11.07.2016 Views

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

yapılan bu teklif Lüsyen’i sevince boğdu. Hâmid’le evlenme Lüsyen’in en mahrem emellerine<br />

hitap ediyordu. Onunla beraber her şeyin bambaşka olacağı bir diyara kaçmak! Daha ne isteyebilirdi?<br />

Lüsyen’in ailesiyle çatışması ve Hâmid’le kaçışları<br />

Lüsyen son kez ailesinin karşısına çıktı. Babası teklifi açıkça reddetti. Yaş farkı, dini sebepler İhtilaf<br />

ateşi anlaşmazlık rüzgarlarıyla yeniden alevlendi. Lüsyen nihayetinde ardında acıklı bir macera ve<br />

birçok yaralı kalp bırakarak Hâmid’le Londra’ya kaçtı. Lüsyen, Abdülhak Hâmid’in tatlı kızıyla,<br />

aralarından çok erken ayrılacak sevimli oğluyla yakın dostları Rıza Tevfik, Ragıp Raif, Emin<br />

Çester’le tanıştı. Onlar sayesinde Lüsyen için yeni bir Türk ocağı kuruluyordu. Lüsyen bu günlerden<br />

birinde Abdülhak Hâmid’de endişeli bir hal sezmeye başladı. Henüz gece olmadan sinirlenmeye<br />

başlar,esrarlı bir rahatsızlık duyar, geceyle beraber ortadan kaybolurdu. Bu sürekli kayboluşların<br />

nedeni neydi? Bu kadar kıskançlıkla sakladığı sır neydi? Çok sevdiği eşinden ve evinden kaçarak neler<br />

yapıyordu? Bunu anlamakla gecikmedi Lüsyen. Abdülhak Hâmid içiyordu. Hâmid’in Lüsyen’den<br />

gizlemek istediği ve kendine karşı koyamadığı bir düşkünlüğüydü. Bu gerçeği korkunç bir şimşek gibi<br />

aydınlanmayla fark eden Lüsyen vurulmuşa döndü. Gecenin ilk saatlerinde arzu şeytanı sinsi sinsi<br />

pusu kurduğu tuzağın ağını yeniden geriyordu. Lüsyen, Abdülhak Hâmid acaba gerçekten bu bela ile<br />

mücadele mi ediyordu yoksa kendini ya da etrafındakileri mi kandırıyordu bilmiyordu.<br />

Lüsyen ve Hâmid’in Brüksel’den İstanbul’a gidişi<br />

Abdülhak Hâmid âyan azası tayin edileceği İstanbul’a çağrılmıştı. Eşyalar toplanmaya başladı.<br />

Abdülhak Hâmid bayram ediyordu. Dönüş tarihi kesinleşince Hâmid’in isteğiyle son kez ailesini<br />

yumuşatmayı denedi. Onların hayır dualarını almak, müstakbel bir barışın belirtilerini görmek istedi.<br />

Ancak doğduğu ev onu son defa kabul etti. Babası onu görmek bile istememişti, gözyaşlarına boğulan<br />

annesine ise aceleyle sarılabilmiş; kırık bir kalple oradan ayrılmıştı. Lüsyen’in ailesine düşkünlüğünü<br />

bilen Hâmid endişe içinde bekliyordu. Lüsyen, acınacak bir halde ve şiş gözlerle Hâmid’in yanına<br />

vardı, kollarına atıldı. “Yalnız sevinç yaşları şayan‐ı kabuldür,keder küçülüştür.” derdi Hâmid. “Ağlama<br />

beşeri olan her şey narindir, fanidir, zayıftır, sonsuz saydığın servetleri kaybettin; başkaları var…” dedi<br />

Abdülhak Hâmid. “Sevdiklerimden başka servet tanımıyorum ben.” dedi Lüsyen. “Sevilenler asla<br />

kaybedilmez, kayboldu sanılır sadece. Sevginin ebedi olduğunu bilmez misin? (…) Baban, annen<br />

olurum. Kardeşlerin, evin, bahçen olurum.” Birkaç gün içinde Belçika’dan ayrıldılar. Artık Lüsyen<br />

hüviyetine bir yabancı gibi bakıyordu. Garip bir tesadüfle ailesi, vatanı, geleceği olan adam onu Maria<br />

Lüsyen’i Nasip Betül yapan büyük bir huzurla yan kompartımanda uyuyordu. Lüsyen aşırı heyecan ve<br />

gerginliğin ağırlığını kaldıramayarak büyük bir sinir zaafı yaşadı. Tren Viyana’da durdu ve Lüsyen<br />

kızakla karların arasında hastaneye götürüldü. Birkaç hafta sonra nekâhat süresi bitti ve Lüsyen<br />

Karadeniz’in hırçın ve lacivert dalgalarında yolları aşma macerasına yeniden başladı. Bıçak gibi soğuk<br />

bir hava vardı. İstanbul beyaz satenden bir sultan elbisesinin haşmetine bürünmüş onları karşılıyordu.<br />

Bu hararetli karşılama Lüsyen’i heyecanlandırmıştı.<br />

Lüsyen’in İstanbul’daki hayatı<br />

Abdülhak Hâmid bohem hayatına kavuşmuştu, ancak Lüsyen bir hürriyet esiriydi. Doğup büyüdüğü<br />

kenti hiç ardına bakmadan terk etmiş, ömrünün kalanında gönüllü mahkûmiyete razı olmuştu. Diline,<br />

dinine, toprağına, geleneklerine alışık olmadığı bu yerde beslenebildiği tek gıda Hâmid’in ilgisiydi.<br />

Abdülhak Hâmid’in aksine her türlü eğlenceden, dost ziyaretlerinden, gezip tozma hürriyetinden<br />

yoksundu. İstanbul’da alışverişe çıkmak istediğinde yanına çarşaflı kalfalar veriliyordu. Örtünmeyi ilk<br />

günden reddetmişti. Ancak çarşafsız bir kadının sokağa çıkması garipsenen bir durumdu. Ayrıca<br />

çarşaflı kadınların daha çok hürmet gördüklerinin de farkındaydı. O yüzden sokağa çıkarken kendi<br />

isteğiyle kısa bir süre için çarşafa giriyordu. Lüsyen’in sokağa çıkmasında bir engel daha vardı: Hâmid!<br />

Yanımda olmadığında yapacak şey bulamıyorum, ruhum sıkılıyor; senin güzel sözlerin beni<br />

değiştiremez. Hem kart ağaç eğilmez!” diye diretiyordu Hâmid. Lüsyen’i gün boyu yalnız bırakan<br />

Abdülhak Hâmid, odasında bulamayınca kıskanç ve öfkeli bir zorbaya dönüşüyordu. Lüsyen çoğu<br />

674

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!