TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ HUKUK DERGİSİ

2015-2 2015-2

25.12.2015 Views

Türkiye Noterler Birliği geniş ölçüde bir takdir hakkının tanınmış olması, bu tür taleplerin, belirsiz alacak davasına konu kılınmaya en uygun talepler olduğu anlamına, asla gelmez yahut bu şekilde bir genellemeye gidilmesini, tek başına mümkün kılmaz 58 . Öte yandan, manevî tazminat talepleri bağlamında, yerine, tecavüzün kınanıp basın yoluyla duyurulması yahut zarar verenin, zarar görenden özür dilemesi gibi diğer bir tazmin biçimini de ikame edebilir yahut parasal meblağın ödenmesine hükmedilmesinin yanına bu tazmin biçimlerinden birisini de ilâve edebilir (TBK. m.58, II ve m.56). Kendisine işaret edilmiş olan bu durum da, manevî tazminat taleplerinin, nitelik itibari ile maddî tazminat taleplerinden farklılık gösterdiğinin ve dolayısıyla kısmî dava bağlamında irdelemede bulunulurken, manevî tazminatın, maddî tazminatla aynı işleme tâbi tutulmasının doğru olamayacağının bir başka göstergesini teşkil eder. Çünkü, manevî tazminat alacağının bir para alacağı şeklinde ifade ediliyor olması, asla, tazminat olarak talep edilen paranın, uğranılan manevî zararın, birebir karşılığı olduğu anlamına gelmez. Karş.: Nomer, H. N.: Manevî Tazminat Alacağında Kısmî Dava Açmak Mümkün müdür? (İÜHFM., 2002/1-2, s.221-229), s.225-229. Öte yandan, ağır bedensel zarara uğrama dolayısıyla duyulan ruhî elem, şiddetli acı ve üzüntünün gideriminin temini amacıyla, bir manevî tazminat davasının açılıp görülmeye başlanılmasından sonraki evrede, bedensel zararın artması veya kronik bir boyut kazanması sebebiyle, yeni bir ruhî elem, üzüntü veya acı ortaya çıkmışsa, bu, ilk manevî zarardan, tümüyle ayrı ve bağımsız bir kimlik taşıyıp; ortaya çıkan yeni bir manevî zarar konumunda bulunduğu için, başlı başına tazminat davasına konu kılınabilir. Sözü edilen halde, dava sebebi ve dava konusu farklılık göstereceği için, derdestlik iddiasının, ileri sürülmesi de mümkün olmaz. Yargıtay’ın müstakâr uygulaması da, manevî tazminat davalarının, kısmî dava şeklinde açılamayacağı yönündedir, bkz.: “…Ancak, hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen ruhi elem ve üzüntüler o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir. Bu itibarla manevî zararın ödetilmesi istemini kapsayan manevî tazminatın bölünmesi, bir kısmının dava edilerek mütebakisinin saklı tutulması sonradan hesabı gerektirmediği için, bu tazminatın niteliğine uygun düşmez…. Bu itibarla, davacı, daha sonra saklı tuttuğu manevî tazminat istemi hakkında ek dava açamaz” (HGK., 2.7.1980, 3/1477-2113, YKD., 1980/11, s.1461-1462). “Hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir. Başka bir anlatımla üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle, manevî tazminatın bölünmesi, bir kısmın dava konusu yapılması, kalanın saklı tutulması olanağı yoktur. Niteliği itibari ile manevî tazminat bölünemez, bir defada istenilmesi gerekir. Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşleri de bu doğrultudadır.” (21. HD., 1.12.1995, 7525-7393, Kuru, s.1535-1526; aynı yönde bkz.: 21. HD., 6.4.1999, 1305/2110, Manisa BD., 1999/71, s.95). 58 Aynı yönde: Yavaş, s. 65-66, Karaaslan, V.: Manevi Tazminat Davaları Belirsiz Alacak Davası Olarak Açılabilir mi? (Legal Medeni Usul ve İcra-İflâs Hukuku Dergisi, 2014/3, s. 37-58), s. 52-55; Kılıçoğlu – Borçlar, s. 880. Nitekim, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 08.10.2013 gün ve 10119/18256 sayılı kararında, manevi tazminat davalarının, belirsiz alacak davası şeklinde açılamayacağına açıkça işaret etmiştir. Anılan karara göre, “…Manevi tazminat, kişinin çekmiş olduğu, fiziksel ve manevi acıları indirmeyi, hafifletmeyi amaçlar. Bu tazminat, bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığıdır. Bu tazminat türü, kişinin haksız eylem sonucu duyduğu acı ve elemin giderilmesini amaçladığı için, zarar gören kişi, öngördüğü miktarı belirleyerek istemde bulunabilir. Manevi zarar, haksız eylemin sonucunda, uğranılan kişilik değerlerindeki azalmanın karşılığı olduğu ve zararı gören tarafından 24 | Hukuk Dergisi / 2015-2

Prof. Dr. Süha TANRIVER davacının tazminat talebinin, genelde, parasal bir rakamla ifade ediliyor olması, onun konusunu, her durumda, bir para alacağının oluşturduğu anlamına da gelmez. Sözü edilen durum, esasında, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan düzenlemenin işlerlik kazanmasının doğal bir sonucudur. Bunun yanı sıra, parasal bir manevî tazminat talebi, manevî zararın, asla, birebir karşılığı da değildir. Öte yandan, manevî tazminatın konusu, her zaman, bir para alacağı da değildir; paradan başka bir şey de olabilir. Salt para alacakları bakımından uygulanma alanı bulan belirsiz alacak davası kurumu, konusu paradan başka bir şey olan talepler bakımından ise, zaten gündeme dahi gelemez 59 . Dolayısıyla, maddî tazminatta geçerlilik taşıyan ilke ve kuralların, bu bağlamda da işlerlik kazanması mümkün olmaz. Kaldı ki; manevî tazminat olarak, belirli bir meblağ talep edilmiş bulunsa bile, hâkim, somut olayın koşullarını ve tarafların özel durumlarını dikkate alarak, bu parasal meblağın ödenmesi yerine, zararın diğer bir giderim biçimini de kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verip; bu kararın yayınlanmasına hükmedebilir (TBK. m.58, II). Ayrıca, manevî zarar, doğası gereği bir bütünlük arz eder; hukuka aykırı bir fiil yüzünden, o anda duyulan ruhî elem, üzüntü ve acıyı ifade eder; fiilin işlendiği tarihte yaşanan veya yaşanılması gereken bir haldir; zamana yayılmaz. Dolayısıyla, bir seferde, toptan talep edilmesi da, takdir ve tayin edilebilir bulunduğu için, birden fazla bölümler halinde istenemez… İş kazasında zarar gören davacı, davanın açıldığı tarihte, manevi tazminat alacağının miktarını, kendisi belirlediğinden, davanın açıldığı tarihte, alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu, söylenemez. O halde, manevi tazminat istemi, manevi tazminatın bölünmezliği kuralına aykırı bir biçimde, kısmi veya belirsiz alacak davası olarak açılamaz ve manevi zararın HMK’nın 107. maddesine göre, dava yoluyla da tespiti istenemez.” (Yılmaz, H. / Kalemer M.: Yargıtay’ın Sosyal Güvenlik Hukukuna İlişkin Emsal Kararları, Ankara 2014, s. 361-364). Budak ise, ilke olarak, manevî tazminat davalarının, belirsiz alacak davası şeklinde açılamayacağına vurgu yaptıktan sonra, manevi tazminatın sebebini oluşturan zararın gelişmekte olduğu (örneğin, haksız fiil mağduru davacının, tıbbî tedavisinin ne şekilde sonuç vereceğinin tahmin edilemediği) hallerde, manevi tazminat davalarının da, belirsiz alacak davası şeklinde açılmasına olanak tanınması gerektiği kanısındadır (Budak, s. 84-85). 59 Pekcanıtez, H.: Belirsiz Alacak Davası (Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2009, Özel Sayı, Prof. Dr. Bilge Umar’a Armağan II, İzmir 2010, s. 509-552), s. 528; Budak, s. 85; Özkaya-Ferendeci, s. 355, aynı yönde, bkz.: 9. HD.’nin 11.02.2015 günlü ve 589/5718 sayılı kararı. Hukuk Dergisi / 2015-2 | 25

Prof. Dr. Süha TANRIVER<br />

davacının tazminat talebinin, genelde, parasal bir rakamla ifade ediliyor<br />

olması, onun konusunu, her durumda, bir para alacağının oluşturduğu<br />

anlamına da gelmez. Sözü edilen durum, esasında, Hukuk Muhakemeleri<br />

Kanunu’nun 119. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer<br />

alan düzenlemenin işlerlik kazanmasının doğal bir sonucudur. Bunun<br />

yanı sıra, parasal bir manevî tazminat talebi, manevî zararın, asla, birebir<br />

karşılığı da değildir. Öte yandan, manevî tazminatın konusu, her<br />

zaman, bir para alacağı da değildir; paradan başka bir şey de olabilir.<br />

Salt para alacakları bakımından uygulanma alanı bulan belirsiz alacak<br />

davası kurumu, konusu paradan başka bir şey olan talepler bakımından<br />

ise, zaten gündeme dahi gelemez 59 . Dolayısıyla, maddî tazminatta geçerlilik<br />

taşıyan ilke ve kuralların, bu bağlamda da işlerlik kazanması<br />

mümkün olmaz. Kaldı ki; manevî tazminat olarak, belirli bir meblağ<br />

talep edilmiş bulunsa bile, hâkim, somut olayın koşullarını ve tarafların<br />

özel durumlarını dikkate alarak, bu parasal meblağın ödenmesi yerine,<br />

zararın diğer bir giderim biçimini de kararlaştırabilir veya bu tazminata<br />

ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verip; bu kararın yayınlanmasına<br />

hükmedebilir (TBK. m.58, II).<br />

Ayrıca, manevî zarar, doğası gereği bir bütünlük arz eder; hukuka<br />

aykırı bir fiil yüzünden, o anda duyulan ruhî elem, üzüntü ve acıyı<br />

ifade eder; fiilin işlendiği tarihte yaşanan veya yaşanılması gereken bir<br />

haldir; zamana yayılmaz. Dolayısıyla, bir seferde, toptan talep edilmesi<br />

da, takdir ve tayin edilebilir bulunduğu için, birden fazla bölümler halinde istenemez…<br />

İş kazasında zarar gören davacı, davanın açıldığı tarihte, manevi tazminat<br />

alacağının miktarını, kendisi belirlediğinden, davanın açıldığı tarihte, alacağın<br />

miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden<br />

beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu, söylenemez. O halde, manevi tazminat<br />

istemi, manevi tazminatın bölünmezliği kuralına aykırı bir biçimde, kısmi<br />

veya belirsiz alacak davası olarak açılamaz ve manevi zararın HMK’nın 107.<br />

maddesine göre, dava yoluyla da tespiti istenemez.” (Yılmaz, H. / Kalemer M.:<br />

Yargıtay’ın Sosyal Güvenlik Hukukuna İlişkin Emsal Kararları, Ankara 2014, s.<br />

361-364). Budak ise, ilke olarak, manevî tazminat davalarının, belirsiz alacak davası<br />

şeklinde açılamayacağına vurgu yaptıktan sonra, manevi tazminatın sebebini<br />

oluşturan zararın gelişmekte olduğu (örneğin, haksız fiil mağduru davacının, tıbbî<br />

tedavisinin ne şekilde sonuç vereceğinin tahmin edilemediği) hallerde, manevi<br />

tazminat davalarının da, belirsiz alacak davası şeklinde açılmasına olanak tanınması<br />

gerektiği kanısındadır (Budak, s. 84-85).<br />

59 Pekcanıtez, H.: Belirsiz Alacak Davası (Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi<br />

Dergisi, 2009, Özel Sayı, Prof. Dr. Bilge Umar’a Armağan II, İzmir 2010, s.<br />

509-552), s. 528; Budak, s. 85; Özkaya-Ferendeci, s. 355, aynı yönde, bkz.: 9.<br />

HD.’nin 11.02.2015 günlü ve 589/5718 sayılı kararı.<br />

Hukuk Dergisi / 2015-2 | 25

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!