11.07.2016 Views

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

deyişiyle, “çocukluktan itibaren birey olarak kabul etmesi” ön plandadır. Yetiştiği ailede devamlı bilgi<br />

alışverişi içerisinde, tartışmalar yaparak büyüdüğünü belirtir. İlk kocasından boşandıktan sonra<br />

ebeveynlerinin yanında kalmaya başladığı sırada, daha gençken, mühendis olan babasının<br />

Anadolu’daki iş gezileri sırasında köylü kadınlarla karşılaşır; onlara gönül vererek, onları güçlendirme<br />

misyonu edinir. Yurt dışında aldığı sanat eğitimini ise bu mecrada kullanmaya karar verir. Bu<br />

duygularını şöyle ifade etmektedir:<br />

Ben iyi bir seramikçi, iyi bir sanatçı olabilirdim. Çünkü hem üretim, hem sanat dünyam,<br />

hem çok duygusallığım var. Ama benim kadınlar ilgimi çekti. Yani babamlan ve annemlen<br />

birçok seyahatlerimiz oldu. Bu seyahatler esnasında o Anadolu kadınlarını gördüm. O<br />

Anadolu kadınlarının iç dünyalarındaki zenginliği, o sanat zenginliğini, o çoraplarında,<br />

kilimlerinde, cicimlerinde filan. Yaptığı o oyalarda filan. Onları gördüm ve onların<br />

gözlerindeki… Biraz ilgi gösterirsen o pırıltıyı görürsün ve ona çok muhtaçlar. İlgiye, sevgiye<br />

ve bir şeyler verebilmenin aşkı içindeler daha doğrusu. Onu gördükten sonra ben<br />

seramikçiliği bıraktım. Dedim ki, ben bu kadınlara bir şeyler vermeliyim.<br />

Anadolu’dan çok göç almış olan Pendik’te Anadolulu kadınların medeni haklarının bilincine<br />

varması için sarf ettiği çabalara paralel olarak ve onlarla iletişime geçebilmek için Kur’anı okumaya<br />

başlar. Kendisini seküler dünya görüşüne sahip bir insan olarak görse de, kendi deyişiyle, aslında<br />

“Türk’ün geleneğinde ve göreneğinde tamamen Kur’ani ahlâk” bulunduğunu belirtir. Pendik’te Türk<br />

Kadınlar Birliği’nin şubesini açar ve “cehalete karşı mücadele edebilmek için” geç yaşında da olsa,<br />

Kur’anı okuduğunda Cumhuriyet aydını olan babasının ona çocukluğunda Kur’an ahlâkını öğretmiş<br />

olduğunun farkına varır. Bu farkındalığını şöyle dile getirir:<br />

Eskiler çok mütevazi insanlardı. […]. Bir arkadaşımın babası… Bazen gittiğimizde, aman<br />

çalışıyor, derdi babam. Meğerse din ulemasıymış, Temyiz Reisi, yoldan geçerken şapkasını<br />

çıkartır; bahçe sulardı babam, onu şapkasıyla selamlar, öyle geçerdi. Bu bir din ulemasıydı<br />

yavrum. O kadar mütevazi insanlar ve hepsi namazında, niyazında, orucunda. Kimse<br />

kimsenin ne namaz kıldığını bilirdi; ne oruç tuttuğunu. Orucu belki bilirlerdi… çünkü teravi<br />

namazı olurdu bizim arka bahçemizde. Oraya hep gelirler, teravi kılarlardı. Şimdi diyorlar ki<br />

teraviye gelmeyen olursa orucu makbul değil. Kim bu fetvayı veriyor? O zaman da onlar<br />

dini bütün insanlardı; iman sahibi insanlardı ve kimse kimsenin bahçesinden bir tek şeyi<br />

izinsiz kopartıp alamazdı. Herkesin bahçeleri meyvalık doluydu.<br />

Tembihliydik. Komşu hakkı deyip herkes birbirine vişnesini, dutunu filan gönderirdi.<br />

Şimdi ben pazardan kirazın tadına bakmak için izin isterken helal et derim, alırım. Çünkü,<br />

kul hakkı çok mühim.<br />

Bir anımı anlatayım, bende anı çok. […]. İstanbul 1989, pazara gittim. Pazarda domates<br />

yığmışlar böyle. Ben de… Domatesciler bağırıyor işte, domatesleri gelin alın diye.<br />

Domatesleri aldım. Fakat içlerinden bir tanesi ezik çıktı; orta boy, şöyle küçük bir<br />

domatesti. Ben dedim ki, şu domatesin yerine bir domates alabilir miyim? Çürük çıktı bu,<br />

dedim. Oradan bana… iki tane genç çocuk, tuttu bana kocaman bir domates attı. Şimdi bu<br />

domatesi atınca ben dedim ki, ben oraya küçük domates koydum, sen bana büyük<br />

domates verdin; aradaki farkı helal et dedim. Öyle yetiştirildik çünkü bak evladım. Bu<br />

kadarcık ufak bir şeyin helalliğini istedim. Bana dedi ki, “teyze yahu” dedi; “bırak Allah’ını<br />

seversen, bunun da helalliği olur mu?” Oğlum, üzerinde onun emek var; alın teri var; onun<br />

için dedim. Onun helali. “Aman be teyze” dedi. “Bizim karıları tarlaya sürüyoruz; onların<br />

emeği. Biz de burada satıyoruz”. Ne dedin, ne dedin dedim, sen… “Tabii teyze” dedi. “Bir<br />

traktör 10 milyon (o zamanki parayla), eeee bir karı alıyorum, 2 milyon ödüyorum başlık<br />

parası. Ondan sonra tarlaya sürüyorum” dedi. Ne dedin! dedim. O kadından helalliğini<br />

isterim. Bir defa şu domatesi geri al dedim. Boşalttım domatesi. Sen misin dedim o<br />

hanımlar için böyle söyleyen! Bizim işte bak, ülkenin bir sorunu da bu. Kadınlara başlık<br />

parası olarak 2 milyon veriyor. Bir traktör alamıyor. Beş tane kadın alıyor onun yerine dini<br />

nikâhlan. Ondan sonra da kadının emeğini, şey gibi, al şunu diyor bana…. “Dört tane karım<br />

var” dedi. “10 milyon traktör parası veremedim” dedi. “Ara, ara, işte bunları üst üste<br />

alıyorum, tarlaya da salıyorum” dedi. “Hem bana karılık yapıyorlar” dedi. “Traktör karılık<br />

331

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!