16.01.2016 Views

restartt

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

DANIŞ(A)MA(MA)K<br />

Zinnur KARADENİZ<br />

Şubat 2016 / Sayı : 1<br />

Aylık Dergi<br />

İMTİYAZ SAHİBİ<br />

Zinnur KARADENİZ<br />

EDİTÖR<br />

Sibel KARAASLAN<br />

REKLAM İRTİBAT<br />

Erkan DOYDUK<br />

Yıllar çabuk geçiyor. Zaman sürekli aleyhimize işliyor. Zamanın bu<br />

çıldırtıcı hızda geçişi sırasında hep bir şeyleri kaçırıyoruz. İşlerle boğuşurken<br />

hayatın güzelliklerini kaçırıyoruz.<br />

Aslında işlerle hayatı daha güzel yaşamak için boğuşuyoruz. Ama hayatın<br />

garip bir cilvesidir ki daha güzel bir hayat için boğuştuğumuz işler hayatı<br />

ıskalamamıza yol açıyor.<br />

Bu süreçte çocuklarımız hızla büyüyor, sağlığımız bozuluyor, gençliğimiz<br />

elden kayıyor, aile huzurumuz bozuluyor, insanlarla aramız açılıyor ve<br />

eğitimimizde problemler meydana geliyor.<br />

MALİ SORUMLU<br />

Emin Ömer YALÇINDAĞ<br />

DAĞITIM SORUMLUSU<br />

Nazmi KARAASLAN<br />

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ<br />

Erkan DOYDUK<br />

TASARIM & GRAFİK<br />

Oğuzhan Oktay BURAK<br />

Serkan DAYICIK<br />

Ahmet GÜNDOĞDU<br />

BASKI<br />

MAHİYETİ<br />

Ekonomi - Eğitim ve Kültür<br />

İLETİŞİM<br />

Kavaklıbağ Mh. Niyazi Mısri<br />

Cd. Karabulut APT. No:25/1<br />

w w w.restart.com.tr<br />

restartmalatya @hotmail.com<br />

Bütün bu problemlerle tek başına boğuşmak zorunda kalan insan da artık problem<br />

çözmek yerine onları yok saymaya başlıyor. Oysa halının altına süpürülen<br />

tozlar ortadan kaldırılmış olmamaktadır.<br />

İşte uzmanlık ve tecrübeden yararlanmak burada devreye girer. Eğer<br />

yetişemediğimiz noktada danışabilsek tüm sorunların üstesinden gelmek mümkün<br />

olacaktır. Bu yüzden danışmak aslında hayati bir öneme sahiptir.<br />

Siz işi uzmanına havale edersiniz ve hayattan alamadıklarınızı yaşamaya<br />

aslında hayatı fark etmeye başlarsınız.<br />

‘Neden uzmana boşuna para harcayayım?’ diyorsanız bu sorunun cevabı<br />

çok basittir;<br />

Hiçbir uzmanın ücreti hayatınızdan pahalı değildir.<br />

Dergimizde yayınlanan yazılardaki<br />

görüşler sadece yazarlara aittir.


Bizler fiyatların en belirleyici satın alma<br />

sebebi olduğunu düşünürüz. Ancak bilmediğimiz<br />

asıl önemli nokta fiyatı dışında her müşterinin bir<br />

ya da birden fazla gerçek satın alma nedeni vardır.<br />

Bazı yüzeysel nedenler bulmak kolaycılık<br />

olacaktır.<br />

Örneğin ‘Son müşteriniz veya son 5 müşteriniz<br />

neden sizden satın aldı?’ sorusuna ‘Komşum, arkadaşım<br />

veya ucuz olduğu için’ diyebilirsiniz.<br />

Ancak bunlar gerçek nedenler değildir.<br />

NEDEN SATIN ALIRIZ?<br />

Tülay GÜLERYÜZ<br />

Müşterilerinizin satın alma nedenleri<br />

hakkında daha fazla bilgiyi kimden ve nasıl öğrenebilirsiniz?<br />

Cevap çok basit: Bizzat müşterinizin<br />

kendisinden. Bunu da ya kendiniz sorarsınız ya da<br />

araştırma yardımı alırsınız.<br />

Müşteri ucuz ürün mü ister işine yarayacak<br />

ürün mü?<br />

Eğer ‘Ucuz ürün arıyor müşteriler’ diyorsanız<br />

o zaman daha ucuzunu satma gücüne sahip<br />

ulusal hatta küresel çaptaki firmalarla nasıl rekabet<br />

edebilirsin?<br />

Araştırmalar, müşterilerin bir ürünü satın<br />

almaya daha ilk saniyelerde karar verdiğini, izleyen<br />

dakikalar ya da saatlerde de bu kararı mantıklı<br />

kılmak için kendilerine kanıt yarattıklarını<br />

gösteriyor.


PAZAR PAYI MÜCADELESİ<br />

Sedat AKARSU<br />

Hayat rekabeti zorunlu kılan bir mücadeledir. İnsanlar gibi hayvanlar hatta bitkiler bile rekabet içerisindedir. Bu rekabeti<br />

kazananlar genelli kle elde etmek istediklerinin sadakatini kazananlar olmaktadır.<br />

Günümüzde bir müşterinin belirli bir<br />

marka ya da firmaya karşı sadık olarak tanımlanabilmesi<br />

için, tekrarlı satın alma davranışı<br />

göstermesi yeterli bulunmamakta, aynı zamanda<br />

markaya firmaya karşı güçlü, olumlu bir tutum<br />

sergiliyor olması gerekmektedir.<br />

Marka sadakati, firmaların oluşturdukları<br />

markalarının tüketici tarafından denenmesi, benimsenmesi,<br />

aranması ve tekrar alınması aşamalarını<br />

içerir. Marka hayranlığı ise buna bir aşama<br />

daha ekletir ki o da tekrar tekrar pek çok kişiye<br />

alma telkininde bulunmasıdır. Satıcılar bu kişilere<br />

bayılırlar.<br />

Aslında pazarlama usulü satış yapan firmalar<br />

(Amway, Avon gibi) bu tür tüketicileri satıcı<br />

pozisyonuna bile taşımışlardır. Belki de ilerleyen<br />

yıllarda markalar sadık müşterilerine getirdikleri<br />

müşteri başına prim, hediye, indirim kampanyaları<br />

bile geliştirebilirler.<br />

Ancak biz marka sadakati konusuna geri<br />

dönelim. Bazı ekonomistlerin marka sadakati<br />

hakkındaki yorumları şöyledir;<br />

- Marka sadakati, tüketicinin bir ürün kategorisinde,<br />

fiyatı için değil ama algılanan kalitesinin<br />

sonucu olarak, tek bir marka ismini satın almayı<br />

tercih etmesidir(Chaudhuri).<br />

- Marka sadakati, bir markayı diğerlerinden daha<br />

fazla satın alma eğilimidir. Marka sadakati, bir<br />

ürün sınıfında satın alınan bir markanın satın<br />

alınma oranı veya yüzdesidir veya belirli bir- dönemde<br />

satın alınan farklı markalar arasındaki<br />

satın alma sıralaması veya sıklığıdır(Jacoby).<br />

- Marka sadakati toplam satın alımlar içerisinde<br />

en çok satın alınan markadır(Cunningham). >>


Marka Sadakati Tanımları;<br />

Sadakat teriminin, araştırmacılar tarafından<br />

yapmakta oldukları çalışmanın gerektirdiği<br />

şekilde kullanıldığı görülmektedir. Sadakat terimi<br />

ile eş anlamlı olarak kullanılan veya sadakat terimi<br />

yerine geçen çeşitli kavramlar kullanılmaktadır:<br />

* Tekrar satın alma davranışı,<br />

* Tercih,<br />

* Bağlılık,<br />

* Satın almayı sürdürme,<br />

PAZAR PAYI MÜCADELESİ<br />

Pazar payı körü körüne hamlelerle, ölçüsüz<br />

yatırımlarla, ihtiyaçların ve taleplerin göz ardı<br />

edildiği hareketlerle arttırılamaz. Geçici olarak<br />

arttırılsa bile çok kısa bir süre sonra yıkım sarsıcı<br />

olacaktır.<br />

Pazar payını kalıcı arttırmak sağlam adımlarla<br />

mümkün olacaktır. Bu konuda araştırmaları<br />

incelemek bazı fikirler verebilir. Ancak sahada<br />

yapılacak analizler ve araştırmalar size, şehrinize,<br />

sektörünüze ve yapınıza uygun adımları belirlemede<br />

yeni fikirler geliştirmede inanılmaz fırsatlar<br />

sağlayacaktır.<br />

Örneğin Akdeniz çevresinde yaygın olan bitki<br />

grupları arasında bir rekabet vardır. Kızılçamlar<br />

yapraklarının asidik yapısı nedeniyle gölgelerinde<br />

başka bitkilerin yeşermesine izin vermezler. Ancak<br />

olası bir yangınla kızılçamlar yanarsa yerlerini<br />

maki veya garig dediğimiz daha küçük boyutlu<br />

bitkiler kaplar ve bu sefer bunlar kızılçamlara<br />

yaşam imkânı vermezler.<br />

İş hayatında da böyle bir rekabet söz<br />

konusudur. Marka kalitesi, bilinirliği ve sadakati<br />

sağlanmışsa rekabette bir adım öne geçilir. Ancak<br />

bunlardan bir tanesi bile eksikse rakiplerin hamlesine<br />

gerek kalmadan gerileme başlamış demektir.<br />

Bu yüzden doğru adımlar doğru tespitler<br />

gerektirir. Doğru tespitler doğru araştırmalar ister.<br />

Doğru araştırmalar ise objektif, ayrıntılı ve açık<br />

yürekli olmayı gerektirir.<br />

Bunun dışında pazar payını arttırmak açgözlü<br />

adımlarla, rakipleri öldürmeyi hedefleyen bakış<br />

açısıyla, ahlaksız teklif ve yöntemlerle, ayak oyunlarıyla<br />

geçici olarak da mümkündür. Ancak asla<br />

kalıcı olmayacaktır. Kendi iç dinamikleriyle bile<br />

böyle bir firmanın sürdürülebilir olması mümkün<br />

olamayacaktır. >>


PAZAR PAYI MÜCADELESİ<br />

Bu bencil yöntemler deşifre olduğunda ise<br />

piyasadan bir daha asla yer bulamayacak şekilde<br />

silinmek mukadder olacaktır.<br />

Son olarak belirtmek gerekir ki;<br />

Marka sadakati belirleyici değildir ve<br />

değişkenlik çok hızlı olabilir. Bazen<br />

sevdiğiniz bir markanın ülkesi ile<br />

girişilen olumsuz politik bir hava<br />

bile markanın değerini, sadakatini<br />

çok düşürebilir. Marka<br />

sadakatinin davranışsal yaklaşımla<br />

mı yoksa tutumsal yaklaşımla<br />

mı ölçülmesi gerektiği konusunda<br />

yürütülen araştırmalar her<br />

iki yaklaşımın da kendisine has<br />

olumlu ve olumsuz yönlerinin<br />

olduğuna dikkat çekmektedir.<br />

Dolayısıyla aslında marka sadakati<br />

birçok değişkenden etkilenen bireylerin<br />

sadece satın almalarına göre verilebilecek<br />

bir karar değildir.<br />

Marka sadakatini etkilediği düşünülen<br />

faktörler iki ana grupta toplanmıştır. Birinci grupta<br />

markanın özelliklerini yansıtan değişkenler<br />

(markanın ünü, markanın yeterliliği ve marka<br />

beklentisi), ikinci grupta ise tüketicinin markayla<br />

arasındaki etkileşimini yansıtan<br />

değişkenler (marka beğenilirliği,<br />

marka deneyimi, marka tatmini,<br />

markaya karşı güven ve arkadaş<br />

grubu onayı) yer almaktadır.<br />

Asıl olan bu değişkenlerden ne<br />

kadarına hitap edilebildiğidir.<br />

Firmalar işte buna odaklanmalıdır.<br />

Bu değişken değerler<br />

şehirden şehre bile farklılık<br />

gösterebilir.<br />

Bu yüzden araştırmalarda<br />

sahayı iyi bilen çalışmalara<br />

yönelmek gerekir.


FIRSATLARI GÖRMEK ...<br />

A.B.D de işşiz bir genç, otomotiv sanayinin<br />

öncüsü ünlü işadamı Henry Ford´dan iş istemek<br />

için bürosuna gider. Sekreterden 8 ay sonraya<br />

güçlükle randevu alabilir. Randevu günü büroya<br />

gelen genç; sekretere iş görüşmesi için randevusu<br />

olduğunu söyler.<br />

-Sekreter der ki;<br />

Ford şu an dışarı çıkıyor.Siz de onu takip<br />

edin lütfen! Bir arabaya biner Ford. Genç de<br />

yanındadır. Yol boyu hiç konuşulmaz. Arabadan<br />

inip büyük bir mağazaya doğru yürürler. Kapıdakiler,<br />

Ford´u büyük bir saygıyla karşılarlar. Birlikte<br />

mağazayı gezdikten sonra, aynı şekilde 2, 3, 4,<br />

ve 5, büyük mağazayı daha gezerler ve ardından<br />

dönüş için tekrar otomobile binilir.<br />

Genç daha fazla dayanamaz ve sorar;<br />

-Sayın Ford, benimle iş görüşmesi yapmayacak<br />

mısınız?<br />

-Ya demek öyle?... Pekiyi o halde!<br />

Ford arabayı durdurup, kahramanımızın<br />

inmesini ister. Genç arabadan indikten sonra Ford<br />

oradan hızla uzaklaşır. Orası şehirden uzak tenha<br />

bir yerdir. Gencin cebinde ise hiç para yoktur.<br />

Sinirli bir şekilde söylenerek yürümeye başlar. Neden<br />

sonra kan- ter içinde evine gelir. Bir taraftan<br />

da düşünür:’’ Mutlaka bir ders vermek istedi. Ama<br />

ne ?’’ Günlerce düşünüp gizli mesajın ne olduğunu<br />

çözmeye çalışır.<br />

Genç bir gün hızla yerinden kalkar: Ford´la<br />

ilk ziyaret ettikleri mağazaya koşar. Genci gören<br />

mağaza yetkilileri genci ayakta karşılarlar, büyük<br />

bir saygı ve iltifat gösterirler. Her sorusuna sanki<br />

karşılarında Ford varmış gibi nezaketle cevap<br />

verirler.<br />

Genç mağaza yetkililerine;<br />

-Ürünlerinizi pazarlamak istiyorum, der. >>


Mağaza yetkilileri;<br />

-Buyurun istediğiniz kadar alın -satın, parasını<br />

sonra ödeyin !...Genç aynı şekilde 2, 3, 4, ve 5.<br />

mağaza yetkilileriyle anlaşır. Bundan büyük yardım<br />

mı olur bir insan için? Sonra, tutun tutabilirseniz.<br />

Kahramanımız 5 yıl içinde A.B.D´nin en<br />

iyi iş adamlarından biri olur.’’Eh Ford’u bir ziyaret<br />

edeyim de kendisine teşekkürlerimi sunayım<br />

artık!’’ diye düşünür.<br />

Gidip Ford’un sekterine söyler söylemez,<br />

aldığı cevap enteresandır:<br />

-Buyurun efendim, Ford sizi bekliyor. Ve Ford<br />

şunu söyler:<br />

-Aynı yerde arabadan indirdiğim ne ilk kişisiniz,<br />

ne de son. İçlerinden bir tek siz anladınız ne demek<br />

istediğimi. O günden beri, hayranlıkla takip<br />

ediyordum sizi!<br />

FIRSATLARI GÖRMEK ...<br />

Henry Ford


İŞ YERİ KÖRLÜĞÜ<br />

Amca merakı iyice arttıran bir gizem içinde parmağıyla tezgâhtaki tozun üzerine bir şey yazdı. Patron eğildi<br />

okudu: ‘İŞYERİ KÖRLÜĞÜ’ yazıyordu. ‘Sizde işyeri körlüğü var evladım!’ dedi amca...<br />

Ortalık toz içindeydi. Duvarlarda bazı örümcek<br />

ağları kökleşmiş gibiydi. Çay bardakları artık<br />

sarıdan siyaha dönüşmek üzereydi. İş elbiseleri ve<br />

malzemeler de ya eksikti ya kırık ya da kirlenmişlerdi.<br />

Bir gün hiç tanımadığı yaşlı bir adam iş<br />

yerine geldi. Önce selam verdi ve ‘Hayırlı işler!’<br />

dedi. Sonra alıcı gözle girişten patron masasına<br />

kadar her yeri süzdü bu yaşlı adam. İşyeri sahibi<br />

merakla ‘Hayırdır amca malzeme yerine dükkânı<br />

toptan alacaksın herhalde!’ dedi.<br />

Selahattin Sönmez<br />

Patron şaşkınlık içinde ‘Ne demek işyeri körlüğü?’<br />

dedi.<br />

Amca yılların verdiği tecrübeyi gözlerinde<br />

yansıtarak ‘Evladım sen buraya her geldiğinde toz<br />

artmış, örümcek ağ bağlamış, kök salmış hatta<br />

orada ölmüş, eşyalar yıpranmış ama sen hiç fark<br />

etmemişsin. Tıpkı çocuğumuzun büyümesini fark<br />

edemediğimiz gibi. Şimdi ise firmanın eksiklerini<br />

bile göremiyorsun, kendini geliştirmiyorsun. Dolayısıyla<br />

bu işyeri bu mantıkla daha nereye kadar<br />

dayanır merak bile etmiyorsun.’ dedi.<br />

Yaşlı amca ‘Evladım sen bu işi neden yapıyorsun?’<br />

diye sordu. ‘Para kazanmak için amca<br />

neden olacak?’ dedi işyeri sahibi. Yaşlı amca ‘Peki,<br />

ilk kurduğunda da burası böyle miydi?’ dedi.<br />

Patron ‘Ne varki halimizde?’ diye biraz da kızarak<br />

kafasını salladı patron.<br />

‘Önce müşterilerin seni terk edecek. Sonra<br />

iş çevren daralacak. En son dostların seni terk<br />

edecek. Hiç birisine kızma! Sen bu tavrınla kendin<br />

aslında kovmuş olacaksın onları ve en son da işler<br />

kesatlaştı diye sitem edecek ve işyerini kapatacaksın.’<br />

>><br />

Amca merakı iyice arttıran bir gizem<br />

içinde parmağıyla tezgâhtaki tozun üzerine bir şey<br />

yazdı. Patron eğildi okudu: ‘İŞYERİ KÖRLÜĞÜ’<br />

yazıyordu. ‘Sizde işyeri körlüğü var evladım!’ dedi<br />

amca.


Amca sözlerine devam etti: ‘Oysa sana az<br />

önce ‘İlk kurduğunda da burası böyle miydi?’ diye<br />

sordum. İyi düşün cevap ver şimdi bir daha soruyorum:<br />

‘İlk kurduğunda da burası böyle miydi?’<br />

Patron şaşkınlığı katlanarak ama biraz da gözleri<br />

ufka dalarak ‘Hayır büyük heveslerle kurdum<br />

burayı. En ince ayrıntısına kadar tasarladım. Tüm<br />

çevrem beni destekledi. İnsanlar saygı duydu.<br />

İşler aldım epey para da kazandım. Ama bazı kriz<br />

dönemleri oldu. İşler duruldu. Moralim bozuldu.<br />

Aynı hevesle iş yapamaz oldum. Sonra da bu hale<br />

geldi burası.’<br />

İŞ YERİ KÖRLÜĞÜ<br />

‘Evladım kriz zamanları kendini toparlaman<br />

için bir fırsattır. İlk olarak da işyeri körlüğünü<br />

tedavi ettirmelisin. Bunun için dışarıdan tarafsız<br />

bakabilecek bir göz bul. Seni kıyasıya eleştirsin.<br />

Sabret. Seni seven sana değer veren insanları davet<br />

et. Fikirlerini al. Piyasayı araştır. Kendi durumunu<br />

incelet. İşbirliği yap. Göreceksin kriz sonrasına en<br />

hazır firma seninki olacak.’


MARKA SADAKATİ Mustafa DOĞRU<br />

Markanız sizin çocuğunuzdur. Eğer siz onu aşırı koruma güdüsüyle her şeyi ben yapmalıyım derseniz markanızın<br />

kendisini koruma kabiliyeti ortadan kalkar.<br />

Firmalar, büyük yatırımlarla ve pek çok<br />

riskle boğuşarak ortaya bir ürün koyarlar. Aslında<br />

yaptıkları her iş, hizmet veya mal bir üründür. Bu<br />

ürün eğer bir kimliğe sahip değilse başıboş sokak<br />

çocuğu gibidir. Başına her an her şey gelebilir.<br />

İşte bu kimlik marka değeridir. Eğer markanızı<br />

oluşturduysanız o kimliği korumak zorundasınızdır<br />

artık.<br />

Markanıza leke sürülmemesi için elinizden<br />

gelen tüm koruma mekanizmalarını ortaya<br />

koyarsınız. Markanız üzerine gelecek bir kara leke<br />

sizin piyasada düzeltilemez yaralar almanıza yol<br />

açabilir.<br />

Peki markanız varlığını sadece sizin koruma<br />

güdülerinizle mi sürdürecek? Markanıza bir<br />

savunma mekanizması kurmazsanız sürekliliği<br />

tehlike altına girecektir. Sizin kontrolünüz dışında<br />

gerçekleşecek bir hata markanızın yıpranmasına<br />

neden olacaktır.<br />

Başta da belirtmiştik markanız sizin çocuğunuzdur.<br />

Eğer siz onu aşırı koruma güdüsüyle<br />

her şeyi ben yapmalıyım derseniz markanızın<br />

kendisini koruma kabiliyeti ortadan kalkar. Ya da<br />

‘Markayı kurduk işte artık gelsin paralar!’<br />

der ve hiçbir koruma mekanizması kurmazsanız<br />

bu sefer de kısa sürede harap olursunuz.<br />

Müşterilerinizden markanıza sadakat bekliyorsanız<br />

öncesinde üzerinize düşenleri yerine<br />

getirmeniz gerekiyor. Şu durumda ortaya tek bir<br />

yol haritası çıkıyor.<br />

Denemelerle En İyiyi Üretmek<br />

Üretim aşamasında ‘Her ürün müşteriye<br />

gider’ düşüncesi varsa müşteri gelir ancak sadık<br />

müşteri asla gelmez. Çünkü her malın müşterisi<br />

vardır. Ancak her malın sadık müşterisi yoktur.<br />

Siz markanızı korumak istiyorsanız işte birinci<br />

koruma mekanizması üretim aşamasında başlıyor.<br />

‘Bu ürünü ben tüketir miyim?’ sorusuna içtenlikle<br />

‘EVET’ diyebiliyorsanız sadık müşteriyi yakalarsınız.<br />

En İyi Haliyle Ürünü Markalaştırmak<br />

Madem en iyiyi ürettiniz o zaman utanmadan<br />

kimliğinizi vurun üzerine ve ‘Bu benim<br />

eserim!’ deyin. Göreceksiniz sadık müşteri arkasında<br />

durduğunuz ürünü sizden daha fazla savunacaktır.<br />

Ama ürünün arkasında duramı- >>


yorsanız, tüketicinin size ulaşmasını engelliyor<br />

sanız sadık müşteriyi hemen müşteriyi de bir süre<br />

sonra kaybedeceksiniz demektir.<br />

Markayı Koruyacak Mekanizmalar Kurmak<br />

‘Markanız çocuğunuzdur!’ demiştik.<br />

Çocuğunuzu geleceğe hazırlarsınız, her türlü<br />

tehlikeden korursunuz, tüm ihtiyaçlarını da en<br />

iyi şekilde karşılamaya çalışırsınız. Neden bunları<br />

markanız için yapmayasınız ki?<br />

* Markanızı eğitimli personelin eline bırakın,<br />

* Ürünlerinizi üretim aşamasında rastgele zamanlarda<br />

rastgele ürünlerden seçme yoluyla denetleyin,<br />

MARKA SADAKATİ<br />

*Müşteri memnuniyet raporlarını düzenli takip<br />

edin ve ilgilileri uyarın,<br />

* Yenilikçi fikirlere açık ve ulaşılabilir olun,<br />

* Unutmayın rakipleriniz AR-GE’ ye yatırım yapıyor<br />

siz de yapın.


OYOS YAZILIM RÖPORTAJ<br />

RESTART: Bize kendinizi ve OYOS’u tanıtır<br />

mısınız?<br />

OYOS, 2011 yılında kurulmuş, yazılım<br />

sektöründeki ihtiyaçları karşılamak adına kurumsal<br />

çözümler üreten bir firmadır. Girdiğimiz bu<br />

yolda, kaliteden ödün vermeden çalıştığım her<br />

firmanın web tabanlı & mobil yazılım çözümlerine<br />

sonuna kadar destek vermekteyiz.<br />

RESTART: Asıl çalışma alanınız WEB tasarımı<br />

mı? Bunun yanında verdiğiniz başka hizmetler<br />

var mı?<br />

Tabii ki sadece web tasarım üzerinde çalışmalar<br />

yapmıyoruz. Müşterilerimize web tasarım<br />

ve yazılım başta olmak üzere uzman olduğumuz<br />

SEO, E-Ticaret, Sosyal Medya çalışmaları ve<br />

Mobil Yazılımlar ile bir firmanın ihtiyacı olan her<br />

konuda yazılım çözümleri üretmekteyiz.<br />

RESTART: WEB sitesi sahibi olma konusunda<br />

iş adamlarımızın yaklaşımını 5-10 yıl öncesine<br />

göre değerlendirebilir misiniz?<br />

KENAN KILIÇKOL-Koordinatör<br />

Yıllar öncesinde merak olarak algılanan<br />

web alanında ki çalışmalar, her geçen gün bir >>


ihtiyaç olmakla birlikte yeni açılan bir firmanın<br />

önceliği web tasarım oluyor. Artık her firma, her<br />

birey internete açılmak istiyor.<br />

RESTART: WEB sitesinin bir firmaya neler kazandıracağını<br />

belirtebilir misiniz?<br />

Kaliteli bir web sitesi, firmaya vizyon<br />

katıyor. Web sayfası olmayan müşteri zamanla<br />

kurumsal anlamda çabalarının boşuna olduğunu<br />

anlıyor zaten. Çağımız ticaret ahlakının bir parçası<br />

olan web sitesinin varlığı, gün geçtikçe daha da<br />

güçlenmekte.<br />

RESTART: WEB sitesi tasarımı ne kadar zamanınızı<br />

almaktadır? Ortalama bir site kaç<br />

günde hazır olmaktadır?<br />

Yapılacak çalışmanın içerik yoğunluğu ile<br />

doğru orantılı bir durum, eğer kurumsal bir web<br />

sitesi üzerinde çalışıyor ve tüm materyaller mevcut<br />

ise yaklaşık 1 hafta yazılım ve tasarım süreci, 2<br />

gün ise test ve bir domain altında yayına başlaması<br />

ile süreci tamamlamış oluyoruz.<br />

Tabii ki süreç burada tamamlanmıyor, içerik güncellemeleri,<br />

tasarımsal düzenlemeler ve yazılım<br />

geliştirmeleri ile web sayfasını sürekli canlı tutuyoruz.<br />

RESTART: WEB sitesi tasarlama sürecini anlatabilir<br />

misiniz?<br />

Yazılım sürecinde kavram olarak benimsediğimiz<br />

bir süreç olan SDLC-Software Development<br />

Life Cycle (Yazılım geliştirme yaşam döngüsü)<br />

ile her iş belirli bir aşamadan geçmektedir. A<br />

firması için öncelikle Gereksinim analizi yaparak,<br />

ihtiyaçlarımızı belirliyor ve ilk adımı atıyoruz.<br />

Daha sonra Yazılım mimarisi ve dökümantasyonun<br />

hazırlanması ile birlikte yazılım ve tasarım<br />

aşamasına geçiyoruz. Bu süreç sonrasında test ve<br />

projenin yayın hayatına geçmesi ile süreç tamamlanmış<br />

oluyor.<br />

RESTART: İnsanlar hazır WEB tasarımlarından<br />

yararlanmak veya amatör ve daha ucuza mal<br />

edebilecekleri WEB çözümleri yerine neden<br />

sizin gibi profesyonel firmaları tercih etsin?<br />

İnsanlar artık başarının, kalite ile eş<br />

zamanlı ilerlediğini biliyor, referanslarımız ve<br />

müşteri geri dönüşleri tercih edilmek için büyük<br />

ve doğru bir sebep. >>


RESTART: WEB sitesi tasarımı yaptığınız firmalardan<br />

olumlu ya da olumsuz ne gibi geri<br />

dönüşler alıyorsunuz?<br />

Kesinlikle tek amacımız her bir müşterimizin<br />

memnuniyetini sağlamak, 9 yıllık profesyonel<br />

çalışma hayatımızda olumsuz geri dönüşler<br />

almadık.<br />

RESTART: Tasarımlarınızı kullanırken müşterileriniz<br />

teknik anlamda zorlanıyor mu? Ne<br />

gibi destekler sunuyorsunuz?<br />

Kurulduğumuz günden bu yana beraber<br />

çalıştığımız firmalar ne istediğini çok iyi biliyor,<br />

yeni bir müşteri teknik anlamda zorlanıyor tabii<br />

ki, ekibimizin gücü ve pratik çözümler ile müşterilerimize<br />

verdiğimiz brifingler ile bu sorunu<br />

ortadan kaldırıyoruz.<br />

RESTART: 10 yıl sonra sektörünüzün Malatya’daki<br />

pozisyonu hakkında değerlendirmeler<br />

yapabilir misiniz?<br />

Analizlerimiz sonucu, web tasarımının<br />

zaruriyeti bir nebzede olsun azalacak ve mobil<br />

yazılımlar, SEO çalışmalar ve sosyal medya çalışmaları<br />

daha da zaruri bir hale gelecek diye tahmin<br />

ediyoruz. Bir kaç yıl sonrasında artık herkesin<br />

bir web sayfası olacak zaten. Daha teknik beceri<br />

gerektiren alanlarda daha iddialı bir pozisyonda<br />

hizmet veriyor olacağız.<br />

RESTART: Site tasarımında ve teknolojide<br />

kendinizi de geliştirdiğinizi düşünüyor musunuz?<br />

Çalışanlarımızı alanında sürekli seminerlere<br />

göndererek bilgi akışını aktif tutmaya çalışıyoruz.<br />

Vizyonumuz olan teknolojiyi uygulamalı<br />

olarak takip etmekte ve müşterilerimize yeni öneriler<br />

ve teklifler ile uygulama noktasında büyük<br />

çalışmalar göstermekteyiz.<br />

RESTART: E-Ticaret siteleri de tasarlıyor<br />

musunuz? Malatya’da bu konuda bir eksiklik<br />

olduğunu düşünüyor musunuz?<br />

Malatya’da hizmet veren amatör yazılım firmalarının<br />

sunduğu hazır e-ticaret sistemleri kaliteyi


üyük oranda düşürmekte, Kendi CMS yazılımımız<br />

olan OYOS E-Ticaret yazılımımız ile farklı<br />

paketlerde hizmetler sunarak bu açığı kapatmış<br />

durumdayız. SEO açısından büyük bir öneme<br />

sahip olan özgün e-ticaret paketlerimiz ile bugüne<br />

kadar yerli yabancı bir çok müşterimize yüksek<br />

ciro oranlarına sahip e-ticaret çözümleri sunmaktayız.<br />

RESTART: Grafik tasarım konusunda müşterilerinizle<br />

uyumsuzluk yaşadığınız oluyor mu?<br />

Nasıl çözüm geliştiriyorsunuz?<br />

Bazı müşterilerimiz, güncel olmayan<br />

örnek tasarımlar kullanmak istiyor.Böyle talepler<br />

olduğunda markanın renklerini koruyarak,<br />

alternatif grafik tasarımlar ile müşterilerimizin<br />

memnuniyetini sağlamaya çalışıyoruz.<br />

RESTART: Tasarımında zorlandığınız siteler<br />

oluyor mu?<br />

Bilgi ve beceri olarak zorlandığımız<br />

zamanlar olmadı, profesyonel ekibimiz başarı ile<br />

arzu edilen projeyi kaliteli bir şekilde tamamlamıştır.<br />

RESTART: Sektör olarak en kolay siteler hangi<br />

alanlarda hazırlanabiliyor? Sizin müşteri<br />

portföyünüzde en fazla hangi sektör bulunuyor?<br />

Portfolyo siteler genelde daha az sayfa<br />

barındırdığı için daha kısa zamanda hazırlanmış<br />

oluyor. Müşteri portföyümüzde kurumsal web<br />

sayfaları ve e-ticaret sistemleri daha ağırlıkta.<br />

RESTART: Son olarak belirtmek istediklerinizi<br />

alabilir miyiz?<br />

Yeni kurulmuş bir firma olarak çıkardığınız<br />

RESTART Magazin Dergisi, Malatya halkının<br />

özellikle Pazar araştırmaları ve danışmanlık konularında<br />

daha da bilinçlenmesini sağlayacaktır.<br />

Vereceğiniz bu eğitimlerle Malatya halkının ve iş<br />

dünyasının yaşam kalitesinin artmasına katkıda<br />

bulunacaksınız. Bu açıdan yayın hayatınızda başarılar<br />

diliyorum.


İnsanlar tükettikleri ile karakterleri hakkında fikir veriyorlar.<br />

TÜKETİM ALIŞKANLIĞI<br />

Selda ASLANOĞLU<br />

Tüketim, günümüzde insanların ihtiyaçlarını<br />

karşılamak amacıyla gerçekleştirdikleri satın<br />

alma ve kullanma sürecini kapsamaktadır. Aslında<br />

insanlar para veya fabrikalar hatta tarım yokken<br />

de tüketiyorlardı. O zamanlarda da avcılık toplayıcılık<br />

yaparak mevcut doğal dengeyi tüketiyorlardı.<br />

Günümüzde tüketim konusunda ekonomik<br />

görüşlerin fikir bağlantılarına bağlı olarak<br />

farklı yorumlar yapılmaktadır. Örneğin Kapitalist<br />

ekonomi teorisyenleri tüketimin kaçınılmaz bir<br />

ihtiyaç olduğunu ileri sürerken Marksist ekonomistler<br />

tüketimin insanı köleleştirdiğini ve<br />

edilgenleştirdiğini savunur. Tüm bunlara karşılık<br />

dindar (Hemen hemen tüm dini inanışlarda<br />

böyledir.) ekonomistler ise aşırı tüketimin dinen<br />

haram olduğunu belirtirler.<br />

Biz bütün bunlardan bağımsız olarak insanın<br />

tüketim alışkanlıklarını irdeleyeceğiz. İnsan<br />

neyi neden ne kadar tüketir? sorularına verilebilecek<br />

her cevap aslında tüketimin altında yatan<br />

psikolojiyi anlamamıza yardımcı olacaktır.<br />

İnsan Neyi Tüketir?<br />

İnsanlar ihtiyaç duydukları ürünleri tüketirler.<br />

Ancak şu bir gerçektir ki insanlar her<br />

tükettiklerine bir ihtiyaç algısı da üretirler. Öyle<br />

ki kendisini öldürdüğünü bile bile sigara içmenin<br />

bir ihtiyaç olduğuna dahi inandırabilmektedir<br />

insan kendisini.<br />

Bazen ihtiyaç olmadığı düşünülen bir<br />

ürün moda haline gelince ihtiyaca dönüşür. İlk<br />

çıktığında cep telefonu çok büyük bir lüks olarak<br />

görülürdü. Şimdi ise herkesin hatta çocukların<br />

bile ihtiyacı haline geldi.<br />

Öyleyse insanlar bir şeyi tüketiyorsa bu<br />

ister zevkten ister ihtiyaçtan olsun yargılamak<br />

çok da mantıklı değil. Siz kürk giydiği için birisini<br />

yargılarken sigara kullanıyorsanız bu hareketiniz<br />

çok da tutarlı olmayacaktır.<br />

İnsan Neden Tüketir?<br />

İnsanlar bazen ihtiyaç duyduklarını bazen<br />

de ihtiyaç olmadığı halde sahip olmak istediklerini<br />

elde etmek için tüketir. Kimsenin aslında<br />

pırlanta yüzüğe gerçek anlamda ihtiyacı yoktur.<br />

Ancak bunu toplumda bir statü gösterme aracı<br />

olarak kullanacaksa bir insan derhal beyinde bunu<br />

ihtiyaca dönüştürmektedir. Oysa o elmasların<br />

çıkarıldığı Afrika’daki açlık sorunu yaşayan bir<br />

insan için bir paket makarna kadar değeri yoktu.<br />

>>


Alışverişte mutlu olduğu için tüketen insan oranı azımsanmayacak kadar fazladır.<br />

Bir kakao tarlasında uzun yıllardır çalışan<br />

yaşlı işçiye çikolata ikram ettiler. İlk kez yiyordu.<br />

Topladığı acı şeyin bu kadar lezzetli bir hale dönüşmesi<br />

ihtiyarı dehşete düşürmüştü.<br />

İnsan Ne Kadar Tüketir?<br />

TÜKETİM ALIŞKANLIĞI<br />

İnsanların tatmin seviyeleri çok farklı.<br />

Bazıları günde birkaç dilim ekmek ve bir tabak yemekle<br />

doyarken bazıları bol çeşitli yemekler talep<br />

etmektedir. Zaman şunu göstermiştir ki insanlar<br />

kendilerini öldürecek düzeyde bile yemek yiyebiliyorlar.<br />

Aslında tüketimin zamana yayılması ve<br />

kalitelileştirilmesi halinde pek çok sorun ortadan<br />

kendiliğinden kalkacaktır.


FİRMANIZ PİYASANIN NERESİNDE?<br />

Ekonomi sektörler arası rekabetle canlanmaktadır. Sektörler içinde mutlaka bir firmanın faaliyetleri diğerleri<br />

tarafından ya taklit edilmekte ya da daha farklı bir mecraya evrilerek daha verimli yöntemlere dönüştürülmektedir.<br />

Bu durumda firmanızı diğer firmaların önünde tutabilecek çalışmalar geliştirmek kaçınılmaz olmaktadır.<br />

HİÇ SWOT ANALİZİ YAPTINIZ MI?<br />

Müşteriler sizi neden seçsinler? Daha<br />

ucuza sağladınız diye geleceklerini düşünüyorsanız<br />

kaliteyi korumanız mümkün mü? Kaliteli<br />

ürün satacağım derken potansiyel müşterinin<br />

ayak basamadığı bir mekana mı sahipsiniz? Personeliniz<br />

müşterilerinizle en sık görüşen damarlarınızken<br />

fikirlerini alma gereği duydunuz mu? Sırf<br />

yakın oldukları için sizi seçen müşteri size sadık<br />

mıdır? Ya daha yakını açılırsa!<br />

Evet tüm bu sorulara cevap bulabileceğiniz bir<br />

şirket içi aktivite var aslında: SWOT Analizi.<br />

Firmanız ister 3 kişilik ister 3.000 kişilik bir işyeri<br />

olsun. Hepsinin öncelikli amacı yarına daha iyi<br />

bir durumda çıkmaktır. Dolayısıyla piyasanın<br />

neresinde olduğunuzu belirlemeden önce sizdeki<br />

durumu teşhis etmekte yarar var. Bunun için<br />

SWOT Analizi yapmalısınız. Bir uzman beklemeyin.<br />

İşinizin en uzman kişisi sizsiniz.Ancak tüm<br />

sorumluluk da sizin omuzlarınızda. Dolaysısıyla<br />

işinizi daha iyi hale getirebilecek yolları araştırmak<br />

sizin sorumluluğunuzda.<br />

SWOT analizinin başarısı ve etkinliği analiz çeşitliliğine<br />

bağlıdır. Unutulmaması gereken en önemli<br />

unsur da iyi yapılmış bir SWOT analizinin şirketi<br />

geleceğe taşıyacağıdır. >>


FİRMANIZ PİYASANIN NERESİNDE?<br />

SWOT NEDİR?<br />

Aslında SWOT şirketin bir nevi MR görüntüsüdür.<br />

Nasıl insan vücudundaki iç problemleri<br />

MR cihazları ile görebiliyorsak SWOT Analizi<br />

ile de şirketimizin içinde bulunduğu durumu analiz<br />

etmemize yardımcı olmaktadır. SWOT kısaca<br />

aşağıdaki kelimelerin baş harflerinden oluşur.<br />

S- Strenght (Güçlü yanlarınız)<br />

W- Weaknesses (Zayıf yanlarınız)<br />

O- Opportunities (Fırsatlarınız)<br />

T- Threats (Tehditleriniz)<br />

Örneğin siz bir kayısı üreticisi ve aynı zamanda<br />

kayısıyı fabrikada işleyip satan biri firmasınız.<br />

Bu başlıklar altında sizin SWOT Analizinizi<br />

yapmaya çalışalım.<br />

Bu durumda sizin yapacağınız hamleler<br />

az çok ortaya çıkmaktadır. Öncelikle firma olarak<br />

eldeki müşterilerin memnuniyet, şikayet, beklenti,<br />

öneri ve isteklerini ölçmeniz ve analiz etmeniz<br />

gerekiyor. Bu konuda profesyonel ve dışarıdan bir<br />

gözün yardımı iyi olacaktır. Daha sonra teknoloji<br />

ile barış imzalayıp Internet dünyasına merhaba<br />

demeniz, buradaki aktivitenizi de dijital SWOT<br />

Analizleri ile takip etmeniz ve reklam konusunda<br />

biraz daha seçkin kulvarlar bulmanız gerekiyor.<br />

Aksi taktirde rakip firmaların da bekleyeceğini<br />

zannediyorsanız yanılıyorsunuz demektir.


Günümüzde firmalar sadece ürün<br />

satışını değil sonrasında müşterinin o üründen<br />

ve kendisine sunulan hizmetten memnun olup<br />

olmadıklarını da araştırıyorlar.<br />

Bunun için Çağrı Merkezleri , Müşteri<br />

Servisleri, Ücretsiz 0800 lü hatlar ve Doğrudan<br />

Müşteri Temsilcileri çalıştırıyorlar.<br />

MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ NEDEN GEREKLİ Leyla GÜMÜŞSU<br />

Ancak tüketim ve firma sayısı arttıkça art<br />

niyetliler ve bu çağrılara saatlerce dil dökmek istemeyen<br />

müşteriler nedeniyle müşteri kendi haline<br />

bırakılmış durumdadır. Yani bu tavırla firmalar<br />

müşterilere bir sonraki alışverişi için kendileri dışında<br />

herkesi öneriyorlar. Çok büyük bazı firmalar<br />

müşterinin kendilerine muhtaç hatta mecbur<br />

olduğunu düşündüklerinden göstermelik bazı<br />

memnuniyet çalışmaları yaparken küçük firmalar<br />

ise buna bütçe ayırmayı gereksiz görmektedir.<br />

Oysa küresel ekonomide profesyonel<br />

firmalar ister küçük olsunlar ister büyük olsunlar<br />

sadık ve düzenli müşteri için ellerinden gelen her<br />

türlü fedakarlığı samimi olarak göstermektedir.<br />

Çünkü kaybedecekleri her müşteri aslında sadece<br />

kendisini değil yanında pek çok kişiyi de sürükler.<br />

Bu yüzden gerçek anlamda profesyonel firmalar<br />

Müşteri Memnuniyetini her şeyin<br />

üstünde tutarlar ve bunu ölçebilmek için de yine<br />

bağımsız firmalardan destek alırlar. Çünkü firma<br />

içinden kendi olumsuzluklarını tespit etmenin<br />

objektif olmayacağını bilirler. Çalışanlar kendi<br />

eksiklerini ya da firmanın eksiklerini üstlerine<br />

patronlarına yansıtmakta zorlanmaktadırlar.<br />

Müşteri şikayetlerinin bir sistematik<br />

dahilinde yürütülmesi ile ilgili çalışmalar dünyada<br />

1990’lı yılların başlarında CRM (Customer<br />

Relations Management) çalışmalarıyla başlamıştır.<br />

2004 yılında ISO (International Standardization<br />

of Organization) 2004 yılında ISO 10002 standardını<br />

yayınlamış ve 2006 yılında ülkemizde TS ISO<br />

10002-2006 olarak yürürlüğe girmiştir. >>


MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ NASIL SAĞLANIR?<br />

MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ NEDEN GEREKLİ<br />

Bir kuruluşun mevcut müşterisini elinde<br />

tutması, yeni müşteri edinmesine kıyasla en az<br />

dört kat daha masraflıdır. Müşteri kaybeden kuruluşların<br />

bu kayıplarını telafi etmeleri ve itibarlarını<br />

tekrar kazanmaları büyük çaba ve maliyet<br />

gerekir. Bu durumlara maruz kalmamak için her<br />

yönetim sisteminin ortak yaklaşımı olan önleyici<br />

yaklaşımla firmalarımızı yönetmemiz gerekmektedir.<br />

Bu sebeple ISO 10002;<br />

- Müşteri şikayeti ile karşılaşılan durumlarda<br />

kuruluşlara nasıl davranmaları gerektiğine dair<br />

yol gösterir.<br />

- Kuruluşlara, müşteri ile yaşanan bir olay sonrasında<br />

“özür” dilememiz yeterli mi, yoksa telafi<br />

etmek için tazminat ödemek de dahil olmak üzere<br />

daha büyük bir faaliyet mi planlamamız gerektiğine<br />

dair rehberlik eder.<br />

- Müşteri ile yaşanan problemlerin en adil şekilde<br />

ele alınmasını sağlar.<br />

- Şikayetlerden ders çıkarılarak iyileştirmeye açık<br />

alanların tespit edilmesini sağlar.<br />

Görüldüğü gibi Uluslararası standartlar<br />

içerisinde Müşteri Memnuniyeti önemli bir belirleyicidir.<br />

Bu durumda eğer ilerleyen yıllarda ISO<br />

veya TS belgeleri alma çabası içine girecekseniz<br />

şimdiden müşteri ilişkilerinizi profesyonel<br />

anlayışla sürdürmeli ve personelinizi bu çerçevede<br />

eğitime tabi tutmalısınız. Zira bazen bir personel<br />

bir hareketiyle tüm firma aleyhinde bir algıya<br />

neden olabilir. Hatırlanacağı gibi Suriyeli bir grup<br />

çocuğu dövdüğü için Burger King İstanbul mağazalarından<br />

birisinde görevli müdür Türkiye’nin<br />

gündemine oturmuş ve firmanın imajına olumsuz<br />

etkileri nedeniyle özür dilemesine rağmen işinden<br />

olmuştu.


Bir ülke düşünün ki yaklaşık 42 bin kilometre<br />

kare ile Konya şehri büyüklüğünde.<br />

Avrupa’nın en küçük ve en yoğun nüfusuna<br />

sahip olan Hollanda’nın tarım alanları Türkiye<br />

yüzölçümünün yedide biri kadar ama 2014’te<br />

gerçekleştirdiği tarımsal ihracat 80.7 milyar Euro<br />

(90 milyar Dolar) seviyesinde.<br />

Belki de ABD’den sonra dünyanın en büyük<br />

ikinci tarım ihracatçısı olması, Hollanda’nın<br />

tarım konusu açıldığında gündeme gelmesinin<br />

ana sebeplerinden birisi.<br />

Peki, biyoçeşitliliğin Avrupa’da en az olduğu<br />

ülke konumundaki Hollanda nasıl oldu da kıt<br />

kaynak ve zor şartlara rağmen tarımda böyle bir<br />

ekonomik güce, kapasiteye ulaştı?<br />

İRFAN DONAT<br />

BLOOMBERG HT TELEVİZYONU EDİTÖRÜ<br />

TARIMDA HOLLANDA MUCİZESİ<br />

Bir tarafta 18 milyar dolarlık tarımsal<br />

ihracatı bulunan Türkiye, diğer tarafta 90 milyar<br />

dolarlık tarımsal ihracatı olan Hollanda. İnsan<br />

haliyle fark nerede diye merak ediyor.<br />

Hollanda, ABD ve Fransa ile birlikte dünyanın<br />

en büyük ilk 3 tarım ihracatçısı konumunda.<br />

Bunun adına ister eğitim, ister özveri, isterseniz<br />

de planlı bir tarım politikası deyin. Sonuç<br />

itibariyle bu başarı şans eseri yakalanmamış. İşin<br />

içinde teknoloji de var, kooperatifleşme de; Ar-Ge<br />

de var, pazarlama stratejileri de. Ve tabii ki uzun<br />

vadeli, sürdürülebilir tarım politikaları..<br />

KIT KAYNAKLARLA MUCİZE YARATILMIŞ<br />

Yoğun nüfus nedeniyle kişi başına düşen<br />

toprak parçasının kısıtlı olması Hollanda’yı<br />

verimlilikte ve tarım teknolojilerinde dünyanın en<br />

önemli ülkesi haline getirmiş.<br />

Hollanda topraklarının yarısı deniz seviyesinin<br />

en az bir metre altında bulunuyor. Hollandalıların<br />

su ile savaşı uzun bir tarihe dayanıyor.<br />

Ülkenin neredeyse yüzde 60’ı suyla mücadele<br />

sonucu kazanılan topraklardan oluşuyor. Yani<br />

deniz seviyesinin altında kalan toprakların doldurulması<br />

ile elde ediliyor.<br />

O yüzden toprak çok kıymetli ve herkes<br />

bunun farkında. Toprak, su ve tohumuna sahip çıkan<br />

Hollanda o yüzden et, süt, kesme çiçek, çiçek<br />

soğanı ve tohum gibi bir çok tarım ürünü üretiminde<br />

dünyanın ilk 3 ülkesi arasında yer alıyor.<br />

>>


BAŞARIDA KOOPERATİFLEŞME FAKTÖRÜ<br />

Hollanda’nın tarım ve özellikle süt bitkisi<br />

sektöründeki başarısında kooperatiflerin ve mezat<br />

sisteminin payı büyük. Mezat sistemi üreticilerin<br />

belli bir kalite seviyesini sürdürmesini sağlıyor.<br />

Her firmanın alıcılara yol gösteren kalite ve güven<br />

endeksi bulunuyor. Mezatta ürünlerinin kalitesini<br />

kontrol eden üreticiler ‘takdir’ ediliyor.<br />

TARIMDA UZMANLAŞMA AVANTAJ<br />

SAĞLIYOR<br />

Hollanda’nın tarım alanında ilerlemesinin<br />

en önemli nedenlerinden birisi uzmanlaşma.<br />

Seralar ve üreticiler çoğunlukla tek bir ürün<br />

üzerine uzmanlaşıyor. Bu duruma eleştirel yönden<br />

bakanlar çıkabilir. Ancak uzmanlaşma, Hollandalı<br />

şirketlere kendi ürünlerinde deneyim kazanma,<br />

eğitim ve eğitimli iş gücü, lojistik ve teknolojik<br />

yatırım anlamında avantaj sağlıyor. Ancak tek bir<br />

ürün üretmenin riski de büyük. Farklı ürünler<br />

yetiştirerek riskleri dağıtan üreticiler de var.<br />

Tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi Avrupa<br />

Birliği ve devletlerin tarımsal destekleri küçük<br />

çiftliklerinin çarklarını döndürmesi için bazen<br />

yeterli olmuyor. Yeterince yatırım yapamayan,<br />

profesyonelleşemeyen çiftlikler ya birleşme yoluyla<br />

büyüyor ya da sektörü terk ediyor.<br />

Hollanda’da da tarım yapan nüfus azalıyor ama<br />

buna rağmen tarıma ayrılan alanların büyüklüğü<br />

aynı kalıyor. Bu yüzden çalışmaya devam eden<br />

çiftlikler tarım alanlarını giderek büyütüyor.<br />

TARIMDA HOLLANDA MUCİZESİ<br />

Devlet ve üreticiler her yıl ne kadar alanda<br />

ne kadar ürün ekileceği konusunda planlı ve programlı<br />

bir çalışma yürütüyor. Yıl başında devlete<br />

üreteceğiniz ürün için ne kadar alan ayıracağınızı<br />

bildirmeniz gerekiyor. Buna göre de alacağınız<br />

yardımlar hesaplanıyor. Bu yardımları kurallara<br />

uyduğunuz sürece alabiliyorsunuz.<br />

EĞİTİM VE TEKNOLOJİNİN TEMELİ<br />

ÜNİVERSİTEDE ATILIYOR<br />

Hollanda’da üniversitelerin tarımda odaklandığı<br />

ana konuların başında, gıda üretimi, gıda<br />

tüketim artışı, yaşam alanı, gıda sağlığı ve geçim<br />

var. Üniversitelerin gıda üretimi konusunda asıl<br />

odak noktası az girdi ile iki katı ürün alarak verimi<br />

artırmak. Buna “24’üncü Yüzyıl” tarımı deniyor.<br />

Üniversitelerde araştırma amacıyla oluşturulan<br />

tarla ve seralar, tarımdaki yeni gelişmeler<br />

hakkında bilgi almak isteyen bütün üreticilere<br />

açık.Üniversitelerdeki araştırmalar, üretici-devlet-özel<br />

sektör ortaklığı ile destekleniyor. Hollandalılar<br />

bu işbirliğine, “Başarıyı sağlayan altın<br />

üçgen” adını veriyor.<br />

ÇEVREYE DUYARLI POLİTİKALAR<br />

Yeni araştırmalar seralarda enerji ve su<br />

verimliliği üzerine yoğunlaşıyor. Çünkü çiftçilerin<br />

seralarında gaz, enerji ve su kullanımında doğa ile<br />

ilişkilerini de göz önüne almaları bekleniyor.<br />

Doğa dostu üretim yapan seralar, çevre<br />

sertifikaları ve vergi avantajları ile destekleniyor.<br />

Yeni açılan tüm seralar çevreye duyarlı olduğunu<br />

gösteren ‘yeşil etiket’ sertifikasına sahip.<br />

Bu sertifikalar, seralarda kimyasal ürünler kullanmayarak,<br />

enerji kullanımında duyarlı olmak<br />

şartıyla elde edilebiliyor.<br />

Ve daha da önemlisi Hollanda artık sadece<br />

tarımsal ürünlerini değil bu alanda elde ettiği<br />

tecrübeyi ve teknolojik gücü de ihraç ediyor.<br />

Kısacası Hollanda’nın tarımdaki başarısı tesadüf<br />

değil.


SEKTÖR TANITIMI(TEKSTİL) Yusuf Kemal SAYAR<br />

Ülkemizde kayıtlı-kayıtsız çalışanlarla birlikte 450.000 kişi tekstil sanayinde, 1.500.000 kişi de hazır giyim sanayinde<br />

olmak üzere, THD sektörlerinde toplam 2.000.000 civarında kişinin çalıştığı tahmin edilmektedir...<br />

Tekstil ve hazır giyim sektörü, ülkelerin<br />

ekonomik kalkınma sürecinde önemli rol oynayan<br />

bir sanayi dalıdır. Tekstil ve hazır giyim sektörü,<br />

elyaf ve ipliği kullanım eşyasına dönüştürecek<br />

süreçleri kapsayan işlemleri içerir.<br />

Bu tanıma göre; sektör elyaf hazırlama, iplik,<br />

dokuma, örgü, boya, baskı, apre, kesim, dikim<br />

üretim süreçlerini kapsamaktadır.<br />

Elyaftan iplik ve mamul kumaşa kadar<br />

olan kısım tekstil, kumaştan giyim eşyası elde edilene<br />

kadar olan süreç ise hazır giyim sektörünün<br />

içinde değerlendirilmektedir.<br />

Sektörün nihai kullanıma yönelik ürünleri<br />

çok genel olarak hazır giyim, hazır eşya ve teknik<br />

tekstiller olarak gruplandırılmaktadır. Bu kapsamda<br />

çorap, kazak, gömlek, pantolon, takım elbise<br />

gibi giyim eşyası; perde, çarşaf gibi ev tekstili;<br />

halı ve diğer tekstil yer kaplamaları; ağ, ip, kablo,<br />

taşıyıcı tekstil bandı, filtre, paraşüt, fren bezi, keçe<br />

gibi diğer tekstil, branda, koruyucu bez ürünleri<br />

yer almaktadır.<br />

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca<br />

yapılan sektörel analiz ve değerlendirmelerde<br />

tekstil, hazır giyim ve deri sektörleri moda sektörüyle<br />

tüketiciye ulaşan, birbiriyle ilişkili<br />

üç ayrı sektör olarak ele alınmaktadır. Özellikle<br />

tekstil ve hazır giyim sektörleri tedarik ve üretim<br />

zincirlerinin yakın ilişkisi nedeniyle birbiri yerine<br />

kullanılan iki terim olarak da kullanılabilmektedir.<br />

Hazır giyim sektörü, genel anlamda dokuma<br />

ve örme kumaşlardan kadın, erkek ve çocuklar<br />

için gerek iş hayatında gerekse normal günlük<br />

hayatta olmak üzere günün her saatinde giyilmek<br />

üzere üretilmiş tüm dış giysiler ile iç giysileri,<br />

bunların aynı malzemelerden olmasa da aksesuarlarını<br />

ihtiva eder. Bu tarifte, erkek giysileri ile<br />

erkek çocuk giysileri arasında, kadın giysileri ile<br />

kız çocuk giysileri arasında veya modern giysiler<br />

ile yöresel giysiler arasında herhangi bir fark gözetilmemektedir.<br />

Diğer yandan yatak örtüsü, nevresim takımı,<br />

tuvalet ve mutfak bezleri gibi dikiş ile birleştirilerek<br />

veya kenarları dikilerek hazır eşya haline<br />

getirilmiş ev tekstili ürünleri ile kamp eşyası gibi<br />

hazır eşyalar da elyaf, iplik ve kumaşlar gibi tekstil<br />

makinelerinden imalattan çıktığı haliyle değil<br />

de dikiş ve benzeri işlemler sonrasında piyasaya<br />

sunulduklarından, hazır giyim sektörü içerisinde<br />

değerlendirilmektedir. >>


SEKTÖR TANITIMI(TEKSTİL)<br />

Tekstil ve hazır giyim sektöründeki yeni<br />

gelişmeler bu sanayinin ürünlerinin nihai kullanım<br />

alanlarını genişletmektedir. Günümüzde çok<br />

işlevli hazır giyim ürünleri gelişme döneminin<br />

daha başlarında olup gelecek vaat etmektedir.<br />

Teknik tekstillerin ise kullanım alanları<br />

daha da yaygınlaşmaktadır. Tekstil teknolojileri,<br />

elyaf ve iplikten üretilen, genellikle esnek ve bazı<br />

durumlarda esnek olmayabilen malzemelerin üretim<br />

teknolojileri ile bu malzemeleri şekillendirme<br />

ve mamul hale getirmede kullanılan teknolojilerdir.<br />

Kimyasal (insan yapısı, sentetik ve suni)<br />

elyaf ve iplik çekimi dünyanın en sermaye-yoğun<br />

sanayi sektörü olan Petro-kimya sanayi içinde<br />

yer alırken; iplik, dokuma, örme ve tekstil terbiye<br />

işletmeleri dördüncü sermaye-yoğun sanayi sektörünü<br />

oluşturmaktadırlar.<br />

Konfeksiyon ise halâ emek-yoğun bir<br />

sanayi sektörüdür. Tekstil sektörü, hazır giyim<br />

sektörünün tedarik zinciri içinde yer alan ve geniş<br />

kapsamlı üretim yelpazesine sahiptir. Tekstil kendi<br />

içinde elyaftan başlayarak mamul maddeye kadar<br />

oldukça uzun bir üretim zincirine sahip olup, genel<br />

itibariyle iplik, dokuma, örme, dokusuz yüzey,<br />

terbiye, hazır giyim ve konfeksiyon alt sektörleri<br />

yan sanayi olarak sayılabilir.<br />

Ayrıca tekstil sanayi; otomotivden, inşaata,<br />

ağır sanayiden tıbba kadar pek çok sektörle teknik<br />

açıdan ilişki içindedir.<br />

Ülkemizde kayıtlı-kayıtsız çalışanlarla birlikte<br />

450.000 kişi tekstil sanayinde, 1.500.000 kişi de<br />

hazır giyim sanayinde olmak üzere, THD sektörlerinde<br />

toplam 2.000.000 civarında kişinin çalıştığı<br />

tahmin edilmektedir...


RİSK ALMAK ZORUNDA MIYIZ? Osman YERLİTAŞ<br />

Meşhur bir öğrenci efsanesidir. Gerçek<br />

olup olmadığı bilinmese de etkili ve öğretici bir<br />

hikayedir. Hoca derse gelir ve sınav sorusu olarak<br />

tahtaya ‘Why?’ (Neden) yazar. Öğrenciler cevap<br />

olarak ilk önce ne yazacaklarını şaşırmışlar, sonra<br />

herkes bir şeyler yazmaya başlamış. Yalnız bir<br />

öğrenci, sınavın ilk dakikasında kağıdını teslim<br />

etmiş. Öğrencinin cevabı da soru gibi kısaymış:<br />

“Why not?” (Neden olmasın ki?) Hoca bu öğrenciye<br />

sınavdan “100” vermiş.<br />

Aynı hoca başka bir sınavda “Risk nedir?”<br />

diye soruyor. Yine bir öğrenci sınavın ilk<br />

10 saniyesinde teslim ediyor kağıdını. Kağıdın<br />

üst kısmında sadece adı-soyadı yazıyor, gerisi<br />

ise bomboş beyaz yaprak. En altta ise “İşte risk<br />

budur!” diye yazıyor. Ve sonuçta da sınıftaki en<br />

yüksek notu alıyor.<br />

Hocanın bir sonraki sınavında yine “Risk<br />

nedir?” sorusuyla karşılaşan öğrencimiz tekrar<br />

boş kağıt verince bu sefer 0 alıyor. Tabii koşa koşa<br />

hocaya gidip sebebini soruyor. İşte cevap: “Aynı<br />

şartlar altında, aynı riski iki kere almak aptallıktır!”<br />

RİSK NEDİR<br />

Risk, özellikle borsa işlemleri yapanların<br />

çok sık kullandığı bir terimdir. Herhangi bir kağıt<br />

değeri düştüğünde bunu bazıları alım bazıları<br />

satım fırsatı olarak görmektedir. Aslında her iki<br />

grup da risk almaktadır. Ancak analizleri daha<br />

doğru, atacağı adımlar daha net ve iradesi daha<br />

sağlam olanlar genellikle daha karlı çıkmaktadır.<br />

Aslında bu üçü de riski en aza indiren<br />

altyapıyı oluşturmaktadır. Yani aslında altyapısını<br />

sağlam oluşturanlar risk almamaktadır. Sadece<br />

hareket etmektedir. Genellikle de farklı sonuçlara<br />

bağlı B-C planları da mevcuttur.<br />

Ülkemizde finansal yatırımcıların yüzde<br />

89,0’u erkek, yüzde 11,0’i kadınlardan oluşuyor.<br />

Yatırımcıların yüzde 61,4’ü hisse senedi piyasasında,<br />

yüzde 20,2’si Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası’nda<br />

(VİOP), yüzde 18,4’ü ise Forex’de işlem<br />

yapıyor.<br />

Araştırma kapsamında görüşülen yatırımcıların<br />

yüzde 64,0’ü eline beklenmedik bir<br />

para geçmesi durumunda hisse senedi yatırımı<br />

yapacağını, yüzde 20,3’ü bankaya, para piyasasına<br />

yatıracağını, yüzde 15,7’si ise güvenilirliliği yüksek<br />

tahvillere veya hazine bonosuna yatırım yapacağını<br />

belirtiyor. >>


Yatırımcıların yüzde 80,2’si borsa veya<br />

yatırım fonlarına yatırım yaparken kendisini rahat<br />

hissettiğini belirttiği araştırma, risk kelimesinin<br />

yatırımcıların zihnindeki algısını da ölçtü. Buna<br />

göre “risk” kelimesini düşündüğünde yatırımcıların<br />

yüzde 36,8’inin aklına “belirsizlik”, yüzde<br />

36,4’ünküne “fırsat”, yüzde 17,7’sininkine “heyecan”,<br />

yüzde 9,1’ininkine ise “kayıp” kelimesi<br />

geliyor.<br />

Aslında hepimiz her an ölüm riski altındayız.<br />

Yediği meyvenin çekirdeği boğazına kaçtığı<br />

için ölen, Karşıdan karşıya geçmeye son anda<br />

karar verdiği için kaza geçiren, kaldırımda güvenle<br />

yürüdüğünü zannederken başına düşen eşya ile<br />

ölen, son anda yetişmeye çalıştığı araca binemeyip<br />

sakatlananların haberlerini duymuşsunuzdur.<br />

Hiçbirisi aslında ölüm riski olduğunu düşünmüyordu<br />

bunları yaşarken.<br />

Ticarette de risk altındayız alışverişlerde<br />

de... Aldığımız ürünün sağlam çıkıp çıkmayacağını<br />

düşünerek almak risk değil midir? Bu ürün<br />

satar diyerek işyerine depolayan kişinin hareketi<br />

risk değil midir?<br />

İşte bu yüzden risk yaşamın bir parçasıdır.<br />

Sürekli yüksek tansiyon içinde yaşamak gibi sürekli<br />

fırsat yakalayacağım diye risk almak da çok<br />

sağlıklı olmasa gerek.<br />

RİSK ALMAK ZORUNDA MIYIZ?<br />

Kriz yönetimi çok iddialı olsa da mecbur<br />

olduğumuz bir görev ve bu durumlarda büyük<br />

karakterler ortaya çıkar. Sıradan durumlarda<br />

karar vermek kolaydır. Ancak kriz dönemlerinde<br />

uygulanabilir, gerekçeleri sağlam, seri karar alabilen<br />

kişiler kahraman olur.<br />

Krizler fırsatları görmek için de soyutlanarak,<br />

eldeki imkanları ortaya koyarak, destekler<br />

bulmaya çalışarak, riski dağıtarak hareket etmekle<br />

mümkündür.<br />

Eskiler güzel söylemiş. ‘Bütün yumurtaları<br />

aynı küfeye koymamak gerek.’<br />

Risk yönetimi bitecek bir durum değildir.<br />

Yaşam devam ettikçe risk, risk devam ettikçe stres<br />

devam edecektir. Asıl olan risklerle barışık olmak<br />

ve karşılaşılan olumsuzlukları yeni işlere fırsat<br />

olarak değerlendirmektir.<br />

Kimi için riskli olan kimi için yaşam tarzı olabilir


BİLGİ NEDİR?<br />

Erhan GÜLER<br />

Siz şahıs veya firma olarak bu bilgilerden hangisinin mücadelesini veriyorsunuz hayatınızda? Sizce Türkiye bu<br />

bilgilerden hangisinin yaygın kullanımı ile gelişmiş ülkelerle arasındaki farkı kapatacak hatta ileri gidebilecektir?<br />

Bilgi, bir değerdir. Ancak değerini bilenler<br />

için kıymetlidir. Elmas değerinde bir bilgiye<br />

demir muamelesi yapacak kişilerin elinde bilgi de<br />

ziyan olur emek de… Bu yüzden bilginin sağlam<br />

temellere dayalı olması ve ehlinin elinden çıkması<br />

gerekmektedir. Bilgi insanları öne çıkarır. Ancak<br />

yanlış, eksik veya yalan bir bilgi bir daha gündeme<br />

gelememek üzere unutulmaya yol açar.<br />

Günümüz dünyası Bilgi Toplumu olma<br />

iddiasında olanlarla gerçekten ‘Bilgi Toplumu’<br />

olanlar arasında mücadele ile geçmektedir. Büyük<br />

bir kesim ise bu mücadeleyi sadece seyretmektedir.<br />

Aşağıda bazı bilgi türlerini belirtecek ve<br />

size yazının sonunda bir soru soracağım. Bilgi<br />

türleri denilince genellikle akla Bilgi Kuramı<br />

derslerinde verilen gündelik bilgi, teknik bilgi,<br />

bilimsel bilgi, dini bilgi, sanatsal bilgi gibi türler<br />

gelmektedir. Evet, bunlar bilgi çeşitleridir. Ancak<br />

nitelik yönünden bilginin türleri bunlar değildir.<br />

Şimdi nitelik olarak bilgi türlerini sıralayalım;<br />

1- Dağınık Bilgi;<br />

Bu bilgi türü dedikoduya dayanır. Halk<br />

içinde çok muteberdir. Bedavadır. Siz istemeseniz<br />

de size akar. Kullanımı ve edinilmesi en kolay<br />

bilgi türüdür. Kimse ardına düşüp sorgulamaz ve<br />

hesap verilmeyeceği için de rahatlıkla tercih edilir.<br />

Ancak insanın seviyesini göstermesi açısından<br />

oldukça tehlikelidir.<br />

2- Ham Bilgi;<br />

Bu bilgi Internet veya kütüphane bilgisidir.<br />

Ucuzdur.Ancak bulmanız meseledir. İhtiyacınız<br />

olanı bulana kadar çok zamanınızı alır. Ayrıca<br />

gereksiz bir sürü yığına daldırır. Samanlıkta iğneyi<br />

bir sürü samanla beraber verir. İş yapıldığı görüntüsü<br />

vermek için çokça tercih edilen bir bilgi<br />

türüdür. Karşılığında sadece gün kurtarılır.<br />

3- Saf Bilgi;<br />

Biraz zahmet, okuma, analiz ve sentez<br />

ister. Gördüğüne hemen aldanmayıp ardına düşmeyi<br />

ve farklı okumaları tetikler. Bu bilgi sahibine<br />

faydalı bir huzursuzluk ve yeni bilgilere yönlendiren<br />

hırs verir. Sürekli fikir yürüttürür. Bu sayede<br />

gelişimin kapılarını aralar. >>


BİLGİ NEDİR?<br />

4- Sistemli Bilgi;<br />

Bu bilgi türü sistemli araştırmalar gerektirir.<br />

Hedefe dönük ve orijinal yöntemler kullanıldığında<br />

müthiş bir gelişim ivmesi sağlar. İnsan<br />

bir şeyler yapmak zorunda hisseder kendisini<br />

ve sürekli beyin fırtınaları yaşamaya başlar. İşte<br />

bu devre gelişimin kapılarını ardına kadar açar.<br />

Şirketler için bulunmaz nimettir. Bulması zor olsa<br />

da yapılan her masrafı sonuna kadar fazlasıyla hak<br />

eden bilgi türüdür. Çünkü tüm bilgiler yanında<br />

en fazla ekonomik geri dönüş sağlayan bilgi türü<br />

budur.<br />

5- Tek Sahipli Bilgi;<br />

Laboratuarlarda sabahlamayı gerektirir.<br />

İğne ile kuyu kazmayı sevenlerin işidir. Bilim<br />

adamları bu bilgi sayesinde tarihe silinmez adlarla<br />

yazılırlar. Bilim dünyası bu bilgiyi üretenlerin<br />

omuzlarında<br />

yükselir. Paha biçilmezdir. Sahibi tarafından<br />

çocuğu gibi sevilir, korunur ve savunulur. Bazen<br />

insanlar böyle bir bilgiye hayatlarını adarlar.<br />

Araştırma firmaları size dedikodu, ham bilgi ya<br />

da genişletilmiş bilgi yığını değil tam ihtiyacınız<br />

olan kadarıyla ve sistemli bilgiler sunar.<br />

Şimdi soruyu sorma zamanı:<br />

Siz şahıs veya firma olarak bu bilgilerden<br />

hangisinin mücadelesini veriyorsunuz hayatınızda?<br />

Sizce Türkiye bu bilgilerden hangisinin yaygın<br />

kullanımı ile gelişmiş ülkelerle arasındaki farkı<br />

kapatacak hatta ileri gidebilecektir.


KEŞFEDİLMEYİ BEKLEYEN CEVHER: ÇOCUĞUNUZ<br />

Salim Zeki GÜRASLAN<br />

Hiç kimse doğduğundaki nitelikleriyle yaşamına devam etmez. Doğum anından itibaren öğrenmeler<br />

başlar. Ne tesadüf ki ağlamalar da o zaman başlar. Öğrenmenin korku ile ilişkisi olduğunu söylemek<br />

gerek. Korkusunu yenenler öğrenmelerini arttırıyor.<br />

Madencilikte cevher; minerallerden<br />

meydana gelen ve işlenmesi bir kâr sağlayan<br />

cisimlere denir. Bir madenci için cevher sadece<br />

işlenmeye değer bulunursa yani harcanacak paradan<br />

fazla para kazandıracaksa değerlidir.<br />

CEVHER NEDİR?<br />

Cevher içindeki esas maden “cevher minerali”<br />

olarak adlandırılır. Genellikle kıymetsiz ve<br />

ekseriyeti teşkil eden öteki kısım ise gang ismini<br />

alır. Cevherlerin taşınmasında ve işlenmesinde<br />

bu gang maddeleri fazla masrafa sebep olur. Bu<br />

itibarla genellikle cevher daha taşınmadan fiziki<br />

yollarla gangdan kısmen arındırılır.<br />

Cevherler (saf olanlar haricinde) şu şekilde sınıflandırılır:<br />

1.Alçak tenörlü: Verimi az olan,<br />

2.Yüksek tenörlü: Verimli,<br />

3.Ham cevher: Ocaktan çıktığı halde,<br />

4.Som cevher:Muamele görmeden satılabilen<br />

veya ergitilmeye gönderilebilen,<br />

5. Elle ayıklanabilen,<br />

6.Konsantrasyon yolu ile zenginleştirilmeye<br />

lüzum gösteren,<br />

7. Konsantre cevher: Mesela manyetik yolla<br />

veya flotasyonla (yağla kaplı cevheri çalkalama<br />

ile gangdan ayırıp yüzdürme işlemi) tenörü<br />

yükseltilmiş,<br />

8. Ergitilecek cevher: Metalin, cevherden<br />

ergitilme yoluyla çıkarılması gereken cevherdir.<br />

Çocuklarımız hakkında hangi cevher grubuna<br />

girmesini istediğinizi sorsak herhalde herkes<br />

‘Yüksek Tenörlü olsun!’ der. Ancak bilinmelidir ki<br />

çocuğun cevherinin yüksek tenörlü >>


KEŞFEDİLMEYİ BEKLEYEN CEVHER: ÇOCUĞUNUZ<br />

olması kendisine yapılan yatırıma bağlıdır. Çocuklarımızı<br />

daha kişiliğinin oluşum aşamasında<br />

yüksek tenörlü cevherin gereklerini vermek yerine<br />

gang doldurursak kimsenin değerlendiremeyeceği<br />

birisine dönüşür.<br />

YETENEK NEDİR?<br />

1. Bir kimsenin bir şeyi anlama ya da yapabilme<br />

niteliği, dışarıdan gelen etkiyi alabilme gücü,<br />

2. Bir duruma uyma konusunda organizmada<br />

bulunan ve doğuştan gelen güç, kapasite,<br />

3. Kişinin kalıtımsal olarak öğrenmesini çerçeveleyen<br />

sınır,<br />

Her insanda 4 tane önemli yetenek vardır.<br />

1. Doğal hedeflere ulaşma yeteneği<br />

2. Olağanüstü duygusal güçler<br />

3. Müthiş bir modelleme yeteneği<br />

4. Bilinçaltı<br />

Yetenekli Çocukları tespit etmek zordur. Çünkü;<br />

zekâ testleri, çocukların yetenekli oldukları<br />

alanların belirlenmesinde, kesin ve doğru sonuç<br />

vermeyebilir. Örneğin; güzel sanatlar alanında<br />

üstün yetenekli olan bir çocuk, kendisine uygulanan<br />

zekâ testinde, bu yeteneğini gösterecek ortamı<br />

ve imkanı bulamayabilir. Gençlerin yeteneklerini<br />

keşfetmek için izlenecek en doğru yol, uzun süreli<br />

yapılan gözlemdir.<br />

Yeteneklerinin altında veya üstünde olması<br />

kişi için bir baskı unsurudur. Altında olması<br />

eziklik duygusunu üstünde olması da karşılığını<br />

verme baskısına dayalı stres ve depresyona sebep<br />

olmaktadır. Aslında en başarılı insanlar yetenekleri<br />

düzeyinde başarı sergileyenlerdir. Bu insanlar<br />

hayatları boyunca da severek yaptıkları bu yetenek<br />

sergileme işinden mutlu olurlar. Bir insana verebileceğiniz<br />

en güzel hediye mutlu bir hayattır.<br />

Hiç kimse doğduğundaki nitelikleriyle<br />

yaşamına devam etmez. Doğum anından itibaren<br />

öğrenmeler başlar. Ne tesadüf ki ağlamalar<br />

da o zaman başlar. Öğrenmenin korku ile ilişkisi<br />

olduğunu söylemek gerek. Korkusunu yenenler<br />

öğrenmelerini arttırıyor. Denemekten korkanlar<br />

öğrenme fırsatını reddediyorlar aslında. Çocuk<br />

matematikten korkuyor bu yüzden öğrenemiyor.<br />

Öğrenemediği için yapamayacağını biliyor<br />

ve öğrenilmiş çaresizlik dışında elinde hiçbir şey<br />

kalmıyor.<br />

Sıra dışı insanlar bu korkularını kendileri<br />

yendikleri için ve sevdikleri alanda daha fazla<br />

derinleştikleri için bu konuma ermektedirler.<br />

Öyleyse çocuklarımızı korkmadıkları alanda daha<br />

fazla meşgul etmeli ve yeteneklerini geliştirmeye<br />

çalışmalıyız. Belki de keşfedemediğimiz cevher<br />

oralarda bir yerde yatıyordur.


EĞİTİM KONUSUNDA GERÇEK SORUN KİMDE?<br />

Sibel KARAASLAN<br />

Eğitim denilince herkesten birçok yorum geliyor. ‘Eğitim şart!’ diyen de var ‘Hiçbir şeye yaramıyor!’<br />

diyen de... Herkesin başkasını suçladığı eğitim sektöründe aktörler neyi savunuyorlar? Gerçekte ne<br />

yaşanıyor? Olması gereken nedir?<br />

Eğitim hayvanlarda bile istenilen sonuçları<br />

veren bir çalışmadır. Bu çalışma insanoğlunun<br />

bin yılları bulan bilgi birikiminin ürettiği malzemeleri<br />

temel alarak yürütülür. Her gelen nesil<br />

öncekilere bir şeyler ekler ve bir sonraki nesle<br />

aktarır.<br />

Günümüzde aynı tezgahtan geçen insanların<br />

nasıl oluyor da faklı sonuçlar ortaya çıkardığına<br />

şaşırıyoruz. Aslında bu bile başlı başına<br />

bir problem ve eğitimcilerin özellikle üzerinde<br />

düşünmesini gerektiriyor. Biz bu yazıda eğitimin<br />

sac ayağını oluşturan üyelerin yani Öğrenci-Veli-Okul(Öğretmen)-Devlet<br />

dörtlüsünün birbirleri<br />

hakkında yaklaşımına değinmek istiyoruz.<br />

Bakalım bu dört oyuncu birbiri hakkında neler<br />

söylüyor ve suçu kime atıyorlar. Bunu yaparken<br />

bilimsel dayanakları da var üstelik.<br />

1- Öğrenci; Genel olarak öğrenciler bir kaç<br />

kanaldan da kendilerini destekleyici cümleler<br />

duydukları için çok sağlam bir şekilde aşağıdaki<br />

inançları geliştiriyorlar. Öğrenciler;<br />

A- Yanlış yönlendirildiklerini<br />

(Sistem yani devlet suçlu),<br />

B- Bir şeylere zorlandıklarını<br />

(Eğitimciler suçlu),<br />

C- İstemedikleri kişi olmalarının beklendiğini<br />

(Aile suçlu),<br />

D- Aileden yardım alamadıklarını Aile suçlu),<br />

E- Temellerinin zayıf olduğunu<br />

(Eğitimciler suçlu),<br />

F- İmkanların yeterli olmadığını<br />

(Devlet suçlu),<br />

G- Gelişmiş okullarla yarıştırıldıklarını<br />

(Devlet suçlu),<br />

ileri sürüyorlar.<br />

2- Veli; Aileler çocukları için yaşamaktadırlar.<br />

Yani onların en büyük istekleri çocuklarının kendilerinden<br />

daha iyi bir yaşam sürmesidir. Ancak<br />

büyük bir kısmının her nedense bir türlü bu istekleri<br />

gerçekleşmemektedir. Veliler;<br />

A- Çocukların yarış atına çevrildiğini<br />

(Devlet suçlu),<br />

B- Öğretmenlerin dersi çalışkanlarla işlediğini<br />

(Öğretmenler suçlu),<br />

C- Okulun öğrencilere yaklaşımının farklı olduğunu<br />

(Öğretmenler suçlu),<br />

D- Her imkanı sağladıklarını çocuğun tembel<br />

olduğunu (Öğrenci suçlu),<br />

E- Kardeşi de aynı evde ama daha başarılı<br />

(Öğrenci suçlu),<br />

görüşündeler. >>


EĞİTİM KONUSUNDA GERÇEK SORUN KİMDE?<br />

3- Okul (Öğretmen); İdare ve eğitimciler ellerindeki<br />

malzemeden en iyi ürünü elde etmeyi amaçladıklarını<br />

ancak bir türlü tam başarı elde edemediklerini<br />

savunuyorlar ve öğretmen;<br />

A- Öğrencilerin ders çalışmadığını<br />

(Öğrenci suçlu),<br />

B- Ailenin çocuğun durumunu takip etmediğini<br />

(Veli suçlu),<br />

C- Ailenin çocuğa yeterince destek vermediğini<br />

(Veli suçlu),<br />

D- Sistemin sürekli değiştiğini<br />

(Devlet suçlu),<br />

E- Öğretmen ve idarecilerin sürekli değiştiğini<br />

(Sistem yani Devlet suçlu),<br />

düşünüyor.<br />

4- Devlet; ‘Ben daha ne yapayım binlerce idareci,<br />

yüz binlerce öğretmen, memur ve yardımcı personeli<br />

ayrıca milyonlarca öğrencinin ihtiyacını her<br />

şeyden önemli gördüğüm için bütçeden en fazla<br />

payı da veriyorum ama yine de eğitimde gelişmeler<br />

istediğim gibi değil.’ diyor. Devlet;<br />

A- Öğrencilerin doğru çalışmadıkları<br />

(Öğrenci suçlu),<br />

B- Öğretmenlerin sadece parayı düşündüğünü<br />

(Öğretmen suçlu),<br />

C- İdarecilerin siyasi hareket ettiklerini<br />

(Öğretmen ve İdare suçlu),<br />

D- Velilerin yeterli bilinç düzeyinde olmadığını<br />

(Veli suçlu),<br />

savunuyor.<br />

Yazmaya kalksak daha pek çok şikayet<br />

yazılabilir. Herkes bu ve benzeri şikayetleri dinlemiştir.<br />

Bunu yaparken bilimsel dayanakları da var<br />

üstelik. Ancak kaçırdığımız bir nokta var. Herkes<br />

şu soruları kendisine sormalı;<br />

‘Ben üzerime düşenin farkında mıyım ve gerekeni<br />

yapıyor muyum?’<br />

‘Bütün bu olumsuzluklarda bana düşen pay<br />

nedir?’<br />

‘Gelişmiş ülkeler nasıl çözüyor ve bize neden<br />

uyarlanamıyor?’<br />

‘Arkadaşım nasıl yapıyor ve ben yapamıyorum?’<br />

‘Aynı sınıfta diğer öğretmen arkadaşım nasıl<br />

verimli olabiliyor ve ben olamıyorum?’<br />

‘Aynı evde bir çocuğu iyi yetiştirirken neden<br />

diğerine aynı başarıyı yakalatamıyorum?’<br />

En iyisi bize de ‘Hah tamam şimdi çözdün değil<br />

mi?’ denmeden çenemizi kapatalım...


YABANCI DİL EĞİTİMİNDE GÜÇLÜKLER<br />

Aylin Erkaya Elçi<br />

TED Malatya Koleji<br />

Yurt Dışı Eğitim Danışmanı ve<br />

Proje Koordinatörü<br />

Günlük hayatta dil bir araçtır, bir amaç değildir. Dil, bilgi paylaşımını sağlayan bir iletişim aracıdır.<br />

İnsanlar iletişim kurarken, dil hakkında (şahıs ekleri, zaman ekleri, ismin halleri, vb) değil, dili kullanarak<br />

ve dilbilgisi kurallarından faydalanarak konuşur ya da yazarlar.<br />

Türkiye’de yabancı dil eğitimi sorunu<br />

kabul edilmesi gereken bir gerçektir. Bu gerçek<br />

devlet veya özel kolej gözetmeksizin ilkokul bölümlerinden<br />

başlayıp üniversitelere kadar devam<br />

eden bir sorundur.Yabancı dil eğitimi planlamasının,<br />

gerçekçi ve bilimsel verilere dayandırılmasının,<br />

planlanan eğitimin amacına uygun ve başarılı<br />

olması için temel şart olduğu değerlendirilmektedir.<br />

Bu nedenle, yabancı dil eğitimi sisteminin<br />

sağlıklı olarak planlanabilmesi için sırasıyla;<br />

Veri toplama ve analizi,<br />

* Amacı belirleme,<br />

* Planlama,<br />

* Ön uygulama,<br />

* Uygulama,<br />

* Tepki değerlendirmesi,<br />

* Ölçme-değerlendirme,<br />

* Yeniden planlama unsurlarının ciddiyetle ele<br />

alınması gerekmektedir.<br />

Avrupa ülkeleri, öğrencilerinden en az iki yabancı<br />

dil bilmesini beklemektedir. Yükseköğretim düzeyinde,<br />

Türkiye’nin bu sorunu çözmek için yaptığı<br />

düzenlemelerin şimdiye dek yeterince başarılı<br />

olduğu söylenemez. Türk eğitim sisteminin bu<br />

konuda güçlü bir düzenleme<br />

ortaya koyması gerekir. Üniversitelerin, öğrencilerine<br />

dil öğrenme kanallarını sadece tek bir dili<br />

(İngilizce) öğretmeye yöneltmesi de yetersizdir.<br />

Birden fazla dil öğrenilmesi özendirilmelidir.<br />

Sorunlar yaşanmasının temel nedenlerinden biri,<br />

yabancı dil eğitiminin niteliği ve koşullarıyla ilgili<br />

akademik bilgi ve birikimlerinin yetersiz kalması.<br />

Bir diğer sebep de uygulamada yabancı dil eğitimine<br />

mahsus idari, mali ve akademik yönetim<br />

bilincinin var olmaması.<br />

Şöyle ki, bir yabancı dilin öğrenimi ve<br />

öğretimi, diğer alan derslerinin eğitiminden farklı<br />

bir eğitim sürecidir. Bu, süreklilik gerektiren, son<br />

derece dinamik, değişken, çok yönlü ve karmaşık<br />

bir süreçtir. Okuma, yazma, dinleme, konuşma<br />

gibi dil becerilerinin geliştirilmesi gereken bir<br />

eğitimidir. Bu süreç, yaşam boyu devam etmeyi<br />

gerektiren sürekli bir öğrenim sürecidir. Haftada<br />

ortalama 25-30 saat ders vermek zorunda kalan<br />

bir öğretmen son derece olumsuz bir eğitim ortamı<br />

oluşturuyor. Haftada 15 saatlik bir ders yükünü<br />

aşan bu ders yükü, öğretmnelerin hem ders içi<br />

öğretim performanslarını zayıflatıyor, hem ders<br />

dışı yönetim toplantılarına katılmalarını aksatıyor,<br />

hem de sınav hazırlığı ve değerlendirmesi, müfredat<br />

ve materyal geliştirme gibi idari ve akademik<br />

sorumluluklarını yeterince yerine getirememelerine<br />

yol açıyor. Daha da kötüsü, çalışma süreleri<br />

içinde uygula- >>


YABANCI DİL EĞİTİMİNDE GÜÇLÜKLER<br />

nan ders içeriklerinin ve bir bütün olarak genel<br />

müfredatın kalite düzeyinin denetlenmesi, geliştirilmesi<br />

ve kalitenin sürekliliğinin sağlanması<br />

için gerekli olan hizmet içi eğitimden de yoksun<br />

kalıyorlar.Dil eğitiminde bu soruna neden olarak<br />

birçok unsur gösterilebilir. Bunlardan bazıları:<br />

* Yabancı dil öğretmenleri ile ilgili sorunlar<br />

* Yabancı dil öğrencisi ile ilgili sorunlar<br />

* Eğitim metodu sorunu<br />

* Eğitim araç ve gereçleri ile ilgili sorunlar<br />

Yabancı dil öğretmenleri ile ilgili sorunlar<br />

Bir dili öğretmek için o dilin eğitici tarafından<br />

çok iyi bilinmesi gerekmektedir. Öğretmenlerin<br />

kelime hazneleri kısıtlı olabiliyor.<br />

Üniversitelerin kaliteli yabancı dil öğretmenleri<br />

mezun etmeleri için öğretmenlerin yabancı dili<br />

etkin bir şekilde kullanmalarını sağlamaları<br />

gerekiyor. Yabancı dil öğretmenlerinin üniversite<br />

eğitimleri sırasında yurtdışında bir dönem yada<br />

bir yıl eğitim almaları zorunlu hale getirilmeli.<br />

Dil sadece kelime ve gramerden oluşmaz,<br />

o dilin kültürü de öğrenilmelidir. Bir yabancı dili<br />

öğrenmenin en etkili yolu bunu yerinde gerçekleştirilmektir.<br />

Üniversite eğitimleri sırasında yabancı<br />

dil öğretmen adayları mutlaka ana dili öğrettiği<br />

dil olan öğretmenlerden (nativespeaker) ders<br />

almalıdır. Bu şekilde kelime haznesi, kültür ve<br />

gramer bilgisi konularında yaşanabilecek sorunlar<br />

giderilmiş olur.<br />

Öğrencilerle ile ilgili sorunlar:<br />

Yabancı dil öğrenimi konusunda öğrencilerin<br />

motivasyonları ve kendilerine özgüvenleri<br />

çok az. Başarılı bir İngilizce dil eğitimi verilebilmesi<br />

için öğrencilerin motivasyonları attırılmalı,<br />

yoksa da onları motive edici yöntemler üzerinde<br />

durulmalı, hem öğretmenler hem öğrenciler<br />

motive hale getirilmelidir. Okullarda öğrencilerin<br />

sınıflarda öğrendikleri yabancı dili aktif kullanmaları<br />

adına fazla sayıda etkinlik planlanmalıdır.<br />

Yabancı dil kulüpler, yabancı dil yarışmaları ve yabancı<br />

dilde münazaralar gerçekleştirilmelidir. >>


YABANCI DİL EĞİTİMİNDE GÜÇLÜKLER<br />

Ayrıca öğrenciler Avrupa ülkelerinde bulunan<br />

öğrencilerle mektup yada sosyal medya arkadaşlığına<br />

teşvik edilmelidir. Okulların bu anlamda<br />

yurt dışı projeleri ile aktif ilgilenen bir öğretmeni<br />

olmalıdır. Ancak bu şekilde öğrenci sınıfta öğrendiği<br />

dili etkin halde kullanabilir ve özgüvenini<br />

arttırır<br />

Eğitim Metodu<br />

Eğitim araç ve gereçleri<br />

Eğitim materyalleri neler olmalıdır?<br />

Yüksek kalitede interaktif içerikler, indirilebilir<br />

podcastlar, online ders kitapları ve alıştırmalar, videolar<br />

ve MP3’e yüklenebilen okuma, dinleme ve<br />

diğer aktiviteler. Öğrenci bu materyaller sayesinde<br />

dinleme, konuşma, dinlediğini anlama ve telaffuz<br />

yeteneğini geliştirir.<br />

Sınıflarda hala gramer ağırlıklı eğitim veriliyor.<br />

Kelime ezberlettirilerek öğrencilerin kelime<br />

hazneleri geliştirilmeye çalışılıyor. Dil öğretmeni<br />

eğitiminde konuşmaya ve iletişim kurmaya, o<br />

ülkenin kültürünü ve edebiyatını öğretmeye ve<br />

okutmaya hemen hemen hiç ağırlık veremiyor. Dil<br />

eğitiminde iletişimsel (Communicative ) metodun<br />

kullanılması şart. Bunun için üniversite öğretim<br />

üyeleri, eğitim görevlileri bu metodu benimsemelidir.<br />

Dil eğitimini desteklemek adına sınıflarda en<br />

son teknoloji kullanılmalıdır.<br />

Günlük hayatta dil bir araçtır, bir amaç<br />

değildir. Dil, bilgi paylaşımını sağlayan bir iletişim<br />

aracıdır. İnsanlar iletişim kurarken, dil hakkında<br />

(şahıs ekleri, zaman ekleri, ismin halleri, vb) değil,<br />

dili kullanarak ve dilbilgisi kurallarından faydalanarak<br />

konuşur ya da yazarlar. Kişiler, karşısındaki<br />

konuşurken, o şahsın iyelik ekini, çoğul ekini<br />

ve benzer dil yapılarını nasıl kullandığına değil,<br />

onun anlatmak istediği şeye, yani anlama yoğunlaşır.<br />

Bu nedenle, yabancı dil eğitimi, dili mümkün<br />

olabildiğince gerçek işlevinde, yani bir öğrenme<br />

ve iletişim aracı olarak kullanılmak üzere<br />

sunacak şekilde planlanmalıdır.


OKUL FOBİSİ<br />

Naim KARAASLAN<br />

Okullar eğitim-öğretim süreçlerine başlarken çocuklarda en temel karşılaşılan sorunlardan<br />

biri okul fobisidir. İlk defa böyle bir durumla karşılaşan ebeveynler şaşırmış bir halde en<br />

uygun çözümü bulmakta desteğe ihtiyaç duyarlar.<br />

Okul fobisi, eğitim hayatı boyunca çocuklarımızın<br />

geliştirdikleri genel korkulara verilen<br />

addır. Genellikle çocuğun okulda yaşadığı sıkıntı,<br />

gerginlik, huzursuzluk nedenidir. Herhangi bir<br />

huzursuzluk ya da gerginliğin okul fobisi olarak<br />

tanımlanabilmesi için çocuğun yaşıtlarına göre<br />

abartılı tepki göstermesi gerekir. Okul fobisinin en<br />

çok görüldüğü yaşlar, 5-6 yaş gurubu ile 11-12 yaş<br />

grubudur. Sanıldığının aksine okul fobisi, sadece<br />

çocukta okula başladığı süreçte değil, ileriki süreçlerde<br />

de yaşayacağı bir durum olabilir. Bu durum<br />

her çocukta görülebilir.<br />

Okullar eğitim-öğretim süreçlerine başlarken<br />

çocuklarda en temel karşılaşılan sorunlardan<br />

biri okul fobisidir. İlk defa böyle bir durumla<br />

karşılaşan ebeveynler şaşırmış bir halde en uygun<br />

çözümü bulmakta desteğe ihtiyaç duyarlar.<br />

Okul fobisinin nedenleri<br />

1- Anneden ilk ayrılık fobiyi başlatır.<br />

2- Sevdiklerinden uzak olma duygusu fobiyi<br />

geliştirir.<br />

3- Ailenin aşırı hassasiyet hissettirmesi çocukta<br />

başına bir şey gelme korkusu oluşturabilir.<br />

4- Okulda arkadaşlarından gördüğü hafif yollu<br />

sataşmaların, kavgaların üstesinden gelemeyebilir.<br />

5- Öğretmen davranışlarının sert ve hoşgörüsüz<br />

olması fobiyi büyütebilir.<br />

6- Travmatik olaylar (hastalık, göç, ölüm, sosyo-ekonomik<br />

değişiklikler) fobiyi arttırabilir.<br />

7- Okul, öğretmen değişikliği gibi problemler<br />

olumsuz etkileyebilir.<br />

8- Çocuğun cinsel taciz veya maddi manevi istismara<br />

maruz kalması fobiyi hastalık derecesine<br />

çıkarabilir.<br />

9- Aile ve öğretmenlerin mükemmeliyetçi tutumları<br />

çocukta performans korkusuna bağlı okula<br />

gitme isteksizliği oluşturabilir.<br />

10- Okulların fiziki yapısı da kaygıyı tetikleyebilir.<br />

Büyük mekanlar, renksiz sınıflar yerine, daha küçük<br />

mekanlar, renkli sınıflar çocuğun daha rahat,<br />

insancıl ortama uyum sağlamasına neden olur. >>


OKUL FOBİSİ<br />

Okul Fobisinin Belirtileri;<br />

Çocuklar genellikle sözle ifade etmeden<br />

önce bazı hareketlerle okul fobisi belirtilerini<br />

verirler. Endişe, hassasiyet yoğunluğu, duygusal<br />

yoğunluk, çabuk etkilenme, karşı tarafın duygularını<br />

fazla önemseme gibi duygusal tepkiler yanında<br />

Kalp çarpıntısı, ağız kuruluğu, terleme, titreme,<br />

uyuşma, sık idrara çıkma, bulantı, karın ağrısı, sık<br />

ve sebepsiz ağlama gibi fiziksel tepkiler de verebilir.<br />

- Başarısı teşvik edilmeli sınıf içinde ödüllendirilmelidir.<br />

Son olarak maalesef uyku düzensizliği<br />

kahvaltı yaptıramama, ihtiyaçların eksikliği ve<br />

ödev yapmadığı günler velinin ‘Acaba okulda mı<br />

problem var, öğretmen mi kötü davranıyor?’ diye<br />

düşünmelerinden önce kendi ev hayatlarını ev<br />

davranışlarını gözden geçirmelerinin daha uygun<br />

olacağı öncelikli bir tedbir olacaktır.<br />

Okul Fobisine Karşı Yapılabilecek Davranışlar;<br />

- Okul fobisi yaşayan çocuk, kınanır veya eleştirilirse<br />

bu fobiyi azaltmaz arttırır,<br />

- Kardeşler arası sevginin dengeli bir şekilde yansıtılması<br />

gerekir,<br />

- Çocuğun okulda güven ortamında olduğunu<br />

hissettirmelidir.<br />

- Çocuğun anne-baba dışında farklı ortamlarda<br />

kalabilmesi desteklenmelidir.<br />

- Çocuğa verilen sözler tutulmalı ve tutarlı davranılmalıdır.<br />

- Okul fobisinin derecelerine göre çocuğun okula<br />

alışma süreci desteklenmelidir.<br />

- Okula alışma sürecinde ilk bir iki gün sınıfa<br />

alınan veliler yavaş yavaş uzaklaşmalıdır.<br />

- Psikiyatr desteği alındığında, ilaç takviyesi<br />

öneriliyorsa bu durum okul fobisini ileri seviyede<br />

kaygı bozukluğu olarak yaşayan çocuğun çözümünü<br />

hızlandıracaktır.<br />

- Dikkat eksikliği, hiperaktivitesi olan çocuklarda<br />

okul fobisi daha sık görülmektedir.


ANKETÖR KİMDİR ?<br />

Anket, bilgi edinmek amacıyla insanlarla karşılıklı yüz yüze, telefonla, posta ya da e-posta yoluyla görüşülmesi<br />

ve bu görüşmede elde edilen bilgilerin analiz edilmek üzere tablolara ve grafiklere dönüştürülmesini<br />

amaçlayan sosyal bilimlerde en etkili araştırma yöntemidir.<br />

Anketör de bu uygulamada bilgiyi insanlardan alıp veriye dönüşmesini sağlayan aracı görevlidir. Aslında<br />

çok önemli bir işlevi vardır. Ortaya çıkacak sonuçlar insanların yaşam kalitesinin yükselmesine yardımcı olacaktır.<br />

Çünkü kurumlar, firmalar müşteri memnuniyetini hedefledikçe gelişebilirler. Bu memnuniyeti de sadece<br />

anketör aracılığıyla en açık ve doğru şekilde alabilirler. Bu açıdan bakıldığında anketör size sizin bile olamayacağınız<br />

kadar ve toplumun neredeyse tamamına yansıyacak şekilde yardımcı olmaktadır.


ANKETİN YARARLARI<br />

* Yaşam kalitenizi arttırır,<br />

* Kendinizi ifade etme hakkı verir,<br />

* Eksiklerinizi görmenizi sa ğlar,<br />

* Kendinizi geliştirmenizi sağlar,<br />

* Otokontrol sağlar,<br />

* Doğru analizler yapmanızı sağlar,<br />

* Ufkunuzu genişletir,<br />

* Fikir verir,<br />

* Yeni iş sahaları açar,<br />

* Kararsızlıktan kurtarır,<br />

* Doğru yatırım yapmanızı sağlar,<br />

* Hareket kabiliyetinizi arttırır,<br />

İfade özgürlüğü sağlar *<br />

Verimliliği arttırır *<br />

Memnuniyeti arttırır *<br />

Objektif olmanızı sağlar *<br />

Yolunuzu görmenizi sağlar *<br />

Kâr sağlar *<br />

Doğru yönde büyütür *<br />

Sağlam adımlar attırır *<br />

Modern dünyaya uyumu kolaylaştırır *<br />

Rekabette öne geçirir *<br />

Maliyeti düşürür *<br />

İsrafı önler *<br />

Farkındalığı arttırır *<br />

Eğer tüm bu yararlarına rağmen anket doldmaya mesafeli duruyor ve profesyonel anketörlere soğuk bakı<br />

yorsanız yaşam kalitenizden memnunsunuz demektir. Gelişmeye kapalı bir toplumdan ne elde edilebilirse<br />

sizin payınıza da sadece o kadarı düşecektir.


DÜNYADA VE TÜRKİYEDE AR-GE<br />

Firmalar, kurumlar ve üniversiteler, araştırma alanında çalışan AR-GE personelini ve eski araştırmalardan<br />

bugüne kadar elde edilen bilgi birikimlerini kullanarak yeni ürünler ve çözüm yolları elde etmektedirler.<br />

İngiliz düşünür Francis Bacon’un daha<br />

17. yüzyılın başlarında dile getirdiği “Bilgi güç<br />

kaynağıdır” deyişi, bilimin insanlığın refah ve<br />

gelişmesi açısından ne kadar önemli olduğunu en<br />

yalın şekilde ortaya koymaktadır.<br />

Bilgiye yatırım denilince ilk akla gelen kavram<br />

Araştırma-Geliştirme(AR-GE)’dir. AR-GE, bilgiye<br />

ve teknolojiye dayalı olarak yeni ürünlerin oluşturulması,<br />

geliştirilmesi ve yeni üretim tekniklerinin<br />

gerçekleştirilmesi olarak tanımlanabilir.<br />

AR-GE harcamaları günümüz ekonomi<br />

dünyasının itici gücü ve ulusal rekabet ortamında<br />

önemli desteklerinden biridir.<br />

AR-GE harcamaları dünyadaki gelişmiş<br />

ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki farkı<br />

ortaya koyan önemli bir göstergedir.<br />

Dünyadaki harcamaları ile ülkelerin gelişmişlik<br />

düzeyi arasında doğrudan bir ilişki vardır.<br />

AR-GE’NİN ÖNEMİ<br />

Firmalar, kurumlar ve üniversiteler, araştırma alanında<br />

çalışan AR-GE personelini ve eski araştırmalardan<br />

bugüne kadar elde edilen bilgi birikimlerini<br />

kullanarak yeni ürünler ve çözüm yolları<br />

elde etmektedirler.<br />

Küreselleşme süreciyle birlikte artan rekabet<br />

ortamına dayalı olarak, Ar‐Ge faaliyetleri sonucu<br />

yaratılan bilgi, teknolojik yenilik gibi değerler<br />

özellikle internetin de gelişmesiyle birlikte daha<br />

kolay yayılabilmektedir.<br />

AR‐GE harcamalarını etkileyen faktörler<br />

olarak;<br />

* Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri,<br />

* Ekonomik ve endüstriyel yapı,<br />

* Ülkedeki büyük firmaların sayısı,<br />

* Teknik personelin yeterlilik düzeyi,<br />

* Ülkenin bilim ve teknoloji altyapısı,<br />

* Dış pazarlara açılma yeteneği,<br />

Mustafa AKAR<br />

* Temel araştırmalara yapılan kamusal harcama<br />

lar,<br />

* Kamu ve özel sektör araştırma çalışmaları arasındaki<br />

bağlantı sayılabilir.<br />

AR-GE harcamaları konusunun en önemli<br />

örneği olarak Çin gösterilebilir. Çin 1990’lı yılların<br />

başında tekstil ve beyaz eşya gibi katma değeri<br />

düşük olan mallar ihraç eden bir ülke konumunda<br />

iken, 2000’li yıllarda ise elektronik ürünler,<br />

bilgisayar, telekomünikasyon, uzay teknolojileri<br />

gibi katma değeri yüksek olan mallar ihraç ederek,<br />

dünya ekonomisinde söz sahibi olan bir ülke<br />

haline gelmiştir.


Dolayısıyla Çin’in bu kadar kısa sürede gelişmesini<br />

sağlayan hiç kuşkusuz AR-GE harcamalarına<br />

verdiği önem ve yapmış olduğu harcamalardır. Bu<br />

konuyu yeterince kavrayamayan ve desteklemeyen<br />

ülkeler ise dünya ülkeleri arasındaki bu yarışta<br />

geride kalmışlardır.<br />

AR-GE’NİN DEĞERİ;<br />

Ülkelerin AR-GE harcamalarına bu kadar<br />

büyük önem vermelerinin en büyük nedeni,<br />

yapılan bu harcamaların yaratmış olduğu katma<br />

değerin ve fiyatının çok yüksek olmasından kaynaklanmaktadır.<br />

Aşağıdaki tabloda bir kg ürün<br />

fiyatı verilerek bilgi endüstrisinin değeri gözler<br />

önüne serilmiştir.<br />

Beton<br />

Çimento<br />

Demir-Çelik<br />

Alüminyum<br />

Otomobil<br />

Yolcu Uçağı<br />

Savaş Helikopteri<br />

Cep Telefonu<br />

Savaş Uçağı - İlaç<br />

Uydu<br />

Mikro/Nano Yonga<br />

DÜNYADA VE TÜRKİYEDE AR-GE<br />

1 sent<br />

5 sent<br />

50 sent<br />

1,5 dolar<br />

10 dolar - 100 dolar<br />

100 dolar – 1.000 dolar<br />

2.000 dolar – 3.000 dolar<br />

4.000 dolar<br />

10.000 dolar<br />

100.000 dolar<br />

4.000.000 dolar<br />

İhracatımızın ancak %2’si AR-GE’ ye dayalı<br />

yüksek teknolojili mallardan oluşmakta olup<br />

bu oran Türkiye ile zaman zaman karşılaştırılan<br />

Çin’de %28, Güney Kore’de %29, Brezilya’da %11,<br />

Rusya’da %9, Hindistan’da %7 düzeyindedir.<br />

Uluslararası Yatırımcılar Derneği -YA-<br />

SED’İN ülkemizde faaliyet gösteren yabancı 25<br />

büyük holdingin tepe yöneticilerine(CEO) dayandırarak<br />

hazırladığı AR-GE Raporunda;<br />

* Uluslararası Yatırımcıların AR-GE Yatırımlarını<br />

Türkiye’ye Çekmek İçin Gereksinimlerin Belirlenmesi<br />

,<br />

* Türkiye’deki AR-GE desteklerinin durumunu<br />

bütünsel bir anlayışla mevcut ve potansiyel rakip<br />

ülkelerdeki kamu AR-GE ve lokal AR-GE desteklerinin<br />

(yöresel ve belediye destekleri) toplamıyla<br />

periyodik olarak karşılaştıracak bir yapının<br />

kurulması,<br />

* AR-GE mevzuatının uygulanması sırasında,<br />

AR-GE Merkezlerini denetleyen hakemlerin etik,<br />

şeffaf ve ölçülebilir kriterlerde çalışmasını sağlayacak<br />

iş yürütme kılavuzu geliştirmek ve performanslarının<br />

periyodik olarak değerlendirilmesi,<br />

* Büyük kamu projelerinin, AR-GE çalışmalarına<br />

olanak sağlayacak şekilde çok daha önceden<br />

duyurulması,<br />

* Özel sektör ve devlet işbirliğiyle, Türkiye’yi diğer<br />

ülkelerden ayrıştıran özelliklerin ortaya çıkarılması<br />

ve odak alanların belirlenmesi ve devletin<br />

bu alanlarda dünya çapında teknoloji ve bilgi<br />

merkezlerini Türkiye’de oluşturmak için stratejik<br />

hedeflerini belirlemesi,<br />

* Uluslararası başarılı örneklere paralel olarak<br />

kamu ihtiyaçları için AR-GE ihaleleri oluşturulması,<br />

* Türkiye’deki AR-GE ekosistemini rakip veya<br />

potansiyel rakip ülkelerden daha iyi seviyeye getirmeyi<br />

hedefleyen bir program yapılması, ölçülebilir<br />

hedeflerin belirlenmesi ve uygulanmasının<br />

takip edilmesi,<br />

* Üniversite ve sanayi işbirliğinin kurumsallaşması<br />

ve yaygınlaşması,<br />

* Üniversitelerin sanayi şirketleri ile birlikte çalışabilecek<br />

ve iki yönlü fikir alışverişi yapabilecek<br />

düzeye gelmesi,<br />

* Erken dönemlerde öğrencilere AR-GE kültürü<br />

ve eğitimi verilmesi,<br />

* Sanayinin ihtiyaçlarına uygun kalifiye eleman,<br />

yan sanayi iş süreçlerinin iyileştirilmesi,<br />

* Teknokentlerin emlak işletmesi yapısından kapsamlı<br />

AR-GE desteği sunan yapılara dönüşmesi,<br />

aralarındaki uygulama farklarının giderilmesi,<br />

* AR-GE faaliyetlerinin yapıldığı yere değil, niteliğine<br />

bakılarak değerlendirilmesi,<br />

* AR-GE mevzuatının açık ve net olması, uygulamanın<br />

baştan belirlenen kriterlere göre yapılması,<br />

bürokrasinin azaltılması önerilmektedir.


TÜİK VERİLERİ<br />

Düzenleyen: Restart<br />

Vücut Kitle İndeksinin (VKİ)baz alındığı kilo hesaplamalarında ülkemiz henüz AB rakamları kadar vahim olmasa<br />

da son yıllarda artan düzeyde kilo sorunları görülmektedir. Türkiye’de 2012 Vücut kitle indeksleri incelendiğinde<br />

bireylerin %52 lik bir nüfusun fazla kilolu ve Obez olduğu ortaya çıkmaktadır.<br />

Dergimiz bir Araştırma Geliştirme<br />

firmasının dergisi olup asli vazifelerinden birisi<br />

de demografik yapının analizini yapmak ve halkı<br />

bu konuda biraz daha basit bilgilerle aydınlatmaya<br />

çalışmaktır. Bu kapsamda bundan sonra her<br />

sayımızda gerek Türkiye’den gerek Malatya’dan<br />

grafikler eşliğinde TÜİK verilerine yer vereceğiz.<br />

Faydalı olacağını düşünmekteyiz. Umarız sıkılmazsınız.<br />

YAŞAMSAL VERİLER;<br />

Ülkemizde doğan her 100 çocuktan 51’i<br />

erkek 49’u kadın olsa da kadın nüfus oranının giderek<br />

artacağına dair ufak bir işaret sayabileceğimiz<br />

Grafik-1’e göre ölenler incelendiğinde her iki<br />

kademede de erkeklerin % 55 olduğu kadınların<br />

% 45 olduğu görülmektedir. Bu durumda kalan<br />

nüfus incelendiğinde de kadınların % 55 erkeklerin<br />

% 45 olduğunu görmekteyiz. İlerleyen yıllarda<br />

bu rakam evlenmelerde problemlere yol açabilecek<br />

gibi duruyor.<br />

GRAFİK-1: Türkiye’de Doğum, Ölüm ve Bebek<br />

ölüm oranlarının cinsiyete göre dağılımı<br />

(Kaynak: TÜİK, Grafik: RESTART)<br />

Malatya’da(Grafik-2) genel olarak doğum<br />

oranları Türkiye’ye paralel seyretse de ölüm ve<br />

bebek ölüm oranlarında erkeklerin aleyhine 1<br />

puandan fazla oynama görülmektedir. Buna bir de<br />

Malatya’nın yılda binde 1 göç vermesi ve bu göçle<br />

büyük oranda genç erkek nüfusun şehirden ayrılması<br />

eklendiğinde ilerleyen yıllarda Türkiye’de baş<br />

gösterebilecek bir cinsiyet dağılımı dengesizliği<br />

Malatya’da daha şiddetli hissedilecektir. >><br />

GRAFİK-2: Türkiye’de Doğum, Ölüm ve Bebek ölüm<br />

oranlarının cinsiyete göre dağılımı (Kaynak: TÜİK,<br />

Grafik: RESTART)


SAĞLIK VERİLERİ;<br />

Tablo 1’de ülkemizde sağlık işi ile ilgilenen<br />

personel başına düşen kişi sayısı görülmektedir.<br />

Bu sayılar AB rakamları baz alınacak olursa<br />

düşük görünmektedir. Ancak geçmiş yıllara göre<br />

artış olduğu da değişik yıllara ait veriler incelendiğinde<br />

ortaya çıkmaktadır. Malatya için ise bazı<br />

personel grupları bakımından durum iyi (yeşil<br />

satırlar) bazı personel grupları bakımından ise<br />

kötüdür (kırmızı satırlar).<br />

TÜİK VERİLERİ<br />

Cinsiyete göre kilo sorunu ise gruplar arası<br />

bariz farklarla beraber toplamda birbirine yakın<br />

değerlere ulaşmaktadır. Erkek veya kadın her iki<br />

grupta da toplamda nüfusun yarıdan fazlası kilolu<br />

gruba girmektedir.<br />

BESLENME ALIŞKANLIKLARI VE KİLO-2012<br />

Vücut Kitle İndeksinin (VKİ)baz alındığı<br />

kilo hesaplamalarında ülkemiz henüz AB rakamları<br />

kadar vahim olmasa da son yıllarda artan<br />

düzeyde kilo sorunları görülmektedir. Türkiye’de<br />

2012 Vücut kitle indeksleri incelendiğinde bireylerin<br />

Grafik-3’teki görünüm ortaya çıkmaktadır.<br />

Vücut kitle indeksi (VKİ), vücut ağırlığının<br />

(kg), boy uzunluğunun metre cinsinden karesine<br />

bölünmesiyle hesaplanır. İdeal ağırlık ise ulaşılmak<br />

istenen VKİ’nin, boy uzunluğunun karesi ile<br />

çarpılmasıyla elde edilir. Yaş ilerledikçe vücut kitle<br />

indeksinde artış olabilir.<br />

• Vücut Kitle İndeksi (VKİ) = Vücut Ağırlığı (kg.)<br />

/ Boy uzunluğunun karesi (m.)<br />

• İdeal Kilo = Ulaşılmak istenen VKİ değeri Boy<br />

uzunluğunun karesi<br />

• Örnek İdeal Kilo = 24 (1,60 1,60)= 61,4 kg<br />

GRAFİK-3: Toplam nüfusun kilo gruplarına göre<br />

dağılımı (Kaynak: TÜİK, Grafik: RESTART)


Teknoloji baş döndürücü bir hızla<br />

ilerlemektedir. Geleceğin toplumları ise iki gruba<br />

ayrılacaklardır.<br />

1- Bilgi Teknolojilerini kullananlar,<br />

2- Bilgi Teknolojileri tarafından kullanılanlar,<br />

Bu kapsamda değerlendirdiğimizde ülkemizde<br />

durum her ne kadar eğitimde teşvik ve yeni<br />

projeler söz konusu olsa da verimlilik konusunda<br />

sonuçları almak biraz uzun sürecektir. Dolayısıyla<br />

teknoloji trenine binmek için trenin yavaşlamasını<br />

beklemek çok da mantıklı görünmemektedir.<br />

Bazı rakamlarla teknolojinin ne derece<br />

içimize işlediğini göstermeye çalışalım.<br />

- Türkiye’de arama motorları üzerinden, yaklaşık<br />

olarak dakikada 700 bin civarı arama yapılmaktadır.<br />

- Dakikada ortalama 170 milyon adet e-posta<br />

gönderiliyor.<br />

- Yaklaşık olarak her iki evden birinde, bilgisayar<br />

bulunuyor. Bilgisayar bulunan bu evlerin üçte<br />

birinde ise, internet bağlantısı bulunmaktadır.<br />

- İnternete giren kesimin yaklaşık olarak %55’i,<br />

yılda ortalama 6 kez internetten alışveriş yapıyor.<br />

Bu oran gün geçtikçe artmakta, Türk insanı alış<br />

RAKAMLARLA BİLGİ TOPLUMU<br />

verişlerini artan bir oranda internet üzerindenyapmaktadır.<br />

- Gelişmiş Avrupa ülkelerinde ise internet üzerinden<br />

alışveriş yapanların oranı, %85’leri rahatlıkla<br />

bulmaktadır. Ve ortalama bir kişi yılda 80 kez,<br />

internet üzerinden alışveriş yapmaktadır.<br />

- Türkiye, 79 milyonluk nüfusunun 36 milyon<br />

internet kullanıcısı ile Avrupa ülkeleri arasında<br />

beşinci sırada yer alıyor. 67 milyon mobil kullanıcı<br />

sayısına sahip olan Türkiye’de kullanıcılar, gün<br />

içinde en az bir kere mobil üzerinden internete<br />

bağlanıyor.<br />

- E-ticaret 14 milyar TL’lik hacme ulaştı (2013).<br />

ETID verilerine göre 2014’ün ilk 9 ayında %30<br />

büyüyen eticaretin perakende içinde toplam payı<br />

%1,3 (Bu oran gelişmiş ülkelerde %5,5, gelişmekte<br />

olan ülkelerde %3,5).<br />

- Twitter kullanıcı sayısı: 320 milyon, (Türkiye’de<br />

11 milyon)<br />

- Facebook kullanıcı sayısı: 1,25 milyar (Türkiye’de<br />

40 milyon)<br />

- Bir yıl içerisindeki artışa bakıldığında;<br />

- Aktif internet kullanıcısı yüzde 5<br />

- Aktif sosyal medya kullanıcısı yüzde 11<br />

- Mobil kullanıcı sayısıysa yüzde 2 artmıştır.<br />

- İnstagram’da günde 70 milyon fotoğraf paylaşılıyor.<br />

Marka katılım oranı ise ortalama yüzde 4,21<br />

ve Kullanıcıların yüzde 90’ı, 35 yaşının altında


ÜMİTSİZLİKTEN KURTULMA ÖNERİLERİ<br />

Toplumları ve insanları ayakta tutan, onların birlik ve beraberlik<br />

içinde faydalı işler yapmalarını sağlayan hep gelecekten<br />

ümitli olmalarıdır. Hiç kimse ümit beslemediği yerlere<br />

karşı uzun süre bağlı kalmaz kalsa da ya geçici ya da menfaat<br />

doğrultulu kalır.<br />

Ümitsizlik bazen insanı kalıcı psikolojik sorunlara götürebilir.<br />

Zinnur KARADENİZ<br />

Aklımız hayatı anlamaya başladığı günden beri hep bir şeylere<br />

ümit bağlamışızdır.<br />

‘Babamızın akşam eve gelirken bize çikolata getirecek!’<br />

‘Sınıfı geçince bana bisiklet alacaklar.’<br />

‘Bu sene bizim takım şampiyon olacak!’<br />

‘Bu sefer büyük ikramiye, bana çıkacak!’ vb. ümit cümleleri kurmayan<br />

yoktur herhalde…<br />

Ümitler, bizi kendisine bağlar. Aslında<br />

bizi bağladığı şey, kendisi değil hayattır. Araştırmalar,<br />

intihara yeltenenlerin ‘Hayattan bir beklentilerinin<br />

ve kendilerini ümitlendirecek hiçbir<br />

olgunun olmadığını…’ düşündüklerini sergilemektedir.<br />

Ancak intihar girişiminde bulunan insanların<br />

bunu yaparken intihar sebebinin ortadan<br />

kalkacağını ümit etmediklerini kimse söyleyemez.<br />

Zira bu intihar girişimlerinin pek çoğu başarısız<br />

olmaktadır(En mutluluk verici başarısızlık bu olsa<br />

gerek!). Bunun sebebi de çok az da olsa insanların<br />

ümit, taşımasıdır.<br />

Evet, ümit, en önemli harekete geçirici<br />

güçtür. Eğer bunu bir araba üzerinde eşleştirecek<br />

olursak herhalde benzinin yerini alırdı. Araba her<br />

şeyi hazır olsa dahi benzini yoksa az bir yol bile<br />

alamayacaktır. Dışarıdan iteleyerek veya başka<br />

araçların çekmesiyle biraz gidilir. O da ya benzinciye(ümit<br />

kaynağına) ya da tamirciye…<br />

Toplumları ve insanları ayakta tutan, onların<br />

birlik ve beraberlik içinde faydalı işler yapmalarını<br />

sağlayan hep gelecekten ümitli olmalarıdır.<br />

Hiç kimse ümit beslemediği yerlere karşı uzun<br />

süre bağlı kalmaz kalsa da ya geçici ya da menfaat<br />

doğrultulu kalır. Bu yüzden ümit vermesi gereken<br />

kişi, kurum ve kuruluşların bu doğrultuda adım<br />

atmaları şarttır. Aksi takdirde kendi sonlarını<br />

hazırlamakta olduklarını bilmeleri gerekmektedir.<br />

Çevresine ümit saçan kişilerin etrafında<br />

insanlar kümelenir. Tabii ki bu ümit verme ölçülü<br />

olmak zorundadır. İlle de yapılabilecek şeylerle<br />

ümit vermek yerine yapılacak şeylerle ümit<br />

vererek insanları harekete geçirmek daha makul<br />

ve mantıklıdır. İkisi arasındaki fark; isteklilik ve<br />

gereklilik farkıdır. İstenmeyeni yapmayız ama<br />

gerekeni yapmak zorundayız.<br />

Ümitsizlik arttıkça başarı düşer. Her türlü<br />

olumsuzluk beklenebilir. Ancak yaşadıkları bütün<br />

olumsuzluklara rağmen yılmayıp hedefledikleri<br />

doğrultuda giden ve sıra dışı başarılar sergileyen<br />

bütün üstün insanların hayat hikâyelerinde ortak<br />

bazı değerler vardır. En üste daima inanmak,<br />

umutlu olmak yerleşir. >>


Ümitsizlikten kurtulmak için öneriler:<br />

> Ümidimizi kıran, karamsar insanlardan uzak durmalıyız. Eğer onların ümitsizliklerini giderebiliyorsak yaklaşalım<br />

yoksa uzaklaşmak en iyi çözüm yoludur.<br />

> Çevresine ümit saçan insanlarla bir arada olmaya özen gösterirsek hem onların atmosferi bizi kuşatır hem de<br />

biz belki başkalarına o etkiyle ümit aşılayabiliriz.<br />

Durmadan engel üretip olumsuz hava estiren insanlardan da mümkün olduğu kadar kurtulmak gerek.<br />

> Geçmişi başarılarla dolu insanların hayatlarını anlatan yazılar ve kitaplar okumak hem ufuk açıcıdır hem de<br />

karşılaştıkları sorunlardan ders çıkarmamızı sağlar.<br />

> Görüşlerine önem verdiğimiz insanlarla konuşmaktan çekinmek doğru değildir.<br />

> Umutsuzluk aşılayan, kötü olguları hatırlatan şarkı, şiir, film, mekân ve benzerlerinden kaçınmak yararlı olacaktır.<br />

> Asla ‘Sürekli Yalnız’ kalmamalıyız. Hem yanlış yorumlanır hem de başkalarının bize bu sırada ihtiyacı olabileceği<br />

düşünülmelidir.<br />

> Odamıza, çalışma mekânımıza bizi ümitlendirecek yazı,şiir, resim vs. asmak da faydalı olabilir.<br />

Bazen yapılacak hiçbir şey kalmadığını düşünebiliriz. Gerçekte öyle midir?


HER ŞEY O GÜNLERİ UNUTUNCA BAŞLADI<br />

Musa DERİNKAYA<br />

Selvi Boylum Al Yazmalım,<br />

Atıf Yılmaz tarafından yönetilen, başrollerinde Türkân Şoray, Kadir İnanır ve<br />

Ahmet Mekin’in oynadığı, 1977 tarihli, Türk sinemasının başyapıtlarından biri<br />

olarak sayılmaktadır. Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un 1970 yılında yayımlanan<br />

aynı adlı romanından Ali Özgentürk’ün senaryosuyla uyarlanmıştır. Filmin<br />

özgün müziğini Cahit Berkay bestelemiştir. 1978’de 15. Antalya Sanat Şenliği’nde<br />

Maden filmi ile beraber en iyi film ödülünü paylaşmıştır.<br />

SELVİ BOYLUM AL YAZMALIM FİLMİNDEN HARİKA REPLİKLERLE SEVGİ HİKÂYESİ<br />

Türkiye’de Selvi Boylum Al Yazmalım denilince herkesin özellikle 30 yaş üzeri herkesin içi bir başka titrer... Bir<br />

devrin fenomen filmini bugünkü aile yapımızı tehdit eden tespitleri vurgulayıp imkanlar ölçüsünde yorumlar ve<br />

sorgulamalarla kare kare incelemeye çalışacağız. Ama önce film hakkında kısa bir bilgi verelim. NOT: Eğer aile<br />

yapınızda bir sorun hissediyorsanız mutlaka ama yalnız olarak bu filmi izlemenizi tavsiye ederiz.<br />

Kalenin orada bekleyeceğim<br />

seni Al Yazmalım!<br />

Siz de sevdiğinizi elde etmeden<br />

önce saatlerce günlerce bir<br />

yerlerde beklemediniz mi? O<br />

günlerde beklemek hiç zor gelmiyordu...<br />

Adını söylemezsen gitmem!<br />

Şimdilerde ‘Sus artık!’ dediğiniz<br />

kişinin ağzından bir şeyler almak<br />

için ölüyordunuz...<br />

Bir ay da beklerim yanlış anlama...<br />

İnan bana bir yıl da beklerim...<br />

O sözler geçmişte kaldı. Sahi kim<br />

vermişti o sözleri?<br />

Gelinlik hiç bu kadar yakışır<br />

mı insana? Selvi Boylum Al<br />

Yazmalım kadınım Asyam!<br />

Her şeyi yakıştırdığımız sevdiğimizin<br />

şimdilerde her giydiği<br />

her yaptığı batıyor. Yoksa bizim<br />

bakış açımız mı bulandı?<br />

O karın çocuğun da var..<br />

Her zaaf bu kadar insaflı olmayabilir!!!<br />

Cemşit- Ben işe gideceğim.<br />

Asya- Gidelim biz artık.<br />

Cemşit- Daha iyileşmedi<br />

Samet!<br />

Çocuğumuz Cemşit’e kızdık<br />

fırsatçı diye... Ama Asya’nın<br />

durumunu en iyi O anladı...


HER ŞEY O GÜNLERİ UNUTUNCA BAŞLADI<br />

Ah canım hasta mı oldun sen.<br />

üşütmüş hemen doktor çağırayım!<br />

İşte ‘Sevgi emekti’ repliğinin<br />

temeli...<br />

Durmuyorlar işte bende mi suç?<br />

İnsan sevdiğinin gitmemesi<br />

için her şeyi yapar...<br />

Çok hızlı gidiyorlar, şoförün<br />

birini gözüm tutmadı, birinin<br />

yan camı kırık, Samet üşür!<br />

İnsan sevdiğini tutmak için<br />

bahane üretir...<br />

Her iş dönüşü yolun başında İlyas’a<br />

rastlarım diye bekliyordum Onu<br />

unutamıyordum.<br />

Geride bıraktıklarımıza neler<br />

yaşattığımızı bazen düşünmeyiz<br />

bile!<br />

Asya-O ne?<br />

Cemşit-Salıncaaak!<br />

Asya-Samet daha küçücük nasıl<br />

binecek?<br />

Cemşit-Büyüyünce binecek,<br />

Ne demiştik? ‘Sevgi emek ister!’<br />

Seni bekliyordum geç kaldın<br />

merak ettik.<br />

Sevginin açamayacağı kapı<br />

yoktur.<br />

Bizim önemsemediğimiz başkasının baş tacı olabilir. Sevgi neydi? Sevgi iyilikti, dostluktu... Sevgi, emekti.<br />

SON BİLGİ NOTU<br />

www.onedio. com sitesi Asya’nın ne yapması gerektiğini<br />

düşündüklerini takipçilerine sormuş.<br />

Yanda cevapları görüyorsunuz. 18 bin kişi % 73 ile<br />

Asya’nın Cemşit’le kalmasını doğru bulmuş.


Ergenlik döneminde gençler çılgınca<br />

gelebilecek davranışlar sergileyebilir.<br />

ERGEN PSİKOLOJİSİ<br />

Hande KARADENİZ<br />

Ergenliğin en büyük psikolojik belirtileri hayalcilik,<br />

yeni şeyler deneme isteği ve arkadaşlara<br />

aşırı bağlılıktır. Ergen artık büyüdüğünü ve hiçbir<br />

şeyin kendisine zarar veremeyeceğini düşünür.<br />

Çocuğu olan bütün ailelerin korkulu dönemi<br />

olarak bilinen ergenlik aslında biraz anlayış<br />

ve sevgiyle kolay atlatılabilecek bir süreçtir.<br />

O artık büyümüştür. Kimsenin ona karışamayacağına<br />

ve her istediğini yapabileceğine dolayısıyla<br />

istediği zaman da bu kötü alışkanlığı bırakabileceğine<br />

inanır. Ne yazık ki gerçek hayatla yüzleştiklerinde<br />

aslında hayal ettiklerinin gerçekte hiç<br />

de öyle olmadığını anlamaları çok uzun zaman<br />

almaz. Ancak bu süreçte bazı geri getirilemez<br />

değerleri kaybedebilir. >><br />

İnsanlar bu sorunla geldiklerinde ailelerdeki<br />

bilincin farklı düzeylerde olduğunu görürüz.<br />

Çoğu kez yapması gerekeni bilen ama sabrı<br />

tükenmiş patlamaya hazır ailelerle karşılaşıyoruz.<br />

Bunun en büyük nedeni sorun bu boyuta gelene<br />

kadar çözümü düşünmemiş olmaları ve destek<br />

almamış olmalarıdır. Dayanabildiğimiz yere<br />

kadar dayanıp bu durumu taşıyamayacak noktaya<br />

geldiğimizde bardak artık taşar ve tepki ölçüsüz<br />

olur. Bu durum artık iletişimin kopma noktasına<br />

geldiğinin işaretidir.<br />

Peki, iletişim koptuğunda ne olur? İşte bu<br />

noktaya geldiyseniz asıl sıkıntının bundan sonra<br />

başlayacağından emin olabilirsiniz. Ergenliğin en<br />

büyük psikolojik belirtileri hayalcilik, yeni şeyler<br />

deneme isteği ve arkadaşlara aşırı bağlılıktır.<br />

Ergen artık büyüdüğünü ve hiçbir şeyin kendisine<br />

zarar veremeyeceğini düşünür. Farklı kötü alışkanlıklar<br />

edinmeye başlayabilir.


Ergenlik döneminde duygusal davranışlarda<br />

yoğunluk olabilir.<br />

NE NE YAPABİLİRİZ?<br />

> Bazı zamanlarda yalnız kalma isteklerine saygı göstermek gerekir. Bu her zaman depresyon belirtisi değildir.<br />

> Duygularındaki istikrarsızlık yadırganmamalıdır. Bugün kızıp kapıları çarptığı bir duruma yarın tepkisiz kalabilir.<br />

> Fark ettiğimizi hissetmeli. Takdir edilme isteği hepimizde var. Neden çocuğumuzda olmadığını düşünelim ki?<br />

> Sevdiğimizi hissettirmek çok yararlı olacaktır. Çiçeğe bile güzel sözler söyleyince daha bir güzel serpilir, açar.<br />

Halbuki bu durum ebeveyne söylendiğinde ‘O bizim çocuğumuz tabi ki seviyoruz!’ tepkisi alırız. ‘Ne istediyse<br />

aldık!’ sözü çok tatmin etmemektedir.<br />

> Gözünün içine bakarak ve ona ait birazcık zaman ayırarak değer verdiğimizi hissettirmeliyiz. Onu sevdiğinizi<br />

çekinmeden ve anladığından emin olana kadar söylemekte hiçbir zarar yok. ‘Ne hata yaparsan yap sen bizim<br />

yavrumuzsun ve hiçbir hatan seni sevmemize engel olamaz!’ diyerek silinmez bir sevgi temeli atabilirsiniz. Ancak<br />

gerçekte böyle midir? Gerçekten hiç bir hata sevgiyi nefrete dönüştüremez mi? Çok nadir sıra dışı örnekler<br />

görüyoruz. Onlar bizim genel geçer doğru kabul ettiğimiz konulara örnek olamazlar.<br />

> Sevgide çıta koymak hatalı bir harekettir. ‘Yaramazlık yaparsan seni sevmem!’ ile başlar ‘Sınavı kazanamazsan<br />

yazıklar olsun!’ ile devam eder, ‘Ne yararını gördüm ki şu hayatta!’ ile genellikle iletişim kopar.<br />

> Problem içinde çıkılmaz bir hal aldı ve çaresiz hissediyorsanız kendinizi o zaman bir psikologa ya da çocuğunuz<br />

çekiniyorsa aile danışmanına en azından bir rehberlik uzmanına yardım için başvurun. Aslında bu tür<br />

durumlar için çocuğun çok sevdiği ve size yardımı olacak bir yakınınız da büyük katkı sağlayabilir.


RESTART AİLE DANIŞMANLIĞI<br />

Aile, toplumun temel yapı taşıdır. Aileyi<br />

koruyan her hareket aslında toplumun korunması<br />

anlamına gelmektedir. Bu kapsamda Aile ve Sosyal<br />

Politikalar Bakanlığı, 04.09.2012 tarihli 28401<br />

sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Gerçek Kişiler<br />

ve Özel Hukuk Tüzel Kişileri ile Kamu Kurum ve<br />

Kuruluşlarınca Açılacak Aile Danışma Merkezleri<br />

Yönetmeliği” ile özel veya kamu Aile Danışma<br />

Merkezlerinin personel ve hizmet standardı, etik<br />

kuralları, ücret tarifeleri, açılması ve kapatılması<br />

işlemleri, faaliyetleri, denetimleri ve diğer hususlara<br />

ilişkin usul ve esasları düzenlemektedir.<br />

Bu yönetmelikte Aile Danışmanından<br />

aşağıdaki hizmetleri vermesi beklenmektedir.<br />

a) Aile sistemi içerisinde işlev bozulmalarına neden<br />

olan, aile ve bireylerin, bireysel gelişimlerini<br />

ve yetiştirilmelerini olumsuz yönde etkileyen, aile<br />

yaşam döngüsü ve gelişimsel farklılıklar ile eşler<br />

arasında ilişki ve iletişim sorunlarına yol açan,<br />

anne baba olarak rol ve sorumluluklarını sağlıklı<br />

bir biçimde yerine getirmelerini güçleştiren ve aile<br />

üyelerinin psiko-sosyal ve ekonomik yapılarını<br />

tehdit eden sorunların oluşmadan önce engellenmesi<br />

ve ortaya çıkan sorunların çözümlenmesinde<br />

birey ve aile ile çalışmak,<br />

b) Kişilerin içinde geliştikleri veya işlevlerini<br />

yerine getirdikleri aile sistemini veya ilişkide bulundukları<br />

diğer sosyal çevreyi değerlendirmeye<br />

dayanan ve bu anlayıştan yola çıkarak bireylere,<br />

çiftlere veya ailelere sorunlarının çözümüne dönük<br />

değişim ve gelişime yönelik hizmetler sunmak,<br />

c) Aile üyelerinin oturumlardaki etkileşim sürecinin<br />

içeriğini raporlaştırmak,<br />

ç) Aile kurma niyetinde olan bireylere rehberlik<br />

ve danışma hizmetleri vermek,<br />

d) Anne ve babaların çocuk eğitiminde daha bilgili<br />

olması, bu bilgilerini hayata geçirmesi, çocuğuyla<br />

ve eşiyle ilişkisini geliştirmesi için anne ve<br />

babalara yönelik çalışmalar gerçekleştirmek,<br />

e) Boşanma öncesinde ailelere psiko-sosyal süreç<br />

ve dinamikleri de dahil ederek arabuluculuk hizmetleri<br />

planlamak ve uygulamak,<br />

f) Boşanmış bireylere ve çocuklarına bu durumdan<br />

olumsuz etkilenmemeleri için boşanma sonrası<br />

uyum programları planlamak ve uygulamak,<br />

g) Tek ebeveynli ailelere danışmanlık ve destek<br />

hizmeti vermek,<br />

ğ) Aile içi şiddetin önlenmesine yönelik rehberlik<br />

ve danışmanlık hizmetlerini vermek,<br />

h) Gerektiğinde aile üyelerini ihtiyaçlarına yönelik<br />

olarak ruh sağlığı ve hastalıkları hizmeti veren<br />

kurum ve kuruluşlara yönlendirmek.<br />

Görüldüğü gibi Aile Danışmanı, aslında olası<br />

problemleri büyük oranda azaltması nedeniyle<br />

önleyici bir fonksiyon üstlenmektedir.<br />

Kurumumuzda bu konularda veri tabanı oluşturulmakta<br />

ve eğitimler planlanmaktadır. Bu<br />

kapsamda yapacağımız çalışmaları düzenli olarak<br />

Internet sitemizden (www.restart.com.tr) ve<br />

yayın organlarımızdan siz değerli halkımıza duyuracağız.<br />

Bizi takip etmenizi tavsiye ederiz.


AİLE DANIŞMANI KİMDİR?<br />

Pek çok neden aile içinde problemlere yol açıyor. İşte Aile Danışmanları ailelerin bütün problemlerine çözüm<br />

üretebilmelerine yardımcı olmaya çalışan bir rehberlik görevlisidir.<br />

Aile toplumu oluşturan en küçük parçadır.<br />

Bu özelliği ile aile aslında vücuttaki hücre<br />

gibidir. Hücre bozulduğunda vücutta hissedilmeyen<br />

olumsuz sinyaller başlar. Bu durum arttığında<br />

rahatsızlıklar baş gösterir ve doktora başvururuz.<br />

Aslında biliriz ki tüm bunlar sağlığımıza dikkat<br />

etmeyip özensiz beslenme, sağlıksız yaşam, uygunsuz<br />

vücut zorlamalarından kaynaklanmaktadır.<br />

İşte aile de benzer süreçleri yaşıyor günümüzde.<br />

Aile problemleri çözmek şöyle dursun<br />

fark etmeye bile zaman bulamaz oldu hızlanan<br />

hayat akışı içinde. Tüm bunlar duyguları olumsuz<br />

etkiliyor. Dolayısıyla eşler ve çocuklar birbirleriyle<br />

duygudan kopuk tamamen mekanik ilişkiler<br />

içine giriyorlar. Bu durum da evliliğin devamının<br />

gereksizliği fikrini güçlendiriyor. Hiçbir duygusal<br />

katkısı olamayan bir evliliği neden sürdüreyim ki<br />

diye düşünen taraflar birbirlerine yaşanmaz bir<br />

hayat sunmaya başlıyorlar. Bu duyarsızlıklar ve<br />

bazen de duygusal/fiziksel şiddet bireyleri birbirinden<br />

iyice koparıyor.<br />

Zeynep SAĞLAM<br />

Ancak birbirlerinin hayatlarını doldurmakta<br />

yetersiz kaldılar ve duygusal doyum oluşmayınca<br />

da bu durum evliliklerin yıkılmasına yol<br />

açtı.<br />

Bunun gibi pek çok neden aile içinde<br />

problemlere yol açıyor. İşte Aile Danışmanları<br />

ailelerin bütün problemlerine çözüm üretebilmelerine<br />

yardımcı olmaya çalışan bir rehberlik<br />

görevlisidir. Aslında çok önemli bir işleve sahip<br />

olan aile danışmanlığı ülkemizde yeni yeni oluşturulmaktadır.<br />

>><br />

Eskiden aileler biraz genişti. Evin içinde büyükanne<br />

ve büyükbabalar bulunurdu. Bu durum<br />

bireylerin hareket ve sözlerini biraz daha dikkatli<br />

sarf etmelerine ve aile yaşam düzenine saygıya<br />

zorluyordu. Aileler küçüldükçe büyükanne ve büyükbabalar<br />

evden çekildi. Böylece eşler baş başa<br />

kalacaklarını zannettiler.<br />

Aile danışmanı mutlu yuvaların devamı için destek verir.


AİLE DANIŞMANI HANGİ HİZMETLERİ VERİR?<br />

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, ailenin korunması amacıyla Aile Danışma<br />

Merkezleri açılabilmesine olanak veren bir yönetmelik yayınlamıştır. Bu yönetmeliğe göre Aile Danışma<br />

Merkezi personeli olan Aile Danışmanından aşağıdaki hizmetleri vermesi beklenmektedir.<br />

1- Ailelere yönelik psiko-sosyal hizmetler ile aile danışmanlığı hizmetleri vermek,<br />

2- Ailelerin ve aile bireylerinin refahını, mutluluk ve aile bütünlüğünü güçlendirmek,<br />

3- Bireylerin aile içi ilişkileri, toplumsal yaşama uyumları konusunda bilinçlendirmek,<br />

4- Ailenin her türlü işlevlerinin yerine getirilmesi ile ilgili bilgi ve beceri kazandırmak,<br />

5- Bu konularda eğitimi amaçlayan ücretsiz ve katılımı serbest olan seminer, panel ve benzeri programların<br />

düzenlenmek,<br />

Bunların yanında aile danışmanlık firmaları aşağıdaki hizmetleri de vermektedir.<br />

1- Aile içinde yaşanan kişiler arası sorunlara çözüm geliştirmek,<br />

2- Tüm aileyi etkileyen ölüm, kronik hastalık, bir aile bireyinin evden ayrılması gibi konularda aile bireylerine<br />

destek vermek.<br />

3- Aile bireylerinin birbirlerini daha iyi anlamalarını, belirgin ve esnek sınırlar çizebilmelerini sağlamayı kolaylaştıracak<br />

yeni beceriler kazandırmak.<br />

4- İlişkiler açısından sorunları olan insanların, evlilik, ayrılık ve boşanma sırasında, çocuklarla ve aile ile ilgili<br />

kişisel veya kişiler arasındaki sorunların üstesinden daha rahat bir şekilde gelmelerine yardımcı olmak,<br />

5- İncinmiş duygular, siz ve eşiniz arasındaki veya ailedeki diğer bir kişi ile olan sorunlar, yeni yaşam düzenlemeleri<br />

ve çocukların bakımı ve mali düzenlemeler konusundaki sorunlarla ilgili rehberlik yapmak,<br />

6- Eşlerin arasındaki sorunların çocuğu etkilemesi veya çocuğun yaşadığı fiziksel, psikolojik, eğitim sorunlarının<br />

aile içi dinamikleri etkilemesini önlemek,<br />

7- Yaşanan bu sorunların çözümünde aile bireylerine psikolojik destek vermek,<br />

8- Aile içi iletişimi güçlendirmek, aile bireylerini birbirlerine duyarlı olmalarını sağlamak aile danışmanlığının<br />

amaçlarını oluşturmak.


RESTART<br />

Pazar Araştırmaları, Eğitim, Danışmanlık ve Yayıncılık hakkında bize sorulan sorulara cevaplar<br />

1- Neden RESTART? İşte tüm bu sebeplerle şirketimizin adını RES-<br />

TART sloganımızı da ‘Yeni Bir Başlangıç İçin…’<br />

olarak belirledik.<br />

2- Pazar Araştırması nedir?<br />

Bilgisayar kullanıcılarının en sevdiği yardımcılardan<br />

biridir RESTART komutu. Tam da<br />

problemler yığıldığında, bilgisayarınız sorun yapmaya,<br />

kilitlenmeye başladığında sağa sola bakar<br />

ve bir çare ararsınız. Sonra RESTART imdadınıza<br />

yetişir ve tüm problemli programları birer birer<br />

kapatır. Daha sonra sizi mavi ekranla yeniden<br />

buluşturur. Yani ‘Yeni bir başlangıç’ yaparsınız.<br />

Biz de istedik ki Malatyalı firmalarımız kuruluşlarında<br />

kendilerine güç veren dinamikleri yeniden<br />

kavrasınlar ve hedefledikleri seviyelerde iş<br />

yapmaya ‘Yeniden Başlasınlar’,<br />

Aile Danışmanlarımız da çatırdayan ailelere<br />

‘Yeniden Başlama’ fırsatları sunsun, Eğitim<br />

Danışmanlarımız öğrencilere okula ilk başlarken<br />

kendilerinden beklenen performansı yakalamak<br />

için onları adeta okula ‘Yeniden Başlatsınlar’,<br />

İşyeri olarak yürüttüğünüz çalışmaların<br />

diğer ucunda müşterileriniz bulunmaktadır. Sizin<br />

de en büyük hedefiniz tek bir seferlik müşteri<br />

değil sadık müşteri sağlamaktır. Bunu sağlayacak<br />

en gerçekçi araç da müşterilerinizin görüşlerine<br />

değer verdiğinizi ve onları önemsediğinizi göstermektir.<br />

Herkes önemsendiği yere tekrar tekrar<br />

gitmek ister. İşte Pazar Araştırması, size bu müşteri<br />

memnuniyetini ve sadakatini, müşteriye ise<br />

daha kaliteli bir yaşam sağlar.<br />

3- Pazar Araştırması pahalı mıdır?<br />

Sadık ve mutlu müşteriler sağlayan, size<br />

yol ve yön gösteren, hedeflerinizi belirlemenize<br />

yardımcı olan, kaynak, zaman ve emek israfından<br />

koruyan bir çalışma pahalı olsa bile ucuzdur. Ancak<br />

yine de korkmamak gerekir. RESTART olarak<br />

mümkün olan en uygun fiyatlarla sadece ihtiyaçlarınıza<br />

özel çözümlerle gerektiği kadar çalışma<br />

yaparak maliyeti en aza indirmeyi hedefliyoruz.<br />

Unutmayın ki rakipleriniz Pazar Araştırması yaptırdığında<br />

siz çok geç kalmış olacaksınız ve bu size<br />

daha pahalıya patlayacaktır. >>


4- Araştırma ne kadar sürer?<br />

Elbette ki, baştan savma veya üstünkörü<br />

bir çalışma yapmayacağımız için belli bir süre<br />

sahayı gözlemlememiz gerekmektedir. Olayları<br />

yerinde tespit etmedikten sonra araştırma hep<br />

eksik kalacaktır. İşte biz de saha araştırmasını her<br />

şeyi doğal ortamında inceleyebilmek için zamana<br />

yayarız. Ancak bu zaman maksimum 2 ay sürer.<br />

5- Pazar Araştırması bana ne kazandırır?<br />

Bu sizin kim olduğunuza göre değişir.<br />

İşyeri sahibi iseniz;<br />

* Eksiklerinizi görmenizi sağlar,<br />

* Kendinizi geliştirmenizi sağlar,<br />

* Otokontrol sağlar,<br />

* Doğru analizler yapmanızı sağlar,<br />

* Ufkunuzu genişletir,<br />

* Fikir verir,<br />

* Yeni iş sahaları açar,<br />

* Kararsızlıktan kurtarır,<br />

* Doğru yatırım yapmanızı sağlar,<br />

* Hareket kabiliyetinizi arttırır,<br />

* İfade özgürlüğü sağlar,<br />

* Verimliliği arttırır,<br />

* Objektif olmanızı sağlar,<br />

* Yolunuzu görmenizi sağlar,<br />

* Kâr sağlar,<br />

* Doğru yönde büyütür,<br />

* Sağlam adımlar attırır,<br />

* Modern dünyaya uyumu kolaylaştırır,<br />

* Rekabette öne geçirir,<br />

* Maliyeti düşürür,<br />

* İsrafı önler,<br />

* Farkındalığı arttırır şeklinde sıralamak mümkündür.<br />

Tüketici iseniz;<br />

* Yaşam kaliteniz artar,<br />

* Görüşleriniz birleşir ve bir yaptırım sağlar,<br />

* Önemsenirsiniz,<br />

* Daha ucuza daha iyi ürünler bulabilirsiniz,<br />

* Yaşam kalitenizi arttırır,<br />

* Kendinizi ifade etme hakkı verir,<br />

* Memnuniyeti arttırır,<br />

Bütün bunları sağlayacak bir çalışmaya pahalıdır<br />

demek büyük haksızlık olsa gerek…<br />

6- ‘Biz zaten halktan tepkileri alıyoruz. Neden<br />

araştırma yaptırayım?’<br />

Malumdur ki halkımız görüşlerini iletmekte hem<br />

utangaç hem de naziktir. Çoğu kez zararı sineye<br />

çeker. Ancak o firmadan da ayağını keser hatta<br />

başkalarının da ayağını kesmesine neden olur.<br />

Oysa firma sahibi sadece bir müşteri kaybedeceğini<br />

düşünür. Unutulmamalıdır ki halk arasında<br />

dedikoduya bağlı büyük bir sinerji vardır. Hele ki<br />

günümüzde sosyal medya nedeniyle bu sinerji çok<br />

daha fazla ve etkili hale gelmiştir. İşyeri sahipleri<br />

neden müşterilerin gelmediğini düşünürken halk,<br />

tepkisini başka firmaları tercih ederek göstermektedir.<br />

İşte bu yüzden size sizi anlatacak bir aracıya<br />

ihtiyaç vardır. Bu aracı Araştırma Kurumudur.<br />

7- Nasıl çalışıyoruz?<br />

5 aşamalı İş Akış Planımız var. İlk olarak bu akış<br />

planı üzerinden neyi, ne kadar, ne zaman ve nasıl<br />

yapacağımızı size sunum yaparak anlatıyoruz. Siz<br />

‘OLUR’ verdikten sonra ‘İş Sözleşmemizi’ karşılıklı<br />

imzalıyoruz. Bundan sonra da her aşamada size<br />

geri bildirimlerde bulunuyor ve bilgiler veriyoruz.<br />

5. Aşamada Proje Raporunuzu basarak teslim<br />

ediyoruz.<br />

8- Ücreti nasıl ödeniyor?<br />

‘OLUR’ verdikten sonra ‘İş Sözleşmesi’ imzalanınca<br />

ücretin yarısını şirket hesabına yatırıyorsunuz.<br />

Bu ücret yatırılmadan saha çalışması başlamamaktadır.<br />

Daha sonra tüm aşamalar bitirilip Rapor<br />

size ulaştırıldığında kalan yarısını yine şirket<br />

hesabına yatırıyorsunuz. Bundan sonra da size<br />

raporun sunumu için randevu veriliyor. Güçlü bir<br />

beyin fırtınasından sonra iş teslim edilmiş oluyor.<br />

9- Pazar Araştırmasının Aile Danışmanlığı veya<br />

Eğitim Danışmanlığı ile ilgisi nedir?<br />

Tüketicilerin %100’ü aile üyesidir. Dolayısıyla biz<br />

temas kurduğumuz her aileyi aslında bir anket<br />

katılımcısı olarak da değerlendirmekteyiz. Ayrıca<br />

eğitim danışmanlığı yaparak insanların Araştırma<br />

Geliştirme konusunda da bilgilendirilmesini<br />

hedefliyoruz. Bu sayede Malatya’da yaşam daha<br />

kaliteli hale geleceğine inanıyoruz. En azından<br />

biz bir temel atacağız. Bize katılan başkaları da bu<br />

kaliteyi arttırmaya yardımcı olacaktır.<br />

10- Dergiye neden ihtiyaç duyduk?<br />

Malatya’da kaliteli bir sektör dergisi olmadığını<br />

gördük. Ayrıca hem Pazar Araştırması hem de<br />

Aile ve Eğitim Danışmanlığı sektörleri yeni iş kolları<br />

olup insanların bilgi edinmekte de zorlandıkları<br />

bu yüzden şüphe ile yaklaştıkları konulardır.<br />

Biz de bu şüpheleri gidermek için dergi kanalıyla<br />

insanlara ulaşmayı hedefledik. Aslında dergimize<br />

reklam verenler bilmelidirler ki kendilerinden<br />

daha çok bizim dergiyi sahaya dağıtmaya ihtiyacı-


Soğuk bir kış günü padişah, tebdil-i<br />

kıyafet ederek yanına baş vezirini alıp şöyle bir<br />

gezmek vatandaşlarını görmek maksadıyla yola<br />

çıkmış. Bir dere kenarında çalışan yaşlı bir adam<br />

görmüşler. Adam elindeki derileri suya sokup,<br />

döverek tabaklıyormuş.<br />

Padişah, ihtiyarı selamlamış: “Selamünaleyküm<br />

ey pir’i fani…”<br />

İhtiyar : “Aleykümselam ey serdar’ı cihan…”<br />

Padişah sormuş: “Altılarda ne yaptın?”<br />

İhtiyar : “Altıya altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor…”<br />

Padişah gene sormuş: “Geceleri kalkmadın<br />

mı?”<br />

İhtiyar : “Kalktık… Lakin, ellere yaradı…”<br />

Padişah gülmüş: “Bir kaz göndersem yolar mısın?”<br />

İhtiyar : “Hem de ciyaklatmadan…”<br />

Padişahla baş vezir adamın yanından ayrılıp yola<br />

koyulmuşlar.<br />

Padişah baş vezire dönmüş: “Ne konuştuğumuzu<br />

anladın mı?”<br />

Baş vezir : “Hayır padişahım…” demiş.<br />

Padişah sinirlenmiş: “Bu akşama kadar ne konuştuğumuzu<br />

anlamazsan kelleni alırım.” Demiş.<br />

Korkuya kapılan baş vezir, padişahı saraya bıraktıktan<br />

sonra telaşla dere kenarına dönmüş. Bakmış<br />

adam hala orada çalışıyor.<br />

Baş vezir ihtiyara : “Ne konuştunuz siz padişahla…”<br />

demiş.<br />

DERS VEREN HİKAYELER<br />

PADİŞAHTAN VEZİRE İNSANI TANIMA VE ANLAMA DERSİ<br />

Adam, baş veziri şöyle bir süzmüş: “Kusura<br />

bakma. Bedava söyleyemem. Ver bir yüz altın söyleyeyim.”<br />

Demiş.<br />

Kellesinden korkan Baş vezir, yüz altını hemen<br />

vermiş ve “Sen padişahı, serdar-ı cihan, diye<br />

selamladın. Nereden anladın padişah olduğunu.”<br />

Diye sormuş.<br />

İhtiyar : “Ben dericiyim. Onun sırtındaki kürkü<br />

padişahtan başkası giyemezdi.” Demiş.<br />

Vezir kafasını kaşımış ve “Peki, altılara altı katmayınca,<br />

otuz ikiye yetmiyor ne demek?…”<br />

İhtiyar adam, bu soruya cevap vermek için de bir<br />

yüz altın daha almış ve “Padişah, altı aylık yaz döneminde<br />

çalışmadın mı ki, kış günü çalışıyorsun,<br />

diye sordu. Ben de, yalnızca altı Ay yaz değil, altı<br />

ay da kış çalışmazsak, yemek bulamıyoruz dedim.”<br />

Vezir bir soru daha sormuş… “Geceleri kalkmadın<br />

mı ne demek?”<br />

Adam bir yüz altın daha almış ve “Çocukların yok<br />

mu diye sordu… Var, ama hepsi kız. Evlendiler,<br />

başkasına yaradılar, dedim…”<br />

Vezir gene kafasını sallamış ve ” Sana bir kaz göndersem<br />

yolar mısın? dedi, o ne demek…”<br />

İhtiyar adam gülmüş ve “Onu da sen bul…” demiş.


FİLMİN KÜNYESİ<br />

Yapımı:2015 - Hindistan<br />

Tür:Dram<br />

Süre:163 Dak.<br />

Yönetmen:Kabir Khan<br />

Oyuncular:Kareena Kapoor , Salman Khan ,<br />

Nawazuddin Siddiqui , Om Puri , Sharat Saxena<br />

Senaryo:Vijayendra Prasad<br />

Yapımcı:Salman Khan , Kabir Khan<br />

Pakistan ile Hindistan arasında gerek<br />

dini gerekse de kültürel farklılıklar yüzyıllar boyunca<br />

devam ede gelmiştir. Bu kökleşmiş önyargılar<br />

üzerine kurulan filmin muhteşem senaryosu<br />

oyuncuların samimiyetleri ile insanı kendisine<br />

bağlıyor.<br />

SİNEMA : BAJARANGI BHAIJAAN<br />

Film Özeti<br />

Pakistanlı konuşamayan küçük Shahida’nın<br />

(Harshaali Malhotra) annesi, Hindistan’da<br />

çocuğunun tedavi edileceğini öğrenir. Hindistan’a<br />

gidiş yolculuğunda küçük Shahida, annesini kaybeder.<br />

Hindistan’da Shahida’ya yardım edecek<br />

olan kişi ise Bajrangi Bhaijaan müridinden olan<br />

Pavan’dır. Pavan (Salman Khan) ile Shahida’nın<br />

yolları bakalım nasıl kesişecek ve Pavan, Shaihada’yı<br />

ailesine ulaştırabilecek midir?<br />

‘Önyargıları parçalamak atomu parçalamaktan<br />

daha zordur.’ diyen Einstein’ı doğrulayan<br />

filmi izlerken bazen gülecek bazen derin düşüncelere<br />

dalacak bazen ülkemizle özdeşleştirmeler<br />

yapacak ama çoğu kez duygulanacaksınız. Filmin<br />

sürprizlerle dolu sahneleri bulunmaktadır.<br />

Seyredenlerin tekrar seyretmek isteyeceği<br />

türden bir film. Hiçbir rahatsız edici sahne<br />

içermeyen filmi sakin bir ortamda seyretmenizi<br />

tavsiye ederiz.<br />

Shahaida


RESTART EĞİTİM DANIŞMANLIĞI<br />

Eğitim Danışmanlığı; öğretmenlerin öğrencileriyle, ailelerin çocukları ile kurduğu iletişimi güçlü hale<br />

getiren, okul, sınav, gelecek hedefleri, hayat başarısı gibi kavramlara akılcı yaklaşan, öğrencinin eğitim çalışmalarına<br />

koçluk bakış açısıyla yapıcı çözümler sunan ve her yaştan öğrenci için gerçekleşen kişiye özel oluşturulacak,<br />

gizlilik ve etik değerler çerçevesinde sunulan bir destek çalışmasıdır.<br />

Yeni çağın eğitim sisteminde danışman öğretmene<br />

niçin ihtiyaç var?<br />

* Koç öğretmen tavsiye ve akıl vermeden, öğrencinin<br />

amaç ve hedeflerine ilerlemesini sağlayandır.<br />

* Koç öğretmen öğrenciye zihnini etkin şekilde<br />

kullanmanın anahtarını verir.<br />

* Koç öğretmen başarılı sonuçlara odaklanır. Öğrenciyi<br />

de başarılı sonuçlara odaklar.<br />

Eğitim danışmanlığı aileye ne sağlar?<br />

Öğrenci, beklentilerini ve ulaşmak istediği<br />

sonucu gerçekleştirmesinde sorumluluk geliştirmelidir.<br />

İşte aile etkileşimi bu sorumluluğun<br />

paylaşımında önem kazanmaktadır.<br />

Başarı bir takım oyunudur. Ailenin davranış<br />

ve yaklaşımı öğrencinin başarısında önemli<br />

bir faktördür ve hayat başarısına giden yolda okul<br />

başarısı önem taşır.<br />

* Koç öğretmen güçlü soru sorarak öğrenmeyi<br />

hızlandırır.<br />

* Koç öğretmen öğrenciye öğrenmeyi nasıl öğreneceğini<br />

öğretir.<br />

* Koç öğretmen çok iyi bir yol arkadaşıdır.<br />

Eğitim danışmanlığı öğrenciye ne kazandırır?<br />

* Yeni çağın değişen dinamiklerine, yeni kuşakların<br />

ihtiyaçlarına uygun çözüm yaratır.<br />

Çocuklarımızı başarıya odaklarken onlarla<br />

aile içi iletişim ve ilişkileri de önemsiyoruz aile<br />

içinde birbirimize olan ilişkimiz ne kadar sağlıklı<br />

ve iyi ise, aldığımız sonuçlar da o kadar mutluluk<br />

verici olacaktır.<br />

Anne, baba ve öğrenci hep birlikte ekip<br />

ruhuyla hareket etmek, sinerji yaratmak, baş başa<br />

vererek sorunlarla baş etmek, çözümsel yaklaşımlar<br />

geliştirmek ve pozitif iletişim dilini gerçekleştirmek<br />

hedefimizdir.<br />

* Geleceği en iyi şekilde yapılandırarak, öğrenciyi<br />

hedefine odaklar.<br />

* Başarıyı net ve somut olarak ölçümler.<br />

* Öğrenciyi bulunduğu noktadan hedeflediği<br />

noktaya taşır.<br />

* Yeni çağ çocuklarına özgü davranış modelini<br />

yapılandırır.<br />

* Öğrencinin daha kolay ve etkili öğrenmesini<br />

sağlayacak yöntemler geliştirir.<br />

* Öğrenci velilerinin ihtiyaç ve beklentilerine<br />

cevap verir.<br />

Eğitimde her bireye eşit davranmak<br />

eşitsizliğe yol açar çünkü her birey eşsizdir,<br />

kendine özgüdür yetenekleri ilgileri kişilik<br />

özellikleri birbirinden farklıdır işte eğitim danışmanlığı<br />

bu özellikleri ortaya çıkararak her<br />

bireyi hedeflediği alana ulaştırabilmesinde<br />

en önemli basamak görevi görmektedir.


SİZİNLE GEZİYORUZ<br />

Dergimizde her sayımızda sizden gelen fotoğraflar eşliğinde sizin duygularınızı yansıtmayı ve resimler eşliğinde<br />

bu gezinize Malatya halkının da eşlik etmesini hedefliyoruz. Bu sayımızda ‘Sizinle Geziyoruz’ bölümümüzde<br />

Aslen Bulgaristan göçmeni olan ve İstanbul’da yaşayan Saadet Karadeniz ve Nebahat Üzgör kardeşlerin Malatya<br />

ve çevresinde gerçekleştirdikleri geziye eşlik ediyoruz.<br />

AKÇADAĞ TİGEM GEZİSİ: İlk olarak Akçadağ<br />

TİGEM tesislerinde torunlarını midilli ata bindirdik.<br />

Bu sırada ikram edilen güzel çaylarla havanın<br />

biraz serin olan etkisini azalttık.<br />

DARENDE TOHMA ÇAYI SAADET NEBAHAT<br />

KARDEŞLER: Somuncu Baba ziyaretimizden sonra<br />

Tohma Çayı üzerindeki tesisleri ve güzellikleri<br />

görme fırsatı bulduk.<br />

DARENDE GÜRPINAR<br />

ŞELALE GEZİSİ:<br />

Güzergâhımızı Levent<br />

Vadisinden sonra Darende’ye<br />

çevirdik.<br />

Burada Gürpınar Şelalesi’ni<br />

en gür zamanında<br />

yakalamak nasip oldu.<br />

NEBAHAT VE SAADET<br />

KARDEŞLER BATTAL-<br />

GAZİ GEZİSİNDE:<br />

2. gün Battalgazi gezisi<br />

yaptıktan sonra Orduzu<br />

Turgut Özal Tabiat parkı’nın<br />

yolunu tuttuk. >>


ORDUZU TURGUT ÖZAL TABİAT PARKI GEZİSİ:<br />

Bu doğal parkta güzel bir yemek yedikten sonra<br />

Yeşilyurt’a geçmeyi planladık.<br />

SİZİNLE GEZİYORUZ<br />

YEŞİLYURT GEZİSİ: Yeşilyurt’ta bulunan birbirinden<br />

güzel dinlenme alanlarını görerek aralarından<br />

1 tanesini seçtik ve kendimizi doğanın güzelliğine<br />

teslim ettik.<br />

SAADET KARADENİZ TORUNLAIYLA ELAZIĞ<br />

ÇIRÇIR ŞELALESİNDE: Gezinin olmazsa olmazları<br />

çocuklar. Onlarla gezi daha anlamlı bir hal aldı.<br />

ÇIRÇIR DA SUYUN ÇIKIŞ YERİ: 3. gün Elazığ’a<br />

gitmeye ve Harput Çırçır gezileri yapmaya karar<br />

verdik. İlk olarak Harput’u gezdikten sonra öğleni<br />

biraz geçerken vakit Çırçır Şelalesi’ne vardık.<br />

KARDEŞLERİN MUTLULUĞU: 3 gün süren tüm<br />

yorucu gezilerin ardından kardeşler mutlu yorgunluğun<br />

resmini böyle verdiler.


MAKYAJ TEMİZLİĞİNDE DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER<br />

Güzel bir cilde sahip olmak aslında her zaman titiz bir temizlikten geçer. Cilt temizliğinin en önemli<br />

aşaması da makyaj temizliğinde yapılan temizliktir. Başka bir değiş ile cildinizi ne kadar temizlerseniz temizleyin<br />

eğer makyaj temizliğinizi düzgün ve bazı özelliklere uygun yapmıyorsanız asla mükemmel bir cilt temizliğine<br />

dolayısı ile mükemmel bir cilde sahip olamazsınız. Bu yüzden size bu makalemizde doğru makyaj temizliğini<br />

nasıl yapacağınızı anlatmak istedik.<br />

• Makyaj temizlemeye gelişi güzel başlamayın.<br />

Makyaj temizliğine başlarken ilk adım<br />

olarak makyaj temizleyici kreminizi yüzünüze<br />

boynunuza iyice ve kalın bir şekilde sürerek yayın.<br />

Makyaj temizleyici kreminizi kaliteli seçmeye çalışın<br />

çünkü bu krem makyajınızı temizlerken cildinizi<br />

de nemlendirmeli ve aynı anda bakım dahi<br />

yapmalıdır.<br />

• Makyaj temizleyici kreminizi sürerken her<br />

zaman için yüzünüzün ortasından daireler çizerek<br />

sürmelisiniz bu şekilde temizleyici kreminiz<br />

cildinizin tüm dokularına iyice nüfus eder.<br />

• Makyaj temizleyici kreminizi sürdükten sonra<br />

alnınızdan başlayın ve burnunuzun başladığı bölgeden<br />

itibaren şakaklara doğru dairsel şekilde saçların<br />

başladığı bölgeye kadar devam edin. Daha<br />

sonrasında dudak üstlerinizden kulakmemesinin<br />

olduğu yere kadar temizlemeyi sürdürün.<br />

• Boynunuzu düzgün temizlemek için ise yine<br />

aynı şekilde boynunuzun ortasından başlayarak<br />

iki yan tarafa doğru temizlik işlemini sürdürün.<br />

• Makyaj temizliğinden sonra hemen su ile yüztemizleme<br />

sabununuza baş vurmayın. İlk temizlik<br />

işleminden hemen sonra yüzünüzü yumuşak bir<br />

havlu kağıt ile iyice kremden arındırın ve daha<br />

sonra ilk önce cildinizi ılık ve sade su ile durulayın.<br />

• Su ile durulama işleminin ardına cildinizi cilt<br />

yapınıza uygun bir yüz sabunu ile köpürterek<br />

yıkayın. Daha sonrasında yine ılık su ile tekrar<br />

durulayın.<br />

• En iyi cilt temizliği lifli yüz temizleme süngerleri<br />

ile yapılır bu yüzden cildinizi temizleyip yüz sabununuz<br />

yardımı ile temizledikten hemen sonra lifli<br />

cilt temizleme süngeri ile tekrar cilt sabununuz<br />

ile birlikte yüzünüzü temizlemek ve vakit kaybetmeden<br />

cilt nemlendiricinizi yüzünüze sürmek<br />

muhteşem bir cilde sahip olmanızı sağlayacaktır.<br />

Bunları Unutmayın!<br />

• Cilt temizleme kreminizi kurallara uygun şekilde<br />

sürün.<br />

• Kremden sonra hemen cildinizi sabun ile yıkamayın.<br />

• Yüzünüzü sabun ile ikinci kere yıkayacağınızda<br />

lifli bir yüz süngeri kullanın.<br />

• Cilt temizlemede soğuk su yerine ılık su kullanın.<br />

• Cilt temizliğinizi tamamladıktan sonra beklemeden<br />

cildinize uygun bir nemlendirici krem ile<br />

bu kış aylarında oluşabilecek çatlamaların önüne<br />

geçin.


HAYATI KOLAYLAŞTIRAN PRATİK ÇÖZÜMLER<br />

Yumurtayı böyle yaparak kolaylıkla soyabilirsiniz.<br />

Soğuk Suya koyun ve masanın üzerinde<br />

elinizle rulo yapın. Kabuk kendinden düşecektir.<br />

Yumurtayı kaynatırken kabukların çatlamasını<br />

istemiyorsanız pişirdiğiniz suya yanık kibrit<br />

çöpü atın. Kabukların çatlamasını engelleyecektir<br />

Dişlerinizi yemekten önce de fırçalamak daha az<br />

yemenize yardımcı olur.<br />

Çiviyi mandalla tutarsanız, çekiçle çivi çakarken<br />

parmaklarınıza vurmazsınız.<br />

Yapacağınız 3 dakikalık soğuk duş size 40 kalori<br />

yaktırır.<br />

Çorap ya da başka ince bir şeyi, süpürgeye takın.<br />

Böylelikle küpenizi ya da başka takılarınızı kolayca<br />

bulursunuz.<br />

Keki taze tutmak için bir parça ekmek alın ve<br />

aynı kutuya koyun<br />

En kolay böyle Sarımsak Soyabilirsiniz. Sadece<br />

bir kavanoz lazım. Sarımsağı kavanoza koyun ve<br />

sallayın, işte bu!


60.EVLİLİK YILDÖNÜMÜ: Atiye&Fahrettin<br />

Kocaman çifti 60. evlilik yıldönümlerini 1oğul 3<br />

kızları ile mutluluk içinde kutlarken...<br />

SİZDEN GELENLER<br />

AZRA VE SERRA KARDEŞLER KANALBO-<br />

YUNDA: Kanal boyu Malatya’nın simgesi. Ama<br />

bu hali artık yok. Yeni hali merak ve heyecanla<br />

bekleniyor...<br />

AİLE TÜM CANLILARDA ÖNEMLİ: Aile bir<br />

araya gelince her şey daha bir güzel...<br />

DÜNYAYI TAŞIYAN AZRA: Battalgazi Kervansaray<br />

önünde bulunan Dünya’nın yükünü taşıyan<br />

insan figürü önünde Azra ‘Ben ikisini de taşıyorum!’<br />

diyor >>


SİZDEN GELENLER<br />

İSTANBUL BOĞAZI: İnsanların bütün tahrip<br />

etme çabalarına rağmen İstanbul yine güzel...<br />

YOL KEYFİ: Yolunuz güzelse uzun olmuş kısa<br />

olmuş fark etmez...<br />

MALATYADA KAR KEYFİ: Kar her yaşta güzel.<br />

Böyle bir mekanda gerçek keyif<br />

DİKKAT: Siz de yurt içi yurt dışı iş veya özel<br />

tüm gezi resimlerinizi bizimle paylaşabilirsiniz.<br />

Aile resimlerinizi veya çocuklarınızın resimlerini<br />

hikayesiyle gönderebilirsiniz.


BULMACA<br />

SOLDAN SAĞA<br />

1- Bir ay, Fırına yemek verirken gerekir, Yazı-….<br />

2- Sayfa, Boru sesi, Etmekten emir,<br />

3- Ayak ile bacağı birleştiren arka tendon, Konuşkan,<br />

4- Yabani hayvan vurma, Bir toprak türü, Yöntem,<br />

5- Sonuçların yazıldığı belge, Büyükler, Antik Mısır<br />

inanışına göre insanın görünmeyen bedeni,<br />

6- Gelenek, Bilimsel,<br />

7- Saman, Berilyumun simgesi, Muğla’nın bir ilçesi,<br />

8- Valide, Sıradan,<br />

9- Vagonlardan oluşan katar, Lokantada çalışan bir<br />

personel,<br />

10- Bir ilimiz, Yerine getirme,<br />

11- Cenaze, Bir nehrimiz, Farklı tür ve görevdeki<br />

sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilgisi kurmaya<br />

yarayan yardımcı sözcük,<br />

12- Yumurta …, Yük taşır,<br />

13- Tayın sessizleri, Halk arasında ispiyonlamak,<br />

14- Yemek, Tümör, Kabul etmek,<br />

15- Farsça bir bağlaç, İlaç, Eski bir medeniyet, Gözlem<br />

aracı,<br />

YUKARIDAN AŞAĞI<br />

1- Mera, çayır, Bir erkek ismi, Beyaz,<br />

2- Teklif, Hz. Muhammed’i övmek için yazılan şiirler,<br />

3- Denizdeki kara, Rana’nın sessizleri, Hatay’ın merkez<br />

ilçesi,<br />

4- Antalya’nın bir ilçesi, Sodyumun simgesi, Önleyici<br />

tedavi amaçlı iğne, Şekerin ilk hecesi,<br />

5- Suyosunu ve mantar birleşimi,<br />

6- Lityumun simgesi, Doğum yaptıran kadın, Döşek,<br />

7- Hayvanın yenilen kısmı, Arapça hayır, Toprakta sebze<br />

meyve üretmek,<br />

8- Bir enerji deposu, Uzak, Utanma, Bir meyve,<br />

9- Ankara’nın simge eserlerinden birisi, Arınmış, soyutlanmış,<br />

10- Söndürme, Açık, aşikar, Çok değil,<br />

11- 100 m², Ağacın kolları, Demirin simgesi, Bir peynir<br />

çeşidi,<br />

12- Cenaze ziyareti, Eski bir medeniyet, Asıl,<br />

13- Bırakma, salıverme, Bir nota, Maddenin ilk hecesi,<br />

14- Avrupa’da bir nehir, Topraktan yapılan çatı örtüsü,<br />

Lakin, fakat,<br />

15- Bir hayvan, Bir balıkçı teknesi, İtmekten emir, Gelir,

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!