11.07.2016 Views

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Abdülhak Hâmid Lüsyen’i mektup yağmuruna tutuyor, geri gel sensiz yaşayamam, diyordu. Yine<br />

yolculuk zamanı gelmişti Lüsyen için. Birçok evrak imzaladı ancak pasaportta aksaklıklar oluşuyordu.<br />

Hâmid sürekli ısrar ediyordu. Her ikisinin de kaderin ağlarını örmekte olduğundan haberi yoktu.<br />

Lüsyen İstanbul’a dönemiyordu. Roma’ya, onun hayat çizgisini bir süreliğine de olsa değiştirecek olan<br />

şehre gidiyordu. Hâmid’in kimyasını bozacak olan bu durum Lüsyen’den gelen bir mektupla açığa<br />

çıktı. Hâmid’in kıskanç ve yaşlı yüreği mektuptaki satırları kabullenmekte zorlanıyordu. Başka bir<br />

adam var diyordu Lüsyen. Ona sıkıntılı bir zamanında yardım elini uzatmış ve Lüsyen de Hâmid’e<br />

hissettiğinden farklı bir yakınlık hissetmeye başlamıştı. Bu adam Venedik aristokratlarından bir<br />

konttu. Hamid’de bulduğu bütün cazibeler; yalılar, nişanlar, imparatorluk başkentinde bir yaşam,<br />

şiirler ve oyunlar artık yıkık bir devletin enkazında kalmıştı. Lüsyen artık bunları başka bir adamda<br />

buluyordu ve batan bir gemiyi sevgilisiyle beraber terk ediyordu. Hâmid ise Lüsyen’i hepten<br />

kaybetmektense onu bir başkasıyla paylaşmaya razı geliyordu. Yani sırf gitmesin diye Lüsyen’e “git”<br />

demek zorunda kalıyordu. Lüsyen, Hâmid’in hayır duasını almak için İstanbul’a gelecekti; babasının<br />

hayır duasını almaya gelen bir kız çocuğu gibi. Evet, aralarında karı‐koca ilişkisini ispatlayacak hiçbir<br />

bağ yoktu. Onların ilişkisi ruhların evliliği gibiydi. Asıl olan bu bağdı ve Lüsyen bu bağın ebedi bir bağ<br />

olduğunu sonradan anlayacaktı.<br />

7 Ekim 1920, İstanbul / Lüsyen’in kontla evliliği<br />

Maria Lucienne ve Kont Soranzo 7 Ekim 1920’de Saint Esprit Katedrali’nde evlendiler. Lüsyen artık<br />

Kontes Soranzo idi. Lüsyen ve Hâmid bu tuhaf durumu İstanbul’daki çevrelerine açıklamak zorunda<br />

kaldılar. Nikah gecesi Pera Palas Oteli’nde dostlar arasında bir düğün ziyafeti verildi. Yeni evliler<br />

gerdek için Pera Palas’ta bir odaya yerleştiler. Odayı Hâmid ayırtmıştı. Kendisine de yeni evli çiftin<br />

odasının yanındaki odayı tutmuştu. Sen git odana çekil, demişti Hâmid Lüsyen’e. “ Biz yeni kocanla bu<br />

gece alem yapacağız. O, bekarlığa vedanın ilk gününü; ben evliliğimin son gününü beraber<br />

kutlayacağız. Bir de odanın kapısını yatarken kilitleme; lakin uyumadan önce seni görmek ve sana<br />

mutluluklar dilemek isterim.” Hâmid’in bu sözlerine harfiyen uyan Lüsyen, derhal odasına açıktı ve<br />

kapısını kapatmadı. Hâmid söz verdiği gibi geldi, Lüsyen’in odasının kapısını araladı ve ona mutluluklar<br />

dilemek yerine küfürler savurmaya başladı. Üstelik zil zurna sarhoştu.<br />

Lüsyen ve yeni eşini Venedik’e taşıyan İtalya’nın en büyük vapuru İstanbul’dan hareket etti. Onları<br />

uğurlamaya gelenler arasında Hâmid de vardı. Herkesin gözü onun üzerindeydi. Hâmid ortada bir<br />

hayaletle kalakalmıştı. Hâmid’in saçı sakalı ağarmış, üstü başı eski düzeninden uzaklaşmıştı. Başka<br />

kadınlara aşık olmayı denedi ama olmadı. Bu esnada Lüsyen yeni konağına yerleşmişti. Ancak aile iflas<br />

etmişti, kontun ailesi evliliği onaylamamış, kontu bütün servetinden mahrum bırakmıştı. Çalışmaya<br />

alışkın olmayan kont ise genç karısı ile ortada kalmıştı. Lüsyen’in aklı hala Hâmid’deydi. Yedi yıl<br />

sürecek bir mektuplaşma serüveni başladı Lüsyen ve Hâmid’in hayatında. Her satırı aşk kokan<br />

mektuplar ikisinin de birbirine muhtaç ve çaresiz olduğunu kanıtlıyordu. Lüsyen son derece pişman ve<br />

mutsuzdu, yedi yıl boyunca hep Hâmid’e kavuşmayı arzuladı.<br />

Haziran 1927, Lüsyen ve Hâmid’in kavuşmaları / Gazi ile buluşma<br />

On beş yıl önce bir mayıs günü tanışmışlardı. On beş yıl sonra bir haziran günü kavuştular.<br />

Hürriyet, esaret, isyan, mesafe ve vefa bu on beş yılı doldurmaya yetmişti. Lüsyen adeta vatanına<br />

kavuşmuştu. Çünkü Hâmid onun vatanıydı, uğruna öleceği tek varlığıydı. Lüsyen’in dönüşü ise<br />

Hâmid’e bir hayat müjdesiydi. 1928’de Gazi için bir kitap çıkarılacaktı. Çıkarılacak kitap için Hâmid’den<br />

de bir şiir istediler. Bu vesileyle Gazi, Hâmid’e yeni kapılar açtı. Hâmid Dolmabahçe Sarayı’ndan bir<br />

davet aldı ve dördüncü görüşmeden sonra o artık genç Cumhuriyet’in yeni milletvekiliydi.<br />

27 Nisan 1930’da Ankara’da Türk Ocakları’nın altıncı kurultayı toplandı. Törenden sonra Gazi<br />

Lüsyen ve Hâmid’i sohbete çağırdı. Lüsyen Gazi’nin elini sıkarken heyecandan titriyordu. Gazi, Türk<br />

kadınlarının kültürünün yükseltilmesi ve onlara erkeklerle eşit haklar tanınması gerektiğini söyledi. Bu<br />

noktada Hâmid, konuya girerek eşini övmeye başladı; “Var mıdır Türkler arasında böyle bir hanım?”<br />

sözünü ağzından kaçırdı. Gazi için Türk kadınının aşağılanması affedilemeyecek bir hataydı. Gazi: “Bu<br />

hanım asla Türk kadınlığının bir örneği olamaz.” deyince Hâmid bitik ve ezik bir halde koltuğuna<br />

676

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!