Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
The Dynasty
In the long run
We are all dead
KORONA VİRÜSÜN KÜRESEL TİCARETE ETKİLERİ
Çin’de başlayıp sonrasında tüm dünyaya yayılan yeni tip korona virüsün etkileri küresel
ticarette de etkisini hissettirmeye başladı. Çin’in gerek dünya ekonomisinde bulunduğu
konum açısından gerekse de küresel ticarette hem talep hem de arz tarafındaki konumu
açısından Çin’deki geciken üretimlerin tüm dünya ticaretini olumsuz etkilediği aşikar.
Dünya Ekonomik Formunun aktardığı bir bilgiye göre Çin küresel ticarette satılan bazı
malların dünyadaki talebin yarısından fazlasını oluşturduğunu bildirdi. Dünyadaki
çimento ve nikel tüketiminin yarısından fazlası ayrıca bakır, çelik, kömürün tüketiminin
de yarısı Çin tarafından yapılıyor. Çin’deki salgının başlamasıyla bu maddelerin fiyatların
düşmesi özellikle bakırın fiyatındaki düşüşün olumsuz gelişmelere neden olması
bekleniyor. Bakırın birçok ürünün üretiminde kullanılması sebebiyle, üretim, ticaret,
dağıtım, ithalat ve ihracatın arttığı bir dönemde bakıra olan ihtiyacın artması ve
dolayısıyla bakırın fiyatının artmasına neden olmuştur.
PEKİ KORONA VİRÜSÜNÜN EMTİA ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ NE YÖNDE?
Korona virüs salgını, petrol fiyatlarındaki gerileme de talepten kaynaklı olmakta ve
salgının kontrol altına alınamaması durumunda petrolün fiyatının daha da düşmesi olası
bir durum. Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) verilerine göre petrol talebinin
düşüşünün ana sebebi Çin’deki salgından kaynaklı.
Bununla birlikte, ABD'de petrol piyasaları adeta çöktü. Küresel petrol fiyatları dünya
genelinde giderek tam doluluk seviyesine ulaşan depolama kapasitesi nedeniyle
tarihinin en sert günlük düşüşünü yaşadı. Petrol fiyatlarındaki çöküşle birlikte ABD
borsaları yüzde 2'yi aşan oranda değer yitirdi
Petrol vadeli kontratları, koronavirüs
krizinin neden olduğu derinleşen
ekonomik kargaşanın traderları fiziki
ham petrolün teslimatını almaktan
kaçınma konusunda çaresiz
bırakmasının ardından tarihte ilk kez
sıfır seviyesinin altına indi. Fiyatların
eksiye inmesi talebin ne denli
çöktüğünü gösteriyor.
ABD'de ham petrol fiyatları arz fazlası
yaşanacağı beklentisiyle sert düştü.
Yarın vadesi dolacak olan NYMEX mayıs
vadeli Batı Teksas petrolünün (WTI)varil
fiyatı yüzde 301 düşüşle tarihinde ilk kez
eksiye indi ve -37.63 dolara kadar
geriledi. Üreticiler ellerindeki stoğu
almaları için alıcılara depo ve nakliye
ücretini ödemek zorunda kalabilir.
Haziran ayı vadeli kontrat ise yüzde 18
kayıpla 20.43 dolara indi.
Dünya ekonomisinde üst sıralarda yer alan ve Londra merkezli bir kuruluş tarafından
günlük olarak yayınlanan bir ekonomik göstergede Baltık Kuru Yük Göstergesi son 5 yılın
en düşük değerine geriledi. Bu göstergedeki gerilemenin deniz ticaretinde önemli bir
yeri olan Çin’de zayıflayan üretim, ticaret, dağıtım, ithalat ve ihracatındaki azalmadan
kaynaklanmıştır. Gemi taşımacılığının bütün seviyelerinde bir düşüş göze çarpıyor.
Çin'de korona virüsün yayılmasını önlemek amacıyla fabrikaların kapatılması ve ulaşımın
sınırlandırılmasının göstergedeki gerilemede etkili olmaktadır. Hâlihazırda maruz
kalınan yavaşlamanın taşımacılık sektörü ve küresel ticarette satılan bazı malların
üzerindeki etkisinin gelecek dönemlerde net şekilde görülebileceğini belirtmek isterim.
Çoğu emtia fiyatının 2020'de 2019'dan daha düşük olacağı tahmin edilmektedir,
enerjiden en çok etkilenen ve tarım en azdır. Fiyat tahminleri için riskler her iki yönde
de büyüktür ve büyük ölçüde pandeminin içerdiği hıza ve etki azaltma önlemlerinin
kaldırılmasına bağlıdır.
Dünya Bankası’nın yayınladığı verilere göre Metal Fiyatlarının çoğu, COVID-19 salgını
nedeniyle küresel sanayi talebindeki bir çöküş nedeniyle 2020 yılının ilk çeyreğinde
geriledi.
Dünya Bankasının yayınladığı verilere göre çoğu gıda ürünleri fiyatları, COVID-19
salgınının yayılmasını, bazı tahıllar için rekor üretimi ve kilit üretim bölgelerindeki
elverişli hava koşullarını içerecek şekilde azaltıcı önlemlere yanıt olarak düşmüştür.
Bununla birlikte, pirinç fiyatları bazı Doğu Asyalı üreticilerin politika kısıtlamalarının
açıklanması ve hava durumu ile ilgili üretim eksiklikleri nedeniyle arttı.
Temel gıda ürünleri için, kullanım stok oranları, tarihsel standartlara göre çok yüksektir.
Bununla birlikte, bazı önemli ihracatçıların son duyuruları ve bazı ithalatçıların “fazla”
satın alması gıda güvenliği ile ilgili endişeleri artırmıştır. Bu tür endişeler yaygınlaşırsa,
istiflenebilir. Düşük gelirli ülkeler, gıda tüketiminin diğer gelişmekte olan pazarlara ve
gelişmekte olan ülkelere göre çok daha büyük bir bölümünü oluşturduğundan gıda
güvensizliğine karşı özellikle savunmasızdır.
KORONA VİRÜSÜ VE TÜRKİYE EKONOMİSİ
İlk olarak ÇİN’in Wuhan kentinde aralık 2019 tarihinde ortaya çıkan korona
virüsü(COVID-19 ) başta Çin olmak üzere bütün dünyaya hızla yayılmaya başlamıştır.
WHO'nun 44 bin hastaya dayandırdığı araştırma verilere göre virüsün bulaştığı kişilerin:
• %81'i hafif atlatıyor
• %14'ü ciddi geçiriyor
• %5'i ağır hastalanıyor
Covid-19'dan ölenlerin oranı ise %1 ila %2 arasında. Hastalığın 9 yaşın altındaki
çocuklarda pek görülmediği 80 yaş üzerinde ve solunum yolları hastalıkları olanlarda ise
ölümcüllük oranının çok yükseldiği anlaşılıyor. (DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ). Bu
durum virüsün ne kadar etkili olduğunu göstermektedir.
Öncelikle Çin de hayatı durdurma noktasına getiren virüs daha sonra yine başta Çin
ekonomisi olmak üzere bütün dünya ekonomisi üzerinde olumlu-olumsuz bir etki
yaratmıştır.
PEKİ KORONA VİRÜSÜNÜN TÜRKİYE EKONOMİSİNE ETKİSİ NASIL OLACAK?
Korona virüsünün ekonomi üzerinde yaratacağı etkiler üzerine yapılan
değerlendirmelerde en az etkilenecek ülkeler arasında Türkiye de yer alıyor. ING Bank-
IMF çalışması, ekonomik büyümesi olumlu etkilenecek tek ülke olarak Türkiye’yi
gösteriyor. Türkiye, üretim yapısı ile Çin’in tedarik açığını kapatacak en önemli ülke.
Çin’den gelen girdilerdeki kesilmenin yaratacağı sıkıntılar ise olumsuz etkiler
yaratacaktır. Ancak bu durumun gerçekliliğini zaman gösterecektir. Türkiye ihracatında
bu süre zarfında bir artış olacağı beklentisi vardır. Çünkü üretim yapamaz hale gelen Çin
ekonomisinin bu süre zarfında ithalatı artacağı beklentisi söz konusudur. Buna benzer
bir olay da 1950 Kore savaşı yıllarında yaşanmıştı.
Türkiye ihracatında bir artış, ithalatında ise bir azalma olmuştur. O dönemde
ithalatımızın azalma sebebi de ithal etmek istediğimiz ürünlere, ülkelerin kendi
ihtiyacının olmasıdır. Yine korona virüsünden dolayı böyle bir durumla
karşılaşacağımızdan hiç şüphemiz yoktur. Ayrıca bu dönem boyunca tüm dünya
ülkelerinde olduğu gibi, özellikle Asya ülkelerinin turizm için tercih ettiği Türkiye’nin
turizm gelirlerinde de ciddi bir azalma söz konusu olacaktır. Kısacası insan sağlığının
ekonomi üzerinde birçok olumlu-olumsuz etkisi vardır.
Ayrıca Dünya Bankası yayımladığı raporunda, Türkiye ekonomisinin bu yıl sonunda baz
senaryoya göre yüzde 0,5, gelecek iki yılın sonunda ise yüzde 4 büyüme kaydedeceği
tahmininde bulundu.
Dünya Bankası’nın İlkbahar 2020 Avrupa ve Orta Asya Ekonomik Güncelleme raporunda
Türkiye’nin 2020’de yüzde 0,5, 2021 ve 2022 yıllarında ise yüzde 4 büyüme kaydedeceği
öngörüsüne yer verildi.
Aynı şekilde IMF Dünya Ekonomik Görünüm Raporu'nun Nisan 2020 sayısını "Büyük
Tecrit" başlığı ile yayımladı ve Türkiye ekonomisinin ise bu yıl yüzde 5 daralacağı,
2021'de yüzde 5 büyüyeceği öngörüldü. Türkiye için enflasyon tahmini de bu yıl ve
gelecek yıl için yüzde 12 olarak belirlendi. Ülkedeki işsizlik oranının ise bu yıl 17,2,
gelecek yıl yüzde 15,6 seviyesinde gerçekleşeceği öngörüldü.
Avrupa Birliği, İngiltere İle Gelecekteki Ticari İlişkilerini Belirleyecek
Müzakerelerde Tıkanıklık Yaşanıyor
Avrupa Birliği (AB), 31 Ocak'ta üyelikten ayrılan İngiltere ile gelecekteki ticari ilişkileri
belirleyecek müzakerelerde anlaşmazlıklar ve Covid-19 salgını yüzünden tıkanıklık
aşılamıyor. Basına konuşan isminin açıklanmasını istemeyen bir diplomat, “Şu anda yeni
ticaret anlaşmasının belirlenmesiyle ilgili müzakerelerde çıkmazdayız. Önemli
yaşandığını bildirdi. Brüksel’deki diplomatik kaynaklara göre, salgının başlaması üzerine
ara verilen ve geçen hafta tekrar başlatılan müzakerelerde tüm çabalara rağmen
engeller konularda ciddi görüş ayrılığı var ve bunlar siyasi irade ve baskı olmadan
kesinlikle aşılacak gibi değil." dedi.
Avrupa Birliği Brexit Başmüzakerecisi Michel Barnier, geçen hafta yaptığı açıklamada,
İngiltere ile gelecekteki ilişkileri şekillendirecek müzakerelere ilişkin, "İngiltere, birçok
temel konuyu ciddi biçimde ele almak istemedi." ifadesini kullanmıştı. Barnie,
görüşmelerde somut ilerleme sağlanamadığını söylemişti. İngiltere hükümeti ise buna
karşılık yaptığı açıklamada, müzakerelerin devamından yana oldukları görüşünü dile
getirmiş ancak Londra’nın taleplerinin AB tarafından yeteri kadar dikkate alınmadığı
eleştirisinde bulunmuştur.
Müzakerelerin 2020 sonunu kadar
bitirilmesi hedefleniyor. İki taraf
arasında müzakerelerin Haziran ayı
başında yeniden başlaması
hedefleniyor. Taraflar, 2020 sonuna
kadar, gelecekteki ilişkilerini
düzenleyecek kapsamlı bir anlaşmaya
ilişkin müzakere yürütecek.
Müzakerede ticaretin yanı sıra
balıkçılık, havacılık, ilaç ve güvenliğe
kadar çeşitli konular ele alınıyor. AB,
tüm bu konularda bir yıldan az bir
sürede anlaşmaya varmanın zor
olduğunu savunarak sürenin 2022'ye
kadar uzatılması görüşünü taşıyor.
AB ve İngiltere arasında imzalanan
ayrılık anlaşmasından ötürü tarafların
müzakere sürecini ve geçiş dönemini
uzatmak için haziran ayı sonuna
kadar karar vermeleri gerekiyor.
Ancak İngiliz yetkililer, müzakerelerin
2020 sonuna kadar
tamamlanmasında ısrar ediyor. Eğer,
bir anlaşmaya varılamazsa iki taraf
arasındaki ticari ilişkiler 31 Aralık
2020 sonrasında Dünya Ticaret
Örgütü (DTÖ) kurallarına göre
yapılacak. Öte yandan geçiş süreci
boyunca İngiltere, AB kurallarına
bağlı olmayı sürdürecek.
Doğal Sermayenin Tahribi
Günümüzde pek çok ülke üretim sorununu çözdüğünü varsaymaktadır. Daha doğru bir
tabir ile buna inanmalarıdır. Üretim sorununu çözen ülkelere göre yapılacak en önemli
iş boş zamanın değerlendirilmesi için eğitime ağırlık vermek, yoksul ülkeler yapılacak en
önemli iş ise gelişmiş ülkelerden teknoloji aktarımıdır. Ülkelerin veya bireylerin doğaya
karşı tutumlarına bakıldığında batılılaşma amacıyla yapılanlar karşısında doğanın
tahribini görmekteyiz. Bu açıdan bakıldığında tahribi savaş olarak nitelendirebiliriz.
Örneğin; İklim değişikliğinin insanlar ve diğer canlılar için geri dönülemez sonuçlara yol
açmaması, ortalama yüzey sıcaklığındaki artışın 1,5°C'nin altında kalmasına bağlı.
Dünyadaki birincil enerji üretiminin yaklaşık yüzde 80’i, fosil yakıt diye adlandırdığımız
petrol, kömür ve gazdan karşılanıyor. Fosil yakıtların kullanılmasıyla ortaya çıkan sera
gazları, iklim değişikliğine neden oluyor.
Bugün çok önemli bir çevre problemi olan ve özellikle insan sağlığını etkileyen hava
kirliliği ilk olarak, atmosfer bileşiklerinin değişmesiyle başlamaktadır. Atmosfer,
genellikle içerisine karışan toksinli maddeleri eriterek etkisiz hale getirmesine rağmen
meteorolojik ve topoğrafik şartlara bağlı olarak devamlı bir şekilde kirlenmektedir.
Çeşitli amaçlarla yakılan ateşler, fabrika ve ev bacalarının dumanları, araçların egzost
gazları havaya zehirli gazlardan olan karbonmonoksit (CO), kükürtdioksit (SO2) gibi
gazların ve nitrik asitin (HNO3) bol miktarda karışmasına neden olur.
Hava kirliliğine neden olan kirleticilerin, kaynaklarına göre hava kirliliği, tabii
kaynaklardan meydana gelen kirlilik ve insan faaliyetleri sonucu suni kaynaklardan
meydana gelen kirlilik olmak üzere iki sınıfa ayrılır.
Tabii kirliliği oluşturan, doğada bulunan kirletici kaynaklarından olan tozlar,
meteorlardan, yer yüzeyindeki büyük çöl alanlarından ve kumluk alanlardan rüzgarlarla
atmosfere taşınırlar. Orman yangınları ile atmosfere önemli miktarlarda duman ve
zehirli gazlar karışır. Foto kimyasal olaylarla azotdioksit (NO2), yanardağlardaki volkanik
faaliyetler sonucunda kükürt dioksit (SO2) , hidrojen klorur (HCl), hidrojen flörür (HF) ve
deniz çalkalanmasından sodyum klorür (NaCl) atmosfere karışır.
Hava kirliliğinde, tabii kirlilik kaynaklarından çok suni kaynaklardan meydan gelen kirlilik
önemlidir. Çünkü günümüzde insanları en çok ilgilendiren, özellikle büyük yerleşim
merkezleri ve sanayi alanlarındaki hava kirliliğidir. Bu kirlilikte daha çok insan faaliyetleri
sonucu meydana gelir.
Ancak ‘’ insanların doğaya karşı savaşı ‘’ nitelendirdiğimiz bu savaşı kazana taraf
insanoğlu olursa kendisinin de yenik düşen tarafta olacağının bilincine varması
gerekmektedir. İnsanların en kötü özelliklerinden biriside kendisi tarafından
üretilmemiş, yapılmamış her türlü varlığa değersiz gözüyle bakmasıdır.
Hâlbuki doğanın sağladığı sermaye insanın sağladığı sermayeden kat ve kat fazlasıdır.
Ancak bu sermayenin tahribi insanoğlunun kendi sonunu getirmesine sebep olacaktır.
Bu konuda insanların bir diğer tutumu ise doğal kaynakları ele aldığınızda ‘’ben
kullanmazsam başkası kullanacak’’ görüşüdür. Bu noktada her bireyin kişisel olarak
düşünüp bencilliği bırakması gerektiği düşüncesindeyim. Aslında bakıldığında bencillik
kelimesi de bu tabire uymamaktadır. Çünkü bencil kelimesi bireyin kendi çıkarlarını
gözeterek diğer insanları düşünmeden hareket etmesidir. Ne yazık ki bunu çıkar olarak
düşünenler aslında kendilerini ve gelecek nesli, kısacası dünyayı tehlikeye attıklarının
farkında değiller.
Bu noktada yapılması gerekenin doğal sermayenin kullanımından elde edilen gelirin
çevreci teknolojinin gelişimine, ARGE sektörünün gelişimine harcanarak doğal
sermeyenin kullanımının azaltılması veyahut kullanılmamasının sağlanabileceği
görüşündeyim.
Harap Yıl
2020 yılına başlamadan önce, 2020 için tahminler küresel büyüme oranının yüzde 3.3
olacağı ve bu senenin 2019’a göre daha iyi bir yıl olacağı yönündeydi.
Geçen senenin sonuna doğru, 2019 yılı boyunca küresel ekonomiyi olumsuz etkileyen
“Ticaret Savaşlarında” Çin ve ABD arasında 1. Tur anlaşması imzalanması ve FED’in
faizleri 3 kez aşağıya çekerek yüzde 1.5’e indirmesi, yatırımcıların 2020 için olumlu
düşünmesine yol açmıştır.
Hakikaten 2020 yılına iyi bir başlangıç yapmıştık.
Şubat 2020 başında Çin’in Vuhan eyaletinden, “hayvanlardan insanlara geçen öldürücü
bir virüs” haberlerinin gelmeye başlaması ve Çin’in 50 milyon insanı karantinaya alması
piyasaları bir miktar tedirgin ederek, bölgedeki satışları Asya ile sınırlı kaldı. Bu durum
Asya, özellikle de Çin çıkışlı ürünlerin, Batı’ya sevkiyatında ve tedarik zincirinde arz
yönlü sıkıntılar doğurmuş, bu da sektörel bazda şirketlerin hisse senetlerini vurmaya
başlamıştı.
Koronavirüs Şubat ortası itibarıyla küresel gündemde ilk sırayı alsa da piyasalarda bir
panik havası henüz oluşmamıştı. Ta ki, 22 Şubat’ta virüs İtalya’nın kuzeyine sıçrayıp
kısa süre içinde binlerce insana hızlı bir şekilde yayılana kadar.
Nisan’ın başında koronavirüste neredeyiz?
Son verilere bakıldığında koronavirüs 210 ülkeye yayılmış ve yaklaşık 1,5 milyon kişiye
bulaşmış durumda. Şu ana kadar virüs dolayısıyla hayatını kaybeden insanların sayısı 85
bini aştı. Öte yandan
koronavirüse maruz kalan insan sayısının 500 bine ulaşması 3 ay alırken, ikinci 500 bin
için sadece 7 gün geçmesi yeterli olmuştur. Bununla birlikte Avrupa ve ABD’de de virüs
hızla yayılmış ve halen yayılmaya devam etmektedir. Bu sebeple; Avrupa ve ABD
ekonomilerinin para politikalarına ve ticari ilişkilerine bağımlılığı yüksek olan gelişen
ülkelerin ekonomileri büyük bir tehditle karşı karşıyadır.
Ekonomi politikaları olarak neler
yapılıyor?
Küresel ölçekte 6 trilyon dolarlık teşvik
paketi açıklanmış durumda. Bunun en
büyük payı, 2,3 trilyon doları bulması
beklenen ABD’nin açıklayacağı paketten
gelecek. Bu teşvikler hane halkına nakit
yardımı, devlet garantili banka kredileri,
vergi ertelemeleri ya da şirketlere hibe
programları gibi farklı politikalar olarak
benimsenmiştir.
Para politikası açısından baktığımızda,
merkez bankaları da son 3 ay içinde virüs
sebebiyle çok hızlı faiz indirimlerine gitti
ve çok büyük tahvil alım yapacaklarını
açıkladı. FED 10 gün içinde, 2 ayrı
olağanüstü toplantı ile 150 baz puan faiz
indirerek, fonlama faizini yeniden “0” a
indirdi. Ayrıca 700 milyar dolarlık tahvil
alımına başladığını açıkladı.
Bunun ardından Avrupa Merkez Bankası 750 milyar Euro’luk tahvil alımı kampanyaya katıldı.
İngiltere Merkez Bankası tahvil alım programını 200 milyar pound artırdığını açıkladı ve Japon
Merkez Bankası da mevcut tahvil alım programını 2 katına çıkardığını ilan etti. Uygulanacak
politikalarda temel amaç olarak; gelir kaybı ve gelecekle ilgili kaygının artmasıyla karşılaşan
firmalara ve ailelere ulaşmak için tasarlanan politikalar ile Maliye ve para politikalarının tam
uyumunun, üretim kapasitesini ve istihdamı korumanın en iyi yol olacağı düşünülmektedir.
Bank Of Japan’ın yaptığı açıklamada
‘’Gelecek haftadan itibaren Banka, piyasa
kullanarak bol likidite sağlayacaktır. Uzun
vadeli vadeli fonlar gibi fon sağlama işlemleri
Japon devlet menkul kıymetlerinin (JGS)
Mart ayı sonunda vadesi gelen geri alım
sözleşmeleri. Ayrıca, tahvil piyasalarındaki
likiditenin hızlı bir şekilde düşmesi göz
önünde bulundurulduğunda bugün Japon
devlet tahvillerinin (JGB'ler) planlanmamış
açıkça satın alınması, önceden
planlanmamıştı. Banka yürütmeye devam
edecek piyasayı göz önünde bulundurarak
gerektiğinde ek Japon Devlet Tahvili alımları
ECB koşullar.’’ Başkanı Christine Lagarde yazısında
‘’Ekonominin tüm sektörlerinin kolay finansman
koşullarından yararlanabilmesi için büyük
hacimli kamu ve özel sektör tahvilleri alıyoruz.
Pandemi acil durum satın alma programımız,
diğer varlık satın alma programlarımızla birlikte,
bu yıl sonuna kadar 1 trilyon € 'dan fazla tahvil
satın almamıza izin veriyor. Varlık alımlarımızı
da firmalar için önemli bir likidite kaynağı olan
ticari kâğıtlara genişlettik. Bu, onlara günlük
nakit akışlarını yönetmek ve gereksiz işten
çıkarmaları önlemek için ek destek sağlar.’’
uygulanan politikalarından bahsetti. Ayrıca
Lagarde basın toplantısında şunları söyledi:
Koronavirüs geçici de olsa ekonomik
aktivite üzerinde büyük etki yaratacak.
Hükümetler, kurumlar vaktinde adım
atmalı, maliye politikası alanında eş
güdümlü tedbirler gerekiyor
ECB elindeki tüm araç ve imkânları
kullanmaya hazır.
Son göstergeler ekonomik görünümün
önemli ölçüde bozulduğuna işaret ediyor.
ECB’nin makro tahminleri corona virüsün
Avrupa’da yayılması öncesinde hazırlandı.
Vadeli kontratlar enflasyonun önümüzdeki
günlerde önemli ölçüde gerileyeceğini
gösteriyor.
Peki alınan tedbirlerin ekonomiye etkisi nedir?
Bu devasa mali ve parasal politikalara rağmen piyasalar tuzla buz olmaya devam ediyor.
Her şeyden önce dünyanın normalleşmesi de uzun zaman alacak. Baksanıza ABD
virüsten Çin’i sorumlu tutuyor ve yaptırımlardan bahsediyor.
Ortada yeni bir durum, yeni bir çatışma alanı ve ABD başkanlık seçimlerinin yapılacağı
kasım ayına kadar uzayabilecek gerginlik dönemi var. Böyle bir dünyada elbette
uluslararası ticaret zor düzelir. Hatta finansal piyasalar da.
Mayıs ayı küresel piyasalarda zaten sat ve tatile git ayıydı. Bu sene daha ilk günden
bunun denemeleri başladı bile.
Artık 2020 küresel ekonomisinde "V" şeklinde yani virüs dolayısıyla I. ve II. çeyreklerdeki
sert daralmanın, ertelenmiş harcamalar ve verilen mali teşvikler-destekler sayesinde III.
ve IV çeyreklerde aynı şiddetle telafi edileceğini düşünen pek kalmadı.
Yatırım bankası JP Morgan baz senaryo olarak açıkladığı raporunda 2020 için küresel
ekonominin yüzde 0.9 oranında daralacağını açıkladı. Banka bu sene II. ve III.
çeyreklerde ABD’de %15, Avrupa ekonomisinde ise %20 oranında daralma bekliyor. JP
Morgan’a göre ABD, Avrupa, Japonya ve Avusturalya 2020’de resesyona girecek.
Artık bu duruma bir isim vermemiz gerekmekte.
2020 bütün dünya için ‘’harap yıl’’. Bir virüs, 3 ay içerisinde 2020 küresel ekonomi
tahminlerini yerle yeksan etti ve seneyi son 50 yılın en kötü ekonomik yılı olmaya aday
hale getirdi. Hem de açıklanan devasa mali ve parasal tedbirlere rağmen…
Bu işten kimsenin kazançlı çıkacağını düşünmüyorum. Ancak virüse karşı aşı geliştiren ya
da virüsün ölümcül etkisini azaltacak bir ilaç üreten şirket veya ülkeler nispeten daha az
hasar görecektir.
Faiz’in Düşüşü
Amerikan Merkez Bankası’nın başlattığı faiz indirimi hareketi diğer merkez bankalarını
çok çabuk etkilemiş olacak ki ülkemiz dâhil birçok merkez bankası faiz indirimine gitti.
Salgının olumsuz etkilerini azaltmak ve piyasadaki likiditeyi desteklemek amaçlandı.
Ancak her ülkenin kendine has problemleri var ve her ülke kendi çözümlerini üretmek
zorunda. Biz güzide ülkemizi ele alacağız. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası faiz
indirimine gitti fakat enflasyon ve diğer etmenler sabit kalırken sadece faizi indirimi
yaparsanız piyasa reel faizi eksi olmasına bu da sizin elinizde ki paranızı değersiz
kılmasına neden olmakla birlikte dövizde yukarı yönlü hareket olur hatta öyle bir
hareket oldu ki dolar uzun zamandır görmediğimiz seviyelere çıktı.
Ayrıca Merkez Bankası’nın, faiz kararlarını alırken bazı hesapları göz önünde
bulundurmasında yara var ve reel faizi enflasyonun birkaç puan üzerinde tutacak bir
yaklaşım izlemesinde büyük yarar var. Faiz oranını düşüreceğiz derken dolarizasyona yol
açmanın ekonomiye maliyeti çok daha ağır olabilir.
Dolar kurunun 6.98 seviyelerin çıkmasının ardından dolara müdahale edildi. 7’nin
psikolojik sınır olduğu bu seviyelere çıkarsa önünün kesilemeyeceği düşünülüyor. Ayrıca
dolar kurunun bu seviyelere yükselmesi bizim gibi gelişmekte olan ülke için çok önemli
problemler arz edebilmekte ülkenin ekonomik yapısına büyük zararlar verebilmekte ve
bu zararların olumsuz sonuçlarını giderebilmek ve dolar kurunun normla seviyesine
dönmesi sağlamak uzun süre alabilmektedir.
Bir diğer taraftan dünya genelinde faiz indirimin yapılması dünya genelinde bir para
bollaşması anlamına gelmektedir. Bu da bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için uzun
vadede çok büyük bir problem. Çünkü büyüme devam ediyor olacakken bu büyümenin
kaynağı sorgulanmayacak. İnsanlar paraya ulaştıklarında adalet, eğitim, özgürlüklerle
ilgili şikâyetlerini dile getirmeyecek hatta akıllarına bile gelmeyecektir.
Ülkemizin büyük yapısal sorunları olmakla beraber bu yapısal sorunları çözümü için her
hangi bir adım atılmayacak atılsa bile bu adımlar çok cılız kalacak açıksa bu yapısal
sorunlar göz ardı edilecektir. Yöneticiler iktisadi açıdan kalkınmayı değil bunun yerine
betonlaşarak binalarla büyümeyi seçecektir.
Sonuç olarak kaynaklar tükendiğinde bu kaynakları üretime yönelik işlere
aktaramadığınız da üretim adına hiçbir adım atmamış olursunuz ki bu sıfırdan
başlamadan çözülebilecek bir problem değildir artık.
Suriyeli Mültecilerin Türkiye Üzerinde Oluşturduğu Etkiler
Dünya, egemenlik talepleri kapsamında devletlerin sınırlar çizdiği ve bu sınırları büyük
çabalarla koruduğu bir ulus devletler düzenine sahip. Her ne kadar küreselleşmenin
etkileriyle bu düzen niteliğini kaybetmeye başlasa ve dünyanın her zaman böyle
olmadığını, ulus devletlerden önce insanların kolayca yer değiştirdiği bir dönem mevcut
olduğunu bilsek de bu düzen varlığını devam ettirmekte.
Türkiye de jeopolitik konumundan dolayı Asya ve Avrupa kıtalarının tam ortasında yer
alır. Bu durumda Türkiye’yi kıtalararası geçiş bölgesi olarak adlandırabiliriz. Geçiş bölgesi
durumunda olan Türkiye, ülkesinden farklı nedenlerle göç etmek isteyen sığınmacıların
yöneldiği noktadır. Suriyeli vatandaşlarında ülkelerindeki iç karışıklık Türkiye’de 2011 yılı
Mart ayında Arap Baharı nedeniyle zorunlu göç hareketi başlamıştı. Türkiye’ye doğru
başlayan bu zorunlu göç hareketi ülkemizi birçok yönden etkiledi. Türkiye’ye
entegrasyonlarını zorlaştırmaktadır. Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye entegrasyonlarının
sağlanması bazı hukuki düzenlemeleri zorunlu hale getirdiği gibi mültecilere yönelik
sosyal uyum politikaları geliştirilmesini de gerektirmiştir.
Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye ekonomik etkilerine genel olarak bakıldığında risklerin
ve fırsatların iç içe geçtiği bir tablo söz konusudur. Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye
gelmesinden dolayı mülteciler için yapılan harcamaların ekonomi üzerinde maliyetleri
olmuştur.
Suriyeli mültecilerden dolayı oluşan ucuz işgücü özellikle yerel halkın orta ve aşağı
ekonomik tabakalarını olumsuz etkilemiştir. Daha ucuz iş gücüyle yarışmak niteliksiz
işgücü piyasasında ücretleri düşürdü. Orta kesimler ise kira ve gıda fiyatlarındaki
artıştan olumsuz etkilendi.
Suriyeli mültecilerden kira ücretlerinin alınamaması ekonomik sorunların ötesinde ev
sahibi-kiracı sorunlarına yol açtı. Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye gelmesiyle sınır
bölgelerinde kaçakçılığın arttığı, tüm engelleme çabalarına rağmen önlenemediği,
bunun da bölge ekonomisini olumsuz etkilediği söylenebilir. Bunun yanı sıra bölgede
yaşanan karışıklık ve istikrarsızlık Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleriyle olan ticaret hacmini
etkilemiştir. Gerek Suriye gerekse bölgedeki diğer ülkelerle olan ekonomik işbirlikleri
sarsıntıya uğramış, ithalat ve ihracat olumsuz etkilenmiştir.
YAŞ ARALIĞI ERKEK KADIN TOPLAM
0-18 877.923 802.291 1.680.214
19-49 898.722 697.370 1.596.092
50-74 142.677 143.987 286.664
75+ 7.665 9.949 17.614
TOPLAM 1.926.987 1.653.597 3.580.584
Sonuç olarak Türkiye’nin Suriyeli mülteciler konusunda yaşayacağı başta ekonomik
sonra sosyal ve kültürel anlamda etkileneceği öngörüleri yapılmıştı. Türkiye, Suriyeli
mültecilerden dolayı oluşan ekonomik maliyetin altından kalkmaya çalışsa da
mültecilerin ekonomik yükü bir devletin kaldırabileceği nitelikte bir yük değildir. Bu
yüzden mülteciler konusunda uluslararası toplumla hareket edilerek ortak çözümler
üretilmesi temel amaç olmalıdır.
İSTANBUL ULUSLARARASI ALANDA FİNANS MERKEZİ OLABİLİR Mİ?
İstanbul zaten ulusal ve bölgesel anlamda finans merkezidir. Peki uluslararası alanda
finans merkezi midir? Gelin bu soruya birlikte bakalım! Bu soruyu yanıtlayabilmek için
öncelikle Z/Yen Ticari Think Tank Grubunun hazırladığı 26’ıncı Küresel Finans Merkezleri
Endeksine bir bakalım. Bu endekse göre ilk 10’da yer alan şehirler sırasıyla; New York,
Londra, Hong Kong, Singapur, Şanghay, Tokyo, Pekin, Dubai, Shezen, Sidney’dir.
İstanbul ise aynı endekste Viyana, Lizbon, Brüksel gibi kentleri solunda bırakarak
53’üncü sırada yer alıyor. İstanbul’un bulunduğu yerin kötü olmadığını bu kentlerden
önde olmasına bakarak söyleyebiliriz. İstanbul’un bulunduğu yerden yukarı çıkması için
ne yapması gerekiyor?
İstanbul’un yukarı tırmanması için ne yapması gerekiyor?
Ne yazık ki bu sorunun yanıtı da diğer bir çok sorunun yanıtı gibi yapısal reformlarda
yatıyor. Her şeyden önce bir kentin finans merkezi olabilmesi için o kentin bulunduğu
ülkenin finansın çekirdeğini oluşturan faiz ile sorunu olmaması gerekiyor. Bu durumu
tetikleyen birçok yapısal reform unsuru olmakla birlikte konuyla yakından ilişkili iki
ölçüye değinmemiz gerekiyor. İlk ölçü söz konusu kentin bulunduğu ülkede hukukun
üstünlüğü ilkesinin durumudur. Türkiye, Word Justice Project adlı bağımsız örgütün
yayınladığı hukukun üstünlüğü endeksinde 126 ülke arasından 123’üncü sıradadır.
Demek ki Türkiye, hukukun üstünlüğü konusunda çok gerilerdedir.
Eğer bir ülkede hukukun üstünlüğü söz konusu değilse orada yatırım meselesi fazla
gelişmez. Olsa olsa yüksek faizden yararlanmak isteyen yabancı fonlar borç verip para
kazanmaya gelir ki bu da orayı finans merkezi değil borçlanma merkezi yapar. İkinci ölçü
ise söz konusu kentin bulunduğu ülkede risk priminin yüksek olup olmadığıdır. Risk
primi ölçmede kullanılan en yaygın ve en doğru ölçü CDS primidir.
CDS primi ne kadar düşükse o ülkede riskler o kadar düşük demektir. CDS priminin
yüksek olduğu ülkelere yabancı sermaye ve yabancı fonlar yeteri kadar girmeyeceği için
o ülkenin bir kenti üst düzey bir finans merkezi olamaz. Türkiye’nin CDS primi 200’ün
üzerindedir ve bu risk primiyle Türkiye, dünyanın en riskli ekonomileri arasındadır. Son
olarak bir kentin finans merkezi olabilmesi için o kentin bulunduğu ülkenin ekonomik
istikrarı sağlamış olması gerekir. Bunun için, enflasyon, bütçe açığının ve cari açığın
yüksek olmaması, ülke parasının dış değerinin sürekli ve yüksek oranlı dalgalanma
yaşamaması gerekir.
Aslında baktığımız zaman İstanbul’un iki kıtayı bağlayan jeopolitik konumu dünyada
önde gelen finans merkezlerinden biri olmaya aday olduğunu gösteriyor. Fakat
İstanbul’un uluslararası finans merkezi olması çalışmaları mutlaka “ülke” ve “İstanbul”
olarak iki boyut içermesi gerektiği için Türkiye’nin de uluslararası yatırım kamuoyuna
güven vermesi çok önemli bir unsurdur.
KORONAVİRÜSÜN SEKTÖRLERE ETKİSİ
Covid-19 salgınının küresel ekonomide yarattığı reel şokların başında turizm ve seyahat
harcamalarındaki gerileme geliyor.
Bu iki alandan sonra en çok etkilenen alanlardan biri ise dış ticarettir. Sadece petrol
fiyatlarındaki düşüş bile tüm mal ve hizmet fiyatlarını aşağı çekeceği için, dış ticareti
azaltıcı bir etkiye sahip. Ancak bunun yanında, salgının reel olarak tüketim ve yatırımları
azaltacağını da düşünürsek, 2020’de dünya dış ticaretin, ciddi bir darboğaz yaşayacağını
görebiliriz.
Salgın bir yandan yaşanan ülke içindeki tüketim ve yatırım harcamalarının azalması
sonucunu doğuruyor. Bu sadece Türkiye için değil, virüsün etkili olduğu tüm ülkeler için
geçerli bir durum. Dolayısıyla hem kendi sınırlarımız içindeki, hem de diğer ülkelerdeki
talep ve arz geriliyor. Bu da hem ihracatın hem de ithalatın gerilemesine neden oluyor.
Bir diğer sorun ise sanayi sektörü. Sanayi sektöründe ciddi anlamda bir düşüş söz
konusudur. Aynı şekilde hane halkı harcamalarında da bir azalma mevcut. Artmaya
başlayan işsizlikle birlikte bireyler tüketimlerini azaltmaya başladı. Yani tüketim ve
üretimde sert bir düşüş var. Tüm bunlarla birlikte tarım ihracatında kısıtlamaya
gidildiğini görmekteyiz. Bir diğer sektör ise seyahat ve turizm sektörüdür. Bilindiği
üzere hemen hemen her ülkede seyahat ve ulaşım kısıtlamaları alınan tedbirlerin
başında gelmektedir. Türkiye gibi turizmi sürekli artı veren bir sektörün şu an hiç
işlememesi ekonomik açıdan büyük bir kayıp olacaktır.
Aynı zamanda yapılan seyahatlerin ciddi bir kısmı iş seyahati. İnsanlar fuarlara katılıyor
firmalarla görüşüyor iş toplantıları ortaklıklar yapıyor. Salgın dolayısı ile bu görüşmeler
internet üzerinden yapılmaya başlanmış olsa da tam olarak ikame etmesi mümkün
değildi.
11 Ana sektörde Personel, Operasyonlar, Tedarik Zinciri ve Gelirler dikkate alınarak
hazırlanan etki endeksinde en sert şekilde etkilenen sektörlerin İmalat, Seyahat ve
Ulaşımın olduğu göze çarpıyor. Buna karşın ılımlı bir seviyede etkilenen sektörler ise,
Banka, Finansal Servisler ve Sigorta ve Kamu Sektörü olduğunu görebiliyoruz.
Tüm bu saydığımız nedenlerden dolayı küresel ekonomi 2020’nin başlarında ciddi
anlamda bir gerileme yaşamıştır. Çin ve Çin ile ticaret yapan ülkelerde başlayan bu
ekonomik gerileme daha sonra tüm Avrupa Amerika ve oradan da dünya ekonomisine
yayılmıştır. Dünya ticaret örgütünün yapmış olduğu açıklamaya göre ise yıl sonu %13
veya %32’ye kadar bir gerileme görebiliriz.
Tüm bu saydığımız nedenlerden dolayı küresel ekonomi 2020’nin başlarında ciddi
anlamda bir gerileme yaşamıştır. Çin ve Çin ile ticaret yapan ülkelerde başlayan bu
ekonomik gerileme daha sonra tüm Avrupa Amerika ve oradan da dünya ekonomisine
yayılmıştır. Dünya ticaret örgütünün yapmış olduğu açıklamaya göre ise yıl sonu %13
veya %32’ye kadar bir gerileme görebiliriz.
FİEL TEKSTİL GENEL MÜDÜRÜ SAYIN CUMALİ DOĞAN İLE MÜLAKAT
1)Merhabalar Cumali Bey, öncelikle bizlere kendinizden
(Cumali Doğan kimdir? Ne iş yapar ) biraz bahsedebilir
misiniz?
Merhabalar, ben Cumali Doğan. Adıyaman, Gerger
doğumluyum, iki kız babasıyım çok şükür, hâlâ İstanbul'da
ikamet etmekteyim, FİEL TEKSTİL MÜDÜRÜYÜM,20 yıldır
tekstil sektöründe yer alıyorum
2)Covid-19 salgınından önce rol aldığınız piyasalarda Türkiye’nin ihracat ve ithalatı
konusunda ne düşünüyordunuz?
Bana göre Tekstil Türkiye’de ihracatı en fazla yapılan 2. sektördür. Aynı zamanda
Türkiye’de yüksek istihdam sağlayan sektördür. Tekstil ürünlerinin katma değeri düşük
olduğundan dolayı ,devlet bu sektöre ihtiyaç duyulan katkıda bulunamıyor. Bu kadar
yüksek ihracat trendine sahip sektörü düşük kur politikaları yüzünden hammadde
ihtiyacını ithalatla karşılıyordu, ancak zamanla kurların yükselmesiyle hammadde
tedariğinde sıkıntı yaşamaya başladık. Eğer ithal ettiğimiz bu hammadde ve ara malı
mamüllerin üretimini gerçekleştirebilirsek tekstil sektörü daha iyi bir ivme kazanacağını
düşünüyorum.
AYLAR BAZINDA TOPLAM İHRACAT
18.000.000
16.000.000
14.000.000
12.000.000
10.000.000
8.000.000
6.000.000
4.000.000
2.000.000
0
2019 2020
3)Covid-19 salgının ile birlikte işlerinizde herhangi bir düşüş yaşadınız mı?
Evet, Covid-19 salgınından dolayı çoğu reel sektörlerde olduğu gibi, bizim de
siparişlerimiz ertelendi veya iptal edildi. Ama her krizin kendi fırsatlarını yaratacağı
düşüncesindeyim. Ancak tekstil ürünü olan maske ve tulum siparişi aldığımız bu
dönemde devlet yetkilileri bu ürünleri medikal ürün kategorisine alarak firma olarak
ihracat yapmamızı engellendiğini düşünüyorum. Tekstil üreticileri bu fırsattan da devlet
yetkililerinin yanlış planlamaları dolayısı ile yararlanamadı. Kısacası yine tekstil sektörü
olarak fırsatı kaçırdık diyebiliriz. Ve devletin bu politikası ile biz tekstil üreticilerine
destek yerine köstek olduğunu söyleyebilirim.
TEKSTİL VE HAMMADDELERİ İHRACATI (Bin $)
900.000
800.000
700.000
600.000
500.000
400.000
300.000
200.000
100.000
0
2020 2019
4) Covid-19 salgını süresinde devletin üreticiler üzerindeki destekleyici politikalarını
yeterli buluyor musunuz?
Bu süreçte, biz firma olarak devletin herhangi bir desteğini görmedik. Destek
alabilmemiz için öncelikle destek alabilme kriterleri devlet tarafından denetleniyor.
Örneğin; Şuan SSK ve Vergi borcu olmamasına rağmen daha önce cezaya girmiş
firmalara desteklerinin olmayacağını belirtiliyor. Kriterlere uygun firmaların dosyalarını
alıp, beklemelerini söyleyip oyaladıklarını düşünüyorum. Devlet destek verecektir,
verdiği destek meblağlarını gösterişli bir şekilde açıklayacaktır. Ancak, desteğe kaç Kobi
veya daha küçük işletmelerin başvurduğunu ve kaçına destek verildiğini kesinlikle
açıklamayacaklar. Bu konu hakkında oldukça emin olduğumu belirtmeliyim.
KORONAVİRÜS'E KARŞI TÜRKİYE'DEN MEDYA ÖNLEMİ
Dünyada koronavirüse karşı açıklanan dev paketlerin bile az geleceği konuşulurken Türk
medyası hükümetin verdiği 5 adet maske ve 200 ml kolonyadan sosyal devlet budur
anlamı çıkarmanın peşinde.
Koronavirüs nedeniyle dünyanın içinde bulunduğu durum, Türkiye tarafınca kanaatimce
hafife alınır durumda. Örnek olarak;
"Dünyada başka bir örneği yok, ABD ve Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok
ülkesinde insanlar maske, dezenfektan, eldiven ve gıda ürünlerine ulaşamazken Türkiye
“sosyal devlet” farkını ortaya koyuyor. 65 yaş üstü yaşlılar ve kronik hastaların tüm
ihtiyaçlarını karşılayan kamu çalışanları Cumhurbaşkanlığı’nın ücretsiz dağıttığı, kolonya
ve maske için de mesai yapıyor.Polis, bekçi, belediye ve Milli Eğitim Bakanlığı çalışanları
içerisinde 200 ml kolonya ve 5 adet maske bulunan paketleri adreslere teslim etti" gibi
yazılar görmekteyiz. Her iktidarın hayalini kurduğu “böyle bir medyan olsa”
düşüncesinin gerçek olduğunun kanıtı bu örnek.
Ekonomist dergisinin bu haftaki haberlerinden birisi, “Türkler Covid-19’u kolonya ile
önlemeyi deniyor” başlığını taşıyor. “Sabun daha ucuz ama kolonya, Türklerin ulusal bir
takıntısı” diye de bir alt başlık var haberde.
Virüs yüzünden “ ABD ve Avrupa”nın “evde kal” çağrısına uysunlar diye vatandaşları için
aldıkları önlemlere bir bakalım:
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ
2.2 trilyon dolar (2 trilyon Euro) değerinde bir paket açıkladı. Paketin içeriği şöyle:
Geliri yılda 100 bin doların altında olanlara 1200 dolar, (Geliri bunun üzerinde
olanlara daha az)
Çocuk başına 500 dolar yardım,
Küçük işletmelere işçi çıkarmamaları şartıyla toplamda 377 milyar dolarlık yardım
ve kredi,
İşsizlere yapılan işsizlik yardımına 4 ay boyunca 600 dolar ek,
Belediyeler ve büyük şirketler için 532 milyar dolarlık destek,
Hastanelere ve sağlık sektörüne 126 milyar dolarlık destek,
Tıbbi ürünler için 16 milyar dolar, koronavirüsüne karşı aşı çalışmaları için de 3,5
milyar dolarlık pay ayrıldı. Bugünlerde 1 trilyon dolarlık yeni bir ek paket için
çalışmalar başladı.
ALMANYA
Almanya, koronavirüsle mücadele kapsamında 750 milyar Euro’luk bir paket açıkladı. 56
milyar Euro tutarında da ek bütçeyi onayladı. Bu paket ile;
Ev sahipleri ile dükkân ya da emlak sahiplerine, koronavirüs nedeniyle kirasını
ödeyemeyen kiracılarını 1 Nisan tarihinden 30 Haziran tarihine kadar evden çıkartma
yasağı geldi. Bu süre, gerekirse Eylül ayına kadar uzatılacak.
Küçük işletmelere karşılıksız 15 bin euroya, serbest çalışanlara da üç ay için 9-15 bin
Euro’ya kadar yardım,
Büyük şirketlere faizsiz kredi desteği,
Almanya’da işsizler için zaten işsizlik yardımı yapılıyor. Ayrıca bu dönemde geliri
düşenlere de çocuk yardımına başvurma hakkı verildi.
Hastanelere 3 milyar Euro üzerinde destek.
İNGİLTERE
İngiltere hükümeti de 330 milyar poundluk (375 milyar Euroluk) bir paket açıkladı.
Koronavirüs nedeniyle işe gidemeyen çalışanların en az üç ay süreyle maaşlarının yüzde
80'i devlet tarafından ödenecek. Serbest çalışanlara her ay, son üç yıldaki kârlarının
ortalamasının yüzde 80'i oranında ödeme yapılacak. Merkez Bankası, 200 milyar
sterlinlik devlet ve şirket tahvili alacak. Ev sahipleri, kiralarını ödeyemeyenleri 3 ay
boyunca evden çıkaramayacak.
FRANSA
Fransa'da da hükümet, toplam 345 milyar euro değerinde koronavirüsle mücadele
paketi açıkladı. Karantina nedeniyle işyerini kapatan ya da işsiz kalan 600 bin kişi
devletten yardım alacak.
Şirketlere, 300 milyar euroya kadar kredi sağlanacak,
İşçi çıkarmamaları karşılığında şirketlere 45 milyar Euro destek verilecek. Şirketlerin
elektrik, gaz ve kira ödemeleri de askıya alındı.
İTALYA
İtalya'da hükümet, 25 milyar Euro değerinde bir önlemler paketi açıkladı.
Mortgage ödemeleri de dahil olmak üzere borç ödemeleri salgın boyunca ertelendi.
Vergi ödemeleri askıya alındı. Serbest çalışanlara ve mevsimlik işçilere 600 Euro yardım
sağlandı. Ulusal sağlık sisteminin güçlendirilmesi için 3,2 milyar Euro destek ayrıldı,
İstihdam düzeyi ve gelirlerin korunması için 10,3 milyar Euro'luk ödenek çıkarıldı.
DANİMARKA
Mart ortasında hükümet, özel şirketlerin işçi çıkarmamaları koşuluyla çalışanlarının 4
bin Dolarakadar olmak üzere ücretlerinin yüzde 75-90’ının 13 hafta boyunca devlet
tarafından ödeneceğini, Hastalık iznine ayrılanların maaşlarının ödeneceğini,İşyerlerine
kira ya da zorunlu giderlerini ödemeleri için yaklaşık 6 milyar dolarlık destek
sağlanacağını, gerekirse Gayri Safi Milli Hasılanın yüzde 13’ünün koronavirüsle
mücadele için harcanabileceğini açıkladı.
İSPANYA
İspanya hükümeti koronavirüsün ekonomiye verdiği hasarı telafi için İspanya tarihinin
en büyük yardım paketini açıkladı. 200 milyar Euro büyüklüğündeki paketin 117 milyar
Euro'luk kısmı kamuya ayrıldı. Kalan kısım ise özel sektöre kullandırılacak.
YUNANİSTAN
Koronavirüs nedeniyle sokağa çıkma yasağı uygulanan Yunanistan’da 10 milyar Euro’luk
bir destek paketi açıklandı. Buna göre işsiz kalanlara ya da işyerlerini kapatanlara 800
Euro tutarında yardım yapılacak. Sosyal sigorta ve sağlık sigortası hakları aynen
korunacak. Bu kişilerin bütün vergi ödemeleri de askıya alınacak. Bir virüsün bütün
dünyayı dağıttığı, bütün sistemleri alt üst ettiği bir gerçek. İnsanlığın bu denli ağır sınav
verdiği bir dönemde olaya Türk medyasının perspektifinden bakmak çok kolay değildir
herhalde. Bir taraf iktidara yaranmak için bir taraf da aşağılamak için yalan haberlerle
etrafımız çevrelenmiş durumda. O nedenle biraz daha gerçeklere bakalım isterseniz.
ABD'de ve Avrupa ülkelerinde medya, verilen rakamların resmi rakamlar olduğunu,
istatistiklerin sadece test edilen vakalar ve hastane ölümlerini içerdiğini sık sık belirtiyor.
Alınan önlemlerin yetersizliği tartışılıyor. Bu önlemlerin insanları evlerinde tutmaya
yetmediği ya da yetmeyeceği konusu sürekli gündemde.
Yunanistan’daki sığınmacılar arasında virüsün yayılması Türk medyasında yer alırken
Türkiye'deki sığınmacılar arasında virüsün yayılması konu edinilmiyor.
Türkiye’de korona yüzünden işyerleri kapandığı için ya da sağlık sorunları nedeniyle işe
gidemedikleri için işsiz kalanların durumu sadece sosyal medyada görebiliyoruz. O da
şimdilik.Daha bugün hükümetin meclise sunduğu torba yasası teklifinde "Türkiye'de
temsilcilik açmayan sosyal ağ temsilcilerinin bant genişliği kısıtlandırılacak." gibi bir
madde içeriyor.
Bu da istenilmeyen rahatsızlık duyulacak haberlerin halktan uzaklaştırılması anlamına
geliyor..
Yandaş medyalar da Almanya’da 750 milyar Euro’luk, ABD’de 2 trilyon dolarlık,
İngiltere’de 375 milyar Euro’luk paketlerin bile yetersizliğinin konuşulduğu ülkelerle
Türkiye’nin kolonyadan sosyal devlet çıkaran halini karşılaştırıyor. Bu ülkelerin para
birimleri dolar, sterlin, euro gibi güçlü paralar, TL yerlerde sürünürken...
Bu haberler ve benzerleri sayesinde Covid-19 tehlikesi görünmez oluyor.
Otokrasi ile virüsün çaresini çoktan bulmuş bile, saklıyorsun korona gidiyor. Bir de
kolonya döktün mü, izi bile kalmıyor.
BULMACA KÖŞESİ
1-) Bir ülkede çalışabilecek durumda olan ve çalışmak isteyen kişilerin bir bölümünün
işinin olmamasına ne denir?
2-) Bir ekonomide halkın değer yargıları, dünya görüşü ile tüketim ve davranış
kalıplarındaki değişmeleri içeren toplumsal ve kuramsal yapıda dönüşüme yol açan
büyüme, gelişme?
3-) Devlet ya da belli başlı özel kuruluşlar tarafından ödünç para almak amacı ile
çıkartılan, belli dönemlerde çeşitli oranlarda faiz getirisi olabilen yazılı senede ne ad
verilir?
4-) İktisatta üretim faktörlerinden sermayenin getirisi nedir?
5-) Bir ekonomide fiyatlar genel seviyesinin (düzeyinin) sürekli artmasına ne ad verilir?
6-) İktisatta üretimde kullanılan tüm insan yapımı makine, ekipman ve araçları ifade
olunan üretim aktörü nedir?
7-) Nihai malları satın almak için ekonomik karar birimlerini tarafından yapılan
harcamalara ne ad verilir?
T E S E K K Ü R L E R
E M E Ğ İ G E Ç E N L E R
A B D U L A H E R G Ü L
A L P E R E N K A R A
A Y T U Ğ D E M İ R
D A V U T M E N D E Ş A Ğ U
H A S A N S E R D A R D İ N Ç
M U H A M M E T I Ş I K
M U R A T Ç E L E B İ
Ö M E R B A T U H A N A T A K E R
T A N S U K İ R İ Ş Ç İ
Y A S İ N C A N P E K G Ö Z
SPONSORLARIMIZ
Dergimizin hazırlanmasında katkıları bulunan
değerli sponsorlarımıza teşekkür ederiz.