TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ HUKUK DERGİSİ

2015-2 2015-2

25.12.2015 Views

Türkiye Noterler Birliği zetmek suretiyle belirleyeceği, açıkça hüküm altına alınmıştır. Buna paralel bir biçimde, aynı Kanun’un 52. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen düzenlemede, zarar görenin, zararı doğuran fiile razı olması veya zararın doğmasında veya artmasında etkili olması yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırması hâlinde, hâkimin, tazminatı indirebileceği gibi tamamen kaldırabileceği de açıkça ifade edilmiştir. Yine, Borçlar Kanunu’nun, bedensel zararların kapsamını belirleyen 54. maddesinde sözü edilen ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıpların, tazminat davasının açıldığı anda tam ve kesin olarak belirlenmesi mümkün değildir. Aynı şeyi, destekten yoksun kalma biçimindeki maddî tazminat davaları bağlamında, tazminatın tutarının tâyini bakımından önem taşıyan, ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin, bu sebeple uğramış oldukları kayıplarının da gözetileceğini öngören Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinde yer alan düzenleme bakımından da söylemek mümkündür. Tüm bunların yanı sıra, hukukumuzda, değişiklik davasının somut uygulanma biçimlerinden birisini oluşturan Borçlar Kanunu’nun 75. maddesinde yer alan düzenlemede de, bedensel zararların tutar veya miktarının, hükmün kesinleşmesinden sonraki evrede dahi, değişkenlik arz edebileceğine açıkça işaret edilmiştir. Bedensel zararların giderimini konu alan maddî tazminat davalarının yanı sıra, destekten yoksun kalma biçiminde beliren maddî tazminat davalarının, haksız rekabet nedeniyle zarar ve ziyanın tazmini için açılabilecek olan davaların (TTK m.56), belirsiz alacak davası şeklinde açılması mümkündür 52 . Keza, kaynaklara zarar verilmesinden doğan tazminat taleplerinin (TMK m.757) de, belirsiz alacak davası yoluyla ileri sürülmesi mümkündür 53 . Ayrıca, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 66 ve 70. maddeleri çerçevesinde, eser sahibinin, malî haklarına tecavüz halinde, işlerlik kazanacak olan talepler, belirsiz alacak davasına konu kılınabilir 54 . Son olarak, patent, marka, endüstriyel tasarımlar ve entegre devre topografyalarıyla ilgili mevzuattan kaynaklanan ve yoksun kalınan kazancın talep edilmesini konu alan davaların (551 sayılı KHK m.141; 556 sayılı KHK m.67; 554 sayılı 52 Simil, s. 380-381, 403-411; Ercan, s. 129-133; Pekcanıtez – Belirsiz Alacak Davası, s. 84-86; Yılmaz – Dava Çeşitleri, s. 96, Yılmaz – Şerh, s. 743. 53 Simil, s. 386-387. 54 Pekcanıtez – Belirsiz Alacak Davası, s. 86-87; Simil, s. 397-399; Ercan, s. 133- 134. 22 | Hukuk Dergisi / 2015-2

Prof. Dr. Süha TANRIVER KHK m.53; 5147 sayılı Kanun m.27) da, belirsiz alacak davası şeklinde açılabilmesi mümkündür 55 . II. Manevî Tazminat Alacakları Manevî tazminat davalarının, belirsiz alacak davası şeklinde açılıp açılamayacağı hususu, doktrinde, ciddî tartışmalara sebebiyet vermiştir. Bir görüş, hâkime tanınan takdir hakkının son derece geniş olmasından hareketle, manevî tazminat davalarının, belirsiz alacak davası şeklinde açılmaya en uygun dava tipi olduğu yönündedir 56 . Kanımızca, manevî tazminat alacağını konu alan bir davanın, belirsiz alacak davası formatında değil de, tam bir eda davası biçiminde açılması gerekir 57 . Her şeyden önce, manevî tazminat alanında, hâkime, 55 Simil, s. 403-411; Ercan, s. 129-133; Pekcanıtez – Belirsiz Alacak Davası, s. 84-86; Yılmaz – Dava Çeşitleri, s. 96, Yılmaz – Şerh, s. 743. 56 Pekcanıtez – Belirsiz Alacak Davası, s. 81-82; Simil, s. 372-373, 376; Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 443-444; Pekcanıtez – Armağan, s. 942, Pekcanıtez, H.: Manevi Tazminat Alacakları Belirsiz Alacak Davası Olarak Açılabilir mi? (Legal Medenî Usul ve İcra-İflâs Hukuku Dergisi, 2015/1, s.21 - 41), s.26-37; Ercan, s. 73. 57 Bizim de katıldığımız görüşe göre, manevi tazminat davaları, kısmî dava şeklinde de açılamaz; bkz.: Tanrıver, S.: Kısmî Dava Kurumu Üzerine Bazı Düşünceler (Makalelerim II, 2006-2010, Ankara 2011, s.95-113), s.112-113; Üstündağ, S.: Kısmî Davaya İlişkin Bazı Hukukî Sorunlar (Yargı Dünyası, 2003/89, s.9- 20), s.7-11; Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.II, 6. Bası, İstanbul 2001, s.1523. Her şeyden manevî tazminat taleplerinin, genelde bir para alacağı ile ifade ediliyor olması, anılan tazminatın gidermeye yöneldiği zararın (yani, manevî zararın) da bölünebilir bir nitelik taşıdığı anlamına asla gelmez. Manevî zarar, doğası gereği bir bütünlük arz eder; bir başka ifade ile hukuka aykırı bir fiil yüzünden hissedilen ruhi elem, üzüntü veya acının zamana yayılması söz konusu değildir; o filin işlendiği tarihte yaşanan veya yaşanılması gereken bir haldir. Bu tespit çerçevesinde, manevî zarar, niteliği gereği bölünemez. Dolayısıyla, onun giderimine yönelik tazminatın da bölünebileceğinden söz edilemez; bir seferde, toptan bir bütün hâlinde talep edilmesi gerekir. Kaldı ki; manevî tazminat taleplerinde, davacının tazminat talebinin genelde bir parasal rakamla ifade ediliyor olması, onun konusunu, her durumda, bir para alacağının oluşturduğu anlamına asla gelmez. Sözü edilen durum, esasında, bu bağlamda Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan düzenlemenin işlerlik kazanmasının doğal bir sonucudur. Çünkü, manevî tazminatının şeklini takdir edecek olan davacı değil; hâkimin kendisidir. Öte yandan, manevî tazminat olarak belli bir meblağ talep edilmiş bulunsa bile, hâkim, somut olayının koşullarını ve tarafların özel durumlarını dikkate alarak, bu parasal meblağın ödenmesine karar verilmesi Hukuk Dergisi / 2015-2 | 23

Prof. Dr. Süha TANRIVER<br />

KHK m.53; 5147 sayılı Kanun m.27) da, belirsiz alacak davası şeklinde<br />

açılabilmesi mümkündür 55 .<br />

II. Manevî Tazminat Alacakları<br />

Manevî tazminat davalarının, belirsiz alacak davası şeklinde<br />

açılıp açılamayacağı hususu, doktrinde, ciddî tartışmalara sebebiyet<br />

vermiştir.<br />

Bir görüş, hâkime tanınan takdir hakkının son derece geniş olmasından<br />

hareketle, manevî tazminat davalarının, belirsiz alacak davası<br />

şeklinde açılmaya en uygun dava tipi olduğu yönündedir 56 .<br />

Kanımızca, manevî tazminat alacağını konu alan bir davanın,<br />

belirsiz alacak davası formatında değil de, tam bir eda davası biçiminde<br />

açılması gerekir 57 . Her şeyden önce, manevî tazminat alanında, hâkime,<br />

55 Simil, s. 403-411; Ercan, s. 129-133; Pekcanıtez – Belirsiz Alacak Davası, s.<br />

84-86; Yılmaz – Dava Çeşitleri, s. 96, Yılmaz – Şerh, s. 743.<br />

56 Pekcanıtez – Belirsiz Alacak Davası, s. 81-82; Simil, s. 372-373, 376; Pekcanıtez/Atalay/Özekes,<br />

s. 443-444; Pekcanıtez – Armağan, s. 942, Pekcanıtez, H.:<br />

Manevi Tazminat Alacakları Belirsiz Alacak Davası Olarak Açılabilir mi? (Legal<br />

Medenî Usul ve İcra-İflâs Hukuku Dergisi, 2015/1, s.21 - 41), s.26-37; Ercan, s.<br />

73.<br />

57 Bizim de katıldığımız görüşe göre, manevi tazminat davaları, kısmî dava şeklinde<br />

de açılamaz; bkz.: Tanrıver, S.: Kısmî Dava Kurumu Üzerine Bazı Düşünceler<br />

(Makalelerim II, 2006-2010, Ankara 2011, s.95-113), s.112-113; Üstündağ,<br />

S.: Kısmî Davaya İlişkin Bazı Hukukî Sorunlar (Yargı Dünyası, 2003/89, s.9-<br />

20), s.7-11; Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.II, 6. Bası, İstanbul 2001,<br />

s.1523.<br />

Her şeyden manevî tazminat taleplerinin, genelde bir para alacağı ile ifade ediliyor<br />

olması, anılan tazminatın gidermeye yöneldiği zararın (yani, manevî zararın) da<br />

bölünebilir bir nitelik taşıdığı anlamına asla gelmez. Manevî zarar, doğası gereği<br />

bir bütünlük arz eder; bir başka ifade ile hukuka aykırı bir fiil yüzünden hissedilen<br />

ruhi elem, üzüntü veya acının zamana yayılması söz konusu değildir; o filin işlendiği<br />

tarihte yaşanan veya yaşanılması gereken bir haldir. Bu tespit çerçevesinde,<br />

manevî zarar, niteliği gereği bölünemez. Dolayısıyla, onun giderimine yönelik<br />

tazminatın da bölünebileceğinden söz edilemez; bir seferde, toptan bir bütün hâlinde<br />

talep edilmesi gerekir. Kaldı ki; manevî tazminat taleplerinde, davacının tazminat<br />

talebinin genelde bir parasal rakamla ifade ediliyor olması, onun konusunu,<br />

her durumda, bir para alacağının oluşturduğu anlamına asla gelmez. Sözü edilen<br />

durum, esasında, bu bağlamda Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119. maddesinin<br />

birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan düzenlemenin işlerlik kazanmasının<br />

doğal bir sonucudur. Çünkü, manevî tazminatının şeklini takdir edecek olan<br />

davacı değil; hâkimin kendisidir. Öte yandan, manevî tazminat olarak belli bir<br />

meblağ talep edilmiş bulunsa bile, hâkim, somut olayının koşullarını ve tarafların<br />

özel durumlarını dikkate alarak, bu parasal meblağın ödenmesine karar verilmesi<br />

Hukuk Dergisi / 2015-2 | 23

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!