11.07.2016 Views

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ÜLKELERİN SAHİPLERİ VE MİSAFİRLERİ: AZINLIK VE GÖÇMEN<br />

KADINLARIN “MİSAFİRPERVERLİK”LE İMTİHANI<br />

Merin SEVER *<br />

Bu çalışma, Derrida’nın “misafirperverlik” konusundaki argümanları temelinde, ülkelerin<br />

“sahipleri” ve “misafirleri” olanların kimler oldukları ve bu ikisi arasındaki ilişkinin nasıl geliştiğinin<br />

incelenmesi hakkındadır. 1 Bahsi geçen tarafların zaman içerisindeki değişkenliklerini gözeterek (tıpkı<br />

“madun”un kim olduğunun zamanla değişebilmesi gibi) kimin ne zaman “misafir”, ne zaman “ev<br />

sahibi” olduğu meselesi, toplum içindeki azınlık ve göçmenlerin toplumsal konumlarıyla yakından<br />

ilişkilidir. Bu sebeple, Derrida’nın “misafirperverlik” teorisi, toplum içerisindeki azınlık ve göçmenler<br />

üzerinden incelendiğinde, ülkesel çaptaki misafirperverlik hakkında fikir verecektir. Bu amaçla, bir<br />

sözlü tarih çalışması yapılarak 1989 yılında Türkiye’ye göçen kadınların Bulgaristan’da azınlık ve<br />

Türkiye’de muhacir olarak deneyimledikleri “ev sahibi millet” karşısındaki “azınlık olarak misafir<br />

olma” konumları ile “anayurttaki soydaşlar” karşısında “muhacir olarak misafir olma” konumları<br />

incelenecek ve karşılaştırılacaktır.<br />

Aynı aileden üç kuşağı temsil eden üç kadınla yapılan bu çalışma, günümüzde pek çok insanın dâhil<br />

olduğu etnik kimlik, göç ve göçmenlerin entegrasyonu gibi meselelere, kadınların yaşadığı<br />

deneyimlerin erkeklerinkinden farklı olacağının bilinciyle yaklaşmaktadır. Aynı şekilde, her zaman<br />

diliminin kendine has konjonktürel özellikleri bulunduğu için, bu çalışma sadece 1989 yılında göçen<br />

kadınlarla sınırlı tutulmuştur. Yapılan çalışma, bu özellikler göz önünde tutularak belirlenen üç soru<br />

üzerinden yürütülmüştür: Onları bu göçe iten sebepleri yaratan Bulgaristan deneyimleri nelerdi? Göç<br />

sonrasında Türkiye’de kendi aile, akraba ve arkadaşları arasında yaşadıkları deneyimler nasıldı? Son<br />

olarak da, “ev sahibi olan” Türkiyelilerle ilişkilerinde yaşadıkları deneyimler nasıldı?<br />

Bu çalışmada görüşülen kişilerin isim ve bilgileri kısaca şöyledir: Ayşe, grubun en yaşlısı, 1937<br />

doğumlu, ilkokul mezunu, Göç esnasında 52 yaşında, terzilik, tatlıcılık, belediye hizmeti gibi iş<br />

tecrübeleri var. Emine, Göç sonrası yetişkin iş gücü konumunda, 1960 doğumlu, üniversite mezunu,<br />

göç esnasında 29 yaşında, inşaat mühendisi. Aylin, Göçte çocuk yaşta olanlardan, 1981 doğumlu,<br />

üniversite mezunu, göç esnasında 9 yaşında, rehber öğretmen ancak geçici olarak çalışmıyor.<br />

Azınlık olarak “misafir” olmak: “Biz hep ötekiydik”<br />

Bulgaristan’daki Türk azınlığın2 tarihi, Osmanlı’nın 1393’teki Tırnovo, 1396’daki Vidin ve 1400’deki<br />

Dobruca’yı ele geçirmesiyle başlar. Bu dönemde yönetimi elinde tutan Osmanlı Hanedanı’nın da<br />

Müslüman olması hasebiyle, Müslüman Türkler “ev sahibi” olurken, sayıca fazla olsalar bile Hristiyan<br />

Bulgarlar azınlık konumunda kalmışlardır. Ne var ki, 1878 Berlin Antlaşması ile Bulgaristan Prensliği<br />

kurulunca Türkler bu “ev sahibi” konumlarını yitirmişlerdir. Nüfusta ve yönetimdeki değişimler<br />

Bulgarları yeni “ev sahibi” kesim konumuna getirmiş, eski ev sahipleri de zamanla azınlık konumuna<br />

gelmiştir. Hukuki açıdan, Bulgaristan 1971’e kadar azınlık haklarını tanımaktaydı, ancak 1971<br />

Anayasası ile “azınlık” kelimesi anayasadan çıkarıldı, azınlık haklarına dair herhangi bir düzenleme de<br />

getirilmedi, tek dilli, tek uluslu homojen bir devlet yaratılması da resmi politika olarak benimsendi.3<br />

Bu bilincin 1985‐89 yılları arasında vuku bulan, sert asimilasyonist unsurlar içeren hali ise “Yeniden<br />

Doğuş Projesi” olarak adlandırılmıştır. “Başrole” geçen Bulgarların sahip oldukları “yüzyıllarca işgal<br />

altında kalmış olma” psikolojisinin, bunun tekrar etmesi korkusuyla birleşerek onları bir travmaya<br />

maruz bırakması, Yeniden Doğuş projesinde zirve noktasına varan birçok asimilasyonist uygulamayı<br />

beraberinde getirmesi açısından önemlidir. İşler o noktaya varmadan önce, yani ‘70’li yıllarda dahi,<br />

*<br />

Istanbul University – Institute of Social Sciences. Department of Political Science and International<br />

Relations.<br />

49

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!