19.04.2016 Views

AramızdanAyrılanlar

Türk Fizik Derneği

Türk Fizik Derneği

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Sayfa 246<br />

devrim idi”. Müzik eğitiminin geçmişi ise Ortaokulda başlıyor. Ortaokula giderken, Şevket bir<br />

taraftan konservatuar keman bölümüne gitmiş. Bu durum dört ya da beş yıl sürmüş. Saint<br />

Joseph’de o dönemde, adı duyulmuş, konserler veren bir klasik müzik orkestrası varmış.<br />

Şevket bu orkestrada keman çalmaya başlamış. O günleri bilenler çok başarılı olduğunu<br />

söylüyorlar. Bazı konserlerde solo keman olarak çalmış. Daha sonraki yıllarda kemandan<br />

uzaklaşmış. “Kemana ara verilmez, verilirse parmaklar unutur” derdi. Kemandan çalmaktan<br />

uzaklaşmakla birlikte, Şevket’in müzik sevgisi her zaman ön planda idi. Keman çaldığı yıllarda<br />

öncelikle Bach çalmış. Bach’ı çok seviyordu. Fransızca şarkıları da severdi. caz müziğine<br />

bayılırdı, bazı geceler radyoda caz müziği çaldığı zamanlarda hemen parmaklarıyla ritim<br />

tutar, ritmi bana da öğretirdi. Çocukluktan gelen bir aşinalık ile, kalsik türk müziğini de çok<br />

severdi. Herhangi bir yerde deforme edilerek söylenen şarkıları işittiği zaman üzüntü duyardı.<br />

Geçmişteki refah zamanlarında, evlerinde yapılan fasılları hatırlardı. Tanıdığı ve çocukluk<br />

anılarını bulduğu için Selahattin Pınar’ın bütün şarkılarını çok severdi. Bu şarkılardan<br />

herhangi birini duyarsa duygulanırdı. Üstadın Afife Jale ile yaşadıkları fırtınalı aşkı<br />

Şevket’ten duymuştum ilk kez. Bir de “saba makamı”nı severdi. Mevlüd’ün saba makamında<br />

okunduğunu da Şevket’ten öğrenmiştim. Daha bir çok güzel geleneği, şu anda<br />

unutulduklarını düşündüğüm bir çok İstanbul âdetini Şevket’ ten öğrendim. Ona her zaman<br />

minnettarım.<br />

İstanbul’da gerçek<br />

İstanbulluların giderek azalması,<br />

sonradan göçen bir çok insanın<br />

şehri kalabalıklaştırması onu hep<br />

üzmüştü. İstanbul’da “İstanbul<br />

mutfağının” unutulmasına buna<br />

karşılık kebap ve lahmacun<br />

kültürünün hızla yayılmasına hep<br />

isyan etti ama sonunda galiba o<br />

da teslim oldu, çünkü kebaba da<br />

alıştığını ve sevdiğini söylerdi yeri geldiğinde. En sevdiği yemek tarzı, sofraya azar azar getirilen<br />

mezeler ve sonra balıktı. İstanbul’un balığını hiçbir şeye değişmem derdi. Çok sevdiğimiz bir<br />

ağabeyimiz, gerçek bir deniz ve balık uzmanı Ali Pasiner ile “boğaz (hem İstanbul hem<br />

Aramızdan Ayrılanlar<br />

Türk Fizik Derneği

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!