Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Prof. Dr. Süha TANRIVER<br />
rarla sınırlıdır (HMK m. 29, I). Bu durumda, alacak tutarı açıkça belirliyse<br />
(örneğin, senede bağlı bir alacak söz konusu ise), Hukuk Muhakemeleri<br />
Kanunu’nun 109. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenlemenin<br />
kaldırılmış olmasına rağmen, kısmî dava açılamaz; çünkü alacak tutarı<br />
açıkça belirlidir 45 ; açılacak olursa, hukukî yarar, yani dava şartı yokluğundan<br />
davanın usulden reddi gerekir. Alacak tutarı, davanın açıldığı<br />
tarihte açıkça belirlilikten yoksun ise, kısmî dava açılması hukuken<br />
caizdir. Öte yandan, salt yargılama giderlerinden tasarruf edilmesini<br />
temin amacıyla da, kısmî dava açılması, bugün için de, hukuken caiz<br />
değildir. Yargılama giderlerinden tasarruf düşüncesiyle, alacağın parçalanarak,<br />
bir kısmının dava edilmesi hâlinde, ekonomik bir yararın<br />
varlığından bahsedilir. Ekonomik yarar ile hukukî yarar kavramları,<br />
özdeş kavramlar değildir. Maddî yahut ekonomik bir yararın varlığının,<br />
hukukî yararın da varlığına delâlet edebilmesi için, onun, hâlihazırda<br />
hukuken de korunmaya değer bir nitelik taşıması gerekir. Bu bağlamda,<br />
her iki davanın uygulanma alanının tâyini açısından, talep sonucunun<br />
miktar ya da değerinin, belirsiz olması ile açıkça belirlilikten yoksun<br />
olmasını birbirine karıştırmamak gerekir; bunları özdeş durumlarmış<br />
gibi değerlendirmek, fevkalâde hatalı bir davranış biçimi teşkil eder.<br />
Bu tespit bağlamında, talep sonucunun miktar ya da değerinin, davanın<br />
açıldığı anda tam ve kesin olarak belirlenebilmesi, objektif çerçevede,<br />
imkânsız ya da davacıdan beklenemeyecek bir nitelik taşıyorsa, davacı,<br />
belirsiz alacak davası yahut kısmî dava açma hususunda, bir serbestiye<br />
sahip olacaktır. Buna karşılık, talep sonucunun miktar ya da değeri, davanın<br />
açıldığı tarihte, açıkça belirlenebilir bir nitelik taşımıyor ise, davacı,<br />
sadece kısmî dava açabilir; onun, belirsiz alacak davası açmasına,<br />
hukuken olanak yoktur 46 .<br />
45 Özekes, s.1601.<br />
46 Belirsiz alacak davası açma olanağı varken, bu dava yerine, bir tespit davası açılmasında<br />
da hukukî yarar yoktur. Çünkü, belirsiz alacak davası, zaten eda davasının<br />
özel bir türevi, yani özel bir türüdür. Dolayısıyla, açılacak olan bu davada,<br />
davalının, alacağı ödemeye mahkûm edilebilmesi için, öncelikli olarak, dava dilekçesinde<br />
dayanmış olduğu hukukî ilişkinin bir bütün halinde varlığının tespiti<br />
şarttır. Bir eda davası olması hasebiyle, belirsiz alacak davasının varlığı, doğası<br />
gereği, zaten bu tespiti zorunlu kılar. Belirsiz alacak davasında elde edilecek olan<br />
hüküm, davanın kabulü halinde bir eda hükmü olduğu halde, tespit davasında<br />
verilecek olan hüküm, hukukî ilişkinin varlığının saptanması biçiminde somutlaşsa<br />
bile, bu nitelikten yoksundur. Öte yandan, alacağın, belirsiz olan kesimi de<br />
dâhil, tamamı bakımından zamanaşımının kesilmesi olgusu, zaten, belirsiz alacak<br />
davasının açıldığı anda, kendiliğinden ortaya çıkar (Bkz.: yuk. s. 10). Hukuk Muhakemeleri<br />
Kanunu’nun 107. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan kural da, her<br />
Hukuk Dergisi / 2015-2 | 17