11.07.2016 Views

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

writing_womans_lives_symposium_paper_book_v2

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

AÇILIŞ KONUŞMASI / KEYNOTE<br />

SPEECH Fatmagül BERKTAY *<br />

“KADIN HAYATLARINI YAZMAK”: FARKLILIK, FARK YARATIR<br />

Ben de herkese hoş geldiniz diyor ve Kadın Eserleri Kütüphanesi’nin 24. Kuruluş yıldönümüne denk<br />

gelen bu heyecan verici buluşmaya katkıda bulunan herkesi içtenlikle kutlayarak teşekkürlerimi<br />

sunmak istiyorum.<br />

Önümüzdeki çok yoğun iki gün boyunca “kadın hayatlarını yazma”nın çok çeşitli boyutlarını ele<br />

alacağız. Kadın ile yazmak arasında gerçekten de çok yönlü, karmaşık, çelişkili ve çoğu kez de acılı bir<br />

ilişki var. Aslına bakarsanız “kadın olmak” ile yalnızca yazmak arasında değil, konuşmak arasında da<br />

zor bir ilişki var. Ünlü feminist ozan Audrey Lorde bunu çok güzel dile getirir:<br />

Konuştuğumuz zaman korkarız,<br />

Sesimiz duyulmayacak diye,<br />

Sözümüz küçümsenecek diye.<br />

Ama sustuğumuz zaman da korkarız.<br />

Öyleyse konuşalım daha iyi!<br />

Genelde sanatın ve edebiyatın cinsiyetinin olmadığı savunulur. Üstelik bu tezin en hararetli<br />

savunucuları bazen kadınlar olur. Kadın yazarların ben “kadın‐yazar değilim; kadın olarak değil, insan<br />

olarak yazıyorum” dediğini sıklıkla duyarız. Oysa şimdiye dek herhangi bir erkek yazarın “ben erkek<br />

olarak değil, insan olarak yazıyorum” dediğini duymadık. Çünkü yaşadığımız toplumda erkek, zaten<br />

insanlığın temsilcisidir ve bunu ayrıca belirtmesine gerek yoktur. “İnsan” deyince otomatik olarak<br />

erkek anlaşılır ve kadın “insan” soyutlamasının dışında kalır. “Kadın yazar” kavramının ortaya çıkma<br />

nedeni, budur.<br />

Aslına bakarsanız “kadın yazar” kavramı sahiden gariptir ama ne yazık ki verili bir gerçeği<br />

yansıtmaktadır: Kadınlık ve yazarlık, cinsiyete göre bölünmüş eşitsizlikle dolu bir dünyada kolay<br />

bağdaşır kavramlar değildir. Bunları bağdaştırabilmek, toplumsal cinsiyetin yol açtığı sınırlamaları ve<br />

engellemeleri aşabilmek zorlu bir çaba gerektirir ve bunu başarabilen “olağandışı” kadınların da<br />

kendilerini cinslerinin geri kalanından ayırmak istemeleri sık rastlanan bir durumdur. Dolayısıyla kimi<br />

“başarılı” kadınların benim cinsiyetim nedeniyle sorunum olmadı, bu feministler de niye bu kadar<br />

gürültü koparıyor anlamıyorum, herkes çalışsın başarsın” dediklerini duyduğumuzda çok da<br />

şaşırmamak gerekiyor. Ancak ben gene de, özellikle içgörü ve sorgulama yetilerinin daha gelişmiş<br />

olduğu varsayılan yazarlar söz konusu olduğunda, egemen toplumsal ilişkilerin ve ideolojinin<br />

böylesine önemli bir öğesi ve payandası olan cinsiyetçilik konusundaki bu safdilce körlüğe<br />

şaşırmaktan kendimi alamıyorum.<br />

Çünkü sanatsal yaratım sürecinin gündelik yaşamdan yalıtılmış bir ortamda gerçekleştiği, yaratılan<br />

ürünün salt esin perilerinin bir dokunuşuyla ortaya çıkıverdiği düşüncesi efsaneden ibaret. Hiç kimse<br />

okurken ya da yazarken kendisini var olan toplumsal koşulların dışına taşıyamıyor. Aslında yazarın ve<br />

yapıtının, onu kuşatan maddi ve ideolojik koşullardan bağımsız olmadığı genelde kabul edilen bir<br />

önermedir ama iş cinsiyete geldi mi, özellikle bizim toplumumuzda, itirazlar başlar. Bunda bilgisizliğin<br />

ötesinde, eleştirel düşünceye yabancılık önemli bir etken, çünkü var olan cinsiyetçi, eşitsiz toplumsal<br />

ilişkiler ağının sorgulanmaksızın sürmesine yardımcı oluyor. İslami kültürün de büyük ölçüde beslediği<br />

*<br />

Istanbul University, Political Science and Women’s Studies<br />

15

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!