TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ HUKUK DERGİSİ

2015-2 2015-2

25.12.2015 Views

Türkiye Noterler Birliği gerekir. Davacı, bunun karşılığını, illâ para olarak talep edecekse, sabit bir rakam olarak, davanın başında, dava dilekçesinde ifade etmek durumundadır. Bu tutarın, zaman içerisinde artması ya da azalması söz konusu olmaz. Çünkü, manevî tazminat adı altında talep edilen para, asla uğranılan manevî zararın birebir karşılığını teşkil etmez 60 . Kaldı ki, manevî tazminatın, maddî tazminattan farklı olarak, telafi işlevinden öte, tatmin ve hatta cezalandırma işlevleri de bulunmaktadır 61 . O halde, doğası gereği de, manevî tazminat alacakları, belirsiz alacak davasına konu kılınabilecek bir niteliğe sahip değildir. Öte yandan, bedensel, yani maddî zararın, zaman içerisinde artması ya da kronik bir boyut kazanması sebebiyle, uğranılan ve dava yoluyla tazmin edilmesi istenen manevî zarardan farklı olarak, yeni bir ruhî elem, üzüntü ya da acı ortaya çıkmışsa, bu manevî zarar, ilkinden, tümüyle ayrı ve bağımsız bir kimlik taşıyacağı için, ayrı bir tazminat davasına da konu kılınabilir. Yani, sözü edilen hal, manevî zararın, zaman içerisinde artma eğilimi gösterebileceğinin ve zamana yayılabileceğinin bir kanıtı olarak değerlendirilemez. Çünkü, bu durumda, tek bir zararın varlığından değil; müstâkil ve ardışık bir nitelik taşıyan, iki ayrı manevî zararın varlığından bahsedilmek gerekir. Sözü edilen hâlde, özellikle dava konuları farklılık gösterdiği için, derdestlik iddiasının ileri sürülmesi de mümkün olmaz. 60 Ertaş, Ş.: Manevi Tazminatın Hukukî Niteliği ve Miktarının Tespiti (Prof. Dr. İlhan E. Postacıoğlu’na Armağan, İstanbul 1990, s.65-111), s.80-81. Bu durumu Saymen, şu şekilde veciz bir şekilde ifade etmektedir: “…Bir kimseye manevî bir zarar ika edilince mezkur zarar nakden ne kabili takdir, ne de kabili tazmindir (tamirdir); fakat şüphe yok ki, fena veya acı bir his iyi ve tatlı bir his ile tatmin ve telâfi edilebilir. Binaenaleyh, acı çeken bir kimsenin iztirabını bir miktar para büsbütün izale etmez ise de, bu parayla elde edebileceği meserret bu acısını bir derece tahfif ve tehvin eder. Burada zarar ziyan tamir edici değil, tatmin edicidir. Hükmedilen bu parayla manevî zarara maruz kalan kimse arzusu, zevki ve tabiatına göre kendisine tatlı hisler temin edecek ve bunlar acı hisleri ve iztirapları telâfi edecektir. …Binaenaleyh iztirap hislerinde para zati mahiyet ve kıymetiyle değil, belki de mübadele kıymetinin temin ettiği her türlü şeyle tatmin ve telâfi edecektir.”, Saymen, F. H.: Manevi Zarar ve Tazmini Sureti, İstanbul 1940, s.92- 93. 61 Franko, N.: Şeref ve Haysiyete Tecavüzden Doğan Manevi Zararın Tazmini, Ankara 1973, s.123-124. Tandoğan, H.: Türk Mesuliyet Hukuku, Ankara 1961, s.330-331. Manevi tazminatın tatmin işlevinin baskın olduğu yönünde bkz.: Kılıçoğlu, A.: Şeref, Haysiyet ve Özel Yaşama Basın Yoluyla Saldırılardan Hukuksal Sorumluluk, Ankara 1982, s.244. 26 | Hukuk Dergisi / 2015-2

Prof. Dr. Süha TANRIVER III. İşçi Alacakları Bakımından Belirsiz Alacak Davası Kurumunun Değerlendirilmesi Teoride ve uygulamada en çok sorun, işçi alacakları bakımından, belirsiz alacak davalarının uygulanma alanının tâyini noktasında ortaya çıkmıştır. Bir görüş 62 , işçinin, ücretini ve çalışma süresinin ne olduğu hususlarını, kişisel menfaatini ilgilendirmesi sebebiyle, en iyi bilecek kişi konumunda bulunmasından hareketle, işçi alacakları bakımından, herhangi bir belirsizlikten bahsedilemeyeceğini, gerekçe göstererek, ücret, yıllık ücretli izin, fazla çalışma ücreti, ihbar ve kıdem tazminatı alacaklarının, belirsiz alacak davası yoluyla ileri sürülmesinin mümkün olmadığı yönündedir. Hatta bu görüşün savunucusuna göre, bu tür alacaklara ilişkin taleplerin, kısmî dava yoluyla dahi ileri sürülebilmesine olanak tanımamak gerekir 63 . Diğer görüş ise, işçinin korunması ilkesinden hareketle, alacağının tartışmalı olduğu, resmi sürece sadık kalınmadığı, işverenin maddî hukuktan kaynaklanan belge düzenleme yükümlülüğüne aykırı davrandığı, alacağının bir kısmının zamanaşımına uğradığı veya tutarının ispatında güçlükle karşılaşılabildiği durumlar ile hesap bilirkişisine gidilmesini gerektiren her durumda, işçi alacakları bakımından, belirsiz alacak davası kurumuna müracaat edilebileceği yönündedir 64 . 62 Pekcanıtez – Belirsiz Alacak Davası, s. 46-47. 63 Pekcanıtez – Belirsiz Alacak Davası, s. 46-47. 64 Çil/Kar, s. 32-34, 71-72, 75, 96, 101, 114, 116; Yavaş, s. 70; Karaca/Yağcı, s. 188-189, 193-199; “…Genel mahiyette bu açıklamalardan sonra işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olmayacağı noktasında Dairemizce belirlenen kriterler aşağıdaki gibidir; Kıdem tazminatı hesabı için, işçinin çalıştığı süre, fasılalı çalışma olup olmadığı, bu süre içinde ihbar önelini altı hafta aşan istirahat raporu alınıp alınmadığı, ücretsiz izin uygulaması olup olmadığı, grevde geçen sürenin varlığı, işçinin son ücreti, ücretin eki niteliğindeki ödemelerin son bir yıllık toplamı, işçiye sağlanan ayni hakların parasal değeri ve son bir yıllık ortalaması, ücretin eki mahiyetindeki ödemelerin devamlılık arz edip etmediği gibi konuların net olarak bilinebilmesi gerekir. Bu yüzden hesabın unsurlarına dair sözü edilen bir veya birkaç konuda belirsizlik halinde kıdem tazminatının başlangıçta tam olarak ve tamamen belirlenmesi mümkün olamaz. HMK’nun 107. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere alacaklının “alacağının tamamını tam olarak” tespiti mümkün değildir. Bu nedenle hesabın unsurlarındaki tartışma ve belirsizlik, alacağın da belirsiz olması sonucunu doğurur. Ancak ücret ve eklerine dair tartışma kıdem tazminatı tavan sınırlaması sebebiyle sonuca etkili değilse, kıdem tazminatının belirsiz alacak da- Hukuk Dergisi / 2015-2 | 27

Türkiye Noterler Birliği<br />

gerekir. Davacı, bunun karşılığını, illâ para olarak talep edecekse, sabit<br />

bir rakam olarak, davanın başında, dava dilekçesinde ifade etmek<br />

durumundadır. Bu tutarın, zaman içerisinde artması ya da azalması söz<br />

konusu olmaz. Çünkü, manevî tazminat adı altında talep edilen para,<br />

asla uğranılan manevî zararın birebir karşılığını teşkil etmez 60 . Kaldı<br />

ki, manevî tazminatın, maddî tazminattan farklı olarak, telafi işlevinden<br />

öte, tatmin ve hatta cezalandırma işlevleri de bulunmaktadır 61 .<br />

O halde, doğası gereği de, manevî tazminat alacakları, belirsiz<br />

alacak davasına konu kılınabilecek bir niteliğe sahip değildir. Öte<br />

yandan, bedensel, yani maddî zararın, zaman içerisinde artması ya da<br />

kronik bir boyut kazanması sebebiyle, uğranılan ve dava yoluyla tazmin<br />

edilmesi istenen manevî zarardan farklı olarak, yeni bir ruhî elem,<br />

üzüntü ya da acı ortaya çıkmışsa, bu manevî zarar, ilkinden, tümüyle<br />

ayrı ve bağımsız bir kimlik taşıyacağı için, ayrı bir tazminat davasına da<br />

konu kılınabilir. Yani, sözü edilen hal, manevî zararın, zaman içerisinde<br />

artma eğilimi gösterebileceğinin ve zamana yayılabileceğinin bir kanıtı<br />

olarak değerlendirilemez. Çünkü, bu durumda, tek bir zararın varlığından<br />

değil; müstâkil ve ardışık bir nitelik taşıyan, iki ayrı manevî zararın<br />

varlığından bahsedilmek gerekir. Sözü edilen hâlde, özellikle dava konuları<br />

farklılık gösterdiği için, derdestlik iddiasının ileri sürülmesi de<br />

mümkün olmaz.<br />

60 Ertaş, Ş.: Manevi Tazminatın Hukukî Niteliği ve Miktarının Tespiti (Prof. Dr.<br />

İlhan E. Postacıoğlu’na Armağan, İstanbul 1990, s.65-111), s.80-81. Bu durumu<br />

Saymen, şu şekilde veciz bir şekilde ifade etmektedir: “…Bir kimseye manevî bir<br />

zarar ika edilince mezkur zarar nakden ne kabili takdir, ne de kabili tazmindir<br />

(tamirdir); fakat şüphe yok ki, fena veya acı bir his iyi ve tatlı bir his ile tatmin<br />

ve telâfi edilebilir. Binaenaleyh, acı çeken bir kimsenin iztirabını bir miktar para<br />

büsbütün izale etmez ise de, bu parayla elde edebileceği meserret bu acısını bir<br />

derece tahfif ve tehvin eder. Burada zarar ziyan tamir edici değil, tatmin edicidir.<br />

Hükmedilen bu parayla manevî zarara maruz kalan kimse arzusu, zevki ve tabiatına<br />

göre kendisine tatlı hisler temin edecek ve bunlar acı hisleri ve iztirapları<br />

telâfi edecektir. …Binaenaleyh iztirap hislerinde para zati mahiyet ve kıymetiyle<br />

değil, belki de mübadele kıymetinin temin ettiği her türlü şeyle tatmin ve telâfi<br />

edecektir.”, Saymen, F. H.: Manevi Zarar ve Tazmini Sureti, İstanbul 1940, s.92-<br />

93.<br />

61 Franko, N.: Şeref ve Haysiyete Tecavüzden Doğan Manevi Zararın Tazmini,<br />

Ankara 1973, s.123-124. Tandoğan, H.: Türk Mesuliyet Hukuku, Ankara 1961,<br />

s.330-331. Manevi tazminatın tatmin işlevinin baskın olduğu yönünde bkz.: Kılıçoğlu,<br />

A.: Şeref, Haysiyet ve Özel Yaşama Basın Yoluyla Saldırılardan Hukuksal<br />

Sorumluluk, Ankara 1982, s.244.<br />

26 | Hukuk Dergisi / 2015-2

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!