11.07.2016 Views

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

etik konusu ile sınırlı değildir. Bunun yanısıra, araştırmacı ve mülakat partneri arasındaki benzerlikler<br />

ve farklılıklar yorumlamayı ne derece etkilemektedir? “İçeriden” ya da “dışarıdan” bakabilmek bu<br />

anlamlandırmayı nasıl etkiler? Öznelerarası, düşünümsel bir çerçevenin bakış açılarını yorumlamaya<br />

ne tür katkıları olabilir? Kadınlar neyi anlatmak istemektedirler? Bu anlatıların altını çizdiği noktaları<br />

sistemsel bazı makro çerçevelerle (örneğin, “ataerkillik” gibi) nasıl okuyabiliriz, nasıl<br />

anlamlandırabiliriz?<br />

Ayrıca, anlatılan hikâyede elde edilen verinin doğasını (dil, konuşmadaki vurgu, anadilden çeviri<br />

vb. konular) bozmadan, ancak araştırmanın vurgu yapmak sitediği temaların altının çizmesi kaygısı<br />

gibi, zaman zaman birbiriyle çelişkili noktalar ve buradan kaynakalanabilecek etik kaygıların<br />

tartışılması da “duruş” kavramı etrafında konumlandırabilir. Böylelikle, araştırmamızda karşımıza<br />

çıkan sorular şöyle sıralanabilir: Kadınlar “anlatılabilirliği” sağlamak için ne tür stratejiler<br />

seçebilmektedirler? Bu sorular eşliğinde, araştırmacı ve araştıran öznelliklerin nasıl kurgulandığı<br />

kadar, öznelerarası diyaloğun ve düşünümselliğin nasıl oluşturulduğu da tartışılmaktadır. Buradaki<br />

güven ve etik meselelerle nasıl bir ilişki kurmaktayız? Bir anlatıcı (anlatıcı‐araştırılan ve anlatıcıaraştıran)<br />

kendisini özne yani “anlatan” olarak nasıl ortaya koyar? Anlatılabilirlik anlatı sürecinde ne<br />

zaman ortaya çıkar? Araştırmacılar dinlediklerini nasıl dinlemeli ve anlatıyı nasıl yorumlamalılar? Bu<br />

ve benzeri soruları beraber düşünürken, batılı teorilerin batılı olmayan toplumları anlamada ne kadar<br />

etkili olduklarını ve bu kapsam içinde de feminist bakış açısı teorisinin de sınırlıklarını ve olanaklarını<br />

sorgulamaya çalışacağız.<br />

Sevguli’nin hikâyesi: 2013 yılının bir kış günü evde otururken, Erdoğan’ın telefonuna Varto<br />

Derneği’nden gelen SMS, Sevguli’nin vefat ettiğini bildiriyordu. Erdoğan, 2004‐2008 yılları arasında<br />

Türkiye’de (Varto; Istanbul’da Gazi Mahallesi ve Ümraniye) ve Almanya’da (Berlin, Frankfurt ve<br />

Rüsselsheim) gerçekleştirdiği alan araştırması sırasında, 5 sosyal iletişime dahil olmak amacıyla<br />

derneğin listesine kayıt olmuştu ve araştırma bittikten sonra bilen, alandan “çıkamadığı” için halen<br />

SMS duyuruları geliyordu.<br />

Bu acı SMS üzerine Erdoğan, Sevguli’nin büyük oğlunu aramıştı. Türkiye’deki modernleşmenin<br />

otoriter cinsiyet rejimi tarafından belirlenen, yüceltilen ve önerilen “fedakâr, cefakâr ve asil” anne<br />

kalıbına tam olarak oturan Sevguli’nin ölüm hikâyesini duyduğumuzda yürek burkuntumuz daha da<br />

artmıştı. Sevguli’nin oğlu, Varto’nun bir nahiyesinde mecburi hizmet yapan doktor torununa ekmek<br />

götüren Sevguli’nin geri gitmekte olan bir toptancı aracının altında kalarak can verdiğini söylüyordu.<br />

Doktor torunu onun yanına gelip de, ilk acil müdaheleyi yapsa da, Sevguli’yi kurtaramamışlardı.<br />

Velhâsıl kelam, Sevguli bir kış sabahı bu dünyadan göçüp gitti. Sevguli’nin vefatından sonra biz<br />

araştırmacılar, onun hayat hikâyesi hakkında sıklıkla düşünmeye ve onu yâd etmeye başladık. Ancak<br />

konuştukça, sadece kişisel olarak değil, Sevguli’nin hayatıyla akademik olarak da yakından ilgili<br />

olduğumuzu gördük. Feminist bir bakış açısını benimsemiş araştırmacılar olarak Sevguli’nin hayatını<br />

anlama çabamızı farklı bir ortamda duyurmak istedik, çünkü kişisel olanın politik olduğunu ikimiz de<br />

biliyorduk.<br />

Sevguli 2005 yılında, bize hayat hikâyesini bizzat kendisi gelip anlatmak istemişti. O zaman kendisi<br />

70 yaşının üzerinde olduğunu söylüyordu. Sanki hayatının birileri tarafından kayıt altına alınmasını<br />

istiyordu. Üstelik Erdoğan ve Hande’nin onunla ilk görüşmeleri, Hande’nin beklenen doğumdan<br />

sadece birkaç gün önce yaşadıkları bebek kaybından çok kısa bir süre sonra olmuştu. Anlaşılan oydu<br />

ki, aslında Sevguli, Hande ile kadın kadına sohbet etmek, onu teselli etmek istiyordu, ama ortada bir<br />

dil problemi vardı: Hande Zazaca bilmiyordu, Sevguli belki hikâyesini Türkçe de anlatabilirdi, ancak bu<br />

denli renkli ve derin imgelerle hikâyesini bezeyemez, hikâyesini anlatırken olayları neredeyse yeniden<br />

yaşayamazdı. Bu yüzden hayat hikâyesini Erdoğan’ın da bulunduğu bir ortamda Zazaca anlatarak<br />

paylaştı. Sevguli’nin 6 bize anlattığı hayat hikâyesinin ilk episodu onun “kaybettiği kadınlık”<br />

deneyimiyle ilgiliydi. Ama aslında burada onun kaybettiğinin kadınlık mı, çocukluk mu, annelik mi<br />

546

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!