Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
DANIŞ(A)MA(MA)K<br />
Zinnur KARADENİZ<br />
Şubat 2016 / Sayı : 1<br />
Aylık Dergi<br />
İMTİYAZ SAHİBİ<br />
Zinnur KARADENİZ<br />
EDİTÖR<br />
Sibel KARAASLAN<br />
REKLAM İRTİBAT<br />
Erkan DOYDUK<br />
Yıllar çabuk geçiyor. Zaman sürekli aleyhimize işliyor. Zamanın bu<br />
çıldırtıcı hızda geçişi sırasında hep bir şeyleri kaçırıyoruz. İşlerle boğuşurken<br />
hayatın güzelliklerini kaçırıyoruz.<br />
Aslında işlerle hayatı daha güzel yaşamak için boğuşuyoruz. Ama hayatın<br />
garip bir cilvesidir ki daha güzel bir hayat için boğuştuğumuz işler hayatı<br />
ıskalamamıza yol açıyor.<br />
Bu süreçte çocuklarımız hızla büyüyor, sağlığımız bozuluyor, gençliğimiz<br />
elden kayıyor, aile huzurumuz bozuluyor, insanlarla aramız açılıyor ve<br />
eğitimimizde problemler meydana geliyor.<br />
MALİ SORUMLU<br />
Emin Ömer YALÇINDAĞ<br />
DAĞITIM SORUMLUSU<br />
Nazmi KARAASLAN<br />
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ<br />
Erkan DOYDUK<br />
TASARIM & GRAFİK<br />
Oğuzhan Oktay BURAK<br />
Serkan DAYICIK<br />
Ahmet GÜNDOĞDU<br />
BASKI<br />
MAHİYETİ<br />
Ekonomi - Eğitim ve Kültür<br />
İLETİŞİM<br />
Kavaklıbağ Mh. Niyazi Mısri<br />
Cd. Karabulut APT. No:25/1<br />
w w w.restart.com.tr<br />
restartmalatya @hotmail.com<br />
Bütün bu problemlerle tek başına boğuşmak zorunda kalan insan da artık problem<br />
çözmek yerine onları yok saymaya başlıyor. Oysa halının altına süpürülen<br />
tozlar ortadan kaldırılmış olmamaktadır.<br />
İşte uzmanlık ve tecrübeden yararlanmak burada devreye girer. Eğer<br />
yetişemediğimiz noktada danışabilsek tüm sorunların üstesinden gelmek mümkün<br />
olacaktır. Bu yüzden danışmak aslında hayati bir öneme sahiptir.<br />
Siz işi uzmanına havale edersiniz ve hayattan alamadıklarınızı yaşamaya<br />
aslında hayatı fark etmeye başlarsınız.<br />
‘Neden uzmana boşuna para harcayayım?’ diyorsanız bu sorunun cevabı<br />
çok basittir;<br />
Hiçbir uzmanın ücreti hayatınızdan pahalı değildir.<br />
Dergimizde yayınlanan yazılardaki<br />
görüşler sadece yazarlara aittir.
Bizler fiyatların en belirleyici satın alma<br />
sebebi olduğunu düşünürüz. Ancak bilmediğimiz<br />
asıl önemli nokta fiyatı dışında her müşterinin bir<br />
ya da birden fazla gerçek satın alma nedeni vardır.<br />
Bazı yüzeysel nedenler bulmak kolaycılık<br />
olacaktır.<br />
Örneğin ‘Son müşteriniz veya son 5 müşteriniz<br />
neden sizden satın aldı?’ sorusuna ‘Komşum, arkadaşım<br />
veya ucuz olduğu için’ diyebilirsiniz.<br />
Ancak bunlar gerçek nedenler değildir.<br />
NEDEN SATIN ALIRIZ?<br />
Tülay GÜLERYÜZ<br />
Müşterilerinizin satın alma nedenleri<br />
hakkında daha fazla bilgiyi kimden ve nasıl öğrenebilirsiniz?<br />
Cevap çok basit: Bizzat müşterinizin<br />
kendisinden. Bunu da ya kendiniz sorarsınız ya da<br />
araştırma yardımı alırsınız.<br />
Müşteri ucuz ürün mü ister işine yarayacak<br />
ürün mü?<br />
Eğer ‘Ucuz ürün arıyor müşteriler’ diyorsanız<br />
o zaman daha ucuzunu satma gücüne sahip<br />
ulusal hatta küresel çaptaki firmalarla nasıl rekabet<br />
edebilirsin?<br />
Araştırmalar, müşterilerin bir ürünü satın<br />
almaya daha ilk saniyelerde karar verdiğini, izleyen<br />
dakikalar ya da saatlerde de bu kararı mantıklı<br />
kılmak için kendilerine kanıt yarattıklarını<br />
gösteriyor.
PAZAR PAYI MÜCADELESİ<br />
Sedat AKARSU<br />
Hayat rekabeti zorunlu kılan bir mücadeledir. İnsanlar gibi hayvanlar hatta bitkiler bile rekabet içerisindedir. Bu rekabeti<br />
kazananlar genelli kle elde etmek istediklerinin sadakatini kazananlar olmaktadır.<br />
Günümüzde bir müşterinin belirli bir<br />
marka ya da firmaya karşı sadık olarak tanımlanabilmesi<br />
için, tekrarlı satın alma davranışı<br />
göstermesi yeterli bulunmamakta, aynı zamanda<br />
markaya firmaya karşı güçlü, olumlu bir tutum<br />
sergiliyor olması gerekmektedir.<br />
Marka sadakati, firmaların oluşturdukları<br />
markalarının tüketici tarafından denenmesi, benimsenmesi,<br />
aranması ve tekrar alınması aşamalarını<br />
içerir. Marka hayranlığı ise buna bir aşama<br />
daha ekletir ki o da tekrar tekrar pek çok kişiye<br />
alma telkininde bulunmasıdır. Satıcılar bu kişilere<br />
bayılırlar.<br />
Aslında pazarlama usulü satış yapan firmalar<br />
(Amway, Avon gibi) bu tür tüketicileri satıcı<br />
pozisyonuna bile taşımışlardır. Belki de ilerleyen<br />
yıllarda markalar sadık müşterilerine getirdikleri<br />
müşteri başına prim, hediye, indirim kampanyaları<br />
bile geliştirebilirler.<br />
Ancak biz marka sadakati konusuna geri<br />
dönelim. Bazı ekonomistlerin marka sadakati<br />
hakkındaki yorumları şöyledir;<br />
- Marka sadakati, tüketicinin bir ürün kategorisinde,<br />
fiyatı için değil ama algılanan kalitesinin<br />
sonucu olarak, tek bir marka ismini satın almayı<br />
tercih etmesidir(Chaudhuri).<br />
- Marka sadakati, bir markayı diğerlerinden daha<br />
fazla satın alma eğilimidir. Marka sadakati, bir<br />
ürün sınıfında satın alınan bir markanın satın<br />
alınma oranı veya yüzdesidir veya belirli bir- dönemde<br />
satın alınan farklı markalar arasındaki<br />
satın alma sıralaması veya sıklığıdır(Jacoby).<br />
- Marka sadakati toplam satın alımlar içerisinde<br />
en çok satın alınan markadır(Cunningham). >>
Marka Sadakati Tanımları;<br />
Sadakat teriminin, araştırmacılar tarafından<br />
yapmakta oldukları çalışmanın gerektirdiği<br />
şekilde kullanıldığı görülmektedir. Sadakat terimi<br />
ile eş anlamlı olarak kullanılan veya sadakat terimi<br />
yerine geçen çeşitli kavramlar kullanılmaktadır:<br />
* Tekrar satın alma davranışı,<br />
* Tercih,<br />
* Bağlılık,<br />
* Satın almayı sürdürme,<br />
PAZAR PAYI MÜCADELESİ<br />
Pazar payı körü körüne hamlelerle, ölçüsüz<br />
yatırımlarla, ihtiyaçların ve taleplerin göz ardı<br />
edildiği hareketlerle arttırılamaz. Geçici olarak<br />
arttırılsa bile çok kısa bir süre sonra yıkım sarsıcı<br />
olacaktır.<br />
Pazar payını kalıcı arttırmak sağlam adımlarla<br />
mümkün olacaktır. Bu konuda araştırmaları<br />
incelemek bazı fikirler verebilir. Ancak sahada<br />
yapılacak analizler ve araştırmalar size, şehrinize,<br />
sektörünüze ve yapınıza uygun adımları belirlemede<br />
yeni fikirler geliştirmede inanılmaz fırsatlar<br />
sağlayacaktır.<br />
Örneğin Akdeniz çevresinde yaygın olan bitki<br />
grupları arasında bir rekabet vardır. Kızılçamlar<br />
yapraklarının asidik yapısı nedeniyle gölgelerinde<br />
başka bitkilerin yeşermesine izin vermezler. Ancak<br />
olası bir yangınla kızılçamlar yanarsa yerlerini<br />
maki veya garig dediğimiz daha küçük boyutlu<br />
bitkiler kaplar ve bu sefer bunlar kızılçamlara<br />
yaşam imkânı vermezler.<br />
İş hayatında da böyle bir rekabet söz<br />
konusudur. Marka kalitesi, bilinirliği ve sadakati<br />
sağlanmışsa rekabette bir adım öne geçilir. Ancak<br />
bunlardan bir tanesi bile eksikse rakiplerin hamlesine<br />
gerek kalmadan gerileme başlamış demektir.<br />
Bu yüzden doğru adımlar doğru tespitler<br />
gerektirir. Doğru tespitler doğru araştırmalar ister.<br />
Doğru araştırmalar ise objektif, ayrıntılı ve açık<br />
yürekli olmayı gerektirir.<br />
Bunun dışında pazar payını arttırmak açgözlü<br />
adımlarla, rakipleri öldürmeyi hedefleyen bakış<br />
açısıyla, ahlaksız teklif ve yöntemlerle, ayak oyunlarıyla<br />
geçici olarak da mümkündür. Ancak asla<br />
kalıcı olmayacaktır. Kendi iç dinamikleriyle bile<br />
böyle bir firmanın sürdürülebilir olması mümkün<br />
olamayacaktır. >>
PAZAR PAYI MÜCADELESİ<br />
Bu bencil yöntemler deşifre olduğunda ise<br />
piyasadan bir daha asla yer bulamayacak şekilde<br />
silinmek mukadder olacaktır.<br />
Son olarak belirtmek gerekir ki;<br />
Marka sadakati belirleyici değildir ve<br />
değişkenlik çok hızlı olabilir. Bazen<br />
sevdiğiniz bir markanın ülkesi ile<br />
girişilen olumsuz politik bir hava<br />
bile markanın değerini, sadakatini<br />
çok düşürebilir. Marka<br />
sadakatinin davranışsal yaklaşımla<br />
mı yoksa tutumsal yaklaşımla<br />
mı ölçülmesi gerektiği konusunda<br />
yürütülen araştırmalar her<br />
iki yaklaşımın da kendisine has<br />
olumlu ve olumsuz yönlerinin<br />
olduğuna dikkat çekmektedir.<br />
Dolayısıyla aslında marka sadakati<br />
birçok değişkenden etkilenen bireylerin<br />
sadece satın almalarına göre verilebilecek<br />
bir karar değildir.<br />
Marka sadakatini etkilediği düşünülen<br />
faktörler iki ana grupta toplanmıştır. Birinci grupta<br />
markanın özelliklerini yansıtan değişkenler<br />
(markanın ünü, markanın yeterliliği ve marka<br />
beklentisi), ikinci grupta ise tüketicinin markayla<br />
arasındaki etkileşimini yansıtan<br />
değişkenler (marka beğenilirliği,<br />
marka deneyimi, marka tatmini,<br />
markaya karşı güven ve arkadaş<br />
grubu onayı) yer almaktadır.<br />
Asıl olan bu değişkenlerden ne<br />
kadarına hitap edilebildiğidir.<br />
Firmalar işte buna odaklanmalıdır.<br />
Bu değişken değerler<br />
şehirden şehre bile farklılık<br />
gösterebilir.<br />
Bu yüzden araştırmalarda<br />
sahayı iyi bilen çalışmalara<br />
yönelmek gerekir.
FIRSATLARI GÖRMEK ...<br />
A.B.D de işşiz bir genç, otomotiv sanayinin<br />
öncüsü ünlü işadamı Henry Ford´dan iş istemek<br />
için bürosuna gider. Sekreterden 8 ay sonraya<br />
güçlükle randevu alabilir. Randevu günü büroya<br />
gelen genç; sekretere iş görüşmesi için randevusu<br />
olduğunu söyler.<br />
-Sekreter der ki;<br />
Ford şu an dışarı çıkıyor.Siz de onu takip<br />
edin lütfen! Bir arabaya biner Ford. Genç de<br />
yanındadır. Yol boyu hiç konuşulmaz. Arabadan<br />
inip büyük bir mağazaya doğru yürürler. Kapıdakiler,<br />
Ford´u büyük bir saygıyla karşılarlar. Birlikte<br />
mağazayı gezdikten sonra, aynı şekilde 2, 3, 4,<br />
ve 5, büyük mağazayı daha gezerler ve ardından<br />
dönüş için tekrar otomobile binilir.<br />
Genç daha fazla dayanamaz ve sorar;<br />
-Sayın Ford, benimle iş görüşmesi yapmayacak<br />
mısınız?<br />
-Ya demek öyle?... Pekiyi o halde!<br />
Ford arabayı durdurup, kahramanımızın<br />
inmesini ister. Genç arabadan indikten sonra Ford<br />
oradan hızla uzaklaşır. Orası şehirden uzak tenha<br />
bir yerdir. Gencin cebinde ise hiç para yoktur.<br />
Sinirli bir şekilde söylenerek yürümeye başlar. Neden<br />
sonra kan- ter içinde evine gelir. Bir taraftan<br />
da düşünür:’’ Mutlaka bir ders vermek istedi. Ama<br />
ne ?’’ Günlerce düşünüp gizli mesajın ne olduğunu<br />
çözmeye çalışır.<br />
Genç bir gün hızla yerinden kalkar: Ford´la<br />
ilk ziyaret ettikleri mağazaya koşar. Genci gören<br />
mağaza yetkilileri genci ayakta karşılarlar, büyük<br />
bir saygı ve iltifat gösterirler. Her sorusuna sanki<br />
karşılarında Ford varmış gibi nezaketle cevap<br />
verirler.<br />
Genç mağaza yetkililerine;<br />
-Ürünlerinizi pazarlamak istiyorum, der. >>
Mağaza yetkilileri;<br />
-Buyurun istediğiniz kadar alın -satın, parasını<br />
sonra ödeyin !...Genç aynı şekilde 2, 3, 4, ve 5.<br />
mağaza yetkilileriyle anlaşır. Bundan büyük yardım<br />
mı olur bir insan için? Sonra, tutun tutabilirseniz.<br />
Kahramanımız 5 yıl içinde A.B.D´nin en<br />
iyi iş adamlarından biri olur.’’Eh Ford’u bir ziyaret<br />
edeyim de kendisine teşekkürlerimi sunayım<br />
artık!’’ diye düşünür.<br />
Gidip Ford’un sekterine söyler söylemez,<br />
aldığı cevap enteresandır:<br />
-Buyurun efendim, Ford sizi bekliyor. Ve Ford<br />
şunu söyler:<br />
-Aynı yerde arabadan indirdiğim ne ilk kişisiniz,<br />
ne de son. İçlerinden bir tek siz anladınız ne demek<br />
istediğimi. O günden beri, hayranlıkla takip<br />
ediyordum sizi!<br />
FIRSATLARI GÖRMEK ...<br />
Henry Ford
İŞ YERİ KÖRLÜĞÜ<br />
Amca merakı iyice arttıran bir gizem içinde parmağıyla tezgâhtaki tozun üzerine bir şey yazdı. Patron eğildi<br />
okudu: ‘İŞYERİ KÖRLÜĞÜ’ yazıyordu. ‘Sizde işyeri körlüğü var evladım!’ dedi amca...<br />
Ortalık toz içindeydi. Duvarlarda bazı örümcek<br />
ağları kökleşmiş gibiydi. Çay bardakları artık<br />
sarıdan siyaha dönüşmek üzereydi. İş elbiseleri ve<br />
malzemeler de ya eksikti ya kırık ya da kirlenmişlerdi.<br />
Bir gün hiç tanımadığı yaşlı bir adam iş<br />
yerine geldi. Önce selam verdi ve ‘Hayırlı işler!’<br />
dedi. Sonra alıcı gözle girişten patron masasına<br />
kadar her yeri süzdü bu yaşlı adam. İşyeri sahibi<br />
merakla ‘Hayırdır amca malzeme yerine dükkânı<br />
toptan alacaksın herhalde!’ dedi.<br />
Selahattin Sönmez<br />
Patron şaşkınlık içinde ‘Ne demek işyeri körlüğü?’<br />
dedi.<br />
Amca yılların verdiği tecrübeyi gözlerinde<br />
yansıtarak ‘Evladım sen buraya her geldiğinde toz<br />
artmış, örümcek ağ bağlamış, kök salmış hatta<br />
orada ölmüş, eşyalar yıpranmış ama sen hiç fark<br />
etmemişsin. Tıpkı çocuğumuzun büyümesini fark<br />
edemediğimiz gibi. Şimdi ise firmanın eksiklerini<br />
bile göremiyorsun, kendini geliştirmiyorsun. Dolayısıyla<br />
bu işyeri bu mantıkla daha nereye kadar<br />
dayanır merak bile etmiyorsun.’ dedi.<br />
Yaşlı amca ‘Evladım sen bu işi neden yapıyorsun?’<br />
diye sordu. ‘Para kazanmak için amca<br />
neden olacak?’ dedi işyeri sahibi. Yaşlı amca ‘Peki,<br />
ilk kurduğunda da burası böyle miydi?’ dedi.<br />
Patron ‘Ne varki halimizde?’ diye biraz da kızarak<br />
kafasını salladı patron.<br />
‘Önce müşterilerin seni terk edecek. Sonra<br />
iş çevren daralacak. En son dostların seni terk<br />
edecek. Hiç birisine kızma! Sen bu tavrınla kendin<br />
aslında kovmuş olacaksın onları ve en son da işler<br />
kesatlaştı diye sitem edecek ve işyerini kapatacaksın.’<br />
>><br />
Amca merakı iyice arttıran bir gizem<br />
içinde parmağıyla tezgâhtaki tozun üzerine bir şey<br />
yazdı. Patron eğildi okudu: ‘İŞYERİ KÖRLÜĞÜ’<br />
yazıyordu. ‘Sizde işyeri körlüğü var evladım!’ dedi<br />
amca.
Amca sözlerine devam etti: ‘Oysa sana az<br />
önce ‘İlk kurduğunda da burası böyle miydi?’ diye<br />
sordum. İyi düşün cevap ver şimdi bir daha soruyorum:<br />
‘İlk kurduğunda da burası böyle miydi?’<br />
Patron şaşkınlığı katlanarak ama biraz da gözleri<br />
ufka dalarak ‘Hayır büyük heveslerle kurdum<br />
burayı. En ince ayrıntısına kadar tasarladım. Tüm<br />
çevrem beni destekledi. İnsanlar saygı duydu.<br />
İşler aldım epey para da kazandım. Ama bazı kriz<br />
dönemleri oldu. İşler duruldu. Moralim bozuldu.<br />
Aynı hevesle iş yapamaz oldum. Sonra da bu hale<br />
geldi burası.’<br />
İŞ YERİ KÖRLÜĞÜ<br />
‘Evladım kriz zamanları kendini toparlaman<br />
için bir fırsattır. İlk olarak da işyeri körlüğünü<br />
tedavi ettirmelisin. Bunun için dışarıdan tarafsız<br />
bakabilecek bir göz bul. Seni kıyasıya eleştirsin.<br />
Sabret. Seni seven sana değer veren insanları davet<br />
et. Fikirlerini al. Piyasayı araştır. Kendi durumunu<br />
incelet. İşbirliği yap. Göreceksin kriz sonrasına en<br />
hazır firma seninki olacak.’
MARKA SADAKATİ Mustafa DOĞRU<br />
Markanız sizin çocuğunuzdur. Eğer siz onu aşırı koruma güdüsüyle her şeyi ben yapmalıyım derseniz markanızın<br />
kendisini koruma kabiliyeti ortadan kalkar.<br />
Firmalar, büyük yatırımlarla ve pek çok<br />
riskle boğuşarak ortaya bir ürün koyarlar. Aslında<br />
yaptıkları her iş, hizmet veya mal bir üründür. Bu<br />
ürün eğer bir kimliğe sahip değilse başıboş sokak<br />
çocuğu gibidir. Başına her an her şey gelebilir.<br />
İşte bu kimlik marka değeridir. Eğer markanızı<br />
oluşturduysanız o kimliği korumak zorundasınızdır<br />
artık.<br />
Markanıza leke sürülmemesi için elinizden<br />
gelen tüm koruma mekanizmalarını ortaya<br />
koyarsınız. Markanız üzerine gelecek bir kara leke<br />
sizin piyasada düzeltilemez yaralar almanıza yol<br />
açabilir.<br />
Peki markanız varlığını sadece sizin koruma<br />
güdülerinizle mi sürdürecek? Markanıza bir<br />
savunma mekanizması kurmazsanız sürekliliği<br />
tehlike altına girecektir. Sizin kontrolünüz dışında<br />
gerçekleşecek bir hata markanızın yıpranmasına<br />
neden olacaktır.<br />
Başta da belirtmiştik markanız sizin çocuğunuzdur.<br />
Eğer siz onu aşırı koruma güdüsüyle<br />
her şeyi ben yapmalıyım derseniz markanızın<br />
kendisini koruma kabiliyeti ortadan kalkar. Ya da<br />
‘Markayı kurduk işte artık gelsin paralar!’<br />
der ve hiçbir koruma mekanizması kurmazsanız<br />
bu sefer de kısa sürede harap olursunuz.<br />
Müşterilerinizden markanıza sadakat bekliyorsanız<br />
öncesinde üzerinize düşenleri yerine<br />
getirmeniz gerekiyor. Şu durumda ortaya tek bir<br />
yol haritası çıkıyor.<br />
Denemelerle En İyiyi Üretmek<br />
Üretim aşamasında ‘Her ürün müşteriye<br />
gider’ düşüncesi varsa müşteri gelir ancak sadık<br />
müşteri asla gelmez. Çünkü her malın müşterisi<br />
vardır. Ancak her malın sadık müşterisi yoktur.<br />
Siz markanızı korumak istiyorsanız işte birinci<br />
koruma mekanizması üretim aşamasında başlıyor.<br />
‘Bu ürünü ben tüketir miyim?’ sorusuna içtenlikle<br />
‘EVET’ diyebiliyorsanız sadık müşteriyi yakalarsınız.<br />
En İyi Haliyle Ürünü Markalaştırmak<br />
Madem en iyiyi ürettiniz o zaman utanmadan<br />
kimliğinizi vurun üzerine ve ‘Bu benim<br />
eserim!’ deyin. Göreceksiniz sadık müşteri arkasında<br />
durduğunuz ürünü sizden daha fazla savunacaktır.<br />
Ama ürünün arkasında duramı- >>
yorsanız, tüketicinin size ulaşmasını engelliyor<br />
sanız sadık müşteriyi hemen müşteriyi de bir süre<br />
sonra kaybedeceksiniz demektir.<br />
Markayı Koruyacak Mekanizmalar Kurmak<br />
‘Markanız çocuğunuzdur!’ demiştik.<br />
Çocuğunuzu geleceğe hazırlarsınız, her türlü<br />
tehlikeden korursunuz, tüm ihtiyaçlarını da en<br />
iyi şekilde karşılamaya çalışırsınız. Neden bunları<br />
markanız için yapmayasınız ki?<br />
* Markanızı eğitimli personelin eline bırakın,<br />
* Ürünlerinizi üretim aşamasında rastgele zamanlarda<br />
rastgele ürünlerden seçme yoluyla denetleyin,<br />
MARKA SADAKATİ<br />
*Müşteri memnuniyet raporlarını düzenli takip<br />
edin ve ilgilileri uyarın,<br />
* Yenilikçi fikirlere açık ve ulaşılabilir olun,<br />
* Unutmayın rakipleriniz AR-GE’ ye yatırım yapıyor<br />
siz de yapın.
OYOS YAZILIM RÖPORTAJ<br />
RESTART: Bize kendinizi ve OYOS’u tanıtır<br />
mısınız?<br />
OYOS, 2011 yılında kurulmuş, yazılım<br />
sektöründeki ihtiyaçları karşılamak adına kurumsal<br />
çözümler üreten bir firmadır. Girdiğimiz bu<br />
yolda, kaliteden ödün vermeden çalıştığım her<br />
firmanın web tabanlı & mobil yazılım çözümlerine<br />
sonuna kadar destek vermekteyiz.<br />
RESTART: Asıl çalışma alanınız WEB tasarımı<br />
mı? Bunun yanında verdiğiniz başka hizmetler<br />
var mı?<br />
Tabii ki sadece web tasarım üzerinde çalışmalar<br />
yapmıyoruz. Müşterilerimize web tasarım<br />
ve yazılım başta olmak üzere uzman olduğumuz<br />
SEO, E-Ticaret, Sosyal Medya çalışmaları ve<br />
Mobil Yazılımlar ile bir firmanın ihtiyacı olan her<br />
konuda yazılım çözümleri üretmekteyiz.<br />
RESTART: WEB sitesi sahibi olma konusunda<br />
iş adamlarımızın yaklaşımını 5-10 yıl öncesine<br />
göre değerlendirebilir misiniz?<br />
KENAN KILIÇKOL-Koordinatör<br />
Yıllar öncesinde merak olarak algılanan<br />
web alanında ki çalışmalar, her geçen gün bir >>
ihtiyaç olmakla birlikte yeni açılan bir firmanın<br />
önceliği web tasarım oluyor. Artık her firma, her<br />
birey internete açılmak istiyor.<br />
RESTART: WEB sitesinin bir firmaya neler kazandıracağını<br />
belirtebilir misiniz?<br />
Kaliteli bir web sitesi, firmaya vizyon<br />
katıyor. Web sayfası olmayan müşteri zamanla<br />
kurumsal anlamda çabalarının boşuna olduğunu<br />
anlıyor zaten. Çağımız ticaret ahlakının bir parçası<br />
olan web sitesinin varlığı, gün geçtikçe daha da<br />
güçlenmekte.<br />
RESTART: WEB sitesi tasarımı ne kadar zamanınızı<br />
almaktadır? Ortalama bir site kaç<br />
günde hazır olmaktadır?<br />
Yapılacak çalışmanın içerik yoğunluğu ile<br />
doğru orantılı bir durum, eğer kurumsal bir web<br />
sitesi üzerinde çalışıyor ve tüm materyaller mevcut<br />
ise yaklaşık 1 hafta yazılım ve tasarım süreci, 2<br />
gün ise test ve bir domain altında yayına başlaması<br />
ile süreci tamamlamış oluyoruz.<br />
Tabii ki süreç burada tamamlanmıyor, içerik güncellemeleri,<br />
tasarımsal düzenlemeler ve yazılım<br />
geliştirmeleri ile web sayfasını sürekli canlı tutuyoruz.<br />
RESTART: WEB sitesi tasarlama sürecini anlatabilir<br />
misiniz?<br />
Yazılım sürecinde kavram olarak benimsediğimiz<br />
bir süreç olan SDLC-Software Development<br />
Life Cycle (Yazılım geliştirme yaşam döngüsü)<br />
ile her iş belirli bir aşamadan geçmektedir. A<br />
firması için öncelikle Gereksinim analizi yaparak,<br />
ihtiyaçlarımızı belirliyor ve ilk adımı atıyoruz.<br />
Daha sonra Yazılım mimarisi ve dökümantasyonun<br />
hazırlanması ile birlikte yazılım ve tasarım<br />
aşamasına geçiyoruz. Bu süreç sonrasında test ve<br />
projenin yayın hayatına geçmesi ile süreç tamamlanmış<br />
oluyor.<br />
RESTART: İnsanlar hazır WEB tasarımlarından<br />
yararlanmak veya amatör ve daha ucuza mal<br />
edebilecekleri WEB çözümleri yerine neden<br />
sizin gibi profesyonel firmaları tercih etsin?<br />
İnsanlar artık başarının, kalite ile eş<br />
zamanlı ilerlediğini biliyor, referanslarımız ve<br />
müşteri geri dönüşleri tercih edilmek için büyük<br />
ve doğru bir sebep. >>
RESTART: WEB sitesi tasarımı yaptığınız firmalardan<br />
olumlu ya da olumsuz ne gibi geri<br />
dönüşler alıyorsunuz?<br />
Kesinlikle tek amacımız her bir müşterimizin<br />
memnuniyetini sağlamak, 9 yıllık profesyonel<br />
çalışma hayatımızda olumsuz geri dönüşler<br />
almadık.<br />
RESTART: Tasarımlarınızı kullanırken müşterileriniz<br />
teknik anlamda zorlanıyor mu? Ne<br />
gibi destekler sunuyorsunuz?<br />
Kurulduğumuz günden bu yana beraber<br />
çalıştığımız firmalar ne istediğini çok iyi biliyor,<br />
yeni bir müşteri teknik anlamda zorlanıyor tabii<br />
ki, ekibimizin gücü ve pratik çözümler ile müşterilerimize<br />
verdiğimiz brifingler ile bu sorunu<br />
ortadan kaldırıyoruz.<br />
RESTART: 10 yıl sonra sektörünüzün Malatya’daki<br />
pozisyonu hakkında değerlendirmeler<br />
yapabilir misiniz?<br />
Analizlerimiz sonucu, web tasarımının<br />
zaruriyeti bir nebzede olsun azalacak ve mobil<br />
yazılımlar, SEO çalışmalar ve sosyal medya çalışmaları<br />
daha da zaruri bir hale gelecek diye tahmin<br />
ediyoruz. Bir kaç yıl sonrasında artık herkesin<br />
bir web sayfası olacak zaten. Daha teknik beceri<br />
gerektiren alanlarda daha iddialı bir pozisyonda<br />
hizmet veriyor olacağız.<br />
RESTART: Site tasarımında ve teknolojide<br />
kendinizi de geliştirdiğinizi düşünüyor musunuz?<br />
Çalışanlarımızı alanında sürekli seminerlere<br />
göndererek bilgi akışını aktif tutmaya çalışıyoruz.<br />
Vizyonumuz olan teknolojiyi uygulamalı<br />
olarak takip etmekte ve müşterilerimize yeni öneriler<br />
ve teklifler ile uygulama noktasında büyük<br />
çalışmalar göstermekteyiz.<br />
RESTART: E-Ticaret siteleri de tasarlıyor<br />
musunuz? Malatya’da bu konuda bir eksiklik<br />
olduğunu düşünüyor musunuz?<br />
Malatya’da hizmet veren amatör yazılım firmalarının<br />
sunduğu hazır e-ticaret sistemleri kaliteyi
üyük oranda düşürmekte, Kendi CMS yazılımımız<br />
olan OYOS E-Ticaret yazılımımız ile farklı<br />
paketlerde hizmetler sunarak bu açığı kapatmış<br />
durumdayız. SEO açısından büyük bir öneme<br />
sahip olan özgün e-ticaret paketlerimiz ile bugüne<br />
kadar yerli yabancı bir çok müşterimize yüksek<br />
ciro oranlarına sahip e-ticaret çözümleri sunmaktayız.<br />
RESTART: Grafik tasarım konusunda müşterilerinizle<br />
uyumsuzluk yaşadığınız oluyor mu?<br />
Nasıl çözüm geliştiriyorsunuz?<br />
Bazı müşterilerimiz, güncel olmayan<br />
örnek tasarımlar kullanmak istiyor.Böyle talepler<br />
olduğunda markanın renklerini koruyarak,<br />
alternatif grafik tasarımlar ile müşterilerimizin<br />
memnuniyetini sağlamaya çalışıyoruz.<br />
RESTART: Tasarımında zorlandığınız siteler<br />
oluyor mu?<br />
Bilgi ve beceri olarak zorlandığımız<br />
zamanlar olmadı, profesyonel ekibimiz başarı ile<br />
arzu edilen projeyi kaliteli bir şekilde tamamlamıştır.<br />
RESTART: Sektör olarak en kolay siteler hangi<br />
alanlarda hazırlanabiliyor? Sizin müşteri<br />
portföyünüzde en fazla hangi sektör bulunuyor?<br />
Portfolyo siteler genelde daha az sayfa<br />
barındırdığı için daha kısa zamanda hazırlanmış<br />
oluyor. Müşteri portföyümüzde kurumsal web<br />
sayfaları ve e-ticaret sistemleri daha ağırlıkta.<br />
RESTART: Son olarak belirtmek istediklerinizi<br />
alabilir miyiz?<br />
Yeni kurulmuş bir firma olarak çıkardığınız<br />
RESTART Magazin Dergisi, Malatya halkının<br />
özellikle Pazar araştırmaları ve danışmanlık konularında<br />
daha da bilinçlenmesini sağlayacaktır.<br />
Vereceğiniz bu eğitimlerle Malatya halkının ve iş<br />
dünyasının yaşam kalitesinin artmasına katkıda<br />
bulunacaksınız. Bu açıdan yayın hayatınızda başarılar<br />
diliyorum.
İnsanlar tükettikleri ile karakterleri hakkında fikir veriyorlar.<br />
TÜKETİM ALIŞKANLIĞI<br />
Selda ASLANOĞLU<br />
Tüketim, günümüzde insanların ihtiyaçlarını<br />
karşılamak amacıyla gerçekleştirdikleri satın<br />
alma ve kullanma sürecini kapsamaktadır. Aslında<br />
insanlar para veya fabrikalar hatta tarım yokken<br />
de tüketiyorlardı. O zamanlarda da avcılık toplayıcılık<br />
yaparak mevcut doğal dengeyi tüketiyorlardı.<br />
Günümüzde tüketim konusunda ekonomik<br />
görüşlerin fikir bağlantılarına bağlı olarak<br />
farklı yorumlar yapılmaktadır. Örneğin Kapitalist<br />
ekonomi teorisyenleri tüketimin kaçınılmaz bir<br />
ihtiyaç olduğunu ileri sürerken Marksist ekonomistler<br />
tüketimin insanı köleleştirdiğini ve<br />
edilgenleştirdiğini savunur. Tüm bunlara karşılık<br />
dindar (Hemen hemen tüm dini inanışlarda<br />
böyledir.) ekonomistler ise aşırı tüketimin dinen<br />
haram olduğunu belirtirler.<br />
Biz bütün bunlardan bağımsız olarak insanın<br />
tüketim alışkanlıklarını irdeleyeceğiz. İnsan<br />
neyi neden ne kadar tüketir? sorularına verilebilecek<br />
her cevap aslında tüketimin altında yatan<br />
psikolojiyi anlamamıza yardımcı olacaktır.<br />
İnsan Neyi Tüketir?<br />
İnsanlar ihtiyaç duydukları ürünleri tüketirler.<br />
Ancak şu bir gerçektir ki insanlar her<br />
tükettiklerine bir ihtiyaç algısı da üretirler. Öyle<br />
ki kendisini öldürdüğünü bile bile sigara içmenin<br />
bir ihtiyaç olduğuna dahi inandırabilmektedir<br />
insan kendisini.<br />
Bazen ihtiyaç olmadığı düşünülen bir<br />
ürün moda haline gelince ihtiyaca dönüşür. İlk<br />
çıktığında cep telefonu çok büyük bir lüks olarak<br />
görülürdü. Şimdi ise herkesin hatta çocukların<br />
bile ihtiyacı haline geldi.<br />
Öyleyse insanlar bir şeyi tüketiyorsa bu<br />
ister zevkten ister ihtiyaçtan olsun yargılamak<br />
çok da mantıklı değil. Siz kürk giydiği için birisini<br />
yargılarken sigara kullanıyorsanız bu hareketiniz<br />
çok da tutarlı olmayacaktır.<br />
İnsan Neden Tüketir?<br />
İnsanlar bazen ihtiyaç duyduklarını bazen<br />
de ihtiyaç olmadığı halde sahip olmak istediklerini<br />
elde etmek için tüketir. Kimsenin aslında<br />
pırlanta yüzüğe gerçek anlamda ihtiyacı yoktur.<br />
Ancak bunu toplumda bir statü gösterme aracı<br />
olarak kullanacaksa bir insan derhal beyinde bunu<br />
ihtiyaca dönüştürmektedir. Oysa o elmasların<br />
çıkarıldığı Afrika’daki açlık sorunu yaşayan bir<br />
insan için bir paket makarna kadar değeri yoktu.<br />
>>
Alışverişte mutlu olduğu için tüketen insan oranı azımsanmayacak kadar fazladır.<br />
Bir kakao tarlasında uzun yıllardır çalışan<br />
yaşlı işçiye çikolata ikram ettiler. İlk kez yiyordu.<br />
Topladığı acı şeyin bu kadar lezzetli bir hale dönüşmesi<br />
ihtiyarı dehşete düşürmüştü.<br />
İnsan Ne Kadar Tüketir?<br />
TÜKETİM ALIŞKANLIĞI<br />
İnsanların tatmin seviyeleri çok farklı.<br />
Bazıları günde birkaç dilim ekmek ve bir tabak yemekle<br />
doyarken bazıları bol çeşitli yemekler talep<br />
etmektedir. Zaman şunu göstermiştir ki insanlar<br />
kendilerini öldürecek düzeyde bile yemek yiyebiliyorlar.<br />
Aslında tüketimin zamana yayılması ve<br />
kalitelileştirilmesi halinde pek çok sorun ortadan<br />
kendiliğinden kalkacaktır.
FİRMANIZ PİYASANIN NERESİNDE?<br />
Ekonomi sektörler arası rekabetle canlanmaktadır. Sektörler içinde mutlaka bir firmanın faaliyetleri diğerleri<br />
tarafından ya taklit edilmekte ya da daha farklı bir mecraya evrilerek daha verimli yöntemlere dönüştürülmektedir.<br />
Bu durumda firmanızı diğer firmaların önünde tutabilecek çalışmalar geliştirmek kaçınılmaz olmaktadır.<br />
HİÇ SWOT ANALİZİ YAPTINIZ MI?<br />
Müşteriler sizi neden seçsinler? Daha<br />
ucuza sağladınız diye geleceklerini düşünüyorsanız<br />
kaliteyi korumanız mümkün mü? Kaliteli<br />
ürün satacağım derken potansiyel müşterinin<br />
ayak basamadığı bir mekana mı sahipsiniz? Personeliniz<br />
müşterilerinizle en sık görüşen damarlarınızken<br />
fikirlerini alma gereği duydunuz mu? Sırf<br />
yakın oldukları için sizi seçen müşteri size sadık<br />
mıdır? Ya daha yakını açılırsa!<br />
Evet tüm bu sorulara cevap bulabileceğiniz bir<br />
şirket içi aktivite var aslında: SWOT Analizi.<br />
Firmanız ister 3 kişilik ister 3.000 kişilik bir işyeri<br />
olsun. Hepsinin öncelikli amacı yarına daha iyi<br />
bir durumda çıkmaktır. Dolayısıyla piyasanın<br />
neresinde olduğunuzu belirlemeden önce sizdeki<br />
durumu teşhis etmekte yarar var. Bunun için<br />
SWOT Analizi yapmalısınız. Bir uzman beklemeyin.<br />
İşinizin en uzman kişisi sizsiniz.Ancak tüm<br />
sorumluluk da sizin omuzlarınızda. Dolaysısıyla<br />
işinizi daha iyi hale getirebilecek yolları araştırmak<br />
sizin sorumluluğunuzda.<br />
SWOT analizinin başarısı ve etkinliği analiz çeşitliliğine<br />
bağlıdır. Unutulmaması gereken en önemli<br />
unsur da iyi yapılmış bir SWOT analizinin şirketi<br />
geleceğe taşıyacağıdır. >>
FİRMANIZ PİYASANIN NERESİNDE?<br />
SWOT NEDİR?<br />
Aslında SWOT şirketin bir nevi MR görüntüsüdür.<br />
Nasıl insan vücudundaki iç problemleri<br />
MR cihazları ile görebiliyorsak SWOT Analizi<br />
ile de şirketimizin içinde bulunduğu durumu analiz<br />
etmemize yardımcı olmaktadır. SWOT kısaca<br />
aşağıdaki kelimelerin baş harflerinden oluşur.<br />
S- Strenght (Güçlü yanlarınız)<br />
W- Weaknesses (Zayıf yanlarınız)<br />
O- Opportunities (Fırsatlarınız)<br />
T- Threats (Tehditleriniz)<br />
Örneğin siz bir kayısı üreticisi ve aynı zamanda<br />
kayısıyı fabrikada işleyip satan biri firmasınız.<br />
Bu başlıklar altında sizin SWOT Analizinizi<br />
yapmaya çalışalım.<br />
Bu durumda sizin yapacağınız hamleler<br />
az çok ortaya çıkmaktadır. Öncelikle firma olarak<br />
eldeki müşterilerin memnuniyet, şikayet, beklenti,<br />
öneri ve isteklerini ölçmeniz ve analiz etmeniz<br />
gerekiyor. Bu konuda profesyonel ve dışarıdan bir<br />
gözün yardımı iyi olacaktır. Daha sonra teknoloji<br />
ile barış imzalayıp Internet dünyasına merhaba<br />
demeniz, buradaki aktivitenizi de dijital SWOT<br />
Analizleri ile takip etmeniz ve reklam konusunda<br />
biraz daha seçkin kulvarlar bulmanız gerekiyor.<br />
Aksi taktirde rakip firmaların da bekleyeceğini<br />
zannediyorsanız yanılıyorsunuz demektir.
Günümüzde firmalar sadece ürün<br />
satışını değil sonrasında müşterinin o üründen<br />
ve kendisine sunulan hizmetten memnun olup<br />
olmadıklarını da araştırıyorlar.<br />
Bunun için Çağrı Merkezleri , Müşteri<br />
Servisleri, Ücretsiz 0800 lü hatlar ve Doğrudan<br />
Müşteri Temsilcileri çalıştırıyorlar.<br />
MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ NEDEN GEREKLİ Leyla GÜMÜŞSU<br />
Ancak tüketim ve firma sayısı arttıkça art<br />
niyetliler ve bu çağrılara saatlerce dil dökmek istemeyen<br />
müşteriler nedeniyle müşteri kendi haline<br />
bırakılmış durumdadır. Yani bu tavırla firmalar<br />
müşterilere bir sonraki alışverişi için kendileri dışında<br />
herkesi öneriyorlar. Çok büyük bazı firmalar<br />
müşterinin kendilerine muhtaç hatta mecbur<br />
olduğunu düşündüklerinden göstermelik bazı<br />
memnuniyet çalışmaları yaparken küçük firmalar<br />
ise buna bütçe ayırmayı gereksiz görmektedir.<br />
Oysa küresel ekonomide profesyonel<br />
firmalar ister küçük olsunlar ister büyük olsunlar<br />
sadık ve düzenli müşteri için ellerinden gelen her<br />
türlü fedakarlığı samimi olarak göstermektedir.<br />
Çünkü kaybedecekleri her müşteri aslında sadece<br />
kendisini değil yanında pek çok kişiyi de sürükler.<br />
Bu yüzden gerçek anlamda profesyonel firmalar<br />
Müşteri Memnuniyetini her şeyin<br />
üstünde tutarlar ve bunu ölçebilmek için de yine<br />
bağımsız firmalardan destek alırlar. Çünkü firma<br />
içinden kendi olumsuzluklarını tespit etmenin<br />
objektif olmayacağını bilirler. Çalışanlar kendi<br />
eksiklerini ya da firmanın eksiklerini üstlerine<br />
patronlarına yansıtmakta zorlanmaktadırlar.<br />
Müşteri şikayetlerinin bir sistematik<br />
dahilinde yürütülmesi ile ilgili çalışmalar dünyada<br />
1990’lı yılların başlarında CRM (Customer<br />
Relations Management) çalışmalarıyla başlamıştır.<br />
2004 yılında ISO (International Standardization<br />
of Organization) 2004 yılında ISO 10002 standardını<br />
yayınlamış ve 2006 yılında ülkemizde TS ISO<br />
10002-2006 olarak yürürlüğe girmiştir. >>
MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ NASIL SAĞLANIR?<br />
MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ NEDEN GEREKLİ<br />
Bir kuruluşun mevcut müşterisini elinde<br />
tutması, yeni müşteri edinmesine kıyasla en az<br />
dört kat daha masraflıdır. Müşteri kaybeden kuruluşların<br />
bu kayıplarını telafi etmeleri ve itibarlarını<br />
tekrar kazanmaları büyük çaba ve maliyet<br />
gerekir. Bu durumlara maruz kalmamak için her<br />
yönetim sisteminin ortak yaklaşımı olan önleyici<br />
yaklaşımla firmalarımızı yönetmemiz gerekmektedir.<br />
Bu sebeple ISO 10002;<br />
- Müşteri şikayeti ile karşılaşılan durumlarda<br />
kuruluşlara nasıl davranmaları gerektiğine dair<br />
yol gösterir.<br />
- Kuruluşlara, müşteri ile yaşanan bir olay sonrasında<br />
“özür” dilememiz yeterli mi, yoksa telafi<br />
etmek için tazminat ödemek de dahil olmak üzere<br />
daha büyük bir faaliyet mi planlamamız gerektiğine<br />
dair rehberlik eder.<br />
- Müşteri ile yaşanan problemlerin en adil şekilde<br />
ele alınmasını sağlar.<br />
- Şikayetlerden ders çıkarılarak iyileştirmeye açık<br />
alanların tespit edilmesini sağlar.<br />
Görüldüğü gibi Uluslararası standartlar<br />
içerisinde Müşteri Memnuniyeti önemli bir belirleyicidir.<br />
Bu durumda eğer ilerleyen yıllarda ISO<br />
veya TS belgeleri alma çabası içine girecekseniz<br />
şimdiden müşteri ilişkilerinizi profesyonel<br />
anlayışla sürdürmeli ve personelinizi bu çerçevede<br />
eğitime tabi tutmalısınız. Zira bazen bir personel<br />
bir hareketiyle tüm firma aleyhinde bir algıya<br />
neden olabilir. Hatırlanacağı gibi Suriyeli bir grup<br />
çocuğu dövdüğü için Burger King İstanbul mağazalarından<br />
birisinde görevli müdür Türkiye’nin<br />
gündemine oturmuş ve firmanın imajına olumsuz<br />
etkileri nedeniyle özür dilemesine rağmen işinden<br />
olmuştu.
Bir ülke düşünün ki yaklaşık 42 bin kilometre<br />
kare ile Konya şehri büyüklüğünde.<br />
Avrupa’nın en küçük ve en yoğun nüfusuna<br />
sahip olan Hollanda’nın tarım alanları Türkiye<br />
yüzölçümünün yedide biri kadar ama 2014’te<br />
gerçekleştirdiği tarımsal ihracat 80.7 milyar Euro<br />
(90 milyar Dolar) seviyesinde.<br />
Belki de ABD’den sonra dünyanın en büyük<br />
ikinci tarım ihracatçısı olması, Hollanda’nın<br />
tarım konusu açıldığında gündeme gelmesinin<br />
ana sebeplerinden birisi.<br />
Peki, biyoçeşitliliğin Avrupa’da en az olduğu<br />
ülke konumundaki Hollanda nasıl oldu da kıt<br />
kaynak ve zor şartlara rağmen tarımda böyle bir<br />
ekonomik güce, kapasiteye ulaştı?<br />
İRFAN DONAT<br />
BLOOMBERG HT TELEVİZYONU EDİTÖRÜ<br />
TARIMDA HOLLANDA MUCİZESİ<br />
Bir tarafta 18 milyar dolarlık tarımsal<br />
ihracatı bulunan Türkiye, diğer tarafta 90 milyar<br />
dolarlık tarımsal ihracatı olan Hollanda. İnsan<br />
haliyle fark nerede diye merak ediyor.<br />
Hollanda, ABD ve Fransa ile birlikte dünyanın<br />
en büyük ilk 3 tarım ihracatçısı konumunda.<br />
Bunun adına ister eğitim, ister özveri, isterseniz<br />
de planlı bir tarım politikası deyin. Sonuç<br />
itibariyle bu başarı şans eseri yakalanmamış. İşin<br />
içinde teknoloji de var, kooperatifleşme de; Ar-Ge<br />
de var, pazarlama stratejileri de. Ve tabii ki uzun<br />
vadeli, sürdürülebilir tarım politikaları..<br />
KIT KAYNAKLARLA MUCİZE YARATILMIŞ<br />
Yoğun nüfus nedeniyle kişi başına düşen<br />
toprak parçasının kısıtlı olması Hollanda’yı<br />
verimlilikte ve tarım teknolojilerinde dünyanın en<br />
önemli ülkesi haline getirmiş.<br />
Hollanda topraklarının yarısı deniz seviyesinin<br />
en az bir metre altında bulunuyor. Hollandalıların<br />
su ile savaşı uzun bir tarihe dayanıyor.<br />
Ülkenin neredeyse yüzde 60’ı suyla mücadele<br />
sonucu kazanılan topraklardan oluşuyor. Yani<br />
deniz seviyesinin altında kalan toprakların doldurulması<br />
ile elde ediliyor.<br />
O yüzden toprak çok kıymetli ve herkes<br />
bunun farkında. Toprak, su ve tohumuna sahip çıkan<br />
Hollanda o yüzden et, süt, kesme çiçek, çiçek<br />
soğanı ve tohum gibi bir çok tarım ürünü üretiminde<br />
dünyanın ilk 3 ülkesi arasında yer alıyor.<br />
>>
BAŞARIDA KOOPERATİFLEŞME FAKTÖRÜ<br />
Hollanda’nın tarım ve özellikle süt bitkisi<br />
sektöründeki başarısında kooperatiflerin ve mezat<br />
sisteminin payı büyük. Mezat sistemi üreticilerin<br />
belli bir kalite seviyesini sürdürmesini sağlıyor.<br />
Her firmanın alıcılara yol gösteren kalite ve güven<br />
endeksi bulunuyor. Mezatta ürünlerinin kalitesini<br />
kontrol eden üreticiler ‘takdir’ ediliyor.<br />
TARIMDA UZMANLAŞMA AVANTAJ<br />
SAĞLIYOR<br />
Hollanda’nın tarım alanında ilerlemesinin<br />
en önemli nedenlerinden birisi uzmanlaşma.<br />
Seralar ve üreticiler çoğunlukla tek bir ürün<br />
üzerine uzmanlaşıyor. Bu duruma eleştirel yönden<br />
bakanlar çıkabilir. Ancak uzmanlaşma, Hollandalı<br />
şirketlere kendi ürünlerinde deneyim kazanma,<br />
eğitim ve eğitimli iş gücü, lojistik ve teknolojik<br />
yatırım anlamında avantaj sağlıyor. Ancak tek bir<br />
ürün üretmenin riski de büyük. Farklı ürünler<br />
yetiştirerek riskleri dağıtan üreticiler de var.<br />
Tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi Avrupa<br />
Birliği ve devletlerin tarımsal destekleri küçük<br />
çiftliklerinin çarklarını döndürmesi için bazen<br />
yeterli olmuyor. Yeterince yatırım yapamayan,<br />
profesyonelleşemeyen çiftlikler ya birleşme yoluyla<br />
büyüyor ya da sektörü terk ediyor.<br />
Hollanda’da da tarım yapan nüfus azalıyor ama<br />
buna rağmen tarıma ayrılan alanların büyüklüğü<br />
aynı kalıyor. Bu yüzden çalışmaya devam eden<br />
çiftlikler tarım alanlarını giderek büyütüyor.<br />
TARIMDA HOLLANDA MUCİZESİ<br />
Devlet ve üreticiler her yıl ne kadar alanda<br />
ne kadar ürün ekileceği konusunda planlı ve programlı<br />
bir çalışma yürütüyor. Yıl başında devlete<br />
üreteceğiniz ürün için ne kadar alan ayıracağınızı<br />
bildirmeniz gerekiyor. Buna göre de alacağınız<br />
yardımlar hesaplanıyor. Bu yardımları kurallara<br />
uyduğunuz sürece alabiliyorsunuz.<br />
EĞİTİM VE TEKNOLOJİNİN TEMELİ<br />
ÜNİVERSİTEDE ATILIYOR<br />
Hollanda’da üniversitelerin tarımda odaklandığı<br />
ana konuların başında, gıda üretimi, gıda<br />
tüketim artışı, yaşam alanı, gıda sağlığı ve geçim<br />
var. Üniversitelerin gıda üretimi konusunda asıl<br />
odak noktası az girdi ile iki katı ürün alarak verimi<br />
artırmak. Buna “24’üncü Yüzyıl” tarımı deniyor.<br />
Üniversitelerde araştırma amacıyla oluşturulan<br />
tarla ve seralar, tarımdaki yeni gelişmeler<br />
hakkında bilgi almak isteyen bütün üreticilere<br />
açık.Üniversitelerdeki araştırmalar, üretici-devlet-özel<br />
sektör ortaklığı ile destekleniyor. Hollandalılar<br />
bu işbirliğine, “Başarıyı sağlayan altın<br />
üçgen” adını veriyor.<br />
ÇEVREYE DUYARLI POLİTİKALAR<br />
Yeni araştırmalar seralarda enerji ve su<br />
verimliliği üzerine yoğunlaşıyor. Çünkü çiftçilerin<br />
seralarında gaz, enerji ve su kullanımında doğa ile<br />
ilişkilerini de göz önüne almaları bekleniyor.<br />
Doğa dostu üretim yapan seralar, çevre<br />
sertifikaları ve vergi avantajları ile destekleniyor.<br />
Yeni açılan tüm seralar çevreye duyarlı olduğunu<br />
gösteren ‘yeşil etiket’ sertifikasına sahip.<br />
Bu sertifikalar, seralarda kimyasal ürünler kullanmayarak,<br />
enerji kullanımında duyarlı olmak<br />
şartıyla elde edilebiliyor.<br />
Ve daha da önemlisi Hollanda artık sadece<br />
tarımsal ürünlerini değil bu alanda elde ettiği<br />
tecrübeyi ve teknolojik gücü de ihraç ediyor.<br />
Kısacası Hollanda’nın tarımdaki başarısı tesadüf<br />
değil.
SEKTÖR TANITIMI(TEKSTİL) Yusuf Kemal SAYAR<br />
Ülkemizde kayıtlı-kayıtsız çalışanlarla birlikte 450.000 kişi tekstil sanayinde, 1.500.000 kişi de hazır giyim sanayinde<br />
olmak üzere, THD sektörlerinde toplam 2.000.000 civarında kişinin çalıştığı tahmin edilmektedir...<br />
Tekstil ve hazır giyim sektörü, ülkelerin<br />
ekonomik kalkınma sürecinde önemli rol oynayan<br />
bir sanayi dalıdır. Tekstil ve hazır giyim sektörü,<br />
elyaf ve ipliği kullanım eşyasına dönüştürecek<br />
süreçleri kapsayan işlemleri içerir.<br />
Bu tanıma göre; sektör elyaf hazırlama, iplik,<br />
dokuma, örgü, boya, baskı, apre, kesim, dikim<br />
üretim süreçlerini kapsamaktadır.<br />
Elyaftan iplik ve mamul kumaşa kadar<br />
olan kısım tekstil, kumaştan giyim eşyası elde edilene<br />
kadar olan süreç ise hazır giyim sektörünün<br />
içinde değerlendirilmektedir.<br />
Sektörün nihai kullanıma yönelik ürünleri<br />
çok genel olarak hazır giyim, hazır eşya ve teknik<br />
tekstiller olarak gruplandırılmaktadır. Bu kapsamda<br />
çorap, kazak, gömlek, pantolon, takım elbise<br />
gibi giyim eşyası; perde, çarşaf gibi ev tekstili;<br />
halı ve diğer tekstil yer kaplamaları; ağ, ip, kablo,<br />
taşıyıcı tekstil bandı, filtre, paraşüt, fren bezi, keçe<br />
gibi diğer tekstil, branda, koruyucu bez ürünleri<br />
yer almaktadır.<br />
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca<br />
yapılan sektörel analiz ve değerlendirmelerde<br />
tekstil, hazır giyim ve deri sektörleri moda sektörüyle<br />
tüketiciye ulaşan, birbiriyle ilişkili<br />
üç ayrı sektör olarak ele alınmaktadır. Özellikle<br />
tekstil ve hazır giyim sektörleri tedarik ve üretim<br />
zincirlerinin yakın ilişkisi nedeniyle birbiri yerine<br />
kullanılan iki terim olarak da kullanılabilmektedir.<br />
Hazır giyim sektörü, genel anlamda dokuma<br />
ve örme kumaşlardan kadın, erkek ve çocuklar<br />
için gerek iş hayatında gerekse normal günlük<br />
hayatta olmak üzere günün her saatinde giyilmek<br />
üzere üretilmiş tüm dış giysiler ile iç giysileri,<br />
bunların aynı malzemelerden olmasa da aksesuarlarını<br />
ihtiva eder. Bu tarifte, erkek giysileri ile<br />
erkek çocuk giysileri arasında, kadın giysileri ile<br />
kız çocuk giysileri arasında veya modern giysiler<br />
ile yöresel giysiler arasında herhangi bir fark gözetilmemektedir.<br />
Diğer yandan yatak örtüsü, nevresim takımı,<br />
tuvalet ve mutfak bezleri gibi dikiş ile birleştirilerek<br />
veya kenarları dikilerek hazır eşya haline<br />
getirilmiş ev tekstili ürünleri ile kamp eşyası gibi<br />
hazır eşyalar da elyaf, iplik ve kumaşlar gibi tekstil<br />
makinelerinden imalattan çıktığı haliyle değil<br />
de dikiş ve benzeri işlemler sonrasında piyasaya<br />
sunulduklarından, hazır giyim sektörü içerisinde<br />
değerlendirilmektedir. >>
SEKTÖR TANITIMI(TEKSTİL)<br />
Tekstil ve hazır giyim sektöründeki yeni<br />
gelişmeler bu sanayinin ürünlerinin nihai kullanım<br />
alanlarını genişletmektedir. Günümüzde çok<br />
işlevli hazır giyim ürünleri gelişme döneminin<br />
daha başlarında olup gelecek vaat etmektedir.<br />
Teknik tekstillerin ise kullanım alanları<br />
daha da yaygınlaşmaktadır. Tekstil teknolojileri,<br />
elyaf ve iplikten üretilen, genellikle esnek ve bazı<br />
durumlarda esnek olmayabilen malzemelerin üretim<br />
teknolojileri ile bu malzemeleri şekillendirme<br />
ve mamul hale getirmede kullanılan teknolojilerdir.<br />
Kimyasal (insan yapısı, sentetik ve suni)<br />
elyaf ve iplik çekimi dünyanın en sermaye-yoğun<br />
sanayi sektörü olan Petro-kimya sanayi içinde<br />
yer alırken; iplik, dokuma, örme ve tekstil terbiye<br />
işletmeleri dördüncü sermaye-yoğun sanayi sektörünü<br />
oluşturmaktadırlar.<br />
Konfeksiyon ise halâ emek-yoğun bir<br />
sanayi sektörüdür. Tekstil sektörü, hazır giyim<br />
sektörünün tedarik zinciri içinde yer alan ve geniş<br />
kapsamlı üretim yelpazesine sahiptir. Tekstil kendi<br />
içinde elyaftan başlayarak mamul maddeye kadar<br />
oldukça uzun bir üretim zincirine sahip olup, genel<br />
itibariyle iplik, dokuma, örme, dokusuz yüzey,<br />
terbiye, hazır giyim ve konfeksiyon alt sektörleri<br />
yan sanayi olarak sayılabilir.<br />
Ayrıca tekstil sanayi; otomotivden, inşaata,<br />
ağır sanayiden tıbba kadar pek çok sektörle teknik<br />
açıdan ilişki içindedir.<br />
Ülkemizde kayıtlı-kayıtsız çalışanlarla birlikte<br />
450.000 kişi tekstil sanayinde, 1.500.000 kişi de<br />
hazır giyim sanayinde olmak üzere, THD sektörlerinde<br />
toplam 2.000.000 civarında kişinin çalıştığı<br />
tahmin edilmektedir...
RİSK ALMAK ZORUNDA MIYIZ? Osman YERLİTAŞ<br />
Meşhur bir öğrenci efsanesidir. Gerçek<br />
olup olmadığı bilinmese de etkili ve öğretici bir<br />
hikayedir. Hoca derse gelir ve sınav sorusu olarak<br />
tahtaya ‘Why?’ (Neden) yazar. Öğrenciler cevap<br />
olarak ilk önce ne yazacaklarını şaşırmışlar, sonra<br />
herkes bir şeyler yazmaya başlamış. Yalnız bir<br />
öğrenci, sınavın ilk dakikasında kağıdını teslim<br />
etmiş. Öğrencinin cevabı da soru gibi kısaymış:<br />
“Why not?” (Neden olmasın ki?) Hoca bu öğrenciye<br />
sınavdan “100” vermiş.<br />
Aynı hoca başka bir sınavda “Risk nedir?”<br />
diye soruyor. Yine bir öğrenci sınavın ilk<br />
10 saniyesinde teslim ediyor kağıdını. Kağıdın<br />
üst kısmında sadece adı-soyadı yazıyor, gerisi<br />
ise bomboş beyaz yaprak. En altta ise “İşte risk<br />
budur!” diye yazıyor. Ve sonuçta da sınıftaki en<br />
yüksek notu alıyor.<br />
Hocanın bir sonraki sınavında yine “Risk<br />
nedir?” sorusuyla karşılaşan öğrencimiz tekrar<br />
boş kağıt verince bu sefer 0 alıyor. Tabii koşa koşa<br />
hocaya gidip sebebini soruyor. İşte cevap: “Aynı<br />
şartlar altında, aynı riski iki kere almak aptallıktır!”<br />
RİSK NEDİR<br />
Risk, özellikle borsa işlemleri yapanların<br />
çok sık kullandığı bir terimdir. Herhangi bir kağıt<br />
değeri düştüğünde bunu bazıları alım bazıları<br />
satım fırsatı olarak görmektedir. Aslında her iki<br />
grup da risk almaktadır. Ancak analizleri daha<br />
doğru, atacağı adımlar daha net ve iradesi daha<br />
sağlam olanlar genellikle daha karlı çıkmaktadır.<br />
Aslında bu üçü de riski en aza indiren<br />
altyapıyı oluşturmaktadır. Yani aslında altyapısını<br />
sağlam oluşturanlar risk almamaktadır. Sadece<br />
hareket etmektedir. Genellikle de farklı sonuçlara<br />
bağlı B-C planları da mevcuttur.<br />
Ülkemizde finansal yatırımcıların yüzde<br />
89,0’u erkek, yüzde 11,0’i kadınlardan oluşuyor.<br />
Yatırımcıların yüzde 61,4’ü hisse senedi piyasasında,<br />
yüzde 20,2’si Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası’nda<br />
(VİOP), yüzde 18,4’ü ise Forex’de işlem<br />
yapıyor.<br />
Araştırma kapsamında görüşülen yatırımcıların<br />
yüzde 64,0’ü eline beklenmedik bir<br />
para geçmesi durumunda hisse senedi yatırımı<br />
yapacağını, yüzde 20,3’ü bankaya, para piyasasına<br />
yatıracağını, yüzde 15,7’si ise güvenilirliliği yüksek<br />
tahvillere veya hazine bonosuna yatırım yapacağını<br />
belirtiyor. >>
Yatırımcıların yüzde 80,2’si borsa veya<br />
yatırım fonlarına yatırım yaparken kendisini rahat<br />
hissettiğini belirttiği araştırma, risk kelimesinin<br />
yatırımcıların zihnindeki algısını da ölçtü. Buna<br />
göre “risk” kelimesini düşündüğünde yatırımcıların<br />
yüzde 36,8’inin aklına “belirsizlik”, yüzde<br />
36,4’ünküne “fırsat”, yüzde 17,7’sininkine “heyecan”,<br />
yüzde 9,1’ininkine ise “kayıp” kelimesi<br />
geliyor.<br />
Aslında hepimiz her an ölüm riski altındayız.<br />
Yediği meyvenin çekirdeği boğazına kaçtığı<br />
için ölen, Karşıdan karşıya geçmeye son anda<br />
karar verdiği için kaza geçiren, kaldırımda güvenle<br />
yürüdüğünü zannederken başına düşen eşya ile<br />
ölen, son anda yetişmeye çalıştığı araca binemeyip<br />
sakatlananların haberlerini duymuşsunuzdur.<br />
Hiçbirisi aslında ölüm riski olduğunu düşünmüyordu<br />
bunları yaşarken.<br />
Ticarette de risk altındayız alışverişlerde<br />
de... Aldığımız ürünün sağlam çıkıp çıkmayacağını<br />
düşünerek almak risk değil midir? Bu ürün<br />
satar diyerek işyerine depolayan kişinin hareketi<br />
risk değil midir?<br />
İşte bu yüzden risk yaşamın bir parçasıdır.<br />
Sürekli yüksek tansiyon içinde yaşamak gibi sürekli<br />
fırsat yakalayacağım diye risk almak da çok<br />
sağlıklı olmasa gerek.<br />
RİSK ALMAK ZORUNDA MIYIZ?<br />
Kriz yönetimi çok iddialı olsa da mecbur<br />
olduğumuz bir görev ve bu durumlarda büyük<br />
karakterler ortaya çıkar. Sıradan durumlarda<br />
karar vermek kolaydır. Ancak kriz dönemlerinde<br />
uygulanabilir, gerekçeleri sağlam, seri karar alabilen<br />
kişiler kahraman olur.<br />
Krizler fırsatları görmek için de soyutlanarak,<br />
eldeki imkanları ortaya koyarak, destekler<br />
bulmaya çalışarak, riski dağıtarak hareket etmekle<br />
mümkündür.<br />
Eskiler güzel söylemiş. ‘Bütün yumurtaları<br />
aynı küfeye koymamak gerek.’<br />
Risk yönetimi bitecek bir durum değildir.<br />
Yaşam devam ettikçe risk, risk devam ettikçe stres<br />
devam edecektir. Asıl olan risklerle barışık olmak<br />
ve karşılaşılan olumsuzlukları yeni işlere fırsat<br />
olarak değerlendirmektir.<br />
Kimi için riskli olan kimi için yaşam tarzı olabilir
BİLGİ NEDİR?<br />
Erhan GÜLER<br />
Siz şahıs veya firma olarak bu bilgilerden hangisinin mücadelesini veriyorsunuz hayatınızda? Sizce Türkiye bu<br />
bilgilerden hangisinin yaygın kullanımı ile gelişmiş ülkelerle arasındaki farkı kapatacak hatta ileri gidebilecektir?<br />
Bilgi, bir değerdir. Ancak değerini bilenler<br />
için kıymetlidir. Elmas değerinde bir bilgiye<br />
demir muamelesi yapacak kişilerin elinde bilgi de<br />
ziyan olur emek de… Bu yüzden bilginin sağlam<br />
temellere dayalı olması ve ehlinin elinden çıkması<br />
gerekmektedir. Bilgi insanları öne çıkarır. Ancak<br />
yanlış, eksik veya yalan bir bilgi bir daha gündeme<br />
gelememek üzere unutulmaya yol açar.<br />
Günümüz dünyası Bilgi Toplumu olma<br />
iddiasında olanlarla gerçekten ‘Bilgi Toplumu’<br />
olanlar arasında mücadele ile geçmektedir. Büyük<br />
bir kesim ise bu mücadeleyi sadece seyretmektedir.<br />
Aşağıda bazı bilgi türlerini belirtecek ve<br />
size yazının sonunda bir soru soracağım. Bilgi<br />
türleri denilince genellikle akla Bilgi Kuramı<br />
derslerinde verilen gündelik bilgi, teknik bilgi,<br />
bilimsel bilgi, dini bilgi, sanatsal bilgi gibi türler<br />
gelmektedir. Evet, bunlar bilgi çeşitleridir. Ancak<br />
nitelik yönünden bilginin türleri bunlar değildir.<br />
Şimdi nitelik olarak bilgi türlerini sıralayalım;<br />
1- Dağınık Bilgi;<br />
Bu bilgi türü dedikoduya dayanır. Halk<br />
içinde çok muteberdir. Bedavadır. Siz istemeseniz<br />
de size akar. Kullanımı ve edinilmesi en kolay<br />
bilgi türüdür. Kimse ardına düşüp sorgulamaz ve<br />
hesap verilmeyeceği için de rahatlıkla tercih edilir.<br />
Ancak insanın seviyesini göstermesi açısından<br />
oldukça tehlikelidir.<br />
2- Ham Bilgi;<br />
Bu bilgi Internet veya kütüphane bilgisidir.<br />
Ucuzdur.Ancak bulmanız meseledir. İhtiyacınız<br />
olanı bulana kadar çok zamanınızı alır. Ayrıca<br />
gereksiz bir sürü yığına daldırır. Samanlıkta iğneyi<br />
bir sürü samanla beraber verir. İş yapıldığı görüntüsü<br />
vermek için çokça tercih edilen bir bilgi<br />
türüdür. Karşılığında sadece gün kurtarılır.<br />
3- Saf Bilgi;<br />
Biraz zahmet, okuma, analiz ve sentez<br />
ister. Gördüğüne hemen aldanmayıp ardına düşmeyi<br />
ve farklı okumaları tetikler. Bu bilgi sahibine<br />
faydalı bir huzursuzluk ve yeni bilgilere yönlendiren<br />
hırs verir. Sürekli fikir yürüttürür. Bu sayede<br />
gelişimin kapılarını aralar. >>
BİLGİ NEDİR?<br />
4- Sistemli Bilgi;<br />
Bu bilgi türü sistemli araştırmalar gerektirir.<br />
Hedefe dönük ve orijinal yöntemler kullanıldığında<br />
müthiş bir gelişim ivmesi sağlar. İnsan<br />
bir şeyler yapmak zorunda hisseder kendisini<br />
ve sürekli beyin fırtınaları yaşamaya başlar. İşte<br />
bu devre gelişimin kapılarını ardına kadar açar.<br />
Şirketler için bulunmaz nimettir. Bulması zor olsa<br />
da yapılan her masrafı sonuna kadar fazlasıyla hak<br />
eden bilgi türüdür. Çünkü tüm bilgiler yanında<br />
en fazla ekonomik geri dönüş sağlayan bilgi türü<br />
budur.<br />
5- Tek Sahipli Bilgi;<br />
Laboratuarlarda sabahlamayı gerektirir.<br />
İğne ile kuyu kazmayı sevenlerin işidir. Bilim<br />
adamları bu bilgi sayesinde tarihe silinmez adlarla<br />
yazılırlar. Bilim dünyası bu bilgiyi üretenlerin<br />
omuzlarında<br />
yükselir. Paha biçilmezdir. Sahibi tarafından<br />
çocuğu gibi sevilir, korunur ve savunulur. Bazen<br />
insanlar böyle bir bilgiye hayatlarını adarlar.<br />
Araştırma firmaları size dedikodu, ham bilgi ya<br />
da genişletilmiş bilgi yığını değil tam ihtiyacınız<br />
olan kadarıyla ve sistemli bilgiler sunar.<br />
Şimdi soruyu sorma zamanı:<br />
Siz şahıs veya firma olarak bu bilgilerden<br />
hangisinin mücadelesini veriyorsunuz hayatınızda?<br />
Sizce Türkiye bu bilgilerden hangisinin yaygın<br />
kullanımı ile gelişmiş ülkelerle arasındaki farkı<br />
kapatacak hatta ileri gidebilecektir.
KEŞFEDİLMEYİ BEKLEYEN CEVHER: ÇOCUĞUNUZ<br />
Salim Zeki GÜRASLAN<br />
Hiç kimse doğduğundaki nitelikleriyle yaşamına devam etmez. Doğum anından itibaren öğrenmeler<br />
başlar. Ne tesadüf ki ağlamalar da o zaman başlar. Öğrenmenin korku ile ilişkisi olduğunu söylemek<br />
gerek. Korkusunu yenenler öğrenmelerini arttırıyor.<br />
Madencilikte cevher; minerallerden<br />
meydana gelen ve işlenmesi bir kâr sağlayan<br />
cisimlere denir. Bir madenci için cevher sadece<br />
işlenmeye değer bulunursa yani harcanacak paradan<br />
fazla para kazandıracaksa değerlidir.<br />
CEVHER NEDİR?<br />
Cevher içindeki esas maden “cevher minerali”<br />
olarak adlandırılır. Genellikle kıymetsiz ve<br />
ekseriyeti teşkil eden öteki kısım ise gang ismini<br />
alır. Cevherlerin taşınmasında ve işlenmesinde<br />
bu gang maddeleri fazla masrafa sebep olur. Bu<br />
itibarla genellikle cevher daha taşınmadan fiziki<br />
yollarla gangdan kısmen arındırılır.<br />
Cevherler (saf olanlar haricinde) şu şekilde sınıflandırılır:<br />
1.Alçak tenörlü: Verimi az olan,<br />
2.Yüksek tenörlü: Verimli,<br />
3.Ham cevher: Ocaktan çıktığı halde,<br />
4.Som cevher:Muamele görmeden satılabilen<br />
veya ergitilmeye gönderilebilen,<br />
5. Elle ayıklanabilen,<br />
6.Konsantrasyon yolu ile zenginleştirilmeye<br />
lüzum gösteren,<br />
7. Konsantre cevher: Mesela manyetik yolla<br />
veya flotasyonla (yağla kaplı cevheri çalkalama<br />
ile gangdan ayırıp yüzdürme işlemi) tenörü<br />
yükseltilmiş,<br />
8. Ergitilecek cevher: Metalin, cevherden<br />
ergitilme yoluyla çıkarılması gereken cevherdir.<br />
Çocuklarımız hakkında hangi cevher grubuna<br />
girmesini istediğinizi sorsak herhalde herkes<br />
‘Yüksek Tenörlü olsun!’ der. Ancak bilinmelidir ki<br />
çocuğun cevherinin yüksek tenörlü >>
KEŞFEDİLMEYİ BEKLEYEN CEVHER: ÇOCUĞUNUZ<br />
olması kendisine yapılan yatırıma bağlıdır. Çocuklarımızı<br />
daha kişiliğinin oluşum aşamasında<br />
yüksek tenörlü cevherin gereklerini vermek yerine<br />
gang doldurursak kimsenin değerlendiremeyeceği<br />
birisine dönüşür.<br />
YETENEK NEDİR?<br />
1. Bir kimsenin bir şeyi anlama ya da yapabilme<br />
niteliği, dışarıdan gelen etkiyi alabilme gücü,<br />
2. Bir duruma uyma konusunda organizmada<br />
bulunan ve doğuştan gelen güç, kapasite,<br />
3. Kişinin kalıtımsal olarak öğrenmesini çerçeveleyen<br />
sınır,<br />
Her insanda 4 tane önemli yetenek vardır.<br />
1. Doğal hedeflere ulaşma yeteneği<br />
2. Olağanüstü duygusal güçler<br />
3. Müthiş bir modelleme yeteneği<br />
4. Bilinçaltı<br />
Yetenekli Çocukları tespit etmek zordur. Çünkü;<br />
zekâ testleri, çocukların yetenekli oldukları<br />
alanların belirlenmesinde, kesin ve doğru sonuç<br />
vermeyebilir. Örneğin; güzel sanatlar alanında<br />
üstün yetenekli olan bir çocuk, kendisine uygulanan<br />
zekâ testinde, bu yeteneğini gösterecek ortamı<br />
ve imkanı bulamayabilir. Gençlerin yeteneklerini<br />
keşfetmek için izlenecek en doğru yol, uzun süreli<br />
yapılan gözlemdir.<br />
Yeteneklerinin altında veya üstünde olması<br />
kişi için bir baskı unsurudur. Altında olması<br />
eziklik duygusunu üstünde olması da karşılığını<br />
verme baskısına dayalı stres ve depresyona sebep<br />
olmaktadır. Aslında en başarılı insanlar yetenekleri<br />
düzeyinde başarı sergileyenlerdir. Bu insanlar<br />
hayatları boyunca da severek yaptıkları bu yetenek<br />
sergileme işinden mutlu olurlar. Bir insana verebileceğiniz<br />
en güzel hediye mutlu bir hayattır.<br />
Hiç kimse doğduğundaki nitelikleriyle<br />
yaşamına devam etmez. Doğum anından itibaren<br />
öğrenmeler başlar. Ne tesadüf ki ağlamalar<br />
da o zaman başlar. Öğrenmenin korku ile ilişkisi<br />
olduğunu söylemek gerek. Korkusunu yenenler<br />
öğrenmelerini arttırıyor. Denemekten korkanlar<br />
öğrenme fırsatını reddediyorlar aslında. Çocuk<br />
matematikten korkuyor bu yüzden öğrenemiyor.<br />
Öğrenemediği için yapamayacağını biliyor<br />
ve öğrenilmiş çaresizlik dışında elinde hiçbir şey<br />
kalmıyor.<br />
Sıra dışı insanlar bu korkularını kendileri<br />
yendikleri için ve sevdikleri alanda daha fazla<br />
derinleştikleri için bu konuma ermektedirler.<br />
Öyleyse çocuklarımızı korkmadıkları alanda daha<br />
fazla meşgul etmeli ve yeteneklerini geliştirmeye<br />
çalışmalıyız. Belki de keşfedemediğimiz cevher<br />
oralarda bir yerde yatıyordur.
EĞİTİM KONUSUNDA GERÇEK SORUN KİMDE?<br />
Sibel KARAASLAN<br />
Eğitim denilince herkesten birçok yorum geliyor. ‘Eğitim şart!’ diyen de var ‘Hiçbir şeye yaramıyor!’<br />
diyen de... Herkesin başkasını suçladığı eğitim sektöründe aktörler neyi savunuyorlar? Gerçekte ne<br />
yaşanıyor? Olması gereken nedir?<br />
Eğitim hayvanlarda bile istenilen sonuçları<br />
veren bir çalışmadır. Bu çalışma insanoğlunun<br />
bin yılları bulan bilgi birikiminin ürettiği malzemeleri<br />
temel alarak yürütülür. Her gelen nesil<br />
öncekilere bir şeyler ekler ve bir sonraki nesle<br />
aktarır.<br />
Günümüzde aynı tezgahtan geçen insanların<br />
nasıl oluyor da faklı sonuçlar ortaya çıkardığına<br />
şaşırıyoruz. Aslında bu bile başlı başına<br />
bir problem ve eğitimcilerin özellikle üzerinde<br />
düşünmesini gerektiriyor. Biz bu yazıda eğitimin<br />
sac ayağını oluşturan üyelerin yani Öğrenci-Veli-Okul(Öğretmen)-Devlet<br />
dörtlüsünün birbirleri<br />
hakkında yaklaşımına değinmek istiyoruz.<br />
Bakalım bu dört oyuncu birbiri hakkında neler<br />
söylüyor ve suçu kime atıyorlar. Bunu yaparken<br />
bilimsel dayanakları da var üstelik.<br />
1- Öğrenci; Genel olarak öğrenciler bir kaç<br />
kanaldan da kendilerini destekleyici cümleler<br />
duydukları için çok sağlam bir şekilde aşağıdaki<br />
inançları geliştiriyorlar. Öğrenciler;<br />
A- Yanlış yönlendirildiklerini<br />
(Sistem yani devlet suçlu),<br />
B- Bir şeylere zorlandıklarını<br />
(Eğitimciler suçlu),<br />
C- İstemedikleri kişi olmalarının beklendiğini<br />
(Aile suçlu),<br />
D- Aileden yardım alamadıklarını Aile suçlu),<br />
E- Temellerinin zayıf olduğunu<br />
(Eğitimciler suçlu),<br />
F- İmkanların yeterli olmadığını<br />
(Devlet suçlu),<br />
G- Gelişmiş okullarla yarıştırıldıklarını<br />
(Devlet suçlu),<br />
ileri sürüyorlar.<br />
2- Veli; Aileler çocukları için yaşamaktadırlar.<br />
Yani onların en büyük istekleri çocuklarının kendilerinden<br />
daha iyi bir yaşam sürmesidir. Ancak<br />
büyük bir kısmının her nedense bir türlü bu istekleri<br />
gerçekleşmemektedir. Veliler;<br />
A- Çocukların yarış atına çevrildiğini<br />
(Devlet suçlu),<br />
B- Öğretmenlerin dersi çalışkanlarla işlediğini<br />
(Öğretmenler suçlu),<br />
C- Okulun öğrencilere yaklaşımının farklı olduğunu<br />
(Öğretmenler suçlu),<br />
D- Her imkanı sağladıklarını çocuğun tembel<br />
olduğunu (Öğrenci suçlu),<br />
E- Kardeşi de aynı evde ama daha başarılı<br />
(Öğrenci suçlu),<br />
görüşündeler. >>
EĞİTİM KONUSUNDA GERÇEK SORUN KİMDE?<br />
3- Okul (Öğretmen); İdare ve eğitimciler ellerindeki<br />
malzemeden en iyi ürünü elde etmeyi amaçladıklarını<br />
ancak bir türlü tam başarı elde edemediklerini<br />
savunuyorlar ve öğretmen;<br />
A- Öğrencilerin ders çalışmadığını<br />
(Öğrenci suçlu),<br />
B- Ailenin çocuğun durumunu takip etmediğini<br />
(Veli suçlu),<br />
C- Ailenin çocuğa yeterince destek vermediğini<br />
(Veli suçlu),<br />
D- Sistemin sürekli değiştiğini<br />
(Devlet suçlu),<br />
E- Öğretmen ve idarecilerin sürekli değiştiğini<br />
(Sistem yani Devlet suçlu),<br />
düşünüyor.<br />
4- Devlet; ‘Ben daha ne yapayım binlerce idareci,<br />
yüz binlerce öğretmen, memur ve yardımcı personeli<br />
ayrıca milyonlarca öğrencinin ihtiyacını her<br />
şeyden önemli gördüğüm için bütçeden en fazla<br />
payı da veriyorum ama yine de eğitimde gelişmeler<br />
istediğim gibi değil.’ diyor. Devlet;<br />
A- Öğrencilerin doğru çalışmadıkları<br />
(Öğrenci suçlu),<br />
B- Öğretmenlerin sadece parayı düşündüğünü<br />
(Öğretmen suçlu),<br />
C- İdarecilerin siyasi hareket ettiklerini<br />
(Öğretmen ve İdare suçlu),<br />
D- Velilerin yeterli bilinç düzeyinde olmadığını<br />
(Veli suçlu),<br />
savunuyor.<br />
Yazmaya kalksak daha pek çok şikayet<br />
yazılabilir. Herkes bu ve benzeri şikayetleri dinlemiştir.<br />
Bunu yaparken bilimsel dayanakları da var<br />
üstelik. Ancak kaçırdığımız bir nokta var. Herkes<br />
şu soruları kendisine sormalı;<br />
‘Ben üzerime düşenin farkında mıyım ve gerekeni<br />
yapıyor muyum?’<br />
‘Bütün bu olumsuzluklarda bana düşen pay<br />
nedir?’<br />
‘Gelişmiş ülkeler nasıl çözüyor ve bize neden<br />
uyarlanamıyor?’<br />
‘Arkadaşım nasıl yapıyor ve ben yapamıyorum?’<br />
‘Aynı sınıfta diğer öğretmen arkadaşım nasıl<br />
verimli olabiliyor ve ben olamıyorum?’<br />
‘Aynı evde bir çocuğu iyi yetiştirirken neden<br />
diğerine aynı başarıyı yakalatamıyorum?’<br />
En iyisi bize de ‘Hah tamam şimdi çözdün değil<br />
mi?’ denmeden çenemizi kapatalım...
YABANCI DİL EĞİTİMİNDE GÜÇLÜKLER<br />
Aylin Erkaya Elçi<br />
TED Malatya Koleji<br />
Yurt Dışı Eğitim Danışmanı ve<br />
Proje Koordinatörü<br />
Günlük hayatta dil bir araçtır, bir amaç değildir. Dil, bilgi paylaşımını sağlayan bir iletişim aracıdır.<br />
İnsanlar iletişim kurarken, dil hakkında (şahıs ekleri, zaman ekleri, ismin halleri, vb) değil, dili kullanarak<br />
ve dilbilgisi kurallarından faydalanarak konuşur ya da yazarlar.<br />
Türkiye’de yabancı dil eğitimi sorunu<br />
kabul edilmesi gereken bir gerçektir. Bu gerçek<br />
devlet veya özel kolej gözetmeksizin ilkokul bölümlerinden<br />
başlayıp üniversitelere kadar devam<br />
eden bir sorundur.Yabancı dil eğitimi planlamasının,<br />
gerçekçi ve bilimsel verilere dayandırılmasının,<br />
planlanan eğitimin amacına uygun ve başarılı<br />
olması için temel şart olduğu değerlendirilmektedir.<br />
Bu nedenle, yabancı dil eğitimi sisteminin<br />
sağlıklı olarak planlanabilmesi için sırasıyla;<br />
Veri toplama ve analizi,<br />
* Amacı belirleme,<br />
* Planlama,<br />
* Ön uygulama,<br />
* Uygulama,<br />
* Tepki değerlendirmesi,<br />
* Ölçme-değerlendirme,<br />
* Yeniden planlama unsurlarının ciddiyetle ele<br />
alınması gerekmektedir.<br />
Avrupa ülkeleri, öğrencilerinden en az iki yabancı<br />
dil bilmesini beklemektedir. Yükseköğretim düzeyinde,<br />
Türkiye’nin bu sorunu çözmek için yaptığı<br />
düzenlemelerin şimdiye dek yeterince başarılı<br />
olduğu söylenemez. Türk eğitim sisteminin bu<br />
konuda güçlü bir düzenleme<br />
ortaya koyması gerekir. Üniversitelerin, öğrencilerine<br />
dil öğrenme kanallarını sadece tek bir dili<br />
(İngilizce) öğretmeye yöneltmesi de yetersizdir.<br />
Birden fazla dil öğrenilmesi özendirilmelidir.<br />
Sorunlar yaşanmasının temel nedenlerinden biri,<br />
yabancı dil eğitiminin niteliği ve koşullarıyla ilgili<br />
akademik bilgi ve birikimlerinin yetersiz kalması.<br />
Bir diğer sebep de uygulamada yabancı dil eğitimine<br />
mahsus idari, mali ve akademik yönetim<br />
bilincinin var olmaması.<br />
Şöyle ki, bir yabancı dilin öğrenimi ve<br />
öğretimi, diğer alan derslerinin eğitiminden farklı<br />
bir eğitim sürecidir. Bu, süreklilik gerektiren, son<br />
derece dinamik, değişken, çok yönlü ve karmaşık<br />
bir süreçtir. Okuma, yazma, dinleme, konuşma<br />
gibi dil becerilerinin geliştirilmesi gereken bir<br />
eğitimidir. Bu süreç, yaşam boyu devam etmeyi<br />
gerektiren sürekli bir öğrenim sürecidir. Haftada<br />
ortalama 25-30 saat ders vermek zorunda kalan<br />
bir öğretmen son derece olumsuz bir eğitim ortamı<br />
oluşturuyor. Haftada 15 saatlik bir ders yükünü<br />
aşan bu ders yükü, öğretmnelerin hem ders içi<br />
öğretim performanslarını zayıflatıyor, hem ders<br />
dışı yönetim toplantılarına katılmalarını aksatıyor,<br />
hem de sınav hazırlığı ve değerlendirmesi, müfredat<br />
ve materyal geliştirme gibi idari ve akademik<br />
sorumluluklarını yeterince yerine getirememelerine<br />
yol açıyor. Daha da kötüsü, çalışma süreleri<br />
içinde uygula- >>
YABANCI DİL EĞİTİMİNDE GÜÇLÜKLER<br />
nan ders içeriklerinin ve bir bütün olarak genel<br />
müfredatın kalite düzeyinin denetlenmesi, geliştirilmesi<br />
ve kalitenin sürekliliğinin sağlanması<br />
için gerekli olan hizmet içi eğitimden de yoksun<br />
kalıyorlar.Dil eğitiminde bu soruna neden olarak<br />
birçok unsur gösterilebilir. Bunlardan bazıları:<br />
* Yabancı dil öğretmenleri ile ilgili sorunlar<br />
* Yabancı dil öğrencisi ile ilgili sorunlar<br />
* Eğitim metodu sorunu<br />
* Eğitim araç ve gereçleri ile ilgili sorunlar<br />
Yabancı dil öğretmenleri ile ilgili sorunlar<br />
Bir dili öğretmek için o dilin eğitici tarafından<br />
çok iyi bilinmesi gerekmektedir. Öğretmenlerin<br />
kelime hazneleri kısıtlı olabiliyor.<br />
Üniversitelerin kaliteli yabancı dil öğretmenleri<br />
mezun etmeleri için öğretmenlerin yabancı dili<br />
etkin bir şekilde kullanmalarını sağlamaları<br />
gerekiyor. Yabancı dil öğretmenlerinin üniversite<br />
eğitimleri sırasında yurtdışında bir dönem yada<br />
bir yıl eğitim almaları zorunlu hale getirilmeli.<br />
Dil sadece kelime ve gramerden oluşmaz,<br />
o dilin kültürü de öğrenilmelidir. Bir yabancı dili<br />
öğrenmenin en etkili yolu bunu yerinde gerçekleştirilmektir.<br />
Üniversite eğitimleri sırasında yabancı<br />
dil öğretmen adayları mutlaka ana dili öğrettiği<br />
dil olan öğretmenlerden (nativespeaker) ders<br />
almalıdır. Bu şekilde kelime haznesi, kültür ve<br />
gramer bilgisi konularında yaşanabilecek sorunlar<br />
giderilmiş olur.<br />
Öğrencilerle ile ilgili sorunlar:<br />
Yabancı dil öğrenimi konusunda öğrencilerin<br />
motivasyonları ve kendilerine özgüvenleri<br />
çok az. Başarılı bir İngilizce dil eğitimi verilebilmesi<br />
için öğrencilerin motivasyonları attırılmalı,<br />
yoksa da onları motive edici yöntemler üzerinde<br />
durulmalı, hem öğretmenler hem öğrenciler<br />
motive hale getirilmelidir. Okullarda öğrencilerin<br />
sınıflarda öğrendikleri yabancı dili aktif kullanmaları<br />
adına fazla sayıda etkinlik planlanmalıdır.<br />
Yabancı dil kulüpler, yabancı dil yarışmaları ve yabancı<br />
dilde münazaralar gerçekleştirilmelidir. >>
YABANCI DİL EĞİTİMİNDE GÜÇLÜKLER<br />
Ayrıca öğrenciler Avrupa ülkelerinde bulunan<br />
öğrencilerle mektup yada sosyal medya arkadaşlığına<br />
teşvik edilmelidir. Okulların bu anlamda<br />
yurt dışı projeleri ile aktif ilgilenen bir öğretmeni<br />
olmalıdır. Ancak bu şekilde öğrenci sınıfta öğrendiği<br />
dili etkin halde kullanabilir ve özgüvenini<br />
arttırır<br />
Eğitim Metodu<br />
Eğitim araç ve gereçleri<br />
Eğitim materyalleri neler olmalıdır?<br />
Yüksek kalitede interaktif içerikler, indirilebilir<br />
podcastlar, online ders kitapları ve alıştırmalar, videolar<br />
ve MP3’e yüklenebilen okuma, dinleme ve<br />
diğer aktiviteler. Öğrenci bu materyaller sayesinde<br />
dinleme, konuşma, dinlediğini anlama ve telaffuz<br />
yeteneğini geliştirir.<br />
Sınıflarda hala gramer ağırlıklı eğitim veriliyor.<br />
Kelime ezberlettirilerek öğrencilerin kelime<br />
hazneleri geliştirilmeye çalışılıyor. Dil öğretmeni<br />
eğitiminde konuşmaya ve iletişim kurmaya, o<br />
ülkenin kültürünü ve edebiyatını öğretmeye ve<br />
okutmaya hemen hemen hiç ağırlık veremiyor. Dil<br />
eğitiminde iletişimsel (Communicative ) metodun<br />
kullanılması şart. Bunun için üniversite öğretim<br />
üyeleri, eğitim görevlileri bu metodu benimsemelidir.<br />
Dil eğitimini desteklemek adına sınıflarda en<br />
son teknoloji kullanılmalıdır.<br />
Günlük hayatta dil bir araçtır, bir amaç<br />
değildir. Dil, bilgi paylaşımını sağlayan bir iletişim<br />
aracıdır. İnsanlar iletişim kurarken, dil hakkında<br />
(şahıs ekleri, zaman ekleri, ismin halleri, vb) değil,<br />
dili kullanarak ve dilbilgisi kurallarından faydalanarak<br />
konuşur ya da yazarlar. Kişiler, karşısındaki<br />
konuşurken, o şahsın iyelik ekini, çoğul ekini<br />
ve benzer dil yapılarını nasıl kullandığına değil,<br />
onun anlatmak istediği şeye, yani anlama yoğunlaşır.<br />
Bu nedenle, yabancı dil eğitimi, dili mümkün<br />
olabildiğince gerçek işlevinde, yani bir öğrenme<br />
ve iletişim aracı olarak kullanılmak üzere<br />
sunacak şekilde planlanmalıdır.
OKUL FOBİSİ<br />
Naim KARAASLAN<br />
Okullar eğitim-öğretim süreçlerine başlarken çocuklarda en temel karşılaşılan sorunlardan<br />
biri okul fobisidir. İlk defa böyle bir durumla karşılaşan ebeveynler şaşırmış bir halde en<br />
uygun çözümü bulmakta desteğe ihtiyaç duyarlar.<br />
Okul fobisi, eğitim hayatı boyunca çocuklarımızın<br />
geliştirdikleri genel korkulara verilen<br />
addır. Genellikle çocuğun okulda yaşadığı sıkıntı,<br />
gerginlik, huzursuzluk nedenidir. Herhangi bir<br />
huzursuzluk ya da gerginliğin okul fobisi olarak<br />
tanımlanabilmesi için çocuğun yaşıtlarına göre<br />
abartılı tepki göstermesi gerekir. Okul fobisinin en<br />
çok görüldüğü yaşlar, 5-6 yaş gurubu ile 11-12 yaş<br />
grubudur. Sanıldığının aksine okul fobisi, sadece<br />
çocukta okula başladığı süreçte değil, ileriki süreçlerde<br />
de yaşayacağı bir durum olabilir. Bu durum<br />
her çocukta görülebilir.<br />
Okullar eğitim-öğretim süreçlerine başlarken<br />
çocuklarda en temel karşılaşılan sorunlardan<br />
biri okul fobisidir. İlk defa böyle bir durumla<br />
karşılaşan ebeveynler şaşırmış bir halde en uygun<br />
çözümü bulmakta desteğe ihtiyaç duyarlar.<br />
Okul fobisinin nedenleri<br />
1- Anneden ilk ayrılık fobiyi başlatır.<br />
2- Sevdiklerinden uzak olma duygusu fobiyi<br />
geliştirir.<br />
3- Ailenin aşırı hassasiyet hissettirmesi çocukta<br />
başına bir şey gelme korkusu oluşturabilir.<br />
4- Okulda arkadaşlarından gördüğü hafif yollu<br />
sataşmaların, kavgaların üstesinden gelemeyebilir.<br />
5- Öğretmen davranışlarının sert ve hoşgörüsüz<br />
olması fobiyi büyütebilir.<br />
6- Travmatik olaylar (hastalık, göç, ölüm, sosyo-ekonomik<br />
değişiklikler) fobiyi arttırabilir.<br />
7- Okul, öğretmen değişikliği gibi problemler<br />
olumsuz etkileyebilir.<br />
8- Çocuğun cinsel taciz veya maddi manevi istismara<br />
maruz kalması fobiyi hastalık derecesine<br />
çıkarabilir.<br />
9- Aile ve öğretmenlerin mükemmeliyetçi tutumları<br />
çocukta performans korkusuna bağlı okula<br />
gitme isteksizliği oluşturabilir.<br />
10- Okulların fiziki yapısı da kaygıyı tetikleyebilir.<br />
Büyük mekanlar, renksiz sınıflar yerine, daha küçük<br />
mekanlar, renkli sınıflar çocuğun daha rahat,<br />
insancıl ortama uyum sağlamasına neden olur. >>
OKUL FOBİSİ<br />
Okul Fobisinin Belirtileri;<br />
Çocuklar genellikle sözle ifade etmeden<br />
önce bazı hareketlerle okul fobisi belirtilerini<br />
verirler. Endişe, hassasiyet yoğunluğu, duygusal<br />
yoğunluk, çabuk etkilenme, karşı tarafın duygularını<br />
fazla önemseme gibi duygusal tepkiler yanında<br />
Kalp çarpıntısı, ağız kuruluğu, terleme, titreme,<br />
uyuşma, sık idrara çıkma, bulantı, karın ağrısı, sık<br />
ve sebepsiz ağlama gibi fiziksel tepkiler de verebilir.<br />
- Başarısı teşvik edilmeli sınıf içinde ödüllendirilmelidir.<br />
Son olarak maalesef uyku düzensizliği<br />
kahvaltı yaptıramama, ihtiyaçların eksikliği ve<br />
ödev yapmadığı günler velinin ‘Acaba okulda mı<br />
problem var, öğretmen mi kötü davranıyor?’ diye<br />
düşünmelerinden önce kendi ev hayatlarını ev<br />
davranışlarını gözden geçirmelerinin daha uygun<br />
olacağı öncelikli bir tedbir olacaktır.<br />
Okul Fobisine Karşı Yapılabilecek Davranışlar;<br />
- Okul fobisi yaşayan çocuk, kınanır veya eleştirilirse<br />
bu fobiyi azaltmaz arttırır,<br />
- Kardeşler arası sevginin dengeli bir şekilde yansıtılması<br />
gerekir,<br />
- Çocuğun okulda güven ortamında olduğunu<br />
hissettirmelidir.<br />
- Çocuğun anne-baba dışında farklı ortamlarda<br />
kalabilmesi desteklenmelidir.<br />
- Çocuğa verilen sözler tutulmalı ve tutarlı davranılmalıdır.<br />
- Okul fobisinin derecelerine göre çocuğun okula<br />
alışma süreci desteklenmelidir.<br />
- Okula alışma sürecinde ilk bir iki gün sınıfa<br />
alınan veliler yavaş yavaş uzaklaşmalıdır.<br />
- Psikiyatr desteği alındığında, ilaç takviyesi<br />
öneriliyorsa bu durum okul fobisini ileri seviyede<br />
kaygı bozukluğu olarak yaşayan çocuğun çözümünü<br />
hızlandıracaktır.<br />
- Dikkat eksikliği, hiperaktivitesi olan çocuklarda<br />
okul fobisi daha sık görülmektedir.
ANKETÖR KİMDİR ?<br />
Anket, bilgi edinmek amacıyla insanlarla karşılıklı yüz yüze, telefonla, posta ya da e-posta yoluyla görüşülmesi<br />
ve bu görüşmede elde edilen bilgilerin analiz edilmek üzere tablolara ve grafiklere dönüştürülmesini<br />
amaçlayan sosyal bilimlerde en etkili araştırma yöntemidir.<br />
Anketör de bu uygulamada bilgiyi insanlardan alıp veriye dönüşmesini sağlayan aracı görevlidir. Aslında<br />
çok önemli bir işlevi vardır. Ortaya çıkacak sonuçlar insanların yaşam kalitesinin yükselmesine yardımcı olacaktır.<br />
Çünkü kurumlar, firmalar müşteri memnuniyetini hedefledikçe gelişebilirler. Bu memnuniyeti de sadece<br />
anketör aracılığıyla en açık ve doğru şekilde alabilirler. Bu açıdan bakıldığında anketör size sizin bile olamayacağınız<br />
kadar ve toplumun neredeyse tamamına yansıyacak şekilde yardımcı olmaktadır.
ANKETİN YARARLARI<br />
* Yaşam kalitenizi arttırır,<br />
* Kendinizi ifade etme hakkı verir,<br />
* Eksiklerinizi görmenizi sa ğlar,<br />
* Kendinizi geliştirmenizi sağlar,<br />
* Otokontrol sağlar,<br />
* Doğru analizler yapmanızı sağlar,<br />
* Ufkunuzu genişletir,<br />
* Fikir verir,<br />
* Yeni iş sahaları açar,<br />
* Kararsızlıktan kurtarır,<br />
* Doğru yatırım yapmanızı sağlar,<br />
* Hareket kabiliyetinizi arttırır,<br />
İfade özgürlüğü sağlar *<br />
Verimliliği arttırır *<br />
Memnuniyeti arttırır *<br />
Objektif olmanızı sağlar *<br />
Yolunuzu görmenizi sağlar *<br />
Kâr sağlar *<br />
Doğru yönde büyütür *<br />
Sağlam adımlar attırır *<br />
Modern dünyaya uyumu kolaylaştırır *<br />
Rekabette öne geçirir *<br />
Maliyeti düşürür *<br />
İsrafı önler *<br />
Farkındalığı arttırır *<br />
Eğer tüm bu yararlarına rağmen anket doldmaya mesafeli duruyor ve profesyonel anketörlere soğuk bakı<br />
yorsanız yaşam kalitenizden memnunsunuz demektir. Gelişmeye kapalı bir toplumdan ne elde edilebilirse<br />
sizin payınıza da sadece o kadarı düşecektir.
DÜNYADA VE TÜRKİYEDE AR-GE<br />
Firmalar, kurumlar ve üniversiteler, araştırma alanında çalışan AR-GE personelini ve eski araştırmalardan<br />
bugüne kadar elde edilen bilgi birikimlerini kullanarak yeni ürünler ve çözüm yolları elde etmektedirler.<br />
İngiliz düşünür Francis Bacon’un daha<br />
17. yüzyılın başlarında dile getirdiği “Bilgi güç<br />
kaynağıdır” deyişi, bilimin insanlığın refah ve<br />
gelişmesi açısından ne kadar önemli olduğunu en<br />
yalın şekilde ortaya koymaktadır.<br />
Bilgiye yatırım denilince ilk akla gelen kavram<br />
Araştırma-Geliştirme(AR-GE)’dir. AR-GE, bilgiye<br />
ve teknolojiye dayalı olarak yeni ürünlerin oluşturulması,<br />
geliştirilmesi ve yeni üretim tekniklerinin<br />
gerçekleştirilmesi olarak tanımlanabilir.<br />
AR-GE harcamaları günümüz ekonomi<br />
dünyasının itici gücü ve ulusal rekabet ortamında<br />
önemli desteklerinden biridir.<br />
AR-GE harcamaları dünyadaki gelişmiş<br />
ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki farkı<br />
ortaya koyan önemli bir göstergedir.<br />
Dünyadaki harcamaları ile ülkelerin gelişmişlik<br />
düzeyi arasında doğrudan bir ilişki vardır.<br />
AR-GE’NİN ÖNEMİ<br />
Firmalar, kurumlar ve üniversiteler, araştırma alanında<br />
çalışan AR-GE personelini ve eski araştırmalardan<br />
bugüne kadar elde edilen bilgi birikimlerini<br />
kullanarak yeni ürünler ve çözüm yolları<br />
elde etmektedirler.<br />
Küreselleşme süreciyle birlikte artan rekabet<br />
ortamına dayalı olarak, Ar‐Ge faaliyetleri sonucu<br />
yaratılan bilgi, teknolojik yenilik gibi değerler<br />
özellikle internetin de gelişmesiyle birlikte daha<br />
kolay yayılabilmektedir.<br />
AR‐GE harcamalarını etkileyen faktörler<br />
olarak;<br />
* Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri,<br />
* Ekonomik ve endüstriyel yapı,<br />
* Ülkedeki büyük firmaların sayısı,<br />
* Teknik personelin yeterlilik düzeyi,<br />
* Ülkenin bilim ve teknoloji altyapısı,<br />
* Dış pazarlara açılma yeteneği,<br />
Mustafa AKAR<br />
* Temel araştırmalara yapılan kamusal harcama<br />
lar,<br />
* Kamu ve özel sektör araştırma çalışmaları arasındaki<br />
bağlantı sayılabilir.<br />
AR-GE harcamaları konusunun en önemli<br />
örneği olarak Çin gösterilebilir. Çin 1990’lı yılların<br />
başında tekstil ve beyaz eşya gibi katma değeri<br />
düşük olan mallar ihraç eden bir ülke konumunda<br />
iken, 2000’li yıllarda ise elektronik ürünler,<br />
bilgisayar, telekomünikasyon, uzay teknolojileri<br />
gibi katma değeri yüksek olan mallar ihraç ederek,<br />
dünya ekonomisinde söz sahibi olan bir ülke<br />
haline gelmiştir.
Dolayısıyla Çin’in bu kadar kısa sürede gelişmesini<br />
sağlayan hiç kuşkusuz AR-GE harcamalarına<br />
verdiği önem ve yapmış olduğu harcamalardır. Bu<br />
konuyu yeterince kavrayamayan ve desteklemeyen<br />
ülkeler ise dünya ülkeleri arasındaki bu yarışta<br />
geride kalmışlardır.<br />
AR-GE’NİN DEĞERİ;<br />
Ülkelerin AR-GE harcamalarına bu kadar<br />
büyük önem vermelerinin en büyük nedeni,<br />
yapılan bu harcamaların yaratmış olduğu katma<br />
değerin ve fiyatının çok yüksek olmasından kaynaklanmaktadır.<br />
Aşağıdaki tabloda bir kg ürün<br />
fiyatı verilerek bilgi endüstrisinin değeri gözler<br />
önüne serilmiştir.<br />
Beton<br />
Çimento<br />
Demir-Çelik<br />
Alüminyum<br />
Otomobil<br />
Yolcu Uçağı<br />
Savaş Helikopteri<br />
Cep Telefonu<br />
Savaş Uçağı - İlaç<br />
Uydu<br />
Mikro/Nano Yonga<br />
DÜNYADA VE TÜRKİYEDE AR-GE<br />
1 sent<br />
5 sent<br />
50 sent<br />
1,5 dolar<br />
10 dolar - 100 dolar<br />
100 dolar – 1.000 dolar<br />
2.000 dolar – 3.000 dolar<br />
4.000 dolar<br />
10.000 dolar<br />
100.000 dolar<br />
4.000.000 dolar<br />
İhracatımızın ancak %2’si AR-GE’ ye dayalı<br />
yüksek teknolojili mallardan oluşmakta olup<br />
bu oran Türkiye ile zaman zaman karşılaştırılan<br />
Çin’de %28, Güney Kore’de %29, Brezilya’da %11,<br />
Rusya’da %9, Hindistan’da %7 düzeyindedir.<br />
Uluslararası Yatırımcılar Derneği -YA-<br />
SED’İN ülkemizde faaliyet gösteren yabancı 25<br />
büyük holdingin tepe yöneticilerine(CEO) dayandırarak<br />
hazırladığı AR-GE Raporunda;<br />
* Uluslararası Yatırımcıların AR-GE Yatırımlarını<br />
Türkiye’ye Çekmek İçin Gereksinimlerin Belirlenmesi<br />
,<br />
* Türkiye’deki AR-GE desteklerinin durumunu<br />
bütünsel bir anlayışla mevcut ve potansiyel rakip<br />
ülkelerdeki kamu AR-GE ve lokal AR-GE desteklerinin<br />
(yöresel ve belediye destekleri) toplamıyla<br />
periyodik olarak karşılaştıracak bir yapının<br />
kurulması,<br />
* AR-GE mevzuatının uygulanması sırasında,<br />
AR-GE Merkezlerini denetleyen hakemlerin etik,<br />
şeffaf ve ölçülebilir kriterlerde çalışmasını sağlayacak<br />
iş yürütme kılavuzu geliştirmek ve performanslarının<br />
periyodik olarak değerlendirilmesi,<br />
* Büyük kamu projelerinin, AR-GE çalışmalarına<br />
olanak sağlayacak şekilde çok daha önceden<br />
duyurulması,<br />
* Özel sektör ve devlet işbirliğiyle, Türkiye’yi diğer<br />
ülkelerden ayrıştıran özelliklerin ortaya çıkarılması<br />
ve odak alanların belirlenmesi ve devletin<br />
bu alanlarda dünya çapında teknoloji ve bilgi<br />
merkezlerini Türkiye’de oluşturmak için stratejik<br />
hedeflerini belirlemesi,<br />
* Uluslararası başarılı örneklere paralel olarak<br />
kamu ihtiyaçları için AR-GE ihaleleri oluşturulması,<br />
* Türkiye’deki AR-GE ekosistemini rakip veya<br />
potansiyel rakip ülkelerden daha iyi seviyeye getirmeyi<br />
hedefleyen bir program yapılması, ölçülebilir<br />
hedeflerin belirlenmesi ve uygulanmasının<br />
takip edilmesi,<br />
* Üniversite ve sanayi işbirliğinin kurumsallaşması<br />
ve yaygınlaşması,<br />
* Üniversitelerin sanayi şirketleri ile birlikte çalışabilecek<br />
ve iki yönlü fikir alışverişi yapabilecek<br />
düzeye gelmesi,<br />
* Erken dönemlerde öğrencilere AR-GE kültürü<br />
ve eğitimi verilmesi,<br />
* Sanayinin ihtiyaçlarına uygun kalifiye eleman,<br />
yan sanayi iş süreçlerinin iyileştirilmesi,<br />
* Teknokentlerin emlak işletmesi yapısından kapsamlı<br />
AR-GE desteği sunan yapılara dönüşmesi,<br />
aralarındaki uygulama farklarının giderilmesi,<br />
* AR-GE faaliyetlerinin yapıldığı yere değil, niteliğine<br />
bakılarak değerlendirilmesi,<br />
* AR-GE mevzuatının açık ve net olması, uygulamanın<br />
baştan belirlenen kriterlere göre yapılması,<br />
bürokrasinin azaltılması önerilmektedir.
TÜİK VERİLERİ<br />
Düzenleyen: Restart<br />
Vücut Kitle İndeksinin (VKİ)baz alındığı kilo hesaplamalarında ülkemiz henüz AB rakamları kadar vahim olmasa<br />
da son yıllarda artan düzeyde kilo sorunları görülmektedir. Türkiye’de 2012 Vücut kitle indeksleri incelendiğinde<br />
bireylerin %52 lik bir nüfusun fazla kilolu ve Obez olduğu ortaya çıkmaktadır.<br />
Dergimiz bir Araştırma Geliştirme<br />
firmasının dergisi olup asli vazifelerinden birisi<br />
de demografik yapının analizini yapmak ve halkı<br />
bu konuda biraz daha basit bilgilerle aydınlatmaya<br />
çalışmaktır. Bu kapsamda bundan sonra her<br />
sayımızda gerek Türkiye’den gerek Malatya’dan<br />
grafikler eşliğinde TÜİK verilerine yer vereceğiz.<br />
Faydalı olacağını düşünmekteyiz. Umarız sıkılmazsınız.<br />
YAŞAMSAL VERİLER;<br />
Ülkemizde doğan her 100 çocuktan 51’i<br />
erkek 49’u kadın olsa da kadın nüfus oranının giderek<br />
artacağına dair ufak bir işaret sayabileceğimiz<br />
Grafik-1’e göre ölenler incelendiğinde her iki<br />
kademede de erkeklerin % 55 olduğu kadınların<br />
% 45 olduğu görülmektedir. Bu durumda kalan<br />
nüfus incelendiğinde de kadınların % 55 erkeklerin<br />
% 45 olduğunu görmekteyiz. İlerleyen yıllarda<br />
bu rakam evlenmelerde problemlere yol açabilecek<br />
gibi duruyor.<br />
GRAFİK-1: Türkiye’de Doğum, Ölüm ve Bebek<br />
ölüm oranlarının cinsiyete göre dağılımı<br />
(Kaynak: TÜİK, Grafik: RESTART)<br />
Malatya’da(Grafik-2) genel olarak doğum<br />
oranları Türkiye’ye paralel seyretse de ölüm ve<br />
bebek ölüm oranlarında erkeklerin aleyhine 1<br />
puandan fazla oynama görülmektedir. Buna bir de<br />
Malatya’nın yılda binde 1 göç vermesi ve bu göçle<br />
büyük oranda genç erkek nüfusun şehirden ayrılması<br />
eklendiğinde ilerleyen yıllarda Türkiye’de baş<br />
gösterebilecek bir cinsiyet dağılımı dengesizliği<br />
Malatya’da daha şiddetli hissedilecektir. >><br />
GRAFİK-2: Türkiye’de Doğum, Ölüm ve Bebek ölüm<br />
oranlarının cinsiyete göre dağılımı (Kaynak: TÜİK,<br />
Grafik: RESTART)
SAĞLIK VERİLERİ;<br />
Tablo 1’de ülkemizde sağlık işi ile ilgilenen<br />
personel başına düşen kişi sayısı görülmektedir.<br />
Bu sayılar AB rakamları baz alınacak olursa<br />
düşük görünmektedir. Ancak geçmiş yıllara göre<br />
artış olduğu da değişik yıllara ait veriler incelendiğinde<br />
ortaya çıkmaktadır. Malatya için ise bazı<br />
personel grupları bakımından durum iyi (yeşil<br />
satırlar) bazı personel grupları bakımından ise<br />
kötüdür (kırmızı satırlar).<br />
TÜİK VERİLERİ<br />
Cinsiyete göre kilo sorunu ise gruplar arası<br />
bariz farklarla beraber toplamda birbirine yakın<br />
değerlere ulaşmaktadır. Erkek veya kadın her iki<br />
grupta da toplamda nüfusun yarıdan fazlası kilolu<br />
gruba girmektedir.<br />
BESLENME ALIŞKANLIKLARI VE KİLO-2012<br />
Vücut Kitle İndeksinin (VKİ)baz alındığı<br />
kilo hesaplamalarında ülkemiz henüz AB rakamları<br />
kadar vahim olmasa da son yıllarda artan<br />
düzeyde kilo sorunları görülmektedir. Türkiye’de<br />
2012 Vücut kitle indeksleri incelendiğinde bireylerin<br />
Grafik-3’teki görünüm ortaya çıkmaktadır.<br />
Vücut kitle indeksi (VKİ), vücut ağırlığının<br />
(kg), boy uzunluğunun metre cinsinden karesine<br />
bölünmesiyle hesaplanır. İdeal ağırlık ise ulaşılmak<br />
istenen VKİ’nin, boy uzunluğunun karesi ile<br />
çarpılmasıyla elde edilir. Yaş ilerledikçe vücut kitle<br />
indeksinde artış olabilir.<br />
• Vücut Kitle İndeksi (VKİ) = Vücut Ağırlığı (kg.)<br />
/ Boy uzunluğunun karesi (m.)<br />
• İdeal Kilo = Ulaşılmak istenen VKİ değeri Boy<br />
uzunluğunun karesi<br />
• Örnek İdeal Kilo = 24 (1,60 1,60)= 61,4 kg<br />
GRAFİK-3: Toplam nüfusun kilo gruplarına göre<br />
dağılımı (Kaynak: TÜİK, Grafik: RESTART)
Teknoloji baş döndürücü bir hızla<br />
ilerlemektedir. Geleceğin toplumları ise iki gruba<br />
ayrılacaklardır.<br />
1- Bilgi Teknolojilerini kullananlar,<br />
2- Bilgi Teknolojileri tarafından kullanılanlar,<br />
Bu kapsamda değerlendirdiğimizde ülkemizde<br />
durum her ne kadar eğitimde teşvik ve yeni<br />
projeler söz konusu olsa da verimlilik konusunda<br />
sonuçları almak biraz uzun sürecektir. Dolayısıyla<br />
teknoloji trenine binmek için trenin yavaşlamasını<br />
beklemek çok da mantıklı görünmemektedir.<br />
Bazı rakamlarla teknolojinin ne derece<br />
içimize işlediğini göstermeye çalışalım.<br />
- Türkiye’de arama motorları üzerinden, yaklaşık<br />
olarak dakikada 700 bin civarı arama yapılmaktadır.<br />
- Dakikada ortalama 170 milyon adet e-posta<br />
gönderiliyor.<br />
- Yaklaşık olarak her iki evden birinde, bilgisayar<br />
bulunuyor. Bilgisayar bulunan bu evlerin üçte<br />
birinde ise, internet bağlantısı bulunmaktadır.<br />
- İnternete giren kesimin yaklaşık olarak %55’i,<br />
yılda ortalama 6 kez internetten alışveriş yapıyor.<br />
Bu oran gün geçtikçe artmakta, Türk insanı alış<br />
RAKAMLARLA BİLGİ TOPLUMU<br />
verişlerini artan bir oranda internet üzerindenyapmaktadır.<br />
- Gelişmiş Avrupa ülkelerinde ise internet üzerinden<br />
alışveriş yapanların oranı, %85’leri rahatlıkla<br />
bulmaktadır. Ve ortalama bir kişi yılda 80 kez,<br />
internet üzerinden alışveriş yapmaktadır.<br />
- Türkiye, 79 milyonluk nüfusunun 36 milyon<br />
internet kullanıcısı ile Avrupa ülkeleri arasında<br />
beşinci sırada yer alıyor. 67 milyon mobil kullanıcı<br />
sayısına sahip olan Türkiye’de kullanıcılar, gün<br />
içinde en az bir kere mobil üzerinden internete<br />
bağlanıyor.<br />
- E-ticaret 14 milyar TL’lik hacme ulaştı (2013).<br />
ETID verilerine göre 2014’ün ilk 9 ayında %30<br />
büyüyen eticaretin perakende içinde toplam payı<br />
%1,3 (Bu oran gelişmiş ülkelerde %5,5, gelişmekte<br />
olan ülkelerde %3,5).<br />
- Twitter kullanıcı sayısı: 320 milyon, (Türkiye’de<br />
11 milyon)<br />
- Facebook kullanıcı sayısı: 1,25 milyar (Türkiye’de<br />
40 milyon)<br />
- Bir yıl içerisindeki artışa bakıldığında;<br />
- Aktif internet kullanıcısı yüzde 5<br />
- Aktif sosyal medya kullanıcısı yüzde 11<br />
- Mobil kullanıcı sayısıysa yüzde 2 artmıştır.<br />
- İnstagram’da günde 70 milyon fotoğraf paylaşılıyor.<br />
Marka katılım oranı ise ortalama yüzde 4,21<br />
ve Kullanıcıların yüzde 90’ı, 35 yaşının altında
ÜMİTSİZLİKTEN KURTULMA ÖNERİLERİ<br />
Toplumları ve insanları ayakta tutan, onların birlik ve beraberlik<br />
içinde faydalı işler yapmalarını sağlayan hep gelecekten<br />
ümitli olmalarıdır. Hiç kimse ümit beslemediği yerlere<br />
karşı uzun süre bağlı kalmaz kalsa da ya geçici ya da menfaat<br />
doğrultulu kalır.<br />
Ümitsizlik bazen insanı kalıcı psikolojik sorunlara götürebilir.<br />
Zinnur KARADENİZ<br />
Aklımız hayatı anlamaya başladığı günden beri hep bir şeylere<br />
ümit bağlamışızdır.<br />
‘Babamızın akşam eve gelirken bize çikolata getirecek!’<br />
‘Sınıfı geçince bana bisiklet alacaklar.’<br />
‘Bu sene bizim takım şampiyon olacak!’<br />
‘Bu sefer büyük ikramiye, bana çıkacak!’ vb. ümit cümleleri kurmayan<br />
yoktur herhalde…<br />
Ümitler, bizi kendisine bağlar. Aslında<br />
bizi bağladığı şey, kendisi değil hayattır. Araştırmalar,<br />
intihara yeltenenlerin ‘Hayattan bir beklentilerinin<br />
ve kendilerini ümitlendirecek hiçbir<br />
olgunun olmadığını…’ düşündüklerini sergilemektedir.<br />
Ancak intihar girişiminde bulunan insanların<br />
bunu yaparken intihar sebebinin ortadan<br />
kalkacağını ümit etmediklerini kimse söyleyemez.<br />
Zira bu intihar girişimlerinin pek çoğu başarısız<br />
olmaktadır(En mutluluk verici başarısızlık bu olsa<br />
gerek!). Bunun sebebi de çok az da olsa insanların<br />
ümit, taşımasıdır.<br />
Evet, ümit, en önemli harekete geçirici<br />
güçtür. Eğer bunu bir araba üzerinde eşleştirecek<br />
olursak herhalde benzinin yerini alırdı. Araba her<br />
şeyi hazır olsa dahi benzini yoksa az bir yol bile<br />
alamayacaktır. Dışarıdan iteleyerek veya başka<br />
araçların çekmesiyle biraz gidilir. O da ya benzinciye(ümit<br />
kaynağına) ya da tamirciye…<br />
Toplumları ve insanları ayakta tutan, onların<br />
birlik ve beraberlik içinde faydalı işler yapmalarını<br />
sağlayan hep gelecekten ümitli olmalarıdır.<br />
Hiç kimse ümit beslemediği yerlere karşı uzun<br />
süre bağlı kalmaz kalsa da ya geçici ya da menfaat<br />
doğrultulu kalır. Bu yüzden ümit vermesi gereken<br />
kişi, kurum ve kuruluşların bu doğrultuda adım<br />
atmaları şarttır. Aksi takdirde kendi sonlarını<br />
hazırlamakta olduklarını bilmeleri gerekmektedir.<br />
Çevresine ümit saçan kişilerin etrafında<br />
insanlar kümelenir. Tabii ki bu ümit verme ölçülü<br />
olmak zorundadır. İlle de yapılabilecek şeylerle<br />
ümit vermek yerine yapılacak şeylerle ümit<br />
vererek insanları harekete geçirmek daha makul<br />
ve mantıklıdır. İkisi arasındaki fark; isteklilik ve<br />
gereklilik farkıdır. İstenmeyeni yapmayız ama<br />
gerekeni yapmak zorundayız.<br />
Ümitsizlik arttıkça başarı düşer. Her türlü<br />
olumsuzluk beklenebilir. Ancak yaşadıkları bütün<br />
olumsuzluklara rağmen yılmayıp hedefledikleri<br />
doğrultuda giden ve sıra dışı başarılar sergileyen<br />
bütün üstün insanların hayat hikâyelerinde ortak<br />
bazı değerler vardır. En üste daima inanmak,<br />
umutlu olmak yerleşir. >>
Ümitsizlikten kurtulmak için öneriler:<br />
> Ümidimizi kıran, karamsar insanlardan uzak durmalıyız. Eğer onların ümitsizliklerini giderebiliyorsak yaklaşalım<br />
yoksa uzaklaşmak en iyi çözüm yoludur.<br />
> Çevresine ümit saçan insanlarla bir arada olmaya özen gösterirsek hem onların atmosferi bizi kuşatır hem de<br />
biz belki başkalarına o etkiyle ümit aşılayabiliriz.<br />
Durmadan engel üretip olumsuz hava estiren insanlardan da mümkün olduğu kadar kurtulmak gerek.<br />
> Geçmişi başarılarla dolu insanların hayatlarını anlatan yazılar ve kitaplar okumak hem ufuk açıcıdır hem de<br />
karşılaştıkları sorunlardan ders çıkarmamızı sağlar.<br />
> Görüşlerine önem verdiğimiz insanlarla konuşmaktan çekinmek doğru değildir.<br />
> Umutsuzluk aşılayan, kötü olguları hatırlatan şarkı, şiir, film, mekân ve benzerlerinden kaçınmak yararlı olacaktır.<br />
> Asla ‘Sürekli Yalnız’ kalmamalıyız. Hem yanlış yorumlanır hem de başkalarının bize bu sırada ihtiyacı olabileceği<br />
düşünülmelidir.<br />
> Odamıza, çalışma mekânımıza bizi ümitlendirecek yazı,şiir, resim vs. asmak da faydalı olabilir.<br />
Bazen yapılacak hiçbir şey kalmadığını düşünebiliriz. Gerçekte öyle midir?
HER ŞEY O GÜNLERİ UNUTUNCA BAŞLADI<br />
Musa DERİNKAYA<br />
Selvi Boylum Al Yazmalım,<br />
Atıf Yılmaz tarafından yönetilen, başrollerinde Türkân Şoray, Kadir İnanır ve<br />
Ahmet Mekin’in oynadığı, 1977 tarihli, Türk sinemasının başyapıtlarından biri<br />
olarak sayılmaktadır. Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un 1970 yılında yayımlanan<br />
aynı adlı romanından Ali Özgentürk’ün senaryosuyla uyarlanmıştır. Filmin<br />
özgün müziğini Cahit Berkay bestelemiştir. 1978’de 15. Antalya Sanat Şenliği’nde<br />
Maden filmi ile beraber en iyi film ödülünü paylaşmıştır.<br />
SELVİ BOYLUM AL YAZMALIM FİLMİNDEN HARİKA REPLİKLERLE SEVGİ HİKÂYESİ<br />
Türkiye’de Selvi Boylum Al Yazmalım denilince herkesin özellikle 30 yaş üzeri herkesin içi bir başka titrer... Bir<br />
devrin fenomen filmini bugünkü aile yapımızı tehdit eden tespitleri vurgulayıp imkanlar ölçüsünde yorumlar ve<br />
sorgulamalarla kare kare incelemeye çalışacağız. Ama önce film hakkında kısa bir bilgi verelim. NOT: Eğer aile<br />
yapınızda bir sorun hissediyorsanız mutlaka ama yalnız olarak bu filmi izlemenizi tavsiye ederiz.<br />
Kalenin orada bekleyeceğim<br />
seni Al Yazmalım!<br />
Siz de sevdiğinizi elde etmeden<br />
önce saatlerce günlerce bir<br />
yerlerde beklemediniz mi? O<br />
günlerde beklemek hiç zor gelmiyordu...<br />
Adını söylemezsen gitmem!<br />
Şimdilerde ‘Sus artık!’ dediğiniz<br />
kişinin ağzından bir şeyler almak<br />
için ölüyordunuz...<br />
Bir ay da beklerim yanlış anlama...<br />
İnan bana bir yıl da beklerim...<br />
O sözler geçmişte kaldı. Sahi kim<br />
vermişti o sözleri?<br />
Gelinlik hiç bu kadar yakışır<br />
mı insana? Selvi Boylum Al<br />
Yazmalım kadınım Asyam!<br />
Her şeyi yakıştırdığımız sevdiğimizin<br />
şimdilerde her giydiği<br />
her yaptığı batıyor. Yoksa bizim<br />
bakış açımız mı bulandı?<br />
O karın çocuğun da var..<br />
Her zaaf bu kadar insaflı olmayabilir!!!<br />
Cemşit- Ben işe gideceğim.<br />
Asya- Gidelim biz artık.<br />
Cemşit- Daha iyileşmedi<br />
Samet!<br />
Çocuğumuz Cemşit’e kızdık<br />
fırsatçı diye... Ama Asya’nın<br />
durumunu en iyi O anladı...
HER ŞEY O GÜNLERİ UNUTUNCA BAŞLADI<br />
Ah canım hasta mı oldun sen.<br />
üşütmüş hemen doktor çağırayım!<br />
İşte ‘Sevgi emekti’ repliğinin<br />
temeli...<br />
Durmuyorlar işte bende mi suç?<br />
İnsan sevdiğinin gitmemesi<br />
için her şeyi yapar...<br />
Çok hızlı gidiyorlar, şoförün<br />
birini gözüm tutmadı, birinin<br />
yan camı kırık, Samet üşür!<br />
İnsan sevdiğini tutmak için<br />
bahane üretir...<br />
Her iş dönüşü yolun başında İlyas’a<br />
rastlarım diye bekliyordum Onu<br />
unutamıyordum.<br />
Geride bıraktıklarımıza neler<br />
yaşattığımızı bazen düşünmeyiz<br />
bile!<br />
Asya-O ne?<br />
Cemşit-Salıncaaak!<br />
Asya-Samet daha küçücük nasıl<br />
binecek?<br />
Cemşit-Büyüyünce binecek,<br />
Ne demiştik? ‘Sevgi emek ister!’<br />
Seni bekliyordum geç kaldın<br />
merak ettik.<br />
Sevginin açamayacağı kapı<br />
yoktur.<br />
Bizim önemsemediğimiz başkasının baş tacı olabilir. Sevgi neydi? Sevgi iyilikti, dostluktu... Sevgi, emekti.<br />
SON BİLGİ NOTU<br />
www.onedio. com sitesi Asya’nın ne yapması gerektiğini<br />
düşündüklerini takipçilerine sormuş.<br />
Yanda cevapları görüyorsunuz. 18 bin kişi % 73 ile<br />
Asya’nın Cemşit’le kalmasını doğru bulmuş.
Ergenlik döneminde gençler çılgınca<br />
gelebilecek davranışlar sergileyebilir.<br />
ERGEN PSİKOLOJİSİ<br />
Hande KARADENİZ<br />
Ergenliğin en büyük psikolojik belirtileri hayalcilik,<br />
yeni şeyler deneme isteği ve arkadaşlara<br />
aşırı bağlılıktır. Ergen artık büyüdüğünü ve hiçbir<br />
şeyin kendisine zarar veremeyeceğini düşünür.<br />
Çocuğu olan bütün ailelerin korkulu dönemi<br />
olarak bilinen ergenlik aslında biraz anlayış<br />
ve sevgiyle kolay atlatılabilecek bir süreçtir.<br />
O artık büyümüştür. Kimsenin ona karışamayacağına<br />
ve her istediğini yapabileceğine dolayısıyla<br />
istediği zaman da bu kötü alışkanlığı bırakabileceğine<br />
inanır. Ne yazık ki gerçek hayatla yüzleştiklerinde<br />
aslında hayal ettiklerinin gerçekte hiç<br />
de öyle olmadığını anlamaları çok uzun zaman<br />
almaz. Ancak bu süreçte bazı geri getirilemez<br />
değerleri kaybedebilir. >><br />
İnsanlar bu sorunla geldiklerinde ailelerdeki<br />
bilincin farklı düzeylerde olduğunu görürüz.<br />
Çoğu kez yapması gerekeni bilen ama sabrı<br />
tükenmiş patlamaya hazır ailelerle karşılaşıyoruz.<br />
Bunun en büyük nedeni sorun bu boyuta gelene<br />
kadar çözümü düşünmemiş olmaları ve destek<br />
almamış olmalarıdır. Dayanabildiğimiz yere<br />
kadar dayanıp bu durumu taşıyamayacak noktaya<br />
geldiğimizde bardak artık taşar ve tepki ölçüsüz<br />
olur. Bu durum artık iletişimin kopma noktasına<br />
geldiğinin işaretidir.<br />
Peki, iletişim koptuğunda ne olur? İşte bu<br />
noktaya geldiyseniz asıl sıkıntının bundan sonra<br />
başlayacağından emin olabilirsiniz. Ergenliğin en<br />
büyük psikolojik belirtileri hayalcilik, yeni şeyler<br />
deneme isteği ve arkadaşlara aşırı bağlılıktır.<br />
Ergen artık büyüdüğünü ve hiçbir şeyin kendisine<br />
zarar veremeyeceğini düşünür. Farklı kötü alışkanlıklar<br />
edinmeye başlayabilir.
Ergenlik döneminde duygusal davranışlarda<br />
yoğunluk olabilir.<br />
NE NE YAPABİLİRİZ?<br />
> Bazı zamanlarda yalnız kalma isteklerine saygı göstermek gerekir. Bu her zaman depresyon belirtisi değildir.<br />
> Duygularındaki istikrarsızlık yadırganmamalıdır. Bugün kızıp kapıları çarptığı bir duruma yarın tepkisiz kalabilir.<br />
> Fark ettiğimizi hissetmeli. Takdir edilme isteği hepimizde var. Neden çocuğumuzda olmadığını düşünelim ki?<br />
> Sevdiğimizi hissettirmek çok yararlı olacaktır. Çiçeğe bile güzel sözler söyleyince daha bir güzel serpilir, açar.<br />
Halbuki bu durum ebeveyne söylendiğinde ‘O bizim çocuğumuz tabi ki seviyoruz!’ tepkisi alırız. ‘Ne istediyse<br />
aldık!’ sözü çok tatmin etmemektedir.<br />
> Gözünün içine bakarak ve ona ait birazcık zaman ayırarak değer verdiğimizi hissettirmeliyiz. Onu sevdiğinizi<br />
çekinmeden ve anladığından emin olana kadar söylemekte hiçbir zarar yok. ‘Ne hata yaparsan yap sen bizim<br />
yavrumuzsun ve hiçbir hatan seni sevmemize engel olamaz!’ diyerek silinmez bir sevgi temeli atabilirsiniz. Ancak<br />
gerçekte böyle midir? Gerçekten hiç bir hata sevgiyi nefrete dönüştüremez mi? Çok nadir sıra dışı örnekler<br />
görüyoruz. Onlar bizim genel geçer doğru kabul ettiğimiz konulara örnek olamazlar.<br />
> Sevgide çıta koymak hatalı bir harekettir. ‘Yaramazlık yaparsan seni sevmem!’ ile başlar ‘Sınavı kazanamazsan<br />
yazıklar olsun!’ ile devam eder, ‘Ne yararını gördüm ki şu hayatta!’ ile genellikle iletişim kopar.<br />
> Problem içinde çıkılmaz bir hal aldı ve çaresiz hissediyorsanız kendinizi o zaman bir psikologa ya da çocuğunuz<br />
çekiniyorsa aile danışmanına en azından bir rehberlik uzmanına yardım için başvurun. Aslında bu tür<br />
durumlar için çocuğun çok sevdiği ve size yardımı olacak bir yakınınız da büyük katkı sağlayabilir.
RESTART AİLE DANIŞMANLIĞI<br />
Aile, toplumun temel yapı taşıdır. Aileyi<br />
koruyan her hareket aslında toplumun korunması<br />
anlamına gelmektedir. Bu kapsamda Aile ve Sosyal<br />
Politikalar Bakanlığı, 04.09.2012 tarihli 28401<br />
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Gerçek Kişiler<br />
ve Özel Hukuk Tüzel Kişileri ile Kamu Kurum ve<br />
Kuruluşlarınca Açılacak Aile Danışma Merkezleri<br />
Yönetmeliği” ile özel veya kamu Aile Danışma<br />
Merkezlerinin personel ve hizmet standardı, etik<br />
kuralları, ücret tarifeleri, açılması ve kapatılması<br />
işlemleri, faaliyetleri, denetimleri ve diğer hususlara<br />
ilişkin usul ve esasları düzenlemektedir.<br />
Bu yönetmelikte Aile Danışmanından<br />
aşağıdaki hizmetleri vermesi beklenmektedir.<br />
a) Aile sistemi içerisinde işlev bozulmalarına neden<br />
olan, aile ve bireylerin, bireysel gelişimlerini<br />
ve yetiştirilmelerini olumsuz yönde etkileyen, aile<br />
yaşam döngüsü ve gelişimsel farklılıklar ile eşler<br />
arasında ilişki ve iletişim sorunlarına yol açan,<br />
anne baba olarak rol ve sorumluluklarını sağlıklı<br />
bir biçimde yerine getirmelerini güçleştiren ve aile<br />
üyelerinin psiko-sosyal ve ekonomik yapılarını<br />
tehdit eden sorunların oluşmadan önce engellenmesi<br />
ve ortaya çıkan sorunların çözümlenmesinde<br />
birey ve aile ile çalışmak,<br />
b) Kişilerin içinde geliştikleri veya işlevlerini<br />
yerine getirdikleri aile sistemini veya ilişkide bulundukları<br />
diğer sosyal çevreyi değerlendirmeye<br />
dayanan ve bu anlayıştan yola çıkarak bireylere,<br />
çiftlere veya ailelere sorunlarının çözümüne dönük<br />
değişim ve gelişime yönelik hizmetler sunmak,<br />
c) Aile üyelerinin oturumlardaki etkileşim sürecinin<br />
içeriğini raporlaştırmak,<br />
ç) Aile kurma niyetinde olan bireylere rehberlik<br />
ve danışma hizmetleri vermek,<br />
d) Anne ve babaların çocuk eğitiminde daha bilgili<br />
olması, bu bilgilerini hayata geçirmesi, çocuğuyla<br />
ve eşiyle ilişkisini geliştirmesi için anne ve<br />
babalara yönelik çalışmalar gerçekleştirmek,<br />
e) Boşanma öncesinde ailelere psiko-sosyal süreç<br />
ve dinamikleri de dahil ederek arabuluculuk hizmetleri<br />
planlamak ve uygulamak,<br />
f) Boşanmış bireylere ve çocuklarına bu durumdan<br />
olumsuz etkilenmemeleri için boşanma sonrası<br />
uyum programları planlamak ve uygulamak,<br />
g) Tek ebeveynli ailelere danışmanlık ve destek<br />
hizmeti vermek,<br />
ğ) Aile içi şiddetin önlenmesine yönelik rehberlik<br />
ve danışmanlık hizmetlerini vermek,<br />
h) Gerektiğinde aile üyelerini ihtiyaçlarına yönelik<br />
olarak ruh sağlığı ve hastalıkları hizmeti veren<br />
kurum ve kuruluşlara yönlendirmek.<br />
Görüldüğü gibi Aile Danışmanı, aslında olası<br />
problemleri büyük oranda azaltması nedeniyle<br />
önleyici bir fonksiyon üstlenmektedir.<br />
Kurumumuzda bu konularda veri tabanı oluşturulmakta<br />
ve eğitimler planlanmaktadır. Bu<br />
kapsamda yapacağımız çalışmaları düzenli olarak<br />
Internet sitemizden (www.restart.com.tr) ve<br />
yayın organlarımızdan siz değerli halkımıza duyuracağız.<br />
Bizi takip etmenizi tavsiye ederiz.
AİLE DANIŞMANI KİMDİR?<br />
Pek çok neden aile içinde problemlere yol açıyor. İşte Aile Danışmanları ailelerin bütün problemlerine çözüm<br />
üretebilmelerine yardımcı olmaya çalışan bir rehberlik görevlisidir.<br />
Aile toplumu oluşturan en küçük parçadır.<br />
Bu özelliği ile aile aslında vücuttaki hücre<br />
gibidir. Hücre bozulduğunda vücutta hissedilmeyen<br />
olumsuz sinyaller başlar. Bu durum arttığında<br />
rahatsızlıklar baş gösterir ve doktora başvururuz.<br />
Aslında biliriz ki tüm bunlar sağlığımıza dikkat<br />
etmeyip özensiz beslenme, sağlıksız yaşam, uygunsuz<br />
vücut zorlamalarından kaynaklanmaktadır.<br />
İşte aile de benzer süreçleri yaşıyor günümüzde.<br />
Aile problemleri çözmek şöyle dursun<br />
fark etmeye bile zaman bulamaz oldu hızlanan<br />
hayat akışı içinde. Tüm bunlar duyguları olumsuz<br />
etkiliyor. Dolayısıyla eşler ve çocuklar birbirleriyle<br />
duygudan kopuk tamamen mekanik ilişkiler<br />
içine giriyorlar. Bu durum da evliliğin devamının<br />
gereksizliği fikrini güçlendiriyor. Hiçbir duygusal<br />
katkısı olamayan bir evliliği neden sürdüreyim ki<br />
diye düşünen taraflar birbirlerine yaşanmaz bir<br />
hayat sunmaya başlıyorlar. Bu duyarsızlıklar ve<br />
bazen de duygusal/fiziksel şiddet bireyleri birbirinden<br />
iyice koparıyor.<br />
Zeynep SAĞLAM<br />
Ancak birbirlerinin hayatlarını doldurmakta<br />
yetersiz kaldılar ve duygusal doyum oluşmayınca<br />
da bu durum evliliklerin yıkılmasına yol<br />
açtı.<br />
Bunun gibi pek çok neden aile içinde<br />
problemlere yol açıyor. İşte Aile Danışmanları<br />
ailelerin bütün problemlerine çözüm üretebilmelerine<br />
yardımcı olmaya çalışan bir rehberlik<br />
görevlisidir. Aslında çok önemli bir işleve sahip<br />
olan aile danışmanlığı ülkemizde yeni yeni oluşturulmaktadır.<br />
>><br />
Eskiden aileler biraz genişti. Evin içinde büyükanne<br />
ve büyükbabalar bulunurdu. Bu durum<br />
bireylerin hareket ve sözlerini biraz daha dikkatli<br />
sarf etmelerine ve aile yaşam düzenine saygıya<br />
zorluyordu. Aileler küçüldükçe büyükanne ve büyükbabalar<br />
evden çekildi. Böylece eşler baş başa<br />
kalacaklarını zannettiler.<br />
Aile danışmanı mutlu yuvaların devamı için destek verir.
AİLE DANIŞMANI HANGİ HİZMETLERİ VERİR?<br />
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, ailenin korunması amacıyla Aile Danışma<br />
Merkezleri açılabilmesine olanak veren bir yönetmelik yayınlamıştır. Bu yönetmeliğe göre Aile Danışma<br />
Merkezi personeli olan Aile Danışmanından aşağıdaki hizmetleri vermesi beklenmektedir.<br />
1- Ailelere yönelik psiko-sosyal hizmetler ile aile danışmanlığı hizmetleri vermek,<br />
2- Ailelerin ve aile bireylerinin refahını, mutluluk ve aile bütünlüğünü güçlendirmek,<br />
3- Bireylerin aile içi ilişkileri, toplumsal yaşama uyumları konusunda bilinçlendirmek,<br />
4- Ailenin her türlü işlevlerinin yerine getirilmesi ile ilgili bilgi ve beceri kazandırmak,<br />
5- Bu konularda eğitimi amaçlayan ücretsiz ve katılımı serbest olan seminer, panel ve benzeri programların<br />
düzenlenmek,<br />
Bunların yanında aile danışmanlık firmaları aşağıdaki hizmetleri de vermektedir.<br />
1- Aile içinde yaşanan kişiler arası sorunlara çözüm geliştirmek,<br />
2- Tüm aileyi etkileyen ölüm, kronik hastalık, bir aile bireyinin evden ayrılması gibi konularda aile bireylerine<br />
destek vermek.<br />
3- Aile bireylerinin birbirlerini daha iyi anlamalarını, belirgin ve esnek sınırlar çizebilmelerini sağlamayı kolaylaştıracak<br />
yeni beceriler kazandırmak.<br />
4- İlişkiler açısından sorunları olan insanların, evlilik, ayrılık ve boşanma sırasında, çocuklarla ve aile ile ilgili<br />
kişisel veya kişiler arasındaki sorunların üstesinden daha rahat bir şekilde gelmelerine yardımcı olmak,<br />
5- İncinmiş duygular, siz ve eşiniz arasındaki veya ailedeki diğer bir kişi ile olan sorunlar, yeni yaşam düzenlemeleri<br />
ve çocukların bakımı ve mali düzenlemeler konusundaki sorunlarla ilgili rehberlik yapmak,<br />
6- Eşlerin arasındaki sorunların çocuğu etkilemesi veya çocuğun yaşadığı fiziksel, psikolojik, eğitim sorunlarının<br />
aile içi dinamikleri etkilemesini önlemek,<br />
7- Yaşanan bu sorunların çözümünde aile bireylerine psikolojik destek vermek,<br />
8- Aile içi iletişimi güçlendirmek, aile bireylerini birbirlerine duyarlı olmalarını sağlamak aile danışmanlığının<br />
amaçlarını oluşturmak.
RESTART<br />
Pazar Araştırmaları, Eğitim, Danışmanlık ve Yayıncılık hakkında bize sorulan sorulara cevaplar<br />
1- Neden RESTART? İşte tüm bu sebeplerle şirketimizin adını RES-<br />
TART sloganımızı da ‘Yeni Bir Başlangıç İçin…’<br />
olarak belirledik.<br />
2- Pazar Araştırması nedir?<br />
Bilgisayar kullanıcılarının en sevdiği yardımcılardan<br />
biridir RESTART komutu. Tam da<br />
problemler yığıldığında, bilgisayarınız sorun yapmaya,<br />
kilitlenmeye başladığında sağa sola bakar<br />
ve bir çare ararsınız. Sonra RESTART imdadınıza<br />
yetişir ve tüm problemli programları birer birer<br />
kapatır. Daha sonra sizi mavi ekranla yeniden<br />
buluşturur. Yani ‘Yeni bir başlangıç’ yaparsınız.<br />
Biz de istedik ki Malatyalı firmalarımız kuruluşlarında<br />
kendilerine güç veren dinamikleri yeniden<br />
kavrasınlar ve hedefledikleri seviyelerde iş<br />
yapmaya ‘Yeniden Başlasınlar’,<br />
Aile Danışmanlarımız da çatırdayan ailelere<br />
‘Yeniden Başlama’ fırsatları sunsun, Eğitim<br />
Danışmanlarımız öğrencilere okula ilk başlarken<br />
kendilerinden beklenen performansı yakalamak<br />
için onları adeta okula ‘Yeniden Başlatsınlar’,<br />
İşyeri olarak yürüttüğünüz çalışmaların<br />
diğer ucunda müşterileriniz bulunmaktadır. Sizin<br />
de en büyük hedefiniz tek bir seferlik müşteri<br />
değil sadık müşteri sağlamaktır. Bunu sağlayacak<br />
en gerçekçi araç da müşterilerinizin görüşlerine<br />
değer verdiğinizi ve onları önemsediğinizi göstermektir.<br />
Herkes önemsendiği yere tekrar tekrar<br />
gitmek ister. İşte Pazar Araştırması, size bu müşteri<br />
memnuniyetini ve sadakatini, müşteriye ise<br />
daha kaliteli bir yaşam sağlar.<br />
3- Pazar Araştırması pahalı mıdır?<br />
Sadık ve mutlu müşteriler sağlayan, size<br />
yol ve yön gösteren, hedeflerinizi belirlemenize<br />
yardımcı olan, kaynak, zaman ve emek israfından<br />
koruyan bir çalışma pahalı olsa bile ucuzdur. Ancak<br />
yine de korkmamak gerekir. RESTART olarak<br />
mümkün olan en uygun fiyatlarla sadece ihtiyaçlarınıza<br />
özel çözümlerle gerektiği kadar çalışma<br />
yaparak maliyeti en aza indirmeyi hedefliyoruz.<br />
Unutmayın ki rakipleriniz Pazar Araştırması yaptırdığında<br />
siz çok geç kalmış olacaksınız ve bu size<br />
daha pahalıya patlayacaktır. >>
4- Araştırma ne kadar sürer?<br />
Elbette ki, baştan savma veya üstünkörü<br />
bir çalışma yapmayacağımız için belli bir süre<br />
sahayı gözlemlememiz gerekmektedir. Olayları<br />
yerinde tespit etmedikten sonra araştırma hep<br />
eksik kalacaktır. İşte biz de saha araştırmasını her<br />
şeyi doğal ortamında inceleyebilmek için zamana<br />
yayarız. Ancak bu zaman maksimum 2 ay sürer.<br />
5- Pazar Araştırması bana ne kazandırır?<br />
Bu sizin kim olduğunuza göre değişir.<br />
İşyeri sahibi iseniz;<br />
* Eksiklerinizi görmenizi sağlar,<br />
* Kendinizi geliştirmenizi sağlar,<br />
* Otokontrol sağlar,<br />
* Doğru analizler yapmanızı sağlar,<br />
* Ufkunuzu genişletir,<br />
* Fikir verir,<br />
* Yeni iş sahaları açar,<br />
* Kararsızlıktan kurtarır,<br />
* Doğru yatırım yapmanızı sağlar,<br />
* Hareket kabiliyetinizi arttırır,<br />
* İfade özgürlüğü sağlar,<br />
* Verimliliği arttırır,<br />
* Objektif olmanızı sağlar,<br />
* Yolunuzu görmenizi sağlar,<br />
* Kâr sağlar,<br />
* Doğru yönde büyütür,<br />
* Sağlam adımlar attırır,<br />
* Modern dünyaya uyumu kolaylaştırır,<br />
* Rekabette öne geçirir,<br />
* Maliyeti düşürür,<br />
* İsrafı önler,<br />
* Farkındalığı arttırır şeklinde sıralamak mümkündür.<br />
Tüketici iseniz;<br />
* Yaşam kaliteniz artar,<br />
* Görüşleriniz birleşir ve bir yaptırım sağlar,<br />
* Önemsenirsiniz,<br />
* Daha ucuza daha iyi ürünler bulabilirsiniz,<br />
* Yaşam kalitenizi arttırır,<br />
* Kendinizi ifade etme hakkı verir,<br />
* Memnuniyeti arttırır,<br />
Bütün bunları sağlayacak bir çalışmaya pahalıdır<br />
demek büyük haksızlık olsa gerek…<br />
6- ‘Biz zaten halktan tepkileri alıyoruz. Neden<br />
araştırma yaptırayım?’<br />
Malumdur ki halkımız görüşlerini iletmekte hem<br />
utangaç hem de naziktir. Çoğu kez zararı sineye<br />
çeker. Ancak o firmadan da ayağını keser hatta<br />
başkalarının da ayağını kesmesine neden olur.<br />
Oysa firma sahibi sadece bir müşteri kaybedeceğini<br />
düşünür. Unutulmamalıdır ki halk arasında<br />
dedikoduya bağlı büyük bir sinerji vardır. Hele ki<br />
günümüzde sosyal medya nedeniyle bu sinerji çok<br />
daha fazla ve etkili hale gelmiştir. İşyeri sahipleri<br />
neden müşterilerin gelmediğini düşünürken halk,<br />
tepkisini başka firmaları tercih ederek göstermektedir.<br />
İşte bu yüzden size sizi anlatacak bir aracıya<br />
ihtiyaç vardır. Bu aracı Araştırma Kurumudur.<br />
7- Nasıl çalışıyoruz?<br />
5 aşamalı İş Akış Planımız var. İlk olarak bu akış<br />
planı üzerinden neyi, ne kadar, ne zaman ve nasıl<br />
yapacağımızı size sunum yaparak anlatıyoruz. Siz<br />
‘OLUR’ verdikten sonra ‘İş Sözleşmemizi’ karşılıklı<br />
imzalıyoruz. Bundan sonra da her aşamada size<br />
geri bildirimlerde bulunuyor ve bilgiler veriyoruz.<br />
5. Aşamada Proje Raporunuzu basarak teslim<br />
ediyoruz.<br />
8- Ücreti nasıl ödeniyor?<br />
‘OLUR’ verdikten sonra ‘İş Sözleşmesi’ imzalanınca<br />
ücretin yarısını şirket hesabına yatırıyorsunuz.<br />
Bu ücret yatırılmadan saha çalışması başlamamaktadır.<br />
Daha sonra tüm aşamalar bitirilip Rapor<br />
size ulaştırıldığında kalan yarısını yine şirket<br />
hesabına yatırıyorsunuz. Bundan sonra da size<br />
raporun sunumu için randevu veriliyor. Güçlü bir<br />
beyin fırtınasından sonra iş teslim edilmiş oluyor.<br />
9- Pazar Araştırmasının Aile Danışmanlığı veya<br />
Eğitim Danışmanlığı ile ilgisi nedir?<br />
Tüketicilerin %100’ü aile üyesidir. Dolayısıyla biz<br />
temas kurduğumuz her aileyi aslında bir anket<br />
katılımcısı olarak da değerlendirmekteyiz. Ayrıca<br />
eğitim danışmanlığı yaparak insanların Araştırma<br />
Geliştirme konusunda da bilgilendirilmesini<br />
hedefliyoruz. Bu sayede Malatya’da yaşam daha<br />
kaliteli hale geleceğine inanıyoruz. En azından<br />
biz bir temel atacağız. Bize katılan başkaları da bu<br />
kaliteyi arttırmaya yardımcı olacaktır.<br />
10- Dergiye neden ihtiyaç duyduk?<br />
Malatya’da kaliteli bir sektör dergisi olmadığını<br />
gördük. Ayrıca hem Pazar Araştırması hem de<br />
Aile ve Eğitim Danışmanlığı sektörleri yeni iş kolları<br />
olup insanların bilgi edinmekte de zorlandıkları<br />
bu yüzden şüphe ile yaklaştıkları konulardır.<br />
Biz de bu şüpheleri gidermek için dergi kanalıyla<br />
insanlara ulaşmayı hedefledik. Aslında dergimize<br />
reklam verenler bilmelidirler ki kendilerinden<br />
daha çok bizim dergiyi sahaya dağıtmaya ihtiyacı-
Soğuk bir kış günü padişah, tebdil-i<br />
kıyafet ederek yanına baş vezirini alıp şöyle bir<br />
gezmek vatandaşlarını görmek maksadıyla yola<br />
çıkmış. Bir dere kenarında çalışan yaşlı bir adam<br />
görmüşler. Adam elindeki derileri suya sokup,<br />
döverek tabaklıyormuş.<br />
Padişah, ihtiyarı selamlamış: “Selamünaleyküm<br />
ey pir’i fani…”<br />
İhtiyar : “Aleykümselam ey serdar’ı cihan…”<br />
Padişah sormuş: “Altılarda ne yaptın?”<br />
İhtiyar : “Altıya altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor…”<br />
Padişah gene sormuş: “Geceleri kalkmadın<br />
mı?”<br />
İhtiyar : “Kalktık… Lakin, ellere yaradı…”<br />
Padişah gülmüş: “Bir kaz göndersem yolar mısın?”<br />
İhtiyar : “Hem de ciyaklatmadan…”<br />
Padişahla baş vezir adamın yanından ayrılıp yola<br />
koyulmuşlar.<br />
Padişah baş vezire dönmüş: “Ne konuştuğumuzu<br />
anladın mı?”<br />
Baş vezir : “Hayır padişahım…” demiş.<br />
Padişah sinirlenmiş: “Bu akşama kadar ne konuştuğumuzu<br />
anlamazsan kelleni alırım.” Demiş.<br />
Korkuya kapılan baş vezir, padişahı saraya bıraktıktan<br />
sonra telaşla dere kenarına dönmüş. Bakmış<br />
adam hala orada çalışıyor.<br />
Baş vezir ihtiyara : “Ne konuştunuz siz padişahla…”<br />
demiş.<br />
DERS VEREN HİKAYELER<br />
PADİŞAHTAN VEZİRE İNSANI TANIMA VE ANLAMA DERSİ<br />
Adam, baş veziri şöyle bir süzmüş: “Kusura<br />
bakma. Bedava söyleyemem. Ver bir yüz altın söyleyeyim.”<br />
Demiş.<br />
Kellesinden korkan Baş vezir, yüz altını hemen<br />
vermiş ve “Sen padişahı, serdar-ı cihan, diye<br />
selamladın. Nereden anladın padişah olduğunu.”<br />
Diye sormuş.<br />
İhtiyar : “Ben dericiyim. Onun sırtındaki kürkü<br />
padişahtan başkası giyemezdi.” Demiş.<br />
Vezir kafasını kaşımış ve “Peki, altılara altı katmayınca,<br />
otuz ikiye yetmiyor ne demek?…”<br />
İhtiyar adam, bu soruya cevap vermek için de bir<br />
yüz altın daha almış ve “Padişah, altı aylık yaz döneminde<br />
çalışmadın mı ki, kış günü çalışıyorsun,<br />
diye sordu. Ben de, yalnızca altı Ay yaz değil, altı<br />
ay da kış çalışmazsak, yemek bulamıyoruz dedim.”<br />
Vezir bir soru daha sormuş… “Geceleri kalkmadın<br />
mı ne demek?”<br />
Adam bir yüz altın daha almış ve “Çocukların yok<br />
mu diye sordu… Var, ama hepsi kız. Evlendiler,<br />
başkasına yaradılar, dedim…”<br />
Vezir gene kafasını sallamış ve ” Sana bir kaz göndersem<br />
yolar mısın? dedi, o ne demek…”<br />
İhtiyar adam gülmüş ve “Onu da sen bul…” demiş.
FİLMİN KÜNYESİ<br />
Yapımı:2015 - Hindistan<br />
Tür:Dram<br />
Süre:163 Dak.<br />
Yönetmen:Kabir Khan<br />
Oyuncular:Kareena Kapoor , Salman Khan ,<br />
Nawazuddin Siddiqui , Om Puri , Sharat Saxena<br />
Senaryo:Vijayendra Prasad<br />
Yapımcı:Salman Khan , Kabir Khan<br />
Pakistan ile Hindistan arasında gerek<br />
dini gerekse de kültürel farklılıklar yüzyıllar boyunca<br />
devam ede gelmiştir. Bu kökleşmiş önyargılar<br />
üzerine kurulan filmin muhteşem senaryosu<br />
oyuncuların samimiyetleri ile insanı kendisine<br />
bağlıyor.<br />
SİNEMA : BAJARANGI BHAIJAAN<br />
Film Özeti<br />
Pakistanlı konuşamayan küçük Shahida’nın<br />
(Harshaali Malhotra) annesi, Hindistan’da<br />
çocuğunun tedavi edileceğini öğrenir. Hindistan’a<br />
gidiş yolculuğunda küçük Shahida, annesini kaybeder.<br />
Hindistan’da Shahida’ya yardım edecek<br />
olan kişi ise Bajrangi Bhaijaan müridinden olan<br />
Pavan’dır. Pavan (Salman Khan) ile Shahida’nın<br />
yolları bakalım nasıl kesişecek ve Pavan, Shaihada’yı<br />
ailesine ulaştırabilecek midir?<br />
‘Önyargıları parçalamak atomu parçalamaktan<br />
daha zordur.’ diyen Einstein’ı doğrulayan<br />
filmi izlerken bazen gülecek bazen derin düşüncelere<br />
dalacak bazen ülkemizle özdeşleştirmeler<br />
yapacak ama çoğu kez duygulanacaksınız. Filmin<br />
sürprizlerle dolu sahneleri bulunmaktadır.<br />
Seyredenlerin tekrar seyretmek isteyeceği<br />
türden bir film. Hiçbir rahatsız edici sahne<br />
içermeyen filmi sakin bir ortamda seyretmenizi<br />
tavsiye ederiz.<br />
Shahaida
RESTART EĞİTİM DANIŞMANLIĞI<br />
Eğitim Danışmanlığı; öğretmenlerin öğrencileriyle, ailelerin çocukları ile kurduğu iletişimi güçlü hale<br />
getiren, okul, sınav, gelecek hedefleri, hayat başarısı gibi kavramlara akılcı yaklaşan, öğrencinin eğitim çalışmalarına<br />
koçluk bakış açısıyla yapıcı çözümler sunan ve her yaştan öğrenci için gerçekleşen kişiye özel oluşturulacak,<br />
gizlilik ve etik değerler çerçevesinde sunulan bir destek çalışmasıdır.<br />
Yeni çağın eğitim sisteminde danışman öğretmene<br />
niçin ihtiyaç var?<br />
* Koç öğretmen tavsiye ve akıl vermeden, öğrencinin<br />
amaç ve hedeflerine ilerlemesini sağlayandır.<br />
* Koç öğretmen öğrenciye zihnini etkin şekilde<br />
kullanmanın anahtarını verir.<br />
* Koç öğretmen başarılı sonuçlara odaklanır. Öğrenciyi<br />
de başarılı sonuçlara odaklar.<br />
Eğitim danışmanlığı aileye ne sağlar?<br />
Öğrenci, beklentilerini ve ulaşmak istediği<br />
sonucu gerçekleştirmesinde sorumluluk geliştirmelidir.<br />
İşte aile etkileşimi bu sorumluluğun<br />
paylaşımında önem kazanmaktadır.<br />
Başarı bir takım oyunudur. Ailenin davranış<br />
ve yaklaşımı öğrencinin başarısında önemli<br />
bir faktördür ve hayat başarısına giden yolda okul<br />
başarısı önem taşır.<br />
* Koç öğretmen güçlü soru sorarak öğrenmeyi<br />
hızlandırır.<br />
* Koç öğretmen öğrenciye öğrenmeyi nasıl öğreneceğini<br />
öğretir.<br />
* Koç öğretmen çok iyi bir yol arkadaşıdır.<br />
Eğitim danışmanlığı öğrenciye ne kazandırır?<br />
* Yeni çağın değişen dinamiklerine, yeni kuşakların<br />
ihtiyaçlarına uygun çözüm yaratır.<br />
Çocuklarımızı başarıya odaklarken onlarla<br />
aile içi iletişim ve ilişkileri de önemsiyoruz aile<br />
içinde birbirimize olan ilişkimiz ne kadar sağlıklı<br />
ve iyi ise, aldığımız sonuçlar da o kadar mutluluk<br />
verici olacaktır.<br />
Anne, baba ve öğrenci hep birlikte ekip<br />
ruhuyla hareket etmek, sinerji yaratmak, baş başa<br />
vererek sorunlarla baş etmek, çözümsel yaklaşımlar<br />
geliştirmek ve pozitif iletişim dilini gerçekleştirmek<br />
hedefimizdir.<br />
* Geleceği en iyi şekilde yapılandırarak, öğrenciyi<br />
hedefine odaklar.<br />
* Başarıyı net ve somut olarak ölçümler.<br />
* Öğrenciyi bulunduğu noktadan hedeflediği<br />
noktaya taşır.<br />
* Yeni çağ çocuklarına özgü davranış modelini<br />
yapılandırır.<br />
* Öğrencinin daha kolay ve etkili öğrenmesini<br />
sağlayacak yöntemler geliştirir.<br />
* Öğrenci velilerinin ihtiyaç ve beklentilerine<br />
cevap verir.<br />
Eğitimde her bireye eşit davranmak<br />
eşitsizliğe yol açar çünkü her birey eşsizdir,<br />
kendine özgüdür yetenekleri ilgileri kişilik<br />
özellikleri birbirinden farklıdır işte eğitim danışmanlığı<br />
bu özellikleri ortaya çıkararak her<br />
bireyi hedeflediği alana ulaştırabilmesinde<br />
en önemli basamak görevi görmektedir.
SİZİNLE GEZİYORUZ<br />
Dergimizde her sayımızda sizden gelen fotoğraflar eşliğinde sizin duygularınızı yansıtmayı ve resimler eşliğinde<br />
bu gezinize Malatya halkının da eşlik etmesini hedefliyoruz. Bu sayımızda ‘Sizinle Geziyoruz’ bölümümüzde<br />
Aslen Bulgaristan göçmeni olan ve İstanbul’da yaşayan Saadet Karadeniz ve Nebahat Üzgör kardeşlerin Malatya<br />
ve çevresinde gerçekleştirdikleri geziye eşlik ediyoruz.<br />
AKÇADAĞ TİGEM GEZİSİ: İlk olarak Akçadağ<br />
TİGEM tesislerinde torunlarını midilli ata bindirdik.<br />
Bu sırada ikram edilen güzel çaylarla havanın<br />
biraz serin olan etkisini azalttık.<br />
DARENDE TOHMA ÇAYI SAADET NEBAHAT<br />
KARDEŞLER: Somuncu Baba ziyaretimizden sonra<br />
Tohma Çayı üzerindeki tesisleri ve güzellikleri<br />
görme fırsatı bulduk.<br />
DARENDE GÜRPINAR<br />
ŞELALE GEZİSİ:<br />
Güzergâhımızı Levent<br />
Vadisinden sonra Darende’ye<br />
çevirdik.<br />
Burada Gürpınar Şelalesi’ni<br />
en gür zamanında<br />
yakalamak nasip oldu.<br />
NEBAHAT VE SAADET<br />
KARDEŞLER BATTAL-<br />
GAZİ GEZİSİNDE:<br />
2. gün Battalgazi gezisi<br />
yaptıktan sonra Orduzu<br />
Turgut Özal Tabiat parkı’nın<br />
yolunu tuttuk. >>
ORDUZU TURGUT ÖZAL TABİAT PARKI GEZİSİ:<br />
Bu doğal parkta güzel bir yemek yedikten sonra<br />
Yeşilyurt’a geçmeyi planladık.<br />
SİZİNLE GEZİYORUZ<br />
YEŞİLYURT GEZİSİ: Yeşilyurt’ta bulunan birbirinden<br />
güzel dinlenme alanlarını görerek aralarından<br />
1 tanesini seçtik ve kendimizi doğanın güzelliğine<br />
teslim ettik.<br />
SAADET KARADENİZ TORUNLAIYLA ELAZIĞ<br />
ÇIRÇIR ŞELALESİNDE: Gezinin olmazsa olmazları<br />
çocuklar. Onlarla gezi daha anlamlı bir hal aldı.<br />
ÇIRÇIR DA SUYUN ÇIKIŞ YERİ: 3. gün Elazığ’a<br />
gitmeye ve Harput Çırçır gezileri yapmaya karar<br />
verdik. İlk olarak Harput’u gezdikten sonra öğleni<br />
biraz geçerken vakit Çırçır Şelalesi’ne vardık.<br />
KARDEŞLERİN MUTLULUĞU: 3 gün süren tüm<br />
yorucu gezilerin ardından kardeşler mutlu yorgunluğun<br />
resmini böyle verdiler.
MAKYAJ TEMİZLİĞİNDE DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER<br />
Güzel bir cilde sahip olmak aslında her zaman titiz bir temizlikten geçer. Cilt temizliğinin en önemli<br />
aşaması da makyaj temizliğinde yapılan temizliktir. Başka bir değiş ile cildinizi ne kadar temizlerseniz temizleyin<br />
eğer makyaj temizliğinizi düzgün ve bazı özelliklere uygun yapmıyorsanız asla mükemmel bir cilt temizliğine<br />
dolayısı ile mükemmel bir cilde sahip olamazsınız. Bu yüzden size bu makalemizde doğru makyaj temizliğini<br />
nasıl yapacağınızı anlatmak istedik.<br />
• Makyaj temizlemeye gelişi güzel başlamayın.<br />
Makyaj temizliğine başlarken ilk adım<br />
olarak makyaj temizleyici kreminizi yüzünüze<br />
boynunuza iyice ve kalın bir şekilde sürerek yayın.<br />
Makyaj temizleyici kreminizi kaliteli seçmeye çalışın<br />
çünkü bu krem makyajınızı temizlerken cildinizi<br />
de nemlendirmeli ve aynı anda bakım dahi<br />
yapmalıdır.<br />
• Makyaj temizleyici kreminizi sürerken her<br />
zaman için yüzünüzün ortasından daireler çizerek<br />
sürmelisiniz bu şekilde temizleyici kreminiz<br />
cildinizin tüm dokularına iyice nüfus eder.<br />
• Makyaj temizleyici kreminizi sürdükten sonra<br />
alnınızdan başlayın ve burnunuzun başladığı bölgeden<br />
itibaren şakaklara doğru dairsel şekilde saçların<br />
başladığı bölgeye kadar devam edin. Daha<br />
sonrasında dudak üstlerinizden kulakmemesinin<br />
olduğu yere kadar temizlemeyi sürdürün.<br />
• Boynunuzu düzgün temizlemek için ise yine<br />
aynı şekilde boynunuzun ortasından başlayarak<br />
iki yan tarafa doğru temizlik işlemini sürdürün.<br />
• Makyaj temizliğinden sonra hemen su ile yüztemizleme<br />
sabununuza baş vurmayın. İlk temizlik<br />
işleminden hemen sonra yüzünüzü yumuşak bir<br />
havlu kağıt ile iyice kremden arındırın ve daha<br />
sonra ilk önce cildinizi ılık ve sade su ile durulayın.<br />
• Su ile durulama işleminin ardına cildinizi cilt<br />
yapınıza uygun bir yüz sabunu ile köpürterek<br />
yıkayın. Daha sonrasında yine ılık su ile tekrar<br />
durulayın.<br />
• En iyi cilt temizliği lifli yüz temizleme süngerleri<br />
ile yapılır bu yüzden cildinizi temizleyip yüz sabununuz<br />
yardımı ile temizledikten hemen sonra lifli<br />
cilt temizleme süngeri ile tekrar cilt sabununuz<br />
ile birlikte yüzünüzü temizlemek ve vakit kaybetmeden<br />
cilt nemlendiricinizi yüzünüze sürmek<br />
muhteşem bir cilde sahip olmanızı sağlayacaktır.<br />
Bunları Unutmayın!<br />
• Cilt temizleme kreminizi kurallara uygun şekilde<br />
sürün.<br />
• Kremden sonra hemen cildinizi sabun ile yıkamayın.<br />
• Yüzünüzü sabun ile ikinci kere yıkayacağınızda<br />
lifli bir yüz süngeri kullanın.<br />
• Cilt temizlemede soğuk su yerine ılık su kullanın.<br />
• Cilt temizliğinizi tamamladıktan sonra beklemeden<br />
cildinize uygun bir nemlendirici krem ile<br />
bu kış aylarında oluşabilecek çatlamaların önüne<br />
geçin.
HAYATI KOLAYLAŞTIRAN PRATİK ÇÖZÜMLER<br />
Yumurtayı böyle yaparak kolaylıkla soyabilirsiniz.<br />
Soğuk Suya koyun ve masanın üzerinde<br />
elinizle rulo yapın. Kabuk kendinden düşecektir.<br />
Yumurtayı kaynatırken kabukların çatlamasını<br />
istemiyorsanız pişirdiğiniz suya yanık kibrit<br />
çöpü atın. Kabukların çatlamasını engelleyecektir<br />
Dişlerinizi yemekten önce de fırçalamak daha az<br />
yemenize yardımcı olur.<br />
Çiviyi mandalla tutarsanız, çekiçle çivi çakarken<br />
parmaklarınıza vurmazsınız.<br />
Yapacağınız 3 dakikalık soğuk duş size 40 kalori<br />
yaktırır.<br />
Çorap ya da başka ince bir şeyi, süpürgeye takın.<br />
Böylelikle küpenizi ya da başka takılarınızı kolayca<br />
bulursunuz.<br />
Keki taze tutmak için bir parça ekmek alın ve<br />
aynı kutuya koyun<br />
En kolay böyle Sarımsak Soyabilirsiniz. Sadece<br />
bir kavanoz lazım. Sarımsağı kavanoza koyun ve<br />
sallayın, işte bu!
60.EVLİLİK YILDÖNÜMÜ: Atiye&Fahrettin<br />
Kocaman çifti 60. evlilik yıldönümlerini 1oğul 3<br />
kızları ile mutluluk içinde kutlarken...<br />
SİZDEN GELENLER<br />
AZRA VE SERRA KARDEŞLER KANALBO-<br />
YUNDA: Kanal boyu Malatya’nın simgesi. Ama<br />
bu hali artık yok. Yeni hali merak ve heyecanla<br />
bekleniyor...<br />
AİLE TÜM CANLILARDA ÖNEMLİ: Aile bir<br />
araya gelince her şey daha bir güzel...<br />
DÜNYAYI TAŞIYAN AZRA: Battalgazi Kervansaray<br />
önünde bulunan Dünya’nın yükünü taşıyan<br />
insan figürü önünde Azra ‘Ben ikisini de taşıyorum!’<br />
diyor >>
SİZDEN GELENLER<br />
İSTANBUL BOĞAZI: İnsanların bütün tahrip<br />
etme çabalarına rağmen İstanbul yine güzel...<br />
YOL KEYFİ: Yolunuz güzelse uzun olmuş kısa<br />
olmuş fark etmez...<br />
MALATYADA KAR KEYFİ: Kar her yaşta güzel.<br />
Böyle bir mekanda gerçek keyif<br />
DİKKAT: Siz de yurt içi yurt dışı iş veya özel<br />
tüm gezi resimlerinizi bizimle paylaşabilirsiniz.<br />
Aile resimlerinizi veya çocuklarınızın resimlerini<br />
hikayesiyle gönderebilirsiniz.
BULMACA<br />
SOLDAN SAĞA<br />
1- Bir ay, Fırına yemek verirken gerekir, Yazı-….<br />
2- Sayfa, Boru sesi, Etmekten emir,<br />
3- Ayak ile bacağı birleştiren arka tendon, Konuşkan,<br />
4- Yabani hayvan vurma, Bir toprak türü, Yöntem,<br />
5- Sonuçların yazıldığı belge, Büyükler, Antik Mısır<br />
inanışına göre insanın görünmeyen bedeni,<br />
6- Gelenek, Bilimsel,<br />
7- Saman, Berilyumun simgesi, Muğla’nın bir ilçesi,<br />
8- Valide, Sıradan,<br />
9- Vagonlardan oluşan katar, Lokantada çalışan bir<br />
personel,<br />
10- Bir ilimiz, Yerine getirme,<br />
11- Cenaze, Bir nehrimiz, Farklı tür ve görevdeki<br />
sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilgisi kurmaya<br />
yarayan yardımcı sözcük,<br />
12- Yumurta …, Yük taşır,<br />
13- Tayın sessizleri, Halk arasında ispiyonlamak,<br />
14- Yemek, Tümör, Kabul etmek,<br />
15- Farsça bir bağlaç, İlaç, Eski bir medeniyet, Gözlem<br />
aracı,<br />
YUKARIDAN AŞAĞI<br />
1- Mera, çayır, Bir erkek ismi, Beyaz,<br />
2- Teklif, Hz. Muhammed’i övmek için yazılan şiirler,<br />
3- Denizdeki kara, Rana’nın sessizleri, Hatay’ın merkez<br />
ilçesi,<br />
4- Antalya’nın bir ilçesi, Sodyumun simgesi, Önleyici<br />
tedavi amaçlı iğne, Şekerin ilk hecesi,<br />
5- Suyosunu ve mantar birleşimi,<br />
6- Lityumun simgesi, Doğum yaptıran kadın, Döşek,<br />
7- Hayvanın yenilen kısmı, Arapça hayır, Toprakta sebze<br />
meyve üretmek,<br />
8- Bir enerji deposu, Uzak, Utanma, Bir meyve,<br />
9- Ankara’nın simge eserlerinden birisi, Arınmış, soyutlanmış,<br />
10- Söndürme, Açık, aşikar, Çok değil,<br />
11- 100 m², Ağacın kolları, Demirin simgesi, Bir peynir<br />
çeşidi,<br />
12- Cenaze ziyareti, Eski bir medeniyet, Asıl,<br />
13- Bırakma, salıverme, Bir nota, Maddenin ilk hecesi,<br />
14- Avrupa’da bir nehir, Topraktan yapılan çatı örtüsü,<br />
Lakin, fakat,<br />
15- Bir hayvan, Bir balıkçı teknesi, İtmekten emir, Gelir,