Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Türkiye Noterler Birliği<br />
ne kadar, belirsiz alacak davasını öngören hukukî düzenlemede yer alıyor olsa<br />
bile, belirsiz alacak davası kurumu ile değil; aynı Kanun’un 109. maddesinde düzenlenen<br />
kısmî dava kurumuyla ilişkilidir. Dolayısıyla, 107. maddenin üçüncü<br />
fıkrasında yer alan kuralın, “kısmî eda davasının açılabildiği hallerde, tespit davası<br />
da açılabilir ve bu durumda, hukukî yararın var olduğu kabul edilir” şeklindeki<br />
düzenlemesinde yer alan “kısmî eda davasının açılabildiği hallerde” şeklindeki<br />
ibaresinin, “belirsiz alacak davasının açılabildiği hallerde” şeklinde anlaşılması<br />
olanağı da yoktur.<br />
Öte yandan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinin üçüncü fıkrasında<br />
yer alan düzenlemeyle güdülen temel amaç, kısmî davada, dava dışı tutulan<br />
alacak kesimi bakımından zamanaşımı, ancak ek davanın açıldığı andan itibaren<br />
kesileceği için, kısmî davanın sonuçlanmasına kadar geçen evrede, dava dışı<br />
tutulan alacak kesiminin zamanaşımına uğramasını önlemek için, davacıya, bir<br />
tespit davası açabilme olanağının tanınmasıdır. Her şeyden önce, kısmî dava, bir<br />
eda davasıdır. Hukukumuzda, kısmî tespit davası şeklinde beliren bir dava türü<br />
mevcut değildir. Kısmî davada, mahkemenin, davalıyı, kısmî edaya mahkûm<br />
edebilmesi için de, öncelikli olarak, dayanılan hukukî ilişkinin, bir bütün hâlinde<br />
varlığını tespit etmiş olması şarttır. Yani, açılan bir kısmî dava, her halükarda,<br />
hukukî ilişkinin, varlığının ya da yokluğunun, bir bütün hâlinde belirlenmesine<br />
yönelik incelemeyi, doğası gereği, zorunlu kılar ve bünyesinde barındırır.<br />
Dolayısıyla, kısmî davanın açılabildiği hâllerde, kısmî davanın açılmasından<br />
sonra, dava dışı tutulan kesim için, her ne kadar Kanun’un 107. maddesinin<br />
üçüncü fıkrası uyarınca, tespit davası açılabileceği ve bu durumda hukukî yararın<br />
mevcut olduğu gibi bir izlenim uyandırılmışsa da, mahkeme, kısmî davadan sonra<br />
açılan bu tespit davasını, bir dava şartı olması sebebiyle, davanın her aşamasında,<br />
re’sen ya da davalı tarafın itirazı üzerine, derdestlik (HMK. m.114, I/ ı bendi)<br />
olgusuna dayanarak, usulden reddetmek zorundadır.<br />
Bazılarının iddia ettiği gibi, burada, derdestliğin söz konusu olamayacağı olgusu, ciddî<br />
bir yanılgıdan ibarettir (Simil, s.128, dn.414). Kısmî dava, bir eda davası türüdür.<br />
Kısmî dava bağlamında, kısmî edaya mahkûmiyetin varlığı için, hukukî ilişkinin<br />
bir bütün hâlinde mevcudiyetinin tespiti şarttır. Edime kısmen mahkûmiyet<br />
mümkün olsa bile, hukukî ilişkinin kısmen tespitinden söz edilemez. Bir hukukî<br />
ilişki (örneğin, haksız fiil) bir bütün halinde, ya vardır ya da yoktur. Aynı anda,<br />
hem varlığından hem de yokluğundan söz edilemez. Dolayısıyla, kısmî dava ile<br />
ondan sonra açılan ek davada, dava edilen alacak kesimlerinin farklı olmasından<br />
hareketle, dava konularının aynı olmadığı yönündeki derdestlik bağlamında yapılan<br />
çözümleme, kısmî dava açılmasından sonra, dava dışı tutulan kesim bakımından<br />
bir tespit davası açılması durumunda geçerlilik kazanamaz. Çünkü, kısmî<br />
davada, dava edilen alacak kesimini ödemeye, davalının mahkûm edilebilmesi ya<br />
da davanın reddine karar verilebilmesi için, ön koşul, hukukî ilişkinin bir bütün<br />
halinde varlığının ya da yokluğunun tespit edilmiş bulunmasıdır ve bu husus zaten<br />
bir eda davası olan kısmî davanın içinde daima saklıdır. Çünkü, eda hükümleri,<br />
görünüşte tek; gerçekte ise iki parçadan oluşan bir hüküm konumundadır. Edaya<br />
mahkûmiyetin, yani eda hükmü verilebilmesinin ön şartı, dayanılan hukukî<br />
ilişkinin varlığının saptanmış olmasıdır. Bir eda davası olan kısmî davada, zaten<br />
hukukî ilişki, bir bütün halinde belirlenmeden, dava edilen kesimi, davalının ödemeye<br />
mahkûm edilmesi mümkün olmaz. Öte yandan, kısmî davanın tamamen<br />
esastan reddine karar verilmiş ve bu karar da şeklî anlamda kesinleşmişse, bu<br />
kararla birlikte, kısmî dava yoluyla ileri sürülen ve şimdilik sadece bir kesiminin<br />
hüküm altına alınması istenilen alacağın dayandığı hukukî ilişkinin yokluğu hususu,<br />
kesin bir biçimde tespit edilmiş olacağından, kesin hükmün varlığı sebebiyle,<br />
18 | Hukuk Dergisi / 2015-2