You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Ulusal İnsan Hakları Kurumları<br />
(İyi Uygulama Örnekleri ve Deneyim Paylaşımı)<br />
<strong>Uluslararası</strong> <strong>Konferansı</strong><br />
13.06.2015
Ulusal İnsan Hakları<br />
Kurumları<br />
<strong>Uluslararası</strong> <strong>Konferansı</strong><br />
İyi Uygulama Örnekleri<br />
ve Deneyim Paylaşımı<br />
İSTANBUL, 12-13 Haziran 2015
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
0312 472 37 73<br />
TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU<br />
Ulusal İnsan Hakları Kurumları<br />
İyi Uygulama Örnekleri ve Deneyim Paylaşımı<br />
<strong>Uluslararası</strong> <strong>Konferansı</strong><br />
İSTANBUL, 12-13 Haziran 2015<br />
0312 472 37 73<br />
0312 472 37 73<br />
Tasarım-Baskı<br />
0312 472 37 73<br />
SFN Televizyon Tanıtım Tasarım<br />
Yayıncılık Ltd. Şti.<br />
Tel: 0312 472 37 73-74<br />
www.sfn.com.tr<br />
ISBN: 978-605-65258-5-8<br />
Baskı Tarihi: Kasım 2015<br />
© Türkiye İnsan Hakları Kurumu Başkanlığı<br />
Yüksel Caddesi No:23, Kat 3, Yenişehir 06650 Ankara / Türkiye<br />
Telefon: +90 (312) 422 29 00 / 20 • Faks: +90 (312) 422 29 96<br />
e-posta: tihk@tihk.gov.tr • Web: www.tihk.gov.tr
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
İÇİNDEKİLER<br />
Açılış Konuşmaları..............................................................................................................................................................9<br />
Hikmet TÜLEN<br />
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Başkanı.....................................................................................................................9<br />
Günal KURŞUN<br />
İnsan Hakları Ortak Platformu Dönem Sözcüsü................................................................................................13<br />
Afarin SHAHİDZADE<br />
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ulusal Kurumlar ve<br />
Bölgesel Mekanizmalar Bölümü Başkan Yardımcısı.........................................................................................15<br />
Bülent ARINÇ<br />
Başbakan Yardımcısı.............................................................................................................................................................17<br />
I. OTURUM:<br />
Paris Prensipleri Işığında Farklı Ulusal İnsan Hakları Kurumları Modelleri<br />
(Görev, Yetki, Teşkilatlanma)...................................................................................................................................21<br />
Carmen COMAS-MATA MIRA<br />
İspanya Kamu Denetçiliği Kurumu Direktörü................................................................................................24<br />
Melanie FIELD<br />
İngiltere Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu Kurumsal İlişkiler Direktörü.............................29<br />
Abdurrahman EREN<br />
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kurul Üyesi...................................................................................................34<br />
II. OTURUM:<br />
Ulusal Kurumların Sivil Toplum Örgütleri, Devlet Kurumları ve<br />
<strong>Uluslararası</strong> Kuruluşlarla İlişkileri (İşbirliği, Koordinasyon, EPİM) ..........63<br />
Shri Cyriac JOSEPH<br />
Hindistan Ulusal İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekili...................................................................66<br />
Kagwiria MBOGORI<br />
Kenya Ulusal İnsan Hakları Komisyonu Başkanı.........................................................................................71<br />
Mohamed ESSABBAR<br />
Fas İnsan Hakları Konseyi Genel Sekreteri.......................................................................................................76<br />
3
III. OTURUM:<br />
OPCAT Bağlamında Farklı Ulusal Önleme Mekanizması Modelleri ve<br />
Ulusal İnsan Hakları Kurumlarının Rolü...........................................................................................91<br />
Janet ANDERSON BIDOIS<br />
Yeni Zelanda İnsan Hakları Komisyonu Hukuk Başdanışmanı.........................................................93<br />
Ben BUCKLAND<br />
İşkencenin Önlenmesi Derneği Ulusal İnsan Hakları Kurumları Danışmanı.........................97<br />
Christina HOF<br />
Almanya İşkencenin Önlenmesi Ulusal Ajansı Uzmanı.......................................................................100<br />
Marcin KUSY<br />
Polonya Kamu Denetçiliği Kurumu Uzmanı................................................................................................104<br />
IV. OTURUM:<br />
Kutuplaşmış Toplumsal Yapılarda Ulusal İnsan Hakları<br />
Kurumlarının Rolü....................................................................................................................................................... 119<br />
John COREY<br />
Kuzey İrlanda İnsan Hakları Komisyonu Üyesi.......................................................................................122<br />
Siobhan MULLALY<br />
İrlanda İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonu Üyesi..................................................................................127<br />
Homero Matthew P. RUSIANA<br />
Filipinler İnsan Hakları Komisyonu Alan Çalışmaları Ofis Direktörü....................................132<br />
ÖZEL OTURUM:<br />
Ulusal İnsan Hakları Kurumları Arası Deneyim Paylaşımı Çalıştayı....... 145<br />
KATILIMCI LİSTESİ.................................................................................................................................................161
ULUSAL İNSAN HAKLARI KURUMLARI<br />
İYİ UYGULAMA ÖRNEKLERİ VE DENEYİM PAYLAŞIMI<br />
ULUSLARARASI KONFERANSI<br />
PROGRAM<br />
Tarih : 12-13 Haziran 2015<br />
Yer : İSTANBUL<br />
1. Gün : 12 Haziran 2015<br />
09.00 - 09.30 : Kayıt,<br />
09.30 - 10.00 : Açılış Konuşmaları,<br />
10.00 - 11.15<br />
Hikmet TÜLEN Başkan, Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Günal KURŞUN Dönem Sözcüsü,<br />
İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP)<br />
Afarin SHAHIDZADEH Ulusal Kurumlar ve<br />
Bölgesel Mekanizmalar Bölümü Başkan Yrd.,<br />
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR)<br />
Bülent ARINÇ Başbakan Yardımcısı, Hükümet Temsilcisi<br />
BİRİNCİ OTURUM:<br />
PARİS PRENSİPLERİ IŞIĞINDA FARKLI UİHK MODELLERİ<br />
(GÖREV, YETKİ, TEŞKİLATLANMA)<br />
Moderatör: Turgut TARHANLI Bilgi Üniversitesi<br />
11.15 - 11.30 Ara<br />
11.30 - 12.30 Soru-cevap<br />
12.30 - 14.00 Öğle yemeği<br />
Carmen COMAS-MATA MIRA Direktör, İspanya,<br />
Kamu Denetçiliği Kurumu<br />
Melanie FIELD Kurumsal İlişkiler Direktörü, İngiltere, Eşitlik ve<br />
İnsan Hakları Komisyonu<br />
Abdurrahman EREN Kurul Üyesi, Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
5
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
10.00-11.15<br />
İKİNCİ OTURUM:<br />
ULUSAL KURUMLARIN SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ,<br />
DEVLET KURUMLARI VE ULUSLARARASI KURULUŞLARLA İLİŞKİLERİ<br />
(İŞBİRLİĞİ, KOORDİNASYON, EPİM)<br />
15.15 - 15.30: Ara<br />
15.30 - 16.30: Soru-cevap<br />
20.00 - Akşam yemeği<br />
2. Gün: 13 Haziran 2015<br />
9.30 - 11.30:<br />
6<br />
Moderatör: Feray SALMAN İHOP<br />
Justice Shri Cyriac JOSEPH Başkan V., Hindistan Ulusal İnsan<br />
Hakları Komisyonu<br />
Kagwiria MBOGORI Başkan, Kenya İnsan Hakları Ulusal Komisyonu<br />
Mohamed ESSABBAR Genel Sekreter, Fas, İnsan Hakları Konseyi<br />
ÜÇÜNCÜ OTURUM:<br />
OPCAT BAĞLAMINDA FARKLI ULUSAL ÖNLEME MEKANİZMASI<br />
MODELLERİ VE ULUSAL İNSAN HAKLARI KURUMLARININ ROLÜ<br />
11.30 - 11.45: Ara<br />
11.45 - 13.25<br />
Moderatör: Ville FORSMAN Raoul Wallenberg Institute<br />
Janet ANDERSON-BIDOIS Hukuk Başdanışmanı, Yeni Zelanda İnsan<br />
Hakları Komisyonu<br />
Ben BUCKLAND Ulusal İnsan Hakları Kurumları Danışmanı,<br />
İşkencenin Önlenmesi Derneği (APT)<br />
Christina HOF Uzman, Almanya İşkencenin Önlenmesi Ulusal Ajansı<br />
Marcin KUSY Uzman, Polonya Kamu Denetçiliği Kurumu<br />
DÖRDÜNCÜ OTURUM:<br />
KUTUPLAŞMIŞ TOPLUMSAL YAPILARDA UİHK’LERİN ROLÜ<br />
Moderatör: Levent Korkut Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
John COREY Komisyon Üyesi, Kuzey İrlanda İnsan Hakları Komisyonu<br />
Siobhan MULLALLY Komisyon Üyesi, İrlanda İnsan Hakları ve<br />
Eşitlik Komisyonu<br />
Homero Matthew P. RUSIANA Alan Çalışmaları Ofis Direktörü,<br />
Filipinler İnsan Hakları Komisyonu<br />
13.25-13.30: Kapanış Konuşması<br />
Öğle yemeği
AÇILIŞ<br />
OTURUMU<br />
Açılış Konuşması I,<br />
Hikmet TÜLEN, Türkiye İnsan Hakları Kurumu Başkanı<br />
Açılış Konuşması II,<br />
Günal KURŞUN, İHOP Dönem Sözcüsü<br />
Açılış Konuşması III,<br />
Afarin SHAHIDZADEH, OHCHR Ulusal Kurumlar ve<br />
Bölgesel Mekanizmalar Bölümü Başkan Yrd.<br />
Açılış Konuşması IV,<br />
Bülent ARINÇ, Başbakan Yardımcısı<br />
7
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
AÇILIŞ KONUŞMALARI<br />
Dr. Hikmet TÜLEN Türkiye İnsan Hakları Kurumu Başkanı<br />
Sayın Başbakan Yardımcısı,<br />
Yurtiçinden ve yurtdışından konferansa katılan değerli misafirlerimiz,<br />
Türkiye İnsan Hakları Kurumu adına sizleri saygıyla selamlıyorum. Zaman ayırıp zahmet<br />
ederek bu konferansı teşrif eden siz değerli konuklarımıza hoş geldiniz diyor,<br />
ilginiz için en içten teşekkürlerimi sunuyorum.<br />
Zengin bir kültürel ve tarihsel mirasa sahip olan ülkemiz, Dünya uluslarının ortak<br />
kazanımı olan insanlık değerlerinin bir paydaşı ve uluslararası pek çok kurumun da<br />
üyesidir. <strong>Uluslararası</strong> insan hakları belgelerinin büyük bölümünü onaylayan ve iç hukukunun<br />
bir parçası haline getiren Türkiye, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Kuzey<br />
Atlantik Antlaşması Örgütü, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü, İslam İşbirliği<br />
Teşkilatı gibi pek çok uluslararası organizasyonun da üyesidir.<br />
Türkiye’nin, 1990’lı yılların sonundan itibaren başlayan ve 2000’li yıllarda hız kazanan<br />
demokratikleşme çabaları temel hak ve özgürlüklerin kapsamının genişlemesine,<br />
hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı anlayışının yerleşmesine olanak sağlamıştır.<br />
Aday ülke statüsünde bulunduğumuz Avrupa Birliği ile yürütülen ilişkilerin,<br />
bilhassa tarama sürecinin Türkiye’nin insan hakları alanındaki gelişimine olan katkısı<br />
yadsınamaz. Nitekim 2013 yılı Avrupa Birliği İlerleme Raporunda, “Türkiye’nin insan<br />
hakları mekanizmalarının ve kurumlarının oluşturulması konusunda iyi düzeyde ilerleme<br />
kaydettiği” ifade edilmiştir.<br />
Ülkemizin taraf olduğu uluslararası insan hakları belgelerinin iç hukukta yasaların<br />
üzerinde bir etki ve bağlayıcılıkla donatılması ve özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi<br />
kararları insan haklarının korunmasında ve geliştirilmesinde önemli bir rol<br />
oynamıştır.<br />
Bununla birlikte, Dünya üzerindeki konumu, sahip olduğu kültürel ve tarihsel zenginlik,<br />
son yıllarda büyük gelişme gösteren ekonomik ve sosyal yapısı Türkiye’nin<br />
insan hakları alanında da yeni bir bakış açısı oluşturmasını, insan haklarının korunması<br />
ve geliştirilmesi için yeni ve yerel mekanizmalar inşa etmesini zorunlu kılmıştır.<br />
Bu doğrultuda 2012 yılında Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolunun açılması,<br />
Kamu Denetçiliği Kurumu’nun kurulması, Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun<br />
faaliyete başlaması yukarıda belirtilen zorunluluğun bir sonucudur.<br />
9
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Bilindiği üzere Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu 30 Haziran 2012 tarihinde<br />
yürürlüğe girmiştir ve Kurum, İnsan Hakları Kurulu üyelerinin ve Kurum Başkanının<br />
seçimi sürecinin tamamlandığı 24 Ocak 2013 tarihinden bu yana fiilen görev yapmaktadır.<br />
Türkiye İnsan Hakları Kurumu, kısaca Paris Prensipleri olarak da bilinen Birleşmiş<br />
Milletler ilkeleriyle uyumlu bir ulusal insan hakları kurumunu ülkemizde inşa etmek<br />
hedefiyle kurulmuştur.<br />
1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilen Paris Prensipleri, insan<br />
hakları ulusal kurumlarının sahip olması gereken niteliklere dair ilkeleri belirlemektedir.<br />
Buna göre ulusal insan hakları kurumlarının anayasa ile ya da bir yasa ile kurulmaları,<br />
insan haklarının geliştirilmesi ve korunması bağlamında mümkün olduğunca geniş<br />
bir görev alanına sahip olmaları gerekmektedir.<br />
Ayrıca, bu kurumlarda, insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum yapılarının<br />
çoğulcu temsiline yer verilmesi gerekmektedir. Çoğulcu temsil gereğinin yanında,<br />
ulusal kurumların insan hakları alanında faaliyet gösteren sosyal ve mesleki kuruluşlar<br />
ve sivil oluşumlarla etkili bir iletişim içinde bulunmaları da gerekmektedir.<br />
Ulusal insan hakları kurumları, etkinliklerini hükümetten bağımsız bir şekilde gerçekleştirebilecekleri<br />
bir alt yapıya, kendi bütçe, personel ve tesislerine sahip olmalıdır.<br />
Paris Prensipleri’ne uyumlu olarak kurulan ulusal insan hakları kurumları, bağımsız<br />
ve çoğulcu yapıdaki özerk kamu kurumlarıdır. Her ne kadar bir kamu kurumu olsalar<br />
da hükümetten ve diğer devlet organlarından bağımsız olmaları bu kurumların ayırt<br />
edici özellikleri arasında yer almaktadır.<br />
Diğer yandan yasa ile kurulmaları, kamu gücünden yararlanmaları, üyelik koşulları ile<br />
üyelerin seçimi sürecinin yasayla belirlenmesi ve sahip oldukları yetkiler ulusal insan<br />
hakları kurumlarını sivil toplum örgütlerinden de farklılaştırmaktadır.<br />
Öte yandan ulusal insan hakları kurumları yargı oranlarından da farklıdır. Bu farklılık<br />
ulusal kurumların insan haklarını hem korumak hem de geliştirmek işlevine sahip<br />
olmalarında, kararlarının tavsiye niteliğinde olmasında ve nihayet ulusal kurumların<br />
yalnızca ihlal sonrası uyuşmazlığı çözmekle görevli olmayıp aynı zamanda ihlalleri<br />
önleyici roller üstlenmesinde belirginleşmektedir.<br />
Ulusal insan hakları kurumları için uluslararası belgelerde ön görülen bu ilkeler çerçevesinde<br />
kurulan Türkiye İnsan Hakları Kurumu da, en genel ifadesiyle insan haklarını<br />
korumak ve geliştirmekle görevlidir.<br />
10
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Bu çerçevede Kurum, insan hakları ihlali iddialarını başvuru üzerine ya da re’sen araştırmak<br />
ve incelemekle görevli ve yetkilidir. Bunun yanı sıra Kurum, insan hakları<br />
bilincini geliştirmek üzere eğitim ve kampanya faaliyetleri yürütmekle de görevlidir.<br />
Ayrıca, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerinin uygulanmasını<br />
izlemek, ilgili kurum ve kuruluşlara görüş bildirmek, öneri ve tavsiyelerde<br />
bulunmak da kurumun görevleri arasında yer almaktadır.<br />
Kurumun çok kapsamlı bir diğer görevi ise işkence ve kötü muamele ile mücadele<br />
etmektir. Bilindiği üzere, İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin İhtiyari<br />
Protokolü çerçevesinde, ulusal düzeyde, özgürlüğünden mahrum bırakılan kişilerin<br />
alıkonuldukları yerlere haberli ve habersiz önleyici ziyaretler gerçekleştirmekle görevli<br />
ve yetkili birimlere ulusal önleme mekanizması adı verilmektedir. Bu bağlamda<br />
28 Ocak 2014 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararıyla, Türkiye<br />
İnsan Hakları Kurumu, işkenceye karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin İhtiyari Protokolü’nde<br />
öngörülen görevleri yerine getirmek ve yetkileri kullanmak üzere ulusal<br />
önleme mekanizması olarak belirlenmiş bulunmaktadır.<br />
Bu çok kapsamlı ve önemli görevin Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na verilmiş olması,<br />
Kurumun teşkilat ve kadro yapısının yeniden ele alınmasını gerektirmiştir. Bu<br />
gereksinim dikkate alınarak Kurumumuzca hazırlanan kanun tasarısı taslağının, ilgili<br />
devlet organları ve sivil toplum örgütleri nezdinde tartışılmasına devam edilmektedir.<br />
Ulusal kurumların görev ve yetkilerinin kapsamına bu şekilde temas ettikten sonra,<br />
ulusal insan hakları kurumlarında aranan diğer bir temel niteliğe tekrar değinmek istiyorum:<br />
Bu da ulusal insan hakları kurumlarının hükümet dışında özerk yapıda kurulmaları<br />
gereğidir. Bu bağlamda Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun kuruluş yasasında<br />
şu tür düzenlemelere yer verildiği görülmektedir: TİHK görev ve yetkileri açısından<br />
bağımsız, idari ve mali açıdan özerk, kendi bütçe ve personeline sahip bir kurumdur.<br />
Kurumun karar organı olan İnsan Hakları Kurulu 11 üyeden oluşur. Kurul üyelerine<br />
görevleriyle ilgili olarak hiçbir kişi, makam ya da mercii emir ve talimat veremez, tavsiye<br />
ve telkinde bulunamaz. Keza görev süresi dolmadan kurul üyelerinin ve başkanın<br />
görevlerine herhangi bir nedenle son verilemez. Bu nedenlerle, Ulusal İnsan Hakları<br />
Kurumlarına dair uluslararası standartlarla belirlenmiş olan kurumsal statünün, hem<br />
siyasal karar mercileri tarafından hem de kamu bürokrasisi tarafından sürekli olarak<br />
göz önünde bulundurulması gerekmektedir.<br />
Sayın katılımcılar,<br />
Konuşmamın bu bölümünde Kurum’un fiilen göreve başladığı tarihten bu zamana<br />
kadar geçen sürede yapılan çalışmalardan da kısaca bahsetmek istiyorum. Geçen bu<br />
11
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
süre zarfında öncelikle kurumun Teşkilat Kanunu’nda yapılması gereken değişiklikler<br />
ile kurumun ikincil mevzuatının hazırlanmasına ve kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesine<br />
yönelik çalışmalar yapılmıştır. Bu çerçevede İnsan Hakları Uzmanlığı<br />
Yönetmeliği ile İnsan Hakları İhlali İddialarına İlişkin Başvurularının İncelenmesine<br />
Dair Yönetmelikler hazırlanmıştır. Bu yönetmeliklerden birincisi 14 Mart 2014 tarihli<br />
Resmi Gazetede, ikincisi ise 17 Mayıs 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.<br />
Bir yandan kuruluş sürecine ilişkin çalışmalar yürütülürken, diğer yandan da ulusal<br />
insan hakları kurumlarına verilen ve az önce saydığım başvuruları inceleme, eğitim ve<br />
kampanya faaliyetleri yürütme, alıkonulma yerlerini ziyaret etme ve ziyaret sonuçlarını<br />
raporlandırma, tavsiye ve önerilerde bulunma gibi görevlerin yerine getirilmesine<br />
gayret edilmiştir.<br />
Bu çerçevede belirli konulara özgülenmiş inceleme ve araştırmaların sonuçları raporlar<br />
halinde yayınlanmıştır. Bu türdeki çalışmalara İstanbul Kumkapı ve Van Geri<br />
Gönderme Merkezi İnceleme Raporları ile Gezi Parkı Olayları Raporu, Ankara-Sincan,<br />
İstanbul-Metris ve Antalya cezaevlerindeki sorunların irdelendiği raporlar örnek<br />
gösterilebilir. Bu raporlarda, incelenen konularla ilgili tespit ve değerlendirmelerin<br />
yanında tespit edilen sorunların çözümü bağlamında ilgili bakanlıklara ve kurumlara<br />
iletilen ve kamuoyuyla da paylaşılan Kurum tavsiyelerine yer verilmektedir.<br />
Sözünü ettiğim bu raporların hazırlanmasında ilgili kamu kurumları ile sivil toplum<br />
örgütlerinin temsilcileri ve incelenen konunun uzmanı olan kişilerle birlikte çalışılmıştır.<br />
Türkiye İnsan Hakları Kurumu bünyesinde akademisyenlerin, sivil toplum<br />
kuruluşları ve kamu kurumları temsilcilerinin katılımıyla çalışma grupları oluşturulabilmesini<br />
ve bu heyetlerin sorunları yerinde inceleme yetkisine sahip olmalarını Kurumumuz<br />
açısından çok önemli bir imkân olarak değerlendiriyoruz. Nitekim Kurum<br />
tarafından yürütülen birçok incelemede bu imkândan yararlanılmıştır.<br />
Ayrıca bugüne kadar beş ayrı konuda çalıştaylar düzenlenmiş ve bu çalıştaylarda yapılan<br />
sunumlar ve tartışmalar derlenerek kitap halinde yayınlanmıştır: Bu çalıştaylarda<br />
Nefret Söylemi Ve İfade Özgürlüğü, Kadının İnsan Hakları, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü<br />
Hakkı, İş Sağlığı ve Güvenliği Sorunları ve Türkiye’de bulunan Suriyeli Mültecilerin Statüsü<br />
konuları ele alınmıştır.<br />
Türkiye İnsan Hakları Kurumu, insan hakları alanındaki uluslararası kuruluşlarla ve<br />
diğer ülkelerdeki ulusal insan hakları kurumlarıyla ilişki içinde olmaya ve işbirlikleri<br />
kurmaya özel bir önem vermektedir.<br />
Bu çerçevede TİHK, Ulusal İnsan Hakları Kurumları Avrupa Ağına üye olmuştur.<br />
Keza, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ve Avrupa Konseyi İnsan<br />
12
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Hakları Komiserliği ile ortak toplantılar yapılmış ve karşılıklı ziyaretler gerçekleştirilmiştir.<br />
Bu <strong>Konferansı</strong>n da, uluslararası ilişkilerin geliştirilmesi bakımından katılımcı<br />
ülkelerdeki kişi ve kurumlarla daha yoğun işbirlikleri kurulması için vesile olacağına<br />
inanıyorum.<br />
Bütün bu çabalar, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi bağlamında üretilmiş<br />
olan uluslararası norm ve standartların ülkemizde etkin bir şekilde uygulanması için<br />
yürütülen çalışmalara katkı verebilmek amacıyla devam ettirilmektedir. Bugün olduğu<br />
gibi, bundan sonra yapacağımız çalışmalara destek olmak veya kritik etmek suretiyle<br />
katkı verecek olan bütün paydaşlarımızla diyaloğumuzu sürdürmekten büyük<br />
memnuniyet duyacağımızı belirtmek istiyorum.<br />
Sözlerimin sonunda, katılımlarıyla bu toplantıyı onurlandıran Sayın Başbakan Yardımcımıza,<br />
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği sayın temsilcisine, davetli ulusal<br />
insan hakları kurumlarının ve ulusal önleme mekanizmalarının sayın başkanlarına,<br />
komisyon üyelerine, yöneticilerine ve uzmanlarına en içten teşekkürlerimizi sunuyorum.<br />
Keza, konferansa yurt içinden katılan akademisyenlere, kamu kurumları ve sivil<br />
toplum örgütlerinin değerli temsilcilerine de katılım ve katkıları için şükranlarımızı<br />
sunuyorum.<br />
Başta İnsan Hakları Kurulu üyelerimiz ve uzmanımız Ekin Bozkurt Şener olmak üzere<br />
<strong>Konferansı</strong>n hazırlık çalışmalarını yürüten tüm çalışma arkadaşlarıma da teşekkür<br />
ediyorum. Yapılan sınavlarda başarılı olarak çok kısa bir süre önce insan hakları uzman<br />
yardımcısı olarak göreve başlamış olan genç arkadaşlarıma da bu vesileyle başarılarla<br />
dolu bir meslek hayatı temenni ediyorum.<br />
Son olarak <strong>Konferansı</strong>n başarılı geçmesini diliyor ve ilginiz için tekrar çok teşekkür<br />
ediyorum.<br />
Günal KURŞUN İHOP Dönem Temsilcisi<br />
Teşekkür ederim. Değerli konuklar, hanımefendiler, beyefendiler, insan hakları örgütlerinin<br />
Türkiye’nin temel insan hakları konularında ortak mücadele ettiği bir dayanışma,<br />
paylaşma ve beraber hareket etme olanağı sağlayan insan hakları ortak platformu<br />
adına dönem sözcüsü olarak hepinizi saygı ile selamlıyorum. Hoş geldiniz.<br />
Türkiye’de Paris Prensipleri temelinde iktidar odaklarından bağımsız bir insan hakları<br />
ulusal kurumunun oluşturulması 2005 yılında kuruluşunu yaptığımız İnsan Hakları<br />
Ortak Platformunun öncelikli meselelerinden biri olmuştur. İHOP, 2005 yılından kurumun<br />
kurucu yasasının Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçtiği 2012 yılına kadar<br />
13
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
sistematik bir çalışma yürütmüş, bu alandaki temel literatürün Türkiye’ye aktarılmasına<br />
katkıda bulunmuş, yasama sürecine etkin bir biçimde hazırlanmış ve görüşlerini<br />
her fırsatta kamunun farklı kesimleriyle paylaşmış, karar alıcıları uluslararası insan<br />
hakları taahhütlerine uymaya zorlamıştır. Ne yazık ki, kurumun kurucu yasası insan<br />
hakları örgütlerinin beklentilerini ve gösterdikleri çabaları karşılayacak bir biçimde<br />
hazırlanmamış ve Paris Prensipleri açısından tam bir uygunluk sağlanamamıştır. Paris<br />
Prensipleri, ulusal insan hakları kurumları için normatif standartları belirleyen temel<br />
kaynaktır. 1991 yılında Paris’te yapılan uluslararası bir çalıştayda ulusal insan hakları<br />
kurumları tarafından kabul edilen bu ilkeler bu alandaki çalışmalarla ilgili ciddi uluslararası<br />
işbirliği ve ulusal insan hakları kurumlarının standartlaştırılmasında başlangıç<br />
noktası oluşturmaktadır. Hem Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu hem de<br />
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu daha sonra bu ilkeleri kabul etmiştir. Paris Prensipleri<br />
genel ve geniş bir içeriğe sahiptir. Türüne ya da yapısına bakılmaksızın tüm ulusal<br />
insan hakları kurumları için geçerli olan bu ilkeler ulusal kurumların ülke Anayasası<br />
ya da kurumun rolünü ve yetkilerini açıkça tanımlayan bir yasa esasında kurulmasını<br />
ve görevlerini olabildiğince geniş tutulmasını öngörmektedir. İnsan hakları örgütleri<br />
olarak bizlerin temel bakış açısı Paris Prensipleri’ni şekli olarak kabul etmek değil;<br />
ete kemiğe büründürerek gerçek içeriğin operasyonel hayata geçirilmesine yöneliktir.<br />
Türkiye, insan haklarının korunması, geliştirilmesi ve hak ihlalinin önlenmesi bakımından<br />
henüz yeterli bir anlayışa ve donanıma sahip bir ülke değildir. Temel, sistemik<br />
ve yapısal insan hakları sorunları olan Türkiye’nin, insan haklarına saygılı, onurlu<br />
bir yaşamı herkes için mümkün kılan bir çizgide ilerleyebilmesini sağlamak, güçlü<br />
bir insan hakları sivil toplumunun yanı sıra; bağımsız, etki gücü yüksek ve herkes<br />
tarafından meşruluğu güvence altına alınış bir insan hakları kurumsal yapısının mecburiyetini<br />
de gerektirmektedir. Türkiye aynı zamanda uzun süreli bir çatışma ortamından<br />
çıkmaya çalışmaktadır. Türkiye halkının bu yöndeki beklentisi ve talebi giderek<br />
artmaktadır. İnsan hakları ulusal kurumlarının hangi formatta kurulmuş olurlarsa<br />
olsunlar, bu beklentinin karşılanmasında önemli rolleri bulunmaktadır. Bu rol şimdi<br />
bugünün Türkiye’sinde daha da önemli bir hale gelmiştir.<br />
Seçimlerden hemen önce Diyarbakır’da bir siyasi partinin mitingi esnasında patlayan<br />
bombalar sonucunda 4 vatandaşımız öldü, yüzlercesi yaralandı. Hafta başında, seçimlerin<br />
hemen ardından Diyarbakır’da gerçekleştirilen ve ölümle sonuçlanan eylemler<br />
Türkiye’nin bu geçiş sürecindeki risklerine işaret etmektedir. Yetki alanları içerisinde<br />
Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun kendi birliğini benimsemesi, insan haklarının korunması<br />
ve geliştirilmesiyle çatışma yöntemi ve barış inşası arasındaki temel bağlantıyı<br />
kurması, insan hakları standartlarının onarıcı adaletin ve hukukun üstünlüğü pren-<br />
14
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
siplerinin hayata geçmesi için harekete geçirilmesi pozitif barışın egemen ve sürdürülebilir<br />
kılınmasında öncelik oluşturmaktadır.<br />
2003 yılında imzaya açılan ve ülkemiz tarafından 14 Eylül 2005 tarihinde imzalanan<br />
Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Ek Protokol (OPCAT) 5 Temmuz 2011 tarihli<br />
Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ulusal önleme mekanizmalarının<br />
oluşumu ve etkili çalışmalar yürütebilmeleri adına Türkiye’deki insan hakları hareketi<br />
derinlikli çalışmalar yürütüp, bunları kamuoyuyla paylaşsa da devlet tarafında<br />
bunların yansımasını izleyemiyoruz. Oysaki Türkiye’de son derece köklü, güçlü ve<br />
birikimleri insan hakları hareketi mevcuttur. Bu hareket giderek çoğulculaşmakta,<br />
farklı grupların insan hakları mücadelesini de içine katmaktadır. Türkiye İnsan Hakları<br />
Kurumu’nun bu birikimi ve gücü tanıması, onun bağımsızlığına dokunmadan<br />
işbirliği olanaklarını geliştirmesi, deneyimlerinden faydalanması ve tavsiyelerine değer<br />
vermesi kurumun kendini etkili kılmasının, Paris Prensipleri’yle daha uyumlu<br />
ve kapsayıcı bir yapıya dönüşmesinin, meşruiyetini güçlendirmesinin ön koşullarını<br />
oluşturmaktadır. Bunlar gerçekleşmez, olanaksız talepler değildir. Yeter ki insan haklarının<br />
korunması ve geliştirilmesi hedefinde ortaklaşabilelim. Bu toplantının hepimiz<br />
açısından faydalı sonuçlar üretmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.<br />
Afarin SHAHIDZADE BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ulusal Kurumlar ve<br />
Bölgesel Mekanizmalar Bölümü Başkan Yardımcısı<br />
Dilim sınırlı olduğu için izninizle İngilizce konuşmak istiyorum. Ekselansları, sayın<br />
temsilciler, sayın hanımefendiler, beyefendiler, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek<br />
Komiserliği adına Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na davetinizden dolayı teşekkür<br />
etmek isterim. Bu ulusal insan hakları kurumlarının toplantısına katılmak, bizim<br />
için büyük bir şeref, bu iki gün boyunca bu güzide toplulukla birlikte burada olmak<br />
büyük bir onur bizler için. Bütün dünyadan gelen insan hakları kurumu temsilcileri<br />
burada toplanmış bulunuyorlar. Dünya İnsan Hakları <strong>Konferansı</strong>, Viyana’da 1993 yılında<br />
toplandıktan sonra büyük bir deklarasyon yayınlamıştı ve bu deklarasyon Paris<br />
Prensipleri’nin temelini oluşturmuştur. Şuan bütün dünyada 118 tane insan hakları<br />
kurumu kurulmuştur.<br />
Belki tekrar olacak; ama yine de şunun altını çizmek isterim; Paris Prensipleri, Birleşmiş<br />
Milletler Genel Kurulu tarafından Viyana’da 1993 yılında kabul edilmiştir ve bu<br />
kurumların görevlerini etkili ve verimli bir şekilde sürdürebilmeleri için insan hakları<br />
kurumları devlet kurumlarından ve sivil toplumdan tamamen bağımsız olmalıdırlar.<br />
Ulusal insan hakları kurumları ülkelerinin anayasasının içinde yer bulmalıdır ve onların<br />
bağımsız ve şeffaf bir şekilde bağımsız çalışması garanti altına alınmalıdır.<br />
15
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Paris Prensipleri’ne göre bu kurumlar aynı zamanda yeterli insan kaynaklarına da<br />
sahip olmalıdır. Ancak bu zamanda böyle bir durumda insan haklarını sürdürebilirler<br />
ve bölgesel ve uluslararası insan hakları mekanizmalarıyla etkileşim içine girerek<br />
birlikte çalışabilirler. Kendi ülkelerindeki eksiklikleri böylece dile getirebilirler ve ayrıca<br />
bu mekanizmaların ulusal düzeyde formüle ettiği çözümleri de uygulayabilirler.<br />
Ulusal insan hakları kurumları, uluslararası insan hakları enstrümanlarını imzalamış<br />
ve kabul etmiş olmalıdırlar. Böylece kendi ülkelerindeki politikaların ve yasaların bu<br />
uluslararası yükümlülüklere uyumlu olmasını sağlayabilirler.<br />
İnsan hakları kurumları kendi ülkelerindeki insan hakları ihlallerini yakından izlemeliler.<br />
Hem kamuoyunu hem de yetkilileri bu konuda uyarmalıdırlar. Burada hakların<br />
gerçekleşmesi için görevlerini sürdürmelidirler. Hanımefendiler, beyefendiler,<br />
insan haklarının kurulması, geliştirilmesi konusunda ulusal insan hakları kurumları<br />
güçlü insan hakları koruma sistemlerinin merkezi yetkilileridir. Toplumların içinde<br />
hükümetleri, parlamentoları, değişik devlet kurumlarını ve sivil toplum kuruluşlarını,<br />
uluslararası insan hakları sistemlerini birbirine bağlayan bir köprü, bir bağ rolünü<br />
oynamaktadırlar. Hukukun üstünlüğünü ve adaletin iyi çalışmasını sağlamalıdırlar.<br />
İnsan hakları kurumları polis gibi güvenlik kurumlarının, gözaltı ve cezaevi kurumlarının<br />
denetlenmesi için yetkilere sahiptirler. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek<br />
Komiserliği işte bütün insan haklarının korunması ve yerleştirilmesi için çalışmaktadır.<br />
<strong>Uluslararası</strong> normlarının tutarlı bir şekilde ülke içi normlarına ve uygulamalarına<br />
yansıtılmasını öngörmektedirler. Hanımefendiler, beyefendiler, insan haklarının<br />
korunması ve geliştirilmesi en başta devletin bir yükümlülüğü ve görevidir. Burada<br />
ulusal insan hakları kurumları bu önemli çalışmada devlete yardım etmelidirler. Bu<br />
açıdan ulusal insan hakları kurumları diğer ülke içi aktörlerle aynı amaç için çalışan<br />
paydaşlarla birlikte çalışmalıdırlar. Hükümet organları, parlamentolar, sivil toplum<br />
örgütleri, diğer uzmanlaşmış gruplar, kamu denetçiliği kurumu (ombudsman) gibi,<br />
kurumlarla birlikte çalışmalıdırlar. Ulusal insan hakları kurumu ve ombudsman ofisi<br />
yakın bir işbirliği içinde çalışarak her ikisine getirilen haksızlıkları çözmeye çalışmalıdırlar.<br />
Halka hizmet ederken, halkın haklarını savunurken bilgi paylaşımı yapmalıdırlar<br />
ve kendilerine yapılan başvuruları izlemeleri gerekmektedir. <strong>Uluslararası</strong> toplum<br />
giderek artan bir şekilde insan hakları kurumlarının önemini, görevini daha iyi anlamaktadırlar.<br />
Ve ulusal düzeyde uluslararası insan hakları kurallarının uygulanması<br />
için bu kurumlar çok önemlidir. Özellikle prosedürler ve ulusal insan hakları kurumlarının<br />
katılmalarıyla insan hakları dönemsel olarak, periyodik olarak, uluslararası<br />
olarak da incelenmektedir. Ayrıca, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi’yle ilgili<br />
maddeler ve engelli haklarıyla ilgili sözleşmelerin izlenmesi ve Paris Prensipleri bağlamında<br />
bunlar izlenerek ulusal düzeyde uygulanmaları denetim altına alınmalıdır.<br />
16
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Burada, insan hakları kurumları uluslararası kuruma akreditasyon için başvuruyorlar.<br />
Burada bir Akreditasyon Alt Komitesi var. Bu bir gözden geçirme mekanizmasıdır ve<br />
ulusal insan hakları kurumlarını denetlemektedir. Akreditasyon kurumu sonucunda<br />
Paris Prensipleri’nin daha iyi uygulanması garanti edilmektedir. Sadece hukuki açıdan<br />
değil; ama insan hakları kurumunun etkili olması açısından bu çok önemlidir. Aynı<br />
zamanda ulusal paydaşlar ve hükümet dışı örgütlerle işbirliği çok önemli. Buradaki<br />
sürecin katılımcı, canlı ve transparan olması gerekir. Burada tabii ki daha odaklı, daha<br />
eyleme dönük, daha belli sürelerde tamamlanması gereken prensiplerdir bunlar ve<br />
özellikle de prensiplerin uygulanması burada en önemli noktadır.<br />
Sonuç olarak hanımefendiler, beyefendiler, Birleşmiş Milleler İnsan Hakları Yüksek<br />
Komiserliği’nin insan hakları kurumlarına teknik yardım etmek için, yardım sunmak<br />
için hazır olduğunu söylemek isterim. Mevzuatını inceleyerek Paris Prensipleri’ne<br />
uyumlarını denetlemeye hazırdır. Teknik işbirliği programlarımız var. Özellikle yeni<br />
kurulan insan hakları kurumları ile onların gücünü ve kapasitelerini artırabilmeleri<br />
ve üstlendikleri görevi etkili bir şekilde yapabilmeleri için teknik yardıma her zaman<br />
hazırız. Dikkatiniz için teşekkür ederim.<br />
Bülent ARINÇ Başbakan Yardımcısı<br />
Saygıdeğer konuklar, hanımefendiler, beyefendiler, Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nca<br />
düzenlenen uluslararası konferansa hoş geldiniz. Sizleri, saygı ile selamlayarak<br />
konuşmama başlamak istiyorum.<br />
Değerli katılımcılar, insan hakları insanın insan olması sebebiyle elde ettiği, onun tüm<br />
yönleriyle kişiliğini ve değerini korumayı ve geliştirmeyi amaçlayan evrensel ilke ve<br />
kurallar bütünüdür. İnsan onurunu güvenceye alan hak ve özgürlükler için yürütülen<br />
mücadeleler çok köklü bir geçmişe dayanmaktadır. Tarihin birçok döneminde insan<br />
hak ve hürriyetlerine yönelik tehdit ve tehlikeler büyük sosyal hareketlenmelere sebep<br />
olmuş, insan hakları alanı daimi bir gelişme seyri izlemiştir. Kişisel ve siyasal haklardan<br />
oluşan birinci kuşak hakları, 20. yüzyılın ortalarına doğru gelişen ekonomik, sosyal ve<br />
kültürel hakları ifade eden ikinci kuşak haklar izlemiş, küreselleşme ve bilgi çağı ise<br />
çevre hakkı gibi birey-devlet ilişkilerini aşar nitelikteki üçüncü kuşak hakları beraberinde<br />
getirmiştir. Bu süreçler yeni hak konularının ortaya çıkmasının yanı sıra mevcut<br />
hakların yeniden tanımlandığı ve yorumlandığı aşamalar olarak değerlendirilebilir.<br />
İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesi bütün dünyada insanlığın ortak ülküsüdür.<br />
Bilim ve teknolojiyle toplumsal ve bireysel alanlardaki gelişmeler, insan hakları<br />
kavramını yerel ve evrensel düzeyde tekrar gündemin üst sıralarına oturtmuştur. Bundan<br />
dolayı insan hakları konusu ulusal bir konu olmaktan çıkmış, uluslararası toplu-<br />
17
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
mun ve hukukun gündemindeki en önemli olgulardan biri haline gelmiştir. Hakların<br />
korunması amacıyla devletlerin iç hukuklarında oluşturdukları koruma mekanizmalarına<br />
Afrika, Amerika ve Avrupa’da olduğu gibi bölgesel ve Birleşmiş Milletler gibi<br />
daha geniş kapsamlı uluslararası örgütlenmeler bünyesindeki insan hakları koruma<br />
mekanizmaları da eklenmiştir. Birleşmiş Milletler bünyesinde yürütülen çalışmalar<br />
neticesinde, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün arkasından insan<br />
haklarıyla ilgili birçok sözleşme hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur.<br />
Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ve Avrupa<br />
Birliği dâhilindeki insan hakları yapılanmaları ülkemiz açısından da önem arz etmektedir.<br />
Bundan dolayı Türkiye, insan hakları alanındaki hemen hemen tüm Birleşmiş<br />
Milletler sözleşmelerine taraf durumdadır. Aynı şekilde başta Avrupa İnsan Hakları<br />
Sözleşmesi olmak üzere insan hakları alanındaki en önemli bölgesel koruma mekanizması<br />
olan ve ülkemizin de kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi sözleşmelerine de<br />
taraf durumundayız. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan çatışma ve savaş gibi değişik<br />
faktörlerden kaynaklanan hak ihlalleri sebebiyle insan hakları konusu ülkelerin<br />
kendi iç meseleleri olmaktan çıkmış, uluslararası bir boyut kazanmıştır. Toplumun<br />
huzur ve dayanışması ile bireyin maddi ve manevi varlığının geliştirilmesinin insan<br />
haklarının korunmasına ve bu bilincin geliştirilmesine bağlı olduğu aşikârdır.<br />
Bu gerçekten hareketle, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunun ilk<br />
planda devletlerin kendi sorumluluğunda olduğu ve uluslararası korumanın, ulusal<br />
korumaya göre ikinci planda ve onu tamamlayıcı nitelikte bulunduğu değerlendirilmeli,<br />
insan hakları konusunda iç hukuk mekanizmaları güçlendirilerek uluslararası işbirliği<br />
en üst seviyelere çıkarılmalıdır. İnsan haklarının hangi yöntem ve mekanizmalarla<br />
korunabileceği sorusu, insan haklarının içeriği kadar önem taşıyan başka bir olgudur.<br />
Yaşanan tecrübeler insan hakları teorisinde sağlanan gelişmelerin uygulamaya hızlı ve<br />
doğru bir biçimde yansıtılamadığını ve geleneksel güvence mekanizmalarının çoğu<br />
kez yetersiz kalabildiğini göstermiştir. Bu nedenle insan hakları alanında ulaşılan evrensel<br />
standartların muhtemel tehlikelere karşı korunabilmesi ve uygulamaya daha<br />
iyi yansıtılabilmesi amacıyla yeni mekanizmalar kurulması ve mevcutların da güçlendirilmesine<br />
yönelik çabalar önem kazanmıştır. İç hukuktaki temel düzenleme olan<br />
Anayasamızın ikinci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin insan haklarına saygılı bir<br />
devlet olduğu ifade edilmiştir. Anayasamızın beşinci maddesinde ise kişinin temel<br />
hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette<br />
sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi<br />
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak, devletin temel amaç ve<br />
görevleri arasında sayılmıştır.<br />
18
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Bu bilinçten hareketle, hükümetimizin iktidarda bulunduğu son 13 yıl içerisinde<br />
temel hak ve özgürlüklerin korunması, geliştirilmesi, demokratikleşme ve sivil toplumun<br />
güçlendirilmesiyle ilgili olarak önemli reformlar gerçekleştirilmiştir. Siyasi<br />
partilerin kapatılmasının zorlaştırılması, dernek kurma ve vakıf ların mülk edinmelerinin<br />
kolaylaştırılması gibi düzenlemelerle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun<br />
olarak siyasal ve sosyal alandaki örgütlenme özgürlüğünün sınırları da geliştirilmiştir.<br />
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve diğer insan hakları kuruluşlarınca ülkemize<br />
yöneltilen hak ihlallerine yönelik eleştiriler giderilmiştir. Bu bağlamda bir insanlık<br />
ayıbı olarak gördüğümüz işkenceye karşı “sıfır tolerans politikası” başarıyla hayata<br />
geçirilmiştir. Polis merkezleri ve jandarma karakolları gerçek anlamda modernize edilerek<br />
şeffaf hale dönüştürülmüştür. Bütün nezarethaneler uluslararası insan hakları<br />
standartlarına uygun hale getirilmiştir. Şüpheli ve sanık hakları güçlendirilmiş, gözaltı<br />
koşulları iyileştirilmiştir. Ölüm cezası mevzuatımızdan tamamen çıkartılmış, yaşam<br />
hakkı ihlallerinin etkin bir şekilde soruşturulmasının önü açılmıştır. Şiddetle tehdit<br />
içermeyen düşüncelerin özgürce ifade edilebilmesinin önündeki yasal engeller ortadan<br />
kaldırılmıştır. Hesap verebilirlik ve şeffaf lığın bir gereği olarak bilgi edinme hakkı<br />
anayasal güvenceye kavuşturulmuş, Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu oluşturulmuştur.<br />
Demokratikleşme, insan hakları ve hak arama araçları arasında doğrudan bir<br />
ilişki gözetilerek hukukun üstünlüğü ilkesi güçlendirilmiş, yeni bir hak arama imkânı<br />
olarak Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun yolu açılmıştır. Anayasa’da temel<br />
haklara ilişkin uluslararası sözleşmelerin iç hukuka üstünlüğü ilkesi getirilmiştir.<br />
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına dayalı olarak yargılamanın yenilenmesiyle<br />
Yüksek Askeri Şura kararlarına yargı yolu açılmıştır. Devlet memurlarının idari<br />
yargıya başvuru hakları genişletilmiştir. Çocuklar ve engelliler gibi hassas guruplara<br />
yönelik önemli adımlar atılmış, çocuk hakları güçlendirilmiştir. Farklı dil ve lehçelerde<br />
yayın, eğitim ve dini konularda seçmeli derslere imkân tanınmıştır. Kadınlara<br />
yönelik pozitif ayrımcılık ilkesi anayasal dayanağa kavuşturulmuştur. Avrupa Konseyi<br />
bünyesinde hazırlanan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve<br />
Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni onaylayan ilk ülke Türkiye<br />
olmuştur. Hak arama özgürlüğünü güçlendirmek amacıyla ileri demokrasilerde mevcut<br />
olan Kamu Denetçiliği Kurumu(Ombudsmanlık) kurulmuştur. İnsan haklarının<br />
korunması ve geliştirilmesi konusunda çalışmalar yapmak üzere Türkiye İnsan Hakları<br />
Kurumu faaliyete geçirilmiş ve anılan kurum ulusal önleme mekanizması olarak<br />
da yetkilendirilmiştir.<br />
Bir kısmını yukarıda özetlemeye çalıştığım yapısal reformlarla bireyi merkeze alan,<br />
devletle toplum arasındaki kopukluğu gidermeye çalışan kalıcı politikalar üretilmiştir.<br />
Herkesin temel hak ve özgürlüklerden en geniş şekilde yararlanmasını sağlayacak<br />
düzenlemeler hayata geçirilmiştir. Demokrasimizin güçlendirilmesi, insan hakları bi-<br />
19
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
lincinin geliştirilmesi, ihlallerin önlenmesi ve herkesin çağdaş yaşamın öngördüğü temel<br />
hak ve özgürlüklerden tam anlamıyla yararlanabilmesi için bugüne değin yapılan<br />
çalışmalarımız aynı hız ve kararlılıkla devam edecektir. İnsan hakları alanında yapılan<br />
reformların uygulamaya tam olarak yansıtılabilmesi, ülkemizde yaşayan bireylerin eşit<br />
bir şekilde tüm hak ve özgürlüklerden yararlanabilmesi bundan sonraki çalışmalarımızın<br />
da temel hedefi olacaktır. Özgürlük ve güvenlik arasındaki hassas denge dikkate<br />
alınarak insan hakları ve evrensel değerlerin geliştirilmesi noktasında yapılan tüm<br />
çalışmalar aynı zamanda demokrasiye de büyük bir ivme kazandıracaktır.<br />
Bu doğrultuda, Türkiye İnsan Hakları Kurumu tarafından eğitim ve bilinçlendirme<br />
faaliyetleri kapsamında gerçekleştirilen konferansı oldukça faydalı buluyor, dile getirilecek<br />
konuların ve tecrübe paylaşımlarının verimli olacağına da inanıyorum.<br />
Saygıdeğer konuklar, son cümlem olarak şunu ifade etmeliyim. Bu dönemde Başbakan<br />
Yardımcısı olarak Türkiye İnsan Hakları Kurumuyla ilişkilendirilmiştim. Şüphesiz<br />
2012 yılından bu yana kurumun yaptığı çok başarılı çalışmalar var. Bunlar belki<br />
zaman zaman paneller sırasında da sizleri bilgilendirmek amacıyla konuşulacaktır.<br />
Şüphesiz İnsan Hakları Kurumumuzun çağdaş bir kurum haline gelebilmesi, batı<br />
ülkelerinde olduğu gibi yeni bir yapısal reforma kavuşturulması amaçlanmıştır. Bir<br />
taraftan görevlendirildiğimiz konuların yerine getirilmesi, bir taraftan da gelişen şartlar<br />
içerisinde kurumun daha dinamik bir yapıya kavuşturulması için Sayın Başkanın<br />
ve Kurulun bizzat hazırladığı bir kanun tasarısı Bakanlar Kurulumuzda müzakere<br />
edilmişti. Fakat maalesef içine girdiğimiz seçim süreci sırasında bunu Genel Kurula<br />
sunmak ve kanunlaştırmak mümkün olmadı. Her şartlarıyla tamamlanmış olan bu<br />
tasarının şüphesiz yeni kurulacak hükümet tarafından süratle gündeme getirilmesini<br />
ve yeni yasama döneminde çıkarılacak ilk kanunlar içerisinde olmasını şahsen arzu<br />
ediyorum. Tasarımız içerisinde belki tartışmaya açılacak konular da vardır; ama bugünkü<br />
yapının biraz önce söylediğim özelliklere kavuşabilmesi için önemli adımlar<br />
atılmıştır. Ben hem İnsan Hakları Kurumumuzun Başkanını ve Kurul üyelerini hem<br />
çalışanlarını hem de önemli bir konuyu Türkiye’de müzakere etmek ve bu konuda<br />
bir bilinç meydana getirmek üzere ülkemize, İstanbul’a teşrif eden bütün saygıdeğer<br />
konukları saygıyla selamlıyor, hepinize başarılar diliyorum.<br />
20
I.OTURUM<br />
PARİS PRENSİPLERİ IŞIĞINDA<br />
FARKLI ULUSAL İNSAN<br />
HAKLARI KURUMLARI<br />
MODELLERİ (GÖREV, YETKİ,<br />
TEŞKİLATLANMA)<br />
Moderatör: Turgut TARHANLI Bilgi Üniversitesi<br />
Carmen COMAS-MATA MIRA İspanya Kamu Denetçiliği Kurumu Direktörü<br />
Melanie FIELD İngiltere Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu Kurumsal İlişkiler Direktörü<br />
Abdurrahman EREN Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kurul Üyesi<br />
21
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Turgut TARHANLI Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi<br />
Sayın Bakan, ulusal insan hakları kurumları ve ombudsmanlarının Türkiye ve yurtdışından<br />
toplantıya katılan değerli temsilcileri, değerli katılımcılar hoş geldiniz. İlk<br />
oturumu açacağım.<br />
İlk oturum programda da gördüğünüz gibi aslında uluslararası deneyimlerin ve iyi<br />
uygulamaların paylaşılmasıyla ilgili bir oturum olacak. Dolayısıyla bu alana ilişkin olarak<br />
Britanya’dan, İspanya’dan ve Türkiye’den Türkiye Ulusal İnsan Hakları Kurumu<br />
üyesi konuşmacılarımız olacak. Süreyi dikkate alarak, çünkü ilk oturumun sonunda<br />
bir konuşmacımızın uçağa yetişmek üzere buradan ayrılması gerekiyor. Dolayısıyla<br />
onu dikkate alan bir konuşma düzeni içinde hızlı ilerlememiz gerekecek. Bu nedenle<br />
şimdiden tüm konuşmacılara teşekkür etmek isterim, gösterecekleri işbirliği için. Bir<br />
iki kısa noktaya temas ederek bu oturumu açmak istiyorum. Aslında bu toplantı bir<br />
insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, daha doğrusu tanınması, korunması ve<br />
geliştirilmesiyle ilgili kısaca hukukta insan hakları hukuku başlığı altında “Human<br />
Rights Law” başlığı altında 1945 sonrası dünyada gelişen bir eksende ortaya çıkan<br />
ve son çeyrek yüzyılın önemli koruma mekanizmalarından birisi olan insan hakları<br />
ulusal kurumlarıyla ilgili. Tanıma, koruma ve geliştirme paradigmasının aslında<br />
özünde yatan kavram, güçlendirme kavramıdır. Yani İngilizcedeki “empowerment”<br />
kavramıdır. Dolayısıyla, bu kurumun bugün ve yarın tartışılacak teknik ayrıntıları,<br />
işleyişi, koruma usullerinin etkinliği ve açılış konuşmalarında temas edilen o hedef<br />
lere varılabilmesinin aslında gerçekleşmesi ve gerçekleşmesine sağlanacak katkı bir<br />
güçlendirme ve kısaca empowerment katkısıdır. Peki, biz neyi güçlendiriyoruz? İnsanı<br />
güçlendiriyoruz. Peki, insanı nasıl güçlendiriyoruz? Hukuktan yararlanması ile<br />
güçlendiriyoruz. Dolayısıyla bu tabii sadece hukukun alanı değil, hukuku etkili kılmaya<br />
yönelik yan ve işbirliği içindeki disiplinler arası bir çabanın da ürünü olmak<br />
zorunda – ki bunu takdir edersiniz. Dolayısıyla bu çerçevede, aslında güçlendirme<br />
kavramının hem ihlalin önlenmesi hem ihlal meydana gelmişse kişinin o ihlalin giderilmesiyle<br />
ilgili bağlantının nasıl bir güçlendirme hizmetinden yararlanacağıyla ilgili<br />
çabalar, hem de aynı zamanda henüz yeterince korunmamış haklarla ilgili olarak veya<br />
tartışma konusu olan meselelerle ilgili olarak yeni hak tanıma alanlarının açılmasıyla<br />
ilgili bir çabayı ifade edecektir. Dolayısıyla dinamik ve o ölçüde de uygulamanın takibini<br />
gerektiren bir misyon üstlendiğini ve bu anlamda da çok önemli bir işlev yerine<br />
getirdiğini bu kurumun ve bu kurumların benzerlerinin diğer ülkelerde herhalde altını<br />
çizmek gerekecek.<br />
Efendim, ben şimdi bu kısa temastan sonra hemen sözü konuşmacılara vermek istiyorum.<br />
İlk konuşmacımız Sayın Carmen Comas Mata Mira, İspanya Kamu Denetçiliği<br />
23
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Kurumu üyesidir, temsilcisi olarak burada ve 2010 yılından beri de İspanya Ombudsmanlık<br />
Ofisi Yöneticisi olarak da görev yapmaktadır. Kendisinin bu alandaki tecrübesi<br />
uluslararası düzeyde de kurumunu temsil etmesi ve özellikle eşleştirme programları<br />
bağlamında bir çaba gerçekleştirmesi ve projeler yürütmesiyle de kendini göstermektedir.<br />
Bu, Avrupa Konseyi, Latin Amerika ülkeleri ve Akdeniz Ombudsmanları Birliği<br />
Platformunda da gösterdiği çabalarla kendini ifade eden bir tecrübeyi ifade ediyor.<br />
Öyle zannederim ki kendisinin değerli katkıları hazırun bakımından da önemli ipuçları<br />
ortaya koyacak ve yeni bir işbirliği düşüncesini güçlendirecektir. Sözü hemen<br />
Sayın Carmen Comas Mata Mira’ya bırakıyorum ve 20 dakika söz hakkı söz konusu.<br />
Buyurun.<br />
Carmen COMAS-MATA MIRA İspanya Kamu Denetçiliği Kurumu Direktörü<br />
Öncelikle Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na ve Sayın Başkanı Hikmet Tülen’e teşekkür<br />
ediyorum, benim kurumumu da davet ettikleri için, İspanya Kamu Denetçiliği<br />
Kurumu’nu davet ettikleri için. Bu güzel ülkede bulunmak büyük bir şeref. Geçen<br />
yıldan beri bir eşleştirme programında çalışıyoruz Türk Ombudsman Kurumuyla birlikte.<br />
İki dezavantajım ve bir avantajım var. Birincisi İngilizcem anadilim değil, bunu<br />
fark etmişsinizdir bile. Türkçe de konuşmuyorum. Ama avantaj şu ki slaytlarımda<br />
hem Türkçe hem de İngilizce yazıyor. Sanırım çoğunuz için anlaması kolay olacaktır.<br />
Günümüzde “ombudsman” dediğimiz kurum pek çok ülkede bulunuyor. Burada bu<br />
kurumun ne yaptığını ve ne kadar etkili olduğunu görebiliyoruz. Bu bir hukuki yapılanma.<br />
1900’lerin başından itibaren başlamış bir anlayış var olmuş ve neredeyse<br />
100 yıl boyunca göz ardı edilmiştir. Ama bunun birden bire canlandığını görüyoruz<br />
ve büyün dünyada siyasi sisteme katıldığını görüyoruz, birbirinden uzak ülkelerde<br />
bile bunun yeniden gündeme geldiğini görüyoruz. Bu bir moda değil, sadece modern<br />
toplumun ihtiyacına cevap verebilecek bir kurum. Bu kurum, hukukun üstünlüğünü<br />
ve demokratik bir toplumda insan haklarını güçlendirecek bir kurumdur.<br />
İspanya’da ombudsman hızlı bir şekilde (ortalama vatandaşın, özellikle ekonomik<br />
gücü olmayan insanların ne kadar haklarının ihlal edildiği görüldükten sonra) güç<br />
buldu. Burada gerçekten pek çok insan hakkı ihlal ediliyor. Tarihi geçmişe bakacak<br />
olursak ombudsmanlık kurumu, İsveç’te 1809 yılında Anayasa ile gündeme getirildi<br />
ve hükümetin üst düzey yöneticilerinin de katıldığı bir ombudsman kurumu dile getirildi.<br />
Ombudsmanlık kurumunu dile getiren kişi Osmanlı sultanının konuğu olarak<br />
İspanya’dan gelip Osmanlı’da bulunan bir kişi. Gerçekten ombudsman topluluğu ve<br />
kurumu anlayışının ilk kökenini orada görüyoruz. Yani şu an ombudsmanlık kurumuyla<br />
çok derin kökleri bulunan bir ülkede bulunuyoruz. 1952-1973 yılları arasında<br />
24
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
ombudsman kurumunun Danimarka, Fransa ve Birleşik Krallık’ta ortaya çıktığını görüyoruz.<br />
Neden? Çünkü idari yönetim, parlamento ve adalet mekanizmasının yeterli<br />
olmadığını sağlık, eğitim, ulaşım, güvenlik gibi halkın ihtiyaçlarına yeterli cevap vermediklerini<br />
gördüğümüz için ortaya çıktı.<br />
Ombudsmanlık kurumunda iki tür görüyoruz. Farklı Anayasaları görerek ülkenin<br />
farkı durumlarına bakarak iki tür de olduğunu söyleyebiliriz. Birinci ombudsman türünde<br />
bir yanda kötü yönetim, diğer tarafta vatandaşın haklarının korunması arasında<br />
ombudsmanlık kurulmuştu. Şimdi ikinci bir model var karşımızda. Bu modelin biraz<br />
daha gelişmiş şeklidir bu. Portekiz, İspanya ve Latin Amerika’daki ombudsmanlık bu<br />
yeni türdedir ve insan hakları konusuna odaklanmaktadır, sadece kötü yönetime değil.<br />
İspanya Ombudsmanındaki normatif gelişmelere bakalım. İspanyol Anayasası’nda<br />
Ombudsmanlık Kurumu ilk defa 1978 Anayasası’nda dile getirildi. İspanyol toplumu<br />
ve yeni liderleri o sırada sistemi değiştirmek istiyorlardı. 40 yıl süren bir diktatörlükten<br />
yeni bir demokrasiye geçiliyordu. Farklı siyasi güçler uzlaştılar, bir araya geldiler<br />
ve aralarında sosyal bir anlaşma yapıldı, yeni bir Anayasa hazırlandı, bu yeni Anayasa’da<br />
insan haklarının korunmasına öncelik veriliyordu.<br />
Anayasa’nın birinci maddesinde fevkalade geniş bir şekilde temel hak ve özgürlükler<br />
dile getirildi. Demokratik bir garanti sistemi iki ayağa dayandırılarak yapıldı. Bir<br />
tarafta yargı makamının, diğer tarafta yargının dışında Ombudsmanın getirebileceği<br />
garantiler vardı. Burada Ombudsman vatandaşların haklarını, özellikle idare ile daima<br />
hassas ilişkileri olan toplumun ilişkilerini, haklarını korumak için vardı.<br />
İspanya Anayasası’nın 54. maddesi İspanyol tarihinde, hukuk tarihinde ilk defa Ombudsmana<br />
yer vermektedir. “Bu parlamentonun yüksek komiseridir” şeklinde ifade<br />
edilir. Ombudsmanın görevi ve insan haklarının korunması ve yayılması için organik<br />
bir yasaya sahiptir. 1981 Anayasası Ombudsmanlık Kurumu’nun organik kanununu<br />
ifade eder. Daha sonra 1985’te bu kanun geliştirilmiştir. 2009 yılında ise Ombudsman<br />
ulusal işkenceyi önleme mekanizmasının da önemli bir merkezi olarak dile getirilmiştir.<br />
İnsani ve maddi kaynaklara sahip Ombudsmanlık Kurumu, hem insan haklarının<br />
korunması hem de işkence ve kötü muamelenin önlenmesi konularında görevlere sahiptir.<br />
Ombudsmanla birlikte iş yapan Komitemiz var. Ayrıca Eğitim Komitemiz var.<br />
2012 yılında bu ulusal önleme mekanizması görevi Ombudsman’a verilmiştir. Yönetim<br />
kurulunda Ombudsman’ın görevi belirtilmiştir. Şikâyetler karşısında kurum’un<br />
bir disipliner bir de ekonomik rejimi vardır. Bunu üyeleri uygularlar. Başka kanunlar<br />
da var. Ombudsman’a daha fazla yetki veren ve aktif bir şekilde mahkemelerin<br />
önünde savunma yapabilmesi için yapılan çalışmalar var. Habeas Corpus işlemlerini<br />
düzenleyen bir organik kanunumuz var. Ombudsman Kurumu, habeas corpus prose-<br />
25
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
dürlerini başlatmaya da yetkilidir. Ombudsman Kurumu’nun özellikleri nelerdir? Bütün<br />
özelliklerin, organizasyon açısından bu Kurum’un yasama organından bağımsız<br />
olduğunu görüyoruz, yasama organından tamamen bağımsızdır. Çünkü Ombudsman<br />
parlamentonun beşte üçünün oyu ile seçilmektedir. Ombudsman’ın çalışma süresi<br />
beş yıldır. Hâlbuki yasama organının görev süresi dört yıldır; ama Ombudsman yasama<br />
organından tamamen bağımsızdır, parlamentonun yüksek komiseridir. Böylece<br />
özellikle Anayasa’ya aykırı olan olayları incelemek üzere kurulmuş bir kurumdur.<br />
Vatandaşlar da yeni bir yasanın yetersiz olduğunu düşündüklerinde Ombudsman’a<br />
başvurabilirler ve Ombudsman, bunun anayasal olup olmadığına karar verebilir. Tabii<br />
kararlar fevkalade dikkatli ve temkinli bir şekilde ele alınır. 30 yıllık geçmişinde başvuruların<br />
sadece bir kısmı kabul edilmiştir. Evet, Ombudsman tamamen parlamentodan<br />
bağımsızdır demiştim. Bu güçlü bir demokrasinin kanıtıdır ve bazı diğer ülkelerde de<br />
bunun böyle olduğunu görüyoruz. Ombudsman aynı zamanda yürütmeden de tamamen<br />
bağımsızdır ve yürütmenin yetkisiz kaldığı durumlarda, şikâyetlerde de bu konuyu<br />
ele alır. Buradaki bu bağımsızlık özellikle kamu yöneticilerinin Ombudsman’la<br />
işbirliği yapmasını öngörmektedir. Anayasa’nın 502. maddesinde bu dile getirilmiştir<br />
ve herhangi bir ihlalde cezalandırma da Ombudsman tarafından yapılmaktadır. Burada<br />
işbirliği deyince ne demek istiyoruz? Ombudsman’ın kararlarını takip etmek değil kasıt.<br />
O zaman bir mahkeme görevi olacaktır. İşbirliği dediğimizde burada gerekli bilgiyi zamanında<br />
sağlayabilmek çok önemli bir faktördür. Bunları zaten söyledim.<br />
Bağdaşmazlıkların bulunduğu yerlerdeki alanlar, yetki alanları. Evet, yetki alanı nedir?<br />
Bir defa ulusal toprakların tamamında bulunan merkezi, ulusal, otonom, yerel ve<br />
periferide bulunan bütün idareler ve kamu hukukuna tabi diğer kurumlar üzerinde<br />
yetkisi vardır. Bir de bölgesel parlamentolarla da ortak çalışmalar yapar. Son dönemde<br />
mesela hastanelerin acil bölümleriyle ilgili hazırlamış bir raporla ilgili ombudsmanlık<br />
çalışması yapıldı.<br />
Görev alanında çalışmalara nasıl başlıyoruz? İnceleme nasıl başlatılıyor? Önce vatandaşların<br />
başvurması ile başlar. Yabancı ya da İspanyol vatandaşı olan bir kişi Ombudsman’a<br />
başvurarak şikâyet başvurusunda bulunabilir ve ilgili tarafın isteği üzerine<br />
şikâyet ele alınır. Nelere ihtiyaç vardır, böyle bir inceleme için? Bir defa buradaki şikâyetin<br />
sahibinin (başvuru sahibi), olayları açıklaması, başvurunun nedenlerini açıkça<br />
belirtmesi gerekir. Burada köken, azınlık, cinsiyet, hukukî ehliyetsizlik gibi konularda<br />
Ombudsman Kurumu’na başvuruda bulunabilir vatandaşlar. İdareler, kendi yetkilerine<br />
giren konularda Ombudsman’a başvuruda bulunamaz. Bilgi almak için biz mutlaka<br />
yetkili makamlardan bilgi talep ederiz. Bu şikâyetle ilgili yetkili makamlardan<br />
bilgi talep ederiz. Bilgi gelmediği takdirde savcılık makamına başvurarak durumu in-<br />
26
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
celemeye açarız. Biz, halkın içinde bir kurumuz. Ofisimizin içinde kapalı duvarların<br />
arkasında değiliz, vatandaşla yan yanayız, iç içeyiz.<br />
Ombudsman ne gibi kararlar verebilir? Buradaki önemli olan şey; bir tarafta yetkili<br />
otoriter makam var, diğer tarafta da vatandaş var. Burada biz tavsiye kararları veririz<br />
sadece. Topluma tavsiye kararı verebiliriz ve bir ay içinde ilgili yetkili makamın mutlaka<br />
bizim yazdığımız rapora cevap vermesi gerekir. Hukuki sorumluluklarını hatırlatırız,<br />
kendilerine uyarılar yaparız ve bir ay içinde mutlaka cevap vermeleri gerekir.<br />
Burada belli bir idari eylemin ve somut bir olaydaki bir idari eylemin değiştirilmesi<br />
talebinde bulunabiliriz. Ayrıca yetkili makamlara, hukuki sorumluluklarına uymadıklarını<br />
işaret ederiz. Özellikle somut vakıadaki yapılan ihlali gösteririz ve tabii ki<br />
şikâyeti de aynen yetkili makamlara, şikâyet edilen tarafa gösteririz.<br />
Parlamento’ya yıllık raporlar sunarız. Ombudsman Kurumu, parlamentoya yıllık özel<br />
raporlar sunar. Buradaki bu raporlarda, yapılan başvurular, başvuruların hangileri<br />
kabul edilmedi vs. yazar. Ayrıca kabul edilenlerdeki sunduğumuz tavsiye kararları<br />
ve bizim çalışmamıza uyum sağlamayan kurumların da isimlerini veririz. Benim kurumumda,<br />
benim ülkemde her şey şeffaf olur, her şey transparandır, her şeyi web<br />
sitemizde ilan ederiz. Tabii ki şeffaf lık çok önemli ve önlem alma bağlamında parlamentonun<br />
da katkısı açıkça belirtilir. Bir yılın sonunda bir önceki yıla ilişkin özel<br />
rapor sunulur parlamentoya ve ayrıca ekranda gördüğünüz web sitemizde de bu yıllık<br />
raporları da yayınlarız. Parlamentoya olduğu gibi Birleşmiş Milletler İşkenceyi Önleme<br />
Komitesi’ne de raporumuzu sunarız. Ama oradaki rapor farklıdır. Orada özellikle<br />
ziyaret ettiğimiz gözaltı ve nezarethanelerin, tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu<br />
yerlerin ziyaret edilmesinden sonra yazılan bir rapordur ve özgürlüklerinden yoksun<br />
bırakılan insanların tutulduğu yerlerdeki ziyaretlerin sonuçları sunulur Birleşmiş Milletler’e.<br />
Ayrıca bunların dışında insan kaçakçılığıyla ilgili yaptığımız çalışma fevkalade<br />
yararlı sonuçlar vermiştir. Son olarak ülkedeki cezaevlerinin kontrolleri, özgürlüğünden<br />
yoksun bırakılan kişilerin tutulduğu yerlerin incelenmesi konusunda yapılan çalışmalarımız<br />
olumlu etkiler yaratmıştır. Sanırım zamanımı tamamladım. Dikkatinize<br />
teşekkür ederim. Evet, teşekkür ederim.<br />
Turgut TARHANLI<br />
Sayın Carmen Comas Mata Mira’ya çok teşekkür ediyorum. Sanıyorum önemli, aslında<br />
ışık tutucu bazı sonuçlar var ve bu oturum farklı deneyimlerin paylaşılması<br />
üzerine inşa edildiği için ben kısaca moderatörlük görevimin de bir gereği olarak<br />
bunlara temas ederek ikinci konuşmacıya geçmek isterim. Sanıyorum bu noktada<br />
önemli olan daha aktif bir ombudsmanlık veyahut insan hakları kurumu da bundan<br />
27
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
dersler çıkarabilir elbette; ama Türkiye’de Kamu Denetçiliği Kurumu bağlamında da<br />
düşünebiliriz.<br />
Açılış konuşmaları sırasında Sayın Shahidzadeh Birleşmiş Milletler adına yaptığı konuşmada<br />
iki temel meseleye dikkat çekmişti. İlk olarak İngilizce’de “action oriented”<br />
yani eylem odaklılık, ikincisi “effectiveness in the ground” terimlerini kullanmıştı,<br />
yani sahadaki etkililik meselesini. Saha ne demek? İnsan ilişkileri, birey-idare ilişkileri,<br />
toplum-devlet ilişkileri. Dolayısıyla dikey ya da yatay ilişkilerde ya da diegonal<br />
ilişkilerde devletin temsilcileri aracılığıyla toplumda kurduğu ilişkilerde etkililik meselesi.<br />
Ne anlamda etkililik? Güçlendirme (empowerment) anlamında etkililik. Yani<br />
hakların korunması anlamında etkililik.<br />
İspanya örneğinde Sayın Mira’nın altını çizdiği meseledeki uyarı, tavsiyeler, zannediyorum<br />
Türkiye’de de Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun açılış konuşmalarında Sayın<br />
Bakan ve Sayın Başkan temas ettiler, bir yeni yasal düzenlemeyle yapılanması söz<br />
konusu. Bu noktada tabii Paris Prensipleri’ne daha sıkı ve paralel bir uyum sağlanacağını<br />
tahmin ediyorum. Öte yandan, bu anlamda bir etkililiğin de gerçekleştirilmesi<br />
çok önemli.<br />
Bu konunun içinde olan bir öğretim üyesi olarak yani yaklaşık 2000’li yılların başlarından<br />
itibaren Türkiye’de insan hakları eğitimi içerisinde çok farklı kesimlerden<br />
Yargıtay’dan başlayarak, en alt derecede mahkemeler ve diğer Bakanlıklarla da çalışmış<br />
bir kişi olarak çok önemli çabalar olduğunu görüyorum, biliyorum; fakat sanıyorum<br />
Türkiye açısından önemli bir zafiyet konusu. İngilizce’de “follow up” denen<br />
sonrasındaki izleme ve etki değerlendirme meseleleridir. Bunların da yapılabilmesi<br />
yani “impact practices” denen etki ölçümü, etki değerlendirmesi ve sonraki takip meselesidir.<br />
Bunun elbette kurumlar arasındaki, organlar arasındaki kuvvetler ayrılığı,<br />
erkler ayrılığı ilkesini zedelemesi söz konusu olamaz. Buna uygun bir anlayış içinde<br />
gerçekleştirilmelidir ve bu gibi özerk yapıların da bu anlamda zaten güvenilirliği hem<br />
toplum hem devlet arasında bir geçişi ve iletişimi sağlayan yapılar olarak katkısının<br />
büyük olacağını düşünüyorum, Türkiye’nin geleceği açısından da.<br />
Hemen ikinci konuşmacımıza geçeceğiz. Kendisi Britanya’dan Sayın Melanie Field.<br />
İngiltere Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu’nun Strateji ve Politika Direktörü olarak<br />
görev yapıyor. Aynı zamanda Kurumsal İlişkiler Müdürlüğü görevini de aynı kurum<br />
bünyesinde yürüttü. Bundan önce de Eşitlik Ofisi Direktör Yardımcısı olarak özellikle<br />
Evlilik Kanunu ki bu eşcinsel evliliği konusunda bir çabaydı, Eşitlik Kanunu ve Ayrımcılık<br />
Kanunu’na ilişkin önemli katkıları oldu Britanya’da. Sözü hemen kendisine<br />
veriyorum. Buyurunuz.<br />
28
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Melanie FIELD İngiltere Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu Kurumsal İlişkiler Direktörü<br />
Çok teşekkür ederim. Burada bulunmaktan çok mutluyum ve Türkçem çok az, onun<br />
için de çok üzgünüm. Evet, bir slayt sunumu hazırlamıştım; ama hem zaman hem de<br />
benim teknik becerilerim buna fazla kalkışmamamı gerektiriyor. Onun için ben konuşmamı<br />
metinden yapacağım ve kısa konuşmaya çalışacağım. Çünkü vaktimiz azalıyor.<br />
Ben size benim çalıştığım yer olan Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu’ndan bahsedeceğim.<br />
Bu Kurum’un geçmişi, yapısı ve yaptığı işler, diğer kişilerle nasıl çalışıyoruz ve<br />
bizi ne etkin hale getiriyor ve bu etkinliği neler daha artırıyor? Aslında bugün burada<br />
olmak çok heyecan verici bir fırsat. O kadar farklı insan, çok farklı ülkelerden geliyor;<br />
ama hepimizin yapmaya çalıştığı çok farklı ulusal çerçevelerde aslında aynı şey. İngiltere’de<br />
bence biz çok şanslıyız. Çünkü çok uzun ve onurlu bir geçmişi var ülkemizin,<br />
temel hakların korunması ve geliştirilmesi konusunda. Ama bu demek değildir ki,<br />
biz hiçbir zorlukla karşılaşmıyoruz bu alanda. Zorlu geçen ekonomik dönemlerde ki<br />
dünyamız böyle bir dönemin içinden geçiyor, o zaman bu temel haklar, giderek önemini<br />
artırıyor. Onun için ben de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesini<br />
vurgulamak istiyorum, bu temel hakların evrenselliğinden bahseden bir maddedir.<br />
Dolayısıyla zor zamanlarda toplumdaki en fazla, en zayıf, en kırılgan gruplar konusunda<br />
biz çok dikkatli ve çok kapsayıcı olmalıyız. Sanırım hepimiz farklı bir yolculuğa<br />
çıktık; ama hedefimiz aynı, aynı yere varmaya çalışıyoruz.<br />
İnsan Hakları Komisyonu 2007 tarihinde oluşturuldu. İngiltere Eşitlik ve İnsan Hakları<br />
Komisyonu olarak İskoçya İnsan Hakları Komisyonu’ndaki meslektaşlarımızla<br />
paylaşımlarda bulunuyoruz. İngiltere aslında çok kimseye benzemeyen bir ülke. Bizde<br />
üç tane ulusal insan hakkı kurumu var ve yasalara göre hep beraber ve çok yakın<br />
bir işbirliği içinde olmamız gerekiyor. Evet, bu Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu<br />
2009 yılında özel bir statüye kavuştu ve bu statüden dolayı biz de çok gururluyuz. Bir<br />
statüyle kurulduk yani biliyorsunuz, İngiltere’de bir yazılı anayasamız yok. 2006 tarihli<br />
Eşitlik Yasası ile oluşturulduk ve bazı statüter görevlerimiz var. Bunların arasında<br />
eşitlik ve fırsat eşitliğini geliştirmemiz gerekiyor. Yaş, özürlülük, cinsiyet, dini inanç,<br />
cinsel yönelim ve kadın-erkek eşitliği konuları gibi geniş bir yelpazemiz var. Aynı zamanda<br />
bizim rollerimizden bir tanesi de insan haklarının korunması ve geliştirilmesi.<br />
Biraz da yapımızdan bahsedeyim. Bizim Kurumumuz komiserler tarafından yönetiliyor.<br />
10 ila 15 arası, komiser sayımız. Onlar tabii tam zamanlı çalışmıyorlar, yarı<br />
zamanlı çalışıyorlar ve hükümetteki ilgili Bakanlık tarafından atanıyorlar. Bağımsızlığı<br />
sağlayabilmek amacıyla bu kişilerin yani bütün kamu kurumlarındaki görevlilerin<br />
atanması İngiltere’de bağımsız bir kurum tarafından yani kamu atamaları için devlet<br />
komiseri dediğimiz bir grup tarafından yapılır. Yani sürecin tamamen yeteneklere da-<br />
29
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
yalı bir atama olmasına çalışılır. Herkes bu atamalarda yarışa girebilir; ama sürecin son<br />
derece şeffaf olması da sağlanır. İlgili statümüz bütün bu komisyonların ve komiserlerin<br />
eşitlik, çeşitlilik ve insan hakları konusunda deneyim ve bilgi sahibi olmalarını gerektiriyor.<br />
Yani kendi Kurumumuz içinde çoğulculuğun vurgulanmasına çalışıyoruz.<br />
Mesela komiserlerimizden bir tanesi engelli bir kişi ve İngiltere’nin genelinde Galler<br />
ve İskoçya konusunda bilgi sahibi olan bir Komiserimiz de var.<br />
Şimdi insan hakları konusundaki görevlerimize gelelim. Statüden gelen görevlerimiz<br />
var. Bu da insan haklarının öneminin vurgulanması, iyi uygulamaların teşvik edilmesi,<br />
insan hakları konusunda ve insan haklarının korunması, anlaşılması konusunda<br />
bir bilinç yaratmak ve kamu kurumlarının İnsan Hakları Yasası’nın 6. maddesine<br />
uyumlu davranmalarını sağlamak. Bu madde bir kamu kurumunun sözleşme haklarıyla<br />
aykırılık arz eden bir davranışta bulunmasını yasaklıyor. Kuruluş yasamızda da<br />
özel hükümler var. Bu sayede bağımsızlığımız sağlanmış durumda. Bir Devlet Bakanı<br />
tarafından temsil ediliyoruz. Yasamızda bu Bakan hiçbir şekilde Kurum’un günlük<br />
işlerine müdahale edemez deniliyor ve bu Bakanın yeterli kaynakları sağlaması gerekiyor<br />
ki bizler kanundan gelen görevlerimizi etkili bir şekilde yerine getirebilelim. Şöyle<br />
atlaya atlaya gidiyorum, özür diliyorum bunun için.<br />
Şimdi Komiserler Kurulu kuruldu. Komisyonumuzun stratejik yönlendirmesini yapan<br />
ve günlük çalışmalarımızı yürüten de bir görevlimiz var. Hâlihazırda üç tane<br />
stratejik önceliğimiz var. Bunların ilki adalet ve fırsat eşitliğini İngiltere’nin geleceğe<br />
yönelik ekonomisinde sağlamak. İkincisi, kamu hizmetlerine adil erişimin sağlanması<br />
ve hizmetlerin sağlanması, insan onuruna saygı gösterilmesi. Üçüncü ilkemiz ise<br />
insanların güvenliğinin dikkate alınması ve bunların korunması. Bu üç önceliği her<br />
zaman dikkate alıyoruz ve bunu geliştirici projeleri uyguluyoruz. Hâlihazırda stratejik<br />
planımızı yeniden gözden geçiriyoruz. Nisan 2016’da başlayacak yeni bir stratejik planımız<br />
olacak ve orada bu önceliklerimiz değişebilir. Ancak yeni stratejik planı tespit<br />
edecek önemli bir konu da bizim başka bir görevimizle ilgili. O da toplumda eşitlik<br />
ve insan hakları konusunda gözlenen ilerlemeler. Bu tabii bizim rolümüzün önemli<br />
bir parçası. Aslında bu bağımsız ve yetkin bir ulusal kurum olmamızın bir gereği. Biz<br />
ölçüm çerçevesi oluşturduk ve bu sayede bazı göstergelere karşı yapılan gelişmeyi<br />
izleyebiliyoruz ve bu şekilde İngiltere’nin eşitlik ve insan haklarının saygı gösterildiği<br />
bir toplum olduğunu ölçebiliyoruz. Her beş yıl içinde bir değerlendirme yapıyoruz ve<br />
bunun sonuçlarına göre yeni stratejik önceliklerimizi saptıyoruz. Mesela bu gözden<br />
geçirme sonucunda neler ortaya çıkıyor? Daha önce de söylemiştim, en dezavantajlı<br />
insanlar zor dönemlerde en fazla mağdur olanlardır. Bu konuda ilginç bulgularımız<br />
oldu. Mesela akli dengesinde bozukluk olan, ruhsal hastalıkları olan kişilerin İngilte-<br />
30
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
re’deki durumu, kamu hizmetlerine nasıl erişebiliyorlar, toplum içindeki potansiyellerini<br />
nasıl geliştirebiliyorlar, bunları inceledik.<br />
Dediğim gibi Devlet Bakanı, işlevlerimizi yerine getirebilmek için yeterli bir bütçeyi<br />
sağlamak durumunda. Bu yılki bütçemiz 17.1 milyon pound. Bunun yanı sıra 6.5<br />
milyon poundu da tabii ki program fonlarından da elde edebiliyoruz. Mesela bazı<br />
projeler geliştiriyoruz. Bunları hükümete sunuyoruz ve eğer bu onaylanırsa hükümet<br />
tarafından, bunları uygulamaya geçiriyoruz. Yani işlevimiz için de 17.1 milyon kanundan<br />
gelen gelirler ve bir de 6.5 milyon pound da buna ilave olarak, hazırladığımız<br />
projelerden gelen bir gelirimiz var.<br />
Bu yıl Mart ayından bu yana 200 kişilik bir kadromuz var. Londra, Manchester, Cardiff<br />
ve Edinburgh’ta ofislerimiz var. Yani bu üç ülkeyi de Büyük Britanya dediğimiz<br />
birliğin üç ülkesinde temsil ediyoruz. Rekabette adil olmaya çalışıyoruz. Memuriyet<br />
gibi bir çalışma var bizde. Yeteneğe ve yetkinliğe çok dayanıyor ve işe alınma sürecinde<br />
belli yetkinliklerin olması gerekiyor. Mesela hukuk departmanımızda hukuka<br />
yetenekleri ve yetkinlikleri olan kişileri ancak işe alıyoruz. Yani bu yetkinliğe dayanan<br />
bir işe alma yaklaşımıdır.<br />
Tabii ki akreditasyon sürecimizden de bahsetmek isterim. Bundan çok gurur duyuyoruz.<br />
Bunu herhalde biliyorsunuzdur, bu akreditasyon sürecimiz oldukça katı bir<br />
süreç; ama bu bir fırsat aynı zamanda. Çünkü bu sayede rolümüzü İngiltere için de<br />
teşvik edebiliyoruz, ulusal bir insan hakları kurumu olarak, kim olduğumuzu vurguluyoruz,<br />
profilimizi ortaya koyuyoruz. Pek çok örgütle işbirliği içindeyiz ve bu sayede<br />
de sivil toplumun ve hükümetin bizim çalışmalarımız konusunda ne düşündüklerini<br />
öğrenebiliyoruz. Aynı zamanda yaptığımız çalışmaların son akreditasyondan bu yana<br />
yaptığımız çalışmaları da derliyoruz.<br />
Yetkilerimizi kullanarak da incelemeler yapıyoruz. Öncelikle yetkilerimiz arasında<br />
bazı soruşturmalar yürütme yetkisi var. Mesela az önce de söyledim. Akıl sağlığı yerinde<br />
olmayan insanlarla, akıl ve ruh sağlığı konusundakilerin durumunu, yaşlıların<br />
durumunu yani bu devlet kurumlarında veya tutukevlerinde bulunan insanların durumunu<br />
aynı zamanda polis nezarethaneleri, tutuklama yerleri ve akıl hastanelerinde<br />
yatan, ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde yatan insanların durumlarını, ölüm<br />
oranlarını inceliyoruz. Tavsiyelerimizin sistematik bir şekilde uygulanmadığını gördüğümüz<br />
için bir rapor hazırladık ve bunu Bakanların ve sivil toplumun dikkatine<br />
sunduk.<br />
Hükümetle tabii çok iyi bir işbirliğimiz oldu. Tavsiye kararlarımızın çoğu yürürlüğe<br />
konuldu. Çünkü biz, bir insan hakları çerçevesi oluşturduk ve hangi kurumlarla ne<br />
31
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
yaptığımızı ve oralardaki bulgularımızı saptadık. Bu çerçeve bence gelecekteki çalışmalarımız<br />
için de bir ışık tutacaktır. 2007 yılında kurulduğumuzdan bu yana, deneyimlerimizden<br />
bir tanesi de devletin gözden geçirme süreci. Hükümet bazı değişiklikler yaptı,<br />
yaptığımız çalışmalardan sonra. Bu tabii bizim için kolay olmadı. Mesela daha önce<br />
de belirtmiştim. Bizim belli projeler için bir fon alma hakkımız var, bu yeni bir hak.<br />
Daha önce sivil toplum kuruluşlarından hibeler alıyorduk ve bir de telefon hattımız<br />
vardı, bu bir acil yardım hattı (hotline) idi. İnsan haklarının ihlale uğradığını düşünen<br />
insanlar bize bu yardım hattı üzerinden ulaşabiliyorlardı. Bu şimdi devlet tarafından<br />
üstlenildi ve bu şekilde biz neler olup bittiği konusunda sahada bilgi sahibi olmaya çalışıyoruz.<br />
Ama dediğim gibi bu yardım hattı aracılığıyla edindiğimiz kadar çok bilgi edinemiyoruz<br />
artık. Bir de bugün hibelerle ilgili İngiltere’deki gönüllü sektörden gelecek<br />
hibeler, yardımlar var. Tabii bunları bazı problemleri olan insanlardan gelen taleplerle<br />
ilgili şeylerde kullanabiliyoruz. Mesela adalete erişmede zorluk gören insanlar, eşitlik<br />
ve insan hakları konusunda haklarını elde edemeyenler ve nüfusun farklı kesimlerine<br />
ayrıcalık, ayrımcılık yapılarak bilgilerin verilmesi, hizmetlerin sunulması söz konusu.<br />
Mesela aile içi şiddete maruz kalan kadınlar ve engelli insanlar gibi ayrımcılığa maruz<br />
kalan kişilerin durumları çok önemli ve gelecekte de bunlara odaklanacağız.<br />
Hükümetin bu gözden geçirmesi tamamlandıktan sonra değişen bir şey var: O da<br />
Komiserler Kurulumuz. İlk başladığımızda temelde farklı grupları temsil eden komiserlerimiz<br />
vardı. Mesela bir ırk eşitliği uzmanı, kadın-erkek eşitliği konusunda uzman<br />
olan bir kişi, ırklar arası, ırkçılık konusunda uzman olan bir kişi gibi komiserlerimiz<br />
vardı. Ama örgütümüzün yeterince etkin bir şekilde yönetilmediğini düşünen hükümet<br />
bu komiserlerden oluşan bir kurulun temsili olmasından ziyade daha yönetişim<br />
odaklı olmasını istedi. Dolayısıyla stratejik düzeyde uzmanlık yine gündemimizde;<br />
ama yeni bir dış angajman stratejisi geliştirdik ve yeni bir dış referans gurubu oluşturuyoruz.<br />
Tabii bütün bunlar temsili çıkarları da sağlayacaklar ve stratejisini saptarken<br />
Komiserler Kurulu da bunlardan yardım alacak.<br />
Şöyle toparlayabilirim. Mesela etkin bir insan hakları kurumu olmak için neler gerekli?<br />
Ulusal kurum olmak için ne gerekli? Tabii sadece hükümetten bağımsız olmak yetmez,<br />
aynı zamanda sivil toplumdan da bağımsız olmamız gerekiyor. Bir, biz lobicilik<br />
örgütü değiliz ve tamamen biz bağımsız ve bir uzman kurumuz. Yani bizim görevimiz<br />
kanıt toplamak ve bu konuda çalışmalarımız çok önemli. Bunu nasıl yaptığımız çok<br />
önemli. Ayrıca bir diğer önemli konu da şu: İngiltere’de kuruluş şeklimiz uyarınca<br />
biz, hem bağlı olduğumuz Bakanlığa hem de parlamentoya hesap verme durumundayız.<br />
Parlamentoyla doğrudan bir ilişkimiz yok ama Parlamenter İnsan Hakları Ortak<br />
Komitesi’yle doğrudan çalışabiliyoruz. Onlarla ilişkimiz daha fazla. Dış angajman fevkalade<br />
önemli. Yani bizler bir yerlerde neler olduğunun bilincinde olmalıyız ve çalış-<br />
32
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
malarımızda bu bilgilerden yararlanmalıyız ve aynı zamanda sivil toplumla etkin bir<br />
işbirliği içinde olmamız gerekiyor. Bu şekilde kurumumuzun rolü ve insanlara nasıl<br />
yardım edebileceğimiz daha bilinir hale gelecektir.<br />
Tabii iyileştirmeler kurumumuz için yapıldı ve parlamenterle bakanlar ilave yetki istediler.<br />
Şu aşamada biz yargıdaki insan haklarıyla ilgili davalara ve özellikle de temyiz<br />
davalarına müdahil olabiliyoruz. Ama bizim bir başka yetki daha edinmemiz gerekiyor.<br />
Mesela eşitlik yasasını ihlal eden kurumlara karşı bir şikâyette bulunmak. Bireylerin<br />
mahkemeye başvurmalarında onlara destek olabiliyoruz. Ancak gidip de siz yasayı<br />
ihlal ediyorsunuz ve biz sizden şikâyetçi olacağız, size bir ceza uygulayacağız deme<br />
gibi bir yetkimiz yok bizim. Bunlar sistemik konular, ama aynı zamanda kanıtların<br />
toplanması konusunda bunu talep etmek ve sağlamak hakkına sahip olmayı istiyoruz.<br />
İncelemeler yaptığımızda mesela yardım hattımızı kaybettiğimiz gibi etkin bir şeydir<br />
bu; ama insanların bir şekilde eşitlik ve insan hakları konusunda bize ulaşabilmelerine<br />
çalışıyoruz. Tabii program için aldığımız paraların, genel bütçemizin bir parçası<br />
haline getirilmesini istiyoruz. Tabii ki parlamentoya ve Bakanlara hesap verilebilirliğimizi<br />
ispatlamaya çalışıyoruz ve bu konudaki çalışmalarımıza devam edeceğiz. Bu<br />
işte, bizim çalışmalarımızın geçmişi ve bugünkü çalışmaları hakkında kısa bir bilgi<br />
paylaşımıydı. Çok teşekkür ederim.<br />
Turgut TARHANLI<br />
Çok teşekkürler, Sayın Field. Öyle zannediyorum ki kendi misyonları ve yetki alanları<br />
itibariyle yapısal işleyişi Büyük Britanya özelinde ilginç ipuçları verecek bir temelde<br />
bizlerle paylaşmış oldu. Burada tabii belki bir kimlik meselesinin özellikle ayrımcılık<br />
bünyesinde önem taşıyan kimlik meselesinin altını çizmek gerektiği düşüncesindeyim.<br />
Çünkü insan hakları hareketinin ve düşüncesinin son çeyrek yüzyılı büyük ölçüde<br />
kimlik temelli gelişen veya gelişme evrimi içinde değerlendirilebilecek bir karakter arz<br />
ediyor, çok farklı kimlik özellikleri itibariyle. Cinsiyet, din, dil, etnik orijin, mülkiyet<br />
vesaire vesaire… Bunu çoğaltmak mümkün ve dolayısıyla ayrımcılık bağlamında bu<br />
kimlik temelli bir olgunun ortaya koyduğu farklılıkları dikkate almak ihtiyacı büyük<br />
önem taşıyor. Kanımca bu sadece erken dönemlerde algılandığı gibi bir kamu hukuku<br />
meselesi de değil. Aynı zamanda bugün özel hukuk ilişkilerinde ortaya çıkan ihlallerin<br />
de özellikle bu tür kurumlar bağlamında, bu faaliyetlerin takibi anlamında bir misyon<br />
yerine getirmesini dikkate almamız gerekiyor. Bunun çok temel bir parametresi var.<br />
Devlet fonksiyonlarının küçüldüğü ölçüde özellikle bu neoliberalizmin kendini ortaya<br />
koyduğu çağ, dönemden itibaren, son çeyrek yüzyıl, otuz yıl içerisinde baktığınız zaman<br />
giderek ihlal ilişkilerinin sadece devlet-birey ilişkilerinde değil; ama “horizontal<br />
33
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
violations” dediğimiz yatay ihlaller, yani sadece dikey “vertical violations” değil ama<br />
yatay ihlaller biçiminde de kendini gösteren bir biçimde geliştiğini görüyoruz.<br />
Bunun öncü çalışmalarından biri sizin ülkeniz Britanya’dan Andrew Clubman’ın bir<br />
çalışmasıdır yaklaşık 25 yıldan biraz fazla. Sanırım Cambridge University Press tarafından<br />
yayınlanmıştı. Yanlış hatırlamıyorsam, Özel Sahada İnsan Hakları Meselesi<br />
“Human Rights in Private Field” başlığını taşıyan bu çalışma, en erken çalışmalardan<br />
biridir. 2000’li yılların sonunda 2011 yılında Birleşmiş Milletler “Business and Human<br />
Rights” yani “İş Dünyası ve İnsan Hakları” bağlamında, bütün üretim sürecinin insan<br />
haklarına uygun yani “value chain” denen, değer zinciri sürecinin iş dünyasında insan<br />
haklarına uygun bir biçimde geliştirilmesini yani iş dünyasını tamamen özel hukuk<br />
ilişkileri içinde düşünebilirsiniz, ayrımcılık da dâhil olmak üzere; fakat bugün için bu<br />
böyle değildir. O bakımdan bu tür kurumların kurulmasında ve fonksiyonlarını yerine<br />
getirmesinde bunun sadece bir devlet-toplum, devlet-birey ilişkileri değil; Devletin<br />
görevi burada ortadan kalkmaz, hiçbir zaman buharlaşmaz, fakat özel sahada ortaya<br />
çıkabilecek ihlallerin takibinde ve önlenmesi bu bağlamda büyük önem taşıyor. Bunun<br />
altını çizmek istedim ve hemen Türkiye İnsan Hakları Kurumu adına deneyimi ve<br />
görüşlerini bizimle paylaşacak, Sayın Abdurrahman Eren’e sözü bırakacağım.<br />
Sayın Eren, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı’nın<br />
Başkanlığını yürütüyor; fakat daha önce insan hakları kurulları bünyesinde de<br />
Türkiye genelinde farklı kurullarda görev icra etmiş bir hukukçu. Aynı zamanda farklı<br />
üniversitelerde de Anayasa hukuku ve İdare hukuku gibi, kamu hukuku alanlarında<br />
akademik çalışma olarak görev yerine getirmiş bir hukukçu. Belirli son dönem çalışmaları:<br />
Özgürlüklerin Sınırlanmasında Demokratik Toplum Düzeninin Gerekleri;<br />
Post-sosyalist Anayasalarla İlgili Çalışmalar; Türkiye’de İnsan Haklarının Korunması;<br />
Türk Cumhuriyetleri Anayasaları; Ulusal İnsan Hakları Kurumları: <strong>Uluslararası</strong> Standartlara<br />
Uygunluğun Yorum İlkeleri başlıklı çalışmalar… Çalışmalarda karşılaştırmalı<br />
Anayasa hukukuna yakınsınız gibi gördüm. Sözü size bırakıyorum. Buyurunuz.<br />
Bu arada tüm katılımcılar için bir bilgi, yapılan ve yapılacak tüm sunumları sizlerin<br />
bilgisayar ortamındaki konferans dosyaları içinde presentation başlığı adı altında bulmak<br />
mümkün. Bunu da bir duyuru olarak eklemek isterim. Buyurunuz, Sayın Eren.<br />
Abdurrahman EREN Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kurul Üyesi<br />
Evet, Sayın Bakanım, tabii eski kurul üyemiz ve yeni vekilimize de hayırlı olsun diyeyim<br />
bu vesileyle burada görmüşken. Diğer tüm katılımcılara hoş geldiniz diyorum.<br />
Özellikle yurt dışından gelen konuklarımızı da kurul üyesi olarak saygıyla selamlıyo-<br />
34
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
rum. Bu kadar uzun yoldan bizi kırmadınız ve kurumumuzun bu değerli bilgi paylaşımına<br />
katkı verdiğiniz için hepinize tekrar teşekkürlerimi de arz ediyorum.<br />
Benim sunumum daha çok Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun bugün dünyadaki<br />
ulusal kurum modelleri içerisinde nasıl bir yeri olduğu ve kurumumuzun son yapısıyla<br />
beraber, son değişikliklerle beraber, Paris Prensipleri açısından uygunluğu çerçevesinde<br />
bir konuşma olacak. Tabii sürenin de dar olduğunu bildiğim için aslında çok<br />
kapsamlı bir konu, ulusal insan hakları kurumlarını konuşmak.<br />
Öncelikle ulusal insan hakları kurum modellerinin gelişimine bir bakarsak aslında<br />
ulusal insan hakları kurumları bir ulusal kurum modeli olmakla beraber başta Birleşmiş<br />
Miletler olmak üzere daha çok uluslararası örgütlerin çabaları sonucunda dünyada<br />
yaygınlaşmış bir modeldir. O yüzden ulusal insan hakları kurumlarını ve bu<br />
kurumların yapısını, işlevini ve fonksiyonunu iyi anlayabilmek açısından aslında bu<br />
tarihsel gelişme ve kurumsal modelleri ve bu farklılıkları da iyi anlamak gerekir.<br />
Şimdi, 1946’da artık İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Birleşmiş Milletler’in kurulmasıyla<br />
beraber, dünyada insan hakları alanında bir uluslararası işbirliği ihtiyacı ortaya<br />
çıkıyor ve bu işbirliği ihtiyacı çerçevesinde 1946’da İnsan Hakları Komisyonu kurulduktan<br />
sonra ve devletlerle işbirliği için ulusal komisyonlar kurulması tavsiye kararı<br />
alınıyor; tabii ki o yıllarda 50’lerde, 60’larda aslında tabii İkinci Dünya Savaşı’nın<br />
da etkisiyle devletler, ulusal insan hakları kurumları kurma önerisine çok sıcak bakmıyorlar.<br />
Burada bir Fransa’nın öncü rolünü görüyoruz, 1947’de böyle bir kurumu<br />
kurma yönündeki ilk cevap vermesi ve bu adımı atması. Bu, 70’lere gelindiği zaman<br />
aslında insan hakları sözleşmelerinin yani bağlayıcı insan hakları sözleşmelerinin yapılması<br />
ve sözleşme içi koruma mekanizmalarının kurulmasıyla beraber daha fazla<br />
ulusal işbirliğine duyulan ihtiyaç insan hakları kurumları yönündeki adımları geliştirmiş<br />
ve bu noktada 1978 yılında yapılan seminer toplantısında, Birleşmiş Milletler’in<br />
düzenlediği standart kurallarla aslında ulusal insan hakları kurumlarının çoğulcu yapısına<br />
ve görev ve işlevlerine yönelik birtakım öneriler getirmiş olmakla beraber tabi<br />
ki daha hükümetlerden bağımsız olması noktasında fazla bir gelişme sağlanamamış,<br />
70’li yıllarda. Ama 1990’lara geldiğimiz zaman aslında dünyada Doğu Avrupa ülkelerinin<br />
çökmesi ve liberal demokrasi yönündeki ciddi dönüşüm, arkasından insan hakları<br />
sözleşmeli koruma mekanizmalarının etkin kılınması ihtiyacını ortaya çıkartıyor.<br />
Ve bu noktada artık ulusal insan hakları kurumlarının rolü daha güçleniyor ve bu<br />
çerçevede Paris Prensipleri’nin 1993’te kabul edilmesi, 1993’te Dünya İnsan Hakları<br />
<strong>Konferansı</strong>’nda ulusal insan hakları kurumlarının geliştirilmesi yönünde tavsiye kararları<br />
alınması, arkasından Birleşmiş Milletler’in bu kararları benimsemesi, ICC’nin<br />
35
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
kurulmasıyla beraber dünyada insan hakları kurumları adeta o yılarda 8-10 iken bugün<br />
106 tane kuruma kadar yükseldiğini görüyoruz bu çerçevede.<br />
Tabii bu kurumsal tarihsel süreç içerisinde ilk Paris Prensipleri hazırlanırken aslında<br />
çok fazla kurum modeli yok ve ombudsman modeli 1800’lü yıllardan itibaren ortaya<br />
çıkmış, bir tarafta Fransa Danışma Komisyonu Modeli var, İngiliz Ayrımcılık Eşitlik<br />
Komisyon Modelleri var. Aslında Paris Prensipleri biraz bu modeller göz önüne alınarak<br />
bu farklılıkları da ortadan kaldırmadan tek biçimciliğe vardırmadan bir esnek<br />
ilkeler olarak, asgari standartları belirleyen ilkeler ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla aslında<br />
bugün uluslararası hukukun önerdiği tek tip kurum modeli yoktur. Bu aslında tarihsel<br />
sürecin ve farklı kurumların kendi ülkelerinin geleneklerinden ortaya çıkan bir<br />
şeydir. O yüzden 2000’li yıllarda kurulan kurumlar daha çok Paris Prensipleri çerçevesinde<br />
kurulmaya başlanmıştır ve bu geleneksel modelden ayrışmalar başlamıştır.<br />
İşte Danimarka İnsan Hakları Kurumu bunun ilk örneklerindendir.<br />
Şimdi Paris Prensipleri açısından ulusal kurum modellerini değerlendirdiğimiz zaman<br />
şunu görüyoruz ki Paris Prensipleri bir kurum modeli önermemektedir. Bu dediğim<br />
gibi tarihsel sürecin getirdiği bir sonuçtur. Devletlerin kendi ihtiyaçlarına uygun herhangi<br />
bir modeli seçme hakkı tanınmıştır ve aslında Paris Prensipleri de hazırlanırken<br />
daha çok Ombudsman modeli değil komisyon modelinden bu ilkeler çıkartılmıştır.<br />
Çünkü çoğulculuk dediğiniz zaman aslında Ombudsmanlar tek kişiden oluştuğu için<br />
böyle bir çoğulculuk ilkesiyle aslında ilk bakışta bağdaşmaz gözüküyor. O yüzden<br />
daha çok komisyon modelleri dikkate alınarak hazırlanmıştır; ama Paris Prensipleri<br />
içinde de bu kurum modellerine ilişkin esnek yorum anlayışı benimsenmiş. Yani Paris<br />
Prensipleri’ni aslında farklı kurumlara göre geniş yorumlamak, çok şekilci davranmamak,<br />
bu bağımsızlık, çoğulculuk gibi ilkelerde böyle tek tip bir kriter varmış gibi<br />
anlamamak, bu esnek yorum anlayışının bir sonucu olarak görüyoruz. İşte o yüzden<br />
de Paris Prensipleri hakkında şöyle söyleyebiliriz. Paris Prensipleri en iyi uygulama<br />
modelini öngörmüyor; Paris Prensipleri kabul edilebilir bir kurumun asgari gereklerini<br />
ortaya koyuyor.<br />
Ülkelerin farklı kurum modelleri var: Ombudsman modelleri var, komisyon modelleri<br />
dediğimiz modeller var. Bu model tercihini etkileyen şey nedir acaba, neden bazı<br />
ülkeler Ombudsman, bazıları komisyon tercih ediyor? Bunu şuna bağlıyoruz. Bir kere<br />
bu kurumsal yapılanmalar aslında devletin diğer kurumları için de geçerli. Hukuk<br />
gelenekleri çok belirleyicidir. Hukuk sistemleri çok belirleyicidir. Bugün dünyada aslında<br />
birçok ülkeyi etkileyen belli devletlerin hukuk gelenekleri vardır. Aslında bütün<br />
Latin Amerika ülkelerinde kurumların, İspanya modelinin etkisi altında geliştiğini görüyoruz.<br />
Fransız modelinin, frankofon ülkelerde özellikle Afrika’da Fransız sömürgesi<br />
36
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
olmuş ülkelerde danışma komitesi şeklinde, modelin yaygın olduğunu görüyoruz.<br />
Yine İngiliz modelinin, ayrımcılık yani eşitlik komisyonu modelinin özellikle Avustralya,<br />
Kanada, Yeni Zelanda’da etkili olduğunu görüyoruz. Ancak bu klasik kurumsal<br />
model yapılanmaları 1993’en sonra Paris Prensipleri’nin kabul edilmesinden sonra<br />
kendi içinde bir dönüşüme girmiştir. İşte İngiltere’de daha önce ayrımcılık, eşitlik, engellik,<br />
ırk komisyonu gibi farklı farklı komisyon kurma şeklinde bir uygulama varken,<br />
2006 yılında bütün bu komisyonlar birleştirilerek bir İnsan Hakları Komisyonu’na<br />
dönüştürülmüştür. Aynı şekilde Kanada’da, Yeni Zelanda’da da benzer değişimleri görüyoruz.<br />
Dolayısıyla aslında uluslararası standartlar, ilkeler geliştikçe ülkelerin kurum<br />
modelleri ve aslında kurumsal yapılanmalarının da bu yönde bir değişime uğradığını<br />
görüyoruz ki birazdan aslında Türkiye’de de benzer süreçlerin yaşandığını göreceğiz.<br />
Şimdi bu açıdan ben dünyadaki ulusal insan hakları kurumlarını şöyle kısaca bir karşılaştırdığım<br />
zaman bugün 106 tane kurum olduğunu görüyoruz ve bu kurumlardan<br />
Asya Bölgesinde 24 tane kurum var. Dikkat ederseniz bu kurumlardan çoğunun komisyon<br />
modeli olduğunu görüyoruz. Çünkü bu ülkeler aslında İngiliz Commonwealth<br />
geleneğinden gelerek bunun da etkisi altında bu modeli tercih etmiştir. Yani<br />
bunların bu modeli tercih etmesinin sebebi aslında bu İngiliz hukuk geleneğinin bir<br />
uzantısı olmasından kaynaklanıyor. Dikkat ederseniz Ombudsman modeli çok az, istisnai<br />
bir şekilde. Afrika’ya bakarsanız Afrika’da yine komisyon modeli var. Yani hem<br />
İngiliz hem Fransız etkisiyle beraber daha çok komisyon modelinin yaygın olduğunu<br />
görüyoruz. Ama Amerika’ya geldiğimiz zaman iş tamamen değişiyor. Ombudsman<br />
modeli, özelikle de İspanya modelinin aslında bu Amerikan Bölgesinde etkili olduğunu<br />
görüyoruz. Avrupa’ya gelirsek işte Avrupa’da tam bir denge var. Yarı Ombudsman,<br />
yarı komisyon modeli var. Çünkü burada hem İspanya’nın hem Fransa’nın hem İngiltere’nin<br />
etkisiyle aslında daha dengeli bir kurumsal yapılanma görülüyor.<br />
Peki, bu dünyadaki kurumsal yapılanma modelleri içerisinde tabii Türkiye’deki gelişim<br />
nasıl olmuştur diye kısaca bir bakarsak, şimdi Türkiye’de de aslında iki döneme<br />
ayırmak lazım, ulusal insan hakları kurumlarının gelişimini. 1990’lardan 2012 yılına<br />
kadar çoklu kurumsal model benimsenmiştir. Yani aslında önce İngiltere’de olduğu<br />
gibi işte Kanada, birçok ülkede çoklu kurumsal modelle başlamıştır. Türkiye’de de aslında<br />
benzer gelişme olmuştur; ama daha sonra 2012’yle beraber Paris Prensipleri’nin<br />
kabul edilmesi ve ilerleyen süreçte Türkiye’de merkezi bir kurumsal model değişimini<br />
gerçekleştirmiştir. Peki, önceki yapıdaki kurumlara bakarsak bizim Fransa’yla İngiltere’den<br />
etkilendiğimiz burada görülebilir.<br />
TBMM bünyesindeki İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bu anlamda ilk kurulan<br />
kurumdur 1990 yılında. Sonra, 2009 yılında Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu<br />
37
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
meclis içerisinde kurulmuştur. Başbakanlığa bağlı o zamanlar kurumlar kurulmuştu,<br />
2012’de kaldırılmadan önce: 2001 yılında İnsan Hakları Başkanlığı, İnsan Hakları Danışma<br />
Kurulu. Bu İnsan Hakları Danışma Kurulu, Fransız Danışma Komitesi’nin bir<br />
benzeridir aslında, oradan alınmıştır ve bunun uygulaması Türkiye’de denenmiştir;<br />
ama başarılı bir sonuç alınamamıştır. Daha sonra bu modelden vazgeçilmiştir. Çünkü<br />
bu modelde çok üyeli bir yapı oluyor. Türkiye’de de 100’e yakın üyesi vardı. Dolayısıyla<br />
100 üyeli bir komisyonun etkin olması, işlevsel olması çok kolay bir şey değil.<br />
Bu yüzden Türkiye’de de aslında böyle çok üyeli bir yapının başarılı olmadığı görüldüğü<br />
için bu modelden vazgeçildi. İnsan haklarıyla ilgili İl ve İlçe Kurulları aslında<br />
İngiliz komisyon modeline benzer 11 üyeli, 15 üyeli şekilde kuruldu ve Türkiye’nin<br />
her yerinde aslında il ve ilçesinde 850 tane bu kurullardan kuruldu. Tabii bu yönüyle<br />
Türkiye’deki bu yaygın kurumsal yapılanma, insan hakları alanında ulaşılabilirliği<br />
çok güçlendiren bir yapıydı. Aynı zamanda yine Bakanlıkların içinde de bazı birimler<br />
oluşturuldu. Sağlık Bakanlığı içinde Hasta Hakları Kurulları, Cezaevleri İzleme Kurulları<br />
Adalet Bakanlığı’na bağlı, Terörden Doğan Zararların Karşılanması Komisyonu<br />
İçişleri Bakanlığı’na bağlı vb.<br />
Ancak şu görüldü: Bütün bu yapı bu çoklu kurumsal yapılanmanın bir kere bağımsızlık<br />
açısından, çoğulculuk açısından, yasal dayanak açısından zayıf yönleri ortaya çıktı.<br />
Türkiye, zaten 90’lı yıllardan itibaren, dünyada da ulusal insan hakları kurumları zaten<br />
bu süreçte geliştiği için, uygulamada bunları bir denemiş oldu ve bu deneyim ve<br />
bu tecrübe sonucunda eksiklikleri görerek 2012 yılında iki merkezi kuruma dönmüş<br />
oldu, dünyada olduğu gibi aslında. Burada Kamu Denetçiliği Kurumu yani Ombudsman<br />
olarak klasik Ombudsmanlık kuruldu. Çünkü Ombudsmanlık Avrupa’da önemli<br />
bir işlev görüyor. Bunun yanında önceki yapılar kaldırıldı. Tek merkezi kurum olarak<br />
Türkiye İnsan Hakları Kurumu görevlendirildi.<br />
Şimdi, önceki yapının zayıf yönleri nelerdi? Önceki yapıların hepsi aslında yönetmeliklerle<br />
kurulmuştu. Yani bir yasal dayanağı vardı tabii ki; ama bu yasal dayanakta<br />
içerik yoktu, kapsam yoktu, sadece böyle bir kurum kurulacağı yönünde bir temel<br />
vardı. O yüzden yönetmeliklerle kurulduğu içinde hükümetler değiştikçe yönetmeliklerle<br />
kurulan kurumlar etkili olamadı, bağımsızlık tabii yönetmelikle sağlanamadı.<br />
Kurumsal alt yapı yetersizdi. Çünkü bu kurumların, İl ve İlçe Kurumları her yerde<br />
kurulmasına rağmen bütçe konusunda, personel konusunda yeterli imkânlar oluşturulamadı.<br />
Tabii bu kurumların hepsi Başbakanlığa ve Bakanlıklara bağlı olduğu için<br />
çoğulcu temsil de sağlanamamıştı bu yapılarda; ama bu kurumların şöyle bir güçlü<br />
yanı vardı, o da ulaşılabilirlik. Türkiye’nin her ili ve ilçesinde var olan bu kurumlar,<br />
her türlü şikayeti inceleme, sorunları yerinde görme ve bu ulaşılabilirlik açısından<br />
güçlü bir yapısı vardı.<br />
38
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun Paris Prensipleri’ne uygunluğunu kısaca değerlendirirsem<br />
tabii ben aslında burada bir kurul üyesi olarak konuşmuyorum, aslında<br />
akademisyen olarak konuşuyorum. Çünkü bu alanda akademik çalışmalarım olduğu<br />
için şimdi bir kurul üyesi olarak kurulu bağlayıcı sözler söylemiş olmayayım, kendi<br />
şahsi görüşlerimi Paris Prensipleri’ne uygunluk bakımından belirtmek istiyorum, yeri<br />
gelmişken. Şimdi tabii ki bugün bir kurumun, Paris Prensipleri’ne uygunluğunun kriterleri<br />
aslında bellidir. Yasal dayanak, bağımsızlık, çoğulculuk, ulaşılabilirlik, kurumsal<br />
alt yapı, görev ve yetkiler nasıl tanımlanmış ve eğer önleme mekanizması görevi<br />
verilmişse bunun gereği yapılmış mı?<br />
Şimdi bu açıdan Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nu bilimsel veriler içinde değerlendirirsek<br />
bir kere öncelikle yasal dayanak meselesi: Şimdi yasal dayanak açısından<br />
dünyadaki kurumlara bakarsak en iyi uygulamanın Anayasa temelli kurum olduğu<br />
belirtilir; ama bu şart değildir. Kanunla kurulması da yeterlidir. Tercih edilmeyen<br />
yöntem idarenin düzenleyici işlemleriyle kurulmasıdır. Şimdi ancak bu yasal dayanakta<br />
önemli olan şey kurumun modellerine göre olay farklılaşıyor. Eğer Ombudsman<br />
kurmuşsanız dünyada genellikle Ombudsmanlar Anayasal dayanakla kurulur;<br />
ama mesela komisyon modeli kurmuşsanız Anayasal dayanakla kurulan istisnadır,<br />
genellikle kanunla kurulur. Bu Anayasal dayanakla komisyon modeli kurma daha<br />
çok Afrika ülkelerinde yaygındır. Afrika ülkelerinde Anayasal temelde kurulmaktadır.<br />
Tabii bu gelişmekte olan demokrasilerde aslında Anayasal temelle kurulması olumlu<br />
bir adım görülmekle beraber batı demokrasilerinde ileri demokrasilerde komisyon<br />
modelleri hiçbir kurumun Anayasal dayanakta olmadığını görüyoruz. O yüzden Ombudsman<br />
modelinin temel özelliğidir, Anayasal dayanakla kurulma. Kamu Denetçiliği<br />
Kurumu Anayasal temelle kurulmuştur. Türkiye İnsan Hakları Kurumu ise kanunla<br />
kurulmuştur. Dolayısıyla Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun yasal dayanak açısından<br />
Paris Prensipleri’ne uygun olduğunu söyleyebiliriz. Hatta burada yasal dayanak konusuna<br />
çok şekilci yaklaşmamak lazım. Örneğin Fransa’da, Danışma Kurulu 2007’ye<br />
kadar yönetmelikle kurulmuştur ama (A) statüsündeydi. Almanya’da bir meclis kararıyla<br />
kurulmuş, yani kanunla kurulmamış; ama yine (A) statüsündeydi. Fas’ta hatırladığım<br />
kadarıyla devlet başkanı kararnamesiyle kurulmuştu. Dolayısıyla önemli olan<br />
burada aslında her ülkenin kendi yasal statüsü içerisinde gerekli güvenceler. Yani<br />
diğer ek güvenceler sağlandıktan sonra çok şekilci yaklaşılmıyor. Dediğim gibi esnek<br />
yorum anlayışı burada geçerli.<br />
Bağımsızlık açısından bakarsak burada iki konu önemli: Bir, hesap verebilirlik; iki,<br />
özerklik. Yani, Ulusal İnsan Hakları Kurumu kime hesap veriyor sorunu. Burada en<br />
iyi uygulamanın parlamentoya karşı rapor sunma olduğu söylenebilir. Tabii hesap<br />
verebilmenin de bir formel ve informel yönü var: Formel yönü yani kurumun yasal<br />
39
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
olarak çalışmaları hakkında kime rapor sunacağıdır. Burada da en iyi uygulama parlamentoya<br />
sunulmasıdır. Zaten Ombudsman olan kurumlarda böyle bir sorun yoktur.<br />
Bütün Ombudsmanlar doğrudan parlamentoya bağlıdır ve ona rapor sunar. Ama komisyon<br />
modellerinde olay yine farklılaşır. Komisyonsa daha çok bir Bakan aracılığıyla<br />
genellikle parlamentoya rapor sunar veya direkt hükümete rapor sunabilir. Bu da<br />
şart değildir illa ki parlamentoya ve bugün (A) statüsünde birçok kurumda komisyon<br />
modeli kurumlarda da, ha sürem de beş dakika kalmış, tabii ki o zaman biraz daha<br />
hızlanayım, dolayısıyla aslında bu Paris Prensipleri kurum modellerine göre yaklaşılması<br />
lazım.<br />
İnformel hesap verebilirlik ise kamuoyuna rapor sunma, raporlarını açıklayabilmedir.<br />
Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun raporlarını Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunması<br />
kanunda düzenlenmiştir. Dolayısıyla bu konuda bir sorun yoktur. Aynı zamanda<br />
raporlarını hiç kimseye danışmadan hükümete, işte Sayın Bakanımız da burada,<br />
bugüne kadar hiç danışılmamıştır. Raporlar doğrudan doğruya kamuoyuna duyurulmaktadır.<br />
Bu yönde de herhangi bir problem yoktur.<br />
Özerklik yani iki boyutu var. Bir, işlevsel özerklik; iki, finansal özerklik. İşlevsel özerklik<br />
nedir? Kurumun kendi çalışmalarına ilişkin kendi iç düzenlemelerini kendisinin<br />
yapmasıdır. Nitekim bugüne kadar kurum kendi yönetmeliklerini çıkarmıştır, hiçbir<br />
müdahale söz konusu olmamıştır. Finansal özerklik, kurumun kendi mali bütçesi<br />
vardır. Genel bütçe içerisinde özel bir bütçe ayılmıştır. Dolayısıyla hükümet bütçesi<br />
içinde değildir. Bu anlamda da aslında hatta Maliye Bakanı’nın izni bile kaldırılmıştır<br />
ki birçok ülkede Bakanın izniyle ancak kullanılabiliyor, bildiğim kadarıyla. Yani bu<br />
konularda da aslında Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun Paris Prensipleri’ne uygun<br />
olduğunu söyleyebilirim.<br />
Çoğulculuk açısından bakarsak, çoğulculuk sadece yönetimde çoğulculukla olmaz.<br />
Bu nedenle Ombudsman modelleri zaten tek kişi veya iki kişi, üç kişiden oluşan modellerdir.<br />
Dolayısıyla çoğulculuğun başka unsurları aranır. Nedir bunlar? Bir kere kurum<br />
oluşumunda geniş katılım, sivil toplumla istişareler, müzakereler, geniş katılım,<br />
danışma komiteleri kurma, personelde çoğulculuk sağlanabilir. Eğer yönetimde çoğulculuk<br />
yoksa ve cinsiyet dengesinin de gözetilmesi aranır.<br />
Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na bakarsak aslında 11 üyenin, 7’sini Bakanlar Kurulu<br />
atıyor ve bu en çok eleştirilen yön. Aslında bakarsanız uygulamada İngiltere’de tamamı<br />
bir Bakan tarafından atanıyor. Yunanistan’da kurumun direkt hükümet temsilcilerinden<br />
oluşan belli bir şeyi var. Yine Kanada, Yeni Zelanda’da Bakanların himayesinde<br />
oluşan kurumlar var. Sadece kimin atadığına bakarak tarafsızlık değerlendirmesi yapılmaması<br />
lazım. Bazısı da diğer ek güvencelerle diğer unsurlarla beraber iç işleyişe<br />
40
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
müdahale olmadıkça bir Bakanın atamasıyla tek başına Paris Prensipleri’ne aykırı olarak<br />
görülemez. Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun zaten iki üyesini Cumhurbaşkanı<br />
atıyor. Bakanlar Kurulu atamasında şu önemlidir. Bakanlar Kurulu direkt hükümet<br />
temsilcisi mi atıyor yoksa tarafsız, özgürce, herkesin başvurabildiği kişiler içinden mi<br />
seçiyor? Türkiye’deki uygulama sivil toplumun, herkesin önerdiği kişilerin içinden<br />
seçilmesi yönündedir. Direkt hükümet temsilcisi yoktur. Zaten hükümet temsilcisi<br />
de olabilir; fakat Yunanistan’da olduğu gibi eğer böyle bir şey varsa onların oy hakkı<br />
yoktur. Sadece görüşmelere katılabilir; ama oy kullanamaz Paris Prensipleri gereğince.<br />
Tabii sürem daraldığı için hızlanıyorum. Güvenceleri açısından bakarsak atama kriterleri,<br />
görev süresi, buradaki bağışıklıklar, bağdaşmazlıklar, kurum kanununda hepsi<br />
düzenlenmiştir. Bu yönden Paris Prensipleri’nde belirtilen bütün unsurlara aslında<br />
yer verilmiştir, Türkiye İnsan Hakları Kurumu açısından söylersek. Kurumsal alt yapı,<br />
tabii ki yeterli mali kaynak Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na bugüne kadar ayrılan<br />
bütçe konusunda herhangi bir sıkıntı olmamıştır. Tabii ki bunu zaman gösterecek<br />
ilerleyen dönemlerde bütçe konusunda yapılan uygulamalar, aslında kurumun gerçek<br />
anlamda bütçe açısından bağımsız olup olmadığını o belirleyecek; ama şu ana kadar<br />
bütçe konusunda herhangi bir sorun yaşanmamıştır.<br />
Personelde iki şey önemlidir. Kendi personeli mi var, destek personel mi var? Türkiye<br />
İnsan Hakları Kurumu aslında ilk kurulduğu zaman Başbakanlık personeliyle faaliyetlerini<br />
yürüttü; ama Başkanımızın da söylediği gibi bu personel gönderildi, şuanda<br />
kendi personelini aldı ve kanunla kuruma tahsis edilmiş 75 tane personel var. Başkan<br />
daimi, ikinci başkan da daimi çalışıyor. Diğer üyeler kısmi süreli çalışıyor. Birçok ülkede<br />
kısmi süreli üyelikler söz konusudur. Bu açıdan da bir şey yoktur.<br />
Tabii ulaşılabilirlik açısından kurumun şu anda eksik olan yanı, tabii yerel yapılanmasını<br />
tamamlayamaması. Bu anlamda çalışmalar devam ediyor. Yeni yasa çalışmalarında<br />
da bu konu gündeme geliyor. Tabii ki aslında kanuna göre istediği yerde büro<br />
kurabilir, Türkiye’nin her yerinde bürolar kurabilir, yerel kurullar oluşturabilir, eksik<br />
olan yasadakinin pratiğe henüz geçirilememiş olduğunu söyleyebiliriz bu açıdan.<br />
Çalışma usul ve esaslarıyla ilgili de gerekli düzenlemeler kurulmuş, İnsan Hakları İhlalleri<br />
Birimi, İşkence ve Kötü Muamele Birimi, Hukuk Birimi, Eğitim Birimi. Yani aslında<br />
Paris Prensipleri’nde olması gereken alt birimlerin hepsi kanunla kurulmuştur.<br />
Görev ve yetkiler açısından da, tabi Hocam sabrınızı biraz zorluyorum; ama tamamlayayım,<br />
evet, tamam, teşekkürler, görev ve yetkiler için ne aranır? En geniş şekilde<br />
görevlendirme. Ne demek? Yani her türlü insan hakları sözleşmesi kapsamında görev<br />
yapan birimi, kanunla Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun bütün sözleşmeler çerçevesinde<br />
çalışma yapabileceği taraf olalım olmayalım, hepsi açısından görevlendirilmiştir.<br />
41
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Danışma işlevi, hükümete ve parlamentoya danışma işlevi belirtilmiştir. Sivil toplumla<br />
düzenli istişare yapma görevi belirtilmiştir. İnsan hakları eğitimi görevi belirtilmiştir.<br />
Raporlama görevi düzenlenmiştir, ister özel, ister yıllık faaliyet raporları düzenleme<br />
şeklinde yer almıştır.<br />
Son olarak önleme mekanizması açısından da bir değerlendirme yapmak istiyorum.<br />
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu’nda İşkenceyi Önleme Birimi zaten düzenlenmişti.<br />
Daha sonra Bakanlar Kurulu kararıyla önleme mekanizması olarak görevlendirildi.<br />
Türkiye’de bazı sivil toplum örgütleri, Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun<br />
görevlendirilmesine tabii ki sıcak bakmadılar, buna itiraz ediyorlar; ama dünyada 57<br />
tane kurum içerisinde sadece 7 tane kurul özel olarak önleme mekanizması olarak<br />
kurulmuştur. Diğer hepsinde var olan Ombudsmanlık ve komisyon modeli görevlendirilmiştir.<br />
Burası Türkiye, yapılan şey genel uygulamaya uygundur. Türkiye İnsan<br />
Hakları Kurumu’nun da önleyici mekanizma olarak yasal dayanağı söz konusudur.<br />
Zaten OPCAT’e taraf olduğumuz için Türkiye’de taraf olduğumuz anlaşmalar da kanun<br />
hükmündedir. Anlaşma da kanun gibi geçerli olduğu için iç hukukumuzda zaten<br />
İnsan Hakları Kurumu’nun da sözleşme çerçevesinde hareket etmesi ve bu görevi<br />
yerine getirmesi gerekiyor.<br />
Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum ki Türkiye İnsan Hakları Kurumu 2012’deki<br />
oluştuğu yapısıyla beraber merkezi bir kurum olarak aslında Paris Prensipleri’ne uygundur;<br />
ama bu modelin en iyi uygulama olduğu söylenemez. Zayıf yönleri var. Zaten<br />
biz, o zayıf yönlerini gördüğümüz için yeni bir kanun önerisi getirdik. Şu anda Sayın<br />
Bakanımızın da belirttiği gibi Bakanlar Kurulu gündeminde. Bunları da tamamlayarak<br />
aslında en iyi model olma yönünde gayret ettiğini söyleyebilirim. Tabii ki Kurum’a şuanda<br />
bir bina tahsis edilmiş, personel yeni yeni oluşmaya başladı ve büroları ve yerel<br />
birimleri henüz kuramadığı için ve yıllık faaliyet raporu hazırlayamadığı için ICC’ye<br />
başvurmadı; ama en kısa zamanda yerel birimlerini de oluşturarak ve yıllık faaliyet<br />
raporunu hazırlayarak başvurduğu zaman ben Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun<br />
Paris Prensipleri’ne uygun olduğunu kendi şahsi görüşüm olarak belirtmek istiyorum.<br />
Beni sabırla dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum.<br />
Turgut TARHANLI<br />
Sayın Eren’e çok teşekkür ediyorum. Bu yasa çıktıktan sonra öyle zannediyorum ki<br />
bunu sivil toplumla ve bu alanda çalışan çevrelerle, akademik, sivil ve diğer ilgili kurumlarla<br />
paylaşmak ve tartışmaya sunarak yasalaştırmak demokratikleşme açısından<br />
da önem taşıyacak bir sunuş ilkesi olacaktır. Sonraki adımda da herhalde tartışmasız<br />
önem taşıyan bir husus, Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun Birleşmiş Milletler nez-<br />
42
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
dindeki akreditasyon meselesidir. Dolayısıyla bir sonraki adımda herhalde bunları<br />
göreceğiz. Ben toplantıyı daha fazla uzatmak istemiyorum. Çünkü ara vereceğiz ve<br />
bir konuğumuz da ayrılacak. Efendim 15 dakikalık bir ara veriyoruz. 15 dakika sonra<br />
burada olacağız.<br />
Evet, efendim, uygun bulursanız yavaş yavaş başlayalım. Zamanı da iyi kullanmak<br />
adına, bir yarım saat kadar geç başlanmıştı, şimdi bakıyorum 15 dakikayı geçen bir<br />
süre bu oturuma geç başlıyoruz. Sorulara göre ilerleyeceğiz, soru-cevap kısmı için<br />
biliyorsunuz programda bir saatlik bir ayrım vardı; fakat öğle arasını çok da zorlamamak<br />
için eğer belki ondan biraz daha kısa tutmak düşünülebilir; ama tabii bu<br />
sorularınıza ve tartışmaya bağlı bir husus. Bir konuşmacımız Sayın Mira, İspanya’dan<br />
katılan konuşmacımız uçağa yetişmek üzere 12.30 gibi ayrılmak durumunda olduğunu<br />
söylemişti. Sanıyorum, bu halen geçerlidir kendisi için. Zira kendisini burada<br />
göremiyorum en azından. Bu bakımdan ben hemen sorularınızla başlayalım diyorum<br />
ve soru evet, solda var. Buyurunuz.<br />
Çok çok özür dilerim. Soru sormak isteyen sayın katılımcılar adını ve mensup olduğu<br />
kurumu da belirtirse en azından şeffaf lık adına yararlı olur. Çok teşekkürler. Buyurunuz.<br />
Feray SALMAN İHOP Genel Koordinatörü<br />
Feray Salman, İnsan Hakları Ortak Platformu Genel Koordinatörüyüm. Aslında İspanya’ya<br />
da soracaktım. Bizim bakımımızdan önemli bir deneyimdi. Ben sorumu gene<br />
de sorayım, cevabını alamayacağımızı biliyorum; ama daha sonraki tartışmalarımıza<br />
belki ışık tutar. Özellikle otonom olan, yani İspanya’da ikili bir yapıyı görüyoruz yani<br />
benim de okuyabildiğim kadarıyla kendileri de bahsettiler. Özellikle Bask ve diğer<br />
otonom yapılarda da bir şey var. İnsan Hakları Kurumu ya da Ombud Kurumu var;<br />
fakat özellikle bu otonom yapılardaki kurumların Anayasal sınırlılıkları var, yani yetkilerini<br />
kullanma bakımından benim bilebildiğim kadarıyla. Bu iki yapı arasındaki<br />
yani Anayasal yetkileri daha geniş olan yapıyla, otonom yapıların içerisindeki kamu<br />
denetçiliği arasında ya da Ombudluk yapısı arasında nasıl bir ilişki var ve bu Anayasal<br />
kısıtlılıklar otonom yapıları içerisinde ne tür sorunlar yaratıyor, bu sorunlar nasıl ortadan<br />
kaldırılıyor, belki buna bakabilmemiz lazım. Yani bunun cevabını verebilselerdi<br />
benim için çok aydınlatıcı olurdu.<br />
43
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Turgut TARHANLI<br />
Ben yine de bu sorunuzu şu sırada bulunan konuşmacılara yönelik bir soru olarak<br />
telakki ediyorum.<br />
Feray SALMAN<br />
Kayıt altına alınıyor. Ben de. Eğer biliyorlarsa. Bu Türkiye bakımından şuanda belki<br />
geçerli değil; ama İngiltere’de de bir İskoçya meselesi var. Bir Birleşik Krallık açısından<br />
baktığımızda da bu yapılar arasındaki ilişkilerin niteliği benim için çok önemli. Çünkü<br />
mesele daha üst birtakım ulusal problem yani tırnak içi ulusal belki yanlış burada;<br />
ama hani başka yapılar tarafından çözülmesi gereken sorunlar ortaya çıktığında insan<br />
hakları bakımından nasıl bakıyorlar ve bunu nasıl hallediyorlar sorusu çok önemli<br />
gibi geliyor bana.<br />
Türkiye’nin de hani merkezi bir yapısı var şuanda ve bir yaygınlaşma talebi var kurumun.<br />
Bu Ombudsman için de geçerli herhalde bizim için. İngiltere bakımından şeyi<br />
sormak isterim sayın katılımcıya, teşekkür ederim, son derece açık ve iyi bir sunuştu.<br />
Ulusal önleme mekanizması şu anki mevcut yapınızın dışında kurulmuş vaziyette gibi<br />
anlıyorum. Bu yapının bağımsız olarak bir ulusal önleme mekanizmasının varlığı ve<br />
sizin varlığınızın ortaya çıkardığı faydayı bize birazcık daha anlatabilir misiniz? Ayrı<br />
olmasının bir sakıncası var mı? Dolayısıyla yoksa daha mı yararlı? Bu hani bunu görmek<br />
istiyorum açıkçası. Uzun da sürse bunu tartışmamız gerektiğini düşünüyorum.<br />
Şimdi bize gelelim. Her ne kadar Hocam dedi ki hani kurum adına konuşmuyorum,<br />
akademisyen kimliğimle konuşuyorum. Tabii ki kurumu da aynı zamanda hani ne<br />
kadar temsil etmeseniz de içyapısını bildiğiniz için bence hani temsiliniz var gibi görünüyor.<br />
Şimdi burada bir kere Türkiye’de yani gerçekten anlaşamadığımızı düşünüyorum.<br />
Böyle gidebilir miyim? Tam soru birazcık daha sonra gelecek. Şunda anlaşamıyoruz,<br />
Türkiye’de bir model arayışı olmadı. Danışma kurullarından vazgeçmek<br />
bir model arayışının sonucu asla olmadı. Hocam, çok iyi bilir, Danışma Kurulu’nun<br />
üyesiydi zaten. Hani yani tarihini de biliriz biz. Dolayısıyla bu bir çatışmaydı. Çatışma<br />
sonucunda halen şeyi olan yani yasada işte hukukun yani Türkiye’nin hukuk sistemi<br />
içerisinde, yazılı kuralları içerisinde mevcut olan bir danışma kurulu var. Ne zaman<br />
bozuldu? Azınlıklarla ilgili bağımsızca bir laf söylediği zaman bozuldu. Raporunu<br />
yazdığı zaman bozuldu. Bir daha da toplanılmadı. Dolayısıyla bu modelin niye işe<br />
yaramadığına dair Türkiye’de yapılmış herhangi bir çalışma olmadı. Çünkü bunu yapabilecek<br />
bir akıl ve politika ve bakış açısı zaten yoktu. Ombud çalışması bir twinning<br />
projesi sonucudur. Ben çok iyi takip ettim. O dönemlerde Avrupa Komisyonu’nda<br />
da çalıştığım için bilirim. Ve çok sonra yani bir model arayışı olsaydı belki o soruna<br />
44
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
yanıt verebilecek bir biçimde daha erken kurulurdu; ama biz yine Turgut Hocamın<br />
da içinde olduğu Bilgi Üniversitesi’nde nihai şekline hani sivil toplum örgütlerinin<br />
geniş bir biçimde katıldığı bir programın sonunda karar verilmişti. Ama bu yasasının<br />
çıkmasından çok çok çok önceydi, öyle değil mi?<br />
Dolayısıyla tarihimizi okur iken, Ombud’un yasasının kurulmasına dair tarihimize<br />
bakarken değerlendirmeleri biraz daha oradan yapabilmenin bize Türkiye’de insan<br />
hakları kurumsallaşmasının modellerinin nasıl aranması gerektiğini ve mevcut olan<br />
şu anda elimizde olan bu iki yapının ve olmasını arzu ettiğimiz geri kalan öbür iki yapının,<br />
işkenceyi önleme mekanizmasının, Ulusal Önleme Mekanizması’nın ve Eşitlik<br />
ve Ayrımcılıkla Mücadele Kurulu’nun da nasıl olması gerektiğini daha iyi tartışabiliriz<br />
diye düşünüyorum. O nedenle de bunun aklı ise tam da Turgut Hocamın da oturumu<br />
kapatırken söylediği gibi sivil toplum örgütlerinin çok geniş kesiminin, çoğulculuğunun<br />
hesaba katılarak ve sivil toplum örgütlerinin kaygılarının hesaba katılarak yapılacağı<br />
bir çalışma olması lazım.<br />
Ombudsmanlıkla Türkiye İnsan Hakları Kurumu eşit zamanlarda kuruldular, farklı<br />
statüleri var. Biri yasayla kuruldu biri Anayasal statüye sahip. Hangi deneyimi paylaştıklarını,<br />
nelerin olup olmadığını beraber konuşup konuşmadıkları bir ortamın<br />
var olup olmadığını sormak istiyorum ki hani yeni bir kurumun gücünü, etkililiğini<br />
artırabilmek için orada neler var, onu görmekte yarar var. Şekli olarak yine itiraz ediyorum<br />
Hocam müsaadenizle, bağışlarsanız. Şekli olarak bu yasa, Paris Prensipleri’ni<br />
karşılıyor olabilir; ama şimdi, Bakanlar Kurulu’nun seçme kriterlerini biliyor muyuz<br />
biz? Şeffaf mı? Hayır, değil. Bakanlar Kurulu’nun bu kadar ağırlıklı olduğu bir yerde<br />
hesap verebilirlik dolayısıyla Bakanlar Kurulu’na ve hükümete aittir o zaman. Hükümet<br />
o güvenceleri verecek herhangi bir düzenleme yapmıyor ise bunları Anayasal<br />
olarak bu kurumu, yasayla tutsa bile Anayasal olarak bu kurumun, İngiltere örneğinde<br />
olduğu gibi, bu kurumun yapacakları, edecekleri, seçecekleri yetkilerini nasıl<br />
kullanacağı, hangi yetkisinin kendisine ait olduğuna kendisinin karar verebileceği bir<br />
çalışma içerisine girmiş midir? Biliyor muyuz? Varsa böyle bir hani bilginiz bunu da<br />
paylaşmanızı arzu ederim. Şimdilik bu kadar, teşekkür ederim.<br />
Turgut TARHANLI<br />
Feray Salman’a teşekkür ediyorum. Başka sorular var biliyorum; ama bu kapsamlı bir<br />
soru. Hemen konuşmacılara yöneltmek isterim ve aynı sıra içerisinde.<br />
Görüşünüz olabilir mi bu soruyla ilgili?<br />
45
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Melanie FIELD<br />
Evet, çok teşekkürler efendim sorularınız için. Söylediklerinizin iki bölümüne değineceğim<br />
izninizle. Öncelikle siz, şöyle bir soru yönelttiniz, bir regülasyondan bahsettiniz.<br />
Yani biz acaba bir tarafta İngiltere Parlamentosu ve İskoçya, Galler ve Kuzey<br />
İrlanda’daki parlamentoların rolü ve bir de benim Kurumumun İskoçya, Galler ve<br />
Kuzey İrlanda’daki benzer kurumlarla nasıl işbirliği yaptığı.<br />
İskoçya’daki İnsan Hakları Kurumuyla gündemimizi paylaşıyoruz, ama aslında oldukça<br />
karmaşık bir görüntü içindeyiz. İngiltere’de burada nasıl ele alınıyor? İngiltere tabii<br />
ki Birleşik Krallık, pek çok insan hakları konusundaki anlaşmanın tarafı. Mevzuat<br />
yetkinliğine gelince İngiltere’nin farklı bölgelerinde orada devletin insan hakları yükümlülükleri<br />
bu kurumların içine dercedilmiş vaziyette. Mesela İskoç Parlamentosu<br />
sözleşmeye uygun olmayan bir yasayı kabul edemez. İskoçya’daki İnsan Hakları Kurumu<br />
diyelim, onların kendi yetki alanına İskoç Parlamentosu’nun yetki alanına giren<br />
bölgelerdeki insan hakları konularından sorumlu ve biz ise İngiltere Parlamentosunun<br />
yetki alanındaki bölgelerden sorumluyuz. Yani bu şekilde çalışılıyor. Tabii karmaşık,<br />
oldukça karmaşık. Çünkü İngiltere’nin farklı bölgelerindeki siyasi uygulamalar, yöntemler<br />
birbirinden farklı olabiliyor. Türkiye de şimdi yeni bir seçimden çıktı.<br />
Şimdi, İngiltere Parlamentosunda bir Muhafazakâr Parti çoğunluğumuz var. İskoçya’da<br />
ise Parlamentoda İskoçya’daki Ulusalcı Parti çoğunlukta ve Galler’de İşçi Partisi<br />
çoğunlukta. Yani oldukça karmaşık bir görüntü içindeyiz. Bizim İnsan Hakları Kurumu<br />
açısından daha önce de söylediğim gibi bizim statü geleneği bir gerekliliğimiz<br />
var, kurulumuzda. Yani Komiserler Kurulumuzda bir Galler’den bir de İskoçya’dan<br />
komiser temsil edilmesi gerekiyor ve bunların her biri bir komiteye, alt komiteye<br />
başkanlık ediyor. Yani bizim statü gereği bir İskoçya Komitemiz bir de Galler Komitemiz<br />
var ve onların görevleri ve yetkileri mevzuat ile belirleniyor. Onların İskoçya<br />
ve Galler’de yaptıkları görevleri başka bir yerdekiler veya mesela bizler yapamıyoruz.<br />
Yani İngiltere’nin farklı yerlerinde, farklı şekillerde çalışıyorlar. Yani bizim yönetim<br />
tarzımız böyle. Tabii her zaman gerginlikten ari olmuyor bu, ara ara gerginlikler de<br />
çıkıyor; ama genelde işliyor. İlginç bir durumla karşı karşıyayız. Çünkü İskoçya’nın<br />
bağımsızlığı konusunda bir referandum yapılmadan önce İskoçya’ya daha fazla yetki<br />
vereceğiz diyordu, İngiltere’deki Birleşik Krallığın parlamenterleri. Bilemiyorum<br />
tabii, daha fazla yetki verilirse eşitlik konusunda, daha fazla eşitlikçi mevzuat kabul<br />
etmeleri imkanı verilirse İskoçlara belki o zaman Komisyon’un da çalışması açısından<br />
farklılıklar olabilir.<br />
Ulusal önleme mekanizmasının tarafı olmadığımızdan bahsettiniz, doğrudur bu. Çünkü<br />
denetim yapmak, belli yerlere girmek gibi yetkilerimiz yok bizim. Daha önce devlette<br />
46
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
gözaltında bulunan veya tutuklu bulunan yetişkin kişilerin ölümüyle ilgili bir inceleme<br />
yaptığımızı söylemiştim. Bu da tabii yaptığımız iş ulusal engelleme sisteminin bir<br />
parçası. Bu kişilerle görüşmek üzere gittik, görüştük, orda çalışanlarla neler yapılabileceğini<br />
konuştuk ve biz komisyon olarak yani kurum olarak bu konuya eğildik ve<br />
bunun resmini çektik. Tabii farklı kurumlar arasında da farklılıklar olabiliyor. Mesela<br />
cezaevi denetçileri sadece cezaevlerini denetliyorlar. Biz farklı, üç ortamı birden denetleyebildik<br />
ve bunları bir eşitlik çerçevesinde ele aldık. Sadece oradaki mesela akıl sağlığı<br />
hastalarının durumlarına ilişkin deneyimleri öğrenmekle kalmadık ve mesela geçmişte<br />
şöyle deneyimlerimiz oldu: Etnik kökenle ilgili farklılıklar olabiliyor mesela akıl sağlığı<br />
hastanelerinde farklı ırktan gelen insanlara, farklı muamele yapıldığı da ortaya çıktı ve<br />
bunlar istatistikî açıdan önemli olan konulardı ve bunun için de bizim incelememizde<br />
yer aldılar.<br />
Abdurrahman EREN<br />
Evet, tabii burada tam olarak sorunuz herhalde Kamu Denetçiliğiyle ne gibi bir ilişkiniz<br />
oldu? Burada genel değerlendirmenizle ilgili şöyle bir şey söyleyebilirim. Tabii<br />
ki Paris Prensipleri ülke modellerine göre esnek yorumlanıyor. Kamu denetçiliği, tek<br />
bir kurum, yani her türlü görevi üstleniyor. Mesela ayrımcılık, insan hakları, önleme<br />
mekanizması işlevlerini görebilir. Hepsini bir kurum üstlenebiliyor bazı ülkelerde.<br />
Bazı ülkelerde ise iki kurum genellikle görevlendiriliyor, kamu denetçisi ve insan hakları<br />
kurumları şeklinde iki farklı kurum oluyor. Ayrımcılık, önleme mekanizması ve<br />
ulusal insan hakları kurumu bu iki kurum arasında paylaştırılıyor. Bildiğim kadarıyla<br />
İngiltere’de mesela Ulusal İnsan Hakları Komisyonu üç farklı komisyon birleştirilerek<br />
ırk ayrımcılığı, eşitlik ve engelli komisyonları ayrı ayrıyken her biri tek bir kurum<br />
haline dönüştürülmüş. Tabii önleme mekanizması olarak İngiltere çoklu kurumsal<br />
bir yapıyı benim gördüğüm kadarıyla benimsemiş. 20’den fazla kurum ve bundan<br />
dolayı ayrı ayrı yetki var; ama bu istisnai uygulama. İki ülkede filan böyle bir şey var.<br />
Bakarsak çoğu ya Ombudsman’a vermiştir bu görevi ya da İnsan Hakları Kurumu’na<br />
vermiştir. 7 tane ülkede benim gördüğüm kadarıyla ayrıca bir önleme mekanizması<br />
kuruldu. Çünkü sözleşme gereği ayrı bir önleme mekanizması kurarsanız bunun da<br />
yine Paris Prensipleri’ne uygun bir ulusal kurum şeklinde yapılanması lazım. E, bu<br />
da ülkeler için bir kurum enf lasyonuna yol açabiliyor. Aynı işleri yapan, aynı yapıda,<br />
kendi bütçesi, personeli, kendi işi olan, gereksiz yere ülkelere hem mali yük getiriyor<br />
hem de bence yetki çatışmasına yol açabiliyor. O yüzden bu model terk edilmeye<br />
başlanıyor.<br />
Genellikle iki merkezi kurum etrafında bu yetkiler artık toparlanıyor. Birisi ombudsmanlıktır,<br />
biri de insan hakları kurumlarıdır. Benim genel gözlemim bu. Tabii Türki-<br />
47
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
ye’de de bu modele geçilmiştir çoklu yapıdan. Bizde de şu anda her adli yargı komisyonunun<br />
bünyesi içerisinde Cezaevi İzleme Kurulları var. Yine bizim il ve ilçe insan<br />
hakları kurullarımız aslında benzer görevi yapacak şekilde; ama bu çoklu yapılanmalar<br />
içerisinde eğer yeterli bağımsızlık, personel, bütçe, gerekli imkânlar sağlanmazsa o<br />
zaman etkililik, verimlilik olmuyor. Hâlbuki merkezi kurumlar güçlü bütçeyle, güçlü<br />
personelle daha etkin bir denetimi gerçekleştirebilir. Tabii ki eleştirileriniz şu yönde<br />
haklı tabii ki yani. Türkiye İnsan Hakları Kurumu ve Kamu Denetçiliği Kurumu beraber<br />
kuruldular. Ama sizin de sürekli bizim çalışmalarımızı takip ettiğiniz gibi, kurumun<br />
tam olarak işlevsel hale gelebilmesi için bina sorunu, yerel güç, yerel yapılanma<br />
sorunu var. Mevzuatı iyileştirmek için, sonuç almak için aslında Kurum, bu yönde<br />
çok önemli adımlar attı. Ama Türkiye’de üç seçim yaşandı. Dolayısıyla bu üç seçim<br />
sürecinde tam biz bir öneriyi Bakanlar Kuruluna sunuyoruz, Bakanlar Kurulu seçime<br />
gidiyor. Tam biz bir tasarıyı Meclise götüreceğiz, genel seçime gidiyor. Bir şey hazırlıyoruz,<br />
Cumhurbaşkanı seçime gidiyor ve mesela halen bir seneden beri bir üyemiz<br />
atanmadı. Şimdi dolayısıyla aslında, ülke realitesini de gerçekliğini de gözeterek, bu<br />
kuruma biraz daha şans verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani daha üç yıl olmuş,<br />
elbette ki eksikliklerini hep beraber gidermek için çalışıyoruz, çabalıyoruz. Özellikle<br />
yeni yasa çalışmasında Başkanımızın benim gördüğüm çok gayretli bir şekilde, sivil<br />
topluma hatta önceliği bırakmak, bütün tasarıyı siz hazırlayın, siz getirin, biz size<br />
yardımcı olalım diye şu anda başlattığı bir çalışma var. Hatta ben şahsen itiraf edeyim,<br />
Kurumda bunun çok uygun olmayacağını söyledim mesela. Benim muhalif olmama<br />
rağmen kendisi bu konuda hayır, sivil toplum madem bu konuda istekli, beraber yapalım<br />
diye bu konuda gerekli gayreti gösteriyor. Yani Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
bence kısa zamanda bu bina sorunu ve yerel yapılanmasını çözdükten sonra Paris<br />
Prensipleri’ne uygunluk bakımından bir sorun yoktur. Tabii ki asıl olan hani dediğiniz<br />
gibi biçimsel şeyler değil. Bunlar üzerinde çok durmamak lazım. Asıl sahada yapabilecekleri<br />
önemli. Ama sahadaki performansı görmek için de bu altyapısal sorunların<br />
çözülmesi gerekiyor ama artık biz süremizin daraldığını düşünüyoruz. 3 sene artık<br />
yeter aslında bazı şeyler için. Daha hızlı adım atmamız gerektiğini de tabii ki biliyoruz.<br />
Ombudsmanla aramızdaki ilişki açısından tabii iki kurum da yeni, ikisi de kendi yapılanmalarını<br />
hazırladığı için henüz kurumlar arası iletişim ve işbirliğinde yeterli adımlar<br />
atılmadı. Çünkü bizim önceliğimiz alt yapı sorunlarını çözmekle geçiyor. Yani bir<br />
an önce kendi personelimizi almak, binamızı oluşturmak, mevzuatımızdaki eksiklikleri<br />
tamamlamak önceliğimiz olduğu için aslında o yanı ihmal ediyoruz biraz, haklı<br />
olarak o konudaki eleştirilere bir şey denemez. Teşekkürler.<br />
48
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Turgut TARHANLI<br />
Teşekkürler, Sayın Eren. Sizin sunumunuzda plüralizmin meslek yorumuna ilişkin<br />
Paris Prensipleri ışığında bir vurgunuz olmuştu. Feray Hanım’ın özellikle Bakanlar<br />
Kurulu atamasındaki atama esaslarının net olmadığına ilişkin sorunu bu tespitinizle<br />
de bağlantılı olarak ben değerlendirilebileceği düşüncesindeyim. Yani, plüralizmi biz<br />
özelikle Paris Prensipleri’nde yer alan, sadece yani Türkiye siyasi tarihinde çok yaygın<br />
olan, korporatizm anlamında bir plüralizm olarak herhalde düşünmemek zorundayız.<br />
Yani sektörel temsilcilerin kurula üye atanması biçiminde değil. Yani orda öyle zannediyorum<br />
ki performansı kadar ve profesyonel formasyonu ve tecrübeleri, deneyimleri<br />
kadar düşünce itibariyle de siyasi düşünce de dâhil olmak üzere bir plüralizmin<br />
görülmesi de herhalde önemli bir esastır; ama bu nasıl aşılabilir ve nasıl sağlanabilir<br />
derseniz, işte Bakanlar Kurulunun atamalarında eğer bu formül korunacaksa yani 7<br />
üyeyi blok halinde Bakanlar Kurulu atayacaksa o zaman ona göre onun esaslarını da<br />
içeren bir atama usul ve esaslarına dair ilkelerin belirlenmiş olması bu tartışmayı izale<br />
eder düşüncesindeyim. Dolayısıyla oraya yansıdığı ve o atama da ona göre olduğu<br />
zaman zaten o zaman Bakanlar Kurulunun atamış olması da hiç kimseyi töhmet altında<br />
– zaten bıraktığını düşünmüyorum ama – yani kimseyi de töhmet altında bırakmış<br />
olmaz veya böyle bir tartışmaya da yol açmaz. Yani şeffaf lık o yüzden diyorum ki<br />
önemli bir husus. Çünkü bu anlamda plüralizmin bu ölçüde esnek yorumlanmayacağı<br />
kanısındayım. Yani kantitatif olarak üye sayısından çok kalitatif olarak üyelerin<br />
kompozisyonunu ortaya koyduğu ve plüralizm herhalde bizim burada tartıştığımız<br />
kantitatif değil kalitatif bir plüralizm kast ettiğimiz. Dolayısıyla bunun önemli olduğunu<br />
düşünüyorum. Hemen diğer soruya geçeceğim. Beyefendi, en ön sırada, bir soru<br />
sormuştu. Lütfen.<br />
Justice Shri Cyriac JOSEPH Hindistan Ulusal İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekili<br />
Hindistan’daki Ulusal İnsan Hakları Komisyonundan geliyorum. Dr. Abdurrahman<br />
Eren konuşmasında ombudsman modeline değindi, bir akademisyen olarak. Bir ricam<br />
var kendisinden. Burada komisyon modeliyle ombudsman modeli arasındaki<br />
fark nedir? Çünkü insan hakları kurumlarını bu iki kategoride incelediniz. Şimdi ana<br />
fark nedir? Bunu iyice anlayalım ki ancak o zaman tam o konuyu anlayabiliriz.<br />
İkinci olarak, bununla bağlantılı olarak size şunu sormak isterim. Paris Prensipleri<br />
acaba hangi modele izin veriyor? Paris Prensipleri’nin esnek olduğunu söylediniz.<br />
Acaba bu esneklik hem komite modeline hem de ombudsman modeline izin veriyor<br />
mu? Evet. Şimdi ikinci sorum, eğer doğru hatırlıyorsam dediniz ki sunumunuz sırasında<br />
bir gözlem yaptınız. Amerika’da komite modeli var dediniz. ABD’ye mi yoksa<br />
49
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Amerika’daki başka ülkelere mi atıfta bulundunuz? Eğer ABD ise orada ABD’de bir<br />
İnsan Hakları Kurumu var mı? Acaba bu İnsan Hakları Kurumu ICC’nin bir üyesi mi?<br />
Abdurrahman EREN<br />
Ombudsmanlık ve komisyon modeli diye ben ikiye ayırdım, bir fark var mı? Aslında<br />
bu kurumların oluşum bakımından sınıf landırılmasıdır, fonksiyonel anlamda bir<br />
sınıflandırmadır. Ombudsman modellerinin komisyon modelinden en temel farkı yönetim<br />
yapısıdır. Ombudsman modellerinde genellikle bir üye meclis tarafından atanır.<br />
Bazı Ombudsmanlarda bizde olduğu gibi üç veya dört üyeli olanlar da var; ama<br />
komisyon modeli dediğimizde bunlar 5, 7, 60 üyeye kadar çıkabilen, çok üyeli yapısı<br />
olan bir modeli oluşturuyor. Benim temel ayrımım bu.<br />
Tabii Ombudsman modelini de kendi içinde ikiye ayırmak lazım. Bir, İsveç modeli<br />
klasik ombudsmanlık vardır, bu İsveç modeli ombudsmanlıkta, ombudsman insan<br />
haklarını korumakla özel olarak görevlendirilmemiştir. Bu daha çok idareyi iyi yönetim<br />
açısından denetleyen klasik ombudsmanlık modelidir. Hâlbuki İspanya modelinde<br />
– ki Latin Amerika ülkelerinde İspanya modeli yaygındır – hem idareyi denetleme<br />
işlevi hem Ulusal İnsan Hakları Kurumu işlevi birleştirilmiş bir modeldir,<br />
bu yüzden de bunlara melez (hibrit) modeller de denilmektedir. Ve ICC’de A statüsü<br />
alan ombudsmanlık kurumlarının çoğu bu modele yakın olanlardır. Hâlbuki klasik<br />
Ombudsman olanlara ICC tarafından A statüsü verilemiyor. Çünkü o yetki olarak da<br />
geniş yetkilendirilmemiştir insan hakları alanında, çoğulculuk bakımından yeterli değildir.<br />
Bu arada sorunuza cevaben şunu söyleyeyim: Ben Amerika Birleşik Devletlerini<br />
değil Latin Amerika ülkelerini kast ettim. Amerika’da da tabii ki ulusal insan hakları<br />
kurumu diye bir kurum yok benim bildiğim kadarıyla. Komisyon modeli olan kurumlarda<br />
ise onun da bana göre iki farklı alt modeli var. Bir, İngiltere’deki gibi Eşitlik<br />
ve Ayrımcılık Komisyonları şeklinde oluşan ve 11 üye veya 17 üye arasında oluşan<br />
kurumlar var. Bir de Fransa Danışma Komitesi gibi çok üyeli olan komisyon modelleri<br />
var. İşlev olarak da ikisi arasında çok temel bir fark vardır. Fransız Danışma Komitesi<br />
Modelinde sadece danışma işlevi görür, şikâyetleri inceleme yetkisi verilmez ve daha<br />
çok tavsiye edici ve istişare edici bir işlevi vardır. Hâlbuki İngiltere modelinde ise 11<br />
üyedir ve bu ayrımcılık şikâyetlerini incelemekle yetkilidir ve aynı zamanda insan<br />
hakları alanında sadece tavsiye değil inceleme ve denetleme yetkisiyle daha geniş bir<br />
şekilde yetkilendirilmiştir. İkinci sorunuza da cevap vermiş oldum.<br />
İspanyayla ilgili hatırladığım şunu da söyleyebilirim tabii İspanya’da 17 tane özerk<br />
bölge olduğu için İspanya’daki modelde ulusal kurum bütün ülkede yetkilidir. Zaten<br />
ulusal insan hakları kurumları bölgesel yetkilendirilemez. Yoksa ICC’den kabul<br />
50
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
alamaz. Ülkenin tamamında yetkili olmak zorundadır, coğrafi yetki alanı itibariyle.<br />
Dolayısıyla her özerk bölgede Ombudsmanlık olması bir anlamda onun bir büro yapılanması<br />
gibidir; ama ülkenin tamamında İspanya’daki Ombudsman yetkilidir.<br />
İngiltere’de de üç tane ICC’den A statüsü almış kurum var; ama siz ICC’de sadece<br />
bir kurumu uluslararası alanda yetkilendirebilirsiniz o da İngiltere Eşitlik ve İnsan<br />
Hakları Komisyonu olmuş. Yani ulusal insan hakları kurum modelinde uluslararası<br />
toplum bakımından tek bir muhatap esas alınıyor; ama birden fazla ulusal insan hakları<br />
kurumu da kurulabiliyor.<br />
Justice Shri Cyriac JOSEPH<br />
Hint modeli, Hindistan modelini hiç biliyor musunuz? Hindistan’daki modeli hiç<br />
duydunuz mu, inceleyebildiniz mi?<br />
Abdurrahman EREN<br />
Bildiğim kadarıyla Hindistan federal bir devlet olduğu için hem federal düzeyde bir<br />
ulusal insan hakları kurumu olduğu, hem de her devletin, eyaletin kendi Ulusal İnsan<br />
Hakları Kurumu olduğu. Hindistan’daki merkezi kurumun daha çok yüksek yargıçlardan<br />
oluşan bir yapısı var. Hâkim ve yargıçlardan oluşan bir kurumsal yapılanması<br />
söz konusu. Dolayısıyla yani o ülkenin federatif olması da burada aslında kurum modelini<br />
belirleyici olabilir. Federal devletlere genellikle hem federal düzeyde bir kurum<br />
ve her federe, eyalet düzeyinde de ayrı ayrı kurumlar kuruluyor Hindistan’da bildiğim<br />
kadarıyla böyle bir yapılanma var.<br />
Turgut TARHANLI<br />
Mrs. Field, eğer eklemek isterse kendisine söz verebilirim.<br />
Melanie FIELD<br />
Teşekkürler. Yanlış anlama olmasın İngiltere’yle ilgili. Üç konuşmacının da söylediği<br />
gibi üç tane A statüsüne sahip İnsan Hakları Kurumu var. Kuzey İrlanda, İskoçya ve<br />
İngiltere Komisyonları bunlar. Hiçbiri birbirinin işine karışmaz. Her biri kendi işini,<br />
kendi bölgesine göre yapar ve aralarında bir anlaşma vardır, üç komisyon arasında<br />
bir anlaşma vardır ve nasıl çalışacağımıza ilişkin bir anlaşma imzaladık. Ve uluslararası<br />
kurumlarla ilişkilerimiz konusunda da bir anlaşma yaptık, bütün Birleşik Krallığı<br />
ilgilendiren konularda nasıl işbirliği yapacağımız konusunda da bir anlaşmamız var.<br />
51
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Nezir AKYEŞİLMEN Selçuk Üniversitesi İnsan Hakları Merkezi<br />
Teşekkür ederim, güzel sunumlar için. Ben Nezir Akyeşilmen, Selçuk Üniversitesi İnsan<br />
Hakları Merkezi’nden. Abdurrahman Hoca’ya bir sorum olacak. Şimdi kurumun<br />
web sitesine baktığımız zaman Türkçe ve İngilizce siteleri var. Fakat mesela Kürtçe<br />
ve Arapça yok. Milyonlarca Kürtçe konuşan insanları düşündüğümüz zaman Arap<br />
vatandaşlarımız ve Suriyeli mülteciler de bunların İngilizce ve Türkçe anlama şansları<br />
biraz daha düşük. Bu çerçevede mesela Kürtçe ya da Arapça Kurum’a başvurabilir mi<br />
insanlar, yani şikâyette bulunabilir mi? Bu durumda sizin bunlara cevap verebilecek<br />
personeliniz var mı? Teşekkür ederim.<br />
Abdurrahman EREN<br />
Şimdi tabii ki Türkiye’de bu anadil konusunda hukuk sisteminin kendi içinde temel<br />
sorunları var. Dolayısıyla bu sadece Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun çözüm<br />
üretebileceği bir şey değil. Bizim tabii ana sorunumuz daha çok Türkiye’de azınlık<br />
tanımında problem var. Biz uluslararası sözleşmelerde dilsel azınlıkları, etnik kimliğe<br />
göre azınlıkları azınlık olarak iç hukukta tanımıyoruz ve buna ilişkin sözleşmeleri Avrupa<br />
Konseyi’nin iki sözleşmesinde de azınlık çerçeve sözleşmesi ve dil konusundaki<br />
sözleşmeye de bu anlamda taraf olmamıştık bugüne kadar ve diğer sözleşmelere de<br />
azınlık tanımında çekince koyuyoruz. Bize göre azınlık Türkiye’de sadece Ermeni,<br />
Rum ve Museviler olarak. Böyle olduğu için tabii Türkiye bu konuda anadil konusunda<br />
toptan, bütün sisteme yönelik çözümler üretemiyor; ama şunu söyleyebiliriz.<br />
Türkiye son 10 yıl içinde bu konuda çok ciddi bir dönüşüme başlamıştır. İşte Kürtçe<br />
televizyon, Arapça TRT’de yani devletin televizyonunda Kürtçe yayınlar, Arapça diğer<br />
ana diller, yayınlar başlamıştır. Anadilde cezaevlerinde adil yargılanma kapsamında<br />
anadilde savunma hakkı en geniş bir şekilde tanınmıştır. Aynı şekilde eğitimde seçmeli<br />
dersler. Yani şunu söylemek istiyorum ki Türkiye’de de bu konuda bir politika<br />
değişikliği başlamıştır. En son bizim Kurumumuza da Kürtçe başvuru yapılmış, bir<br />
olayla ilgili. Dolayısıyla bizim bu konularda önyargımız yok kurum olarak. Zaten şu<br />
anda web sayfamızın İngilizcesini daha yeni hazırladık. Arapçasını, Kürtçesini tabii ne<br />
kadar zaman sonra hazırlarız, zaten personelimizi de yeni aldık göreve, bir hafta filan<br />
oldu başlayalı. Onların içinde Kürtçe bilen vardır tahminim. Onlardan da yararlanabiliriz.<br />
Gerekirse bu konuda gerekli adımları atacağımızı düşünüyorum. Anadillere<br />
karşı hiçbir önyargı ben Kurulda görmedim. Kurul üyelerimiz bu konuda gayet bence<br />
geniş düşünüyor diye bir şey söyleyebilirim.<br />
52
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Turgut TARHANLI<br />
Belki bunu azınlık statüsünün tanınmasına bağlı yorumlamayıp da hani adalete erişim<br />
veya hak savunucuları ya da mağduriyeti dile getirmenin usulü bir çalışma olarak<br />
düşünmek de mümkün olabilir. Ben mesela bizim Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları<br />
Merkezinin İngiltere’de yaptığı bir çalışmada örneğin tanıklık için adli makamlara<br />
başvurduğunuz zaman arkadaşlarımız yerinde inceleme yapmak için gitmişlerdi. Girişte<br />
işte mahkeme binasında masalar var. Orada Türkçe dahi evrak olduğunu yani<br />
daha doğrusu broşür olduğunu görmüşlerdi hatta bir tane alıp getirmişler ve çocuk<br />
olursanız işte çocuk olarak ne yapmanız gerekiyor veya yetişkin olarak ne yapmanız<br />
gerekiyor, işte Sırpça, Hırvatça, Rusça vesaire gibi diller.<br />
Türkiye aslında bir geçiş ülkesi olduğu için belki bunu sadece hani azınlıklar çerçevesi<br />
içinde bir dil meselesi olarak görmeyip, işte Moldovalısı, Bulgarı, Yunanlısı,<br />
Arap’ı, Süryani’si vesaire gibi de düşünmek mümkün. O zaman bu kısıt bir yerde<br />
ortadan kalkmış olabilir. Yani, normal olan çünkü bu. Ben aynı tartışmayı Feray Salman<br />
Hanımın işaret ettiği 2004 yılında Avrupa Birliği Ombudsmanı ve 12 Avrupa<br />
Ombudsmanıyla ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu’yla Bilgi Üniversitesi’nde yapığımız<br />
toplantıdan hatırlıyorum. Orada mütekabiliyet meselesini tartışmıştık ve o zaman<br />
bu konudan sorumlu olan bir akademik öğretim üyemiz, mütekabiliyet mesela<br />
siz yani yabancıların Ombudsmanlık meselesinden yararlanması için mütekabiliyet<br />
esasını yani kendi ülkelerinin de yabancılara böyle bir hakkı tanımış olmasına bağlı<br />
bir görüş, bir argüman ileri sürmüştü. Ben de buna itiraz etmiştim o zaman. Yani<br />
bunun uygun olmayacağını. Çünkü eğer bir mağduriyet söz konusuysa bu mağduriyetin<br />
Türkiye’de meydana geldiğini ve Türkiye Devleti’nin bu konuya ilişkin bir cevap<br />
vermesi gerektiğini savunmuştum. Türkiye Devleti’nin bu konuya ilişkin tutumu çok<br />
da önemli değil. Bugün karşılıklılık esası meselesi değildir. Buna verdiği cevap şu olmuştu.<br />
Türkiye Devleti’nin bir şeref ve onuru vardır, bunu yapamayız demişti. Mesela<br />
Türkiye Devleti’nin şeref ve onurunun aslında tam da bu mütekabiliyet esasına bağlı<br />
olmadığı zaman gerçekleşeceğini düşünüyorum. Yani mağduriyetin dile getirilmesine<br />
imkân veren bir devlet olmanızla, bunu yabancı uyruklu farklı bir ülkenin veya devletin<br />
mensubu olan bir kişiyi o devlete bağlı tutmak açısından. Bu tabii bu meselede<br />
söz konusu olan bir durum değil. Ama olabildiğince kastım mağduriyet beyanlarının<br />
güçlü ve direkt bir biçimde iletilebilmesi ve kurumun da bunlara cevap verebilir ve<br />
misyonunu yerine getirebilir bir hüviyete sahip olması, bunu kastediyoruz. Arkada<br />
beyefendi, evet, buyurunuz.<br />
53
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Abdurrahman ÜNLÜ MAZLUMDER<br />
Abdrurahman Ünlü, MAZLUMDER. Ben İngiltere tecrübesiyle ilgili bir soru sormak<br />
istiyorum. Bu aslında dil konusuyla da belki bağıntılı. Ulaşılabilirlik konusu önemli,<br />
bir İnsan Hakları Kurumu açısından. İngiltere ve ulaşılabilirlik. Dolayısıyla teşkilatlanma<br />
yapısı itibarıyla durum nedir? Bizdeki durum zaten vahim, onu söylemeye de<br />
gerek yok belki. İngiltere tecrübesini merak ediyorum.<br />
Turgut TARHANLI<br />
Evet, söz Sayın Field’ın.<br />
Melanie FIELD<br />
Teşekkürler. Birleşik Krallık’ta iki anadil var. Bir tanesi koruma altında olan Gal dili.<br />
Bir Galler dili kanunumuz var, kamuya verilen bilgi Gal dilinde verilmeli, Galli insanlara<br />
Gal dilinde verilmeli. Cardiff’teki ofis hem İngilizce hem Gal dilinde her türlü yayını<br />
sağlıyor. Diğer bir konu, pek çoğunuzda olduğu gibi, diğer ülkelerden gelen pek<br />
çok göçmen var, gelenlerin pek çoğu da İngilizce konuşmuyor ya da çok az biliyorlar.<br />
Hükümet bu konuda bir politika geliştirdi. İngiltere’de yaşamak için gelen, İngilizce<br />
öğrenmek için gelen kişiler İngilizce öğreniyorlar; ama azınlık dillerinde bilgi verme<br />
konusunda hükümet çok da istekli değil. Dolayısıyla gelenlerin İngilizce öğrenmesi<br />
bekleniyor; ama tabii bizim Komisyonumuz farklı dillerde bilgi verilmesinden yana.<br />
Orada bizim bir yardım hattımız var. Şimdi hükümet bu yardım hattıyla pek çok dilde<br />
dil yardımı, tercüme yardımı veriyor. Bu yardım hattını çevirdiğinizde kişilere farklı<br />
dillerde bilgi vermek mümkün oluyor.<br />
Bir de işitme sorunu olan kişiler için de işaret dili sağlanıyor onlara, İngilizce okuyamayan<br />
kişilere işaret dili ile bilgi hizmeti veriyoruz. Ayrıca Birleşmiş Milletler’in iş<br />
dünyası için kılavuzu var. Mesela temizleme sektörü açısından önemli. Çünkü göçmen<br />
kişilerin pek çoğu ofis temizlemesi işinde çalışıyorlar ve ofisteki görevlilerin ne<br />
istediğini anlamıyorlar, karşılıklı iletişim kuramıyorlar. Dolayısıyla işte burada farklı<br />
dillerde iş dünyasında çalışan kişilere bilgi veren kılavuzlarımız var. Konuşmamda da<br />
söylemiştim. Bu kişiler tabii ki özelikle zor şartlar altında dezavantajlı pozisyondaki<br />
insanlara yardım açısından önem kazanıyor.<br />
54
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Emma SINCLAIR Human Rights Watch<br />
Teşekkür derim. Emma Sinclair, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Human Rights Watch,<br />
Türkiye temsilcisiyim. Ben istiyorsanız hem İngilizce hem Türkçe sorabilirim; ama<br />
tercüman arkadaşlar var zaten. Ben Abdurrahman Bey’e bir soru sormak istedim. Siz<br />
rapor yazıyorsunuz mesela Geziyle ilgili bir rapor yazdınız ve bir başka konuyla ilgili<br />
mülteci sorunlarıyla ilgili, hapishanedeki sorunlarla ilgili tek vaka üzerine bazen bir<br />
rapor hazırlıyorsunuz, bir kurul olarak; ama benim açımdan basında çok az yer alıyorsunuz.<br />
Bu rapor çok fazla yansımıyor basına. Yani yeteri kadar değil diyebilirim.<br />
Çünkü aslında kamuoyunda yer bulmak yani bu dünyada artık her ülkede geçerli<br />
zaten çok çok önemli. Sizin faaliyetleriniz, değerli faaliyetleriniz yeteri kadar yansımıyor<br />
basına. Acaba siz düşündünüz mü böyle bir basın sözcüsü ya da direkt basın<br />
bilgilendirme rolü geliştirmeyi düşündünüz mü acaba? Ve aynı zamanda acaba şey,<br />
İngiltere tecrübesinden sormak istedim Melanie Hanım’a, İngiltere’de acaba siz basını<br />
doğrudan ne kadar bilgilendirebiliyorsunuz çalışmalarınızla ilgili olarak? Bu konuda<br />
görevlendirilmiş bir basın komiseriniz var mı? Yani muntazaman basına bilgi aktaran<br />
bir kişi var mı? Aslında bilgilendirmekten bahsetmiyorum; ama en azından düzenli<br />
olarak basınla iletişim kurmak bence çok önemli bir rol. Aynı zamanda yani basın<br />
tabii ki her zaman çok böyle basit mesajlar istiyor yani böyle bütün detayları duymak<br />
istemiyor ve özet hazırlamak lazım basın için yani çünkü onlar bu uzun raporları<br />
zaten şey, okuyamazlar, benim yaşadığım tecrübeden bahsediyorum aynı zamanda.<br />
Evet, onu sormak isterim.<br />
Feray SALMAN<br />
Bir şey ekleyebilir miyim soruya? Sadece ekleme bakımından. Bir de hani belki bu<br />
soruya yanıt verirken basına gitmenin anlamı şu, biz bir ihlal bulduk, iyi bir örnek<br />
bulduk, neyse yani neyse artık insan hakları bakımından, değişimi talep ettiğimiz şey,<br />
şunları şunları tavsiye ettik. Peki, ne kadar bu tavsiyelerimize yanıt verdiler? Ne yaptıkları<br />
da basın bakımından hani bu çerçeve içerisinde bunu bunu böyle planlamış,<br />
böyle yapmış ve böyle deneyimleymişler mi?<br />
Turgut TARHANLI<br />
Yani sorunun iki cephesi olduğunu anlıyorum. Bir, kurum’un halkla ilişkiler politikası<br />
anlamında bir misyonu var mı ya da nasıl olmalı? İki, tespit ettiklerine bağlı olarak<br />
da sonrasına ilişkin bir yönlendirme ve bilinçli bir takibi sağlama misyonu gibi anlıyorum.<br />
55
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Abdurrahman EREN<br />
Bu tespite tamamen katılıyorum. Aslında bizim sorunumuzu tam dışarıdan bir gözlemci<br />
olarak çok doğru tespit etmişsiniz. Biz de aslında bu sorunu hep dillendiriyoruz<br />
Kurumda. Bizim şöyle bir sorunumuz vardı. Şu ana kadar kurum kurulduktan sonra<br />
Başbakanlık personelini istihdam ediyorduk. Kendi personelimizi alamamıştık. Dolayısıyla<br />
Başbakanlık personeli aslında zaten Paris Prensipleri’ne uygun değil. Çünkü bu<br />
destek personeliyle bütün faaliyetleri yürütmek doğru bir yaklaşım değil. Dolayısıyla<br />
bizim hep kafamızda bir an önce yapılanmayı sağlayıp, bu personeli gönderip, kendi<br />
ihtiyaçlarımıza göre yeniden bir personel alımı yapmak vardı. Tabii burada işte bu<br />
çerçevede yine biz 15 kurum elemanı aldık. Bu ihtiyacın da acil olduğu, bizim bir tanıtım<br />
problemimiz olduğu zaten Kurul’da görüşüldü. Dolayısıyla aslında bu biraz, bu<br />
personel değişiminin getirdiği bir şey olarak sorun olarak kaldı; ama en kısa zamanda<br />
yeni aldığımız elemanlar içerisinde birisini mutlaka bu işle görevlendirmek için kurul<br />
bunu gündemine aldı zaten. Bunu konuştuk yani kurulda.<br />
Diğer soru, takip konusu, evet, evet. Çok doğru aslında tabii ki önemli olan insan hakları<br />
kurumlarının bu tip çalışmalarda karar aldıktan sonra kararların uygulanabilirliğini<br />
takip etme süreci ve bununla ilgili aslında hep yine aynı soruna işaret edeceğim.<br />
Dediğim gibi bir haftalık personelimiz var. Önceki personelle bu işleri yapabildiğimiz<br />
kadar yapabildik. Aynı personelle devam etmememiz gerektiğini, çünkü bağımsızlığımızı<br />
etkileyecek bir konu olduğunu düşündük. Bir an önce bu personel değişimi<br />
gerçekleşti ve bu alanda takip konusunda, bu eksikliklerin bundan sonraki en kısa<br />
zamanda bence giderileceğini düşünüyorum. Yani biraz bundan kaynaklanan bir sorundu<br />
bu.<br />
Melanie FIELD<br />
Teşekkür ederim, ilginç bir soru sordunuz. Biz tabii ki İngiltere’de hepinizin burada<br />
da yaptığı gibi basının ifade özgürlüğüne çok büyük önem atfederiz. Siz de öyle yapıyorsunuzdur<br />
eminim; ama yine de İngiltere’deki basının siyasi ittifakları olabiliyor<br />
ve onlar da gazetelerini satabilmek için bazı ittifaklara başvurmak zorunda kalıyorlar.<br />
Tabii biz İngiltere’de basının belli bölümleriyle işbirliği yapmaktayız ve yaptığımız,<br />
insan hakları açısından son derece önemli. Medyanın bazı bölümleri aslında insan<br />
hakları aleyhtarı kişilerden oluşuyor ve yardımcı da olmuyorlar ve çok sıklıkla sizin<br />
vurguladığınız insan hakları ile ilgili konuları tamamen yanlış bir şekilde haber yapıyorlar.<br />
Bizim bütün bunlardan öğrendiğimiz şu; 200 kişilik bir küçük örgüt İngiltere<br />
medyasıyla bir mücadeleye giremez. Çünkü kazanan biz olmayacağız. Biz daha ziyade<br />
delile dayalı, ölçümlü, ölçülü, bilgilendirme yapıyoruz. Basın açıklamalarımız var<br />
56
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
tabii. Yaptığımız çalışmaları yayınlıyoruz. Yapıcı ilişkiler kurmaya çalışıyoruz. Bizim<br />
konularımızla ilgilenen belli başlı gazetecilerle bu bağlantıları kuruyoruz. Ve evet,<br />
basın haberlerimizde yaptığımız çalışmaları anlatıyoruz. Basit mesajlar vererek bunu<br />
yapıyoruz. Yani çok geniş bir kitleye hitap edecek mesajlar bunlar. Mesela mülteciler<br />
ve Romanlar. Onların ayrımcılığa tabi tutulduğunu, düşmanca davranışlarla karşılaştıklarını<br />
biliyoruz. Tabii bu “travellers” dediğimiz sürekli seyahat halinde olan kişilerle<br />
ilgili davalar da açıldı ve onlara karşı ayrımcılık yapıldığı görüldü. Mesela onların<br />
ikamet başvuruları devlet bakanlığı tarafından kabul edilmedi. Yani bu mahkeme<br />
kararlarıyla mücadele etmek adına biz daha kapsamlı mesajlar vermeye çalıştık. Bu<br />
hakların herkes için geçerli olduğunu vurgulamaya çalıştık. Mesela yaşayacak bir yeri<br />
olma hakkının her bireyin hakkı olduğunu vurguladık. Mesela bu hakların evrenselliğini<br />
vurguladık. Mesela halkın genelinin popüler olarak görmediği bu kesimlere karşı<br />
bu şekilde bir yaklaşım sergiledik.<br />
Turgut TARHANLI<br />
Gerekli bir meseledir. Biz yine yargıya ilişkin bir çalışmada Bilgi Üniversitesi İnsan<br />
Hakları Merkezinde bunu Bakanlığa da sunduk ve yargı reformu çalışmalarına da<br />
dâhil etmişlerdi o zaman – doğruya da doğru- altını çizmek lazım. Mesela önemli davaların<br />
gidişiyle ilgili kamuyu aydınlatma görevini Bakanlığın yapması lazım. Mevcut<br />
yapı içerisinde büyük ölçüde polis raporlarından, emniyetin raporlarından kamuoyu<br />
bilgilenmiş oluyor ki bu sağlıklı bir yol değil. Dolayısıyla bunu bütünsel ve tabii ki<br />
bu oturumun belki konusu değil; ama belki Türkiye İnsan Hakları Kurumu bunu<br />
diğer kurumlar açısından da örneğin yargının işleyişiyle ve bilgilendirmesi için de bir<br />
misyon yerine getirebilir. Çünkü çok güçlü bir kurum aslında. Bütün insan hakları<br />
meselesine yukardan bakma ve elini uzatma ve işaret etme gibi bir yetkisi var. Dolayısıyla<br />
o bağlamda da değer taşıdığını düşünüyorum. Buyurunuz.<br />
Gökhan KOÇYILDIRIM UNICEF Türkiye Temsilciliği<br />
Merhabalar Gökhan Koçyıldırım benim ismim, UNICEF Türkiye Temsilciliği’nden<br />
katılıyorum. Çok teşekkürler, çok faydalandık sunumlardan. Benim iki kısa sorum<br />
olacak. Birincisi, uluslararası izleme mekanizmalarıyla ilgili, uluslararası sözleşmelere<br />
uygunluk bağlamında. Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun, uluslararası kurumların<br />
Türkiye’deki uluslararası sözleşmelerinin uygulanmasına ilişkin verdikleri raporlara<br />
yönelik bir envanter çalışması var mı veya bir izleme çalışması var mı genel olarak?<br />
Bunu şu bağlamda soruyorum. Örneğin, biliyorsunuz evrensel periyodik izleme<br />
2015’in hemen başında oldu. Türkiye’ye bir sürü öneri geldi başka ülkelerden ya da<br />
söz gelimi benim daha iyi bildiğim bir alan olan Çocuk Hakları Komitesi 2012’de so-<br />
57
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
nuç gözlemlerini verdi. Bu önerilerden doğru Türkiye’deki yasal durumu da dikkate<br />
alarak bir envanter çalışması yapıyor mu ya da böyle bir planı var mı, Türkiye İnsan<br />
Hakları Kurumu – ki bir benzerini Hocamın liderliğinde Çocuk Hakları Sözleşmesi<br />
için yapmıştık daha önce. İkinci sorum bununla bağlantılı, İngiltere’deki uygulamayı<br />
da merak ediyorum açıkçası. Bazı ulusal insan hakları kurumlarının yasalar çıkmadan<br />
önce parlamentoya brifingler verdiğini biliyoruz. Örneğin bu yasadaki insan hakları<br />
problemleri şunlardır gibi. Bu bazen belli tartışmaların dozunun azalmasına da yarar<br />
sağlayabiliyor, örneğin Türkiye’de iç güvenlik yasasını çok tartıştık yakın zamanda.<br />
İnsan Hakları Kurumu’nun veya Kurul’un bu şekilde bir tasarrufu oldu mu veya böyle<br />
bir başvuru geldi mi ya da bununla ilgili görevleri nasıl görüyorsunuz? Bunları merak<br />
ettim. Teşekkür ederim.<br />
Abdurrahman EREN<br />
Tabii ki ulusal insan hakları kurumlarının uluslararası örgütlerle işbirliği ana görevlerinden<br />
bir tanesidir. Zaten Ulusal İnsan Hakları Kurumu bu anlamda bir köprü<br />
rolü üstlenmektedir. Hem sivil toplumla devlet kurumları arasında bir köprü hem de<br />
ulusal ve uluslararası kurumlar arasında bir köprü işlevi var. Bu Türkiye İnsan Hakları<br />
Kurumu’na özgü değil, bütün ulusal insan hakları kurumlarından beklenen ana<br />
görev ve işlevlerden bir tanesidir. Tabii Türkiye İnsan Hakları Kurumu dediğimiz gibi<br />
aslında yeni bir kurum ve yeniden yapılanmasını henüz daha yeni yeni tamamlıyor bu<br />
tip işlevler bakımından. Kurumsal olarak henüz bir istatistik çalışması yapmış değiliz;<br />
ama kurul üyelerimizin aslında bizim bir şansımız çeşitli sivil toplum örgütlerinde<br />
deneyimli olan kurul üyelerimiz var, akademisyen kurul üyelerimiz var. Tabii kişisel<br />
olarak biz bunları takip ediyoruz; ama kurum kimliği adı altında bir istatistiğimiz, bir<br />
çalışmamız maalesef henüz yok.<br />
Turgut TARHANLI<br />
Efendim, süre de ilerliyor. Sorularınız gayet içerikli ve konuşmacılar da detaylı cevaplar<br />
veriyorlar; ancak programımızı burada tahrip etme gibi bir endişe içindeyim, bilmiyorum.<br />
Şu anda bir saati doldurmak üzereyiz tartışmalara 20 geçe başlamıştık, ben<br />
Sayın Başkan’a danışayım. Nasıl ilerleyelim? 30’da bitirelim, tamam. Soru isteyenleri<br />
görebilir miyim? Bir, iki, üç, dört. Peki, isterseniz soruların tümünü alayım. Ve dolayısıyla<br />
soruları aldıktan sonra konuşmacılar eğer uygun bulurlarsa kendileri o şekilde<br />
ilerlesin. Dolayısıyla soru almayı tamamlamış olalım ve konuşmacılara söz verelim. En<br />
arkadaki beyefendiyle başlayalım.<br />
58
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Murat KÖYLÜ KAOS GL<br />
Merhaba, Murat Köylü, KAOS GL Derneğinden. Benim Bayan Melanie’ye bir sorum<br />
olacak. Bildiğim kadarıyla, – eksik biliyor olabilirim – İngiltere’de çoğulcu bir hukuk<br />
sistemi var. Yani işte Müslümanların, Yahudilerin veya başka gurupların belirli çerçevede,<br />
belirli kapsamda yargılanabildiği yani yargılanma talebinde bulunabildikleri ve<br />
belli mahkemelere gidebildiklerini biliyorum. Bu çoğulcu hukuk sistemi içinde Eşitlik<br />
Komisyonu’nun yetkisi nasıl acaba? Yani bununla ilişkileriniz ne düzeyde? Bununla<br />
ilgili kısa bir bilgi verirseniz, açıklarsanız sevinirim.<br />
Turgut TARHANLI<br />
Hemen burada Shahidzadeh. Lütfen<br />
Afarin SHAHIDZADEH BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ulusal Kurumlar ve<br />
Bölgesel Mekanizmalar Bölümü Başkan Yardımcısı<br />
Teşekkür ederim. Teknik açıklama getirmek istedim önce. Bölgesel insan hakları kurumları<br />
bir tarafta, bir tarafta ulusal kurumlar. Paris Prensipleri bütün ülkenin toprak<br />
bölgesini de kapsayarak prensiplerini ortaya koymuştur. Dolayısıyla ICC’nin akreditasyon<br />
verebilmesi için İnsan Hakları Kurumu bir defa Birleşmiş Milletler’in bir üyesi<br />
olması gerekir ve ülke içindeki bütün her bölgedeki insan haklarını koruyor olması<br />
gerekir.<br />
İkincisi, Human Rights Watch’tan gelen arkadaşımızın söyledikleri ve medyayla ilişkiler.<br />
Burada sadece medyayı değil; ama bir tek yazılı basın değil bütün medyayı dikkate<br />
almak gerekir. Çünkü ulusal insan hakları kurumları sadece hakları geliştirmek değil,<br />
hakları korumakla da sorumlu ve herkese haklarını bildirmekle görevli, kendi insan<br />
haklarını savunmak için insanlar neler yapabilir, insanların hakları nelerdir, bunları<br />
öğretiyor. Bugün artık herkes okuma yazma bilmiyor tabi bazı ülkelerde daha, artık<br />
gazete satılmıyor bile.<br />
Dolayısıyla televizyonlarla radyolarla internet üzerinden bilgi vermek gerekir, çok basit<br />
bir şekilde insanlara insan haklarıyla ilgili bilgi verilmelidir ki aile içi şiddetle ilgili<br />
İstanbul Sözleşmesi’ne katıldınız mesela. O zaman akşam saatlerinde izlemenin en<br />
yüksek olduğu saatte bu konuda bilgi vermek gerekir. Dolayısıyla ev kadınları da aile<br />
içi şiddetin bir suç olduğunu anlamalılar. Bir aileye dair değildir ya da kültür meselesi<br />
değildir bu. Pek çok ülkede polis bile anlamıyor. Aile içi şiddetin bir suç olduğunu<br />
polis bile anlamıyor. Dolayısıyla bunun açıklığa kavuşması gerekir. Bu türlü insan<br />
hakları kurumları, insan haklarının ne olduğunu bütün ülke çapında anlatmalılar.<br />
59
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
İnsanı bilgilendirmeliler. Ben bakın, Cenevre’de İşkencenin Önlenmesi Kurumu’ndan<br />
bütün panelistlere teşekkür ediyorum, özellikle Melanie’ye de tabii ki hassas gruplara<br />
ve gözaltındaki hassas gruplara dikkatimizi çektiği için teşekkür ediyorum. Koordinasyon<br />
tabii burada çok önemli. Türkiye, Birleşik Krallık ve bu odada bulunan pek<br />
çok başka kurum, denetim kurumlarından bahsettiler. Birbirleri ile görevleri örtüşen<br />
kurumlar da var ülkelerde tabii. Şimdi burada iyi uygulamada örnek bana gösterebilir<br />
misiniz, dediğim gibi çok benzer konularda çalışan kurumların olduğu bir ülkede<br />
bunların örtüşmemesi için ya da birbirleriyle çelişkili çalışmaması için, birbirine karşı<br />
tutumda olmaması için nasıl bir kontrol lazım, ne gerekli?<br />
Serpil ÇAKIN Kamu Denetçisi<br />
Ben Kamu Denetçisi Serpil Çakın. Konunun önemine binaen biraz katkı sunmak istedim.<br />
Ülkemizde iki tane kurum var: Biri İnsan Hakları Kurumu, biri Kamu Denetçiliği Kurumu.<br />
Ben de temsilcisi olarak bulunduğum için kendimde bu anlamda sorumluluk hissettim.<br />
Kamu Denetçiliği Kurumu da iki yıllık bir geçmişe sahip ve özellikle insanların ulaşılabilirliği<br />
tabii çok önemli. Biz kurulduğumuzda Kurumu tanıtmak için hazırladığımız<br />
afişleri Türkçe, İngilizce, Kürtçe tüm kitlelere ulaşabilecek ve anlayabileceği dilde<br />
düzenledik ve ülkenin bölgesel özeliklerini dikkate alarak ona göre ülkeye dağıtımını<br />
yaptık. Ayrıca ikincil mevzuatımızda da insanların istediği dilde başvurabilmesi, böyle<br />
bir rahatlığı sağlayabilmek için kural Türkçe başvuru; ama eğer işte Ceza Kanunumuzda<br />
ifade edildiği gibi kendini daha iyi ifade edebiliyor yani başka bir dilde daha<br />
iyi ifade edebiliyorsa buna da imkân tanıyoruz ve başka bir dilde başvurusunu alıp,<br />
biz tercümesini yaptırıp, sonuçlandırıyoruz.<br />
Sorulardan hareketle şu tespite katılıyorum, İnsan Hakları Kurumu ve Kamu Denetçiliği<br />
Kurumu, aslında üst düzeyde ikili diyaloglarımız var, her zaman ikili ve belki<br />
zihinsel olarak birbirimize desteğiz; ama kurumsal olarak destek anlamında doğru<br />
tespitler. Bunu birlikte daha çok geliştirmemiz gerekiyor diye düşünüyorum.<br />
Bir de yine sorulara cevap olabilir diye düşündüm, hani ülkedeki örneklerden biri<br />
olmamız nedeniyle. Evet, paylaşım, basınla paylaşım çok önemli. Biz buna önem<br />
veriyoruz ve özellikle basın birimimiz çıkan, işte kamuoyunda karşılık bulabilecek<br />
kararlarımızı bizzat bizim basın birimimiz paylaşıyor ilgili basın kuruluşlarıyla, basında<br />
çıkıyor hatta bunun olumlu geri dönüşlerini alıyoruz. Çünkü insanlar oradan<br />
duyarak, görerek öğrenerek Kurumumuza başvuruda bulunuyorlar veya sosyal medya<br />
aracılıyla duyuruyoruz. Yine sosyal medyada örgütlenip, Kurumumuza başvuru<br />
yapabiliyorlar. Bir katkı olarak aktarmak istedim, soru sormayacağım.<br />
60
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Turgut TARHANLI<br />
Teşekkür ederiz. Sayın Field’la başlamak istiyorum bu defa ve Profesör Eren’le devam<br />
edelim.<br />
Melanie FIELD<br />
Teşekkür ederim. İsminizi kaçırdım; ama arkadaki arkadaşa söylemek isterim. Evet,<br />
İngiltere’de ikili bir hukuk sistemi var dediniz. Bu tam da doğru değil. Bir medeni<br />
hukukumuz var, medeni hukuk sistemi var Birleşik Krallık’ta. Birleşik Krallığın kanunları<br />
da kendi kanunları tabi ki. Bazı azınlıklar dini ya da etnik azınlıklar var ya da<br />
iş dünyasında ihtilaf ların çözülmesinde farklı sistemler var ve Birleşik Krallığın hukuk<br />
sisteminin içinde olmayan bu tür ihtilaf çözüm olayları da var. Mesela istihdamla ilgili<br />
herhangi bir sorun olduğunda önce arabuluculuk sistemi var. Yargı yoluna gitmeden<br />
önce arabuluculuk var. Bir de dini tahkimler var. Burada Birleşik Krallığın hukuk<br />
sistemi içinde değil dini çözüm getiren, burada biz kurum olarak bu dini sorunların<br />
çözülmesi konunda bir fikir belirtmedik. Bunlarda bu konularda dikkatli olmak gerekir<br />
diye düşünüyorum ben.<br />
Kadınlar ve diğer azınlıklar bu sistem bağlamında nasıl bir muamele görmeliler? Birleşik<br />
Krallık’ta hukuki olarak evlilik yapmamış kişiler de var ve medeni nikah yapmamış;<br />
ama Church of England’ta evlenmiş kişiler var ya da iyi eğitimli olmayan bazı<br />
kadınlar ya da İngilizce bilmeyen kadınlar evlendiklerini sanıyorlar. Hukuki nikâh<br />
kıyıldığını sanıyorlar, ama sadece bir dini nikâh olduğunu mesela anlamıyorlar, bilmiyorlar.<br />
Dolayısıyla en uygun şekilde hukuka gitmeden, yargı yoluna gitmeden toplumlar<br />
bu konuları kendi içinde çözmeye çalışıyorlar; ama tabii ki hukuk herkese eşit<br />
mesafede duruyor, herkesi eşit olarak ele alıyor.<br />
Pratik bazı ipuçları verin dediniz, aynı konuda çalışan kurumların yaptıkları iş çakışmasın<br />
ya da tamamen birbirlerinin tersi olmasınlar. Tamamen tarafsız ve bağımsız<br />
olduğunuzda kendi görüşünüzü ortaya koyduğunuzda bu iş daha kolay. Biz çünkü<br />
medya tarafı değiliz. Lobi organizasyonu değiliz; ama pek çok kuruluşla işbirliği içinde<br />
çalışıyoruz. Aradaki farklılıkları görmeye ve bunları verimli bir şekilde yönetmeye<br />
çalışıyoruz. Aslında sadece ulaşmak istediğimiz hedefe giderken hangi yollardan<br />
geçeceğimiz de çok önemli. Bazen yazılı, resmi olarak anlaşmalar yapıyoruz çeşitli<br />
kurumlarla ya da bazılarıyla sözel anlaşmalar yapıyoruz ki şimdiye kadar bu işbirliği<br />
gayet iyi yürüdü.<br />
61
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Abdurrahman EREN<br />
Tabii birçok soru soruldu; ama özünde bir tane soru soruldu. O yüzden ben bir soruya<br />
cevap vereceğim. Birçok kişi söz aldı; ama bir tane soru soruldu. Bu da kurumlar arasındaki<br />
yetki çatışması nasıl gideriliyor veya nasıl giderilmeli sorusu. Şimdi benim ulusal insan<br />
hakları kurumları ve bu yetki çatışması sorununa aslında bir ülkenin ulusal insan hakları<br />
sisteminin bütünü içinde bakılması lazım. Dolayısıyla aslında bir ülkenin ulusal sistemi<br />
birbiriyle ilişkili, birbiriyle iç içe geçen sistemler gibidir. Dolayısıyla sizin, onun içine bir<br />
parçayı yerleştirirken mutlaka sistemin bütününü de göz önüne almanız lazım. Bu sizin<br />
kurum, model tercihinizde etkili olacağı gibi yetki çatışmasında da etkili olabilir. İşte örneğin<br />
diyelim ki İskandinav ülkelerinde Ombudsmanlık kurumları aynı zamanda idari yargının<br />
da işlerini gördüğü için onlara şikâyetleri inceleme konusunda da bir yetki veriliyor;<br />
ama Danimarka ise daha çok danışma ve tavsiyeyle sınırlı bir yetki alanında kaldığı için<br />
karşılıklı bir yetki çatışması doğmamış oluyor. Benzer şeyi Fransa için de söyleyebiliriz.<br />
Fransa’da da bir idari yargı sistemi olduğu için Fransa’da Danışma Komitesi’ne şikâyetleri<br />
inceleme gibi yarı yargısal bir yetki tanınmıyor. Çünkü onu karşılayacak bir Ombudsmanlık<br />
ve idari yargı istemi var. Türkiye için aslında burada bir sorun olduğunu söyleyebiliriz.<br />
Tabii Türkiye yargı ayrılığı sistemini benimsemiş. Hem adli hem idari yargı söz konusu.<br />
Yani böyle olunca Kamu Denetçiliği Kurumu kurulduğu zaman Kamu Denetçiliği Kurumu’na<br />
yarı yargısal yetkiler verilmedi. Dolayısıyla bu anlamda bir çatışma doğmamış oldu.<br />
Ancak Türkiye İnsan Hakları Kurumu ve Kamu Denetçiliği Kurumu beraber kuruldukları<br />
için burada her ikisi de bazı konularda bir yetki çatışması ortaya çıkabilir; ama Türkiye<br />
İnsan Hakları Kurumu çok genel yetkili, hem özel alandaki insan hakları ihlalleri hem<br />
kamudaki insan hakları ihlalleriyle yetkili olduğu için eğer biz önceliğimizi kamunun denetiminin<br />
dışında aslında diğer insan hakları sorunlarına ağırlık verdiğimiz zaman, idareye<br />
ilişkin noktada da Kamu Denetçiliği ön plana çıktığı durumda büyük ihtimalle bir yetki<br />
çatışması da doğmayacağını düşünüyorum.<br />
Turgut TARHANLI<br />
Efendim, ilk oturumun sonuna detaylı bir tartışmayla ve sunumlarla gelmiş bulunuyoruz.<br />
Bu konferansın başlığını hatırlatmak istiyorum, hepiniz takip ediyorsunuz: İyi Uygulama<br />
Örnekleri ve Deneyim Paylaşımı. O yüzden diyorum ki bu başlığa uygun bir ilk oturumu<br />
gerçekleştirmiş olduk. Başta sayın sunum yapan konuşmacılar, daha sonra sizlerin<br />
içerikli katkılarınız ve sorularınızla… Dolayısıyla ben kapatırken Türkiye İnsan Hakları<br />
Kurumu’nun Sayın Başkanı’na böyle bir oturum, böyle bir toplantı, böyle bir konferansı<br />
gerçekleştirdikleri için ve bu işbirliğine destek veren yabancı konuklarımıza, Türkiye’den<br />
katılan tüm konuşmacı ve konuklara şükranlarımı sunuyorum ve toplantının bundan<br />
sonraki oturumlarının da aynı heyecan ve etkiyle sürmesini diliyorum. İyi günler dileğiyle.<br />
62
II.OTURUM<br />
ULUSAL KURUMLARIN<br />
SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ,<br />
DEVLET KURUMLARI VE<br />
ULUSLARARASI KURULUŞLARLA<br />
İLİŞKİLERİ (İŞBİRLİĞİ,<br />
KOORDİNASYON, EPİM)<br />
Moderatör: Feray SALMAN İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP)<br />
Justice Shri Cyriac JOSEPH Hindistan Ulusal İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekili<br />
Kagwiria MBOGORI Kenya İnsan Hakları Ulusal Komisyonu Başkanı<br />
Mohamed ESSABBAR Fas İnsan Hakları Konseyi Genel Sekreteri<br />
63
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Feray SALMAN İHOP Genel Koordinatörü<br />
Herkese merhaba, sanıyorum kapıları kapayıp artık başlayabiliriz oturuma. Öğleden<br />
sonraki oturumumuza yine gerçi geç kaldık biraz, 15 dakikalık bir gecikmemiz var. Ben<br />
konuşmacıları çok fazla kendi zamanlarından sıkıştırmayacağım; ama biraz belki aranızdan<br />
çalabilirim, biraz da sizi sınırların izin verdiği ölçüde geç bırakabilirim. Dolayısıyla<br />
yeterince tartışma olanağımız olacak. Arkadaşlarımızın da söylediği gibi bu oturumda<br />
gerçi bir önceki oturumun da devamı niteliğinde, Ulusal Kurumların Sivil Toplum Örgütleri,<br />
Devlet Kurumları ve <strong>Uluslararası</strong> Kuruluşlarla İlişkileri, bunların işbirliği, koordinasyon<br />
ve EPİM diye buraya adlar yazılmış. EPİM o uluslararası ilişkilerin önemli bir<br />
boyutu. Yeni çıktı. Evrensel periyodik inceleme mekanizması bağlamında belki bir hani<br />
özel çalışma alanı olabilir. Dolayısıyla bunu buradaki süreçleri biraz gözden geçireceğiz,<br />
farklı ülke deneyimleriyle. Bugünkü oturumda hemen sağımda Hindistan Ulusal<br />
İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekili ve Üyesi Sayın Shri Cyriac Joseph bulunuyor.<br />
Hemen solumda Kenya İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Kagwiria Mbogori, ve hemen<br />
Bayan Mbogori’nin yanındaysa Fas İnsan Hakları Konseyi Genel Sekreteri Sayın<br />
Mohamed Essabbar ve onun hemen yanında Khalid RAMLİ. Sayın Ramli bize Sayın<br />
Essabbar’la aramızdaki ilişkiyi kurmak için dil üzerinden katkıda bulunacak. Ben kısaca<br />
isterseniz konuklarımız kimler, birazcık daha detaylı bir biçimde gireyim. Sayın Shri<br />
Cyriac Joseph aslında bir hukukçu ve Hindistan Yüksek Mahkemesinden emekli olmuş<br />
bir yargıç aynı zamanda. Belki hani bu kısmı kısa tutarsam beni bağışlarlar. Hızlıca söyleyeyim.<br />
27 Mayıs 2013 tarihinde Hindistan’ın Ulusal İnsan Hakları Komisyonu’na üye<br />
olarak atanmış durumda ve şu anda da biraz önce söylediğim gibi Başkan Yardımcılığı<br />
görevini, üyeliğinin yanı sıra sürdürüyor. Kendisi aynı zamanda üniversitelerden de özel<br />
ödülleri olan bir aktör, öyle diyelim. Yine aslında bu alan sadece hukukçulara özgü<br />
değil, ben şehir plancısıyım ve insan hakları savunuculuğu yapıyorum; ama geri kalan<br />
herkes hukukçu görünüyor bu masada. Bayan Mbogori, insan hakları avukatlığı yapan<br />
biri ve aynı zamanda bir insan hakları savunucusu. Kendisi 2013-2018 döneminde de<br />
çalışacak Ulusal İnsan Hakları Komisyonu Başkanı. Lisans eğimini Nairobi Üniversitesi<br />
Hukuk Bölümü’nde tamamladı ve lisansüstü diplomasını da Kenya Hukuk Okulundan<br />
almış. Birleşmiş Milletler’de kadınlar bakımından kalkınma fonunda çalışmış ve<br />
<strong>Uluslararası</strong> Hukukçular Komisyonu’nun Kenya Bölümü İcra Direktörü olarak da görev<br />
yapmış. Hem alanda çalışmış hem hukuk mesleği içerisinde deneyimi olan hem de aynı<br />
zamanda Kenya Ulusal İnsan Hakları Komisyonu bakımından da bu özgün deneyimi,<br />
deneyimleyen bir insan hakları savunucusu kendisi. Mohamed Essabbar, kendisi yine<br />
bir hukukçu. 3 Mart 2011 tarihinden beri İnsan Hakları Konseyi Genel Sekreterliği’ni<br />
yürütüyor. Sosyoloji ve kamu hukuku alanında lisans diploması var. Fas İnsan Hakları<br />
Derneği’nde daha önce görev yapmış ve bizim için belki Türkiye bakımından da ilgimizi<br />
çekebilir. Çünkü bizim de yakın alanımızda bir konu üzerinde deneyim sahibi. Hakikat<br />
65
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
ve Adalet Forumunda da iki dönem başkanlık yapmış bir aktivist. Hepsine hoş geldiniz<br />
diyorum ve ilk sözü Sayın Shri Cyriac Joseph’e vermek istiyorum. Özellikle kurumlarının<br />
kendi içlerinde yönettikleri, içinde yer aldıkları, üyesi oldukları kurumların sivil<br />
toplum örgütleriyle, kamu idaresiyle ve uluslararası insan hakları mekanizmalarıyla olan<br />
ilişkilerini anlatmaları ve paylaşmaları dileğiyle. Teşekkür ederim. Buyurun.<br />
Shri Cyriac JOSEPH Hindistan Ulusal İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekili<br />
Sayın Başkan, Sayın Salman, sayın panelistler, sayın delegeler, bugün burada İstanbul<br />
gibi muhteşem bir kentte olmaktan çok mutluyum ve İstanbul’un çok uzun bir tarihi<br />
ve muazzam bir kültür mirası vardır. Dünya tarihi de okudum, ben okuldayken. Ayrıca<br />
şu beni çok heyecanlandırıyor. Şöyle ki Hindistan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti<br />
demokrasiye, laikliğe ve hukukun üstünlüğüne ortak bir inançla bağlılar.<br />
Bu üç temel ana prensip, tekrar ediyorum demokrasi, laiklik ve hukukun üstünlüğü,<br />
bu iki ülkeyi, iki cumhuriyeti birbiriyle bağlantıya sokuyor ve Anayasal olarak bu iki<br />
cumhuriyet, bu değerlere tam tamına sadık kalma konusunda kararlı. Ayrıca şunu da<br />
söyleyebilirim. Hindistan’da radikal olan bir kişiye, devrimci olan bir kişiye, ilerici<br />
olan bir kişiye Genç Türk, Jön Türk deriz. Jön Türk demek devrimci bir kişi demektir.<br />
Dolayısıyla inancım odur ki bütün Türkler Genç Jön Türklerdir ve ilerici insanlardır.<br />
Ben öyle anlıyorum. Bu uluslararası konferans, ulusal insan hakları kurumlarına<br />
bir araya gelme, kendilerine ait en iyi uygulamaları ve insan haklarının geliştirilmesi<br />
ve korunması konusunda öğrendikleri dersleri paylaşma platformudur. Ulusal insan<br />
hakları kurumları, insan haklarının ulusal düzeyde korunması ve geliştirilmesi için<br />
temel mekanizmalar olarak görülmektedir. En iyi uygulamaları ve farklı ulusal örgütlerin<br />
stratejik önemine dayanarak edindikleri bilgileri paylaşmak suretiyle, bu gibi<br />
kurumların birbirlerinden esinlendiklerini, diğerlerinin deneyimlerinden yararlandıklarını<br />
ve bu çerçevede kendi insan hakları koruma ve teşvik süreçlerini pekiştirdiklerini<br />
ve canlandırdıklarını düşünüyorum. Dolayısıyla Hindistan’ın Ulusal İnsan Hakları<br />
Komisyonu adına ben Türkiye’nin İnsan Hakları Kurumu’nu bu cesur girişimi gerçekleştirdiği<br />
için hem tebrik ediyorum hem de kendilerine teşekkür ediyorum.<br />
Şimdi vaktimiz kısa. Bana verilen süreden beş dakikasını kesti Sayın Başkanımız.<br />
Onun için başka paragraf ları atlayarak gideceğim. Hindistan Cumhuriyeti evrensel<br />
hukuka dayanır. Hukukun üstünlüğüne dayanan bir cumhuriyettir. Burada ülkemizin<br />
temel yasası Hindistan Anayasası’dır. Hindistan Anayasası’nın giriş kısmında şöyle<br />
denilir: “Bizler Hint Halkı olarak, vatandaşlarımızı güvence altında tutabilmek için<br />
bağımsız, sosyalist, laik, demokratik Cumhuriyete sıkı sıkıya bağlı olduğumuza, adalet,<br />
sosyal, ekonomik ve siyaset alanlarında adalet, düşünce, ifade, inanç, din özgürlüklerini<br />
sağlamak, herkese fırsat eşitliği sağlamak ve bunları pekiştirmek, bireylerin<br />
66
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
kendi onurlarını ve ulusun toplum onurunu korumak için Kasım 1949 yılından bu<br />
yana Kurucu Meclisimizle birlikte bu Anayasa’yı kabul ediyoruz ve buna bağlı ve sadık<br />
kalacağımıza söz veriyoruz.” Dediğim gibi Hindistan bir Cumhuriyettir ve dolayısıyla<br />
insan haklarının korunmasına sıkı sıkıya da bağlıdır. Tabii bu giriş kısmında<br />
Anayasamızın hedef leri arasında neler olduğunu gösterdik. Her vatandaş için siyasi,<br />
sosyal, ekonomik ve siyasi alanda adalet sağlayacağımızı; düşünce, ifade, inanç ve<br />
ibadet özgürlüklerimizde liberallik ve özgürlük sağlayacağımızı; fırsat eşitliği, adalet<br />
ve bireyin onuru gibi konulardaki özgürlüklerin Anayasa’nın bir hedefi ve değerini<br />
olduğunu kabul ederek yola çıktık. Anayasamızın 51’e A maddesinde her vatandaşın<br />
temel görevi Anayasa’ya sadık kalmak ve bu Anayasa’nın idealleri ve kurumlarına<br />
saygı göstermektir. Diğer bir deyimle her bir Hint vatandaşının Anayasal değerleri<br />
muhafaza etme temel görevi vardır ve ulusa, Anayasa’nın girişinde belirtilen hedef lere<br />
erişmek üzere, katkıda bulunmayı taahhüt etmektedir. Bu şekilde insan haklarının<br />
korunması ve geliştirilmesi sadece devletin bir yükümlülüğü olmayıp, Hindistan’ın<br />
her bir vatandaşının da temel görevi olarak kabul edilmektedir.<br />
Şimdi spesifik olarak konumuza gelecek olursak her şeyden önce Hindistan’daki ulusal<br />
kurumun STK’lar ve sivil toplumla olan ilişkilerine değinmek istiyorum. STK’lar ile<br />
İnsan Hakları Kurumumuzun ilişkileri toplumsal bir bazda, karşılıklı saygı ve bütün<br />
bireylerin haklarına saygı göstermek bazında birleşmektedir. Sivil toplum aktörleri,<br />
hükümet dışı kurumlar, sosyal, kültürel, dini liderler ve sendikalar, akademik kurumlar<br />
ve önemli bilgi kaynağı olanlar bizim ulusal kurumumuza deneyimlerini ve<br />
değerli sosyal çabalarını temin etmekte ve aynı zamanda siyasi, sosyal, ekonomik veya<br />
kültürel olarak marjinalleşmiş gruplara ve bireylere de yardımda bulunmamıza destek<br />
vermektedirler. İşte bu şekilde bizim kurumumuz, sivil toplumla sağlıklı bir işbirliği<br />
ilişkisi içinde çalışmaktadır ve amacımız kurumumuzun inandırıcılığını pekiştirmek<br />
ve kamuoyu nezdinde imajımızı iyileştirmek ve bu şekilde kurumumuzun çalışmalarında<br />
kamuoyunun öncelikleri ve isteklerinin yansımasını sağlamaktır.<br />
1993 tarihli ve HA-1993 sayılı belgede ulusal insan hakları kurumlarının görevi<br />
STK’larla birlikte onların çabalarını desteklemek ve insan hakları alanında bu kurumların<br />
işlerliğini sağlamaktır. Burada biz bir işlev ve görev üstlenmiş bulunuyoruz. Ve<br />
bizim, ulusal kurumumuz bu görevi pek çok STK ile işbirliği yapmak, paralellik kurmak,<br />
etkileşimde bulunmak suretiyle insan hakları konusundaki çalışmaları yürütmektedir.<br />
Ayrıca Komisyonumuz STK’lar arasında bir çekirdek gurup oluşturmuştur.<br />
Bunlarla sürekli bir diyalog ve etkileşim içinde çalışmaktayız. Önemli insan hakları<br />
endişelerini onlarla paylaşmaktayız. Ayrıca bir de temel, çekirdek gurup oluşturduk.<br />
Burada akıl sağlığı uzmanları, hukukçular çalışmakta ve engellilerin, yaşlıların vs. eğitim,<br />
gıdaya erişim haklarını da yerine getirmeye çalışıyoruz.<br />
67
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
1993 tarihli İnsan Hakları Yasamızın 12. maddesinde İnsan Hakları Kurumu’nun<br />
toplumun muhtelif kesimleri arasında insan hakları konusundaki bilinci artırmak,<br />
yayınlar yapmak, medyayı bilgilendirmek, seminerler ve diğer etkinlikler düzenlemek<br />
de görevlerimiz arasındadır. Bunu geliştirmek için de Komisyonumuz bütün ülkedeki<br />
akademik kurumlarla işbirliği yapmaktadır. Eğitim programları da düzenlemektedir.<br />
Komisyonumuz aktif bir şekilde STK’ların, üniversitelerin ve diğer sivil toplum örgütlerinin<br />
insan hakları alanında bilinçlendirme ve eğitim konusunda kamu görevlilerine,<br />
polis teşkilatları mensuplarına, personel ve paramiliter güçlere eğitim vermektedirler.<br />
Komisyonumuz insan hakları savunucularının da haklarını korumaktadır. 2009 yılında<br />
insan hakları savunucuları konusunda bir de çalıştay düzenlemiştir. Bunu Yeni<br />
Delhi’de yaptık. Burada insan hakları ihlalleri tartışılmıştır. Odak noktası olarak belirtilen<br />
kişi telefon, faks ve e-mail ile 24 saat boyunca her gün her saat erişilebilir olmalıdır<br />
ve bir bilgi ona ulaştığında hemen ulusal kurumu bilgilendirmek zorundadır.<br />
Komisyonumuz aynı zamanda şöyle Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirisi’ni de<br />
tüm devlet kurumlarına dağıtmıştır. Bu şekilde kamu yetkilileri de bu konuda bilgi<br />
sahibi olmuşlardır ve böylece insan hakları kurumlarının yaptıkları çalışmaları da<br />
daha iyi anlamaktadırlar. İnsan hakları kutlamaları da yapılıyor. Bütün ülkede insan<br />
hakları savunucularının korunması ve teşvikine çalışmaktayız. Aralık 2013’te Komisyonumuz<br />
bütün devlet sekreterlerine ve ilgili kurumlara, sendikalara STK’ların ve<br />
insan hakları savunucularının kendi görevlerini yaparken karşılaştıkları sorunların da<br />
bilincinde olmaları ve bu konuda bir hassasiyet geliştirmeleri konusunda çağrıda bulunmuştur.<br />
Komisyon bu şekilde STK’ları ve insan haklarının geliştirilmesi ve korunması<br />
ile meşgul olan kurumları her türlü doğal müttefikleri olarak görmekte ve insan<br />
hakları ihlalleri ile mücadelede onları en değerli partnerleri olarak kabul etmektedir.<br />
Şimdi efendim, Hindistan’daki ulusal örgütün devlet kurumlarıyla ilişkisinden bahsedeceğim.<br />
Paris Prensipleri uyarınca ulusal insan hakları kurumlarının statüsü bu<br />
konudaki ilk uluslararası çalıştayda belirlenmiştir. Bu şekilde bu kurumların Anayasal<br />
bir mevzuat çerçevesinde daha aktif olabilirliğini sağlayacak bir görev yetki verilmektedir.<br />
Mutlulukla şunu söyleyebilirim. Hindistan’daki Ulusal İnsan Hakları Komisyonu<br />
1993 yılında kurulmuştur ve bunu da yukarıdaki ilkeler çerçevesinde yapmışlardır.<br />
Hindistan Ulusal Konseyi, bütün esin kaynağını Hindistan Anayasası’ndan almaktadır<br />
ve bu Anayasa’nın yanı sıra 1993 tarihinde yürürlüğe konulan İnsan Hakları Koruma<br />
Yasası sayesinde elde etmektedir. Evrensel İnsan Hakları Bildirisi’ne dikkat çekerek ve<br />
bu konudaki diğer uluslararası hedef leri de dikkate alarak, Hindistan Parlamentosu<br />
1993 tarihinde bir insan haklarının korunması kanununu yürürlüğe koymuştur. Burada<br />
her bölgedeki insan haklarının koruması iyileştirilmiştir.<br />
68
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Hindistan’ın İnsan Hakları Kurumu Anayasal yetkileri olan bir kurumdur. Kurumumuzun<br />
oluşturulması, komitelerin başkan ve üyelerinin seçimi, onların atanma koşul<br />
ve şartları, onların görevlerinden alınması için gerekli görülen koşulların belirlenmesi,<br />
Komisyon’un statüsüyle kendilerine verilmiş olan görevlerin ve işlevlerin yürütülmesi<br />
ve bu Komisyon’un bağımsızlığının sağlanabilmesi için altyapı oluşturulmasında kendilerine<br />
her türlü yetki verilmesi, Paris Prensipleri çerçevesinde belirlenmiştir. Ulusal<br />
İnsan Hakları Komisyonu buna göre şu şekilde oluşturulmaktadır ki bunlar da Paris<br />
Prensipleri’yle tutarlı mı değil mi bunu inceleyeceğiz, göreceğiz. Bir defa Başkan dâhil<br />
5 kişiden oluşacaktır bu kurul. Başkanın Hindistan Yüksek Mahkemesindeki bir baş<br />
hakim olması gerekmektedir. Üyelerden bir tanesi de aynı konumda olmalıdır veya<br />
bir yüksek mahkeme üyesi olmalıdır. İki ayrı üye de insan haklarıyla ilgili konularda<br />
bilgisi veya pratik deneyimi olan kişilerden seçilecektir. Yasa’nın üçüncü maddesi,<br />
üçüncü paragrafına göre ulusal komisyonların, azınlıklarla ilgili komitesinin Başkanı<br />
ve kastlarla ilgili komisyon ve belli boylar veya alt guruplarla ilgili komisyon ve kadınlarla<br />
ilgili komisyon da Ulusal İnsan Hakları Komisyon’un işlevlerini birlikte yerine<br />
getirdiği komisyonlardır.<br />
Başkan, Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır; ama her atamadan önce bir komisyonun<br />
tavsiyesi alınacaktır. Bu seçim komitesinin üyeleri şöyledir: Başbakan, Parlamento<br />
Başkanı, İçişleri Bakanı, Parlamentodaki Muhalefet Lideri, Eyaletler Konseyindeki<br />
Muhalefet Lideri ve Eyaletler Konseyi Başkan Yardımcısı. Yani burada en yüksek<br />
mevkidekiler ve muhalefet liderleri de dahil olmak üzere kurumumuzun Başkan ve<br />
komiserlerini seçebilmektedirler. Bu insanlar ancak Hindistan Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla<br />
görevlerinden alınabilirler. Bunun için de ya kendilerinin görevlerini kötüye<br />
kullanmış olmaları veya görevlerini yerine getiremez durumda olmaları gerekmektedir.<br />
Ancak bu şekilde başkan veya üyelerden herhangi biri görevinden alınabilir. Başkan<br />
ve üyelerin görev süresi normalde beş yıldır ve eğer bir kişinin görevden bundan<br />
önce uzaklaştırılması gerekirse bu kararın Hindistan Yüksek Mahkemesince onaylanması<br />
gerekmektedir.<br />
Bizim kurumumuz Hindistan’da bağımsız bir kurumdur. Aynı şekilde personeli de<br />
öyledir. Kurumumuz’da 400 kişi çalışmaktadır ve bunların her biri Komisyon’un altında<br />
çalışmaktadır. Bunların arasında bir yayın departmanı, bir araştırma departmanı<br />
ve bir halkla ilişkiler departmanı bulunmaktadır. Kamuoyuna ve medyaya bilgi buradan<br />
aktarılmaktadır.<br />
Komisyon’a verilen yetkilerden bir tanesi iç mevzuatı incelemek ve bunun Hindistan’ın<br />
imzaladığı anlaşmalara ve ilkelere uygun olup olmadığını denetlemektir. Ayrıca<br />
yürürlükte olan insan haklarının korunmasıyla ilgili olan kanunların doğru olup ol-<br />
69
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
madığı ve bunların etkin bir şekilde uygulanıp uygulanmadığını da denetleyebilirler.<br />
Tabii ki parlamentoda genel tartışmalar olduğunda, parlamentonun bir komisyonu<br />
veya başka bir komisyon yasa değişikliğini ele alabilir. Aynı zamanda kamu kurumları,<br />
uzmanlar, birlikler, dernekler, onların da görüşleri alınır. Hindistan Parlamentosu<br />
pek çok kanun tasarısını özellikle de insan haklarıyla ilgili olanları bizim ulusal kurumumuza<br />
incelenmek üzere havale etmiştir.<br />
Bizler bireysel şikâyetleri incelemekteyiz. Aynı zamanda bizim medya raporları veya<br />
başka türlü edinilen bilgilerin üzerine bir inceleme başlatmak yetkimiz de vardır. Ulusal<br />
İnsan Hakları Komisyon’un önerileri ve tavsiyeleri sadece tavsiye niteliğindedir.<br />
Hindistan hükümetini veya eyaletlerin hükümetlerini bağlayıcı bir nitelikte değildir.<br />
Tabii ki evet bizim bütün Hindistan’da yargı ve yetkinlik alanımız var; ancak şöyle<br />
görüyoruz. Bizim tavsiyelerimizin %95’i hükümet tarafından kabul edilmekte ve uygulamalar<br />
buna göre yapılmaktadır. Bunun aksine olan %5 oranında konular yüksek<br />
mahkemeye intikal edebilmektedir. Bu durumda Komitemizin çalışmaları incelemeye<br />
alınmakta ve yüksek mahkemenin vereceği karar herkes üzerinde bağlayıcı olmaktadır.<br />
Şimdi yürütmeyle ilişkilere baktığımızda şunu söyleyebilirim, Hindistan İnsan Hakları<br />
Ulusal Komisyonu özerk bir kurumdur ve hükümetten bağımsızdır. Bir hükümet<br />
departmanı değildir ve hiçbir şekilde bir idari bölümün kontrolü altında değildir.<br />
Fonları hükümet tarafından sağlanmakla birlikte özerktirler. Komisyon’un personeli,<br />
komiserin kendisi tarafından seçilmekte ve işe alınmaktadır. Yasanın 32. maddesi çerçevesinde<br />
bizim faaliyetlerimizi yürütebilmemiz için fonlar hükümet tarafından tahsis<br />
edilmektedir ve bu merkezi hükümetin verdiği paraları biz de amaçlarımız doğrultusunda<br />
harcamak yükümlülüğündeyiz. 34. madde çerçevesinde komisyonumuzun<br />
hesapları Sayıştay tarafından denetlenir ve bu şekildeki rapor, merkezi Komisyon’a<br />
yılda bir kere gönderilir. Bunlar da daha sonra Parlamento’ya ve Merkezi Hükümet’e<br />
iletilir. Burada kurumumuzun bağımsızlığı ve özerkliği her açıdan dikkate alınır.<br />
Şimdi kurumumuzun yargı sektörüyle ilişkileri. Hindistan’da yargı güçlüdür ve bağımsızdır.<br />
Dolayısıyla demokrasi ve insan haklarını ülkede yürütmekten sorumludur.<br />
Yargı, Hindistan’ın demokratik sistemini, hükümet sistemini korumakta ve insan hakları<br />
ihlallerini her gördüğü anda engellemektedir. Hindistan’daki yargı her zaman bir<br />
destekleyici rol oynamıştır ve her zaman İnsan Hakları Kurumumuzun çalışmalarını<br />
desteklemiştir. Evet, sunumumun yazılı örneği hazır. Web sitesinde var. <strong>Uluslararası</strong><br />
kurumlarla olan ilişkilerimiz, diğer Birleşmiş Milletler mekanizmaları ve kurumlarıyla<br />
olan ilişkileri de burada yer alıyor. Zaman kısıtı nedeniyle ben vaktinizi daha fazla<br />
almak istemiyorum ve sayın oturum başkanımızın sabrını da taşırmak istemiyorum.<br />
Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ederim.<br />
70
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Feray SALMAN<br />
Ben de teşekkür ederim. Tabii benim sabrım taşmaz da sadece hani salonun sanırım<br />
sınırlılıkları var. Sorular kısmında da zaten daha detaya inmek mümkün. O nedenle<br />
konuşmacıların hani bu aslında ilişkilerin temel akslarını ve onun örneklerini vermeleri<br />
ve buradaki gerçek deneyimin yani öğrenebileceğimiz ve anlayabileceğimiz deneyimleri<br />
aktarmaları çok yararlı olur.<br />
Şimdi Kenya İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Sayın Mbogori’yi kürsüye davet ediyorum.<br />
25 dakikayla lütfen sınırlayalım ve daha sonra soru-cevaplarda çok daha işin<br />
içine girebiliyoruz. O nedenle de sunumları sorular için bir açılım noktası olarak değerlendirmek<br />
lazım. Buyurun.<br />
Kagwiria MBOGORI Kenya Ulusal İnsan Hakları Komisyonu Başkanı<br />
Teşekkür ederim. Türkiye İnsan Hakları Kurumu Sayın Başkanı, ev sahibi ülkenin<br />
insan hakları kurumları ve yine ulusal insan hakları kurumlarının çeşitli ülkelerden<br />
gelen üyeleri, önce bu davet için teşekkür etmek isterim. Bu bizim için hakikaten<br />
büyük bir şeref. Burada İstanbul’da sizlere katılmak önemli bir şey bizim için. Çünkü<br />
biz bu ülkeyi uzun yıllardan beri inceliyoruz ve Osmanlı İmparatorluğu’nun hayranlarından<br />
biriyim ben. Yıllar önce Osmanlı İmparatorluğu’nu öğrendiğim zaman çok ilgi<br />
duymuştum, nihayet işte ülkenize geldim. Teşekkür ederim, ilginizden dolayı. Çok<br />
güzel ülkeniz, burada olmak bize mutluluk veriyor ve konukseverliğinizden dolayı<br />
size teşekkür ediyorum. Sunumumda ben genel olarak Kenya İnsan Hakları Komisyonumuzla<br />
paydaş diğer kurumların arasındaki ilişkilerden bahsedeceğim. STK’lar, devlet<br />
kurumları, hatta uluslararası kurumlarla işbirliğimiz nasıl gelişiyor? Çok vaktimiz<br />
yok. O nedenle zamanıma sadık kalmaya çalışacağım.<br />
İsterseniz biraz kendi kurumumuzdan bahsedeyim. Kenya İnsan Hakları Komisyonu,<br />
2003 yılında kuruldu. Komisyon’un kurulmasının öncesine baktığımızda ülkemizde<br />
20. yüzyılın sonuna doğru olan jeopolitik gelişmeler bizim komisyonumuzun<br />
kurulmasına neden oldu. O sırada KANU rejimi vardı. Ulusal çok partili bir sistem<br />
isteniyordu; ama buna da karşı çıkan bir rejim vardı. Orada insanlar gözaltında kaybediliyordu,<br />
işkence ve gözaltına alma gibi şeyler her gün karşımıza çıkan olaylardı.<br />
Burada bu insan hakları ihlallerine karşı bir kuruma ihtiyaç vardı ve insanlar bastırdı,<br />
o sıradaki Devlet Başkanı Daniel Arap Moi bir İnsan Hakları Daimi Komitesini kurdu<br />
ve İnsan Hakları Daimi Komitesi’nin görevi insan hakları ihlallerini soruşturmak,<br />
incelemek ve halka da insan hakları konusunda bilgi vermekti. Ancak bu Komite,<br />
devlet başkanının seçtiği bir Komiteydi ve üyelerini de kendisi seçmişti. Zaten ona<br />
rapor veriyorlardı, ona bağlı çalışıyorlardı ve üyelerin işlerine de son verebiliyordu.<br />
71
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Dolayısıyla baskıcı bir ortamda çalışan bir Komite idi bu; ama komite yine de ülkede<br />
insan hakları konusunda çalışmayı sürdürdü ve işte ondan sonra gelen Kenya İnsan<br />
Hakları Komisyonu’nun kurulmasına neden olan ilk Komite budur.<br />
1998’de İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin desteğiyle biz Kenya’da İnsan Hakları<br />
Komisyonu’nu kurduk ve böylece gerçek bir İnsan Hakları Komisyonu kuruldu. Devlet<br />
Başkanı’nın kurmuş olduğu sözde Komite yerine gerçek bir komisyon kuruldu ve<br />
arkasından 2002 yılında bu Komisyon ile ilgili yasa da çıkarıldı. Bu otonom, özerk ve<br />
bağımsız bir İnsan Hakları Komisyonu idi. O sıradaki Adalet Bakanının da girişimi ile<br />
bu İnsan Hakları Komisyonu kuruldu ve yeni de bir yasa çıkarıldı. 2011 yılında Kenya’da<br />
yeni bir Anayasa hazırladık. Daha sonra parlamento, 2011 yılında Kenya İnsan<br />
Hakları Komisyonu’nu Anayasal bir komisyon olarak deklare etti. Bu arada komisyonumuz<br />
artık Anayasal bir Komisyon’dur. İnsan haklarına uymak ve Kenya Cumhuriyeti’nde<br />
insan haklarını geliştirilmek için kurulmuş bir komisyon bu. Burada insan<br />
hakları korunacak, insan haklarının uygulanması ve Cumhuriyetin her aşamasında,<br />
her sektörde insan haklarının korunmasını garanti altına alacak bir komisyon bu.<br />
İnsan hakları ihlalleriyle ilgili iddiaları inceleyecek ve soruşturacaktır. Ayrıca insan<br />
haklarıyla ilgili şikâyetleri inceleyecek ve devletin çalışmasına ilişkin tavsiye kararları<br />
verebilecek bir komisyon. Ayrıca uluslararası ve bölgesel konvansiyon ve sözleşmelerle<br />
ilgili olarak üstlendiğimiz insan hakları hükümlerini yerine getirmek üzere<br />
çalışacak bir komisyon bizimki. Komisyonumuz Anayasa bağlamında vatandaşların<br />
hak ve yükümlülüklerini kolaylaştıracak bir komisyon ve özelikle insan haklarının<br />
korunması ve yayılmasıyla ilgili gerekli olan bütün fonksiyonlarını yerine getirecek<br />
bir komisyondur.<br />
Devletle nasıl işbirliği yapıyoruz? Bir de tabii hangi alanlarda işbirliği yapıyoruz? Komisyon<br />
olarak devletle nasıl etkili bir şekilde, verimli bir şekilde çalışabiliriz konusuna<br />
eğildik. Özellikle de insan hakları istismarını ve ihlallerini önlemek üzere işbirliğine<br />
gerek vardı. Dolayısıyla Kenya İnsan Hakları Komisyonu bir takipçi gibi görev yapmaya<br />
başladı. Aynı zamanda da devlet organları ile işbirliğini geliştirdik. Bu bağlamda<br />
hem insan hakları platformunda insan haklarını geliştirmeye çalışırken bir yandan<br />
da ihlalleri incelemeye devam ettik. Komisyon’un görevi daha önce söylediğim gibi<br />
Anayasa’nın 59. maddesi 4. paragrafında belirtilmiştir ve yetkilerimiz bu hükümden<br />
kaynaklanmaktadır.<br />
Komisyonumuz insan hakları ihlalleri konusundaki başvuruları kabul eder ve soruşturmayı<br />
yapar. Hak arama konusunda yardımcı olur. Burada tabii ki benzer konularda<br />
çalışan diğer kurumlarla da işbirliği yaparız. İnsan hakları bağlamında Kenya İnsan<br />
Hakları Komisyonu diğer devlet kurumları ile birlikte çalışır, özellikle de soruşturma<br />
72
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
konusunda yetkili makamlarla işbirliği yapar. Bu bağlamda Komisyon’un ana devlet<br />
kurumları ile işbirliği yapması öngörülmüştür. Mesela Komisyonumuz, bağımsız polis<br />
denetim makamı ile işbirliğine karar verdi. Bağımsız polis denetim makamının bir<br />
görevi var. O da polisin çalışmalarını sivil açıdan denetlemek. Burada polisin yaptığı<br />
herhangi bir yanlış işlem sonucunda bir ölüm ya da ciddi bir yaralanma söz konusu<br />
olduğunda bu bağımsız polis denetim makamı burada yetki sahibidir. İşte polis hizmeti<br />
çerçevesi içinde Kenya’da bizim Komisyonumuz bu kuruluşla birlikte etkili çalışmalar<br />
yapmıştır. Bağımsız polis denetim makamı ile İnsan Hakları Komisyonumuz<br />
karşılıklı bir anlaşma imzaladılar. Burada bu anlaşma bağlamında şikâyet başvuruları<br />
bize yapılıyor, soruşturma yapılıyor, polis operasyonları denetleniyor, kamudaki bilinç<br />
arttırılıyor. İki kurum işbirliği yapıyorlar ve gerekli olan her yerde işbirliğine<br />
gidiyorlar.<br />
Kenya İnsan Hakları Komisyonu aynı zamanda Entegre Halk Şikâyet Mekanizması<br />
(IPCRM) dediğimiz mekanizmada rol alıyor. Bu mekanizmayı biz geliştirdik. Önce bir<br />
pilot çalışma olarak başlattık biz bunu. Bir dizi kurumla birlikte burada halktan şikâyetleri<br />
kabul eden bir merci olarak bunu başlattık ve 1 Ağustos 2012 tarihinde elektronik<br />
sistem olarak entegre halk şikâyet mekanizmasını başlattık. Burada raporlar,<br />
şikâyet başvuruları, elektronik postayla yapılıyor ve çeşitli devlet kurumları işbirliği<br />
yaparak buradaki şikâyetleri inceliyorlar. Burada Etik ve Yolsuzlukla Mücadele Komisyonumuz<br />
var, bu da bir Anayasal komisyondur. O da bizlerle işbirliğine girmiştir.<br />
Ayrıca İdari Adalet Komisyonu, Ulusal Ombudsman da bizimle çalışmaktadır. Ulusal<br />
Birlik ve Entegrasyon Komisyonu da diğer bir Komisyon’dur. İşte bütün bu gruplar,<br />
insan hakları ihlallerini inceleme yetkisine sahip, yolsuzluk, kötü idare ve istismar<br />
gibi konularda soruşturma yapma yetkisine sahip kurumlar. Entegre halk şikâyet mekanizmasının<br />
içinde Yolsuzlukla Mücadele Komitesi de var. Bu ayrı bir Komite’dir.<br />
Bu Komite Etik ve Yolsuzlukla Mücadele Komitesi’nden farklı bir Komite’dir. Burada<br />
uluslararası perspektife sahip bir yerel komisyon da burada birlikte çalışıyor. O da<br />
Transparency International yani “Şeffaf lık Grubu” da bu grupla birlikte çalışıyor. Kenya<br />
İnsan Hakları Komisyonu, entegre halk şikâyet mekanizmasıyla birlikte çalışarak<br />
insan hakları şikâyetlerini ele alıyor. Buradaki bu mekanizma çeşitli konularda yapılan<br />
başvuruları ele alıyor ve katılan diğer insan hakları gruplarıyla birlikte konuyu inceleyebiliyor.<br />
Başka ulusal kurumlarımız da var. Komisyonumuz aynı zamanda partner yönlendirme<br />
dediğimiz bir sistem dahilinde devletle birlikte ve devlet dışı STK’larla birlikte<br />
çalışarak insanların, insan hakları ihlallerini şikâyet edebilmeleri için işlemleri kolaylaştırıyor,<br />
onlara yardım veriyor. İnsan hakları kurumları, dediğim gibi, insan hakları<br />
ihlallerini ele alıyor, aynı zamanda kapasite geliştirme konusunda çalışıyorlar. Ko-<br />
73
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
misyonumuz Bağımsız Medikolegal Ünite ile birlikte çalışıyor. Bu bir yerel STK’dır.<br />
Özellikle işkence ve toplumsal cinsiyet içerikli şiddet, aile içi şiddet ve yargısız infaz<br />
konularında Bağımsız Medikolegal Üniteyle birlikte çalışıyoruz. Psikososyal destek<br />
veriyoruz. Özellikle işkence ve ayrıca aile içi şiddet mağdurlarına psikososyal yardım<br />
veriyoruz ve her konuda mağdurlara destek veriyoruz. Kenya İnsan Hakları Ulusal<br />
Komisyonu olarak çok çeşitli kurumlarla anlaşmalar içindeyiz. Burada Nairobi Üniversiteyle<br />
de bir anlaşma yaptık. Nairobi Üniversitesi en eski ve en büyük üniversitemiz.<br />
Nairobi Üniversitesi’nde özellikle araştırma konularında işbirliği yapıyoruz.<br />
İnsan haklarıyla ilgili her konuda, işbirliği yapabileceğimiz her konuda işbirliği yapıyoruz.<br />
Ayrıca kamuya ve özel sektöre yönelik eğitim veriyoruz, insan hakları konusunda<br />
eğitim veriyoruz. Ayrıca diğer üniversitelerle anlaşmalar yapmaya çalışıyoruz.<br />
Doğu Afrika Katolik Üniversitesiyle de böyle bir anlaşmamız var.<br />
Şimdi biraz da Kenya’nın uluslararası yükümlülüklerine bağlılığından bahsedeceğim<br />
ve sözlerimi bitireceğim. Burada EPİM sürecine de nasıl katıldığımızı anlatmak istiyorum.<br />
Kenya UPR sürecinin iki aşamasına katılmıştır. Ulusal raporumuza paydaşların<br />
verdiği bilgileri de dahil ederek hazırlıyoruz. Burada Bakanlık İnsan Hakları Yükümlülükleri<br />
Komitesi ile işbirliği yaparak ulusal raporumuzu hazırlıyoruz. Bakanlık İnsan<br />
Hakları Yükümlülükleri Komitesi 2005 yılında kurulmuştur ve çeşitli Bakanlıklardan<br />
üyeler bu Komite’de bulunmaktadır. Aynı zamanda Kenya İnsan Hakları Komisyonu’nun<br />
üyeleri ve diğer insan hakları komisyonlarının üyeleri de birlikte çalışıyorlar.<br />
Özellikle de Adalet Bakanlığı birlikte çalışıyor, bu EPİM sürecine rapor hazırlarken.<br />
EPİM süreci şu an ülkemizdeki Cumhuriyet Savcısının makamında yer almaktadır ve<br />
Kenya İnsan Hakları Komisyonu aynı zamanda EPİM sürecinin validasyonu çalışmalarına<br />
da katılmaktadır.<br />
Sivil toplum örgütleri EPİM sürecine katılmaktadır ve burada bizim Komisyonumuz<br />
2009 yılında bir de Kenya Paydaşlar Koalisyonunu kurdu. Kenya Paydaşlar Koalisyonu<br />
Kenya İnsan Hakları Komisyonuyla birlikte sivil toplumu EPİM sürecinin içine<br />
dahil etmektedir. Kenya Ulusal Komisyonu ve sivil toplum örgütleri bir arada çalışıyorlar.<br />
İnsan Hakları Kurumlarının görüşlerini alarak bir ülke raporu hazırlıyoruz.<br />
Devlet ulusal raporunu İnsan Hakları Yüksek Komiserliğine sunuyoruz. Ayıca Kenya<br />
Paydaşlar Koalisyonu da yine Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne<br />
rapor veriyor ve Kenya İnsan Hakları Komisyonu’nun raporu da Birleşmiş Milletler<br />
İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne sunuluyor. Burada bir ortaklık var. Bu ortaklıkta<br />
üç ayrı rapor hazırlanıyor ve Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği’ne sunuluyor.<br />
Aynı zamanda sivil toplum örgütleriyle işbirliği yaparak lobi faaliyetleri yapıyoruz.<br />
Kenya Paydaşlar Koalisyonu da EPİM sürecine katılıyor.<br />
74
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Kenya İnsan Hakları Komisyonu, Kenya Paydaşlar Koalisyonuyla birlikte çalışarak<br />
2009 yılında bir Sonuçlar Şartı hazırladılar. Bu süreç sırasında Kenya, çeşitli yükümlülükler<br />
altına girdi. Burada Kenya Paydaşlar Koalisyonu ile Kenya İnsan Hakları<br />
Komisyonu’na ortaklaşa ortaya koyduğu taahhütleri garanti ederek bunu Birleşmiş<br />
Milletler İnsan Hakları Konseyi’ne sundu. Buradaki amaç Kenya’daki insan haklarının<br />
durumunu iyileştirmekti. Kenya İnsan Hakları Komisyonu ve Kenya Paydaşlar<br />
Koalisyonu Kenya’nın EPİM taahhütlerini yerine getirirken bu iki kurum, bütün bu<br />
uygulamaları denetledi, denetliyor da.<br />
Başından itibaren Kenya İnsan Hakları Komisyonu, Kenya’daki insan hakları ve sosyal<br />
adalet gündeminin lideri oldu. Komisyon daima eksikliklerin farkındaydı. Devlet kurumlarını<br />
özellikle hesap verme konusunda hassas olmaya davet etti ve bütün insan<br />
hakları ihlallerini yakından izledi. Adli ve ceza reformları, yargısal ve ceza reformları,<br />
güvenlik reformları, ulusal birlik ve barışın korunması konusunda bu temalardaki<br />
çeşitli çalışmalar yapıldı. Zaman çok kısa. O nedenle artık buradaki örnekleri dile<br />
getirmeyeceğim. Ama bu konularda çeşitli çalışmalar yapıldı.<br />
Kenya İnsan Hakları Komisyonu güvenlik sektörüyle de yakından çalışmaktadır. İnsan<br />
hakları eğitimi konusunda bir müfredat hazırladık. Kenya Polis Koleji’nde uygulanacak<br />
bir müfredattır bu. Ulusal Komisyon USALAMA Forumu gibi benzer çalışmalar<br />
yapan kurumlarla da işbirliği yapmaktadır. USALAMA Forumu güvenlik konusunda<br />
çalışan bir forumdur.<br />
Aynı zamanda Ulusal Komisyon olarak biz, yöneticiler konseyi ile stratejik bir işbirliği<br />
içine girdik. Çünkü çeşitli devlet fonksiyonlarında etkili çalışmalar yapmak istiyoruz.<br />
İnsan hakları ve iş çevreleri konusunda da bir ortaklık kurduk ve sonucunda<br />
bir Nairobi Process’i dediğimiz bir süreç ortaya çıktı. Bu mekanizmada özel sektör, iş<br />
çevreleri insan hakları konusundaki sorumluluklarını yerine getirecekler. Bu açıdan<br />
özel sektör sürekli denetleniyor. Ayrıca kamunun eğitimi ve öğretimi konularında<br />
da çalışıyoruz. <strong>Uluslararası</strong> kurumlarla da etkileşimimiz açısından, Komisyonumuz<br />
uluslararası kalkınma partnerlerimizden maddi ve manevi destek almaktadır. Bu da<br />
bizim kaynak açığımızı kapatan bir unsur oluyor. Aksi takdirde Kenya Hükümetinin,<br />
Kenya İnsan Hakları Ulusal Komisyonu’nu desteklemesi mümkün değil. O nedenle<br />
uluslararası ilişkilerimizden büyük destek alıyoruz. Ayrıca komisyonumuz bölgedeki<br />
bütün uluslararası insan hakları örgütleriyle işbirliği içinde. Başka kurumların da deneyimlerinden<br />
öğreniyoruz, onların deneyimleri bizim için çok önemli. Örneğin Gana’daki<br />
İnsan Hakları Komisyonu’ndan öğrendiğimiz gibi. Ayrıca Uganda İnsan Hakları<br />
Komisyonu, Güney Afrika İnsan Hakları Komisyonu ve bu komisyonlarla yakın iş<br />
birliği içinde olmak bize kendi Komisyonumuzun çalışmalarında, hedef lerinde büyük<br />
75
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
destek olmuştur, büyük ilham vermiştir ve ayrıca insan hakları şikâyetlerini nasıl ele<br />
alacağımız konusunda Uganda’dan çok şey öğrendik. Güney Afrika’dan da ekonomik,<br />
sosyal ve kültürel haklar konusunda çok şey öğrendik ve Gana’dan da Komisyon’un<br />
bütün ülke çapında nasıl aktif olacağını öğrendik.<br />
Kenya İnsan Hakları Komisyonu olarak Afrika Ulusal İnsan Hakları Kurumları<br />
network şebekesiyle yakın çalışmalarız var. Bölgesel networklerle çalışıyoruz ve burada<br />
ana amacımız etkili bir ulusal, bölgesel ve uluslararası insan hakları koordinasyonunu<br />
ve işbirliğini bütün Afrika’da gerçekleştirmek. Böylece gerçekten uluslararası<br />
çalışmalara birebir katılıyoruz. Tabii ki işbirliklerinden çok şey öğreniyoruz. İnsan<br />
hakları kurumlarının bir araya geldiği böylesine bir toplantıdan çok şey öğrenmeyi<br />
düşünüyoruz. Özellikle Türklerle işbirliği yapmak istiyoruz. Buradaki bu ilişkiler dizisi<br />
bizi cesaretlendiriyor. Sizlerden çok şey öğreneceğiz. Tekerleği yeniden keşfetmemize<br />
gerek yok. Birbirimizden çok şey öğrenebiliriz, dikkatiniz için teşekkür ederim.<br />
Feray SALMAN<br />
Teşekkürler, farklı ülkeler hani bizim kafamızı çalıştırma bakımından, yapılar, ilişkiler<br />
bakımından çok ilginçti. Tabii insanın zihni bu arada bunlara da çalıştığı için<br />
yoruluyor; ama son sunumu da alalım. Sonra kısaltılmış bir çay arası yapalım. 10<br />
dakikayı geçmesin lütfen. Çünkü çok az vaktimiz kaldı sorular için. Belki tercüman<br />
arkadaşlarımızı zorlamış olacağız; ama bir on dakika da onlardan zamanlarını isteriz.<br />
Belki bu arada da sorularınızı biriktirirseniz belki bu soruları da vakit kaybetmeden<br />
yanıtlarını alabilme şansımız olabilir, belki de eğer bugün bitiremezsek yarın sabah<br />
da arkadaşlarımız büyük ihtimalle burada olacaklar. Aralarda konuşma imkânlarımız<br />
olur. Son konuşmacıya geliyorum. Sayın Mohamed Essabbar, kendisi Arapça ve Fransızca<br />
biliyor ve maalesef bizim tercüman olanağı bu toplantıda Türkçe-İngilizce, o nedenle<br />
Halit Ramlı, Sayın Essabbar’ın konuşmasını bize aktaracak. Soru ve cevaplarda<br />
da kendisi tercüman olarak bize yardımcı olacak.<br />
Mohamed ESSABBAR Fas İnsan Hakları Konseyi Genel Sekreteri<br />
Öncelikle şunu belirtmek isterim, Fas’ın Ulusal İnsan Hakları Komisyonu olarak biz<br />
buraya katılmaktan büyük bir gurur ve büyük bir onur duyuyoruz. Ulusal insan hakları<br />
kurumlarının bir araya geldiği bu toplantıya katıldığımız için çok mutluyuz ve bu<br />
nedenle de Türkiye’nin İnsan Hakları Kurumu’na teşekkür ediyoruz, bizi davet edip,<br />
sizlerle deneyimlerimizi paylaşmaya fırsat verdikleri için. Meslektaşımın da belirttiği<br />
gibi benim sunumum, ulusal insan hakları kurumlarının çalışması üzerine odaklanacak.<br />
Özellikle de Fas’ın Ulusal İnsan Hakları Konseyi’nin çalışmalarını vurgulayacağız.<br />
76
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Fas’taki Kurumumuz 1990 yılında kuruldu. Yani Paris Prensipleri’nin 1993 yılında<br />
kabulünden önce kurduk biz bu Kurumumuzu. Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nu bu<br />
yılda kurmamızın nedeni siyasi reform sürecine destek vermekti ve ülkedeki siyasi<br />
açıklığı teşvik etmekti. Diğer bir önemli ve vurgulanacak tarih Kurumumuzun geçmişinde<br />
şudur, 2001 yılında bir dönüşüm olmuştur. Çünkü o yıl Fas’ın Ulusal İnsan<br />
Hakları Konseyi bir reforma tabi tutuldu, yeniden organize edildi ve bu şekilde Paris<br />
Prensipleri’yle tam uyumlu hale getirildi. Diğer önemli bir konu da şudur. İkinci<br />
bir reform olarak, Ulusal Reform Konseyi yeniden düzenlendi. Bu da 2011 tarihinde<br />
Fas’ta gerçekleşti. Bu reformda Kurumumuz daha geniş bir promosyon ve koruma<br />
yetkisine kavuştu, insan hakları alanında. Yine, 2011 yılında Anayasallık kazandı Kurumumuz.<br />
Fas Anayasası aynı yıl (2011 yılında) bir halk oylamasıyla kabul edilmişti,<br />
Kurumumuz da ona göre kurulmuştu. 2011 yılından bu yana Ulusal İnsan Hakları<br />
Konseyi, <strong>Uluslararası</strong> Koordinasyon Komitesi’nin belirlediği ilkelere göre kuruldu ve<br />
2007 tarihinde yeniden gözden geçirildi. Statüsü 2010 yılında yeniden teyit edildi<br />
ve akredite bir kurum olarak kabul edildik. Hali hazırda bir yasa tasarısı var. Bu yasa<br />
tasarısı konseyimiz tarafından parlamentoya sunulmuştur. Burada Kurumumuzun temel<br />
bir reformu yer alıyor. Bu da belli mekanizmaları uygulayacak hale gelmek. Yani<br />
uluslararası enstrümanlarda yer alan mekanizmalar var. Özellikle de Ulusal Önleme<br />
Mekanizması gibi. Biliyorsunuz herhalde Kasım 2014 tarihinde Fas, İşkenceyi Önleme<br />
Konvansiyonuna İlişkin Protokolü imzaladı. Bu da yepyeni bir önleyici mekanizma<br />
olarak bizim sistemimizde devreye girdi. Tabii bu konuyu sivil toplumla tartışıyoruz.<br />
Sivil toplum kurumlarıyla tartışma halindeyiz. Hükümet yetkileriyle de hükümet<br />
kurumlarıyla da aynı görüşmeleri sürdürüyoruz.<br />
Fas’ın Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun bir diğer özelliği de şurada. Bölgesel mekanizmalarımız<br />
var bizim. 13 bölgesel mekanizmaya sahibiz, ülke genelinde. Kuzeyde,<br />
doğuda, batıda ve güneyde. Bu mekanizmalarımız var. Kurumumuzun üye sayısı 44.<br />
44 tane üyemiz var. Bunların içinde bir başkan, bir de genel sekreter bulunmakta. Çoğulcu<br />
bir yapıya sahibiz. Çünkü oluşum, toplumun muhtelif bölümlerini yansıtıyor,<br />
mesela sendikalar gibi, STK’lar gibi, akademik çevrelerden gelen kişiler gibi ve buna<br />
uluslararası insan hakları uzmanları da dahil buna.<br />
Konuya gelecek olursak, tartışma konumuz olan konu, devlet paydaşlarıyla iş birliği<br />
ve diğer paydalarla iş birliği ki bunların içinde uluslararası insan hakları sistemine<br />
ait mekanizmalar da bulunmaktadır. Kurumumuzun kuruluş kanunda bazı hükümler<br />
yer almakta. Şöyle ki kuruluş kanunumuz bize devlet kurumlarıyla işbirliğinde<br />
bulunma ve uluslararası mekanizmalarda yer alma imkânını sağlıyor. Bu durumu<br />
yansıtan olgu şu: Ulusal İnsan Hakları Kurumu yasa tarafından ulusal mevzuatların,<br />
uluslararası insan hakları mevzuatına uyumlu olup olmadığını denetler. Yani Fas’ın<br />
77
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
imzalamış ve kabul etmiş olduğu uluslararası sözleşmeler var. Bugüne kadar Fas, en<br />
temel uluslararası insan hakları enstrümanlarına imza atmış, taraf olmuş bir ülke.<br />
Aynı zamanda raporlama açısından baktığımızda farklı paydaşlarla işbirliğimiz var.<br />
Bunların arasında parlamento var, hükümet var, sivil toplum var tabii ki ve ben size<br />
somut örnekler de vereceğim. Biz bu kurumlarla nasıl bir iş birliği yapacağımızı daha<br />
sonraki aşamalarda belirteceğim size.<br />
Kuruluş yasamızdaki bir hüküm gereği etkinlikler de düzenliyoruz. Bunların amacı<br />
izleme, yani uygulamanın yerinde izlenmesi ve denetlenmesi. Mesela tavsiyelerimiz,<br />
gözlemlerimiz… Bu bizden gelebilir, anlaşma taraf larından gelebilir. Evrensel, dönemsel<br />
gözden geçirme sürecinde öngörülenler çerçevesinde de yapılması gerekebilir.<br />
Bu şekilde biz, insan haklarını ülkede nasıl daha iyi korur ve geliştiririz? Bunun zeminini<br />
hazırlıyoruz.<br />
Ben önce parlamentoyla başlayacağım. Bizler bir Ulusal İnsan Hakları Kurumu olarak<br />
esin kaynağımızı Belgrat İlkelerinden almaktayız. Bu ilkeler 2012 yılında kabul<br />
edilmişti ve bunlar, ulusal insan hakları kurumları ile parlamento arasındaki işbirliği<br />
ile ilişkili. Biz bu ilkeleri kendi ülkemizin kurallarına, parlamentomuza uyarlamaya<br />
çalışıyoruz. 2014 yılında yeni bir yasa, yeni prosedürler kabul edildiğinde temsilciler<br />
meclisinde bunlar da dikkate alındı. Çünkü iç tüzükte 7.madde var ki ulusal kurumların<br />
Fas’ta nasıl uygulanacağıyla ilgili. Biz buna “yönetişim kurumları” diyoruz.<br />
Bunların parlamentoyla işbirliğinin nasıl olabileceği belirtiliyor. Burada 7 tane böyle<br />
kurum var. Bunların arasında Ulusal İnsan Hakları Konseyi de bulunmakta. Bir de tabii<br />
Ekonomik ve Sosyal Konseyimiz var. Bir arabulucu yani Ombudsman kurumumuz<br />
var ve bir de Her Türlü Ayrımcılıkla Mücadele Kurumumuz var. Dolayısıyla Temsilciler<br />
Meclisi İç Tüzüğü’ne yansıyan bu kuralların amacı, hedefi mevzuatın niteliğini<br />
iyileştirmek ve mevzuatı uluslararası standartlarla ve uluslararası hükümlerle uyumlu<br />
hale getirmek. Özellikle de Fas’ın imzalayıp, onayladığı türden olanlar tabii. Parlamento<br />
bir mutabakat memorandumu imzalandı. Bu geçtiğimiz Eylül ayında, 2014’te<br />
gerçekleşti. Amaç parlamentoyla birlikte ortak bir strateji belirlemek, uluslararası insan<br />
hakları sisteminin önerilerini ve tavsiyelerini daha iyi gerçekleştirmektir. Tabii bir<br />
de amacımız parlamento mensuplarının bilincini artırmak. Parlamenterlerin çoğu bir<br />
hukuk eğitimi almış olanlar olmayabilir; ama burada hukuk ile insan hakları arasında,<br />
yasa ile insan hakları arasında gerçekten çok büyük bir bağlantı var. Ve biz, bugün<br />
parlamento üyelerimizin bilincini, insan hakları konusunda artırmaya çalışıyoruz. İnsan<br />
hakları yaklaşımı yasa tasarılarına, kamu politikalarına nasıl yansıtılabilir ve aynı<br />
zamanda parlamentonun yetkisine bırakılan tüm alanlara nasıl yansıtılır, bunları belirlemeye<br />
çalışıyoruz. Parlamento’yla ılımlı bir işbirliğimiz var.<br />
78
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Fas’ın Ulusal İnsan Hakları Konseyi 2011 yılında geçirdiği yenilenme sürecinden bu<br />
yana 30 tane yayın yaptı. Bunların arasında 9 tane memorandum, 6 tane tematik<br />
rapor yayınlandı, mesela cezaevlerindeki koşullar gibi. Bu tabii oldukça tartışmalı bir<br />
rapordu ülkede. Çünkü biz şöyle bir tespitte bulunmuştuk. Bu mekânlarda fevkalade<br />
ağır insan hakları ihlalleri yapılıyor. Bazı durumlarda kötü muamele yapılıyor ve biz,<br />
bu konuyla ilgili 100 tane tavsiye kararı aldık. Amacımız durumu düzeltmekti, özellikle<br />
cezaevlerinde. Bu tavsiye karaları tamamen şuna odaklanıyordu; alternatif ceza<br />
sistemlerinin uygulanması. Bir de Fas’taki cezaevleri çok kalabalık. Mesela doluluk<br />
oranı %43 Fas cezaevlerinde. Aynı zamanda psikiyatrik kurumlarda da aynı istenmeyen<br />
koşullar hüküm sürmekte. Burada hükümete biz şöyle bir tavsiyede bulunduk.<br />
Bu psikiyatri kurumlarının işleyişiyle ilgili yasaların değiştirilmesi ve daha uygun bir<br />
şekilde düzenlenmesi konusunda bir öneri getirdik.<br />
Bir de Fas’taki illegal göçmenler hakkında bir rapor hazırladık. Bildiğiniz gibi Fas bir geçiş<br />
ülkesi haline geldi. Eskiden bu durum daha belirgindi; ama Avrupa Birliği tarafından<br />
alınan önlemler nedeniyle azaldı. Onlar da kendi Güney sınırlarını korumak istiyorlar.<br />
Sahra altı Afrika ülkelerinden gelen mülteciler Fas’tan geçerek Avrupa’ya ulaşmak yerine<br />
Fas’a yerleşiyorlar ki bu da çok büyük bir sorun. İşte bu raporu hazırladık, hükümete<br />
sunduk ve hemen iki hafta sonra yüksek düzeyli bir toplantı yapıldı. Bunun da başkanlığını<br />
Kral yaptı. Amaç yeni bir göç politikası oluşturmaktı. İnsan hakları ve insani<br />
yaklaşıma dayalı bir iltica politikası uygulamak idi. Bunu yapmak çok önemli. Çünkü<br />
binlerce illegal göçmen var ve bu yapılan reform sayesinde bugün artık legal olarak Fas’a<br />
yerleşebiliyorlar. Yani eski illegal durumlarından kurtulmuş oluyorlar.<br />
Şunu da belirtmek isterim. Bizler ulusal insan hakları kurumları olarak görüş bildirebiliriz,<br />
yasalarla ilgili veya yasa tasarılarıyla ilgili gözlemlerimizi yaparız ve bütün<br />
bunları insan hakları perspektifinden inceleyebiliriz. Bizim girişimimizle veya parlamentonun<br />
kendi talebiyle bu iş yapılabilir. Bu da oluyor. Çünkü Parlamento’dan<br />
böyle bir talep geldi bize. Dört tane yasa tasarısı var ülkede. Bir tanesi askeri yargı<br />
sistemiyle ilgili. Sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmaları mümkündü. Şimdi bu<br />
imkânsız hale getiriliyor ve bu konudaki yeni yasa Temmuz ayında yürürlülüğe girecek.<br />
Bir diğer yasa daha var. Biz buna Fas’ta Ev İçi Çalışanların Çalışma Koşulları<br />
Yasası diyoruz. Fas’ta bu daha ziyade yaşı erişkin olmayan kişilere yaptırılan bir iş.<br />
Mesela özellikle küçük kızlar, yoksul ailelerden alınıyorlar, eğitimlerine ara verilerek<br />
evlerde ev işi yaptırılıyorlar. Bu konuda biz bir danışmanlık kurulu olarak fikir beyan<br />
ettik bu yasayla ilgili ve bu şekilde bir istihdam yapılmamasını söyledik ve minimum<br />
çalışma yaşının 18 olduğunu vurguladık. Yani bir aile içinde veya herhangi bir iş<br />
yerinde çalışmak yerine 18 yaşın altında olan çocuklar okulda çalışmalarını yürütmeliler,<br />
başka bir yerde değil.<br />
79
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Diğer konumuz şöyle, ortak etkinlikler de düzenliyoruz parlamentoyla birlikte. 2014<br />
yılında 33 etkinlik gerçekleştirildi. Parlamento üyelerini ya bir konuşma yapmak ya<br />
da sadece katılımda bulunmak konusunda ikna edebildik.<br />
Hükümetle ilişkilerimize gelince bildiğiniz gibi Fas’ta kamu politikalarını yöneten bir<br />
kamu kurumu var. 2011 yılında kurulmuş bir kurum ve hükümetin 2014 yılında<br />
aldığı çok önemli bir karar vardı. Şöyle ki her türlü şikâyetin, daha doğrusu, Ulusal<br />
İnsan Hakları Kurumu tarafından sunulan şikâyetlerin üç ay içinde incelenip, buna<br />
cevap verilmesi. Aynı zamanda halihazırdaki hükümet, insan hakları kurumlarının,<br />
ülkedeki insan hakları engelleri veya sorunları konusunda dikkat çekmeleri konusunu<br />
ele aldı. Evet, bu şekilde bir ilişkimiz var hükümetle. Bir eylem planımız var, halen<br />
taslak halinde. Bu eylem planı, Viyana <strong>Konferansı</strong> bulgularına dayanarak hazırlanıyor.<br />
Biz hükümetle ve sivil toplumla birlikte bu planı geliştirmek konusunda işbirliği içindeyiz;<br />
ama yine de bazı konular var ki bunlar hepimiz için birer endişe kaynağı ve<br />
halen tartışma konusu. O da idam cezasının, ölüm cezasının kaldırılması Fas’ta. Bizler<br />
hayır diyoruz; ama hükümetten biraz direnenler var, bunun kaldırılması konusunda.<br />
Mesela kürtaj olsun, hamileliğin sonlandırılması olsun, bu gibi konulardaki uygulamaların<br />
da özgür olmasını düşünüyoruz. Hükümet, aynı zamanda bize bazı yasa tasarılarını<br />
gösterdi. Mesela basınla ilgili yasa tasarısı, bilgiye erişimle ilgili yasa tasarısı.<br />
Yargı makamlarıyla ilişkilere gelince, Fas’ın Ulusal İnsan Hakları Konseyi, yüksek<br />
mahkeme ve onun yargıçlarıyla da temas halinde. Aynı zamanda adalet sistemini revize<br />
ediyoruz. Şikâyetler Adalet Bakanlığına ve Bakanlara iletiliyor ve onlarla birlikte<br />
bir çalışma toplantısı düzenleniyor. Savcılar da tahkikata başlamak üzere çalışıyorlar.<br />
Ombudsman konusunda bir arabulucumuz var, Fas’ta biz öyle diyoruz. Onunla olan<br />
ilişkimiz işbirliği niteliğinde. Kendisi bu kurumların resen üyesi oluyor. Yani bizim<br />
aldığımız kararlara itiraz edebilir, bunlara katılabilir. Ortak aktivitelerimiz var; ama<br />
bizim görev tanımlarımız çok açık. Ombudsman denilen kişi idareyle vatandaş arasındaki<br />
çarpıklıklara odaklanır. Biz ise İnsan Hakları Komitesi olarak çok daha büyük<br />
bir yetkiye ve hedefe sahibiz. Kurumlarımız arasında şikâyet teatisi yapılabiliyor. Evet,<br />
onlarla birlikte etkinlikler de düzenliyoruz. <strong>Uluslararası</strong> İnsan Hakları Konseyi ki bu<br />
sivil toplumdan 11 üyeye sahip. Biraz evvel belirttiğim kürtaj konusu çok yeni bir<br />
örnek. 2 ay önce bir istişare sürecinden geçtik. Konu da şuydu. İnsan hakları paydaşlarının<br />
perspektifini uygulamak için 40 tane birlik, dernekle bir araya geldik ve<br />
kürtaj konusunu tartıştık. Sivil topluma kapasite geliştirici mekanlar tahsis edilebilir<br />
veya biz bir eğitim merkezi kurabiliriz. Ulusal insan hakları kurumlarının kapasitelerini<br />
de artırmış olabilirler ve hem polis hem diğer paydaşlarımız birlikte görevlerini<br />
yapabilirler.<br />
80
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Feray SALMAN<br />
Dördü yirmi geçiyor. Konuşmacılarımıza adaletli davrandığımı düşünüyorum; ama<br />
geri kalanınıza ne kadar adaletli davranacağımı bilemiyorum. Şöyle bir olanağımız var<br />
mı, her şeyden önce konuşmamız lazım. Dört buçukta bitmesi planlanmış bir toplantı.<br />
Dolayısıyla salonun durumu konusunda ve tercüman arkadaşlarımız bakımından<br />
bir problem var mı? Ona göre ne kadar esneteceğimizi bilmemiz lazım. Hocam nasıl,<br />
yapalım?<br />
Şöyle bir sorunumuz da var. Cyriac Bey’in beşte buradan ayrılması gerekiyor. Biraz<br />
yorgunluk var, biraz sıcak da oldu salon. Bir 10 dakika dışarı çıkalım, eğer izin veriyorlarsa<br />
çayınızı, kahvenizi belki içeri alıp burada içelim ama 10 dakika içinde geri<br />
gelelim. Sorularınız lütfen hazır olsun ki vaktimizi etkili bir biçimde kullanalım. Hemfikir<br />
miyiz? Tamam, 10 dakika sonra bekliyorum. Yoksa ben gideceğim.<br />
Salon dışı kalan grupların içeri gelmesini sağlayacak bir zil sistemimiz var mı acaba?<br />
Arkadaşlar, artık başlıyorum, salonda kim var ise onlarla başlayalım lütfen. Şimdi<br />
yapacağımız şey, soruları olanlar varsa lütfen sorularını sorsunlar. Sonra da toplu bir<br />
cevap hakkı tanıyacağım. Dolaysıyla sorularınızı kısa, net ve özlü bir biçimde sorarsanız<br />
çok sevinirim, konuşmacımıza. Gerçi Cyriac Bey dışarıda kaldı galiba, bilmiyorum<br />
nerede ama. Başlayalım isterseniz. Hâlihazırda salonda bulunanların sormak istedikleri<br />
var mı? Tamam, hadi başlayalım.<br />
Christina HOF Almanya, İşkencenin Önlenmesi Ulusal Ajansı Uzmanı<br />
Adım Christina Hof Alman UÖM’sinden geliyorum ve şunu öğrenmek istiyorum. Hükümetlerle<br />
özelikle EPİM sürecinde hükümetlerle işbirliğiniz bu, bu işbirliğini siz mi<br />
istiyorsunuz ya da hükümet mi sizinle işbirliği yapmak istiyor ve sizin görüşünüzü<br />
almak için sizi davet mi ediyor? Başından itibaren devlet raporunun hazırlanması ve<br />
uygulamaların denetlenmesi sürecinde süreç nasıl işliyor?<br />
Feray SALMAN<br />
Başka soru yok galiba. O zaman döneyim, ha pardon, buyurun.<br />
Zeynep DURAN TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Uzmanı<br />
Teşekkür ederim. Zeynep Duran, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme<br />
Komisyonu. Benim sorum Fas İnsan Hakları Konseyi Genel Sekreterine olacak.<br />
Aslında Hindistan Komisyonu Başkan Vekili de benzer şeylerden bahsetti; ama hani<br />
81
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
umarım o da geldiğinde cevap olur. Şöyle uzun uzun parlamentoyla ilişkilerinden<br />
bahsetti sayın konuşmacı. Ben şunu merak ediyorum. Parlamento’nun isteği üzerine<br />
veya Ulusal Konsey’in kendi inisiyatifiyle yasama sürecine dâhil olduğunu anladık. Bu<br />
uygulamada sıklıkla uygulanan bir prosedür müdür, etkin midir etkili midir, birincisi<br />
bunu sormak istiyorum. İkincisi, Parlamento içinde bir ihtisas komisyonu olarak bir<br />
İnsan Hakları Komisyonu var mıdır? Varsa eğer görev çakışımınız ya da görev ayrımınız<br />
ne şekilde olmaktadır, yasama sürecine ilişkin? Yani taslak halinde olan tasarılara,<br />
taslak kanunlara görüş bildirmeye ilişkin? Teşekkür ederim.<br />
Feray SALMAN<br />
Söz istemiştiniz değil mi? Söz istediniz, buyurun.<br />
Siobhan MULLALLY İrlanda İnsan Hakları Komisyon Üyesi<br />
İrlanda İnsan Hakları Komisyonu’ndan. Faslı arkadaşımıza danışıyorum. Kürtajdan<br />
bahsettiniz. Bu hem İrlanda Cumhuriyeti’nde hem de Kuzey İrlanda da çok önemli.<br />
Buradaki konsültasyonun sonuçları öğrenmek isterim. Bizim İrlanda İnsan Hakları<br />
Komisyonu’nda uluslararası insan hakları standardından biraz farklı görüyoruz. Ben<br />
bu konuda sizin görüşlerinizi öğrenmek istiyorum.<br />
Selçuk ŞATANA Göç İdaresi Müdürlüğü Uzman Yardımcısı<br />
Benim de sorum Fas İnsan Hakları Konseyi Genel Sekreterimize olacak. Kendisi açıklamalarında<br />
Fas’ın göçmenler için bir transit ülke olduğunu söylemişti. Avrupa Birliği’nin<br />
politikalarından ötürü transit olarak kullanmayı düşünen kişiler, kalıcı olarak<br />
kalmaya başladığını ifade etti. Ancak daha sonra yapılan bir göç politikasıyla birlikte<br />
bu illegal durumdaki göçmenler, legal duruma geçirildi. Bu süreci biraz açıklayabilir<br />
mi? Hangi sebeple bunlar yapıldı? Teşekkür ederim.<br />
Feray SALMAN<br />
Sanıyorum başka soru yok. Ben, konuklara, Taner, sen mi soracaksın? Tamam, hızlanır<br />
mısın?<br />
Taner KILIÇ <strong>Uluslararası</strong> Af Örgütü Türkiye Şubesi Temsilcisi<br />
Merhaba Avukat Taner Kılıç, <strong>Uluslararası</strong> Af Örgütü Türkiye Şubesi. Bugün üzülerek<br />
Fas’tan bir haber aldık. İki araştırmacımız Fas’ta derdest edilerek sınır dışı edildiler.<br />
82
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Fas’taki sayın konuşmacının da dikkat çektiği göç, iltica ve nüfus hareketleri üzerinde<br />
bu araştırmayı yapıyorlardı ki birisi Türk vatandaşı. Fas’ın buradaki zorluklarının farkındayız.<br />
Türkiye gibi Fas’ta göç ve iltica hareketinde hem transit ülke hem de barış<br />
ülkesi olarak birtakım zorluklar yaşıyorlar fakat insan hakları örgütlerinin ve araştırmacılarının<br />
bu konudaki çalışmaları, raporlamaları da son derece önemli. İnsan hakları<br />
örgütlerinin çalışmalarının engellenmemesi ve kolaylaştırılması yönünde acaba<br />
Fas İnsan Hakları Konseyi’nin Hükümete çağrısı, çabası olur mu? Teşekkür ederim.<br />
Nisan KUYUCU Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İnsan Hakları Merkezi<br />
Araştırma Görevlisi<br />
Merhabalar, Nisan Kuyucu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İnsan Hakları<br />
Merkezi’nden. Ben de Fas İnsan Hakları Konseyi Genel Sekreteri’ne bir soru soracağım.<br />
Sunumları sırasında Fas’ta ev eksenli çalışanların haklarıyla ilgili bir yasa çıktığından<br />
ve kendilerinin de bu yasayla ilgili bir görüş hazırladığından bahsetmişlerdi.<br />
Ben biraz bu yasanın içeriğiyle ilgili bilgi almak istiyorum. Örneğin kadınların evdeki<br />
ücretsiz emeklerine ilişkin düzenlemeleri de içeriyor mu yoksa sadece aile işletmelerinde<br />
çalıştırılan çocuklardan örnek verdiği üzere o kapsamda bir yasa mı, onu merak<br />
ediyorum. Teşekkür ederim.<br />
Feray SALMAN<br />
Sanıyorum sorular tamamlandı. Şimdi ben konuklarımıza dönüyorum. Kimden başlayayım?<br />
En çok soru Fas’a geldiği için Kenya’ya ilk önce söz verelim. Özellikle EPİM<br />
yani Evrensel Periyodik İzleme sürecinin nasıl örgütlendiği meselesine, hükümetlerin<br />
burada nasıl rol aldığı konusuna değinelim.<br />
Kagwiria MBOGORI Kenya Ulusal İnsan Hakları Komisyonu Başkanı<br />
Teşekkür ederim. Kenya’daki EPİM sürecini hükümet yönetiyor. EPİM’in sekretaryası<br />
var ve Adalet Bakanlığı kapsamında bir departman olarak çalışıyor, EPİM ofisi. Adalet<br />
ve Anayasa Bakanlığı idi adı. Şimdi EPİM, savcılık makamında bir ünite, bir ofis<br />
olarak çalışmalarını sürdürüyor. Adalet Bakanlığı bağlamında ve savcının makamında<br />
çalışan EPİM’le biz Kenya İnsan Hakları Komisyonu çok iyi ilişkiler içindeyiz. Aramızda<br />
kurulu yerleşik bir çalışma prensipler dizisi var. Birlikte işbirliğiyle çalışıyoruz.<br />
Kenya bir danışma süreci geliştirdi EPİM başlığı bağlamında. Kenya İnsan Hakları<br />
Komisyonu her düzeyde çok aktif. Dolayısıyla EPİM konusunda danışmanlık çalışmaları<br />
da yapıyor. İnsan hakları yükümlülükleriyle ilgili bakanlıklar arası komitelerimiz<br />
de var. Onlarla da birlikte çalışıyoruz. Burada çeşitli Bakanlıklardan gelen temsilciler<br />
83
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
birlikte bu Komite’yi kurdular. Burada devletin ve hükümetin raporunu hazırlıyorlar;<br />
ama EPİM sürecine giriyor bu raporda. Biz sivil toplumu da harekete geçiriyoruz ve<br />
Kenya Paydaşlar Koalisyonuyla yine EPİM bağlamında çok sıkı, çok yakın çalışıyoruz.<br />
Kenya Paydaşlar Koalisyonu da kendi raporlarını hazırlıyorlar, sunuyorlar ve bizim<br />
komisyonumuz da kendi raporumuzu hazırlıyor ve sunuyoruz.<br />
İnsan hakları izleme ve dokümantasyon çalışmalarımızı yapıyoruz rutin olarak; ama<br />
geçen yıl ve bu yıl Kenya izlenen ülkelerden biri olduğu için biz, bütün bu aktörlerle<br />
yapığımız iş birliğinin bir raporunu sunduk, açıkladık ve web sitemizde bunu yayınladık.<br />
Kartımı verirsem web sitemize girerek bu raporları görebilirsiniz. İkinci ve<br />
üçüncü izleme raporlarımızı orada görebilirsiniz. Bu ayda bir gözden geçirme süreci<br />
yapıldıktan sonra rapor yayınlayacağız. Bu hazırladığımız rapor, ilginizi çekebilir. İnsan<br />
haklarının EPİM bağlamında korunması başlığına sahip. Ve bu rapor, bütün süreçle<br />
ilgili genel bir bilgi veriyor. Orada Kenya hükümetinin durumunu göreceksiniz<br />
ve hükümet genel olarak işbirliği içinde.<br />
Geçen hafta Türkiye’ye gelmeden, Kenya’dan ayrılmadan önce bizim Komisyonumuz<br />
20 tane STK’yı bir araya getirdi. Adalet Bakanlığı çerçevesi içinde bir toplantı yaptık<br />
ve yapılacak gözden geçirme sürecine bir hazırlık olarak 20 STK bir araya geldi. Önümüzdeki<br />
haftalarda da Cenevre’de bir araya gelerek, ülke raporu izlenecek Birleşmiş<br />
Milletler tarafından. Dolayısıyla burada ortaya konan taahhütleri ve Kenya’nın taahhütlerinin<br />
nasıl izleneceği konusunda çalışmalar yapıldı. Buradaki geçen sene Kasım<br />
ayındaki EPİM’den sonra üstlendiğimiz taahhütleri yerine getirmek için çalışmamızı<br />
zaten sürdürüyorduk. Sizden önce bir şey söylemek istiyorum.<br />
Feray SALMAN<br />
Bir sorunu da tekrarlayım. Çünkü saat beşte ayrılacak. O yüzden de bavulunu falan<br />
hazırladığı için geç kaldı. Hem soruları hatırlatalım; ama ben özellikle bu evrensel<br />
periyodik izlemeyle ilgili olarak Türkiye’nin deneyiminin de burada konuşulması gerektiğini<br />
düşünüyorum açıkçası. Çünkü belki bir sürümüze yabancı hani Türkiye’den<br />
gelen konuklara da yabancı olabilir, evrensel periyodik izleme. Türkiye iki kez gözden<br />
geçirildi. En son gözden geçirilme 2015 yılında ve Ocak ayında oldu ve Türkiye’nin<br />
2010 yılındaki performansı üzerine yeni tavsiyeler aldılar. Şimdi bu sürece baktığımız<br />
zaman aslında bu toplantının da yani bu oturumun da aslında ana başlıklarından<br />
birini oluşturan şey, sivil toplumla olan ilişkilerin nerden ve nasıl kurulacağıyla ilişkili.<br />
Devletlerin sivil toplum örgütleriyle olan ilişkileri düzenledikleri sürece ki mesela<br />
Türkiye bu bakımdan son derece zayıftır, katılım hakkının kullanılması meselesinde<br />
son derece büyük engellerle karşılaşmaktayız bir kere. Bunun altını da çizmekte yarar<br />
84
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
var. Dolayısıyla ulusal kurumların, Ulusal insan hakları kurumlarının görevi hem bu<br />
katılım süreçleri bakımından meseleye bakmak. Yani evrensel periyodik izleme hem<br />
araç hem amaç olabilir aslında. Fakat katılım hakkının hayata geçirilmesi bakımından<br />
ve sivil toplum örgütlerinin ve insan hakları örgütlerinin insan haklarının geliştirilmesine<br />
ve korunmasına olan katkılarını güçlendirebilmek bakımından katılıma bakmaları<br />
lazım.<br />
Türkiye’deki mesele kısaca, başka öbür konuşmacıların sözünü almak istemem ama<br />
şöyle oldu. Türkiye’de Dışişleri Bakanlığı koordine eder. Fakat maalesef Türkiye Büyük<br />
Millet Meclisi’nin evrensel periyodik izleme raporu ülke raporudur yani ulusal<br />
rapordur, hükümet raporu falan değildir; ama mecliste herhangi bir görünürlüğü dahi<br />
yoktur o şeyin. Dolayısıyla hükümetin kendi içindeki bir iç raporlamaya dönüştü.<br />
Biz katılmak istedik ve Türkiye raporunu evrensel periyodik izleme mekanizmasına<br />
göndermeden önce Türkiye’de açık bir biçimde paylaşılmasını istedik, bizi reddettiler.<br />
Orada yayınlanınca görürsünüz dediler. Benzer bir şey aslında. Bütün Türkiye’nin<br />
onayladığı insan hakları sözleşmelerine karşı olan yükümlülüğü üzerinden de aynı<br />
biçimde gitmektedir. Yani biz ekonomik, kültürel, sosyal haklar için yazılmış olan<br />
Türkiye’nin sözleşmeyi nasıl uyguladığına dair olan Türkiye raporunu yani ulusal<br />
raporu ancak Birleşmiş Milletler sayfasında yayınlandığında görebiliriz ve bunu da<br />
ancak İngilizce görebiliriz. Yani kendi dilimizde, kendi anadilimizde görmemiz mümkün<br />
değildir. Çünkü Türkçesini çoğunlukla yayınlamazlar. Bir tek Çocuk Hakları Sözleşmesi<br />
bakımından, Engelli Hakları Sözleşmesi bakımından ve Kadına Karşı Şiddet<br />
Sözleşmesi bakımından daha etkili bir çalışma olduğunu söylemek mümkün Türkçelerine<br />
erişmek bakımından. Dolayısıyla bizim şuan ki mekanizmamız, efendim? Yani<br />
isterseniz sonra bana gelin, olur mu?<br />
Katılımcı<br />
Şimdi burada STK’ların ve iktidarların ortak bir raporda birleşmeleri lazım.<br />
Feray SALMAN<br />
Şimdi ben onu anlatıyorum zaten, Türkiye’de İnsan Hakları Ortak Platformu yani<br />
benim temsil ettiğim ve içinde yer aldığım, genel koordinatörü olduğum beş insan<br />
hakları örgünün oluşturduğu, sabahleyin de Günal Bey’i dinlemiş olmalısınız, biz evrensel<br />
periyodik izleme için hakkımız olan şeyi yani STK paydaş raporunu bir STK<br />
koalisyonu halinde oluşturduk ve bu sürece çocuk örgütleri, insan hakları örgütleri,<br />
Türkiye’deki yerinden edilmişlerle ilgili göç örgütleri katıldılar. Cinsel kimlik üzerinden,<br />
LGBT örgütleri katıldılar. Türkçeleştiren İnsan Hakları Ortak Platformu oldu.<br />
85
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Bunları yaygınlaştıran İnsan Hakları Ortak Platformu oldu ve bu organizasyonu İnsan<br />
Hakları Ortak Platformu yaptı ve başka tekil tekil de bütün örgütlerin, ek olarak vermek<br />
istedikleri raporların da İngilizceye çevrilmesi konusunda yardım ettik.<br />
Şimdi sivil toplumun bu Türkiye deneyimini bence Türkiye İnsan Hakları Kurumu görmek<br />
durumundadır ve kendi çalışmalarını yaparken buradaki bu mevcut kapasiteyi<br />
hem koruyarak hem güçlendirerek hem de aslında hükümetin yani bunu hazırlayan<br />
birimin, ulusal raporu hazırlayan birimin, hazırladığı raporu tüm Türkiye’yle paylaşabilmesini<br />
sağlayacak katılım mekanizmalarını zorlamaları gerekir. Çünkü ulusal rapor,<br />
evrensel periyodik izleme hükümet raporu değildir, ortak bir rapordur, ülkenin raporudur.<br />
Neyin nasıl gittiğini, tavsiyelerin nasıl yerine geldiğini ve bu tavsiyelerin yerine<br />
gelme sürecinin içerisinde nelerin yapıldığını ve nelerin yapılmadığını da söylemekle<br />
mükelleftir. Dürüsttür yani dürüst olmamızı gerektiren bir süreçtir. Dolayısıyla bu süreç<br />
bizim bakımından da bu sene böyle işlemiştir. Kabaca ve kısaca bizim yapacağımız, yani<br />
yapmayı önümüze koyduğumuz Türkiye İnsan Hakları Kurumu sürecin içine girmiş<br />
olsa dahi bizim devam dediğimiz süreç, dolayısıyla bir izleme mekanizması kurmak ve<br />
bu izleme mekanizması içerisinde izlemeyi yapmak olacaktır. Bu anlamda Hindistan’ın<br />
Ulusal İnsan Hakları Kurumu, evrensel periyodik izleme bakımından hükümetle sivil<br />
toplum örgütlerinin ve konseyi nasıl içerdiğine dair bilgiyi de Hindistan’dan alalım,<br />
vakti daraldı çünkü. O da beni uyarıyor, Feray bu kadar çok konuşma diye.<br />
Shri Cyriac JOSEPH Hindistan Ulusal İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekili<br />
Sunumun 39, 40 ve 41. paragraf ları bu konuyla ilgiliydi ben zaman darlığı nedeniyle<br />
bunlara değinemedim. Bu iki paragraf STK’ların Hindistan’da EPİM’in hazırlanmasıyla<br />
ilgili. Şimdi bakıyoruz, kabul edilen tavsiye kararlarının uygulanması ve insan<br />
hakları konusundaki gelişmelerle ilgili hazırlıkların yapılması. Bu hazırlıkların yapılabilmesi<br />
için beş tane bölgesel istişarede bulunuldu ve bir de ulusal istişare yapıldı.<br />
STK’lar, akademisyenler, yetkili makamlar ve insan hakları komisyonları tarafından<br />
bu çalışmalar yapıldı. Bunu iki nedenle yaptık. Hindistan’ın çeşitliliği dikkate alındığı<br />
takdirde bölgesel öncelikler ele alındı ve EPİM’in hangi noktalarda odaklanacağı<br />
belirlendi. Hindistan açısından ikinci EPİM 2013’teydi ve genel kurul toplantısında<br />
Hindistan’ın sunduğu rapor kabul edildi. Tabii ki hükümete 60 tavsiyede bulunuldu.<br />
Bu tavsiyeler Hindistan’da STK’larla birlikte ele alındı ve bu hükümet tarafından<br />
kabul edilen tavsiye kararlarının uygulanmasına geçildi. Burada bazı eylem noktaları<br />
belirlendi ve izlenebilir göstergelerle çalışıldı. Hindistan’da pek çok Bakanlıkla birlikte<br />
toplantılar yapıldı. Daha sonra bölgesel istişare toplantıları yapıldı, ilgili paydaşlarla.<br />
Komisyon’un görüşüne göre bu türlü bir uygulama yararlı olacaktır. Özellikle 2016<br />
yılında EPİM 3 süresinde bunlar gerekli olacaktır.<br />
86
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Mohamed ESSABBAR<br />
Evet, şimdi ben sorulara cevap vermeden önce, her şeyden önce Türkiye’nin Ulusal<br />
İnsan Hakları Kurumu’na teşekkür etmek istiyorum. Bize ev sahipliği yaptıkları ve<br />
hepimize burada bir araya gelip, ortak konularımızı tartışma fırsatını yarattıkları için.<br />
Konularımız tabii ki ulusal insan hakları kurumlarıyla ilgili. Özellikle de bu büyük<br />
devlet Türkiye. Çok tarihi boyutları olan bir ülke.<br />
Ulusal İnsan Hakları Konseyimize altı tane soru soruldu ve ben bunların hepsine cevap<br />
vermek istiyorum. İlk soru işbirliğiyle ilgili, hükümetle yaptığımız işbirliğiyle ilgiliydi.<br />
EPİM sürecine hazırlıklı olmak için Fas’ta daha önce de belirttiğim gibi bir hükümet<br />
kurumu birimi var, insan haklarından sorumlu bir birim bu ve bu birim kamu<br />
politikalarını bütün hükümet kurumlarıyla birlikte koordine eder. Aynı zamanda da<br />
taslak EPİM’i hazırlamakla sorumludur, Fas’ın Ulusal İnsan Hakları Kurulu. Dışarıdan<br />
bu hazırlık sürecine katılır. Görüşlerini bildirir, bilgi sağlar bu hükümet kurumuna<br />
ve aynı zamanda tek ve bağımsız bir raporu da Ulusal İnsan Hakları Kurumu olarak<br />
hazırlar ve bunları Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği’ne verir. 2008 tarihli bir<br />
rapor ve 2012’de de bir rapor vardı.<br />
Parlamentoyla ilişkilere gelince, daha önce de belirttiğimiz gibi Ulusal İnsan Hakları<br />
Kurulu bir mutabakat anlaşması imzaladı hükümetle. Bu da Belgrad İlkeleriyle uyumlu<br />
oldu. Bu mutabakat anlaşmasına göre yasa tasarısı görüş almak üzere Ulusal İnsan<br />
Hakları Kurumu’na iletilir. Bir de parlamentoda bir İnsan Hakları Komisyonu vardır.<br />
Bu hem insan haklarından hem de mevzuattan sorumludur parlamento içinde hem<br />
de parlamentonun iki meclisinde bu geçerli. Biz ayrıca kurumsal bir ilişki de kurduk<br />
bu komisyonla ve aynı şeyi parlamenter gruplarla yani siyasi gruplarla da yaptık hem<br />
iktidar partisi hem de diğer partilerle birlikte ve onlara da gönderdik.<br />
Şimdi kürtaj konusuna gelince bu hali hazırdaki yasa evlilik yasası, kürtaj yapanlara<br />
karşı bir cezai müeyyide uyguluyor. Şimdi bu cezai müeyyidelerle de mücadele edilmesi<br />
gerekiyor; ama bazı istisnalar var. Örneğin eğer annenin sağlığı tehdit altındaysa<br />
kürtaja izin veriliyor. Majesteleri Kral, Din İşleri Bakanlığı, Özgürlükler Bakanlığı ve<br />
Ulusal İnsan Hakları Kurumu’na görev verdi. Bu konuda istişare yürütmelerini istedi<br />
ve bu istişarelerin sonucunda varılan sonucu bildirmemizi istedi. Bizim vardığımız ilk<br />
sonuç, bu istişare sürecinin bitiminde şöyle oldu. Dedik ki kürtaj, hamilelik mesela<br />
bir gebelik bir tecavüz sonucunda oluşmuş ise kürtaja izin verilebilir veya gebelik<br />
bir ensest sonucu oluşmuş ise o zaman da kürtaja izin verilmeli. Bir de tabi çocuğun<br />
özürlü veya engelli doğabilmesi durumunda. Yani sağlık nedenleriyle kürtajın yapılması<br />
engellenebilir veya bu nedenlerle kürtaj yapabilir. İnsan Hakları Komisyonu bu<br />
raporunu kamuoyuna açıklamadı. Çünkü oldukça hassas bir konu bu. Mutabakatta,<br />
87
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
bu uzlaşıda istişare sonucu nedir? Hükümet, biz ve sivil toplum arasındaki bu müzakere<br />
sürecinin sonucu açıklandı.<br />
Mültecilerle ilgili iltica talepleriyle ilgili soruya cevap verecek olursak bundan 10 yıl<br />
önce Fas bir transit ülkesiydi. Şimdi ise bir mülteci alan ülke konumundayız. Avrupa<br />
Birliği tarafından alınan katı önlemler nedeniyle illegal göçe karşı alınan katı önlemler<br />
nedeniyle Fas’ta mülteci sayısı arttığı için Fas yeni bir mülteci politikası, iltica politikası<br />
belirlemek durumunda kaldı. Şu aşamaya kadar, elimizdeki rakam, 18 bin illegal<br />
mülteci başvuruda bulundu ki kendi durumları yasallaşabilsin, yani rakam 18 bin.<br />
Durumları normalleşen kişiler ki bunların sayısı 546’ya ulaştı. 546 mülteci normal<br />
vatandaş statüsüne kavuştu. Şimdi göçle ilgili ve ilticayla ilgili ve insan ticaretiyle ilgili<br />
birer yasa hazırlanıyor.<br />
<strong>Uluslararası</strong> Af Örgütüyle olanlara gelince, evet, iki araştırmacı Fas’tan sınır dışı edildi.<br />
Bu ben İstanbul’a gelirken uçaktayken olmuş bir olay. Dün yaşanan bu olayın<br />
detayları hakkında yeterli bilgi yok elimde; ama bu her iki araştırmacı da Ulusal İnsan<br />
Hakları Komisyonu tarafından geçtiğimiz hafta kabul edilmiştir. Aynı zamanda Fas’ta<br />
bir uluslararası basın toplantısı da düzenledik. İşkenceye karşı bir kampanyaya ilişkin<br />
rapor tartışıldı ve <strong>Uluslararası</strong> Af Örgütünün Amerika departmanının yetkilileri Fas’ta<br />
çalışma yapıyorlar. Biz ilkesel olarak herhangi bir keyfiliğin aleyhindeyiz, herhangi<br />
bir ihlal durumunda yani <strong>Uluslararası</strong> Af Örgütüne ve diğer insan hakları aktivistlerine<br />
karşı böyle bir müdahaleye karşıyız. Bizim ülkemiz açık bir ülkedir. <strong>Uluslararası</strong><br />
Af Örgütü mesela komşu ülkemiz Cezayir’e giremez. Cezayir topraklarında mülteci<br />
kampları var. Onlara gitmek istiyorlar. Son üç yıl zarfında Fas’ta özel raportörleri ağırladık.<br />
Örneğin işkenceyle ilgili özel raportör Sayın Fernandez geldi ve onun bulguları<br />
şöyleydi. Dedi ki Fas’ta işkence sistematik bir uygulama değildi. Onun bulgusu bu<br />
yolda. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler çalışma gurubu da geldi, keyfi tutuklulukla<br />
ilgili. Ayrıca kültürel haklarla ilgili bağımsız uzman da Birleşmiş Milletler’den bize<br />
geldi. Birleşmiş Milletler kadınlara karşı hem uygulamada hem de kanun önündeki<br />
ayrımcılıkla ilgilenen Çalışma Grubu Başkanı geldi. Evet, Fas bölgede yine diğer ülkelerden<br />
daha iyi bir konumdadır bu konularda.<br />
Son olarak değineceğim konu da ev işlerinde çalışanlarla ilgili. Bu konu yasayla düzenlenmemişti.<br />
Biz, bu konuda bir yasa tasarısı hazırladık. Özellikle Temsilciler Meclisinin<br />
talebi üzerine yaptık bunu ve Ulusal İnsan Hakları Kurumu olarak biz bir öneri<br />
niteliğinde görüşümüzü sunduk, bu yasa tasarısıyla ilgili olarak. Tabii ki <strong>Uluslararası</strong><br />
Çalışma Örgütünün de görüşlerini almak gerekir. Bazı uluslararası enstrümanlar var.<br />
Mesela Çocuk Hakları <strong>Uluslararası</strong> Sözleşmesi gibi. <strong>Uluslararası</strong> deneyimlerden de<br />
bahsedecek olursak biz kendi memorandumumuzda açıkça şunu söyledik. Kabul edi-<br />
88
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
lebilir insani çalışma koşulları ev işlerinde çalışan kişilere sağlanmalıdır dedik. Tabii<br />
bunların içinde sosyal güvenlik de var, emeklilik de var. Aynı zamanda bu konunun<br />
istihdam alanında çalışan denetçilerin de dikkatine sunulması gerektiği vurgulandı.<br />
İLO bazı örneklerde asgari çalışma yaşı 15’tir diyebiliyor. Biz kendi Komisyonumuzda<br />
bir öneri getirerek bu asgari yaşı 18’e çıkarmayı teklif ettik. Teşekkür ederim.<br />
Feray SALMAN<br />
Evet, çok teşekkürler. Sanıyorum akşamın sonuna geldik. Nezir soracak mısın? Tamam.<br />
Elbette, yani eğer vaktimiz varsa ve eğer halen yapabiliyorsak.<br />
Nezir AKYEŞİLMEN<br />
Teşekkür ederim sunumlar için. Yani tabii biz insan hakları kurumlarının insan haklarıyla<br />
mücadelelerini tartıştık; ama bu kurumlar özellikle devlet kurumlarıyla işbirliğinde,<br />
bu işbirliği zaman zaman işbirlikçiliğe dönüşüyor. Bunu da bence tartışmak lazım.<br />
Mesela devlet kurumları, özellikle Birleşmiş Milletlerden gelen kurumlara cevap<br />
verirken yahut raporlar hazırlarken görüşlerini istediklerinde devletin uygulamalarını<br />
meşru gösterecek şekilde herhangi bir işbirliği yapıyorlar mı, onu merak ediyorum.<br />
Sadece paneldeki değil diğer salondaki tüm insan hakları temsilcilerine de aslında bu<br />
soruyu sormak istiyorum. Teşekkür ederim.<br />
Mohamed ESSABBAR<br />
Şimdi efendim, benim de daha önce belirttiğim gibi Fas’ta bizim uluslararası insan<br />
hakları sistemine rapor verme gibi bir uygulamamız var. Biz bağımsızız ve hiçbir şekilde<br />
bunun dışına çıkmıyoruz. Bu bağımsız raporun altını birkaç kere çizmek istiyorum<br />
ve biz bu raporu sözleşme kurumları, insan hakları komiteleri ve özel prosedürler<br />
yoluyla aktarıyoruz. Yani hiçbir şekilde rapora ne yazacağımız konusunda hükümetimizden<br />
bir talimat almıyoruz. Bizim deneyimimiz daha önce de söylediğimiz gibi iki<br />
tane bağımsız rapor hazırladık; ama biz ulusal rapora da katılıyoruz. Çünkü bu mutlaka<br />
mecburi bir şey ve metodoloji bunu gerektiriyor, anlaşma kurumları bunu talep<br />
ediyorlar. Diyorlar ki bu rapor dönemsel rapor, sivil toplumu, ulusal insan hakları<br />
kurumlarını, yargıyı, parlamento ve hükümeti de içeren herkesin görüşünü yansıtmalı.<br />
Yani ulusal lafı buradan kaynaklanıyor. Yani bu herkesi içine alan bir şemsiye.<br />
Aynı zamanda biz anlaşma kurumlarıyla da etkileşim içine girdik. Geçtiğimiz yıl Çocuk<br />
Hakları Komitesi’ne bir rapor sunduk bu da bağımsız bir rapordur. Biz oturumlarına<br />
da katıldık. Yani Cenevre’de yapılan toplantıdaki ilgili oturuma da katıldık,<br />
89
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
tartışmaya katıldık. Hükümet ile Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komisyonu’nun<br />
mensupları arasındaki görüşmede de yer aldık. Aynı şeyi ekonomik, sosyal ve kültürel<br />
haklar konusunda da yaptık. Yani biz kendi raporumuzu hazırlıyoruz. Biz, ulusal<br />
raporu benimseyebiliriz veyahut eleştirebiliriz. Yani bu raporlar hükümetin vizyonunu<br />
yansıtıyor. Evet, bu konuda söyleyecek çok az şey var. Çünkü ben sunumumda<br />
bahsettim. Dedim ki hükümetin iki tane ilginç pozisyonu var. Ulusal düzeyde<br />
hükümet, insan hakları konusunda en önemli görevli. İnsan haklarının korunması,<br />
geliştirilmesi, riayet edilmesi konusunda en önemli sorumluluk hükümetle devlette.<br />
Hükümet aynı zamanda insan hakları ihlalleri alanında kendisi bu ihlalleri uyguluyor<br />
da olabilir. Çok çeşitli ihlal türleri ortaya çıkabilir. Tabii biz bunun aleyhindeyiz ve<br />
Ulusal Komisyon olarak biz hükümeti ikna etmeye çalışıyoruz ki insan haklarının<br />
gözlemlenmesi ve korunmasının değeri çok yüksek. Dolayısıyla biz Komisyon olarak<br />
bir rapor hazırladık ve burada insan haklarının haklılığını ispat ederken ihlallerin maliyetini<br />
de gözler önüne sermeye çalıştık. Yani bu ihlalleri yapabilmek, hükümetlere<br />
kaça mal oluyor acaba? Milyarlarca liraya mal olabilir. Çünkü zarar ödeniyor, bir şeyi<br />
uygulamadığınız vakit. Yani bin tane ihlalin bedeli var ve neticede biz bir rapor hazırladık<br />
ve bütün görüntüyü, bütün resmi yansıtan bir rapor oldu bu. Hatta hükümetten<br />
Ulusal Komisyon’a verilen promosyon faaliyetleri için verilen bütçeyi de artırması talebinde<br />
de bulunduk.<br />
Feray SALMAN<br />
Biraz sonra devam edeceğiz, daha vaktimiz var. Konuklarımız yarın da burada olacaklar<br />
aslında soruları sormaya devam edebiliriz. Ben mi kapayayım Hikmet Bey, siz mi<br />
kapayacaksınız, arkadaşım mı kapayacak? Tamam, ben her şeyden önce buraya bir<br />
teşekkür edeyim katıldıkları için ve bana uyum sağladıkları için çok teşekkür ediyorum.<br />
Kolay gelsin.<br />
90
III.OTURUM<br />
OPCAT BAĞLAMINDA FARKLI<br />
ULUSAL ÖNLEME<br />
MEKANİZMASI MODELLERİ<br />
VE ULUSAL İNSAN HAKLARI<br />
KURUMLARININ ROLÜ<br />
Moderatör: Ville FORSMAN Raoul Wallenberg Enstitüsü<br />
Janet ANDERSON-BIDOIS<br />
Yeni Zelanda İnsan Hakları Komisyonu Hukuk Başdanışmanı<br />
Ben BUCKLAND<br />
İşkencenin Önlenmesi Derneği (APT) Ulusal İnsan Hakları Kurumları Danışmanı<br />
Christina HOF<br />
Almanya İşkencenin Önlenmesi Ulusal Ajansı Uzmanı<br />
Marcin KUSY<br />
Polonya Kamu Denetçiliği Kurumu Uzmanı<br />
91
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Ville FORSMAN Raoul Wallenberg Enstitüsü Program Yöneticisi<br />
Günaydın. Bu konferansın üçüncü oturumuna hoş geldiniz. Ben Villa Forsman. Raoul<br />
Wallenberg Enstitüsü için çalışıyorum. Türkiye Programı Yöneticisiyim. Bizim aslında<br />
ayrı bir birimimiz de var. 95 yılından beri tüm dünyada yaklaşık 50 ulusal insan<br />
hakları kurumuyla beraber kapasite güçlendirme çalışmaları yapıyoruz. Bu birimimiz<br />
İsveç merkezli olarak çalışıyor. Ben şimdi programa başlamadan önce kısaca tüm konuşmacıların<br />
kendilerini tanıtmalarını rica edeceğim.<br />
Christina HOF Almanya İşkencenin Önlenmesi Ulusal Ajansı Uzmanı<br />
Günaydın. Adım Christina Hof. Ben de Almanya’da İşkencenin Önlenmesi Ulusal<br />
Ajansı’nda uzman olarak görev yapıyorum. Biraz sonra da sunumu yapacağım.<br />
Janet ANDERSON-BIDOIS Yeni Zelanda İnsan hakları Komisyonu Hukuk Başdanışmanı<br />
Günaydın, ben Janet Anderson, Yeni Zelanda İnsan Hakları Komisyonu’nda görevliyim.<br />
Marcin KUSY Polonya Kamu Denetçiliği Kurumu Uzmanı<br />
Polonya’dan geliyorum ve ben de Polonya’nın deneyimlerini sizlerle paylaşacağım.<br />
Ben BUCKLAND İşkencenin Önlenmesi Derneği<br />
Günaydın, ben İsviçre’de işkencenin önlenmesiyle ilgili olarak ulusal insan hakları<br />
kurumlarına destek oluyorum.<br />
Ville FORSMAN<br />
Programımıza göre OPCAT Bağlamında Farklı Ulusal Önleme Mekanizması Modelleri<br />
ve Ulusal İnsan Hakları Kurumlarının Rolü kapsamında katılımcılarımızın sunumları<br />
olacak. Ondan sonra 40 dakikalık bir tartışma süresi ayrılmış. İlk konuşmacımız, Yeni<br />
Zelanda İnsan Hakları Komisyonu’ndan Bayan Janet Anderson Bidois.<br />
Janet ANDERSON-BIDOIS<br />
Günaydın. Başlamadan önce Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na konukseverliklerinden<br />
dolayı teşekkür ederim. Güzel ülkenize geldim ve bütün dünyadan gelen meslektaşlarımızla<br />
görüş, bilgi ve deneyim teatisi yaptım.<br />
93
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Bu sabah üç noktayı ele alacağım. İnsan Hakları Komisyonu olarak nasıl işlediğimizi,<br />
çalıştığımızı anlatacağım. Bu Komisyon’un OPCAT çerçevesindeki önleyici kurum<br />
olarak neler yaptığını anlatmaya çalışacağım. Tabii ki bir çoklu ajanslık da var.<br />
Ben çok uzun konuşma yapan bir insanım. Onun için lütfen sözümü kesin. Yeni<br />
Zelanda’yı bilmeyenleriniz için söylüyorum, Avustralya kıyılarındaki çok küçük bir<br />
ülkeyiz biz. Türkiye’den baktığımızda neredeyse dünyanın öbür ucu. Yaklaşık 4.5<br />
milyon kişilik nüfusumuz var. Grafikte de görüleceği üzere, ülkede çok farklı etnik<br />
guruplar bulunmaktadır. En büyük etnik grup ise Avrupa kökenlilerden oluşuyor.<br />
Daha sonra yerel azınlık grupları bulunmaktadır. Yeni Zelanda Maori yerlileri bu yerel<br />
azınlık gruplarındandır. Asya ülkelerinden gelen nüfusumuz da artmaktadır. Pasifik<br />
ülkelerinden gelenler de azımsanmayacak kadar fazla. Dolayısıyla etnik farklılıklar<br />
bütün ülkede görülmektedir ve 25 yaşın altındaki gruplar arasında gördüğümüze göre<br />
farklı alanlarda Avrupa kökenli grubun daha baskın olduğunu görüyoruz.<br />
İnsan Hakları Komisyonu hükümet tarafından kurulmuştur ama biz bağımsız olarak<br />
çalışıyoruz. Paris Prensipleri çerçevesinde akrediteyiz ve üç tam zamanlı komiserimiz<br />
var ve üç de yarı zamanlı komiserimiz var, üç de büromuz bulunmakta. 48 çalışanımız<br />
var. İnsan haklarının geliştirilmesi, teşvik edilmesi için çok kapsamlı yetkilerimiz<br />
var. Mesela kamuya açıklamalar yapmak, hukuki süreçte müdahalelerde bulunmak,<br />
belli kılavuzlar, raporlar, gönüllü uygulama kuralları hazırlayıp, yayınlamak, Başbakana<br />
doğrudan raporlama yapmak ve aynı zamanda genel olarak insan hakları ihlallerini<br />
içeren her türlü konuyu incelemek gibi. Görevlerimiz arasında insan hakları<br />
konusunda bir ulusal plan hazırlamak da var. Hali hazırda EPİM sonuçlarına göre<br />
çalışmalarımız var. EPİM’in gözlemlerini dikkate alarak yeni bir ulusal eylem planı<br />
hazırlıyoruz ve bu hedef lere uymaya çalışıyoruz.<br />
Bireysel uyuşmazlık çözümlerine gelince, burada en çok federal ayrımcılık şikâyetlerinin<br />
çözümü gelmektedir. Bunlara önem veriyoruz ve alternatif uyuşmazlık çözümleri<br />
buluyoruz. Yasada ayrımcılığa uğrayan vatandaşlara bir arabuluculuk hizmeti sunuyoruz.<br />
Eğer arabuluculuk yoluyla ihtilaf sona ermez ise o zaman konu yargıya intikal<br />
edebiliyor ama Komisyon sadece ve sadece arabuluculuk hizmetleri sunabiliyor.<br />
Komisyon kendi başına kötü muamele veya işkence iddialarını da incelemek yetkisine<br />
sahip değil. Şimdi OPCAT’e gelince Yeni Zelanda OPCAT’i 2007’de onayladı. Merkezi<br />
bir kuruluşumuz var ve bu çerçevede İşkence Suçları Yasası 1989 yılında değiştirildi.<br />
Aynı zamanda ulusal kurumlar da inceleme kurumlarının çalışmalarını inceliyorlar.<br />
İnsan Hakları Komisyonu bu çerçevede bir koordinasyon görevi üstlenmektedir ve<br />
önleyici kurumlara da yardımcı olmaktadır. Baktığımızda bizim modelimiz alışılmamış<br />
bir model. Benzer bir SRPD uygulamalarını uygulayacak, yani insan hakları konu-<br />
94
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
sunda, İnsan Hakları Komisyonu sekretarya çalışmalarını koordine etmekle yükümlü.<br />
Tabii ki engellilerin örgütlerine de yardım veriyoruz. Engelliler izleme konusunda çok<br />
önemli bir rol oynuyorlar.<br />
Bizim modelimizin görüntüsü böyle. Ombudsman’ın ofisini görüyorsunuz. Bu konuda<br />
inceleme alanları cezaevleri sağlık koşulları ve engellilerin durumu, göçmenler,<br />
mülteciler ve genç nüfus. Beraberinde adalet sistemi içinde yer alan nezarethaneleri<br />
de inceleme imkânımız var. Bir de orduyu yani kara kuvvetlerini ve deniz kuvvetlerini<br />
de inceleme imkânımız bulunuyor. Onların da yardımlarını görüyoruz. Çocuk<br />
haklarıyla ilgilenen bir komiserimiz var. Bu da gençlerin ve çocukların durumlarını<br />
incelemektedir.<br />
İnsan Hakları Komisyonu olarak biz merkezi bir ulusal önleyici mekanizma sağlıyoruz,<br />
koordinasyon sağlıyoruz, raporlar hazırlıyoruz, sistematik konuları inceliyoruz<br />
ve farklı kurumlarla bağlantı kuruyoruz. Birleşmiş Milletler bağlantı kurulan organizasyonların<br />
başındadır.<br />
Önemli olan konulardan birisi ise bu kurumların çok farklı şekillerde çalışmasıyla<br />
ilgilidir. Mesela çocuklardan sorumlu olan komiser, bir iyileştirici çerçeve uyguluyor.<br />
Onlar sadece gençlerin tutukluluk koşullarını incelemiyorlar, o kurum içindeki<br />
eğitim hizmetleri nelerdir, buradaki genel koşullar nasıldır ve gençlere verilen bu<br />
hizmetlerden edinilen sonuçlar nelerdir gibi hususlarda da inceleme ve araştırmalar<br />
yapılıyor. Yani gençlerin yaşamlarında olumlu değişmeler olması sağlanıyor. Bu doğrultuda<br />
tutukevlerinde çocukların gelecekteki hayatlarını iyileştirmek amacıyla neler<br />
yapıldığını inceliyoruz. Bir de cezaevlerinden sorumlu olan Kurumumuz var. Onlar<br />
daha kapsamlı çalışıyorlar. Oradaki izleme çerçevemiz biraz daha farklı. Öz denetim<br />
modeli uygulanmakta. Polis karakollarına gidiliyor ve onlarla iş birliği içinde çalışılıyor.<br />
Standartlara uygun olmayan kurumlar kapatılabiliyor.<br />
Tutukluluk yerlerine baktığımızda, 17 cezaevi var. 437 karakolda nezarethaneler var.<br />
Ayrıca gençlerin tutulduğu beş tutukevi bulunmakta. Baktığımızda, cezaevlerinde<br />
Maori etnik grubundan olan gençlerin oranı oldukça yüksek.<br />
Cezaevi hizmetlerinde bazı kişilerin tek başına, tek kişilik hücrelerde tutulmaları da<br />
gerekebiliyor. Bunlar da inceleniyor. Beslenme standartları ve bu tutuklulara verilen<br />
gıdalar nelerdir, zamanlama konusunda da bu yemeklerin ne sıklıkla verildiği gibi<br />
önemli hususlar da incelenmektedir. Tutukluların keyfi olarak tek başlarına bir yerde<br />
tutulmamaları diğer tutuklularla bir arada olabilmeleri de sağlanmaktadır.<br />
İnsan Hakları Komisyonu’nun gerçekleştirdiği bazı faaliyetler var. Ortak raporlar hazırlıyoruz,<br />
hem ulusal önleme mekanizması olarak ve Yeni Zelanda EPİM gözden ge-<br />
95
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
çirmelerini vurguluyoruz. Özellikle de ulusal eylem planı çerçevesinde hükümetle<br />
birlikte çalışıp, bu süreçlerden, daha önce belirttiğim süreçlerden kaynaklanan önerilerin<br />
uygun bir şekilde uygulanmasını sağlamaya çalışıyoruz.<br />
Gençlere çok önem veriyoruz ve onların tutuklu bulundukları yerlerde akıl sağlıklarının<br />
zarar görmemesi için çaba sarf ediyoruz. Sivil toplum ile bazı STK’lar arasında<br />
işbirliğini sağlıyoruz, ortak bilgilendirme faaliyetleri düzenliyoruz. Ulusal Önleme<br />
Mekanizmasıyla ilgili konularda parlamentoya da belli mevzuatlarda değişiklik yapılması<br />
konusunda önerilerde bulunuyoruz. Ayrıca bir Ulusal Önleme Merkezi kimlik<br />
bildirisi de hazırladık. Bunu geliştirdik, bu tabii Politika ve Bilgilendirme Politikası<br />
Komisyonu’nda önemli oldu. Tabii ki böyle çok kurumlu bir modelde zorluklar da<br />
var. Koordinasyondan sorumlu kurum olarak biz önemli konuları vurguluyoruz ve<br />
tabii ki her bir birim, farklı bir şekilde çalışıyor ve dolayısıyla onların her birimin<br />
yaptıkları işten mutlu olmalarını sağlamak da kolay değil.<br />
Ayrıca OPCAT görevlerimizin kapsamı konusunda da yeterince açıklık yok. Mesela<br />
bazen yaşlıların bakım yerlerindeki görevlerimize ilişkin bilgiler örtüşmeyebiliyor. Bir<br />
de gençlerin tutulduğu rezidanslar var. Buralarda tutulan kişiler evet tutuklu; ama bu<br />
mekânların yeterince izlenmesi için bazen yeterli fon olmayabiliyor. Tabii ki Ulusal<br />
Önleme Merkezi Kurumu’nun faaliyetleri bazen OPCAT faaliyetleriyle de örtüşebiliyor.<br />
Biz genelde o kamu denetçisiyle işbirliği yapıyoruz. Kimin ne yaptığını saptamaya<br />
çalışıyoruz. Tabii ki bu Ulusal Engelleme Merkezinin, Önleme Merkezinin temel<br />
görevleri var. İzleme görevleri var. Mesela Çocuklara Yönelik Komisyon, çocukların<br />
tutulduğu bölgeleri izliyor, inceliyor, çok sık ziyaretler düzenliyor. Evet, kaynaklar ve<br />
fonlar… Fonlamalar hakikaten önemli bir kısıtlama. Ve bir diğer zorluk ise bu modelin<br />
çok karmaşık olması. Bu açıklaması çok zor bir model. Aslında bireysel kurumlar<br />
içinde ne yaptıklarını ve neden yaptıklarını açıklamak çok kolay; ama bir ulusal önleme<br />
merkezi mekanizmasını OPCAT çerçevesinde açıklamak, neler yaptığını, genel<br />
toplumun anlayacağı ve anlam çıkaracağı bir şekilde izah etmek kolay değil. Aynı<br />
zamanda bireysel tutuklulardan da girdi alamıyoruz. Biz tabii oralara zaman zaman<br />
gidebiliyoruz. Bu tutuklularla görüşebiliyoruz ve bunlara ilişkin stratejik faaliyetler<br />
de hazırlayabiliyoruz. Ayrıca bu çalışmalar çerçevesinde gelecek için neler yapmamız<br />
gerektiğini de planlayabiliyoruz.<br />
Neredeyse bitiriyorum efendim. Tabii ki bazı gözlemlerimiz var bu modelle ilgili. Her<br />
şeyden önce ulusal önleme mekanizmaları farklılıklarının kabul edilmesi ve bunun<br />
farkına varılmış olması gerekiyor. Yani bu kurumlar yaptıklarını kendi bildikleri şekilde<br />
yapıyorlar. Sorumlulukları çerçevesinde yapıyorlar. Tabii ki bizlerin katma değer<br />
yaratacak belirli alanları tespit etmesi gerekiyor. Bunlara odaklanmamız gerekiyor<br />
96
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
ve sürekli olarak temel faaliyetlerimizi gerçekten iyi yapmaya çalışmamız gerekiyor.<br />
O kadar iyi yapmadıklarımızı da iyileştirmemiz gerekiyor. Tabii ulusal önleme mekanizmaları<br />
başkanları, liderleriyle olan diğer kurumlarla olan ilişkiler çok önemli.<br />
Personel, izleme faaliyetlerinde de görev alabiliyor ve bütün kurumları bir arada saydıklarınızda<br />
ülke genelinde 24 tane var, bunları bir günde bir salonda toplayıp, karşılıklı<br />
tartışmalar yapabiliyoruz, uygulamalarımız konusunda görüş teatisi yapıyoruz.<br />
Bu iletişim sayesinde personelimiz de buna dahil oluyor.<br />
Evet, anlatacaklarım bu kadar. Eğer daha fazla bilgi istiyorsanız benimle daha sonra da<br />
görüşebilirsiniz. Daha ayrıntılı bilgileri ise Komisyonumuzun web sitesinden bulmak<br />
mümkün. Çok teşekkürler.<br />
Ville FORSMAN<br />
Çok teşekkürler, Janet Anderson. Yeni Zelanda modeli hakkında çok ilginç bilgiler<br />
verdiniz. Bir sonraki konuşmacı Sayın Ben Buckland, İşkenceyi Önleme Derneği’nden.<br />
Sözü Sayın Ben Buckland’a veriyorum.<br />
Ben BUCKLAND İşkencenin Önlenmesi Derneği Ulusal İnsan Hakları Kurumları Danışmanı<br />
Teşekkür ederim. Ben de Janet’in söylediği gibi önce organizatörlere teşekkür ederken<br />
başlamak istiyorum. Dün çok ilginç konuşmalar, görüşmeler oldu. Aynı zamanda<br />
tabii ki akşamımız da çok güzel geçti. Konukseverliğinize teşekkür ederim. Bugün ne<br />
söyleyeyim diye düşünürken zaten karşımda hepiniz deneyimli insanlarsınız ve çok<br />
ilginç şeyler konuşuldu, tartışmalarda. Panel konuşmalarından sonraki tartışmalar,<br />
soru-cevap da çok ilginç oldu. O nedenle oldukça kısa ve genel bir konuşma yapmak<br />
istiyorum. Sonra soru-cevapta biraz daha detaya inebiliriz belki.<br />
Evet, OPCAT ve ulusal önleme mekanizmaları. OPCAT aslında ulusal önleme mekanizmaları<br />
ne yapmalı konusunda pek de bilgi vermiyor. 17. madde diyor ki bu<br />
konuda kuracağınız kurum bağımsız olmalı, kaynakları olmalı ve bilgiye, uzmanlığa<br />
sahip olmalı. Ulusal önleme mekanizmaları bu bilgiye, kaynağa sahip olmalı ve görevlerini<br />
yapabilmek için bağımsız olmalı diyor, başka da bilgi vermiyor.2010 yılında<br />
alt komisyon biraz daha ileri giderek ulusal önleme mekanizmalarının açık, şeffaf ve<br />
kaynaştırıcı, katılımcı bir yapıya sahip olması gerektiğini söyledi. Özellikle de üye<br />
seçimi sırasında şeffaf süreçler olmalı. Aslında OPCAT dediğim gibi az şey anlatıyor.<br />
Bir Ulusal Önleme Mekanizması (UÖM) nasıl olmalı, bu konuda sınırlı kılavuzluk<br />
sunuyor. Ama UÖM’lerin önemli rolleri var. Bir defa her şeyden önce <strong>Uluslararası</strong><br />
İşkenceye Karşı Sözleşmesi’ni imzalamak üzere kampanyalar yapmalı, halkı ve devleti<br />
97
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
bilgilendirmeli. Devletlerde daima birtakım bakım evleri var ve insanların gözaltında<br />
tutulduğu yerler var, silahlı kuvvetlerde tutukevleri var ya da karakollarda nezarethaneler<br />
var. Yani insanların özgürlüklerinden yoksun olduğu ve tutulduğu yerler var.<br />
Burada tabii bütün bunların denetlenmesi gerekiyor, buralarda nelere ihtiyaç var? Bu<br />
ihtiyaçların tespiti çok önemli. Türkiye’de de ordu gibi çalışma grupları sivil toplum<br />
örgütleriyle birlikte çalışmalı.<br />
OPCAT, dediğim gibi ulusal önleme mekanizmalarının nasıl olması gerektiğine dair<br />
bize çok az kılavuzluk yapıyor; ama 78 ülke OPCAT’i imzaladı ve bunların 61’inde<br />
de ulusal önleme mekanizmaları kuruldu. OPCAT aslında dediğim gibi fazla detaylı<br />
bilgiyi vermese bile, yeterince kılavuzluk etmese bile OPCAT’i imzalayan devletlerin<br />
büyük bir kısmında UÖM kuruldu. Ya tek başına UÖM kuruldu ya da Yeni Zelanda’da<br />
olduğu gibi, İngiltere’de olduğu gibi çoklu bir yapının bir parçası olarak UÖM<br />
karşımıza çıkıyor. Sivil toplumun bir kurumu olarak karşımıza çıkıyor ki Danimarka’da<br />
böyle Ulusal İnsan Hakları Kurumu yeterince uzmanlığa, bilgiye sahip olmadığını,<br />
özellikle medikal alanda bilgiye sahip olmadığını düşünerek bu konuda yetkin<br />
bir sivil toplum örgütüyle işbirliği yaparak çalışıyor.<br />
Peki, şimdi ulusal insan hakları kurumları, ulusal önleme merkezleriyle nasıl işbirliği<br />
yapabilirler, nasıl birlikte çalışabilirler? Burada tabii insan hakları konusunda büyük<br />
bilgiye ihtiyaç var. Ulusal insan hakları kurumları uzun yıllardan beri çalışıyorlar,<br />
uzun yıllardan beri işkence üzerinde, işkencenin önenmesi konusunda çalışıyorlar.<br />
Uzmanlıkları var. Ve mevcut ulusal insan hakları kurumlarının yapılarında ve misyonlarında<br />
özgürlüklerinden mahrum bırakılmış insanların tutulduğu yerleri gezmek<br />
görevleri de var. Sürekli ziyaretler yapıyorlar tutukevlerine. Dolayısıyla bu türlü tutukevlerini<br />
çok iyi biliyorlar, tanıyorlar, bunlarla ilgili sistem nedir, Bakanlıklarda ne<br />
yapılıyor, bunu gayet iyi biliyorlar ve tabii ki hükümetlerden bağımsız kurumlar bunlar<br />
ve ulusal önleme merkezleri de tamamen bağımsız merkezler ve dolayısıyla güçlü<br />
bir yapıya sahipler ve itibarları da gayet yüksek. Zaten ülkelerde Ulusal İnsan Hakları<br />
Kurumunun bulunması da yeni kurulacak bir ulusal önleme mekanizması açısından<br />
büyük destek oluyor.<br />
Tabii ulusal önleme mekanizmalarının görevlerinden birisi uluslararası sistemlerle<br />
işbirliği yapmak, hazırlanan yasalar konusunda görüş bildirmek. Dediğim gibi deneyimlerini<br />
kullanarak bu konularda görüş bildirmek. Ayrıca müdahalelere karşı durabilmek,<br />
<strong>Uluslararası</strong> Koordinasyon Komitesi’yle ya da bölgesel kuruluşlarla, mesela<br />
Asya Pasifik Bölgesi ya da Kuzey Afrika kurumlarıyla yani bölgesel kurumlarla işbirliği<br />
yaparak belli bir savunma gücüne sahip olmak gibi görevleri de vardır.<br />
98
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Ülkemde, Avustralya’da ya da Maldivler’de, dün de Kırgızistan’da gördüğünüz gibi<br />
insan hakları merkezlerine karşı endişelendirecek birtakım tutumların zaman zaman<br />
ortaya çıktığını görüyoruz. Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun, ulusal önleme mekanizmalarına<br />
katılmaları çok önemli. Karşımızdaki sorunlardan bir tanesi pek çok ülkede<br />
ulusal insan hakları kurumları, ulusal önleme mekanizmalarını kurduğundan<br />
bunların yetkilenmesi gerekir ve iki kurum birlikte çalışabilir. Özellikle de bazı durumlarda<br />
Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun belki zayıf layabildiğini görüyoruz, bazı<br />
durumlarda ise tam aksine ulusal önleme mekanizmasının İnsan Hakları Kurumu’nu<br />
desteklediklerini de görüyoruz. Böylece kaynaklar birleştirilebiliyor. O zaman süreç<br />
çok daha iyi oluyor.<br />
Bir başka zorluk ise yaklaşım konusundadır. 41 tane ulusal önleme mekanizması var<br />
dedim. Bunlardan 31 tanesi Ombudsman tipi. Genelleme yapmak doğru değil; ama<br />
bu kurumların hemen hepsinin reaktif bir tutumu var. Yani önce başvuru, şikâyet başvurusu<br />
kendilerine yapılıyor, kendileri soruşturmayı sürdürdükten sonra tavsiye kararlarıyla<br />
ortaya koyuyorlar; ama ulusal önleme mekanizmalarında aslında işbirliği ve<br />
diyalog çok önemli. Ve öyle bir sistem kurulmalı ki insanları şikayet edecek durumları<br />
olmamalı. Önleyici bir etkileri olmalı. Reaktif şikayetleri kabul eden bir rolden çıkarak<br />
önleyici bir role sahip olmaları gerekir ki bu tabii ki daha zordur.<br />
Bununla bağlantılı bir konu da ziyaret görevleridir. Ulusal insan hakları kurumlarının<br />
görevi zaten özgürlüğünden mahrum bırakılan kişilerin tutuldukları yerleri ziyaret<br />
etmek. Dış aktörlerin ülkeye ilişkin durumu anlamaları zor. Mesela şöyle bir durum<br />
ortaya çıkabilir. Bugün ben ulusal insan hakları kurumu olarak şu tutukevini ziyaret<br />
ediyorum, görevimi yapıyorum; ama yarın ulusal önleme mekanizmasından arkadaşlarım<br />
gelerek önleyici açıdan olaya bakacaklar diyebilir. Dolayısıyla farklı roller var ve<br />
bu farklı roller nasıl bir arada işbirliği içinde gerçekleştirilebilir. Bir kurumda, bireysel<br />
şikayet başvurusu yapıldığında bu başvuru incelenirken bu aslında önleme mekanizmasının<br />
bir rolü değil; ama bir tutukevine, bir cezaevine gidildiğinde ne yapacaklar.<br />
Burada iş bölümü nasıl yapılacak, insan hakları kurumu ile önleme mekanizmasının<br />
bireyleri arasında iş bölümü nasıl yapılacak? Aynı kurumun içindeki insanlar da bazen<br />
zorluk çekiyorlar. Pek çok ulusal insan hakları kurumu kendi bünyeleri içinde<br />
ulusal önleme mekanizmalarını kuruyorlar. Bu yaklaşım oldukça iyi sonuç verdi bugüne<br />
kadar; ama bunun yapılmadığı yerlerde kafa karışıklığı olabiliyor. Kurumların<br />
farklı rolleri nedir ya da çalışan personelin görevleri, rolleri nedir?<br />
Bir başka konu da şu, ulusal insan hakları kurumlarının pek çoğu aynı zamanda ulusal<br />
önleme mekanizması olarak hareket ediyorlar. Bunun tabii ki nedenlerinden bir tanesi<br />
daha kolay ve ucuz bir çözüm olması. Hükümetler diyorlar ki evet, buna İnsan Hak-<br />
99
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
ları Kurumu’na bir de önleme görevini de verelim, iş bitsin diyorlar; ama burada bu<br />
görevi yapacak yeterli kaynak olmayabilir; ama burada ulusal insan haklar kurumları<br />
çok dikkatli olmalılar. Çünkü ilave bir görev üstlerine veriliyor; ama ilave kaynak verilmiyor.<br />
Dolayısı ile kendi ana görevlerini yapmakta zorlanıyorlar böyle bir durumda.<br />
Bütün tutukevlerini, gözaltı alanlarını ziyaret etmeleri gerekir. Yoğun bir gündemleri<br />
zaten var. OPCAT bağlamında yapacakları çok şey var. Evet, çok disiplinli sistemler.<br />
Mesela Danimarka’da Ulusal İnsan Hakları Kurumu’ndaki kişiler hep hukukçulardı<br />
ve aralarında hiç tıp dünyasından gelen birey yoktu. Orada eksiklikleri vardı. Genelde<br />
siyaset bilimi ya da hukuk okumuş insanlardan oluşan kurumun doktorlara da ihtiyaçları<br />
oldu, antropoloğa, psikoloğa, psikiyatriste, sosyoloğa da ihtiyaçları oldu. Yani<br />
çok disiplinli olmak çok önemli bu kurumlar için. Ulusal insan hakları kurumları açısından<br />
çok disiplini bir yapıya sahip olmaları çok önemli ki farklı uzmanlık dallarında<br />
yetkin olabilsinler. Ancak uzmanlarla bir ortak çalışma yapılabilir. Bu nasıl olacak?<br />
Resmi bir sistem içinde uzmanların bilgisinden mi yararlanacaklar? Bu sistemin de<br />
oturtulması gerekiyor. Evet, zaten uzun konuşmak istemedim. Burada anlattığım bazı<br />
şeyler belki yararlı olabilir; ama soru-cevapta bu konuların daha detayına girebilirim.<br />
Dikkatiniz için teşekkür ederim.<br />
Ville FORSMAN<br />
Sayın Ben Buckland’a teşekkürler. Gerçekten dünyanın farklı bölgesinden bir sivil<br />
toplum bakış açısıyla, insan kaynakları ve mali kaynaklar konusunda da sıkıntı çıkabileceğini<br />
görmüş olduk. Şimdi bir sonraki konuşmacıyı buraya davet etmek istiyorum.<br />
Evet, Sayın Christina Hof, Almanya Ulusal İşkence Önleme Ajansı’ndan.<br />
Christina HOF Almanya İşkencenin Önlenmesi Ulusal Ajansı Uzmanı<br />
Sunumuma başlamadan önce ben de Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na çok teşekkür<br />
etmek istiyorum ve Sayın Başkan’a da bizleri buraya davet ettikleri ve bu konferansa<br />
katılma fırsatı verdikleri için ayrıca teşekkür etmek isterim. Evet, şimdi ben Almanya’da<br />
işkenceyi önleme mekanizmasından bahsedeceğim. Sunumumun içeriği bu.<br />
Genel sistemle ilgili ve ilgili kurumlara ilişkin genel bilgiler verdikten sonra Ulusal<br />
Ajansımızın organizasyon yapısını anlatacağım ve bazı özelliklerinden bahsedeceğim.<br />
Ondan sonra da yaptığımız çalışmalarla ilgili, özellikle de denetim ziyaretleriyle ilgili<br />
bilgi vereceğim ve kısaca bir genel yelpaze çizmeye çalışacağım.<br />
Şimdi Almanya’da bizim iki kurumumuz var. Bunların görevi ulusal görevimiz çerçevesinde<br />
insan haklarının gerçekleştirilmesi. Bir tanesi Alman İnsan Hakları Enstitüsü.<br />
2001 tarihinde Paris Prensiplerine göre oluşturuldu. Bu ulusal insan hakları kurumu<br />
100
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
olarak, A statülü bir kurum olarak akredite oldu; ancak OPCAT’in uygulanmasında<br />
bir yetkisi yok.<br />
Almanya’nın bir ikinci kurumu var, bu da İşkencenin Önlenmesinden Sorumlu Ulusal<br />
Ajans. İşte bu Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komisyon’un bir parçası, yani<br />
OPCAT’in bir parçası, bu da 2008 yılında kurulmuştur. Bu iki kurumun bazı görev<br />
uyuşmazlıkları olabiliyor, bazı çalışma alanlarında; ama genelde aralarındaki işbirliği<br />
fevkalade iyi. Bunlar tamamen birbirinden ayrı, görevleri ve hukuki dayanakları farklı<br />
olan iki kurumdur. En önemli özellikleri şudur, her ikisinin de bireysel başvuruları<br />
inceleme yetkileri bulunmamaktadır. Yani hiçbirisi herhangi bir inceleme başlatamaz.<br />
Yani bu salonda bazı kurumlar bu yetkiye sahipler.<br />
Almanya bildiğiniz gibi bir federal devlet. 16 tane eyaleti var, lender dediğimiz federal<br />
eyaleti var ve bunların bütünü federasyon yani bunt dediğimiz federal devlet. Hem<br />
federal devlet hem de eyaletler kendi yargı ve yetki alanlarında yetkilere sahipler ve<br />
bu gibi ulusal insan hakları kurumları gibi kurumları oluşturma yetkileri var. Şimdi<br />
bakalım, her ikisini de izleyebilmek için, eyaletler ve federasyonu vurgulamak için<br />
birbirlerinin görevlerini ayrıştırmak için bazı yasalara ihtiyaç oldu.<br />
2002 yılında OPCAT bir idari emir ile kabul edildi ve Almanya buna taraf oldu. Bir<br />
yıl sonra 2008 yılında idari bir emirle Federal Adalet Bakanlığı tarafından bu İşkencenin<br />
Önlenmesi Ajansı, Federal Ajans olarak kuruldu. Bir yıl sonra 2009’da Federal<br />
Ajansımız çalışmalarına başladı. Yine 2009 yılında federal eyaletlerde yeni bir eyalet<br />
anlaşması yapıldı. Bugün artık Ulusal Komisyon ve federal eyaletlerdeki komisyonlar<br />
birlikte çalışmaya başladılar. 2010 yılında biz bu ortak çalışmaya başladık.<br />
Ulusal Ajansın organizasyon yapısına baktığımızda, bu mekanizma oldukça yeni,<br />
genç bir mekanizma. Evet, oldukça karmaşık bir yapımız var. Burada görüyorsunuz<br />
yine, Ulusal Ajansı görüyorsunuz en ortada, bu iki kurumdan oluşuyor, Federal Ajans<br />
ve ortak komisyon eyaletleri için. Federal Ajans’ta iki tane fahri üye var. Ortak komisyondaysa<br />
8 adet bunlar. Bir de sekretaryamız var, tam zamanlı çalışmalar yapıyoruz,<br />
çalışanlarımız var. Tabii ki merkez Wiesbaden’da Almanya’nın başkenti değil. Neden<br />
Wiesbaden diye soruldu. Basit bir nedeni var aslında bunun, Wiesbaden kriminolojinin<br />
merkezi. Kriminoloji konusunda bir araştırma enstitümüz var ve sekretarya bu<br />
kurumda oluşturuldu. Sadece paradan tasarruf etmek ve ilave bir bürokrasi oluşturmamak<br />
amacıyla bu yapıldı. Yani Ulusal İnsan Hakları Kurumu bu kriminalite bölümünün<br />
içinde ayrı mekânda bulunan bir kurum.<br />
Peki, bu ulusal ajansta kimler çalışıyor? Daha önce de söylediğim gibi 10 tane fahri<br />
üye var. Bunlar atamayla geliyorlar. Dört yıllık bir görevle geliyorlar yürütme tarafın-<br />
101
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
dan. Hepsi emekliler ve denetim fonksiyonlarını yapıyorlar. Yine onlar da fahri olarak<br />
görev yapıyorlar ve tamamen bağımsızlar. Yaptıkları işler konusunda, verdikleri<br />
kararlar konusunda tamamen özgür ve serbestler ve herhangi bir denetime de tabii<br />
değiller. Tabii bu insanlar Almanya’da hukuk çevrelerinden gelmiş ve psikoloji, psikiyatri,<br />
polis teşkilatı, gençlikle ilgili konularda bilgisi olan kişiler. Dolayısıyla burada<br />
çok disiplinli bir sistem olduğunu görüyoruz; ama bunlar zaten daha önce de belirtildi.<br />
Bir de sekretaryamız var, orada da tam zamanlı çalışanlar çalışmakta ve iki kurum<br />
arasında aynı sekretarya görev yapıyor.<br />
Şimdi ziyaret edilecek yerlere baktığımızda Almanya’nın haritasını bir hatırlayın, daha<br />
önce de belirttiğim gibi hem federal devlet hem de eyaletler aynı yargı yetkisiyle çalışmakta.<br />
Hangi yerlerin ziyaret edileceğine gelince, federasyonun yetki alanına giren<br />
300 tesis var. Federal polis, silahlı kuvvetler ve gümrük. Ve bir de geri dönüş uçuşlarının<br />
incelenmesi. Eyaletlerde ziyaret edilmesi gereken yaklaşık 12 bin tane tesis<br />
var. Bunlar cezaevleri, polis nezarethaneleri, psikiyatri hastaneleri, çocuk bakım ve<br />
tutma yerleri, engellilerin tutulduğu yerler ve yaşlıların bakım merkezleri. Şimdi bu<br />
rakamlara baktığınızda Komisyon üyelerimizle ilgili olarak göreceksiniz ki bütün bu<br />
tesisleri, kurumları muntazaman ziyaret etmek neredeyse imkânsız bir şey.<br />
Şimdi tabii karşımızdaki zorluklar nedir, eleştiriler nelerdir? Her şeyden önce üyelerin<br />
atanması şeffaf değil. Sivil toplum denetimi yok. Bir resmi izleme yok. Yani hiç kimse<br />
bu pozisyonlar için başvuruda bulunamıyor. Dolayısıyla Adalet Bakanlığı bu görevlere<br />
atanacak kişileri saptıyor ve bunları atıyor. Geçtiğimiz yıla kadar herhangi bir uzman<br />
yoktu, psikoloji, psikiyatri ve adli tıp ve güvenlik konularında herhangi bir uzmanımız<br />
yok idi. Üç tane dediğim gibi fahri üyemiz var; fakat daha sonra 2015 yılında<br />
bütçemiz arttırıldı ve biz de uzmanlarımızın sayısını artırabildik. Bu bizim için çok<br />
önemliydi ve başarımıza katkı sağladı; ama yine de 10 kişi çok fazla bir kadro demek<br />
değil. Şimdi üyeliğe baktığımızda daha önce de söylediğim gibi bu denetim ziyaretleri<br />
çok zaman alıyor. Bu sorun olabilir. Çünkü fahri olarak görev yapıyor bu üyeler. Çok<br />
fazla sayıda yer gezilmesi gerekiyor, incelenmesi gerekiyor tabii. Hepsinde bir izleme<br />
yapmak neredeyse mümkün değil. Bir de tabii Kurumumuzun ismi ile ilgili bir sorun<br />
var. OPCAT tabii ki bizim şemsiyemiz. Ama burada bazı sorunlar var. Mesela neden?<br />
Sosyal bakım alanlarında çok fazla önyargı bulunuyor ve bu kurumlar aslında adında<br />
işkence ifadesi olan bir kurum tarafından denetlenmek istemiyorlar. Dolayısıyla ancak<br />
şikâyet vuku bulduğunda biz buralara gidebiliyoruz ve bütün bir ülke için bir kamu<br />
denetçisi devreye girebiliyor.<br />
Çalışmalara gelince özellikle de denetim ziyaretleri bunların ayrıntısına girmek istemiyorum;<br />
ama ilginç olabilecek şey şu: Yetkili makamlarla iletişim. Ziyaret raporumuzu<br />
102
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
hazırladıktan sonra bunu yetkili makamlara gönderiyoruz. Onlardan buna tepki vermelerini<br />
istiyoruz. Böyle bir sorumlulukları var. Her şeyden önce uygulama önlemlerimizle<br />
ilgili önerdiğimiz görüşlerini almak istiyoruz; ama tabii ki onların vereceği<br />
cevapların belli bir süresi yok. Dolayısıyla ne kadar hızlı cevap ve tepki verecekleri<br />
onların inisiyatifine kalmış. Peki, bu kurumlar kimdir? Federal Ajans konusunda üç<br />
tane kurum var. İçişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, Silahlı Kuvvetler ve Maliye Bakanlığı<br />
ve Gümrük Bakanlığı. Bazı devlet bakanlıkları var, 16 eyalette. Adalet Bakanı,<br />
İçişleri Bakanlığı, Sağlık Sosyal İşler Bakanlığı gibi eyalet bakanlıkları da var. Bunlar<br />
da bizim kurumumuzu biliyorlar ve bizim tavsiyelerimizi uygulamak zorundalar ki bu<br />
öyle her zaman kolay bir işlem değil.<br />
Şimdi geçmiş ziyaretlere bakalım. 300 tane tesis ziyaret edildi bugüne kadar. Ve bu<br />
300 tesis arasında yaşlı bakım evleri yok ve engellilerin uzun süre tutuldukları bakım<br />
evleri yok ve sadece birkaç tane psikiyatrik hastaneler var. Dolayısıyla evet, çok fazla<br />
ziyaret edilecek yer var ve bunların tamamının ziyaret edilmesi sorun yaratıyor. Peki,<br />
bu durumda ne yapabiliriz? Bunun için bazı stratejiler geliştirdik. Bir konu şu, bir<br />
denetim ziyareti sonucunda sadece o kurum ile ilgili öneriler getirmemeli; ama bu<br />
tipte olan tüm kurumları, devlette bulunan tüm kurumları ilgilendirmeli. Yani bütün<br />
bu kurumlar bizim tavsiyelerimizi uygulamak zorunda. Mesela polis nezarethaneleri<br />
kendi yetki alanlarında bu uygulamayı yapmalılar. İkinci imkân devletin uygulamalarına<br />
daha fazla bakıyor ve bunları birbiriyle kıyaslamaya çalışıyoruz ve eksiklikler<br />
var ise bunları saptıyoruz ve en iyi uygulamaların da altını çiziyoruz. 2013 yılında<br />
bunu birkaç kez yaptık. Geçtiğimiz yıl, pardon, 2013’te yabancılar mevzuatı çerçevesindeki<br />
tutukevleri ziyaret edildi. 2014 yılında kısa süreli çocuk suçluların tutulduğu<br />
tutukevleri ziyaret edildi. 2015’te de çocuk cezaevleri ve polis eğitimi konularını irdeledik.<br />
<strong>Uluslararası</strong> işbirliği hakikaten çok önemli bir konu; ama ben bunu atlamak<br />
istiyorum. Çünkü soru olduğu takdirde ben bunlara tartışmada cevap vermeyi tercih<br />
ediyorum.<br />
Şimdi konuşmamın sonuna geldim. Son gelişmeler nelerdir? Önümüzdeki zorluklar<br />
nedir? Bunlardan zaten bahsetmiş bulunuyorum. Geçtiğimiz yıl bütçemizin ikiye katlandığını<br />
söylemiştim, kurumumuz da gelişme gösterdi. Bugün geldiğimiz noktada<br />
denetim ziyaretleri yapabiliyoruz. Bunları sağlık hastaneleri ve sosyal bakım evlerine<br />
yönelik olarak da yapabiliyoruz ve tabii ki bazı kontrol mekanizmalarımız var. Tabii<br />
yetki alanımızı diğer benzer işleri yapan kurumlardan mutlaka ayrıştırmamız lazım.<br />
Yani aynı çalışmaları yaparken birbirimizi engellemememiz gerekiyor. Evet, ben sunumu<br />
burada sonlandırıyorum. Sorularınız olur ise tartışmada bunları da cevaplayabilirim.<br />
Dikkatiniz için çok teşekkür ederim.<br />
103
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Ville FORSMAN<br />
Sayın Christina Hof’a Almanya’daki ihtisaslaşmış iki ayrı kurum üzerine yaptığı sunum<br />
için teşekkür ederiz. Şimdi sırada Polonya Ombudsmanlığı Ulusal Önleme Mekanizmasından<br />
Sayın Marcin Kusy’nin sunumu var. Hoş geldiniz.<br />
Marcin KUSY Polonya Kamu Denetçiliği Kurumu Uzmanı<br />
Merhaba, adım Marcin, Ulusal Önleme Mekanizması bağlamında Polonya Ombudsmanlık<br />
Kurumu’ndan geliyorum. Bu güzel ülkenize, dünyanın en güzel yemekleri<br />
olan ülkenize beni davet etiğiniz için teşekkür ederim. Ben Buckland burada bazı<br />
problemlerden bahsetti. Ulusal önleme mekanizmasından, karşılaştığı sorunlardan<br />
bahsetti. Bizim de bu konuda bazı sorunlarımız var; ama her şeye başından başlamak<br />
istiyorum.<br />
Polonya’da 2005 yılının Temmuz ayında OPCAT’i onayladık ve 2005’in 2 Ağustos’unda<br />
Cumhurbaşkanı OPCAT’i onadı ve OPCAT Haziran 2006 tarihinde yürürlülüğe<br />
girdi. Polonya’da bir Ombudsmanlık Kurumu’nu kurmak biraz uzun sürdü. Burada<br />
ulusal önleme mekanizmasının görevlisi olarak Ombudsman tayinine gittik. Bu<br />
biraz süre aldı. OPCAT’in Polonya tarafından onaylanmasından sonra insan hakları<br />
savunucusu olarak Ombudsman seçildi ve UÖM görevini yapmak üzere Ombudsman<br />
Kurumu kuruldu. Tabii ki OPCAT’e imza koyan ülkelerin her biri kendi ülkelerinde<br />
bir önleme mekanizması kurmak zorundalar, bununla yükümlüler.<br />
11 Ocak 2008 yılında UÖM bağlamında Ombudsman Kurumu kuruldu Polonya’da<br />
ve Bakanlar Kurulu’nun kararı ile Ombudsman tayin edildi ve ulusal önleme mekanizmasının<br />
savunucusu olarak Ombudsmanlık, Ombudsman görevine başladı. Ombudsmana<br />
insan hakları savunuculuğu görevini neden verdik biz? Şu nedenlerle, bir<br />
defa Polonya’daki çeşitli kurumların başında hep aynı insanlar olamazdı. Dolayısıyla<br />
ayrı bir kişi seçmemiz gerekirdi ve özgürlüklerinden yoksun bırakılan kişilerin denetlenmesi<br />
için Ombudsmana gerek vardı ve bu kişilerin gördüğü muamelenin incelenmesi<br />
ve tutuklandıkları yerlerdeki yaşam şartları, hücreleri, odaları, tesisleri mutlaka<br />
ziyaret edilerek denetlenmeliydi. Ombudsman ayrıca özgürlüğünden yoksun olan<br />
kişilerle birebir konuşabilir, kişinin seçtiği bir yerde başka hiç kimse olmadan, müdahale<br />
olmadan baş başa konuşabilir, görüşebilir. Burada tabii ki ayrı kurum kurulmaması<br />
maliyet açısından da bizim için daha iyi oldu. Ayrıca Ombudsmanın mutlaka<br />
bağımsız olması gerekir. Sistemden tamamen bağımsız bir kişi olmalı ve personelinden<br />
bağımsız bir kişi olmalıdır. Ombudsman tamamen egemendir ve devletin diğer<br />
organlarından ve eylemlerinden bağımsızdır.<br />
104
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Polonya’da bu Ombudsmanlık Kurumu’nun kurulduğu andan itibaren deneyimli kişiler,<br />
bu ofiste çalışmaya başladılar ve ulusal önleme mekanizmasını gerçekleştirmek<br />
üzere deneyimli kişiler çalışmaya başladılar. Ama tabii zorluklar da var. UÖM’nin ulusal<br />
önleme mekanizmasının çalışmasında birtakım zorluklar yaşandı. STK’ların sıklıkla<br />
karşılaştığı zorluklardır bunlar ve ulusal önleme mekanizmalığı görevi Ombudsman<br />
tarafından yerine getirilecekti. Bu ne demektir? Mali bir bağımsızlık yok demektir.<br />
Çünkü devlet bütçesinde bu ofisin çalışması için gerekli olan bütçe mekanizma için<br />
yeterli olmuyor hiçbir zaman. Ayrıca Ombudsman’ın yaptığı insan haklarını koruma<br />
faaliyetleri kolay değil ve ulusal önleme mekanizmasının asıl odak noktasında çalışması<br />
gerekir ve Ombudsman sürekli olarak yasaların yerleştiğini ve çalıştığını denetlemekle<br />
yükümlüdür. Ve mekanizmada çalışan personelle ilgili bazı şikâyetler de olabiliyor.<br />
Ayrıca Ombudsman yasaların ihlal edildiği noktalarda müdahale edebiliyor.<br />
Önleyici bir etkisi yok. Dolayısıyla ancak bir şikâyet olduktan sonra Ombudsman<br />
devreye girebiliyor, reaktif bir organ olarak çalışıyor.<br />
Ayrıca uygulamada karşılaştığımız bazı sorunlar var. Ombudsman’ın ulusal önleme<br />
merkezi olarak çalıştığını söyledim. Burada bir hukuki çerçeve yasa yok, bununla ilgili<br />
olarak ve kişisel verilerin üzerinde çalışmasıyla ilgili bazı zorluklar yaşıyor. Ulusal önleme<br />
mekanizması ziyaretleri de yapmaya başladı; ancak sınırlı şekilde bu ziyaretleri<br />
yapabiliyordu. Burada bir yasamız var, 27 sayılı yasa. Diyor ki Ombudsman’ın hassas<br />
verilere erişimi mümkün değildir. Ve kişisel özel veriler korunduğu için bunlara erişim<br />
zor. Burada tabii ki UÖM görevini yerine getirebilmek için OPCAT’in öngördüğü<br />
ulusal önleme mekanizmasının yerleşebilmesi için mutlaka yasal bir dayanağa ihtiyaç<br />
var. Dolayısıyla yasalarda bazı değişikliklere ihtiyaç vardı. Bu yasal değişiklik olmadan<br />
önce kişisel verilere, hassas verilere erişimin çok zor olduğunu görüyoruz.<br />
Psikiyatri hastaneleri 2011 yılından itibaren ziyaret listesine alınmıştır; ancak bunların<br />
çıkarılması gerekti. Çünkü UÖM’nin deneyimi bu tür yerleri ziyaret sonucundaki<br />
gözlemleri şöyle olmuştur: Bu kişilerin hassas bilgilerine ulaşma konusunda bir yasal<br />
dayanak olmadığı için psikiyatri hastanesindeki kişilerin ziyaretleri mümkün olmuyordu;<br />
ancak yasalardaki değişikliklerden sonra bu olabilecekti.<br />
Ombudsman uluslararası kuruma bu mekanizmanın gerçekleşmesinde karşılaştıkları<br />
sorunları bildirdi. Ziyaret edecek ekiplerde uzmanların az olması bir sorundu ve disiplinler<br />
arası bir grup dalda hukukçular, bilim adamları, özellikle kriminoloji ve rehabilitasyonda<br />
uzmanlığa sahip kişiler ve eğitimcilerin bir araya gelerek tutukevlerini<br />
ziyaret edebilmeleri öngörülüyordu. Uzman sayısı ve çok disiplinli uzman sayısında<br />
sorunlarımız vardı. 18 Kasım 2011 tarihinde yasa üzerinde Ombudsmanlık sistemine<br />
yardımcı olacak değişiklikler yapıldı. Böylece Ombudsman’ın görevlerini yapabilmesi<br />
105
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
için yasal değişiklik yapıldı. Ombudsman UÖM görevini yapabilecek duruma geldi.<br />
Yeni yasa değişikliğiyle Ombudsman özgürlüklerinden yoksun bırakılan insanların<br />
tutuklandığı yerleri ziyaret ettikleri zaman ses kaydı ve görüntü kaydı artık yapabilecekti.<br />
Aynı zamanda Ombudsman söz konusu kişinin dışında bilgi alabileceği diğer<br />
kişilerle de görüşme yapabilme haklarına kavuştu. Görüntüler ve ses kaydı mümkün<br />
ve bu kayıtlar Ombudsman’ın ofisinde belli bir süre tutulabilecek; ancak bu kayıtların<br />
tutulması 10 yıldan fazla bir süreyi aşamaz.<br />
2010 tarihine kadar farklı kişiler Ombudsmanlık görevini yaptılar. Burada özellikle<br />
ceza yasası departmanından kamu idaresi, sağlık ve yabancıların korunması departmanından<br />
çeşitli kişiler bu görevi yaptılar; ama bu tarihten sonra ofis yeniden düzenlendi.<br />
Bir reel organizasyona gidildi ve 12 kişilik bir ekip seçildi. Buradaki bu ekip<br />
özellikle hukuk alanında, psikoloji, sosyoloji ve kriminoloji konusunda eğitim almış<br />
kişilerdi. Ulusal Önleme Merkezi Departmanı’nda Ombudsman’la birlikte üç bölgede<br />
çalışmalarını sürdürdüler. Çalışanların her birine gerekli eğitim verildi. Özellikle<br />
ziyaretler sırasında nasıl davranmaları konusunda eğitim verildi. Bu eğitim Avrupa<br />
Konseyi tarafından ve diğer yetkin kurumlar tarafından verildi. Ancak bütün ziyaretler<br />
sırasında 180 bin merkezin ziyaret edilmesi gerekiyordu. Ancak sadece 12 kişilik<br />
bir ekip bu ziyaretleri yapıyor. Dolayısıyla bütün bu ziyaret edilecek yerlerin rakamına<br />
böldüğümüzde bir mekân 20 yılda bir ziyaret edilebilecek. Bunun yanı sıra yeterli<br />
sayıda psikiyatrist yok. Bazen ruh hastalıkları, akıl hastalıkları hastanelerini de ziyaret<br />
etiğimizi düşünürsek psikiyatrist sayısını yeterli olmadığının bir sorun olduğunu<br />
görebiliriz. NPM bölümünün bir görevleri de OPCAT’in verdiği görevler bağlamında<br />
düzenli olarak özgürlüklerinden yoksun kişilerin ziyaret edilmeleri, bunların tedavilerinin<br />
yapılması, kötü muamele, insanlık dışı kötü muamele ve işkencenin önlenmesi<br />
ve bu kişilerin tutuldukları yerdeki şartlarının iyileştirilmesi burada yapılacak ziyaretlerin<br />
sonuçları olarak karşımıza çıkıyor.<br />
OPCAT’e göre protokole taraf olan devletler ulusal önleme mekanizmalarına görevlerini<br />
yapabilmeleri için yeterli bütçe sağlayacaklardır. Ombudsman’ın bütçesine parlamento<br />
karar verir ve bu Ombudsmanlık Kurumu’nun kurulduğu andan itibaren<br />
finansman ve bütçe tahsisi hiçbir zaman yeterli olmamıştır. Bütçe tabii ki yapılacak<br />
ziyaret sayısına göre tespit edilir. Geniş kapsamlı ziyaret çok sık yapılmaz; ama her<br />
ziyarette bir soruna odaklanır ve mümkün olduğu kadar çok sayıda özgürlüğünden<br />
mahrum bırakılan kişilerin bulunduğu yerlere ziyaret yapılır. Birleşmiş Milletler İşkence<br />
Özel Komiseri beş yılda bir geniş kapsamlı bir ziyaret yapar. Geniş kapsamlı<br />
ziyaretler polis birimleri ve gözaltı departmanı ile birlikte düzenlenir. Kadınlar ve<br />
yabancıların tutulduğu yerler, hassas ve kırılgan kişilerin tutulduğu yerler en az yılda<br />
bir kere ziyaret edilmelidir. Şu an Ulusal Önleme Merkezi’nde çalışan kişilerin sayısı<br />
106
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
ile minimum ziyaret sayısını gerçekleştirmek mümkün değil. Bunu yapabilmek için<br />
38 ilave elemanın işe alınması gerekir.<br />
Sanırım vaktimi tamamladım. Teşekkür ederim.<br />
Ville FORSMAN<br />
Evet, teşekkürler Sayın Marcin Kusy. Şimdi biraz geç başlamış olsak da herkesin birkaç<br />
dakika kısa konuşmasıyla neredeyse düşünülen tartışma zamanı kaldı. Dolayısıyla<br />
yaklaşık bir yarım saatimiz soru-cevap kısmı için kaldı. Şimdi soru sormaya başladığınızda<br />
lütfen ilk kendinizi tanıtın, ondan sonra kime soru sorduğunuzu belirtin.<br />
Sorusu olan arkadaşlar buyurun.<br />
Serhat KOCA Milli Savunma Bakanlığı Temsilcisi<br />
Benim sorum şu, gerek ulusal insan hakları alanında gerekse önleme merkezlerinin<br />
görevleri hususunda Almanya ile Polonya’nın mali sıkıntılarının olduğundan bahsettiler.<br />
Bilindiği üzere hükümetler bu kurumlarda görev yapan kişilerin tanınmasında<br />
ve finansman sağlanmasında yetkili. Bu anlamda sanki bu kurumların çalışmasında<br />
yöneticilerin bir anlamda vicdani tutumunda karmaşık bir yapı var. Bu noktada insan<br />
hakları konusunda gençlerin eğitilmesi hususunda acaba bu kurumların bir çalışması,<br />
görevi var mı? Bunu şu yüzden soruyorum, bir bataklığın içinden insanları çıkarmaya<br />
çalışmaktansa o bataklığın bir yandan kurutulması yönünde çalışma yapmanın önemli<br />
olduğunu düşünüyorum. Çünkü bildiğiniz gibi gençler geleceğin yöneticileri. Gençler,<br />
kötü muamele yapacak kişilerin yerine geçecek kişileri oluşturuyor. Bu anlamda<br />
eğitim rolü var mıdır bu kurumların? Bu hususu merak ediyorum.<br />
Marcin KUSY<br />
Şimdi bir şeyi açıklamak isterim. Yani şimdi Ombudsman Kurumu’yla bu Ulusal Önleme<br />
Mekanizmaları şöyle çalışıyor burada; parayı parlamento sağlıyor. Hükümet vermiyor<br />
parayı. Yani biz hükümetten istediğimiz miktarı talep ediyoruz; ama son kararı<br />
parlamento alıyor. Çünkü hükümet bu talebi tamamen parlamentoya iletiyor. Kamu<br />
denetçisinin seçiminde hükümetin en ufak bir rolü yok. Seçiminde de bir şey yok.<br />
Bütün buradaki yetki, parlamentonundur. Parlamento bu gibi konularda tek yetkili<br />
mercidir; ama önemli olan şey, eğitim. Gençlerin eğitimi çok önemli. Bu eğitim konusu,<br />
tabii işkencenin önlenmesinin bir yolu; ama bizim yapabileceğimiz kendi yetki<br />
alanımız çerçevesinde tamamen OPCAT’e bağımlı. Yani biz ulusal önleme mekanizması<br />
olarak okullarda veya başka yerde hiç kimseyi ne yazık ki eğitemiyoruz.<br />
107
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Christina HOF Almanya İşkencenin Önlenmesi Ulusal Ajansı Uzmanı<br />
Evet, ben de aynı şeyi söyleyecektim ama aslında ulusal önleme mekanizmasının, eğitim<br />
önlemleri almak, okullara gitmek, gençleri eğitmek gibi yetkileri yok. Almanya’da<br />
bu daha ziyade Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun görevi. Marcin’in de söylediği gibi<br />
biz ne yapıyoruz? Personelin eğitimine bakıyoruz ama bu farklı bir konu tabii sizin<br />
söylediğinizden farlı bir konu. Siz gençlerin eğitilmesini vurguladınız ki her şeyden<br />
evvel bunlar bu kurumlara düşmesinler veya belli görevleri yaparken de aynı yanlışı<br />
yapmasınlar. Tabii üyelerin atanması ve bütçelerin tahsisi ile ilgili konuşacak olursak,<br />
Almanya’da biz kısmen hükümetin eline bakıyoruz. Her yıl bütçemiz değişiyor diye<br />
bir şey yok, bu sabit bir bütçe. Tabii bunun yükseltilmesi de hakikaten çok zor bir<br />
süreç. Mesela önümüzdeki yıl ne alacağımızı biliyoruz. Evet, biz önümüzdeki yıl ne<br />
kadar ne alacağımızı biliyoruz. Yani sabit olarak ödenen bir rakam var. Ancak yükseltilmesi<br />
mümkün olabiliyor, indirilmesi söz konusu değil bu bütçenin.<br />
Janet ANDERSON- BIDOIS<br />
Şimdi sorunuzun birinci kısmını kaçırdım; ama anladığım kadarıyla bütçe ve hükümetten<br />
bağımsızlık konusu ile ilgili. Yeni Zelanda perspektifinden bakıldığında bizim<br />
de paramız devlet bütçesinden geliyor. Ama tabii ki büyük bir denetime tabiyiz, ama<br />
yine de bizim Ulusal İnsan Hakları Kurumu olarak Adalet Bakanlığı’nın bize müdahale<br />
etme hakkı ve imkânı yok. Yani öyle bir özerkliğimiz var. Hükümet’in çalışmamıza<br />
müdahalesi söz konusu değil.<br />
İkinci konu gençlerle ilgili. Ulusal insan hakları kurumları bu son derece önemli alanda<br />
rol oynayabiliyorlar. Bu konuda farklı modeller var. Mesela çocuk haklarının savunucularıyla<br />
bir arada çalışıyorlar. Adalet konferansları düzenlemeye başladık ve burada<br />
çocukların, gençlerin davranışlarını ve her şeyden önce mağdurları karşı karşıya<br />
getirerek bunların neden resmi adalet sisteminin dışına düştüklerini değerlendirmemiz<br />
ve davranışlar geliştirmemiz gerekiyor. Bu konuda kapsamlı bir programımız var.<br />
Tabii bir yerde etnik farklılıklar bazen işi zorlaştırabiliyor. Mesela polis kuvvetlerinde<br />
görev alanlar acaba genel ulusu, ulus içindeki bütün etnik grupları temsil ediyorlar<br />
mı, etmiyorlar mı? Adalet sisteminin kendisinden farklı etnik kökenden gelen insanlar,<br />
aynı ölçüde yararlanabiliyorlar mı yararlanmıyorlar mı? İşte bütün bunları dikkate<br />
aldığımız vakit dediğiniz gibi belli bir eğitim daha sağlıklı bir ortamın kurulmasına<br />
yardımcı olabilir. Ben bir noktayı ekleyebilirim eğitimle ilgili olarak, bu bence ulusal<br />
insan hakları kurumlarının en önemli görevlerinden biri. Tabii ki bizler tutukluluk<br />
yerlerini inceliyoruz, denetliyoruz ve tabii bu kurumlarda görev yapan personelin<br />
de eğitimlerini inceliyoruz. Yani bütüncül bir yaklaşımımız var. Ulusal insan hakları<br />
108
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
kurumlarının bu işlevleri yerine getirmeleri, kaynak miktarlarıyla doğrudan bağlantılı.<br />
Mesela on binlerce polis memurunun görev yaptığı ve tutukluluk mekânlarında<br />
görev yaptığı ülkelerde bunların hepsinin eğitilmeleri kolay değil. Belki daha makro<br />
bir düzeyde olabilir, müfredata bu konular koyulabilir, mesela.<br />
John COREY Kuzey İrlanda İnsan Hakları Komisyonu<br />
Evet, adım John Corey. Kuzey İrlanda İnsan Hakları Komisyonu’ndan geliyorum.<br />
Ben şöyle bir soru soracağım Ben’e. Eğer kendisini doğru yorumladıysam şöyle dedi,<br />
ulusal insan hakları kurumuyla ulusal önleme mekanizması arasında bazen gerginlik<br />
olabiliyor, dediler. Kuzey İrlanda’da bu iki farklı tutukluluk yerinde ulusal önleme<br />
mekanizması bunlarda yetkili değil. İngiltere’de ulusal insan hakları kurumları bu<br />
yerlerin denetimleriyle yetkilidir. Kuzey İrlanda’da bir de denetim kurumumuz var.<br />
Yani şunu anlatmaya başlıyoruz. Ulusal İnsan Hakları Kurumu olarak biz bu UÖM<br />
yani ulusal önleme mekanizmasının insan hakları standartlarını tam olarak uygulamada<br />
yeterli olmadığını düşünüyoruz. Tabiİ ki onlarla iş birliği yapıyoruz. Yani insan<br />
haklarına dayalı bir yaklaşımı birlikte sergilemeye çalışıyoruz; ama Ben acaba şu endişeyi<br />
taşıyor mu? Yani bir yerde ulusal insan hakları kurumu, bir ülkede ulusal önleme<br />
mekanizması halinde görevini yapamaz mı?<br />
Ben BUCKLAND<br />
Evet, ulusal önleme mekanizması Kuzey İrlanda’daki İnsan Hakları Komisyonu tarafından<br />
denetleniyor gibi bir söz söylediniz. Bu da önemli. Kim kimi izliyor, kim<br />
kimi denetliyor? Özellikle de söylediğim gibi 71 tane ulusal önleme merkezi var ve<br />
bunların çoğu çok etkin çalışmıyor, çok iyi çalışmıyor. Bunların kısmen kaynak meselesi,<br />
bazılarının da beceri, bilgi eksikliği meselesinden oluyor. Yani bunların birlikte<br />
çalışmaları önemli. Nasıl çalıştıkları da önemli. Benim bahsettiğim gerginlik daha<br />
ziyade şu şekildeydi ve bazı ulusal insan hakları merkezleri önleyici mekanizmalar<br />
konusunda denetim sahibi oluyorlar. Mesela tematik incelemeler yapılabiliyor, kamu<br />
denetçilerinde de bu yetkilerin olduğu yerler var. Yani bireysel şikâyetler olmasa bile<br />
bu denetimler yapılıyor ve bu oldukça güçlü olan önleyici bir görev. Bunlar her türlü<br />
tutukluluk yerinde yapabiliyorlar. Belki gelecekteki Ulusal İnsan Hakları Kurumu<br />
rolü ile bir farklılaşma olabilir. 31 tane Kamu Denetçiliği Kurumu ve Ulusal İnsan<br />
Hakları Kurumu var. Bunlar kötü yönetim gibi konulara eğilebiliyorlar, bireysel şikâyetleri<br />
inceleyebiliyorlar bunları sonuçlandırabiliyorlar. Bazı durumlarda mektup<br />
teatisiyle ilgili Bakanlıklarla yazışmalarla bu çözümlenebiliyorlar. Dolayısıyla ulusal<br />
önleme merkezinin daha ziyade işbirliği, diyalog gibi konularla ilgilenmesi gerekiyor.<br />
Yani bireysel başvurularla ilgilenen bir kurum değil. Pek çok kurum için tabii bu tür<br />
109
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
yaklaşımı entegre etmek kolay değil. Bazıları yıllardan beri bunu yapmış olabilirler.<br />
Sanırım bu bir şekilde sizin sorunuzun cevabı olabildi. Tabii burada ulusal önleme<br />
merkezinin denetiminden de siz bahsettiniz.<br />
Feray SALMAN İnsan Hakları Ortak Platformu Genel Koordinatörü<br />
Çok teşekkürler bu dört farklı, dört farklı değil aslında üç farklı ve bir genel sunum<br />
için. Açıkçası şey için de teşekkür ederim, hani çok açıkça nelerden, nelerin eksik<br />
olduğunu ve tam bir işlevin yerine gelmesi için aslında hangi boşlukların olduğunu<br />
da kendi deneyimimizden aktarmamızın çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. O<br />
yüzden de gerçekten tebrik ederim, bunları açık yüreklilikle söylediğiniz için.<br />
Şimdi biz, insan hakları örgütleri olarak bu meseleye baktığımız zaman Türkiye’de<br />
kendi başına bir ulusal önleme mekanizmasının kuruluyor olmasını aslında önemsiyoruz,<br />
halen daha önemsiyoruz. Her ne kadar bu görev Türkiye’de Türkiye İnsan<br />
Hakları Kurumu’na verilmiş olsa dahi. Çünkü hani şöyle bir arka planımız da var ki<br />
çok uzun, çok kaynak sarf ettiğimiz ve liderliğini de bu ülkenin işkencesiyle, işkence<br />
pratikleriyle mücadele eden ve sırf onun için kurulmuş bir örgütün yaptığı, Türkiye<br />
İnsan Hakları Vakfından bahsediyorum. Son dört yıldır, beş yıldır sürdürdüğü bu<br />
çabanın sonunda biz bir çeşit geri püskürtülmüş şekildeyiz. Bunu Türkiye İnsan Hakları<br />
Kurumu’nu küçük gördüğüm şeklinde algılanmasını da istemem açıkçası. Çünkü<br />
zaten kaynakları dar olan, dün de Sayın Abdurrahman Eren’in söylediği bir şey olarak<br />
daha kendisini henüz yeni yapılandıran, henüz kurumsal yapısını geliştiren bir<br />
kurumun içerisinde bir de dinlediğimiz, bildiğimiz, çalıştığımız kadarıyla bu kadar<br />
önemli birçok spesifik bir alana hem de önleyici rolü yani reaktif rolden ziyade önleyici<br />
rolünün yüklendiği bir yerde ki çok daha farklı bir örgütlenme yapılanmayı ve<br />
istihdamı gerektiren bir alana girmesine açıkçası karşıyız. Buradan doğru birkaç soru<br />
daha sizin deneyiminize ilişkin soru sormak isterim. Şimdi bizdeki mekanizmada hani<br />
ulusal kurum bunu yapabilir; ama hangi koşullarda yapacağı çok önemli. Dolayısıyla<br />
buradan belki tavsiyelerimizin ne olduğunu görmemizde yarar var, hâlihazırda. Dünkü<br />
sunumun da temelinde giderek, yani kurumla ilgili olarak hani sıkıntılar ve ifade<br />
edilenler bakımından da birinci sorum.<br />
İkincisi, Türkiye’de ikinci başka bir sorun var. 2000’li yılların başında Cezaevi İzleme<br />
Komiteleri kuruldu, Türkiye’de. Şimdi bu komiteler halen daha varlar ve Adalet<br />
Bakanlığı’na bağlılar. Bireysel şikâyet alıyorlar. Fakat kapalı bir yapı, şeffaf bir yapı<br />
değil. Raporlarını tamamen Adalet Bakanlığına veriyorlar, Adalet Bakanlığı arzu ederse<br />
bunun sonuçlarını açıklıyor, istemezse de açıklamıyor. Kaldı ki şimdiye kadar da<br />
sadece bir rapor açıkladı ki bir yasa değişikliği olmuştu, baskı nedeniyle olmuştu yasa<br />
110
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
değişikliği. Fakat o yasa değişikliğini de hâlihazırda Adalet Bakanlığı bir kere yaptı, bir<br />
daha da yapmadı. Şimdi böyle bir yerde önleme mekanizmasının ne ile karşı karşıya<br />
kaldığını görmek lazım. Dolayısıyla sizin ülkelerinizde de doğrudan Adalet Bakanlarınıza<br />
ya da kimse o sorumlu yetkili Bakanlık bağlı ve bu tür şeffaf olmayan ya da<br />
tamamen iç mekanizmaları gibi görebileceğimiz yapılar var mı ve sizin çalışmalarınız<br />
bu yapılarla ne kadar çatışıyor, ne kadar işbirliği yapabiliyor, ne kadar onları dönüştürebiliyor?<br />
Hani buradaki önemli olan sorulardan bir tanesi o. Dolayısıyla bu soru<br />
kendi ulusal önleme mekanizmamızın nasıl bir şey olacağı konusunda son derece<br />
önemli bir alan bazen engel haline geliyor.<br />
Türkiye’de 355 tane sadece Adalet Bakanlığı’na bağlı ceza infaz kurumu var. Hani siz<br />
rakamları saydınız. Ve dolayısıyla bütçe kısıtlılıklarından yani hükümetleri aslında<br />
insan hakları alanını bütçe geldiği zaman önüne bütçe engeli koyduğu ve bunu da bütün<br />
ülkelerin, bütün devletlerin, bütün iktidarların sistematik olarak yaptığı umarım<br />
ender örnekleri vardır; ama hiç sanmıyorum, bir alanda karşı karşıya. İşte dolayısıyla<br />
Türkiye’de sadece ceza infaz kurumu olarak içinde çocuklar, kadınlar ve diğer erkek<br />
hükümlülerin olduğu 355 yer var. Buna şeyi dâhil etmiyorum, geri gönderme merkezlerini.<br />
Türkiye’de hızla geri gönderme merkezleri inşa oluyor. Türkiye’nin sığınmacı<br />
nüfusu inanılmaz, geri gönderme sayısında inanılmaz bir nüfus var. Türkiye’nin<br />
nüfusu zaten 70-80 milyon. Tutuklu nüfusu cezaevindeki nüfustan çok daha fazla<br />
olan bir ülke. Şimdi hani psikiyatrik kurumlar, sığınma evleri kadınların kaldığı, yaşlı<br />
bakım evleri falanlara baktığımız zaman Türkiye’deki bir ulusal önleme mekanizması<br />
hanginize daha yakın olabilir acaba ne dersiniz, onu da merak ediyorum. Teşekkür<br />
ederim.<br />
Christina HOF<br />
Sorularınız için teşekkür ederim. Umarım bazı cevaplar verebilirim. Önce dediniz<br />
ki bu cezaevlerini izleyen komiteler var dediniz, Adalet Bakanlığına bağlı. Bizim<br />
UÖM’den önce bizde de bu vardı bazı izleme komitelerimiz vardı. Psikiyatrik hastanelere,<br />
yaşlılar evine gidip izleme çalışmaları yapıyorduk. Daha sonra Almanya’da UÖM<br />
kuruldu ve bütün bu kurumları içine alan yeni bir oluşum istendi. OPCAT burada<br />
çok özeldi ve daha önceki sistemler OPCAT’in görev tanımına ve taleplerine uymadığı<br />
için yeni bir kurum kurulsun istendi ve biz bunu kurduk. UÖM’lerle Bakanlıklar arasında<br />
ilişkiler, bence çok önemli. Özellikle de tavsiye kararlarını uygulayacak taraf lar<br />
Bakanlıklar. Almanya’da bununla ilgili bazı zorluklarımız var. Mesela Adalet Bakanlığı<br />
ile çok iyi ilişkilerimiz var ve bu Bakanlık bizim Kurumumuzu çok iyi bilir, tanır;<br />
ama bazı bireylerle özellikle temasımız çok iyi, pek çok cezaevini ziyaret ettik Adalet<br />
Bakanlığına bağlı olan. Onların yıllık konferansına da katılıyoruz mesela İçişleri Ba-<br />
111
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
kanlığı, Adalet Bakanlığı yıllık toplantılar, konferanslar düzenliyorlar. İlgili konuları<br />
tartışıyorlar ve bizim de katılmamızı Kurumumuzu tanıtmamızı istiyorlar ve biz bunu<br />
hep yaptık. Sağlık Bakanlığı açısından Sağlık Bakanlığı bizi pek tanımıyor, bizim ne<br />
yaptığımızı pek bilmiyor. Bu kurumları ziyaret etmeye başladığımızda da pek bilgileri<br />
yoktu. Dolayısıyla hangi UÖM modelini Türkiye’de benimsemeniz gerekir, zor bir<br />
soru. UÖM’lerin karşılarında fon eksikliği, bütçe eksikliği, personel eksikliği gibi sorunlar<br />
hep var. Belki tek bir ulusal insan hakları kurumundan çok da farklı olmayan<br />
bir kurum kurmak belki iyidir. Yani Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun bir parçası<br />
olacak zaten UÖM ve personelin ne kadarı kurum içi, ne kadarı UÖM için çalışacak<br />
bu tabii ki kesin olarak halk tarafından bilinmeyecek; ama tek bir UÖM ayrı bağımsız<br />
olarak kurulduğunda bununla ilgili maliyet ve personel de ayrı olacak.<br />
Sorduğunuz soruların bir kısmına cevap vermeye çalışayım. Türkiye için önleyici bir<br />
modelin benimsenmesi, farklı modellerin avantajları ve dezavantajları var. Çok farklı<br />
UÖM modelleri dile getirilebilir. Burada tabii ki bir kurumun bütün görevi yapması<br />
çok iyi; ama farklı yetkinliklere uzmanlıklara sahip gruplar birbirine paralel de çalışabilir.<br />
UÖM’de bu önemli görevi yapacak yetkinliğe sahip insanların çalışması gerekir.<br />
Ulusal insan hakları kurumlarının deneyimleri gayet yoğun; ama sizin deneyimlerinize<br />
dayanarak bir modeli seçmeniz gerekir.<br />
Sorulardan bir başkası da raporların şeffaf lığı, açıklanması, özellikle tutuklu kişilerle<br />
ilgili ziyaretlerin raporların açıklanmasıydı. Bazı raporlar tam olarak yayınlanabiliyor,<br />
bazıları özet olarak yayınlanıyor. Tabii farklı nedenlerle; ama bütün bu raporlar ve<br />
ziyaretlerde şeffaf lık çok önemli. Bu şarttır. Bütün bu ziyaretlerin cezalandırıcı olmaması<br />
gerekir ve doğru cevabı belki veremiyorum ama ben daima şeffaf lıktan yanayım<br />
ve eğer şeffaf olurlarsa ulusal önleme merkezleri çok daha avantajlı olur ve insanlara<br />
daha büyük güven verir ve birlikte çalıştıkları diğer kurumlara da çok büyük bir güvence<br />
verir.<br />
Bakanlıklarla UÖM’ler arasındaki ilişkiler bizim de ilişkilerimiz fevkalade yoğun. Burada<br />
aslında yaptığımız çalışmanın ne kadar karmaşık olduğu ve amacımızın ne olduğunu<br />
iyice açıklamak, anlamak gerekir. Yeni Zelanda’da, işkenceyle ilgili birtakım<br />
söylentiler vardı. Dolayısıyla biz bu konudaki şartları, koşulları, tutulma koşullarını<br />
inceledik ve burada şeffaf olmak çok önemli ve bütün ilgili Bakanlıklar ve kurumlarla<br />
yuvarlak masada karşılıklı yüz yüze konuşmak çok önemli. Ve insan hakları kurumları<br />
ve UÖM’lerin çalışması konusunda son yıllarda çok büyük iyileşmeler görüldü.<br />
Ve Bakanlıklar arası işbirliği dediğim gibi onlarla işbirliği çok önemli, özellikle de<br />
gözaltında tutulan kişilerin, tutulduğu yerler alkol ve uyuşturucu bağımlısı kişilerin<br />
tutulduğu yerler. Buralar ülkemiz için çok önemli ve tabii ki buraların ziyareti de çok<br />
112
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
önemli. Daima buradaki bilgilerin ilgili taraflarla paylaşılması gerekir. Problemlerin<br />
ortaya çıkması gerekir ki bunlara çare bulabilelim. Tabii ki bireysel olarak çalışmalar<br />
da burada çok önemli. Bireysel çalışmalar gayet yardımcı oluyor.<br />
Ben BUCKLAND<br />
Sorular için teşekkür ederim. Diğer arkadaşlarımın söylediklerini ben de destekliyorum.<br />
Bir iki şey ekleyebilirim. Türkiye’de Ulusal İnsan Hakları Kurumu’na UÖM<br />
görevi de verilmiş ve anladığım kadarıyla henüz istişare aşamasında sivil toplumla<br />
birlikte ele alınıyor ki OPCAT de zaten bunu öneriyor. Bütün ilgili aktörlerin bir<br />
arada görüşerek ve deneyimli kişilerin de katılımıyla bu mekanizmanın kurulması<br />
tavsiye ediliyor. OPCAT’den bahsediyoruz. Burada değinmediğimiz bir şey tabii ki<br />
işkencenin önlenmesiyle ilgili çalışan Alt Komite. UÖM de var ama bu Alt Komite’de<br />
çok önemli. Onların da görevi tutukevlerini ziyaret etmek, böyle bir görevleri var.<br />
Protokole taraf olmuş ülkelerde 4 tür ziyaret yapılabilir ve bunlar düzenli ziyaretler,<br />
izleme ziyaretleri, UÖM ziyaretleri, UÖM’le istişare edilecek ziyaretler. Bir de OPCAT<br />
ziyaretleri olabilir. Türkiye’ye gelerek ziyaret etmesi ve OPCAT süreciyle ilgili Türkiye’deki<br />
yetkili makamlara bilgi vermesi, onlarla istişare yapması şeklinde açıklanabilir.<br />
Teşekkür ederim.<br />
Marcin KUSY<br />
Ben de yeni bir şey eklemeyeceğim. Hangi model UÖM? En iyi modellerin bir cevabı<br />
yok. SPT Başkanına sormuştum bunu, güldü, dedi ki yok bunun cevabı. Ombudsman<br />
artı modeli beni çok memnun etmişti. Ombudsman STK’larla birlikte işbirliği<br />
yapıyor ve ziyaretleri birlikte örgütlüyorlar. Slovenya’da bu model var. Ancak şurası<br />
tuhaf ki bu önleyici ziyaretlere katılan STK bireyleri bu işbirliğinden memnunlar ama<br />
Ombudsman açısından durum farklı. Onlar mutlu değillerdi bu işbirliğinden, STK<br />
işbirliğinden ve bu modelden mutlu değillerdi. Size ne gibi konularda fikir verebiliriz<br />
dediniz. Türkiye’de OPCAT’in verdiği yetki alanıyla Polonya’da OPCAT onaylandıktan<br />
sonra görev Ombudsmana verildi. CPT ve SPT üyeleri Polonya’ya geldiler ve<br />
bize çok iyi bir eğitim verdiler. Ziyaret metodolojisi konusunda üç günlük bir eğitim<br />
aldık. Daha sonra ziyaretlerle ilgili bilgi aldık ve bunun nasıl yapılacağını öğrendik.<br />
Çok iyiydi, başarılıydı ve daha sonra Ombudsmanlık ofisine ve devlete UÖM’yle ilgili<br />
bilgiler verdiler. Çok yararlı oldu bunlar. Şeffaf lıkla ilgili olarak biz web sitemizde her<br />
raporu yayınlıyoruz; ama aynı zamanda ilgili kurumdan aldığımız cevapları da yayınlıyoruz,<br />
Bakanlardan, Bakanlıklardan gelen cevapları da yayınlıyoruz. Bunun nedeni<br />
şu, bazen öyle cevaplar alıyoruz ki tavsiye kararlarımıza, önerilerimize, bize yaptıkları<br />
113
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
muamele, bize hitap tarzlarını herkesin görmesini istiyoruz. Yani bir kurum bize nasıl<br />
muamele ediyor bunu görmelerini istiyoruz.<br />
Tek bir şey ilave etmek istedim Ben’in de söylediği gibi. Eğer hakikaten bu konuyla ilgileniyorsanız<br />
SPT Danışma Kurulu olarak biz bunu yaptık. Bunu size açıklayabilirim.<br />
Belki dışarıda ikili bir görüşme yapabiliriz.<br />
Feray SALMAN<br />
Şimdi Türkiye’de bu deneyime özelikle sivil toplum örgütlerinin APT’yle yani Association<br />
of Prevention of Torture’le ve Alt Komite ile dört sene boyunca çalıştığı bir<br />
çalışmanın yok varsayıldığı bir durumda konuştum ben bunu. Dolayısıyla aslında<br />
bu deneyimin burada Türkiye İnsan Hakları Kurumu’yla ilgili bir sorunumuz yok;<br />
ama kamu idaresinin bu meseleyi nasıl gündemimize getirdiği ve nasıl dikte ettiğiyle<br />
ilgili bir sorunumuz var. Dolayısıyla kurumla sivil toplum örgütlerinin, insan hakları<br />
örgütlerinin aşması gereken nokta onların taleplerini biz nasıl en iyi ve Türkiye bakımından<br />
en yararlı ve Türkiye’nin gerçekten insan hakları meselesine etki edecek ve<br />
değiştirecek ve dönüştürecek bir şeyi nasıl yaratırız sorusunun yanıtı aslında. Hani<br />
bütün bu bilgiler bizde var ama bunu nasıl hayata geçireceğimiz konusunda önümüzde<br />
böyle de engeller var yani bütün mesele aslında bunu nasıl kırarız meselesi asıl<br />
önemli olan.<br />
Ville FORSMAN<br />
Evet, teşekkür ederiz. Evet, teşekkürler. Şimdi, beyefendi sizin sorunuz, sanırım bir<br />
soru var. Ondan sonra bitiriyoruz çünkü gecikiyoruz.<br />
Uğur TUNCER İçişleri Bakanlığı AB Uzmanı<br />
Benim ismim Uğur Tuncer, İçişleri Bakanlığı’ndan katılıyorum. Birinci sorum şu şekilde<br />
olacak. Şimdi Türkiye’nin işkence kanunları 2000’den önce biraz sıkıntılıydı ama<br />
işte işkenceye karşı sıfır tolerans deyimiyle çıktılar ve muazzam düzeyde azalma oldu.<br />
Bunun SPT’nin veya işte İşkenceyi Önleme Komitesi’nin raporlarında da görebiliriz.<br />
Fakat şöyle bir şey var. Şimdi bu kurumlar asıl işlevindeler; fakat raporladıkları sunuşların<br />
bir idari yaptırım ya da bir yaptırımla karşılaşmadığı sürece kamuda çok ciddi<br />
şeyi bulunmaz, karşılık bulmayacağını düşünüyorum. Bu konuda ülkelerde nasıl bir<br />
uygulama var?<br />
İkinci sorum Yeni Zelanda’ya olacak. Konu gözetim konusuyla ilgili olarak sadece<br />
kanun uygulayıcı birimler hakkında mı bir gözetim söz konusu, karar alıcılara yö-<br />
114
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
nelik bir gözetim söz konusu mu? Yani sonuçta ilgili amir diyor ki şu gösteriyi dağıt<br />
ve adamcağızlar dağıtıyor bir şekilde. Siz aşağıda konumda olan, kanun uygulayıcısı<br />
konumunda olanları şey yapıyorsunuz, yukarıdaki mülki idare amirlerine ve yöneticilere<br />
karşı bu gözetim söz konusu mu? Bu büyük bir problem olabiliyor aslında bizde.<br />
Ben BUCKLAND<br />
Bakın, ben bir noktaya şöyle değinebilirim. Şöyle ki işkence vakalarının azaltılması,<br />
Türkiye’de durumun iyileşmesiyle ilgili olarak, geçmişe kıyasla bir iyileşme olduğu<br />
kesin Türkiye’de; ama OPCAT işkencenin önlenmesinden çok kapsamlı bahseder.<br />
Mesela Norveç’te son 30 yıldan beri bir işkence olayı, kötü muamele olayı yaşanmadı<br />
ama yine de onların bir ulusal önleme mekanizması var. Epey farklı koşullar yaşanabiliyor,<br />
tutukluluk merkezlerinde. Yani tek bir küçük örnek vermek gerekirse ben bir<br />
Fransız ve Ulusal İnsan Hakları Kurumu üyesiyle beraberdim ve tutukevini izliyorduk,<br />
ziyaret ediyorduk. Yani aslında tıbbi konularda bir bireysel risk değerlendirmesi<br />
yok ve aynı zamanda onlar da hastaneye giderken doktorlarla görüşebiliyorlardı ama<br />
bunu kelepçeli olarak yapıyorlardı. Evet, bu vaka işkence değil ama; kötü muamelenin<br />
bir örneği. Çünkü böyle bir uygulamayı gerçekten gerek yok. Hiç kimseye zarar<br />
verme riski olmayan insanlar bunlar. Sadece örnek vermek için söylüyorum ben, bir<br />
tavsiye olarak. Ulusal önleme mekanizması böyle bir tavsiyede bulunabilir.<br />
Janet ANDERSON-BIDOIS<br />
Sorularınıza şöyle cevap verebilirim. Bir tanesi bağlayıcı tavsiyeleri nasıl gerçekleştiriyorsunuz?<br />
İnsan Hakları Komisyonumuz Yeni Zelanda’da ve ulusal önleme mekanizmaları<br />
tabii çok yoğun çalışıyorlar. 45 tane personelimiz var. Bunların 5 ila 6’sı<br />
iletişim sorumlusu ve onların kilit bir rolü var. Tabii ki rapor yazmak, hazırlamak çok<br />
kolay; ancak bunların neticede belli bir değişimi de beraberinde getirmesi gerekiyor<br />
ki bunu sağlamak için güçlü bir ekibimiz var. Kamuoyu açıklamaları yapıyoruz. Tabii<br />
biz burada hükümeti herhangi bir şekilde küçük düşürmeye çalıştığımız yok ama<br />
yapmaya çalıştığımız şey tabii bu OPCAT’le de bağlantılı, önemli bir konu. Mesela<br />
bu dört yıl önce adalarımızdan bir tanesinde yoğun bir deprem sorunu yaşanmıştı ve<br />
çok büyük bir tahribat olmuştu ve burada herkesin bilgilendirilmesine, örgütlü bir<br />
şekilde yardım örgütlenmesine çalıştık. Yani bazı arkadaşlarımız çok genç olabilir, 23<br />
yaşında olanlar da var, ama bunlar twitter, facebook gibi sosyal medya alanlarında son<br />
derece becerikli insanlar ve bunlar tabii ki 30 yaşın altındaki yaş gurubu özellikle bu<br />
konuda aydınlatma yapabiliyor kamuoyuna yönelik olarak ve bu hakikaten değişimi<br />
etkilemekte fevkalade önemli bir uygulama.<br />
115
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
İkinci sorunuzla ilgili olarak bağımsız polis gücü tabii bu İnsan Hakları Kurumu’ndan<br />
oldukça ayrı bir kurum. Bu konuda görev yapacak grubun emekli yargıçlardan oluştuğunu<br />
söyleyebilirim ve onlar da önemli raporlar hazırlıyorlar. Web sayfamızda bütün<br />
bu raporların örneğini bulabileceksiniz. Polisleri de aydınlatmak lazım, dikkat<br />
etmeleri gereken konularda ve aynı zamanda bu kurum karar almaktan ziyade bazı<br />
gözlemleri konusunda yayınlar yapıyorlar. Tabii ki ilginç konular da olabilir bunlar.<br />
Bir tanesi çok önemliydi. Yeni Zelanda’da “boy racer” problemimiz var. Yani gece<br />
kulüplerinde ve diğer benzer yerlerde çok istenmeyen, toplum tarafından da iyi görülmeyen<br />
gençlik grupları var. İşte bunları tutuklayabiliyorlar. Tutuklarken belli bir<br />
neden olması gerekiyor. Evet, bunlar toplumda sevilen bir grup değil ama yine de<br />
polis teşkilatının bir derece sert önlem alması tasvip edilemez. İşte bu konuda rapor<br />
yazıldı, buradaki önlemlerin çok aşırı olduğu söylendi. Ve burada uygulanan sistemler<br />
çok uygun değildi. Tabii bu tamamen sorunuzun cevabı olmayabilir ama polis uygulamalarıyla<br />
ilgili yetkili makamların da yapabildikleri bunlar olabiliyor.<br />
Christina HOF<br />
Evet, şimdi ben şöyle cevaplayacağım. Janet’ın söylediklerine aynen katılıyorum.<br />
Özellikle iletişim konusunda. Almanya’daki durum şöyle, kamuoyunun baskısı çok<br />
yardımcı oluyor, uygulama konusunda. Ziyaret raporları yayınlanıyor web sitemizde<br />
ve yetkili makamların uygulamayla ilgili açıklamaları da yayınlanıyor. Almanya’da<br />
hiçbir kurum kendi verdiği cevabın internette görülmesini istemiyor ama bu olmasaydı<br />
sorunların çözülmesi beklenemezdi. Bu açık bilgilendirme çok önemli. Biz bütün<br />
ziyaret raporlarımızı, bütün görüş raporlarını internete yayınlıyoruz. Bunların tercümelerini<br />
yapıp, SPT gibi işkence önleme kurumlarına iletiyoruz ve bu şekilde tavsiyelerin<br />
uygulanmasına katkıda bulunuyoruz.<br />
Murat KÖYLÜ KAOS GL Temsilcisi<br />
Teşekkürler, KAOS Gay ve Lezbiyen Derneğinden. Benim iki sorum var. Sorularım<br />
Christina’a ve Ben’e olacak. Şimdi hem ulusal insan hakları kurumlarının hem işkence<br />
önleme mekanizmalarının hem de bu iki yapının birbiriyle ilişkisinin ülkelerin insan<br />
hakları sisteminin, mevzuatının uygulamasıyla, kültürüyle, çoğulculuk anlayışıyla,<br />
farklılığını görebilmesi ve buna yanıt verebilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir örnekle<br />
bunu açıklamaya çalışacağım. 2013’ün sanırım Ekim’inde Avrupa İnsan Hakları<br />
Mahkemesi Türkiye’yi bir konuda suçlu buldu. İzmir’den bir mahpus başvurmuştu,<br />
İzmir’deki bir hapishaneden, eşcinsel bir mahpus. Bir sanırım 8 ay boyunca tecrit<br />
edildiğini ifade etti ve idarenin kendisine tecrit etme nedeni idarenin deyimiyle koğuş<br />
arkadaşlarının saldırılarından korumaktı ve hani düşünebiliyor musunuz siz bir kişiyi<br />
116
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
korumak için 8 ay boyunca tecrit ediyorsunuz tek başına. Yani bu aslında biraz önce<br />
ilk başta söylediğim o insan haklarının gelişmişlik düzeyi topyekûn bir mücadelenin<br />
olmadığı ve işkencenin nasıl olduğunun ele alınabileceğini gösteren bir örnek diye<br />
düşünüyorum.<br />
Şimdi ne yazık ki 2014’te Adalet Bakanlığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına<br />
göre uyumlaştırma planında bu sorunun çözümü için işte homofobi veya işte<br />
transfobi temelli önyargılarla mücadele, nefret suçlarının mevzuatında cinselliğin, cinsiyet<br />
kimliğinin ele alınması işte bununla ilgili başka adımların atılmasında değil bir<br />
LGBT hapishanesi kurulmasını önerdi. Yani kolektif işkence diye bir şey var mı ben<br />
bilmiyorum ama bu hani kolektif izolasyonun, tecridin bir örneğidir.<br />
Şimdi, ikinci soruma geliyorum. İşkenceyi Önleme Komiteleri veya mekanizmaları<br />
olsun, onlarla ilişkileri bağlamında ulusal insan hakları kurumları olsun. Böylesi bir<br />
vakayla karşılaştığınızda siz sadece cezai ve idari pencereden mi bakıyorsunuz yoksa<br />
çok daha geniş, yani o ülkenin demokratik yönetimindeki boşlukları da gören, mevzuat<br />
eksikliklerini de gören, meselenin orada bir işkence olarak ortaya çıkmış ama<br />
aslında ulusal kültürel çok daha geniş boyutlarını da gören önerilerde mi bulunuyorsunuz,<br />
izlenimlerinizi buna göre mi yapıyorsunuz? Çünkü bizzat Cumhurbaşkanı<br />
veya Başbakan’ın ağzıyla belirli toplumsal kesimlerin ötekileştirildiği seçilme haklarının<br />
dahi yok sayılması gerektiği ifade edilen ülkelerde herhalde bu tarz vakaların<br />
yaşanması sadece olabileceklerden bir tanesidir. Teşekkür ederim.<br />
Ben BUCKLAND<br />
Biz de size bu sorunuz için teşekkür ediyoruz. Çünkü gerçekten de çok önemli birkaç<br />
noktaya değindiniz. İlki hassas guruplar. Biz bu insan hakları yapılarından önleme<br />
mekanizmalarından bahsettik, bunların çalışma mekanizmalarından bahsettik ama bu<br />
UÖM’lerin çalıştığı en önemli alan risk faktörlerinin değerlendirilmesi. Mesela herhangi<br />
bir anda gözaltında veya tutuklulukta veya bir kişi tutuklandıktan birkaç saat<br />
sonra olabilecek olaylarla ilgili. Bazı gruplar, daha hassas guruplar olarak mevcut. Bu<br />
bütün ülkelerde var. LGBT grubuna giren kişiler bunların içinde. Ve toplumların bu<br />
gibi hassas olan gurupları var. Bunlar gözaltında oldukları, tutukluluk durumunda<br />
olduklarında bu hassas konu ön plana çıkıyor. Önleme mekanizmaları bunlara özel<br />
olarak eğilmeye çalışıyor. Şimdi APT olarak biz, tutukluluk odaklanma veri tabanı<br />
geliştirdik, bölgesel standartlar vurgulandı cezaevleriyle ilgili ve bu yine hassas guruplara<br />
göre ayrı ayrı ayrıştırıldı. Mesela 10 farklı hassas grup olabiliyor ve mesela LGBT<br />
gurubuna giren kişiler de böyle. APT web sitesinde bunu görebilirsiniz.<br />
117
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Bir de ikinci değindiniz nokta siz sadece gözaltına veya tutukluluk mahalline mi bakıyorsunuz?<br />
Hayır, bu önleme mekanizması çalışması bir gözaltı yerinde neler olup bittiği,<br />
tutukluluk mekânında neler olup bittiğinin ötesinde şeylere de bakıyor. Kültüre<br />
bakıyor, yasalara bakıyor, yani neticede bir mekânda olanı mümkün kılan koşullara<br />
bakıyor, bunları da inceliyor.<br />
Christina HOF<br />
Bir iki şey eklemek istiyorum, Ben’in söylediklerine. Onun söyledikleri doğru tabii.<br />
Bu fevkalade önemli bir konu bizler için önleme mekanizmaları olarak. Almanya’daki<br />
Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun bir izleme kurulu var. Bu da engelli kişiler için bir<br />
izleme yapıyor. Bu Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun yetki alanına giren bir konu. Sadece<br />
cezaevlerinde veya tutukluluk yerlerinde değil bütün toplumda bu inceleniyor.<br />
LGBT grubuna giren kişilere gelince bunlar genel olarak hassas bir grubu oluşturmuyorlar<br />
Almanya’da, özellikle de cezaevlerinde. Yani burada genel bir risk onlar için var<br />
diyemeyiz, en azından şu anki durum böyle. Daha risk altında olan hassas guruplar<br />
var bizim ülkemizde.<br />
Birinci sorunuz, işbirliğiyle ilgiliydi, önleme merkezleriyle insan hakları kurumları<br />
arasındaki işbirliği. Evet, aramızda yakın bir işbirliği var ama şunu da unutmayalım,<br />
bunlar farklı kurumlar, her ikisi de farklı gruplar. Tabii bilgi teatisinde bulunuyorlar<br />
ama örneğin birlikte bir faaliyet yapmaları çok sık rastlanan bir şey değil. Çünkü<br />
orada şöyle bir sorun çıkıyor ortaya. Sanki bağımsızlıklarında bir eksiklik olmuş gibi<br />
algılanıyor. Bu da zor bizim için. Çünkü sivil toplum örgütleri normalde önleme merkezlerinin<br />
mekanizmalarına katılmak istiyorlar Mesela ziyaretlerimizde yer almak istiyorlar<br />
ki bu bizim önleme mekanizmalarımız açısından iyi bir yöntem değil. Çünkü<br />
görev ve yetki alanlarının birbirinden tamamen ayrı tutulması gerekiyor.<br />
Ville FORSMAN<br />
Katılımcılara ve düzenleyen Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na teşekkürler. Efendim,<br />
bu oturumu kapatabiliriz. Şimdi kahve molası olacak diye biliyorum ama nerede?<br />
Dışarıda mı olacak? Tamam, dışarıda. Teşekkürler.<br />
118
IV.OTURUM<br />
KUTUPLAŞMIŞ TOPLUMSAL<br />
YAPILARDA ULUSAL İNSAN<br />
HAKLARI KURUMLARININ ROLÜ<br />
Moderatör: Levent KORKUT Türkiye İnsan Hakları Kurumu, Kurul Üyesi<br />
John COREY<br />
Kuzey İrlanda İnsan Hakları Komisyonu, Komisyon Üyesi<br />
Siobhan MULLALLY<br />
İrlanda İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonu, Komisyon Üyesi<br />
Homero Matthew P. RUSIANA<br />
Filipinler İnsan Hakları Komisyonu, Alan Çalışmaları Ofis Direktörü<br />
119
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Levent KORKUT TİHK, İnsan Hakları Kurulu Üyesi<br />
Evet, son oturuma başlıyoruz. Bu oturumumuzun konusu esas itibariyle çatışmalı<br />
toplumlarda insan hakları konuları ve bu konuların rolü. Tabii çatışma ve toplum<br />
deyince bunun belki bir genel çerçevesini çizmek gerekir. Çatışma deyince burada illa<br />
ki hani silahlı bir çatışmayı kast etmiyoruz. Genel olarak toplumda farklı segmentlerin<br />
oluştuğu, bunun değişik temelleri olabilir; dini, etnik, kültürel tabanda toplumun bir<br />
konsensüs oluşturamadığı ve bunun genel olarak hem kamu adına hem sivil toplum<br />
adına bir bölünmüşlük yarattığı ve gerginlik yarattığı toplumlar, çatışmalı toplumlar.<br />
Bu durumun tabii daha ileri boyutlarında silahlı çatışmaların da olduğunu söyleyebiliriz;<br />
ama çatışmalı bir toplum için illa ki silahlı bir atışma gerekmiyor. Hatta çok barış<br />
içinde ve demokratik bir toplum yapısı da olabilir. Örneğin Kanada ve Belçika örneklerinde<br />
olduğu gibi. Burada da fakat bir toplumsal uzlaşının tam olarak sağlanmadığı<br />
ya da farklı taleplerin oluştuğunu görmekteyiz.<br />
Şimdi çatışmalı toplumların sorunlarına genel olarak baktığımızda ise iki başlık içinde<br />
incelenebilir. Devletle toplumsal kesimler arasındaki sorunlar, bunun ilk genel başlığı<br />
ve bu da belki ikiye ayrılarak incelenebilir. Çatışmanın silahlı boyutlara ulaştığı<br />
ülkelerdeki durum, geçmişteki insan hakları ihlalleri burada bir başlık olarak karşımıza<br />
çıkıyor. Eğer bir dönüşüm geçirmişse toplum, toplumsal yapılar ve bir sürece<br />
girilmişse bu süreçten sonraki meseleler, sürece girmemişse devam eden çatışmalar<br />
da – ne derler – insan hakları ihlalleri ve bunlarla ilgili konular yine çatışmalı toplumlarda<br />
insan hakları kurumlarının rolüyle ilgili meseleler. İkinci ayağı ise sivil toplum<br />
içi çatışmalar. Toplumsal kesimlerin birbirleriyle olan ilişkileri. Buradan kaynaklanan<br />
ayrımcılık, karşılıklı şiddet kullanımı gibi meseleler.<br />
Tüm bu konularda tecrübe sahibi olan insan hakları kurumlarıyla da bugün burada<br />
bir aradayız. Tabii biz Kuzey İrlanda’yı ve bu örneği aslında bayağı biliyoruz. Türkiye’de<br />
de konuşulan bir örnek oldu. Bir geçiş döneminden sonra 1990’dan bu yana neler<br />
yaşandı ve burada İnsan Hakları Kurumu’nun rolü ne oldu ki? Ve ben bundan 10<br />
sene önce Kuzey İrlanda İnsan Hakları Kurumu’nun genel toplantısına katılmıştım,<br />
gayet heyecanlı konuşmalar olmuştu orada. Yine İrlanda örneği ve Filipinler örneği.<br />
Filipinler’de de çatışma, silahlı çatışma boyutlarında uzun süreden beri süren çatışmalar<br />
var. Moro grubu ki bizim açımızdan ilginç olan Moro grubunun Müslüman bir<br />
toplum olması. 45 yıldır aşağı yukarı süren çatışmalar ve çok sayıda bu çatışmalarda<br />
ölen kişiler var. Zannediyorum 100 binin üzerinde bir ölüm var bu geçmişte. Ve onlar<br />
da bir sürece girdiler ve geçen sene bir anlaşma imzalandı. Yine burada Müslümanlar<br />
dışında muhalif gurupların silahlı çatışmaları vardı. Filipinler de bu açıdan enteresan<br />
bir örnek olacaktır, diye düşünüyorum.<br />
121
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Şimdi ilk sözü sıraya göre John Corey’e vermek istiyorum. Kendisi NIPSA Ticaret<br />
Birliği’nde üst düzey görevlerde bulunmuş ve bunun ardından 2003-2010 yılları arasında<br />
başkanlığını yapmıştır. Bu ticaret birliğinin ve bu birliğin kongresi içerisinde<br />
kongrenin idari konsey üyeliğinde bulunmuştur. Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komite<br />
üyesidir. Çalışma ilişkileri temsilciliği ve hakemliği üzerinde çalışmaktadır. Kuzey İrlanda<br />
iş ve endüstri formu hususunda ticaret birliğini temsil etmektedir. Water Charges<br />
Kampanyası’na karşı Koalisyon Başkanı’dır. Şu anda North Down Vatandaşları<br />
Tavsiye Bürosu’nun vekil heyeti başkan yardımcılığında bulunmaktadır. Geçmişte ise<br />
BELFATS Liman ’Komiserliği’nde, Eğitim İstihdam Ajansı’nda, Kütüphane ve Eğitim<br />
Heyeti Komisyonu’nda ve Kuzey İrlanda Ekonomik Konsey ve Ekonomik Araştırma<br />
Konseyleri’nde görevlerde bulunmuştur. Sözü hemen kendisine bırakıyorum.<br />
John COREY Kuzey İrlanda İnsan Hakları Komisyonu Üyesi<br />
Teşekkür ederim. Evet, teknolojiyi çalıştıralım. Kuzey İrlanda Ulusal İnsan Hakları<br />
Kurumu adına Türk Kurumu’na teşekkür ediyorum, bu konferansa bizi davet ettikleri<br />
için. Umarım benim buradaki konuşmam bu oturumun temasına olumlu katkıda bulunacaktır.<br />
Diğer arkadaşlarım gibi ben de Türkiye Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nu<br />
kutlamak istiyorum bu güzel organizasyonlarından dolayı. Ve bizim Kurumumuz 16<br />
yıldan beri devam ediyor. Biz böyle bir konferansı düzenlersek bundan çok gurur duyarız.<br />
Çok gurur duyardık hakikaten. Biz, bir konferansa geldiğimizde bu konferansın<br />
organizasyonu sırasında neler yapıldı, ne kadar uzun süreden beri hazırlık yapıldı,<br />
bunu bilmeyiz tabii ki doğrudan konferansa geliriz. O yüzden organizatörleri alkışlayarak<br />
teşekkürümüzü belirtelim. Bunu ve alkışı yaptırdım. Çünkü belki bir daha kimse<br />
alkışlamayacak beni. Şimdi bana verilen sürede adım adım gitmek istiyorum önce.<br />
Önce bir açıklama yapmak istiyorum. Kuzey İrlanda bölünmüş bir toplum ve ayrıca<br />
barış süreci içinde Ulusal İnsan Hakları Kurumu kuruldu ve çalışmaya başladı ve Paris<br />
Prensipleri tabii ki bu kurumların nasıl çalışacağını tanımladı. Ayrıca Kuzey İrlanda<br />
Kurumu’nun karşısındaki zorluklar neler? Ne gibi dersler öğrendik? Ayrıca bu Ulusal<br />
İnsan Hakları Kurumu’nu bir toplumun içine iyice yerleştirmek için ne gibi deneyimler<br />
yaşadık ve ileriye doğru neler yapabiliriz, konularına değineceğim. Bu Kurum’un<br />
giderek hep büyümesini sağlamak için neler yapabiliriz?<br />
Şimdi bu slaytta ben size bazı bilgiler veriyorum. Kuzey İrlanda toplumundaki bölünmeyi,<br />
bölünmüş durumu görmenizi istiyorum. Son yapılan 2011 yılındaki sayımın<br />
sonuçlarını iki sınıf landırma üzerine anlatıyorum. Burada dini inanç ve ulusal kimlik<br />
açısından, toplumu açıklayabiliriz. İnsanlar kendilerini nasıl tanımlamışlar? Bu bilgi<br />
tamamen ona dayalı. İnsanların %48’i kendilerini Protestan olarak tanımlıyor, %45’i<br />
Katolik olarak tanımlıyor. Dolayısıyla nüfusun %93’ü kendilerini bir veya diğer dini gu-<br />
122
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
ruba bağlı olarak tanımlıyor. Hepsi Hristiyan’dır diyebilirsiniz. Bu bir bölünme. Toplum<br />
bölünmesi değildir diye düşünebilirsiniz; ama bildiğimiz gibi pek çok toplumda bir iç<br />
bölünme olarak görülse bile onlar için çok hassas olabilir ve bir dış bölünmeye götürebilir<br />
insanları. Ama bu dini bölünmenin ötesinde bir de ulusal kimlik durumu var. Burada<br />
daha fazla çeşit göreceksiniz. Bakın, insanların %40’ı kendilerini Britanyalı olarak<br />
tanımlıyorlar, %25’i sadece İrlandalı olarak tanımlıyorlar, %21’i ise sadece Kuzey İrlandalı<br />
olarak tanımlıyorlar, %6’sı kendisini hem Britanyalı hem de Kuzey İrlandalı olarak<br />
tanımlıyorlar ve burada diğer kategorilerde de %1’in altında bir tanımlama görüyoruz.<br />
Burada anlaşılması gereken şey şu: Ulusal kimlik ile dini kimlik arasında büyük bir<br />
korelasyon var. Kendilerini sadece Britanyalı olarak tanımlayan nüfusun %40’ı Protestan<br />
grupta. ‘Sadece İrlandalıyım’diyenler ise Katolik olanlar ve %21 ve %6’da Protestan<br />
ve Katolikler karma olarak bulunabilirler. Kuzey İrlanda, bir tek Kuzey İrlanda’da<br />
olan bir şey değil. Her ülkede siyasi ya da dini bölünmeler olabilir; ama insanlar birbirlerinin<br />
insan haklarına saygı göstererek mutlu mesut yaşarlar. Saygı içinde yaşarlar.<br />
Bir de tabii ki çok yoğun çatışmaların olduğunu bir tarafa bırakırsak Kuzey İrlanda’daki<br />
nüfusun büyük bir kısmı – 8 milyon kişi – huzur ve barış içinde yaşıyorlar ve ben<br />
sendikacılıktan gelen bir kişiyim. Sendikalarda çalıştım. Dolayısıyla biz iş yerinde dini<br />
kimlik ve ulusal kimlikleri de koruduk. Biz işçileri daima bir arada tutmaya, birleştirmeye<br />
çalıştık ve kendi çıkarları açısından çalışanları, işçileri bir arada tutmaya çalıştık,<br />
sendikacılık çalışmamızda.<br />
Burada tabii ki pek çok insan yıllar içinde hayatlarını kaybetti. Yaralanmalar oldu.<br />
Tarihi, siyasi, ekonomik sosyal konulardan dolayı çatışmalar 30 yıl boyunca sürdü.<br />
30 yıl sürdü. 1968’den 1998’e kadar devam etti. 1998’de barış için insanlar oy verdiler.<br />
Barış anlaşmasına GFA diyoruz. Buradaki tabii ki dini yönü de vardı; ama bu<br />
Good Friday dediğimiz Kutsal Cuma gününde taraf lar anlaşmaya ulaştılar. O nedenle<br />
GFA Good Friday Agreement’ın baş harf lerinden oluşuyor. Birleşik Krallık Hükümeti<br />
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni uygulayacağına söz verdi ve hem bir Birleşik Krallık’ın<br />
tümünde insan hakları sözleşmesi geçerli olacaktı hem de Kuzey İrlanda Haklar<br />
Yasası çıkarıldı ve insan hakları komisyonları Kuzey ve Güneyde çalışmaya başladı<br />
ve bir de bu iki komisyon ortak olarak belli konularda birlikte çalışmaya karar verdiler.<br />
Bir tanesi de bunlardan Kuzey ve Güneyde yaşayan herkesle ilgili Temel Haklar<br />
Şartı’nı imzaladılar ve bu konuda Kuzey ve Güneyin bir arada çalışacağına, birlikte<br />
çalışacağına karar verdiler. Evet, tarihi geçmiş bu.<br />
Bu slaytta ben Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nu nasıl kurduk, onu anlatıyorum. Kuzey<br />
İrlanda Komisyonu’nu oluşturduk; ama bunlar zaten bildiğiniz şeyler. Bunlarla vakit<br />
kaybetmeyeceğim. Burada bunlar biliyorsunuz devlet organları. Fonların, bütçenin<br />
devletten gelmesi gerekir; ama ulusal insan hakları koruma sisteminin temel taşlarıdır<br />
123
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
bu kurumlar ve uluslararası insan hakları normlarına tamamen uyarak çalışırlar ve<br />
devlet de bu kurumu devletin bir parçası olarak görür. Evet, Anayasal olarak kanunlarla<br />
Ulusal İnsan Hakları Kurumu kuruldu. Burada tek bir isim ya da tek bir modelimiz<br />
yok. Coğrafi modeli uyguluyoruz. Birleşik Krallık, Birleşmiş Milletler Sözleşmelerine<br />
imza koyan taraftır; ama Birleşik Krallık’ta üç ayrı Ulusal İnsan Hakları Kurumu<br />
vardır, Bileşik Krallık’ta bölgeyle ilgili ayrı üç ayrı kurum vardır.<br />
Good Friday Agreement (İyi Cuma Anlaşması) bağlamında Kuzey İrlanda 1998’de bir<br />
yasa çıkardı ve bu bağlamda Komisyonumuz kuruldu. 1999 yılında İnsan Hakları Komisyonu<br />
kuruldu. Daha sonra mevzuatla, yasalarla komisyon genişletildi ve Kuzey İrlanda<br />
Hükümeti Adalet ve Güvenlik Yasası bağlamında kurum çalışmalarına başladı ve böylece<br />
hukuki temel de hazırlanmış oldu. Burada herhangi bir soruşturmada soruşturmaya katılabiliyor<br />
kurum ve gözaltı ve tutukluların bulunduğu yerlere girebiliyor. Denetim için bu<br />
kurum buralara girebiliyor. Ayrıca şunu da açıklamalıyım, Kuzey İrlanda İnsan Hakları<br />
Kurumu ya da Komisyonu sadece Kuzey İrlanda Hükümetine karşı sorumlu değil, Birleşik<br />
Krallık’taki insan hakları alanında bütün Birleşik Krallık’ı kapsayan bir amaca sahip. Dolayısıyla<br />
bizim Kuzey İrlanda ofisimiz ve Devlet Bakanlığı’yla Birleşik Krallık’ın ana İnsan<br />
Hakları Kurumu’na bağlıyız. Bunu değiştirmeyi isteyenler de var, o başka.<br />
Şimdi yine yaptığımız çalışmalara ve Paris Prensipleri’ne uygun yaptığımız çalışmalara<br />
değinmek isterim. Burada – bunları yine çok iyi biliyorsunuz – bizim sorumluluğumuz<br />
nedir? İnsan haklarını korumak ve insan haklarının daha da yayılmasını sağlamak. Ben<br />
– dediğim gibi – sendikacılıktan geliyorum. Her sendikacının bütün dünyadaki görevlerinden<br />
bir tanesi üyelerinin çıkarlarını korumak ve geliştirmektir. Dolayısıyla bu iki görev,<br />
koruma ve geliştirme, bizim çok iyi bildiğimiz konular. İnsan hakları konusunda korumayı<br />
ve yayılmayı nasıl yapabilirsiniz? Burada koruma aktiviteleri, etkinlikleri dediğimizde ne<br />
yapabiliriz? Yine burada bildiğiniz noktalar bunlar. Soruşturmalarla araştırma yaparsınız<br />
ve ihtilaf ları çözmeye çalışırsınız. Kişilerin bireysel şikâyetlerine cevap verirsiniz. Ayrıca,<br />
genel soruşturma ve ziyaretler yaparsınız. İzleme çalışmaları yaparsınız.<br />
Burada alternatif sorunların çözülmesi konusunda biz çalışmıyoruz. Burada eşitlik komisyonunun<br />
görevi bu; ama bu konulara mümkün olan yerlerde gayri resmi olarak dahil<br />
oluruz. Bazen yaşlı insanların bakım evlerindeki insan hakları konusunda bir soruşturma<br />
yapabiliriz ve bazı suçlarda araştırma yapabiliriz. İki hafta önce bir soruşturma yaptık.<br />
Kuzey İrlanda’daki sağlık bakımının acil servislerinde bir soruşturma, inceleme yaptık.<br />
Burada ulusal bir araştırma ve soruşturmaydı bu ve halktan direkt olarak kanıtları toplamaya<br />
çalıştık. Bizim için ilginç bir deneyim oldu. Her insan hakları kurumu vakit ayırarak<br />
bu konularda çalışma yapmalı tabii ki. Bir de yıllık bir rapor, bir bildiri sunuyoruz.<br />
Şimdi, tabii ki sorumluluğuz açısından yıllık bir rapor hazırlıyoruz, o başka; ama bir de<br />
yıllık açıklama beyan veriyoruz. Yıllık beyanda, devlet, hükümet insan hakları konusunda<br />
124
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
neler yapıyor, nasıl çalışıyor, bunları açıklıyoruz. Promosyon, insan haklarının yayılması<br />
konusunda neler yapıyoruz? Halkın eğitilmesi, çeşitli kampanyalar, eğitim-öğrenim, yayınlar,<br />
okullar için müfredat hazırlanması, basınla iletişim… Tabii ki, bütün bu aktiviteler,<br />
etkinlikler elimizdeki kaynaklara bağlı; ama şunu da unutmamak gerekir, korunma<br />
etkinlikleri sırasında da insan hakları konusunda bilgi artışı oluyor. Bu tabii olumsuz da<br />
olabilir. Mesela pazartesi sabahı Komisyon Lahey’deki bir mahkemede Kuzey İrlanda’daki<br />
bir kürtaj konusuyla ilgili bir davaya katılacak. Medyada bu çok yayın yapılmış ve ilgi<br />
çekmiş bir konuydu. Dediğim gibi buradaki halkın görüşü olumlu ya da olumsuz olabilir.<br />
Devletle ilişkilerimiz nasıl? Karşılıklı çapraz etkinliklerimiz var. Kuzey İrlanda’daki<br />
yasa koyucu ve yöneticilere politika konusunda öneriler getirebiliyoruz. Ve Bakanlıklarla<br />
ve yetkili Bakanlarla insan haklarıyla ilgili çalışmalarında istişari görüşmeler<br />
yapabiliyoruz. Hem de Kuzey İrlanda’daki hükümetle çalışıyoruz; ama aynı zamanda<br />
Birleşik Krallık’taki Hükümetle de Kuzey İrlanda’yı ilgilendiren konularda istişari çalışmalar<br />
yapıyoruz. Yine dün de buna atıfta bulunuldu. Karşılıklı ortak çalışmalarımız<br />
var. Sivil toplumla ortak çalışıyoruz, mümkün olduğu kadar. Sivil toplumla işbirliği<br />
yapmak çok önemli. Sivil toplumla insan hakları, STK’larla, sendikalarla ve işverenlerle<br />
çalışıyoruz iş dünyası ve insan hakları konusunda ortak çalışmalar yapıyoruz.<br />
Ayrıca daha geniş bağlamda insan hakları konularına katılmak çok önemli. Kuzey<br />
İrlanda’da biz Birleşik Krallık ve İrlanda İnsan Hakları Komisyonu’yla ortak çalışmalar<br />
yapıyoruz. Bunun yanı sıra diğer bölgesel kurumlarla da çalışıyoruz. Mesela Karayip<br />
Bölgesi’yle Amerika, Kuzey ve Güney Amerika bölgelerinin kurumlarıyla da çalışıyoruz<br />
ve uluslararası ortaklıklarımız var. ICC ile ortağız ICC’yle ve onlarla çalışıyoruz.<br />
Evet, vaktime de sadık kalmak istiyorum.<br />
Evet, tabii ki deneylerimizden, deneyimlerimizden neler öğrendik? Bu tabii ki barışta çatışma<br />
dışındaki durumunuz; ama Kuzey İrlanda daha önce söylediğim gibi bir komisyon<br />
kurdu ve İçişleri Bakanlığı’yla birlikte komiserler vasıtasıyla çalıştı. Dışişleri Bakanlığı ana<br />
komiseri tayin eder ve ortak çalışmalar öngörür. Şimdi bir komisyonu düzenlemek için<br />
etkin bir ofise ihtiyaç var. Bir ordu midesiyle hareket eder yani bir kaynağa ihtiyacı var.<br />
İnsan hakları kurumları da eğer güçlü bir ofisi varsa etkili olur, etkili çalışabilir. Bütün<br />
bunlara ilaveten mevzuat da bize bazı olanaklar tanıyor. Komiserler Kuzey İrlanda’da toplumu<br />
temsil eden kişiler. Toplumda bir bölünme varsa o zaman seçilen komiserler de bu<br />
bölünmüşlüğü, bu çoğulculuğu temsil etmelidirler. 16 yıldan beri Kurumumuz devam<br />
ediyor. 3 farklı grupta komiserler bugüne kadar çalıştılar. Kuzey İrlanda İnsan Hakları<br />
Kurumu’nda üçlü sistem oldu ve hiçbir kişi – üçer yıldan ya da dörder yıldan – iki dönem<br />
görev yapamıyor ve üç tane farklı komiser, farklı grupları temsil ederek birlikte çalışıyorlar<br />
ve toplumun çıkarlarını yansıtıyorlar. Bu tabii yönetimi zor bir durum. Ben bunu bir<br />
komiser olarak söylemiyorum; ama buradaki yöneticiler, personel, bu türlü bir sistemde<br />
çalışmanın zor olduğunu görüyorlar. Neden? Farklı yaklaşımlar oluyor, farklı komiserler<br />
125
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
farklı yaklaşımlar içinde olabiliyor, ama önemli olan burada komiserler ve personelin birlikte<br />
yakın bir işbirliği içinde çalışması ki böylece zorluklar aşılabilir.<br />
Yine önemli bir şey de fonlar. Fonların doğru toplanması gerekir. Komisyon daha<br />
önce bir keyfi bütçeyle işe başlamıştı. Planlı bir bütçesi yoktu, ilk zorluk buydu. Şimdi<br />
sözlerimin sonunda bir insan hakları kurumunun topluma yerleşebilmesi için fonlar<br />
çok önemli. Fon halen bir sorun. Avrupa’da giderek artan bir sorun bu. Çünkü Avrupa’daki<br />
hükümetlerin pek çoğu kemerleri sıkma politikası uyguluyorlar. Bizim için<br />
de zor bu durum. Aynı zamanda komisyonumuz, İnsan Hakları Komisyonu insanlar<br />
için, halk için bir fark yaratmak üzere çalışıyor. Tabii ki bir hastanelerin acil durumlarını,<br />
acil birimlerini inceleme kararı işte halk için bir fark yaratmak üzere atılmış bir<br />
adımdı. Çünkü insanlar hastanelerin acil bölümlerine başvuruyorlar, insanlar burayı<br />
kullanıyor. Dolayısıyla insanlar için daha iyi bir yer haline getirmeye çalıştık onları.<br />
Tabii ki statümüzden gelen bir yetkimiz var; ama bir de insan hakları kurumu olduğumuz<br />
için statümüz var. Kuzey İrlanda İnsan Hakları Komisyonu statüsü bizler için<br />
çok önemli. Çünkü bu, bizim inandırıcılığımızı, itibarımızı attırdı. Birleşik Krallık<br />
Hükümeti ve Kuzey İrlanda Hükümeti artık Komisyon’un bir kurum olarak bağımsız<br />
olduğunu gayet iyi biliyor, bağımsız hareket etiğini gayet iyi biliyor ve böylece hakikaten<br />
bu statüyü elde ettikten sonra yetkimiz de arttı. Böylece insan hakları kurumu<br />
bu statüyü elde etmek için çok çalıştı.<br />
Bölünmüş bir toplumda çalışıyoruz. Yaptığımız her şey insan hakları standardına göre<br />
denetleniyor, ölçülüyor, biçiliyor. İnsan hakları, uluslararası insan hakları standartları<br />
diye söylüyoruz ya biz, onu uygulamaya çalışıyoruz. Önemli olan da bu. Tartışmada<br />
bu konulara tekrar gelebiliriz. Stratejik bir plan yapmak çok önemli. Zaten paydaşların<br />
pek çoğu bunu yapıyor. Toplumu da olayın içine katmak çok önemli. Ziyaretler<br />
bizim için çok önemli. İnsanların ne söylediği çok önemli. Bazen hoşumuza gitmese<br />
bile insanların söylediklerini dinlememiz gerekir. Dolayısıyla ofisimizden çıkarak gidip,<br />
insanları ziyaret edip, onlarla konuşmak gerekir ve kamu kurumları ile işbirliği<br />
içindeyiz. Biz, onları atlatmaya çalışmıyoruz. İnsan hakları açısından işbirliği yapmamız<br />
en iyi uygulama oluyor ve yılık yaptığımız beyanlarda da işte diğer kamu kurumlarının<br />
bizimle nasıl işbirliği yaptığını açıklıyoruz. Tabii ki çalışmalarımızda bir insan<br />
hakları kurumu olarak uzun vadede hedef lerimiz olması gerekir. Gerekli olan yerde<br />
kısa sürede tepki de verebilmeliyiz ve ekip olarak çalışmalıyız. Personel ve komiser<br />
birlikte çalışıyor, birlikte çalışması çok önemli; ama tabii ki komiserlerin hedef leri ve<br />
amaçları ve istekleri arasında bazı ihtilaf lar olabilir.<br />
Burada bir tarafta da tabii bütün kurumu yönetmeye çalışan baş komiser var. Bazen buradaki<br />
görevliler arasında gerilimler olabilir; ama birbirimizi tamamlayarak çalışmamız gerekir.<br />
Bir tamamlama fonksiyonumuz var, burada. Evet, ortak olarak ilgili taraf larla ortak<br />
olarak çalışmak çok önemli ve hiçbir zaman sabit kalamayız. Sürekli olarak gelişmeye<br />
126
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
çalışmalıyız. Kuzey İrlanda Komisyonu, Yeni Zelanda’nın bir önceki komiseri Rose Liland<br />
ve Johan’la birlikte çalıştılar ve üst düzey yöneticilerin eğitilerek, insan hakları kurumu<br />
açısından faydalı bilgiye sahip olması için eğitimler verdiler ve bütün bunları artık evet, sizinle<br />
paylaşabiliyoruz ve web siteleriyle “Web On Air” denilen şeylerle yani web üzerinden<br />
yapılacak seminerlerle birbirimizin deneyimlerini paylaşmamız mümkün.<br />
Sayın Başkan, teşekkür ederim. Özel bir ifadeyle sözlerime son vermek istiyorum.<br />
Ben şahsen ulusal insan hakları kurumlarının görevlerinin Paris Prensiplerine sadık<br />
kalarak görev yapmak olduğu düşünüyorum ve korkusuz bir şekilde çalışmamız gerektiğini<br />
düşünüyorum. İnsan hakları istismarı da olsa kızmadan ve korkmadan karşımızdakileri<br />
kızdıracağımızdan korkmadan çalışmamız gerekir. Bir toplumu kurmak<br />
için her insanın insan haklarına saygı göstermek gerekir. Teşekkür ederim.<br />
Levent KORKUT<br />
Çok teşekkürler John; ama sorular kısmında benim de sorularım olacak. Şimdiki konuşmacımız,<br />
Siobhan Mullally. Kendisi Cork Üniversitesi’nde hukuk profesörü ve ayrıca<br />
Lahey’de Daimi Hakem Divanı’nda İnsan Ticaretiyle Mücadele Uzmanlar Grubu’nun,<br />
Avrupa Üniversitesi Enstitüsü Yüksek Konseyi’nde ise kişilerin serbest dolaşımlı uzmanlarının<br />
Avrupa Birliği alanında İrlanda Hükümeti uzmanı olarak yer almakta. İrlanda<br />
Hükümeti’nin Göç ve Koruma Hukuku, Avrupa Birliği Öneri Heyeti temsilcisidir. Daha<br />
önce Mullally, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı kanun uzmanı olarak görev almış<br />
ve İrlanda Mülteci Konseyi Heyeti’ni yönetmiştir. Mullally’in cinsiyet eşitliği, Göç ve<br />
Koruma Hukuku, göçmen hakları, insan ticareti ve angarya ile ilgili çok sayıda yayını<br />
bulunmaktadır. Colin Enstitüsü’nden İnsan Hakları Hukuku öğretim sertifikası, College<br />
Cork Üniversitesi’nden Medeni Hukuk diploması almıştır. Yüksek lisansını Londra<br />
Ekonomi Okulu’nda yapan Mullally, Avrupa Üniversitesi Enstitüsü’nde de doktorasını<br />
tamamlamıştır. Böylece cv’sini de kısaca özetlemiş olduk.<br />
Siobhan MULLALY İrlanda İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonu Üyesi<br />
Evet, herkese iyi öğleden sonralar ve cumartesi sabahı bizimle olduğunuz için çok<br />
teşekkür ediyorum ve diğerlerinin söylediklerini ben de tekrarlayacağım. ’Türkiye İnsan<br />
Hakları Kurumu’na çok teşekkür ederim. Kendileri hem bizim buradaki kalışımızı<br />
hem de yolculuğumuzu düzenlediler ve çok büyük bir konukseverlik gösterdiler. Ben<br />
hızlıca sizlere İrlanda İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonu’ndan bahsedeceğim. Çünkü<br />
Kuzey ile Güney Komisyonları’nın, İrlanda Komisyonları’nın işbirliğini burada göreceksiniz.<br />
Tabii çok önemli bir geçiş dönemindeyiz.<br />
İrlanda İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonu 1 Kasım 2014 tarihinden itibaren çalışmalarına<br />
başladı. Bizler daha önceki iki kurumun devamıyız. Yani İrlanda İnsan Hakları<br />
127
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Komisyonu ve Eşitlik Komisyonu. İnsan Hakları Komisyonu, çok önemli bir kurumdu.<br />
Hem meşruiyetimiz ve yetkilerimiz açısından çok önemliydi ve biz şimdi akreditasyon<br />
sürecine hazırlanıyoruz yeni bir kurum olarak ve bunun için de bir yeniden<br />
gözden geçirme süreci bizim için geçerli olacak. Ve umuyoruz ki buradan başarıyla<br />
çıkar ve statümüzü elde ederiz.<br />
Şimdi İrlanda İnsan Hakları Komisyonu’nun orijinine baktığımızda, Kuzey İrlanda<br />
Komisyonu’nda olduğu gibi Good Friday Anlaşması’yla bu başladı, 1998’de. Kuzey<br />
İrlanda’ya gelmiş olanlarınız bilirler. Tabii ki her türlü barış ve ilgili iç çalışmalarla<br />
ilgili resimler var, duvar resimleri var ve burada İrlanda’da eşit yetkili ve görevli iki<br />
tane kurumumuz var. Bu çok önemli. Çünkü, bazen her iki komisyon tarafından diğer<br />
komisyonun yeterince desteklenmediği, fonlanmadığı konusunda endişeler vardı.<br />
Hep bunlara dikkat çekiyorduk, biz. Yani hem kuzeydeki komisyonu hem de kendi<br />
komisyonumuzu desteklemeye çalışıyorduk. Eşit görev ve yetkiye sahip olmamız çok<br />
önemli. Şimdi burada 2000 yılında alınan bir yasayla bizim statüter yetkilerimiz belirlendi<br />
ve yasa ve uygulamalarında yetkilendirilmiş bulunuyoruz. Bu sadece bir mevzuat<br />
ve politika değil; aynı zamanda devletin uygulamalarının yetkinliği tartışılıyor.<br />
Good Friday Anlaşması gerçekten de önemliydi. Çünkü burada herhangi bir eşitlik uygulamaya<br />
çalışıldı, insan hakları alt yapısı çerçevesinde. Haklar, güvenceler ve eşitlik fırsatlarıyla<br />
ilgili burada ayrıntılı muhtelif hükümler var. Tabii ki, insan hakları ve eşitliğini<br />
iç hukuka dahil etmeye çalıştık. Her iki yargı yetkisi alanındadır. Haklar ve eşitlikler her<br />
iki kesimde de sağlanmalı; ama belli bir dönem olan şuydu: Bizler – İrlanda Cumhuriyeti’nde<br />
olanlar yani – hakların ve eşitliğin eşitliği konusunda geride kalmıştık ve zaman<br />
zaman da görevlerimizi yerine getiremiyorduk. Good Friday Anlaşması’nın uygulanması<br />
bir referandum şeklinde oldu. Her iki yargı alanında da yani iki bölümde de kuzey ve<br />
güneyde de bir referandum yapıldı ve tabii ki barış anlaşması vardı. Kuzey İrlanda’daki<br />
referandum %71’le evet sonucu ve Cumhuriyet’te ise %90 ile onaylandı. Yani bu<br />
referandumun desteği önemli. Tabii, bunun sonucunda İrlanda Cumhuriyeti’nde bir<br />
Anayasa değişikliğine gidildi. Kuzey İrlanda’da toplumun toprak talepleri, 1937 Anayasası’nda<br />
yer alan unsurlar, yeni ikinci ve üçüncü maddeyle değiştirildi ve Kuzey İrlanda<br />
statüsünde yapılacak herhangi bir değişim, “Kuzey İrlanda halkının kendi kararıyla olacaktır.”<br />
denildi. Yani burada bir toprak talebinde bulunma hakkı Kuzey İrlanda’ya da<br />
verildi. Şimdi göz ardı edilen bir husus da şu. İrlanda Anayasası’na yeni hükümler ilave<br />
edildi ve İrlanda Adası üzerinde kimlik ve geleneklerin çeşitliliğinin dikkate alınması<br />
öngörüldü. İrlanda çoğu zaman Katolik bir ülke olarak bilinir. 1937 Anayasamıza baktığımızda;<br />
o zaman bu Anayasa Katolik Kilisesi’ne özel bir statü vermişti; ama aslında<br />
bizim İngiltere gibi yerleşik bir kilisemiz yok. Biz bir teolojik ülke değiliz. 1937 Anayasası’nda<br />
pek çok diğer kiliselerin de tanındığı vurgulanmıştı. Bunların arasında Judaism<br />
de öngörülmüştü, yani, Yahudi dini de tanınmıştı ki; 1937 Avrupa’sında bu pek de<br />
128
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
kolay bir şey olmadı. Bu değişiklikler referandumla yapıldı ve çeşitliliğin Ada’da kabul<br />
edilmesi gerektiğine inanıldığı için; bu Anayasa hükmüne şimdi yine önem atfediliyor.<br />
Good Friday Anlaşması’nın bir diğer bölünmesi de ortak bir komite kurulması; yani<br />
her iki komisyonun anlaşmayla bir nevi geçerlilik kazanması. Dubin’de olsun, Belfast’ta<br />
olsun kurumlar birbirine destek verilmesi konusunda kendi başlarına çalışma yaptılar.<br />
İrlanda İnsan Hakları Komisyonu’nda da bu böyle. Tabii ki, bağımsızlık ve bütçe kısıtlamaları<br />
sorun olarak mevcuttur. Ancak Good Friday Anlaşması’ndan sonra İrlanda’da<br />
da bir şart oluşturulabiliyordu; ancak bunu gerçekleştirecek siyasi irade yoktu. Tematik<br />
konularda çalışıyoruz. Mesela polis hizmetlerinin her iki yargı alanında da yani hem<br />
güneyde hem kuzeyde yeniden düzenlenmesi. Şimdi, kemer sıkma politikalarıyla ilgili<br />
önlemlere ilişkin görüş bildiriyoruz ve bir de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin<br />
iç hukuktaki yeriyle ilgili bir çalışma yapıyoruz. Şimdi, İrlanda Cumhuriyeti’nde bir<br />
dizi Ombudsman Kurumu var. Ulusal İnsan Hakları Kurumu, İrlanda İnsan Hakları ve<br />
Eşitlik Komisyonu; ama bir Barış Ombudsmanı da var ve 2007 tarihinde kurulmuştu.<br />
Daha ziyade İrlanda İnsan Hakları Komisyonu’nun çabalarıyla oldu bu. Tabii ki, Kuzey<br />
Komisyonu tarafından da desteklendi bu. Aslında, Good Friday Anlaşması’ndan sonraki<br />
gelişmeler de bunu gerektiriyordu. Yani, burada İnsan Hakları Komiserliği’yle bir benzerlik,<br />
bir paralellik oluşturuldu. Örnek verecek olursak: CISOK. Bu, bir Ombudsman<br />
Kurulu. Burada her türlü yönetimler, yönetim yetkileri, denetim yetkileri incelendi.<br />
Bu konuda bir dizi reform kabul edildi. Yani bu, devam etmekte olan bir süreç. Aynı<br />
zamanda çocuklar için bir Ombudsmanımız var, bir de genel Ombudsmanımız var.<br />
Bunların hepsi paralel olarak birbiriyle çalışıyorlar, İrlanda İnsan Hakları Komisyonu ile<br />
paralel olarak çalışıyorlar. Ayrı bir Cezaevi Denetim Kurumu var. İrlanda OPCAT’e taraf<br />
olan bir ülke değil. Bu tabii, bizim açımızdan da bir endişe kaynağı. Onun için ulusal<br />
bir mekanizma oluşturduk. İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonumuz, aslında mahkûm<br />
hakları konusunda çok endişeye sahiptir. Good Friday Anlaşması’ndan sonra tutukluların<br />
erken salıverilmesi, özellikle de Good Friday sonrasındaki siyasi uzlaşma ortamı<br />
çerçevesinde bu oldu; ama komisyonumuz tutuklu ve hükümlü hakları üzerinde çalışmaya<br />
devam etti; ama çok popüler bir şey değil. Mesela, bizim özellikle desteklediğimiz<br />
mahkûmlardan bir tanesi hakkında medya raporlarına baktığımızda, çok da iyi bir<br />
görüntü görmüyoruz. Kendisi tecritteydi. Bizim komisyonumuzun açıklaması oldu ve<br />
burada tecrit uygulanması, bunun halen uygulanıyor olması ve fevkalade uzun bir süre<br />
devam etmesinin eleştirileri getirildi tarafımızdan. Tabii ki, bir dizi güçlükle karşılaştık.<br />
Daha önce de dediğim gibi zaman zaman biz Good Friday Anlaşması çerçevesinde hızlı<br />
davranamadık. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni iç hukuka ancak 2003 tarihinde<br />
yansıtabildik, dâhil edebildik ve ondan sonra 2008’de finansal kriz bizi vurdu ve İnsan<br />
Hakları Komisyonu ve Eşitlik Kurumu çok etkilendi bundan. 2008 yılında %43’lük<br />
bütçe kesintisi oldu bizde, İnsan Hakları Komisyonu’nda ise %32’lik bir kesinti oldu<br />
bütçemizde. Tabii, bu ekonomik kriz döneminde alınan önlemlerde tabii ki kamu ku-<br />
129
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
rumlarında da %7 – %8’e varan bütçe kısıtlamaları oldu. Ancak, biz bu kısıtlamaların<br />
orantısız yapıldığını ileri sürdük kurum olarak, eleştirel yaklaştık ve Birleşmiş Milletler<br />
sözleşme kurumları tarafından da bu eleştiriler desteklendi.<br />
2010 yılında bir hükümet kararıyla Ulusal İnsan Hakları Komisyonu’yla Eşitlik Kurumu’nu<br />
birleştirme kararı alındı. Sivil toplum kurumlarından da insan hakları alt yapısını<br />
rasyonelleştirme öngörülüyordu. Tabii, bunun ötesine geçilecek süreç içerisinde; ama<br />
farklı zaman dilimlerinde farklı zorluklarla karşılaşıyoruz. Bu bütçe kısıtlamaları Eşitlik<br />
Kurumu’nun direktörünün istifası ile sonuçlandı. Burada İnsan Hakları Komisyonu hedef<br />
alındı. İnsan Hakları Komisyonu çok ön plandaydı. Hükümeti çok açık bir şekilde<br />
eleştirebiliyorduk. Mesela; Shannon Havaalanı’ndan İngiliz Havayollarına inme ve yakıt<br />
yenileme hakkının verilmesi bu şekilde. Bu uygulamanın doğru olmadığı vurgulandı<br />
ve bundan sonra bütçe kısıtlamaları geldi. Şimdi olduğumuz süreç yeni bir komisyon<br />
şeklinde. İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonu, 2014 yılında kabul edilmiş ayrı bir yasamız<br />
var. 15 komiser atandı ve bunların içinde bir tanesi tam zamanlı çalışıyor. Başkanın<br />
bir odası var. Başkan dediğimizde İrlanda Başkanı politika üstü olarak kabul edilir ve<br />
burada bizim sürecimiz açık bir süreç. Bağımsız uzmanlardan oluşan bir kurumuz biz.<br />
Bundan önceki komisyonlarda evet, belli bir hükümet tarafından ve Adalet Bakanlığı<br />
tarafından üyelerin atanması uygulaması vardı. Onun için biz yürütmeye çok yakın olduğumuzu<br />
hissettik. Dolayısıyla bağımsız bir seçim süreciyle Cumhurbaşkanı’na daha<br />
yakın hale gelmeye çalıştık onun konumuna. Şimdi, oluşuma bakıyoruz. Komisyon genel<br />
olarak İrlanda toplumunun doğasını yansıtıyor. Yasada da bu vurgulanıyor zaten.<br />
Komiserler, insan hakları ve eşitlik konularında uzman olmalılar, deneyimli olmalılar.<br />
Tabii, dokuz alanın dezavantajı olabiliyor. Mesela burada gördüğünüz gibi alanlar bunlar.<br />
Hem Ulusal Eşitlik Kurumu hem de İnsan Hakları Kurumu’nda şeffaf lık ve hesap<br />
verebilme çok önemli ve biz parlamentoya karşı hesap verme yükümlülüğündeyiz. Bir<br />
önceki komisyon ise bir hükümet kurumuna bu geri bildirimde bulunma yükümlüğüne<br />
sahipti. Bir Bakanlığa bağlıydı bu. İşte bu değişti. İşlevlerimize gelince bunlar da<br />
diğer ulusal insan hakları kurumlarınınkine benziyor. Bizim spesifik bir insan hakları,<br />
eşitlik ve kültürler arası anlayışa saygı gösterme gibi bir ilave yükümlülüğümüz de var<br />
ve kültürler arası ilişkilerde iyi uygulamaları ön plana çıkarmamız gerekiyor. Mevzuat<br />
ve politikaları gözden geçirdik. Bunları kendi inisiyatifimizde hükümetin de davetiyle<br />
sağladık. Çok önemli hukuki yetkilerimiz var. Mesela dostane çözüme karar verebilme,<br />
gidebilme imkânı var. İnceleme fonksiyonumuz çok fazla kullanılmıyordu daha önceki<br />
komisyonda. Zihinsel engelli kişilere ilişkin, günlük bakım merkezleriyle ilgili bir<br />
yetkimiz yoktu bugüne kadar. Şimdi bu yetkileri farklılaştırmaya çalışıyoruz ve şimdi<br />
kurumlarda yatarak kalan engellilerin durumlarını da inceleme yetkisini almaya çalışıyoruz.<br />
Aynı zamanda değişimi tetikleyebiliyoruz biz. Dikkatinizi burada yeni bir hükme<br />
çekmek istiyorum. Bu da göçmenlerin ve diğer azınlıkların entegrasyonunun teşvik<br />
edilmesi ve burada eşitlik ve özelikle de toplumsal cinsiyet eşitliğinin desteklenmesi. Bu,<br />
130
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
eskiden olmayan bir hükümdü. Bir de yeni statüden kaynaklanan görevimiz var. Bu da<br />
tabii bütün kamu kurumlarına ait bir görev. Eşitlik ve insan haklarının teşvik edilmesi.<br />
Bu kamu görevi aslında Kuzey İrlanda’da 1998’de başlatıldı ve Birleşik Krallıkta da<br />
2000’den sonra uygulamaya başlandı ve bizim Cumhuriyetimizdeki haklar ve eşitlikler<br />
aşaması çerçevesinde de 2013 yılında biz aynı kanun hükmünü kabul ettik. Yani biz de<br />
bugün eşitlik ve insan haklarını teşvik etme yükümlülüğüne sahibiz. Bireysel şikâyetleri<br />
alabiliriz ve bugün bütün kamu kuruluşlarının bu pozitif görevi var. Biz bunu kolaylaştırmak<br />
ve izlemek görevine sahibiz.<br />
Hukuki rolümüze gelince biz pek çok önemli müdahalelerde bulunduk, arabulucu<br />
olarak. Bunu da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde yaptık. Özellikle de bir<br />
çocuğun cinsel istismarı konusunda bir davaya katıldık. Bu iki okulda oldu. Polis<br />
nezarethanesinde ölüm davası, bu özel ceza mahkemesinin kararıyla ilgili bunlar acil<br />
durum yasaları olarak biliniyordu İrlanda’da. Burada sessiz kalma hakkı ve delilleri<br />
talep etme hakkı ele alındı ve yine Avrupa İnsan Hakları Ağı’na da katıldık ve ortak bir<br />
şekilde Litvanya Davasında ortak bir başvuruda bulunduk Mahkeme’ye. İnsan hakları<br />
tanımlarına geliyorum. Bunlar bizim mevzuatımızda son derece spesifik unsurlar.<br />
Dikkatinizi bu yeni hükme çekmek istiyorum. Şöyle ki insan hakları standartları anlaşmalarda,<br />
anayasalarda, AB hukukunda yer alanların ötesinde bir de kişinin onuruyla<br />
ilgili olarak yorumlanabilecek ikincil insan hakları da ekleniyor.<br />
Şimdi geçiş dönemi ve toplumsal dönüşümle ilgili bir iki görüşümü paylaşacağım. 22 Mayıs<br />
tarihinde İrlanda bir Anayasa değişikliğini onayladı. Bu da sivil evliliklerde ve erişimde<br />
bir politika açıklaması yaptı. Bugün artık herkes cinsiyetinden bağımsız olarak evlenebiliyor.<br />
Bu da insan haklarının bir diğer boyutu. Biz, bunu yapabildik. Bu da bizim statüter<br />
işlevlerimiz sayesinde oldu. Çünkü orada insan haklarının çok geniş kapsamlı bir tanımı<br />
var. Dolayısıyla bizler haklıydık, doğruyduk ve bu taleplerde bulurken doğruyduk; fakat<br />
eleştiri de almadık değil; ama yine de çok önemli sayıda insan Anayasa’nın bu şekilde değiştirilmesine<br />
olumlu oy verdi ve bizim politika açıklamamızda herkese hitap ettik ve bu<br />
şekilde referanduma gidildi. Şimdi yeni bir rolümüz var: Tarihi istismarlara ilişkin sorular<br />
sorma hakkımız. Tabii ki, insan hakları anlaşma kurumları her şeyden önce devlet eliyle<br />
olmayan, özellikle de kiliseler eliyle yapılan etnik arındırma eylemleri oluştu. Bunlar için<br />
de etkin tazminat talep ettik. Tabii ki bu, bizim toplumumuzun geçiş döneminde olması<br />
açısından kolay olmadı. Özellikle de devlet ve kilise arasında gerginlikler yarattı. Bir diğer<br />
konu da geçmişle ilgili olarak bir çocuk davası. Bu da bir çocuğun cinsel tacizi. Bu ilkokulda<br />
yapılan bir şeydi. Burada devletin rolünün çocukları korumak olduğunu biz vurguladık.<br />
Yani, devlet dışı bir aktör veya mesela okuldaki bir öğretmen olabilir, öğretmenler<br />
kurulu olabilir. Burada İrlanda İnsan Hakları Komisyonu önünde kendi yargımızın üst<br />
düzey yetkilileri bizi eleştirdiler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne daha fazla öncelik<br />
veriyorlar. Birleşmiş Milletler insan hakları kurumlarıyla angajman hakikaten çok önem<br />
131
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
kazandı. ICC ile tabii çok önemli birlikteliklerimiz. İnsan Hakları Komisyonumuzu, bizim<br />
başvurularımızı kabul etti. Özellikle de kürtaj kanunundaki reform konusunda ve geçmişte<br />
yer alan insan hakları ihlalleri konusunda.<br />
Şimdi şöyle toparlamak istiyorum, Birleşmiş Milletler kurumlarıyla birlikte çalışma<br />
konusunda şu zorluklarımız var. İrlanda OPCAT’i henüz onaylamadı. Engelli hakları<br />
konusundaki sözleşmeyi onaylamadı ve Kadına Karşı Şiddet ve Aile İçi Şiddet konusundaki<br />
İstanbul Sözleşmesi’ni de onaylamadı. Bir hafta önce, Ekonomik ve Sosyal Haklar<br />
Komitesi’nde bir konuşma yapıldı ve burada yeniden biz devletimizin bu Birleşmiş Milletler<br />
insan hakları kurumlarıyla işbirliği içine girmesini talep ettik. İngiltere’nin İnsan<br />
Hakları Kanunu’yla ilgili ve bunun iptaliyle ilgili bazı talepleri var. Biz burada İngiltere’nin<br />
yükümlülüklerinin Good Friday Anlaşması çerçevesinde, Avrupa İnsan Hakları<br />
Sözleşmesi’yle de bağlantılı olarak halen geçerli olduğunu hatırlatmayla yetindik.<br />
Sözlerimi doğumunun 150. Yılı olan büyük şairimiz Wiiliam Butler Yeats’ın bir şiiri<br />
ile bitirmek isterim.<br />
“All changed, changed utterly: A terrible beauty is born!”<br />
Teşekkür ediyorum, beni dinlediğiniz için.<br />
Levent KORKUT<br />
Filipinler’den, önce ismini tabii söyleyeyim, Homero Matthew P. Rusiana, 1986 yılında<br />
hukuk fakültesinden mezun olmuş bir hukukçu. Daha önceden Komisyon’un Sekretaryası’nda<br />
bulunuyormuş; fakat sonradan bir alan direktörü olarak atanmış komisyonda.<br />
Halihazırda da ülke içinde zorla göç ettirilmiş kişilerle ilgili kontak noktası olarak görev<br />
yapmakta komisyonda. Ve yine aynı zamanda Komisyon direktör yardımcısı olarak,<br />
ana direktör yardımcısı olarak da görev yapmakta. Şimdi sözü Matthew’e bırakıyorum.<br />
Homero Matthew P. RUSIANA Filipinler İnsan Hakları Komisyonu<br />
Alan Çalışmaları Ofis Direktörü<br />
Evet, son konuşma benim. Ben daha yeni hazırlanıyorum. Bu konuyu son aşamada<br />
hazırlayabildim ancak. Ben bugün Filipinler’deki İnsan Hakları Kurumu’nun çalışmalarından<br />
bahsedeceğim.<br />
Şimdi, ilk iki slaydı geçelim, başlık onlar. 1987’de Filipin Anayasası yapıldı ve arkasından<br />
Ulusal İnsan Hakları Kurumu 1987’de kuruldu. Bağımsız ve ulusal bir kurum<br />
olarak kuruldu ve bu da tabii ki Filipin halkının deneyimlerinin sonucunda ortaya<br />
çıkmış bir kurumdur. 1972’den beri örfi idare vardı, o sırada hükümete karşı başkaldırı<br />
başlamıştı, gösteriler vardı, ben o sırada lisedeydim ve Devlet Başkanı Marcos<br />
132
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
örfi idare ilan etti. 15 yaşındaki insanlar bile oylamaya katılarak Filipinler’de yeni bir<br />
sivil toplum istiyorlar mı istemiyorlar mı oy vermeye davet edildik. Ben sadece 15 yaşındaydım,<br />
ben ne bilirim sivil toplum ne istiyor ne istemiyor? Tabii ki, insan hakları<br />
çiğneniyordu. Güvenlik birimlerinin hareketleri kabul edilebilir gibi değildi. Polise<br />
saygı duyuyorduk; ama örfi idare dediğimizde; acaba bu örfi idare bağlamında polis<br />
halk için mi insanlar için mi çalışacaktı yoksa hükümet için mi? Özellikle marjinal<br />
sektörler için çok riskli bir durum vardı. Kadınlar, çocuklar, engelliler, yaşlılar ve göçe<br />
zorlanmış kişiler, yerli kişiler, özgürlüklerinden yoksun bırakılmış kişiler toplumun<br />
marjinal kesimleridir. En çok onlar etkilendi; ama o zamandan bugüne çok yıl geçti.<br />
Türkiye’deki İnsan Hakları Kurumu beni buraya davet ettiklerinde çok memnun oldum<br />
ve Türkiye’nin İnsan Hakları Kurumu’nu kutluyorum, başarılı çalışmadan dolayı.<br />
Özellikle dün akşam boğazdaki, boğaz üzerindeki o tekne gezisi her şeye bedeldi.<br />
Türkiye’ye olan uzun yolculuğuma, 24 saat süren yolculuğuma bile değdi. Teşekkür<br />
ederim, konukseverliğiniz için de teşekkür ederim.<br />
Evet, İnsan Hakları Komisyonu demek ki biz, biraz önce bahsettiğim bu marjinal insanların<br />
hakları üzerine çalışıyoruz. Kutuplaşmış toplum yapısından ziyade biz, bu hassas<br />
insanlara odaklanıyoruz. Bu insanlar savunmasız insanlar, bu insanlar kendilerinin bir<br />
taraf olmaları gerektiğini bile bilmiyorlar eğer öyle bir şey varsa. Çünkü, kutuplaşma dediğimiz<br />
ya o gruba ya bu gruba dahil olacaksınız anlamına gelir. Bu insanlar arada kalmış<br />
insanlardır. Bu insanlar, ikisinin arasındaki kutbun arasında kalmışlardır ki işte insan hakları<br />
budur. İnsan hakları seçme özgürlüğüdür. Bazı batı ülkeleri silah satıyorlar ve bunun<br />
sonuçlarını çekiyor insanlar. Bu insanlar dediğim gibi iki tarafın ortasında kalıp onların<br />
mağduru olmuş insanlar. Belki çocuk bunlar, belki kadın ve engelli insanlar bunlar. Dolayısıyla<br />
insan hakları kurumunda biz pek çok insanla görüşüyoruz, konuşuyoruz. Bir<br />
merkezi ofisimiz var, bir de bölgesel ofisimiz var. Burada bir başkanımız var bizim ofisimizde,<br />
dört tane de komiser var. Son 28 yıl içinde beş tane kadın başkanımız bir tane de<br />
erkek başkanımız oldu. Kadın komiserler, erkeklere kıyasla hep çoğunlukta oldular bizim<br />
Kurumumuzda. Şu an bizim komiserlerimizin Mayıs 2015 tarihinde dönemleri bitti, istifa<br />
ettiler ve yenileri seçilecek. Dolayısıyla onların bıraktığı işleri sürdürüyoruz şuan.<br />
Evet, örfi idare ilan edildiği döneme bakalım. O günden bugüne 27 yıl geçti; ama<br />
etkileri halen sürüyor. Çünkü örfi idare ve örfi idarenin daha sonra kaldırılması bile<br />
hemen olumlu bir etki yaratmadı toplumda. İnsanlar yapıyor bunları. Örfi idare sırasında<br />
insan haklarını ihlal eden kişiler, bugün Filipinleri yönetiyorlar. O sırada gene<br />
evvelde şuan onlar senatör. Halen o insanlar yönetiyorlar. Bu önemli. Ulusal insan<br />
hakları kurumunun ne kadar önemli oluğunu görüyorsunuz. Aynı insan hakları standardı<br />
uygulanıyor. Örfi idare kalktıktan sonra bile hala insan haklarının korunması<br />
ve yayılması gerekir. Evet, Komisyonumuzun programı ve hizmetlerini görüyorsunuz<br />
karşınızda. Yine aynı şekilde İrlandalı meslektaşlarımızın da söylediği gibi burada ta-<br />
133
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
bii ki inceleme soruşturma, hapis, cezaevlerinin ziyaret edilmesi, hukuki yardım sağlamak…<br />
Filipinler’de de hala Komisyonumuz ayrı, bir bağımsız bir kurum olarak mı<br />
çalışacak yoksa diğer kurumlarla bağlı mı olacak bunu tartışıyoruz.<br />
Filipinler, uluslararası insan hakları yükümlülüklerini imzalamakta çok hevesli bir<br />
ülke, Türkiye gibi. İnsan hakları eğitimleri veriyoruz ve mekanizmaları, önlemleri<br />
arttırarak insan haklarını korumaya çalışıyoruz ve ayrıca İnsan Hakları Komisyonumuz<br />
belli insan hakları standartlarında istişare çalışmaları da yapıyor çeşitli taraf larla.<br />
Ayrıca bir de adli birimimiz var. Bazen insanlar Hükümet’in diğer adli inceleme, adli<br />
tıp mekanizmalarına inanmıyorlar. O nedenle adli konularda bizim ayrı bir birimimiz<br />
var; ama aslında Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun görevlerinden biri. Adli merkezlerde<br />
insan haklarının korunması gerekir ve kanıtların çok iyi incelenmesi gerekir.<br />
Komisyonumuzda neler yapıyoruz? Önce soruşturmanın raporunu hazırlıyoruz, kararlarımızı<br />
yazıyoruz ve ayrıca bilgi topluyoruz, kanıt topluyoruz. İnsanların ifadelerini alıyoruz,<br />
ayrıca tabii ki Komisyonumuz hakların, kişilerin haklarının korunmasında aktif<br />
görev alıyor. Taraf ların bu konuda çalışmalarını destekliyor. Ayrıca çeşitli kurumların<br />
fonksiyonları arasında bir örtüşme pek olmuyor; ama Komisyon’un fonksiyonuna benzer<br />
çalışma yapan kurumlarla birlikte çalışmamız gerekir. Birbirimizle çatışma yerine, çeşitli<br />
kurumlarla birlikte çalışarak toplumdaki insan hakları standardını yükseltmemiz gerekir.<br />
Dolayısı ile çeşitli kurumlar, organlar örtüşen çalışma yapmak yerine işbirliği içinde çalışmalılar.<br />
İnsan hakları standartları konusunda da Hükümetle daima görüşüyoruz. Tabii ki,<br />
Hükümet dediğimiz daima politikayla ilgileniyor, insan haklarını unutuyor, ihlal ediyor.<br />
Komisyon’un 15 tane bölgesel ofisi var bütün ülke çapında. Toplam 508 çalışanı var.<br />
Bölgesel ofisler bir komisyon gibi çalışırlar. Her türlü şeyi yaparlar; mesela soruşturmayı<br />
yaparlar, kararlar alma, rapor yazma pozisyonu belirten, durumu belirten raporlar<br />
yazma görevlerini yaparlar ve Komisyon olarak hizmetlerin doğru yapılmasını<br />
denetleriz ve tam zamanında yapılması gereken işleri izleriz. Bölgesel ofisler bazen,<br />
sorun yaşayabilirler, o zaman merkezi ofise danışırlar. Belli alanlarda çalışacak komiserler<br />
tayin edilir ve direkt olarak komiserlerle koordinasyon içinde belli incelemeler<br />
etkili ve verimli bir şekilde yapılır.<br />
Evet, bu Komisyon’da insan hakları konusunda neler öğrendik? İnsan haklarının korunması<br />
dinamik bir olgudur ve ilerici olmalıdır. İnsan hakları evrenseldir, birbirleriyle<br />
bağımlıdır, birbirleriyle ilgilidir. Bir insan hakkı ihlal edildiğinde bir tek o hakkın<br />
ihlaliyle kalmaz, diğer bütün insan hakları da bunlardan etkilenir. İnsan hakları<br />
koruması ortak bir sorumluluktur. Bizim görüşümüz bu şekilde tek çalışamazsınız<br />
ve belli ağlar, networkler ve mekanizmalar içinde ortak çalışmanız gerekir ki; insan<br />
hakları iyi korunabilsin. Ayrıca devletin izlenmesine gerek vardır, insan haklarının<br />
korunmasında. İşte evrensel periyodik izleme, gözden geçirme çalışması bunun için<br />
134
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
yapılır. Biz bu döngüde bir önceki Birleşmiş Milletler kurumlarının yaptıkları öneriler<br />
bağlamında rapora verdiği cevap bağlamında hükümet neler yaptı, yapması gereken<br />
şeyleri yerine getirdi mi bunu da inceleriz.<br />
Asya Pasifik bölgesinde ulusal insan hakları kurumları için Asya Pasifik Forumumuz<br />
var. Yılda bir kere biraraya geliriz ve kapasite oluşturma gibi konularda, kurumlarımızı<br />
güçlendirme konularında fikir alış verişi yaparız. Güney Asya bölgesindeki kurumlar<br />
bir araya geliyorlar ve bölgede aktif bir şekilde çalışıyoruz. Diğer ulusal insan<br />
hakları kurumlarının çalışanlarıyla Asya Pasifik Bölgesi’nde bir araya geliyoruz. Özellikle<br />
eğitim açısından bu interaktif ilişki çok faydalı oluyor. Bazı resimleri paylaşmak<br />
isterim. Bu bir yayınımızın resmi. Burada İnsan Hakları Komisyonu’nun Filipinler’de<br />
evrensel periyodik izleme çalışmasının ikinci yarısında hazırladığımız resimlerin bir<br />
araya getirilmiş hali. Sivil toplumla çalışarak bunu yaptık. Bu ortak yayını niçin yaptık?<br />
Çünkü Hükümetin yapılan Birleşmiş Milletler tavsiye kararlarına ne derece uyduğunu<br />
incelemeye başladık ve de izledik. Bu da bir yayınımız.<br />
İnsan Hakları Komisyonu ve Yeni Zelanda İnsan Hakları Kurumu’yla birlikte yaptığımız<br />
bir çalışma. Yeni Zelanda İnsan Hakları Komisyon’unu üç topluma getirdik:<br />
Yerinden edilmiş insanlara ve yerli insanların gruplarına getirdik, ortak bir çalışma<br />
yaptık ve bunun yayını bu. Yaptığımız bölgesel network çalışmasının bir ürünü bu.<br />
Yeni Zelanda’da Maoriler ile görüştük, çalıştık, karşılaştık. Filipin yasaları özellikle<br />
çocuklarla ilgili bir yasanın yayını… Filipin’de bu konuda çok sorun yaşandı ve ilgili<br />
taraf lara, kurumlara bu çocuklarla ilgili yasaları basılmış şekilde dağıttık ve silahlı<br />
çatışmada kalan çocuklarla ilgili bilgi de var burada. Bu da yine bir başka yayınımız,<br />
bu temel bir insani yasa.<br />
Her yıl <strong>Uluslararası</strong> İnsani Yasa Toplantısı’na katılıyoruz, zirve toplantısına katılıyoruz<br />
ve bu konuda çalışmalar yapıyoruz. Bu ise Müslüman kadınlarla yaptığımız bir<br />
güçlendirme, yetkilendirme çalışmasının sonucu. Geleneksel Müslüman inancında<br />
kadınlara temel Müslümanlık konularının eğitimi ve toplumda gerekli olan belli bilgilerin<br />
bu kadınlara verilmesi, kadınların bilgilendirmesi konusunda yapılan toplantı<br />
örneği. Burada bildiğiniz gibi büyük bir tayfun yer aldı. “Yolanda” adını verdiğimiz<br />
tayfun belli bölgedeki insanlara ve konuklara büyük zarar verdi. Bu insanları felakete<br />
hazırlamak için yaptığımız bir yayın. Burada İnsan Hakları Komisyonu iş dünyası<br />
ve insan haklarıyla ilgili Komite’nin başkanlığını yaptı, Birleşmiş Milletler bağlamında.<br />
Burada da gene bu konuda hazırlanmış bir yayınımız. Filipinler’deki mevzuat,<br />
yasalarımız… Burada Komisyonumuz, yeni çıkacak yasalarla ilgili danışman olarak<br />
çalışıyor, istişarelere katılıyor ve çocuk yasaları ve insan haklarının durumuyla ilgili<br />
çeşitli görüşler bildiriyoruz. İnsan Hakları Komisyonu’nun bir Ombudsman gibi görev<br />
yaptığını da söyleyebiliriz ve kadınlar için hazırlanmış Magna Carta’da özellikle<br />
çok verimli çalışmalar yaptık.<br />
135
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
STK’larla işbirliğimiz… Filipinler’de belli yasaların çıkarılarak insan hakları durumunun<br />
iyileştirilmesi gerekir. Bu konuda biz STK’larla birlikte çalışıyoruz. Şuan zorunlu göçe<br />
zorlanmış insanların yerinden edilmiş insanların haklarıyla ilgili, korumacılık kurallarıyla<br />
ilgili yaptığımız bir çalışma var burada. Biz, İnsan Hakları Komisyonu’nun çalışmalarında<br />
özellikle tutuklanan, polis karakollarına götürülen çocukların ve kadınların<br />
hakları üzerinde çok çalışma yapıyoruz. İnsan hakları çalışanları ayrıca Filipinler’deki<br />
“ulusal polisin durumu, polisteki sistemler neler, polis karakollarındaki durumlar neler?”<br />
bu konuda yapılan çalışmalarımız var. Ve beş polis bölgesinde ulusal çalışmalar<br />
yaptık ve toplumun diyalog içinde bulunması çok önemli. “İnsan Hakları Eylem Merkezi”<br />
ve “Hukukun Üstünlüğü” dediğimiz iki çalışmamız var. Bunu yerel hükümetin<br />
dikkatine sunduk ve her belediyede insan haklarının korunması ve insan hakları ihlallerinin<br />
hukuk bağlamında geliştirilmesi, yayılması için bu çalışmaları yaptık. İnsan hakları<br />
eğitimi için de bir merkez oluşturduk, üniversite ve kolejlere gittik ve insan haklarının<br />
korunması için görüşlerimizi bildirdik. Evet, bütün bunları sizinle paylaştım. Vaktinizi<br />
çok aldım, öğle yemeğinizden çaldım. Teşekkür ediyorum, dikkatiniz için.<br />
Levent KORKUT<br />
Şimdi hemen sorulara geçeceğiz; ama konuklarımızdan ayrılacak olanlar var. Dolayısıyla<br />
şu anda özellikle Siobhan Mullaly. Saat 14.00’da ayrılacak en geç. Ona yönelik<br />
sorularımızı öncelikle sorabiliriz. Daha sonra kim var? Nezir, Artuk, tamam.<br />
Feray SALMAN İnsan Hakları Ortak Platformu Genel Koordinatörü<br />
Yani aslında benim sorduğum sorunun cevabını belki bu kadar kısa bir zamanda<br />
vermeniz mümkün değil; ama çalışılması gereken bir durum olduğunu düşüyorum.<br />
Özellikle İrlanda ve Kuzey İrlanda deneyimleri bakımından yani bir Good Friday Agreement’ın<br />
arkasından kurulan yapıların aslında şu ana gelene kadar pek çok farklı<br />
aşamadan geçti. Yani, bu hani bir anlaşma her şeyi ortadan kaldırmıyor elbette ve arkasından<br />
hayatın yeniden kurulması için yapılması gerekenler meselesinde önemli bir<br />
konu, bilmiyorum kaç safhaya bölebiliriz ama pek çok safhaya bölmemiz mümkün.<br />
Şimdi bunu şundan ötürü söylüyorum; biraz sizin geçmişinizi bizim mevcudumuza<br />
döndürebilmek için. Çünkü, biz henüz çatışmalı bir ortamda hani birtakım görüşmelerin<br />
sürdüğü ama tam bir müzakere aşamasına gelemediği dolayısıyla aslında çatışmanın<br />
her daim bitmesinin olanaklarının risk altında olduğu bir dönemde yaşıyoruz.<br />
Ve insan haklarının bu bağlamda da son derece önemli olduğuna inanıyoruz; ama bu<br />
insan hakları söyleminin en az kullanıldığı bir alan aynı zamanda. Fakat insan hakları<br />
problemlerinin en fazla konuşulması gereken alanlar. Şimdi burada tabii önemli olan<br />
şey hani sığmaz biliyorum; ama özelikle çatışmalı dönemlerde barışma sürecinin ve<br />
136
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
toplumsal barışı yeniden uygulama süreçlerinden bir tanesi geçmişin ağır insan hakları<br />
ihlalleriyle yüzleşme meselesi. Yani hakikati bilme hakkı, hakikate erişme hakkı ve<br />
bunların telafisi yoluyla gelecekte bunların bir daha olmamasını sağlayacak ortamın<br />
nasıl kurulacağına dair tartışmaların sürüyor olması. Burası tam da aslında insan hakları<br />
kurumlarının, örgütlerinin ağırlıklı olarak sürecin içinde yer almasını gerektiren<br />
noktalar. Yanıt veremeyebilirsiniz biliyorum, bu kadar uzun bir zaman diliminde. Bu,<br />
Filipinler için de geçerli; yani hani farklı aşamalarındayız çünkü şeylerin. Dolayısıyla<br />
bu süreçlerdeki deneyimi belki özel olarak hani üç gün beş gün tartışmak lazım<br />
ama nedir insan hakları kurumlarının rolü, nedir insan hakları örgütlerinin rolü ve<br />
bunların taraf larınca yapabilecekleri nedir ve neyi izlemeleri gerekir, nasıl izlemeleri<br />
gerekir ve buradaki pozisyonlarını gerçekten nereden böyle anlarlar bu çok önemli<br />
diye düşünüyorum. Çok fazla bir şey söylemediniz, yani bugünü anlattınız aslında;<br />
ama bu süreçlerden geçtiğimizi biliyoruz. Dolayısıyla buna ilişkin söyleyebilecek birkaç<br />
şeyiniz varsa, tavsiyeniz varsa deneyimli olduğu için kurumlarınız gerçekten arzu<br />
ederim. Küçük küçük birkaç sorum daha var. Amicus curiae, yani mahkemelere, hani<br />
mahkemelere bir üçüncü taraf olarak katılma meselesi kendi yetki alanımız içerisinde<br />
resmen tanınmış mı tanınmamış mı, bunu bilmek istiyorum. Çünkü bu önemli bir<br />
konu. Çünkü Türkiye’de de aslında biz sivil toplum örgütleri olarak amicus curiae<br />
meselesini zorlamaya çalışıyoruz; ama mesela bunun kurumdan geliyor olması, onun<br />
yetkisi altında olması çok daha güçlü bir etki yaratıyor diye düşünüyorum; ve dolayısıyla<br />
bu yetkiyi hani nasıl kullanırız diye bakmak gerekiyor. Bunu sormak istedim,<br />
bitireyim başkalarına söz hakkı vereyim, tamam. Çok teşekkürler, sağ olun.<br />
Levent KORKUT<br />
Şimdi hızlıca alalım, hızlıca yanıt alacağız. Lütfen kısa soralım.<br />
Nezir AKYEŞİLMEN Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi<br />
Teşekkür ederim. Çok güzel sunumlar ve faydalı sunumlar dinledik hakikaten. Şimdi<br />
insan hakları kurumlarında genelde hani beklentiler çok yüksek insan hakları kurumlarıyla<br />
ilgili; ama yetkileri biraz sınırlı. İnsanlar hani neticeye bakıyor, yani insan hakları<br />
için başvuruyor, onlara neticede bir yazışma geliyor. Sonuç ne? Böyle bir durumda<br />
insanlarda negatif bir algı oluşabiliyor. Dolayısıyla bu negatif algının insan haklarının<br />
korunmasında ve yaygınlaşmasında yani bir negatifleme oluyor mu? Bu dezavantajları<br />
avantaja dönüştürmek için insan hakları kurumları neler yapmalı? Sayın John biraz<br />
bahsetti; ama diğer konuşmacılar da daha somut öneriler verirlerse çok sevinirim.<br />
İkincisi Feray Hanım’ın sorusuyla ilgili. Bu barış süreçlerinde geçiş adaletinin sağlanmasında<br />
insan hakları kurumlarının zorluğu ne olabilir? Teşekkür ederim.<br />
137
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Levent KORKUT<br />
Geçiş adaleti… Evet, transitional justice.<br />
Mohamed ESSABBAR Fas İnsan Hakları Konseyi Genel Sekreteri<br />
Çok teşekkürler Sayın Başkan, hepimiz gayet iyi biliyoruz ki çeşitlilik ve çoğulluk<br />
ilkeleri Paris Prensipleri arasında kilit bir konuma sahiptir. Ulusal insan hakları kuruluşları<br />
açısından da bu çok önemli. Sizlerle hızla Fas’ın deneyimini paylaşmak isterim.<br />
Biz de bunları dikkate aldık ve biz çok hızlı bir şekilde şunu paylaşma çalıştık,<br />
kültürel toplumların da temsil edilmesi gerekir. Benim sorum şu, ulusal insan hakları<br />
kurumları sizin ülkenizdeki kurumlar acaba nasıl uygulamayı güvence altına aldılar?<br />
Yani sizlerin yaptığınız tavsiyeler nasıl uygulamaya konuldu? Çünkü bu kurumların<br />
tavsiyeleri ve kararları bağlayıcı niteliğe sahip değil.<br />
Levent KORKUT<br />
Şu aşamada yorum yapmayalım, sadece sorularımızı soralım. Çünkü bu soruları topluca<br />
aldıktan sonra hemen soracağım ve kendisi ayrılacak, ilk sözü ona vereceğim. Artuk.<br />
Artuk ARDIÇOĞLU Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi<br />
Teşekkürler. Benim sorum ayrılmadan önce bir akademisyen ve pratisyen olarak Sayın<br />
Mullally’ye. Dünkü toplantılardan beri bir ayrıştırma var devlet ve hükümet ayrıştırması.<br />
Ve insan hakları kurumları da sanki bütün insan hakları sanki bir sistem sorunu<br />
değilmiş de ve devlet sorunu değilmiş de, hükümet kaynaklı sorunlarmış ve bu<br />
kurumlar hükümetten ne kadar bağımsız yapılandırılırsa da bu tür problemler insan<br />
hakları ihlalleri konusunda yol kat edebileceğimiz gibi bir algı oluştu. Bu acaba siyasal<br />
gerçeklikle ne kadar uyumlu bir ayrıştırma Devlet – hükümet ayrıştırması ve insan<br />
hakları kurumlarına burada ciddi bir çözücü bir rol verilmesi. Teşekkür ediyorum.<br />
Levent KORKUT<br />
Son olarak alıyorum, ondan sonra bir şey yapacağım. Tamam. Tabii yani çünkü daha<br />
vaktimiz var, sadece bir konuğumuz ayrılacak onun için. Şimdi tabii burada Feray’ın<br />
sorusunu da belki şimdi şöyle somutlaştıracak olursak mesela 2014 yılı itibariyle konuşacak<br />
olursak 2014-2015 halen mesela Belfast’ta duvarlar var, halen Belfast’ta okulların<br />
%90’ı-95’i yani dini ve işte aldığı ulusal kimlik algısına göre ayrılmış durumda<br />
ve karışık okul bulmak çok zor. Herkes kendi okuluna gidiyor, yani çocuklar. Halen<br />
138
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
işte birtakım olaylar oluyor mesela zaman zaman eskiden ölmüş olan bir kişinin cesedi<br />
bulunuyor ve toplumda tartışmalı konuların yeniden gündeme gelmesine neden<br />
oluyor. Bütün burada insan hakları kurumları ne yapıyor? Önce siz ve John efendim,<br />
çünkü sizler ayrılacaksınız, 15 dakika sonra ayrılmanız gerekiyor.<br />
Siobhan MULLALLY<br />
Evet, teşekkür ederim bütün sorularınız için. İlk konuşmacı, sadece Good Friday Anlaşması<br />
her şeyi değiştirmez dedi, bir anlaşma hiçbir şeyi değiştirmez, sürekli olarak<br />
değişimlerden, zorluklardan geçerseniz dedi – ki bu doğru. Good Friday Anlaşması hakikaten<br />
çok önemli. Fevkalade önemli bir andı; ama ondan sonra gelen değişik aşamalar<br />
oldu. Ama sizin çalışmaya devam etmeniz gerekiyor ve insan hakları ilkesinin kalitesinin<br />
devam etmesini sağlamalısınız ve etkin bir şekilde uygulanıyor olmasından sorumlu olmalısınız.<br />
Yani bu konuda arkanıza yaslanıp, gevşeyemezsiniz. Evet, çok uzun bir süre<br />
aldı bu. Halen önemli bir polis reformu sürecinden geçiyoruz ve önemli bir mevzuat değişikliği<br />
sürecinden geçiyoruz. Bazı mevzuat hani henüz yürürlüğe girecek 2015 yılında.<br />
Polis Ombudsmanı, diğer Ombudsman sadece 2007 yılında gerçekleşti. Yani, bunlar<br />
Good Friday Anlaşması’nın olumlu etkileriydi. İngiltere Hükümetinin pozisyonuna<br />
baktığımızda belki İnsan Hakları Yasası, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin mevcudiyetini<br />
geçersiz hale getirilebilir; ama o da Good Friday Anlaşması’na aykırı bir yöntem<br />
olacaktır. Geçmiş ve tarihi ihlallere gelince bu muazzam bir zorluk teşkil etti hem<br />
Kuzeyde hem de Güneyde. Tabii garanti olması, bunların tekrarlanmaması meselesi…<br />
İrlanda İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonu olarak bizler geçmiş konulara değinmeye<br />
çalıştık, biz ihlaller nasıl oldu, mesela yaşlıların tutulduğu yerler, psikiyatrik hastaneler,<br />
bunlar uygun bir şekilde denetlenmiyordu ve orada yaşayanların insan hakları göz ardı<br />
ediliyordu. Yani devlet bu konularda bu devlet dışı aktörlerin (ki bizim durumumuzda<br />
bunlar dini gruplardı) haklarına dikkat edilmiyordu. Geçmiş ve bugün tabii bir araya<br />
gelindiğinde tekrarlanmama ilkesine dayanmamız gerekiyor. İrlanda, Avrupa İnsan<br />
hakları Mahkemesi’ne, İrlanda ile İngiltere arasındaki – iki devlet arasındaki – bir davayı<br />
taşıdı. Bu işkenceyle ilgiliydi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bunların işkence olmadığına;<br />
ama insanlık dışı muamele olduğuna karar verdi. Ancak, İrlanda hükümeti 2015<br />
yılında bu davanın yeniden açılmasına karar verdi ve elde edilen yeni bilgiler ışığında<br />
yeniden Strazburg Mahkemesi’ne intikal etti bu. Ve tabii kuzey-güney ilişkileri, İngiltere’yle<br />
olan ilişkilerde sorun henüz bitmiş değil; ama önemli olan insan hakları ilkelerinin<br />
geçmişte uygulanamamış olanların da karşılığını bulmasını istiyoruz.<br />
Amicus curiae konusuna gelince evet, bu bizim kendi statümüzde var. Statüsel bir<br />
işlev olarak belirleniyor bu. Biz bunu kendi isteğimize göre uygulayabiliyoruz, kullanabiliyoruz.<br />
Yani kendi kararımızı kendimiz veriyoruz Ne zaman bir amicus curi-<br />
139
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
ae olarak devreye gireceğiz, ne zaman girmeyeceğiz? Bazı seçkin ve stratejik olarak<br />
önemli olan davalarda bunu yapabiliriz. Bu bayağı yasalarda boşluk olması veya temsil<br />
türünde bir sorun yaşanması durumunda amicus curiae işlevimizi kullanıyoruz ve<br />
çok kez de kullandık ve çok etkin bir kullanım oldu bu. Bir diğer arkadaşımız, uygulamayı<br />
nasıl sağlıyorsunuz dedi. Çünkü mevzuat ve politikalar bağlayıcı değil. Biz<br />
bir dizi farklı yöntemleri kullanıyoruz, kamuoyuyla paylaşmak bilgileri, sivil toplum<br />
örgütleriyle işbirliği yapmak, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Kurumlarıyla işbirliği<br />
yapmak… Bu hep yüksek profili gerektiriyor ve bir insan hakları kültürünün yerleşmesini<br />
ve bu konuda daha geniş kapsamlı beklentilerin oluşmasını ve bu sayede<br />
bir değişime gidilmesini vurguluyoruz. Farklı siyasi partilerden gelen parlamenterleri<br />
de ikna etmeye çalışıyoruz. Bu şekilde hükümet ve yürütme üzerinde bir baskı uygulayarak<br />
insan hakları uygulamalarını, yükümlülükleri ve standartları konusundaki<br />
yükümlülüklerini yerine getirmesini istiyoruz.<br />
Tabii bazı beklentiler de çok yüksek ve bunların hepsini karşılamamız mümkün değil.<br />
Bu çok önemli bir konu. Çünkü çoğu zaman biz destek talebi alıyoruz; ama biz<br />
destek vermemeyi tercih edebildiğimiz durumlar var veya bunu yapamadığımız durumlar<br />
var; ama her şeyden önce biz çok şeffaf olmaya gayret ediyoruz. Ne zaman<br />
destek vereceğimiz, ne zaman destek vermeyeceğimizi ve bunların ne zaman olacağı<br />
konusundaki kurallarımıza atıfta bulunup aynı zamanda buna karşı başvuruda bulunabileceğini<br />
de söylüyoruz. Reformları talep edebiliriz, biz tabii ki herhangi bir şeyi<br />
cevapsız bırakmıyoruz diğer yapısal konuları, başka bir şekilde yapılacak bir şey varsa,<br />
hukuki yardımın bir bireye verilmesi mümkün ise bunu yapıyoruz. Kamuoyuyla<br />
angajman çok önemli. Her zaman için rolümüzün ne olduğunu anlatmaya çalışıyoruz,<br />
nasıl çalıştığımızı, neleri başarıp neleri başaramayacağımızı söyleyebiliyoruz. Ve nihayet<br />
insan hakları ihlallerinin devlet veya hükümet tarafından uygulanması. Bizler daha<br />
ziyade muhtelif branşlar, yani devlet organlarının genelinde onların eliyle yapılan ihlallere<br />
bakıyoruz yani bunlar mevzuattan kaynaklanabilir, polis veya cezaevi görevlilerinin<br />
davranışlarından olabilir veya devlet dışı aktörlerden olabilir bu. Onların da<br />
insan hakları yükümlülükleri var ve devlet onların da faaliyetlerini izlemekle görevli<br />
ve bunu yerine getirmedikleri takdirde yeterli telafinin sağlanıyor olması lazım. Örneğin<br />
engelli olan kişiler ve yaşlılar, evlerinde kalan insanlar, bütün bunlar üzerinde<br />
de çalışmaktayız.<br />
John COREY<br />
Tabii, bütün bu sorulara tam olarak cevap verebileceğimi ve mantıklı bir cevap verebileceğimi<br />
bu kısa süre içinde tahmin etmiyorum; ama ben öğleden sonra buradayım.<br />
Benimle konuşmak isteyenler doğrudan bana gelebilirler ve onlarla rahat rahat konuş-<br />
140
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
mamıza devam edebiliriz. Birinci soruyla ilgili Good Friday Anlaşması’yla ilgi soru şu,<br />
geçmişteki ihlalleri nasıl ele aldınız, nasıl baş ettiniz diye soruldu. Şimdi ben burada<br />
yanlış bir izlenim bırakmak istemiyorum, yanlış anlamanızı istemiyorum, Kuzey İrlanda’daki<br />
ilişkilerle ilgili olarak. 1998’de Good Friday Anlaşması imzalandı. Siobhan’un<br />
da söylediği gibi bu, aslında bir barış anlaşmasıydı; ama sorun orada bitmedi, biz<br />
halen bir barış sürecindeyiz. Bunu bir kez daha tekrarlayayım, halen biz bir barış sürecindeyiz.<br />
Barış süreci devam ediyor. Şu kadarını söyleyeyim, geçmişteki ihlaller çok<br />
hassas ve derin bir konu insanlar açısından. Çünkü, bazı insanlar mağdur ve çektiklerini<br />
söylüyorlar. Paramiliter örgütlerin ihlallerinin mağdurları olduklarını söylüyorlar,<br />
bir de devletin tepkilerinin mağdurları olduklarını söylüyorlar, yani son derece derin<br />
etkiler var. İnsan Hakları Komisyonu son iki yıl içinde Birleşmiş Milletler’in Adalet ve<br />
İnsan Hakları Komisyonlarıyla bağlantılı olarak ve bu şekilde bizim – adalete erişim<br />
konusunda mağdurların ve mağdur haklarının ele alınması konusunda halen devam<br />
etmekte olan önemli konular var ve – bunun mutlaka bir barış süreci, devam etmekte<br />
olan bir süreç olduğunu vurgulamamız gerekir. Mesela, Kuzey İrlanda yönetimi 1998<br />
tarihli anlaşmadan sonra 1999’da siyasi partilerin oluşmasıyla oluştu; ama birkaç yıl<br />
sonra da sona erdi. 2007’deki bu durum halen devam ediyor; ama bu sırada 3 ya da<br />
4 ilave siyasi anlaşma yapıldı taraf lar arasında, bu barış sürecini sürdürebilmek için.<br />
Şuan halen devam eden bir kriz var fonlarla ilgili olarak ve harcamalarla, maliyetlerle<br />
ilgili olarak, kemerleri sıkma tedbirleri bağlamında. Dediğim gibi, bana verilen süre<br />
sırasında detaylara inemedim; ama haklısınız, Kuzey İrlanda’da insanlar durumu nasıl<br />
algılıyorlar bu konuyu anlatmaya çalıştım; ama eğitimlerde çocuklar ayrıma tabi tutulmuştu.<br />
4 ila 10 yaşına kadar olan çocuklar kendi dinleriyle ilgili okullara gidiyorlar,<br />
entegre değiller çocuklar, entegre değil. Çok ufak bir nüfus entegre şekilde yaşıyor,<br />
onun dışındakiler bölünmüş şekilde eğitimlerini sürdürüyorlar.<br />
Levent KORKUT<br />
Şimdi bir dakikanızı rica edeyim, şimdi bakın efendim, Siobhan Mullally’nin ayrılması<br />
gerekir. Teşekkür edelim ve alkışlayalım.<br />
Siobhan MULLALY<br />
Çok özür dilerim ayrılmak zorunda kaldığım için ve gerçekten çok teşekkür ederim.<br />
Bütün bu düzenlemelerinizden dolayı, elektronik postayla benimle temas edebilirsiniz,<br />
slaytlarımda da gösterdim bunları ve gerçekten benimle temas kurmak isterseniz,<br />
belli konuları tartışmak isterseniz hazırım.<br />
141
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Levent KORKUT<br />
Kaldığımız yerden devam edebiliriz, kusura bakma, çünkü çok acil gitmesi gerekiyordu,<br />
o nedenle kesmek zorunda kaldım. Devam edebiliriz.<br />
John COREY<br />
Tabii tabii, öğle yemeği zamanı da geldi, kısa tutmaya çalışacağım; ama dediğim gibi<br />
bazı sorgulanan konular var. Birleşmiş Milletler’de bile halen bazı konular tartışılıyor.<br />
Mesela insanlar, eskiden çarpışan insanlar. Bunlar sadece özgürlük savaşına mı girmiş<br />
insanlar, bunlar terörist mi, bunlar kimdir, bunlar askeri bireyler midir, bu kişinin bir<br />
çocuğu öldüyse mağdur mudur, ailesi savaşıyor mudur, çocuk mağdur olarak ölmüş<br />
müdür? Yani çözülmesi gereken, açıklanması gereken çok şey var. Mümkün olduğu<br />
kadar kesin bir şekilde davranmamız gerekir, uluslararası insan hakları standartlarından<br />
taviz vermeden devam etmeliyiz.<br />
Levent KORKUT<br />
Taraf tutuyor musunuz toplumda?<br />
John COREY<br />
Biz, İnsan Hakları Komisyonu olarak taraf tutmuyoruz. Belki bazı insanlar bizi taraf<br />
tutuyor olarak görebilirler; ama otoriter bir şekilde, yetkili bir şekilde uluslararası<br />
insan hakları standartlarına göre tarafsız görüşümüzü bildiriyoruz, uluslararası standartlara<br />
göre davranıyoruz; ama bir örnek vereyim: Biz İnsan Hakları Komisyonu’yuz<br />
ve bir devlet aktörü, bir devlet kişisi bir cinayete karışmıştı. Biz, bu devlet görevlisi<br />
adaletin önüne çıkarılmalı diyoruz. Bu, insan hakları bağlamında yapılması gereken<br />
bir şey; bu, taraf olmak, taraf tutmak değildir.<br />
Bu durum sık sık karşımıza çıkıyor ve Birleşmiş Milletler EPİM standartları var, insanlara<br />
eskiden savaşmış kişilere şimdi nasıl muamele edeceksiniz? Toplumda bazı insanlar,<br />
paramiliter gruplarda çalışan insanlar, buna itiraz ediyorlar. Çatışma sırasında<br />
insan hakları olmaz diyorlar hâlbuki insan hakları evrenseldir. İnsan hakları herkese<br />
uygulanır. Dolayısıyla bizim kesin bir tavrımız var. Biz yetkili makamlarla sadece insan<br />
hakları standartlarına ilişkin görüşüyoruz, konuşuyoruz.<br />
142
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Levent KORKUT<br />
Yaklaşık 4 dakika içinde toparlamamız gerekiyor, tercümanlar nedeniyle. Ben tabii<br />
son sözü Matthew’e bırakacağım; fakat zaman sınırımız var. Mümkün olduğu kadar<br />
kısa bir sürede yanıtlarsanız.<br />
Homero Matthew P. RUSIANA<br />
Teşekkür ederim, evet bana verilen kısa süreden yararlanmak istiyorum. Geçmişte<br />
pek çok ihlaller var, Filipinler’de. İnsan Hakları Komisyonu ile ilgili yeni bir yasa çıkarıldı<br />
ve iddia kurulu var, şikayet ve iddia kurulu var. Bu kurul, örfi idare sırasında<br />
meydana gelen insan hakları ihlallerinin mağdurlarının taleplerini alıyor, inceleme görevi<br />
yapıyor. 75 bin kişi başvurdu örfi idare sırasında yapılan insan hakları ihlalleriyle<br />
ilgili olarak 75 bin başvuru var. Burada tabii ki resmi rakamlara ihtiyacımız var. Ve bu<br />
İhlaller Komitesi resmi olarak inceleme yapıyor. Burada bir tazminat söz konusu olabilir.<br />
Bir de kabul etme, yapılan ihlalin kabul edilmesi. Şimdi halen bazı şeyler devam<br />
ediyor. Müslümanlar için bir otonom özerk bölgenin kurulması gerekiyordu. Sannora<br />
Temel Kanunları çerçevesinde çalışıyoruz. Halen sistemin oturması için uzun vakte<br />
ihtiyaç var. Şuan hiçbir şey netliğe kavuşmuş değil. Yasanın temel hükümleri tartışıldı.<br />
Ne olduğunu en azından biliyoruz. Komünist Parti, Yeni Halklar Ordusu gibi gruplar<br />
karşısında da iddialar var. Onlar da çeşitli iddiaların hedefinde. Dolayısı ile bu türlü<br />
konuları inceleyen Konsey inceleme yapıyor. <strong>Uluslararası</strong> insan hakları standartları<br />
çerçevesi içinde çalışmamızı yapıyoruz. Hükümet ve ulusal demokratik cephe devam<br />
ediyor ülkemizde ve bugünkü yasa bağlamında hiçbir başka ihlal olmayacağını düşünüyoruz.<br />
Teşekkür ederim.<br />
Mehmet KASAP Hukuk ve Hayat Derneği Temsilcisi<br />
Evet, Avukat Mehmet Kasap. Hukuk ve Hayat Derneği, Ankara’da 2003’ten beri faaliyet<br />
gösteriyoruz. Benim sorum John Corey’ e. Şimdi Türkiye’de özelikle son süreçlerde<br />
şunu gördük. Mağdurun kimliği üzerinden bir tavır belirleme gibi bir alışkanlık<br />
gelişti. Onlar da acaba İrlanda’da işte Katolik olmasına, Protestan olmasına göre kişilerin<br />
konumlandığı, özellikle STK’ların, insan hakları kuruluşlarının böyle bir tavır<br />
geliştirdiler mi, bunu aşmak için spesifik olarak orada bir çalışma yapıp, başarılı olabildiler<br />
mi? Yani şiddet kullanma tekelini tek başına elinde bulunduran devlete karşı<br />
STK’lar ortak bir tavır alma konusunda bir stratejileri oldu mu ve buda başarılı oldular<br />
mı? Teşekkür ederim.<br />
143
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
John COREY<br />
Olmadı. Böyle bir fark olmadı. Yani bir mağdurun kimliği konusunda bir taraf, farklı<br />
davranma gibi bir şey olmadı. Bu insan haklarının temel noktasıdır. Her insanın insan<br />
hakları vardır ve ilk büyük hak yaşam hakkıdır. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun biliyorum,<br />
insan hakları bağlamında meşru müdafa da kabul ediliyor; ama herhangi bir<br />
insan başkasının yaşamını elinden alamaz. Biz Komisyon olarak, daima şiddet sonucu<br />
herhangi bir insanın ölmesini kabul edemeyiz. 1984 Anlaşması’ndan sonra da bazı<br />
ölümler oldu. Mesela 2013 yılında bile bir cezaevi görevlisi öldürüldü. Biz burada bu<br />
cinayetleri tel’in etmede, kınamada herhangi bir ayrım yapmıyoruz. Ölen kim olursa<br />
olsun durumu kınıyoruz. Dolayısıyla Kuzey İrlanda Komisyonu herhangi bir açıklama<br />
yapmadan ve kınama yayınlamadan önce, mağdur olan kişinin kimliğinden bağımsız<br />
olarak hep insan hakları standardını koruyarak konuşuyor. İnsan hakları kurumu<br />
açısından mağdurun şu veya bu gruptan, halk gurubundan, sektörden gelmesi fark<br />
yaratmıyor. Burada belli bir insan şu gruba ait, diğeri bu gruba ait gibi bir ayrım yapılmıyor.<br />
Burada bir grupla ilgili olarak gurubu cezasız bırakma gibi bir şey olamaz.<br />
Komisyonumuzun tutumu bu yönde.<br />
Levent KORKUT<br />
Biz zamanı aştık. Sarkmalar oldu. O nedenle tabii çevirmenlerin de hakları var. Bundan<br />
sonra yemek var. Yemekte bir araya gelebiliriz, arada da devam edebiliriz konuşmaya;<br />
ama şimdi kapatmak zorundayız. Ben bir kapanış konuşması yapacaktım; fakat<br />
bunu yapmamayı düşünüyorum. Çünkü çok sarktık. Bütün katılımcılara, konuklarımıza,<br />
kurum adına çalışanlara bu organizasyonun gerçekleştirilmesi için uğraşanlara,<br />
Kurumumuza yeni başlamış genç arkadaşlarımıza buraya geldikleri ve beraberce bu<br />
toplantıyı organize edip, düzenlediğimiz ve katılabildiğimiz için teşekkür ediyorum.<br />
Ayrıca bütün iki gün boyunca bu faaliyetin tercümelerini gerçekleştiren arkadaşlarımıza<br />
yine teşekkür ediyoruz ve onlar için de bir alkış artık istememiz lazım.<br />
Tercümanlar<br />
Biz de size teşekkür ediyoruz, efendim.<br />
Levent KORKUT<br />
Bu oturumun iki konuşmacısına da böyle önemli bir konuda bizimle görüşlerini paylaştıkları<br />
için teşekkür ediyorum ve yemeğe katılabilirlerse bu tartışmayı orada da<br />
sürdürebilmemiz iyi olur diye düşünüyorum. Teşekkürler.<br />
144
ÖZEL<br />
OTURUM<br />
Ulusal İnsan Hakları Kurumları Arası<br />
Deneyim Paylaşımı Çalıştayı<br />
145
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Levent KORKUT<br />
Hanımefendiler, beyefendiler şimdi ilk olarak platforma çıkacağız ve hep beraber bir resmimiz<br />
çekilecek. Yönetim Kurulu Üyeleri, personelimiz ve sizlerle bir resmimiz çekilecek.<br />
Tek bir saatimiz var efendim, bu bir saat içinde Türkiye’deki meslektaşlarımız sizlere<br />
gayet pratik sorular sorabilirler. Mesela ulusal kurumlar neyi ne zaman yaparlar. Biz<br />
tabii onların sorularını almadık. Hatta son iki günde değil son üçünde de alamadık.<br />
Dolayısıyla onlar bu soruları soracaklar ve görüşlerini de paylaşacaklar. Mesela sizdeki<br />
durumu merak ediyorlar, nedir, nasıldır, sizin bu konulardaki fikirleriniz nedir? Çok<br />
enformel bir şekilde karşılıklı sohbet edeceğiz Türkiye İnsan Hakları Kurumu ve sizin<br />
kurumlarınızla. Bu söyleşi bir saat devam edecek. Şimdi önce şu platformun oraya<br />
gidelim, fotoğrafımızı çektirelim, ondan sonra da oturuma başlayalım.<br />
Evet, başlayabiliriz bu oturuma. Daha önce de söylediğim gibi bu deneyim paylaşma<br />
oturumu. Sizlerle deneyimlerimizi paylaşacağız ve meslektaşlarımız sizden görüş almak<br />
üzere kendi sorularını size anlatacaklar. Benden başlayalım isterseniz?<br />
Benim sorum adalet sistemiyle ulusal insan hakları kurumları arasındaki ilişki üzerine.<br />
Aslında bu fevkalade zor bir alan. Mahkemeler bağımsız, onların görev alanı yasa ile gayet<br />
kesin belirlenmiş. Bu bağımsızlık nedeniyle siz kolaylıkla mahkeme kararlarını eleştiremiyorsunuz<br />
ve bunlara ilişkin görüş belirtemiyorsunuz dava süreci sırasında. Peki,<br />
sizin ülkelerinizde mahkemelerle ilişkileriniz ne durumda? Mesela diyelim ki devam<br />
etmekte olan bir dava var. Bu durumda siz bu davayla ilgili bu koşullarda ne yaparsınız?<br />
Mesela bir rapor hazırlar, yayınlar mısınız veyahut davaya ilişkin görüşlerinizi veya<br />
önerilerinizi sürmekte olan, görünmekte olan bir davaya ilişkin olarak söyler misiniz?<br />
Homero Matthew P. RUSIANA<br />
Filipinler örneğinden cevaplandırayım ben bu soruyu. Tabii ki bazı inceleme organları<br />
var. Yani savcılık makamı. Ceza soruşturmasını onlar yapar. Burada olay biraz sıkıntılı.<br />
Çünkü bütün savcılar insan hakları ve standartları savunucusu değildir. Bizim adalet sistemimiz<br />
halen revize edilmiş ceza yasasına bağlı. Yani insan hakları ihlalleri bu ihlaldir<br />
denilen bir şey yok. Burada yapabileceğimiz şey şu, davayı muntazaman izleyebiliyoruz.<br />
Savcı ile gidip görüşebiliyoruz; ama tabii ki kanıtlar ve belgelere ulaşamıyoruz. Ama buna<br />
uyum sağlamamız gerekiyor. Halen biz yargı bağımsızlığına inanıyoruz. Mahkemelerin<br />
baktığı davalarda buna önem veriyoruz ve mahkemelerin normal prosedürü de bu zaten.<br />
Çünkü “Kurya” dediğimiz mahkemeler hepsi zaten insan haklarına saygı gösteriyorlar.<br />
Levent KORKUT<br />
Bugüne kadar ne kadar davaya müdahil oldunuz mesela?<br />
147
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Homero Matthew P. RUSIANA<br />
Yaklaşık beş davaya müdahil olabildik.<br />
Levent KORKUT<br />
Peki, insan hakları açısından yardımı oldu mu bu müdahil olmanızın?<br />
Homero Matthew P. RUSIANA<br />
Evet, bir LGBT grubu vardı. Bu da sektörel temsil talep ediyordu parlamentoda, LAD-<br />
LAD adlı bir gruptu bu ve bizden onlara destek olmamız istendi. Biz de bu desteği verdik<br />
ve ondan sonra mahkemeye dilekçemizi verdik. Dedik ki özgürlüğünden yoksun<br />
olan insanlar, seçim sırasında oylarını verebilmeli, oy verme haklarını kullanabilmeli.<br />
Ama bir anda bizim başka taleplerimiz, itirazlarımız bir kenara itildi ve mahkeme bize<br />
bu davayla ilgili her şeyi takip edebileceğimizi, izleyebileceğimizi söyledi. Mahkeme<br />
bu yönde bir emir verdi ve doğrudan biz de raporumuzu mahkemeye verdik.<br />
Levent KORKUT<br />
Bu tabii önemli bir prestij konusu değil mi?<br />
Homero Matthew P. RUSIANA<br />
Evet, tabii bunun gerisinde çok yoğun bir çaba yatıyor. Prestijli bir şey tabii. Mahkemeye<br />
dönüyorsunuz ve dikkate almaları gereken bazı insan hakları standartları olduğunu ve<br />
her davada buna dikkat etmeleri gerektiğini hatırlatıyorsunuz bir yerde. Mesela “Jerryme<br />
Corre Davası” bir işkence davasıydı. Komisyonumuz bu insana işkence yapan polise<br />
karşı bir şikâyette bulundu, suç ihbarında bulundu. Şimdi halen APT mi bunu izliyor,<br />
bilemiyorum. Mesela mahkemeye bir şeyler söyleyebilir miyiz, hayır. O zaman ulusal<br />
insan hakları kurumunun bazı sınırlamaları var. Eğer mahkemeler bir davada görüş<br />
belirlemişlerse zor. Gladyo davaları var mesela, komisyon olarak biz davayı açıyoruz,<br />
insan hakları mağdurları adına ve tabii ki orada mağdurlara yardımcı olanlar da var ve<br />
dava genişleyebiliyor. Bir yerde kutuplaşmış durumdayız. Yani mahkemeye ne diyeceğiz?<br />
Öyle desek olmaz, böyle desek olmaz. Yani bu olumsuzluklardan bir tanesi ulusal<br />
insan hakları kurumlarının karşılaştığı olumsuzluklardan biri bu, bilemiyorum.<br />
Levent KORKUT<br />
Ulusal İnsan Hakları Kurumu mahkemeler nezdinde nasıl bir durumla karşılaşıyor?<br />
148
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Homero Matthew P. RUSIANA<br />
Tabii aslında insan hakları kapasitesi hâkimlerin, çok da yaygın değil. Filipinlerde bütün<br />
savcı ve hâkimlerin insan hakları bilincine sahip olduğunu söyleyemeyiz. Hakim ve savcı<br />
olabilmek için zaten buna bakılmıyor. Tabii bazı avukatlar da yargıya dahil olduklarında<br />
buna katılabiliyorlar. Yani tabii ki bu yine de küçük bir oran. Hızlıca şunu söyleyebilirim,<br />
asında şu UÖM ile (ulusal önleme mekanizması ile) insan hakları kurumları arasında bir<br />
ayrım yapmak lazım ya da birbirinden ayırmak lazım. Çünkü ikisinin de alanı farklı.<br />
Levent KORKUT<br />
Evet, bu konuda diğer görüşleri alalım.<br />
Janet ANDERSON-BIDOIS<br />
Yeni Zelanda’da İnsan Hakları Kurumu olarak bazı hukuk davalarına müdahil olabildik.<br />
Özellikle insan hakları konusunda olanlar. Tabii biz davayı açan taraf değildik;<br />
ama bir başvuru sırasında bunun bir insan hakları ihlal davası olduğunu gördüğümüzde<br />
müdahil olmaya karar verdik. Mesela engelli insanlara tazminat ödenmesi veya<br />
sigorta ödemelerinin karşılanması talebiyle açılan davaya müdahil olduk. Bugüne kadar<br />
yılda 3 ila 4 davaya müdahil oluyoruz. Tabii ki hukukçu ekiplerimizin yoğun<br />
çalışmaları oluyor. Tabii uluslararası yükümlülüklerimiz de var. Sadece iç mevzuatla<br />
sınırlı görülüyor bazen; hâlbuki biz bireysel vakıalarda hakları korumak zorunda olduğumuzu<br />
söylüyoruz. Hem yargıda hem hukuk mesleğini icra edenlerde uluslararası<br />
yükümlülüklerin de ne kadar ön planda olduğunu söylüyoruz. Ceza davalarına baktığımızda<br />
sistematik konular ortaya çıkmadığı sürece müdahil olmuyoruz. Bir de tabii<br />
ki acaba adli yardım hakları yerine getirildi mi, mahkemede yeterince söz alabiliyorlar<br />
mı bu gibi konuları izleyebiliyoruz. Tutukluluk süresinin uzun olması, yani karar<br />
öncesi tutukluluk süresi çok önemli. Oralara da müdahale edebiliyoruz; ama ceza<br />
davalarında ancak sistematik bir durum söz konusu ise o zaman müdahil oluyoruz.<br />
Kagwiria MBOGORI<br />
Genel yargının ve yargı performansının izlenmesi ve denetlenmesi alanında şunu söyleyebilirim.<br />
Biz, bir denetleme yapabiliyoruz ve bize belli yargı sorumlusu hakkında şikâyet de<br />
yapılabiliyor. Ben Ulusal Komisyonun başkanıyım ve aynı zamanda Adaletin Uygulanması<br />
Konusundaki Ulusal Konsey’in de üyesiyim. Bunu şöyle tartışabiliriz. Bir baş hakim var<br />
ve bazı konular doğrudan ona intikal eder. Bir de Yargı Hizmetleri Komisyonumuz var.<br />
Onun başında da baş hakim bulunmakta. Bağımsız kurumların başkanları ve Anayasa<br />
komisyonları başkanları ayrı bir formatta ele alınıyor. Onlarla bazı konuları dile getirebiliyoruz.<br />
Ben Cumhuriyet savcılığı çerçevesinde görev yapan bir komisyonda da üyelik<br />
149
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
yapmaktayım ve burada iddianame nasıl hazırlanıyor, dava nasıl izleniyor ve burada davaların<br />
yürütülmesiyle ilgili şikâyetler varsa bunları dikkatlerine sunuyoruz. Ben aynı zamanda<br />
Tanık Koruma Ajansı’nın da yönetim kurulunda üyeyim. Kenya’da bu önemli bir<br />
kurum. Çünkü hiçbir zaman bir tanık koruma mekanizması olmamıştı ülkemizde bugüne<br />
kadar. Ama bugün çok sayıda tanık başları derde girmesin diye bu görevden kaçınabiliyorlar.<br />
Ulusal Komisyon olarak bizim mahkemede dava açma hakkımız var, başkaları hakkında<br />
dava açma hakkımız var. Kendi adımıza açıyoruz bu davaları. Ayrıca başkalarının<br />
açtığı davalara müdahil de olabiliyoruz ve burada görüşlerimizi dile getiriyoruz yüksek<br />
mahkemeye. Özellikle olay anayasal bir konuyu içeriyorsa Anayasa’daki insan haklarının<br />
korunması konusunun altını çiziyoruz. Yargı forumlarında temsil ediliyoruz. Bir tanesi<br />
Mahkeme Kullanıcıları Komitesi, bütün ülkenin genelinde var. Eyaletlerde de bu bürolar<br />
mevcut. Orada görevlilerimiz mahkemelere gidip, onları izliyorlar. Rutin olarak görev güçleri<br />
oluşturuldu, yargı süreçleriyle ilgili olarak. Evet, bu şekilde sorunuzu cevaplayabilirim.<br />
Jedidah WARUHIU<br />
Ben de birkaç başka imkândan, fırsattan bahsedeceğim. Kenya’daki hukuk camiasına<br />
baktığımızda burada hukukçular belli bir mahkeme ile ilgili ya da genelde adalet idaresini<br />
ilgilendiren konularda mahkeme görevlileri, yetkilileriyle rahatça konuşabiliyorlar.<br />
Tabii biz sistematik hataları izliyoruz, ama özellikle yargının dikkate alması gereken<br />
belli konular var. Çünkü yargının bir yargısal eğitim enstitüsü var. Yani hakimler görevlerine<br />
başlamadan önce ve başladıktan sonra insan haklarıyla ilgili bazı konuları ayrıca<br />
tartışıyorlar ve buraya sivil toplumdan da pek çok kurumu davet ediyorlar ve bunların<br />
deneyimlerini anlatmalarını, kendilerine aktarmalarını istiyorlar ve bu şekilde hakimler<br />
bir eğitim almış oluyorlar ve yargı içinde belli davalara nasıl bakmaları gerektiğini<br />
de öğreniyorlar. Bu tür müdahaleler nedeniyle son belki iki yıldan bu yana görüyoruz<br />
ki özellikle de yüksek mahkeme yargıçları, Ulusal İnsan Hakları Komisyonuna talepte<br />
bulunuyorlar ve kendilerinden bir davanın çözümüne yardımcı olmaları isteniyor. Veyahut<br />
o davaya müdahil olmamız isteniyor ki konuyu bir karara varmadan önce daha<br />
geniş kapsamlı bir incelemeye tabi tutabilmiş olalım. Evet, Ulusal Komisyon insan haklarıyla<br />
ilgili davalarda özellikle müdahil oluyor ve onların görüşleri dikkate alınıyor.<br />
Hikmet TÜLEN<br />
Ulusal kurumun bu konudaki talebi otomatik olarak işleme alınıyor mu yoksa yerel<br />
mahkemenin karar vermesine bağlı olarak mı müdahil olunabiliyor? Bir de şeyi sormak<br />
istiyorum. Davaya müdahil olmanız yönünde çok sayıda talep geliyor mu ve şayet<br />
böyleyse bunların arasından nasıl bir seçim yaparak müdahil olup olmayacağınıza<br />
karar veriyorsunuz? Teşekkür ederim.<br />
150
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Mohammed ESSABBAR<br />
Efendim, bütün söyleyebileceğimiz şu, yargı, insan hakları alanında en önemli koruma<br />
mekanizması. Ve ulusal insan hakları kurumları burada bir arabulucu rolü oynayabilir;<br />
ama onlar yürütmenin bir parçası değildir, yargının bir parçası değildir ve yasamanın bir<br />
parçası değildirler. Ulusal insan hakları kurumlarının tabii ki ahlaki bir görevi vardır ve<br />
yetkisi vardır. Yargı için şeffaf lık öngörülür. Bu sayede insan hakları ihlalleri daha kolay<br />
engellenmiş olunur. Bu nedenle yargı ulusal insan hakları kurumları üzerine konulan<br />
yükü de hafif letebilir. Fas’ta yargının tam olarak bağımsız olmadığını biliyoruz hepimiz;<br />
ama biz Ulusal İnsan Hakları Kurumu olarak olaya müdahale etmiyoruz, yani yargı erkine<br />
müdahalemiz yok ama bazı sınırlı davalarda müdahil oluyoruz. Mesela yani çok<br />
ağır işleyen bir dava süreci var ise şayet o zaman devreye giriyoruz veyahut adil yargılanma<br />
ilkeleri uygulanmıyor ise mesela bir tercüman desteği sağlanmamışsa sanığa veya bir<br />
temyiz imkânı sağlanmamışsa devreye giriyoruz. Fas’ta ayrıca biz bazı davaları izliyoruz,<br />
gözlemliyoruz. Bu davalar, ülkede siyasi açıdan hassas olan davalar özellikle. Bunlara ilişkin<br />
tematik raporlar yayınlıyoruz. Mahkeme duruşmalarıyla ilgili görüşlerimizi belirtip<br />
bu raporda aynı zamanda tavsiyelerimize de yer veriyoruz. Bazen raporlarımız tematik<br />
rapor olarak kalıyor ve bunlar mahkemenin yürütülmesi sırasında etkili olabiliyor. Mesela<br />
örnek vereyim, bundan iki yıl önce Fas’n güneyinde yaşayan bir grup halk, bir sosyal<br />
huzursuzluk nedeniyle tutuklanmıştı. Bu olay 13 askerin öldürülmesine yol açmıştı. Bu<br />
konuda biz bir rapor hazırladık ve aynı zamanda tavsiyelerimizi de dile getirdik ve bu<br />
rapor sayesinde askeri yargı sistemi değiştirildi ve sivil halkın askeri mahkemeler önünde<br />
yargılanması yasaklandı. Bu bizim için bir başarı oldu ve askeri yargıyla ilgili yeni yasada<br />
bir askeri mahkemenin bakabileceği dava sayısı, dava türü 5 ile sınırlandı. Aynı zamanda<br />
askerler ve askeriye mensupları sivil mahkemelerde de yargılanabiliyorlar. Ulusal İnsan<br />
Hakları Kurumu, Fas’ta bir kamu tartışmasına yol açtı, kamusal ortamda tartışma başlattı.<br />
Bu tartışmanın konusu yargı sistemi. Önümüzdeki pazartesi yani öbür gün biz uluslararası<br />
bir seminer düzenliyoruz. Bu da Cezaevi Yasası ve Ceza Usul Yasası’yla ilgili bir<br />
seminer olacak. Bu semineri Barolar Birliği ve Hâkimler Savcılar Birliği’yle ortaklaşa düzenliyoruz.<br />
Bir de Hâkimler Kulübü dediğimiz bir diğer grup daha var. Onlar da geliyorlar.<br />
Ayrıca tabii Kadın Hâkimler Birliği’nden gelenler olacaklar. Ve de Spring of Dignity<br />
dediğimiz bir STK var ve <strong>Uluslararası</strong> İnsan Hakları Federasyonu, ICG <strong>Uluslararası</strong> Terör<br />
ve <strong>Uluslararası</strong> Af Örgütünün bir uzantısı oluyor. Bu sayede biz Hükümet’in Parlamento’ya<br />
sunduğu Ceza Yasası Taslağı üzerinde bir görüş birliğine varmaya çalışıyoruz.<br />
Janet ANDERSON-BIDOIS<br />
Evet, Yeni Zelanda’daki hukuk davaları ve özellikle de insan hakları konusunda biz bu<br />
davalara müdahil olmaya otomatik hak sahibiyiz. Ve eğer insan hakları konusunda bir<br />
dava var ise bir mahkemede görülen, o zaman biz derhal buraya dahil olma imkanına<br />
sahibiz. Yüksek mahkemelerde de onlara yardımcı olabilecek yorumlarımızı paylaşıyo-<br />
151
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
ruz ve katılım için izin istiyoruz. Bu iznin verilmediği bir örnek oldu. Örneklerden bir<br />
tanesi, taraf lardan bir tanesinin yakınları bu davaya katılmak istediler, ancak gizli bir<br />
duruşmaydı. Biz de katılıp katılmayacağımızı bilemiyorduk; ama mahkeme diğer tarafın<br />
o davaya katılmasından ziyade bizim katılmamızın daha doğru olduğunu düşündü.<br />
John COREY<br />
Evet, ilk soruya ben isterseniz kısmen cevap vereyim, sonra Türkiye İnsan Hakları Kurumu’ndan<br />
meslektaşlarımız söz alabilirler. Öncelikle İngiltere ve Kuzey İrlanda’da yargıçlar,<br />
yargı sisteminin bir parçasıdır. Yani yargı bizim eleştireceğimiz insanlar arasında değil.<br />
Tabii ki kararları tartışabiliriz; ama mahkeme kararını kabul etmiyor iseniz o zaman<br />
kendi görüşünüzü yine doğru kanallardan yargı kanallarından geçerek bu eleştirinizi dile<br />
getirebilirsiniz; ama belli bir hakimi eleştiremeyiz. Bir yasanın veya yasa maddesinin nasıl<br />
yorumlandığı konusunda itirazda bulunabiliriz; yargıya, yargıçlara hukukun üstünlüğünü<br />
uygulamalarını tavsiye edebiliriz ve insan hakları hukukunu uygulamalarını vurgularız;<br />
ama yargı sistemini eleştirmiş olmuyoruz bu durumda. Yargı sistemindeki sorunlar,<br />
mesela geçen seneki yıllık raporumuza bakıyorum, bir dizi eleştiri yer alıyor burada. Mesela<br />
yargı sistemindeki gecikmeler, yargı sistemindeki tanıkların karşı karşıya bulunduğu<br />
tercümana erişim hakkının sağlanmaması gibi sorunlar, daha geçtiğimiz hafta yargı sisteminin<br />
muamelesi, özellikle de nefret suçları konusundaki uygulamalarını eleştiren bir<br />
rapor hazırladık. Evet, biz yargı sistemini özgürce eleştirebiliyoruz; ama tek tek hakimleri<br />
eleştirmeyiz. Şimdi bizim Kurumumuzun yetkisi var mı? Evet, biz tüm insan haklarıyla<br />
ilgili her türlü daya müdahil olabiliriz. Haksız bir yasa ile suçlanan veya yargılanan kişilerin<br />
yargılanmasına itiraz edebiliriz ve bunu yapıyoruz. Sizin sorunuz şuydu, acaba bunu<br />
nasıl yaparsınız? Bunu dediğinizde normal mekanizma şöyle: Bir karar, komisyonun<br />
stratejik hedef leri ile ilgili ise ya da eğer insan hakları hukukuyla ilgili önemli bir konu<br />
olduğuna hükmedersek. Bu sabahki meslektaşımın dediği gibi eğitimde ayrım yapmak<br />
mesela. Biz burada formal bir müdahalede bulunmadık; ama bir kişinin ebeveynlerin,<br />
çocuklarını entegre bir okulda okutma yetkinliği ve tercihi konusunda hakları var mı<br />
yok mu bunu da araştırmayı istedik. Çünkü çocukların kendi tercihleri olan bir okulda<br />
okumaları lazım, ebeveynlerinin bir tercihi olan – ki bu bazen dini inançlar nedeniyle<br />
oluyor – bir okulda olmamalı. Şimdi tabii daha bunun sonucu alınmadı; ama bu şekilde<br />
insan hakları hukukunun test edilmesi açısından önemli bir adımdı.<br />
Hikmet TÜLEN<br />
Aslında sorum belki biraz yanlış anlaşılmış olabilir. Yargıya müdahale ya da davalara<br />
müdahale derken bütün olarak yargı sisteminin ya da tek tek hakimlerin eleştirilmesi,<br />
onlara karşı bir şey söylenmesi anlamında değildi. Teknik anlamda, tekil bir davada<br />
kurum olarak, mahkemeye katılmaktan ya da görüşlerini açıklamaktan bahsettim,<br />
bunu açıklamak istedim.<br />
152
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Levent KORKUT<br />
Burada konuşmak, söz almak isteyen yoksa bir başka başlığa geçebiliriz. Zaten zamanımız<br />
sınırlı. Hangi konuyu ele alalım, bakın bizim için önemli olan bir konu başlığı şu: <strong>Uluslararası</strong><br />
raporunuzu nasıl hazırlarsınız? Özellikle EPİM’i nasıl hazırlarsınız? Biz alt yapı ve<br />
personel sorunlarından dolayı EPİM raporunu kaçırdık bu defa, bunu yapacak kapasitemiz<br />
yoktu. Ama bir sonraki EPİM için Kurumumuzu iyi hazırlamak istiyoruz. EPİM bizim için<br />
çok önemli; ama bu konuda sizin deneyiminiz ne? Bir rapor hazırlamada, yazmada deneyiminiz<br />
nedir? EPİM için ve diğer mekanizmalar için ayrı raporlar mı hazırlarsınız? Ve nasıl<br />
hazırlarsınız bu raporları? Sivil toplumla beraber mi, devlet teşekkülleriyle beraber mi?<br />
Janet ANDERSON-BIDOIS<br />
Geçen senenin başında biz EPİM’e katıldık ve daha öncesinde sivil toplum örgütleriyle istişareye<br />
girdik. EPİM sürecinin ne olduğunu onlara anlattık önce ve sivil toplumun da buna<br />
katılması gerektiğini söyledik kendilerine ve sivil toplum olarak birlikte çalıştık. İstişare<br />
toplantıları yaptık. Sivil toplumun belli konularda görüşlerini öğrenmek, anlamak istedik.<br />
Onlardan aldığımız bilgileri de dikkate alarak raporumuzu hazırladık Komite olarak. Baş<br />
komiser bu toplantılara başkanlık etti ve gözlemleri bir araya getirerek bir sonuca ulaştık.<br />
Yani genelde toplumla ilişki kurarak bunun hazırlanması önemli. Bu çok önemli, basit bir<br />
iş gibi görünüyor ama. Peki daha önce neler oldu? Bazen hükümetin sunduğu raporlar ya<br />
da ulusal insan hakları kurumlarının raporlarında odak noktası farklı olabiliyordu ve biz<br />
ana noktalar üzerinde benzer rapor hazırlamak, benzer görüşler sunmakta hassas olduk.<br />
Güçlü bir görüş ortaya koymak istedik Kurumumuzda daima.<br />
Jedidah WARUHIU<br />
Bu söylenenlere ilaveten Kenya deneyimi çok benzer bir şekilde EPİM hazırlığında. Burada<br />
Kenya’ya zaman içinde yardımcı olan bir nokta şu, sivil toplumla çok iyi ilişkiler<br />
içinde olduk yıllar içinde. Eğer Ulusal Komisyon olarak yeterli kaynağınız yoksa o zaman<br />
sivil toplum size teknik destek veriyor. Özellikle rapor hazırlanmasında teknik<br />
destek veriyor, özellikle bir de toplumdaki özel çıkar grupları EPİM’in hazırlanmasında<br />
yardımcı oluyorlar. Ve dediğim gibi EPİM raporunu hazırlayacak Bakanlıkla da çok iyi<br />
ilişkiler içinde olmak gerekir. Çünkü bazen devletin raporunda spesifik konular var, birlikte<br />
müzakere etmemiz gereken. Ve özellikle o konuyla ilgili hükümet organıyla işbirliği<br />
yapmak da çok önemli. Çünkü devletin raporundan bizim hazırladığımız raporun<br />
her zaman çok farklı olması gerekmiyor ve orada da işbirliği gerekli olabiliyor. Özellikle<br />
de gelen önerilerin uygulanmasında işbirliği çok önemli. EPİM’i hazırlama konusunda<br />
EPİM’i daha önce hazırlamış grupların yardımı çok iyi oluyor. Geçmişteki deneyimlerin<br />
kullanılması çok yararlı oluyor, yeni bir EPİM hazırlanırken. Nairobi’de diğer ülkelerle<br />
işbirliği yapmak üzere bir ofisimiz var. Ulusal kurum olarak araştırma ve uyum depart-<br />
153
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
manımız var. Araştırma ve uyum ve araştırmaya bağlı yaptığımız bütün çalışmalar ve<br />
bunun raporlarının hazırlanması burada oluyor. Burada sadece şikâyetlere cevap verme<br />
çalışmaları yapmıyorsunuz. Sizin yaptığınız, kurumunuzun yaptığı çalışmaların sonunda<br />
sistematik olarak analiz yapıp, rapor hazırlamak da çok önemli. Her kurumun öncelikleri<br />
var. Her kurum bazı konuları raporla sunmak istiyor. Dolayısıyla burada işbirliği<br />
çok önemli. Çünkü özellikle belli önemli konuları atlamamak için işbirliği çok önemli.<br />
Kagwiria MBOGORI<br />
Çabucak ben de şunu ekleyebilirim. Kenya geçen yıl raporunu sundu, izlendik. Kenya’daki<br />
Doğu Afrika Katolik Üniversitesi’yle işbirliği yaptık, Cenevre’deki çalışmaya<br />
katılmadan önce. Üniversitede sivil toplum kuruluşları nelerden bahsediyor, hükümet<br />
temsilcileri nelerden bahsediyor, ne görüşler bildiriyor, bunları izledik. Ve halka<br />
açık bir forumda bütün bu konuları tartıştık, rapor hazırlanmadan önce.<br />
Afarin SHAHIDZADEH<br />
Şunu eklemek isterim, uluslararası insan hakları sistemine rapor vermek önemli. Neden?<br />
Sonunda size eksik taraf larınızı söylüyorlar, öneriler getiriyorlar ve mekanizmanın eksikliğini<br />
size söylüyorlar. Dolayısıyla EPİM’e rapor hazırlamazsanız o zaman eksiklerinizi göremezsiniz.<br />
Mesela Türkiye, EPİM’in sonucunda kabul ettiği önerilere de bakabilirsiniz.<br />
Burada yetkili makamlar şunu görebilirler, bir ulusal eylem planı hazırlanıyor ve Birleşmiş<br />
Milletler organlarının size önerdikleri tavsiyeleri, tavsiye kararları ülke içinde uyguluyorsunuz.<br />
Neden bunu yapıyorsunuz? Ülkedeki insan haklarını iyileştirmek için yapılıyor<br />
bütün bu çalışmalar. Dolayısı ile işte fırsat, sivil toplumla işbirliği yaparak bu süreci ele<br />
almak çok önemli ve sonucunda ulusal insan hakları eylem planı hazırlamalı hükümet ve<br />
bir görev gücüyle birlikte yapılan önerileri uygulamaya koymalı. Teşekkür ederim.<br />
John COREY<br />
Bu konuda uzman değilim. Çünkü bu EPİM’in hazırlanması komisyon tarafından yapılıyor,<br />
insan hakları kurumunun personeli tarafından hazırlanıyor; ama ben şunu söyleyebilirim.<br />
ICCPR’a baktığımızda 24 sayfalık bir belgedir bu. Komisyonun personeli tarafından<br />
hazırlanmış bir belgedir ve devletin hazırladığı rapora karşı bizim sunduğumuz görüşlerdir<br />
ve uygun görülen tavsiye kararlarıdır. Biz Kuzey İrlanda İnsan Hakları Komisyonu’nda<br />
çalışıyoruz. Birleşik Krallık’ta üç tane biliyorsunuz insan hakları kurumu var; ama uluslararası<br />
kuruma Birleşik Krallık tek bir grup olarak gidiyor ve sunumlarını yapıyor. Birleşmiş<br />
Milletler burada üç tane insan hakları kurumu olduğunu biliyor; ama bu üç kurumla da<br />
işbirliği yapıyorlar, çalışıyorlar. Ortak misyonu gündeme getiriyorlar. Hiçbiri ayrı ayrı ne<br />
bileyim İskoçya İnsan Hakları ya da Kuzey İrlanda İnsan Hakları diye raporlar sunmuyoruz.<br />
Bir arada çalışıyoruz. Ve bizim çalışmalarımız komisyonun kendi araştırması ve kendi<br />
154
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
bilgisi dahilinde hazırlanmış sunumlar. Biz, sunumumuzu hazırlarken sivil toplum kuruluşlarına<br />
danışarak değil kendi analizlerimiz sonucunda hazırlıyoruz bunu.<br />
Mohamed ESSABBAR<br />
Burada bir statü, bir puan almak, ulusal insan hakları kurumunun bir statüye sahip olması<br />
tabii EPİM’de iyi bir konum elde etmesi, uluslararası insan hakları kurumunda temsil<br />
edilmesi sonucu getiriyor. Biz şimdi ikinci dönemdeyiz. Birinci dönemde biz ulusal insan<br />
hakları kurumu olarak genel bir değerlendirme yaptık. Kendimizi ulusal bir insan hakları<br />
kurumu olarak nasıl görüyoruz, ülke içinde bu kurumu nasıl görüyoruz şeklinde değerlendirme<br />
yaptık. İkinci dönemde iki kısım var. Birinci kısımda tavsiyelerin uygulanması<br />
ele alınıyor. Yani birinci dönemde gündeme gelen önerilerin tavsiyelerin uygulanması.<br />
İkinci bölümde de bunların sonuçları ve ülke içindeki insan haklarının ne kadar ve nasıl<br />
geliştiğinin tespiti. Üç aşamada biz katkıda bulunuyoruz. Önce birinci aşamada EPİM<br />
sürecinden önce. Cenevre’de EPİM olmadan önceki aşamada biz ulusal rapora katkıda<br />
bulunduk, kurum olarak. Hükümet bizi davet etti. Fas’ta EPİM raporlarını Birleşmiş Milletler<br />
sistemine sunması gereken bütün raporlardan sorumlu olan bir birim var. Bu birim<br />
bizi davet etti. Ve bu rapor tabii ki bağımsız olmalı ve ulusal insan hakları kurumunun<br />
görüşlerini de içermeli. EPİM’den önce yani tekrar ediyorum. Bizim Kurumumuz kendi<br />
raporunu hazırladı, devletin raporundan bağımsız olarak. Sonra Cenevre’deki EPİM’de<br />
İnsan Hakları Kurumu olarak Fas adına Fas raporu sunulduktan sonra, devlet raporu<br />
sunulduktan sonra biz de insan hakları kurumu olarak kendi raporumuzu sunduk. Orada<br />
da bir diyaloğa girdik. Kendi görüşlerimizi belirttik ve ülkemizin, ülke raporu konusunda<br />
da fikirlerimizi belirttik. Bu da ikinci devreydi, ikinci aşamaydı. Üçüncü aşamada EPİM’in<br />
tavsiyelerinin formüle edilmesi. Fas’ta ne yaptık? Bir dizi toplantı düzenledik. Bu toplantılarda<br />
Birleşmiş Milletler’den gelen tavsiyeleri inceledik. Oradaki bilgi ve bilincimizi artırma<br />
çalışmaları yaptık ve ülkedeki bütün paydaş STK’larla bir araya geldik ve yayınlarımızda<br />
da bu Birleşmiş Milletler tavsiyelerini eklemeye çalıştık. Bütün EPİM sürecinin sonunda<br />
gelen tavsiyelerin ne kadar önemli olduğunu ulusal düzeyde duyurmaya çalıştık ve bu<br />
önerilerin mevzuata yansıması için çalışmalar yaptık.<br />
Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nda iki departman var. Biri rapor üzerine çalışıyor, araştırma<br />
ve çalışma yapıyor. İkinci departman uluslararası ilişkiler ve işbirliği konusunda çalışıyor.<br />
Dolayısıyla biz burada kurumun diğer departmanlarını da tabii ki rapor çalışmasına dahil<br />
ediyoruz; ama EPİM’in bir parçası olarak değil. Taraf olduğumuz diğer anlaşmaların organlarına<br />
da rapor sunuyoruz. Bir tane çocuk haklarıyla ilgili bir rapor hazırladık, ikincisi<br />
de sosyal ekonomik kültürel haklarla ilgili olarak Birleşmiş Milletler Komitesi’ne bir sunum<br />
yaptık, interaktif tartışmalar sırasında Cenevre’de biz bu iki farklı raporu da sunduk.<br />
155
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Ben BUCKLAND<br />
Evet, iki noktaya değinmek istiyorum. APT’nin özellikle İşkenceye Karşı Komite ile<br />
işbirliği çok önemli. Buna önem veriyor, İşkenceyi Önleme Komitesi’ne. İkincisi dün<br />
de bugün de dile getirildi, insan hakları kurumunun bir bağlayıcı yetkisi yok. Dolayısıyla<br />
bir takım kararların uygulanmasını nasıl sağlıyor? Bu uluslararası kurumlar<br />
tavsiyelerini sunarken bir de ağırlıkları var tabii ki. İşkenceye Karşı Komite’de de dile<br />
getirildiği gibi insan hakları kurumu önem verdiği konuları mutlaka dikkate sunmalı<br />
ve buradaki tavsiyeler tabii ki insan hakları kurumlarının önceliklerine yer veriyor.<br />
Burada uluslararası kurumların önem verdiği konulara özellikle odaklanıyoruz.<br />
Levent KORKUT<br />
Evet, başka söz almak isteyen yoksa bir başka konuya geçebiliriz. Belki bütün konuları<br />
burada tartışamayacağız; ama en azından önemli olduklarını düşündüklerimizi burada tartışalım.<br />
Bütün bunlar bizim için çok değerli konular, değerli bilgiler. Bir başka nokta, inandırıcılığınızı,<br />
itibarınızı nasıl güçlendirirsiniz? Kendi ülkenizde, kendi insan hakları kurumunuzda<br />
ne gibi yöntemler kullanıyorsunuz? Bize bu konuda ne gibi fikirler verebilirsiniz?<br />
Henüz bu insan hakları kurumu ve önleme mekanizması tam da yerleşmemişse toplumda,<br />
bunun yerleşmesi için neler yapabiliriz? Biz toplumun bu konudaki bilgisinin artmasını<br />
istiyoruz. Burada görüşlerinizi paylaşır mısınız, tavsiyelerde bulunabilir misiniz bize?<br />
Janet ANDERSON-BIDOIS<br />
Yeni Zelanda’da giderek paydaş araştırmalarına eğiliyoruz. Hangi konulara eğilmeliyiz,<br />
hangi konularda mesaj vermeliyiz konusunda. Üç ana konuya ulaşıyoruz. Ulaşma, ilgili<br />
konulara bakmak ve görünür olmak. İşte insanların mesajınızı alması için medya çok<br />
önemli. Burada genç insanlar var aranızda görüyorum, gayet istekli gençler var aranızda,<br />
yeni medyayı kullanmayı onlar çok iyi biliyorlar. Dolayısıyla işte bu türlü sistemin yerleşmesi<br />
için mekanizmanın anlaşılması için bu gençler ve yeni medya çok etkili olabilir.<br />
Jedidah WARUHIU<br />
Yeni medya ifadesi hoşuma gitti, evet. Siz konuşurken ben de öyle düşündüm. Ben<br />
kendi kendime soruyordum hashtag var mı acaba diye ama öyle bir tage rastlamadım,<br />
aradım, bulamadım. Ve kurumun yeni kuşaklarına baktım, yeni nesillerine baktım,<br />
onların da bunu yapmadıklarını gördüm; ama Kenya’ya gelirseniz bunu çok göreceksiniz.<br />
Türkiye’de baktığınızda internet habları var. Türkiye’de yazılım geliştirilebilir,<br />
insan hakları konusunda yazılım geliştirebilirsiniz ve bilinç artırma platformunu hazırlayabilirsiniz.<br />
Çünkü insan haklarıyla ilgili pek çok şey yazılımlarla da tartışılıyor.<br />
Birkaç yıl önce karar verenler, politika yapan taraf lar bir araya gelerek rapor hazırlı-<br />
156
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
yorlar belki; ama bu çok uzun süre alıyor; ama modern medyayı kullansalar üç saat<br />
içinde istedikleri bilgiye, amaca ulaşabilirlerdi. Dolayısıyla yeni medya, yeni yazılım<br />
yatırım yapabileceğiniz çok iyi bir alandır ve çok iyi sonuç verecektir. Hem insan gücü<br />
hem teknik hem de bütçe açısından ihtiyaç olan bir alandır bu yeni medya.<br />
Yeni bütçemizle yapmak istediğimiz bir şey Ulusal Yayıncılar Birliği’ne katılmak istiyoruz.<br />
En az haftada bir saat insan hakları eğitimi konusunda yayın yapmak istiyoruz<br />
ve bu yayın diğer dillere de tercüme edilecek. Bu bizim için fevkalade maliyet etkin<br />
bir çalışma olacaktır. Böylece insan hakları ve bilinç artırma konusunda çok iyi bir<br />
araç olacaktır bu. Ve CSR tarzı bir çalışma yapılabilir. İnsan hakları eğitimi için acaba<br />
ne kadar süre sağlanabilir, Ulusal Yayıncılar Birliği’nden ne kadar bir saat, ne kadar<br />
bir süre alabilirsiniz? İnsan hakları konusunda böylece bir diyalog başlamış olur ve<br />
bir yandan da insan hakları bilincinin artırılması konusunda da özel sektöre bir görev<br />
verebilirsiniz. Özel televizyon kanallarında da ulusal insan hakları politikasında bir<br />
eylem planına ihtiyaç var kesinlikle ve her ülke bunu yapmalı. Kenya’da biz bunu<br />
yaptık, bunun taslağını hazırladık, fevkalade katılımcı bir süreç oldu.<br />
Adalet Bakanlığı ile insan hakları politikası ve bir eylem planı hazırladık birlikte ancak<br />
hükümetlerin bunu kabul etmesi kolay olmadı; ama geçen ay Cumhuriyet savcısı<br />
bunu kabul etti. Eğer doğru bir politika hazırlanırsa hem insanlardaki bilincin artmasına<br />
yardımcı olacak hem de Bakanlık bu konuda hesap verebilir bir pozisyonda olacak<br />
ve tavsiye kararlarının uygulandığı da böylece daha iyi görülecek. Böylece İnsan<br />
Hakları Kurumu her yıl olanları daha iyi izleyebilecek ve Birleşmiş Milletler tavsiyelerini<br />
sunduktan sonra neler olduklarını da daha iyi izleyebilecek.<br />
John COREY<br />
Evet, Kurum’un inandırıcılığını, itibarını güçlendirmekle görünürlüğü artırmak, konu bu.<br />
Deneyimlerimize dayanarak şöyle söyleyebilirim insan hakları kurumu, bizim deneyimize<br />
göre konuşuyorum tabii, popülerdir diyemem. İnandırıcı olmak ve desteklenen, sevilen<br />
bir popüler kurum olmak arasında fark var. Bizim ve sizin yaptığınız işler, yaptığımız eylemler…<br />
Tabii ki 16 yıl boyunca pek çok deneyim yaşadık. Komisyonun inandırıcılığı sorgulandı<br />
zaman zaman. Ne derece destek gördüğü, ne derece popüler olduğu sorgulandı.<br />
Sokakta sıradan bir insana “ İnsan hakları kurumu ne yapar? ” diye sorsanız tutarlı bir<br />
cevap bulmakta zorlanırsınız. Bu insan hakları konusunda çalışmanın getirdiği bir durumdur.<br />
İşin fıtratında var bu. Dolayısı ile sorgulanabilirsiniz. Sınırları zorlamak çok önemli ve<br />
de hükümetinizi, devletinizi insan haklarına uyduklarını görmek için zorlamak kolay bir<br />
iş değil. Bu sabah da değindiğim şeylerden biri de, bizde bir fark yarattı, topluma erişmek,<br />
topluma gitmek... Ne demek istiyorum? Komisyon olarak yedi tane yarı zamanlı çalışan<br />
komiser var, bir tane de tam zamanlı komiser var ve Kuzey İrlanda çok büyük bir alan değil.<br />
Sokağa çıkmak, toplum temsilcileriyle kendi bölgelerinde görüşmek, tartışmak önem-<br />
157
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
li. Bazen duymak istemediğiniz şeyleri de duyabiliyorsunuz; ama bu çok önemli. İki, bazen<br />
farklı toplumlarda ayrı ayrı görüşüyoruz, bazen bir büyük kurumu, toplumu bir araya<br />
çağırıyoruz ve karşılıklı konuşuyoruz. Bizim merkezimiz başşehir Belfast’ta. Her şey merkezde,<br />
başkentin etrafında cereyan ediyor, hiç kimse uzak ücra köşelerle ilgilenmiyor bile.<br />
Dolayısıyla her bölgede gözle görünür olmak gerekir, her yere erişmek gerekir. Diğer bir<br />
konu da sosyal medya. Modern iletişimin yolu sosyal medyadır. Hashtag, sadece hashtag<br />
değil twitterda da bunu gördüm. Benim organizasyonum dün bir tweet attı, ben burada<br />
İstanbul’dayım ve arkadaşlarımın şöyle dediğini duyuyorum “Aaa, işte şimdi İstanbul’da,<br />
bakalım gelecek sene nerede” ama gene de twitter aracılığıyla iletişim kurabiliyorum onlarla,<br />
burada olsam bile. Dolayısı ile sosyal medyanın etkisi çok büyük. Şimdi bir daha tekrar<br />
ilk soruma dönüyorum, herkesin bizi sevmesini bekleyemeyiz, popüler olamayız.<br />
Yeni seçilmiş hükümet göreve başlayacak, biliyorsunuz seçimler yeni oldu ve Birleşik Krallık<br />
da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni kabul etmiş bir ülke; ama sorguladıkları şeyler<br />
var. İnsan Hakları Yasası yazılıyor ve tabii ki Birleşik Krallık Avrupa Birliği’nin bir üyesi ve<br />
İnsan Hakları Sözleşmesi’ne de taraf; ama bir yasa çıkartması gerekir insan haklarıyla ilgili<br />
olarak. Dolayısı ile bütün bunlara ilaveten bir British Haklar Yasası çıkarmaya çalışıyorlar.<br />
Kuzey İrlanda’daki barışla ilgili düzenlemeler yapmak istiyorlar. Çünkü Kuzey İrlanda’daki<br />
nüfusun en azından yarısı İngiltere’nin çıkaracağı bu Haklar Kanunu’yla uzak yakın ilişkide<br />
olmak istemiyorlar. Dolayısı ile şöyle bir deyiş vardır, reklamın kötüsü olmaz derler.<br />
Buna inanırsınız ya da inanmazsınız; ama insan haklarını bütün bu tartışmalar en azından<br />
gündemin ortasına koyuyor, tartışmaya yol açıyor. Evet, herkes tarafından sevilmeyi beklemeyin;<br />
ama insanların ihtiyaçlarına cevap vermeye hazır olun.<br />
Afarin SHAHIDZADEH<br />
İnandırıcılık konusuna dayandınız. Tabii önemli olan sizin bağımsızlık ve objektif liğinizi<br />
göstermektir. Evet web sayfanızda çok şey yapabilirsiniz, ama başkaları bunu okuduğunda<br />
görür ki bu sizin kurumunuzda bir bağımsızlık veya bir objektif lik yok. Sürekli<br />
olarak ulusal insan hakları kurumlarının web siteleri izlenir. Mesela UÖM’ler yani ulusal<br />
önleme mekanizmaları basın açıklamaları yapıyorlar ve bu basın açıklamalarında tutuklular,<br />
kendilerine verilen iyi yemekten dolayı cezaevlerinde hükümete teşekkür ettiklerini<br />
açıklıyorlar vs. gibi. Dolayısıyla bağımsızlık ve objektif lik bence en önemli konudur.<br />
Mohamed ESSABBAR<br />
Ulusal insan hakları kurumları Paris Prensipleri’yle uyumlu bir şekilde çalışmak zorunda<br />
ve burada dikkate alınan, çalışma koşulları çerçevesinde insan haklarının bölünmezliği<br />
vurgulanmalı, tarafsız olmalı kurumlar ve aynı zamanda yaptıkları işlerde dürüst<br />
olmalılar. Dolayısıyla bağımsızlık da önemli, çok önemli hem de. Ve ulusal insan hakları<br />
kurumları her türlü faaliyetlerine müdahale edecek bir olaya mahal vermemeli. Mesela<br />
158
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
bazen bu kurumlar daha fazla fon talebinde bulunabilirler. Yani bütçe sıkıntılarına tabii<br />
tutulmamalılar. Bu şekilde ulusal insan hakları kurumlarının rolleri ve işlevleri oldukça<br />
profesyonel bir şekilde yapılmalıdır. Ve bu kurumlar mevzuatın niteliğini, kalitesini iyileştirmek<br />
için çaba göstermeli ve ulusal insan hakları kurumlarının görevleri sadece ve<br />
sadece ihlalleri önlemekle sınırlı kalmamalıdır. Şikâyetleri ele almak ve şikâyetleri dosyalamakla<br />
sınırlı olmamalıdır. Aynı zamanda ihlallere ilişkin bir de analiz yapılmalıdır<br />
insan hakları kurumları tarafından. Yani burada bir sistematik olgu var mı? Bu analizi<br />
yaptıktan sonra insan hakları kurumları ilgili yapısal reformlara ilişkin de önerilerini<br />
dile getirmelidir ve ayrımcılık yapılmaması ilkesi ulusal insan hakları kurumlarının vatandaşların<br />
taleplerini yerine getirirken dikkate almaları gereken en önemli ilkedir. Bu<br />
kurumlar aynı zamanda ne ölçüde ulusal politikalarının insan hakları yaklaşımını ve<br />
insan hakları perspektifini yansıttığını gözlemlemeli, sorgulamalıdırlar. Özel olarak da<br />
hassas gruplara öncelik verilmelidir. Bunların arasında kadınlar var, çocuklar var ve engelliler<br />
var tabii, cezaevlerindeki mahkûmlar var, akıl sağlığı yerinde olmayan kişiler var<br />
ve bu konuda engelli olanlar var ve göçmenler ve yaşlılar. Bir de etnik ve dini azınlıklar<br />
var. Bunların her biri ulusal insan hakları kurumlarının çalışmasında odak noktasını<br />
oluşturmalı. Ayrıca insan hakları kurumları diğer ulusal kurumların, diğer ülkelerdeki<br />
kurumların en iyi, en mükemmel uygulamaları konusunda da bilgi sahibi olmalı. Zaman<br />
zaman bazılarıyla deneyim teatisinde bulunmalıdırlar.<br />
Levent KORKUT<br />
Çok teşekkürler efendim, vaktimiz kalmadı; ama ben size sözü vereceğim. Başka? Evet.<br />
Ben BUCKLAND<br />
Çok hızlı konuşacağım efendim, sadece şunu söylemek istiyorum.<br />
Levent KORKUT<br />
Vaktimiz kalmadı maalesef. Bütün süreleri aştık. Geçtik. Oturumu sizin görüşlerinizi<br />
aldıktan sonra kapatacağız.<br />
Ben BUCKLAND<br />
Şimdi inandırıcılık konusuna geliyorum. Dün sanıyorum bir arkadaşımız çok önemli<br />
bir noktaya değindi. İngiltere’de medyanın belli bir bölümü insan haklarına karşı son<br />
derece düşmanca yaklaşıyor; ama buna karşı en büyük, en önemli savunma kanıta<br />
dayalı iddiaları sunmak. Çünkü biz görevimizi yaparken bu kurumların çalışmalarını<br />
beğenmeyen, onlara engel olmaya çalışan, onların karşısında olan bir takım medya ve<br />
hükümet kuruluşu olacaktır. Dolayısıyla burada mesela çocuk ve göçmenlerin tutuk-<br />
159
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
luluğu durumuyla ilgili ve bir insan hakları ulusal kurumu tarafından yayınlanan rapora<br />
ilgili hükümet itiraz etti; ama burada söylenilen raporlarda itiraz edilecek hiçbir<br />
konu yoktu. Çünkü söylenen her şey kanıt belgelerle belirlenmiş, saptanmıştı.<br />
Levent KORKUT<br />
Evet, hepinizin katkıları için gerçekten çok teşekkür etmek istiyoruz. Bizim için çok değerli<br />
ve sanırım birbirimizden de çok şey öğreniyoruz. Bizim için sizin söyledikleriniz, sizin<br />
deneyiminiz, önerileriniz, görüşleriz fevkalade yol gösterici olacak. Onun için hepinize<br />
ayrı ayrı teşekkür etmek isterim. Bu aynı zamanda bir dayanışma oturumu oldu. Ulusal<br />
insan hakları kurumları arasında bir dayanışma gösterisi oldu. Bir sonraki etkinliğimizde<br />
yeniden sizleri aramızda görmek istiyoruz. Umarım birlikte daha sık, daha yakın çalışma<br />
imkânı bulabiliriz. Çok teşekkür ederiz. Şimdi efendim, sözü ve mikrofonu Hikmet Tülen<br />
Beye vermek istiyorum, İnsan Hakları Kurumu Başkanı. Belki kendisinin de söyleyecek<br />
birkaç sözü vardır, sizinle paylaşmak istediği bazı fikirleri vardır bu kapanış oturumunda.<br />
Hikmet TÜLEN<br />
Aslında Levent Bey hepimizin duygularını ifade edecek şekilde kapanış konuşmasını<br />
yaptı. Benim çok fazla ekleyeceğim bir şey yok aslında; ama şu anda aklıma gelen<br />
bir iki şeyi söyleyebilirim. Defterimin son sayfasına geldim. Şunu demek istiyorum,<br />
söylediklerinizden çok yararlandım, notlar aldım. Ayrıca şunu da söyleyeyim doğrusu<br />
bu konferansın hazırlıklarına 6 ay kadar önce başlamıştık ve bugüne ulaşabilmek,<br />
konferansı gerçekleştirebilmek oldukça yoğun bir çalışma gerektirdi. Doğrusu bu iki<br />
günlük oturumların sonucunda bütün çabaların fazlasıyla karşılığını aldığımızı çok<br />
net olarak söyleyebilirim. Dolayısıyla bu tür toplantıları tekrar yapmak konusunda<br />
motive olduğumuzu da söyleyebilirim. Tekrar hepinize çok içten teşekkürlerimizi sunuyoruz,<br />
tekrar görüşmek istiyoruz, çok sağ olun.<br />
Khalid RAMLI<br />
Son bir söz efendim izninizle, son bir söz. Katılımcılar da kendi adlarına konuşmama<br />
izin verirlerse ben de sizlere teşekkür etmek istiyorum, bütün katılımcılar adına. Türkiye<br />
İnsan Hakları Kurumu’na teşekkür etmek istiyorum, Hikmet Bey’e, kendisinin<br />
şahsına özellikle teşekkür etmek istiyorum, bütün oturumlarda bizimle beraberdi, büyük<br />
bir dikkatle konuşmaları dinledi. Ve bu aslında ulusal insan hakları kurumlarının<br />
sahip olmadığı, sıklıkla sahip olmadığı, ender bir haslet oluyor efendim. Çok teşekkür<br />
ediyoruz size bunun için ve davetiniz için de çok teşekkür ediyoruz ve mükemmel organizasyon<br />
için de teşekkür ediyoruz. İdari personele teşekkür ediyoruz, kurumlarda<br />
bütün çalışanlara, komiserlere, üyelere de ayrıca teşekkür ediyoruz. Ve umarım sizler<br />
ulusal bir insan hakları kurumu olarak görevlerinizde başarı kazanırsınız ve Türkiye’deki<br />
insan haklarına hizmet etmiş olursunuz, çok teşekkürler.<br />
160
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
KATILIMCI LİSTESİ<br />
Katılımcı Unvan Kurum / Kuruluş<br />
Abdurrahman EREN İnsan Hakları Kurulu Üyesi Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Abdurrahman ÜNLÜ Ankara Şube Başkanı MAZLUMDER<br />
Afarin SHAHİDZADEH Başkan Yardımcısı BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği<br />
Ali ULUSOY Akademisyen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi<br />
Ali Yasin SERDAR Temsilci UHİM<br />
Ali Yavuz BİRİNCİOĞLU Uzman<br />
Başbakanlık Kanunlar ve<br />
Kararlar Genel Müdürlüğü<br />
Andaç AKIN<br />
Sosyolog<br />
Türkiye Çocuklara<br />
Yeniden Özgürlük Vakfı<br />
Artuk ARDIÇOĞLU Akademisyen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi<br />
Aydın BİNGÖL İkinci Başkan Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Barış KARACASU Temsilci İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP)<br />
Ben BUCKLAND Uzman<br />
Association for the Prevention of<br />
Torture (APT)<br />
Bengü Merve DERİN Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Carmen COMAS-MATA<br />
MIRA<br />
Kamu Denetçiliği Kurumu<br />
Direktörü<br />
İspanya Ombudsmanı<br />
Christina HOF Uzman Araştırmacı İşkenceyi Önleme Ulusal Ajansı<br />
Cynthia BROPHY<br />
CEO<br />
Yeni Zelanda İnsan Hakları<br />
Komisyonu<br />
Çiğdem ÇELİK Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Ekin BOZKURT ŞENER Uzman Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Emine Burcu SİNOPLU Tetkik Hâkimi HSYK<br />
Emma SINCLAIR Temsilci İnsan Hakları İzleme Örgütü<br />
Erol PATAN Uzman Avrupa Birliği Bakanlığı<br />
Ertuğrul YAZAR Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Esra YAKAR Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Ezgi KAŞKAVAL Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Feray SALMAN Temsilci İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP)<br />
Feyza Gülru TETİK 3. Kâtip Dışişleri Bakanlığı<br />
161
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Katılımcı Unvan Kurum / Kuruluş<br />
Filiz KARTAL<br />
Akademisyen<br />
TODAİE İnsan Hakları ve<br />
Vatandaşlık Çalışmaları Merkezi<br />
Gizem ZEREN Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Göknur AKÇADAĞ<br />
Daire Başkanı<br />
Göktan KOÇYILDIRIM Çocuk Koruma Sorumlusu UNICEF<br />
Gülden SÖNMEZ<br />
Temsilci<br />
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı<br />
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü<br />
İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani<br />
Yardım Vakfı (İHH)<br />
Günal KURŞUN Başkan İnsan Hakları Gündemi Derneği<br />
Habibe KARA Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Hacı Ali AÇIKGÜL<br />
Daire Başkanı<br />
Hakan TAHMAZ Temsilci Barış Meclisi<br />
Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Daire<br />
Başkanlığı<br />
Hamza AKYÜZ Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Hasan ULUSOY Genel Müdür Dışişleri Bakanlığı<br />
Havva Denge AKAL<br />
ARDIÇOĞLU<br />
Avukat<br />
Ankara Barosu<br />
Hikmet TÜLEN Başkan Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Homero Matthew P.<br />
RUSIANA<br />
Hümeyra IŞIK<br />
Alan Çalışmaları Ofis<br />
Direktörü<br />
Tetkik Hâkimi<br />
Filipinler Ulusal İnsan Hakları<br />
Komisyonu<br />
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri<br />
Genel Müdürlüğü<br />
Ioanna KUÇURADİ Akademisyen Maltepe Üniversitesi<br />
İrfan GÜVEN İnsan Hakları Kurulu Üyesi Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Janet ANDERSON-BIDOIS<br />
Baş Yönetici<br />
Yeni Zelanda İnsan Hakları<br />
Komisyonu<br />
Jashina MUJKANOVİÇ Danışman UNDP İstanbul Temsilcisi<br />
Jedidah WARUHIU<br />
John COREY<br />
Kagwiria MBOGORI<br />
Khalid RAMLI<br />
Komisyoner<br />
Komisyon Üyesi<br />
Başkan<br />
<strong>Uluslararası</strong> İlişkiler ve<br />
İşbirliği Dairesi Başkanı<br />
Kenya Ulusal İnsan Hakları<br />
Komisyonu<br />
Kuzey İrlanda İnsan Hakları<br />
Komisyonu<br />
Kenya Ulusal İnsan Hakları<br />
Komisyonu<br />
Fas Ulusal İnsan Hakları Konseyi<br />
162
Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />
Katılımcı Unvan Kurum / Kuruluş<br />
Kristian BRAKEL Temsilci Heinrich Böll Foundation<br />
Levent KORKUT İnsan Hakları Kurulu Üyesi Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Lütfi GÜRGEN Tetkik Hâkimi Yargıtay<br />
Marcin KUSY Uzman Polonya Kamu Denetçiliği Kurumu<br />
Mehmet AKTAŞ Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Mehmet Alp DİDİNMEZ Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Mehmet KASAP Başkan Hukuk ve Hayat Derneği<br />
Melanie FIELD<br />
Kurumsal İlişkiler Müdürü<br />
İngiltere Eşitlik ve İnsan Hakları<br />
Komisyonu<br />
Meral ÇILDIR Genel Başkan Yardımcısı İnsan Hakları Derneği (İHD)<br />
Meral KÖKSAL Memur Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Merve SİSLİ Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Mesut KARABULUT Şube Müdürü Jandarma Genel Komutanlığı<br />
Mohammed ESSABBAR Genel Sekreter Fas Ulusal İnsan Hakları Konseyi<br />
Murat KÖYLÜ Temsilci Kaos GL Derneği<br />
Nahit GEZGİN Raportör Anayasa Mahkemesi<br />
Nalan ÖZDEMİR Delege AB Delegasyonu<br />
Nesrin ÖZTÜRK Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Neşe ŞAHİN Akademisyen Maltepe Üniversitesi<br />
Nezir AKYEŞİLMEN Akademisyen Selçuk Üniversitesi<br />
Nihat BULUT İnsan Hakları Kurulu Üyesi Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Nisan KUYUCU<br />
Araştırma Görevlisi<br />
Ankara Üniversitesi SBF İnsan<br />
Hakları Merkezi<br />
Nurullah ÖZGÜL Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Ömer Faruk KÜÇÜK Temsilci UHİM<br />
Ömer MÜSLÜMANOĞLU<br />
Adli Tıp Kurumu Başkan<br />
Yardımcısı<br />
Adli Tıp Kurumu<br />
Ömer ÖZBEY Komiser Yardımcısı Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı<br />
Özlem DEMİR Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Ruhşen DOĞAN YILDIZ<br />
Genel Sekreter<br />
Toplum ve Hukuk Araştırmaları<br />
Vakfı<br />
163
Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Katılımcı Unvan Kurum / Kuruluş<br />
Sani YILDIRIM Avukat Türkiye Barolar Birliği<br />
Selamet İLDAY İnsan Hakları Kurulu Üyesi Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Selçuk ŞATANA İl Göç Uzmanı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü<br />
Selvet ÇETİN Uzman SDE<br />
Semahat SEVİM Temsilci Heinrich Böll Foundation<br />
Serhat KOCA Avukat Milli Savunma Bakanlığı<br />
Serpil ÇAKIN Kamu Denetçisi Kamu Denetçiliği Kurumu<br />
Shri Cyriac JOSEPH<br />
Başkan Vekili<br />
Sibel ÖZEN Avukat KEİG/KADAV<br />
Siobhan MULLALLY<br />
Komisyon Üyesi<br />
Hindistan Ulusal İnsan Hakları<br />
Komisyonu<br />
İrlanda Eşitlik ve İnsan Hakları<br />
Komisyonu<br />
Stephanie NAWYN Akademisyen Michigan State University<br />
Şule ÜLKER<br />
Talat KIYMAZ<br />
Daire Başkanı<br />
Genel Sekreter<br />
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı<br />
Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel<br />
Müdürlüğü<br />
<strong>Uluslararası</strong> Sivil Toplumu<br />
Destekleme ve Geliştirme Derneği<br />
Taner KILIÇ Başkan <strong>Uluslararası</strong> Af Örgütü Türkiye Şubesi<br />
Turgut TARHANLI Akademisyen / Dekan Bilgi Üniversitesi<br />
Tülay YALÇIN İNCİ Hukuk Müşaviri Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu<br />
Uğur TUNCER AB Uzman Yardımcısı İçişleri Bakanlığı<br />
Ümit FIRAT Temsilci Helsinki Yurttaşlar Derneği<br />
Vahap DARENDELİ Danışman Başbakanlık<br />
Victoria PALAV Temsilci İspanya Ombudsmanı<br />
Ville FORSMAN Temsilci Raoul Wallenberg Enstitüsü<br />
Yavuz GÜÇTÜRK Araştırmacı SETA<br />
Yusuf Şevki HAKYEMEZ İnsan Hakları Kurulu Üyesi Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Zehra GÜLEÇ Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />
Zelal AYMAN<br />
Koordinatör<br />
Kadının İnsan Hakları Yeni<br />
Çözümler Derneği<br />
Zeynep DURAN<br />
Yasama Uzmanı<br />
TBMM İnsan Haklarını İnceleme<br />
Komisyonu<br />
164
KONFERANSDAN FOTOĞRAFLAR<br />
KONFERANSDAN FOTOĞRAFLAR<br />
165
KONFERANSDAN FOTOĞRAFLAR<br />
KONFERANSDAN FOTOĞRAFLAR<br />
166
KONFERANSDAN FOTOĞRAFLAR<br />
KONFERANSDAN FOTOĞRAFLAR<br />
167
www.tihk.gov.tr