11.07.2016 Views

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

gece, “herhangi bir ışıkta, lamba, mum ya da alacakaranlık, en kötüsü de ay ışığında” değiştiğini fark<br />

ediyor sonra. Artık gündüzleri daha çok uyuyor kadın; gündüz ışığında duvardan “boyun eğmiş gibi<br />

sessiz” kadın bakıyor çünkü ona. Ama geceleri...: “Geceleri pek uyumuyorum.” Uyumadıkça işte, o<br />

sessiz kadının parmaklıkları tutup sarstığını görüveriyor. Görünce kadının parmaklıkları sarstığını,<br />

yardıma koşuyor hemen:<br />

... o zavallı şey emeklemeye ve şekilleri sarsmaya başladı, kalkıp ona yardıma koştum.<br />

Ben salladım, o çekti, ben çektim, o salladı, sabah olmadan kâğıdın büyükçe bir parçasını<br />

sökmüştük.<br />

Kadının ardında süründüğü “korkunç inatçı, yapışmış” parmaklığın sökülmesiyle kadın(lar) özgür<br />

kalmıştır: “... nihayet dışarı çıkabildim... Kâğıdın çoğunu da yırttım, beni yeniden oraya<br />

kapatamayacaksınız!” Duvara gece, herkes uykudayken, gizli gizli yırtılan/yazılan hikâye, dönüp gelip<br />

hikâyeyi yazanın duvarını yıkmıştır. Bundan sonra, kapatıldığı değil de artık özgür kaldığı bu odadan<br />

dışarı çıkmak istemeyecektir kadın(lar): “Dışarı çıkmak istemiyorum. Çıkmayacağım.”<br />

Woolf’un özlemini çektiği oda böyle bir oda olsa gerek... Kadın(lar)ın özgürce dolaştığı... En önce<br />

kendini, hikâyelerini, kendi hayâlini özgür bıraktığı... İşte bu oda, böyle bir oda dış dünyanın sınırına<br />

kurulacaktır: “Oda korur: kendini, düşüncelerini, mektuplarını... Siperdir: Davetsiz misafirleri<br />

uzaklaştırır. Sığınaktır: Misafir eder. Depodur: Biriktirir.” 5 Bu odanın bir adım ötesi, gündüzler ve<br />

geceler boyunca düşle, kâbusla kurulan, zaman geçtikçe derinlerine varılan bir “iç‐dünya”nın<br />

kaybedilmesi ihtimalidir. Sarı Duvar Kâğıdı’ndaki kadın belki de kaybetmemek için duvardan okuduğu,<br />

duvara yazdığı ve/ya duvardan kurtardığı hayatını dışarı çıkmak istemeyecektir: “Pencerelerden dışarı<br />

bakmak bile istemiyorum...” Dışarıda çünkü, sürünen “bir sürü kadın” vardır. Bu kadınların yol bulmak<br />

ve bulduğunu kaybetmemek için takip edeceği ne sarı bir duvar vardır dışarıda ve ne de o duvarın<br />

üzerinde “bütün odayı dolaşan... upuzun, dümdüz, usulca konduruluvermiş gibi oraya” herhangi bir<br />

çizgi. Oysa “burada, döşemenin üzerinde kolayca sürünebiliyorum, omzum duvarı çepeçevre saran ize<br />

değiyor ve böylece yolumu kaybetmiyorum.”<br />

Sanırım ki, kadınların yalnız kalıp yalnızca yazacağı o “kendine ait oda” bir kapanma mekânından<br />

daha fazlasını hayâl ettiriyordu Woolf’a. “Ortak kullanılan oturma odası”ndan çıkılarak varılan<br />

“kendine ait oda”nın kapısı, kadınların “seslendiği” ve görünürleştiği bir yeni dünyaya açılacaktı.<br />

“Biraz fantastik” 6 de olsa, az para, bir oda ve yazı “tek bir sözcük bile yazmayan” Shakespeare’in kız<br />

kardeşinin, o büyük şairin geri dönmesi ve birçok kadında hayat bulması için kâfi idi. Ama Woolf’un<br />

gözden kaçırdığı ya da aslında hiç de gözden kaçırmadığını hayatına koyduğu son noktayla işaret ettiği<br />

şey, odanın kapısının hep aralık(ta) kalma halidir. O aralık, bir çatlak olarak orada öylece durur.<br />

Kapının yarığından içeri aile/baba/koca evinin tüm sesleri, tutsaklık/yersizlik hatıraları,<br />

intihar/delilik/parçalanma ihtimali sızar. 7 Kadın odada, o kendine ait odada bir türlü yalnız kalamaz.<br />

Yalnız kaldığını sandığı anda çarptığı kendisidir; gördüğü rüya olabilir, daha çok bir sanrı ya da<br />

karabasan: “Tarihleri, bu dar mekânlarda kadınların karşısına, gündüz sanrı, gece karabasan olarak<br />

çıkar”. 8<br />

Sarı Duvar Kâğıdı’nda kadın, tutup kopardığında hikâyesini duvarın çirkin sarısından gerçeğin, bir<br />

karabasan kadar kara bir gerçeğin içinde bulur kendini. Tam kurtulduğunu sandığı anda açılır kapı: “...<br />

ve tabii anahtarı bulup içeri girdi”. 9 Aralık, tam bir açıklığa döner. Koruyan, siper ve/ya sığınak olan<br />

oda işgal edilmiştir. Belki de odanın bu tekinsiz hali sebebiyledir Latife Tekin’in kadınlarının çatıdan<br />

mahzene dolaşması, odadan başka dar mekânlar araması... 10<br />

Monte Kristo’nun Nebile’si de kendine dar mekân arayanlardandır. 11 Nebile, “Ayrancı tarafındaki<br />

Portakal Çiçeği Sokağında 51 numaralı apartmanın ikinci katında yaşayan bir ev kadını[dır].” 12 Pek<br />

memnun olmasa da ev hayatından, kaçıp gitmeyi düşünmez hiç: “İstese... bir sokağa sapar ve<br />

kaybolabilirdi. Ama o istemiyordu böylesini kaçıp kurtulmanın.” Nebile’nin düşündüğü başkaydı işte:<br />

Adı Nebile idi, süpürgelerin, cilâların, faraşların ve çamaşır sabunlarının durduğu küçük<br />

odanın duvarını tırnakları ile gizlice kazmaya başlamıştı. Amacı bir tünel kazıp özgürlüğe<br />

kavuşmaktı.<br />

191

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!