29.12.2015 Views

Uluslararası Konferansı

1PufjvZ

1PufjvZ

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Ulusal İnsan Hakları Kurumları<br />

(İyi Uygulama Örnekleri ve Deneyim Paylaşımı)<br />

<strong>Uluslararası</strong> <strong>Konferansı</strong><br />

13.06.2015


Ulusal İnsan Hakları<br />

Kurumları<br />

<strong>Uluslararası</strong> <strong>Konferansı</strong><br />

İyi Uygulama Örnekleri<br />

ve Deneyim Paylaşımı<br />

İSTANBUL, 12-13 Haziran 2015


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

0312 472 37 73<br />

TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU<br />

Ulusal İnsan Hakları Kurumları<br />

İyi Uygulama Örnekleri ve Deneyim Paylaşımı<br />

<strong>Uluslararası</strong> <strong>Konferansı</strong><br />

İSTANBUL, 12-13 Haziran 2015<br />

0312 472 37 73<br />

0312 472 37 73<br />

Tasarım-Baskı<br />

0312 472 37 73<br />

SFN Televizyon Tanıtım Tasarım<br />

Yayıncılık Ltd. Şti.<br />

Tel: 0312 472 37 73-74<br />

www.sfn.com.tr<br />

ISBN: 978-605-65258-5-8<br />

Baskı Tarihi: Kasım 2015<br />

© Türkiye İnsan Hakları Kurumu Başkanlığı<br />

Yüksel Caddesi No:23, Kat 3, Yenişehir 06650 Ankara / Türkiye<br />

Telefon: +90 (312) 422 29 00 / 20 • Faks: +90 (312) 422 29 96<br />

e-posta: tihk@tihk.gov.tr • Web: www.tihk.gov.tr


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

İÇİNDEKİLER<br />

Açılış Konuşmaları..............................................................................................................................................................9<br />

Hikmet TÜLEN<br />

Türkiye İnsan Hakları Kurumu Başkanı.....................................................................................................................9<br />

Günal KURŞUN<br />

İnsan Hakları Ortak Platformu Dönem Sözcüsü................................................................................................13<br />

Afarin SHAHİDZADE<br />

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ulusal Kurumlar ve<br />

Bölgesel Mekanizmalar Bölümü Başkan Yardımcısı.........................................................................................15<br />

Bülent ARINÇ<br />

Başbakan Yardımcısı.............................................................................................................................................................17<br />

I. OTURUM:<br />

Paris Prensipleri Işığında Farklı Ulusal İnsan Hakları Kurumları Modelleri<br />

(Görev, Yetki, Teşkilatlanma)...................................................................................................................................21<br />

Carmen COMAS-MATA MIRA<br />

İspanya Kamu Denetçiliği Kurumu Direktörü................................................................................................24<br />

Melanie FIELD<br />

İngiltere Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu Kurumsal İlişkiler Direktörü.............................29<br />

Abdurrahman EREN<br />

Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kurul Üyesi...................................................................................................34<br />

II. OTURUM:<br />

Ulusal Kurumların Sivil Toplum Örgütleri, Devlet Kurumları ve<br />

<strong>Uluslararası</strong> Kuruluşlarla İlişkileri (İşbirliği, Koordinasyon, EPİM) ..........63<br />

Shri Cyriac JOSEPH<br />

Hindistan Ulusal İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekili...................................................................66<br />

Kagwiria MBOGORI<br />

Kenya Ulusal İnsan Hakları Komisyonu Başkanı.........................................................................................71<br />

Mohamed ESSABBAR<br />

Fas İnsan Hakları Konseyi Genel Sekreteri.......................................................................................................76<br />

3


III. OTURUM:<br />

OPCAT Bağlamında Farklı Ulusal Önleme Mekanizması Modelleri ve<br />

Ulusal İnsan Hakları Kurumlarının Rolü...........................................................................................91<br />

Janet ANDERSON BIDOIS<br />

Yeni Zelanda İnsan Hakları Komisyonu Hukuk Başdanışmanı.........................................................93<br />

Ben BUCKLAND<br />

İşkencenin Önlenmesi Derneği Ulusal İnsan Hakları Kurumları Danışmanı.........................97<br />

Christina HOF<br />

Almanya İşkencenin Önlenmesi Ulusal Ajansı Uzmanı.......................................................................100<br />

Marcin KUSY<br />

Polonya Kamu Denetçiliği Kurumu Uzmanı................................................................................................104<br />

IV. OTURUM:<br />

Kutuplaşmış Toplumsal Yapılarda Ulusal İnsan Hakları<br />

Kurumlarının Rolü....................................................................................................................................................... 119<br />

John COREY<br />

Kuzey İrlanda İnsan Hakları Komisyonu Üyesi.......................................................................................122<br />

Siobhan MULLALY<br />

İrlanda İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonu Üyesi..................................................................................127<br />

Homero Matthew P. RUSIANA<br />

Filipinler İnsan Hakları Komisyonu Alan Çalışmaları Ofis Direktörü....................................132<br />

ÖZEL OTURUM:<br />

Ulusal İnsan Hakları Kurumları Arası Deneyim Paylaşımı Çalıştayı....... 145<br />

KATILIMCI LİSTESİ.................................................................................................................................................161


ULUSAL İNSAN HAKLARI KURUMLARI<br />

İYİ UYGULAMA ÖRNEKLERİ VE DENEYİM PAYLAŞIMI<br />

ULUSLARARASI KONFERANSI<br />

PROGRAM<br />

Tarih : 12-13 Haziran 2015<br />

Yer : İSTANBUL<br />

1. Gün : 12 Haziran 2015<br />

09.00 - 09.30 : Kayıt,<br />

09.30 - 10.00 : Açılış Konuşmaları,<br />

10.00 - 11.15<br />

Hikmet TÜLEN Başkan, Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Günal KURŞUN Dönem Sözcüsü,<br />

İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP)<br />

Afarin SHAHIDZADEH Ulusal Kurumlar ve<br />

Bölgesel Mekanizmalar Bölümü Başkan Yrd.,<br />

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR)<br />

Bülent ARINÇ Başbakan Yardımcısı, Hükümet Temsilcisi<br />

BİRİNCİ OTURUM:<br />

PARİS PRENSİPLERİ IŞIĞINDA FARKLI UİHK MODELLERİ<br />

(GÖREV, YETKİ, TEŞKİLATLANMA)<br />

Moderatör: Turgut TARHANLI Bilgi Üniversitesi<br />

11.15 - 11.30 Ara<br />

11.30 - 12.30 Soru-cevap<br />

12.30 - 14.00 Öğle yemeği<br />

Carmen COMAS-MATA MIRA Direktör, İspanya,<br />

Kamu Denetçiliği Kurumu<br />

Melanie FIELD Kurumsal İlişkiler Direktörü, İngiltere, Eşitlik ve<br />

İnsan Hakları Komisyonu<br />

Abdurrahman EREN Kurul Üyesi, Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

5


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

10.00-11.15<br />

İKİNCİ OTURUM:<br />

ULUSAL KURUMLARIN SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ,<br />

DEVLET KURUMLARI VE ULUSLARARASI KURULUŞLARLA İLİŞKİLERİ<br />

(İŞBİRLİĞİ, KOORDİNASYON, EPİM)<br />

15.15 - 15.30: Ara<br />

15.30 - 16.30: Soru-cevap<br />

20.00 - Akşam yemeği<br />

2. Gün: 13 Haziran 2015<br />

9.30 - 11.30:<br />

6<br />

Moderatör: Feray SALMAN İHOP<br />

Justice Shri Cyriac JOSEPH Başkan V., Hindistan Ulusal İnsan<br />

Hakları Komisyonu<br />

Kagwiria MBOGORI Başkan, Kenya İnsan Hakları Ulusal Komisyonu<br />

Mohamed ESSABBAR Genel Sekreter, Fas, İnsan Hakları Konseyi<br />

ÜÇÜNCÜ OTURUM:<br />

OPCAT BAĞLAMINDA FARKLI ULUSAL ÖNLEME MEKANİZMASI<br />

MODELLERİ VE ULUSAL İNSAN HAKLARI KURUMLARININ ROLÜ<br />

11.30 - 11.45: Ara<br />

11.45 - 13.25<br />

Moderatör: Ville FORSMAN Raoul Wallenberg Institute<br />

Janet ANDERSON-BIDOIS Hukuk Başdanışmanı, Yeni Zelanda İnsan<br />

Hakları Komisyonu<br />

Ben BUCKLAND Ulusal İnsan Hakları Kurumları Danışmanı,<br />

İşkencenin Önlenmesi Derneği (APT)<br />

Christina HOF Uzman, Almanya İşkencenin Önlenmesi Ulusal Ajansı<br />

Marcin KUSY Uzman, Polonya Kamu Denetçiliği Kurumu<br />

DÖRDÜNCÜ OTURUM:<br />

KUTUPLAŞMIŞ TOPLUMSAL YAPILARDA UİHK’LERİN ROLÜ<br />

Moderatör: Levent Korkut Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

John COREY Komisyon Üyesi, Kuzey İrlanda İnsan Hakları Komisyonu<br />

Siobhan MULLALLY Komisyon Üyesi, İrlanda İnsan Hakları ve<br />

Eşitlik Komisyonu<br />

Homero Matthew P. RUSIANA Alan Çalışmaları Ofis Direktörü,<br />

Filipinler İnsan Hakları Komisyonu<br />

13.25-13.30: Kapanış Konuşması<br />

Öğle yemeği


AÇILIŞ<br />

OTURUMU<br />

Açılış Konuşması I,<br />

Hikmet TÜLEN, Türkiye İnsan Hakları Kurumu Başkanı<br />

Açılış Konuşması II,<br />

Günal KURŞUN, İHOP Dönem Sözcüsü<br />

Açılış Konuşması III,<br />

Afarin SHAHIDZADEH, OHCHR Ulusal Kurumlar ve<br />

Bölgesel Mekanizmalar Bölümü Başkan Yrd.<br />

Açılış Konuşması IV,<br />

Bülent ARINÇ, Başbakan Yardımcısı<br />

7


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

AÇILIŞ KONUŞMALARI<br />

Dr. Hikmet TÜLEN Türkiye İnsan Hakları Kurumu Başkanı<br />

Sayın Başbakan Yardımcısı,<br />

Yurtiçinden ve yurtdışından konferansa katılan değerli misafirlerimiz,<br />

Türkiye İnsan Hakları Kurumu adına sizleri saygıyla selamlıyorum. Zaman ayırıp zahmet<br />

ederek bu konferansı teşrif eden siz değerli konuklarımıza hoş geldiniz diyor,<br />

ilginiz için en içten teşekkürlerimi sunuyorum.<br />

Zengin bir kültürel ve tarihsel mirasa sahip olan ülkemiz, Dünya uluslarının ortak<br />

kazanımı olan insanlık değerlerinin bir paydaşı ve uluslararası pek çok kurumun da<br />

üyesidir. <strong>Uluslararası</strong> insan hakları belgelerinin büyük bölümünü onaylayan ve iç hukukunun<br />

bir parçası haline getiren Türkiye, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Kuzey<br />

Atlantik Antlaşması Örgütü, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü, İslam İşbirliği<br />

Teşkilatı gibi pek çok uluslararası organizasyonun da üyesidir.<br />

Türkiye’nin, 1990’lı yılların sonundan itibaren başlayan ve 2000’li yıllarda hız kazanan<br />

demokratikleşme çabaları temel hak ve özgürlüklerin kapsamının genişlemesine,<br />

hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı anlayışının yerleşmesine olanak sağlamıştır.<br />

Aday ülke statüsünde bulunduğumuz Avrupa Birliği ile yürütülen ilişkilerin,<br />

bilhassa tarama sürecinin Türkiye’nin insan hakları alanındaki gelişimine olan katkısı<br />

yadsınamaz. Nitekim 2013 yılı Avrupa Birliği İlerleme Raporunda, “Türkiye’nin insan<br />

hakları mekanizmalarının ve kurumlarının oluşturulması konusunda iyi düzeyde ilerleme<br />

kaydettiği” ifade edilmiştir.<br />

Ülkemizin taraf olduğu uluslararası insan hakları belgelerinin iç hukukta yasaların<br />

üzerinde bir etki ve bağlayıcılıkla donatılması ve özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi<br />

kararları insan haklarının korunmasında ve geliştirilmesinde önemli bir rol<br />

oynamıştır.<br />

Bununla birlikte, Dünya üzerindeki konumu, sahip olduğu kültürel ve tarihsel zenginlik,<br />

son yıllarda büyük gelişme gösteren ekonomik ve sosyal yapısı Türkiye’nin<br />

insan hakları alanında da yeni bir bakış açısı oluşturmasını, insan haklarının korunması<br />

ve geliştirilmesi için yeni ve yerel mekanizmalar inşa etmesini zorunlu kılmıştır.<br />

Bu doğrultuda 2012 yılında Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolunun açılması,<br />

Kamu Denetçiliği Kurumu’nun kurulması, Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun<br />

faaliyete başlaması yukarıda belirtilen zorunluluğun bir sonucudur.<br />

9


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Bilindiği üzere Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu 30 Haziran 2012 tarihinde<br />

yürürlüğe girmiştir ve Kurum, İnsan Hakları Kurulu üyelerinin ve Kurum Başkanının<br />

seçimi sürecinin tamamlandığı 24 Ocak 2013 tarihinden bu yana fiilen görev yapmaktadır.<br />

Türkiye İnsan Hakları Kurumu, kısaca Paris Prensipleri olarak da bilinen Birleşmiş<br />

Milletler ilkeleriyle uyumlu bir ulusal insan hakları kurumunu ülkemizde inşa etmek<br />

hedefiyle kurulmuştur.<br />

1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilen Paris Prensipleri, insan<br />

hakları ulusal kurumlarının sahip olması gereken niteliklere dair ilkeleri belirlemektedir.<br />

Buna göre ulusal insan hakları kurumlarının anayasa ile ya da bir yasa ile kurulmaları,<br />

insan haklarının geliştirilmesi ve korunması bağlamında mümkün olduğunca geniş<br />

bir görev alanına sahip olmaları gerekmektedir.<br />

Ayrıca, bu kurumlarda, insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum yapılarının<br />

çoğulcu temsiline yer verilmesi gerekmektedir. Çoğulcu temsil gereğinin yanında,<br />

ulusal kurumların insan hakları alanında faaliyet gösteren sosyal ve mesleki kuruluşlar<br />

ve sivil oluşumlarla etkili bir iletişim içinde bulunmaları da gerekmektedir.<br />

Ulusal insan hakları kurumları, etkinliklerini hükümetten bağımsız bir şekilde gerçekleştirebilecekleri<br />

bir alt yapıya, kendi bütçe, personel ve tesislerine sahip olmalıdır.<br />

Paris Prensipleri’ne uyumlu olarak kurulan ulusal insan hakları kurumları, bağımsız<br />

ve çoğulcu yapıdaki özerk kamu kurumlarıdır. Her ne kadar bir kamu kurumu olsalar<br />

da hükümetten ve diğer devlet organlarından bağımsız olmaları bu kurumların ayırt<br />

edici özellikleri arasında yer almaktadır.<br />

Diğer yandan yasa ile kurulmaları, kamu gücünden yararlanmaları, üyelik koşulları ile<br />

üyelerin seçimi sürecinin yasayla belirlenmesi ve sahip oldukları yetkiler ulusal insan<br />

hakları kurumlarını sivil toplum örgütlerinden de farklılaştırmaktadır.<br />

Öte yandan ulusal insan hakları kurumları yargı oranlarından da farklıdır. Bu farklılık<br />

ulusal kurumların insan haklarını hem korumak hem de geliştirmek işlevine sahip<br />

olmalarında, kararlarının tavsiye niteliğinde olmasında ve nihayet ulusal kurumların<br />

yalnızca ihlal sonrası uyuşmazlığı çözmekle görevli olmayıp aynı zamanda ihlalleri<br />

önleyici roller üstlenmesinde belirginleşmektedir.<br />

Ulusal insan hakları kurumları için uluslararası belgelerde ön görülen bu ilkeler çerçevesinde<br />

kurulan Türkiye İnsan Hakları Kurumu da, en genel ifadesiyle insan haklarını<br />

korumak ve geliştirmekle görevlidir.<br />

10


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Bu çerçevede Kurum, insan hakları ihlali iddialarını başvuru üzerine ya da re’sen araştırmak<br />

ve incelemekle görevli ve yetkilidir. Bunun yanı sıra Kurum, insan hakları<br />

bilincini geliştirmek üzere eğitim ve kampanya faaliyetleri yürütmekle de görevlidir.<br />

Ayrıca, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerinin uygulanmasını<br />

izlemek, ilgili kurum ve kuruluşlara görüş bildirmek, öneri ve tavsiyelerde<br />

bulunmak da kurumun görevleri arasında yer almaktadır.<br />

Kurumun çok kapsamlı bir diğer görevi ise işkence ve kötü muamele ile mücadele<br />

etmektir. Bilindiği üzere, İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin İhtiyari<br />

Protokolü çerçevesinde, ulusal düzeyde, özgürlüğünden mahrum bırakılan kişilerin<br />

alıkonuldukları yerlere haberli ve habersiz önleyici ziyaretler gerçekleştirmekle görevli<br />

ve yetkili birimlere ulusal önleme mekanizması adı verilmektedir. Bu bağlamda<br />

28 Ocak 2014 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararıyla, Türkiye<br />

İnsan Hakları Kurumu, işkenceye karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin İhtiyari Protokolü’nde<br />

öngörülen görevleri yerine getirmek ve yetkileri kullanmak üzere ulusal<br />

önleme mekanizması olarak belirlenmiş bulunmaktadır.<br />

Bu çok kapsamlı ve önemli görevin Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na verilmiş olması,<br />

Kurumun teşkilat ve kadro yapısının yeniden ele alınmasını gerektirmiştir. Bu<br />

gereksinim dikkate alınarak Kurumumuzca hazırlanan kanun tasarısı taslağının, ilgili<br />

devlet organları ve sivil toplum örgütleri nezdinde tartışılmasına devam edilmektedir.<br />

Ulusal kurumların görev ve yetkilerinin kapsamına bu şekilde temas ettikten sonra,<br />

ulusal insan hakları kurumlarında aranan diğer bir temel niteliğe tekrar değinmek istiyorum:<br />

Bu da ulusal insan hakları kurumlarının hükümet dışında özerk yapıda kurulmaları<br />

gereğidir. Bu bağlamda Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun kuruluş yasasında<br />

şu tür düzenlemelere yer verildiği görülmektedir: TİHK görev ve yetkileri açısından<br />

bağımsız, idari ve mali açıdan özerk, kendi bütçe ve personeline sahip bir kurumdur.<br />

Kurumun karar organı olan İnsan Hakları Kurulu 11 üyeden oluşur. Kurul üyelerine<br />

görevleriyle ilgili olarak hiçbir kişi, makam ya da mercii emir ve talimat veremez, tavsiye<br />

ve telkinde bulunamaz. Keza görev süresi dolmadan kurul üyelerinin ve başkanın<br />

görevlerine herhangi bir nedenle son verilemez. Bu nedenlerle, Ulusal İnsan Hakları<br />

Kurumlarına dair uluslararası standartlarla belirlenmiş olan kurumsal statünün, hem<br />

siyasal karar mercileri tarafından hem de kamu bürokrasisi tarafından sürekli olarak<br />

göz önünde bulundurulması gerekmektedir.<br />

Sayın katılımcılar,<br />

Konuşmamın bu bölümünde Kurum’un fiilen göreve başladığı tarihten bu zamana<br />

kadar geçen sürede yapılan çalışmalardan da kısaca bahsetmek istiyorum. Geçen bu<br />

11


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

süre zarfında öncelikle kurumun Teşkilat Kanunu’nda yapılması gereken değişiklikler<br />

ile kurumun ikincil mevzuatının hazırlanmasına ve kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesine<br />

yönelik çalışmalar yapılmıştır. Bu çerçevede İnsan Hakları Uzmanlığı<br />

Yönetmeliği ile İnsan Hakları İhlali İddialarına İlişkin Başvurularının İncelenmesine<br />

Dair Yönetmelikler hazırlanmıştır. Bu yönetmeliklerden birincisi 14 Mart 2014 tarihli<br />

Resmi Gazetede, ikincisi ise 17 Mayıs 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.<br />

Bir yandan kuruluş sürecine ilişkin çalışmalar yürütülürken, diğer yandan da ulusal<br />

insan hakları kurumlarına verilen ve az önce saydığım başvuruları inceleme, eğitim ve<br />

kampanya faaliyetleri yürütme, alıkonulma yerlerini ziyaret etme ve ziyaret sonuçlarını<br />

raporlandırma, tavsiye ve önerilerde bulunma gibi görevlerin yerine getirilmesine<br />

gayret edilmiştir.<br />

Bu çerçevede belirli konulara özgülenmiş inceleme ve araştırmaların sonuçları raporlar<br />

halinde yayınlanmıştır. Bu türdeki çalışmalara İstanbul Kumkapı ve Van Geri<br />

Gönderme Merkezi İnceleme Raporları ile Gezi Parkı Olayları Raporu, Ankara-Sincan,<br />

İstanbul-Metris ve Antalya cezaevlerindeki sorunların irdelendiği raporlar örnek<br />

gösterilebilir. Bu raporlarda, incelenen konularla ilgili tespit ve değerlendirmelerin<br />

yanında tespit edilen sorunların çözümü bağlamında ilgili bakanlıklara ve kurumlara<br />

iletilen ve kamuoyuyla da paylaşılan Kurum tavsiyelerine yer verilmektedir.<br />

Sözünü ettiğim bu raporların hazırlanmasında ilgili kamu kurumları ile sivil toplum<br />

örgütlerinin temsilcileri ve incelenen konunun uzmanı olan kişilerle birlikte çalışılmıştır.<br />

Türkiye İnsan Hakları Kurumu bünyesinde akademisyenlerin, sivil toplum<br />

kuruluşları ve kamu kurumları temsilcilerinin katılımıyla çalışma grupları oluşturulabilmesini<br />

ve bu heyetlerin sorunları yerinde inceleme yetkisine sahip olmalarını Kurumumuz<br />

açısından çok önemli bir imkân olarak değerlendiriyoruz. Nitekim Kurum<br />

tarafından yürütülen birçok incelemede bu imkândan yararlanılmıştır.<br />

Ayrıca bugüne kadar beş ayrı konuda çalıştaylar düzenlenmiş ve bu çalıştaylarda yapılan<br />

sunumlar ve tartışmalar derlenerek kitap halinde yayınlanmıştır: Bu çalıştaylarda<br />

Nefret Söylemi Ve İfade Özgürlüğü, Kadının İnsan Hakları, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü<br />

Hakkı, İş Sağlığı ve Güvenliği Sorunları ve Türkiye’de bulunan Suriyeli Mültecilerin Statüsü<br />

konuları ele alınmıştır.<br />

Türkiye İnsan Hakları Kurumu, insan hakları alanındaki uluslararası kuruluşlarla ve<br />

diğer ülkelerdeki ulusal insan hakları kurumlarıyla ilişki içinde olmaya ve işbirlikleri<br />

kurmaya özel bir önem vermektedir.<br />

Bu çerçevede TİHK, Ulusal İnsan Hakları Kurumları Avrupa Ağına üye olmuştur.<br />

Keza, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ve Avrupa Konseyi İnsan<br />

12


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Hakları Komiserliği ile ortak toplantılar yapılmış ve karşılıklı ziyaretler gerçekleştirilmiştir.<br />

Bu <strong>Konferansı</strong>n da, uluslararası ilişkilerin geliştirilmesi bakımından katılımcı<br />

ülkelerdeki kişi ve kurumlarla daha yoğun işbirlikleri kurulması için vesile olacağına<br />

inanıyorum.<br />

Bütün bu çabalar, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi bağlamında üretilmiş<br />

olan uluslararası norm ve standartların ülkemizde etkin bir şekilde uygulanması için<br />

yürütülen çalışmalara katkı verebilmek amacıyla devam ettirilmektedir. Bugün olduğu<br />

gibi, bundan sonra yapacağımız çalışmalara destek olmak veya kritik etmek suretiyle<br />

katkı verecek olan bütün paydaşlarımızla diyaloğumuzu sürdürmekten büyük<br />

memnuniyet duyacağımızı belirtmek istiyorum.<br />

Sözlerimin sonunda, katılımlarıyla bu toplantıyı onurlandıran Sayın Başbakan Yardımcımıza,<br />

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği sayın temsilcisine, davetli ulusal<br />

insan hakları kurumlarının ve ulusal önleme mekanizmalarının sayın başkanlarına,<br />

komisyon üyelerine, yöneticilerine ve uzmanlarına en içten teşekkürlerimizi sunuyorum.<br />

Keza, konferansa yurt içinden katılan akademisyenlere, kamu kurumları ve sivil<br />

toplum örgütlerinin değerli temsilcilerine de katılım ve katkıları için şükranlarımızı<br />

sunuyorum.<br />

Başta İnsan Hakları Kurulu üyelerimiz ve uzmanımız Ekin Bozkurt Şener olmak üzere<br />

<strong>Konferansı</strong>n hazırlık çalışmalarını yürüten tüm çalışma arkadaşlarıma da teşekkür<br />

ediyorum. Yapılan sınavlarda başarılı olarak çok kısa bir süre önce insan hakları uzman<br />

yardımcısı olarak göreve başlamış olan genç arkadaşlarıma da bu vesileyle başarılarla<br />

dolu bir meslek hayatı temenni ediyorum.<br />

Son olarak <strong>Konferansı</strong>n başarılı geçmesini diliyor ve ilginiz için tekrar çok teşekkür<br />

ediyorum.<br />

Günal KURŞUN İHOP Dönem Temsilcisi<br />

Teşekkür ederim. Değerli konuklar, hanımefendiler, beyefendiler, insan hakları örgütlerinin<br />

Türkiye’nin temel insan hakları konularında ortak mücadele ettiği bir dayanışma,<br />

paylaşma ve beraber hareket etme olanağı sağlayan insan hakları ortak platformu<br />

adına dönem sözcüsü olarak hepinizi saygı ile selamlıyorum. Hoş geldiniz.<br />

Türkiye’de Paris Prensipleri temelinde iktidar odaklarından bağımsız bir insan hakları<br />

ulusal kurumunun oluşturulması 2005 yılında kuruluşunu yaptığımız İnsan Hakları<br />

Ortak Platformunun öncelikli meselelerinden biri olmuştur. İHOP, 2005 yılından kurumun<br />

kurucu yasasının Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçtiği 2012 yılına kadar<br />

13


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

sistematik bir çalışma yürütmüş, bu alandaki temel literatürün Türkiye’ye aktarılmasına<br />

katkıda bulunmuş, yasama sürecine etkin bir biçimde hazırlanmış ve görüşlerini<br />

her fırsatta kamunun farklı kesimleriyle paylaşmış, karar alıcıları uluslararası insan<br />

hakları taahhütlerine uymaya zorlamıştır. Ne yazık ki, kurumun kurucu yasası insan<br />

hakları örgütlerinin beklentilerini ve gösterdikleri çabaları karşılayacak bir biçimde<br />

hazırlanmamış ve Paris Prensipleri açısından tam bir uygunluk sağlanamamıştır. Paris<br />

Prensipleri, ulusal insan hakları kurumları için normatif standartları belirleyen temel<br />

kaynaktır. 1991 yılında Paris’te yapılan uluslararası bir çalıştayda ulusal insan hakları<br />

kurumları tarafından kabul edilen bu ilkeler bu alandaki çalışmalarla ilgili ciddi uluslararası<br />

işbirliği ve ulusal insan hakları kurumlarının standartlaştırılmasında başlangıç<br />

noktası oluşturmaktadır. Hem Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu hem de<br />

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu daha sonra bu ilkeleri kabul etmiştir. Paris Prensipleri<br />

genel ve geniş bir içeriğe sahiptir. Türüne ya da yapısına bakılmaksızın tüm ulusal<br />

insan hakları kurumları için geçerli olan bu ilkeler ulusal kurumların ülke Anayasası<br />

ya da kurumun rolünü ve yetkilerini açıkça tanımlayan bir yasa esasında kurulmasını<br />

ve görevlerini olabildiğince geniş tutulmasını öngörmektedir. İnsan hakları örgütleri<br />

olarak bizlerin temel bakış açısı Paris Prensipleri’ni şekli olarak kabul etmek değil;<br />

ete kemiğe büründürerek gerçek içeriğin operasyonel hayata geçirilmesine yöneliktir.<br />

Türkiye, insan haklarının korunması, geliştirilmesi ve hak ihlalinin önlenmesi bakımından<br />

henüz yeterli bir anlayışa ve donanıma sahip bir ülke değildir. Temel, sistemik<br />

ve yapısal insan hakları sorunları olan Türkiye’nin, insan haklarına saygılı, onurlu<br />

bir yaşamı herkes için mümkün kılan bir çizgide ilerleyebilmesini sağlamak, güçlü<br />

bir insan hakları sivil toplumunun yanı sıra; bağımsız, etki gücü yüksek ve herkes<br />

tarafından meşruluğu güvence altına alınış bir insan hakları kurumsal yapısının mecburiyetini<br />

de gerektirmektedir. Türkiye aynı zamanda uzun süreli bir çatışma ortamından<br />

çıkmaya çalışmaktadır. Türkiye halkının bu yöndeki beklentisi ve talebi giderek<br />

artmaktadır. İnsan hakları ulusal kurumlarının hangi formatta kurulmuş olurlarsa<br />

olsunlar, bu beklentinin karşılanmasında önemli rolleri bulunmaktadır. Bu rol şimdi<br />

bugünün Türkiye’sinde daha da önemli bir hale gelmiştir.<br />

Seçimlerden hemen önce Diyarbakır’da bir siyasi partinin mitingi esnasında patlayan<br />

bombalar sonucunda 4 vatandaşımız öldü, yüzlercesi yaralandı. Hafta başında, seçimlerin<br />

hemen ardından Diyarbakır’da gerçekleştirilen ve ölümle sonuçlanan eylemler<br />

Türkiye’nin bu geçiş sürecindeki risklerine işaret etmektedir. Yetki alanları içerisinde<br />

Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun kendi birliğini benimsemesi, insan haklarının korunması<br />

ve geliştirilmesiyle çatışma yöntemi ve barış inşası arasındaki temel bağlantıyı<br />

kurması, insan hakları standartlarının onarıcı adaletin ve hukukun üstünlüğü pren-<br />

14


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

siplerinin hayata geçmesi için harekete geçirilmesi pozitif barışın egemen ve sürdürülebilir<br />

kılınmasında öncelik oluşturmaktadır.<br />

2003 yılında imzaya açılan ve ülkemiz tarafından 14 Eylül 2005 tarihinde imzalanan<br />

Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Ek Protokol (OPCAT) 5 Temmuz 2011 tarihli<br />

Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ulusal önleme mekanizmalarının<br />

oluşumu ve etkili çalışmalar yürütebilmeleri adına Türkiye’deki insan hakları hareketi<br />

derinlikli çalışmalar yürütüp, bunları kamuoyuyla paylaşsa da devlet tarafında<br />

bunların yansımasını izleyemiyoruz. Oysaki Türkiye’de son derece köklü, güçlü ve<br />

birikimleri insan hakları hareketi mevcuttur. Bu hareket giderek çoğulculaşmakta,<br />

farklı grupların insan hakları mücadelesini de içine katmaktadır. Türkiye İnsan Hakları<br />

Kurumu’nun bu birikimi ve gücü tanıması, onun bağımsızlığına dokunmadan<br />

işbirliği olanaklarını geliştirmesi, deneyimlerinden faydalanması ve tavsiyelerine değer<br />

vermesi kurumun kendini etkili kılmasının, Paris Prensipleri’yle daha uyumlu<br />

ve kapsayıcı bir yapıya dönüşmesinin, meşruiyetini güçlendirmesinin ön koşullarını<br />

oluşturmaktadır. Bunlar gerçekleşmez, olanaksız talepler değildir. Yeter ki insan haklarının<br />

korunması ve geliştirilmesi hedefinde ortaklaşabilelim. Bu toplantının hepimiz<br />

açısından faydalı sonuçlar üretmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.<br />

Afarin SHAHIDZADE BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ulusal Kurumlar ve<br />

Bölgesel Mekanizmalar Bölümü Başkan Yardımcısı<br />

Dilim sınırlı olduğu için izninizle İngilizce konuşmak istiyorum. Ekselansları, sayın<br />

temsilciler, sayın hanımefendiler, beyefendiler, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek<br />

Komiserliği adına Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na davetinizden dolayı teşekkür<br />

etmek isterim. Bu ulusal insan hakları kurumlarının toplantısına katılmak, bizim<br />

için büyük bir şeref, bu iki gün boyunca bu güzide toplulukla birlikte burada olmak<br />

büyük bir onur bizler için. Bütün dünyadan gelen insan hakları kurumu temsilcileri<br />

burada toplanmış bulunuyorlar. Dünya İnsan Hakları <strong>Konferansı</strong>, Viyana’da 1993 yılında<br />

toplandıktan sonra büyük bir deklarasyon yayınlamıştı ve bu deklarasyon Paris<br />

Prensipleri’nin temelini oluşturmuştur. Şuan bütün dünyada 118 tane insan hakları<br />

kurumu kurulmuştur.<br />

Belki tekrar olacak; ama yine de şunun altını çizmek isterim; Paris Prensipleri, Birleşmiş<br />

Milletler Genel Kurulu tarafından Viyana’da 1993 yılında kabul edilmiştir ve bu<br />

kurumların görevlerini etkili ve verimli bir şekilde sürdürebilmeleri için insan hakları<br />

kurumları devlet kurumlarından ve sivil toplumdan tamamen bağımsız olmalıdırlar.<br />

Ulusal insan hakları kurumları ülkelerinin anayasasının içinde yer bulmalıdır ve onların<br />

bağımsız ve şeffaf bir şekilde bağımsız çalışması garanti altına alınmalıdır.<br />

15


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Paris Prensipleri’ne göre bu kurumlar aynı zamanda yeterli insan kaynaklarına da<br />

sahip olmalıdır. Ancak bu zamanda böyle bir durumda insan haklarını sürdürebilirler<br />

ve bölgesel ve uluslararası insan hakları mekanizmalarıyla etkileşim içine girerek<br />

birlikte çalışabilirler. Kendi ülkelerindeki eksiklikleri böylece dile getirebilirler ve ayrıca<br />

bu mekanizmaların ulusal düzeyde formüle ettiği çözümleri de uygulayabilirler.<br />

Ulusal insan hakları kurumları, uluslararası insan hakları enstrümanlarını imzalamış<br />

ve kabul etmiş olmalıdırlar. Böylece kendi ülkelerindeki politikaların ve yasaların bu<br />

uluslararası yükümlülüklere uyumlu olmasını sağlayabilirler.<br />

İnsan hakları kurumları kendi ülkelerindeki insan hakları ihlallerini yakından izlemeliler.<br />

Hem kamuoyunu hem de yetkilileri bu konuda uyarmalıdırlar. Burada hakların<br />

gerçekleşmesi için görevlerini sürdürmelidirler. Hanımefendiler, beyefendiler,<br />

insan haklarının kurulması, geliştirilmesi konusunda ulusal insan hakları kurumları<br />

güçlü insan hakları koruma sistemlerinin merkezi yetkilileridir. Toplumların içinde<br />

hükümetleri, parlamentoları, değişik devlet kurumlarını ve sivil toplum kuruluşlarını,<br />

uluslararası insan hakları sistemlerini birbirine bağlayan bir köprü, bir bağ rolünü<br />

oynamaktadırlar. Hukukun üstünlüğünü ve adaletin iyi çalışmasını sağlamalıdırlar.<br />

İnsan hakları kurumları polis gibi güvenlik kurumlarının, gözaltı ve cezaevi kurumlarının<br />

denetlenmesi için yetkilere sahiptirler. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek<br />

Komiserliği işte bütün insan haklarının korunması ve yerleştirilmesi için çalışmaktadır.<br />

<strong>Uluslararası</strong> normlarının tutarlı bir şekilde ülke içi normlarına ve uygulamalarına<br />

yansıtılmasını öngörmektedirler. Hanımefendiler, beyefendiler, insan haklarının<br />

korunması ve geliştirilmesi en başta devletin bir yükümlülüğü ve görevidir. Burada<br />

ulusal insan hakları kurumları bu önemli çalışmada devlete yardım etmelidirler. Bu<br />

açıdan ulusal insan hakları kurumları diğer ülke içi aktörlerle aynı amaç için çalışan<br />

paydaşlarla birlikte çalışmalıdırlar. Hükümet organları, parlamentolar, sivil toplum<br />

örgütleri, diğer uzmanlaşmış gruplar, kamu denetçiliği kurumu (ombudsman) gibi,<br />

kurumlarla birlikte çalışmalıdırlar. Ulusal insan hakları kurumu ve ombudsman ofisi<br />

yakın bir işbirliği içinde çalışarak her ikisine getirilen haksızlıkları çözmeye çalışmalıdırlar.<br />

Halka hizmet ederken, halkın haklarını savunurken bilgi paylaşımı yapmalıdırlar<br />

ve kendilerine yapılan başvuruları izlemeleri gerekmektedir. <strong>Uluslararası</strong> toplum<br />

giderek artan bir şekilde insan hakları kurumlarının önemini, görevini daha iyi anlamaktadırlar.<br />

Ve ulusal düzeyde uluslararası insan hakları kurallarının uygulanması<br />

için bu kurumlar çok önemlidir. Özellikle prosedürler ve ulusal insan hakları kurumlarının<br />

katılmalarıyla insan hakları dönemsel olarak, periyodik olarak, uluslararası<br />

olarak da incelenmektedir. Ayrıca, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi’yle ilgili<br />

maddeler ve engelli haklarıyla ilgili sözleşmelerin izlenmesi ve Paris Prensipleri bağlamında<br />

bunlar izlenerek ulusal düzeyde uygulanmaları denetim altına alınmalıdır.<br />

16


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Burada, insan hakları kurumları uluslararası kuruma akreditasyon için başvuruyorlar.<br />

Burada bir Akreditasyon Alt Komitesi var. Bu bir gözden geçirme mekanizmasıdır ve<br />

ulusal insan hakları kurumlarını denetlemektedir. Akreditasyon kurumu sonucunda<br />

Paris Prensipleri’nin daha iyi uygulanması garanti edilmektedir. Sadece hukuki açıdan<br />

değil; ama insan hakları kurumunun etkili olması açısından bu çok önemlidir. Aynı<br />

zamanda ulusal paydaşlar ve hükümet dışı örgütlerle işbirliği çok önemli. Buradaki<br />

sürecin katılımcı, canlı ve transparan olması gerekir. Burada tabii ki daha odaklı, daha<br />

eyleme dönük, daha belli sürelerde tamamlanması gereken prensiplerdir bunlar ve<br />

özellikle de prensiplerin uygulanması burada en önemli noktadır.<br />

Sonuç olarak hanımefendiler, beyefendiler, Birleşmiş Milleler İnsan Hakları Yüksek<br />

Komiserliği’nin insan hakları kurumlarına teknik yardım etmek için, yardım sunmak<br />

için hazır olduğunu söylemek isterim. Mevzuatını inceleyerek Paris Prensipleri’ne<br />

uyumlarını denetlemeye hazırdır. Teknik işbirliği programlarımız var. Özellikle yeni<br />

kurulan insan hakları kurumları ile onların gücünü ve kapasitelerini artırabilmeleri<br />

ve üstlendikleri görevi etkili bir şekilde yapabilmeleri için teknik yardıma her zaman<br />

hazırız. Dikkatiniz için teşekkür ederim.<br />

Bülent ARINÇ Başbakan Yardımcısı<br />

Saygıdeğer konuklar, hanımefendiler, beyefendiler, Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nca<br />

düzenlenen uluslararası konferansa hoş geldiniz. Sizleri, saygı ile selamlayarak<br />

konuşmama başlamak istiyorum.<br />

Değerli katılımcılar, insan hakları insanın insan olması sebebiyle elde ettiği, onun tüm<br />

yönleriyle kişiliğini ve değerini korumayı ve geliştirmeyi amaçlayan evrensel ilke ve<br />

kurallar bütünüdür. İnsan onurunu güvenceye alan hak ve özgürlükler için yürütülen<br />

mücadeleler çok köklü bir geçmişe dayanmaktadır. Tarihin birçok döneminde insan<br />

hak ve hürriyetlerine yönelik tehdit ve tehlikeler büyük sosyal hareketlenmelere sebep<br />

olmuş, insan hakları alanı daimi bir gelişme seyri izlemiştir. Kişisel ve siyasal haklardan<br />

oluşan birinci kuşak hakları, 20. yüzyılın ortalarına doğru gelişen ekonomik, sosyal ve<br />

kültürel hakları ifade eden ikinci kuşak haklar izlemiş, küreselleşme ve bilgi çağı ise<br />

çevre hakkı gibi birey-devlet ilişkilerini aşar nitelikteki üçüncü kuşak hakları beraberinde<br />

getirmiştir. Bu süreçler yeni hak konularının ortaya çıkmasının yanı sıra mevcut<br />

hakların yeniden tanımlandığı ve yorumlandığı aşamalar olarak değerlendirilebilir.<br />

İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesi bütün dünyada insanlığın ortak ülküsüdür.<br />

Bilim ve teknolojiyle toplumsal ve bireysel alanlardaki gelişmeler, insan hakları<br />

kavramını yerel ve evrensel düzeyde tekrar gündemin üst sıralarına oturtmuştur. Bundan<br />

dolayı insan hakları konusu ulusal bir konu olmaktan çıkmış, uluslararası toplu-<br />

17


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

mun ve hukukun gündemindeki en önemli olgulardan biri haline gelmiştir. Hakların<br />

korunması amacıyla devletlerin iç hukuklarında oluşturdukları koruma mekanizmalarına<br />

Afrika, Amerika ve Avrupa’da olduğu gibi bölgesel ve Birleşmiş Milletler gibi<br />

daha geniş kapsamlı uluslararası örgütlenmeler bünyesindeki insan hakları koruma<br />

mekanizmaları da eklenmiştir. Birleşmiş Milletler bünyesinde yürütülen çalışmalar<br />

neticesinde, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün arkasından insan<br />

haklarıyla ilgili birçok sözleşme hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur.<br />

Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ve Avrupa<br />

Birliği dâhilindeki insan hakları yapılanmaları ülkemiz açısından da önem arz etmektedir.<br />

Bundan dolayı Türkiye, insan hakları alanındaki hemen hemen tüm Birleşmiş<br />

Milletler sözleşmelerine taraf durumdadır. Aynı şekilde başta Avrupa İnsan Hakları<br />

Sözleşmesi olmak üzere insan hakları alanındaki en önemli bölgesel koruma mekanizması<br />

olan ve ülkemizin de kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi sözleşmelerine de<br />

taraf durumundayız. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan çatışma ve savaş gibi değişik<br />

faktörlerden kaynaklanan hak ihlalleri sebebiyle insan hakları konusu ülkelerin<br />

kendi iç meseleleri olmaktan çıkmış, uluslararası bir boyut kazanmıştır. Toplumun<br />

huzur ve dayanışması ile bireyin maddi ve manevi varlığının geliştirilmesinin insan<br />

haklarının korunmasına ve bu bilincin geliştirilmesine bağlı olduğu aşikârdır.<br />

Bu gerçekten hareketle, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunun ilk<br />

planda devletlerin kendi sorumluluğunda olduğu ve uluslararası korumanın, ulusal<br />

korumaya göre ikinci planda ve onu tamamlayıcı nitelikte bulunduğu değerlendirilmeli,<br />

insan hakları konusunda iç hukuk mekanizmaları güçlendirilerek uluslararası işbirliği<br />

en üst seviyelere çıkarılmalıdır. İnsan haklarının hangi yöntem ve mekanizmalarla<br />

korunabileceği sorusu, insan haklarının içeriği kadar önem taşıyan başka bir olgudur.<br />

Yaşanan tecrübeler insan hakları teorisinde sağlanan gelişmelerin uygulamaya hızlı ve<br />

doğru bir biçimde yansıtılamadığını ve geleneksel güvence mekanizmalarının çoğu<br />

kez yetersiz kalabildiğini göstermiştir. Bu nedenle insan hakları alanında ulaşılan evrensel<br />

standartların muhtemel tehlikelere karşı korunabilmesi ve uygulamaya daha<br />

iyi yansıtılabilmesi amacıyla yeni mekanizmalar kurulması ve mevcutların da güçlendirilmesine<br />

yönelik çabalar önem kazanmıştır. İç hukuktaki temel düzenleme olan<br />

Anayasamızın ikinci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin insan haklarına saygılı bir<br />

devlet olduğu ifade edilmiştir. Anayasamızın beşinci maddesinde ise kişinin temel<br />

hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette<br />

sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi<br />

varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak, devletin temel amaç ve<br />

görevleri arasında sayılmıştır.<br />

18


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Bu bilinçten hareketle, hükümetimizin iktidarda bulunduğu son 13 yıl içerisinde<br />

temel hak ve özgürlüklerin korunması, geliştirilmesi, demokratikleşme ve sivil toplumun<br />

güçlendirilmesiyle ilgili olarak önemli reformlar gerçekleştirilmiştir. Siyasi<br />

partilerin kapatılmasının zorlaştırılması, dernek kurma ve vakıf ların mülk edinmelerinin<br />

kolaylaştırılması gibi düzenlemelerle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun<br />

olarak siyasal ve sosyal alandaki örgütlenme özgürlüğünün sınırları da geliştirilmiştir.<br />

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve diğer insan hakları kuruluşlarınca ülkemize<br />

yöneltilen hak ihlallerine yönelik eleştiriler giderilmiştir. Bu bağlamda bir insanlık<br />

ayıbı olarak gördüğümüz işkenceye karşı “sıfır tolerans politikası” başarıyla hayata<br />

geçirilmiştir. Polis merkezleri ve jandarma karakolları gerçek anlamda modernize edilerek<br />

şeffaf hale dönüştürülmüştür. Bütün nezarethaneler uluslararası insan hakları<br />

standartlarına uygun hale getirilmiştir. Şüpheli ve sanık hakları güçlendirilmiş, gözaltı<br />

koşulları iyileştirilmiştir. Ölüm cezası mevzuatımızdan tamamen çıkartılmış, yaşam<br />

hakkı ihlallerinin etkin bir şekilde soruşturulmasının önü açılmıştır. Şiddetle tehdit<br />

içermeyen düşüncelerin özgürce ifade edilebilmesinin önündeki yasal engeller ortadan<br />

kaldırılmıştır. Hesap verebilirlik ve şeffaf lığın bir gereği olarak bilgi edinme hakkı<br />

anayasal güvenceye kavuşturulmuş, Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu oluşturulmuştur.<br />

Demokratikleşme, insan hakları ve hak arama araçları arasında doğrudan bir<br />

ilişki gözetilerek hukukun üstünlüğü ilkesi güçlendirilmiş, yeni bir hak arama imkânı<br />

olarak Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun yolu açılmıştır. Anayasa’da temel<br />

haklara ilişkin uluslararası sözleşmelerin iç hukuka üstünlüğü ilkesi getirilmiştir.<br />

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına dayalı olarak yargılamanın yenilenmesiyle<br />

Yüksek Askeri Şura kararlarına yargı yolu açılmıştır. Devlet memurlarının idari<br />

yargıya başvuru hakları genişletilmiştir. Çocuklar ve engelliler gibi hassas guruplara<br />

yönelik önemli adımlar atılmış, çocuk hakları güçlendirilmiştir. Farklı dil ve lehçelerde<br />

yayın, eğitim ve dini konularda seçmeli derslere imkân tanınmıştır. Kadınlara<br />

yönelik pozitif ayrımcılık ilkesi anayasal dayanağa kavuşturulmuştur. Avrupa Konseyi<br />

bünyesinde hazırlanan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve<br />

Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni onaylayan ilk ülke Türkiye<br />

olmuştur. Hak arama özgürlüğünü güçlendirmek amacıyla ileri demokrasilerde mevcut<br />

olan Kamu Denetçiliği Kurumu(Ombudsmanlık) kurulmuştur. İnsan haklarının<br />

korunması ve geliştirilmesi konusunda çalışmalar yapmak üzere Türkiye İnsan Hakları<br />

Kurumu faaliyete geçirilmiş ve anılan kurum ulusal önleme mekanizması olarak<br />

da yetkilendirilmiştir.<br />

Bir kısmını yukarıda özetlemeye çalıştığım yapısal reformlarla bireyi merkeze alan,<br />

devletle toplum arasındaki kopukluğu gidermeye çalışan kalıcı politikalar üretilmiştir.<br />

Herkesin temel hak ve özgürlüklerden en geniş şekilde yararlanmasını sağlayacak<br />

düzenlemeler hayata geçirilmiştir. Demokrasimizin güçlendirilmesi, insan hakları bi-<br />

19


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

lincinin geliştirilmesi, ihlallerin önlenmesi ve herkesin çağdaş yaşamın öngördüğü temel<br />

hak ve özgürlüklerden tam anlamıyla yararlanabilmesi için bugüne değin yapılan<br />

çalışmalarımız aynı hız ve kararlılıkla devam edecektir. İnsan hakları alanında yapılan<br />

reformların uygulamaya tam olarak yansıtılabilmesi, ülkemizde yaşayan bireylerin eşit<br />

bir şekilde tüm hak ve özgürlüklerden yararlanabilmesi bundan sonraki çalışmalarımızın<br />

da temel hedefi olacaktır. Özgürlük ve güvenlik arasındaki hassas denge dikkate<br />

alınarak insan hakları ve evrensel değerlerin geliştirilmesi noktasında yapılan tüm<br />

çalışmalar aynı zamanda demokrasiye de büyük bir ivme kazandıracaktır.<br />

Bu doğrultuda, Türkiye İnsan Hakları Kurumu tarafından eğitim ve bilinçlendirme<br />

faaliyetleri kapsamında gerçekleştirilen konferansı oldukça faydalı buluyor, dile getirilecek<br />

konuların ve tecrübe paylaşımlarının verimli olacağına da inanıyorum.<br />

Saygıdeğer konuklar, son cümlem olarak şunu ifade etmeliyim. Bu dönemde Başbakan<br />

Yardımcısı olarak Türkiye İnsan Hakları Kurumuyla ilişkilendirilmiştim. Şüphesiz<br />

2012 yılından bu yana kurumun yaptığı çok başarılı çalışmalar var. Bunlar belki<br />

zaman zaman paneller sırasında da sizleri bilgilendirmek amacıyla konuşulacaktır.<br />

Şüphesiz İnsan Hakları Kurumumuzun çağdaş bir kurum haline gelebilmesi, batı<br />

ülkelerinde olduğu gibi yeni bir yapısal reforma kavuşturulması amaçlanmıştır. Bir<br />

taraftan görevlendirildiğimiz konuların yerine getirilmesi, bir taraftan da gelişen şartlar<br />

içerisinde kurumun daha dinamik bir yapıya kavuşturulması için Sayın Başkanın<br />

ve Kurulun bizzat hazırladığı bir kanun tasarısı Bakanlar Kurulumuzda müzakere<br />

edilmişti. Fakat maalesef içine girdiğimiz seçim süreci sırasında bunu Genel Kurula<br />

sunmak ve kanunlaştırmak mümkün olmadı. Her şartlarıyla tamamlanmış olan bu<br />

tasarının şüphesiz yeni kurulacak hükümet tarafından süratle gündeme getirilmesini<br />

ve yeni yasama döneminde çıkarılacak ilk kanunlar içerisinde olmasını şahsen arzu<br />

ediyorum. Tasarımız içerisinde belki tartışmaya açılacak konular da vardır; ama bugünkü<br />

yapının biraz önce söylediğim özelliklere kavuşabilmesi için önemli adımlar<br />

atılmıştır. Ben hem İnsan Hakları Kurumumuzun Başkanını ve Kurul üyelerini hem<br />

çalışanlarını hem de önemli bir konuyu Türkiye’de müzakere etmek ve bu konuda<br />

bir bilinç meydana getirmek üzere ülkemize, İstanbul’a teşrif eden bütün saygıdeğer<br />

konukları saygıyla selamlıyor, hepinize başarılar diliyorum.<br />

20


I.OTURUM<br />

PARİS PRENSİPLERİ IŞIĞINDA<br />

FARKLI ULUSAL İNSAN<br />

HAKLARI KURUMLARI<br />

MODELLERİ (GÖREV, YETKİ,<br />

TEŞKİLATLANMA)<br />

Moderatör: Turgut TARHANLI Bilgi Üniversitesi<br />

Carmen COMAS-MATA MIRA İspanya Kamu Denetçiliği Kurumu Direktörü<br />

Melanie FIELD İngiltere Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu Kurumsal İlişkiler Direktörü<br />

Abdurrahman EREN Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kurul Üyesi<br />

21


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Turgut TARHANLI Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi<br />

Sayın Bakan, ulusal insan hakları kurumları ve ombudsmanlarının Türkiye ve yurtdışından<br />

toplantıya katılan değerli temsilcileri, değerli katılımcılar hoş geldiniz. İlk<br />

oturumu açacağım.<br />

İlk oturum programda da gördüğünüz gibi aslında uluslararası deneyimlerin ve iyi<br />

uygulamaların paylaşılmasıyla ilgili bir oturum olacak. Dolayısıyla bu alana ilişkin olarak<br />

Britanya’dan, İspanya’dan ve Türkiye’den Türkiye Ulusal İnsan Hakları Kurumu<br />

üyesi konuşmacılarımız olacak. Süreyi dikkate alarak, çünkü ilk oturumun sonunda<br />

bir konuşmacımızın uçağa yetişmek üzere buradan ayrılması gerekiyor. Dolayısıyla<br />

onu dikkate alan bir konuşma düzeni içinde hızlı ilerlememiz gerekecek. Bu nedenle<br />

şimdiden tüm konuşmacılara teşekkür etmek isterim, gösterecekleri işbirliği için. Bir<br />

iki kısa noktaya temas ederek bu oturumu açmak istiyorum. Aslında bu toplantı bir<br />

insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, daha doğrusu tanınması, korunması ve<br />

geliştirilmesiyle ilgili kısaca hukukta insan hakları hukuku başlığı altında “Human<br />

Rights Law” başlığı altında 1945 sonrası dünyada gelişen bir eksende ortaya çıkan<br />

ve son çeyrek yüzyılın önemli koruma mekanizmalarından birisi olan insan hakları<br />

ulusal kurumlarıyla ilgili. Tanıma, koruma ve geliştirme paradigmasının aslında<br />

özünde yatan kavram, güçlendirme kavramıdır. Yani İngilizcedeki “empowerment”<br />

kavramıdır. Dolayısıyla, bu kurumun bugün ve yarın tartışılacak teknik ayrıntıları,<br />

işleyişi, koruma usullerinin etkinliği ve açılış konuşmalarında temas edilen o hedef<br />

lere varılabilmesinin aslında gerçekleşmesi ve gerçekleşmesine sağlanacak katkı bir<br />

güçlendirme ve kısaca empowerment katkısıdır. Peki, biz neyi güçlendiriyoruz? İnsanı<br />

güçlendiriyoruz. Peki, insanı nasıl güçlendiriyoruz? Hukuktan yararlanması ile<br />

güçlendiriyoruz. Dolayısıyla bu tabii sadece hukukun alanı değil, hukuku etkili kılmaya<br />

yönelik yan ve işbirliği içindeki disiplinler arası bir çabanın da ürünü olmak<br />

zorunda – ki bunu takdir edersiniz. Dolayısıyla bu çerçevede, aslında güçlendirme<br />

kavramının hem ihlalin önlenmesi hem ihlal meydana gelmişse kişinin o ihlalin giderilmesiyle<br />

ilgili bağlantının nasıl bir güçlendirme hizmetinden yararlanacağıyla ilgili<br />

çabalar, hem de aynı zamanda henüz yeterince korunmamış haklarla ilgili olarak veya<br />

tartışma konusu olan meselelerle ilgili olarak yeni hak tanıma alanlarının açılmasıyla<br />

ilgili bir çabayı ifade edecektir. Dolayısıyla dinamik ve o ölçüde de uygulamanın takibini<br />

gerektiren bir misyon üstlendiğini ve bu anlamda da çok önemli bir işlev yerine<br />

getirdiğini bu kurumun ve bu kurumların benzerlerinin diğer ülkelerde herhalde altını<br />

çizmek gerekecek.<br />

Efendim, ben şimdi bu kısa temastan sonra hemen sözü konuşmacılara vermek istiyorum.<br />

İlk konuşmacımız Sayın Carmen Comas Mata Mira, İspanya Kamu Denetçiliği<br />

23


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Kurumu üyesidir, temsilcisi olarak burada ve 2010 yılından beri de İspanya Ombudsmanlık<br />

Ofisi Yöneticisi olarak da görev yapmaktadır. Kendisinin bu alandaki tecrübesi<br />

uluslararası düzeyde de kurumunu temsil etmesi ve özellikle eşleştirme programları<br />

bağlamında bir çaba gerçekleştirmesi ve projeler yürütmesiyle de kendini göstermektedir.<br />

Bu, Avrupa Konseyi, Latin Amerika ülkeleri ve Akdeniz Ombudsmanları Birliği<br />

Platformunda da gösterdiği çabalarla kendini ifade eden bir tecrübeyi ifade ediyor.<br />

Öyle zannederim ki kendisinin değerli katkıları hazırun bakımından da önemli ipuçları<br />

ortaya koyacak ve yeni bir işbirliği düşüncesini güçlendirecektir. Sözü hemen<br />

Sayın Carmen Comas Mata Mira’ya bırakıyorum ve 20 dakika söz hakkı söz konusu.<br />

Buyurun.<br />

Carmen COMAS-MATA MIRA İspanya Kamu Denetçiliği Kurumu Direktörü<br />

Öncelikle Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na ve Sayın Başkanı Hikmet Tülen’e teşekkür<br />

ediyorum, benim kurumumu da davet ettikleri için, İspanya Kamu Denetçiliği<br />

Kurumu’nu davet ettikleri için. Bu güzel ülkede bulunmak büyük bir şeref. Geçen<br />

yıldan beri bir eşleştirme programında çalışıyoruz Türk Ombudsman Kurumuyla birlikte.<br />

İki dezavantajım ve bir avantajım var. Birincisi İngilizcem anadilim değil, bunu<br />

fark etmişsinizdir bile. Türkçe de konuşmuyorum. Ama avantaj şu ki slaytlarımda<br />

hem Türkçe hem de İngilizce yazıyor. Sanırım çoğunuz için anlaması kolay olacaktır.<br />

Günümüzde “ombudsman” dediğimiz kurum pek çok ülkede bulunuyor. Burada bu<br />

kurumun ne yaptığını ve ne kadar etkili olduğunu görebiliyoruz. Bu bir hukuki yapılanma.<br />

1900’lerin başından itibaren başlamış bir anlayış var olmuş ve neredeyse<br />

100 yıl boyunca göz ardı edilmiştir. Ama bunun birden bire canlandığını görüyoruz<br />

ve büyün dünyada siyasi sisteme katıldığını görüyoruz, birbirinden uzak ülkelerde<br />

bile bunun yeniden gündeme geldiğini görüyoruz. Bu bir moda değil, sadece modern<br />

toplumun ihtiyacına cevap verebilecek bir kurum. Bu kurum, hukukun üstünlüğünü<br />

ve demokratik bir toplumda insan haklarını güçlendirecek bir kurumdur.<br />

İspanya’da ombudsman hızlı bir şekilde (ortalama vatandaşın, özellikle ekonomik<br />

gücü olmayan insanların ne kadar haklarının ihlal edildiği görüldükten sonra) güç<br />

buldu. Burada gerçekten pek çok insan hakkı ihlal ediliyor. Tarihi geçmişe bakacak<br />

olursak ombudsmanlık kurumu, İsveç’te 1809 yılında Anayasa ile gündeme getirildi<br />

ve hükümetin üst düzey yöneticilerinin de katıldığı bir ombudsman kurumu dile getirildi.<br />

Ombudsmanlık kurumunu dile getiren kişi Osmanlı sultanının konuğu olarak<br />

İspanya’dan gelip Osmanlı’da bulunan bir kişi. Gerçekten ombudsman topluluğu ve<br />

kurumu anlayışının ilk kökenini orada görüyoruz. Yani şu an ombudsmanlık kurumuyla<br />

çok derin kökleri bulunan bir ülkede bulunuyoruz. 1952-1973 yılları arasında<br />

24


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

ombudsman kurumunun Danimarka, Fransa ve Birleşik Krallık’ta ortaya çıktığını görüyoruz.<br />

Neden? Çünkü idari yönetim, parlamento ve adalet mekanizmasının yeterli<br />

olmadığını sağlık, eğitim, ulaşım, güvenlik gibi halkın ihtiyaçlarına yeterli cevap vermediklerini<br />

gördüğümüz için ortaya çıktı.<br />

Ombudsmanlık kurumunda iki tür görüyoruz. Farklı Anayasaları görerek ülkenin<br />

farkı durumlarına bakarak iki tür de olduğunu söyleyebiliriz. Birinci ombudsman türünde<br />

bir yanda kötü yönetim, diğer tarafta vatandaşın haklarının korunması arasında<br />

ombudsmanlık kurulmuştu. Şimdi ikinci bir model var karşımızda. Bu modelin biraz<br />

daha gelişmiş şeklidir bu. Portekiz, İspanya ve Latin Amerika’daki ombudsmanlık bu<br />

yeni türdedir ve insan hakları konusuna odaklanmaktadır, sadece kötü yönetime değil.<br />

İspanya Ombudsmanındaki normatif gelişmelere bakalım. İspanyol Anayasası’nda<br />

Ombudsmanlık Kurumu ilk defa 1978 Anayasası’nda dile getirildi. İspanyol toplumu<br />

ve yeni liderleri o sırada sistemi değiştirmek istiyorlardı. 40 yıl süren bir diktatörlükten<br />

yeni bir demokrasiye geçiliyordu. Farklı siyasi güçler uzlaştılar, bir araya geldiler<br />

ve aralarında sosyal bir anlaşma yapıldı, yeni bir Anayasa hazırlandı, bu yeni Anayasa’da<br />

insan haklarının korunmasına öncelik veriliyordu.<br />

Anayasa’nın birinci maddesinde fevkalade geniş bir şekilde temel hak ve özgürlükler<br />

dile getirildi. Demokratik bir garanti sistemi iki ayağa dayandırılarak yapıldı. Bir<br />

tarafta yargı makamının, diğer tarafta yargının dışında Ombudsmanın getirebileceği<br />

garantiler vardı. Burada Ombudsman vatandaşların haklarını, özellikle idare ile daima<br />

hassas ilişkileri olan toplumun ilişkilerini, haklarını korumak için vardı.<br />

İspanya Anayasası’nın 54. maddesi İspanyol tarihinde, hukuk tarihinde ilk defa Ombudsmana<br />

yer vermektedir. “Bu parlamentonun yüksek komiseridir” şeklinde ifade<br />

edilir. Ombudsmanın görevi ve insan haklarının korunması ve yayılması için organik<br />

bir yasaya sahiptir. 1981 Anayasası Ombudsmanlık Kurumu’nun organik kanununu<br />

ifade eder. Daha sonra 1985’te bu kanun geliştirilmiştir. 2009 yılında ise Ombudsman<br />

ulusal işkenceyi önleme mekanizmasının da önemli bir merkezi olarak dile getirilmiştir.<br />

İnsani ve maddi kaynaklara sahip Ombudsmanlık Kurumu, hem insan haklarının<br />

korunması hem de işkence ve kötü muamelenin önlenmesi konularında görevlere sahiptir.<br />

Ombudsmanla birlikte iş yapan Komitemiz var. Ayrıca Eğitim Komitemiz var.<br />

2012 yılında bu ulusal önleme mekanizması görevi Ombudsman’a verilmiştir. Yönetim<br />

kurulunda Ombudsman’ın görevi belirtilmiştir. Şikâyetler karşısında kurum’un<br />

bir disipliner bir de ekonomik rejimi vardır. Bunu üyeleri uygularlar. Başka kanunlar<br />

da var. Ombudsman’a daha fazla yetki veren ve aktif bir şekilde mahkemelerin<br />

önünde savunma yapabilmesi için yapılan çalışmalar var. Habeas Corpus işlemlerini<br />

düzenleyen bir organik kanunumuz var. Ombudsman Kurumu, habeas corpus prose-<br />

25


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

dürlerini başlatmaya da yetkilidir. Ombudsman Kurumu’nun özellikleri nelerdir? Bütün<br />

özelliklerin, organizasyon açısından bu Kurum’un yasama organından bağımsız<br />

olduğunu görüyoruz, yasama organından tamamen bağımsızdır. Çünkü Ombudsman<br />

parlamentonun beşte üçünün oyu ile seçilmektedir. Ombudsman’ın çalışma süresi<br />

beş yıldır. Hâlbuki yasama organının görev süresi dört yıldır; ama Ombudsman yasama<br />

organından tamamen bağımsızdır, parlamentonun yüksek komiseridir. Böylece<br />

özellikle Anayasa’ya aykırı olan olayları incelemek üzere kurulmuş bir kurumdur.<br />

Vatandaşlar da yeni bir yasanın yetersiz olduğunu düşündüklerinde Ombudsman’a<br />

başvurabilirler ve Ombudsman, bunun anayasal olup olmadığına karar verebilir. Tabii<br />

kararlar fevkalade dikkatli ve temkinli bir şekilde ele alınır. 30 yıllık geçmişinde başvuruların<br />

sadece bir kısmı kabul edilmiştir. Evet, Ombudsman tamamen parlamentodan<br />

bağımsızdır demiştim. Bu güçlü bir demokrasinin kanıtıdır ve bazı diğer ülkelerde de<br />

bunun böyle olduğunu görüyoruz. Ombudsman aynı zamanda yürütmeden de tamamen<br />

bağımsızdır ve yürütmenin yetkisiz kaldığı durumlarda, şikâyetlerde de bu konuyu<br />

ele alır. Buradaki bu bağımsızlık özellikle kamu yöneticilerinin Ombudsman’la<br />

işbirliği yapmasını öngörmektedir. Anayasa’nın 502. maddesinde bu dile getirilmiştir<br />

ve herhangi bir ihlalde cezalandırma da Ombudsman tarafından yapılmaktadır. Burada<br />

işbirliği deyince ne demek istiyoruz? Ombudsman’ın kararlarını takip etmek değil kasıt.<br />

O zaman bir mahkeme görevi olacaktır. İşbirliği dediğimizde burada gerekli bilgiyi zamanında<br />

sağlayabilmek çok önemli bir faktördür. Bunları zaten söyledim.<br />

Bağdaşmazlıkların bulunduğu yerlerdeki alanlar, yetki alanları. Evet, yetki alanı nedir?<br />

Bir defa ulusal toprakların tamamında bulunan merkezi, ulusal, otonom, yerel ve<br />

periferide bulunan bütün idareler ve kamu hukukuna tabi diğer kurumlar üzerinde<br />

yetkisi vardır. Bir de bölgesel parlamentolarla da ortak çalışmalar yapar. Son dönemde<br />

mesela hastanelerin acil bölümleriyle ilgili hazırlamış bir raporla ilgili ombudsmanlık<br />

çalışması yapıldı.<br />

Görev alanında çalışmalara nasıl başlıyoruz? İnceleme nasıl başlatılıyor? Önce vatandaşların<br />

başvurması ile başlar. Yabancı ya da İspanyol vatandaşı olan bir kişi Ombudsman’a<br />

başvurarak şikâyet başvurusunda bulunabilir ve ilgili tarafın isteği üzerine<br />

şikâyet ele alınır. Nelere ihtiyaç vardır, böyle bir inceleme için? Bir defa buradaki şikâyetin<br />

sahibinin (başvuru sahibi), olayları açıklaması, başvurunun nedenlerini açıkça<br />

belirtmesi gerekir. Burada köken, azınlık, cinsiyet, hukukî ehliyetsizlik gibi konularda<br />

Ombudsman Kurumu’na başvuruda bulunabilir vatandaşlar. İdareler, kendi yetkilerine<br />

giren konularda Ombudsman’a başvuruda bulunamaz. Bilgi almak için biz mutlaka<br />

yetkili makamlardan bilgi talep ederiz. Bu şikâyetle ilgili yetkili makamlardan<br />

bilgi talep ederiz. Bilgi gelmediği takdirde savcılık makamına başvurarak durumu in-<br />

26


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

celemeye açarız. Biz, halkın içinde bir kurumuz. Ofisimizin içinde kapalı duvarların<br />

arkasında değiliz, vatandaşla yan yanayız, iç içeyiz.<br />

Ombudsman ne gibi kararlar verebilir? Buradaki önemli olan şey; bir tarafta yetkili<br />

otoriter makam var, diğer tarafta da vatandaş var. Burada biz tavsiye kararları veririz<br />

sadece. Topluma tavsiye kararı verebiliriz ve bir ay içinde ilgili yetkili makamın mutlaka<br />

bizim yazdığımız rapora cevap vermesi gerekir. Hukuki sorumluluklarını hatırlatırız,<br />

kendilerine uyarılar yaparız ve bir ay içinde mutlaka cevap vermeleri gerekir.<br />

Burada belli bir idari eylemin ve somut bir olaydaki bir idari eylemin değiştirilmesi<br />

talebinde bulunabiliriz. Ayrıca yetkili makamlara, hukuki sorumluluklarına uymadıklarını<br />

işaret ederiz. Özellikle somut vakıadaki yapılan ihlali gösteririz ve tabii ki<br />

şikâyeti de aynen yetkili makamlara, şikâyet edilen tarafa gösteririz.<br />

Parlamento’ya yıllık raporlar sunarız. Ombudsman Kurumu, parlamentoya yıllık özel<br />

raporlar sunar. Buradaki bu raporlarda, yapılan başvurular, başvuruların hangileri<br />

kabul edilmedi vs. yazar. Ayrıca kabul edilenlerdeki sunduğumuz tavsiye kararları<br />

ve bizim çalışmamıza uyum sağlamayan kurumların da isimlerini veririz. Benim kurumumda,<br />

benim ülkemde her şey şeffaf olur, her şey transparandır, her şeyi web<br />

sitemizde ilan ederiz. Tabii ki şeffaf lık çok önemli ve önlem alma bağlamında parlamentonun<br />

da katkısı açıkça belirtilir. Bir yılın sonunda bir önceki yıla ilişkin özel<br />

rapor sunulur parlamentoya ve ayrıca ekranda gördüğünüz web sitemizde de bu yıllık<br />

raporları da yayınlarız. Parlamentoya olduğu gibi Birleşmiş Milletler İşkenceyi Önleme<br />

Komitesi’ne de raporumuzu sunarız. Ama oradaki rapor farklıdır. Orada özellikle<br />

ziyaret ettiğimiz gözaltı ve nezarethanelerin, tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu<br />

yerlerin ziyaret edilmesinden sonra yazılan bir rapordur ve özgürlüklerinden yoksun<br />

bırakılan insanların tutulduğu yerlerdeki ziyaretlerin sonuçları sunulur Birleşmiş Milletler’e.<br />

Ayrıca bunların dışında insan kaçakçılığıyla ilgili yaptığımız çalışma fevkalade<br />

yararlı sonuçlar vermiştir. Son olarak ülkedeki cezaevlerinin kontrolleri, özgürlüğünden<br />

yoksun bırakılan kişilerin tutulduğu yerlerin incelenmesi konusunda yapılan çalışmalarımız<br />

olumlu etkiler yaratmıştır. Sanırım zamanımı tamamladım. Dikkatinize<br />

teşekkür ederim. Evet, teşekkür ederim.<br />

Turgut TARHANLI<br />

Sayın Carmen Comas Mata Mira’ya çok teşekkür ediyorum. Sanıyorum önemli, aslında<br />

ışık tutucu bazı sonuçlar var ve bu oturum farklı deneyimlerin paylaşılması<br />

üzerine inşa edildiği için ben kısaca moderatörlük görevimin de bir gereği olarak<br />

bunlara temas ederek ikinci konuşmacıya geçmek isterim. Sanıyorum bu noktada<br />

önemli olan daha aktif bir ombudsmanlık veyahut insan hakları kurumu da bundan<br />

27


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

dersler çıkarabilir elbette; ama Türkiye’de Kamu Denetçiliği Kurumu bağlamında da<br />

düşünebiliriz.<br />

Açılış konuşmaları sırasında Sayın Shahidzadeh Birleşmiş Milletler adına yaptığı konuşmada<br />

iki temel meseleye dikkat çekmişti. İlk olarak İngilizce’de “action oriented”<br />

yani eylem odaklılık, ikincisi “effectiveness in the ground” terimlerini kullanmıştı,<br />

yani sahadaki etkililik meselesini. Saha ne demek? İnsan ilişkileri, birey-idare ilişkileri,<br />

toplum-devlet ilişkileri. Dolayısıyla dikey ya da yatay ilişkilerde ya da diegonal<br />

ilişkilerde devletin temsilcileri aracılığıyla toplumda kurduğu ilişkilerde etkililik meselesi.<br />

Ne anlamda etkililik? Güçlendirme (empowerment) anlamında etkililik. Yani<br />

hakların korunması anlamında etkililik.<br />

İspanya örneğinde Sayın Mira’nın altını çizdiği meseledeki uyarı, tavsiyeler, zannediyorum<br />

Türkiye’de de Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun açılış konuşmalarında Sayın<br />

Bakan ve Sayın Başkan temas ettiler, bir yeni yasal düzenlemeyle yapılanması söz<br />

konusu. Bu noktada tabii Paris Prensipleri’ne daha sıkı ve paralel bir uyum sağlanacağını<br />

tahmin ediyorum. Öte yandan, bu anlamda bir etkililiğin de gerçekleştirilmesi<br />

çok önemli.<br />

Bu konunun içinde olan bir öğretim üyesi olarak yani yaklaşık 2000’li yılların başlarından<br />

itibaren Türkiye’de insan hakları eğitimi içerisinde çok farklı kesimlerden<br />

Yargıtay’dan başlayarak, en alt derecede mahkemeler ve diğer Bakanlıklarla da çalışmış<br />

bir kişi olarak çok önemli çabalar olduğunu görüyorum, biliyorum; fakat sanıyorum<br />

Türkiye açısından önemli bir zafiyet konusu. İngilizce’de “follow up” denen<br />

sonrasındaki izleme ve etki değerlendirme meseleleridir. Bunların da yapılabilmesi<br />

yani “impact practices” denen etki ölçümü, etki değerlendirmesi ve sonraki takip meselesidir.<br />

Bunun elbette kurumlar arasındaki, organlar arasındaki kuvvetler ayrılığı,<br />

erkler ayrılığı ilkesini zedelemesi söz konusu olamaz. Buna uygun bir anlayış içinde<br />

gerçekleştirilmelidir ve bu gibi özerk yapıların da bu anlamda zaten güvenilirliği hem<br />

toplum hem devlet arasında bir geçişi ve iletişimi sağlayan yapılar olarak katkısının<br />

büyük olacağını düşünüyorum, Türkiye’nin geleceği açısından da.<br />

Hemen ikinci konuşmacımıza geçeceğiz. Kendisi Britanya’dan Sayın Melanie Field.<br />

İngiltere Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu’nun Strateji ve Politika Direktörü olarak<br />

görev yapıyor. Aynı zamanda Kurumsal İlişkiler Müdürlüğü görevini de aynı kurum<br />

bünyesinde yürüttü. Bundan önce de Eşitlik Ofisi Direktör Yardımcısı olarak özellikle<br />

Evlilik Kanunu ki bu eşcinsel evliliği konusunda bir çabaydı, Eşitlik Kanunu ve Ayrımcılık<br />

Kanunu’na ilişkin önemli katkıları oldu Britanya’da. Sözü hemen kendisine<br />

veriyorum. Buyurunuz.<br />

28


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Melanie FIELD İngiltere Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu Kurumsal İlişkiler Direktörü<br />

Çok teşekkür ederim. Burada bulunmaktan çok mutluyum ve Türkçem çok az, onun<br />

için de çok üzgünüm. Evet, bir slayt sunumu hazırlamıştım; ama hem zaman hem de<br />

benim teknik becerilerim buna fazla kalkışmamamı gerektiriyor. Onun için ben konuşmamı<br />

metinden yapacağım ve kısa konuşmaya çalışacağım. Çünkü vaktimiz azalıyor.<br />

Ben size benim çalıştığım yer olan Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu’ndan bahsedeceğim.<br />

Bu Kurum’un geçmişi, yapısı ve yaptığı işler, diğer kişilerle nasıl çalışıyoruz ve<br />

bizi ne etkin hale getiriyor ve bu etkinliği neler daha artırıyor? Aslında bugün burada<br />

olmak çok heyecan verici bir fırsat. O kadar farklı insan, çok farklı ülkelerden geliyor;<br />

ama hepimizin yapmaya çalıştığı çok farklı ulusal çerçevelerde aslında aynı şey. İngiltere’de<br />

bence biz çok şanslıyız. Çünkü çok uzun ve onurlu bir geçmişi var ülkemizin,<br />

temel hakların korunması ve geliştirilmesi konusunda. Ama bu demek değildir ki,<br />

biz hiçbir zorlukla karşılaşmıyoruz bu alanda. Zorlu geçen ekonomik dönemlerde ki<br />

dünyamız böyle bir dönemin içinden geçiyor, o zaman bu temel haklar, giderek önemini<br />

artırıyor. Onun için ben de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesini<br />

vurgulamak istiyorum, bu temel hakların evrenselliğinden bahseden bir maddedir.<br />

Dolayısıyla zor zamanlarda toplumdaki en fazla, en zayıf, en kırılgan gruplar konusunda<br />

biz çok dikkatli ve çok kapsayıcı olmalıyız. Sanırım hepimiz farklı bir yolculuğa<br />

çıktık; ama hedefimiz aynı, aynı yere varmaya çalışıyoruz.<br />

İnsan Hakları Komisyonu 2007 tarihinde oluşturuldu. İngiltere Eşitlik ve İnsan Hakları<br />

Komisyonu olarak İskoçya İnsan Hakları Komisyonu’ndaki meslektaşlarımızla<br />

paylaşımlarda bulunuyoruz. İngiltere aslında çok kimseye benzemeyen bir ülke. Bizde<br />

üç tane ulusal insan hakkı kurumu var ve yasalara göre hep beraber ve çok yakın<br />

bir işbirliği içinde olmamız gerekiyor. Evet, bu Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu<br />

2009 yılında özel bir statüye kavuştu ve bu statüden dolayı biz de çok gururluyuz. Bir<br />

statüyle kurulduk yani biliyorsunuz, İngiltere’de bir yazılı anayasamız yok. 2006 tarihli<br />

Eşitlik Yasası ile oluşturulduk ve bazı statüter görevlerimiz var. Bunların arasında<br />

eşitlik ve fırsat eşitliğini geliştirmemiz gerekiyor. Yaş, özürlülük, cinsiyet, dini inanç,<br />

cinsel yönelim ve kadın-erkek eşitliği konuları gibi geniş bir yelpazemiz var. Aynı zamanda<br />

bizim rollerimizden bir tanesi de insan haklarının korunması ve geliştirilmesi.<br />

Biraz da yapımızdan bahsedeyim. Bizim Kurumumuz komiserler tarafından yönetiliyor.<br />

10 ila 15 arası, komiser sayımız. Onlar tabii tam zamanlı çalışmıyorlar, yarı<br />

zamanlı çalışıyorlar ve hükümetteki ilgili Bakanlık tarafından atanıyorlar. Bağımsızlığı<br />

sağlayabilmek amacıyla bu kişilerin yani bütün kamu kurumlarındaki görevlilerin<br />

atanması İngiltere’de bağımsız bir kurum tarafından yani kamu atamaları için devlet<br />

komiseri dediğimiz bir grup tarafından yapılır. Yani sürecin tamamen yeteneklere da-<br />

29


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

yalı bir atama olmasına çalışılır. Herkes bu atamalarda yarışa girebilir; ama sürecin son<br />

derece şeffaf olması da sağlanır. İlgili statümüz bütün bu komisyonların ve komiserlerin<br />

eşitlik, çeşitlilik ve insan hakları konusunda deneyim ve bilgi sahibi olmalarını gerektiriyor.<br />

Yani kendi Kurumumuz içinde çoğulculuğun vurgulanmasına çalışıyoruz.<br />

Mesela komiserlerimizden bir tanesi engelli bir kişi ve İngiltere’nin genelinde Galler<br />

ve İskoçya konusunda bilgi sahibi olan bir Komiserimiz de var.<br />

Şimdi insan hakları konusundaki görevlerimize gelelim. Statüden gelen görevlerimiz<br />

var. Bu da insan haklarının öneminin vurgulanması, iyi uygulamaların teşvik edilmesi,<br />

insan hakları konusunda ve insan haklarının korunması, anlaşılması konusunda<br />

bir bilinç yaratmak ve kamu kurumlarının İnsan Hakları Yasası’nın 6. maddesine<br />

uyumlu davranmalarını sağlamak. Bu madde bir kamu kurumunun sözleşme haklarıyla<br />

aykırılık arz eden bir davranışta bulunmasını yasaklıyor. Kuruluş yasamızda da<br />

özel hükümler var. Bu sayede bağımsızlığımız sağlanmış durumda. Bir Devlet Bakanı<br />

tarafından temsil ediliyoruz. Yasamızda bu Bakan hiçbir şekilde Kurum’un günlük<br />

işlerine müdahale edemez deniliyor ve bu Bakanın yeterli kaynakları sağlaması gerekiyor<br />

ki bizler kanundan gelen görevlerimizi etkili bir şekilde yerine getirebilelim. Şöyle<br />

atlaya atlaya gidiyorum, özür diliyorum bunun için.<br />

Şimdi Komiserler Kurulu kuruldu. Komisyonumuzun stratejik yönlendirmesini yapan<br />

ve günlük çalışmalarımızı yürüten de bir görevlimiz var. Hâlihazırda üç tane<br />

stratejik önceliğimiz var. Bunların ilki adalet ve fırsat eşitliğini İngiltere’nin geleceğe<br />

yönelik ekonomisinde sağlamak. İkincisi, kamu hizmetlerine adil erişimin sağlanması<br />

ve hizmetlerin sağlanması, insan onuruna saygı gösterilmesi. Üçüncü ilkemiz ise<br />

insanların güvenliğinin dikkate alınması ve bunların korunması. Bu üç önceliği her<br />

zaman dikkate alıyoruz ve bunu geliştirici projeleri uyguluyoruz. Hâlihazırda stratejik<br />

planımızı yeniden gözden geçiriyoruz. Nisan 2016’da başlayacak yeni bir stratejik planımız<br />

olacak ve orada bu önceliklerimiz değişebilir. Ancak yeni stratejik planı tespit<br />

edecek önemli bir konu da bizim başka bir görevimizle ilgili. O da toplumda eşitlik<br />

ve insan hakları konusunda gözlenen ilerlemeler. Bu tabii bizim rolümüzün önemli<br />

bir parçası. Aslında bu bağımsız ve yetkin bir ulusal kurum olmamızın bir gereği. Biz<br />

ölçüm çerçevesi oluşturduk ve bu sayede bazı göstergelere karşı yapılan gelişmeyi<br />

izleyebiliyoruz ve bu şekilde İngiltere’nin eşitlik ve insan haklarının saygı gösterildiği<br />

bir toplum olduğunu ölçebiliyoruz. Her beş yıl içinde bir değerlendirme yapıyoruz ve<br />

bunun sonuçlarına göre yeni stratejik önceliklerimizi saptıyoruz. Mesela bu gözden<br />

geçirme sonucunda neler ortaya çıkıyor? Daha önce de söylemiştim, en dezavantajlı<br />

insanlar zor dönemlerde en fazla mağdur olanlardır. Bu konuda ilginç bulgularımız<br />

oldu. Mesela akli dengesinde bozukluk olan, ruhsal hastalıkları olan kişilerin İngilte-<br />

30


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

re’deki durumu, kamu hizmetlerine nasıl erişebiliyorlar, toplum içindeki potansiyellerini<br />

nasıl geliştirebiliyorlar, bunları inceledik.<br />

Dediğim gibi Devlet Bakanı, işlevlerimizi yerine getirebilmek için yeterli bir bütçeyi<br />

sağlamak durumunda. Bu yılki bütçemiz 17.1 milyon pound. Bunun yanı sıra 6.5<br />

milyon poundu da tabii ki program fonlarından da elde edebiliyoruz. Mesela bazı<br />

projeler geliştiriyoruz. Bunları hükümete sunuyoruz ve eğer bu onaylanırsa hükümet<br />

tarafından, bunları uygulamaya geçiriyoruz. Yani işlevimiz için de 17.1 milyon kanundan<br />

gelen gelirler ve bir de 6.5 milyon pound da buna ilave olarak, hazırladığımız<br />

projelerden gelen bir gelirimiz var.<br />

Bu yıl Mart ayından bu yana 200 kişilik bir kadromuz var. Londra, Manchester, Cardiff<br />

ve Edinburgh’ta ofislerimiz var. Yani bu üç ülkeyi de Büyük Britanya dediğimiz<br />

birliğin üç ülkesinde temsil ediyoruz. Rekabette adil olmaya çalışıyoruz. Memuriyet<br />

gibi bir çalışma var bizde. Yeteneğe ve yetkinliğe çok dayanıyor ve işe alınma sürecinde<br />

belli yetkinliklerin olması gerekiyor. Mesela hukuk departmanımızda hukuka<br />

yetenekleri ve yetkinlikleri olan kişileri ancak işe alıyoruz. Yani bu yetkinliğe dayanan<br />

bir işe alma yaklaşımıdır.<br />

Tabii ki akreditasyon sürecimizden de bahsetmek isterim. Bundan çok gurur duyuyoruz.<br />

Bunu herhalde biliyorsunuzdur, bu akreditasyon sürecimiz oldukça katı bir<br />

süreç; ama bu bir fırsat aynı zamanda. Çünkü bu sayede rolümüzü İngiltere için de<br />

teşvik edebiliyoruz, ulusal bir insan hakları kurumu olarak, kim olduğumuzu vurguluyoruz,<br />

profilimizi ortaya koyuyoruz. Pek çok örgütle işbirliği içindeyiz ve bu sayede<br />

de sivil toplumun ve hükümetin bizim çalışmalarımız konusunda ne düşündüklerini<br />

öğrenebiliyoruz. Aynı zamanda yaptığımız çalışmaların son akreditasyondan bu yana<br />

yaptığımız çalışmaları da derliyoruz.<br />

Yetkilerimizi kullanarak da incelemeler yapıyoruz. Öncelikle yetkilerimiz arasında<br />

bazı soruşturmalar yürütme yetkisi var. Mesela az önce de söyledim. Akıl sağlığı yerinde<br />

olmayan insanlarla, akıl ve ruh sağlığı konusundakilerin durumunu, yaşlıların<br />

durumunu yani bu devlet kurumlarında veya tutukevlerinde bulunan insanların durumunu<br />

aynı zamanda polis nezarethaneleri, tutuklama yerleri ve akıl hastanelerinde<br />

yatan, ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde yatan insanların durumlarını, ölüm<br />

oranlarını inceliyoruz. Tavsiyelerimizin sistematik bir şekilde uygulanmadığını gördüğümüz<br />

için bir rapor hazırladık ve bunu Bakanların ve sivil toplumun dikkatine<br />

sunduk.<br />

Hükümetle tabii çok iyi bir işbirliğimiz oldu. Tavsiye kararlarımızın çoğu yürürlüğe<br />

konuldu. Çünkü biz, bir insan hakları çerçevesi oluşturduk ve hangi kurumlarla ne<br />

31


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

yaptığımızı ve oralardaki bulgularımızı saptadık. Bu çerçeve bence gelecekteki çalışmalarımız<br />

için de bir ışık tutacaktır. 2007 yılında kurulduğumuzdan bu yana, deneyimlerimizden<br />

bir tanesi de devletin gözden geçirme süreci. Hükümet bazı değişiklikler yaptı,<br />

yaptığımız çalışmalardan sonra. Bu tabii bizim için kolay olmadı. Mesela daha önce<br />

de belirtmiştim. Bizim belli projeler için bir fon alma hakkımız var, bu yeni bir hak.<br />

Daha önce sivil toplum kuruluşlarından hibeler alıyorduk ve bir de telefon hattımız<br />

vardı, bu bir acil yardım hattı (hotline) idi. İnsan haklarının ihlale uğradığını düşünen<br />

insanlar bize bu yardım hattı üzerinden ulaşabiliyorlardı. Bu şimdi devlet tarafından<br />

üstlenildi ve bu şekilde biz neler olup bittiği konusunda sahada bilgi sahibi olmaya çalışıyoruz.<br />

Ama dediğim gibi bu yardım hattı aracılığıyla edindiğimiz kadar çok bilgi edinemiyoruz<br />

artık. Bir de bugün hibelerle ilgili İngiltere’deki gönüllü sektörden gelecek<br />

hibeler, yardımlar var. Tabii bunları bazı problemleri olan insanlardan gelen taleplerle<br />

ilgili şeylerde kullanabiliyoruz. Mesela adalete erişmede zorluk gören insanlar, eşitlik<br />

ve insan hakları konusunda haklarını elde edemeyenler ve nüfusun farklı kesimlerine<br />

ayrıcalık, ayrımcılık yapılarak bilgilerin verilmesi, hizmetlerin sunulması söz konusu.<br />

Mesela aile içi şiddete maruz kalan kadınlar ve engelli insanlar gibi ayrımcılığa maruz<br />

kalan kişilerin durumları çok önemli ve gelecekte de bunlara odaklanacağız.<br />

Hükümetin bu gözden geçirmesi tamamlandıktan sonra değişen bir şey var: O da<br />

Komiserler Kurulumuz. İlk başladığımızda temelde farklı grupları temsil eden komiserlerimiz<br />

vardı. Mesela bir ırk eşitliği uzmanı, kadın-erkek eşitliği konusunda uzman<br />

olan bir kişi, ırklar arası, ırkçılık konusunda uzman olan bir kişi gibi komiserlerimiz<br />

vardı. Ama örgütümüzün yeterince etkin bir şekilde yönetilmediğini düşünen hükümet<br />

bu komiserlerden oluşan bir kurulun temsili olmasından ziyade daha yönetişim<br />

odaklı olmasını istedi. Dolayısıyla stratejik düzeyde uzmanlık yine gündemimizde;<br />

ama yeni bir dış angajman stratejisi geliştirdik ve yeni bir dış referans gurubu oluşturuyoruz.<br />

Tabii bütün bunlar temsili çıkarları da sağlayacaklar ve stratejisini saptarken<br />

Komiserler Kurulu da bunlardan yardım alacak.<br />

Şöyle toparlayabilirim. Mesela etkin bir insan hakları kurumu olmak için neler gerekli?<br />

Ulusal kurum olmak için ne gerekli? Tabii sadece hükümetten bağımsız olmak yetmez,<br />

aynı zamanda sivil toplumdan da bağımsız olmamız gerekiyor. Bir, biz lobicilik<br />

örgütü değiliz ve tamamen biz bağımsız ve bir uzman kurumuz. Yani bizim görevimiz<br />

kanıt toplamak ve bu konuda çalışmalarımız çok önemli. Bunu nasıl yaptığımız çok<br />

önemli. Ayrıca bir diğer önemli konu da şu: İngiltere’de kuruluş şeklimiz uyarınca<br />

biz, hem bağlı olduğumuz Bakanlığa hem de parlamentoya hesap verme durumundayız.<br />

Parlamentoyla doğrudan bir ilişkimiz yok ama Parlamenter İnsan Hakları Ortak<br />

Komitesi’yle doğrudan çalışabiliyoruz. Onlarla ilişkimiz daha fazla. Dış angajman fevkalade<br />

önemli. Yani bizler bir yerlerde neler olduğunun bilincinde olmalıyız ve çalış-<br />

32


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

malarımızda bu bilgilerden yararlanmalıyız ve aynı zamanda sivil toplumla etkin bir<br />

işbirliği içinde olmamız gerekiyor. Bu şekilde kurumumuzun rolü ve insanlara nasıl<br />

yardım edebileceğimiz daha bilinir hale gelecektir.<br />

Tabii iyileştirmeler kurumumuz için yapıldı ve parlamenterle bakanlar ilave yetki istediler.<br />

Şu aşamada biz yargıdaki insan haklarıyla ilgili davalara ve özellikle de temyiz<br />

davalarına müdahil olabiliyoruz. Ama bizim bir başka yetki daha edinmemiz gerekiyor.<br />

Mesela eşitlik yasasını ihlal eden kurumlara karşı bir şikâyette bulunmak. Bireylerin<br />

mahkemeye başvurmalarında onlara destek olabiliyoruz. Ancak gidip de siz yasayı<br />

ihlal ediyorsunuz ve biz sizden şikâyetçi olacağız, size bir ceza uygulayacağız deme<br />

gibi bir yetkimiz yok bizim. Bunlar sistemik konular, ama aynı zamanda kanıtların<br />

toplanması konusunda bunu talep etmek ve sağlamak hakkına sahip olmayı istiyoruz.<br />

İncelemeler yaptığımızda mesela yardım hattımızı kaybettiğimiz gibi etkin bir şeydir<br />

bu; ama insanların bir şekilde eşitlik ve insan hakları konusunda bize ulaşabilmelerine<br />

çalışıyoruz. Tabii program için aldığımız paraların, genel bütçemizin bir parçası<br />

haline getirilmesini istiyoruz. Tabii ki parlamentoya ve Bakanlara hesap verilebilirliğimizi<br />

ispatlamaya çalışıyoruz ve bu konudaki çalışmalarımıza devam edeceğiz. Bu<br />

işte, bizim çalışmalarımızın geçmişi ve bugünkü çalışmaları hakkında kısa bir bilgi<br />

paylaşımıydı. Çok teşekkür ederim.<br />

Turgut TARHANLI<br />

Çok teşekkürler, Sayın Field. Öyle zannediyorum ki kendi misyonları ve yetki alanları<br />

itibariyle yapısal işleyişi Büyük Britanya özelinde ilginç ipuçları verecek bir temelde<br />

bizlerle paylaşmış oldu. Burada tabii belki bir kimlik meselesinin özellikle ayrımcılık<br />

bünyesinde önem taşıyan kimlik meselesinin altını çizmek gerektiği düşüncesindeyim.<br />

Çünkü insan hakları hareketinin ve düşüncesinin son çeyrek yüzyılı büyük ölçüde<br />

kimlik temelli gelişen veya gelişme evrimi içinde değerlendirilebilecek bir karakter arz<br />

ediyor, çok farklı kimlik özellikleri itibariyle. Cinsiyet, din, dil, etnik orijin, mülkiyet<br />

vesaire vesaire… Bunu çoğaltmak mümkün ve dolayısıyla ayrımcılık bağlamında bu<br />

kimlik temelli bir olgunun ortaya koyduğu farklılıkları dikkate almak ihtiyacı büyük<br />

önem taşıyor. Kanımca bu sadece erken dönemlerde algılandığı gibi bir kamu hukuku<br />

meselesi de değil. Aynı zamanda bugün özel hukuk ilişkilerinde ortaya çıkan ihlallerin<br />

de özellikle bu tür kurumlar bağlamında, bu faaliyetlerin takibi anlamında bir misyon<br />

yerine getirmesini dikkate almamız gerekiyor. Bunun çok temel bir parametresi var.<br />

Devlet fonksiyonlarının küçüldüğü ölçüde özellikle bu neoliberalizmin kendini ortaya<br />

koyduğu çağ, dönemden itibaren, son çeyrek yüzyıl, otuz yıl içerisinde baktığınız zaman<br />

giderek ihlal ilişkilerinin sadece devlet-birey ilişkilerinde değil; ama “horizontal<br />

33


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

violations” dediğimiz yatay ihlaller, yani sadece dikey “vertical violations” değil ama<br />

yatay ihlaller biçiminde de kendini gösteren bir biçimde geliştiğini görüyoruz.<br />

Bunun öncü çalışmalarından biri sizin ülkeniz Britanya’dan Andrew Clubman’ın bir<br />

çalışmasıdır yaklaşık 25 yıldan biraz fazla. Sanırım Cambridge University Press tarafından<br />

yayınlanmıştı. Yanlış hatırlamıyorsam, Özel Sahada İnsan Hakları Meselesi<br />

“Human Rights in Private Field” başlığını taşıyan bu çalışma, en erken çalışmalardan<br />

biridir. 2000’li yılların sonunda 2011 yılında Birleşmiş Milletler “Business and Human<br />

Rights” yani “İş Dünyası ve İnsan Hakları” bağlamında, bütün üretim sürecinin insan<br />

haklarına uygun yani “value chain” denen, değer zinciri sürecinin iş dünyasında insan<br />

haklarına uygun bir biçimde geliştirilmesini yani iş dünyasını tamamen özel hukuk<br />

ilişkileri içinde düşünebilirsiniz, ayrımcılık da dâhil olmak üzere; fakat bugün için bu<br />

böyle değildir. O bakımdan bu tür kurumların kurulmasında ve fonksiyonlarını yerine<br />

getirmesinde bunun sadece bir devlet-toplum, devlet-birey ilişkileri değil; Devletin<br />

görevi burada ortadan kalkmaz, hiçbir zaman buharlaşmaz, fakat özel sahada ortaya<br />

çıkabilecek ihlallerin takibinde ve önlenmesi bu bağlamda büyük önem taşıyor. Bunun<br />

altını çizmek istedim ve hemen Türkiye İnsan Hakları Kurumu adına deneyimi ve<br />

görüşlerini bizimle paylaşacak, Sayın Abdurrahman Eren’e sözü bırakacağım.<br />

Sayın Eren, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı’nın<br />

Başkanlığını yürütüyor; fakat daha önce insan hakları kurulları bünyesinde de<br />

Türkiye genelinde farklı kurullarda görev icra etmiş bir hukukçu. Aynı zamanda farklı<br />

üniversitelerde de Anayasa hukuku ve İdare hukuku gibi, kamu hukuku alanlarında<br />

akademik çalışma olarak görev yerine getirmiş bir hukukçu. Belirli son dönem çalışmaları:<br />

Özgürlüklerin Sınırlanmasında Demokratik Toplum Düzeninin Gerekleri;<br />

Post-sosyalist Anayasalarla İlgili Çalışmalar; Türkiye’de İnsan Haklarının Korunması;<br />

Türk Cumhuriyetleri Anayasaları; Ulusal İnsan Hakları Kurumları: <strong>Uluslararası</strong> Standartlara<br />

Uygunluğun Yorum İlkeleri başlıklı çalışmalar… Çalışmalarda karşılaştırmalı<br />

Anayasa hukukuna yakınsınız gibi gördüm. Sözü size bırakıyorum. Buyurunuz.<br />

Bu arada tüm katılımcılar için bir bilgi, yapılan ve yapılacak tüm sunumları sizlerin<br />

bilgisayar ortamındaki konferans dosyaları içinde presentation başlığı adı altında bulmak<br />

mümkün. Bunu da bir duyuru olarak eklemek isterim. Buyurunuz, Sayın Eren.<br />

Abdurrahman EREN Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kurul Üyesi<br />

Evet, Sayın Bakanım, tabii eski kurul üyemiz ve yeni vekilimize de hayırlı olsun diyeyim<br />

bu vesileyle burada görmüşken. Diğer tüm katılımcılara hoş geldiniz diyorum.<br />

Özellikle yurt dışından gelen konuklarımızı da kurul üyesi olarak saygıyla selamlıyo-<br />

34


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

rum. Bu kadar uzun yoldan bizi kırmadınız ve kurumumuzun bu değerli bilgi paylaşımına<br />

katkı verdiğiniz için hepinize tekrar teşekkürlerimi de arz ediyorum.<br />

Benim sunumum daha çok Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun bugün dünyadaki<br />

ulusal kurum modelleri içerisinde nasıl bir yeri olduğu ve kurumumuzun son yapısıyla<br />

beraber, son değişikliklerle beraber, Paris Prensipleri açısından uygunluğu çerçevesinde<br />

bir konuşma olacak. Tabii sürenin de dar olduğunu bildiğim için aslında çok<br />

kapsamlı bir konu, ulusal insan hakları kurumlarını konuşmak.<br />

Öncelikle ulusal insan hakları kurum modellerinin gelişimine bir bakarsak aslında<br />

ulusal insan hakları kurumları bir ulusal kurum modeli olmakla beraber başta Birleşmiş<br />

Miletler olmak üzere daha çok uluslararası örgütlerin çabaları sonucunda dünyada<br />

yaygınlaşmış bir modeldir. O yüzden ulusal insan hakları kurumlarını ve bu<br />

kurumların yapısını, işlevini ve fonksiyonunu iyi anlayabilmek açısından aslında bu<br />

tarihsel gelişme ve kurumsal modelleri ve bu farklılıkları da iyi anlamak gerekir.<br />

Şimdi, 1946’da artık İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Birleşmiş Milletler’in kurulmasıyla<br />

beraber, dünyada insan hakları alanında bir uluslararası işbirliği ihtiyacı ortaya<br />

çıkıyor ve bu işbirliği ihtiyacı çerçevesinde 1946’da İnsan Hakları Komisyonu kurulduktan<br />

sonra ve devletlerle işbirliği için ulusal komisyonlar kurulması tavsiye kararı<br />

alınıyor; tabii ki o yıllarda 50’lerde, 60’larda aslında tabii İkinci Dünya Savaşı’nın<br />

da etkisiyle devletler, ulusal insan hakları kurumları kurma önerisine çok sıcak bakmıyorlar.<br />

Burada bir Fransa’nın öncü rolünü görüyoruz, 1947’de böyle bir kurumu<br />

kurma yönündeki ilk cevap vermesi ve bu adımı atması. Bu, 70’lere gelindiği zaman<br />

aslında insan hakları sözleşmelerinin yani bağlayıcı insan hakları sözleşmelerinin yapılması<br />

ve sözleşme içi koruma mekanizmalarının kurulmasıyla beraber daha fazla<br />

ulusal işbirliğine duyulan ihtiyaç insan hakları kurumları yönündeki adımları geliştirmiş<br />

ve bu noktada 1978 yılında yapılan seminer toplantısında, Birleşmiş Milletler’in<br />

düzenlediği standart kurallarla aslında ulusal insan hakları kurumlarının çoğulcu yapısına<br />

ve görev ve işlevlerine yönelik birtakım öneriler getirmiş olmakla beraber tabi<br />

ki daha hükümetlerden bağımsız olması noktasında fazla bir gelişme sağlanamamış,<br />

70’li yıllarda. Ama 1990’lara geldiğimiz zaman aslında dünyada Doğu Avrupa ülkelerinin<br />

çökmesi ve liberal demokrasi yönündeki ciddi dönüşüm, arkasından insan hakları<br />

sözleşmeli koruma mekanizmalarının etkin kılınması ihtiyacını ortaya çıkartıyor.<br />

Ve bu noktada artık ulusal insan hakları kurumlarının rolü daha güçleniyor ve bu<br />

çerçevede Paris Prensipleri’nin 1993’te kabul edilmesi, 1993’te Dünya İnsan Hakları<br />

<strong>Konferansı</strong>’nda ulusal insan hakları kurumlarının geliştirilmesi yönünde tavsiye kararları<br />

alınması, arkasından Birleşmiş Milletler’in bu kararları benimsemesi, ICC’nin<br />

35


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

kurulmasıyla beraber dünyada insan hakları kurumları adeta o yılarda 8-10 iken bugün<br />

106 tane kuruma kadar yükseldiğini görüyoruz bu çerçevede.<br />

Tabii bu kurumsal tarihsel süreç içerisinde ilk Paris Prensipleri hazırlanırken aslında<br />

çok fazla kurum modeli yok ve ombudsman modeli 1800’lü yıllardan itibaren ortaya<br />

çıkmış, bir tarafta Fransa Danışma Komisyonu Modeli var, İngiliz Ayrımcılık Eşitlik<br />

Komisyon Modelleri var. Aslında Paris Prensipleri biraz bu modeller göz önüne alınarak<br />

bu farklılıkları da ortadan kaldırmadan tek biçimciliğe vardırmadan bir esnek<br />

ilkeler olarak, asgari standartları belirleyen ilkeler ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla aslında<br />

bugün uluslararası hukukun önerdiği tek tip kurum modeli yoktur. Bu aslında tarihsel<br />

sürecin ve farklı kurumların kendi ülkelerinin geleneklerinden ortaya çıkan bir<br />

şeydir. O yüzden 2000’li yıllarda kurulan kurumlar daha çok Paris Prensipleri çerçevesinde<br />

kurulmaya başlanmıştır ve bu geleneksel modelden ayrışmalar başlamıştır.<br />

İşte Danimarka İnsan Hakları Kurumu bunun ilk örneklerindendir.<br />

Şimdi Paris Prensipleri açısından ulusal kurum modellerini değerlendirdiğimiz zaman<br />

şunu görüyoruz ki Paris Prensipleri bir kurum modeli önermemektedir. Bu dediğim<br />

gibi tarihsel sürecin getirdiği bir sonuçtur. Devletlerin kendi ihtiyaçlarına uygun herhangi<br />

bir modeli seçme hakkı tanınmıştır ve aslında Paris Prensipleri de hazırlanırken<br />

daha çok Ombudsman modeli değil komisyon modelinden bu ilkeler çıkartılmıştır.<br />

Çünkü çoğulculuk dediğiniz zaman aslında Ombudsmanlar tek kişiden oluştuğu için<br />

böyle bir çoğulculuk ilkesiyle aslında ilk bakışta bağdaşmaz gözüküyor. O yüzden<br />

daha çok komisyon modelleri dikkate alınarak hazırlanmıştır; ama Paris Prensipleri<br />

içinde de bu kurum modellerine ilişkin esnek yorum anlayışı benimsenmiş. Yani Paris<br />

Prensipleri’ni aslında farklı kurumlara göre geniş yorumlamak, çok şekilci davranmamak,<br />

bu bağımsızlık, çoğulculuk gibi ilkelerde böyle tek tip bir kriter varmış gibi<br />

anlamamak, bu esnek yorum anlayışının bir sonucu olarak görüyoruz. İşte o yüzden<br />

de Paris Prensipleri hakkında şöyle söyleyebiliriz. Paris Prensipleri en iyi uygulama<br />

modelini öngörmüyor; Paris Prensipleri kabul edilebilir bir kurumun asgari gereklerini<br />

ortaya koyuyor.<br />

Ülkelerin farklı kurum modelleri var: Ombudsman modelleri var, komisyon modelleri<br />

dediğimiz modeller var. Bu model tercihini etkileyen şey nedir acaba, neden bazı<br />

ülkeler Ombudsman, bazıları komisyon tercih ediyor? Bunu şuna bağlıyoruz. Bir kere<br />

bu kurumsal yapılanmalar aslında devletin diğer kurumları için de geçerli. Hukuk<br />

gelenekleri çok belirleyicidir. Hukuk sistemleri çok belirleyicidir. Bugün dünyada aslında<br />

birçok ülkeyi etkileyen belli devletlerin hukuk gelenekleri vardır. Aslında bütün<br />

Latin Amerika ülkelerinde kurumların, İspanya modelinin etkisi altında geliştiğini görüyoruz.<br />

Fransız modelinin, frankofon ülkelerde özellikle Afrika’da Fransız sömürgesi<br />

36


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

olmuş ülkelerde danışma komitesi şeklinde, modelin yaygın olduğunu görüyoruz.<br />

Yine İngiliz modelinin, ayrımcılık yani eşitlik komisyonu modelinin özellikle Avustralya,<br />

Kanada, Yeni Zelanda’da etkili olduğunu görüyoruz. Ancak bu klasik kurumsal<br />

model yapılanmaları 1993’en sonra Paris Prensipleri’nin kabul edilmesinden sonra<br />

kendi içinde bir dönüşüme girmiştir. İşte İngiltere’de daha önce ayrımcılık, eşitlik, engellik,<br />

ırk komisyonu gibi farklı farklı komisyon kurma şeklinde bir uygulama varken,<br />

2006 yılında bütün bu komisyonlar birleştirilerek bir İnsan Hakları Komisyonu’na<br />

dönüştürülmüştür. Aynı şekilde Kanada’da, Yeni Zelanda’da da benzer değişimleri görüyoruz.<br />

Dolayısıyla aslında uluslararası standartlar, ilkeler geliştikçe ülkelerin kurum<br />

modelleri ve aslında kurumsal yapılanmalarının da bu yönde bir değişime uğradığını<br />

görüyoruz ki birazdan aslında Türkiye’de de benzer süreçlerin yaşandığını göreceğiz.<br />

Şimdi bu açıdan ben dünyadaki ulusal insan hakları kurumlarını şöyle kısaca bir karşılaştırdığım<br />

zaman bugün 106 tane kurum olduğunu görüyoruz ve bu kurumlardan<br />

Asya Bölgesinde 24 tane kurum var. Dikkat ederseniz bu kurumlardan çoğunun komisyon<br />

modeli olduğunu görüyoruz. Çünkü bu ülkeler aslında İngiliz Commonwealth<br />

geleneğinden gelerek bunun da etkisi altında bu modeli tercih etmiştir. Yani<br />

bunların bu modeli tercih etmesinin sebebi aslında bu İngiliz hukuk geleneğinin bir<br />

uzantısı olmasından kaynaklanıyor. Dikkat ederseniz Ombudsman modeli çok az, istisnai<br />

bir şekilde. Afrika’ya bakarsanız Afrika’da yine komisyon modeli var. Yani hem<br />

İngiliz hem Fransız etkisiyle beraber daha çok komisyon modelinin yaygın olduğunu<br />

görüyoruz. Ama Amerika’ya geldiğimiz zaman iş tamamen değişiyor. Ombudsman<br />

modeli, özelikle de İspanya modelinin aslında bu Amerikan Bölgesinde etkili olduğunu<br />

görüyoruz. Avrupa’ya gelirsek işte Avrupa’da tam bir denge var. Yarı Ombudsman,<br />

yarı komisyon modeli var. Çünkü burada hem İspanya’nın hem Fransa’nın hem İngiltere’nin<br />

etkisiyle aslında daha dengeli bir kurumsal yapılanma görülüyor.<br />

Peki, bu dünyadaki kurumsal yapılanma modelleri içerisinde tabii Türkiye’deki gelişim<br />

nasıl olmuştur diye kısaca bir bakarsak, şimdi Türkiye’de de aslında iki döneme<br />

ayırmak lazım, ulusal insan hakları kurumlarının gelişimini. 1990’lardan 2012 yılına<br />

kadar çoklu kurumsal model benimsenmiştir. Yani aslında önce İngiltere’de olduğu<br />

gibi işte Kanada, birçok ülkede çoklu kurumsal modelle başlamıştır. Türkiye’de de aslında<br />

benzer gelişme olmuştur; ama daha sonra 2012’yle beraber Paris Prensipleri’nin<br />

kabul edilmesi ve ilerleyen süreçte Türkiye’de merkezi bir kurumsal model değişimini<br />

gerçekleştirmiştir. Peki, önceki yapıdaki kurumlara bakarsak bizim Fransa’yla İngiltere’den<br />

etkilendiğimiz burada görülebilir.<br />

TBMM bünyesindeki İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bu anlamda ilk kurulan<br />

kurumdur 1990 yılında. Sonra, 2009 yılında Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu<br />

37


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

meclis içerisinde kurulmuştur. Başbakanlığa bağlı o zamanlar kurumlar kurulmuştu,<br />

2012’de kaldırılmadan önce: 2001 yılında İnsan Hakları Başkanlığı, İnsan Hakları Danışma<br />

Kurulu. Bu İnsan Hakları Danışma Kurulu, Fransız Danışma Komitesi’nin bir<br />

benzeridir aslında, oradan alınmıştır ve bunun uygulaması Türkiye’de denenmiştir;<br />

ama başarılı bir sonuç alınamamıştır. Daha sonra bu modelden vazgeçilmiştir. Çünkü<br />

bu modelde çok üyeli bir yapı oluyor. Türkiye’de de 100’e yakın üyesi vardı. Dolayısıyla<br />

100 üyeli bir komisyonun etkin olması, işlevsel olması çok kolay bir şey değil.<br />

Bu yüzden Türkiye’de de aslında böyle çok üyeli bir yapının başarılı olmadığı görüldüğü<br />

için bu modelden vazgeçildi. İnsan haklarıyla ilgili İl ve İlçe Kurulları aslında<br />

İngiliz komisyon modeline benzer 11 üyeli, 15 üyeli şekilde kuruldu ve Türkiye’nin<br />

her yerinde aslında il ve ilçesinde 850 tane bu kurullardan kuruldu. Tabii bu yönüyle<br />

Türkiye’deki bu yaygın kurumsal yapılanma, insan hakları alanında ulaşılabilirliği<br />

çok güçlendiren bir yapıydı. Aynı zamanda yine Bakanlıkların içinde de bazı birimler<br />

oluşturuldu. Sağlık Bakanlığı içinde Hasta Hakları Kurulları, Cezaevleri İzleme Kurulları<br />

Adalet Bakanlığı’na bağlı, Terörden Doğan Zararların Karşılanması Komisyonu<br />

İçişleri Bakanlığı’na bağlı vb.<br />

Ancak şu görüldü: Bütün bu yapı bu çoklu kurumsal yapılanmanın bir kere bağımsızlık<br />

açısından, çoğulculuk açısından, yasal dayanak açısından zayıf yönleri ortaya çıktı.<br />

Türkiye, zaten 90’lı yıllardan itibaren, dünyada da ulusal insan hakları kurumları zaten<br />

bu süreçte geliştiği için, uygulamada bunları bir denemiş oldu ve bu deneyim ve<br />

bu tecrübe sonucunda eksiklikleri görerek 2012 yılında iki merkezi kuruma dönmüş<br />

oldu, dünyada olduğu gibi aslında. Burada Kamu Denetçiliği Kurumu yani Ombudsman<br />

olarak klasik Ombudsmanlık kuruldu. Çünkü Ombudsmanlık Avrupa’da önemli<br />

bir işlev görüyor. Bunun yanında önceki yapılar kaldırıldı. Tek merkezi kurum olarak<br />

Türkiye İnsan Hakları Kurumu görevlendirildi.<br />

Şimdi, önceki yapının zayıf yönleri nelerdi? Önceki yapıların hepsi aslında yönetmeliklerle<br />

kurulmuştu. Yani bir yasal dayanağı vardı tabii ki; ama bu yasal dayanakta<br />

içerik yoktu, kapsam yoktu, sadece böyle bir kurum kurulacağı yönünde bir temel<br />

vardı. O yüzden yönetmeliklerle kurulduğu içinde hükümetler değiştikçe yönetmeliklerle<br />

kurulan kurumlar etkili olamadı, bağımsızlık tabii yönetmelikle sağlanamadı.<br />

Kurumsal alt yapı yetersizdi. Çünkü bu kurumların, İl ve İlçe Kurumları her yerde<br />

kurulmasına rağmen bütçe konusunda, personel konusunda yeterli imkânlar oluşturulamadı.<br />

Tabii bu kurumların hepsi Başbakanlığa ve Bakanlıklara bağlı olduğu için<br />

çoğulcu temsil de sağlanamamıştı bu yapılarda; ama bu kurumların şöyle bir güçlü<br />

yanı vardı, o da ulaşılabilirlik. Türkiye’nin her ili ve ilçesinde var olan bu kurumlar,<br />

her türlü şikayeti inceleme, sorunları yerinde görme ve bu ulaşılabilirlik açısından<br />

güçlü bir yapısı vardı.<br />

38


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun Paris Prensipleri’ne uygunluğunu kısaca değerlendirirsem<br />

tabii ben aslında burada bir kurul üyesi olarak konuşmuyorum, aslında<br />

akademisyen olarak konuşuyorum. Çünkü bu alanda akademik çalışmalarım olduğu<br />

için şimdi bir kurul üyesi olarak kurulu bağlayıcı sözler söylemiş olmayayım, kendi<br />

şahsi görüşlerimi Paris Prensipleri’ne uygunluk bakımından belirtmek istiyorum, yeri<br />

gelmişken. Şimdi tabii ki bugün bir kurumun, Paris Prensipleri’ne uygunluğunun kriterleri<br />

aslında bellidir. Yasal dayanak, bağımsızlık, çoğulculuk, ulaşılabilirlik, kurumsal<br />

alt yapı, görev ve yetkiler nasıl tanımlanmış ve eğer önleme mekanizması görevi<br />

verilmişse bunun gereği yapılmış mı?<br />

Şimdi bu açıdan Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nu bilimsel veriler içinde değerlendirirsek<br />

bir kere öncelikle yasal dayanak meselesi: Şimdi yasal dayanak açısından<br />

dünyadaki kurumlara bakarsak en iyi uygulamanın Anayasa temelli kurum olduğu<br />

belirtilir; ama bu şart değildir. Kanunla kurulması da yeterlidir. Tercih edilmeyen<br />

yöntem idarenin düzenleyici işlemleriyle kurulmasıdır. Şimdi ancak bu yasal dayanakta<br />

önemli olan şey kurumun modellerine göre olay farklılaşıyor. Eğer Ombudsman<br />

kurmuşsanız dünyada genellikle Ombudsmanlar Anayasal dayanakla kurulur;<br />

ama mesela komisyon modeli kurmuşsanız Anayasal dayanakla kurulan istisnadır,<br />

genellikle kanunla kurulur. Bu Anayasal dayanakla komisyon modeli kurma daha<br />

çok Afrika ülkelerinde yaygındır. Afrika ülkelerinde Anayasal temelde kurulmaktadır.<br />

Tabii bu gelişmekte olan demokrasilerde aslında Anayasal temelle kurulması olumlu<br />

bir adım görülmekle beraber batı demokrasilerinde ileri demokrasilerde komisyon<br />

modelleri hiçbir kurumun Anayasal dayanakta olmadığını görüyoruz. O yüzden Ombudsman<br />

modelinin temel özelliğidir, Anayasal dayanakla kurulma. Kamu Denetçiliği<br />

Kurumu Anayasal temelle kurulmuştur. Türkiye İnsan Hakları Kurumu ise kanunla<br />

kurulmuştur. Dolayısıyla Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun yasal dayanak açısından<br />

Paris Prensipleri’ne uygun olduğunu söyleyebiliriz. Hatta burada yasal dayanak konusuna<br />

çok şekilci yaklaşmamak lazım. Örneğin Fransa’da, Danışma Kurulu 2007’ye<br />

kadar yönetmelikle kurulmuştur ama (A) statüsündeydi. Almanya’da bir meclis kararıyla<br />

kurulmuş, yani kanunla kurulmamış; ama yine (A) statüsündeydi. Fas’ta hatırladığım<br />

kadarıyla devlet başkanı kararnamesiyle kurulmuştu. Dolayısıyla önemli olan<br />

burada aslında her ülkenin kendi yasal statüsü içerisinde gerekli güvenceler. Yani<br />

diğer ek güvenceler sağlandıktan sonra çok şekilci yaklaşılmıyor. Dediğim gibi esnek<br />

yorum anlayışı burada geçerli.<br />

Bağımsızlık açısından bakarsak burada iki konu önemli: Bir, hesap verebilirlik; iki,<br />

özerklik. Yani, Ulusal İnsan Hakları Kurumu kime hesap veriyor sorunu. Burada en<br />

iyi uygulamanın parlamentoya karşı rapor sunma olduğu söylenebilir. Tabii hesap<br />

verebilmenin de bir formel ve informel yönü var: Formel yönü yani kurumun yasal<br />

39


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

olarak çalışmaları hakkında kime rapor sunacağıdır. Burada da en iyi uygulama parlamentoya<br />

sunulmasıdır. Zaten Ombudsman olan kurumlarda böyle bir sorun yoktur.<br />

Bütün Ombudsmanlar doğrudan parlamentoya bağlıdır ve ona rapor sunar. Ama komisyon<br />

modellerinde olay yine farklılaşır. Komisyonsa daha çok bir Bakan aracılığıyla<br />

genellikle parlamentoya rapor sunar veya direkt hükümete rapor sunabilir. Bu da<br />

şart değildir illa ki parlamentoya ve bugün (A) statüsünde birçok kurumda komisyon<br />

modeli kurumlarda da, ha sürem de beş dakika kalmış, tabii ki o zaman biraz daha<br />

hızlanayım, dolayısıyla aslında bu Paris Prensipleri kurum modellerine göre yaklaşılması<br />

lazım.<br />

İnformel hesap verebilirlik ise kamuoyuna rapor sunma, raporlarını açıklayabilmedir.<br />

Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun raporlarını Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunması<br />

kanunda düzenlenmiştir. Dolayısıyla bu konuda bir sorun yoktur. Aynı zamanda<br />

raporlarını hiç kimseye danışmadan hükümete, işte Sayın Bakanımız da burada,<br />

bugüne kadar hiç danışılmamıştır. Raporlar doğrudan doğruya kamuoyuna duyurulmaktadır.<br />

Bu yönde de herhangi bir problem yoktur.<br />

Özerklik yani iki boyutu var. Bir, işlevsel özerklik; iki, finansal özerklik. İşlevsel özerklik<br />

nedir? Kurumun kendi çalışmalarına ilişkin kendi iç düzenlemelerini kendisinin<br />

yapmasıdır. Nitekim bugüne kadar kurum kendi yönetmeliklerini çıkarmıştır, hiçbir<br />

müdahale söz konusu olmamıştır. Finansal özerklik, kurumun kendi mali bütçesi<br />

vardır. Genel bütçe içerisinde özel bir bütçe ayılmıştır. Dolayısıyla hükümet bütçesi<br />

içinde değildir. Bu anlamda da aslında hatta Maliye Bakanı’nın izni bile kaldırılmıştır<br />

ki birçok ülkede Bakanın izniyle ancak kullanılabiliyor, bildiğim kadarıyla. Yani bu<br />

konularda da aslında Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun Paris Prensipleri’ne uygun<br />

olduğunu söyleyebilirim.<br />

Çoğulculuk açısından bakarsak, çoğulculuk sadece yönetimde çoğulculukla olmaz.<br />

Bu nedenle Ombudsman modelleri zaten tek kişi veya iki kişi, üç kişiden oluşan modellerdir.<br />

Dolayısıyla çoğulculuğun başka unsurları aranır. Nedir bunlar? Bir kere kurum<br />

oluşumunda geniş katılım, sivil toplumla istişareler, müzakereler, geniş katılım,<br />

danışma komiteleri kurma, personelde çoğulculuk sağlanabilir. Eğer yönetimde çoğulculuk<br />

yoksa ve cinsiyet dengesinin de gözetilmesi aranır.<br />

Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na bakarsak aslında 11 üyenin, 7’sini Bakanlar Kurulu<br />

atıyor ve bu en çok eleştirilen yön. Aslında bakarsanız uygulamada İngiltere’de tamamı<br />

bir Bakan tarafından atanıyor. Yunanistan’da kurumun direkt hükümet temsilcilerinden<br />

oluşan belli bir şeyi var. Yine Kanada, Yeni Zelanda’da Bakanların himayesinde<br />

oluşan kurumlar var. Sadece kimin atadığına bakarak tarafsızlık değerlendirmesi yapılmaması<br />

lazım. Bazısı da diğer ek güvencelerle diğer unsurlarla beraber iç işleyişe<br />

40


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

müdahale olmadıkça bir Bakanın atamasıyla tek başına Paris Prensipleri’ne aykırı olarak<br />

görülemez. Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun zaten iki üyesini Cumhurbaşkanı<br />

atıyor. Bakanlar Kurulu atamasında şu önemlidir. Bakanlar Kurulu direkt hükümet<br />

temsilcisi mi atıyor yoksa tarafsız, özgürce, herkesin başvurabildiği kişiler içinden mi<br />

seçiyor? Türkiye’deki uygulama sivil toplumun, herkesin önerdiği kişilerin içinden<br />

seçilmesi yönündedir. Direkt hükümet temsilcisi yoktur. Zaten hükümet temsilcisi<br />

de olabilir; fakat Yunanistan’da olduğu gibi eğer böyle bir şey varsa onların oy hakkı<br />

yoktur. Sadece görüşmelere katılabilir; ama oy kullanamaz Paris Prensipleri gereğince.<br />

Tabii sürem daraldığı için hızlanıyorum. Güvenceleri açısından bakarsak atama kriterleri,<br />

görev süresi, buradaki bağışıklıklar, bağdaşmazlıklar, kurum kanununda hepsi<br />

düzenlenmiştir. Bu yönden Paris Prensipleri’nde belirtilen bütün unsurlara aslında<br />

yer verilmiştir, Türkiye İnsan Hakları Kurumu açısından söylersek. Kurumsal alt yapı,<br />

tabii ki yeterli mali kaynak Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na bugüne kadar ayrılan<br />

bütçe konusunda herhangi bir sıkıntı olmamıştır. Tabii ki bunu zaman gösterecek<br />

ilerleyen dönemlerde bütçe konusunda yapılan uygulamalar, aslında kurumun gerçek<br />

anlamda bütçe açısından bağımsız olup olmadığını o belirleyecek; ama şu ana kadar<br />

bütçe konusunda herhangi bir sorun yaşanmamıştır.<br />

Personelde iki şey önemlidir. Kendi personeli mi var, destek personel mi var? Türkiye<br />

İnsan Hakları Kurumu aslında ilk kurulduğu zaman Başbakanlık personeliyle faaliyetlerini<br />

yürüttü; ama Başkanımızın da söylediği gibi bu personel gönderildi, şuanda<br />

kendi personelini aldı ve kanunla kuruma tahsis edilmiş 75 tane personel var. Başkan<br />

daimi, ikinci başkan da daimi çalışıyor. Diğer üyeler kısmi süreli çalışıyor. Birçok ülkede<br />

kısmi süreli üyelikler söz konusudur. Bu açıdan da bir şey yoktur.<br />

Tabii ulaşılabilirlik açısından kurumun şu anda eksik olan yanı, tabii yerel yapılanmasını<br />

tamamlayamaması. Bu anlamda çalışmalar devam ediyor. Yeni yasa çalışmalarında<br />

da bu konu gündeme geliyor. Tabii ki aslında kanuna göre istediği yerde büro<br />

kurabilir, Türkiye’nin her yerinde bürolar kurabilir, yerel kurullar oluşturabilir, eksik<br />

olan yasadakinin pratiğe henüz geçirilememiş olduğunu söyleyebiliriz bu açıdan.<br />

Çalışma usul ve esaslarıyla ilgili de gerekli düzenlemeler kurulmuş, İnsan Hakları İhlalleri<br />

Birimi, İşkence ve Kötü Muamele Birimi, Hukuk Birimi, Eğitim Birimi. Yani aslında<br />

Paris Prensipleri’nde olması gereken alt birimlerin hepsi kanunla kurulmuştur.<br />

Görev ve yetkiler açısından da, tabi Hocam sabrınızı biraz zorluyorum; ama tamamlayayım,<br />

evet, tamam, teşekkürler, görev ve yetkiler için ne aranır? En geniş şekilde<br />

görevlendirme. Ne demek? Yani her türlü insan hakları sözleşmesi kapsamında görev<br />

yapan birimi, kanunla Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun bütün sözleşmeler çerçevesinde<br />

çalışma yapabileceği taraf olalım olmayalım, hepsi açısından görevlendirilmiştir.<br />

41


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Danışma işlevi, hükümete ve parlamentoya danışma işlevi belirtilmiştir. Sivil toplumla<br />

düzenli istişare yapma görevi belirtilmiştir. İnsan hakları eğitimi görevi belirtilmiştir.<br />

Raporlama görevi düzenlenmiştir, ister özel, ister yıllık faaliyet raporları düzenleme<br />

şeklinde yer almıştır.<br />

Son olarak önleme mekanizması açısından da bir değerlendirme yapmak istiyorum.<br />

Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu’nda İşkenceyi Önleme Birimi zaten düzenlenmişti.<br />

Daha sonra Bakanlar Kurulu kararıyla önleme mekanizması olarak görevlendirildi.<br />

Türkiye’de bazı sivil toplum örgütleri, Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun<br />

görevlendirilmesine tabii ki sıcak bakmadılar, buna itiraz ediyorlar; ama dünyada 57<br />

tane kurum içerisinde sadece 7 tane kurul özel olarak önleme mekanizması olarak<br />

kurulmuştur. Diğer hepsinde var olan Ombudsmanlık ve komisyon modeli görevlendirilmiştir.<br />

Burası Türkiye, yapılan şey genel uygulamaya uygundur. Türkiye İnsan<br />

Hakları Kurumu’nun da önleyici mekanizma olarak yasal dayanağı söz konusudur.<br />

Zaten OPCAT’e taraf olduğumuz için Türkiye’de taraf olduğumuz anlaşmalar da kanun<br />

hükmündedir. Anlaşma da kanun gibi geçerli olduğu için iç hukukumuzda zaten<br />

İnsan Hakları Kurumu’nun da sözleşme çerçevesinde hareket etmesi ve bu görevi<br />

yerine getirmesi gerekiyor.<br />

Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum ki Türkiye İnsan Hakları Kurumu 2012’deki<br />

oluştuğu yapısıyla beraber merkezi bir kurum olarak aslında Paris Prensipleri’ne uygundur;<br />

ama bu modelin en iyi uygulama olduğu söylenemez. Zayıf yönleri var. Zaten<br />

biz, o zayıf yönlerini gördüğümüz için yeni bir kanun önerisi getirdik. Şu anda Sayın<br />

Bakanımızın da belirttiği gibi Bakanlar Kurulu gündeminde. Bunları da tamamlayarak<br />

aslında en iyi model olma yönünde gayret ettiğini söyleyebilirim. Tabii ki Kurum’a şuanda<br />

bir bina tahsis edilmiş, personel yeni yeni oluşmaya başladı ve büroları ve yerel<br />

birimleri henüz kuramadığı için ve yıllık faaliyet raporu hazırlayamadığı için ICC’ye<br />

başvurmadı; ama en kısa zamanda yerel birimlerini de oluşturarak ve yıllık faaliyet<br />

raporunu hazırlayarak başvurduğu zaman ben Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun<br />

Paris Prensipleri’ne uygun olduğunu kendi şahsi görüşüm olarak belirtmek istiyorum.<br />

Beni sabırla dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum.<br />

Turgut TARHANLI<br />

Sayın Eren’e çok teşekkür ediyorum. Bu yasa çıktıktan sonra öyle zannediyorum ki<br />

bunu sivil toplumla ve bu alanda çalışan çevrelerle, akademik, sivil ve diğer ilgili kurumlarla<br />

paylaşmak ve tartışmaya sunarak yasalaştırmak demokratikleşme açısından<br />

da önem taşıyacak bir sunuş ilkesi olacaktır. Sonraki adımda da herhalde tartışmasız<br />

önem taşıyan bir husus, Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun Birleşmiş Milletler nez-<br />

42


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

dindeki akreditasyon meselesidir. Dolayısıyla bir sonraki adımda herhalde bunları<br />

göreceğiz. Ben toplantıyı daha fazla uzatmak istemiyorum. Çünkü ara vereceğiz ve<br />

bir konuğumuz da ayrılacak. Efendim 15 dakikalık bir ara veriyoruz. 15 dakika sonra<br />

burada olacağız.<br />

Evet, efendim, uygun bulursanız yavaş yavaş başlayalım. Zamanı da iyi kullanmak<br />

adına, bir yarım saat kadar geç başlanmıştı, şimdi bakıyorum 15 dakikayı geçen bir<br />

süre bu oturuma geç başlıyoruz. Sorulara göre ilerleyeceğiz, soru-cevap kısmı için<br />

biliyorsunuz programda bir saatlik bir ayrım vardı; fakat öğle arasını çok da zorlamamak<br />

için eğer belki ondan biraz daha kısa tutmak düşünülebilir; ama tabii bu<br />

sorularınıza ve tartışmaya bağlı bir husus. Bir konuşmacımız Sayın Mira, İspanya’dan<br />

katılan konuşmacımız uçağa yetişmek üzere 12.30 gibi ayrılmak durumunda olduğunu<br />

söylemişti. Sanıyorum, bu halen geçerlidir kendisi için. Zira kendisini burada<br />

göremiyorum en azından. Bu bakımdan ben hemen sorularınızla başlayalım diyorum<br />

ve soru evet, solda var. Buyurunuz.<br />

Çok çok özür dilerim. Soru sormak isteyen sayın katılımcılar adını ve mensup olduğu<br />

kurumu da belirtirse en azından şeffaf lık adına yararlı olur. Çok teşekkürler. Buyurunuz.<br />

Feray SALMAN İHOP Genel Koordinatörü<br />

Feray Salman, İnsan Hakları Ortak Platformu Genel Koordinatörüyüm. Aslında İspanya’ya<br />

da soracaktım. Bizim bakımımızdan önemli bir deneyimdi. Ben sorumu gene<br />

de sorayım, cevabını alamayacağımızı biliyorum; ama daha sonraki tartışmalarımıza<br />

belki ışık tutar. Özellikle otonom olan, yani İspanya’da ikili bir yapıyı görüyoruz yani<br />

benim de okuyabildiğim kadarıyla kendileri de bahsettiler. Özellikle Bask ve diğer<br />

otonom yapılarda da bir şey var. İnsan Hakları Kurumu ya da Ombud Kurumu var;<br />

fakat özellikle bu otonom yapılardaki kurumların Anayasal sınırlılıkları var, yani yetkilerini<br />

kullanma bakımından benim bilebildiğim kadarıyla. Bu iki yapı arasındaki<br />

yani Anayasal yetkileri daha geniş olan yapıyla, otonom yapıların içerisindeki kamu<br />

denetçiliği arasında ya da Ombudluk yapısı arasında nasıl bir ilişki var ve bu Anayasal<br />

kısıtlılıklar otonom yapıları içerisinde ne tür sorunlar yaratıyor, bu sorunlar nasıl ortadan<br />

kaldırılıyor, belki buna bakabilmemiz lazım. Yani bunun cevabını verebilselerdi<br />

benim için çok aydınlatıcı olurdu.<br />

43


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Turgut TARHANLI<br />

Ben yine de bu sorunuzu şu sırada bulunan konuşmacılara yönelik bir soru olarak<br />

telakki ediyorum.<br />

Feray SALMAN<br />

Kayıt altına alınıyor. Ben de. Eğer biliyorlarsa. Bu Türkiye bakımından şuanda belki<br />

geçerli değil; ama İngiltere’de de bir İskoçya meselesi var. Bir Birleşik Krallık açısından<br />

baktığımızda da bu yapılar arasındaki ilişkilerin niteliği benim için çok önemli. Çünkü<br />

mesele daha üst birtakım ulusal problem yani tırnak içi ulusal belki yanlış burada;<br />

ama hani başka yapılar tarafından çözülmesi gereken sorunlar ortaya çıktığında insan<br />

hakları bakımından nasıl bakıyorlar ve bunu nasıl hallediyorlar sorusu çok önemli<br />

gibi geliyor bana.<br />

Türkiye’nin de hani merkezi bir yapısı var şuanda ve bir yaygınlaşma talebi var kurumun.<br />

Bu Ombudsman için de geçerli herhalde bizim için. İngiltere bakımından şeyi<br />

sormak isterim sayın katılımcıya, teşekkür ederim, son derece açık ve iyi bir sunuştu.<br />

Ulusal önleme mekanizması şu anki mevcut yapınızın dışında kurulmuş vaziyette gibi<br />

anlıyorum. Bu yapının bağımsız olarak bir ulusal önleme mekanizmasının varlığı ve<br />

sizin varlığınızın ortaya çıkardığı faydayı bize birazcık daha anlatabilir misiniz? Ayrı<br />

olmasının bir sakıncası var mı? Dolayısıyla yoksa daha mı yararlı? Bu hani bunu görmek<br />

istiyorum açıkçası. Uzun da sürse bunu tartışmamız gerektiğini düşünüyorum.<br />

Şimdi bize gelelim. Her ne kadar Hocam dedi ki hani kurum adına konuşmuyorum,<br />

akademisyen kimliğimle konuşuyorum. Tabii ki kurumu da aynı zamanda hani ne<br />

kadar temsil etmeseniz de içyapısını bildiğiniz için bence hani temsiliniz var gibi görünüyor.<br />

Şimdi burada bir kere Türkiye’de yani gerçekten anlaşamadığımızı düşünüyorum.<br />

Böyle gidebilir miyim? Tam soru birazcık daha sonra gelecek. Şunda anlaşamıyoruz,<br />

Türkiye’de bir model arayışı olmadı. Danışma kurullarından vazgeçmek<br />

bir model arayışının sonucu asla olmadı. Hocam, çok iyi bilir, Danışma Kurulu’nun<br />

üyesiydi zaten. Hani yani tarihini de biliriz biz. Dolayısıyla bu bir çatışmaydı. Çatışma<br />

sonucunda halen şeyi olan yani yasada işte hukukun yani Türkiye’nin hukuk sistemi<br />

içerisinde, yazılı kuralları içerisinde mevcut olan bir danışma kurulu var. Ne zaman<br />

bozuldu? Azınlıklarla ilgili bağımsızca bir laf söylediği zaman bozuldu. Raporunu<br />

yazdığı zaman bozuldu. Bir daha da toplanılmadı. Dolayısıyla bu modelin niye işe<br />

yaramadığına dair Türkiye’de yapılmış herhangi bir çalışma olmadı. Çünkü bunu yapabilecek<br />

bir akıl ve politika ve bakış açısı zaten yoktu. Ombud çalışması bir twinning<br />

projesi sonucudur. Ben çok iyi takip ettim. O dönemlerde Avrupa Komisyonu’nda<br />

da çalıştığım için bilirim. Ve çok sonra yani bir model arayışı olsaydı belki o soruna<br />

44


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

yanıt verebilecek bir biçimde daha erken kurulurdu; ama biz yine Turgut Hocamın<br />

da içinde olduğu Bilgi Üniversitesi’nde nihai şekline hani sivil toplum örgütlerinin<br />

geniş bir biçimde katıldığı bir programın sonunda karar verilmişti. Ama bu yasasının<br />

çıkmasından çok çok çok önceydi, öyle değil mi?<br />

Dolayısıyla tarihimizi okur iken, Ombud’un yasasının kurulmasına dair tarihimize<br />

bakarken değerlendirmeleri biraz daha oradan yapabilmenin bize Türkiye’de insan<br />

hakları kurumsallaşmasının modellerinin nasıl aranması gerektiğini ve mevcut olan<br />

şu anda elimizde olan bu iki yapının ve olmasını arzu ettiğimiz geri kalan öbür iki yapının,<br />

işkenceyi önleme mekanizmasının, Ulusal Önleme Mekanizması’nın ve Eşitlik<br />

ve Ayrımcılıkla Mücadele Kurulu’nun da nasıl olması gerektiğini daha iyi tartışabiliriz<br />

diye düşünüyorum. O nedenle de bunun aklı ise tam da Turgut Hocamın da oturumu<br />

kapatırken söylediği gibi sivil toplum örgütlerinin çok geniş kesiminin, çoğulculuğunun<br />

hesaba katılarak ve sivil toplum örgütlerinin kaygılarının hesaba katılarak yapılacağı<br />

bir çalışma olması lazım.<br />

Ombudsmanlıkla Türkiye İnsan Hakları Kurumu eşit zamanlarda kuruldular, farklı<br />

statüleri var. Biri yasayla kuruldu biri Anayasal statüye sahip. Hangi deneyimi paylaştıklarını,<br />

nelerin olup olmadığını beraber konuşup konuşmadıkları bir ortamın<br />

var olup olmadığını sormak istiyorum ki hani yeni bir kurumun gücünü, etkililiğini<br />

artırabilmek için orada neler var, onu görmekte yarar var. Şekli olarak yine itiraz ediyorum<br />

Hocam müsaadenizle, bağışlarsanız. Şekli olarak bu yasa, Paris Prensipleri’ni<br />

karşılıyor olabilir; ama şimdi, Bakanlar Kurulu’nun seçme kriterlerini biliyor muyuz<br />

biz? Şeffaf mı? Hayır, değil. Bakanlar Kurulu’nun bu kadar ağırlıklı olduğu bir yerde<br />

hesap verebilirlik dolayısıyla Bakanlar Kurulu’na ve hükümete aittir o zaman. Hükümet<br />

o güvenceleri verecek herhangi bir düzenleme yapmıyor ise bunları Anayasal<br />

olarak bu kurumu, yasayla tutsa bile Anayasal olarak bu kurumun, İngiltere örneğinde<br />

olduğu gibi, bu kurumun yapacakları, edecekleri, seçecekleri yetkilerini nasıl<br />

kullanacağı, hangi yetkisinin kendisine ait olduğuna kendisinin karar verebileceği bir<br />

çalışma içerisine girmiş midir? Biliyor muyuz? Varsa böyle bir hani bilginiz bunu da<br />

paylaşmanızı arzu ederim. Şimdilik bu kadar, teşekkür ederim.<br />

Turgut TARHANLI<br />

Feray Salman’a teşekkür ediyorum. Başka sorular var biliyorum; ama bu kapsamlı bir<br />

soru. Hemen konuşmacılara yöneltmek isterim ve aynı sıra içerisinde.<br />

Görüşünüz olabilir mi bu soruyla ilgili?<br />

45


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Melanie FIELD<br />

Evet, çok teşekkürler efendim sorularınız için. Söylediklerinizin iki bölümüne değineceğim<br />

izninizle. Öncelikle siz, şöyle bir soru yönelttiniz, bir regülasyondan bahsettiniz.<br />

Yani biz acaba bir tarafta İngiltere Parlamentosu ve İskoçya, Galler ve Kuzey<br />

İrlanda’daki parlamentoların rolü ve bir de benim Kurumumun İskoçya, Galler ve<br />

Kuzey İrlanda’daki benzer kurumlarla nasıl işbirliği yaptığı.<br />

İskoçya’daki İnsan Hakları Kurumuyla gündemimizi paylaşıyoruz, ama aslında oldukça<br />

karmaşık bir görüntü içindeyiz. İngiltere’de burada nasıl ele alınıyor? İngiltere tabii<br />

ki Birleşik Krallık, pek çok insan hakları konusundaki anlaşmanın tarafı. Mevzuat<br />

yetkinliğine gelince İngiltere’nin farklı bölgelerinde orada devletin insan hakları yükümlülükleri<br />

bu kurumların içine dercedilmiş vaziyette. Mesela İskoç Parlamentosu<br />

sözleşmeye uygun olmayan bir yasayı kabul edemez. İskoçya’daki İnsan Hakları Kurumu<br />

diyelim, onların kendi yetki alanına İskoç Parlamentosu’nun yetki alanına giren<br />

bölgelerdeki insan hakları konularından sorumlu ve biz ise İngiltere Parlamentosunun<br />

yetki alanındaki bölgelerden sorumluyuz. Yani bu şekilde çalışılıyor. Tabii karmaşık,<br />

oldukça karmaşık. Çünkü İngiltere’nin farklı bölgelerindeki siyasi uygulamalar, yöntemler<br />

birbirinden farklı olabiliyor. Türkiye de şimdi yeni bir seçimden çıktı.<br />

Şimdi, İngiltere Parlamentosunda bir Muhafazakâr Parti çoğunluğumuz var. İskoçya’da<br />

ise Parlamentoda İskoçya’daki Ulusalcı Parti çoğunlukta ve Galler’de İşçi Partisi<br />

çoğunlukta. Yani oldukça karmaşık bir görüntü içindeyiz. Bizim İnsan Hakları Kurumu<br />

açısından daha önce de söylediğim gibi bizim statü geleneği bir gerekliliğimiz<br />

var, kurulumuzda. Yani Komiserler Kurulumuzda bir Galler’den bir de İskoçya’dan<br />

komiser temsil edilmesi gerekiyor ve bunların her biri bir komiteye, alt komiteye<br />

başkanlık ediyor. Yani bizim statü gereği bir İskoçya Komitemiz bir de Galler Komitemiz<br />

var ve onların görevleri ve yetkileri mevzuat ile belirleniyor. Onların İskoçya<br />

ve Galler’de yaptıkları görevleri başka bir yerdekiler veya mesela bizler yapamıyoruz.<br />

Yani İngiltere’nin farklı yerlerinde, farklı şekillerde çalışıyorlar. Yani bizim yönetim<br />

tarzımız böyle. Tabii her zaman gerginlikten ari olmuyor bu, ara ara gerginlikler de<br />

çıkıyor; ama genelde işliyor. İlginç bir durumla karşı karşıyayız. Çünkü İskoçya’nın<br />

bağımsızlığı konusunda bir referandum yapılmadan önce İskoçya’ya daha fazla yetki<br />

vereceğiz diyordu, İngiltere’deki Birleşik Krallığın parlamenterleri. Bilemiyorum<br />

tabii, daha fazla yetki verilirse eşitlik konusunda, daha fazla eşitlikçi mevzuat kabul<br />

etmeleri imkanı verilirse İskoçlara belki o zaman Komisyon’un da çalışması açısından<br />

farklılıklar olabilir.<br />

Ulusal önleme mekanizmasının tarafı olmadığımızdan bahsettiniz, doğrudur bu. Çünkü<br />

denetim yapmak, belli yerlere girmek gibi yetkilerimiz yok bizim. Daha önce devlette<br />

46


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

gözaltında bulunan veya tutuklu bulunan yetişkin kişilerin ölümüyle ilgili bir inceleme<br />

yaptığımızı söylemiştim. Bu da tabii yaptığımız iş ulusal engelleme sisteminin bir<br />

parçası. Bu kişilerle görüşmek üzere gittik, görüştük, orda çalışanlarla neler yapılabileceğini<br />

konuştuk ve biz komisyon olarak yani kurum olarak bu konuya eğildik ve<br />

bunun resmini çektik. Tabii farklı kurumlar arasında da farklılıklar olabiliyor. Mesela<br />

cezaevi denetçileri sadece cezaevlerini denetliyorlar. Biz farklı, üç ortamı birden denetleyebildik<br />

ve bunları bir eşitlik çerçevesinde ele aldık. Sadece oradaki mesela akıl sağlığı<br />

hastalarının durumlarına ilişkin deneyimleri öğrenmekle kalmadık ve mesela geçmişte<br />

şöyle deneyimlerimiz oldu: Etnik kökenle ilgili farklılıklar olabiliyor mesela akıl sağlığı<br />

hastanelerinde farklı ırktan gelen insanlara, farklı muamele yapıldığı da ortaya çıktı ve<br />

bunlar istatistikî açıdan önemli olan konulardı ve bunun için de bizim incelememizde<br />

yer aldılar.<br />

Abdurrahman EREN<br />

Evet, tabii burada tam olarak sorunuz herhalde Kamu Denetçiliğiyle ne gibi bir ilişkiniz<br />

oldu? Burada genel değerlendirmenizle ilgili şöyle bir şey söyleyebilirim. Tabii<br />

ki Paris Prensipleri ülke modellerine göre esnek yorumlanıyor. Kamu denetçiliği, tek<br />

bir kurum, yani her türlü görevi üstleniyor. Mesela ayrımcılık, insan hakları, önleme<br />

mekanizması işlevlerini görebilir. Hepsini bir kurum üstlenebiliyor bazı ülkelerde.<br />

Bazı ülkelerde ise iki kurum genellikle görevlendiriliyor, kamu denetçisi ve insan hakları<br />

kurumları şeklinde iki farklı kurum oluyor. Ayrımcılık, önleme mekanizması ve<br />

ulusal insan hakları kurumu bu iki kurum arasında paylaştırılıyor. Bildiğim kadarıyla<br />

İngiltere’de mesela Ulusal İnsan Hakları Komisyonu üç farklı komisyon birleştirilerek<br />

ırk ayrımcılığı, eşitlik ve engelli komisyonları ayrı ayrıyken her biri tek bir kurum<br />

haline dönüştürülmüş. Tabii önleme mekanizması olarak İngiltere çoklu kurumsal<br />

bir yapıyı benim gördüğüm kadarıyla benimsemiş. 20’den fazla kurum ve bundan<br />

dolayı ayrı ayrı yetki var; ama bu istisnai uygulama. İki ülkede filan böyle bir şey var.<br />

Bakarsak çoğu ya Ombudsman’a vermiştir bu görevi ya da İnsan Hakları Kurumu’na<br />

vermiştir. 7 tane ülkede benim gördüğüm kadarıyla ayrıca bir önleme mekanizması<br />

kuruldu. Çünkü sözleşme gereği ayrı bir önleme mekanizması kurarsanız bunun da<br />

yine Paris Prensipleri’ne uygun bir ulusal kurum şeklinde yapılanması lazım. E, bu<br />

da ülkeler için bir kurum enf lasyonuna yol açabiliyor. Aynı işleri yapan, aynı yapıda,<br />

kendi bütçesi, personeli, kendi işi olan, gereksiz yere ülkelere hem mali yük getiriyor<br />

hem de bence yetki çatışmasına yol açabiliyor. O yüzden bu model terk edilmeye<br />

başlanıyor.<br />

Genellikle iki merkezi kurum etrafında bu yetkiler artık toparlanıyor. Birisi ombudsmanlıktır,<br />

biri de insan hakları kurumlarıdır. Benim genel gözlemim bu. Tabii Türki-<br />

47


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

ye’de de bu modele geçilmiştir çoklu yapıdan. Bizde de şu anda her adli yargı komisyonunun<br />

bünyesi içerisinde Cezaevi İzleme Kurulları var. Yine bizim il ve ilçe insan<br />

hakları kurullarımız aslında benzer görevi yapacak şekilde; ama bu çoklu yapılanmalar<br />

içerisinde eğer yeterli bağımsızlık, personel, bütçe, gerekli imkânlar sağlanmazsa o<br />

zaman etkililik, verimlilik olmuyor. Hâlbuki merkezi kurumlar güçlü bütçeyle, güçlü<br />

personelle daha etkin bir denetimi gerçekleştirebilir. Tabii ki eleştirileriniz şu yönde<br />

haklı tabii ki yani. Türkiye İnsan Hakları Kurumu ve Kamu Denetçiliği Kurumu beraber<br />

kuruldular. Ama sizin de sürekli bizim çalışmalarımızı takip ettiğiniz gibi, kurumun<br />

tam olarak işlevsel hale gelebilmesi için bina sorunu, yerel güç, yerel yapılanma<br />

sorunu var. Mevzuatı iyileştirmek için, sonuç almak için aslında Kurum, bu yönde<br />

çok önemli adımlar attı. Ama Türkiye’de üç seçim yaşandı. Dolayısıyla bu üç seçim<br />

sürecinde tam biz bir öneriyi Bakanlar Kuruluna sunuyoruz, Bakanlar Kurulu seçime<br />

gidiyor. Tam biz bir tasarıyı Meclise götüreceğiz, genel seçime gidiyor. Bir şey hazırlıyoruz,<br />

Cumhurbaşkanı seçime gidiyor ve mesela halen bir seneden beri bir üyemiz<br />

atanmadı. Şimdi dolayısıyla aslında, ülke realitesini de gerçekliğini de gözeterek, bu<br />

kuruma biraz daha şans verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani daha üç yıl olmuş,<br />

elbette ki eksikliklerini hep beraber gidermek için çalışıyoruz, çabalıyoruz. Özellikle<br />

yeni yasa çalışmasında Başkanımızın benim gördüğüm çok gayretli bir şekilde, sivil<br />

topluma hatta önceliği bırakmak, bütün tasarıyı siz hazırlayın, siz getirin, biz size<br />

yardımcı olalım diye şu anda başlattığı bir çalışma var. Hatta ben şahsen itiraf edeyim,<br />

Kurumda bunun çok uygun olmayacağını söyledim mesela. Benim muhalif olmama<br />

rağmen kendisi bu konuda hayır, sivil toplum madem bu konuda istekli, beraber yapalım<br />

diye bu konuda gerekli gayreti gösteriyor. Yani Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

bence kısa zamanda bu bina sorunu ve yerel yapılanmasını çözdükten sonra Paris<br />

Prensipleri’ne uygunluk bakımından bir sorun yoktur. Tabii ki asıl olan hani dediğiniz<br />

gibi biçimsel şeyler değil. Bunlar üzerinde çok durmamak lazım. Asıl sahada yapabilecekleri<br />

önemli. Ama sahadaki performansı görmek için de bu altyapısal sorunların<br />

çözülmesi gerekiyor ama artık biz süremizin daraldığını düşünüyoruz. 3 sene artık<br />

yeter aslında bazı şeyler için. Daha hızlı adım atmamız gerektiğini de tabii ki biliyoruz.<br />

Ombudsmanla aramızdaki ilişki açısından tabii iki kurum da yeni, ikisi de kendi yapılanmalarını<br />

hazırladığı için henüz kurumlar arası iletişim ve işbirliğinde yeterli adımlar<br />

atılmadı. Çünkü bizim önceliğimiz alt yapı sorunlarını çözmekle geçiyor. Yani bir<br />

an önce kendi personelimizi almak, binamızı oluşturmak, mevzuatımızdaki eksiklikleri<br />

tamamlamak önceliğimiz olduğu için aslında o yanı ihmal ediyoruz biraz, haklı<br />

olarak o konudaki eleştirilere bir şey denemez. Teşekkürler.<br />

48


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Turgut TARHANLI<br />

Teşekkürler, Sayın Eren. Sizin sunumunuzda plüralizmin meslek yorumuna ilişkin<br />

Paris Prensipleri ışığında bir vurgunuz olmuştu. Feray Hanım’ın özellikle Bakanlar<br />

Kurulu atamasındaki atama esaslarının net olmadığına ilişkin sorunu bu tespitinizle<br />

de bağlantılı olarak ben değerlendirilebileceği düşüncesindeyim. Yani, plüralizmi biz<br />

özelikle Paris Prensipleri’nde yer alan, sadece yani Türkiye siyasi tarihinde çok yaygın<br />

olan, korporatizm anlamında bir plüralizm olarak herhalde düşünmemek zorundayız.<br />

Yani sektörel temsilcilerin kurula üye atanması biçiminde değil. Yani orda öyle zannediyorum<br />

ki performansı kadar ve profesyonel formasyonu ve tecrübeleri, deneyimleri<br />

kadar düşünce itibariyle de siyasi düşünce de dâhil olmak üzere bir plüralizmin<br />

görülmesi de herhalde önemli bir esastır; ama bu nasıl aşılabilir ve nasıl sağlanabilir<br />

derseniz, işte Bakanlar Kurulunun atamalarında eğer bu formül korunacaksa yani 7<br />

üyeyi blok halinde Bakanlar Kurulu atayacaksa o zaman ona göre onun esaslarını da<br />

içeren bir atama usul ve esaslarına dair ilkelerin belirlenmiş olması bu tartışmayı izale<br />

eder düşüncesindeyim. Dolayısıyla oraya yansıdığı ve o atama da ona göre olduğu<br />

zaman zaten o zaman Bakanlar Kurulunun atamış olması da hiç kimseyi töhmet altında<br />

– zaten bıraktığını düşünmüyorum ama – yani kimseyi de töhmet altında bırakmış<br />

olmaz veya böyle bir tartışmaya da yol açmaz. Yani şeffaf lık o yüzden diyorum ki<br />

önemli bir husus. Çünkü bu anlamda plüralizmin bu ölçüde esnek yorumlanmayacağı<br />

kanısındayım. Yani kantitatif olarak üye sayısından çok kalitatif olarak üyelerin<br />

kompozisyonunu ortaya koyduğu ve plüralizm herhalde bizim burada tartıştığımız<br />

kantitatif değil kalitatif bir plüralizm kast ettiğimiz. Dolayısıyla bunun önemli olduğunu<br />

düşünüyorum. Hemen diğer soruya geçeceğim. Beyefendi, en ön sırada, bir soru<br />

sormuştu. Lütfen.<br />

Justice Shri Cyriac JOSEPH Hindistan Ulusal İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekili<br />

Hindistan’daki Ulusal İnsan Hakları Komisyonundan geliyorum. Dr. Abdurrahman<br />

Eren konuşmasında ombudsman modeline değindi, bir akademisyen olarak. Bir ricam<br />

var kendisinden. Burada komisyon modeliyle ombudsman modeli arasındaki<br />

fark nedir? Çünkü insan hakları kurumlarını bu iki kategoride incelediniz. Şimdi ana<br />

fark nedir? Bunu iyice anlayalım ki ancak o zaman tam o konuyu anlayabiliriz.<br />

İkinci olarak, bununla bağlantılı olarak size şunu sormak isterim. Paris Prensipleri<br />

acaba hangi modele izin veriyor? Paris Prensipleri’nin esnek olduğunu söylediniz.<br />

Acaba bu esneklik hem komite modeline hem de ombudsman modeline izin veriyor<br />

mu? Evet. Şimdi ikinci sorum, eğer doğru hatırlıyorsam dediniz ki sunumunuz sırasında<br />

bir gözlem yaptınız. Amerika’da komite modeli var dediniz. ABD’ye mi yoksa<br />

49


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Amerika’daki başka ülkelere mi atıfta bulundunuz? Eğer ABD ise orada ABD’de bir<br />

İnsan Hakları Kurumu var mı? Acaba bu İnsan Hakları Kurumu ICC’nin bir üyesi mi?<br />

Abdurrahman EREN<br />

Ombudsmanlık ve komisyon modeli diye ben ikiye ayırdım, bir fark var mı? Aslında<br />

bu kurumların oluşum bakımından sınıf landırılmasıdır, fonksiyonel anlamda bir<br />

sınıflandırmadır. Ombudsman modellerinin komisyon modelinden en temel farkı yönetim<br />

yapısıdır. Ombudsman modellerinde genellikle bir üye meclis tarafından atanır.<br />

Bazı Ombudsmanlarda bizde olduğu gibi üç veya dört üyeli olanlar da var; ama<br />

komisyon modeli dediğimizde bunlar 5, 7, 60 üyeye kadar çıkabilen, çok üyeli yapısı<br />

olan bir modeli oluşturuyor. Benim temel ayrımım bu.<br />

Tabii Ombudsman modelini de kendi içinde ikiye ayırmak lazım. Bir, İsveç modeli<br />

klasik ombudsmanlık vardır, bu İsveç modeli ombudsmanlıkta, ombudsman insan<br />

haklarını korumakla özel olarak görevlendirilmemiştir. Bu daha çok idareyi iyi yönetim<br />

açısından denetleyen klasik ombudsmanlık modelidir. Hâlbuki İspanya modelinde<br />

– ki Latin Amerika ülkelerinde İspanya modeli yaygındır – hem idareyi denetleme<br />

işlevi hem Ulusal İnsan Hakları Kurumu işlevi birleştirilmiş bir modeldir,<br />

bu yüzden de bunlara melez (hibrit) modeller de denilmektedir. Ve ICC’de A statüsü<br />

alan ombudsmanlık kurumlarının çoğu bu modele yakın olanlardır. Hâlbuki klasik<br />

Ombudsman olanlara ICC tarafından A statüsü verilemiyor. Çünkü o yetki olarak da<br />

geniş yetkilendirilmemiştir insan hakları alanında, çoğulculuk bakımından yeterli değildir.<br />

Bu arada sorunuza cevaben şunu söyleyeyim: Ben Amerika Birleşik Devletlerini<br />

değil Latin Amerika ülkelerini kast ettim. Amerika’da da tabii ki ulusal insan hakları<br />

kurumu diye bir kurum yok benim bildiğim kadarıyla. Komisyon modeli olan kurumlarda<br />

ise onun da bana göre iki farklı alt modeli var. Bir, İngiltere’deki gibi Eşitlik<br />

ve Ayrımcılık Komisyonları şeklinde oluşan ve 11 üye veya 17 üye arasında oluşan<br />

kurumlar var. Bir de Fransa Danışma Komitesi gibi çok üyeli olan komisyon modelleri<br />

var. İşlev olarak da ikisi arasında çok temel bir fark vardır. Fransız Danışma Komitesi<br />

Modelinde sadece danışma işlevi görür, şikâyetleri inceleme yetkisi verilmez ve daha<br />

çok tavsiye edici ve istişare edici bir işlevi vardır. Hâlbuki İngiltere modelinde ise 11<br />

üyedir ve bu ayrımcılık şikâyetlerini incelemekle yetkilidir ve aynı zamanda insan<br />

hakları alanında sadece tavsiye değil inceleme ve denetleme yetkisiyle daha geniş bir<br />

şekilde yetkilendirilmiştir. İkinci sorunuza da cevap vermiş oldum.<br />

İspanyayla ilgili hatırladığım şunu da söyleyebilirim tabii İspanya’da 17 tane özerk<br />

bölge olduğu için İspanya’daki modelde ulusal kurum bütün ülkede yetkilidir. Zaten<br />

ulusal insan hakları kurumları bölgesel yetkilendirilemez. Yoksa ICC’den kabul<br />

50


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

alamaz. Ülkenin tamamında yetkili olmak zorundadır, coğrafi yetki alanı itibariyle.<br />

Dolayısıyla her özerk bölgede Ombudsmanlık olması bir anlamda onun bir büro yapılanması<br />

gibidir; ama ülkenin tamamında İspanya’daki Ombudsman yetkilidir.<br />

İngiltere’de de üç tane ICC’den A statüsü almış kurum var; ama siz ICC’de sadece<br />

bir kurumu uluslararası alanda yetkilendirebilirsiniz o da İngiltere Eşitlik ve İnsan<br />

Hakları Komisyonu olmuş. Yani ulusal insan hakları kurum modelinde uluslararası<br />

toplum bakımından tek bir muhatap esas alınıyor; ama birden fazla ulusal insan hakları<br />

kurumu da kurulabiliyor.<br />

Justice Shri Cyriac JOSEPH<br />

Hint modeli, Hindistan modelini hiç biliyor musunuz? Hindistan’daki modeli hiç<br />

duydunuz mu, inceleyebildiniz mi?<br />

Abdurrahman EREN<br />

Bildiğim kadarıyla Hindistan federal bir devlet olduğu için hem federal düzeyde bir<br />

ulusal insan hakları kurumu olduğu, hem de her devletin, eyaletin kendi Ulusal İnsan<br />

Hakları Kurumu olduğu. Hindistan’daki merkezi kurumun daha çok yüksek yargıçlardan<br />

oluşan bir yapısı var. Hâkim ve yargıçlardan oluşan bir kurumsal yapılanması<br />

söz konusu. Dolayısıyla yani o ülkenin federatif olması da burada aslında kurum modelini<br />

belirleyici olabilir. Federal devletlere genellikle hem federal düzeyde bir kurum<br />

ve her federe, eyalet düzeyinde de ayrı ayrı kurumlar kuruluyor Hindistan’da bildiğim<br />

kadarıyla böyle bir yapılanma var.<br />

Turgut TARHANLI<br />

Mrs. Field, eğer eklemek isterse kendisine söz verebilirim.<br />

Melanie FIELD<br />

Teşekkürler. Yanlış anlama olmasın İngiltere’yle ilgili. Üç konuşmacının da söylediği<br />

gibi üç tane A statüsüne sahip İnsan Hakları Kurumu var. Kuzey İrlanda, İskoçya ve<br />

İngiltere Komisyonları bunlar. Hiçbiri birbirinin işine karışmaz. Her biri kendi işini,<br />

kendi bölgesine göre yapar ve aralarında bir anlaşma vardır, üç komisyon arasında<br />

bir anlaşma vardır ve nasıl çalışacağımıza ilişkin bir anlaşma imzaladık. Ve uluslararası<br />

kurumlarla ilişkilerimiz konusunda da bir anlaşma yaptık, bütün Birleşik Krallığı<br />

ilgilendiren konularda nasıl işbirliği yapacağımız konusunda da bir anlaşmamız var.<br />

51


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Nezir AKYEŞİLMEN Selçuk Üniversitesi İnsan Hakları Merkezi<br />

Teşekkür ederim, güzel sunumlar için. Ben Nezir Akyeşilmen, Selçuk Üniversitesi İnsan<br />

Hakları Merkezi’nden. Abdurrahman Hoca’ya bir sorum olacak. Şimdi kurumun<br />

web sitesine baktığımız zaman Türkçe ve İngilizce siteleri var. Fakat mesela Kürtçe<br />

ve Arapça yok. Milyonlarca Kürtçe konuşan insanları düşündüğümüz zaman Arap<br />

vatandaşlarımız ve Suriyeli mülteciler de bunların İngilizce ve Türkçe anlama şansları<br />

biraz daha düşük. Bu çerçevede mesela Kürtçe ya da Arapça Kurum’a başvurabilir mi<br />

insanlar, yani şikâyette bulunabilir mi? Bu durumda sizin bunlara cevap verebilecek<br />

personeliniz var mı? Teşekkür ederim.<br />

Abdurrahman EREN<br />

Şimdi tabii ki Türkiye’de bu anadil konusunda hukuk sisteminin kendi içinde temel<br />

sorunları var. Dolayısıyla bu sadece Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun çözüm<br />

üretebileceği bir şey değil. Bizim tabii ana sorunumuz daha çok Türkiye’de azınlık<br />

tanımında problem var. Biz uluslararası sözleşmelerde dilsel azınlıkları, etnik kimliğe<br />

göre azınlıkları azınlık olarak iç hukukta tanımıyoruz ve buna ilişkin sözleşmeleri Avrupa<br />

Konseyi’nin iki sözleşmesinde de azınlık çerçeve sözleşmesi ve dil konusundaki<br />

sözleşmeye de bu anlamda taraf olmamıştık bugüne kadar ve diğer sözleşmelere de<br />

azınlık tanımında çekince koyuyoruz. Bize göre azınlık Türkiye’de sadece Ermeni,<br />

Rum ve Museviler olarak. Böyle olduğu için tabii Türkiye bu konuda anadil konusunda<br />

toptan, bütün sisteme yönelik çözümler üretemiyor; ama şunu söyleyebiliriz.<br />

Türkiye son 10 yıl içinde bu konuda çok ciddi bir dönüşüme başlamıştır. İşte Kürtçe<br />

televizyon, Arapça TRT’de yani devletin televizyonunda Kürtçe yayınlar, Arapça diğer<br />

ana diller, yayınlar başlamıştır. Anadilde cezaevlerinde adil yargılanma kapsamında<br />

anadilde savunma hakkı en geniş bir şekilde tanınmıştır. Aynı şekilde eğitimde seçmeli<br />

dersler. Yani şunu söylemek istiyorum ki Türkiye’de de bu konuda bir politika<br />

değişikliği başlamıştır. En son bizim Kurumumuza da Kürtçe başvuru yapılmış, bir<br />

olayla ilgili. Dolayısıyla bizim bu konularda önyargımız yok kurum olarak. Zaten şu<br />

anda web sayfamızın İngilizcesini daha yeni hazırladık. Arapçasını, Kürtçesini tabii ne<br />

kadar zaman sonra hazırlarız, zaten personelimizi de yeni aldık göreve, bir hafta filan<br />

oldu başlayalı. Onların içinde Kürtçe bilen vardır tahminim. Onlardan da yararlanabiliriz.<br />

Gerekirse bu konuda gerekli adımları atacağımızı düşünüyorum. Anadillere<br />

karşı hiçbir önyargı ben Kurulda görmedim. Kurul üyelerimiz bu konuda gayet bence<br />

geniş düşünüyor diye bir şey söyleyebilirim.<br />

52


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Turgut TARHANLI<br />

Belki bunu azınlık statüsünün tanınmasına bağlı yorumlamayıp da hani adalete erişim<br />

veya hak savunucuları ya da mağduriyeti dile getirmenin usulü bir çalışma olarak<br />

düşünmek de mümkün olabilir. Ben mesela bizim Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları<br />

Merkezinin İngiltere’de yaptığı bir çalışmada örneğin tanıklık için adli makamlara<br />

başvurduğunuz zaman arkadaşlarımız yerinde inceleme yapmak için gitmişlerdi. Girişte<br />

işte mahkeme binasında masalar var. Orada Türkçe dahi evrak olduğunu yani<br />

daha doğrusu broşür olduğunu görmüşlerdi hatta bir tane alıp getirmişler ve çocuk<br />

olursanız işte çocuk olarak ne yapmanız gerekiyor veya yetişkin olarak ne yapmanız<br />

gerekiyor, işte Sırpça, Hırvatça, Rusça vesaire gibi diller.<br />

Türkiye aslında bir geçiş ülkesi olduğu için belki bunu sadece hani azınlıklar çerçevesi<br />

içinde bir dil meselesi olarak görmeyip, işte Moldovalısı, Bulgarı, Yunanlısı,<br />

Arap’ı, Süryani’si vesaire gibi de düşünmek mümkün. O zaman bu kısıt bir yerde<br />

ortadan kalkmış olabilir. Yani, normal olan çünkü bu. Ben aynı tartışmayı Feray Salman<br />

Hanımın işaret ettiği 2004 yılında Avrupa Birliği Ombudsmanı ve 12 Avrupa<br />

Ombudsmanıyla ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu’yla Bilgi Üniversitesi’nde yapığımız<br />

toplantıdan hatırlıyorum. Orada mütekabiliyet meselesini tartışmıştık ve o zaman<br />

bu konudan sorumlu olan bir akademik öğretim üyemiz, mütekabiliyet mesela<br />

siz yani yabancıların Ombudsmanlık meselesinden yararlanması için mütekabiliyet<br />

esasını yani kendi ülkelerinin de yabancılara böyle bir hakkı tanımış olmasına bağlı<br />

bir görüş, bir argüman ileri sürmüştü. Ben de buna itiraz etmiştim o zaman. Yani<br />

bunun uygun olmayacağını. Çünkü eğer bir mağduriyet söz konusuysa bu mağduriyetin<br />

Türkiye’de meydana geldiğini ve Türkiye Devleti’nin bu konuya ilişkin bir cevap<br />

vermesi gerektiğini savunmuştum. Türkiye Devleti’nin bu konuya ilişkin tutumu çok<br />

da önemli değil. Bugün karşılıklılık esası meselesi değildir. Buna verdiği cevap şu olmuştu.<br />

Türkiye Devleti’nin bir şeref ve onuru vardır, bunu yapamayız demişti. Mesela<br />

Türkiye Devleti’nin şeref ve onurunun aslında tam da bu mütekabiliyet esasına bağlı<br />

olmadığı zaman gerçekleşeceğini düşünüyorum. Yani mağduriyetin dile getirilmesine<br />

imkân veren bir devlet olmanızla, bunu yabancı uyruklu farklı bir ülkenin veya devletin<br />

mensubu olan bir kişiyi o devlete bağlı tutmak açısından. Bu tabii bu meselede<br />

söz konusu olan bir durum değil. Ama olabildiğince kastım mağduriyet beyanlarının<br />

güçlü ve direkt bir biçimde iletilebilmesi ve kurumun da bunlara cevap verebilir ve<br />

misyonunu yerine getirebilir bir hüviyete sahip olması, bunu kastediyoruz. Arkada<br />

beyefendi, evet, buyurunuz.<br />

53


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Abdurrahman ÜNLÜ MAZLUMDER<br />

Abdrurahman Ünlü, MAZLUMDER. Ben İngiltere tecrübesiyle ilgili bir soru sormak<br />

istiyorum. Bu aslında dil konusuyla da belki bağıntılı. Ulaşılabilirlik konusu önemli,<br />

bir İnsan Hakları Kurumu açısından. İngiltere ve ulaşılabilirlik. Dolayısıyla teşkilatlanma<br />

yapısı itibarıyla durum nedir? Bizdeki durum zaten vahim, onu söylemeye de<br />

gerek yok belki. İngiltere tecrübesini merak ediyorum.<br />

Turgut TARHANLI<br />

Evet, söz Sayın Field’ın.<br />

Melanie FIELD<br />

Teşekkürler. Birleşik Krallık’ta iki anadil var. Bir tanesi koruma altında olan Gal dili.<br />

Bir Galler dili kanunumuz var, kamuya verilen bilgi Gal dilinde verilmeli, Galli insanlara<br />

Gal dilinde verilmeli. Cardiff’teki ofis hem İngilizce hem Gal dilinde her türlü yayını<br />

sağlıyor. Diğer bir konu, pek çoğunuzda olduğu gibi, diğer ülkelerden gelen pek<br />

çok göçmen var, gelenlerin pek çoğu da İngilizce konuşmuyor ya da çok az biliyorlar.<br />

Hükümet bu konuda bir politika geliştirdi. İngiltere’de yaşamak için gelen, İngilizce<br />

öğrenmek için gelen kişiler İngilizce öğreniyorlar; ama azınlık dillerinde bilgi verme<br />

konusunda hükümet çok da istekli değil. Dolayısıyla gelenlerin İngilizce öğrenmesi<br />

bekleniyor; ama tabii bizim Komisyonumuz farklı dillerde bilgi verilmesinden yana.<br />

Orada bizim bir yardım hattımız var. Şimdi hükümet bu yardım hattıyla pek çok dilde<br />

dil yardımı, tercüme yardımı veriyor. Bu yardım hattını çevirdiğinizde kişilere farklı<br />

dillerde bilgi vermek mümkün oluyor.<br />

Bir de işitme sorunu olan kişiler için de işaret dili sağlanıyor onlara, İngilizce okuyamayan<br />

kişilere işaret dili ile bilgi hizmeti veriyoruz. Ayrıca Birleşmiş Milletler’in iş<br />

dünyası için kılavuzu var. Mesela temizleme sektörü açısından önemli. Çünkü göçmen<br />

kişilerin pek çoğu ofis temizlemesi işinde çalışıyorlar ve ofisteki görevlilerin ne<br />

istediğini anlamıyorlar, karşılıklı iletişim kuramıyorlar. Dolayısıyla işte burada farklı<br />

dillerde iş dünyasında çalışan kişilere bilgi veren kılavuzlarımız var. Konuşmamda da<br />

söylemiştim. Bu kişiler tabii ki özelikle zor şartlar altında dezavantajlı pozisyondaki<br />

insanlara yardım açısından önem kazanıyor.<br />

54


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Emma SINCLAIR Human Rights Watch<br />

Teşekkür derim. Emma Sinclair, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Human Rights Watch,<br />

Türkiye temsilcisiyim. Ben istiyorsanız hem İngilizce hem Türkçe sorabilirim; ama<br />

tercüman arkadaşlar var zaten. Ben Abdurrahman Bey’e bir soru sormak istedim. Siz<br />

rapor yazıyorsunuz mesela Geziyle ilgili bir rapor yazdınız ve bir başka konuyla ilgili<br />

mülteci sorunlarıyla ilgili, hapishanedeki sorunlarla ilgili tek vaka üzerine bazen bir<br />

rapor hazırlıyorsunuz, bir kurul olarak; ama benim açımdan basında çok az yer alıyorsunuz.<br />

Bu rapor çok fazla yansımıyor basına. Yani yeteri kadar değil diyebilirim.<br />

Çünkü aslında kamuoyunda yer bulmak yani bu dünyada artık her ülkede geçerli<br />

zaten çok çok önemli. Sizin faaliyetleriniz, değerli faaliyetleriniz yeteri kadar yansımıyor<br />

basına. Acaba siz düşündünüz mü böyle bir basın sözcüsü ya da direkt basın<br />

bilgilendirme rolü geliştirmeyi düşündünüz mü acaba? Ve aynı zamanda acaba şey,<br />

İngiltere tecrübesinden sormak istedim Melanie Hanım’a, İngiltere’de acaba siz basını<br />

doğrudan ne kadar bilgilendirebiliyorsunuz çalışmalarınızla ilgili olarak? Bu konuda<br />

görevlendirilmiş bir basın komiseriniz var mı? Yani muntazaman basına bilgi aktaran<br />

bir kişi var mı? Aslında bilgilendirmekten bahsetmiyorum; ama en azından düzenli<br />

olarak basınla iletişim kurmak bence çok önemli bir rol. Aynı zamanda yani basın<br />

tabii ki her zaman çok böyle basit mesajlar istiyor yani böyle bütün detayları duymak<br />

istemiyor ve özet hazırlamak lazım basın için yani çünkü onlar bu uzun raporları<br />

zaten şey, okuyamazlar, benim yaşadığım tecrübeden bahsediyorum aynı zamanda.<br />

Evet, onu sormak isterim.<br />

Feray SALMAN<br />

Bir şey ekleyebilir miyim soruya? Sadece ekleme bakımından. Bir de hani belki bu<br />

soruya yanıt verirken basına gitmenin anlamı şu, biz bir ihlal bulduk, iyi bir örnek<br />

bulduk, neyse yani neyse artık insan hakları bakımından, değişimi talep ettiğimiz şey,<br />

şunları şunları tavsiye ettik. Peki, ne kadar bu tavsiyelerimize yanıt verdiler? Ne yaptıkları<br />

da basın bakımından hani bu çerçeve içerisinde bunu bunu böyle planlamış,<br />

böyle yapmış ve böyle deneyimleymişler mi?<br />

Turgut TARHANLI<br />

Yani sorunun iki cephesi olduğunu anlıyorum. Bir, kurum’un halkla ilişkiler politikası<br />

anlamında bir misyonu var mı ya da nasıl olmalı? İki, tespit ettiklerine bağlı olarak<br />

da sonrasına ilişkin bir yönlendirme ve bilinçli bir takibi sağlama misyonu gibi anlıyorum.<br />

55


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Abdurrahman EREN<br />

Bu tespite tamamen katılıyorum. Aslında bizim sorunumuzu tam dışarıdan bir gözlemci<br />

olarak çok doğru tespit etmişsiniz. Biz de aslında bu sorunu hep dillendiriyoruz<br />

Kurumda. Bizim şöyle bir sorunumuz vardı. Şu ana kadar kurum kurulduktan sonra<br />

Başbakanlık personelini istihdam ediyorduk. Kendi personelimizi alamamıştık. Dolayısıyla<br />

Başbakanlık personeli aslında zaten Paris Prensipleri’ne uygun değil. Çünkü bu<br />

destek personeliyle bütün faaliyetleri yürütmek doğru bir yaklaşım değil. Dolayısıyla<br />

bizim hep kafamızda bir an önce yapılanmayı sağlayıp, bu personeli gönderip, kendi<br />

ihtiyaçlarımıza göre yeniden bir personel alımı yapmak vardı. Tabii burada işte bu<br />

çerçevede yine biz 15 kurum elemanı aldık. Bu ihtiyacın da acil olduğu, bizim bir tanıtım<br />

problemimiz olduğu zaten Kurul’da görüşüldü. Dolayısıyla aslında bu biraz, bu<br />

personel değişiminin getirdiği bir şey olarak sorun olarak kaldı; ama en kısa zamanda<br />

yeni aldığımız elemanlar içerisinde birisini mutlaka bu işle görevlendirmek için kurul<br />

bunu gündemine aldı zaten. Bunu konuştuk yani kurulda.<br />

Diğer soru, takip konusu, evet, evet. Çok doğru aslında tabii ki önemli olan insan hakları<br />

kurumlarının bu tip çalışmalarda karar aldıktan sonra kararların uygulanabilirliğini<br />

takip etme süreci ve bununla ilgili aslında hep yine aynı soruna işaret edeceğim.<br />

Dediğim gibi bir haftalık personelimiz var. Önceki personelle bu işleri yapabildiğimiz<br />

kadar yapabildik. Aynı personelle devam etmememiz gerektiğini, çünkü bağımsızlığımızı<br />

etkileyecek bir konu olduğunu düşündük. Bir an önce bu personel değişimi<br />

gerçekleşti ve bu alanda takip konusunda, bu eksikliklerin bundan sonraki en kısa<br />

zamanda bence giderileceğini düşünüyorum. Yani biraz bundan kaynaklanan bir sorundu<br />

bu.<br />

Melanie FIELD<br />

Teşekkür ederim, ilginç bir soru sordunuz. Biz tabii ki İngiltere’de hepinizin burada<br />

da yaptığı gibi basının ifade özgürlüğüne çok büyük önem atfederiz. Siz de öyle yapıyorsunuzdur<br />

eminim; ama yine de İngiltere’deki basının siyasi ittifakları olabiliyor<br />

ve onlar da gazetelerini satabilmek için bazı ittifaklara başvurmak zorunda kalıyorlar.<br />

Tabii biz İngiltere’de basının belli bölümleriyle işbirliği yapmaktayız ve yaptığımız,<br />

insan hakları açısından son derece önemli. Medyanın bazı bölümleri aslında insan<br />

hakları aleyhtarı kişilerden oluşuyor ve yardımcı da olmuyorlar ve çok sıklıkla sizin<br />

vurguladığınız insan hakları ile ilgili konuları tamamen yanlış bir şekilde haber yapıyorlar.<br />

Bizim bütün bunlardan öğrendiğimiz şu; 200 kişilik bir küçük örgüt İngiltere<br />

medyasıyla bir mücadeleye giremez. Çünkü kazanan biz olmayacağız. Biz daha ziyade<br />

delile dayalı, ölçümlü, ölçülü, bilgilendirme yapıyoruz. Basın açıklamalarımız var<br />

56


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

tabii. Yaptığımız çalışmaları yayınlıyoruz. Yapıcı ilişkiler kurmaya çalışıyoruz. Bizim<br />

konularımızla ilgilenen belli başlı gazetecilerle bu bağlantıları kuruyoruz. Ve evet,<br />

basın haberlerimizde yaptığımız çalışmaları anlatıyoruz. Basit mesajlar vererek bunu<br />

yapıyoruz. Yani çok geniş bir kitleye hitap edecek mesajlar bunlar. Mesela mülteciler<br />

ve Romanlar. Onların ayrımcılığa tabi tutulduğunu, düşmanca davranışlarla karşılaştıklarını<br />

biliyoruz. Tabii bu “travellers” dediğimiz sürekli seyahat halinde olan kişilerle<br />

ilgili davalar da açıldı ve onlara karşı ayrımcılık yapıldığı görüldü. Mesela onların<br />

ikamet başvuruları devlet bakanlığı tarafından kabul edilmedi. Yani bu mahkeme<br />

kararlarıyla mücadele etmek adına biz daha kapsamlı mesajlar vermeye çalıştık. Bu<br />

hakların herkes için geçerli olduğunu vurgulamaya çalıştık. Mesela yaşayacak bir yeri<br />

olma hakkının her bireyin hakkı olduğunu vurguladık. Mesela bu hakların evrenselliğini<br />

vurguladık. Mesela halkın genelinin popüler olarak görmediği bu kesimlere karşı<br />

bu şekilde bir yaklaşım sergiledik.<br />

Turgut TARHANLI<br />

Gerekli bir meseledir. Biz yine yargıya ilişkin bir çalışmada Bilgi Üniversitesi İnsan<br />

Hakları Merkezinde bunu Bakanlığa da sunduk ve yargı reformu çalışmalarına da<br />

dâhil etmişlerdi o zaman – doğruya da doğru- altını çizmek lazım. Mesela önemli davaların<br />

gidişiyle ilgili kamuyu aydınlatma görevini Bakanlığın yapması lazım. Mevcut<br />

yapı içerisinde büyük ölçüde polis raporlarından, emniyetin raporlarından kamuoyu<br />

bilgilenmiş oluyor ki bu sağlıklı bir yol değil. Dolayısıyla bunu bütünsel ve tabii ki<br />

bu oturumun belki konusu değil; ama belki Türkiye İnsan Hakları Kurumu bunu<br />

diğer kurumlar açısından da örneğin yargının işleyişiyle ve bilgilendirmesi için de bir<br />

misyon yerine getirebilir. Çünkü çok güçlü bir kurum aslında. Bütün insan hakları<br />

meselesine yukardan bakma ve elini uzatma ve işaret etme gibi bir yetkisi var. Dolayısıyla<br />

o bağlamda da değer taşıdığını düşünüyorum. Buyurunuz.<br />

Gökhan KOÇYILDIRIM UNICEF Türkiye Temsilciliği<br />

Merhabalar Gökhan Koçyıldırım benim ismim, UNICEF Türkiye Temsilciliği’nden<br />

katılıyorum. Çok teşekkürler, çok faydalandık sunumlardan. Benim iki kısa sorum<br />

olacak. Birincisi, uluslararası izleme mekanizmalarıyla ilgili, uluslararası sözleşmelere<br />

uygunluk bağlamında. Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun, uluslararası kurumların<br />

Türkiye’deki uluslararası sözleşmelerinin uygulanmasına ilişkin verdikleri raporlara<br />

yönelik bir envanter çalışması var mı veya bir izleme çalışması var mı genel olarak?<br />

Bunu şu bağlamda soruyorum. Örneğin, biliyorsunuz evrensel periyodik izleme<br />

2015’in hemen başında oldu. Türkiye’ye bir sürü öneri geldi başka ülkelerden ya da<br />

söz gelimi benim daha iyi bildiğim bir alan olan Çocuk Hakları Komitesi 2012’de so-<br />

57


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

nuç gözlemlerini verdi. Bu önerilerden doğru Türkiye’deki yasal durumu da dikkate<br />

alarak bir envanter çalışması yapıyor mu ya da böyle bir planı var mı, Türkiye İnsan<br />

Hakları Kurumu – ki bir benzerini Hocamın liderliğinde Çocuk Hakları Sözleşmesi<br />

için yapmıştık daha önce. İkinci sorum bununla bağlantılı, İngiltere’deki uygulamayı<br />

da merak ediyorum açıkçası. Bazı ulusal insan hakları kurumlarının yasalar çıkmadan<br />

önce parlamentoya brifingler verdiğini biliyoruz. Örneğin bu yasadaki insan hakları<br />

problemleri şunlardır gibi. Bu bazen belli tartışmaların dozunun azalmasına da yarar<br />

sağlayabiliyor, örneğin Türkiye’de iç güvenlik yasasını çok tartıştık yakın zamanda.<br />

İnsan Hakları Kurumu’nun veya Kurul’un bu şekilde bir tasarrufu oldu mu veya böyle<br />

bir başvuru geldi mi ya da bununla ilgili görevleri nasıl görüyorsunuz? Bunları merak<br />

ettim. Teşekkür ederim.<br />

Abdurrahman EREN<br />

Tabii ki ulusal insan hakları kurumlarının uluslararası örgütlerle işbirliği ana görevlerinden<br />

bir tanesidir. Zaten Ulusal İnsan Hakları Kurumu bu anlamda bir köprü<br />

rolü üstlenmektedir. Hem sivil toplumla devlet kurumları arasında bir köprü hem de<br />

ulusal ve uluslararası kurumlar arasında bir köprü işlevi var. Bu Türkiye İnsan Hakları<br />

Kurumu’na özgü değil, bütün ulusal insan hakları kurumlarından beklenen ana<br />

görev ve işlevlerden bir tanesidir. Tabii Türkiye İnsan Hakları Kurumu dediğimiz gibi<br />

aslında yeni bir kurum ve yeniden yapılanmasını henüz daha yeni yeni tamamlıyor bu<br />

tip işlevler bakımından. Kurumsal olarak henüz bir istatistik çalışması yapmış değiliz;<br />

ama kurul üyelerimizin aslında bizim bir şansımız çeşitli sivil toplum örgütlerinde<br />

deneyimli olan kurul üyelerimiz var, akademisyen kurul üyelerimiz var. Tabii kişisel<br />

olarak biz bunları takip ediyoruz; ama kurum kimliği adı altında bir istatistiğimiz, bir<br />

çalışmamız maalesef henüz yok.<br />

Turgut TARHANLI<br />

Efendim, süre de ilerliyor. Sorularınız gayet içerikli ve konuşmacılar da detaylı cevaplar<br />

veriyorlar; ancak programımızı burada tahrip etme gibi bir endişe içindeyim, bilmiyorum.<br />

Şu anda bir saati doldurmak üzereyiz tartışmalara 20 geçe başlamıştık, ben<br />

Sayın Başkan’a danışayım. Nasıl ilerleyelim? 30’da bitirelim, tamam. Soru isteyenleri<br />

görebilir miyim? Bir, iki, üç, dört. Peki, isterseniz soruların tümünü alayım. Ve dolayısıyla<br />

soruları aldıktan sonra konuşmacılar eğer uygun bulurlarsa kendileri o şekilde<br />

ilerlesin. Dolayısıyla soru almayı tamamlamış olalım ve konuşmacılara söz verelim. En<br />

arkadaki beyefendiyle başlayalım.<br />

58


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Murat KÖYLÜ KAOS GL<br />

Merhaba, Murat Köylü, KAOS GL Derneğinden. Benim Bayan Melanie’ye bir sorum<br />

olacak. Bildiğim kadarıyla, – eksik biliyor olabilirim – İngiltere’de çoğulcu bir hukuk<br />

sistemi var. Yani işte Müslümanların, Yahudilerin veya başka gurupların belirli çerçevede,<br />

belirli kapsamda yargılanabildiği yani yargılanma talebinde bulunabildikleri ve<br />

belli mahkemelere gidebildiklerini biliyorum. Bu çoğulcu hukuk sistemi içinde Eşitlik<br />

Komisyonu’nun yetkisi nasıl acaba? Yani bununla ilişkileriniz ne düzeyde? Bununla<br />

ilgili kısa bir bilgi verirseniz, açıklarsanız sevinirim.<br />

Turgut TARHANLI<br />

Hemen burada Shahidzadeh. Lütfen<br />

Afarin SHAHIDZADEH BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ulusal Kurumlar ve<br />

Bölgesel Mekanizmalar Bölümü Başkan Yardımcısı<br />

Teşekkür ederim. Teknik açıklama getirmek istedim önce. Bölgesel insan hakları kurumları<br />

bir tarafta, bir tarafta ulusal kurumlar. Paris Prensipleri bütün ülkenin toprak<br />

bölgesini de kapsayarak prensiplerini ortaya koymuştur. Dolayısıyla ICC’nin akreditasyon<br />

verebilmesi için İnsan Hakları Kurumu bir defa Birleşmiş Milletler’in bir üyesi<br />

olması gerekir ve ülke içindeki bütün her bölgedeki insan haklarını koruyor olması<br />

gerekir.<br />

İkincisi, Human Rights Watch’tan gelen arkadaşımızın söyledikleri ve medyayla ilişkiler.<br />

Burada sadece medyayı değil; ama bir tek yazılı basın değil bütün medyayı dikkate<br />

almak gerekir. Çünkü ulusal insan hakları kurumları sadece hakları geliştirmek değil,<br />

hakları korumakla da sorumlu ve herkese haklarını bildirmekle görevli, kendi insan<br />

haklarını savunmak için insanlar neler yapabilir, insanların hakları nelerdir, bunları<br />

öğretiyor. Bugün artık herkes okuma yazma bilmiyor tabi bazı ülkelerde daha, artık<br />

gazete satılmıyor bile.<br />

Dolayısıyla televizyonlarla radyolarla internet üzerinden bilgi vermek gerekir, çok basit<br />

bir şekilde insanlara insan haklarıyla ilgili bilgi verilmelidir ki aile içi şiddetle ilgili<br />

İstanbul Sözleşmesi’ne katıldınız mesela. O zaman akşam saatlerinde izlemenin en<br />

yüksek olduğu saatte bu konuda bilgi vermek gerekir. Dolayısıyla ev kadınları da aile<br />

içi şiddetin bir suç olduğunu anlamalılar. Bir aileye dair değildir ya da kültür meselesi<br />

değildir bu. Pek çok ülkede polis bile anlamıyor. Aile içi şiddetin bir suç olduğunu<br />

polis bile anlamıyor. Dolayısıyla bunun açıklığa kavuşması gerekir. Bu türlü insan<br />

hakları kurumları, insan haklarının ne olduğunu bütün ülke çapında anlatmalılar.<br />

59


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

İnsanı bilgilendirmeliler. Ben bakın, Cenevre’de İşkencenin Önlenmesi Kurumu’ndan<br />

bütün panelistlere teşekkür ediyorum, özellikle Melanie’ye de tabii ki hassas gruplara<br />

ve gözaltındaki hassas gruplara dikkatimizi çektiği için teşekkür ediyorum. Koordinasyon<br />

tabii burada çok önemli. Türkiye, Birleşik Krallık ve bu odada bulunan pek<br />

çok başka kurum, denetim kurumlarından bahsettiler. Birbirleri ile görevleri örtüşen<br />

kurumlar da var ülkelerde tabii. Şimdi burada iyi uygulamada örnek bana gösterebilir<br />

misiniz, dediğim gibi çok benzer konularda çalışan kurumların olduğu bir ülkede<br />

bunların örtüşmemesi için ya da birbirleriyle çelişkili çalışmaması için, birbirine karşı<br />

tutumda olmaması için nasıl bir kontrol lazım, ne gerekli?<br />

Serpil ÇAKIN Kamu Denetçisi<br />

Ben Kamu Denetçisi Serpil Çakın. Konunun önemine binaen biraz katkı sunmak istedim.<br />

Ülkemizde iki tane kurum var: Biri İnsan Hakları Kurumu, biri Kamu Denetçiliği Kurumu.<br />

Ben de temsilcisi olarak bulunduğum için kendimde bu anlamda sorumluluk hissettim.<br />

Kamu Denetçiliği Kurumu da iki yıllık bir geçmişe sahip ve özellikle insanların ulaşılabilirliği<br />

tabii çok önemli. Biz kurulduğumuzda Kurumu tanıtmak için hazırladığımız<br />

afişleri Türkçe, İngilizce, Kürtçe tüm kitlelere ulaşabilecek ve anlayabileceği dilde<br />

düzenledik ve ülkenin bölgesel özeliklerini dikkate alarak ona göre ülkeye dağıtımını<br />

yaptık. Ayrıca ikincil mevzuatımızda da insanların istediği dilde başvurabilmesi, böyle<br />

bir rahatlığı sağlayabilmek için kural Türkçe başvuru; ama eğer işte Ceza Kanunumuzda<br />

ifade edildiği gibi kendini daha iyi ifade edebiliyor yani başka bir dilde daha<br />

iyi ifade edebiliyorsa buna da imkân tanıyoruz ve başka bir dilde başvurusunu alıp,<br />

biz tercümesini yaptırıp, sonuçlandırıyoruz.<br />

Sorulardan hareketle şu tespite katılıyorum, İnsan Hakları Kurumu ve Kamu Denetçiliği<br />

Kurumu, aslında üst düzeyde ikili diyaloglarımız var, her zaman ikili ve belki<br />

zihinsel olarak birbirimize desteğiz; ama kurumsal olarak destek anlamında doğru<br />

tespitler. Bunu birlikte daha çok geliştirmemiz gerekiyor diye düşünüyorum.<br />

Bir de yine sorulara cevap olabilir diye düşündüm, hani ülkedeki örneklerden biri<br />

olmamız nedeniyle. Evet, paylaşım, basınla paylaşım çok önemli. Biz buna önem<br />

veriyoruz ve özellikle basın birimimiz çıkan, işte kamuoyunda karşılık bulabilecek<br />

kararlarımızı bizzat bizim basın birimimiz paylaşıyor ilgili basın kuruluşlarıyla, basında<br />

çıkıyor hatta bunun olumlu geri dönüşlerini alıyoruz. Çünkü insanlar oradan<br />

duyarak, görerek öğrenerek Kurumumuza başvuruda bulunuyorlar veya sosyal medya<br />

aracılıyla duyuruyoruz. Yine sosyal medyada örgütlenip, Kurumumuza başvuru<br />

yapabiliyorlar. Bir katkı olarak aktarmak istedim, soru sormayacağım.<br />

60


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Turgut TARHANLI<br />

Teşekkür ederiz. Sayın Field’la başlamak istiyorum bu defa ve Profesör Eren’le devam<br />

edelim.<br />

Melanie FIELD<br />

Teşekkür ederim. İsminizi kaçırdım; ama arkadaki arkadaşa söylemek isterim. Evet,<br />

İngiltere’de ikili bir hukuk sistemi var dediniz. Bu tam da doğru değil. Bir medeni<br />

hukukumuz var, medeni hukuk sistemi var Birleşik Krallık’ta. Birleşik Krallığın kanunları<br />

da kendi kanunları tabi ki. Bazı azınlıklar dini ya da etnik azınlıklar var ya da<br />

iş dünyasında ihtilaf ların çözülmesinde farklı sistemler var ve Birleşik Krallığın hukuk<br />

sisteminin içinde olmayan bu tür ihtilaf çözüm olayları da var. Mesela istihdamla ilgili<br />

herhangi bir sorun olduğunda önce arabuluculuk sistemi var. Yargı yoluna gitmeden<br />

önce arabuluculuk var. Bir de dini tahkimler var. Burada Birleşik Krallığın hukuk<br />

sistemi içinde değil dini çözüm getiren, burada biz kurum olarak bu dini sorunların<br />

çözülmesi konunda bir fikir belirtmedik. Bunlarda bu konularda dikkatli olmak gerekir<br />

diye düşünüyorum ben.<br />

Kadınlar ve diğer azınlıklar bu sistem bağlamında nasıl bir muamele görmeliler? Birleşik<br />

Krallık’ta hukuki olarak evlilik yapmamış kişiler de var ve medeni nikah yapmamış;<br />

ama Church of England’ta evlenmiş kişiler var ya da iyi eğitimli olmayan bazı<br />

kadınlar ya da İngilizce bilmeyen kadınlar evlendiklerini sanıyorlar. Hukuki nikâh<br />

kıyıldığını sanıyorlar, ama sadece bir dini nikâh olduğunu mesela anlamıyorlar, bilmiyorlar.<br />

Dolayısıyla en uygun şekilde hukuka gitmeden, yargı yoluna gitmeden toplumlar<br />

bu konuları kendi içinde çözmeye çalışıyorlar; ama tabii ki hukuk herkese eşit<br />

mesafede duruyor, herkesi eşit olarak ele alıyor.<br />

Pratik bazı ipuçları verin dediniz, aynı konuda çalışan kurumların yaptıkları iş çakışmasın<br />

ya da tamamen birbirlerinin tersi olmasınlar. Tamamen tarafsız ve bağımsız<br />

olduğunuzda kendi görüşünüzü ortaya koyduğunuzda bu iş daha kolay. Biz çünkü<br />

medya tarafı değiliz. Lobi organizasyonu değiliz; ama pek çok kuruluşla işbirliği içinde<br />

çalışıyoruz. Aradaki farklılıkları görmeye ve bunları verimli bir şekilde yönetmeye<br />

çalışıyoruz. Aslında sadece ulaşmak istediğimiz hedefe giderken hangi yollardan<br />

geçeceğimiz de çok önemli. Bazen yazılı, resmi olarak anlaşmalar yapıyoruz çeşitli<br />

kurumlarla ya da bazılarıyla sözel anlaşmalar yapıyoruz ki şimdiye kadar bu işbirliği<br />

gayet iyi yürüdü.<br />

61


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Abdurrahman EREN<br />

Tabii birçok soru soruldu; ama özünde bir tane soru soruldu. O yüzden ben bir soruya<br />

cevap vereceğim. Birçok kişi söz aldı; ama bir tane soru soruldu. Bu da kurumlar arasındaki<br />

yetki çatışması nasıl gideriliyor veya nasıl giderilmeli sorusu. Şimdi benim ulusal insan<br />

hakları kurumları ve bu yetki çatışması sorununa aslında bir ülkenin ulusal insan hakları<br />

sisteminin bütünü içinde bakılması lazım. Dolayısıyla aslında bir ülkenin ulusal sistemi<br />

birbiriyle ilişkili, birbiriyle iç içe geçen sistemler gibidir. Dolayısıyla sizin, onun içine bir<br />

parçayı yerleştirirken mutlaka sistemin bütününü de göz önüne almanız lazım. Bu sizin<br />

kurum, model tercihinizde etkili olacağı gibi yetki çatışmasında da etkili olabilir. İşte örneğin<br />

diyelim ki İskandinav ülkelerinde Ombudsmanlık kurumları aynı zamanda idari yargının<br />

da işlerini gördüğü için onlara şikâyetleri inceleme konusunda da bir yetki veriliyor;<br />

ama Danimarka ise daha çok danışma ve tavsiyeyle sınırlı bir yetki alanında kaldığı için<br />

karşılıklı bir yetki çatışması doğmamış oluyor. Benzer şeyi Fransa için de söyleyebiliriz.<br />

Fransa’da da bir idari yargı sistemi olduğu için Fransa’da Danışma Komitesi’ne şikâyetleri<br />

inceleme gibi yarı yargısal bir yetki tanınmıyor. Çünkü onu karşılayacak bir Ombudsmanlık<br />

ve idari yargı istemi var. Türkiye için aslında burada bir sorun olduğunu söyleyebiliriz.<br />

Tabii Türkiye yargı ayrılığı sistemini benimsemiş. Hem adli hem idari yargı söz konusu.<br />

Yani böyle olunca Kamu Denetçiliği Kurumu kurulduğu zaman Kamu Denetçiliği Kurumu’na<br />

yarı yargısal yetkiler verilmedi. Dolayısıyla bu anlamda bir çatışma doğmamış oldu.<br />

Ancak Türkiye İnsan Hakları Kurumu ve Kamu Denetçiliği Kurumu beraber kuruldukları<br />

için burada her ikisi de bazı konularda bir yetki çatışması ortaya çıkabilir; ama Türkiye<br />

İnsan Hakları Kurumu çok genel yetkili, hem özel alandaki insan hakları ihlalleri hem<br />

kamudaki insan hakları ihlalleriyle yetkili olduğu için eğer biz önceliğimizi kamunun denetiminin<br />

dışında aslında diğer insan hakları sorunlarına ağırlık verdiğimiz zaman, idareye<br />

ilişkin noktada da Kamu Denetçiliği ön plana çıktığı durumda büyük ihtimalle bir yetki<br />

çatışması da doğmayacağını düşünüyorum.<br />

Turgut TARHANLI<br />

Efendim, ilk oturumun sonuna detaylı bir tartışmayla ve sunumlarla gelmiş bulunuyoruz.<br />

Bu konferansın başlığını hatırlatmak istiyorum, hepiniz takip ediyorsunuz: İyi Uygulama<br />

Örnekleri ve Deneyim Paylaşımı. O yüzden diyorum ki bu başlığa uygun bir ilk oturumu<br />

gerçekleştirmiş olduk. Başta sayın sunum yapan konuşmacılar, daha sonra sizlerin<br />

içerikli katkılarınız ve sorularınızla… Dolayısıyla ben kapatırken Türkiye İnsan Hakları<br />

Kurumu’nun Sayın Başkanı’na böyle bir oturum, böyle bir toplantı, böyle bir konferansı<br />

gerçekleştirdikleri için ve bu işbirliğine destek veren yabancı konuklarımıza, Türkiye’den<br />

katılan tüm konuşmacı ve konuklara şükranlarımı sunuyorum ve toplantının bundan<br />

sonraki oturumlarının da aynı heyecan ve etkiyle sürmesini diliyorum. İyi günler dileğiyle.<br />

62


II.OTURUM<br />

ULUSAL KURUMLARIN<br />

SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ,<br />

DEVLET KURUMLARI VE<br />

ULUSLARARASI KURULUŞLARLA<br />

İLİŞKİLERİ (İŞBİRLİĞİ,<br />

KOORDİNASYON, EPİM)<br />

Moderatör: Feray SALMAN İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP)<br />

Justice Shri Cyriac JOSEPH Hindistan Ulusal İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekili<br />

Kagwiria MBOGORI Kenya İnsan Hakları Ulusal Komisyonu Başkanı<br />

Mohamed ESSABBAR Fas İnsan Hakları Konseyi Genel Sekreteri<br />

63


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Feray SALMAN İHOP Genel Koordinatörü<br />

Herkese merhaba, sanıyorum kapıları kapayıp artık başlayabiliriz oturuma. Öğleden<br />

sonraki oturumumuza yine gerçi geç kaldık biraz, 15 dakikalık bir gecikmemiz var. Ben<br />

konuşmacıları çok fazla kendi zamanlarından sıkıştırmayacağım; ama biraz belki aranızdan<br />

çalabilirim, biraz da sizi sınırların izin verdiği ölçüde geç bırakabilirim. Dolayısıyla<br />

yeterince tartışma olanağımız olacak. Arkadaşlarımızın da söylediği gibi bu oturumda<br />

gerçi bir önceki oturumun da devamı niteliğinde, Ulusal Kurumların Sivil Toplum Örgütleri,<br />

Devlet Kurumları ve <strong>Uluslararası</strong> Kuruluşlarla İlişkileri, bunların işbirliği, koordinasyon<br />

ve EPİM diye buraya adlar yazılmış. EPİM o uluslararası ilişkilerin önemli bir<br />

boyutu. Yeni çıktı. Evrensel periyodik inceleme mekanizması bağlamında belki bir hani<br />

özel çalışma alanı olabilir. Dolayısıyla bunu buradaki süreçleri biraz gözden geçireceğiz,<br />

farklı ülke deneyimleriyle. Bugünkü oturumda hemen sağımda Hindistan Ulusal<br />

İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekili ve Üyesi Sayın Shri Cyriac Joseph bulunuyor.<br />

Hemen solumda Kenya İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Kagwiria Mbogori, ve hemen<br />

Bayan Mbogori’nin yanındaysa Fas İnsan Hakları Konseyi Genel Sekreteri Sayın<br />

Mohamed Essabbar ve onun hemen yanında Khalid RAMLİ. Sayın Ramli bize Sayın<br />

Essabbar’la aramızdaki ilişkiyi kurmak için dil üzerinden katkıda bulunacak. Ben kısaca<br />

isterseniz konuklarımız kimler, birazcık daha detaylı bir biçimde gireyim. Sayın Shri<br />

Cyriac Joseph aslında bir hukukçu ve Hindistan Yüksek Mahkemesinden emekli olmuş<br />

bir yargıç aynı zamanda. Belki hani bu kısmı kısa tutarsam beni bağışlarlar. Hızlıca söyleyeyim.<br />

27 Mayıs 2013 tarihinde Hindistan’ın Ulusal İnsan Hakları Komisyonu’na üye<br />

olarak atanmış durumda ve şu anda da biraz önce söylediğim gibi Başkan Yardımcılığı<br />

görevini, üyeliğinin yanı sıra sürdürüyor. Kendisi aynı zamanda üniversitelerden de özel<br />

ödülleri olan bir aktör, öyle diyelim. Yine aslında bu alan sadece hukukçulara özgü<br />

değil, ben şehir plancısıyım ve insan hakları savunuculuğu yapıyorum; ama geri kalan<br />

herkes hukukçu görünüyor bu masada. Bayan Mbogori, insan hakları avukatlığı yapan<br />

biri ve aynı zamanda bir insan hakları savunucusu. Kendisi 2013-2018 döneminde de<br />

çalışacak Ulusal İnsan Hakları Komisyonu Başkanı. Lisans eğimini Nairobi Üniversitesi<br />

Hukuk Bölümü’nde tamamladı ve lisansüstü diplomasını da Kenya Hukuk Okulundan<br />

almış. Birleşmiş Milletler’de kadınlar bakımından kalkınma fonunda çalışmış ve<br />

<strong>Uluslararası</strong> Hukukçular Komisyonu’nun Kenya Bölümü İcra Direktörü olarak da görev<br />

yapmış. Hem alanda çalışmış hem hukuk mesleği içerisinde deneyimi olan hem de aynı<br />

zamanda Kenya Ulusal İnsan Hakları Komisyonu bakımından da bu özgün deneyimi,<br />

deneyimleyen bir insan hakları savunucusu kendisi. Mohamed Essabbar, kendisi yine<br />

bir hukukçu. 3 Mart 2011 tarihinden beri İnsan Hakları Konseyi Genel Sekreterliği’ni<br />

yürütüyor. Sosyoloji ve kamu hukuku alanında lisans diploması var. Fas İnsan Hakları<br />

Derneği’nde daha önce görev yapmış ve bizim için belki Türkiye bakımından da ilgimizi<br />

çekebilir. Çünkü bizim de yakın alanımızda bir konu üzerinde deneyim sahibi. Hakikat<br />

65


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

ve Adalet Forumunda da iki dönem başkanlık yapmış bir aktivist. Hepsine hoş geldiniz<br />

diyorum ve ilk sözü Sayın Shri Cyriac Joseph’e vermek istiyorum. Özellikle kurumlarının<br />

kendi içlerinde yönettikleri, içinde yer aldıkları, üyesi oldukları kurumların sivil<br />

toplum örgütleriyle, kamu idaresiyle ve uluslararası insan hakları mekanizmalarıyla olan<br />

ilişkilerini anlatmaları ve paylaşmaları dileğiyle. Teşekkür ederim. Buyurun.<br />

Shri Cyriac JOSEPH Hindistan Ulusal İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekili<br />

Sayın Başkan, Sayın Salman, sayın panelistler, sayın delegeler, bugün burada İstanbul<br />

gibi muhteşem bir kentte olmaktan çok mutluyum ve İstanbul’un çok uzun bir tarihi<br />

ve muazzam bir kültür mirası vardır. Dünya tarihi de okudum, ben okuldayken. Ayrıca<br />

şu beni çok heyecanlandırıyor. Şöyle ki Hindistan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti<br />

demokrasiye, laikliğe ve hukukun üstünlüğüne ortak bir inançla bağlılar.<br />

Bu üç temel ana prensip, tekrar ediyorum demokrasi, laiklik ve hukukun üstünlüğü,<br />

bu iki ülkeyi, iki cumhuriyeti birbiriyle bağlantıya sokuyor ve Anayasal olarak bu iki<br />

cumhuriyet, bu değerlere tam tamına sadık kalma konusunda kararlı. Ayrıca şunu da<br />

söyleyebilirim. Hindistan’da radikal olan bir kişiye, devrimci olan bir kişiye, ilerici<br />

olan bir kişiye Genç Türk, Jön Türk deriz. Jön Türk demek devrimci bir kişi demektir.<br />

Dolayısıyla inancım odur ki bütün Türkler Genç Jön Türklerdir ve ilerici insanlardır.<br />

Ben öyle anlıyorum. Bu uluslararası konferans, ulusal insan hakları kurumlarına<br />

bir araya gelme, kendilerine ait en iyi uygulamaları ve insan haklarının geliştirilmesi<br />

ve korunması konusunda öğrendikleri dersleri paylaşma platformudur. Ulusal insan<br />

hakları kurumları, insan haklarının ulusal düzeyde korunması ve geliştirilmesi için<br />

temel mekanizmalar olarak görülmektedir. En iyi uygulamaları ve farklı ulusal örgütlerin<br />

stratejik önemine dayanarak edindikleri bilgileri paylaşmak suretiyle, bu gibi<br />

kurumların birbirlerinden esinlendiklerini, diğerlerinin deneyimlerinden yararlandıklarını<br />

ve bu çerçevede kendi insan hakları koruma ve teşvik süreçlerini pekiştirdiklerini<br />

ve canlandırdıklarını düşünüyorum. Dolayısıyla Hindistan’ın Ulusal İnsan Hakları<br />

Komisyonu adına ben Türkiye’nin İnsan Hakları Kurumu’nu bu cesur girişimi gerçekleştirdiği<br />

için hem tebrik ediyorum hem de kendilerine teşekkür ediyorum.<br />

Şimdi vaktimiz kısa. Bana verilen süreden beş dakikasını kesti Sayın Başkanımız.<br />

Onun için başka paragraf ları atlayarak gideceğim. Hindistan Cumhuriyeti evrensel<br />

hukuka dayanır. Hukukun üstünlüğüne dayanan bir cumhuriyettir. Burada ülkemizin<br />

temel yasası Hindistan Anayasası’dır. Hindistan Anayasası’nın giriş kısmında şöyle<br />

denilir: “Bizler Hint Halkı olarak, vatandaşlarımızı güvence altında tutabilmek için<br />

bağımsız, sosyalist, laik, demokratik Cumhuriyete sıkı sıkıya bağlı olduğumuza, adalet,<br />

sosyal, ekonomik ve siyaset alanlarında adalet, düşünce, ifade, inanç, din özgürlüklerini<br />

sağlamak, herkese fırsat eşitliği sağlamak ve bunları pekiştirmek, bireylerin<br />

66


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

kendi onurlarını ve ulusun toplum onurunu korumak için Kasım 1949 yılından bu<br />

yana Kurucu Meclisimizle birlikte bu Anayasa’yı kabul ediyoruz ve buna bağlı ve sadık<br />

kalacağımıza söz veriyoruz.” Dediğim gibi Hindistan bir Cumhuriyettir ve dolayısıyla<br />

insan haklarının korunmasına sıkı sıkıya da bağlıdır. Tabii bu giriş kısmında<br />

Anayasamızın hedef leri arasında neler olduğunu gösterdik. Her vatandaş için siyasi,<br />

sosyal, ekonomik ve siyasi alanda adalet sağlayacağımızı; düşünce, ifade, inanç ve<br />

ibadet özgürlüklerimizde liberallik ve özgürlük sağlayacağımızı; fırsat eşitliği, adalet<br />

ve bireyin onuru gibi konulardaki özgürlüklerin Anayasa’nın bir hedefi ve değerini<br />

olduğunu kabul ederek yola çıktık. Anayasamızın 51’e A maddesinde her vatandaşın<br />

temel görevi Anayasa’ya sadık kalmak ve bu Anayasa’nın idealleri ve kurumlarına<br />

saygı göstermektir. Diğer bir deyimle her bir Hint vatandaşının Anayasal değerleri<br />

muhafaza etme temel görevi vardır ve ulusa, Anayasa’nın girişinde belirtilen hedef lere<br />

erişmek üzere, katkıda bulunmayı taahhüt etmektedir. Bu şekilde insan haklarının<br />

korunması ve geliştirilmesi sadece devletin bir yükümlülüğü olmayıp, Hindistan’ın<br />

her bir vatandaşının da temel görevi olarak kabul edilmektedir.<br />

Şimdi spesifik olarak konumuza gelecek olursak her şeyden önce Hindistan’daki ulusal<br />

kurumun STK’lar ve sivil toplumla olan ilişkilerine değinmek istiyorum. STK’lar ile<br />

İnsan Hakları Kurumumuzun ilişkileri toplumsal bir bazda, karşılıklı saygı ve bütün<br />

bireylerin haklarına saygı göstermek bazında birleşmektedir. Sivil toplum aktörleri,<br />

hükümet dışı kurumlar, sosyal, kültürel, dini liderler ve sendikalar, akademik kurumlar<br />

ve önemli bilgi kaynağı olanlar bizim ulusal kurumumuza deneyimlerini ve<br />

değerli sosyal çabalarını temin etmekte ve aynı zamanda siyasi, sosyal, ekonomik veya<br />

kültürel olarak marjinalleşmiş gruplara ve bireylere de yardımda bulunmamıza destek<br />

vermektedirler. İşte bu şekilde bizim kurumumuz, sivil toplumla sağlıklı bir işbirliği<br />

ilişkisi içinde çalışmaktadır ve amacımız kurumumuzun inandırıcılığını pekiştirmek<br />

ve kamuoyu nezdinde imajımızı iyileştirmek ve bu şekilde kurumumuzun çalışmalarında<br />

kamuoyunun öncelikleri ve isteklerinin yansımasını sağlamaktır.<br />

1993 tarihli ve HA-1993 sayılı belgede ulusal insan hakları kurumlarının görevi<br />

STK’larla birlikte onların çabalarını desteklemek ve insan hakları alanında bu kurumların<br />

işlerliğini sağlamaktır. Burada biz bir işlev ve görev üstlenmiş bulunuyoruz. Ve<br />

bizim, ulusal kurumumuz bu görevi pek çok STK ile işbirliği yapmak, paralellik kurmak,<br />

etkileşimde bulunmak suretiyle insan hakları konusundaki çalışmaları yürütmektedir.<br />

Ayrıca Komisyonumuz STK’lar arasında bir çekirdek gurup oluşturmuştur.<br />

Bunlarla sürekli bir diyalog ve etkileşim içinde çalışmaktayız. Önemli insan hakları<br />

endişelerini onlarla paylaşmaktayız. Ayrıca bir de temel, çekirdek gurup oluşturduk.<br />

Burada akıl sağlığı uzmanları, hukukçular çalışmakta ve engellilerin, yaşlıların vs. eğitim,<br />

gıdaya erişim haklarını da yerine getirmeye çalışıyoruz.<br />

67


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

1993 tarihli İnsan Hakları Yasamızın 12. maddesinde İnsan Hakları Kurumu’nun<br />

toplumun muhtelif kesimleri arasında insan hakları konusundaki bilinci artırmak,<br />

yayınlar yapmak, medyayı bilgilendirmek, seminerler ve diğer etkinlikler düzenlemek<br />

de görevlerimiz arasındadır. Bunu geliştirmek için de Komisyonumuz bütün ülkedeki<br />

akademik kurumlarla işbirliği yapmaktadır. Eğitim programları da düzenlemektedir.<br />

Komisyonumuz aktif bir şekilde STK’ların, üniversitelerin ve diğer sivil toplum örgütlerinin<br />

insan hakları alanında bilinçlendirme ve eğitim konusunda kamu görevlilerine,<br />

polis teşkilatları mensuplarına, personel ve paramiliter güçlere eğitim vermektedirler.<br />

Komisyonumuz insan hakları savunucularının da haklarını korumaktadır. 2009 yılında<br />

insan hakları savunucuları konusunda bir de çalıştay düzenlemiştir. Bunu Yeni<br />

Delhi’de yaptık. Burada insan hakları ihlalleri tartışılmıştır. Odak noktası olarak belirtilen<br />

kişi telefon, faks ve e-mail ile 24 saat boyunca her gün her saat erişilebilir olmalıdır<br />

ve bir bilgi ona ulaştığında hemen ulusal kurumu bilgilendirmek zorundadır.<br />

Komisyonumuz aynı zamanda şöyle Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirisi’ni de<br />

tüm devlet kurumlarına dağıtmıştır. Bu şekilde kamu yetkilileri de bu konuda bilgi<br />

sahibi olmuşlardır ve böylece insan hakları kurumlarının yaptıkları çalışmaları da<br />

daha iyi anlamaktadırlar. İnsan hakları kutlamaları da yapılıyor. Bütün ülkede insan<br />

hakları savunucularının korunması ve teşvikine çalışmaktayız. Aralık 2013’te Komisyonumuz<br />

bütün devlet sekreterlerine ve ilgili kurumlara, sendikalara STK’ların ve<br />

insan hakları savunucularının kendi görevlerini yaparken karşılaştıkları sorunların da<br />

bilincinde olmaları ve bu konuda bir hassasiyet geliştirmeleri konusunda çağrıda bulunmuştur.<br />

Komisyon bu şekilde STK’ları ve insan haklarının geliştirilmesi ve korunması<br />

ile meşgul olan kurumları her türlü doğal müttefikleri olarak görmekte ve insan<br />

hakları ihlalleri ile mücadelede onları en değerli partnerleri olarak kabul etmektedir.<br />

Şimdi efendim, Hindistan’daki ulusal örgütün devlet kurumlarıyla ilişkisinden bahsedeceğim.<br />

Paris Prensipleri uyarınca ulusal insan hakları kurumlarının statüsü bu<br />

konudaki ilk uluslararası çalıştayda belirlenmiştir. Bu şekilde bu kurumların Anayasal<br />

bir mevzuat çerçevesinde daha aktif olabilirliğini sağlayacak bir görev yetki verilmektedir.<br />

Mutlulukla şunu söyleyebilirim. Hindistan’daki Ulusal İnsan Hakları Komisyonu<br />

1993 yılında kurulmuştur ve bunu da yukarıdaki ilkeler çerçevesinde yapmışlardır.<br />

Hindistan Ulusal Konseyi, bütün esin kaynağını Hindistan Anayasası’ndan almaktadır<br />

ve bu Anayasa’nın yanı sıra 1993 tarihinde yürürlüğe konulan İnsan Hakları Koruma<br />

Yasası sayesinde elde etmektedir. Evrensel İnsan Hakları Bildirisi’ne dikkat çekerek ve<br />

bu konudaki diğer uluslararası hedef leri de dikkate alarak, Hindistan Parlamentosu<br />

1993 tarihinde bir insan haklarının korunması kanununu yürürlüğe koymuştur. Burada<br />

her bölgedeki insan haklarının koruması iyileştirilmiştir.<br />

68


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Hindistan’ın İnsan Hakları Kurumu Anayasal yetkileri olan bir kurumdur. Kurumumuzun<br />

oluşturulması, komitelerin başkan ve üyelerinin seçimi, onların atanma koşul<br />

ve şartları, onların görevlerinden alınması için gerekli görülen koşulların belirlenmesi,<br />

Komisyon’un statüsüyle kendilerine verilmiş olan görevlerin ve işlevlerin yürütülmesi<br />

ve bu Komisyon’un bağımsızlığının sağlanabilmesi için altyapı oluşturulmasında kendilerine<br />

her türlü yetki verilmesi, Paris Prensipleri çerçevesinde belirlenmiştir. Ulusal<br />

İnsan Hakları Komisyonu buna göre şu şekilde oluşturulmaktadır ki bunlar da Paris<br />

Prensipleri’yle tutarlı mı değil mi bunu inceleyeceğiz, göreceğiz. Bir defa Başkan dâhil<br />

5 kişiden oluşacaktır bu kurul. Başkanın Hindistan Yüksek Mahkemesindeki bir baş<br />

hakim olması gerekmektedir. Üyelerden bir tanesi de aynı konumda olmalıdır veya<br />

bir yüksek mahkeme üyesi olmalıdır. İki ayrı üye de insan haklarıyla ilgili konularda<br />

bilgisi veya pratik deneyimi olan kişilerden seçilecektir. Yasa’nın üçüncü maddesi,<br />

üçüncü paragrafına göre ulusal komisyonların, azınlıklarla ilgili komitesinin Başkanı<br />

ve kastlarla ilgili komisyon ve belli boylar veya alt guruplarla ilgili komisyon ve kadınlarla<br />

ilgili komisyon da Ulusal İnsan Hakları Komisyon’un işlevlerini birlikte yerine<br />

getirdiği komisyonlardır.<br />

Başkan, Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır; ama her atamadan önce bir komisyonun<br />

tavsiyesi alınacaktır. Bu seçim komitesinin üyeleri şöyledir: Başbakan, Parlamento<br />

Başkanı, İçişleri Bakanı, Parlamentodaki Muhalefet Lideri, Eyaletler Konseyindeki<br />

Muhalefet Lideri ve Eyaletler Konseyi Başkan Yardımcısı. Yani burada en yüksek<br />

mevkidekiler ve muhalefet liderleri de dahil olmak üzere kurumumuzun Başkan ve<br />

komiserlerini seçebilmektedirler. Bu insanlar ancak Hindistan Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla<br />

görevlerinden alınabilirler. Bunun için de ya kendilerinin görevlerini kötüye<br />

kullanmış olmaları veya görevlerini yerine getiremez durumda olmaları gerekmektedir.<br />

Ancak bu şekilde başkan veya üyelerden herhangi biri görevinden alınabilir. Başkan<br />

ve üyelerin görev süresi normalde beş yıldır ve eğer bir kişinin görevden bundan<br />

önce uzaklaştırılması gerekirse bu kararın Hindistan Yüksek Mahkemesince onaylanması<br />

gerekmektedir.<br />

Bizim kurumumuz Hindistan’da bağımsız bir kurumdur. Aynı şekilde personeli de<br />

öyledir. Kurumumuz’da 400 kişi çalışmaktadır ve bunların her biri Komisyon’un altında<br />

çalışmaktadır. Bunların arasında bir yayın departmanı, bir araştırma departmanı<br />

ve bir halkla ilişkiler departmanı bulunmaktadır. Kamuoyuna ve medyaya bilgi buradan<br />

aktarılmaktadır.<br />

Komisyon’a verilen yetkilerden bir tanesi iç mevzuatı incelemek ve bunun Hindistan’ın<br />

imzaladığı anlaşmalara ve ilkelere uygun olup olmadığını denetlemektir. Ayrıca<br />

yürürlükte olan insan haklarının korunmasıyla ilgili olan kanunların doğru olup ol-<br />

69


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

madığı ve bunların etkin bir şekilde uygulanıp uygulanmadığını da denetleyebilirler.<br />

Tabii ki parlamentoda genel tartışmalar olduğunda, parlamentonun bir komisyonu<br />

veya başka bir komisyon yasa değişikliğini ele alabilir. Aynı zamanda kamu kurumları,<br />

uzmanlar, birlikler, dernekler, onların da görüşleri alınır. Hindistan Parlamentosu<br />

pek çok kanun tasarısını özellikle de insan haklarıyla ilgili olanları bizim ulusal kurumumuza<br />

incelenmek üzere havale etmiştir.<br />

Bizler bireysel şikâyetleri incelemekteyiz. Aynı zamanda bizim medya raporları veya<br />

başka türlü edinilen bilgilerin üzerine bir inceleme başlatmak yetkimiz de vardır. Ulusal<br />

İnsan Hakları Komisyon’un önerileri ve tavsiyeleri sadece tavsiye niteliğindedir.<br />

Hindistan hükümetini veya eyaletlerin hükümetlerini bağlayıcı bir nitelikte değildir.<br />

Tabii ki evet bizim bütün Hindistan’da yargı ve yetkinlik alanımız var; ancak şöyle<br />

görüyoruz. Bizim tavsiyelerimizin %95’i hükümet tarafından kabul edilmekte ve uygulamalar<br />

buna göre yapılmaktadır. Bunun aksine olan %5 oranında konular yüksek<br />

mahkemeye intikal edebilmektedir. Bu durumda Komitemizin çalışmaları incelemeye<br />

alınmakta ve yüksek mahkemenin vereceği karar herkes üzerinde bağlayıcı olmaktadır.<br />

Şimdi yürütmeyle ilişkilere baktığımızda şunu söyleyebilirim, Hindistan İnsan Hakları<br />

Ulusal Komisyonu özerk bir kurumdur ve hükümetten bağımsızdır. Bir hükümet<br />

departmanı değildir ve hiçbir şekilde bir idari bölümün kontrolü altında değildir.<br />

Fonları hükümet tarafından sağlanmakla birlikte özerktirler. Komisyon’un personeli,<br />

komiserin kendisi tarafından seçilmekte ve işe alınmaktadır. Yasanın 32. maddesi çerçevesinde<br />

bizim faaliyetlerimizi yürütebilmemiz için fonlar hükümet tarafından tahsis<br />

edilmektedir ve bu merkezi hükümetin verdiği paraları biz de amaçlarımız doğrultusunda<br />

harcamak yükümlülüğündeyiz. 34. madde çerçevesinde komisyonumuzun<br />

hesapları Sayıştay tarafından denetlenir ve bu şekildeki rapor, merkezi Komisyon’a<br />

yılda bir kere gönderilir. Bunlar da daha sonra Parlamento’ya ve Merkezi Hükümet’e<br />

iletilir. Burada kurumumuzun bağımsızlığı ve özerkliği her açıdan dikkate alınır.<br />

Şimdi kurumumuzun yargı sektörüyle ilişkileri. Hindistan’da yargı güçlüdür ve bağımsızdır.<br />

Dolayısıyla demokrasi ve insan haklarını ülkede yürütmekten sorumludur.<br />

Yargı, Hindistan’ın demokratik sistemini, hükümet sistemini korumakta ve insan hakları<br />

ihlallerini her gördüğü anda engellemektedir. Hindistan’daki yargı her zaman bir<br />

destekleyici rol oynamıştır ve her zaman İnsan Hakları Kurumumuzun çalışmalarını<br />

desteklemiştir. Evet, sunumumun yazılı örneği hazır. Web sitesinde var. <strong>Uluslararası</strong><br />

kurumlarla olan ilişkilerimiz, diğer Birleşmiş Milletler mekanizmaları ve kurumlarıyla<br />

olan ilişkileri de burada yer alıyor. Zaman kısıtı nedeniyle ben vaktinizi daha fazla<br />

almak istemiyorum ve sayın oturum başkanımızın sabrını da taşırmak istemiyorum.<br />

Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ederim.<br />

70


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Feray SALMAN<br />

Ben de teşekkür ederim. Tabii benim sabrım taşmaz da sadece hani salonun sanırım<br />

sınırlılıkları var. Sorular kısmında da zaten daha detaya inmek mümkün. O nedenle<br />

konuşmacıların hani bu aslında ilişkilerin temel akslarını ve onun örneklerini vermeleri<br />

ve buradaki gerçek deneyimin yani öğrenebileceğimiz ve anlayabileceğimiz deneyimleri<br />

aktarmaları çok yararlı olur.<br />

Şimdi Kenya İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Sayın Mbogori’yi kürsüye davet ediyorum.<br />

25 dakikayla lütfen sınırlayalım ve daha sonra soru-cevaplarda çok daha işin<br />

içine girebiliyoruz. O nedenle de sunumları sorular için bir açılım noktası olarak değerlendirmek<br />

lazım. Buyurun.<br />

Kagwiria MBOGORI Kenya Ulusal İnsan Hakları Komisyonu Başkanı<br />

Teşekkür ederim. Türkiye İnsan Hakları Kurumu Sayın Başkanı, ev sahibi ülkenin<br />

insan hakları kurumları ve yine ulusal insan hakları kurumlarının çeşitli ülkelerden<br />

gelen üyeleri, önce bu davet için teşekkür etmek isterim. Bu bizim için hakikaten<br />

büyük bir şeref. Burada İstanbul’da sizlere katılmak önemli bir şey bizim için. Çünkü<br />

biz bu ülkeyi uzun yıllardan beri inceliyoruz ve Osmanlı İmparatorluğu’nun hayranlarından<br />

biriyim ben. Yıllar önce Osmanlı İmparatorluğu’nu öğrendiğim zaman çok ilgi<br />

duymuştum, nihayet işte ülkenize geldim. Teşekkür ederim, ilginizden dolayı. Çok<br />

güzel ülkeniz, burada olmak bize mutluluk veriyor ve konukseverliğinizden dolayı<br />

size teşekkür ediyorum. Sunumumda ben genel olarak Kenya İnsan Hakları Komisyonumuzla<br />

paydaş diğer kurumların arasındaki ilişkilerden bahsedeceğim. STK’lar, devlet<br />

kurumları, hatta uluslararası kurumlarla işbirliğimiz nasıl gelişiyor? Çok vaktimiz<br />

yok. O nedenle zamanıma sadık kalmaya çalışacağım.<br />

İsterseniz biraz kendi kurumumuzdan bahsedeyim. Kenya İnsan Hakları Komisyonu,<br />

2003 yılında kuruldu. Komisyon’un kurulmasının öncesine baktığımızda ülkemizde<br />

20. yüzyılın sonuna doğru olan jeopolitik gelişmeler bizim komisyonumuzun<br />

kurulmasına neden oldu. O sırada KANU rejimi vardı. Ulusal çok partili bir sistem<br />

isteniyordu; ama buna da karşı çıkan bir rejim vardı. Orada insanlar gözaltında kaybediliyordu,<br />

işkence ve gözaltına alma gibi şeyler her gün karşımıza çıkan olaylardı.<br />

Burada bu insan hakları ihlallerine karşı bir kuruma ihtiyaç vardı ve insanlar bastırdı,<br />

o sıradaki Devlet Başkanı Daniel Arap Moi bir İnsan Hakları Daimi Komitesini kurdu<br />

ve İnsan Hakları Daimi Komitesi’nin görevi insan hakları ihlallerini soruşturmak,<br />

incelemek ve halka da insan hakları konusunda bilgi vermekti. Ancak bu Komite,<br />

devlet başkanının seçtiği bir Komiteydi ve üyelerini de kendisi seçmişti. Zaten ona<br />

rapor veriyorlardı, ona bağlı çalışıyorlardı ve üyelerin işlerine de son verebiliyordu.<br />

71


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Dolayısıyla baskıcı bir ortamda çalışan bir Komite idi bu; ama komite yine de ülkede<br />

insan hakları konusunda çalışmayı sürdürdü ve işte ondan sonra gelen Kenya İnsan<br />

Hakları Komisyonu’nun kurulmasına neden olan ilk Komite budur.<br />

1998’de İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin desteğiyle biz Kenya’da İnsan Hakları<br />

Komisyonu’nu kurduk ve böylece gerçek bir İnsan Hakları Komisyonu kuruldu. Devlet<br />

Başkanı’nın kurmuş olduğu sözde Komite yerine gerçek bir komisyon kuruldu ve<br />

arkasından 2002 yılında bu Komisyon ile ilgili yasa da çıkarıldı. Bu otonom, özerk ve<br />

bağımsız bir İnsan Hakları Komisyonu idi. O sıradaki Adalet Bakanının da girişimi ile<br />

bu İnsan Hakları Komisyonu kuruldu ve yeni de bir yasa çıkarıldı. 2011 yılında Kenya’da<br />

yeni bir Anayasa hazırladık. Daha sonra parlamento, 2011 yılında Kenya İnsan<br />

Hakları Komisyonu’nu Anayasal bir komisyon olarak deklare etti. Bu arada komisyonumuz<br />

artık Anayasal bir Komisyon’dur. İnsan haklarına uymak ve Kenya Cumhuriyeti’nde<br />

insan haklarını geliştirilmek için kurulmuş bir komisyon bu. Burada insan<br />

hakları korunacak, insan haklarının uygulanması ve Cumhuriyetin her aşamasında,<br />

her sektörde insan haklarının korunmasını garanti altına alacak bir komisyon bu.<br />

İnsan hakları ihlalleriyle ilgili iddiaları inceleyecek ve soruşturacaktır. Ayrıca insan<br />

haklarıyla ilgili şikâyetleri inceleyecek ve devletin çalışmasına ilişkin tavsiye kararları<br />

verebilecek bir komisyon. Ayrıca uluslararası ve bölgesel konvansiyon ve sözleşmelerle<br />

ilgili olarak üstlendiğimiz insan hakları hükümlerini yerine getirmek üzere<br />

çalışacak bir komisyon bizimki. Komisyonumuz Anayasa bağlamında vatandaşların<br />

hak ve yükümlülüklerini kolaylaştıracak bir komisyon ve özelikle insan haklarının<br />

korunması ve yayılmasıyla ilgili gerekli olan bütün fonksiyonlarını yerine getirecek<br />

bir komisyondur.<br />

Devletle nasıl işbirliği yapıyoruz? Bir de tabii hangi alanlarda işbirliği yapıyoruz? Komisyon<br />

olarak devletle nasıl etkili bir şekilde, verimli bir şekilde çalışabiliriz konusuna<br />

eğildik. Özellikle de insan hakları istismarını ve ihlallerini önlemek üzere işbirliğine<br />

gerek vardı. Dolayısıyla Kenya İnsan Hakları Komisyonu bir takipçi gibi görev yapmaya<br />

başladı. Aynı zamanda da devlet organları ile işbirliğini geliştirdik. Bu bağlamda<br />

hem insan hakları platformunda insan haklarını geliştirmeye çalışırken bir yandan<br />

da ihlalleri incelemeye devam ettik. Komisyon’un görevi daha önce söylediğim gibi<br />

Anayasa’nın 59. maddesi 4. paragrafında belirtilmiştir ve yetkilerimiz bu hükümden<br />

kaynaklanmaktadır.<br />

Komisyonumuz insan hakları ihlalleri konusundaki başvuruları kabul eder ve soruşturmayı<br />

yapar. Hak arama konusunda yardımcı olur. Burada tabii ki benzer konularda<br />

çalışan diğer kurumlarla da işbirliği yaparız. İnsan hakları bağlamında Kenya İnsan<br />

Hakları Komisyonu diğer devlet kurumları ile birlikte çalışır, özellikle de soruşturma<br />

72


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

konusunda yetkili makamlarla işbirliği yapar. Bu bağlamda Komisyon’un ana devlet<br />

kurumları ile işbirliği yapması öngörülmüştür. Mesela Komisyonumuz, bağımsız polis<br />

denetim makamı ile işbirliğine karar verdi. Bağımsız polis denetim makamının bir<br />

görevi var. O da polisin çalışmalarını sivil açıdan denetlemek. Burada polisin yaptığı<br />

herhangi bir yanlış işlem sonucunda bir ölüm ya da ciddi bir yaralanma söz konusu<br />

olduğunda bu bağımsız polis denetim makamı burada yetki sahibidir. İşte polis hizmeti<br />

çerçevesi içinde Kenya’da bizim Komisyonumuz bu kuruluşla birlikte etkili çalışmalar<br />

yapmıştır. Bağımsız polis denetim makamı ile İnsan Hakları Komisyonumuz<br />

karşılıklı bir anlaşma imzaladılar. Burada bu anlaşma bağlamında şikâyet başvuruları<br />

bize yapılıyor, soruşturma yapılıyor, polis operasyonları denetleniyor, kamudaki bilinç<br />

arttırılıyor. İki kurum işbirliği yapıyorlar ve gerekli olan her yerde işbirliğine<br />

gidiyorlar.<br />

Kenya İnsan Hakları Komisyonu aynı zamanda Entegre Halk Şikâyet Mekanizması<br />

(IPCRM) dediğimiz mekanizmada rol alıyor. Bu mekanizmayı biz geliştirdik. Önce bir<br />

pilot çalışma olarak başlattık biz bunu. Bir dizi kurumla birlikte burada halktan şikâyetleri<br />

kabul eden bir merci olarak bunu başlattık ve 1 Ağustos 2012 tarihinde elektronik<br />

sistem olarak entegre halk şikâyet mekanizmasını başlattık. Burada raporlar,<br />

şikâyet başvuruları, elektronik postayla yapılıyor ve çeşitli devlet kurumları işbirliği<br />

yaparak buradaki şikâyetleri inceliyorlar. Burada Etik ve Yolsuzlukla Mücadele Komisyonumuz<br />

var, bu da bir Anayasal komisyondur. O da bizlerle işbirliğine girmiştir.<br />

Ayrıca İdari Adalet Komisyonu, Ulusal Ombudsman da bizimle çalışmaktadır. Ulusal<br />

Birlik ve Entegrasyon Komisyonu da diğer bir Komisyon’dur. İşte bütün bu gruplar,<br />

insan hakları ihlallerini inceleme yetkisine sahip, yolsuzluk, kötü idare ve istismar<br />

gibi konularda soruşturma yapma yetkisine sahip kurumlar. Entegre halk şikâyet mekanizmasının<br />

içinde Yolsuzlukla Mücadele Komitesi de var. Bu ayrı bir Komite’dir.<br />

Bu Komite Etik ve Yolsuzlukla Mücadele Komitesi’nden farklı bir Komite’dir. Burada<br />

uluslararası perspektife sahip bir yerel komisyon da burada birlikte çalışıyor. O da<br />

Transparency International yani “Şeffaf lık Grubu” da bu grupla birlikte çalışıyor. Kenya<br />

İnsan Hakları Komisyonu, entegre halk şikâyet mekanizmasıyla birlikte çalışarak<br />

insan hakları şikâyetlerini ele alıyor. Buradaki bu mekanizma çeşitli konularda yapılan<br />

başvuruları ele alıyor ve katılan diğer insan hakları gruplarıyla birlikte konuyu inceleyebiliyor.<br />

Başka ulusal kurumlarımız da var. Komisyonumuz aynı zamanda partner yönlendirme<br />

dediğimiz bir sistem dahilinde devletle birlikte ve devlet dışı STK’larla birlikte<br />

çalışarak insanların, insan hakları ihlallerini şikâyet edebilmeleri için işlemleri kolaylaştırıyor,<br />

onlara yardım veriyor. İnsan hakları kurumları, dediğim gibi, insan hakları<br />

ihlallerini ele alıyor, aynı zamanda kapasite geliştirme konusunda çalışıyorlar. Ko-<br />

73


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

misyonumuz Bağımsız Medikolegal Ünite ile birlikte çalışıyor. Bu bir yerel STK’dır.<br />

Özellikle işkence ve toplumsal cinsiyet içerikli şiddet, aile içi şiddet ve yargısız infaz<br />

konularında Bağımsız Medikolegal Üniteyle birlikte çalışıyoruz. Psikososyal destek<br />

veriyoruz. Özellikle işkence ve ayrıca aile içi şiddet mağdurlarına psikososyal yardım<br />

veriyoruz ve her konuda mağdurlara destek veriyoruz. Kenya İnsan Hakları Ulusal<br />

Komisyonu olarak çok çeşitli kurumlarla anlaşmalar içindeyiz. Burada Nairobi Üniversiteyle<br />

de bir anlaşma yaptık. Nairobi Üniversitesi en eski ve en büyük üniversitemiz.<br />

Nairobi Üniversitesi’nde özellikle araştırma konularında işbirliği yapıyoruz.<br />

İnsan haklarıyla ilgili her konuda, işbirliği yapabileceğimiz her konuda işbirliği yapıyoruz.<br />

Ayrıca kamuya ve özel sektöre yönelik eğitim veriyoruz, insan hakları konusunda<br />

eğitim veriyoruz. Ayrıca diğer üniversitelerle anlaşmalar yapmaya çalışıyoruz.<br />

Doğu Afrika Katolik Üniversitesiyle de böyle bir anlaşmamız var.<br />

Şimdi biraz da Kenya’nın uluslararası yükümlülüklerine bağlılığından bahsedeceğim<br />

ve sözlerimi bitireceğim. Burada EPİM sürecine de nasıl katıldığımızı anlatmak istiyorum.<br />

Kenya UPR sürecinin iki aşamasına katılmıştır. Ulusal raporumuza paydaşların<br />

verdiği bilgileri de dahil ederek hazırlıyoruz. Burada Bakanlık İnsan Hakları Yükümlülükleri<br />

Komitesi ile işbirliği yaparak ulusal raporumuzu hazırlıyoruz. Bakanlık İnsan<br />

Hakları Yükümlülükleri Komitesi 2005 yılında kurulmuştur ve çeşitli Bakanlıklardan<br />

üyeler bu Komite’de bulunmaktadır. Aynı zamanda Kenya İnsan Hakları Komisyonu’nun<br />

üyeleri ve diğer insan hakları komisyonlarının üyeleri de birlikte çalışıyorlar.<br />

Özellikle de Adalet Bakanlığı birlikte çalışıyor, bu EPİM sürecine rapor hazırlarken.<br />

EPİM süreci şu an ülkemizdeki Cumhuriyet Savcısının makamında yer almaktadır ve<br />

Kenya İnsan Hakları Komisyonu aynı zamanda EPİM sürecinin validasyonu çalışmalarına<br />

da katılmaktadır.<br />

Sivil toplum örgütleri EPİM sürecine katılmaktadır ve burada bizim Komisyonumuz<br />

2009 yılında bir de Kenya Paydaşlar Koalisyonunu kurdu. Kenya Paydaşlar Koalisyonu<br />

Kenya İnsan Hakları Komisyonuyla birlikte sivil toplumu EPİM sürecinin içine<br />

dahil etmektedir. Kenya Ulusal Komisyonu ve sivil toplum örgütleri bir arada çalışıyorlar.<br />

İnsan Hakları Kurumlarının görüşlerini alarak bir ülke raporu hazırlıyoruz.<br />

Devlet ulusal raporunu İnsan Hakları Yüksek Komiserliğine sunuyoruz. Ayıca Kenya<br />

Paydaşlar Koalisyonu da yine Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne<br />

rapor veriyor ve Kenya İnsan Hakları Komisyonu’nun raporu da Birleşmiş Milletler<br />

İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne sunuluyor. Burada bir ortaklık var. Bu ortaklıkta<br />

üç ayrı rapor hazırlanıyor ve Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği’ne sunuluyor.<br />

Aynı zamanda sivil toplum örgütleriyle işbirliği yaparak lobi faaliyetleri yapıyoruz.<br />

Kenya Paydaşlar Koalisyonu da EPİM sürecine katılıyor.<br />

74


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Kenya İnsan Hakları Komisyonu, Kenya Paydaşlar Koalisyonuyla birlikte çalışarak<br />

2009 yılında bir Sonuçlar Şartı hazırladılar. Bu süreç sırasında Kenya, çeşitli yükümlülükler<br />

altına girdi. Burada Kenya Paydaşlar Koalisyonu ile Kenya İnsan Hakları<br />

Komisyonu’na ortaklaşa ortaya koyduğu taahhütleri garanti ederek bunu Birleşmiş<br />

Milletler İnsan Hakları Konseyi’ne sundu. Buradaki amaç Kenya’daki insan haklarının<br />

durumunu iyileştirmekti. Kenya İnsan Hakları Komisyonu ve Kenya Paydaşlar<br />

Koalisyonu Kenya’nın EPİM taahhütlerini yerine getirirken bu iki kurum, bütün bu<br />

uygulamaları denetledi, denetliyor da.<br />

Başından itibaren Kenya İnsan Hakları Komisyonu, Kenya’daki insan hakları ve sosyal<br />

adalet gündeminin lideri oldu. Komisyon daima eksikliklerin farkındaydı. Devlet kurumlarını<br />

özellikle hesap verme konusunda hassas olmaya davet etti ve bütün insan<br />

hakları ihlallerini yakından izledi. Adli ve ceza reformları, yargısal ve ceza reformları,<br />

güvenlik reformları, ulusal birlik ve barışın korunması konusunda bu temalardaki<br />

çeşitli çalışmalar yapıldı. Zaman çok kısa. O nedenle artık buradaki örnekleri dile<br />

getirmeyeceğim. Ama bu konularda çeşitli çalışmalar yapıldı.<br />

Kenya İnsan Hakları Komisyonu güvenlik sektörüyle de yakından çalışmaktadır. İnsan<br />

hakları eğitimi konusunda bir müfredat hazırladık. Kenya Polis Koleji’nde uygulanacak<br />

bir müfredattır bu. Ulusal Komisyon USALAMA Forumu gibi benzer çalışmalar<br />

yapan kurumlarla da işbirliği yapmaktadır. USALAMA Forumu güvenlik konusunda<br />

çalışan bir forumdur.<br />

Aynı zamanda Ulusal Komisyon olarak biz, yöneticiler konseyi ile stratejik bir işbirliği<br />

içine girdik. Çünkü çeşitli devlet fonksiyonlarında etkili çalışmalar yapmak istiyoruz.<br />

İnsan hakları ve iş çevreleri konusunda da bir ortaklık kurduk ve sonucunda<br />

bir Nairobi Process’i dediğimiz bir süreç ortaya çıktı. Bu mekanizmada özel sektör, iş<br />

çevreleri insan hakları konusundaki sorumluluklarını yerine getirecekler. Bu açıdan<br />

özel sektör sürekli denetleniyor. Ayrıca kamunun eğitimi ve öğretimi konularında<br />

da çalışıyoruz. <strong>Uluslararası</strong> kurumlarla da etkileşimimiz açısından, Komisyonumuz<br />

uluslararası kalkınma partnerlerimizden maddi ve manevi destek almaktadır. Bu da<br />

bizim kaynak açığımızı kapatan bir unsur oluyor. Aksi takdirde Kenya Hükümetinin,<br />

Kenya İnsan Hakları Ulusal Komisyonu’nu desteklemesi mümkün değil. O nedenle<br />

uluslararası ilişkilerimizden büyük destek alıyoruz. Ayrıca komisyonumuz bölgedeki<br />

bütün uluslararası insan hakları örgütleriyle işbirliği içinde. Başka kurumların da deneyimlerinden<br />

öğreniyoruz, onların deneyimleri bizim için çok önemli. Örneğin Gana’daki<br />

İnsan Hakları Komisyonu’ndan öğrendiğimiz gibi. Ayrıca Uganda İnsan Hakları<br />

Komisyonu, Güney Afrika İnsan Hakları Komisyonu ve bu komisyonlarla yakın iş<br />

birliği içinde olmak bize kendi Komisyonumuzun çalışmalarında, hedef lerinde büyük<br />

75


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

destek olmuştur, büyük ilham vermiştir ve ayrıca insan hakları şikâyetlerini nasıl ele<br />

alacağımız konusunda Uganda’dan çok şey öğrendik. Güney Afrika’dan da ekonomik,<br />

sosyal ve kültürel haklar konusunda çok şey öğrendik ve Gana’dan da Komisyon’un<br />

bütün ülke çapında nasıl aktif olacağını öğrendik.<br />

Kenya İnsan Hakları Komisyonu olarak Afrika Ulusal İnsan Hakları Kurumları<br />

network şebekesiyle yakın çalışmalarız var. Bölgesel networklerle çalışıyoruz ve burada<br />

ana amacımız etkili bir ulusal, bölgesel ve uluslararası insan hakları koordinasyonunu<br />

ve işbirliğini bütün Afrika’da gerçekleştirmek. Böylece gerçekten uluslararası<br />

çalışmalara birebir katılıyoruz. Tabii ki işbirliklerinden çok şey öğreniyoruz. İnsan<br />

hakları kurumlarının bir araya geldiği böylesine bir toplantıdan çok şey öğrenmeyi<br />

düşünüyoruz. Özellikle Türklerle işbirliği yapmak istiyoruz. Buradaki bu ilişkiler dizisi<br />

bizi cesaretlendiriyor. Sizlerden çok şey öğreneceğiz. Tekerleği yeniden keşfetmemize<br />

gerek yok. Birbirimizden çok şey öğrenebiliriz, dikkatiniz için teşekkür ederim.<br />

Feray SALMAN<br />

Teşekkürler, farklı ülkeler hani bizim kafamızı çalıştırma bakımından, yapılar, ilişkiler<br />

bakımından çok ilginçti. Tabii insanın zihni bu arada bunlara da çalıştığı için<br />

yoruluyor; ama son sunumu da alalım. Sonra kısaltılmış bir çay arası yapalım. 10<br />

dakikayı geçmesin lütfen. Çünkü çok az vaktimiz kaldı sorular için. Belki tercüman<br />

arkadaşlarımızı zorlamış olacağız; ama bir on dakika da onlardan zamanlarını isteriz.<br />

Belki bu arada da sorularınızı biriktirirseniz belki bu soruları da vakit kaybetmeden<br />

yanıtlarını alabilme şansımız olabilir, belki de eğer bugün bitiremezsek yarın sabah<br />

da arkadaşlarımız büyük ihtimalle burada olacaklar. Aralarda konuşma imkânlarımız<br />

olur. Son konuşmacıya geliyorum. Sayın Mohamed Essabbar, kendisi Arapça ve Fransızca<br />

biliyor ve maalesef bizim tercüman olanağı bu toplantıda Türkçe-İngilizce, o nedenle<br />

Halit Ramlı, Sayın Essabbar’ın konuşmasını bize aktaracak. Soru ve cevaplarda<br />

da kendisi tercüman olarak bize yardımcı olacak.<br />

Mohamed ESSABBAR Fas İnsan Hakları Konseyi Genel Sekreteri<br />

Öncelikle şunu belirtmek isterim, Fas’ın Ulusal İnsan Hakları Komisyonu olarak biz<br />

buraya katılmaktan büyük bir gurur ve büyük bir onur duyuyoruz. Ulusal insan hakları<br />

kurumlarının bir araya geldiği bu toplantıya katıldığımız için çok mutluyuz ve bu<br />

nedenle de Türkiye’nin İnsan Hakları Kurumu’na teşekkür ediyoruz, bizi davet edip,<br />

sizlerle deneyimlerimizi paylaşmaya fırsat verdikleri için. Meslektaşımın da belirttiği<br />

gibi benim sunumum, ulusal insan hakları kurumlarının çalışması üzerine odaklanacak.<br />

Özellikle de Fas’ın Ulusal İnsan Hakları Konseyi’nin çalışmalarını vurgulayacağız.<br />

76


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Fas’taki Kurumumuz 1990 yılında kuruldu. Yani Paris Prensipleri’nin 1993 yılında<br />

kabulünden önce kurduk biz bu Kurumumuzu. Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nu bu<br />

yılda kurmamızın nedeni siyasi reform sürecine destek vermekti ve ülkedeki siyasi<br />

açıklığı teşvik etmekti. Diğer bir önemli ve vurgulanacak tarih Kurumumuzun geçmişinde<br />

şudur, 2001 yılında bir dönüşüm olmuştur. Çünkü o yıl Fas’ın Ulusal İnsan<br />

Hakları Konseyi bir reforma tabi tutuldu, yeniden organize edildi ve bu şekilde Paris<br />

Prensipleri’yle tam uyumlu hale getirildi. Diğer önemli bir konu da şudur. İkinci<br />

bir reform olarak, Ulusal Reform Konseyi yeniden düzenlendi. Bu da 2011 tarihinde<br />

Fas’ta gerçekleşti. Bu reformda Kurumumuz daha geniş bir promosyon ve koruma<br />

yetkisine kavuştu, insan hakları alanında. Yine, 2011 yılında Anayasallık kazandı Kurumumuz.<br />

Fas Anayasası aynı yıl (2011 yılında) bir halk oylamasıyla kabul edilmişti,<br />

Kurumumuz da ona göre kurulmuştu. 2011 yılından bu yana Ulusal İnsan Hakları<br />

Konseyi, <strong>Uluslararası</strong> Koordinasyon Komitesi’nin belirlediği ilkelere göre kuruldu ve<br />

2007 tarihinde yeniden gözden geçirildi. Statüsü 2010 yılında yeniden teyit edildi<br />

ve akredite bir kurum olarak kabul edildik. Hali hazırda bir yasa tasarısı var. Bu yasa<br />

tasarısı konseyimiz tarafından parlamentoya sunulmuştur. Burada Kurumumuzun temel<br />

bir reformu yer alıyor. Bu da belli mekanizmaları uygulayacak hale gelmek. Yani<br />

uluslararası enstrümanlarda yer alan mekanizmalar var. Özellikle de Ulusal Önleme<br />

Mekanizması gibi. Biliyorsunuz herhalde Kasım 2014 tarihinde Fas, İşkenceyi Önleme<br />

Konvansiyonuna İlişkin Protokolü imzaladı. Bu da yepyeni bir önleyici mekanizma<br />

olarak bizim sistemimizde devreye girdi. Tabii bu konuyu sivil toplumla tartışıyoruz.<br />

Sivil toplum kurumlarıyla tartışma halindeyiz. Hükümet yetkileriyle de hükümet<br />

kurumlarıyla da aynı görüşmeleri sürdürüyoruz.<br />

Fas’ın Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun bir diğer özelliği de şurada. Bölgesel mekanizmalarımız<br />

var bizim. 13 bölgesel mekanizmaya sahibiz, ülke genelinde. Kuzeyde,<br />

doğuda, batıda ve güneyde. Bu mekanizmalarımız var. Kurumumuzun üye sayısı 44.<br />

44 tane üyemiz var. Bunların içinde bir başkan, bir de genel sekreter bulunmakta. Çoğulcu<br />

bir yapıya sahibiz. Çünkü oluşum, toplumun muhtelif bölümlerini yansıtıyor,<br />

mesela sendikalar gibi, STK’lar gibi, akademik çevrelerden gelen kişiler gibi ve buna<br />

uluslararası insan hakları uzmanları da dahil buna.<br />

Konuya gelecek olursak, tartışma konumuz olan konu, devlet paydaşlarıyla iş birliği<br />

ve diğer paydalarla iş birliği ki bunların içinde uluslararası insan hakları sistemine<br />

ait mekanizmalar da bulunmaktadır. Kurumumuzun kuruluş kanunda bazı hükümler<br />

yer almakta. Şöyle ki kuruluş kanunumuz bize devlet kurumlarıyla işbirliğinde<br />

bulunma ve uluslararası mekanizmalarda yer alma imkânını sağlıyor. Bu durumu<br />

yansıtan olgu şu: Ulusal İnsan Hakları Kurumu yasa tarafından ulusal mevzuatların,<br />

uluslararası insan hakları mevzuatına uyumlu olup olmadığını denetler. Yani Fas’ın<br />

77


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

imzalamış ve kabul etmiş olduğu uluslararası sözleşmeler var. Bugüne kadar Fas, en<br />

temel uluslararası insan hakları enstrümanlarına imza atmış, taraf olmuş bir ülke.<br />

Aynı zamanda raporlama açısından baktığımızda farklı paydaşlarla işbirliğimiz var.<br />

Bunların arasında parlamento var, hükümet var, sivil toplum var tabii ki ve ben size<br />

somut örnekler de vereceğim. Biz bu kurumlarla nasıl bir iş birliği yapacağımızı daha<br />

sonraki aşamalarda belirteceğim size.<br />

Kuruluş yasamızdaki bir hüküm gereği etkinlikler de düzenliyoruz. Bunların amacı<br />

izleme, yani uygulamanın yerinde izlenmesi ve denetlenmesi. Mesela tavsiyelerimiz,<br />

gözlemlerimiz… Bu bizden gelebilir, anlaşma taraf larından gelebilir. Evrensel, dönemsel<br />

gözden geçirme sürecinde öngörülenler çerçevesinde de yapılması gerekebilir.<br />

Bu şekilde biz, insan haklarını ülkede nasıl daha iyi korur ve geliştiririz? Bunun zeminini<br />

hazırlıyoruz.<br />

Ben önce parlamentoyla başlayacağım. Bizler bir Ulusal İnsan Hakları Kurumu olarak<br />

esin kaynağımızı Belgrat İlkelerinden almaktayız. Bu ilkeler 2012 yılında kabul<br />

edilmişti ve bunlar, ulusal insan hakları kurumları ile parlamento arasındaki işbirliği<br />

ile ilişkili. Biz bu ilkeleri kendi ülkemizin kurallarına, parlamentomuza uyarlamaya<br />

çalışıyoruz. 2014 yılında yeni bir yasa, yeni prosedürler kabul edildiğinde temsilciler<br />

meclisinde bunlar da dikkate alındı. Çünkü iç tüzükte 7.madde var ki ulusal kurumların<br />

Fas’ta nasıl uygulanacağıyla ilgili. Biz buna “yönetişim kurumları” diyoruz.<br />

Bunların parlamentoyla işbirliğinin nasıl olabileceği belirtiliyor. Burada 7 tane böyle<br />

kurum var. Bunların arasında Ulusal İnsan Hakları Konseyi de bulunmakta. Bir de tabii<br />

Ekonomik ve Sosyal Konseyimiz var. Bir arabulucu yani Ombudsman kurumumuz<br />

var ve bir de Her Türlü Ayrımcılıkla Mücadele Kurumumuz var. Dolayısıyla Temsilciler<br />

Meclisi İç Tüzüğü’ne yansıyan bu kuralların amacı, hedefi mevzuatın niteliğini<br />

iyileştirmek ve mevzuatı uluslararası standartlarla ve uluslararası hükümlerle uyumlu<br />

hale getirmek. Özellikle de Fas’ın imzalayıp, onayladığı türden olanlar tabii. Parlamento<br />

bir mutabakat memorandumu imzalandı. Bu geçtiğimiz Eylül ayında, 2014’te<br />

gerçekleşti. Amaç parlamentoyla birlikte ortak bir strateji belirlemek, uluslararası insan<br />

hakları sisteminin önerilerini ve tavsiyelerini daha iyi gerçekleştirmektir. Tabii bir<br />

de amacımız parlamento mensuplarının bilincini artırmak. Parlamenterlerin çoğu bir<br />

hukuk eğitimi almış olanlar olmayabilir; ama burada hukuk ile insan hakları arasında,<br />

yasa ile insan hakları arasında gerçekten çok büyük bir bağlantı var. Ve biz, bugün<br />

parlamento üyelerimizin bilincini, insan hakları konusunda artırmaya çalışıyoruz. İnsan<br />

hakları yaklaşımı yasa tasarılarına, kamu politikalarına nasıl yansıtılabilir ve aynı<br />

zamanda parlamentonun yetkisine bırakılan tüm alanlara nasıl yansıtılır, bunları belirlemeye<br />

çalışıyoruz. Parlamento’yla ılımlı bir işbirliğimiz var.<br />

78


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Fas’ın Ulusal İnsan Hakları Konseyi 2011 yılında geçirdiği yenilenme sürecinden bu<br />

yana 30 tane yayın yaptı. Bunların arasında 9 tane memorandum, 6 tane tematik<br />

rapor yayınlandı, mesela cezaevlerindeki koşullar gibi. Bu tabii oldukça tartışmalı bir<br />

rapordu ülkede. Çünkü biz şöyle bir tespitte bulunmuştuk. Bu mekânlarda fevkalade<br />

ağır insan hakları ihlalleri yapılıyor. Bazı durumlarda kötü muamele yapılıyor ve biz,<br />

bu konuyla ilgili 100 tane tavsiye kararı aldık. Amacımız durumu düzeltmekti, özellikle<br />

cezaevlerinde. Bu tavsiye karaları tamamen şuna odaklanıyordu; alternatif ceza<br />

sistemlerinin uygulanması. Bir de Fas’taki cezaevleri çok kalabalık. Mesela doluluk<br />

oranı %43 Fas cezaevlerinde. Aynı zamanda psikiyatrik kurumlarda da aynı istenmeyen<br />

koşullar hüküm sürmekte. Burada hükümete biz şöyle bir tavsiyede bulunduk.<br />

Bu psikiyatri kurumlarının işleyişiyle ilgili yasaların değiştirilmesi ve daha uygun bir<br />

şekilde düzenlenmesi konusunda bir öneri getirdik.<br />

Bir de Fas’taki illegal göçmenler hakkında bir rapor hazırladık. Bildiğiniz gibi Fas bir geçiş<br />

ülkesi haline geldi. Eskiden bu durum daha belirgindi; ama Avrupa Birliği tarafından<br />

alınan önlemler nedeniyle azaldı. Onlar da kendi Güney sınırlarını korumak istiyorlar.<br />

Sahra altı Afrika ülkelerinden gelen mülteciler Fas’tan geçerek Avrupa’ya ulaşmak yerine<br />

Fas’a yerleşiyorlar ki bu da çok büyük bir sorun. İşte bu raporu hazırladık, hükümete<br />

sunduk ve hemen iki hafta sonra yüksek düzeyli bir toplantı yapıldı. Bunun da başkanlığını<br />

Kral yaptı. Amaç yeni bir göç politikası oluşturmaktı. İnsan hakları ve insani<br />

yaklaşıma dayalı bir iltica politikası uygulamak idi. Bunu yapmak çok önemli. Çünkü<br />

binlerce illegal göçmen var ve bu yapılan reform sayesinde bugün artık legal olarak Fas’a<br />

yerleşebiliyorlar. Yani eski illegal durumlarından kurtulmuş oluyorlar.<br />

Şunu da belirtmek isterim. Bizler ulusal insan hakları kurumları olarak görüş bildirebiliriz,<br />

yasalarla ilgili veya yasa tasarılarıyla ilgili gözlemlerimizi yaparız ve bütün<br />

bunları insan hakları perspektifinden inceleyebiliriz. Bizim girişimimizle veya parlamentonun<br />

kendi talebiyle bu iş yapılabilir. Bu da oluyor. Çünkü Parlamento’dan<br />

böyle bir talep geldi bize. Dört tane yasa tasarısı var ülkede. Bir tanesi askeri yargı<br />

sistemiyle ilgili. Sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmaları mümkündü. Şimdi bu<br />

imkânsız hale getiriliyor ve bu konudaki yeni yasa Temmuz ayında yürürlülüğe girecek.<br />

Bir diğer yasa daha var. Biz buna Fas’ta Ev İçi Çalışanların Çalışma Koşulları<br />

Yasası diyoruz. Fas’ta bu daha ziyade yaşı erişkin olmayan kişilere yaptırılan bir iş.<br />

Mesela özellikle küçük kızlar, yoksul ailelerden alınıyorlar, eğitimlerine ara verilerek<br />

evlerde ev işi yaptırılıyorlar. Bu konuda biz bir danışmanlık kurulu olarak fikir beyan<br />

ettik bu yasayla ilgili ve bu şekilde bir istihdam yapılmamasını söyledik ve minimum<br />

çalışma yaşının 18 olduğunu vurguladık. Yani bir aile içinde veya herhangi bir iş<br />

yerinde çalışmak yerine 18 yaşın altında olan çocuklar okulda çalışmalarını yürütmeliler,<br />

başka bir yerde değil.<br />

79


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Diğer konumuz şöyle, ortak etkinlikler de düzenliyoruz parlamentoyla birlikte. 2014<br />

yılında 33 etkinlik gerçekleştirildi. Parlamento üyelerini ya bir konuşma yapmak ya<br />

da sadece katılımda bulunmak konusunda ikna edebildik.<br />

Hükümetle ilişkilerimize gelince bildiğiniz gibi Fas’ta kamu politikalarını yöneten bir<br />

kamu kurumu var. 2011 yılında kurulmuş bir kurum ve hükümetin 2014 yılında<br />

aldığı çok önemli bir karar vardı. Şöyle ki her türlü şikâyetin, daha doğrusu, Ulusal<br />

İnsan Hakları Kurumu tarafından sunulan şikâyetlerin üç ay içinde incelenip, buna<br />

cevap verilmesi. Aynı zamanda halihazırdaki hükümet, insan hakları kurumlarının,<br />

ülkedeki insan hakları engelleri veya sorunları konusunda dikkat çekmeleri konusunu<br />

ele aldı. Evet, bu şekilde bir ilişkimiz var hükümetle. Bir eylem planımız var, halen<br />

taslak halinde. Bu eylem planı, Viyana <strong>Konferansı</strong> bulgularına dayanarak hazırlanıyor.<br />

Biz hükümetle ve sivil toplumla birlikte bu planı geliştirmek konusunda işbirliği içindeyiz;<br />

ama yine de bazı konular var ki bunlar hepimiz için birer endişe kaynağı ve<br />

halen tartışma konusu. O da idam cezasının, ölüm cezasının kaldırılması Fas’ta. Bizler<br />

hayır diyoruz; ama hükümetten biraz direnenler var, bunun kaldırılması konusunda.<br />

Mesela kürtaj olsun, hamileliğin sonlandırılması olsun, bu gibi konulardaki uygulamaların<br />

da özgür olmasını düşünüyoruz. Hükümet, aynı zamanda bize bazı yasa tasarılarını<br />

gösterdi. Mesela basınla ilgili yasa tasarısı, bilgiye erişimle ilgili yasa tasarısı.<br />

Yargı makamlarıyla ilişkilere gelince, Fas’ın Ulusal İnsan Hakları Konseyi, yüksek<br />

mahkeme ve onun yargıçlarıyla da temas halinde. Aynı zamanda adalet sistemini revize<br />

ediyoruz. Şikâyetler Adalet Bakanlığına ve Bakanlara iletiliyor ve onlarla birlikte<br />

bir çalışma toplantısı düzenleniyor. Savcılar da tahkikata başlamak üzere çalışıyorlar.<br />

Ombudsman konusunda bir arabulucumuz var, Fas’ta biz öyle diyoruz. Onunla olan<br />

ilişkimiz işbirliği niteliğinde. Kendisi bu kurumların resen üyesi oluyor. Yani bizim<br />

aldığımız kararlara itiraz edebilir, bunlara katılabilir. Ortak aktivitelerimiz var; ama<br />

bizim görev tanımlarımız çok açık. Ombudsman denilen kişi idareyle vatandaş arasındaki<br />

çarpıklıklara odaklanır. Biz ise İnsan Hakları Komitesi olarak çok daha büyük<br />

bir yetkiye ve hedefe sahibiz. Kurumlarımız arasında şikâyet teatisi yapılabiliyor. Evet,<br />

onlarla birlikte etkinlikler de düzenliyoruz. <strong>Uluslararası</strong> İnsan Hakları Konseyi ki bu<br />

sivil toplumdan 11 üyeye sahip. Biraz evvel belirttiğim kürtaj konusu çok yeni bir<br />

örnek. 2 ay önce bir istişare sürecinden geçtik. Konu da şuydu. İnsan hakları paydaşlarının<br />

perspektifini uygulamak için 40 tane birlik, dernekle bir araya geldik ve<br />

kürtaj konusunu tartıştık. Sivil topluma kapasite geliştirici mekanlar tahsis edilebilir<br />

veya biz bir eğitim merkezi kurabiliriz. Ulusal insan hakları kurumlarının kapasitelerini<br />

de artırmış olabilirler ve hem polis hem diğer paydaşlarımız birlikte görevlerini<br />

yapabilirler.<br />

80


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Feray SALMAN<br />

Dördü yirmi geçiyor. Konuşmacılarımıza adaletli davrandığımı düşünüyorum; ama<br />

geri kalanınıza ne kadar adaletli davranacağımı bilemiyorum. Şöyle bir olanağımız var<br />

mı, her şeyden önce konuşmamız lazım. Dört buçukta bitmesi planlanmış bir toplantı.<br />

Dolayısıyla salonun durumu konusunda ve tercüman arkadaşlarımız bakımından<br />

bir problem var mı? Ona göre ne kadar esneteceğimizi bilmemiz lazım. Hocam nasıl,<br />

yapalım?<br />

Şöyle bir sorunumuz da var. Cyriac Bey’in beşte buradan ayrılması gerekiyor. Biraz<br />

yorgunluk var, biraz sıcak da oldu salon. Bir 10 dakika dışarı çıkalım, eğer izin veriyorlarsa<br />

çayınızı, kahvenizi belki içeri alıp burada içelim ama 10 dakika içinde geri<br />

gelelim. Sorularınız lütfen hazır olsun ki vaktimizi etkili bir biçimde kullanalım. Hemfikir<br />

miyiz? Tamam, 10 dakika sonra bekliyorum. Yoksa ben gideceğim.<br />

Salon dışı kalan grupların içeri gelmesini sağlayacak bir zil sistemimiz var mı acaba?<br />

Arkadaşlar, artık başlıyorum, salonda kim var ise onlarla başlayalım lütfen. Şimdi<br />

yapacağımız şey, soruları olanlar varsa lütfen sorularını sorsunlar. Sonra da toplu bir<br />

cevap hakkı tanıyacağım. Dolaysıyla sorularınızı kısa, net ve özlü bir biçimde sorarsanız<br />

çok sevinirim, konuşmacımıza. Gerçi Cyriac Bey dışarıda kaldı galiba, bilmiyorum<br />

nerede ama. Başlayalım isterseniz. Hâlihazırda salonda bulunanların sormak istedikleri<br />

var mı? Tamam, hadi başlayalım.<br />

Christina HOF Almanya, İşkencenin Önlenmesi Ulusal Ajansı Uzmanı<br />

Adım Christina Hof Alman UÖM’sinden geliyorum ve şunu öğrenmek istiyorum. Hükümetlerle<br />

özelikle EPİM sürecinde hükümetlerle işbirliğiniz bu, bu işbirliğini siz mi<br />

istiyorsunuz ya da hükümet mi sizinle işbirliği yapmak istiyor ve sizin görüşünüzü<br />

almak için sizi davet mi ediyor? Başından itibaren devlet raporunun hazırlanması ve<br />

uygulamaların denetlenmesi sürecinde süreç nasıl işliyor?<br />

Feray SALMAN<br />

Başka soru yok galiba. O zaman döneyim, ha pardon, buyurun.<br />

Zeynep DURAN TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Uzmanı<br />

Teşekkür ederim. Zeynep Duran, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme<br />

Komisyonu. Benim sorum Fas İnsan Hakları Konseyi Genel Sekreterine olacak.<br />

Aslında Hindistan Komisyonu Başkan Vekili de benzer şeylerden bahsetti; ama hani<br />

81


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

umarım o da geldiğinde cevap olur. Şöyle uzun uzun parlamentoyla ilişkilerinden<br />

bahsetti sayın konuşmacı. Ben şunu merak ediyorum. Parlamento’nun isteği üzerine<br />

veya Ulusal Konsey’in kendi inisiyatifiyle yasama sürecine dâhil olduğunu anladık. Bu<br />

uygulamada sıklıkla uygulanan bir prosedür müdür, etkin midir etkili midir, birincisi<br />

bunu sormak istiyorum. İkincisi, Parlamento içinde bir ihtisas komisyonu olarak bir<br />

İnsan Hakları Komisyonu var mıdır? Varsa eğer görev çakışımınız ya da görev ayrımınız<br />

ne şekilde olmaktadır, yasama sürecine ilişkin? Yani taslak halinde olan tasarılara,<br />

taslak kanunlara görüş bildirmeye ilişkin? Teşekkür ederim.<br />

Feray SALMAN<br />

Söz istemiştiniz değil mi? Söz istediniz, buyurun.<br />

Siobhan MULLALLY İrlanda İnsan Hakları Komisyon Üyesi<br />

İrlanda İnsan Hakları Komisyonu’ndan. Faslı arkadaşımıza danışıyorum. Kürtajdan<br />

bahsettiniz. Bu hem İrlanda Cumhuriyeti’nde hem de Kuzey İrlanda da çok önemli.<br />

Buradaki konsültasyonun sonuçları öğrenmek isterim. Bizim İrlanda İnsan Hakları<br />

Komisyonu’nda uluslararası insan hakları standardından biraz farklı görüyoruz. Ben<br />

bu konuda sizin görüşlerinizi öğrenmek istiyorum.<br />

Selçuk ŞATANA Göç İdaresi Müdürlüğü Uzman Yardımcısı<br />

Benim de sorum Fas İnsan Hakları Konseyi Genel Sekreterimize olacak. Kendisi açıklamalarında<br />

Fas’ın göçmenler için bir transit ülke olduğunu söylemişti. Avrupa Birliği’nin<br />

politikalarından ötürü transit olarak kullanmayı düşünen kişiler, kalıcı olarak<br />

kalmaya başladığını ifade etti. Ancak daha sonra yapılan bir göç politikasıyla birlikte<br />

bu illegal durumdaki göçmenler, legal duruma geçirildi. Bu süreci biraz açıklayabilir<br />

mi? Hangi sebeple bunlar yapıldı? Teşekkür ederim.<br />

Feray SALMAN<br />

Sanıyorum başka soru yok. Ben, konuklara, Taner, sen mi soracaksın? Tamam, hızlanır<br />

mısın?<br />

Taner KILIÇ <strong>Uluslararası</strong> Af Örgütü Türkiye Şubesi Temsilcisi<br />

Merhaba Avukat Taner Kılıç, <strong>Uluslararası</strong> Af Örgütü Türkiye Şubesi. Bugün üzülerek<br />

Fas’tan bir haber aldık. İki araştırmacımız Fas’ta derdest edilerek sınır dışı edildiler.<br />

82


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Fas’taki sayın konuşmacının da dikkat çektiği göç, iltica ve nüfus hareketleri üzerinde<br />

bu araştırmayı yapıyorlardı ki birisi Türk vatandaşı. Fas’ın buradaki zorluklarının farkındayız.<br />

Türkiye gibi Fas’ta göç ve iltica hareketinde hem transit ülke hem de barış<br />

ülkesi olarak birtakım zorluklar yaşıyorlar fakat insan hakları örgütlerinin ve araştırmacılarının<br />

bu konudaki çalışmaları, raporlamaları da son derece önemli. İnsan hakları<br />

örgütlerinin çalışmalarının engellenmemesi ve kolaylaştırılması yönünde acaba<br />

Fas İnsan Hakları Konseyi’nin Hükümete çağrısı, çabası olur mu? Teşekkür ederim.<br />

Nisan KUYUCU Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İnsan Hakları Merkezi<br />

Araştırma Görevlisi<br />

Merhabalar, Nisan Kuyucu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İnsan Hakları<br />

Merkezi’nden. Ben de Fas İnsan Hakları Konseyi Genel Sekreteri’ne bir soru soracağım.<br />

Sunumları sırasında Fas’ta ev eksenli çalışanların haklarıyla ilgili bir yasa çıktığından<br />

ve kendilerinin de bu yasayla ilgili bir görüş hazırladığından bahsetmişlerdi.<br />

Ben biraz bu yasanın içeriğiyle ilgili bilgi almak istiyorum. Örneğin kadınların evdeki<br />

ücretsiz emeklerine ilişkin düzenlemeleri de içeriyor mu yoksa sadece aile işletmelerinde<br />

çalıştırılan çocuklardan örnek verdiği üzere o kapsamda bir yasa mı, onu merak<br />

ediyorum. Teşekkür ederim.<br />

Feray SALMAN<br />

Sanıyorum sorular tamamlandı. Şimdi ben konuklarımıza dönüyorum. Kimden başlayayım?<br />

En çok soru Fas’a geldiği için Kenya’ya ilk önce söz verelim. Özellikle EPİM<br />

yani Evrensel Periyodik İzleme sürecinin nasıl örgütlendiği meselesine, hükümetlerin<br />

burada nasıl rol aldığı konusuna değinelim.<br />

Kagwiria MBOGORI Kenya Ulusal İnsan Hakları Komisyonu Başkanı<br />

Teşekkür ederim. Kenya’daki EPİM sürecini hükümet yönetiyor. EPİM’in sekretaryası<br />

var ve Adalet Bakanlığı kapsamında bir departman olarak çalışıyor, EPİM ofisi. Adalet<br />

ve Anayasa Bakanlığı idi adı. Şimdi EPİM, savcılık makamında bir ünite, bir ofis<br />

olarak çalışmalarını sürdürüyor. Adalet Bakanlığı bağlamında ve savcının makamında<br />

çalışan EPİM’le biz Kenya İnsan Hakları Komisyonu çok iyi ilişkiler içindeyiz. Aramızda<br />

kurulu yerleşik bir çalışma prensipler dizisi var. Birlikte işbirliğiyle çalışıyoruz.<br />

Kenya bir danışma süreci geliştirdi EPİM başlığı bağlamında. Kenya İnsan Hakları<br />

Komisyonu her düzeyde çok aktif. Dolayısıyla EPİM konusunda danışmanlık çalışmaları<br />

da yapıyor. İnsan hakları yükümlülükleriyle ilgili bakanlıklar arası komitelerimiz<br />

de var. Onlarla da birlikte çalışıyoruz. Burada çeşitli Bakanlıklardan gelen temsilciler<br />

83


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

birlikte bu Komite’yi kurdular. Burada devletin ve hükümetin raporunu hazırlıyorlar;<br />

ama EPİM sürecine giriyor bu raporda. Biz sivil toplumu da harekete geçiriyoruz ve<br />

Kenya Paydaşlar Koalisyonuyla yine EPİM bağlamında çok sıkı, çok yakın çalışıyoruz.<br />

Kenya Paydaşlar Koalisyonu da kendi raporlarını hazırlıyorlar, sunuyorlar ve bizim<br />

komisyonumuz da kendi raporumuzu hazırlıyor ve sunuyoruz.<br />

İnsan hakları izleme ve dokümantasyon çalışmalarımızı yapıyoruz rutin olarak; ama<br />

geçen yıl ve bu yıl Kenya izlenen ülkelerden biri olduğu için biz, bütün bu aktörlerle<br />

yapığımız iş birliğinin bir raporunu sunduk, açıkladık ve web sitemizde bunu yayınladık.<br />

Kartımı verirsem web sitemize girerek bu raporları görebilirsiniz. İkinci ve<br />

üçüncü izleme raporlarımızı orada görebilirsiniz. Bu ayda bir gözden geçirme süreci<br />

yapıldıktan sonra rapor yayınlayacağız. Bu hazırladığımız rapor, ilginizi çekebilir. İnsan<br />

haklarının EPİM bağlamında korunması başlığına sahip. Ve bu rapor, bütün süreçle<br />

ilgili genel bir bilgi veriyor. Orada Kenya hükümetinin durumunu göreceksiniz<br />

ve hükümet genel olarak işbirliği içinde.<br />

Geçen hafta Türkiye’ye gelmeden, Kenya’dan ayrılmadan önce bizim Komisyonumuz<br />

20 tane STK’yı bir araya getirdi. Adalet Bakanlığı çerçevesi içinde bir toplantı yaptık<br />

ve yapılacak gözden geçirme sürecine bir hazırlık olarak 20 STK bir araya geldi. Önümüzdeki<br />

haftalarda da Cenevre’de bir araya gelerek, ülke raporu izlenecek Birleşmiş<br />

Milletler tarafından. Dolayısıyla burada ortaya konan taahhütleri ve Kenya’nın taahhütlerinin<br />

nasıl izleneceği konusunda çalışmalar yapıldı. Buradaki geçen sene Kasım<br />

ayındaki EPİM’den sonra üstlendiğimiz taahhütleri yerine getirmek için çalışmamızı<br />

zaten sürdürüyorduk. Sizden önce bir şey söylemek istiyorum.<br />

Feray SALMAN<br />

Bir sorunu da tekrarlayım. Çünkü saat beşte ayrılacak. O yüzden de bavulunu falan<br />

hazırladığı için geç kaldı. Hem soruları hatırlatalım; ama ben özellikle bu evrensel<br />

periyodik izlemeyle ilgili olarak Türkiye’nin deneyiminin de burada konuşulması gerektiğini<br />

düşünüyorum açıkçası. Çünkü belki bir sürümüze yabancı hani Türkiye’den<br />

gelen konuklara da yabancı olabilir, evrensel periyodik izleme. Türkiye iki kez gözden<br />

geçirildi. En son gözden geçirilme 2015 yılında ve Ocak ayında oldu ve Türkiye’nin<br />

2010 yılındaki performansı üzerine yeni tavsiyeler aldılar. Şimdi bu sürece baktığımız<br />

zaman aslında bu toplantının da yani bu oturumun da aslında ana başlıklarından<br />

birini oluşturan şey, sivil toplumla olan ilişkilerin nerden ve nasıl kurulacağıyla ilişkili.<br />

Devletlerin sivil toplum örgütleriyle olan ilişkileri düzenledikleri sürece ki mesela<br />

Türkiye bu bakımdan son derece zayıftır, katılım hakkının kullanılması meselesinde<br />

son derece büyük engellerle karşılaşmaktayız bir kere. Bunun altını da çizmekte yarar<br />

84


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

var. Dolayısıyla ulusal kurumların, Ulusal insan hakları kurumlarının görevi hem bu<br />

katılım süreçleri bakımından meseleye bakmak. Yani evrensel periyodik izleme hem<br />

araç hem amaç olabilir aslında. Fakat katılım hakkının hayata geçirilmesi bakımından<br />

ve sivil toplum örgütlerinin ve insan hakları örgütlerinin insan haklarının geliştirilmesine<br />

ve korunmasına olan katkılarını güçlendirebilmek bakımından katılıma bakmaları<br />

lazım.<br />

Türkiye’deki mesele kısaca, başka öbür konuşmacıların sözünü almak istemem ama<br />

şöyle oldu. Türkiye’de Dışişleri Bakanlığı koordine eder. Fakat maalesef Türkiye Büyük<br />

Millet Meclisi’nin evrensel periyodik izleme raporu ülke raporudur yani ulusal<br />

rapordur, hükümet raporu falan değildir; ama mecliste herhangi bir görünürlüğü dahi<br />

yoktur o şeyin. Dolayısıyla hükümetin kendi içindeki bir iç raporlamaya dönüştü.<br />

Biz katılmak istedik ve Türkiye raporunu evrensel periyodik izleme mekanizmasına<br />

göndermeden önce Türkiye’de açık bir biçimde paylaşılmasını istedik, bizi reddettiler.<br />

Orada yayınlanınca görürsünüz dediler. Benzer bir şey aslında. Bütün Türkiye’nin<br />

onayladığı insan hakları sözleşmelerine karşı olan yükümlülüğü üzerinden de aynı<br />

biçimde gitmektedir. Yani biz ekonomik, kültürel, sosyal haklar için yazılmış olan<br />

Türkiye’nin sözleşmeyi nasıl uyguladığına dair olan Türkiye raporunu yani ulusal<br />

raporu ancak Birleşmiş Milletler sayfasında yayınlandığında görebiliriz ve bunu da<br />

ancak İngilizce görebiliriz. Yani kendi dilimizde, kendi anadilimizde görmemiz mümkün<br />

değildir. Çünkü Türkçesini çoğunlukla yayınlamazlar. Bir tek Çocuk Hakları Sözleşmesi<br />

bakımından, Engelli Hakları Sözleşmesi bakımından ve Kadına Karşı Şiddet<br />

Sözleşmesi bakımından daha etkili bir çalışma olduğunu söylemek mümkün Türkçelerine<br />

erişmek bakımından. Dolayısıyla bizim şuan ki mekanizmamız, efendim? Yani<br />

isterseniz sonra bana gelin, olur mu?<br />

Katılımcı<br />

Şimdi burada STK’ların ve iktidarların ortak bir raporda birleşmeleri lazım.<br />

Feray SALMAN<br />

Şimdi ben onu anlatıyorum zaten, Türkiye’de İnsan Hakları Ortak Platformu yani<br />

benim temsil ettiğim ve içinde yer aldığım, genel koordinatörü olduğum beş insan<br />

hakları örgünün oluşturduğu, sabahleyin de Günal Bey’i dinlemiş olmalısınız, biz evrensel<br />

periyodik izleme için hakkımız olan şeyi yani STK paydaş raporunu bir STK<br />

koalisyonu halinde oluşturduk ve bu sürece çocuk örgütleri, insan hakları örgütleri,<br />

Türkiye’deki yerinden edilmişlerle ilgili göç örgütleri katıldılar. Cinsel kimlik üzerinden,<br />

LGBT örgütleri katıldılar. Türkçeleştiren İnsan Hakları Ortak Platformu oldu.<br />

85


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Bunları yaygınlaştıran İnsan Hakları Ortak Platformu oldu ve bu organizasyonu İnsan<br />

Hakları Ortak Platformu yaptı ve başka tekil tekil de bütün örgütlerin, ek olarak vermek<br />

istedikleri raporların da İngilizceye çevrilmesi konusunda yardım ettik.<br />

Şimdi sivil toplumun bu Türkiye deneyimini bence Türkiye İnsan Hakları Kurumu görmek<br />

durumundadır ve kendi çalışmalarını yaparken buradaki bu mevcut kapasiteyi<br />

hem koruyarak hem güçlendirerek hem de aslında hükümetin yani bunu hazırlayan<br />

birimin, ulusal raporu hazırlayan birimin, hazırladığı raporu tüm Türkiye’yle paylaşabilmesini<br />

sağlayacak katılım mekanizmalarını zorlamaları gerekir. Çünkü ulusal rapor,<br />

evrensel periyodik izleme hükümet raporu değildir, ortak bir rapordur, ülkenin raporudur.<br />

Neyin nasıl gittiğini, tavsiyelerin nasıl yerine geldiğini ve bu tavsiyelerin yerine<br />

gelme sürecinin içerisinde nelerin yapıldığını ve nelerin yapılmadığını da söylemekle<br />

mükelleftir. Dürüsttür yani dürüst olmamızı gerektiren bir süreçtir. Dolayısıyla bu süreç<br />

bizim bakımından da bu sene böyle işlemiştir. Kabaca ve kısaca bizim yapacağımız, yani<br />

yapmayı önümüze koyduğumuz Türkiye İnsan Hakları Kurumu sürecin içine girmiş<br />

olsa dahi bizim devam dediğimiz süreç, dolayısıyla bir izleme mekanizması kurmak ve<br />

bu izleme mekanizması içerisinde izlemeyi yapmak olacaktır. Bu anlamda Hindistan’ın<br />

Ulusal İnsan Hakları Kurumu, evrensel periyodik izleme bakımından hükümetle sivil<br />

toplum örgütlerinin ve konseyi nasıl içerdiğine dair bilgiyi de Hindistan’dan alalım,<br />

vakti daraldı çünkü. O da beni uyarıyor, Feray bu kadar çok konuşma diye.<br />

Shri Cyriac JOSEPH Hindistan Ulusal İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekili<br />

Sunumun 39, 40 ve 41. paragraf ları bu konuyla ilgiliydi ben zaman darlığı nedeniyle<br />

bunlara değinemedim. Bu iki paragraf STK’ların Hindistan’da EPİM’in hazırlanmasıyla<br />

ilgili. Şimdi bakıyoruz, kabul edilen tavsiye kararlarının uygulanması ve insan<br />

hakları konusundaki gelişmelerle ilgili hazırlıkların yapılması. Bu hazırlıkların yapılabilmesi<br />

için beş tane bölgesel istişarede bulunuldu ve bir de ulusal istişare yapıldı.<br />

STK’lar, akademisyenler, yetkili makamlar ve insan hakları komisyonları tarafından<br />

bu çalışmalar yapıldı. Bunu iki nedenle yaptık. Hindistan’ın çeşitliliği dikkate alındığı<br />

takdirde bölgesel öncelikler ele alındı ve EPİM’in hangi noktalarda odaklanacağı<br />

belirlendi. Hindistan açısından ikinci EPİM 2013’teydi ve genel kurul toplantısında<br />

Hindistan’ın sunduğu rapor kabul edildi. Tabii ki hükümete 60 tavsiyede bulunuldu.<br />

Bu tavsiyeler Hindistan’da STK’larla birlikte ele alındı ve bu hükümet tarafından<br />

kabul edilen tavsiye kararlarının uygulanmasına geçildi. Burada bazı eylem noktaları<br />

belirlendi ve izlenebilir göstergelerle çalışıldı. Hindistan’da pek çok Bakanlıkla birlikte<br />

toplantılar yapıldı. Daha sonra bölgesel istişare toplantıları yapıldı, ilgili paydaşlarla.<br />

Komisyon’un görüşüne göre bu türlü bir uygulama yararlı olacaktır. Özellikle 2016<br />

yılında EPİM 3 süresinde bunlar gerekli olacaktır.<br />

86


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Mohamed ESSABBAR<br />

Evet, şimdi ben sorulara cevap vermeden önce, her şeyden önce Türkiye’nin Ulusal<br />

İnsan Hakları Kurumu’na teşekkür etmek istiyorum. Bize ev sahipliği yaptıkları ve<br />

hepimize burada bir araya gelip, ortak konularımızı tartışma fırsatını yarattıkları için.<br />

Konularımız tabii ki ulusal insan hakları kurumlarıyla ilgili. Özellikle de bu büyük<br />

devlet Türkiye. Çok tarihi boyutları olan bir ülke.<br />

Ulusal İnsan Hakları Konseyimize altı tane soru soruldu ve ben bunların hepsine cevap<br />

vermek istiyorum. İlk soru işbirliğiyle ilgili, hükümetle yaptığımız işbirliğiyle ilgiliydi.<br />

EPİM sürecine hazırlıklı olmak için Fas’ta daha önce de belirttiğim gibi bir hükümet<br />

kurumu birimi var, insan haklarından sorumlu bir birim bu ve bu birim kamu<br />

politikalarını bütün hükümet kurumlarıyla birlikte koordine eder. Aynı zamanda da<br />

taslak EPİM’i hazırlamakla sorumludur, Fas’ın Ulusal İnsan Hakları Kurulu. Dışarıdan<br />

bu hazırlık sürecine katılır. Görüşlerini bildirir, bilgi sağlar bu hükümet kurumuna<br />

ve aynı zamanda tek ve bağımsız bir raporu da Ulusal İnsan Hakları Kurumu olarak<br />

hazırlar ve bunları Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği’ne verir. 2008 tarihli bir<br />

rapor ve 2012’de de bir rapor vardı.<br />

Parlamentoyla ilişkilere gelince, daha önce de belirttiğimiz gibi Ulusal İnsan Hakları<br />

Kurulu bir mutabakat anlaşması imzaladı hükümetle. Bu da Belgrad İlkeleriyle uyumlu<br />

oldu. Bu mutabakat anlaşmasına göre yasa tasarısı görüş almak üzere Ulusal İnsan<br />

Hakları Kurumu’na iletilir. Bir de parlamentoda bir İnsan Hakları Komisyonu vardır.<br />

Bu hem insan haklarından hem de mevzuattan sorumludur parlamento içinde hem<br />

de parlamentonun iki meclisinde bu geçerli. Biz ayrıca kurumsal bir ilişki de kurduk<br />

bu komisyonla ve aynı şeyi parlamenter gruplarla yani siyasi gruplarla da yaptık hem<br />

iktidar partisi hem de diğer partilerle birlikte ve onlara da gönderdik.<br />

Şimdi kürtaj konusuna gelince bu hali hazırdaki yasa evlilik yasası, kürtaj yapanlara<br />

karşı bir cezai müeyyide uyguluyor. Şimdi bu cezai müeyyidelerle de mücadele edilmesi<br />

gerekiyor; ama bazı istisnalar var. Örneğin eğer annenin sağlığı tehdit altındaysa<br />

kürtaja izin veriliyor. Majesteleri Kral, Din İşleri Bakanlığı, Özgürlükler Bakanlığı ve<br />

Ulusal İnsan Hakları Kurumu’na görev verdi. Bu konuda istişare yürütmelerini istedi<br />

ve bu istişarelerin sonucunda varılan sonucu bildirmemizi istedi. Bizim vardığımız ilk<br />

sonuç, bu istişare sürecinin bitiminde şöyle oldu. Dedik ki kürtaj, hamilelik mesela<br />

bir gebelik bir tecavüz sonucunda oluşmuş ise kürtaja izin verilebilir veya gebelik<br />

bir ensest sonucu oluşmuş ise o zaman da kürtaja izin verilmeli. Bir de tabi çocuğun<br />

özürlü veya engelli doğabilmesi durumunda. Yani sağlık nedenleriyle kürtajın yapılması<br />

engellenebilir veya bu nedenlerle kürtaj yapabilir. İnsan Hakları Komisyonu bu<br />

raporunu kamuoyuna açıklamadı. Çünkü oldukça hassas bir konu bu. Mutabakatta,<br />

87


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

bu uzlaşıda istişare sonucu nedir? Hükümet, biz ve sivil toplum arasındaki bu müzakere<br />

sürecinin sonucu açıklandı.<br />

Mültecilerle ilgili iltica talepleriyle ilgili soruya cevap verecek olursak bundan 10 yıl<br />

önce Fas bir transit ülkesiydi. Şimdi ise bir mülteci alan ülke konumundayız. Avrupa<br />

Birliği tarafından alınan katı önlemler nedeniyle illegal göçe karşı alınan katı önlemler<br />

nedeniyle Fas’ta mülteci sayısı arttığı için Fas yeni bir mülteci politikası, iltica politikası<br />

belirlemek durumunda kaldı. Şu aşamaya kadar, elimizdeki rakam, 18 bin illegal<br />

mülteci başvuruda bulundu ki kendi durumları yasallaşabilsin, yani rakam 18 bin.<br />

Durumları normalleşen kişiler ki bunların sayısı 546’ya ulaştı. 546 mülteci normal<br />

vatandaş statüsüne kavuştu. Şimdi göçle ilgili ve ilticayla ilgili ve insan ticaretiyle ilgili<br />

birer yasa hazırlanıyor.<br />

<strong>Uluslararası</strong> Af Örgütüyle olanlara gelince, evet, iki araştırmacı Fas’tan sınır dışı edildi.<br />

Bu ben İstanbul’a gelirken uçaktayken olmuş bir olay. Dün yaşanan bu olayın<br />

detayları hakkında yeterli bilgi yok elimde; ama bu her iki araştırmacı da Ulusal İnsan<br />

Hakları Komisyonu tarafından geçtiğimiz hafta kabul edilmiştir. Aynı zamanda Fas’ta<br />

bir uluslararası basın toplantısı da düzenledik. İşkenceye karşı bir kampanyaya ilişkin<br />

rapor tartışıldı ve <strong>Uluslararası</strong> Af Örgütünün Amerika departmanının yetkilileri Fas’ta<br />

çalışma yapıyorlar. Biz ilkesel olarak herhangi bir keyfiliğin aleyhindeyiz, herhangi<br />

bir ihlal durumunda yani <strong>Uluslararası</strong> Af Örgütüne ve diğer insan hakları aktivistlerine<br />

karşı böyle bir müdahaleye karşıyız. Bizim ülkemiz açık bir ülkedir. <strong>Uluslararası</strong><br />

Af Örgütü mesela komşu ülkemiz Cezayir’e giremez. Cezayir topraklarında mülteci<br />

kampları var. Onlara gitmek istiyorlar. Son üç yıl zarfında Fas’ta özel raportörleri ağırladık.<br />

Örneğin işkenceyle ilgili özel raportör Sayın Fernandez geldi ve onun bulguları<br />

şöyleydi. Dedi ki Fas’ta işkence sistematik bir uygulama değildi. Onun bulgusu bu<br />

yolda. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler çalışma gurubu da geldi, keyfi tutuklulukla<br />

ilgili. Ayrıca kültürel haklarla ilgili bağımsız uzman da Birleşmiş Milletler’den bize<br />

geldi. Birleşmiş Milletler kadınlara karşı hem uygulamada hem de kanun önündeki<br />

ayrımcılıkla ilgilenen Çalışma Grubu Başkanı geldi. Evet, Fas bölgede yine diğer ülkelerden<br />

daha iyi bir konumdadır bu konularda.<br />

Son olarak değineceğim konu da ev işlerinde çalışanlarla ilgili. Bu konu yasayla düzenlenmemişti.<br />

Biz, bu konuda bir yasa tasarısı hazırladık. Özellikle Temsilciler Meclisinin<br />

talebi üzerine yaptık bunu ve Ulusal İnsan Hakları Kurumu olarak biz bir öneri<br />

niteliğinde görüşümüzü sunduk, bu yasa tasarısıyla ilgili olarak. Tabii ki <strong>Uluslararası</strong><br />

Çalışma Örgütünün de görüşlerini almak gerekir. Bazı uluslararası enstrümanlar var.<br />

Mesela Çocuk Hakları <strong>Uluslararası</strong> Sözleşmesi gibi. <strong>Uluslararası</strong> deneyimlerden de<br />

bahsedecek olursak biz kendi memorandumumuzda açıkça şunu söyledik. Kabul edi-<br />

88


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

lebilir insani çalışma koşulları ev işlerinde çalışan kişilere sağlanmalıdır dedik. Tabii<br />

bunların içinde sosyal güvenlik de var, emeklilik de var. Aynı zamanda bu konunun<br />

istihdam alanında çalışan denetçilerin de dikkatine sunulması gerektiği vurgulandı.<br />

İLO bazı örneklerde asgari çalışma yaşı 15’tir diyebiliyor. Biz kendi Komisyonumuzda<br />

bir öneri getirerek bu asgari yaşı 18’e çıkarmayı teklif ettik. Teşekkür ederim.<br />

Feray SALMAN<br />

Evet, çok teşekkürler. Sanıyorum akşamın sonuna geldik. Nezir soracak mısın? Tamam.<br />

Elbette, yani eğer vaktimiz varsa ve eğer halen yapabiliyorsak.<br />

Nezir AKYEŞİLMEN<br />

Teşekkür ederim sunumlar için. Yani tabii biz insan hakları kurumlarının insan haklarıyla<br />

mücadelelerini tartıştık; ama bu kurumlar özellikle devlet kurumlarıyla işbirliğinde,<br />

bu işbirliği zaman zaman işbirlikçiliğe dönüşüyor. Bunu da bence tartışmak lazım.<br />

Mesela devlet kurumları, özellikle Birleşmiş Milletlerden gelen kurumlara cevap<br />

verirken yahut raporlar hazırlarken görüşlerini istediklerinde devletin uygulamalarını<br />

meşru gösterecek şekilde herhangi bir işbirliği yapıyorlar mı, onu merak ediyorum.<br />

Sadece paneldeki değil diğer salondaki tüm insan hakları temsilcilerine de aslında bu<br />

soruyu sormak istiyorum. Teşekkür ederim.<br />

Mohamed ESSABBAR<br />

Şimdi efendim, benim de daha önce belirttiğim gibi Fas’ta bizim uluslararası insan<br />

hakları sistemine rapor verme gibi bir uygulamamız var. Biz bağımsızız ve hiçbir şekilde<br />

bunun dışına çıkmıyoruz. Bu bağımsız raporun altını birkaç kere çizmek istiyorum<br />

ve biz bu raporu sözleşme kurumları, insan hakları komiteleri ve özel prosedürler<br />

yoluyla aktarıyoruz. Yani hiçbir şekilde rapora ne yazacağımız konusunda hükümetimizden<br />

bir talimat almıyoruz. Bizim deneyimimiz daha önce de söylediğimiz gibi iki<br />

tane bağımsız rapor hazırladık; ama biz ulusal rapora da katılıyoruz. Çünkü bu mutlaka<br />

mecburi bir şey ve metodoloji bunu gerektiriyor, anlaşma kurumları bunu talep<br />

ediyorlar. Diyorlar ki bu rapor dönemsel rapor, sivil toplumu, ulusal insan hakları<br />

kurumlarını, yargıyı, parlamento ve hükümeti de içeren herkesin görüşünü yansıtmalı.<br />

Yani ulusal lafı buradan kaynaklanıyor. Yani bu herkesi içine alan bir şemsiye.<br />

Aynı zamanda biz anlaşma kurumlarıyla da etkileşim içine girdik. Geçtiğimiz yıl Çocuk<br />

Hakları Komitesi’ne bir rapor sunduk bu da bağımsız bir rapordur. Biz oturumlarına<br />

da katıldık. Yani Cenevre’de yapılan toplantıdaki ilgili oturuma da katıldık,<br />

89


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

tartışmaya katıldık. Hükümet ile Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komisyonu’nun<br />

mensupları arasındaki görüşmede de yer aldık. Aynı şeyi ekonomik, sosyal ve kültürel<br />

haklar konusunda da yaptık. Yani biz kendi raporumuzu hazırlıyoruz. Biz, ulusal<br />

raporu benimseyebiliriz veyahut eleştirebiliriz. Yani bu raporlar hükümetin vizyonunu<br />

yansıtıyor. Evet, bu konuda söyleyecek çok az şey var. Çünkü ben sunumumda<br />

bahsettim. Dedim ki hükümetin iki tane ilginç pozisyonu var. Ulusal düzeyde<br />

hükümet, insan hakları konusunda en önemli görevli. İnsan haklarının korunması,<br />

geliştirilmesi, riayet edilmesi konusunda en önemli sorumluluk hükümetle devlette.<br />

Hükümet aynı zamanda insan hakları ihlalleri alanında kendisi bu ihlalleri uyguluyor<br />

da olabilir. Çok çeşitli ihlal türleri ortaya çıkabilir. Tabii biz bunun aleyhindeyiz ve<br />

Ulusal Komisyon olarak biz hükümeti ikna etmeye çalışıyoruz ki insan haklarının<br />

gözlemlenmesi ve korunmasının değeri çok yüksek. Dolayısıyla biz Komisyon olarak<br />

bir rapor hazırladık ve burada insan haklarının haklılığını ispat ederken ihlallerin maliyetini<br />

de gözler önüne sermeye çalıştık. Yani bu ihlalleri yapabilmek, hükümetlere<br />

kaça mal oluyor acaba? Milyarlarca liraya mal olabilir. Çünkü zarar ödeniyor, bir şeyi<br />

uygulamadığınız vakit. Yani bin tane ihlalin bedeli var ve neticede biz bir rapor hazırladık<br />

ve bütün görüntüyü, bütün resmi yansıtan bir rapor oldu bu. Hatta hükümetten<br />

Ulusal Komisyon’a verilen promosyon faaliyetleri için verilen bütçeyi de artırması talebinde<br />

de bulunduk.<br />

Feray SALMAN<br />

Biraz sonra devam edeceğiz, daha vaktimiz var. Konuklarımız yarın da burada olacaklar<br />

aslında soruları sormaya devam edebiliriz. Ben mi kapayayım Hikmet Bey, siz mi<br />

kapayacaksınız, arkadaşım mı kapayacak? Tamam, ben her şeyden önce buraya bir<br />

teşekkür edeyim katıldıkları için ve bana uyum sağladıkları için çok teşekkür ediyorum.<br />

Kolay gelsin.<br />

90


III.OTURUM<br />

OPCAT BAĞLAMINDA FARKLI<br />

ULUSAL ÖNLEME<br />

MEKANİZMASI MODELLERİ<br />

VE ULUSAL İNSAN HAKLARI<br />

KURUMLARININ ROLÜ<br />

Moderatör: Ville FORSMAN Raoul Wallenberg Enstitüsü<br />

Janet ANDERSON-BIDOIS<br />

Yeni Zelanda İnsan Hakları Komisyonu Hukuk Başdanışmanı<br />

Ben BUCKLAND<br />

İşkencenin Önlenmesi Derneği (APT) Ulusal İnsan Hakları Kurumları Danışmanı<br />

Christina HOF<br />

Almanya İşkencenin Önlenmesi Ulusal Ajansı Uzmanı<br />

Marcin KUSY<br />

Polonya Kamu Denetçiliği Kurumu Uzmanı<br />

91


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Ville FORSMAN Raoul Wallenberg Enstitüsü Program Yöneticisi<br />

Günaydın. Bu konferansın üçüncü oturumuna hoş geldiniz. Ben Villa Forsman. Raoul<br />

Wallenberg Enstitüsü için çalışıyorum. Türkiye Programı Yöneticisiyim. Bizim aslında<br />

ayrı bir birimimiz de var. 95 yılından beri tüm dünyada yaklaşık 50 ulusal insan<br />

hakları kurumuyla beraber kapasite güçlendirme çalışmaları yapıyoruz. Bu birimimiz<br />

İsveç merkezli olarak çalışıyor. Ben şimdi programa başlamadan önce kısaca tüm konuşmacıların<br />

kendilerini tanıtmalarını rica edeceğim.<br />

Christina HOF Almanya İşkencenin Önlenmesi Ulusal Ajansı Uzmanı<br />

Günaydın. Adım Christina Hof. Ben de Almanya’da İşkencenin Önlenmesi Ulusal<br />

Ajansı’nda uzman olarak görev yapıyorum. Biraz sonra da sunumu yapacağım.<br />

Janet ANDERSON-BIDOIS Yeni Zelanda İnsan hakları Komisyonu Hukuk Başdanışmanı<br />

Günaydın, ben Janet Anderson, Yeni Zelanda İnsan Hakları Komisyonu’nda görevliyim.<br />

Marcin KUSY Polonya Kamu Denetçiliği Kurumu Uzmanı<br />

Polonya’dan geliyorum ve ben de Polonya’nın deneyimlerini sizlerle paylaşacağım.<br />

Ben BUCKLAND İşkencenin Önlenmesi Derneği<br />

Günaydın, ben İsviçre’de işkencenin önlenmesiyle ilgili olarak ulusal insan hakları<br />

kurumlarına destek oluyorum.<br />

Ville FORSMAN<br />

Programımıza göre OPCAT Bağlamında Farklı Ulusal Önleme Mekanizması Modelleri<br />

ve Ulusal İnsan Hakları Kurumlarının Rolü kapsamında katılımcılarımızın sunumları<br />

olacak. Ondan sonra 40 dakikalık bir tartışma süresi ayrılmış. İlk konuşmacımız, Yeni<br />

Zelanda İnsan Hakları Komisyonu’ndan Bayan Janet Anderson Bidois.<br />

Janet ANDERSON-BIDOIS<br />

Günaydın. Başlamadan önce Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na konukseverliklerinden<br />

dolayı teşekkür ederim. Güzel ülkenize geldim ve bütün dünyadan gelen meslektaşlarımızla<br />

görüş, bilgi ve deneyim teatisi yaptım.<br />

93


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Bu sabah üç noktayı ele alacağım. İnsan Hakları Komisyonu olarak nasıl işlediğimizi,<br />

çalıştığımızı anlatacağım. Bu Komisyon’un OPCAT çerçevesindeki önleyici kurum<br />

olarak neler yaptığını anlatmaya çalışacağım. Tabii ki bir çoklu ajanslık da var.<br />

Ben çok uzun konuşma yapan bir insanım. Onun için lütfen sözümü kesin. Yeni<br />

Zelanda’yı bilmeyenleriniz için söylüyorum, Avustralya kıyılarındaki çok küçük bir<br />

ülkeyiz biz. Türkiye’den baktığımızda neredeyse dünyanın öbür ucu. Yaklaşık 4.5<br />

milyon kişilik nüfusumuz var. Grafikte de görüleceği üzere, ülkede çok farklı etnik<br />

guruplar bulunmaktadır. En büyük etnik grup ise Avrupa kökenlilerden oluşuyor.<br />

Daha sonra yerel azınlık grupları bulunmaktadır. Yeni Zelanda Maori yerlileri bu yerel<br />

azınlık gruplarındandır. Asya ülkelerinden gelen nüfusumuz da artmaktadır. Pasifik<br />

ülkelerinden gelenler de azımsanmayacak kadar fazla. Dolayısıyla etnik farklılıklar<br />

bütün ülkede görülmektedir ve 25 yaşın altındaki gruplar arasında gördüğümüze göre<br />

farklı alanlarda Avrupa kökenli grubun daha baskın olduğunu görüyoruz.<br />

İnsan Hakları Komisyonu hükümet tarafından kurulmuştur ama biz bağımsız olarak<br />

çalışıyoruz. Paris Prensipleri çerçevesinde akrediteyiz ve üç tam zamanlı komiserimiz<br />

var ve üç de yarı zamanlı komiserimiz var, üç de büromuz bulunmakta. 48 çalışanımız<br />

var. İnsan haklarının geliştirilmesi, teşvik edilmesi için çok kapsamlı yetkilerimiz<br />

var. Mesela kamuya açıklamalar yapmak, hukuki süreçte müdahalelerde bulunmak,<br />

belli kılavuzlar, raporlar, gönüllü uygulama kuralları hazırlayıp, yayınlamak, Başbakana<br />

doğrudan raporlama yapmak ve aynı zamanda genel olarak insan hakları ihlallerini<br />

içeren her türlü konuyu incelemek gibi. Görevlerimiz arasında insan hakları<br />

konusunda bir ulusal plan hazırlamak da var. Hali hazırda EPİM sonuçlarına göre<br />

çalışmalarımız var. EPİM’in gözlemlerini dikkate alarak yeni bir ulusal eylem planı<br />

hazırlıyoruz ve bu hedef lere uymaya çalışıyoruz.<br />

Bireysel uyuşmazlık çözümlerine gelince, burada en çok federal ayrımcılık şikâyetlerinin<br />

çözümü gelmektedir. Bunlara önem veriyoruz ve alternatif uyuşmazlık çözümleri<br />

buluyoruz. Yasada ayrımcılığa uğrayan vatandaşlara bir arabuluculuk hizmeti sunuyoruz.<br />

Eğer arabuluculuk yoluyla ihtilaf sona ermez ise o zaman konu yargıya intikal<br />

edebiliyor ama Komisyon sadece ve sadece arabuluculuk hizmetleri sunabiliyor.<br />

Komisyon kendi başına kötü muamele veya işkence iddialarını da incelemek yetkisine<br />

sahip değil. Şimdi OPCAT’e gelince Yeni Zelanda OPCAT’i 2007’de onayladı. Merkezi<br />

bir kuruluşumuz var ve bu çerçevede İşkence Suçları Yasası 1989 yılında değiştirildi.<br />

Aynı zamanda ulusal kurumlar da inceleme kurumlarının çalışmalarını inceliyorlar.<br />

İnsan Hakları Komisyonu bu çerçevede bir koordinasyon görevi üstlenmektedir ve<br />

önleyici kurumlara da yardımcı olmaktadır. Baktığımızda bizim modelimiz alışılmamış<br />

bir model. Benzer bir SRPD uygulamalarını uygulayacak, yani insan hakları konu-<br />

94


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

sunda, İnsan Hakları Komisyonu sekretarya çalışmalarını koordine etmekle yükümlü.<br />

Tabii ki engellilerin örgütlerine de yardım veriyoruz. Engelliler izleme konusunda çok<br />

önemli bir rol oynuyorlar.<br />

Bizim modelimizin görüntüsü böyle. Ombudsman’ın ofisini görüyorsunuz. Bu konuda<br />

inceleme alanları cezaevleri sağlık koşulları ve engellilerin durumu, göçmenler,<br />

mülteciler ve genç nüfus. Beraberinde adalet sistemi içinde yer alan nezarethaneleri<br />

de inceleme imkânımız var. Bir de orduyu yani kara kuvvetlerini ve deniz kuvvetlerini<br />

de inceleme imkânımız bulunuyor. Onların da yardımlarını görüyoruz. Çocuk<br />

haklarıyla ilgilenen bir komiserimiz var. Bu da gençlerin ve çocukların durumlarını<br />

incelemektedir.<br />

İnsan Hakları Komisyonu olarak biz merkezi bir ulusal önleyici mekanizma sağlıyoruz,<br />

koordinasyon sağlıyoruz, raporlar hazırlıyoruz, sistematik konuları inceliyoruz<br />

ve farklı kurumlarla bağlantı kuruyoruz. Birleşmiş Milletler bağlantı kurulan organizasyonların<br />

başındadır.<br />

Önemli olan konulardan birisi ise bu kurumların çok farklı şekillerde çalışmasıyla<br />

ilgilidir. Mesela çocuklardan sorumlu olan komiser, bir iyileştirici çerçeve uyguluyor.<br />

Onlar sadece gençlerin tutukluluk koşullarını incelemiyorlar, o kurum içindeki<br />

eğitim hizmetleri nelerdir, buradaki genel koşullar nasıldır ve gençlere verilen bu<br />

hizmetlerden edinilen sonuçlar nelerdir gibi hususlarda da inceleme ve araştırmalar<br />

yapılıyor. Yani gençlerin yaşamlarında olumlu değişmeler olması sağlanıyor. Bu doğrultuda<br />

tutukevlerinde çocukların gelecekteki hayatlarını iyileştirmek amacıyla neler<br />

yapıldığını inceliyoruz. Bir de cezaevlerinden sorumlu olan Kurumumuz var. Onlar<br />

daha kapsamlı çalışıyorlar. Oradaki izleme çerçevemiz biraz daha farklı. Öz denetim<br />

modeli uygulanmakta. Polis karakollarına gidiliyor ve onlarla iş birliği içinde çalışılıyor.<br />

Standartlara uygun olmayan kurumlar kapatılabiliyor.<br />

Tutukluluk yerlerine baktığımızda, 17 cezaevi var. 437 karakolda nezarethaneler var.<br />

Ayrıca gençlerin tutulduğu beş tutukevi bulunmakta. Baktığımızda, cezaevlerinde<br />

Maori etnik grubundan olan gençlerin oranı oldukça yüksek.<br />

Cezaevi hizmetlerinde bazı kişilerin tek başına, tek kişilik hücrelerde tutulmaları da<br />

gerekebiliyor. Bunlar da inceleniyor. Beslenme standartları ve bu tutuklulara verilen<br />

gıdalar nelerdir, zamanlama konusunda da bu yemeklerin ne sıklıkla verildiği gibi<br />

önemli hususlar da incelenmektedir. Tutukluların keyfi olarak tek başlarına bir yerde<br />

tutulmamaları diğer tutuklularla bir arada olabilmeleri de sağlanmaktadır.<br />

İnsan Hakları Komisyonu’nun gerçekleştirdiği bazı faaliyetler var. Ortak raporlar hazırlıyoruz,<br />

hem ulusal önleme mekanizması olarak ve Yeni Zelanda EPİM gözden ge-<br />

95


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

çirmelerini vurguluyoruz. Özellikle de ulusal eylem planı çerçevesinde hükümetle<br />

birlikte çalışıp, bu süreçlerden, daha önce belirttiğim süreçlerden kaynaklanan önerilerin<br />

uygun bir şekilde uygulanmasını sağlamaya çalışıyoruz.<br />

Gençlere çok önem veriyoruz ve onların tutuklu bulundukları yerlerde akıl sağlıklarının<br />

zarar görmemesi için çaba sarf ediyoruz. Sivil toplum ile bazı STK’lar arasında<br />

işbirliğini sağlıyoruz, ortak bilgilendirme faaliyetleri düzenliyoruz. Ulusal Önleme<br />

Mekanizmasıyla ilgili konularda parlamentoya da belli mevzuatlarda değişiklik yapılması<br />

konusunda önerilerde bulunuyoruz. Ayrıca bir Ulusal Önleme Merkezi kimlik<br />

bildirisi de hazırladık. Bunu geliştirdik, bu tabii Politika ve Bilgilendirme Politikası<br />

Komisyonu’nda önemli oldu. Tabii ki böyle çok kurumlu bir modelde zorluklar da<br />

var. Koordinasyondan sorumlu kurum olarak biz önemli konuları vurguluyoruz ve<br />

tabii ki her bir birim, farklı bir şekilde çalışıyor ve dolayısıyla onların her birimin<br />

yaptıkları işten mutlu olmalarını sağlamak da kolay değil.<br />

Ayrıca OPCAT görevlerimizin kapsamı konusunda da yeterince açıklık yok. Mesela<br />

bazen yaşlıların bakım yerlerindeki görevlerimize ilişkin bilgiler örtüşmeyebiliyor. Bir<br />

de gençlerin tutulduğu rezidanslar var. Buralarda tutulan kişiler evet tutuklu; ama bu<br />

mekânların yeterince izlenmesi için bazen yeterli fon olmayabiliyor. Tabii ki Ulusal<br />

Önleme Merkezi Kurumu’nun faaliyetleri bazen OPCAT faaliyetleriyle de örtüşebiliyor.<br />

Biz genelde o kamu denetçisiyle işbirliği yapıyoruz. Kimin ne yaptığını saptamaya<br />

çalışıyoruz. Tabii ki bu Ulusal Engelleme Merkezinin, Önleme Merkezinin temel<br />

görevleri var. İzleme görevleri var. Mesela Çocuklara Yönelik Komisyon, çocukların<br />

tutulduğu bölgeleri izliyor, inceliyor, çok sık ziyaretler düzenliyor. Evet, kaynaklar ve<br />

fonlar… Fonlamalar hakikaten önemli bir kısıtlama. Ve bir diğer zorluk ise bu modelin<br />

çok karmaşık olması. Bu açıklaması çok zor bir model. Aslında bireysel kurumlar<br />

içinde ne yaptıklarını ve neden yaptıklarını açıklamak çok kolay; ama bir ulusal önleme<br />

merkezi mekanizmasını OPCAT çerçevesinde açıklamak, neler yaptığını, genel<br />

toplumun anlayacağı ve anlam çıkaracağı bir şekilde izah etmek kolay değil. Aynı<br />

zamanda bireysel tutuklulardan da girdi alamıyoruz. Biz tabii oralara zaman zaman<br />

gidebiliyoruz. Bu tutuklularla görüşebiliyoruz ve bunlara ilişkin stratejik faaliyetler<br />

de hazırlayabiliyoruz. Ayrıca bu çalışmalar çerçevesinde gelecek için neler yapmamız<br />

gerektiğini de planlayabiliyoruz.<br />

Neredeyse bitiriyorum efendim. Tabii ki bazı gözlemlerimiz var bu modelle ilgili. Her<br />

şeyden önce ulusal önleme mekanizmaları farklılıklarının kabul edilmesi ve bunun<br />

farkına varılmış olması gerekiyor. Yani bu kurumlar yaptıklarını kendi bildikleri şekilde<br />

yapıyorlar. Sorumlulukları çerçevesinde yapıyorlar. Tabii ki bizlerin katma değer<br />

yaratacak belirli alanları tespit etmesi gerekiyor. Bunlara odaklanmamız gerekiyor<br />

96


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

ve sürekli olarak temel faaliyetlerimizi gerçekten iyi yapmaya çalışmamız gerekiyor.<br />

O kadar iyi yapmadıklarımızı da iyileştirmemiz gerekiyor. Tabii ulusal önleme mekanizmaları<br />

başkanları, liderleriyle olan diğer kurumlarla olan ilişkiler çok önemli.<br />

Personel, izleme faaliyetlerinde de görev alabiliyor ve bütün kurumları bir arada saydıklarınızda<br />

ülke genelinde 24 tane var, bunları bir günde bir salonda toplayıp, karşılıklı<br />

tartışmalar yapabiliyoruz, uygulamalarımız konusunda görüş teatisi yapıyoruz.<br />

Bu iletişim sayesinde personelimiz de buna dahil oluyor.<br />

Evet, anlatacaklarım bu kadar. Eğer daha fazla bilgi istiyorsanız benimle daha sonra da<br />

görüşebilirsiniz. Daha ayrıntılı bilgileri ise Komisyonumuzun web sitesinden bulmak<br />

mümkün. Çok teşekkürler.<br />

Ville FORSMAN<br />

Çok teşekkürler, Janet Anderson. Yeni Zelanda modeli hakkında çok ilginç bilgiler<br />

verdiniz. Bir sonraki konuşmacı Sayın Ben Buckland, İşkenceyi Önleme Derneği’nden.<br />

Sözü Sayın Ben Buckland’a veriyorum.<br />

Ben BUCKLAND İşkencenin Önlenmesi Derneği Ulusal İnsan Hakları Kurumları Danışmanı<br />

Teşekkür ederim. Ben de Janet’in söylediği gibi önce organizatörlere teşekkür ederken<br />

başlamak istiyorum. Dün çok ilginç konuşmalar, görüşmeler oldu. Aynı zamanda<br />

tabii ki akşamımız da çok güzel geçti. Konukseverliğinize teşekkür ederim. Bugün ne<br />

söyleyeyim diye düşünürken zaten karşımda hepiniz deneyimli insanlarsınız ve çok<br />

ilginç şeyler konuşuldu, tartışmalarda. Panel konuşmalarından sonraki tartışmalar,<br />

soru-cevap da çok ilginç oldu. O nedenle oldukça kısa ve genel bir konuşma yapmak<br />

istiyorum. Sonra soru-cevapta biraz daha detaya inebiliriz belki.<br />

Evet, OPCAT ve ulusal önleme mekanizmaları. OPCAT aslında ulusal önleme mekanizmaları<br />

ne yapmalı konusunda pek de bilgi vermiyor. 17. madde diyor ki bu<br />

konuda kuracağınız kurum bağımsız olmalı, kaynakları olmalı ve bilgiye, uzmanlığa<br />

sahip olmalı. Ulusal önleme mekanizmaları bu bilgiye, kaynağa sahip olmalı ve görevlerini<br />

yapabilmek için bağımsız olmalı diyor, başka da bilgi vermiyor.2010 yılında<br />

alt komisyon biraz daha ileri giderek ulusal önleme mekanizmalarının açık, şeffaf ve<br />

kaynaştırıcı, katılımcı bir yapıya sahip olması gerektiğini söyledi. Özellikle de üye<br />

seçimi sırasında şeffaf süreçler olmalı. Aslında OPCAT dediğim gibi az şey anlatıyor.<br />

Bir Ulusal Önleme Mekanizması (UÖM) nasıl olmalı, bu konuda sınırlı kılavuzluk<br />

sunuyor. Ama UÖM’lerin önemli rolleri var. Bir defa her şeyden önce <strong>Uluslararası</strong><br />

İşkenceye Karşı Sözleşmesi’ni imzalamak üzere kampanyalar yapmalı, halkı ve devleti<br />

97


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

bilgilendirmeli. Devletlerde daima birtakım bakım evleri var ve insanların gözaltında<br />

tutulduğu yerler var, silahlı kuvvetlerde tutukevleri var ya da karakollarda nezarethaneler<br />

var. Yani insanların özgürlüklerinden yoksun olduğu ve tutulduğu yerler var.<br />

Burada tabii bütün bunların denetlenmesi gerekiyor, buralarda nelere ihtiyaç var? Bu<br />

ihtiyaçların tespiti çok önemli. Türkiye’de de ordu gibi çalışma grupları sivil toplum<br />

örgütleriyle birlikte çalışmalı.<br />

OPCAT, dediğim gibi ulusal önleme mekanizmalarının nasıl olması gerektiğine dair<br />

bize çok az kılavuzluk yapıyor; ama 78 ülke OPCAT’i imzaladı ve bunların 61’inde<br />

de ulusal önleme mekanizmaları kuruldu. OPCAT aslında dediğim gibi fazla detaylı<br />

bilgiyi vermese bile, yeterince kılavuzluk etmese bile OPCAT’i imzalayan devletlerin<br />

büyük bir kısmında UÖM kuruldu. Ya tek başına UÖM kuruldu ya da Yeni Zelanda’da<br />

olduğu gibi, İngiltere’de olduğu gibi çoklu bir yapının bir parçası olarak UÖM<br />

karşımıza çıkıyor. Sivil toplumun bir kurumu olarak karşımıza çıkıyor ki Danimarka’da<br />

böyle Ulusal İnsan Hakları Kurumu yeterince uzmanlığa, bilgiye sahip olmadığını,<br />

özellikle medikal alanda bilgiye sahip olmadığını düşünerek bu konuda yetkin<br />

bir sivil toplum örgütüyle işbirliği yaparak çalışıyor.<br />

Peki, şimdi ulusal insan hakları kurumları, ulusal önleme merkezleriyle nasıl işbirliği<br />

yapabilirler, nasıl birlikte çalışabilirler? Burada tabii insan hakları konusunda büyük<br />

bilgiye ihtiyaç var. Ulusal insan hakları kurumları uzun yıllardan beri çalışıyorlar,<br />

uzun yıllardan beri işkence üzerinde, işkencenin önenmesi konusunda çalışıyorlar.<br />

Uzmanlıkları var. Ve mevcut ulusal insan hakları kurumlarının yapılarında ve misyonlarında<br />

özgürlüklerinden mahrum bırakılmış insanların tutulduğu yerleri gezmek<br />

görevleri de var. Sürekli ziyaretler yapıyorlar tutukevlerine. Dolayısıyla bu türlü tutukevlerini<br />

çok iyi biliyorlar, tanıyorlar, bunlarla ilgili sistem nedir, Bakanlıklarda ne<br />

yapılıyor, bunu gayet iyi biliyorlar ve tabii ki hükümetlerden bağımsız kurumlar bunlar<br />

ve ulusal önleme merkezleri de tamamen bağımsız merkezler ve dolayısıyla güçlü<br />

bir yapıya sahipler ve itibarları da gayet yüksek. Zaten ülkelerde Ulusal İnsan Hakları<br />

Kurumunun bulunması da yeni kurulacak bir ulusal önleme mekanizması açısından<br />

büyük destek oluyor.<br />

Tabii ulusal önleme mekanizmalarının görevlerinden birisi uluslararası sistemlerle<br />

işbirliği yapmak, hazırlanan yasalar konusunda görüş bildirmek. Dediğim gibi deneyimlerini<br />

kullanarak bu konularda görüş bildirmek. Ayrıca müdahalelere karşı durabilmek,<br />

<strong>Uluslararası</strong> Koordinasyon Komitesi’yle ya da bölgesel kuruluşlarla, mesela<br />

Asya Pasifik Bölgesi ya da Kuzey Afrika kurumlarıyla yani bölgesel kurumlarla işbirliği<br />

yaparak belli bir savunma gücüne sahip olmak gibi görevleri de vardır.<br />

98


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Ülkemde, Avustralya’da ya da Maldivler’de, dün de Kırgızistan’da gördüğünüz gibi<br />

insan hakları merkezlerine karşı endişelendirecek birtakım tutumların zaman zaman<br />

ortaya çıktığını görüyoruz. Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun, ulusal önleme mekanizmalarına<br />

katılmaları çok önemli. Karşımızdaki sorunlardan bir tanesi pek çok ülkede<br />

ulusal insan hakları kurumları, ulusal önleme mekanizmalarını kurduğundan<br />

bunların yetkilenmesi gerekir ve iki kurum birlikte çalışabilir. Özellikle de bazı durumlarda<br />

Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun belki zayıf layabildiğini görüyoruz, bazı<br />

durumlarda ise tam aksine ulusal önleme mekanizmasının İnsan Hakları Kurumu’nu<br />

desteklediklerini de görüyoruz. Böylece kaynaklar birleştirilebiliyor. O zaman süreç<br />

çok daha iyi oluyor.<br />

Bir başka zorluk ise yaklaşım konusundadır. 41 tane ulusal önleme mekanizması var<br />

dedim. Bunlardan 31 tanesi Ombudsman tipi. Genelleme yapmak doğru değil; ama<br />

bu kurumların hemen hepsinin reaktif bir tutumu var. Yani önce başvuru, şikâyet başvurusu<br />

kendilerine yapılıyor, kendileri soruşturmayı sürdürdükten sonra tavsiye kararlarıyla<br />

ortaya koyuyorlar; ama ulusal önleme mekanizmalarında aslında işbirliği ve<br />

diyalog çok önemli. Ve öyle bir sistem kurulmalı ki insanları şikayet edecek durumları<br />

olmamalı. Önleyici bir etkileri olmalı. Reaktif şikayetleri kabul eden bir rolden çıkarak<br />

önleyici bir role sahip olmaları gerekir ki bu tabii ki daha zordur.<br />

Bununla bağlantılı bir konu da ziyaret görevleridir. Ulusal insan hakları kurumlarının<br />

görevi zaten özgürlüğünden mahrum bırakılan kişilerin tutuldukları yerleri ziyaret<br />

etmek. Dış aktörlerin ülkeye ilişkin durumu anlamaları zor. Mesela şöyle bir durum<br />

ortaya çıkabilir. Bugün ben ulusal insan hakları kurumu olarak şu tutukevini ziyaret<br />

ediyorum, görevimi yapıyorum; ama yarın ulusal önleme mekanizmasından arkadaşlarım<br />

gelerek önleyici açıdan olaya bakacaklar diyebilir. Dolayısıyla farklı roller var ve<br />

bu farklı roller nasıl bir arada işbirliği içinde gerçekleştirilebilir. Bir kurumda, bireysel<br />

şikayet başvurusu yapıldığında bu başvuru incelenirken bu aslında önleme mekanizmasının<br />

bir rolü değil; ama bir tutukevine, bir cezaevine gidildiğinde ne yapacaklar.<br />

Burada iş bölümü nasıl yapılacak, insan hakları kurumu ile önleme mekanizmasının<br />

bireyleri arasında iş bölümü nasıl yapılacak? Aynı kurumun içindeki insanlar da bazen<br />

zorluk çekiyorlar. Pek çok ulusal insan hakları kurumu kendi bünyeleri içinde<br />

ulusal önleme mekanizmalarını kuruyorlar. Bu yaklaşım oldukça iyi sonuç verdi bugüne<br />

kadar; ama bunun yapılmadığı yerlerde kafa karışıklığı olabiliyor. Kurumların<br />

farklı rolleri nedir ya da çalışan personelin görevleri, rolleri nedir?<br />

Bir başka konu da şu, ulusal insan hakları kurumlarının pek çoğu aynı zamanda ulusal<br />

önleme mekanizması olarak hareket ediyorlar. Bunun tabii ki nedenlerinden bir tanesi<br />

daha kolay ve ucuz bir çözüm olması. Hükümetler diyorlar ki evet, buna İnsan Hak-<br />

99


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

ları Kurumu’na bir de önleme görevini de verelim, iş bitsin diyorlar; ama burada bu<br />

görevi yapacak yeterli kaynak olmayabilir; ama burada ulusal insan haklar kurumları<br />

çok dikkatli olmalılar. Çünkü ilave bir görev üstlerine veriliyor; ama ilave kaynak verilmiyor.<br />

Dolayısı ile kendi ana görevlerini yapmakta zorlanıyorlar böyle bir durumda.<br />

Bütün tutukevlerini, gözaltı alanlarını ziyaret etmeleri gerekir. Yoğun bir gündemleri<br />

zaten var. OPCAT bağlamında yapacakları çok şey var. Evet, çok disiplinli sistemler.<br />

Mesela Danimarka’da Ulusal İnsan Hakları Kurumu’ndaki kişiler hep hukukçulardı<br />

ve aralarında hiç tıp dünyasından gelen birey yoktu. Orada eksiklikleri vardı. Genelde<br />

siyaset bilimi ya da hukuk okumuş insanlardan oluşan kurumun doktorlara da ihtiyaçları<br />

oldu, antropoloğa, psikoloğa, psikiyatriste, sosyoloğa da ihtiyaçları oldu. Yani<br />

çok disiplinli olmak çok önemli bu kurumlar için. Ulusal insan hakları kurumları açısından<br />

çok disiplini bir yapıya sahip olmaları çok önemli ki farklı uzmanlık dallarında<br />

yetkin olabilsinler. Ancak uzmanlarla bir ortak çalışma yapılabilir. Bu nasıl olacak?<br />

Resmi bir sistem içinde uzmanların bilgisinden mi yararlanacaklar? Bu sistemin de<br />

oturtulması gerekiyor. Evet, zaten uzun konuşmak istemedim. Burada anlattığım bazı<br />

şeyler belki yararlı olabilir; ama soru-cevapta bu konuların daha detayına girebilirim.<br />

Dikkatiniz için teşekkür ederim.<br />

Ville FORSMAN<br />

Sayın Ben Buckland’a teşekkürler. Gerçekten dünyanın farklı bölgesinden bir sivil<br />

toplum bakış açısıyla, insan kaynakları ve mali kaynaklar konusunda da sıkıntı çıkabileceğini<br />

görmüş olduk. Şimdi bir sonraki konuşmacıyı buraya davet etmek istiyorum.<br />

Evet, Sayın Christina Hof, Almanya Ulusal İşkence Önleme Ajansı’ndan.<br />

Christina HOF Almanya İşkencenin Önlenmesi Ulusal Ajansı Uzmanı<br />

Sunumuma başlamadan önce ben de Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na çok teşekkür<br />

etmek istiyorum ve Sayın Başkan’a da bizleri buraya davet ettikleri ve bu konferansa<br />

katılma fırsatı verdikleri için ayrıca teşekkür etmek isterim. Evet, şimdi ben Almanya’da<br />

işkenceyi önleme mekanizmasından bahsedeceğim. Sunumumun içeriği bu.<br />

Genel sistemle ilgili ve ilgili kurumlara ilişkin genel bilgiler verdikten sonra Ulusal<br />

Ajansımızın organizasyon yapısını anlatacağım ve bazı özelliklerinden bahsedeceğim.<br />

Ondan sonra da yaptığımız çalışmalarla ilgili, özellikle de denetim ziyaretleriyle ilgili<br />

bilgi vereceğim ve kısaca bir genel yelpaze çizmeye çalışacağım.<br />

Şimdi Almanya’da bizim iki kurumumuz var. Bunların görevi ulusal görevimiz çerçevesinde<br />

insan haklarının gerçekleştirilmesi. Bir tanesi Alman İnsan Hakları Enstitüsü.<br />

2001 tarihinde Paris Prensiplerine göre oluşturuldu. Bu ulusal insan hakları kurumu<br />

100


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

olarak, A statülü bir kurum olarak akredite oldu; ancak OPCAT’in uygulanmasında<br />

bir yetkisi yok.<br />

Almanya’nın bir ikinci kurumu var, bu da İşkencenin Önlenmesinden Sorumlu Ulusal<br />

Ajans. İşte bu Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komisyon’un bir parçası, yani<br />

OPCAT’in bir parçası, bu da 2008 yılında kurulmuştur. Bu iki kurumun bazı görev<br />

uyuşmazlıkları olabiliyor, bazı çalışma alanlarında; ama genelde aralarındaki işbirliği<br />

fevkalade iyi. Bunlar tamamen birbirinden ayrı, görevleri ve hukuki dayanakları farklı<br />

olan iki kurumdur. En önemli özellikleri şudur, her ikisinin de bireysel başvuruları<br />

inceleme yetkileri bulunmamaktadır. Yani hiçbirisi herhangi bir inceleme başlatamaz.<br />

Yani bu salonda bazı kurumlar bu yetkiye sahipler.<br />

Almanya bildiğiniz gibi bir federal devlet. 16 tane eyaleti var, lender dediğimiz federal<br />

eyaleti var ve bunların bütünü federasyon yani bunt dediğimiz federal devlet. Hem<br />

federal devlet hem de eyaletler kendi yargı ve yetki alanlarında yetkilere sahipler ve<br />

bu gibi ulusal insan hakları kurumları gibi kurumları oluşturma yetkileri var. Şimdi<br />

bakalım, her ikisini de izleyebilmek için, eyaletler ve federasyonu vurgulamak için<br />

birbirlerinin görevlerini ayrıştırmak için bazı yasalara ihtiyaç oldu.<br />

2002 yılında OPCAT bir idari emir ile kabul edildi ve Almanya buna taraf oldu. Bir<br />

yıl sonra 2008 yılında idari bir emirle Federal Adalet Bakanlığı tarafından bu İşkencenin<br />

Önlenmesi Ajansı, Federal Ajans olarak kuruldu. Bir yıl sonra 2009’da Federal<br />

Ajansımız çalışmalarına başladı. Yine 2009 yılında federal eyaletlerde yeni bir eyalet<br />

anlaşması yapıldı. Bugün artık Ulusal Komisyon ve federal eyaletlerdeki komisyonlar<br />

birlikte çalışmaya başladılar. 2010 yılında biz bu ortak çalışmaya başladık.<br />

Ulusal Ajansın organizasyon yapısına baktığımızda, bu mekanizma oldukça yeni,<br />

genç bir mekanizma. Evet, oldukça karmaşık bir yapımız var. Burada görüyorsunuz<br />

yine, Ulusal Ajansı görüyorsunuz en ortada, bu iki kurumdan oluşuyor, Federal Ajans<br />

ve ortak komisyon eyaletleri için. Federal Ajans’ta iki tane fahri üye var. Ortak komisyondaysa<br />

8 adet bunlar. Bir de sekretaryamız var, tam zamanlı çalışmalar yapıyoruz,<br />

çalışanlarımız var. Tabii ki merkez Wiesbaden’da Almanya’nın başkenti değil. Neden<br />

Wiesbaden diye soruldu. Basit bir nedeni var aslında bunun, Wiesbaden kriminolojinin<br />

merkezi. Kriminoloji konusunda bir araştırma enstitümüz var ve sekretarya bu<br />

kurumda oluşturuldu. Sadece paradan tasarruf etmek ve ilave bir bürokrasi oluşturmamak<br />

amacıyla bu yapıldı. Yani Ulusal İnsan Hakları Kurumu bu kriminalite bölümünün<br />

içinde ayrı mekânda bulunan bir kurum.<br />

Peki, bu ulusal ajansta kimler çalışıyor? Daha önce de söylediğim gibi 10 tane fahri<br />

üye var. Bunlar atamayla geliyorlar. Dört yıllık bir görevle geliyorlar yürütme tarafın-<br />

101


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

dan. Hepsi emekliler ve denetim fonksiyonlarını yapıyorlar. Yine onlar da fahri olarak<br />

görev yapıyorlar ve tamamen bağımsızlar. Yaptıkları işler konusunda, verdikleri<br />

kararlar konusunda tamamen özgür ve serbestler ve herhangi bir denetime de tabii<br />

değiller. Tabii bu insanlar Almanya’da hukuk çevrelerinden gelmiş ve psikoloji, psikiyatri,<br />

polis teşkilatı, gençlikle ilgili konularda bilgisi olan kişiler. Dolayısıyla burada<br />

çok disiplinli bir sistem olduğunu görüyoruz; ama bunlar zaten daha önce de belirtildi.<br />

Bir de sekretaryamız var, orada da tam zamanlı çalışanlar çalışmakta ve iki kurum<br />

arasında aynı sekretarya görev yapıyor.<br />

Şimdi ziyaret edilecek yerlere baktığımızda Almanya’nın haritasını bir hatırlayın, daha<br />

önce de belirttiğim gibi hem federal devlet hem de eyaletler aynı yargı yetkisiyle çalışmakta.<br />

Hangi yerlerin ziyaret edileceğine gelince, federasyonun yetki alanına giren<br />

300 tesis var. Federal polis, silahlı kuvvetler ve gümrük. Ve bir de geri dönüş uçuşlarının<br />

incelenmesi. Eyaletlerde ziyaret edilmesi gereken yaklaşık 12 bin tane tesis<br />

var. Bunlar cezaevleri, polis nezarethaneleri, psikiyatri hastaneleri, çocuk bakım ve<br />

tutma yerleri, engellilerin tutulduğu yerler ve yaşlıların bakım merkezleri. Şimdi bu<br />

rakamlara baktığınızda Komisyon üyelerimizle ilgili olarak göreceksiniz ki bütün bu<br />

tesisleri, kurumları muntazaman ziyaret etmek neredeyse imkânsız bir şey.<br />

Şimdi tabii karşımızdaki zorluklar nedir, eleştiriler nelerdir? Her şeyden önce üyelerin<br />

atanması şeffaf değil. Sivil toplum denetimi yok. Bir resmi izleme yok. Yani hiç kimse<br />

bu pozisyonlar için başvuruda bulunamıyor. Dolayısıyla Adalet Bakanlığı bu görevlere<br />

atanacak kişileri saptıyor ve bunları atıyor. Geçtiğimiz yıla kadar herhangi bir uzman<br />

yoktu, psikoloji, psikiyatri ve adli tıp ve güvenlik konularında herhangi bir uzmanımız<br />

yok idi. Üç tane dediğim gibi fahri üyemiz var; fakat daha sonra 2015 yılında<br />

bütçemiz arttırıldı ve biz de uzmanlarımızın sayısını artırabildik. Bu bizim için çok<br />

önemliydi ve başarımıza katkı sağladı; ama yine de 10 kişi çok fazla bir kadro demek<br />

değil. Şimdi üyeliğe baktığımızda daha önce de söylediğim gibi bu denetim ziyaretleri<br />

çok zaman alıyor. Bu sorun olabilir. Çünkü fahri olarak görev yapıyor bu üyeler. Çok<br />

fazla sayıda yer gezilmesi gerekiyor, incelenmesi gerekiyor tabii. Hepsinde bir izleme<br />

yapmak neredeyse mümkün değil. Bir de tabii Kurumumuzun ismi ile ilgili bir sorun<br />

var. OPCAT tabii ki bizim şemsiyemiz. Ama burada bazı sorunlar var. Mesela neden?<br />

Sosyal bakım alanlarında çok fazla önyargı bulunuyor ve bu kurumlar aslında adında<br />

işkence ifadesi olan bir kurum tarafından denetlenmek istemiyorlar. Dolayısıyla ancak<br />

şikâyet vuku bulduğunda biz buralara gidebiliyoruz ve bütün bir ülke için bir kamu<br />

denetçisi devreye girebiliyor.<br />

Çalışmalara gelince özellikle de denetim ziyaretleri bunların ayrıntısına girmek istemiyorum;<br />

ama ilginç olabilecek şey şu: Yetkili makamlarla iletişim. Ziyaret raporumuzu<br />

102


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

hazırladıktan sonra bunu yetkili makamlara gönderiyoruz. Onlardan buna tepki vermelerini<br />

istiyoruz. Böyle bir sorumlulukları var. Her şeyden önce uygulama önlemlerimizle<br />

ilgili önerdiğimiz görüşlerini almak istiyoruz; ama tabii ki onların vereceği<br />

cevapların belli bir süresi yok. Dolayısıyla ne kadar hızlı cevap ve tepki verecekleri<br />

onların inisiyatifine kalmış. Peki, bu kurumlar kimdir? Federal Ajans konusunda üç<br />

tane kurum var. İçişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, Silahlı Kuvvetler ve Maliye Bakanlığı<br />

ve Gümrük Bakanlığı. Bazı devlet bakanlıkları var, 16 eyalette. Adalet Bakanı,<br />

İçişleri Bakanlığı, Sağlık Sosyal İşler Bakanlığı gibi eyalet bakanlıkları da var. Bunlar<br />

da bizim kurumumuzu biliyorlar ve bizim tavsiyelerimizi uygulamak zorundalar ki bu<br />

öyle her zaman kolay bir işlem değil.<br />

Şimdi geçmiş ziyaretlere bakalım. 300 tane tesis ziyaret edildi bugüne kadar. Ve bu<br />

300 tesis arasında yaşlı bakım evleri yok ve engellilerin uzun süre tutuldukları bakım<br />

evleri yok ve sadece birkaç tane psikiyatrik hastaneler var. Dolayısıyla evet, çok fazla<br />

ziyaret edilecek yer var ve bunların tamamının ziyaret edilmesi sorun yaratıyor. Peki,<br />

bu durumda ne yapabiliriz? Bunun için bazı stratejiler geliştirdik. Bir konu şu, bir<br />

denetim ziyareti sonucunda sadece o kurum ile ilgili öneriler getirmemeli; ama bu<br />

tipte olan tüm kurumları, devlette bulunan tüm kurumları ilgilendirmeli. Yani bütün<br />

bu kurumlar bizim tavsiyelerimizi uygulamak zorunda. Mesela polis nezarethaneleri<br />

kendi yetki alanlarında bu uygulamayı yapmalılar. İkinci imkân devletin uygulamalarına<br />

daha fazla bakıyor ve bunları birbiriyle kıyaslamaya çalışıyoruz ve eksiklikler<br />

var ise bunları saptıyoruz ve en iyi uygulamaların da altını çiziyoruz. 2013 yılında<br />

bunu birkaç kez yaptık. Geçtiğimiz yıl, pardon, 2013’te yabancılar mevzuatı çerçevesindeki<br />

tutukevleri ziyaret edildi. 2014 yılında kısa süreli çocuk suçluların tutulduğu<br />

tutukevleri ziyaret edildi. 2015’te de çocuk cezaevleri ve polis eğitimi konularını irdeledik.<br />

<strong>Uluslararası</strong> işbirliği hakikaten çok önemli bir konu; ama ben bunu atlamak<br />

istiyorum. Çünkü soru olduğu takdirde ben bunlara tartışmada cevap vermeyi tercih<br />

ediyorum.<br />

Şimdi konuşmamın sonuna geldim. Son gelişmeler nelerdir? Önümüzdeki zorluklar<br />

nedir? Bunlardan zaten bahsetmiş bulunuyorum. Geçtiğimiz yıl bütçemizin ikiye katlandığını<br />

söylemiştim, kurumumuz da gelişme gösterdi. Bugün geldiğimiz noktada<br />

denetim ziyaretleri yapabiliyoruz. Bunları sağlık hastaneleri ve sosyal bakım evlerine<br />

yönelik olarak da yapabiliyoruz ve tabii ki bazı kontrol mekanizmalarımız var. Tabii<br />

yetki alanımızı diğer benzer işleri yapan kurumlardan mutlaka ayrıştırmamız lazım.<br />

Yani aynı çalışmaları yaparken birbirimizi engellemememiz gerekiyor. Evet, ben sunumu<br />

burada sonlandırıyorum. Sorularınız olur ise tartışmada bunları da cevaplayabilirim.<br />

Dikkatiniz için çok teşekkür ederim.<br />

103


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Ville FORSMAN<br />

Sayın Christina Hof’a Almanya’daki ihtisaslaşmış iki ayrı kurum üzerine yaptığı sunum<br />

için teşekkür ederiz. Şimdi sırada Polonya Ombudsmanlığı Ulusal Önleme Mekanizmasından<br />

Sayın Marcin Kusy’nin sunumu var. Hoş geldiniz.<br />

Marcin KUSY Polonya Kamu Denetçiliği Kurumu Uzmanı<br />

Merhaba, adım Marcin, Ulusal Önleme Mekanizması bağlamında Polonya Ombudsmanlık<br />

Kurumu’ndan geliyorum. Bu güzel ülkenize, dünyanın en güzel yemekleri<br />

olan ülkenize beni davet etiğiniz için teşekkür ederim. Ben Buckland burada bazı<br />

problemlerden bahsetti. Ulusal önleme mekanizmasından, karşılaştığı sorunlardan<br />

bahsetti. Bizim de bu konuda bazı sorunlarımız var; ama her şeye başından başlamak<br />

istiyorum.<br />

Polonya’da 2005 yılının Temmuz ayında OPCAT’i onayladık ve 2005’in 2 Ağustos’unda<br />

Cumhurbaşkanı OPCAT’i onadı ve OPCAT Haziran 2006 tarihinde yürürlülüğe<br />

girdi. Polonya’da bir Ombudsmanlık Kurumu’nu kurmak biraz uzun sürdü. Burada<br />

ulusal önleme mekanizmasının görevlisi olarak Ombudsman tayinine gittik. Bu<br />

biraz süre aldı. OPCAT’in Polonya tarafından onaylanmasından sonra insan hakları<br />

savunucusu olarak Ombudsman seçildi ve UÖM görevini yapmak üzere Ombudsman<br />

Kurumu kuruldu. Tabii ki OPCAT’e imza koyan ülkelerin her biri kendi ülkelerinde<br />

bir önleme mekanizması kurmak zorundalar, bununla yükümlüler.<br />

11 Ocak 2008 yılında UÖM bağlamında Ombudsman Kurumu kuruldu Polonya’da<br />

ve Bakanlar Kurulu’nun kararı ile Ombudsman tayin edildi ve ulusal önleme mekanizmasının<br />

savunucusu olarak Ombudsmanlık, Ombudsman görevine başladı. Ombudsmana<br />

insan hakları savunuculuğu görevini neden verdik biz? Şu nedenlerle, bir<br />

defa Polonya’daki çeşitli kurumların başında hep aynı insanlar olamazdı. Dolayısıyla<br />

ayrı bir kişi seçmemiz gerekirdi ve özgürlüklerinden yoksun bırakılan kişilerin denetlenmesi<br />

için Ombudsmana gerek vardı ve bu kişilerin gördüğü muamelenin incelenmesi<br />

ve tutuklandıkları yerlerdeki yaşam şartları, hücreleri, odaları, tesisleri mutlaka<br />

ziyaret edilerek denetlenmeliydi. Ombudsman ayrıca özgürlüğünden yoksun olan<br />

kişilerle birebir konuşabilir, kişinin seçtiği bir yerde başka hiç kimse olmadan, müdahale<br />

olmadan baş başa konuşabilir, görüşebilir. Burada tabii ki ayrı kurum kurulmaması<br />

maliyet açısından da bizim için daha iyi oldu. Ayrıca Ombudsmanın mutlaka<br />

bağımsız olması gerekir. Sistemden tamamen bağımsız bir kişi olmalı ve personelinden<br />

bağımsız bir kişi olmalıdır. Ombudsman tamamen egemendir ve devletin diğer<br />

organlarından ve eylemlerinden bağımsızdır.<br />

104


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Polonya’da bu Ombudsmanlık Kurumu’nun kurulduğu andan itibaren deneyimli kişiler,<br />

bu ofiste çalışmaya başladılar ve ulusal önleme mekanizmasını gerçekleştirmek<br />

üzere deneyimli kişiler çalışmaya başladılar. Ama tabii zorluklar da var. UÖM’nin ulusal<br />

önleme mekanizmasının çalışmasında birtakım zorluklar yaşandı. STK’ların sıklıkla<br />

karşılaştığı zorluklardır bunlar ve ulusal önleme mekanizmalığı görevi Ombudsman<br />

tarafından yerine getirilecekti. Bu ne demektir? Mali bir bağımsızlık yok demektir.<br />

Çünkü devlet bütçesinde bu ofisin çalışması için gerekli olan bütçe mekanizma için<br />

yeterli olmuyor hiçbir zaman. Ayrıca Ombudsman’ın yaptığı insan haklarını koruma<br />

faaliyetleri kolay değil ve ulusal önleme mekanizmasının asıl odak noktasında çalışması<br />

gerekir ve Ombudsman sürekli olarak yasaların yerleştiğini ve çalıştığını denetlemekle<br />

yükümlüdür. Ve mekanizmada çalışan personelle ilgili bazı şikâyetler de olabiliyor.<br />

Ayrıca Ombudsman yasaların ihlal edildiği noktalarda müdahale edebiliyor.<br />

Önleyici bir etkisi yok. Dolayısıyla ancak bir şikâyet olduktan sonra Ombudsman<br />

devreye girebiliyor, reaktif bir organ olarak çalışıyor.<br />

Ayrıca uygulamada karşılaştığımız bazı sorunlar var. Ombudsman’ın ulusal önleme<br />

merkezi olarak çalıştığını söyledim. Burada bir hukuki çerçeve yasa yok, bununla ilgili<br />

olarak ve kişisel verilerin üzerinde çalışmasıyla ilgili bazı zorluklar yaşıyor. Ulusal önleme<br />

mekanizması ziyaretleri de yapmaya başladı; ancak sınırlı şekilde bu ziyaretleri<br />

yapabiliyordu. Burada bir yasamız var, 27 sayılı yasa. Diyor ki Ombudsman’ın hassas<br />

verilere erişimi mümkün değildir. Ve kişisel özel veriler korunduğu için bunlara erişim<br />

zor. Burada tabii ki UÖM görevini yerine getirebilmek için OPCAT’in öngördüğü<br />

ulusal önleme mekanizmasının yerleşebilmesi için mutlaka yasal bir dayanağa ihtiyaç<br />

var. Dolayısıyla yasalarda bazı değişikliklere ihtiyaç vardı. Bu yasal değişiklik olmadan<br />

önce kişisel verilere, hassas verilere erişimin çok zor olduğunu görüyoruz.<br />

Psikiyatri hastaneleri 2011 yılından itibaren ziyaret listesine alınmıştır; ancak bunların<br />

çıkarılması gerekti. Çünkü UÖM’nin deneyimi bu tür yerleri ziyaret sonucundaki<br />

gözlemleri şöyle olmuştur: Bu kişilerin hassas bilgilerine ulaşma konusunda bir yasal<br />

dayanak olmadığı için psikiyatri hastanesindeki kişilerin ziyaretleri mümkün olmuyordu;<br />

ancak yasalardaki değişikliklerden sonra bu olabilecekti.<br />

Ombudsman uluslararası kuruma bu mekanizmanın gerçekleşmesinde karşılaştıkları<br />

sorunları bildirdi. Ziyaret edecek ekiplerde uzmanların az olması bir sorundu ve disiplinler<br />

arası bir grup dalda hukukçular, bilim adamları, özellikle kriminoloji ve rehabilitasyonda<br />

uzmanlığa sahip kişiler ve eğitimcilerin bir araya gelerek tutukevlerini<br />

ziyaret edebilmeleri öngörülüyordu. Uzman sayısı ve çok disiplinli uzman sayısında<br />

sorunlarımız vardı. 18 Kasım 2011 tarihinde yasa üzerinde Ombudsmanlık sistemine<br />

yardımcı olacak değişiklikler yapıldı. Böylece Ombudsman’ın görevlerini yapabilmesi<br />

105


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

için yasal değişiklik yapıldı. Ombudsman UÖM görevini yapabilecek duruma geldi.<br />

Yeni yasa değişikliğiyle Ombudsman özgürlüklerinden yoksun bırakılan insanların<br />

tutuklandığı yerleri ziyaret ettikleri zaman ses kaydı ve görüntü kaydı artık yapabilecekti.<br />

Aynı zamanda Ombudsman söz konusu kişinin dışında bilgi alabileceği diğer<br />

kişilerle de görüşme yapabilme haklarına kavuştu. Görüntüler ve ses kaydı mümkün<br />

ve bu kayıtlar Ombudsman’ın ofisinde belli bir süre tutulabilecek; ancak bu kayıtların<br />

tutulması 10 yıldan fazla bir süreyi aşamaz.<br />

2010 tarihine kadar farklı kişiler Ombudsmanlık görevini yaptılar. Burada özellikle<br />

ceza yasası departmanından kamu idaresi, sağlık ve yabancıların korunması departmanından<br />

çeşitli kişiler bu görevi yaptılar; ama bu tarihten sonra ofis yeniden düzenlendi.<br />

Bir reel organizasyona gidildi ve 12 kişilik bir ekip seçildi. Buradaki bu ekip<br />

özellikle hukuk alanında, psikoloji, sosyoloji ve kriminoloji konusunda eğitim almış<br />

kişilerdi. Ulusal Önleme Merkezi Departmanı’nda Ombudsman’la birlikte üç bölgede<br />

çalışmalarını sürdürdüler. Çalışanların her birine gerekli eğitim verildi. Özellikle<br />

ziyaretler sırasında nasıl davranmaları konusunda eğitim verildi. Bu eğitim Avrupa<br />

Konseyi tarafından ve diğer yetkin kurumlar tarafından verildi. Ancak bütün ziyaretler<br />

sırasında 180 bin merkezin ziyaret edilmesi gerekiyordu. Ancak sadece 12 kişilik<br />

bir ekip bu ziyaretleri yapıyor. Dolayısıyla bütün bu ziyaret edilecek yerlerin rakamına<br />

böldüğümüzde bir mekân 20 yılda bir ziyaret edilebilecek. Bunun yanı sıra yeterli<br />

sayıda psikiyatrist yok. Bazen ruh hastalıkları, akıl hastalıkları hastanelerini de ziyaret<br />

etiğimizi düşünürsek psikiyatrist sayısını yeterli olmadığının bir sorun olduğunu<br />

görebiliriz. NPM bölümünün bir görevleri de OPCAT’in verdiği görevler bağlamında<br />

düzenli olarak özgürlüklerinden yoksun kişilerin ziyaret edilmeleri, bunların tedavilerinin<br />

yapılması, kötü muamele, insanlık dışı kötü muamele ve işkencenin önlenmesi<br />

ve bu kişilerin tutuldukları yerdeki şartlarının iyileştirilmesi burada yapılacak ziyaretlerin<br />

sonuçları olarak karşımıza çıkıyor.<br />

OPCAT’e göre protokole taraf olan devletler ulusal önleme mekanizmalarına görevlerini<br />

yapabilmeleri için yeterli bütçe sağlayacaklardır. Ombudsman’ın bütçesine parlamento<br />

karar verir ve bu Ombudsmanlık Kurumu’nun kurulduğu andan itibaren<br />

finansman ve bütçe tahsisi hiçbir zaman yeterli olmamıştır. Bütçe tabii ki yapılacak<br />

ziyaret sayısına göre tespit edilir. Geniş kapsamlı ziyaret çok sık yapılmaz; ama her<br />

ziyarette bir soruna odaklanır ve mümkün olduğu kadar çok sayıda özgürlüğünden<br />

mahrum bırakılan kişilerin bulunduğu yerlere ziyaret yapılır. Birleşmiş Milletler İşkence<br />

Özel Komiseri beş yılda bir geniş kapsamlı bir ziyaret yapar. Geniş kapsamlı<br />

ziyaretler polis birimleri ve gözaltı departmanı ile birlikte düzenlenir. Kadınlar ve<br />

yabancıların tutulduğu yerler, hassas ve kırılgan kişilerin tutulduğu yerler en az yılda<br />

bir kere ziyaret edilmelidir. Şu an Ulusal Önleme Merkezi’nde çalışan kişilerin sayısı<br />

106


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

ile minimum ziyaret sayısını gerçekleştirmek mümkün değil. Bunu yapabilmek için<br />

38 ilave elemanın işe alınması gerekir.<br />

Sanırım vaktimi tamamladım. Teşekkür ederim.<br />

Ville FORSMAN<br />

Evet, teşekkürler Sayın Marcin Kusy. Şimdi biraz geç başlamış olsak da herkesin birkaç<br />

dakika kısa konuşmasıyla neredeyse düşünülen tartışma zamanı kaldı. Dolayısıyla<br />

yaklaşık bir yarım saatimiz soru-cevap kısmı için kaldı. Şimdi soru sormaya başladığınızda<br />

lütfen ilk kendinizi tanıtın, ondan sonra kime soru sorduğunuzu belirtin.<br />

Sorusu olan arkadaşlar buyurun.<br />

Serhat KOCA Milli Savunma Bakanlığı Temsilcisi<br />

Benim sorum şu, gerek ulusal insan hakları alanında gerekse önleme merkezlerinin<br />

görevleri hususunda Almanya ile Polonya’nın mali sıkıntılarının olduğundan bahsettiler.<br />

Bilindiği üzere hükümetler bu kurumlarda görev yapan kişilerin tanınmasında<br />

ve finansman sağlanmasında yetkili. Bu anlamda sanki bu kurumların çalışmasında<br />

yöneticilerin bir anlamda vicdani tutumunda karmaşık bir yapı var. Bu noktada insan<br />

hakları konusunda gençlerin eğitilmesi hususunda acaba bu kurumların bir çalışması,<br />

görevi var mı? Bunu şu yüzden soruyorum, bir bataklığın içinden insanları çıkarmaya<br />

çalışmaktansa o bataklığın bir yandan kurutulması yönünde çalışma yapmanın önemli<br />

olduğunu düşünüyorum. Çünkü bildiğiniz gibi gençler geleceğin yöneticileri. Gençler,<br />

kötü muamele yapacak kişilerin yerine geçecek kişileri oluşturuyor. Bu anlamda<br />

eğitim rolü var mıdır bu kurumların? Bu hususu merak ediyorum.<br />

Marcin KUSY<br />

Şimdi bir şeyi açıklamak isterim. Yani şimdi Ombudsman Kurumu’yla bu Ulusal Önleme<br />

Mekanizmaları şöyle çalışıyor burada; parayı parlamento sağlıyor. Hükümet vermiyor<br />

parayı. Yani biz hükümetten istediğimiz miktarı talep ediyoruz; ama son kararı<br />

parlamento alıyor. Çünkü hükümet bu talebi tamamen parlamentoya iletiyor. Kamu<br />

denetçisinin seçiminde hükümetin en ufak bir rolü yok. Seçiminde de bir şey yok.<br />

Bütün buradaki yetki, parlamentonundur. Parlamento bu gibi konularda tek yetkili<br />

mercidir; ama önemli olan şey, eğitim. Gençlerin eğitimi çok önemli. Bu eğitim konusu,<br />

tabii işkencenin önlenmesinin bir yolu; ama bizim yapabileceğimiz kendi yetki<br />

alanımız çerçevesinde tamamen OPCAT’e bağımlı. Yani biz ulusal önleme mekanizması<br />

olarak okullarda veya başka yerde hiç kimseyi ne yazık ki eğitemiyoruz.<br />

107


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Christina HOF Almanya İşkencenin Önlenmesi Ulusal Ajansı Uzmanı<br />

Evet, ben de aynı şeyi söyleyecektim ama aslında ulusal önleme mekanizmasının, eğitim<br />

önlemleri almak, okullara gitmek, gençleri eğitmek gibi yetkileri yok. Almanya’da<br />

bu daha ziyade Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun görevi. Marcin’in de söylediği gibi<br />

biz ne yapıyoruz? Personelin eğitimine bakıyoruz ama bu farklı bir konu tabii sizin<br />

söylediğinizden farlı bir konu. Siz gençlerin eğitilmesini vurguladınız ki her şeyden<br />

evvel bunlar bu kurumlara düşmesinler veya belli görevleri yaparken de aynı yanlışı<br />

yapmasınlar. Tabii üyelerin atanması ve bütçelerin tahsisi ile ilgili konuşacak olursak,<br />

Almanya’da biz kısmen hükümetin eline bakıyoruz. Her yıl bütçemiz değişiyor diye<br />

bir şey yok, bu sabit bir bütçe. Tabii bunun yükseltilmesi de hakikaten çok zor bir<br />

süreç. Mesela önümüzdeki yıl ne alacağımızı biliyoruz. Evet, biz önümüzdeki yıl ne<br />

kadar ne alacağımızı biliyoruz. Yani sabit olarak ödenen bir rakam var. Ancak yükseltilmesi<br />

mümkün olabiliyor, indirilmesi söz konusu değil bu bütçenin.<br />

Janet ANDERSON- BIDOIS<br />

Şimdi sorunuzun birinci kısmını kaçırdım; ama anladığım kadarıyla bütçe ve hükümetten<br />

bağımsızlık konusu ile ilgili. Yeni Zelanda perspektifinden bakıldığında bizim<br />

de paramız devlet bütçesinden geliyor. Ama tabii ki büyük bir denetime tabiyiz, ama<br />

yine de bizim Ulusal İnsan Hakları Kurumu olarak Adalet Bakanlığı’nın bize müdahale<br />

etme hakkı ve imkânı yok. Yani öyle bir özerkliğimiz var. Hükümet’in çalışmamıza<br />

müdahalesi söz konusu değil.<br />

İkinci konu gençlerle ilgili. Ulusal insan hakları kurumları bu son derece önemli alanda<br />

rol oynayabiliyorlar. Bu konuda farklı modeller var. Mesela çocuk haklarının savunucularıyla<br />

bir arada çalışıyorlar. Adalet konferansları düzenlemeye başladık ve burada<br />

çocukların, gençlerin davranışlarını ve her şeyden önce mağdurları karşı karşıya<br />

getirerek bunların neden resmi adalet sisteminin dışına düştüklerini değerlendirmemiz<br />

ve davranışlar geliştirmemiz gerekiyor. Bu konuda kapsamlı bir programımız var.<br />

Tabii bir yerde etnik farklılıklar bazen işi zorlaştırabiliyor. Mesela polis kuvvetlerinde<br />

görev alanlar acaba genel ulusu, ulus içindeki bütün etnik grupları temsil ediyorlar<br />

mı, etmiyorlar mı? Adalet sisteminin kendisinden farklı etnik kökenden gelen insanlar,<br />

aynı ölçüde yararlanabiliyorlar mı yararlanmıyorlar mı? İşte bütün bunları dikkate<br />

aldığımız vakit dediğiniz gibi belli bir eğitim daha sağlıklı bir ortamın kurulmasına<br />

yardımcı olabilir. Ben bir noktayı ekleyebilirim eğitimle ilgili olarak, bu bence ulusal<br />

insan hakları kurumlarının en önemli görevlerinden biri. Tabii ki bizler tutukluluk<br />

yerlerini inceliyoruz, denetliyoruz ve tabii bu kurumlarda görev yapan personelin<br />

de eğitimlerini inceliyoruz. Yani bütüncül bir yaklaşımımız var. Ulusal insan hakları<br />

108


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

kurumlarının bu işlevleri yerine getirmeleri, kaynak miktarlarıyla doğrudan bağlantılı.<br />

Mesela on binlerce polis memurunun görev yaptığı ve tutukluluk mekânlarında<br />

görev yaptığı ülkelerde bunların hepsinin eğitilmeleri kolay değil. Belki daha makro<br />

bir düzeyde olabilir, müfredata bu konular koyulabilir, mesela.<br />

John COREY Kuzey İrlanda İnsan Hakları Komisyonu<br />

Evet, adım John Corey. Kuzey İrlanda İnsan Hakları Komisyonu’ndan geliyorum.<br />

Ben şöyle bir soru soracağım Ben’e. Eğer kendisini doğru yorumladıysam şöyle dedi,<br />

ulusal insan hakları kurumuyla ulusal önleme mekanizması arasında bazen gerginlik<br />

olabiliyor, dediler. Kuzey İrlanda’da bu iki farklı tutukluluk yerinde ulusal önleme<br />

mekanizması bunlarda yetkili değil. İngiltere’de ulusal insan hakları kurumları bu<br />

yerlerin denetimleriyle yetkilidir. Kuzey İrlanda’da bir de denetim kurumumuz var.<br />

Yani şunu anlatmaya başlıyoruz. Ulusal İnsan Hakları Kurumu olarak biz bu UÖM<br />

yani ulusal önleme mekanizmasının insan hakları standartlarını tam olarak uygulamada<br />

yeterli olmadığını düşünüyoruz. Tabiİ ki onlarla iş birliği yapıyoruz. Yani insan<br />

haklarına dayalı bir yaklaşımı birlikte sergilemeye çalışıyoruz; ama Ben acaba şu endişeyi<br />

taşıyor mu? Yani bir yerde ulusal insan hakları kurumu, bir ülkede ulusal önleme<br />

mekanizması halinde görevini yapamaz mı?<br />

Ben BUCKLAND<br />

Evet, ulusal önleme mekanizması Kuzey İrlanda’daki İnsan Hakları Komisyonu tarafından<br />

denetleniyor gibi bir söz söylediniz. Bu da önemli. Kim kimi izliyor, kim<br />

kimi denetliyor? Özellikle de söylediğim gibi 71 tane ulusal önleme merkezi var ve<br />

bunların çoğu çok etkin çalışmıyor, çok iyi çalışmıyor. Bunların kısmen kaynak meselesi,<br />

bazılarının da beceri, bilgi eksikliği meselesinden oluyor. Yani bunların birlikte<br />

çalışmaları önemli. Nasıl çalıştıkları da önemli. Benim bahsettiğim gerginlik daha<br />

ziyade şu şekildeydi ve bazı ulusal insan hakları merkezleri önleyici mekanizmalar<br />

konusunda denetim sahibi oluyorlar. Mesela tematik incelemeler yapılabiliyor, kamu<br />

denetçilerinde de bu yetkilerin olduğu yerler var. Yani bireysel şikâyetler olmasa bile<br />

bu denetimler yapılıyor ve bu oldukça güçlü olan önleyici bir görev. Bunlar her türlü<br />

tutukluluk yerinde yapabiliyorlar. Belki gelecekteki Ulusal İnsan Hakları Kurumu<br />

rolü ile bir farklılaşma olabilir. 31 tane Kamu Denetçiliği Kurumu ve Ulusal İnsan<br />

Hakları Kurumu var. Bunlar kötü yönetim gibi konulara eğilebiliyorlar, bireysel şikâyetleri<br />

inceleyebiliyorlar bunları sonuçlandırabiliyorlar. Bazı durumlarda mektup<br />

teatisiyle ilgili Bakanlıklarla yazışmalarla bu çözümlenebiliyorlar. Dolayısıyla ulusal<br />

önleme merkezinin daha ziyade işbirliği, diyalog gibi konularla ilgilenmesi gerekiyor.<br />

Yani bireysel başvurularla ilgilenen bir kurum değil. Pek çok kurum için tabii bu tür<br />

109


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

yaklaşımı entegre etmek kolay değil. Bazıları yıllardan beri bunu yapmış olabilirler.<br />

Sanırım bu bir şekilde sizin sorunuzun cevabı olabildi. Tabii burada ulusal önleme<br />

merkezinin denetiminden de siz bahsettiniz.<br />

Feray SALMAN İnsan Hakları Ortak Platformu Genel Koordinatörü<br />

Çok teşekkürler bu dört farklı, dört farklı değil aslında üç farklı ve bir genel sunum<br />

için. Açıkçası şey için de teşekkür ederim, hani çok açıkça nelerden, nelerin eksik<br />

olduğunu ve tam bir işlevin yerine gelmesi için aslında hangi boşlukların olduğunu<br />

da kendi deneyimimizden aktarmamızın çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. O<br />

yüzden de gerçekten tebrik ederim, bunları açık yüreklilikle söylediğiniz için.<br />

Şimdi biz, insan hakları örgütleri olarak bu meseleye baktığımız zaman Türkiye’de<br />

kendi başına bir ulusal önleme mekanizmasının kuruluyor olmasını aslında önemsiyoruz,<br />

halen daha önemsiyoruz. Her ne kadar bu görev Türkiye’de Türkiye İnsan<br />

Hakları Kurumu’na verilmiş olsa dahi. Çünkü hani şöyle bir arka planımız da var ki<br />

çok uzun, çok kaynak sarf ettiğimiz ve liderliğini de bu ülkenin işkencesiyle, işkence<br />

pratikleriyle mücadele eden ve sırf onun için kurulmuş bir örgütün yaptığı, Türkiye<br />

İnsan Hakları Vakfından bahsediyorum. Son dört yıldır, beş yıldır sürdürdüğü bu<br />

çabanın sonunda biz bir çeşit geri püskürtülmüş şekildeyiz. Bunu Türkiye İnsan Hakları<br />

Kurumu’nu küçük gördüğüm şeklinde algılanmasını da istemem açıkçası. Çünkü<br />

zaten kaynakları dar olan, dün de Sayın Abdurrahman Eren’in söylediği bir şey olarak<br />

daha kendisini henüz yeni yapılandıran, henüz kurumsal yapısını geliştiren bir<br />

kurumun içerisinde bir de dinlediğimiz, bildiğimiz, çalıştığımız kadarıyla bu kadar<br />

önemli birçok spesifik bir alana hem de önleyici rolü yani reaktif rolden ziyade önleyici<br />

rolünün yüklendiği bir yerde ki çok daha farklı bir örgütlenme yapılanmayı ve<br />

istihdamı gerektiren bir alana girmesine açıkçası karşıyız. Buradan doğru birkaç soru<br />

daha sizin deneyiminize ilişkin soru sormak isterim. Şimdi bizdeki mekanizmada hani<br />

ulusal kurum bunu yapabilir; ama hangi koşullarda yapacağı çok önemli. Dolayısıyla<br />

buradan belki tavsiyelerimizin ne olduğunu görmemizde yarar var, hâlihazırda. Dünkü<br />

sunumun da temelinde giderek, yani kurumla ilgili olarak hani sıkıntılar ve ifade<br />

edilenler bakımından da birinci sorum.<br />

İkincisi, Türkiye’de ikinci başka bir sorun var. 2000’li yılların başında Cezaevi İzleme<br />

Komiteleri kuruldu, Türkiye’de. Şimdi bu komiteler halen daha varlar ve Adalet<br />

Bakanlığı’na bağlılar. Bireysel şikâyet alıyorlar. Fakat kapalı bir yapı, şeffaf bir yapı<br />

değil. Raporlarını tamamen Adalet Bakanlığına veriyorlar, Adalet Bakanlığı arzu ederse<br />

bunun sonuçlarını açıklıyor, istemezse de açıklamıyor. Kaldı ki şimdiye kadar da<br />

sadece bir rapor açıkladı ki bir yasa değişikliği olmuştu, baskı nedeniyle olmuştu yasa<br />

110


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

değişikliği. Fakat o yasa değişikliğini de hâlihazırda Adalet Bakanlığı bir kere yaptı, bir<br />

daha da yapmadı. Şimdi böyle bir yerde önleme mekanizmasının ne ile karşı karşıya<br />

kaldığını görmek lazım. Dolayısıyla sizin ülkelerinizde de doğrudan Adalet Bakanlarınıza<br />

ya da kimse o sorumlu yetkili Bakanlık bağlı ve bu tür şeffaf olmayan ya da<br />

tamamen iç mekanizmaları gibi görebileceğimiz yapılar var mı ve sizin çalışmalarınız<br />

bu yapılarla ne kadar çatışıyor, ne kadar işbirliği yapabiliyor, ne kadar onları dönüştürebiliyor?<br />

Hani buradaki önemli olan sorulardan bir tanesi o. Dolayısıyla bu soru<br />

kendi ulusal önleme mekanizmamızın nasıl bir şey olacağı konusunda son derece<br />

önemli bir alan bazen engel haline geliyor.<br />

Türkiye’de 355 tane sadece Adalet Bakanlığı’na bağlı ceza infaz kurumu var. Hani siz<br />

rakamları saydınız. Ve dolayısıyla bütçe kısıtlılıklarından yani hükümetleri aslında<br />

insan hakları alanını bütçe geldiği zaman önüne bütçe engeli koyduğu ve bunu da bütün<br />

ülkelerin, bütün devletlerin, bütün iktidarların sistematik olarak yaptığı umarım<br />

ender örnekleri vardır; ama hiç sanmıyorum, bir alanda karşı karşıya. İşte dolayısıyla<br />

Türkiye’de sadece ceza infaz kurumu olarak içinde çocuklar, kadınlar ve diğer erkek<br />

hükümlülerin olduğu 355 yer var. Buna şeyi dâhil etmiyorum, geri gönderme merkezlerini.<br />

Türkiye’de hızla geri gönderme merkezleri inşa oluyor. Türkiye’nin sığınmacı<br />

nüfusu inanılmaz, geri gönderme sayısında inanılmaz bir nüfus var. Türkiye’nin<br />

nüfusu zaten 70-80 milyon. Tutuklu nüfusu cezaevindeki nüfustan çok daha fazla<br />

olan bir ülke. Şimdi hani psikiyatrik kurumlar, sığınma evleri kadınların kaldığı, yaşlı<br />

bakım evleri falanlara baktığımız zaman Türkiye’deki bir ulusal önleme mekanizması<br />

hanginize daha yakın olabilir acaba ne dersiniz, onu da merak ediyorum. Teşekkür<br />

ederim.<br />

Christina HOF<br />

Sorularınız için teşekkür ederim. Umarım bazı cevaplar verebilirim. Önce dediniz<br />

ki bu cezaevlerini izleyen komiteler var dediniz, Adalet Bakanlığına bağlı. Bizim<br />

UÖM’den önce bizde de bu vardı bazı izleme komitelerimiz vardı. Psikiyatrik hastanelere,<br />

yaşlılar evine gidip izleme çalışmaları yapıyorduk. Daha sonra Almanya’da UÖM<br />

kuruldu ve bütün bu kurumları içine alan yeni bir oluşum istendi. OPCAT burada<br />

çok özeldi ve daha önceki sistemler OPCAT’in görev tanımına ve taleplerine uymadığı<br />

için yeni bir kurum kurulsun istendi ve biz bunu kurduk. UÖM’lerle Bakanlıklar arasında<br />

ilişkiler, bence çok önemli. Özellikle de tavsiye kararlarını uygulayacak taraf lar<br />

Bakanlıklar. Almanya’da bununla ilgili bazı zorluklarımız var. Mesela Adalet Bakanlığı<br />

ile çok iyi ilişkilerimiz var ve bu Bakanlık bizim Kurumumuzu çok iyi bilir, tanır;<br />

ama bazı bireylerle özellikle temasımız çok iyi, pek çok cezaevini ziyaret ettik Adalet<br />

Bakanlığına bağlı olan. Onların yıllık konferansına da katılıyoruz mesela İçişleri Ba-<br />

111


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

kanlığı, Adalet Bakanlığı yıllık toplantılar, konferanslar düzenliyorlar. İlgili konuları<br />

tartışıyorlar ve bizim de katılmamızı Kurumumuzu tanıtmamızı istiyorlar ve biz bunu<br />

hep yaptık. Sağlık Bakanlığı açısından Sağlık Bakanlığı bizi pek tanımıyor, bizim ne<br />

yaptığımızı pek bilmiyor. Bu kurumları ziyaret etmeye başladığımızda da pek bilgileri<br />

yoktu. Dolayısıyla hangi UÖM modelini Türkiye’de benimsemeniz gerekir, zor bir<br />

soru. UÖM’lerin karşılarında fon eksikliği, bütçe eksikliği, personel eksikliği gibi sorunlar<br />

hep var. Belki tek bir ulusal insan hakları kurumundan çok da farklı olmayan<br />

bir kurum kurmak belki iyidir. Yani Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun bir parçası<br />

olacak zaten UÖM ve personelin ne kadarı kurum içi, ne kadarı UÖM için çalışacak<br />

bu tabii ki kesin olarak halk tarafından bilinmeyecek; ama tek bir UÖM ayrı bağımsız<br />

olarak kurulduğunda bununla ilgili maliyet ve personel de ayrı olacak.<br />

Sorduğunuz soruların bir kısmına cevap vermeye çalışayım. Türkiye için önleyici bir<br />

modelin benimsenmesi, farklı modellerin avantajları ve dezavantajları var. Çok farklı<br />

UÖM modelleri dile getirilebilir. Burada tabii ki bir kurumun bütün görevi yapması<br />

çok iyi; ama farklı yetkinliklere uzmanlıklara sahip gruplar birbirine paralel de çalışabilir.<br />

UÖM’de bu önemli görevi yapacak yetkinliğe sahip insanların çalışması gerekir.<br />

Ulusal insan hakları kurumlarının deneyimleri gayet yoğun; ama sizin deneyimlerinize<br />

dayanarak bir modeli seçmeniz gerekir.<br />

Sorulardan bir başkası da raporların şeffaf lığı, açıklanması, özellikle tutuklu kişilerle<br />

ilgili ziyaretlerin raporların açıklanmasıydı. Bazı raporlar tam olarak yayınlanabiliyor,<br />

bazıları özet olarak yayınlanıyor. Tabii farklı nedenlerle; ama bütün bu raporlar ve<br />

ziyaretlerde şeffaf lık çok önemli. Bu şarttır. Bütün bu ziyaretlerin cezalandırıcı olmaması<br />

gerekir ve doğru cevabı belki veremiyorum ama ben daima şeffaf lıktan yanayım<br />

ve eğer şeffaf olurlarsa ulusal önleme merkezleri çok daha avantajlı olur ve insanlara<br />

daha büyük güven verir ve birlikte çalıştıkları diğer kurumlara da çok büyük bir güvence<br />

verir.<br />

Bakanlıklarla UÖM’ler arasındaki ilişkiler bizim de ilişkilerimiz fevkalade yoğun. Burada<br />

aslında yaptığımız çalışmanın ne kadar karmaşık olduğu ve amacımızın ne olduğunu<br />

iyice açıklamak, anlamak gerekir. Yeni Zelanda’da, işkenceyle ilgili birtakım<br />

söylentiler vardı. Dolayısıyla biz bu konudaki şartları, koşulları, tutulma koşullarını<br />

inceledik ve burada şeffaf olmak çok önemli ve bütün ilgili Bakanlıklar ve kurumlarla<br />

yuvarlak masada karşılıklı yüz yüze konuşmak çok önemli. Ve insan hakları kurumları<br />

ve UÖM’lerin çalışması konusunda son yıllarda çok büyük iyileşmeler görüldü.<br />

Ve Bakanlıklar arası işbirliği dediğim gibi onlarla işbirliği çok önemli, özellikle de<br />

gözaltında tutulan kişilerin, tutulduğu yerler alkol ve uyuşturucu bağımlısı kişilerin<br />

tutulduğu yerler. Buralar ülkemiz için çok önemli ve tabii ki buraların ziyareti de çok<br />

112


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

önemli. Daima buradaki bilgilerin ilgili taraflarla paylaşılması gerekir. Problemlerin<br />

ortaya çıkması gerekir ki bunlara çare bulabilelim. Tabii ki bireysel olarak çalışmalar<br />

da burada çok önemli. Bireysel çalışmalar gayet yardımcı oluyor.<br />

Ben BUCKLAND<br />

Sorular için teşekkür ederim. Diğer arkadaşlarımın söylediklerini ben de destekliyorum.<br />

Bir iki şey ekleyebilirim. Türkiye’de Ulusal İnsan Hakları Kurumu’na UÖM<br />

görevi de verilmiş ve anladığım kadarıyla henüz istişare aşamasında sivil toplumla<br />

birlikte ele alınıyor ki OPCAT de zaten bunu öneriyor. Bütün ilgili aktörlerin bir<br />

arada görüşerek ve deneyimli kişilerin de katılımıyla bu mekanizmanın kurulması<br />

tavsiye ediliyor. OPCAT’den bahsediyoruz. Burada değinmediğimiz bir şey tabii ki<br />

işkencenin önlenmesiyle ilgili çalışan Alt Komite. UÖM de var ama bu Alt Komite’de<br />

çok önemli. Onların da görevi tutukevlerini ziyaret etmek, böyle bir görevleri var.<br />

Protokole taraf olmuş ülkelerde 4 tür ziyaret yapılabilir ve bunlar düzenli ziyaretler,<br />

izleme ziyaretleri, UÖM ziyaretleri, UÖM’le istişare edilecek ziyaretler. Bir de OPCAT<br />

ziyaretleri olabilir. Türkiye’ye gelerek ziyaret etmesi ve OPCAT süreciyle ilgili Türkiye’deki<br />

yetkili makamlara bilgi vermesi, onlarla istişare yapması şeklinde açıklanabilir.<br />

Teşekkür ederim.<br />

Marcin KUSY<br />

Ben de yeni bir şey eklemeyeceğim. Hangi model UÖM? En iyi modellerin bir cevabı<br />

yok. SPT Başkanına sormuştum bunu, güldü, dedi ki yok bunun cevabı. Ombudsman<br />

artı modeli beni çok memnun etmişti. Ombudsman STK’larla birlikte işbirliği<br />

yapıyor ve ziyaretleri birlikte örgütlüyorlar. Slovenya’da bu model var. Ancak şurası<br />

tuhaf ki bu önleyici ziyaretlere katılan STK bireyleri bu işbirliğinden memnunlar ama<br />

Ombudsman açısından durum farklı. Onlar mutlu değillerdi bu işbirliğinden, STK<br />

işbirliğinden ve bu modelden mutlu değillerdi. Size ne gibi konularda fikir verebiliriz<br />

dediniz. Türkiye’de OPCAT’in verdiği yetki alanıyla Polonya’da OPCAT onaylandıktan<br />

sonra görev Ombudsmana verildi. CPT ve SPT üyeleri Polonya’ya geldiler ve<br />

bize çok iyi bir eğitim verdiler. Ziyaret metodolojisi konusunda üç günlük bir eğitim<br />

aldık. Daha sonra ziyaretlerle ilgili bilgi aldık ve bunun nasıl yapılacağını öğrendik.<br />

Çok iyiydi, başarılıydı ve daha sonra Ombudsmanlık ofisine ve devlete UÖM’yle ilgili<br />

bilgiler verdiler. Çok yararlı oldu bunlar. Şeffaf lıkla ilgili olarak biz web sitemizde her<br />

raporu yayınlıyoruz; ama aynı zamanda ilgili kurumdan aldığımız cevapları da yayınlıyoruz,<br />

Bakanlardan, Bakanlıklardan gelen cevapları da yayınlıyoruz. Bunun nedeni<br />

şu, bazen öyle cevaplar alıyoruz ki tavsiye kararlarımıza, önerilerimize, bize yaptıkları<br />

113


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

muamele, bize hitap tarzlarını herkesin görmesini istiyoruz. Yani bir kurum bize nasıl<br />

muamele ediyor bunu görmelerini istiyoruz.<br />

Tek bir şey ilave etmek istedim Ben’in de söylediği gibi. Eğer hakikaten bu konuyla ilgileniyorsanız<br />

SPT Danışma Kurulu olarak biz bunu yaptık. Bunu size açıklayabilirim.<br />

Belki dışarıda ikili bir görüşme yapabiliriz.<br />

Feray SALMAN<br />

Şimdi Türkiye’de bu deneyime özelikle sivil toplum örgütlerinin APT’yle yani Association<br />

of Prevention of Torture’le ve Alt Komite ile dört sene boyunca çalıştığı bir<br />

çalışmanın yok varsayıldığı bir durumda konuştum ben bunu. Dolayısıyla aslında<br />

bu deneyimin burada Türkiye İnsan Hakları Kurumu’yla ilgili bir sorunumuz yok;<br />

ama kamu idaresinin bu meseleyi nasıl gündemimize getirdiği ve nasıl dikte ettiğiyle<br />

ilgili bir sorunumuz var. Dolayısıyla kurumla sivil toplum örgütlerinin, insan hakları<br />

örgütlerinin aşması gereken nokta onların taleplerini biz nasıl en iyi ve Türkiye bakımından<br />

en yararlı ve Türkiye’nin gerçekten insan hakları meselesine etki edecek ve<br />

değiştirecek ve dönüştürecek bir şeyi nasıl yaratırız sorusunun yanıtı aslında. Hani<br />

bütün bu bilgiler bizde var ama bunu nasıl hayata geçireceğimiz konusunda önümüzde<br />

böyle de engeller var yani bütün mesele aslında bunu nasıl kırarız meselesi asıl<br />

önemli olan.<br />

Ville FORSMAN<br />

Evet, teşekkür ederiz. Evet, teşekkürler. Şimdi, beyefendi sizin sorunuz, sanırım bir<br />

soru var. Ondan sonra bitiriyoruz çünkü gecikiyoruz.<br />

Uğur TUNCER İçişleri Bakanlığı AB Uzmanı<br />

Benim ismim Uğur Tuncer, İçişleri Bakanlığı’ndan katılıyorum. Birinci sorum şu şekilde<br />

olacak. Şimdi Türkiye’nin işkence kanunları 2000’den önce biraz sıkıntılıydı ama<br />

işte işkenceye karşı sıfır tolerans deyimiyle çıktılar ve muazzam düzeyde azalma oldu.<br />

Bunun SPT’nin veya işte İşkenceyi Önleme Komitesi’nin raporlarında da görebiliriz.<br />

Fakat şöyle bir şey var. Şimdi bu kurumlar asıl işlevindeler; fakat raporladıkları sunuşların<br />

bir idari yaptırım ya da bir yaptırımla karşılaşmadığı sürece kamuda çok ciddi<br />

şeyi bulunmaz, karşılık bulmayacağını düşünüyorum. Bu konuda ülkelerde nasıl bir<br />

uygulama var?<br />

İkinci sorum Yeni Zelanda’ya olacak. Konu gözetim konusuyla ilgili olarak sadece<br />

kanun uygulayıcı birimler hakkında mı bir gözetim söz konusu, karar alıcılara yö-<br />

114


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

nelik bir gözetim söz konusu mu? Yani sonuçta ilgili amir diyor ki şu gösteriyi dağıt<br />

ve adamcağızlar dağıtıyor bir şekilde. Siz aşağıda konumda olan, kanun uygulayıcısı<br />

konumunda olanları şey yapıyorsunuz, yukarıdaki mülki idare amirlerine ve yöneticilere<br />

karşı bu gözetim söz konusu mu? Bu büyük bir problem olabiliyor aslında bizde.<br />

Ben BUCKLAND<br />

Bakın, ben bir noktaya şöyle değinebilirim. Şöyle ki işkence vakalarının azaltılması,<br />

Türkiye’de durumun iyileşmesiyle ilgili olarak, geçmişe kıyasla bir iyileşme olduğu<br />

kesin Türkiye’de; ama OPCAT işkencenin önlenmesinden çok kapsamlı bahseder.<br />

Mesela Norveç’te son 30 yıldan beri bir işkence olayı, kötü muamele olayı yaşanmadı<br />

ama yine de onların bir ulusal önleme mekanizması var. Epey farklı koşullar yaşanabiliyor,<br />

tutukluluk merkezlerinde. Yani tek bir küçük örnek vermek gerekirse ben bir<br />

Fransız ve Ulusal İnsan Hakları Kurumu üyesiyle beraberdim ve tutukevini izliyorduk,<br />

ziyaret ediyorduk. Yani aslında tıbbi konularda bir bireysel risk değerlendirmesi<br />

yok ve aynı zamanda onlar da hastaneye giderken doktorlarla görüşebiliyorlardı ama<br />

bunu kelepçeli olarak yapıyorlardı. Evet, bu vaka işkence değil ama; kötü muamelenin<br />

bir örneği. Çünkü böyle bir uygulamayı gerçekten gerek yok. Hiç kimseye zarar<br />

verme riski olmayan insanlar bunlar. Sadece örnek vermek için söylüyorum ben, bir<br />

tavsiye olarak. Ulusal önleme mekanizması böyle bir tavsiyede bulunabilir.<br />

Janet ANDERSON-BIDOIS<br />

Sorularınıza şöyle cevap verebilirim. Bir tanesi bağlayıcı tavsiyeleri nasıl gerçekleştiriyorsunuz?<br />

İnsan Hakları Komisyonumuz Yeni Zelanda’da ve ulusal önleme mekanizmaları<br />

tabii çok yoğun çalışıyorlar. 45 tane personelimiz var. Bunların 5 ila 6’sı<br />

iletişim sorumlusu ve onların kilit bir rolü var. Tabii ki rapor yazmak, hazırlamak çok<br />

kolay; ancak bunların neticede belli bir değişimi de beraberinde getirmesi gerekiyor<br />

ki bunu sağlamak için güçlü bir ekibimiz var. Kamuoyu açıklamaları yapıyoruz. Tabii<br />

biz burada hükümeti herhangi bir şekilde küçük düşürmeye çalıştığımız yok ama<br />

yapmaya çalıştığımız şey tabii bu OPCAT’le de bağlantılı, önemli bir konu. Mesela<br />

bu dört yıl önce adalarımızdan bir tanesinde yoğun bir deprem sorunu yaşanmıştı ve<br />

çok büyük bir tahribat olmuştu ve burada herkesin bilgilendirilmesine, örgütlü bir<br />

şekilde yardım örgütlenmesine çalıştık. Yani bazı arkadaşlarımız çok genç olabilir, 23<br />

yaşında olanlar da var, ama bunlar twitter, facebook gibi sosyal medya alanlarında son<br />

derece becerikli insanlar ve bunlar tabii ki 30 yaşın altındaki yaş gurubu özellikle bu<br />

konuda aydınlatma yapabiliyor kamuoyuna yönelik olarak ve bu hakikaten değişimi<br />

etkilemekte fevkalade önemli bir uygulama.<br />

115


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

İkinci sorunuzla ilgili olarak bağımsız polis gücü tabii bu İnsan Hakları Kurumu’ndan<br />

oldukça ayrı bir kurum. Bu konuda görev yapacak grubun emekli yargıçlardan oluştuğunu<br />

söyleyebilirim ve onlar da önemli raporlar hazırlıyorlar. Web sayfamızda bütün<br />

bu raporların örneğini bulabileceksiniz. Polisleri de aydınlatmak lazım, dikkat<br />

etmeleri gereken konularda ve aynı zamanda bu kurum karar almaktan ziyade bazı<br />

gözlemleri konusunda yayınlar yapıyorlar. Tabii ki ilginç konular da olabilir bunlar.<br />

Bir tanesi çok önemliydi. Yeni Zelanda’da “boy racer” problemimiz var. Yani gece<br />

kulüplerinde ve diğer benzer yerlerde çok istenmeyen, toplum tarafından da iyi görülmeyen<br />

gençlik grupları var. İşte bunları tutuklayabiliyorlar. Tutuklarken belli bir<br />

neden olması gerekiyor. Evet, bunlar toplumda sevilen bir grup değil ama yine de<br />

polis teşkilatının bir derece sert önlem alması tasvip edilemez. İşte bu konuda rapor<br />

yazıldı, buradaki önlemlerin çok aşırı olduğu söylendi. Ve burada uygulanan sistemler<br />

çok uygun değildi. Tabii bu tamamen sorunuzun cevabı olmayabilir ama polis uygulamalarıyla<br />

ilgili yetkili makamların da yapabildikleri bunlar olabiliyor.<br />

Christina HOF<br />

Evet, şimdi ben şöyle cevaplayacağım. Janet’ın söylediklerine aynen katılıyorum.<br />

Özellikle iletişim konusunda. Almanya’daki durum şöyle, kamuoyunun baskısı çok<br />

yardımcı oluyor, uygulama konusunda. Ziyaret raporları yayınlanıyor web sitemizde<br />

ve yetkili makamların uygulamayla ilgili açıklamaları da yayınlanıyor. Almanya’da<br />

hiçbir kurum kendi verdiği cevabın internette görülmesini istemiyor ama bu olmasaydı<br />

sorunların çözülmesi beklenemezdi. Bu açık bilgilendirme çok önemli. Biz bütün<br />

ziyaret raporlarımızı, bütün görüş raporlarını internete yayınlıyoruz. Bunların tercümelerini<br />

yapıp, SPT gibi işkence önleme kurumlarına iletiyoruz ve bu şekilde tavsiyelerin<br />

uygulanmasına katkıda bulunuyoruz.<br />

Murat KÖYLÜ KAOS GL Temsilcisi<br />

Teşekkürler, KAOS Gay ve Lezbiyen Derneğinden. Benim iki sorum var. Sorularım<br />

Christina’a ve Ben’e olacak. Şimdi hem ulusal insan hakları kurumlarının hem işkence<br />

önleme mekanizmalarının hem de bu iki yapının birbiriyle ilişkisinin ülkelerin insan<br />

hakları sisteminin, mevzuatının uygulamasıyla, kültürüyle, çoğulculuk anlayışıyla,<br />

farklılığını görebilmesi ve buna yanıt verebilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir örnekle<br />

bunu açıklamaya çalışacağım. 2013’ün sanırım Ekim’inde Avrupa İnsan Hakları<br />

Mahkemesi Türkiye’yi bir konuda suçlu buldu. İzmir’den bir mahpus başvurmuştu,<br />

İzmir’deki bir hapishaneden, eşcinsel bir mahpus. Bir sanırım 8 ay boyunca tecrit<br />

edildiğini ifade etti ve idarenin kendisine tecrit etme nedeni idarenin deyimiyle koğuş<br />

arkadaşlarının saldırılarından korumaktı ve hani düşünebiliyor musunuz siz bir kişiyi<br />

116


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

korumak için 8 ay boyunca tecrit ediyorsunuz tek başına. Yani bu aslında biraz önce<br />

ilk başta söylediğim o insan haklarının gelişmişlik düzeyi topyekûn bir mücadelenin<br />

olmadığı ve işkencenin nasıl olduğunun ele alınabileceğini gösteren bir örnek diye<br />

düşünüyorum.<br />

Şimdi ne yazık ki 2014’te Adalet Bakanlığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına<br />

göre uyumlaştırma planında bu sorunun çözümü için işte homofobi veya işte<br />

transfobi temelli önyargılarla mücadele, nefret suçlarının mevzuatında cinselliğin, cinsiyet<br />

kimliğinin ele alınması işte bununla ilgili başka adımların atılmasında değil bir<br />

LGBT hapishanesi kurulmasını önerdi. Yani kolektif işkence diye bir şey var mı ben<br />

bilmiyorum ama bu hani kolektif izolasyonun, tecridin bir örneğidir.<br />

Şimdi, ikinci soruma geliyorum. İşkenceyi Önleme Komiteleri veya mekanizmaları<br />

olsun, onlarla ilişkileri bağlamında ulusal insan hakları kurumları olsun. Böylesi bir<br />

vakayla karşılaştığınızda siz sadece cezai ve idari pencereden mi bakıyorsunuz yoksa<br />

çok daha geniş, yani o ülkenin demokratik yönetimindeki boşlukları da gören, mevzuat<br />

eksikliklerini de gören, meselenin orada bir işkence olarak ortaya çıkmış ama<br />

aslında ulusal kültürel çok daha geniş boyutlarını da gören önerilerde mi bulunuyorsunuz,<br />

izlenimlerinizi buna göre mi yapıyorsunuz? Çünkü bizzat Cumhurbaşkanı<br />

veya Başbakan’ın ağzıyla belirli toplumsal kesimlerin ötekileştirildiği seçilme haklarının<br />

dahi yok sayılması gerektiği ifade edilen ülkelerde herhalde bu tarz vakaların<br />

yaşanması sadece olabileceklerden bir tanesidir. Teşekkür ederim.<br />

Ben BUCKLAND<br />

Biz de size bu sorunuz için teşekkür ediyoruz. Çünkü gerçekten de çok önemli birkaç<br />

noktaya değindiniz. İlki hassas guruplar. Biz bu insan hakları yapılarından önleme<br />

mekanizmalarından bahsettik, bunların çalışma mekanizmalarından bahsettik ama bu<br />

UÖM’lerin çalıştığı en önemli alan risk faktörlerinin değerlendirilmesi. Mesela herhangi<br />

bir anda gözaltında veya tutuklulukta veya bir kişi tutuklandıktan birkaç saat<br />

sonra olabilecek olaylarla ilgili. Bazı gruplar, daha hassas guruplar olarak mevcut. Bu<br />

bütün ülkelerde var. LGBT grubuna giren kişiler bunların içinde. Ve toplumların bu<br />

gibi hassas olan gurupları var. Bunlar gözaltında oldukları, tutukluluk durumunda<br />

olduklarında bu hassas konu ön plana çıkıyor. Önleme mekanizmaları bunlara özel<br />

olarak eğilmeye çalışıyor. Şimdi APT olarak biz, tutukluluk odaklanma veri tabanı<br />

geliştirdik, bölgesel standartlar vurgulandı cezaevleriyle ilgili ve bu yine hassas guruplara<br />

göre ayrı ayrı ayrıştırıldı. Mesela 10 farklı hassas grup olabiliyor ve mesela LGBT<br />

gurubuna giren kişiler de böyle. APT web sitesinde bunu görebilirsiniz.<br />

117


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Bir de ikinci değindiniz nokta siz sadece gözaltına veya tutukluluk mahalline mi bakıyorsunuz?<br />

Hayır, bu önleme mekanizması çalışması bir gözaltı yerinde neler olup bittiği,<br />

tutukluluk mekânında neler olup bittiğinin ötesinde şeylere de bakıyor. Kültüre<br />

bakıyor, yasalara bakıyor, yani neticede bir mekânda olanı mümkün kılan koşullara<br />

bakıyor, bunları da inceliyor.<br />

Christina HOF<br />

Bir iki şey eklemek istiyorum, Ben’in söylediklerine. Onun söyledikleri doğru tabii.<br />

Bu fevkalade önemli bir konu bizler için önleme mekanizmaları olarak. Almanya’daki<br />

Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun bir izleme kurulu var. Bu da engelli kişiler için bir<br />

izleme yapıyor. Bu Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun yetki alanına giren bir konu. Sadece<br />

cezaevlerinde veya tutukluluk yerlerinde değil bütün toplumda bu inceleniyor.<br />

LGBT grubuna giren kişilere gelince bunlar genel olarak hassas bir grubu oluşturmuyorlar<br />

Almanya’da, özellikle de cezaevlerinde. Yani burada genel bir risk onlar için var<br />

diyemeyiz, en azından şu anki durum böyle. Daha risk altında olan hassas guruplar<br />

var bizim ülkemizde.<br />

Birinci sorunuz, işbirliğiyle ilgiliydi, önleme merkezleriyle insan hakları kurumları<br />

arasındaki işbirliği. Evet, aramızda yakın bir işbirliği var ama şunu da unutmayalım,<br />

bunlar farklı kurumlar, her ikisi de farklı gruplar. Tabii bilgi teatisinde bulunuyorlar<br />

ama örneğin birlikte bir faaliyet yapmaları çok sık rastlanan bir şey değil. Çünkü<br />

orada şöyle bir sorun çıkıyor ortaya. Sanki bağımsızlıklarında bir eksiklik olmuş gibi<br />

algılanıyor. Bu da zor bizim için. Çünkü sivil toplum örgütleri normalde önleme merkezlerinin<br />

mekanizmalarına katılmak istiyorlar Mesela ziyaretlerimizde yer almak istiyorlar<br />

ki bu bizim önleme mekanizmalarımız açısından iyi bir yöntem değil. Çünkü<br />

görev ve yetki alanlarının birbirinden tamamen ayrı tutulması gerekiyor.<br />

Ville FORSMAN<br />

Katılımcılara ve düzenleyen Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na teşekkürler. Efendim,<br />

bu oturumu kapatabiliriz. Şimdi kahve molası olacak diye biliyorum ama nerede?<br />

Dışarıda mı olacak? Tamam, dışarıda. Teşekkürler.<br />

118


IV.OTURUM<br />

KUTUPLAŞMIŞ TOPLUMSAL<br />

YAPILARDA ULUSAL İNSAN<br />

HAKLARI KURUMLARININ ROLÜ<br />

Moderatör: Levent KORKUT Türkiye İnsan Hakları Kurumu, Kurul Üyesi<br />

John COREY<br />

Kuzey İrlanda İnsan Hakları Komisyonu, Komisyon Üyesi<br />

Siobhan MULLALLY<br />

İrlanda İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonu, Komisyon Üyesi<br />

Homero Matthew P. RUSIANA<br />

Filipinler İnsan Hakları Komisyonu, Alan Çalışmaları Ofis Direktörü<br />

119


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Levent KORKUT TİHK, İnsan Hakları Kurulu Üyesi<br />

Evet, son oturuma başlıyoruz. Bu oturumumuzun konusu esas itibariyle çatışmalı<br />

toplumlarda insan hakları konuları ve bu konuların rolü. Tabii çatışma ve toplum<br />

deyince bunun belki bir genel çerçevesini çizmek gerekir. Çatışma deyince burada illa<br />

ki hani silahlı bir çatışmayı kast etmiyoruz. Genel olarak toplumda farklı segmentlerin<br />

oluştuğu, bunun değişik temelleri olabilir; dini, etnik, kültürel tabanda toplumun bir<br />

konsensüs oluşturamadığı ve bunun genel olarak hem kamu adına hem sivil toplum<br />

adına bir bölünmüşlük yarattığı ve gerginlik yarattığı toplumlar, çatışmalı toplumlar.<br />

Bu durumun tabii daha ileri boyutlarında silahlı çatışmaların da olduğunu söyleyebiliriz;<br />

ama çatışmalı bir toplum için illa ki silahlı bir atışma gerekmiyor. Hatta çok barış<br />

içinde ve demokratik bir toplum yapısı da olabilir. Örneğin Kanada ve Belçika örneklerinde<br />

olduğu gibi. Burada da fakat bir toplumsal uzlaşının tam olarak sağlanmadığı<br />

ya da farklı taleplerin oluştuğunu görmekteyiz.<br />

Şimdi çatışmalı toplumların sorunlarına genel olarak baktığımızda ise iki başlık içinde<br />

incelenebilir. Devletle toplumsal kesimler arasındaki sorunlar, bunun ilk genel başlığı<br />

ve bu da belki ikiye ayrılarak incelenebilir. Çatışmanın silahlı boyutlara ulaştığı<br />

ülkelerdeki durum, geçmişteki insan hakları ihlalleri burada bir başlık olarak karşımıza<br />

çıkıyor. Eğer bir dönüşüm geçirmişse toplum, toplumsal yapılar ve bir sürece<br />

girilmişse bu süreçten sonraki meseleler, sürece girmemişse devam eden çatışmalar<br />

da – ne derler – insan hakları ihlalleri ve bunlarla ilgili konular yine çatışmalı toplumlarda<br />

insan hakları kurumlarının rolüyle ilgili meseleler. İkinci ayağı ise sivil toplum<br />

içi çatışmalar. Toplumsal kesimlerin birbirleriyle olan ilişkileri. Buradan kaynaklanan<br />

ayrımcılık, karşılıklı şiddet kullanımı gibi meseleler.<br />

Tüm bu konularda tecrübe sahibi olan insan hakları kurumlarıyla da bugün burada<br />

bir aradayız. Tabii biz Kuzey İrlanda’yı ve bu örneği aslında bayağı biliyoruz. Türkiye’de<br />

de konuşulan bir örnek oldu. Bir geçiş döneminden sonra 1990’dan bu yana neler<br />

yaşandı ve burada İnsan Hakları Kurumu’nun rolü ne oldu ki? Ve ben bundan 10<br />

sene önce Kuzey İrlanda İnsan Hakları Kurumu’nun genel toplantısına katılmıştım,<br />

gayet heyecanlı konuşmalar olmuştu orada. Yine İrlanda örneği ve Filipinler örneği.<br />

Filipinler’de de çatışma, silahlı çatışma boyutlarında uzun süreden beri süren çatışmalar<br />

var. Moro grubu ki bizim açımızdan ilginç olan Moro grubunun Müslüman bir<br />

toplum olması. 45 yıldır aşağı yukarı süren çatışmalar ve çok sayıda bu çatışmalarda<br />

ölen kişiler var. Zannediyorum 100 binin üzerinde bir ölüm var bu geçmişte. Ve onlar<br />

da bir sürece girdiler ve geçen sene bir anlaşma imzalandı. Yine burada Müslümanlar<br />

dışında muhalif gurupların silahlı çatışmaları vardı. Filipinler de bu açıdan enteresan<br />

bir örnek olacaktır, diye düşünüyorum.<br />

121


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Şimdi ilk sözü sıraya göre John Corey’e vermek istiyorum. Kendisi NIPSA Ticaret<br />

Birliği’nde üst düzey görevlerde bulunmuş ve bunun ardından 2003-2010 yılları arasında<br />

başkanlığını yapmıştır. Bu ticaret birliğinin ve bu birliğin kongresi içerisinde<br />

kongrenin idari konsey üyeliğinde bulunmuştur. Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komite<br />

üyesidir. Çalışma ilişkileri temsilciliği ve hakemliği üzerinde çalışmaktadır. Kuzey İrlanda<br />

iş ve endüstri formu hususunda ticaret birliğini temsil etmektedir. Water Charges<br />

Kampanyası’na karşı Koalisyon Başkanı’dır. Şu anda North Down Vatandaşları<br />

Tavsiye Bürosu’nun vekil heyeti başkan yardımcılığında bulunmaktadır. Geçmişte ise<br />

BELFATS Liman ’Komiserliği’nde, Eğitim İstihdam Ajansı’nda, Kütüphane ve Eğitim<br />

Heyeti Komisyonu’nda ve Kuzey İrlanda Ekonomik Konsey ve Ekonomik Araştırma<br />

Konseyleri’nde görevlerde bulunmuştur. Sözü hemen kendisine bırakıyorum.<br />

John COREY Kuzey İrlanda İnsan Hakları Komisyonu Üyesi<br />

Teşekkür ederim. Evet, teknolojiyi çalıştıralım. Kuzey İrlanda Ulusal İnsan Hakları<br />

Kurumu adına Türk Kurumu’na teşekkür ediyorum, bu konferansa bizi davet ettikleri<br />

için. Umarım benim buradaki konuşmam bu oturumun temasına olumlu katkıda bulunacaktır.<br />

Diğer arkadaşlarım gibi ben de Türkiye Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nu<br />

kutlamak istiyorum bu güzel organizasyonlarından dolayı. Ve bizim Kurumumuz 16<br />

yıldan beri devam ediyor. Biz böyle bir konferansı düzenlersek bundan çok gurur duyarız.<br />

Çok gurur duyardık hakikaten. Biz, bir konferansa geldiğimizde bu konferansın<br />

organizasyonu sırasında neler yapıldı, ne kadar uzun süreden beri hazırlık yapıldı,<br />

bunu bilmeyiz tabii ki doğrudan konferansa geliriz. O yüzden organizatörleri alkışlayarak<br />

teşekkürümüzü belirtelim. Bunu ve alkışı yaptırdım. Çünkü belki bir daha kimse<br />

alkışlamayacak beni. Şimdi bana verilen sürede adım adım gitmek istiyorum önce.<br />

Önce bir açıklama yapmak istiyorum. Kuzey İrlanda bölünmüş bir toplum ve ayrıca<br />

barış süreci içinde Ulusal İnsan Hakları Kurumu kuruldu ve çalışmaya başladı ve Paris<br />

Prensipleri tabii ki bu kurumların nasıl çalışacağını tanımladı. Ayrıca Kuzey İrlanda<br />

Kurumu’nun karşısındaki zorluklar neler? Ne gibi dersler öğrendik? Ayrıca bu Ulusal<br />

İnsan Hakları Kurumu’nu bir toplumun içine iyice yerleştirmek için ne gibi deneyimler<br />

yaşadık ve ileriye doğru neler yapabiliriz, konularına değineceğim. Bu Kurum’un<br />

giderek hep büyümesini sağlamak için neler yapabiliriz?<br />

Şimdi bu slaytta ben size bazı bilgiler veriyorum. Kuzey İrlanda toplumundaki bölünmeyi,<br />

bölünmüş durumu görmenizi istiyorum. Son yapılan 2011 yılındaki sayımın<br />

sonuçlarını iki sınıf landırma üzerine anlatıyorum. Burada dini inanç ve ulusal kimlik<br />

açısından, toplumu açıklayabiliriz. İnsanlar kendilerini nasıl tanımlamışlar? Bu bilgi<br />

tamamen ona dayalı. İnsanların %48’i kendilerini Protestan olarak tanımlıyor, %45’i<br />

Katolik olarak tanımlıyor. Dolayısıyla nüfusun %93’ü kendilerini bir veya diğer dini gu-<br />

122


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

ruba bağlı olarak tanımlıyor. Hepsi Hristiyan’dır diyebilirsiniz. Bu bir bölünme. Toplum<br />

bölünmesi değildir diye düşünebilirsiniz; ama bildiğimiz gibi pek çok toplumda bir iç<br />

bölünme olarak görülse bile onlar için çok hassas olabilir ve bir dış bölünmeye götürebilir<br />

insanları. Ama bu dini bölünmenin ötesinde bir de ulusal kimlik durumu var. Burada<br />

daha fazla çeşit göreceksiniz. Bakın, insanların %40’ı kendilerini Britanyalı olarak<br />

tanımlıyorlar, %25’i sadece İrlandalı olarak tanımlıyorlar, %21’i ise sadece Kuzey İrlandalı<br />

olarak tanımlıyorlar, %6’sı kendisini hem Britanyalı hem de Kuzey İrlandalı olarak<br />

tanımlıyorlar ve burada diğer kategorilerde de %1’in altında bir tanımlama görüyoruz.<br />

Burada anlaşılması gereken şey şu: Ulusal kimlik ile dini kimlik arasında büyük bir<br />

korelasyon var. Kendilerini sadece Britanyalı olarak tanımlayan nüfusun %40’ı Protestan<br />

grupta. ‘Sadece İrlandalıyım’diyenler ise Katolik olanlar ve %21 ve %6’da Protestan<br />

ve Katolikler karma olarak bulunabilirler. Kuzey İrlanda, bir tek Kuzey İrlanda’da<br />

olan bir şey değil. Her ülkede siyasi ya da dini bölünmeler olabilir; ama insanlar birbirlerinin<br />

insan haklarına saygı göstererek mutlu mesut yaşarlar. Saygı içinde yaşarlar.<br />

Bir de tabii ki çok yoğun çatışmaların olduğunu bir tarafa bırakırsak Kuzey İrlanda’daki<br />

nüfusun büyük bir kısmı – 8 milyon kişi – huzur ve barış içinde yaşıyorlar ve ben<br />

sendikacılıktan gelen bir kişiyim. Sendikalarda çalıştım. Dolayısıyla biz iş yerinde dini<br />

kimlik ve ulusal kimlikleri de koruduk. Biz işçileri daima bir arada tutmaya, birleştirmeye<br />

çalıştık ve kendi çıkarları açısından çalışanları, işçileri bir arada tutmaya çalıştık,<br />

sendikacılık çalışmamızda.<br />

Burada tabii ki pek çok insan yıllar içinde hayatlarını kaybetti. Yaralanmalar oldu.<br />

Tarihi, siyasi, ekonomik sosyal konulardan dolayı çatışmalar 30 yıl boyunca sürdü.<br />

30 yıl sürdü. 1968’den 1998’e kadar devam etti. 1998’de barış için insanlar oy verdiler.<br />

Barış anlaşmasına GFA diyoruz. Buradaki tabii ki dini yönü de vardı; ama bu<br />

Good Friday dediğimiz Kutsal Cuma gününde taraf lar anlaşmaya ulaştılar. O nedenle<br />

GFA Good Friday Agreement’ın baş harf lerinden oluşuyor. Birleşik Krallık Hükümeti<br />

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni uygulayacağına söz verdi ve hem bir Birleşik Krallık’ın<br />

tümünde insan hakları sözleşmesi geçerli olacaktı hem de Kuzey İrlanda Haklar<br />

Yasası çıkarıldı ve insan hakları komisyonları Kuzey ve Güneyde çalışmaya başladı<br />

ve bir de bu iki komisyon ortak olarak belli konularda birlikte çalışmaya karar verdiler.<br />

Bir tanesi de bunlardan Kuzey ve Güneyde yaşayan herkesle ilgili Temel Haklar<br />

Şartı’nı imzaladılar ve bu konuda Kuzey ve Güneyin bir arada çalışacağına, birlikte<br />

çalışacağına karar verdiler. Evet, tarihi geçmiş bu.<br />

Bu slaytta ben Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nu nasıl kurduk, onu anlatıyorum. Kuzey<br />

İrlanda Komisyonu’nu oluşturduk; ama bunlar zaten bildiğiniz şeyler. Bunlarla vakit<br />

kaybetmeyeceğim. Burada bunlar biliyorsunuz devlet organları. Fonların, bütçenin<br />

devletten gelmesi gerekir; ama ulusal insan hakları koruma sisteminin temel taşlarıdır<br />

123


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

bu kurumlar ve uluslararası insan hakları normlarına tamamen uyarak çalışırlar ve<br />

devlet de bu kurumu devletin bir parçası olarak görür. Evet, Anayasal olarak kanunlarla<br />

Ulusal İnsan Hakları Kurumu kuruldu. Burada tek bir isim ya da tek bir modelimiz<br />

yok. Coğrafi modeli uyguluyoruz. Birleşik Krallık, Birleşmiş Milletler Sözleşmelerine<br />

imza koyan taraftır; ama Birleşik Krallık’ta üç ayrı Ulusal İnsan Hakları Kurumu<br />

vardır, Bileşik Krallık’ta bölgeyle ilgili ayrı üç ayrı kurum vardır.<br />

Good Friday Agreement (İyi Cuma Anlaşması) bağlamında Kuzey İrlanda 1998’de bir<br />

yasa çıkardı ve bu bağlamda Komisyonumuz kuruldu. 1999 yılında İnsan Hakları Komisyonu<br />

kuruldu. Daha sonra mevzuatla, yasalarla komisyon genişletildi ve Kuzey İrlanda<br />

Hükümeti Adalet ve Güvenlik Yasası bağlamında kurum çalışmalarına başladı ve böylece<br />

hukuki temel de hazırlanmış oldu. Burada herhangi bir soruşturmada soruşturmaya katılabiliyor<br />

kurum ve gözaltı ve tutukluların bulunduğu yerlere girebiliyor. Denetim için bu<br />

kurum buralara girebiliyor. Ayrıca şunu da açıklamalıyım, Kuzey İrlanda İnsan Hakları<br />

Kurumu ya da Komisyonu sadece Kuzey İrlanda Hükümetine karşı sorumlu değil, Birleşik<br />

Krallık’taki insan hakları alanında bütün Birleşik Krallık’ı kapsayan bir amaca sahip. Dolayısıyla<br />

bizim Kuzey İrlanda ofisimiz ve Devlet Bakanlığı’yla Birleşik Krallık’ın ana İnsan<br />

Hakları Kurumu’na bağlıyız. Bunu değiştirmeyi isteyenler de var, o başka.<br />

Şimdi yine yaptığımız çalışmalara ve Paris Prensipleri’ne uygun yaptığımız çalışmalara<br />

değinmek isterim. Burada – bunları yine çok iyi biliyorsunuz – bizim sorumluluğumuz<br />

nedir? İnsan haklarını korumak ve insan haklarının daha da yayılmasını sağlamak. Ben<br />

– dediğim gibi – sendikacılıktan geliyorum. Her sendikacının bütün dünyadaki görevlerinden<br />

bir tanesi üyelerinin çıkarlarını korumak ve geliştirmektir. Dolayısıyla bu iki görev,<br />

koruma ve geliştirme, bizim çok iyi bildiğimiz konular. İnsan hakları konusunda korumayı<br />

ve yayılmayı nasıl yapabilirsiniz? Burada koruma aktiviteleri, etkinlikleri dediğimizde ne<br />

yapabiliriz? Yine burada bildiğiniz noktalar bunlar. Soruşturmalarla araştırma yaparsınız<br />

ve ihtilaf ları çözmeye çalışırsınız. Kişilerin bireysel şikâyetlerine cevap verirsiniz. Ayrıca,<br />

genel soruşturma ve ziyaretler yaparsınız. İzleme çalışmaları yaparsınız.<br />

Burada alternatif sorunların çözülmesi konusunda biz çalışmıyoruz. Burada eşitlik komisyonunun<br />

görevi bu; ama bu konulara mümkün olan yerlerde gayri resmi olarak dahil<br />

oluruz. Bazen yaşlı insanların bakım evlerindeki insan hakları konusunda bir soruşturma<br />

yapabiliriz ve bazı suçlarda araştırma yapabiliriz. İki hafta önce bir soruşturma yaptık.<br />

Kuzey İrlanda’daki sağlık bakımının acil servislerinde bir soruşturma, inceleme yaptık.<br />

Burada ulusal bir araştırma ve soruşturmaydı bu ve halktan direkt olarak kanıtları toplamaya<br />

çalıştık. Bizim için ilginç bir deneyim oldu. Her insan hakları kurumu vakit ayırarak<br />

bu konularda çalışma yapmalı tabii ki. Bir de yıllık bir rapor, bir bildiri sunuyoruz.<br />

Şimdi, tabii ki sorumluluğuz açısından yıllık bir rapor hazırlıyoruz, o başka; ama bir de<br />

yıllık açıklama beyan veriyoruz. Yıllık beyanda, devlet, hükümet insan hakları konusunda<br />

124


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

neler yapıyor, nasıl çalışıyor, bunları açıklıyoruz. Promosyon, insan haklarının yayılması<br />

konusunda neler yapıyoruz? Halkın eğitilmesi, çeşitli kampanyalar, eğitim-öğrenim, yayınlar,<br />

okullar için müfredat hazırlanması, basınla iletişim… Tabii ki, bütün bu aktiviteler,<br />

etkinlikler elimizdeki kaynaklara bağlı; ama şunu da unutmamak gerekir, korunma<br />

etkinlikleri sırasında da insan hakları konusunda bilgi artışı oluyor. Bu tabii olumsuz da<br />

olabilir. Mesela pazartesi sabahı Komisyon Lahey’deki bir mahkemede Kuzey İrlanda’daki<br />

bir kürtaj konusuyla ilgili bir davaya katılacak. Medyada bu çok yayın yapılmış ve ilgi<br />

çekmiş bir konuydu. Dediğim gibi buradaki halkın görüşü olumlu ya da olumsuz olabilir.<br />

Devletle ilişkilerimiz nasıl? Karşılıklı çapraz etkinliklerimiz var. Kuzey İrlanda’daki<br />

yasa koyucu ve yöneticilere politika konusunda öneriler getirebiliyoruz. Ve Bakanlıklarla<br />

ve yetkili Bakanlarla insan haklarıyla ilgili çalışmalarında istişari görüşmeler<br />

yapabiliyoruz. Hem de Kuzey İrlanda’daki hükümetle çalışıyoruz; ama aynı zamanda<br />

Birleşik Krallık’taki Hükümetle de Kuzey İrlanda’yı ilgilendiren konularda istişari çalışmalar<br />

yapıyoruz. Yine dün de buna atıfta bulunuldu. Karşılıklı ortak çalışmalarımız<br />

var. Sivil toplumla ortak çalışıyoruz, mümkün olduğu kadar. Sivil toplumla işbirliği<br />

yapmak çok önemli. Sivil toplumla insan hakları, STK’larla, sendikalarla ve işverenlerle<br />

çalışıyoruz iş dünyası ve insan hakları konusunda ortak çalışmalar yapıyoruz.<br />

Ayrıca daha geniş bağlamda insan hakları konularına katılmak çok önemli. Kuzey<br />

İrlanda’da biz Birleşik Krallık ve İrlanda İnsan Hakları Komisyonu’yla ortak çalışmalar<br />

yapıyoruz. Bunun yanı sıra diğer bölgesel kurumlarla da çalışıyoruz. Mesela Karayip<br />

Bölgesi’yle Amerika, Kuzey ve Güney Amerika bölgelerinin kurumlarıyla da çalışıyoruz<br />

ve uluslararası ortaklıklarımız var. ICC ile ortağız ICC’yle ve onlarla çalışıyoruz.<br />

Evet, vaktime de sadık kalmak istiyorum.<br />

Evet, tabii ki deneylerimizden, deneyimlerimizden neler öğrendik? Bu tabii ki barışta çatışma<br />

dışındaki durumunuz; ama Kuzey İrlanda daha önce söylediğim gibi bir komisyon<br />

kurdu ve İçişleri Bakanlığı’yla birlikte komiserler vasıtasıyla çalıştı. Dışişleri Bakanlığı ana<br />

komiseri tayin eder ve ortak çalışmalar öngörür. Şimdi bir komisyonu düzenlemek için<br />

etkin bir ofise ihtiyaç var. Bir ordu midesiyle hareket eder yani bir kaynağa ihtiyacı var.<br />

İnsan hakları kurumları da eğer güçlü bir ofisi varsa etkili olur, etkili çalışabilir. Bütün<br />

bunlara ilaveten mevzuat da bize bazı olanaklar tanıyor. Komiserler Kuzey İrlanda’da toplumu<br />

temsil eden kişiler. Toplumda bir bölünme varsa o zaman seçilen komiserler de bu<br />

bölünmüşlüğü, bu çoğulculuğu temsil etmelidirler. 16 yıldan beri Kurumumuz devam<br />

ediyor. 3 farklı grupta komiserler bugüne kadar çalıştılar. Kuzey İrlanda İnsan Hakları<br />

Kurumu’nda üçlü sistem oldu ve hiçbir kişi – üçer yıldan ya da dörder yıldan – iki dönem<br />

görev yapamıyor ve üç tane farklı komiser, farklı grupları temsil ederek birlikte çalışıyorlar<br />

ve toplumun çıkarlarını yansıtıyorlar. Bu tabii yönetimi zor bir durum. Ben bunu bir<br />

komiser olarak söylemiyorum; ama buradaki yöneticiler, personel, bu türlü bir sistemde<br />

çalışmanın zor olduğunu görüyorlar. Neden? Farklı yaklaşımlar oluyor, farklı komiserler<br />

125


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

farklı yaklaşımlar içinde olabiliyor, ama önemli olan burada komiserler ve personelin birlikte<br />

yakın bir işbirliği içinde çalışması ki böylece zorluklar aşılabilir.<br />

Yine önemli bir şey de fonlar. Fonların doğru toplanması gerekir. Komisyon daha<br />

önce bir keyfi bütçeyle işe başlamıştı. Planlı bir bütçesi yoktu, ilk zorluk buydu. Şimdi<br />

sözlerimin sonunda bir insan hakları kurumunun topluma yerleşebilmesi için fonlar<br />

çok önemli. Fon halen bir sorun. Avrupa’da giderek artan bir sorun bu. Çünkü Avrupa’daki<br />

hükümetlerin pek çoğu kemerleri sıkma politikası uyguluyorlar. Bizim için<br />

de zor bu durum. Aynı zamanda komisyonumuz, İnsan Hakları Komisyonu insanlar<br />

için, halk için bir fark yaratmak üzere çalışıyor. Tabii ki bir hastanelerin acil durumlarını,<br />

acil birimlerini inceleme kararı işte halk için bir fark yaratmak üzere atılmış bir<br />

adımdı. Çünkü insanlar hastanelerin acil bölümlerine başvuruyorlar, insanlar burayı<br />

kullanıyor. Dolayısıyla insanlar için daha iyi bir yer haline getirmeye çalıştık onları.<br />

Tabii ki statümüzden gelen bir yetkimiz var; ama bir de insan hakları kurumu olduğumuz<br />

için statümüz var. Kuzey İrlanda İnsan Hakları Komisyonu statüsü bizler için<br />

çok önemli. Çünkü bu, bizim inandırıcılığımızı, itibarımızı attırdı. Birleşik Krallık<br />

Hükümeti ve Kuzey İrlanda Hükümeti artık Komisyon’un bir kurum olarak bağımsız<br />

olduğunu gayet iyi biliyor, bağımsız hareket etiğini gayet iyi biliyor ve böylece hakikaten<br />

bu statüyü elde ettikten sonra yetkimiz de arttı. Böylece insan hakları kurumu<br />

bu statüyü elde etmek için çok çalıştı.<br />

Bölünmüş bir toplumda çalışıyoruz. Yaptığımız her şey insan hakları standardına göre<br />

denetleniyor, ölçülüyor, biçiliyor. İnsan hakları, uluslararası insan hakları standartları<br />

diye söylüyoruz ya biz, onu uygulamaya çalışıyoruz. Önemli olan da bu. Tartışmada<br />

bu konulara tekrar gelebiliriz. Stratejik bir plan yapmak çok önemli. Zaten paydaşların<br />

pek çoğu bunu yapıyor. Toplumu da olayın içine katmak çok önemli. Ziyaretler<br />

bizim için çok önemli. İnsanların ne söylediği çok önemli. Bazen hoşumuza gitmese<br />

bile insanların söylediklerini dinlememiz gerekir. Dolayısıyla ofisimizden çıkarak gidip,<br />

insanları ziyaret edip, onlarla konuşmak gerekir ve kamu kurumları ile işbirliği<br />

içindeyiz. Biz, onları atlatmaya çalışmıyoruz. İnsan hakları açısından işbirliği yapmamız<br />

en iyi uygulama oluyor ve yılık yaptığımız beyanlarda da işte diğer kamu kurumlarının<br />

bizimle nasıl işbirliği yaptığını açıklıyoruz. Tabii ki çalışmalarımızda bir insan<br />

hakları kurumu olarak uzun vadede hedef lerimiz olması gerekir. Gerekli olan yerde<br />

kısa sürede tepki de verebilmeliyiz ve ekip olarak çalışmalıyız. Personel ve komiser<br />

birlikte çalışıyor, birlikte çalışması çok önemli; ama tabii ki komiserlerin hedef leri ve<br />

amaçları ve istekleri arasında bazı ihtilaf lar olabilir.<br />

Burada bir tarafta da tabii bütün kurumu yönetmeye çalışan baş komiser var. Bazen buradaki<br />

görevliler arasında gerilimler olabilir; ama birbirimizi tamamlayarak çalışmamız gerekir.<br />

Bir tamamlama fonksiyonumuz var, burada. Evet, ortak olarak ilgili taraf larla ortak<br />

olarak çalışmak çok önemli ve hiçbir zaman sabit kalamayız. Sürekli olarak gelişmeye<br />

126


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

çalışmalıyız. Kuzey İrlanda Komisyonu, Yeni Zelanda’nın bir önceki komiseri Rose Liland<br />

ve Johan’la birlikte çalıştılar ve üst düzey yöneticilerin eğitilerek, insan hakları kurumu<br />

açısından faydalı bilgiye sahip olması için eğitimler verdiler ve bütün bunları artık evet, sizinle<br />

paylaşabiliyoruz ve web siteleriyle “Web On Air” denilen şeylerle yani web üzerinden<br />

yapılacak seminerlerle birbirimizin deneyimlerini paylaşmamız mümkün.<br />

Sayın Başkan, teşekkür ederim. Özel bir ifadeyle sözlerime son vermek istiyorum.<br />

Ben şahsen ulusal insan hakları kurumlarının görevlerinin Paris Prensiplerine sadık<br />

kalarak görev yapmak olduğu düşünüyorum ve korkusuz bir şekilde çalışmamız gerektiğini<br />

düşünüyorum. İnsan hakları istismarı da olsa kızmadan ve korkmadan karşımızdakileri<br />

kızdıracağımızdan korkmadan çalışmamız gerekir. Bir toplumu kurmak<br />

için her insanın insan haklarına saygı göstermek gerekir. Teşekkür ederim.<br />

Levent KORKUT<br />

Çok teşekkürler John; ama sorular kısmında benim de sorularım olacak. Şimdiki konuşmacımız,<br />

Siobhan Mullally. Kendisi Cork Üniversitesi’nde hukuk profesörü ve ayrıca<br />

Lahey’de Daimi Hakem Divanı’nda İnsan Ticaretiyle Mücadele Uzmanlar Grubu’nun,<br />

Avrupa Üniversitesi Enstitüsü Yüksek Konseyi’nde ise kişilerin serbest dolaşımlı uzmanlarının<br />

Avrupa Birliği alanında İrlanda Hükümeti uzmanı olarak yer almakta. İrlanda<br />

Hükümeti’nin Göç ve Koruma Hukuku, Avrupa Birliği Öneri Heyeti temsilcisidir. Daha<br />

önce Mullally, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı kanun uzmanı olarak görev almış<br />

ve İrlanda Mülteci Konseyi Heyeti’ni yönetmiştir. Mullally’in cinsiyet eşitliği, Göç ve<br />

Koruma Hukuku, göçmen hakları, insan ticareti ve angarya ile ilgili çok sayıda yayını<br />

bulunmaktadır. Colin Enstitüsü’nden İnsan Hakları Hukuku öğretim sertifikası, College<br />

Cork Üniversitesi’nden Medeni Hukuk diploması almıştır. Yüksek lisansını Londra<br />

Ekonomi Okulu’nda yapan Mullally, Avrupa Üniversitesi Enstitüsü’nde de doktorasını<br />

tamamlamıştır. Böylece cv’sini de kısaca özetlemiş olduk.<br />

Siobhan MULLALY İrlanda İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonu Üyesi<br />

Evet, herkese iyi öğleden sonralar ve cumartesi sabahı bizimle olduğunuz için çok<br />

teşekkür ediyorum ve diğerlerinin söylediklerini ben de tekrarlayacağım. ’Türkiye İnsan<br />

Hakları Kurumu’na çok teşekkür ederim. Kendileri hem bizim buradaki kalışımızı<br />

hem de yolculuğumuzu düzenlediler ve çok büyük bir konukseverlik gösterdiler. Ben<br />

hızlıca sizlere İrlanda İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonu’ndan bahsedeceğim. Çünkü<br />

Kuzey ile Güney Komisyonları’nın, İrlanda Komisyonları’nın işbirliğini burada göreceksiniz.<br />

Tabii çok önemli bir geçiş dönemindeyiz.<br />

İrlanda İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonu 1 Kasım 2014 tarihinden itibaren çalışmalarına<br />

başladı. Bizler daha önceki iki kurumun devamıyız. Yani İrlanda İnsan Hakları<br />

127


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Komisyonu ve Eşitlik Komisyonu. İnsan Hakları Komisyonu, çok önemli bir kurumdu.<br />

Hem meşruiyetimiz ve yetkilerimiz açısından çok önemliydi ve biz şimdi akreditasyon<br />

sürecine hazırlanıyoruz yeni bir kurum olarak ve bunun için de bir yeniden<br />

gözden geçirme süreci bizim için geçerli olacak. Ve umuyoruz ki buradan başarıyla<br />

çıkar ve statümüzü elde ederiz.<br />

Şimdi İrlanda İnsan Hakları Komisyonu’nun orijinine baktığımızda, Kuzey İrlanda<br />

Komisyonu’nda olduğu gibi Good Friday Anlaşması’yla bu başladı, 1998’de. Kuzey<br />

İrlanda’ya gelmiş olanlarınız bilirler. Tabii ki her türlü barış ve ilgili iç çalışmalarla<br />

ilgili resimler var, duvar resimleri var ve burada İrlanda’da eşit yetkili ve görevli iki<br />

tane kurumumuz var. Bu çok önemli. Çünkü, bazen her iki komisyon tarafından diğer<br />

komisyonun yeterince desteklenmediği, fonlanmadığı konusunda endişeler vardı.<br />

Hep bunlara dikkat çekiyorduk, biz. Yani hem kuzeydeki komisyonu hem de kendi<br />

komisyonumuzu desteklemeye çalışıyorduk. Eşit görev ve yetkiye sahip olmamız çok<br />

önemli. Şimdi burada 2000 yılında alınan bir yasayla bizim statüter yetkilerimiz belirlendi<br />

ve yasa ve uygulamalarında yetkilendirilmiş bulunuyoruz. Bu sadece bir mevzuat<br />

ve politika değil; aynı zamanda devletin uygulamalarının yetkinliği tartışılıyor.<br />

Good Friday Anlaşması gerçekten de önemliydi. Çünkü burada herhangi bir eşitlik uygulamaya<br />

çalışıldı, insan hakları alt yapısı çerçevesinde. Haklar, güvenceler ve eşitlik fırsatlarıyla<br />

ilgili burada ayrıntılı muhtelif hükümler var. Tabii ki, insan hakları ve eşitliğini<br />

iç hukuka dahil etmeye çalıştık. Her iki yargı yetkisi alanındadır. Haklar ve eşitlikler her<br />

iki kesimde de sağlanmalı; ama belli bir dönem olan şuydu: Bizler – İrlanda Cumhuriyeti’nde<br />

olanlar yani – hakların ve eşitliğin eşitliği konusunda geride kalmıştık ve zaman<br />

zaman da görevlerimizi yerine getiremiyorduk. Good Friday Anlaşması’nın uygulanması<br />

bir referandum şeklinde oldu. Her iki yargı alanında da yani iki bölümde de kuzey ve<br />

güneyde de bir referandum yapıldı ve tabii ki barış anlaşması vardı. Kuzey İrlanda’daki<br />

referandum %71’le evet sonucu ve Cumhuriyet’te ise %90 ile onaylandı. Yani bu<br />

referandumun desteği önemli. Tabii, bunun sonucunda İrlanda Cumhuriyeti’nde bir<br />

Anayasa değişikliğine gidildi. Kuzey İrlanda’da toplumun toprak talepleri, 1937 Anayasası’nda<br />

yer alan unsurlar, yeni ikinci ve üçüncü maddeyle değiştirildi ve Kuzey İrlanda<br />

statüsünde yapılacak herhangi bir değişim, “Kuzey İrlanda halkının kendi kararıyla olacaktır.”<br />

denildi. Yani burada bir toprak talebinde bulunma hakkı Kuzey İrlanda’ya da<br />

verildi. Şimdi göz ardı edilen bir husus da şu. İrlanda Anayasası’na yeni hükümler ilave<br />

edildi ve İrlanda Adası üzerinde kimlik ve geleneklerin çeşitliliğinin dikkate alınması<br />

öngörüldü. İrlanda çoğu zaman Katolik bir ülke olarak bilinir. 1937 Anayasamıza baktığımızda;<br />

o zaman bu Anayasa Katolik Kilisesi’ne özel bir statü vermişti; ama aslında<br />

bizim İngiltere gibi yerleşik bir kilisemiz yok. Biz bir teolojik ülke değiliz. 1937 Anayasası’nda<br />

pek çok diğer kiliselerin de tanındığı vurgulanmıştı. Bunların arasında Judaism<br />

de öngörülmüştü, yani, Yahudi dini de tanınmıştı ki; 1937 Avrupa’sında bu pek de<br />

128


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

kolay bir şey olmadı. Bu değişiklikler referandumla yapıldı ve çeşitliliğin Ada’da kabul<br />

edilmesi gerektiğine inanıldığı için; bu Anayasa hükmüne şimdi yine önem atfediliyor.<br />

Good Friday Anlaşması’nın bir diğer bölünmesi de ortak bir komite kurulması; yani<br />

her iki komisyonun anlaşmayla bir nevi geçerlilik kazanması. Dubin’de olsun, Belfast’ta<br />

olsun kurumlar birbirine destek verilmesi konusunda kendi başlarına çalışma yaptılar.<br />

İrlanda İnsan Hakları Komisyonu’nda da bu böyle. Tabii ki, bağımsızlık ve bütçe kısıtlamaları<br />

sorun olarak mevcuttur. Ancak Good Friday Anlaşması’ndan sonra İrlanda’da<br />

da bir şart oluşturulabiliyordu; ancak bunu gerçekleştirecek siyasi irade yoktu. Tematik<br />

konularda çalışıyoruz. Mesela polis hizmetlerinin her iki yargı alanında da yani hem<br />

güneyde hem kuzeyde yeniden düzenlenmesi. Şimdi, kemer sıkma politikalarıyla ilgili<br />

önlemlere ilişkin görüş bildiriyoruz ve bir de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin<br />

iç hukuktaki yeriyle ilgili bir çalışma yapıyoruz. Şimdi, İrlanda Cumhuriyeti’nde bir<br />

dizi Ombudsman Kurumu var. Ulusal İnsan Hakları Kurumu, İrlanda İnsan Hakları ve<br />

Eşitlik Komisyonu; ama bir Barış Ombudsmanı da var ve 2007 tarihinde kurulmuştu.<br />

Daha ziyade İrlanda İnsan Hakları Komisyonu’nun çabalarıyla oldu bu. Tabii ki, Kuzey<br />

Komisyonu tarafından da desteklendi bu. Aslında, Good Friday Anlaşması’ndan sonraki<br />

gelişmeler de bunu gerektiriyordu. Yani, burada İnsan Hakları Komiserliği’yle bir benzerlik,<br />

bir paralellik oluşturuldu. Örnek verecek olursak: CISOK. Bu, bir Ombudsman<br />

Kurulu. Burada her türlü yönetimler, yönetim yetkileri, denetim yetkileri incelendi.<br />

Bu konuda bir dizi reform kabul edildi. Yani bu, devam etmekte olan bir süreç. Aynı<br />

zamanda çocuklar için bir Ombudsmanımız var, bir de genel Ombudsmanımız var.<br />

Bunların hepsi paralel olarak birbiriyle çalışıyorlar, İrlanda İnsan Hakları Komisyonu ile<br />

paralel olarak çalışıyorlar. Ayrı bir Cezaevi Denetim Kurumu var. İrlanda OPCAT’e taraf<br />

olan bir ülke değil. Bu tabii, bizim açımızdan da bir endişe kaynağı. Onun için ulusal<br />

bir mekanizma oluşturduk. İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonumuz, aslında mahkûm<br />

hakları konusunda çok endişeye sahiptir. Good Friday Anlaşması’ndan sonra tutukluların<br />

erken salıverilmesi, özellikle de Good Friday sonrasındaki siyasi uzlaşma ortamı<br />

çerçevesinde bu oldu; ama komisyonumuz tutuklu ve hükümlü hakları üzerinde çalışmaya<br />

devam etti; ama çok popüler bir şey değil. Mesela, bizim özellikle desteklediğimiz<br />

mahkûmlardan bir tanesi hakkında medya raporlarına baktığımızda, çok da iyi bir<br />

görüntü görmüyoruz. Kendisi tecritteydi. Bizim komisyonumuzun açıklaması oldu ve<br />

burada tecrit uygulanması, bunun halen uygulanıyor olması ve fevkalade uzun bir süre<br />

devam etmesinin eleştirileri getirildi tarafımızdan. Tabii ki, bir dizi güçlükle karşılaştık.<br />

Daha önce de dediğim gibi zaman zaman biz Good Friday Anlaşması çerçevesinde hızlı<br />

davranamadık. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni iç hukuka ancak 2003 tarihinde<br />

yansıtabildik, dâhil edebildik ve ondan sonra 2008’de finansal kriz bizi vurdu ve İnsan<br />

Hakları Komisyonu ve Eşitlik Kurumu çok etkilendi bundan. 2008 yılında %43’lük<br />

bütçe kesintisi oldu bizde, İnsan Hakları Komisyonu’nda ise %32’lik bir kesinti oldu<br />

bütçemizde. Tabii, bu ekonomik kriz döneminde alınan önlemlerde tabii ki kamu ku-<br />

129


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

rumlarında da %7 – %8’e varan bütçe kısıtlamaları oldu. Ancak, biz bu kısıtlamaların<br />

orantısız yapıldığını ileri sürdük kurum olarak, eleştirel yaklaştık ve Birleşmiş Milletler<br />

sözleşme kurumları tarafından da bu eleştiriler desteklendi.<br />

2010 yılında bir hükümet kararıyla Ulusal İnsan Hakları Komisyonu’yla Eşitlik Kurumu’nu<br />

birleştirme kararı alındı. Sivil toplum kurumlarından da insan hakları alt yapısını<br />

rasyonelleştirme öngörülüyordu. Tabii, bunun ötesine geçilecek süreç içerisinde; ama<br />

farklı zaman dilimlerinde farklı zorluklarla karşılaşıyoruz. Bu bütçe kısıtlamaları Eşitlik<br />

Kurumu’nun direktörünün istifası ile sonuçlandı. Burada İnsan Hakları Komisyonu hedef<br />

alındı. İnsan Hakları Komisyonu çok ön plandaydı. Hükümeti çok açık bir şekilde<br />

eleştirebiliyorduk. Mesela; Shannon Havaalanı’ndan İngiliz Havayollarına inme ve yakıt<br />

yenileme hakkının verilmesi bu şekilde. Bu uygulamanın doğru olmadığı vurgulandı<br />

ve bundan sonra bütçe kısıtlamaları geldi. Şimdi olduğumuz süreç yeni bir komisyon<br />

şeklinde. İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonu, 2014 yılında kabul edilmiş ayrı bir yasamız<br />

var. 15 komiser atandı ve bunların içinde bir tanesi tam zamanlı çalışıyor. Başkanın<br />

bir odası var. Başkan dediğimizde İrlanda Başkanı politika üstü olarak kabul edilir ve<br />

burada bizim sürecimiz açık bir süreç. Bağımsız uzmanlardan oluşan bir kurumuz biz.<br />

Bundan önceki komisyonlarda evet, belli bir hükümet tarafından ve Adalet Bakanlığı<br />

tarafından üyelerin atanması uygulaması vardı. Onun için biz yürütmeye çok yakın olduğumuzu<br />

hissettik. Dolayısıyla bağımsız bir seçim süreciyle Cumhurbaşkanı’na daha<br />

yakın hale gelmeye çalıştık onun konumuna. Şimdi, oluşuma bakıyoruz. Komisyon genel<br />

olarak İrlanda toplumunun doğasını yansıtıyor. Yasada da bu vurgulanıyor zaten.<br />

Komiserler, insan hakları ve eşitlik konularında uzman olmalılar, deneyimli olmalılar.<br />

Tabii, dokuz alanın dezavantajı olabiliyor. Mesela burada gördüğünüz gibi alanlar bunlar.<br />

Hem Ulusal Eşitlik Kurumu hem de İnsan Hakları Kurumu’nda şeffaf lık ve hesap<br />

verebilme çok önemli ve biz parlamentoya karşı hesap verme yükümlülüğündeyiz. Bir<br />

önceki komisyon ise bir hükümet kurumuna bu geri bildirimde bulunma yükümlüğüne<br />

sahipti. Bir Bakanlığa bağlıydı bu. İşte bu değişti. İşlevlerimize gelince bunlar da<br />

diğer ulusal insan hakları kurumlarınınkine benziyor. Bizim spesifik bir insan hakları,<br />

eşitlik ve kültürler arası anlayışa saygı gösterme gibi bir ilave yükümlülüğümüz de var<br />

ve kültürler arası ilişkilerde iyi uygulamaları ön plana çıkarmamız gerekiyor. Mevzuat<br />

ve politikaları gözden geçirdik. Bunları kendi inisiyatifimizde hükümetin de davetiyle<br />

sağladık. Çok önemli hukuki yetkilerimiz var. Mesela dostane çözüme karar verebilme,<br />

gidebilme imkânı var. İnceleme fonksiyonumuz çok fazla kullanılmıyordu daha önceki<br />

komisyonda. Zihinsel engelli kişilere ilişkin, günlük bakım merkezleriyle ilgili bir<br />

yetkimiz yoktu bugüne kadar. Şimdi bu yetkileri farklılaştırmaya çalışıyoruz ve şimdi<br />

kurumlarda yatarak kalan engellilerin durumlarını da inceleme yetkisini almaya çalışıyoruz.<br />

Aynı zamanda değişimi tetikleyebiliyoruz biz. Dikkatinizi burada yeni bir hükme<br />

çekmek istiyorum. Bu da göçmenlerin ve diğer azınlıkların entegrasyonunun teşvik<br />

edilmesi ve burada eşitlik ve özelikle de toplumsal cinsiyet eşitliğinin desteklenmesi. Bu,<br />

130


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

eskiden olmayan bir hükümdü. Bir de yeni statüden kaynaklanan görevimiz var. Bu da<br />

tabii bütün kamu kurumlarına ait bir görev. Eşitlik ve insan haklarının teşvik edilmesi.<br />

Bu kamu görevi aslında Kuzey İrlanda’da 1998’de başlatıldı ve Birleşik Krallıkta da<br />

2000’den sonra uygulamaya başlandı ve bizim Cumhuriyetimizdeki haklar ve eşitlikler<br />

aşaması çerçevesinde de 2013 yılında biz aynı kanun hükmünü kabul ettik. Yani biz de<br />

bugün eşitlik ve insan haklarını teşvik etme yükümlülüğüne sahibiz. Bireysel şikâyetleri<br />

alabiliriz ve bugün bütün kamu kuruluşlarının bu pozitif görevi var. Biz bunu kolaylaştırmak<br />

ve izlemek görevine sahibiz.<br />

Hukuki rolümüze gelince biz pek çok önemli müdahalelerde bulunduk, arabulucu<br />

olarak. Bunu da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde yaptık. Özellikle de bir<br />

çocuğun cinsel istismarı konusunda bir davaya katıldık. Bu iki okulda oldu. Polis<br />

nezarethanesinde ölüm davası, bu özel ceza mahkemesinin kararıyla ilgili bunlar acil<br />

durum yasaları olarak biliniyordu İrlanda’da. Burada sessiz kalma hakkı ve delilleri<br />

talep etme hakkı ele alındı ve yine Avrupa İnsan Hakları Ağı’na da katıldık ve ortak bir<br />

şekilde Litvanya Davasında ortak bir başvuruda bulunduk Mahkeme’ye. İnsan hakları<br />

tanımlarına geliyorum. Bunlar bizim mevzuatımızda son derece spesifik unsurlar.<br />

Dikkatinizi bu yeni hükme çekmek istiyorum. Şöyle ki insan hakları standartları anlaşmalarda,<br />

anayasalarda, AB hukukunda yer alanların ötesinde bir de kişinin onuruyla<br />

ilgili olarak yorumlanabilecek ikincil insan hakları da ekleniyor.<br />

Şimdi geçiş dönemi ve toplumsal dönüşümle ilgili bir iki görüşümü paylaşacağım. 22 Mayıs<br />

tarihinde İrlanda bir Anayasa değişikliğini onayladı. Bu da sivil evliliklerde ve erişimde<br />

bir politika açıklaması yaptı. Bugün artık herkes cinsiyetinden bağımsız olarak evlenebiliyor.<br />

Bu da insan haklarının bir diğer boyutu. Biz, bunu yapabildik. Bu da bizim statüter<br />

işlevlerimiz sayesinde oldu. Çünkü orada insan haklarının çok geniş kapsamlı bir tanımı<br />

var. Dolayısıyla bizler haklıydık, doğruyduk ve bu taleplerde bulurken doğruyduk; fakat<br />

eleştiri de almadık değil; ama yine de çok önemli sayıda insan Anayasa’nın bu şekilde değiştirilmesine<br />

olumlu oy verdi ve bizim politika açıklamamızda herkese hitap ettik ve bu<br />

şekilde referanduma gidildi. Şimdi yeni bir rolümüz var: Tarihi istismarlara ilişkin sorular<br />

sorma hakkımız. Tabii ki, insan hakları anlaşma kurumları her şeyden önce devlet eliyle<br />

olmayan, özellikle de kiliseler eliyle yapılan etnik arındırma eylemleri oluştu. Bunlar için<br />

de etkin tazminat talep ettik. Tabii ki bu, bizim toplumumuzun geçiş döneminde olması<br />

açısından kolay olmadı. Özellikle de devlet ve kilise arasında gerginlikler yarattı. Bir diğer<br />

konu da geçmişle ilgili olarak bir çocuk davası. Bu da bir çocuğun cinsel tacizi. Bu ilkokulda<br />

yapılan bir şeydi. Burada devletin rolünün çocukları korumak olduğunu biz vurguladık.<br />

Yani, devlet dışı bir aktör veya mesela okuldaki bir öğretmen olabilir, öğretmenler<br />

kurulu olabilir. Burada İrlanda İnsan Hakları Komisyonu önünde kendi yargımızın üst<br />

düzey yetkilileri bizi eleştirdiler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne daha fazla öncelik<br />

veriyorlar. Birleşmiş Milletler insan hakları kurumlarıyla angajman hakikaten çok önem<br />

131


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

kazandı. ICC ile tabii çok önemli birlikteliklerimiz. İnsan Hakları Komisyonumuzu, bizim<br />

başvurularımızı kabul etti. Özellikle de kürtaj kanunundaki reform konusunda ve geçmişte<br />

yer alan insan hakları ihlalleri konusunda.<br />

Şimdi şöyle toparlamak istiyorum, Birleşmiş Milletler kurumlarıyla birlikte çalışma<br />

konusunda şu zorluklarımız var. İrlanda OPCAT’i henüz onaylamadı. Engelli hakları<br />

konusundaki sözleşmeyi onaylamadı ve Kadına Karşı Şiddet ve Aile İçi Şiddet konusundaki<br />

İstanbul Sözleşmesi’ni de onaylamadı. Bir hafta önce, Ekonomik ve Sosyal Haklar<br />

Komitesi’nde bir konuşma yapıldı ve burada yeniden biz devletimizin bu Birleşmiş Milletler<br />

insan hakları kurumlarıyla işbirliği içine girmesini talep ettik. İngiltere’nin İnsan<br />

Hakları Kanunu’yla ilgili ve bunun iptaliyle ilgili bazı talepleri var. Biz burada İngiltere’nin<br />

yükümlülüklerinin Good Friday Anlaşması çerçevesinde, Avrupa İnsan Hakları<br />

Sözleşmesi’yle de bağlantılı olarak halen geçerli olduğunu hatırlatmayla yetindik.<br />

Sözlerimi doğumunun 150. Yılı olan büyük şairimiz Wiiliam Butler Yeats’ın bir şiiri<br />

ile bitirmek isterim.<br />

“All changed, changed utterly: A terrible beauty is born!”<br />

Teşekkür ediyorum, beni dinlediğiniz için.<br />

Levent KORKUT<br />

Filipinler’den, önce ismini tabii söyleyeyim, Homero Matthew P. Rusiana, 1986 yılında<br />

hukuk fakültesinden mezun olmuş bir hukukçu. Daha önceden Komisyon’un Sekretaryası’nda<br />

bulunuyormuş; fakat sonradan bir alan direktörü olarak atanmış komisyonda.<br />

Halihazırda da ülke içinde zorla göç ettirilmiş kişilerle ilgili kontak noktası olarak görev<br />

yapmakta komisyonda. Ve yine aynı zamanda Komisyon direktör yardımcısı olarak,<br />

ana direktör yardımcısı olarak da görev yapmakta. Şimdi sözü Matthew’e bırakıyorum.<br />

Homero Matthew P. RUSIANA Filipinler İnsan Hakları Komisyonu<br />

Alan Çalışmaları Ofis Direktörü<br />

Evet, son konuşma benim. Ben daha yeni hazırlanıyorum. Bu konuyu son aşamada<br />

hazırlayabildim ancak. Ben bugün Filipinler’deki İnsan Hakları Kurumu’nun çalışmalarından<br />

bahsedeceğim.<br />

Şimdi, ilk iki slaydı geçelim, başlık onlar. 1987’de Filipin Anayasası yapıldı ve arkasından<br />

Ulusal İnsan Hakları Kurumu 1987’de kuruldu. Bağımsız ve ulusal bir kurum<br />

olarak kuruldu ve bu da tabii ki Filipin halkının deneyimlerinin sonucunda ortaya<br />

çıkmış bir kurumdur. 1972’den beri örfi idare vardı, o sırada hükümete karşı başkaldırı<br />

başlamıştı, gösteriler vardı, ben o sırada lisedeydim ve Devlet Başkanı Marcos<br />

132


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

örfi idare ilan etti. 15 yaşındaki insanlar bile oylamaya katılarak Filipinler’de yeni bir<br />

sivil toplum istiyorlar mı istemiyorlar mı oy vermeye davet edildik. Ben sadece 15 yaşındaydım,<br />

ben ne bilirim sivil toplum ne istiyor ne istemiyor? Tabii ki, insan hakları<br />

çiğneniyordu. Güvenlik birimlerinin hareketleri kabul edilebilir gibi değildi. Polise<br />

saygı duyuyorduk; ama örfi idare dediğimizde; acaba bu örfi idare bağlamında polis<br />

halk için mi insanlar için mi çalışacaktı yoksa hükümet için mi? Özellikle marjinal<br />

sektörler için çok riskli bir durum vardı. Kadınlar, çocuklar, engelliler, yaşlılar ve göçe<br />

zorlanmış kişiler, yerli kişiler, özgürlüklerinden yoksun bırakılmış kişiler toplumun<br />

marjinal kesimleridir. En çok onlar etkilendi; ama o zamandan bugüne çok yıl geçti.<br />

Türkiye’deki İnsan Hakları Kurumu beni buraya davet ettiklerinde çok memnun oldum<br />

ve Türkiye’nin İnsan Hakları Kurumu’nu kutluyorum, başarılı çalışmadan dolayı.<br />

Özellikle dün akşam boğazdaki, boğaz üzerindeki o tekne gezisi her şeye bedeldi.<br />

Türkiye’ye olan uzun yolculuğuma, 24 saat süren yolculuğuma bile değdi. Teşekkür<br />

ederim, konukseverliğiniz için de teşekkür ederim.<br />

Evet, İnsan Hakları Komisyonu demek ki biz, biraz önce bahsettiğim bu marjinal insanların<br />

hakları üzerine çalışıyoruz. Kutuplaşmış toplum yapısından ziyade biz, bu hassas<br />

insanlara odaklanıyoruz. Bu insanlar savunmasız insanlar, bu insanlar kendilerinin bir<br />

taraf olmaları gerektiğini bile bilmiyorlar eğer öyle bir şey varsa. Çünkü, kutuplaşma dediğimiz<br />

ya o gruba ya bu gruba dahil olacaksınız anlamına gelir. Bu insanlar arada kalmış<br />

insanlardır. Bu insanlar, ikisinin arasındaki kutbun arasında kalmışlardır ki işte insan hakları<br />

budur. İnsan hakları seçme özgürlüğüdür. Bazı batı ülkeleri silah satıyorlar ve bunun<br />

sonuçlarını çekiyor insanlar. Bu insanlar dediğim gibi iki tarafın ortasında kalıp onların<br />

mağduru olmuş insanlar. Belki çocuk bunlar, belki kadın ve engelli insanlar bunlar. Dolayısıyla<br />

insan hakları kurumunda biz pek çok insanla görüşüyoruz, konuşuyoruz. Bir<br />

merkezi ofisimiz var, bir de bölgesel ofisimiz var. Burada bir başkanımız var bizim ofisimizde,<br />

dört tane de komiser var. Son 28 yıl içinde beş tane kadın başkanımız bir tane de<br />

erkek başkanımız oldu. Kadın komiserler, erkeklere kıyasla hep çoğunlukta oldular bizim<br />

Kurumumuzda. Şu an bizim komiserlerimizin Mayıs 2015 tarihinde dönemleri bitti, istifa<br />

ettiler ve yenileri seçilecek. Dolayısıyla onların bıraktığı işleri sürdürüyoruz şuan.<br />

Evet, örfi idare ilan edildiği döneme bakalım. O günden bugüne 27 yıl geçti; ama<br />

etkileri halen sürüyor. Çünkü örfi idare ve örfi idarenin daha sonra kaldırılması bile<br />

hemen olumlu bir etki yaratmadı toplumda. İnsanlar yapıyor bunları. Örfi idare sırasında<br />

insan haklarını ihlal eden kişiler, bugün Filipinleri yönetiyorlar. O sırada gene<br />

evvelde şuan onlar senatör. Halen o insanlar yönetiyorlar. Bu önemli. Ulusal insan<br />

hakları kurumunun ne kadar önemli oluğunu görüyorsunuz. Aynı insan hakları standardı<br />

uygulanıyor. Örfi idare kalktıktan sonra bile hala insan haklarının korunması<br />

ve yayılması gerekir. Evet, Komisyonumuzun programı ve hizmetlerini görüyorsunuz<br />

karşınızda. Yine aynı şekilde İrlandalı meslektaşlarımızın da söylediği gibi burada ta-<br />

133


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

bii ki inceleme soruşturma, hapis, cezaevlerinin ziyaret edilmesi, hukuki yardım sağlamak…<br />

Filipinler’de de hala Komisyonumuz ayrı, bir bağımsız bir kurum olarak mı<br />

çalışacak yoksa diğer kurumlarla bağlı mı olacak bunu tartışıyoruz.<br />

Filipinler, uluslararası insan hakları yükümlülüklerini imzalamakta çok hevesli bir<br />

ülke, Türkiye gibi. İnsan hakları eğitimleri veriyoruz ve mekanizmaları, önlemleri<br />

arttırarak insan haklarını korumaya çalışıyoruz ve ayrıca İnsan Hakları Komisyonumuz<br />

belli insan hakları standartlarında istişare çalışmaları da yapıyor çeşitli taraf larla.<br />

Ayrıca bir de adli birimimiz var. Bazen insanlar Hükümet’in diğer adli inceleme, adli<br />

tıp mekanizmalarına inanmıyorlar. O nedenle adli konularda bizim ayrı bir birimimiz<br />

var; ama aslında Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun görevlerinden biri. Adli merkezlerde<br />

insan haklarının korunması gerekir ve kanıtların çok iyi incelenmesi gerekir.<br />

Komisyonumuzda neler yapıyoruz? Önce soruşturmanın raporunu hazırlıyoruz, kararlarımızı<br />

yazıyoruz ve ayrıca bilgi topluyoruz, kanıt topluyoruz. İnsanların ifadelerini alıyoruz,<br />

ayrıca tabii ki Komisyonumuz hakların, kişilerin haklarının korunmasında aktif<br />

görev alıyor. Taraf ların bu konuda çalışmalarını destekliyor. Ayrıca çeşitli kurumların<br />

fonksiyonları arasında bir örtüşme pek olmuyor; ama Komisyon’un fonksiyonuna benzer<br />

çalışma yapan kurumlarla birlikte çalışmamız gerekir. Birbirimizle çatışma yerine, çeşitli<br />

kurumlarla birlikte çalışarak toplumdaki insan hakları standardını yükseltmemiz gerekir.<br />

Dolayısı ile çeşitli kurumlar, organlar örtüşen çalışma yapmak yerine işbirliği içinde çalışmalılar.<br />

İnsan hakları standartları konusunda da Hükümetle daima görüşüyoruz. Tabii ki,<br />

Hükümet dediğimiz daima politikayla ilgileniyor, insan haklarını unutuyor, ihlal ediyor.<br />

Komisyon’un 15 tane bölgesel ofisi var bütün ülke çapında. Toplam 508 çalışanı var.<br />

Bölgesel ofisler bir komisyon gibi çalışırlar. Her türlü şeyi yaparlar; mesela soruşturmayı<br />

yaparlar, kararlar alma, rapor yazma pozisyonu belirten, durumu belirten raporlar<br />

yazma görevlerini yaparlar ve Komisyon olarak hizmetlerin doğru yapılmasını<br />

denetleriz ve tam zamanında yapılması gereken işleri izleriz. Bölgesel ofisler bazen,<br />

sorun yaşayabilirler, o zaman merkezi ofise danışırlar. Belli alanlarda çalışacak komiserler<br />

tayin edilir ve direkt olarak komiserlerle koordinasyon içinde belli incelemeler<br />

etkili ve verimli bir şekilde yapılır.<br />

Evet, bu Komisyon’da insan hakları konusunda neler öğrendik? İnsan haklarının korunması<br />

dinamik bir olgudur ve ilerici olmalıdır. İnsan hakları evrenseldir, birbirleriyle<br />

bağımlıdır, birbirleriyle ilgilidir. Bir insan hakkı ihlal edildiğinde bir tek o hakkın<br />

ihlaliyle kalmaz, diğer bütün insan hakları da bunlardan etkilenir. İnsan hakları<br />

koruması ortak bir sorumluluktur. Bizim görüşümüz bu şekilde tek çalışamazsınız<br />

ve belli ağlar, networkler ve mekanizmalar içinde ortak çalışmanız gerekir ki; insan<br />

hakları iyi korunabilsin. Ayrıca devletin izlenmesine gerek vardır, insan haklarının<br />

korunmasında. İşte evrensel periyodik izleme, gözden geçirme çalışması bunun için<br />

134


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

yapılır. Biz bu döngüde bir önceki Birleşmiş Milletler kurumlarının yaptıkları öneriler<br />

bağlamında rapora verdiği cevap bağlamında hükümet neler yaptı, yapması gereken<br />

şeyleri yerine getirdi mi bunu da inceleriz.<br />

Asya Pasifik bölgesinde ulusal insan hakları kurumları için Asya Pasifik Forumumuz<br />

var. Yılda bir kere biraraya geliriz ve kapasite oluşturma gibi konularda, kurumlarımızı<br />

güçlendirme konularında fikir alış verişi yaparız. Güney Asya bölgesindeki kurumlar<br />

bir araya geliyorlar ve bölgede aktif bir şekilde çalışıyoruz. Diğer ulusal insan<br />

hakları kurumlarının çalışanlarıyla Asya Pasifik Bölgesi’nde bir araya geliyoruz. Özellikle<br />

eğitim açısından bu interaktif ilişki çok faydalı oluyor. Bazı resimleri paylaşmak<br />

isterim. Bu bir yayınımızın resmi. Burada İnsan Hakları Komisyonu’nun Filipinler’de<br />

evrensel periyodik izleme çalışmasının ikinci yarısında hazırladığımız resimlerin bir<br />

araya getirilmiş hali. Sivil toplumla çalışarak bunu yaptık. Bu ortak yayını niçin yaptık?<br />

Çünkü Hükümetin yapılan Birleşmiş Milletler tavsiye kararlarına ne derece uyduğunu<br />

incelemeye başladık ve de izledik. Bu da bir yayınımız.<br />

İnsan Hakları Komisyonu ve Yeni Zelanda İnsan Hakları Kurumu’yla birlikte yaptığımız<br />

bir çalışma. Yeni Zelanda İnsan Hakları Komisyon’unu üç topluma getirdik:<br />

Yerinden edilmiş insanlara ve yerli insanların gruplarına getirdik, ortak bir çalışma<br />

yaptık ve bunun yayını bu. Yaptığımız bölgesel network çalışmasının bir ürünü bu.<br />

Yeni Zelanda’da Maoriler ile görüştük, çalıştık, karşılaştık. Filipin yasaları özellikle<br />

çocuklarla ilgili bir yasanın yayını… Filipin’de bu konuda çok sorun yaşandı ve ilgili<br />

taraf lara, kurumlara bu çocuklarla ilgili yasaları basılmış şekilde dağıttık ve silahlı<br />

çatışmada kalan çocuklarla ilgili bilgi de var burada. Bu da yine bir başka yayınımız,<br />

bu temel bir insani yasa.<br />

Her yıl <strong>Uluslararası</strong> İnsani Yasa Toplantısı’na katılıyoruz, zirve toplantısına katılıyoruz<br />

ve bu konuda çalışmalar yapıyoruz. Bu ise Müslüman kadınlarla yaptığımız bir<br />

güçlendirme, yetkilendirme çalışmasının sonucu. Geleneksel Müslüman inancında<br />

kadınlara temel Müslümanlık konularının eğitimi ve toplumda gerekli olan belli bilgilerin<br />

bu kadınlara verilmesi, kadınların bilgilendirmesi konusunda yapılan toplantı<br />

örneği. Burada bildiğiniz gibi büyük bir tayfun yer aldı. “Yolanda” adını verdiğimiz<br />

tayfun belli bölgedeki insanlara ve konuklara büyük zarar verdi. Bu insanları felakete<br />

hazırlamak için yaptığımız bir yayın. Burada İnsan Hakları Komisyonu iş dünyası<br />

ve insan haklarıyla ilgili Komite’nin başkanlığını yaptı, Birleşmiş Milletler bağlamında.<br />

Burada da gene bu konuda hazırlanmış bir yayınımız. Filipinler’deki mevzuat,<br />

yasalarımız… Burada Komisyonumuz, yeni çıkacak yasalarla ilgili danışman olarak<br />

çalışıyor, istişarelere katılıyor ve çocuk yasaları ve insan haklarının durumuyla ilgili<br />

çeşitli görüşler bildiriyoruz. İnsan Hakları Komisyonu’nun bir Ombudsman gibi görev<br />

yaptığını da söyleyebiliriz ve kadınlar için hazırlanmış Magna Carta’da özellikle<br />

çok verimli çalışmalar yaptık.<br />

135


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

STK’larla işbirliğimiz… Filipinler’de belli yasaların çıkarılarak insan hakları durumunun<br />

iyileştirilmesi gerekir. Bu konuda biz STK’larla birlikte çalışıyoruz. Şuan zorunlu göçe<br />

zorlanmış insanların yerinden edilmiş insanların haklarıyla ilgili, korumacılık kurallarıyla<br />

ilgili yaptığımız bir çalışma var burada. Biz, İnsan Hakları Komisyonu’nun çalışmalarında<br />

özellikle tutuklanan, polis karakollarına götürülen çocukların ve kadınların<br />

hakları üzerinde çok çalışma yapıyoruz. İnsan hakları çalışanları ayrıca Filipinler’deki<br />

“ulusal polisin durumu, polisteki sistemler neler, polis karakollarındaki durumlar neler?”<br />

bu konuda yapılan çalışmalarımız var. Ve beş polis bölgesinde ulusal çalışmalar<br />

yaptık ve toplumun diyalog içinde bulunması çok önemli. “İnsan Hakları Eylem Merkezi”<br />

ve “Hukukun Üstünlüğü” dediğimiz iki çalışmamız var. Bunu yerel hükümetin<br />

dikkatine sunduk ve her belediyede insan haklarının korunması ve insan hakları ihlallerinin<br />

hukuk bağlamında geliştirilmesi, yayılması için bu çalışmaları yaptık. İnsan hakları<br />

eğitimi için de bir merkez oluşturduk, üniversite ve kolejlere gittik ve insan haklarının<br />

korunması için görüşlerimizi bildirdik. Evet, bütün bunları sizinle paylaştım. Vaktinizi<br />

çok aldım, öğle yemeğinizden çaldım. Teşekkür ediyorum, dikkatiniz için.<br />

Levent KORKUT<br />

Şimdi hemen sorulara geçeceğiz; ama konuklarımızdan ayrılacak olanlar var. Dolayısıyla<br />

şu anda özellikle Siobhan Mullaly. Saat 14.00’da ayrılacak en geç. Ona yönelik<br />

sorularımızı öncelikle sorabiliriz. Daha sonra kim var? Nezir, Artuk, tamam.<br />

Feray SALMAN İnsan Hakları Ortak Platformu Genel Koordinatörü<br />

Yani aslında benim sorduğum sorunun cevabını belki bu kadar kısa bir zamanda<br />

vermeniz mümkün değil; ama çalışılması gereken bir durum olduğunu düşüyorum.<br />

Özellikle İrlanda ve Kuzey İrlanda deneyimleri bakımından yani bir Good Friday Agreement’ın<br />

arkasından kurulan yapıların aslında şu ana gelene kadar pek çok farklı<br />

aşamadan geçti. Yani, bu hani bir anlaşma her şeyi ortadan kaldırmıyor elbette ve arkasından<br />

hayatın yeniden kurulması için yapılması gerekenler meselesinde önemli bir<br />

konu, bilmiyorum kaç safhaya bölebiliriz ama pek çok safhaya bölmemiz mümkün.<br />

Şimdi bunu şundan ötürü söylüyorum; biraz sizin geçmişinizi bizim mevcudumuza<br />

döndürebilmek için. Çünkü, biz henüz çatışmalı bir ortamda hani birtakım görüşmelerin<br />

sürdüğü ama tam bir müzakere aşamasına gelemediği dolayısıyla aslında çatışmanın<br />

her daim bitmesinin olanaklarının risk altında olduğu bir dönemde yaşıyoruz.<br />

Ve insan haklarının bu bağlamda da son derece önemli olduğuna inanıyoruz; ama bu<br />

insan hakları söyleminin en az kullanıldığı bir alan aynı zamanda. Fakat insan hakları<br />

problemlerinin en fazla konuşulması gereken alanlar. Şimdi burada tabii önemli olan<br />

şey hani sığmaz biliyorum; ama özelikle çatışmalı dönemlerde barışma sürecinin ve<br />

136


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

toplumsal barışı yeniden uygulama süreçlerinden bir tanesi geçmişin ağır insan hakları<br />

ihlalleriyle yüzleşme meselesi. Yani hakikati bilme hakkı, hakikate erişme hakkı ve<br />

bunların telafisi yoluyla gelecekte bunların bir daha olmamasını sağlayacak ortamın<br />

nasıl kurulacağına dair tartışmaların sürüyor olması. Burası tam da aslında insan hakları<br />

kurumlarının, örgütlerinin ağırlıklı olarak sürecin içinde yer almasını gerektiren<br />

noktalar. Yanıt veremeyebilirsiniz biliyorum, bu kadar uzun bir zaman diliminde. Bu,<br />

Filipinler için de geçerli; yani hani farklı aşamalarındayız çünkü şeylerin. Dolayısıyla<br />

bu süreçlerdeki deneyimi belki özel olarak hani üç gün beş gün tartışmak lazım<br />

ama nedir insan hakları kurumlarının rolü, nedir insan hakları örgütlerinin rolü ve<br />

bunların taraf larınca yapabilecekleri nedir ve neyi izlemeleri gerekir, nasıl izlemeleri<br />

gerekir ve buradaki pozisyonlarını gerçekten nereden böyle anlarlar bu çok önemli<br />

diye düşünüyorum. Çok fazla bir şey söylemediniz, yani bugünü anlattınız aslında;<br />

ama bu süreçlerden geçtiğimizi biliyoruz. Dolayısıyla buna ilişkin söyleyebilecek birkaç<br />

şeyiniz varsa, tavsiyeniz varsa deneyimli olduğu için kurumlarınız gerçekten arzu<br />

ederim. Küçük küçük birkaç sorum daha var. Amicus curiae, yani mahkemelere, hani<br />

mahkemelere bir üçüncü taraf olarak katılma meselesi kendi yetki alanımız içerisinde<br />

resmen tanınmış mı tanınmamış mı, bunu bilmek istiyorum. Çünkü bu önemli bir<br />

konu. Çünkü Türkiye’de de aslında biz sivil toplum örgütleri olarak amicus curiae<br />

meselesini zorlamaya çalışıyoruz; ama mesela bunun kurumdan geliyor olması, onun<br />

yetkisi altında olması çok daha güçlü bir etki yaratıyor diye düşünüyorum; ve dolayısıyla<br />

bu yetkiyi hani nasıl kullanırız diye bakmak gerekiyor. Bunu sormak istedim,<br />

bitireyim başkalarına söz hakkı vereyim, tamam. Çok teşekkürler, sağ olun.<br />

Levent KORKUT<br />

Şimdi hızlıca alalım, hızlıca yanıt alacağız. Lütfen kısa soralım.<br />

Nezir AKYEŞİLMEN Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi<br />

Teşekkür ederim. Çok güzel sunumlar ve faydalı sunumlar dinledik hakikaten. Şimdi<br />

insan hakları kurumlarında genelde hani beklentiler çok yüksek insan hakları kurumlarıyla<br />

ilgili; ama yetkileri biraz sınırlı. İnsanlar hani neticeye bakıyor, yani insan hakları<br />

için başvuruyor, onlara neticede bir yazışma geliyor. Sonuç ne? Böyle bir durumda<br />

insanlarda negatif bir algı oluşabiliyor. Dolayısıyla bu negatif algının insan haklarının<br />

korunmasında ve yaygınlaşmasında yani bir negatifleme oluyor mu? Bu dezavantajları<br />

avantaja dönüştürmek için insan hakları kurumları neler yapmalı? Sayın John biraz<br />

bahsetti; ama diğer konuşmacılar da daha somut öneriler verirlerse çok sevinirim.<br />

İkincisi Feray Hanım’ın sorusuyla ilgili. Bu barış süreçlerinde geçiş adaletinin sağlanmasında<br />

insan hakları kurumlarının zorluğu ne olabilir? Teşekkür ederim.<br />

137


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Levent KORKUT<br />

Geçiş adaleti… Evet, transitional justice.<br />

Mohamed ESSABBAR Fas İnsan Hakları Konseyi Genel Sekreteri<br />

Çok teşekkürler Sayın Başkan, hepimiz gayet iyi biliyoruz ki çeşitlilik ve çoğulluk<br />

ilkeleri Paris Prensipleri arasında kilit bir konuma sahiptir. Ulusal insan hakları kuruluşları<br />

açısından da bu çok önemli. Sizlerle hızla Fas’ın deneyimini paylaşmak isterim.<br />

Biz de bunları dikkate aldık ve biz çok hızlı bir şekilde şunu paylaşma çalıştık,<br />

kültürel toplumların da temsil edilmesi gerekir. Benim sorum şu, ulusal insan hakları<br />

kurumları sizin ülkenizdeki kurumlar acaba nasıl uygulamayı güvence altına aldılar?<br />

Yani sizlerin yaptığınız tavsiyeler nasıl uygulamaya konuldu? Çünkü bu kurumların<br />

tavsiyeleri ve kararları bağlayıcı niteliğe sahip değil.<br />

Levent KORKUT<br />

Şu aşamada yorum yapmayalım, sadece sorularımızı soralım. Çünkü bu soruları topluca<br />

aldıktan sonra hemen soracağım ve kendisi ayrılacak, ilk sözü ona vereceğim. Artuk.<br />

Artuk ARDIÇOĞLU Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi<br />

Teşekkürler. Benim sorum ayrılmadan önce bir akademisyen ve pratisyen olarak Sayın<br />

Mullally’ye. Dünkü toplantılardan beri bir ayrıştırma var devlet ve hükümet ayrıştırması.<br />

Ve insan hakları kurumları da sanki bütün insan hakları sanki bir sistem sorunu<br />

değilmiş de ve devlet sorunu değilmiş de, hükümet kaynaklı sorunlarmış ve bu<br />

kurumlar hükümetten ne kadar bağımsız yapılandırılırsa da bu tür problemler insan<br />

hakları ihlalleri konusunda yol kat edebileceğimiz gibi bir algı oluştu. Bu acaba siyasal<br />

gerçeklikle ne kadar uyumlu bir ayrıştırma Devlet – hükümet ayrıştırması ve insan<br />

hakları kurumlarına burada ciddi bir çözücü bir rol verilmesi. Teşekkür ediyorum.<br />

Levent KORKUT<br />

Son olarak alıyorum, ondan sonra bir şey yapacağım. Tamam. Tabii yani çünkü daha<br />

vaktimiz var, sadece bir konuğumuz ayrılacak onun için. Şimdi tabii burada Feray’ın<br />

sorusunu da belki şimdi şöyle somutlaştıracak olursak mesela 2014 yılı itibariyle konuşacak<br />

olursak 2014-2015 halen mesela Belfast’ta duvarlar var, halen Belfast’ta okulların<br />

%90’ı-95’i yani dini ve işte aldığı ulusal kimlik algısına göre ayrılmış durumda<br />

ve karışık okul bulmak çok zor. Herkes kendi okuluna gidiyor, yani çocuklar. Halen<br />

138


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

işte birtakım olaylar oluyor mesela zaman zaman eskiden ölmüş olan bir kişinin cesedi<br />

bulunuyor ve toplumda tartışmalı konuların yeniden gündeme gelmesine neden<br />

oluyor. Bütün burada insan hakları kurumları ne yapıyor? Önce siz ve John efendim,<br />

çünkü sizler ayrılacaksınız, 15 dakika sonra ayrılmanız gerekiyor.<br />

Siobhan MULLALLY<br />

Evet, teşekkür ederim bütün sorularınız için. İlk konuşmacı, sadece Good Friday Anlaşması<br />

her şeyi değiştirmez dedi, bir anlaşma hiçbir şeyi değiştirmez, sürekli olarak<br />

değişimlerden, zorluklardan geçerseniz dedi – ki bu doğru. Good Friday Anlaşması hakikaten<br />

çok önemli. Fevkalade önemli bir andı; ama ondan sonra gelen değişik aşamalar<br />

oldu. Ama sizin çalışmaya devam etmeniz gerekiyor ve insan hakları ilkesinin kalitesinin<br />

devam etmesini sağlamalısınız ve etkin bir şekilde uygulanıyor olmasından sorumlu olmalısınız.<br />

Yani bu konuda arkanıza yaslanıp, gevşeyemezsiniz. Evet, çok uzun bir süre<br />

aldı bu. Halen önemli bir polis reformu sürecinden geçiyoruz ve önemli bir mevzuat değişikliği<br />

sürecinden geçiyoruz. Bazı mevzuat hani henüz yürürlüğe girecek 2015 yılında.<br />

Polis Ombudsmanı, diğer Ombudsman sadece 2007 yılında gerçekleşti. Yani, bunlar<br />

Good Friday Anlaşması’nın olumlu etkileriydi. İngiltere Hükümetinin pozisyonuna<br />

baktığımızda belki İnsan Hakları Yasası, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin mevcudiyetini<br />

geçersiz hale getirilebilir; ama o da Good Friday Anlaşması’na aykırı bir yöntem<br />

olacaktır. Geçmiş ve tarihi ihlallere gelince bu muazzam bir zorluk teşkil etti hem<br />

Kuzeyde hem de Güneyde. Tabii garanti olması, bunların tekrarlanmaması meselesi…<br />

İrlanda İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonu olarak bizler geçmiş konulara değinmeye<br />

çalıştık, biz ihlaller nasıl oldu, mesela yaşlıların tutulduğu yerler, psikiyatrik hastaneler,<br />

bunlar uygun bir şekilde denetlenmiyordu ve orada yaşayanların insan hakları göz ardı<br />

ediliyordu. Yani devlet bu konularda bu devlet dışı aktörlerin (ki bizim durumumuzda<br />

bunlar dini gruplardı) haklarına dikkat edilmiyordu. Geçmiş ve bugün tabii bir araya<br />

gelindiğinde tekrarlanmama ilkesine dayanmamız gerekiyor. İrlanda, Avrupa İnsan<br />

hakları Mahkemesi’ne, İrlanda ile İngiltere arasındaki – iki devlet arasındaki – bir davayı<br />

taşıdı. Bu işkenceyle ilgiliydi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bunların işkence olmadığına;<br />

ama insanlık dışı muamele olduğuna karar verdi. Ancak, İrlanda hükümeti 2015<br />

yılında bu davanın yeniden açılmasına karar verdi ve elde edilen yeni bilgiler ışığında<br />

yeniden Strazburg Mahkemesi’ne intikal etti bu. Ve tabii kuzey-güney ilişkileri, İngiltere’yle<br />

olan ilişkilerde sorun henüz bitmiş değil; ama önemli olan insan hakları ilkelerinin<br />

geçmişte uygulanamamış olanların da karşılığını bulmasını istiyoruz.<br />

Amicus curiae konusuna gelince evet, bu bizim kendi statümüzde var. Statüsel bir<br />

işlev olarak belirleniyor bu. Biz bunu kendi isteğimize göre uygulayabiliyoruz, kullanabiliyoruz.<br />

Yani kendi kararımızı kendimiz veriyoruz Ne zaman bir amicus curi-<br />

139


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

ae olarak devreye gireceğiz, ne zaman girmeyeceğiz? Bazı seçkin ve stratejik olarak<br />

önemli olan davalarda bunu yapabiliriz. Bu bayağı yasalarda boşluk olması veya temsil<br />

türünde bir sorun yaşanması durumunda amicus curiae işlevimizi kullanıyoruz ve<br />

çok kez de kullandık ve çok etkin bir kullanım oldu bu. Bir diğer arkadaşımız, uygulamayı<br />

nasıl sağlıyorsunuz dedi. Çünkü mevzuat ve politikalar bağlayıcı değil. Biz<br />

bir dizi farklı yöntemleri kullanıyoruz, kamuoyuyla paylaşmak bilgileri, sivil toplum<br />

örgütleriyle işbirliği yapmak, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Kurumlarıyla işbirliği<br />

yapmak… Bu hep yüksek profili gerektiriyor ve bir insan hakları kültürünün yerleşmesini<br />

ve bu konuda daha geniş kapsamlı beklentilerin oluşmasını ve bu sayede<br />

bir değişime gidilmesini vurguluyoruz. Farklı siyasi partilerden gelen parlamenterleri<br />

de ikna etmeye çalışıyoruz. Bu şekilde hükümet ve yürütme üzerinde bir baskı uygulayarak<br />

insan hakları uygulamalarını, yükümlülükleri ve standartları konusundaki<br />

yükümlülüklerini yerine getirmesini istiyoruz.<br />

Tabii bazı beklentiler de çok yüksek ve bunların hepsini karşılamamız mümkün değil.<br />

Bu çok önemli bir konu. Çünkü çoğu zaman biz destek talebi alıyoruz; ama biz<br />

destek vermemeyi tercih edebildiğimiz durumlar var veya bunu yapamadığımız durumlar<br />

var; ama her şeyden önce biz çok şeffaf olmaya gayret ediyoruz. Ne zaman<br />

destek vereceğimiz, ne zaman destek vermeyeceğimizi ve bunların ne zaman olacağı<br />

konusundaki kurallarımıza atıfta bulunup aynı zamanda buna karşı başvuruda bulunabileceğini<br />

de söylüyoruz. Reformları talep edebiliriz, biz tabii ki herhangi bir şeyi<br />

cevapsız bırakmıyoruz diğer yapısal konuları, başka bir şekilde yapılacak bir şey varsa,<br />

hukuki yardımın bir bireye verilmesi mümkün ise bunu yapıyoruz. Kamuoyuyla<br />

angajman çok önemli. Her zaman için rolümüzün ne olduğunu anlatmaya çalışıyoruz,<br />

nasıl çalıştığımızı, neleri başarıp neleri başaramayacağımızı söyleyebiliyoruz. Ve nihayet<br />

insan hakları ihlallerinin devlet veya hükümet tarafından uygulanması. Bizler daha<br />

ziyade muhtelif branşlar, yani devlet organlarının genelinde onların eliyle yapılan ihlallere<br />

bakıyoruz yani bunlar mevzuattan kaynaklanabilir, polis veya cezaevi görevlilerinin<br />

davranışlarından olabilir veya devlet dışı aktörlerden olabilir bu. Onların da<br />

insan hakları yükümlülükleri var ve devlet onların da faaliyetlerini izlemekle görevli<br />

ve bunu yerine getirmedikleri takdirde yeterli telafinin sağlanıyor olması lazım. Örneğin<br />

engelli olan kişiler ve yaşlılar, evlerinde kalan insanlar, bütün bunlar üzerinde<br />

de çalışmaktayız.<br />

John COREY<br />

Tabii, bütün bu sorulara tam olarak cevap verebileceğimi ve mantıklı bir cevap verebileceğimi<br />

bu kısa süre içinde tahmin etmiyorum; ama ben öğleden sonra buradayım.<br />

Benimle konuşmak isteyenler doğrudan bana gelebilirler ve onlarla rahat rahat konuş-<br />

140


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

mamıza devam edebiliriz. Birinci soruyla ilgili Good Friday Anlaşması’yla ilgi soru şu,<br />

geçmişteki ihlalleri nasıl ele aldınız, nasıl baş ettiniz diye soruldu. Şimdi ben burada<br />

yanlış bir izlenim bırakmak istemiyorum, yanlış anlamanızı istemiyorum, Kuzey İrlanda’daki<br />

ilişkilerle ilgili olarak. 1998’de Good Friday Anlaşması imzalandı. Siobhan’un<br />

da söylediği gibi bu, aslında bir barış anlaşmasıydı; ama sorun orada bitmedi, biz<br />

halen bir barış sürecindeyiz. Bunu bir kez daha tekrarlayayım, halen biz bir barış sürecindeyiz.<br />

Barış süreci devam ediyor. Şu kadarını söyleyeyim, geçmişteki ihlaller çok<br />

hassas ve derin bir konu insanlar açısından. Çünkü, bazı insanlar mağdur ve çektiklerini<br />

söylüyorlar. Paramiliter örgütlerin ihlallerinin mağdurları olduklarını söylüyorlar,<br />

bir de devletin tepkilerinin mağdurları olduklarını söylüyorlar, yani son derece derin<br />

etkiler var. İnsan Hakları Komisyonu son iki yıl içinde Birleşmiş Milletler’in Adalet ve<br />

İnsan Hakları Komisyonlarıyla bağlantılı olarak ve bu şekilde bizim – adalete erişim<br />

konusunda mağdurların ve mağdur haklarının ele alınması konusunda halen devam<br />

etmekte olan önemli konular var ve – bunun mutlaka bir barış süreci, devam etmekte<br />

olan bir süreç olduğunu vurgulamamız gerekir. Mesela, Kuzey İrlanda yönetimi 1998<br />

tarihli anlaşmadan sonra 1999’da siyasi partilerin oluşmasıyla oluştu; ama birkaç yıl<br />

sonra da sona erdi. 2007’deki bu durum halen devam ediyor; ama bu sırada 3 ya da<br />

4 ilave siyasi anlaşma yapıldı taraf lar arasında, bu barış sürecini sürdürebilmek için.<br />

Şuan halen devam eden bir kriz var fonlarla ilgili olarak ve harcamalarla, maliyetlerle<br />

ilgili olarak, kemerleri sıkma tedbirleri bağlamında. Dediğim gibi, bana verilen süre<br />

sırasında detaylara inemedim; ama haklısınız, Kuzey İrlanda’da insanlar durumu nasıl<br />

algılıyorlar bu konuyu anlatmaya çalıştım; ama eğitimlerde çocuklar ayrıma tabi tutulmuştu.<br />

4 ila 10 yaşına kadar olan çocuklar kendi dinleriyle ilgili okullara gidiyorlar,<br />

entegre değiller çocuklar, entegre değil. Çok ufak bir nüfus entegre şekilde yaşıyor,<br />

onun dışındakiler bölünmüş şekilde eğitimlerini sürdürüyorlar.<br />

Levent KORKUT<br />

Şimdi bir dakikanızı rica edeyim, şimdi bakın efendim, Siobhan Mullally’nin ayrılması<br />

gerekir. Teşekkür edelim ve alkışlayalım.<br />

Siobhan MULLALY<br />

Çok özür dilerim ayrılmak zorunda kaldığım için ve gerçekten çok teşekkür ederim.<br />

Bütün bu düzenlemelerinizden dolayı, elektronik postayla benimle temas edebilirsiniz,<br />

slaytlarımda da gösterdim bunları ve gerçekten benimle temas kurmak isterseniz,<br />

belli konuları tartışmak isterseniz hazırım.<br />

141


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Levent KORKUT<br />

Kaldığımız yerden devam edebiliriz, kusura bakma, çünkü çok acil gitmesi gerekiyordu,<br />

o nedenle kesmek zorunda kaldım. Devam edebiliriz.<br />

John COREY<br />

Tabii tabii, öğle yemeği zamanı da geldi, kısa tutmaya çalışacağım; ama dediğim gibi<br />

bazı sorgulanan konular var. Birleşmiş Milletler’de bile halen bazı konular tartışılıyor.<br />

Mesela insanlar, eskiden çarpışan insanlar. Bunlar sadece özgürlük savaşına mı girmiş<br />

insanlar, bunlar terörist mi, bunlar kimdir, bunlar askeri bireyler midir, bu kişinin bir<br />

çocuğu öldüyse mağdur mudur, ailesi savaşıyor mudur, çocuk mağdur olarak ölmüş<br />

müdür? Yani çözülmesi gereken, açıklanması gereken çok şey var. Mümkün olduğu<br />

kadar kesin bir şekilde davranmamız gerekir, uluslararası insan hakları standartlarından<br />

taviz vermeden devam etmeliyiz.<br />

Levent KORKUT<br />

Taraf tutuyor musunuz toplumda?<br />

John COREY<br />

Biz, İnsan Hakları Komisyonu olarak taraf tutmuyoruz. Belki bazı insanlar bizi taraf<br />

tutuyor olarak görebilirler; ama otoriter bir şekilde, yetkili bir şekilde uluslararası<br />

insan hakları standartlarına göre tarafsız görüşümüzü bildiriyoruz, uluslararası standartlara<br />

göre davranıyoruz; ama bir örnek vereyim: Biz İnsan Hakları Komisyonu’yuz<br />

ve bir devlet aktörü, bir devlet kişisi bir cinayete karışmıştı. Biz, bu devlet görevlisi<br />

adaletin önüne çıkarılmalı diyoruz. Bu, insan hakları bağlamında yapılması gereken<br />

bir şey; bu, taraf olmak, taraf tutmak değildir.<br />

Bu durum sık sık karşımıza çıkıyor ve Birleşmiş Milletler EPİM standartları var, insanlara<br />

eskiden savaşmış kişilere şimdi nasıl muamele edeceksiniz? Toplumda bazı insanlar,<br />

paramiliter gruplarda çalışan insanlar, buna itiraz ediyorlar. Çatışma sırasında<br />

insan hakları olmaz diyorlar hâlbuki insan hakları evrenseldir. İnsan hakları herkese<br />

uygulanır. Dolayısıyla bizim kesin bir tavrımız var. Biz yetkili makamlarla sadece insan<br />

hakları standartlarına ilişkin görüşüyoruz, konuşuyoruz.<br />

142


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Levent KORKUT<br />

Yaklaşık 4 dakika içinde toparlamamız gerekiyor, tercümanlar nedeniyle. Ben tabii<br />

son sözü Matthew’e bırakacağım; fakat zaman sınırımız var. Mümkün olduğu kadar<br />

kısa bir sürede yanıtlarsanız.<br />

Homero Matthew P. RUSIANA<br />

Teşekkür ederim, evet bana verilen kısa süreden yararlanmak istiyorum. Geçmişte<br />

pek çok ihlaller var, Filipinler’de. İnsan Hakları Komisyonu ile ilgili yeni bir yasa çıkarıldı<br />

ve iddia kurulu var, şikayet ve iddia kurulu var. Bu kurul, örfi idare sırasında<br />

meydana gelen insan hakları ihlallerinin mağdurlarının taleplerini alıyor, inceleme görevi<br />

yapıyor. 75 bin kişi başvurdu örfi idare sırasında yapılan insan hakları ihlalleriyle<br />

ilgili olarak 75 bin başvuru var. Burada tabii ki resmi rakamlara ihtiyacımız var. Ve bu<br />

İhlaller Komitesi resmi olarak inceleme yapıyor. Burada bir tazminat söz konusu olabilir.<br />

Bir de kabul etme, yapılan ihlalin kabul edilmesi. Şimdi halen bazı şeyler devam<br />

ediyor. Müslümanlar için bir otonom özerk bölgenin kurulması gerekiyordu. Sannora<br />

Temel Kanunları çerçevesinde çalışıyoruz. Halen sistemin oturması için uzun vakte<br />

ihtiyaç var. Şuan hiçbir şey netliğe kavuşmuş değil. Yasanın temel hükümleri tartışıldı.<br />

Ne olduğunu en azından biliyoruz. Komünist Parti, Yeni Halklar Ordusu gibi gruplar<br />

karşısında da iddialar var. Onlar da çeşitli iddiaların hedefinde. Dolayısı ile bu türlü<br />

konuları inceleyen Konsey inceleme yapıyor. <strong>Uluslararası</strong> insan hakları standartları<br />

çerçevesi içinde çalışmamızı yapıyoruz. Hükümet ve ulusal demokratik cephe devam<br />

ediyor ülkemizde ve bugünkü yasa bağlamında hiçbir başka ihlal olmayacağını düşünüyoruz.<br />

Teşekkür ederim.<br />

Mehmet KASAP Hukuk ve Hayat Derneği Temsilcisi<br />

Evet, Avukat Mehmet Kasap. Hukuk ve Hayat Derneği, Ankara’da 2003’ten beri faaliyet<br />

gösteriyoruz. Benim sorum John Corey’ e. Şimdi Türkiye’de özelikle son süreçlerde<br />

şunu gördük. Mağdurun kimliği üzerinden bir tavır belirleme gibi bir alışkanlık<br />

gelişti. Onlar da acaba İrlanda’da işte Katolik olmasına, Protestan olmasına göre kişilerin<br />

konumlandığı, özellikle STK’ların, insan hakları kuruluşlarının böyle bir tavır<br />

geliştirdiler mi, bunu aşmak için spesifik olarak orada bir çalışma yapıp, başarılı olabildiler<br />

mi? Yani şiddet kullanma tekelini tek başına elinde bulunduran devlete karşı<br />

STK’lar ortak bir tavır alma konusunda bir stratejileri oldu mu ve buda başarılı oldular<br />

mı? Teşekkür ederim.<br />

143


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

John COREY<br />

Olmadı. Böyle bir fark olmadı. Yani bir mağdurun kimliği konusunda bir taraf, farklı<br />

davranma gibi bir şey olmadı. Bu insan haklarının temel noktasıdır. Her insanın insan<br />

hakları vardır ve ilk büyük hak yaşam hakkıdır. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun biliyorum,<br />

insan hakları bağlamında meşru müdafa da kabul ediliyor; ama herhangi bir<br />

insan başkasının yaşamını elinden alamaz. Biz Komisyon olarak, daima şiddet sonucu<br />

herhangi bir insanın ölmesini kabul edemeyiz. 1984 Anlaşması’ndan sonra da bazı<br />

ölümler oldu. Mesela 2013 yılında bile bir cezaevi görevlisi öldürüldü. Biz burada bu<br />

cinayetleri tel’in etmede, kınamada herhangi bir ayrım yapmıyoruz. Ölen kim olursa<br />

olsun durumu kınıyoruz. Dolayısıyla Kuzey İrlanda Komisyonu herhangi bir açıklama<br />

yapmadan ve kınama yayınlamadan önce, mağdur olan kişinin kimliğinden bağımsız<br />

olarak hep insan hakları standardını koruyarak konuşuyor. İnsan hakları kurumu<br />

açısından mağdurun şu veya bu gruptan, halk gurubundan, sektörden gelmesi fark<br />

yaratmıyor. Burada belli bir insan şu gruba ait, diğeri bu gruba ait gibi bir ayrım yapılmıyor.<br />

Burada bir grupla ilgili olarak gurubu cezasız bırakma gibi bir şey olamaz.<br />

Komisyonumuzun tutumu bu yönde.<br />

Levent KORKUT<br />

Biz zamanı aştık. Sarkmalar oldu. O nedenle tabii çevirmenlerin de hakları var. Bundan<br />

sonra yemek var. Yemekte bir araya gelebiliriz, arada da devam edebiliriz konuşmaya;<br />

ama şimdi kapatmak zorundayız. Ben bir kapanış konuşması yapacaktım; fakat<br />

bunu yapmamayı düşünüyorum. Çünkü çok sarktık. Bütün katılımcılara, konuklarımıza,<br />

kurum adına çalışanlara bu organizasyonun gerçekleştirilmesi için uğraşanlara,<br />

Kurumumuza yeni başlamış genç arkadaşlarımıza buraya geldikleri ve beraberce bu<br />

toplantıyı organize edip, düzenlediğimiz ve katılabildiğimiz için teşekkür ediyorum.<br />

Ayrıca bütün iki gün boyunca bu faaliyetin tercümelerini gerçekleştiren arkadaşlarımıza<br />

yine teşekkür ediyoruz ve onlar için de bir alkış artık istememiz lazım.<br />

Tercümanlar<br />

Biz de size teşekkür ediyoruz, efendim.<br />

Levent KORKUT<br />

Bu oturumun iki konuşmacısına da böyle önemli bir konuda bizimle görüşlerini paylaştıkları<br />

için teşekkür ediyorum ve yemeğe katılabilirlerse bu tartışmayı orada da<br />

sürdürebilmemiz iyi olur diye düşünüyorum. Teşekkürler.<br />

144


ÖZEL<br />

OTURUM<br />

Ulusal İnsan Hakları Kurumları Arası<br />

Deneyim Paylaşımı Çalıştayı<br />

145


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Levent KORKUT<br />

Hanımefendiler, beyefendiler şimdi ilk olarak platforma çıkacağız ve hep beraber bir resmimiz<br />

çekilecek. Yönetim Kurulu Üyeleri, personelimiz ve sizlerle bir resmimiz çekilecek.<br />

Tek bir saatimiz var efendim, bu bir saat içinde Türkiye’deki meslektaşlarımız sizlere<br />

gayet pratik sorular sorabilirler. Mesela ulusal kurumlar neyi ne zaman yaparlar. Biz<br />

tabii onların sorularını almadık. Hatta son iki günde değil son üçünde de alamadık.<br />

Dolayısıyla onlar bu soruları soracaklar ve görüşlerini de paylaşacaklar. Mesela sizdeki<br />

durumu merak ediyorlar, nedir, nasıldır, sizin bu konulardaki fikirleriniz nedir? Çok<br />

enformel bir şekilde karşılıklı sohbet edeceğiz Türkiye İnsan Hakları Kurumu ve sizin<br />

kurumlarınızla. Bu söyleşi bir saat devam edecek. Şimdi önce şu platformun oraya<br />

gidelim, fotoğrafımızı çektirelim, ondan sonra da oturuma başlayalım.<br />

Evet, başlayabiliriz bu oturuma. Daha önce de söylediğim gibi bu deneyim paylaşma<br />

oturumu. Sizlerle deneyimlerimizi paylaşacağız ve meslektaşlarımız sizden görüş almak<br />

üzere kendi sorularını size anlatacaklar. Benden başlayalım isterseniz?<br />

Benim sorum adalet sistemiyle ulusal insan hakları kurumları arasındaki ilişki üzerine.<br />

Aslında bu fevkalade zor bir alan. Mahkemeler bağımsız, onların görev alanı yasa ile gayet<br />

kesin belirlenmiş. Bu bağımsızlık nedeniyle siz kolaylıkla mahkeme kararlarını eleştiremiyorsunuz<br />

ve bunlara ilişkin görüş belirtemiyorsunuz dava süreci sırasında. Peki,<br />

sizin ülkelerinizde mahkemelerle ilişkileriniz ne durumda? Mesela diyelim ki devam<br />

etmekte olan bir dava var. Bu durumda siz bu davayla ilgili bu koşullarda ne yaparsınız?<br />

Mesela bir rapor hazırlar, yayınlar mısınız veyahut davaya ilişkin görüşlerinizi veya<br />

önerilerinizi sürmekte olan, görünmekte olan bir davaya ilişkin olarak söyler misiniz?<br />

Homero Matthew P. RUSIANA<br />

Filipinler örneğinden cevaplandırayım ben bu soruyu. Tabii ki bazı inceleme organları<br />

var. Yani savcılık makamı. Ceza soruşturmasını onlar yapar. Burada olay biraz sıkıntılı.<br />

Çünkü bütün savcılar insan hakları ve standartları savunucusu değildir. Bizim adalet sistemimiz<br />

halen revize edilmiş ceza yasasına bağlı. Yani insan hakları ihlalleri bu ihlaldir<br />

denilen bir şey yok. Burada yapabileceğimiz şey şu, davayı muntazaman izleyebiliyoruz.<br />

Savcı ile gidip görüşebiliyoruz; ama tabii ki kanıtlar ve belgelere ulaşamıyoruz. Ama buna<br />

uyum sağlamamız gerekiyor. Halen biz yargı bağımsızlığına inanıyoruz. Mahkemelerin<br />

baktığı davalarda buna önem veriyoruz ve mahkemelerin normal prosedürü de bu zaten.<br />

Çünkü “Kurya” dediğimiz mahkemeler hepsi zaten insan haklarına saygı gösteriyorlar.<br />

Levent KORKUT<br />

Bugüne kadar ne kadar davaya müdahil oldunuz mesela?<br />

147


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Homero Matthew P. RUSIANA<br />

Yaklaşık beş davaya müdahil olabildik.<br />

Levent KORKUT<br />

Peki, insan hakları açısından yardımı oldu mu bu müdahil olmanızın?<br />

Homero Matthew P. RUSIANA<br />

Evet, bir LGBT grubu vardı. Bu da sektörel temsil talep ediyordu parlamentoda, LAD-<br />

LAD adlı bir gruptu bu ve bizden onlara destek olmamız istendi. Biz de bu desteği verdik<br />

ve ondan sonra mahkemeye dilekçemizi verdik. Dedik ki özgürlüğünden yoksun<br />

olan insanlar, seçim sırasında oylarını verebilmeli, oy verme haklarını kullanabilmeli.<br />

Ama bir anda bizim başka taleplerimiz, itirazlarımız bir kenara itildi ve mahkeme bize<br />

bu davayla ilgili her şeyi takip edebileceğimizi, izleyebileceğimizi söyledi. Mahkeme<br />

bu yönde bir emir verdi ve doğrudan biz de raporumuzu mahkemeye verdik.<br />

Levent KORKUT<br />

Bu tabii önemli bir prestij konusu değil mi?<br />

Homero Matthew P. RUSIANA<br />

Evet, tabii bunun gerisinde çok yoğun bir çaba yatıyor. Prestijli bir şey tabii. Mahkemeye<br />

dönüyorsunuz ve dikkate almaları gereken bazı insan hakları standartları olduğunu ve<br />

her davada buna dikkat etmeleri gerektiğini hatırlatıyorsunuz bir yerde. Mesela “Jerryme<br />

Corre Davası” bir işkence davasıydı. Komisyonumuz bu insana işkence yapan polise<br />

karşı bir şikâyette bulundu, suç ihbarında bulundu. Şimdi halen APT mi bunu izliyor,<br />

bilemiyorum. Mesela mahkemeye bir şeyler söyleyebilir miyiz, hayır. O zaman ulusal<br />

insan hakları kurumunun bazı sınırlamaları var. Eğer mahkemeler bir davada görüş<br />

belirlemişlerse zor. Gladyo davaları var mesela, komisyon olarak biz davayı açıyoruz,<br />

insan hakları mağdurları adına ve tabii ki orada mağdurlara yardımcı olanlar da var ve<br />

dava genişleyebiliyor. Bir yerde kutuplaşmış durumdayız. Yani mahkemeye ne diyeceğiz?<br />

Öyle desek olmaz, böyle desek olmaz. Yani bu olumsuzluklardan bir tanesi ulusal<br />

insan hakları kurumlarının karşılaştığı olumsuzluklardan biri bu, bilemiyorum.<br />

Levent KORKUT<br />

Ulusal İnsan Hakları Kurumu mahkemeler nezdinde nasıl bir durumla karşılaşıyor?<br />

148


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Homero Matthew P. RUSIANA<br />

Tabii aslında insan hakları kapasitesi hâkimlerin, çok da yaygın değil. Filipinlerde bütün<br />

savcı ve hâkimlerin insan hakları bilincine sahip olduğunu söyleyemeyiz. Hakim ve savcı<br />

olabilmek için zaten buna bakılmıyor. Tabii bazı avukatlar da yargıya dahil olduklarında<br />

buna katılabiliyorlar. Yani tabii ki bu yine de küçük bir oran. Hızlıca şunu söyleyebilirim,<br />

asında şu UÖM ile (ulusal önleme mekanizması ile) insan hakları kurumları arasında bir<br />

ayrım yapmak lazım ya da birbirinden ayırmak lazım. Çünkü ikisinin de alanı farklı.<br />

Levent KORKUT<br />

Evet, bu konuda diğer görüşleri alalım.<br />

Janet ANDERSON-BIDOIS<br />

Yeni Zelanda’da İnsan Hakları Kurumu olarak bazı hukuk davalarına müdahil olabildik.<br />

Özellikle insan hakları konusunda olanlar. Tabii biz davayı açan taraf değildik;<br />

ama bir başvuru sırasında bunun bir insan hakları ihlal davası olduğunu gördüğümüzde<br />

müdahil olmaya karar verdik. Mesela engelli insanlara tazminat ödenmesi veya<br />

sigorta ödemelerinin karşılanması talebiyle açılan davaya müdahil olduk. Bugüne kadar<br />

yılda 3 ila 4 davaya müdahil oluyoruz. Tabii ki hukukçu ekiplerimizin yoğun<br />

çalışmaları oluyor. Tabii uluslararası yükümlülüklerimiz de var. Sadece iç mevzuatla<br />

sınırlı görülüyor bazen; hâlbuki biz bireysel vakıalarda hakları korumak zorunda olduğumuzu<br />

söylüyoruz. Hem yargıda hem hukuk mesleğini icra edenlerde uluslararası<br />

yükümlülüklerin de ne kadar ön planda olduğunu söylüyoruz. Ceza davalarına baktığımızda<br />

sistematik konular ortaya çıkmadığı sürece müdahil olmuyoruz. Bir de tabii<br />

ki acaba adli yardım hakları yerine getirildi mi, mahkemede yeterince söz alabiliyorlar<br />

mı bu gibi konuları izleyebiliyoruz. Tutukluluk süresinin uzun olması, yani karar<br />

öncesi tutukluluk süresi çok önemli. Oralara da müdahale edebiliyoruz; ama ceza<br />

davalarında ancak sistematik bir durum söz konusu ise o zaman müdahil oluyoruz.<br />

Kagwiria MBOGORI<br />

Genel yargının ve yargı performansının izlenmesi ve denetlenmesi alanında şunu söyleyebilirim.<br />

Biz, bir denetleme yapabiliyoruz ve bize belli yargı sorumlusu hakkında şikâyet de<br />

yapılabiliyor. Ben Ulusal Komisyonun başkanıyım ve aynı zamanda Adaletin Uygulanması<br />

Konusundaki Ulusal Konsey’in de üyesiyim. Bunu şöyle tartışabiliriz. Bir baş hakim var<br />

ve bazı konular doğrudan ona intikal eder. Bir de Yargı Hizmetleri Komisyonumuz var.<br />

Onun başında da baş hakim bulunmakta. Bağımsız kurumların başkanları ve Anayasa<br />

komisyonları başkanları ayrı bir formatta ele alınıyor. Onlarla bazı konuları dile getirebiliyoruz.<br />

Ben Cumhuriyet savcılığı çerçevesinde görev yapan bir komisyonda da üyelik<br />

149


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

yapmaktayım ve burada iddianame nasıl hazırlanıyor, dava nasıl izleniyor ve burada davaların<br />

yürütülmesiyle ilgili şikâyetler varsa bunları dikkatlerine sunuyoruz. Ben aynı zamanda<br />

Tanık Koruma Ajansı’nın da yönetim kurulunda üyeyim. Kenya’da bu önemli bir<br />

kurum. Çünkü hiçbir zaman bir tanık koruma mekanizması olmamıştı ülkemizde bugüne<br />

kadar. Ama bugün çok sayıda tanık başları derde girmesin diye bu görevden kaçınabiliyorlar.<br />

Ulusal Komisyon olarak bizim mahkemede dava açma hakkımız var, başkaları hakkında<br />

dava açma hakkımız var. Kendi adımıza açıyoruz bu davaları. Ayrıca başkalarının<br />

açtığı davalara müdahil de olabiliyoruz ve burada görüşlerimizi dile getiriyoruz yüksek<br />

mahkemeye. Özellikle olay anayasal bir konuyu içeriyorsa Anayasa’daki insan haklarının<br />

korunması konusunun altını çiziyoruz. Yargı forumlarında temsil ediliyoruz. Bir tanesi<br />

Mahkeme Kullanıcıları Komitesi, bütün ülkenin genelinde var. Eyaletlerde de bu bürolar<br />

mevcut. Orada görevlilerimiz mahkemelere gidip, onları izliyorlar. Rutin olarak görev güçleri<br />

oluşturuldu, yargı süreçleriyle ilgili olarak. Evet, bu şekilde sorunuzu cevaplayabilirim.<br />

Jedidah WARUHIU<br />

Ben de birkaç başka imkândan, fırsattan bahsedeceğim. Kenya’daki hukuk camiasına<br />

baktığımızda burada hukukçular belli bir mahkeme ile ilgili ya da genelde adalet idaresini<br />

ilgilendiren konularda mahkeme görevlileri, yetkilileriyle rahatça konuşabiliyorlar.<br />

Tabii biz sistematik hataları izliyoruz, ama özellikle yargının dikkate alması gereken<br />

belli konular var. Çünkü yargının bir yargısal eğitim enstitüsü var. Yani hakimler görevlerine<br />

başlamadan önce ve başladıktan sonra insan haklarıyla ilgili bazı konuları ayrıca<br />

tartışıyorlar ve buraya sivil toplumdan da pek çok kurumu davet ediyorlar ve bunların<br />

deneyimlerini anlatmalarını, kendilerine aktarmalarını istiyorlar ve bu şekilde hakimler<br />

bir eğitim almış oluyorlar ve yargı içinde belli davalara nasıl bakmaları gerektiğini<br />

de öğreniyorlar. Bu tür müdahaleler nedeniyle son belki iki yıldan bu yana görüyoruz<br />

ki özellikle de yüksek mahkeme yargıçları, Ulusal İnsan Hakları Komisyonuna talepte<br />

bulunuyorlar ve kendilerinden bir davanın çözümüne yardımcı olmaları isteniyor. Veyahut<br />

o davaya müdahil olmamız isteniyor ki konuyu bir karara varmadan önce daha<br />

geniş kapsamlı bir incelemeye tabi tutabilmiş olalım. Evet, Ulusal Komisyon insan haklarıyla<br />

ilgili davalarda özellikle müdahil oluyor ve onların görüşleri dikkate alınıyor.<br />

Hikmet TÜLEN<br />

Ulusal kurumun bu konudaki talebi otomatik olarak işleme alınıyor mu yoksa yerel<br />

mahkemenin karar vermesine bağlı olarak mı müdahil olunabiliyor? Bir de şeyi sormak<br />

istiyorum. Davaya müdahil olmanız yönünde çok sayıda talep geliyor mu ve şayet<br />

böyleyse bunların arasından nasıl bir seçim yaparak müdahil olup olmayacağınıza<br />

karar veriyorsunuz? Teşekkür ederim.<br />

150


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Mohammed ESSABBAR<br />

Efendim, bütün söyleyebileceğimiz şu, yargı, insan hakları alanında en önemli koruma<br />

mekanizması. Ve ulusal insan hakları kurumları burada bir arabulucu rolü oynayabilir;<br />

ama onlar yürütmenin bir parçası değildir, yargının bir parçası değildir ve yasamanın bir<br />

parçası değildirler. Ulusal insan hakları kurumlarının tabii ki ahlaki bir görevi vardır ve<br />

yetkisi vardır. Yargı için şeffaf lık öngörülür. Bu sayede insan hakları ihlalleri daha kolay<br />

engellenmiş olunur. Bu nedenle yargı ulusal insan hakları kurumları üzerine konulan<br />

yükü de hafif letebilir. Fas’ta yargının tam olarak bağımsız olmadığını biliyoruz hepimiz;<br />

ama biz Ulusal İnsan Hakları Kurumu olarak olaya müdahale etmiyoruz, yani yargı erkine<br />

müdahalemiz yok ama bazı sınırlı davalarda müdahil oluyoruz. Mesela yani çok<br />

ağır işleyen bir dava süreci var ise şayet o zaman devreye giriyoruz veyahut adil yargılanma<br />

ilkeleri uygulanmıyor ise mesela bir tercüman desteği sağlanmamışsa sanığa veya bir<br />

temyiz imkânı sağlanmamışsa devreye giriyoruz. Fas’ta ayrıca biz bazı davaları izliyoruz,<br />

gözlemliyoruz. Bu davalar, ülkede siyasi açıdan hassas olan davalar özellikle. Bunlara ilişkin<br />

tematik raporlar yayınlıyoruz. Mahkeme duruşmalarıyla ilgili görüşlerimizi belirtip<br />

bu raporda aynı zamanda tavsiyelerimize de yer veriyoruz. Bazen raporlarımız tematik<br />

rapor olarak kalıyor ve bunlar mahkemenin yürütülmesi sırasında etkili olabiliyor. Mesela<br />

örnek vereyim, bundan iki yıl önce Fas’n güneyinde yaşayan bir grup halk, bir sosyal<br />

huzursuzluk nedeniyle tutuklanmıştı. Bu olay 13 askerin öldürülmesine yol açmıştı. Bu<br />

konuda biz bir rapor hazırladık ve aynı zamanda tavsiyelerimizi de dile getirdik ve bu<br />

rapor sayesinde askeri yargı sistemi değiştirildi ve sivil halkın askeri mahkemeler önünde<br />

yargılanması yasaklandı. Bu bizim için bir başarı oldu ve askeri yargıyla ilgili yeni yasada<br />

bir askeri mahkemenin bakabileceği dava sayısı, dava türü 5 ile sınırlandı. Aynı zamanda<br />

askerler ve askeriye mensupları sivil mahkemelerde de yargılanabiliyorlar. Ulusal İnsan<br />

Hakları Kurumu, Fas’ta bir kamu tartışmasına yol açtı, kamusal ortamda tartışma başlattı.<br />

Bu tartışmanın konusu yargı sistemi. Önümüzdeki pazartesi yani öbür gün biz uluslararası<br />

bir seminer düzenliyoruz. Bu da Cezaevi Yasası ve Ceza Usul Yasası’yla ilgili bir<br />

seminer olacak. Bu semineri Barolar Birliği ve Hâkimler Savcılar Birliği’yle ortaklaşa düzenliyoruz.<br />

Bir de Hâkimler Kulübü dediğimiz bir diğer grup daha var. Onlar da geliyorlar.<br />

Ayrıca tabii Kadın Hâkimler Birliği’nden gelenler olacaklar. Ve de Spring of Dignity<br />

dediğimiz bir STK var ve <strong>Uluslararası</strong> İnsan Hakları Federasyonu, ICG <strong>Uluslararası</strong> Terör<br />

ve <strong>Uluslararası</strong> Af Örgütünün bir uzantısı oluyor. Bu sayede biz Hükümet’in Parlamento’ya<br />

sunduğu Ceza Yasası Taslağı üzerinde bir görüş birliğine varmaya çalışıyoruz.<br />

Janet ANDERSON-BIDOIS<br />

Evet, Yeni Zelanda’daki hukuk davaları ve özellikle de insan hakları konusunda biz bu<br />

davalara müdahil olmaya otomatik hak sahibiyiz. Ve eğer insan hakları konusunda bir<br />

dava var ise bir mahkemede görülen, o zaman biz derhal buraya dahil olma imkanına<br />

sahibiz. Yüksek mahkemelerde de onlara yardımcı olabilecek yorumlarımızı paylaşıyo-<br />

151


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

ruz ve katılım için izin istiyoruz. Bu iznin verilmediği bir örnek oldu. Örneklerden bir<br />

tanesi, taraf lardan bir tanesinin yakınları bu davaya katılmak istediler, ancak gizli bir<br />

duruşmaydı. Biz de katılıp katılmayacağımızı bilemiyorduk; ama mahkeme diğer tarafın<br />

o davaya katılmasından ziyade bizim katılmamızın daha doğru olduğunu düşündü.<br />

John COREY<br />

Evet, ilk soruya ben isterseniz kısmen cevap vereyim, sonra Türkiye İnsan Hakları Kurumu’ndan<br />

meslektaşlarımız söz alabilirler. Öncelikle İngiltere ve Kuzey İrlanda’da yargıçlar,<br />

yargı sisteminin bir parçasıdır. Yani yargı bizim eleştireceğimiz insanlar arasında değil.<br />

Tabii ki kararları tartışabiliriz; ama mahkeme kararını kabul etmiyor iseniz o zaman<br />

kendi görüşünüzü yine doğru kanallardan yargı kanallarından geçerek bu eleştirinizi dile<br />

getirebilirsiniz; ama belli bir hakimi eleştiremeyiz. Bir yasanın veya yasa maddesinin nasıl<br />

yorumlandığı konusunda itirazda bulunabiliriz; yargıya, yargıçlara hukukun üstünlüğünü<br />

uygulamalarını tavsiye edebiliriz ve insan hakları hukukunu uygulamalarını vurgularız;<br />

ama yargı sistemini eleştirmiş olmuyoruz bu durumda. Yargı sistemindeki sorunlar,<br />

mesela geçen seneki yıllık raporumuza bakıyorum, bir dizi eleştiri yer alıyor burada. Mesela<br />

yargı sistemindeki gecikmeler, yargı sistemindeki tanıkların karşı karşıya bulunduğu<br />

tercümana erişim hakkının sağlanmaması gibi sorunlar, daha geçtiğimiz hafta yargı sisteminin<br />

muamelesi, özellikle de nefret suçları konusundaki uygulamalarını eleştiren bir<br />

rapor hazırladık. Evet, biz yargı sistemini özgürce eleştirebiliyoruz; ama tek tek hakimleri<br />

eleştirmeyiz. Şimdi bizim Kurumumuzun yetkisi var mı? Evet, biz tüm insan haklarıyla<br />

ilgili her türlü daya müdahil olabiliriz. Haksız bir yasa ile suçlanan veya yargılanan kişilerin<br />

yargılanmasına itiraz edebiliriz ve bunu yapıyoruz. Sizin sorunuz şuydu, acaba bunu<br />

nasıl yaparsınız? Bunu dediğinizde normal mekanizma şöyle: Bir karar, komisyonun<br />

stratejik hedef leri ile ilgili ise ya da eğer insan hakları hukukuyla ilgili önemli bir konu<br />

olduğuna hükmedersek. Bu sabahki meslektaşımın dediği gibi eğitimde ayrım yapmak<br />

mesela. Biz burada formal bir müdahalede bulunmadık; ama bir kişinin ebeveynlerin,<br />

çocuklarını entegre bir okulda okutma yetkinliği ve tercihi konusunda hakları var mı<br />

yok mu bunu da araştırmayı istedik. Çünkü çocukların kendi tercihleri olan bir okulda<br />

okumaları lazım, ebeveynlerinin bir tercihi olan – ki bu bazen dini inançlar nedeniyle<br />

oluyor – bir okulda olmamalı. Şimdi tabii daha bunun sonucu alınmadı; ama bu şekilde<br />

insan hakları hukukunun test edilmesi açısından önemli bir adımdı.<br />

Hikmet TÜLEN<br />

Aslında sorum belki biraz yanlış anlaşılmış olabilir. Yargıya müdahale ya da davalara<br />

müdahale derken bütün olarak yargı sisteminin ya da tek tek hakimlerin eleştirilmesi,<br />

onlara karşı bir şey söylenmesi anlamında değildi. Teknik anlamda, tekil bir davada<br />

kurum olarak, mahkemeye katılmaktan ya da görüşlerini açıklamaktan bahsettim,<br />

bunu açıklamak istedim.<br />

152


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Levent KORKUT<br />

Burada konuşmak, söz almak isteyen yoksa bir başka başlığa geçebiliriz. Zaten zamanımız<br />

sınırlı. Hangi konuyu ele alalım, bakın bizim için önemli olan bir konu başlığı şu: <strong>Uluslararası</strong><br />

raporunuzu nasıl hazırlarsınız? Özellikle EPİM’i nasıl hazırlarsınız? Biz alt yapı ve<br />

personel sorunlarından dolayı EPİM raporunu kaçırdık bu defa, bunu yapacak kapasitemiz<br />

yoktu. Ama bir sonraki EPİM için Kurumumuzu iyi hazırlamak istiyoruz. EPİM bizim için<br />

çok önemli; ama bu konuda sizin deneyiminiz ne? Bir rapor hazırlamada, yazmada deneyiminiz<br />

nedir? EPİM için ve diğer mekanizmalar için ayrı raporlar mı hazırlarsınız? Ve nasıl<br />

hazırlarsınız bu raporları? Sivil toplumla beraber mi, devlet teşekkülleriyle beraber mi?<br />

Janet ANDERSON-BIDOIS<br />

Geçen senenin başında biz EPİM’e katıldık ve daha öncesinde sivil toplum örgütleriyle istişareye<br />

girdik. EPİM sürecinin ne olduğunu onlara anlattık önce ve sivil toplumun da buna<br />

katılması gerektiğini söyledik kendilerine ve sivil toplum olarak birlikte çalıştık. İstişare<br />

toplantıları yaptık. Sivil toplumun belli konularda görüşlerini öğrenmek, anlamak istedik.<br />

Onlardan aldığımız bilgileri de dikkate alarak raporumuzu hazırladık Komite olarak. Baş<br />

komiser bu toplantılara başkanlık etti ve gözlemleri bir araya getirerek bir sonuca ulaştık.<br />

Yani genelde toplumla ilişki kurarak bunun hazırlanması önemli. Bu çok önemli, basit bir<br />

iş gibi görünüyor ama. Peki daha önce neler oldu? Bazen hükümetin sunduğu raporlar ya<br />

da ulusal insan hakları kurumlarının raporlarında odak noktası farklı olabiliyordu ve biz<br />

ana noktalar üzerinde benzer rapor hazırlamak, benzer görüşler sunmakta hassas olduk.<br />

Güçlü bir görüş ortaya koymak istedik Kurumumuzda daima.<br />

Jedidah WARUHIU<br />

Bu söylenenlere ilaveten Kenya deneyimi çok benzer bir şekilde EPİM hazırlığında. Burada<br />

Kenya’ya zaman içinde yardımcı olan bir nokta şu, sivil toplumla çok iyi ilişkiler<br />

içinde olduk yıllar içinde. Eğer Ulusal Komisyon olarak yeterli kaynağınız yoksa o zaman<br />

sivil toplum size teknik destek veriyor. Özellikle rapor hazırlanmasında teknik<br />

destek veriyor, özellikle bir de toplumdaki özel çıkar grupları EPİM’in hazırlanmasında<br />

yardımcı oluyorlar. Ve dediğim gibi EPİM raporunu hazırlayacak Bakanlıkla da çok iyi<br />

ilişkiler içinde olmak gerekir. Çünkü bazen devletin raporunda spesifik konular var, birlikte<br />

müzakere etmemiz gereken. Ve özellikle o konuyla ilgili hükümet organıyla işbirliği<br />

yapmak da çok önemli. Çünkü devletin raporundan bizim hazırladığımız raporun<br />

her zaman çok farklı olması gerekmiyor ve orada da işbirliği gerekli olabiliyor. Özellikle<br />

de gelen önerilerin uygulanmasında işbirliği çok önemli. EPİM’i hazırlama konusunda<br />

EPİM’i daha önce hazırlamış grupların yardımı çok iyi oluyor. Geçmişteki deneyimlerin<br />

kullanılması çok yararlı oluyor, yeni bir EPİM hazırlanırken. Nairobi’de diğer ülkelerle<br />

işbirliği yapmak üzere bir ofisimiz var. Ulusal kurum olarak araştırma ve uyum depart-<br />

153


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

manımız var. Araştırma ve uyum ve araştırmaya bağlı yaptığımız bütün çalışmalar ve<br />

bunun raporlarının hazırlanması burada oluyor. Burada sadece şikâyetlere cevap verme<br />

çalışmaları yapmıyorsunuz. Sizin yaptığınız, kurumunuzun yaptığı çalışmaların sonunda<br />

sistematik olarak analiz yapıp, rapor hazırlamak da çok önemli. Her kurumun öncelikleri<br />

var. Her kurum bazı konuları raporla sunmak istiyor. Dolayısıyla burada işbirliği<br />

çok önemli. Çünkü özellikle belli önemli konuları atlamamak için işbirliği çok önemli.<br />

Kagwiria MBOGORI<br />

Çabucak ben de şunu ekleyebilirim. Kenya geçen yıl raporunu sundu, izlendik. Kenya’daki<br />

Doğu Afrika Katolik Üniversitesi’yle işbirliği yaptık, Cenevre’deki çalışmaya<br />

katılmadan önce. Üniversitede sivil toplum kuruluşları nelerden bahsediyor, hükümet<br />

temsilcileri nelerden bahsediyor, ne görüşler bildiriyor, bunları izledik. Ve halka<br />

açık bir forumda bütün bu konuları tartıştık, rapor hazırlanmadan önce.<br />

Afarin SHAHIDZADEH<br />

Şunu eklemek isterim, uluslararası insan hakları sistemine rapor vermek önemli. Neden?<br />

Sonunda size eksik taraf larınızı söylüyorlar, öneriler getiriyorlar ve mekanizmanın eksikliğini<br />

size söylüyorlar. Dolayısıyla EPİM’e rapor hazırlamazsanız o zaman eksiklerinizi göremezsiniz.<br />

Mesela Türkiye, EPİM’in sonucunda kabul ettiği önerilere de bakabilirsiniz.<br />

Burada yetkili makamlar şunu görebilirler, bir ulusal eylem planı hazırlanıyor ve Birleşmiş<br />

Milletler organlarının size önerdikleri tavsiyeleri, tavsiye kararları ülke içinde uyguluyorsunuz.<br />

Neden bunu yapıyorsunuz? Ülkedeki insan haklarını iyileştirmek için yapılıyor<br />

bütün bu çalışmalar. Dolayısı ile işte fırsat, sivil toplumla işbirliği yaparak bu süreci ele<br />

almak çok önemli ve sonucunda ulusal insan hakları eylem planı hazırlamalı hükümet ve<br />

bir görev gücüyle birlikte yapılan önerileri uygulamaya koymalı. Teşekkür ederim.<br />

John COREY<br />

Bu konuda uzman değilim. Çünkü bu EPİM’in hazırlanması komisyon tarafından yapılıyor,<br />

insan hakları kurumunun personeli tarafından hazırlanıyor; ama ben şunu söyleyebilirim.<br />

ICCPR’a baktığımızda 24 sayfalık bir belgedir bu. Komisyonun personeli tarafından<br />

hazırlanmış bir belgedir ve devletin hazırladığı rapora karşı bizim sunduğumuz görüşlerdir<br />

ve uygun görülen tavsiye kararlarıdır. Biz Kuzey İrlanda İnsan Hakları Komisyonu’nda<br />

çalışıyoruz. Birleşik Krallık’ta üç tane biliyorsunuz insan hakları kurumu var; ama uluslararası<br />

kuruma Birleşik Krallık tek bir grup olarak gidiyor ve sunumlarını yapıyor. Birleşmiş<br />

Milletler burada üç tane insan hakları kurumu olduğunu biliyor; ama bu üç kurumla da<br />

işbirliği yapıyorlar, çalışıyorlar. Ortak misyonu gündeme getiriyorlar. Hiçbiri ayrı ayrı ne<br />

bileyim İskoçya İnsan Hakları ya da Kuzey İrlanda İnsan Hakları diye raporlar sunmuyoruz.<br />

Bir arada çalışıyoruz. Ve bizim çalışmalarımız komisyonun kendi araştırması ve kendi<br />

154


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

bilgisi dahilinde hazırlanmış sunumlar. Biz, sunumumuzu hazırlarken sivil toplum kuruluşlarına<br />

danışarak değil kendi analizlerimiz sonucunda hazırlıyoruz bunu.<br />

Mohamed ESSABBAR<br />

Burada bir statü, bir puan almak, ulusal insan hakları kurumunun bir statüye sahip olması<br />

tabii EPİM’de iyi bir konum elde etmesi, uluslararası insan hakları kurumunda temsil<br />

edilmesi sonucu getiriyor. Biz şimdi ikinci dönemdeyiz. Birinci dönemde biz ulusal insan<br />

hakları kurumu olarak genel bir değerlendirme yaptık. Kendimizi ulusal bir insan hakları<br />

kurumu olarak nasıl görüyoruz, ülke içinde bu kurumu nasıl görüyoruz şeklinde değerlendirme<br />

yaptık. İkinci dönemde iki kısım var. Birinci kısımda tavsiyelerin uygulanması<br />

ele alınıyor. Yani birinci dönemde gündeme gelen önerilerin tavsiyelerin uygulanması.<br />

İkinci bölümde de bunların sonuçları ve ülke içindeki insan haklarının ne kadar ve nasıl<br />

geliştiğinin tespiti. Üç aşamada biz katkıda bulunuyoruz. Önce birinci aşamada EPİM<br />

sürecinden önce. Cenevre’de EPİM olmadan önceki aşamada biz ulusal rapora katkıda<br />

bulunduk, kurum olarak. Hükümet bizi davet etti. Fas’ta EPİM raporlarını Birleşmiş Milletler<br />

sistemine sunması gereken bütün raporlardan sorumlu olan bir birim var. Bu birim<br />

bizi davet etti. Ve bu rapor tabii ki bağımsız olmalı ve ulusal insan hakları kurumunun<br />

görüşlerini de içermeli. EPİM’den önce yani tekrar ediyorum. Bizim Kurumumuz kendi<br />

raporunu hazırladı, devletin raporundan bağımsız olarak. Sonra Cenevre’deki EPİM’de<br />

İnsan Hakları Kurumu olarak Fas adına Fas raporu sunulduktan sonra, devlet raporu<br />

sunulduktan sonra biz de insan hakları kurumu olarak kendi raporumuzu sunduk. Orada<br />

da bir diyaloğa girdik. Kendi görüşlerimizi belirttik ve ülkemizin, ülke raporu konusunda<br />

da fikirlerimizi belirttik. Bu da ikinci devreydi, ikinci aşamaydı. Üçüncü aşamada EPİM’in<br />

tavsiyelerinin formüle edilmesi. Fas’ta ne yaptık? Bir dizi toplantı düzenledik. Bu toplantılarda<br />

Birleşmiş Milletler’den gelen tavsiyeleri inceledik. Oradaki bilgi ve bilincimizi artırma<br />

çalışmaları yaptık ve ülkedeki bütün paydaş STK’larla bir araya geldik ve yayınlarımızda<br />

da bu Birleşmiş Milletler tavsiyelerini eklemeye çalıştık. Bütün EPİM sürecinin sonunda<br />

gelen tavsiyelerin ne kadar önemli olduğunu ulusal düzeyde duyurmaya çalıştık ve bu<br />

önerilerin mevzuata yansıması için çalışmalar yaptık.<br />

Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nda iki departman var. Biri rapor üzerine çalışıyor, araştırma<br />

ve çalışma yapıyor. İkinci departman uluslararası ilişkiler ve işbirliği konusunda çalışıyor.<br />

Dolayısıyla biz burada kurumun diğer departmanlarını da tabii ki rapor çalışmasına dahil<br />

ediyoruz; ama EPİM’in bir parçası olarak değil. Taraf olduğumuz diğer anlaşmaların organlarına<br />

da rapor sunuyoruz. Bir tane çocuk haklarıyla ilgili bir rapor hazırladık, ikincisi<br />

de sosyal ekonomik kültürel haklarla ilgili olarak Birleşmiş Milletler Komitesi’ne bir sunum<br />

yaptık, interaktif tartışmalar sırasında Cenevre’de biz bu iki farklı raporu da sunduk.<br />

155


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Ben BUCKLAND<br />

Evet, iki noktaya değinmek istiyorum. APT’nin özellikle İşkenceye Karşı Komite ile<br />

işbirliği çok önemli. Buna önem veriyor, İşkenceyi Önleme Komitesi’ne. İkincisi dün<br />

de bugün de dile getirildi, insan hakları kurumunun bir bağlayıcı yetkisi yok. Dolayısıyla<br />

bir takım kararların uygulanmasını nasıl sağlıyor? Bu uluslararası kurumlar<br />

tavsiyelerini sunarken bir de ağırlıkları var tabii ki. İşkenceye Karşı Komite’de de dile<br />

getirildiği gibi insan hakları kurumu önem verdiği konuları mutlaka dikkate sunmalı<br />

ve buradaki tavsiyeler tabii ki insan hakları kurumlarının önceliklerine yer veriyor.<br />

Burada uluslararası kurumların önem verdiği konulara özellikle odaklanıyoruz.<br />

Levent KORKUT<br />

Evet, başka söz almak isteyen yoksa bir başka konuya geçebiliriz. Belki bütün konuları<br />

burada tartışamayacağız; ama en azından önemli olduklarını düşündüklerimizi burada tartışalım.<br />

Bütün bunlar bizim için çok değerli konular, değerli bilgiler. Bir başka nokta, inandırıcılığınızı,<br />

itibarınızı nasıl güçlendirirsiniz? Kendi ülkenizde, kendi insan hakları kurumunuzda<br />

ne gibi yöntemler kullanıyorsunuz? Bize bu konuda ne gibi fikirler verebilirsiniz?<br />

Henüz bu insan hakları kurumu ve önleme mekanizması tam da yerleşmemişse toplumda,<br />

bunun yerleşmesi için neler yapabiliriz? Biz toplumun bu konudaki bilgisinin artmasını<br />

istiyoruz. Burada görüşlerinizi paylaşır mısınız, tavsiyelerde bulunabilir misiniz bize?<br />

Janet ANDERSON-BIDOIS<br />

Yeni Zelanda’da giderek paydaş araştırmalarına eğiliyoruz. Hangi konulara eğilmeliyiz,<br />

hangi konularda mesaj vermeliyiz konusunda. Üç ana konuya ulaşıyoruz. Ulaşma, ilgili<br />

konulara bakmak ve görünür olmak. İşte insanların mesajınızı alması için medya çok<br />

önemli. Burada genç insanlar var aranızda görüyorum, gayet istekli gençler var aranızda,<br />

yeni medyayı kullanmayı onlar çok iyi biliyorlar. Dolayısıyla işte bu türlü sistemin yerleşmesi<br />

için mekanizmanın anlaşılması için bu gençler ve yeni medya çok etkili olabilir.<br />

Jedidah WARUHIU<br />

Yeni medya ifadesi hoşuma gitti, evet. Siz konuşurken ben de öyle düşündüm. Ben<br />

kendi kendime soruyordum hashtag var mı acaba diye ama öyle bir tage rastlamadım,<br />

aradım, bulamadım. Ve kurumun yeni kuşaklarına baktım, yeni nesillerine baktım,<br />

onların da bunu yapmadıklarını gördüm; ama Kenya’ya gelirseniz bunu çok göreceksiniz.<br />

Türkiye’de baktığınızda internet habları var. Türkiye’de yazılım geliştirilebilir,<br />

insan hakları konusunda yazılım geliştirebilirsiniz ve bilinç artırma platformunu hazırlayabilirsiniz.<br />

Çünkü insan haklarıyla ilgili pek çok şey yazılımlarla da tartışılıyor.<br />

Birkaç yıl önce karar verenler, politika yapan taraf lar bir araya gelerek rapor hazırlı-<br />

156


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

yorlar belki; ama bu çok uzun süre alıyor; ama modern medyayı kullansalar üç saat<br />

içinde istedikleri bilgiye, amaca ulaşabilirlerdi. Dolayısıyla yeni medya, yeni yazılım<br />

yatırım yapabileceğiniz çok iyi bir alandır ve çok iyi sonuç verecektir. Hem insan gücü<br />

hem teknik hem de bütçe açısından ihtiyaç olan bir alandır bu yeni medya.<br />

Yeni bütçemizle yapmak istediğimiz bir şey Ulusal Yayıncılar Birliği’ne katılmak istiyoruz.<br />

En az haftada bir saat insan hakları eğitimi konusunda yayın yapmak istiyoruz<br />

ve bu yayın diğer dillere de tercüme edilecek. Bu bizim için fevkalade maliyet etkin<br />

bir çalışma olacaktır. Böylece insan hakları ve bilinç artırma konusunda çok iyi bir<br />

araç olacaktır bu. Ve CSR tarzı bir çalışma yapılabilir. İnsan hakları eğitimi için acaba<br />

ne kadar süre sağlanabilir, Ulusal Yayıncılar Birliği’nden ne kadar bir saat, ne kadar<br />

bir süre alabilirsiniz? İnsan hakları konusunda böylece bir diyalog başlamış olur ve<br />

bir yandan da insan hakları bilincinin artırılması konusunda da özel sektöre bir görev<br />

verebilirsiniz. Özel televizyon kanallarında da ulusal insan hakları politikasında bir<br />

eylem planına ihtiyaç var kesinlikle ve her ülke bunu yapmalı. Kenya’da biz bunu<br />

yaptık, bunun taslağını hazırladık, fevkalade katılımcı bir süreç oldu.<br />

Adalet Bakanlığı ile insan hakları politikası ve bir eylem planı hazırladık birlikte ancak<br />

hükümetlerin bunu kabul etmesi kolay olmadı; ama geçen ay Cumhuriyet savcısı<br />

bunu kabul etti. Eğer doğru bir politika hazırlanırsa hem insanlardaki bilincin artmasına<br />

yardımcı olacak hem de Bakanlık bu konuda hesap verebilir bir pozisyonda olacak<br />

ve tavsiye kararlarının uygulandığı da böylece daha iyi görülecek. Böylece İnsan<br />

Hakları Kurumu her yıl olanları daha iyi izleyebilecek ve Birleşmiş Milletler tavsiyelerini<br />

sunduktan sonra neler olduklarını da daha iyi izleyebilecek.<br />

John COREY<br />

Evet, Kurum’un inandırıcılığını, itibarını güçlendirmekle görünürlüğü artırmak, konu bu.<br />

Deneyimlerimize dayanarak şöyle söyleyebilirim insan hakları kurumu, bizim deneyimize<br />

göre konuşuyorum tabii, popülerdir diyemem. İnandırıcı olmak ve desteklenen, sevilen<br />

bir popüler kurum olmak arasında fark var. Bizim ve sizin yaptığınız işler, yaptığımız eylemler…<br />

Tabii ki 16 yıl boyunca pek çok deneyim yaşadık. Komisyonun inandırıcılığı sorgulandı<br />

zaman zaman. Ne derece destek gördüğü, ne derece popüler olduğu sorgulandı.<br />

Sokakta sıradan bir insana “ İnsan hakları kurumu ne yapar? ” diye sorsanız tutarlı bir<br />

cevap bulmakta zorlanırsınız. Bu insan hakları konusunda çalışmanın getirdiği bir durumdur.<br />

İşin fıtratında var bu. Dolayısı ile sorgulanabilirsiniz. Sınırları zorlamak çok önemli ve<br />

de hükümetinizi, devletinizi insan haklarına uyduklarını görmek için zorlamak kolay bir<br />

iş değil. Bu sabah da değindiğim şeylerden biri de, bizde bir fark yarattı, topluma erişmek,<br />

topluma gitmek... Ne demek istiyorum? Komisyon olarak yedi tane yarı zamanlı çalışan<br />

komiser var, bir tane de tam zamanlı komiser var ve Kuzey İrlanda çok büyük bir alan değil.<br />

Sokağa çıkmak, toplum temsilcileriyle kendi bölgelerinde görüşmek, tartışmak önem-<br />

157


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

li. Bazen duymak istemediğiniz şeyleri de duyabiliyorsunuz; ama bu çok önemli. İki, bazen<br />

farklı toplumlarda ayrı ayrı görüşüyoruz, bazen bir büyük kurumu, toplumu bir araya<br />

çağırıyoruz ve karşılıklı konuşuyoruz. Bizim merkezimiz başşehir Belfast’ta. Her şey merkezde,<br />

başkentin etrafında cereyan ediyor, hiç kimse uzak ücra köşelerle ilgilenmiyor bile.<br />

Dolayısıyla her bölgede gözle görünür olmak gerekir, her yere erişmek gerekir. Diğer bir<br />

konu da sosyal medya. Modern iletişimin yolu sosyal medyadır. Hashtag, sadece hashtag<br />

değil twitterda da bunu gördüm. Benim organizasyonum dün bir tweet attı, ben burada<br />

İstanbul’dayım ve arkadaşlarımın şöyle dediğini duyuyorum “Aaa, işte şimdi İstanbul’da,<br />

bakalım gelecek sene nerede” ama gene de twitter aracılığıyla iletişim kurabiliyorum onlarla,<br />

burada olsam bile. Dolayısı ile sosyal medyanın etkisi çok büyük. Şimdi bir daha tekrar<br />

ilk soruma dönüyorum, herkesin bizi sevmesini bekleyemeyiz, popüler olamayız.<br />

Yeni seçilmiş hükümet göreve başlayacak, biliyorsunuz seçimler yeni oldu ve Birleşik Krallık<br />

da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni kabul etmiş bir ülke; ama sorguladıkları şeyler<br />

var. İnsan Hakları Yasası yazılıyor ve tabii ki Birleşik Krallık Avrupa Birliği’nin bir üyesi ve<br />

İnsan Hakları Sözleşmesi’ne de taraf; ama bir yasa çıkartması gerekir insan haklarıyla ilgili<br />

olarak. Dolayısı ile bütün bunlara ilaveten bir British Haklar Yasası çıkarmaya çalışıyorlar.<br />

Kuzey İrlanda’daki barışla ilgili düzenlemeler yapmak istiyorlar. Çünkü Kuzey İrlanda’daki<br />

nüfusun en azından yarısı İngiltere’nin çıkaracağı bu Haklar Kanunu’yla uzak yakın ilişkide<br />

olmak istemiyorlar. Dolayısı ile şöyle bir deyiş vardır, reklamın kötüsü olmaz derler.<br />

Buna inanırsınız ya da inanmazsınız; ama insan haklarını bütün bu tartışmalar en azından<br />

gündemin ortasına koyuyor, tartışmaya yol açıyor. Evet, herkes tarafından sevilmeyi beklemeyin;<br />

ama insanların ihtiyaçlarına cevap vermeye hazır olun.<br />

Afarin SHAHIDZADEH<br />

İnandırıcılık konusuna dayandınız. Tabii önemli olan sizin bağımsızlık ve objektif liğinizi<br />

göstermektir. Evet web sayfanızda çok şey yapabilirsiniz, ama başkaları bunu okuduğunda<br />

görür ki bu sizin kurumunuzda bir bağımsızlık veya bir objektif lik yok. Sürekli<br />

olarak ulusal insan hakları kurumlarının web siteleri izlenir. Mesela UÖM’ler yani ulusal<br />

önleme mekanizmaları basın açıklamaları yapıyorlar ve bu basın açıklamalarında tutuklular,<br />

kendilerine verilen iyi yemekten dolayı cezaevlerinde hükümete teşekkür ettiklerini<br />

açıklıyorlar vs. gibi. Dolayısıyla bağımsızlık ve objektif lik bence en önemli konudur.<br />

Mohamed ESSABBAR<br />

Ulusal insan hakları kurumları Paris Prensipleri’yle uyumlu bir şekilde çalışmak zorunda<br />

ve burada dikkate alınan, çalışma koşulları çerçevesinde insan haklarının bölünmezliği<br />

vurgulanmalı, tarafsız olmalı kurumlar ve aynı zamanda yaptıkları işlerde dürüst<br />

olmalılar. Dolayısıyla bağımsızlık da önemli, çok önemli hem de. Ve ulusal insan hakları<br />

kurumları her türlü faaliyetlerine müdahale edecek bir olaya mahal vermemeli. Mesela<br />

158


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

bazen bu kurumlar daha fazla fon talebinde bulunabilirler. Yani bütçe sıkıntılarına tabii<br />

tutulmamalılar. Bu şekilde ulusal insan hakları kurumlarının rolleri ve işlevleri oldukça<br />

profesyonel bir şekilde yapılmalıdır. Ve bu kurumlar mevzuatın niteliğini, kalitesini iyileştirmek<br />

için çaba göstermeli ve ulusal insan hakları kurumlarının görevleri sadece ve<br />

sadece ihlalleri önlemekle sınırlı kalmamalıdır. Şikâyetleri ele almak ve şikâyetleri dosyalamakla<br />

sınırlı olmamalıdır. Aynı zamanda ihlallere ilişkin bir de analiz yapılmalıdır<br />

insan hakları kurumları tarafından. Yani burada bir sistematik olgu var mı? Bu analizi<br />

yaptıktan sonra insan hakları kurumları ilgili yapısal reformlara ilişkin de önerilerini<br />

dile getirmelidir ve ayrımcılık yapılmaması ilkesi ulusal insan hakları kurumlarının vatandaşların<br />

taleplerini yerine getirirken dikkate almaları gereken en önemli ilkedir. Bu<br />

kurumlar aynı zamanda ne ölçüde ulusal politikalarının insan hakları yaklaşımını ve<br />

insan hakları perspektifini yansıttığını gözlemlemeli, sorgulamalıdırlar. Özel olarak da<br />

hassas gruplara öncelik verilmelidir. Bunların arasında kadınlar var, çocuklar var ve engelliler<br />

var tabii, cezaevlerindeki mahkûmlar var, akıl sağlığı yerinde olmayan kişiler var<br />

ve bu konuda engelli olanlar var ve göçmenler ve yaşlılar. Bir de etnik ve dini azınlıklar<br />

var. Bunların her biri ulusal insan hakları kurumlarının çalışmasında odak noktasını<br />

oluşturmalı. Ayrıca insan hakları kurumları diğer ulusal kurumların, diğer ülkelerdeki<br />

kurumların en iyi, en mükemmel uygulamaları konusunda da bilgi sahibi olmalı. Zaman<br />

zaman bazılarıyla deneyim teatisinde bulunmalıdırlar.<br />

Levent KORKUT<br />

Çok teşekkürler efendim, vaktimiz kalmadı; ama ben size sözü vereceğim. Başka? Evet.<br />

Ben BUCKLAND<br />

Çok hızlı konuşacağım efendim, sadece şunu söylemek istiyorum.<br />

Levent KORKUT<br />

Vaktimiz kalmadı maalesef. Bütün süreleri aştık. Geçtik. Oturumu sizin görüşlerinizi<br />

aldıktan sonra kapatacağız.<br />

Ben BUCKLAND<br />

Şimdi inandırıcılık konusuna geliyorum. Dün sanıyorum bir arkadaşımız çok önemli<br />

bir noktaya değindi. İngiltere’de medyanın belli bir bölümü insan haklarına karşı son<br />

derece düşmanca yaklaşıyor; ama buna karşı en büyük, en önemli savunma kanıta<br />

dayalı iddiaları sunmak. Çünkü biz görevimizi yaparken bu kurumların çalışmalarını<br />

beğenmeyen, onlara engel olmaya çalışan, onların karşısında olan bir takım medya ve<br />

hükümet kuruluşu olacaktır. Dolayısıyla burada mesela çocuk ve göçmenlerin tutuk-<br />

159


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

luluğu durumuyla ilgili ve bir insan hakları ulusal kurumu tarafından yayınlanan rapora<br />

ilgili hükümet itiraz etti; ama burada söylenilen raporlarda itiraz edilecek hiçbir<br />

konu yoktu. Çünkü söylenen her şey kanıt belgelerle belirlenmiş, saptanmıştı.<br />

Levent KORKUT<br />

Evet, hepinizin katkıları için gerçekten çok teşekkür etmek istiyoruz. Bizim için çok değerli<br />

ve sanırım birbirimizden de çok şey öğreniyoruz. Bizim için sizin söyledikleriniz, sizin<br />

deneyiminiz, önerileriniz, görüşleriz fevkalade yol gösterici olacak. Onun için hepinize<br />

ayrı ayrı teşekkür etmek isterim. Bu aynı zamanda bir dayanışma oturumu oldu. Ulusal<br />

insan hakları kurumları arasında bir dayanışma gösterisi oldu. Bir sonraki etkinliğimizde<br />

yeniden sizleri aramızda görmek istiyoruz. Umarım birlikte daha sık, daha yakın çalışma<br />

imkânı bulabiliriz. Çok teşekkür ederiz. Şimdi efendim, sözü ve mikrofonu Hikmet Tülen<br />

Beye vermek istiyorum, İnsan Hakları Kurumu Başkanı. Belki kendisinin de söyleyecek<br />

birkaç sözü vardır, sizinle paylaşmak istediği bazı fikirleri vardır bu kapanış oturumunda.<br />

Hikmet TÜLEN<br />

Aslında Levent Bey hepimizin duygularını ifade edecek şekilde kapanış konuşmasını<br />

yaptı. Benim çok fazla ekleyeceğim bir şey yok aslında; ama şu anda aklıma gelen<br />

bir iki şeyi söyleyebilirim. Defterimin son sayfasına geldim. Şunu demek istiyorum,<br />

söylediklerinizden çok yararlandım, notlar aldım. Ayrıca şunu da söyleyeyim doğrusu<br />

bu konferansın hazırlıklarına 6 ay kadar önce başlamıştık ve bugüne ulaşabilmek,<br />

konferansı gerçekleştirebilmek oldukça yoğun bir çalışma gerektirdi. Doğrusu bu iki<br />

günlük oturumların sonucunda bütün çabaların fazlasıyla karşılığını aldığımızı çok<br />

net olarak söyleyebilirim. Dolayısıyla bu tür toplantıları tekrar yapmak konusunda<br />

motive olduğumuzu da söyleyebilirim. Tekrar hepinize çok içten teşekkürlerimizi sunuyoruz,<br />

tekrar görüşmek istiyoruz, çok sağ olun.<br />

Khalid RAMLI<br />

Son bir söz efendim izninizle, son bir söz. Katılımcılar da kendi adlarına konuşmama<br />

izin verirlerse ben de sizlere teşekkür etmek istiyorum, bütün katılımcılar adına. Türkiye<br />

İnsan Hakları Kurumu’na teşekkür etmek istiyorum, Hikmet Bey’e, kendisinin<br />

şahsına özellikle teşekkür etmek istiyorum, bütün oturumlarda bizimle beraberdi, büyük<br />

bir dikkatle konuşmaları dinledi. Ve bu aslında ulusal insan hakları kurumlarının<br />

sahip olmadığı, sıklıkla sahip olmadığı, ender bir haslet oluyor efendim. Çok teşekkür<br />

ediyoruz size bunun için ve davetiniz için de çok teşekkür ediyoruz ve mükemmel organizasyon<br />

için de teşekkür ediyoruz. İdari personele teşekkür ediyoruz, kurumlarda<br />

bütün çalışanlara, komiserlere, üyelere de ayrıca teşekkür ediyoruz. Ve umarım sizler<br />

ulusal bir insan hakları kurumu olarak görevlerinizde başarı kazanırsınız ve Türkiye’deki<br />

insan haklarına hizmet etmiş olursunuz, çok teşekkürler.<br />

160


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

KATILIMCI LİSTESİ<br />

Katılımcı Unvan Kurum / Kuruluş<br />

Abdurrahman EREN İnsan Hakları Kurulu Üyesi Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Abdurrahman ÜNLÜ Ankara Şube Başkanı MAZLUMDER<br />

Afarin SHAHİDZADEH Başkan Yardımcısı BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği<br />

Ali ULUSOY Akademisyen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi<br />

Ali Yasin SERDAR Temsilci UHİM<br />

Ali Yavuz BİRİNCİOĞLU Uzman<br />

Başbakanlık Kanunlar ve<br />

Kararlar Genel Müdürlüğü<br />

Andaç AKIN<br />

Sosyolog<br />

Türkiye Çocuklara<br />

Yeniden Özgürlük Vakfı<br />

Artuk ARDIÇOĞLU Akademisyen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi<br />

Aydın BİNGÖL İkinci Başkan Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Barış KARACASU Temsilci İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP)<br />

Ben BUCKLAND Uzman<br />

Association for the Prevention of<br />

Torture (APT)<br />

Bengü Merve DERİN Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Carmen COMAS-MATA<br />

MIRA<br />

Kamu Denetçiliği Kurumu<br />

Direktörü<br />

İspanya Ombudsmanı<br />

Christina HOF Uzman Araştırmacı İşkenceyi Önleme Ulusal Ajansı<br />

Cynthia BROPHY<br />

CEO<br />

Yeni Zelanda İnsan Hakları<br />

Komisyonu<br />

Çiğdem ÇELİK Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Ekin BOZKURT ŞENER Uzman Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Emine Burcu SİNOPLU Tetkik Hâkimi HSYK<br />

Emma SINCLAIR Temsilci İnsan Hakları İzleme Örgütü<br />

Erol PATAN Uzman Avrupa Birliği Bakanlığı<br />

Ertuğrul YAZAR Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Esra YAKAR Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Ezgi KAŞKAVAL Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Feray SALMAN Temsilci İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP)<br />

Feyza Gülru TETİK 3. Kâtip Dışişleri Bakanlığı<br />

161


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Katılımcı Unvan Kurum / Kuruluş<br />

Filiz KARTAL<br />

Akademisyen<br />

TODAİE İnsan Hakları ve<br />

Vatandaşlık Çalışmaları Merkezi<br />

Gizem ZEREN Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Göknur AKÇADAĞ<br />

Daire Başkanı<br />

Göktan KOÇYILDIRIM Çocuk Koruma Sorumlusu UNICEF<br />

Gülden SÖNMEZ<br />

Temsilci<br />

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı<br />

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü<br />

İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani<br />

Yardım Vakfı (İHH)<br />

Günal KURŞUN Başkan İnsan Hakları Gündemi Derneği<br />

Habibe KARA Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Hacı Ali AÇIKGÜL<br />

Daire Başkanı<br />

Hakan TAHMAZ Temsilci Barış Meclisi<br />

Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Daire<br />

Başkanlığı<br />

Hamza AKYÜZ Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Hasan ULUSOY Genel Müdür Dışişleri Bakanlığı<br />

Havva Denge AKAL<br />

ARDIÇOĞLU<br />

Avukat<br />

Ankara Barosu<br />

Hikmet TÜLEN Başkan Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Homero Matthew P.<br />

RUSIANA<br />

Hümeyra IŞIK<br />

Alan Çalışmaları Ofis<br />

Direktörü<br />

Tetkik Hâkimi<br />

Filipinler Ulusal İnsan Hakları<br />

Komisyonu<br />

Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri<br />

Genel Müdürlüğü<br />

Ioanna KUÇURADİ Akademisyen Maltepe Üniversitesi<br />

İrfan GÜVEN İnsan Hakları Kurulu Üyesi Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Janet ANDERSON-BIDOIS<br />

Baş Yönetici<br />

Yeni Zelanda İnsan Hakları<br />

Komisyonu<br />

Jashina MUJKANOVİÇ Danışman UNDP İstanbul Temsilcisi<br />

Jedidah WARUHIU<br />

John COREY<br />

Kagwiria MBOGORI<br />

Khalid RAMLI<br />

Komisyoner<br />

Komisyon Üyesi<br />

Başkan<br />

<strong>Uluslararası</strong> İlişkiler ve<br />

İşbirliği Dairesi Başkanı<br />

Kenya Ulusal İnsan Hakları<br />

Komisyonu<br />

Kuzey İrlanda İnsan Hakları<br />

Komisyonu<br />

Kenya Ulusal İnsan Hakları<br />

Komisyonu<br />

Fas Ulusal İnsan Hakları Konseyi<br />

162


Ulusal İnsan Hakları Kurumları <strong>Konferansı</strong><br />

Katılımcı Unvan Kurum / Kuruluş<br />

Kristian BRAKEL Temsilci Heinrich Böll Foundation<br />

Levent KORKUT İnsan Hakları Kurulu Üyesi Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Lütfi GÜRGEN Tetkik Hâkimi Yargıtay<br />

Marcin KUSY Uzman Polonya Kamu Denetçiliği Kurumu<br />

Mehmet AKTAŞ Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Mehmet Alp DİDİNMEZ Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Mehmet KASAP Başkan Hukuk ve Hayat Derneği<br />

Melanie FIELD<br />

Kurumsal İlişkiler Müdürü<br />

İngiltere Eşitlik ve İnsan Hakları<br />

Komisyonu<br />

Meral ÇILDIR Genel Başkan Yardımcısı İnsan Hakları Derneği (İHD)<br />

Meral KÖKSAL Memur Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Merve SİSLİ Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Mesut KARABULUT Şube Müdürü Jandarma Genel Komutanlığı<br />

Mohammed ESSABBAR Genel Sekreter Fas Ulusal İnsan Hakları Konseyi<br />

Murat KÖYLÜ Temsilci Kaos GL Derneği<br />

Nahit GEZGİN Raportör Anayasa Mahkemesi<br />

Nalan ÖZDEMİR Delege AB Delegasyonu<br />

Nesrin ÖZTÜRK Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Neşe ŞAHİN Akademisyen Maltepe Üniversitesi<br />

Nezir AKYEŞİLMEN Akademisyen Selçuk Üniversitesi<br />

Nihat BULUT İnsan Hakları Kurulu Üyesi Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Nisan KUYUCU<br />

Araştırma Görevlisi<br />

Ankara Üniversitesi SBF İnsan<br />

Hakları Merkezi<br />

Nurullah ÖZGÜL Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Ömer Faruk KÜÇÜK Temsilci UHİM<br />

Ömer MÜSLÜMANOĞLU<br />

Adli Tıp Kurumu Başkan<br />

Yardımcısı<br />

Adli Tıp Kurumu<br />

Ömer ÖZBEY Komiser Yardımcısı Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı<br />

Özlem DEMİR Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Ruhşen DOĞAN YILDIZ<br />

Genel Sekreter<br />

Toplum ve Hukuk Araştırmaları<br />

Vakfı<br />

163


Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Katılımcı Unvan Kurum / Kuruluş<br />

Sani YILDIRIM Avukat Türkiye Barolar Birliği<br />

Selamet İLDAY İnsan Hakları Kurulu Üyesi Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Selçuk ŞATANA İl Göç Uzmanı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü<br />

Selvet ÇETİN Uzman SDE<br />

Semahat SEVİM Temsilci Heinrich Böll Foundation<br />

Serhat KOCA Avukat Milli Savunma Bakanlığı<br />

Serpil ÇAKIN Kamu Denetçisi Kamu Denetçiliği Kurumu<br />

Shri Cyriac JOSEPH<br />

Başkan Vekili<br />

Sibel ÖZEN Avukat KEİG/KADAV<br />

Siobhan MULLALLY<br />

Komisyon Üyesi<br />

Hindistan Ulusal İnsan Hakları<br />

Komisyonu<br />

İrlanda Eşitlik ve İnsan Hakları<br />

Komisyonu<br />

Stephanie NAWYN Akademisyen Michigan State University<br />

Şule ÜLKER<br />

Talat KIYMAZ<br />

Daire Başkanı<br />

Genel Sekreter<br />

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı<br />

Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel<br />

Müdürlüğü<br />

<strong>Uluslararası</strong> Sivil Toplumu<br />

Destekleme ve Geliştirme Derneği<br />

Taner KILIÇ Başkan <strong>Uluslararası</strong> Af Örgütü Türkiye Şubesi<br />

Turgut TARHANLI Akademisyen / Dekan Bilgi Üniversitesi<br />

Tülay YALÇIN İNCİ Hukuk Müşaviri Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu<br />

Uğur TUNCER AB Uzman Yardımcısı İçişleri Bakanlığı<br />

Ümit FIRAT Temsilci Helsinki Yurttaşlar Derneği<br />

Vahap DARENDELİ Danışman Başbakanlık<br />

Victoria PALAV Temsilci İspanya Ombudsmanı<br />

Ville FORSMAN Temsilci Raoul Wallenberg Enstitüsü<br />

Yavuz GÜÇTÜRK Araştırmacı SETA<br />

Yusuf Şevki HAKYEMEZ İnsan Hakları Kurulu Üyesi Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Zehra GÜLEÇ Uzman Yardımcısı Türkiye İnsan Hakları Kurumu<br />

Zelal AYMAN<br />

Koordinatör<br />

Kadının İnsan Hakları Yeni<br />

Çözümler Derneği<br />

Zeynep DURAN<br />

Yasama Uzmanı<br />

TBMM İnsan Haklarını İnceleme<br />

Komisyonu<br />

164


KONFERANSDAN FOTOĞRAFLAR<br />

KONFERANSDAN FOTOĞRAFLAR<br />

165


KONFERANSDAN FOTOĞRAFLAR<br />

KONFERANSDAN FOTOĞRAFLAR<br />

166


KONFERANSDAN FOTOĞRAFLAR<br />

KONFERANSDAN FOTOĞRAFLAR<br />

167


www.tihk.gov.tr

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!