istanbuldergisi12sayi

istanbuldergisi12sayi istanbuldergisi12sayi

alibarskanmay
from alibarskanmay More from this publisher
11.12.2015 Views

ol vampir ve gözyaşı barındıran hedefsiz romanlar… Bu durum bizim rüyalarımızı bile etkiliyor. Mahmud Erol Kılıç’tan nakledersem; modern insanın rüyaları bile işgal altındadır. Oysa ki rüyaların bizim inancımızdaki rolü ne kadar mühimdir. Yanlış aktarmayayım ama “Rüya, nübüvvetin kırk altı cüz’ünden bir cüz’dür” diye bir hadis-i şerif hatırlıyorum. Fakir dünyayı “anlamaya çalışma” derslerini musiki ile elde ettim esasen. Buradan da güfte ile bestenin birlikteliğini takip edince karşıma edebiyat çıktı, bilhassa şiir. Lakin edebiyat, dünyayı anlamaya çalışmaktan çok kavrama egzersizleri yapmamı sağladı. Şaşırılacak şeylerle hiç şaşırılmayacak şeyleri birbirinden ayırt ederek. O’nun ve yarattığı güzelliklerin farkına varmamı sağladı edebiyat, el ’an sağlıyor. Tüm bunların yanında edebiyat hiçbir şeye yetmiyor. Yani bu dünyanın sorunlarının ve yaşattıklarının yanında edebiyat hiçbir şey ifade etmeyebiliyor bazen. Yenişehirli Avni Bey ders vermiş şiirle dünyaya nasıl bakılır, nasıl kavranır, buyurun: ‘’Sanman ki âleme taleb-i devlet-i câh etmeye geldik / biz bu âleme bir yâr için ah etmeye geldik.’’ Kaan Murat Yanık, Yazar, Televizyon Programcısı, (29) Dünyayı kavrayabilme yetisini genç edebiyatçıların ne kadar taşıdığını bilemem. Ama ben dünyayı, kendime kurduğum başka bir âlemin çarklarında öğüterek yaşıyorum herhalde. Bunda kanımda dolaşan kitap tutkusunun rüyalar, hayaller, sanrılar ve başkalarının yerine yaşamak gibi hallerin payı büyük. Alt bilinç ve üst bilinç arasında debelenmem, ya da şuurumun altından akan suların içinde oynayan balıklarla olan ilişkim dünyayı bir bütün hâlinde kavramamı zorlaştırıyor. Bu yüzden henüz kıvamını bulmamış bir yeti ile ancak duyumsayabiliyorum demek daha doğru olur. Evet, dünyayı kavramak bir yıkımdır. Erdem Arslan, Şair, (24) Her insanın hayatını şekillendiren, ona bir şeyler aşılayan, hayranlık uyandıran ve ilerleyen zamanlarda ona kendi dünyasının haritasını veren birileri çıkar. Bu harita üzerinde kendi içini tanıyan, dağlarını, uçurumlarını, sarp kayalıklarını ve ovalarını bulan kişi kendi olacaktır. Neyi rota belirlerse kendine insan ve neye ilgi duyarsa, ileride o hamura kendi yumağını katacaktır. İstanbul Eğitim ve Kültür Dergisi 67

Edebiyat da bunlardan biridir. Sözcükler pazarından geçerken, şıraları üzerine bulaşan kişidir edebiyatçı. Bunları yazıyorum belki bana da bulaşmıştır bir parça kim bilir. Hayallerden, heyecanlardan bahsetmiştim öyle değil mi? Bunlarla en çok genç yaşlarında mücadele veriyor insan, hırslarının, tutkularının, aşklarının, hayal kırıklıklarının ve sevinçlerinin yoğunluğunu genç yaşlarda yaşıyor ve belki ömrünün sonuna kadar da bu izleri sürüklüyor peşinden bir gölge gibi. Yazıyoruz… Ne güzel bir eyleme dönüşüyor iç savaşımız. Ağırlıklarımızı ve kasvetimizi bu şekilde dışarı atıyoruz en çok ve bunu da okuyarak dolaştığımız o sözcükler pazarından, her ustanın ayrı ayrı tezgâhına sürünerek, üzerimize bulaştırarak alıyoruz. Belli bir basitlikten, belli tanımlamalardan, somut bir anlatımdan tutunarak değil. Her ustanın tezgâhından bir meyvenin tadına bakarak, tadına bakarken o meyvenin içini ve dışını oyuk oyuk ederek yapıyoruz bunu. Yağmurun yağışını izleyerek değil, yağmurun altına kendini atarak, bu yeryüzünü sulayan birinin olduğunu düşünerek yapıyoruz. Nasıl ki bir arabanın uzun farlarını yakarak geniş bir alanı görme şansı yakalıyor bir şoför, bizde bu sözcükler denizinden istifade ederek görüş açımızı ve ufkumuzu genişletiyoruz. Bir ağacın kesilmesi, bir kömürün şekil alması değil çünkü kalem. Bir ağacın içinden uzun ve ince bir şerit kömür geçirdiklerinde, duyduğu acıyla kalem olması çünkü düşüncemiz. Kalemin de içini dökmesi olur bu. Hasan Bozdaş, Şair, (27) Bir edebiyatçıdan da öte, genç olarak dünyayı nasıl kavrarız, asıl problem burada. Çünkü edebiyatçı olmak, ya da esasında sanatçı olmak kendi içerisinde habis bir vakıadır, belki çoğu zaman hastalıktır. Çarpık düşünceler, duygusal anormallikler, depresyon, anksiyete bozuklukları, stres ve nevrozlarla dolu bir yaşantının kılıfıdır. Bir sanatçı için dünya, bir çocuğa göründüğünden daha farklı değildir. Aykırı ve hayret vericidir. Sanatçıyı bu bağlamda salt eser üreten bir makine olarak görmemek gerekir, sanatçı sokaktaki bireydir, annedir, öğrencidir ama her şeyden önce farklı görme becerisinde olan kimsedir. Bu, zaman zaman alışkanlık zaman zaman duygusal zirveler neticesinde ortaya çıkar. Bununla birlikte edebiyatçı olmak kütüphane bekçisi olmaktır, özellikle bilgi çağı olarak ilan edilen dönemimizde okuma ve yazma eylemlerinin kendini bulduğunu görüyoruz. Genç edebiyatçı böylesine eser verilen bir periyottan dünyayı bilinçli olarak izleyecektir, bu pencereden bakarsanız avantajdır. T.S Eliot, şiirin amaçlarından bahsederken, şiirin yalnızca zevk verdiği için okunamayacağını, aksine şiirin ilettiği tecrübelerle kişinin şuurunu arttırıcı ve hassasiyet kazandırıcı etkisi olduğunu belirtir. Dylan Thomas, iyi bir şiirin evrenin formunu değiştirmeye yardımcı olduğunu söyler. Joyce, sanat dallarının gerekliliğinin insanın yapıcı ve biçimlendirici olma isteğinden kaynaklandığını ifade eder. Örnekleri arttırmak mümkündür, tüm bunlar şiir özelinde sanatın yalnızca estetik olarak değerlendirilemeyeceğini, estetiğin ötesinde bir amacının veyahut kaygısının da olduğunu ortaya koymaktadır. Son tahlilde, bir sanat veyahut edebiyat eseri için estetik ve etkileyicilik gibi birbirinin mütemmim cüzü iki unsur ifade edebiliriz. Genç kavramının içini ise birçok şeyle doldurabiliriz. Fakat bunların başında özgürlük gelir. Özgürlük, fiziki dinamizm ve duygusal yoğunluklar ile birleştiğinde çok çarpıcı sonuçlar vermektedir. Genç bir edebiyatçı ise bu özgürlüğü kendi alanında en etkili kullanan kişidir. Anarşist bir bakış açısıyla baktığından kolay kolay duvar tanımaz, bu anlamda postmodernizmle de paslaşmaktadır. Edebiyattaki yenilikler miadını doldurmuş sanatçıların işi değildir, kalıplara sığmayan gençlerin imzasını taşımaktadır. Durum böyleyken, daima farklı ve yeni olanın arkasından gitmektedir. Bu avantajdır, farklı olmak bir amaç haline geldiğinde ise, bunun edebiyatçıyı yozlaştırdığı, sözü öldürdüğü görülecektir. Bu, arayışın da ölmesi demektir. 68 Eylül-2015 / Sayı: 12

Edebiyat da bunlardan biridir. Sözcükler<br />

pazarından geçerken, şıraları üzerine bulaşan<br />

kişidir edebiyatçı. Bunları yazıyorum<br />

belki bana da bulaşmıştır bir parça kim<br />

bilir. Hayallerden, heyecanlardan bahsetmiştim<br />

öyle değil mi? Bunlarla en çok<br />

genç yaşlarında mücadele veriyor insan,<br />

hırslarının, tutkularının, aşklarının, hayal<br />

kırıklıklarının ve sevinçlerinin yoğunluğunu<br />

genç yaşlarda yaşıyor ve belki ömrünün<br />

sonuna kadar da bu izleri sürüklüyor<br />

peşinden bir gölge gibi.<br />

Yazıyoruz… Ne güzel bir eyleme dönüşüyor<br />

iç savaşımız. Ağırlıklarımızı ve kasvetimizi<br />

bu şekilde dışarı atıyoruz en çok ve bunu<br />

da okuyarak dolaştığımız o sözcükler pazarından,<br />

her ustanın ayrı ayrı tezgâhına<br />

sürünerek, üzerimize bulaştırarak alıyoruz.<br />

Belli bir basitlikten, belli tanımlamalardan,<br />

somut bir anlatımdan tutunarak değil. Her<br />

ustanın tezgâhından bir meyvenin tadına<br />

bakarak, tadına bakarken o meyvenin içini<br />

ve dışını oyuk oyuk ederek yapıyoruz bunu.<br />

Yağmurun yağışını izleyerek değil, yağmurun<br />

altına kendini atarak, bu yeryüzünü sulayan<br />

birinin olduğunu düşünerek yapıyoruz.<br />

Nasıl ki bir arabanın uzun farlarını yakarak<br />

geniş bir alanı görme şansı yakalıyor<br />

bir şoför, bizde bu sözcükler denizinden<br />

istifade ederek görüş açımızı ve ufkumuzu<br />

genişletiyoruz.<br />

Bir ağacın kesilmesi, bir kömürün şekil alması<br />

değil çünkü kalem. Bir ağacın içinden uzun<br />

ve ince bir şerit kömür geçirdiklerinde,<br />

duyduğu acıyla kalem olması çünkü düşüncemiz.<br />

Kalemin de içini dökmesi olur bu.<br />

Hasan Bozdaş, Şair, (27)<br />

Bir edebiyatçıdan da öte, genç olarak<br />

dünyayı nasıl kavrarız, asıl problem burada.<br />

Çünkü edebiyatçı olmak, ya da esasında<br />

sanatçı olmak kendi içerisinde habis bir<br />

vakıadır, belki çoğu zaman hastalıktır.<br />

Çarpık düşünceler, duygusal anormallikler,<br />

depresyon, anksiyete bozuklukları, stres<br />

ve nevrozlarla dolu bir yaşantının kılıfıdır.<br />

Bir sanatçı için dünya, bir çocuğa göründüğünden<br />

daha farklı değildir. Aykırı ve<br />

hayret vericidir.<br />

Sanatçıyı bu bağlamda salt eser üreten bir<br />

makine olarak görmemek gerekir, sanatçı<br />

sokaktaki bireydir, annedir, öğrencidir ama<br />

her şeyden önce farklı görme becerisinde<br />

olan kimsedir. Bu, zaman zaman alışkanlık<br />

zaman zaman duygusal zirveler neticesinde<br />

ortaya çıkar. Bununla birlikte edebiyatçı<br />

olmak kütüphane bekçisi olmaktır, özellikle<br />

bilgi çağı olarak ilan edilen dönemimizde<br />

okuma ve yazma eylemlerinin kendini<br />

bulduğunu görüyoruz. Genç edebiyatçı<br />

böylesine eser verilen bir periyottan dünyayı<br />

bilinçli olarak izleyecektir, bu pencereden<br />

bakarsanız avantajdır. T.S Eliot, şiirin amaçlarından<br />

bahsederken, şiirin yalnızca zevk<br />

verdiği için okunamayacağını, aksine şiirin<br />

ilettiği tecrübelerle kişinin şuurunu arttırıcı<br />

ve hassasiyet kazandırıcı etkisi olduğunu<br />

belirtir. Dylan Thomas, iyi bir şiirin evrenin<br />

formunu değiştirmeye yardımcı olduğunu<br />

söyler. Joyce, sanat dallarının gerekliliğinin<br />

insanın yapıcı ve biçimlendirici olma<br />

isteğinden kaynaklandığını ifade eder.<br />

Örnekleri arttırmak mümkündür, tüm<br />

bunlar şiir özelinde sanatın yalnızca estetik<br />

olarak değerlendirilemeyeceğini, estetiğin<br />

ötesinde bir amacının veyahut kaygısının<br />

da olduğunu ortaya koymaktadır. Son<br />

tahlilde, bir sanat veyahut edebiyat eseri<br />

için estetik ve etkileyicilik gibi birbirinin<br />

mütemmim cüzü iki unsur ifade edebiliriz.<br />

Genç kavramının içini ise birçok şeyle<br />

doldurabiliriz. Fakat bunların başında<br />

özgürlük gelir. Özgürlük, fiziki dinamizm<br />

ve duygusal yoğunluklar ile birleştiğinde<br />

çok çarpıcı sonuçlar vermektedir. Genç bir<br />

edebiyatçı ise bu özgürlüğü kendi alanında<br />

en etkili kullanan kişidir. Anarşist bir bakış<br />

açısıyla baktığından kolay kolay duvar<br />

tanımaz, bu anlamda postmodernizmle<br />

de paslaşmaktadır. Edebiyattaki yenilikler<br />

miadını doldurmuş sanatçıların işi değildir,<br />

kalıplara sığmayan gençlerin imzasını<br />

taşımaktadır. Durum böyleyken, daima<br />

farklı ve yeni olanın arkasından gitmektedir.<br />

Bu avantajdır, farklı olmak bir amaç<br />

haline geldiğinde ise, bunun edebiyatçıyı<br />

yozlaştırdığı, sözü öldürdüğü görülecektir.<br />

Bu, arayışın da ölmesi demektir.<br />

68<br />

Eylül-2015 / Sayı: 12

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!