11.07.2016 Views

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

özgür olduğunu söylemek çelişkidir.” 25 Beauvoir bu çelişkiyi ontolojik özgürlük ve ahlaki özgürlük<br />

arasında ayrım yaparak çözer. Yani ontolojik olarak her zaman özgür olmamıza rağmen, ahlaki olarak<br />

her zaman özgür değilizdir. Burada ahlaki özgürlük Beauvoir için önemlidir ve belirsizlik etiğinin temel<br />

formunu oluşturmaktadır. Ahlaki özgürlük, kişinin ontolojik özgürlüğüne bir cevaptır. Beauvoir,<br />

Belirsizlik Etiği’nde “ahlaklı olmayı istemek ve özgür olmayı istemek bir ve aynı şeydir” ifadesiyle,<br />

insan özgür olmamayı isteyemez, çünkü özgürlük insan varoluşunun ontolojik bir yapısıdır, ancak<br />

kendisi özgür istemeyi seçmeyi başarabilir demektedir. Bununla demek istediği, ahlaki özgürlüğe<br />

olgusallığımızın geçiş sürecinde aktif bir şekilde yer alarak, gelecek olanakları içinde kendimizi<br />

tasarlayarak ya da seçimlerimizin sonuçlarını kabul ederek ulaşmayı başarabileceğimizdir. 26<br />

1944’te yayımlanan ilk felsefi denemesi Pyrrhus ile Cineas’ta kendi‐öteki ile ilgili sorgulamalarına<br />

devam eder. Dünya ve öteki ile olan ilişkimizin doğasının ne olduğunu 27 sorar ve şöyle der:<br />

Başkası, özgürlüktür; bundan ötürü de ben’den kökten ayrıdır, bu katkısız içsellikle<br />

aramda hiçbir ilişki yaratılamaz. Descartes’a göre Tanrı bile bu içselliği değiştirememiştir.<br />

Başkasının durumu, ancak onu ben kurduğum sürece beni ilgilendirir. Ne var ki, başkası<br />

özgürdür diyerek bu durumun sorumluluğunu da üstümden atamam. Çünkü yaptığım,<br />

yapabildiğim her şeyden sorumluyum. 28<br />

Görüldüğü gibi Beauvoir’a göre ötekinin bu durumu “ben”in sorumluluğunu da öne çıkarmaktadır.<br />

Başkalarının Kanı’nda da bu ilgiye dikkat çekmektedir. Kitabında Dostoyevski’nin Karamazov<br />

Kardeşler’den alıntıladığı “Her birimiz her şey için herkese karşı sorumluyuz” ifadesini şöyle yorumlar:<br />

“Benim bireysel özgürlüğüm her zaman için başkasının özgürlüğüyle kuşatılmıştır. Bu nedenle<br />

özgürlük kolektif bir sorumluluktur. Kendi özgürlüğümüzü istemek başkalarının özgürlüğünü<br />

istemektir de”. 29 Konuyla ilgili olan başka bir yerde de şu ifadelere yer vermektedir: “Başkaları ve ben<br />

özgürlüklerimiz hiçbir büklümün desteklemediği bir kemerin taşları gibi birbirine dayanır”. 30<br />

Bu noktada Beauvoir’ın neden kendi özgürlüğünü istemenin başkalarının özgürlüğünü de istemek<br />

olduğunu iddia ettiğini sorabiliriz. Bu konuda “açığa çıkarmak” ifadesi anahtar bir terim gibi<br />

görünmektedir. Buna göre, değerler (değer olarak görülen şeyler) ancak insan varlığıyla açığa<br />

çıkmaktadır. İnsan, ancak öteki insanlar aracılığıyla dünyayı bir temel üzerinde açığa çıkarabilir.<br />

Dahası dünyanın açığa çıkarılmasını istemek ile kendinin özgür olduğunu iddia etmek aynı şeydir. Bu<br />

yaklaşımıyla Beauvoir, aynı zamanda özneler arası dünyayı açığa çıkarma ile insan özgürlüğü arasında<br />

ilişki de kurmaktadır. 31 Ona göre özgürlüğü isteyince onun tümüyle başkalarının özgürlüğüne,<br />

başkalarının özgürlüğünün ise bizimkine bağlı olduğunu anlarız. Burada insanın tanımı olarak özgürlük<br />

başkasına bağlı değildir, ama ortada bir bağlanma olunca durum değişir: “O zaman kendi<br />

özgürlüğümle birlikte başkalarının özgürlüğünü de istemek zorunda kalırım. Başkalarının özgürlüğünü<br />

gözetmezsem kendi özgürlüğümü de gözetemem.” 32 Öteki ve ötekinin özgürlüğü benim için<br />

önemlidir; çünkü öteki ancak benimle aynı noktada bulunuyorsa yanımda yürüyebilir, aşkınlığımla<br />

birlikte yol alabilir. 33 Bu durumda açıktır ki, kendi özgürlüğüm için öteki’nin özgürlüğünü de gözetmek<br />

durumundayım.<br />

Anlaşıldığı üzere Beauvoir öteki’yi artık kendi özgürlüğüme bir tehdit olarak değil, onsuz özgür<br />

olamayacağım, özgürlüğümün zorunlu koşulu olarak görür. Çünkü benden başkasına doğru gitmekle<br />

yalnızca kendi öz varlığımı değil, yöneldiğim, kendimden ayırdığım şeyin de varlığını ortaya çıkarmış<br />

olurum ki, zaten var olmasaydı ona gitmezdim. 34 Zira başkası vardır ve oradadır; önümde, kendine<br />

kapanık ve sonsuza açık olarak. Bu noktada Beauvoir, “acaba edimlerim onda olsaydı, onların da<br />

boyutları sonsuza açılır mıydı böyle?” 35 diye sorar ve cevabı bir örnekle şöyle verir: Bir resmi ya da<br />

yazıyı bitiren çocuk, yaptıklarını anne ve babasına göstermek için onların yanına koşar. Yaratışlarını iyi<br />

karşılamalarını ister, çünkü çocuğun şekerlemeler, oyuncaklar kadar beğenilmeye de ihtiyacı vardır.<br />

Bu durumda beğenilmek için de beğenen birinin bulunması gerekir: Yaptığı resme bakacak, yazdığı<br />

yazıyı okuyacak biri. O eğri büğrü çizgilerin babasının gözüne bir at, bir gemi gibi göründüğü vakit<br />

çocuğun gözünde mucize gerçekleşir. Artık yazıp çizdiği şeyler gerçekten bir at, bir gemi gibi görünür.<br />

Gelgelelim başkaları görmeseydi, beğenmeseydi, yargılamasaydı ne at ne de gemi var olacaktı. 36<br />

179

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!