11.07.2016 Views

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

olduğunu söylüyor. Ayşe ve Aylin de bu konuda Emine’yle hemfikir. Aslında Bulgaristan’dan gelen<br />

göçmenler için mesele, basit bir ülke değişikliği dışında, aynı zamanda bir “sistem değişikliği”dir,<br />

kültürel değişikliğin yanı sıra ekonomik olarak da “sosyalist” düzenden kapitalist düzene geçiş onlar<br />

için hiç de kolay olmamıştır.<br />

“Gittim konfeksiyona, dediler bana ‘yüz lira veririz’, ‘tamam’ dedim. Meğer diğerleri iki<br />

yüz alırmış, bilmiyorum ki. Biz pazarlık ne biliriz, bizde iş belliydi, maaş belliydi, pazarlıkla<br />

hiçbir şeyi değiştiremezsin. Biz pazarlık nedir burada öğrendik” (Ayşe).<br />

Her şeyin merkezden belirlendiği, her şeyin sabit olduğu bir sistemden kapitalist sisteme, üstelik<br />

bir göçmen olarak geçişte “soydaş”larının sebep olduğu mağduriyet, onların “soydaşlık” ve “birlik”<br />

mefhumlarına inancını oldukça sarsmış. Emine de, özellikle ilk yıllarda, elleri mahkûm her işi ve her<br />

maaşı kabul ettiklerini, çünkü başka şansları olmadığını söylüyor, ancak “soydaş”larının bundan<br />

istifade etmelerinin onları önce şok ettiğini, sonra da üzdüğünü söylüyor:<br />

“Yani haksızlığa ilk uğrayışın değil, ama öbür tarafta bunu normal görüyorsun “Yaa<br />

bunu yapan zaten Bulgar’ diyorsun, ‘zaten gâvur’ diyorsun. E peki burada? Bunu yapan<br />

hem soydaşın, hem dindaşın... Böyle olunca bir mazeret de bulamıyorsun!”<br />

Emine’nin söylediklerinin benzerlerini Ayşe de söylüyor, Türkiye’ye gelince “Türk ve<br />

Müslümanların” onların zor durumundan faydalanmasına uzun süre inanamamış. Dahası, bu<br />

toplumda asla kabul edilmediklerini söylüyor:<br />

“Orada aptal Türktük, burada da hep gâvur Bulgar olduk. Bizim Türk olduğumuzu bile<br />

bilmiyor bazısı, ‘Nerelisin teyze?’ diyorlar, ‘Bulgaristan göçmeniyim yavrum’ diyorum, ‘Haa<br />

Bulgarsın’ diyorlar. Ne demek Bulgar? Bulgar olsam deli miyim, niye buraya göçeyim? Ben<br />

buraya, anayurduma geldim. Zaten bir kavga, çekişme olmayagörsün, ‘aman, o Bulgar,<br />

aman o gâvur’ lafı gelir hemen…”<br />

Hem Ayşe’nin, hem Emine’nin cümlelerindeki belirgin “Türklük” ve Osmanlı’dan miras kalan bir<br />

algıyla, Türklüğe içkin sayılan bir Müslümanlık vurgusu, Türkiye’nin “anavatan” olarak görüldüğünün<br />

belirtilmesiyle anlam kazanıyor. Parla’ya göre, Türkiye’ye olan göçü “yurda dönüş” olarak<br />

adlandırmaları da, daha önce hiç görmedikleri, hakkında fazla bilgilerinin olmadığı bu ülkeyi “anayurt”<br />

olarak kodlamalarının bir yansıması.12 Tıpkı “Neden daha önce gelmedim ki?” diyen Ayşe gibi, Emine<br />

de her şeye rağmen gelişinden pişman olmadığını, kendisinin burayı anavatan olarak gördüğünü,<br />

fakat kendilerinin kabul edildiğini düşünmediğini söylüyor, “anavatanda” da devam eden bu “ötekilik”<br />

hissi onları fazlasıyla hayal kırıklığına uğratmış. Parla da, araştırmaları boyunca en çok karşılaştığı<br />

şeyin, Bulgaristan’da “Türk” oldukları için marjinalize edilen kesimin, Türkiye’deki yerel kişilerce<br />

“Bulgar” oldukları gerekçesiyle marjinalleştirilmesi olduğunu söylüyor.13 Bulgaristan’dan “çıkış”<br />

(exodus) Türkiye’deki milliyetçi yazın tarafından yüceltilmiş ve kutlanmış olsa da, sonrasında<br />

birbirinden farklı bu iki kültüre mensup bireylerin entegrasyonu için yeterli çalışma yapılmaması iki<br />

taraf için de çeşitli sorunlara sebep oldu. Göçmenlerin anlatıları sürekli olarak farklılıklarının<br />

vurgulandığını, konuşmalarıyla alay edildiğini, “gâvur” gibi kelimelerle incitildiklerini, sıfırdan<br />

başlayarak birden çok işte çalışmanın karşılığında elde ettikleri ev ve araba gibi mallarından sürekli<br />

abartıyla ve bazen hasetle bahsedildiğini, sürekli kendilerine bedava ev yahut nakit para verildiği gibi<br />

iddialara maruz kaldıklarını, yerli kadınlara kıyasla “hafif” olmakla “itham” edildiklerini, yaşam<br />

tarzlarındaki farklılıkların başlarına kakıldığını; tüm bunların da kendilerini burada tam anlamıyla<br />

“evde” ve “güvende” hissedememeleriyle sonuçlandığını ortaya koyuyor. Bu hisler yüzünden iyice içe<br />

kapanarak yerel insanlarla kaynaşamamaları, yerel insanların da göçmenleri “burnu büyüklük” yahut<br />

“içine kapanıklık/başkalarını dışlamacılık”la suçlamasına sebep olmuş görünüyor.<br />

53

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!