KONUŞMA ÖZETLERİ 5 Aralık 2015

konusma-ozetleri konusma-ozetleri

10.12.2015 Views

KONUŞMA ÖZETLERİ 5 Aralık 2015 1. Oturum: “Normal ve Hastalık Kavramları Üzerinden LGBTİ Kimlikler" Moderasyon: Nurcan Müftüoğlu “Ruh Sağlığında Normal Kimdir, Hasta Kimdir?” - Özgür Öğütcen* *Psikiyatrist, psikoterapist Forum du Champ lacanien Türkiye İnisiyatifi kurucu üyesi Çalıştığı kurum: Özne Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi e-mail: ozgur84@hotmail.com Nor-male “Normal”in ne olduğuna ilişkin görüşümüzü iki hatta ilerletebiliriz: birincisi bilimin “normal”idir, ki bu hiç kuşku yok ki norm oluşturmaya gönderme yapar. Ama bilim hangi düzeyde “normal”le ilgilenir? Ve bu “norm-al”i, “Norm Al!” diye, bir emir olarak da, duyabileceğimize göre, ve nor-male kelimesi erkeğe, eril olana gönderme yaptığından kuşku duymayacaksak şayet, bilimin bu sözü geçen ideolojik formla (bu da ikinci hattır) ilişkisi nedir? Batılı-Beyaz-Erkek normu, yani normalin temeli, psikanalizin ilgilendiği cinsiyetin gerçeğiyle ne ölçüde çatışır, nerede onunla uzlaşmaya girer, ortak bir noktada buluşabilirler mi gibi sorular bizi sadece cinsiyetin gerçeğini sorgulamaya itmez, gündelik hayatımızın ideolojik biçiminin bize normal gelmesini de bir soru(n) haline getirir. O halde cinsiyetin gerçeği, kendisini normal diye getirip dayatan erilliğin, bilimin gelişmesinde bir ön koşul olan totalizasyonun mantığını altüst edebilecek bir güce sahiptir. Fakat, bu noktada bir şerh koymalıyız, cinsiyetin gerçeği bilinçdışının gerçeğinin ötesinde yerleşmemiştir ve cinsiyetle ilgili sorgulamalar her türden toplumsal cinsiyet kimliğini tam da kendini en tutarlı, en bütünleşik hissettiği yerden aşındırır. Bu psikanaliz pratiğinin bizlere öğrettiği bir derstir. Bu sersemletici etki nevrotiğin şüphesinin uzandığı ontolojik alanın sınırlarını öylesine ortaya koyar ki, burada en kendinden emin olan kendini en olumsal olanın kollarına bırakır. Hayatın, her türden bakış için –ki bunun içinde en ilahi olandan en dünyevi olana kadar tümü barınır- cinsiyetlere ayrılmış olmasının, hayatın dokusunun üzerine cinsiyet ayrımının damgasını vurmuş olmasının saçmalığı her birimizin içindeki cinsel haz alma potansiyelinin sınırlanmış, hatta daha ileri giderek söylersek sakatlanmış olmasının bize ödettiği bedeldir. Bu saçmadır ama saçma olduğu kadar gereksiz görünmez, çünkü bu vardır. Öyleyse toplumsal ile bilinçdışı arasındaki bağın ne olduğunu bir kez daha sormak zorundayız.

<strong>KONUŞMA</strong> <strong>ÖZETLERİ</strong><br />

5 <strong>Aralık</strong> <strong>2015</strong><br />

1. Oturum: “Normal ve Hastalık Kavramları Üzerinden LGBTİ Kimlikler"<br />

Moderasyon: Nurcan Müftüoğlu<br />

“Ruh Sağlığında Normal Kimdir, Hasta Kimdir?” - Özgür Öğütcen*<br />

*Psikiyatrist, psikoterapist<br />

Forum du Champ lacanien Türkiye İnisiyatifi kurucu üyesi<br />

Çalıştığı kurum: Özne Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi<br />

e-mail: ozgur84@hotmail.com<br />

Nor-male<br />

“Normal”in ne olduğuna ilişkin görüşümüzü iki hatta ilerletebiliriz: birincisi bilimin “normal”idir, ki bu<br />

hiç kuşku yok ki norm oluşturmaya gönderme yapar. Ama bilim hangi düzeyde “normal”le ilgilenir?<br />

Ve bu “norm-al”i, “Norm Al!” diye, bir emir olarak da, duyabileceğimize göre, ve nor-male kelimesi<br />

erkeğe, eril olana gönderme yaptığından kuşku duymayacaksak şayet, bilimin bu sözü geçen ideolojik<br />

formla (bu da ikinci hattır) ilişkisi nedir? Batılı-Beyaz-Erkek normu, yani normalin temeli, psikanalizin<br />

ilgilendiği cinsiyetin gerçeğiyle ne ölçüde çatışır, nerede onunla uzlaşmaya girer, ortak bir noktada<br />

buluşabilirler mi gibi sorular bizi sadece cinsiyetin gerçeğini sorgulamaya itmez, gündelik hayatımızın<br />

ideolojik biçiminin bize normal gelmesini de bir soru(n) haline getirir.<br />

O halde cinsiyetin gerçeği, kendisini normal diye getirip dayatan erilliğin, bilimin gelişmesinde bir ön<br />

koşul olan totalizasyonun mantığını altüst edebilecek bir güce sahiptir. Fakat, bu noktada bir şerh<br />

koymalıyız, cinsiyetin gerçeği bilinçdışının gerçeğinin ötesinde yerleşmemiştir ve cinsiyetle ilgili<br />

sorgulamalar her türden toplumsal cinsiyet kimliğini tam da kendini en tutarlı, en bütünleşik<br />

hissettiği yerden aşındırır. Bu psikanaliz pratiğinin bizlere öğrettiği bir derstir. Bu sersemletici etki<br />

nevrotiğin şüphesinin uzandığı ontolojik alanın sınırlarını öylesine ortaya koyar ki, burada en<br />

kendinden emin olan kendini en olumsal olanın kollarına bırakır. Hayatın, her türden bakış için –ki<br />

bunun içinde en ilahi olandan en dünyevi olana kadar tümü barınır- cinsiyetlere ayrılmış olmasının,<br />

hayatın dokusunun üzerine cinsiyet ayrımının damgasını vurmuş olmasının saçmalığı her birimizin<br />

içindeki cinsel haz alma potansiyelinin sınırlanmış, hatta daha ileri giderek söylersek sakatlanmış<br />

olmasının bize ödettiği bedeldir. Bu saçmadır ama saçma olduğu kadar gereksiz görünmez, çünkü bu<br />

vardır. Öyleyse toplumsal ile bilinçdışı arasındaki bağın ne olduğunu bir kez daha sormak zorundayız.


Ve umuyorum ki bu soru bize toplumsal bir bilinçdışı ya da bilinçdışı bir toplumsal sorularının<br />

ötesinde cinselin kendisinin bu çatışmada, bu çekişmede ikamet ettiğini gösterebilsin. Yoksa gerisi<br />

ikisinden birinin bayrağı altında bu boşluğun, bu çıkmazın sorgulanmadan kalması ve bilim adına ya<br />

da psikanaliz adına yersiz uzlaşmalara boyun eğmek olur.<br />

“Ayrımcılığın Ruh Sağlığına Yansıması: Sinsi Travma” - Hale Bolak Boratav*<br />

*Prof. Dr., Sosyal Psikolog<br />

İstanbul Bilgi Üniversitesi, Psikoloji Bölümü<br />

“Hasta Olmayanın Tedavisi: Ruh Sağlığında Etik Dışı Uygulamalar” - Ardıl Bayram Şahin*<br />

*Dr., Psikiyatri Arş. Gör.<br />

Türkiye Psikiyatri Derneği<br />

İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği<br />

Hasta olmayanın tedavisi, Ruh Sağlığı Alanında Etik Dışı uygulamaları konuşurken sosyal normlar ile<br />

tıbbi tanı-tedavinin tarih boyunca örtüştüğünü göz önünde bulundurmak gerekir. Bugün sosyal<br />

normlarla bilimsel kanı ve verilerin örtüşmediği nadir alanlardan biri eşcinselliktir.<br />

Bu sebeple eşcinselliği tarihteki konumuna değinmek gerekebilir. Eşcinselliğin günahtan suça, suçtan<br />

hastalığa ve oradan tedaviye nasıl evrildiğini insanlığın geçmişine bakarak görmek mümkün.<br />

Eşcinsel ilişkiye dair bilin en eski kanıt M.Ö 3000’lere dayanmaktadır. Hitit ve Sümerler’de ve tabii ki<br />

Antik Yunan’da bunun kanıtlarını bulmak mümkün. Öyleki, Antik Yunan’da kültür de farklı bir yeri<br />

olan gerçeklikti.<br />

Öte yandan eşcinsellik terimi 1892’de icat edilmesi eşcinselliğin daha öncesinde olmadığı anlamına<br />

gelmiyordu. Bu o dönemlerde, tabii ki Antik Yunan’da kadın-kadına ya da erkek-erkeğe bir ilişki<br />

kategorilendirmesi yoktu. Bunlar kapitalizm sonrası modern gerçekliklerdir.<br />

Antik Yunan’da kendi cinsine duyulan arzu düşüncesi felsefi bir kavram olan paiderastia olarak<br />

tanımlanmıştır. Erastes erkek (yetişkin) Eromenos (toy erkek) ile ilişki yaşar, spermleri yoluyla<br />

erkeliğini Eromenos’a aktarır. Eromenos’un kıllarının çıkmasıyla bu aşama biter, Eromenos artık<br />

yetişkin güçlü savaşçı bir erkek olmuştur. Eğer Eromenos, bu tarz bir ilişki yaşamak isterse pasif erkek<br />

olarak anılır ve lanetledirdi. Zihindeki erkek imgesi olan kılın, kadınsı bir şeye dönüşümüne dahi izin<br />

verilmiyordu.<br />

19. yüzyılla birlikte, eşcinsellik terimi keşfedilmiş, hastalığı ilan edilmiş, tedavisi üzerine<br />

çabalanmıştır.<br />

19. yüzyılın başlarında hala eşcinsellik tedavi edilmeye çalışılmış, aversiyon tedavileri denenmiş,<br />

apomorfin ve elektrik uyarıları verilmiş, EKT uygulanmıştır. Sonuçlar yüz güldürmemektedir.<br />

20. yüzyılın ortaları 1950-60’larda eşcinsel hak mücadelesi doğmuş eşcinselliğin bilimsel olarak hasta<br />

olmadığı kabul edilmiştir. Artık eşcinsellik bir eylemden öte bir kimlik olarak eline alınmaya<br />

başlanmıştır.<br />

En son 2009’da Onarım Terapisi gibi terapileri de içine alarak, eşcinselliğin bir hastalık olmadığının ve<br />

tedavi girişimlerinin ‘önce zarar verme’ ilkesine ters düşecek şekilde eşcinsellere etik dışı<br />

uygulandığının altını çizmiştir.<br />

Psikiyatri’ye değinmişken, Psikiyatrik Tanı Ölçütlerinin gelişim seyrine bakmadan olmayacaktır.


1952 yılında önceki tanı kılavuzlarının ötesinde daha bütünsel bir kılavuz olan DSM (Diagnostic and<br />

Statistical Manual of Mental Disorders) yayımladı. DSM nin bu baskısında homoseksüellik, sosyopatik<br />

kişilik bozukluğu olarak yer aldı. 1968 de DSM-2 basıldı ve burada da seksüel deviasyonlar<br />

bölümünde yerini aldı. A tarafından homoseksüellik patoloji olarak tanımlanmış oldu.<br />

1973’te APA nın Mayıs 1973 teki toplantısında homoseksüelliğin tanı sınıflamasından çıkarılması<br />

önerildi (Psychiatric News, 1973). Tartışma sırasında psikiyatrist Robert Stoller, psikiyatrinin<br />

homoseksüelliğe karşı tavrının, psikiyatriyi iyileştirme sanatı ve bir bilimden çok toplumsal kontrol<br />

ajanı rolüne soktuğunu ileri sürdü (Glasscote, 1973). Psikiyatrrist Robert Spitzer, ruh hastalığının iki<br />

kriterden birini sağlaması gerektiğini, oysa homoseksüelliğin bu iki kriteri de karşılamadığını ileri<br />

sürdü. Bu kriterler, (1) sübjektif sıkıntı (2) sosyal etkinlikte ve işlevsellikte genel bozulma idi (Spitzer,<br />

1973). Tartışmalar sonucu eşcinsellik hastalık sınıflandırılmasından çıkmış oldu.<br />

Hastalık sınıflandırılmasından çıkmış olması, eşcinselliğe ait sosyal normların bıçak gibi kesilmesini<br />

sağlamaya tabii ki yetmedi. Cinselliğe, üretim dışı cinsel birlikteliklere yönelik normlar dinler, adalet<br />

sistemi ve maalesef hala tıbbi pratikte varlığını sürdürmeye devam ediyor.<br />

Psikiyatride ise bugün eşcinsel, trans ve intersekslere yönelik olumlayıcı psikoterapi (Affirmative<br />

Therapy) önerilemektedir.<br />

2. Oturum: “Cinsel Kimlikle İlgili Çeşitliliğe Psikoloji ve Psikiyatrinin Yaklaşımı: Tarihsel Seyir ve<br />

Eleştirel Bakış”<br />

Moderasyon: Yudit Namer<br />

“Tanımlama ve Sınıflandırma Çabaları: Tarihsel Seyir ve Biyolojik Perspektif” - Koray Başar*<br />

*Yrd. Doç. Dr.<br />

Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Tıp Fakültesi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara.<br />

e-mail: kbasar@hacettepe.edu.tr<br />

Tarih boyunca ve her insan topluluğunda, cinsel ve duygusal ilginin yöneldiği cinsiyet, kişinin kendini<br />

tanımladığı cinsiyet ve herhangi bir cinsiyetin ifade biçimi ile ilgili çeşitlilik mevcut olmuştur. Toplumu<br />

ve bireyi denetleme yolunda hemen her iktidar, insan cinselliğini farklı yöntem ve kapsamda ele<br />

almıştır. Modern tıp kurumunun şekillendiği dönemde egemen olan düşünce biçimi, insan cinsel<br />

çeşitliliğine tıbbın ve ruh sağlığı çalışanlarının yaklaşımına önemli etkilerde bulunmuştur. Cinsellik<br />

temelde üremeyle ilişkilendirilmiş, üremeye yönelik cinsel ilgi ve davranış norm haline gelmiştir.<br />

Cinsel kimlik ve davranış açısından bunun dışında kalan durumlar patoloji olarak görülmüştür.<br />

İnsanın cinsel varoluşu, keskin sınırlarla birbirinden ayrılan, özellikleri açısından birbiri ile kesişmeyen<br />

ikilikler halinde tanımlanmış, bu ikili cinsiyet düzenini ihlal eden durumlar hastalıklı kabul edilmiştir.<br />

Üremeye atfedilen önem nedeniyle, cinsel davranış üreme organlarını içeren, üremeye yönelik<br />

olanlar merkeze alınarak sınıflandırılmış, sağlıklı cinsellik bu eksende tanımlanmıştır. Geçtiğimiz<br />

yüzyılda, cinsellikle ilgili bilimsel çalışmaların sonuçları ve toplumsal hareketlerin mücadelesi ile bu<br />

yaklaşım sorgulanmış, bir ölçüde de değişmiştir. Heteroseksüellik dışında cinsel yönelimler uzun<br />

süredir ruhsal bozukluk olarak kabul edilmemektedir. Cinsiyet kimliğinin çeşitliliği ve kendini<br />

tanımlama biçimlerinin bozukluk olarak görülmemesi gerektiği yönünde adımlar atılmış, trans<br />

bireylere yaklaşım esnekleştirilmeye çalışılmıştır. Ancak halen eğitim ve uygulamalarda, tıp ve<br />

psikoloji geçmişin izlerini taşımaktadır. Bu çeşitliliğin altında yatan biyolojik süreçler her dönem<br />

araştırma konusu olmuştur. Başlangıçta patolojiye neden bulma, önüne geçmenin ya da sağaltımının


yöntemini keşfetme motivasyonuyla yapılan bu araştırmalar, günümüzde önemli ölçüde insan cinsel<br />

çeşitliliğini anlamaya yönelmiştir.<br />

Kaynaklar:<br />

1. Yetkin N, Kaptan S (2013) Psikiyatrik tanı sistemlerinde eşcinsellik. “Eşcinsellik” – Bilgilendirme<br />

Dosyası -10. Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği: İstanbul, s. 63-64<br />

2. Çakmak AC, Başar K (2013) Cinsel yönelimin nedenlerine biyolojik yaklaşım. “Eşcinsellik” –<br />

Bilgilendirme Dosyası -10. Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği: İstanbul, s.17-22.<br />

3. Başar K, Yüksel Ş (<strong>2015</strong>) Çocukluktan yetişkinliğe cinsiyet kimliği ile ilgili sorunlar: uygun<br />

değerlendirme ve izlem. Psikiyatride Güncel 4(4):389-404.<br />

“Psikanaliz ve Eşcinsellik” - Nur Engindeniz*<br />

*Psikiyatrist , Psikanalitik Psikoterapist , Cinsel Terapist<br />

Psikanalitik kuramın eşcinselliğe bakışı, kurucusu Freud'dan bu yana dalgalı bir seyir izlemiştir. 1903<br />

gibi eski bir tarihte, Freud oldukça açık bir biçimde, "eşcinsel insanların hasta olmadıklarını"<br />

belirtmiştir ve "eşcinselliğin bir hastalık olarak sınıflandırılamayacağını" söyleyerek bu düşüncesini 30<br />

yıldan fazla sürdürmüştür(Freud 1920).<br />

Freud'un ardından Reich, Rado, Bieber, Socarides gibi analistler, eşcinselliği bir hastalık ve sapkınlık<br />

olarak tanımlamışlardır. Socarides'in bu alanda yaptığı çalışmaların ve tedavi çabasının psikanaliz<br />

tarihinde ayrı bir yeri vardır. Öte yandan, homofobik tutumların en güçlü ve yaygın olduğu<br />

dönemlerde bile, bu genel ideolojiden sıyrılmış olmasalar da zamanına göre daha geniş görüşlü bazı<br />

analistlerin uyarıcı gözlemlerde bulunmuş olduğunu da görürüz. Örneğin, Meninger ve Sullivan.<br />

1940'lı yılların Chicago'sunda mesleki çevrede Heinz Kohut'un eşcinsel olabileceğine dair bir kanı<br />

vardır. Kohut'un Chicago Psikanaliz Entitüsü'ne ilk başvurusunun kabul edilmemesinin olası<br />

nedeninin bu eşcinsellik şüphesi olduğu düşünülür.<br />

1992'de Otto Kernberg eşcinselliği bir sapkınlık olarak ele almış ve erkek eşcinselliğiyle ilgili önemli<br />

kişilik bozukluğu olmayan olguların nadir olduğunu söylemiştir. 2002 yılında, sapkınlıkların aksine,<br />

eşcinselliğin, cinsel bir eğilimi ve zıtcinsel bağlılık kadar geniş, esnek ve zengin olabilen cinsel<br />

etkinlikler kümesini gösterdiğini söyleyerek görüşünde değişiklik yapmıştır (Roughton 2002).<br />

Doksanlı yıllar Amerikan Psikanaliz Birliği'nin (APB) eşcinselliği ve eşcinsel bireyleri kabul ettiği köklü<br />

bir değişim getirdi. 1991 yılında kurum, psikanalist adaylarından eğitmen psikanalistlerin<br />

görevlendirilmesine kadar tüm değerlendirme kararlarının cinsel yönelim temeline göre değil, bir<br />

psikanalist olarak işlevselliğiyle ilgili özellikler ve yetenekler temeline göre karar verilmesini<br />

gerektiren bir politikayı benimsedi.<br />

Eşcinseller tarih boyunca ötekileştirmeye maruz kalmışlardır. Ne yazık ki psikanalitik kuramın bazı<br />

uygulayıcıları da buna katkıda bulunmuştur. Psikanalizin temel ilkesi olan yargılamadan anlamaya<br />

çalışmanın kuramın tüm uygulayıcıları tarafından uygulanmasını gerekli olmakla birlikte zaman<br />

alacaktır.<br />

Kaynaklar:<br />

1. Erten Y (2004) Psikanalizin Öteki Yüzü, Heinz Kohut, İthaki Yayınları, İstanbul 2004, s: 27-28,146


2. Fiedman R, Downey J (1998) Psychoanalysis and the Model of Homosexuality as Psychopathology:<br />

A Historical Owerview, The American Journal of Psychoanalysis, Vol 58, No:3<br />

3.Freud S (1915) Cinsellik Üzerine (Çev. E Kapkın). Payel Yayınları, İstanbul, 2006, s:41-52<br />

4.Roughton, Ralph (2002) Rethinking homosexuality: What it teaches us about psychoanalysis.<br />

Journal of the American Psychoanalytic Association, 50, 733-764.<br />

5.Vaughan S ve ark (2008, 4 Temmuz) Homosexuality and Psychoanalysis II: Theoretical Perspectives<br />

, 12 Ağustos 2011'de http://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1080/19359700802196925#preview<br />

adresinden indirildi<br />

“Queer Perspektif” - Umut Şah*<br />

*Sosyal Psikolog<br />

İstanbul Arel Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Görevlisi<br />

e-mail: umutsah@arel.edu.tr<br />

Queer teori, 1980lerin sonu 1990ların başında, dönemin queer aktivizminin akademiye yansıması ile<br />

heteronormativiteye ve cinselliğin normatif kalıplarına yönelik bir karşı çıkış olarak şekillenmiştir.<br />

İkinci ve üçüncü dalga feminizmden ve özellikle de Judith Butler’ın (1990/2008) feminizm<br />

eleştirisinden beslenen (Direk, 2012) queer teorinin temelleri ise Michel Foucault’nun (1976/2003)<br />

“Cinselliğin Tarihi” adlı çalışmasına dayanır. Heteronormativitenin güçlü bir eleştirisini yapan teori,<br />

cinsel normların yanı sıra ‘normativite’nin bizzat kendisini de ele alır ve onu yapı söküme uğratır.<br />

Queer teori, hem cinsiyetin hem de cinselliğin “doğal” gerçekliğini tartışmaya açar; geleneksel<br />

biyolojik cinsiyet/toplumsal cinsiyet ikiliğini bozar ve “doğal bir cinsellik” olmadığını ortaya koyar.<br />

Kültürel olarak sabitlenmiş olan benzeştirmeye dayalı normatif cinsiyet ve cinsellik kalıplarının<br />

karşısına, cinselliklerin çokluğunu ve akışkanlığını yerleştirir. Bunu da normatif alanın dışına itilmiş<br />

olan ve bu yüzden de kültürel olarak onaylanmayan veya idrak edilemeyen (cinsel) pratiklerin<br />

savunulması ve tahayyül dünyamıza sokulması ile gerçekleştirir. Bu tür bir hamle sadece normatifolmayan<br />

cinselliklere ve cinsiyetlilik hallerine (ve bunları icra eden öznelere) temsiliyet imkanı<br />

sunmakla kalmaz, aynı zamanda “kadın, erkek, eşcinsel, heteroseksüel” gibi “gerçekliklerin” a priori<br />

(önsel) kabulünü de tartışmaya açar. Böylece bize mevcut normatif yapıya ve bunun altında yatan<br />

varsayımlara dair yeni sorular sorabilme imkanı yaratır.<br />

Son 20 yılda hem özel olarak cinsiyet, cinsellik ve cinsel yönelimle ilişkili çalışma alanlarında hem de<br />

genel olarak sosyal bilimlerde queer teorinin ciddi etkileri olmuştur/olmaktadır. Bu minvalde, queer<br />

perspektifin, cinsiyeti ve cinselliği ele almada psikoloji ve psikiyatriye de önemli imkanlar sunduğunu<br />

söyleyebiliriz.<br />

Kaynaklar<br />

1. Butler, J. (2008). Cinsiyet belası: Feminizm ve kimliğin altüst edilmesi. İstanbul: Metis.<br />

2. Direk, Z. (2012). Queer kuram ve cinsiyet farklılığı. Cinsellik Muamması içinde, C. 3. Çakırlar ve S.<br />

Delice (Ed.). İstanbul: Metis.<br />

4. Foucault, M. (2003). Cinselliğin tarihi. İstanbul: Ayrıntı.


3. Oturum: Mahmut Şefik Nil Forumu: Ruh Sağlığı Çalışanı Eğitiminde Heteronormativite<br />

Moderasyon: Seven Kaptan<br />

“Tıp Fakültesi ve Psikiyatri Eğitiminde LGBTİ” - Ayşe Devrim Başterzi*<br />

*Doç. Dr., Psikiyatrist<br />

“CETAD Eğitiminde LGBTİ” - Şahika Yüksel*<br />

*Prof. Dr. Bağımsız,<br />

CETAD eğitim ekibi üyesi<br />

CETAD eğitimleri modüller olarak yapılmaktadır.<br />

İlk modülde “Cinsellik kavramı cinsellik ve cinsel sorunlara genel yaklaşım” ele alınıyor. Bu bölümde,<br />

çalışmalar kişinin kendisini tanıma ağırlıklıdır. Programda dört saat “yanlış cinsel inanışlar” dersi<br />

bulunuyor. Bu derste genel cinsellik mitleri ile beraber LGBT ile ilgili mitler de işleniyor. Ayrıca, üç<br />

saat cinsel kimlik ve yönelim tanıma konusuna ayrılmıştır.<br />

2. Modül: “Cinsel İşlev Bozuklukları: Cinsel öykü alma, değerlendirme yöntemleri, tanı, ayırıcı tanı,<br />

temel tedavi yaklaşımlarına” odaklanmıştır. Bu bölümde iki saat transgender bireyleri ayrılmıştır. Bu<br />

bölümde bir saat interseks yer almaktadır.<br />

Son modül: “Cinsel Terapiler: Cinsel terapi teknikleri, olgu takibi ve süpervizyon” bulunmaktadır. Bu<br />

bölümde üç saat “ cinsiyet ve cinsel kimlik farklılıkları” dersi var. SV devresinde her katılımcını SV LGB<br />

lgbt vakaları trans kişilerle yaptığı çalışmalar yer almaktadır.<br />

Ayrıca, LGB ve Trans kişilerle çalışma konusunda üç günlük eğitimler yapılmaktadır.<br />

Kaynak :<br />

www.cetad.org.tr<br />

Eşcinsellik Dosyası 10, 2012, CETAD<br />

“Psikoloji / Klinik Psikoloji Eğitiminde LGBTİ” - Yudit Namer*<br />

*Yrd. Doç. Dr.<br />

Gediz Üniversitesi, Psikoloji Bölümü<br />

“Spod Eğitimleri” - Cihan Hüroğlu*<br />

*SPoD<br />

Sosyal Politikalar Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Çalışmaları Derneği (SPoD) 2012 yılından itibaren<br />

ruh sağlığı hizmetlerine LGBTİ bireylerin erişimini kolaylaştırmak adına çalışmalara girişmiştir. 2013<br />

ve 2014 yıllarında “Ruh Sağlığı Alanında Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği ile ilgili Başvuruların Ele


Alınması” başlıklı 40 saatlik ruh sağlığı uzmanlarına yönelik eğitim içeriği hazırlayarak bu eğitimleri ilk<br />

yıl 5 aya, geçtiğimiz ikinci yıl ise 3 aya yayarak İstanbul Bilgi Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans<br />

Programı iş birliği ile gerçekleştirmiştir. Eğitim kendi içinde LGB'ler ve trans bireylere ayrı ayrı<br />

odaklanacak şekilde iki bölüme ayrılmış, her bölüm ilk yarısı temel bilgiler düzeyi olarak, ikinci yarısı<br />

ise sadece deneyimli klinik psikologlara hitap edecek şekilde tasarlanmıştır. Katılımcılar bu bölümlere<br />

deneyimleri esas alınarak davet edilmiştir. Eğitimler ekonomik açıdan önce SPoD'un iletişime geçtiği<br />

3 kurumun maddi desteği ile katılımcıların cüzi bir katılım ücreti karşılığı gerçekleştirilmiş, ikinci yıl ise<br />

eğitimler ücret biraz arttırılarak yine pek çok gönüllü emeği barındırmakla birlikte kendine yeterli<br />

hale getirilmiştir. Eğitimin daha kısa bir versiyonu da 2014 yılında İzmir’de düzenlenmiştir.<br />

İlk 40 saatlik eğitimin ardından gönüllü terapistlerle bir koordinatör tarafından organize edilen "SPoD<br />

Gönüllü Ruh Sağlığı Uzmanları Ağı" oluşturulmuştur. Gönüllü terapistler, piyasanın oldukça altında<br />

belirlenen minimum bir ücret karşılığında 10 hafta boyunca SPoD'un websitesi üzerinden başvuran<br />

ve ağ koordinatörünün yönlendirmesiyle terapistlere ulaşabilen LGBTİ bireylere danışmanlık<br />

vermekte aynı zamanda alanda deneyim kazanmaktadırlar. Gönüllü uzmanlara ücretsiz süpervizyon<br />

çalışmalarına başlanmıştır.<br />

Eğitim, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği bağlamında ruh sağlığı uzmanlarına verilen en kapsamlı<br />

eğitim programı olmakla beraber, katılımcılardan yüksek oranda olumlu geri bildirimler alınmıştır.<br />

2016 yılında eğitimler tekrarlanacaktır. Eğitimlerin nihai amacı üniversite programlarının konuyu<br />

kendi konu akışlarına dahil etmeleri ve ileride bu eğitimlere gerek kalmamasıdır.<br />

“Lambda Eğitimleri” - Özge Güdül*<br />

*Psikolog<br />

Kocaeli Üniversitesi Ruhsal Travma ve Afet Çalışmları Birimi<br />

Lambdaistanbul LGBTİ Dayanışma Derneği, Ruh Sağlığı Komisyonu<br />

Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği<br />

“KaosGL & TPD Eğitimleri” - Sinan Tetik*<br />

*Türk Psikologlar Derneği LGBTİ Çalışmaları Birimi ve Merkez Yönetim Kurulu Üyesi<br />

e-mail: sinan_ttk@yahoo.com<br />

Ülkemizde eşcinselliğin kader olmadığını, danışanın kendi cinsel kimliği ile ilgili seçme şansının<br />

olduğunu, çeşitli yöntemlerle kişinin cinsel yönelimini değiştirdiğini iddia eden kurum ve kişilerin<br />

varlığı bilinmektedir. Bu çabaların altında eşcinselliğin iyileştirilebilecek bir hastalık olduğu inancı<br />

yatmakta ve eşcinsel cinsel yönelimin heteroseksüellik yönünde değiştirilmesi amaçlanmaktadır.<br />

Benzer tartışmalar daha önce ABD’de de yapılmış ve halen sürmektedir. 1 Amerikan Psikologlar Birliği<br />

(APA) eşcinselliğin bir gelişimsel bozukluk, ruhsal ve ahlaksal yozlaşma olduğuyla ilgili fikirlerin devam<br />

ettiğini, cinsel yönelimi değiştirmeye yönelik gayretlerin potansiyel olarak zararlı olduğunu, bu<br />

müdahalelerde eşcinsellerin damgalanmadan intihara kadar birçok riskle karşı karşıya kaldıkları ile<br />

ilgili endişelerini dile getirmiştir. 2<br />

Türkiye’de psikoloji lisans ve psikiyatri uzmanlık eğitimi programlarının müfredatlarında cinsel<br />

kimlikle ilgili kavramlar ya hiç yer almamakta ya da yüzeysel olarak bahsedilmektedir. Bu durum<br />

alanda çalışan psikologların cinsel yönelimi ya da cinsiyet kimliği ile ilgili sorunlar nedeniyle başvuran<br />

danışanları ve yakınlarıyla çalışmasını zorlaştırmakta ve bilimsel olmayan kaynaklara başvurmalarına


neden olabilmektedir. Bu anlamda KaosGL Derneği işbirliği ile ruh sağlığı çalışanlarına yönelik,<br />

kendilerinin veya yakınlarının cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğiyle ilgili başvuran danışanlara uygun<br />

yaklaşımı tartışma amacıyla LGBT atölyeleri düzenlenmiştir. Ayda bir hafta sonu gerçekleşen ve<br />

ortalama üç saat süren oturumlara katılımcıların ilgisi ve devamlılığı yüksekti. Etkileşimin yoğun<br />

olduğu oturumlarda cinsellik, cinsel kimlikle ilgili temel kavramlar, cinsel yönelim gelişim süreci,<br />

açılma süreci, trans kimlik gelişimi ve geçiş süreci, cinsel yolla bulaşan hastalıklar korunma ve baş<br />

etme yolları, psikiyatri ve tıbbın ideolojisi konuları interaktif bir şekilde ele alındı. Aileyle çalışma<br />

oturumunda Ankara Gökkuşağı Aile Grubundan bir trans annesi yaşadığı süreci katılımcılarla<br />

paylaştı. 3<br />

LGBT bireylerin kimlik ve hak mücadelesini yirmi yıldır savunan KaosGL ve kuruluşunun üzerinden<br />

henüz bir yıl geçmiş TPD LGBTİ Çalışmaları Birimi heteroseksizmle mücadeleye, halkı ve psikologları<br />

bilimsel kanıtlar ışığında bilgilendirmeye, LGBTİ bireylerin sağlık hizmetlerinden önyargı, damgalama<br />

ve ayrımcılığa uğramadan, tüm eşit yurttaşlar gibi faydalanması için politikaların geliştirilmesi<br />

konusunda birlikte çaba sarf etmeye devam edecektir.<br />

Kaynakça<br />

1)APA, 2000. Report of the American Psychological Association. Division 44/Committee on Lesbian,<br />

Gay, and Bisexual Concerns Joint Task Force on Guidelines for Psychotherapy With Lesbian, Gay, and<br />

Bisexual Clients. American Psychologist. December 2000. Vol. 55, No. 12, 1440 1451.<br />

2) APA, 2009. Report of the American Psychological Association Task Force on Appropriate<br />

Therapeutic Responses to Sexual Orientation. Erişim Tarihi:15 Kasım <strong>2015</strong>,<br />

https://www.apa.org/pi/lgbt/resources/therapeutic-response.pdf<br />

3) Erişim Tarihi: 20 Kasım <strong>2015</strong>, http://www.kaosgl.com/sayfa.php?id=19270<br />

4. Oturum: “Sözel Bildiri Sunumları I”<br />

Moderasyon: Ardıl Bayram Şahin<br />

“Geylerin Romantik İlişkiden Beklentilerine ve İlişki İçinde Karşılaştıkları Zorluklara Dair Bir Analiz”<br />

- Bahar Asena Soydaş*<br />

*Uzman Psikolog<br />

İnsanların çoğu ergenlik çağına ulaştığında romantik bir ilişki deneyimleme arzusu taşır ve bunu<br />

başarmak için özel olduğunu düşündüğü kişiyle yakınlık kurma çabası gösterir (Brown, Modesto<br />

Ramirez & Schniering, 2013). Karşı cinsten etkilenen birey yakınlık kurma sürecinde reddedilme ve<br />

başarısız olma gibi kaygılar taşırken hemcinsinden etkilenen birey bunlara ek olarak cinsel kimliğini<br />

keşfetme ve anlamlandırma mücadelesi verir. Çevresinde rol model alabileceği eşcinsel ilişkiler<br />

görünür olmadığından bu süreçte bir bocalama yaşayarak ilişkilerini izole bir şekilde, kendisinden ve<br />

yaşadıklarından utanarak ve çoğu zaman çevreye rol yaparak yaşamayı öğrenir (Simon, 1996). Buna<br />

ek olarak, sahip olunan cinsel yönelime dair günlük hayatta maruz kalınan ayrımcılık eşcinsel çiftlerin,<br />

ilişkilerinde heteroseksüellere kıyasla daha fazla stres yaşamalarına sebep olmaktadır (Buzella,<br />

Tompson & Whitton, 2012).


Bu çalışmada, geylerin ilişkilerini kamusal alanda özgürce yaşayamayıp özel alana sıkışmalarının ve<br />

yaşadıkları içselleştirilmiş homofobinin ilişkileri üzerinde nasıl bir etki yarattığı, ilişki beklentileri ve<br />

aile kavramının onlar için ne anlam ifade ettiği irdelenmiştir. Bu bağlamda İstanbul’da yaşayan 18-39<br />

yaş arasında 20 gey ile görüşülerek ilişki ve aile kurmaya yönelik beklentileri araştırılmıştır. Sekiz<br />

lezbiyen ve beş biseksüel birey ile yapılan görüşme ise örneklem sayısında eşitsizliğe yol açacağından<br />

çalışmaya dahil edilmemiştir. Örneklemi oluşturan kişilere kartopu yöntemiyle ulaşılmıştır.<br />

Yapılandırılmış açık uçlu sorularla derinlemesine yapılan görüşmeler yaklaşık bir saat sürmüştür.<br />

Görüşmeler soruları yanıtlayacak olan kişilerin kendilerini rahat hissedecekleri ve kendi tercih<br />

ettikleri ortamlarda yapılmıştır. Veriler, Ocak 2014 ile Eylül <strong>2015</strong> arasında toplanmıştır. Konuşmalar<br />

sonunda elde edilen veriler kendi içlerinde sınıflandırılmış, ilişkiler ve aile ile ilgili olan bölüm bu<br />

çalışmanın konusunu oluşturmuştur. Kişilerin ilişkiler ve aile hakkındaki düşünceleri<br />

karşılaştırıldığında geylerin bu alanda ihtiyaç duyabilecekleri destekle ilgili bulgulara ulaşılması ve bu<br />

çalışmanın bundan sonra yapılacak daha kapsamlı araştırmalara zemin oluşturması hedeflenmiştir.<br />

Yapılan görüşmeler sonucunda kişilerin cinsel kimliklerini kabullenme durumları ve yaşadıkları<br />

ilişkilerin uzunlukları arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Buna ek olarak, görüşme<br />

yapılan kişiler genellikle partnerleriyle bir aile kurmayı düşündüklerini ancak; istemelerine rağmen,<br />

ona haksızlık olacağını düşündüklerinden, çocuk yetiştirmeyi düşünmediklerini belirtmişlerdir.<br />

Bununla birlikte, görüşülen kişilerin bir kısmı aile kurma düşüncesine sahip olmadıklarını ama<br />

partnerleriyle yaşamayı arzu ettiklerini vurgulamışlardır. Bu bulgular ışığında geylerin cinsel<br />

kimliklerini kabul ederek kendileriyle barışmaları, toplum içinde daha görünür hale gelebilmeleri ve<br />

istedikleri aile yapısını istedikleri şekilde kurabilmeleri konularında desteğe ihtiyaçları olduğu<br />

görülmüştür.<br />

Referanslar :<br />

1. Buzella, B. A., Tompson, M. C., & Whitton, S. W. (2012). A preliminary evaluation of a relationship<br />

education program for male same-sex couples. Couple and Family Psychology: Research and<br />

Practice(4), 306-322.<br />

2. Modesto Ramirez, O., Brown, J., & Schniering, C. (2013). Finding love: passion, intimacy, and<br />

commitment in the relationships of gay men. Australian and New Zealand Journal of Family<br />

Therapy(34), 32-53.<br />

3. Simon, G. (1996). Working with people in relationships. D. Dominic, & C. Neal içinde, Pink Therapy:<br />

a guide for counsellers and therapists working with lesbian, gay and bisexual clients (s. 101-115).<br />

Open University Press.<br />

“Ebeveynlerine Açılan ve Açılmayan Lezbiyen ve Gey Bireylerde Psikolojik Uyum ve Bağlanmanın<br />

Karşılaştırılması” - Doğa Eroğlu*<br />

*Gelişim Psikolojisi Doktora Öğrencisi<br />

Bu araştırmada, ebeveynlerine açılan ve açılmayan lezbiyen ve gey bireylerde psikolojik uyum ve<br />

bağlanma karşılaştırılmıştır. Aileye açılma ve açılmama nedenleri, ebeveynlerine açılmayan lezbiyen<br />

ve gey bireylerin açılma durumunda bekledikleri olası ebeveyn ilişkileri, açılan bireylerin ebeveyn<br />

ilişkilerinin açılmanın üzerinden geçen zamana bağlı değişimi, açılan ve açılmayan lezbiyen bireylerde<br />

psikolojik uyum ve bağlanma incelenmiştir.<br />

Araştırmaya 18-35 yaş arası, 135 (80 lezbiyen ve 50 gey) genç yetişkin eşcinsel birey katılmıştır.<br />

Katılımcılara açılmaya ilişkin soruları da kapsayan kişisel bilgi formu, Yetişkin Kişilik Değerlendirme


Ölçeği (psikolojik uyum) ve İlişki Ölçeği Anketi (bağlanma) verilmiştir. Analizlerde, SPSS istatistik<br />

programındaki parametrik ve parametrik olmayan testler kullanılmıştır.<br />

Gey bireylerde, ebeveynlerine açılmayanların psikolojik uyumları ebeveynlerine açılan bireylerden<br />

daha yüksek bulunmuştur. Lezbiyen bireylerde ise psikolojik uyumun açılma durumuna göre<br />

değişmediği görülmüştür. Bununla birlikte, lezbiyen bireylerde duygusal tutarsızlığın açılmaya göre<br />

değiştiği görülmüştür. Bağlanmaya ilişkin olarak, güvenli bağlanmanın açılmayı öngörmediği<br />

bulunmuştur.<br />

Araştırmanın bulgularına göre, toplumun genelinde eşcinselliğe ve eşcinsel bireylere yönelik olumsuz<br />

tutum ve önyargı, hem ebeveynlere açılmanın önünde engel olmakta hem de açılan bireylerin<br />

yaşadığı süreci zorlaştırmaktadır. Açılan bireylerin toplumumuzda karşılaştığı tepkiler psikolojik<br />

uyumlarını olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle, bireylerde güvenli bağlanmanın açılmayı<br />

kolaylaştırmadığı söylenebilir. Açılmayan eşcinsel bireyler, ebeveynlerine açılmaları sonucunda<br />

ebeveyn ilişkilerinin bozulacağını düşünmektedir. Diğer taraftan açılan bireylerde açılma sonrasında<br />

bozulan ilişkilerinin zamanla düzelmesi ise umut vericidir.<br />

Kaynaklar:<br />

1) Lambdaistanbul Eşcinsel Sivil Toplum Girişimi. (2006). Ne yanlış ne de yalnızız! Bir alan araştırması:<br />

Eşcinsel ve biseksüellerin sorunları. İstanbul: Berdan Matbaacılık.<br />

2) Kağıtçıbaşı, Ç. (1991). Türkiye’de aile kültürü. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (Ed), Çağdaş<br />

Kültürümüz, Olgular-Sorunlar (49-57). İstanbul: Cem Yayınevi.<br />

3) Bernstein, A. J. (1996). The relationship between perceived parent attachment, homosexual<br />

identity formation psychological adjustment and parental awareness of gay and lesbian young adults<br />

(doctoral dissertation). Retrieved from ProQuest D. & T. Global (UMI number: 9706942)<br />

4) Elizur, Y. & Mintzer, A. (2001). A framework for the formation of gay male identity: Processes<br />

associated with adult attachment style and support from family and friends. Archives of Sexual<br />

Behavior, 30(2), 143-167.<br />

5) Holtzen, D. W. (1993). Family responses to homosexuality: Correlates to homophobia, gay/lesbian<br />

self-disclosure and parent/sibling homophobia. (doctoral dissertation). Retrieved from ProQuest D.<br />

& T. Global (UMI number: 9329306)<br />

“Lezbiyen, Gey ve Biseksüel Bireylerin Kimlik Algıları” - Ezgi Toplu Demirtaş 1 , Esra Ummak 2 , Gülşah<br />

Kemer 3<br />

1<br />

Arş. Gör. Dr., Orta Doğu Teknik Üniversitesi<br />

2<br />

Uzm. Psi. Dan., Çukurova Üniversitesi<br />

3<br />

Yrd. Doç. Dr., Old Dominion Üniversitesi<br />

Bu çalışmanın amacı, Mohr ve Kendra (2011) tarafından lezbiyen, gey, biseksüel (LGB) bireylerin<br />

cinsel yönelimlerine ilişkin kimlik gelişim algılarını ölçmek amacıyla geliştirilen ve Ummak, Toplu-<br />

Demirtaş ve Kemer (<strong>2015</strong>) tarafından Türkçe’ye uyarlanan LGB Kimlik Ölçeği’nin (LGBKÖ) alt<br />

boyutlarının lezbiyen, gey ve biseksüel bireylere göre farklılaşıp farklılaşmadığını incelemektir. Veriler<br />

İnsan Araştırmaları Etik Kurulları’ndan gerekli etik izinler alındıktan sonra sanal ortamda anket<br />

yoluyla toplanmıştır. Katılımcılar kendilerini lezbiyen (67), gey (128), biseksüel (96) olarak tanımlayan<br />

291 kişidir. Veri toplama aracı olarak 8 boyutlu ve 27 maddeli LGBKÖ kullanılmıştır. LGBKÖ’nün<br />

Kabullenilme Kaygısı (3 madde), Gizlenme Motivasyonu (3 madde), Kimlik Belirsizliği (4 madde),<br />

İçselleştirilmiş Homofobi (3 madde), Zorlu Süreç (3 madde), Kimlik Üstünlüğü (3 madde), Kimlik


Olumlama (3 madde) ve Kimlik Merkeziyeti (5 madde) alt boyutlarının LGB bireylere göre değişip<br />

değişmediğini araştırmak amacıyla tek yönlü varyans analizleri (ANOVA) yapılmıştır. Tip 1 hatayı en<br />

aza indirgemek için Bonferonni düzeltmesi ile anlamlılık (p) .05/8 = .006 olarak belirlenmiştir.<br />

Bulgular, Kimlik Belirsizliği [F(2,288) = 27.25, p = .000] ve Kimlik Merkeziyeti [F(2,288) = 5.16, p =<br />

.006] alt boyutlarında LGB bireyleri arasında farklılıklar olduğunu göstermektedir. Farklılığın hangi<br />

gruptan kaynaklı olduğunu tespit etmek için yapılan Tukey çoklu karşılaştırma testi biseksüel<br />

bireylerin, gey ve lezbiyen bireylere göre kimliğine ilişkin daha fazla tereddüt (Kimlik Belirsizliği)<br />

yaşadığını ortaya koymaktadır. Ayrıca, gey ve lezbiyen bireyler, biseksüellere göre LGB kimliğini diğer<br />

kimliklerinin bir parçası olarak daha fazla kabul etme eğilimindedir (Kimlik Merkeziyeti). Cohen’in etki<br />

değeri sınıflamasına göre bu farklılıklar ilk boyut için büyük (eta squared= .15), ikinci boyut için<br />

küçüktür (eta squared= .03). Biseksüellerin, gey ve lezbiyenlere göre daha fazla kimlik belirsizliği<br />

yaşadığı Mohr ve Kendra’nın (2011) bulgularıyla örtüşmektedir. Daha fazla kimlik belirsizliği yaşamak,<br />

bu örneklemde, biseksüel bireylerin LGB kimliğini kimliklerinin merkezine koymalarını zorlaştırmış<br />

olabilir. Bulgular ve bulguların araştırma ve uygulama açısından getirileri ilgili literatürün ışığında<br />

tartışılacaktır.<br />

Referanslar<br />

1. Mohr, J. J., & Kendra, M. S. (2011). Revision and extension of a multidimensional measure of<br />

sexual minority identity: The Lesbian, Gay, and Bisexual Identity Scale. Journal of Counseling<br />

Psychology, 58, 234-45.<br />

2. Ummak, E., Toplu-Demirtaş, E., & Kemer, G. (<strong>2015</strong>). Lezbiyen, gey, biseksüel kimlik ölçeği’nin<br />

Türkçe uyarlaması: Geçerlik ve güvenirlik çalışmaları. 13. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik<br />

Kongresi, 7-9 Ekim, Mersin.<br />

“Mezun Olmaya Bir Adım Kala, Eşcinsel Bireylere Yönelik Algılar Ön Çalışması” - Mahperi Uluyol*,<br />

Burcu Korkmaz<br />

*Psikolog, Hacettepe Üniversitesi<br />

Giriş: Azınlık Stres Model (Meyer, 2003) LGBT bireylerin karşılaştıkları düşmanca tutum ve stresli<br />

yaşam olayları sonucu diğerlerinden şiddet görmeye yönelik beklenti içerisinde olduklarını ve<br />

içselleşen bu beklentilerin sağlık problemleri yaşama riskini arttırdığını ileri sürmektedir. Yapılan<br />

çalışmalarda LGBT bireylerin okullarda, sağlık çalışanları, işverenleri gibi farklı çevrelerde olumsuz<br />

tutumla karşılaştıkları belirtilmektedir. Örneğin, okullarda akranların yanı sıra öğretmenlerin ve okul<br />

çalışanlarının da LGBT bireylere yönelik olumsuz tutum içerisinde olduğu belirtilmektedir (Kosciw,<br />

2004).Benzer şekilde sağlık çalışanlarının da LGBT bireylere yönelik kötü muamelede bulunduğuna<br />

yönelik çalışmalar bulunmaktadır (Hughes, 2007). Dolayısıyla, LGBT bireylerin yaşamları boyunca<br />

karşılaşacakları öğretmenler, rehber öğretmenler ve farklı dallardaki sağlık çalışanlarının tutumları<br />

kişilerin iyilik hali üzerinde etkili olmakla birlikte, tek bir kişinin bile zorbalık ve ayrımcılık karşısında<br />

durması LGBT bireylerin iyilik halini olumlu etkilemektedir. Bu yüzden bu meslek gruplarındaki<br />

kişilerin eşcinselliğe yönelik inanç ve tutumları önem kazanmaktadır. Bu bağlamda LG bireylerin<br />

yaşamları boyunca karşılaşma ihtimali yüksek olan eğitim ve sağlık alanından meslek gruplarının<br />

eğitimleri süresince bu alanda aldıkları eğitim ve inançlarının çalışma hayatında LG bireylere yönelik<br />

tutumları üzerinde etkili olacağı düşünülmektedir.<br />

Yöntem: Bu doğrultuda Hacettepe Üniversitesinde Eğitim Bilimleri, Psikoloji, Rehberlik ve Psikolojik<br />

Danışmanlık ve Tıp okuyan 162 son sınıf öğrencisi ile çalışma yürütülmüştür. Kullanılan ölçekler şu


şekildedir: Homoseksüellik Nedenleri Ölçeği: Çırakoğlu (2006) tarafından geliştirilen ölçek 50<br />

maddeden oluşmaktadır ve katılımcılardan ‘Bir insan eşcinseldir çünkü…’ ile başlayan cümleleri Likert<br />

tipi bir ölçek üzerinde 1 (hiç önemli değil) ile 5 (çok önemli) arasında puanlamaları beklenmektedir.<br />

Elde edilen bulgulara göre ölçek, Bozukluk, Sorunlar, Model Alma/Heyecan Arama ve Tercih alt<br />

boyutlarından oluşmaktadır. Her bir alt boyutun açıkladığı varyans sırasıyla, %18,6; %8,16; %4,95 ve<br />

%3,97’dir. Bu dört alt ölçeğin açıkladığı toplam varyans ise %35,16’dır. Tüm ölçeğe ilişkin Cronbachalfa<br />

katsayısı ise .88’dir. Tutumlar Ölçeği: Çırakoğlu (1999)’nun tarafından geliştirilen ruhsal<br />

hastalıklara sahip bireylere yönelik tutumlarını ölçen ölçeğin maddelerinin eşcinselliğe yönelik<br />

tutumlara göre uyarlanmasıyla yine Çırakoğlu (2006) tarafından oluşturulan 20 maddelik bir ölçektir.<br />

Katılımcıların her bir durumu 1 (Kesinlikle Evet) ile 5 (Kesinlikle Hayır) arasında Likert tipi ölçek<br />

üzerinde puanlamaları beklenmektedir. Yüksek puanlar daha olumlu tutumlara işaret etmektedir.<br />

Ölçeğin Cronbach-alfa iç tutarlılık kat sayısının .91 olduğu bulgulanmıştır. Hudson ve Ricketts<br />

Homofobi Ölçeği: Eşcinsel bireylere yönelik tutumları ölçmek amacıyla Hudson ve Ricketts tarafından<br />

1980 yılında geliştirilmiş 25 maddelik bir ölçektir. Sakallı ve Uğurlu (2001) ise ölçeği Türkçeye<br />

uyarlayarak 24 maddelik bir Türkçe formu oluşturmuştur. Ölçek 6’lı bir Likert ölçeği formatındadır<br />

Araştırmacılar tarafından ölçeğin Türkçe formunun Cronbach Alpha güvenirlik değerinin oldukça<br />

yüksek olduğu (.94) sonucuna ulaşılmıştır. Ölçekten alınan yüksek puanlar yüksek homofobi düzeyine<br />

işaret etmektedir.<br />

Sonuç& Tartışma: Bölümlere göre homofobi düzeyleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir<br />

farklılaşma olduğu görülmektedir (F(3,159)= 13,903; p


“LGB Bireylerde Bağlanma Stilleri ve Ruh Sağlığı Arasındaki Potansiyel Aracılar” - Zeynep Set 1 ,<br />

Ömer Faruk Şimşek 2 , Ardıl Bayram Şahin 3<br />

1<br />

Klinik Psikolog, Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Psikoloji Bölümü Klinik Psikoloji, İstanbul<br />

2<br />

Doç. Dr., Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Psikoloji Bölümü Klinik Psikoloji, İstanbul<br />

3<br />

Arş. Gör. Dr., Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi, Psikiyatri Bölümü, İstanbul<br />

GİRİŞ-AMAÇ: Bağlanma kategorisi ve yaygınlık oranı LGB ve heteroseksüel bireyler arasında pek çok<br />

çalışmada aynı oranda bulunmuştur (Ridge and Feeny,1998). Ancak akran, romantik ve topluluk<br />

ilişkileri LGB bireyler heteroseksüellere oranla çok daha fazla önem arz edebilmektedir. Cinsel<br />

yönelimlerinden dolayı heteroseksüel ideal benlik görüntülerine yoğun bir sekide maruz<br />

kalabilmektedirler. Bu durum güvensiz bağlanmayı derinleştirirken, sürmekte olan dinamik işleyişi de<br />

pekiştirebilir. LGB bireyler yaşadıkları toplumun homofobik ve heteroseksüel ideolojilerinden<br />

etkilenerek, kendi cinsel yönelimleri ile ilgili çatışma duygusu yaşayabilmektedirler. Bu da onlarda<br />

küçük yaştan bu yana sosyal heteroseksizmin doğru olduğu inancını var edebilmektedir. LGB bireyler<br />

kendi eşcinselliklerini fark ettiklerinde de kendilerine karşı negatif duygular yaşayabilmektedirler.<br />

İçsel homofobi olarak kavramsallaştırılan bu duygunun; düşük benlik saygısı, depresyon ve intihar<br />

eğilimi gibi psikolojik problemlere neden olduğu çeşitli araştırmalarla ortaya konmuştur (Herek G.M,<br />

Cogan J.C, Gillis JR, Glunt EK. Correlates of Internalized Homofobia in a Community Sample of<br />

Lesbians and Gay Men. Journal of the Gay and Lesbian Medical Association, 2, 17-25, 1997). ( Kişinin<br />

kendi acısına açık olması, kendine yönelik merhamet şefkat duyguları beslemesi, kendisini yargılayıcı<br />

tutumda olmaması ve öznel deneyimlerini genel insan olma deneyimlerinin bir parçası olduğunun<br />

fark etmesi anlamına gelen öz anlayışın; azınlık stres teorisine göre heterofobik bir toplumda farklı<br />

cinsel yönelimleri olan bireylerin yüksek öz anlayışlarının zorlantılı yaşantılar ile baş etmede<br />

koruyucu bir faktör olduğunu gösterir çalışmalar mevcuttur ( MacBeth, A., & Gumley, A. (2012)).<br />

Mevcut çalışmada Gey, lezbiyen ve biseksüellerde bağlanma stilleri ve ruh sağlığı (depresyon)<br />

arasındaki ilişkide, içsel homofobi ve özanlayışın aracılığını gösteren bir model test edilerek, özellikle<br />

bu bireylerle ruh sağlığı çalışanlarına müdahale ve terapide fayda sağlanmak amaçlanmıştır.<br />

GEREÇ- YÖNTEM: Çalışmanın verileri Mayıs 2014 ile Eylül <strong>2015</strong> tarihleri arasında 18-35 yaş arası 373<br />

gey, 118 biseksüel, toplam 491 erkekten; 233 lezbiyen, 162 biseksüel, toplam 395 kadından<br />

toplanmıştır. Çalışmada verilerin toplanmasında, bağlanma boyutlarının ölçülmesinde YİYE2<br />

(Bağlanma Stilleri Ölçeği), içsel homofobi düzeyinin belirlenmesinde İçselleştirilmiş Homofobi Ölçeği<br />

(kadın ve erkeklerde ayrı ölçekler), öz anlayış düzeyinin belirlenmesinde Özanlayış Ölçeği ve<br />

depresyon düzeyinin belirlenmesinde de Beck Depresyon ölçekleri kullanılmıştır. Verilerin analizinde<br />

ise SPSS 20.0 ve Lisrel 9.1 istatistik programları kullanılmıştır. Toplanan verilerin analiz edilmesi<br />

Yapısal Eşitlik Modellemesi yöntemi ile gerçekleştirilmiştir.<br />

BULGULAR: Çalışmaya katılan erkek grupta kaygılı bağlanma ile depresyon arasındaki ilişkide içsel<br />

homofobinin kısmi aracılık etkisi olduğu belirlenmiştir. Çalışmaya katılan kadın grupta ise kaçınmalı<br />

bağlanma depresyonu, içsel homofobi üzerinden yordamaktadır. Ayrıca, kaçınmalı bağlanma içsel<br />

homofobiyi öz anlayış üzerinden yordamaktadır.<br />

SONUÇ: Yapılan çalışmada gey ve biseksüel erkeklerin kaygılı bağlanma stiline sahip oldukları ve<br />

depresyon üzerinde içsel homofobinin özanlayışa göre ruh sağlığı üzerinde daha etkili olduğu;<br />

lezbiyen ve biseksüel kadın grubunun ise kaçınmalı bağlanma stilde bağlandığı, bu grupta içsel<br />

homofobi ve özanlayışın ruh sağlığında birlikte aracılık ettiği görülmüştür. Cinsiyetten gelen kültürel<br />

faktörlerin böyle bir sonucun ortaya çıkmasında etkili olduğu söylenebilir.


Referanslar :<br />

1. Shaffer A, (2007). Self-Compossion, Empathy and Subjectivite Well-Being Among College Studrnts<br />

and Community Adults. Pstchotharapy; Theory,Researck, Practice,Training, Vol.44,No.2, 219-225<br />

2. Herek, G. M., Gillis, J. R., & Cogan, J. C. (2009). Internalized stigma among sexual minority adults:<br />

Insights from a social psychological perspective. Journal of Counseling Psychology, 56(1), 32-43<br />

3. Herek, G. M., Cogan, J. C., Gillis, J. R., & Glunt, E. K. (1998). Correlates of internalized homophobia<br />

in a community sample of lesbians and gay men. Journal- Gay and Lesbian Medical Association, 2,<br />

17-26.<br />

4.Newcomb, M. E., & Mustanski, B. (2010). Internalized homophobia and internalizing mental health<br />

problems: A meta-analytic review. Clinical Psychology Review, 30(8), 1019-1029.<br />

5. Brown, J., & Trevethan, R. (2010). Shame, internalized homophobia, identity formation,<br />

attachment style, and the connection to relationship status in gay men. American journal of men's<br />

health, 4(3), 267-276.<br />

6. Ridge, S. R., & Feeney, J. A. (1998). Relationship history and relationship attitudes in gay males and<br />

lesbians: Attachment style and gender differences. Australian and New Zealand Journal of<br />

Psychiatry, 32(6), 848-859.<br />

7. MacBeth, A., & Gumley, A. (2012). Exploring compassion: A meta-analysis of the association<br />

between self-compassion and psychopathology. Clinical Psychology Review, 32(6), 545-552.<br />

8. Raes, F. (2010). Rumination and worry as mediators of the relationship between self-compassion<br />

and depression and anxiety. Personality and Individual Differences, 48(6), 757-761.<br />

9. Herek G.M, Cogan J.C, Gillis JR, Glunt EK. Correlates of Internalized Homofobia in a Community<br />

Sample of Lesbians and Gay Men. Journal of the Gay and Lesbian Medical Association, 2, 17-25, 1997<br />

10. MacBeth, A., & Gumley, A. (2012). Exploring compassion: A meta-analysis of the association<br />

between self-compassion and psychopathology. Clinical Psychology Review, 32(6), 545-552.)<br />

6 <strong>Aralık</strong> <strong>2015</strong><br />

5. Oturum: “Çocuklar Cinsiyete Uymadığında"<br />

Moderasyon: Evren Evrim Önal<br />

"Cinsiyete Uymayan Çocuklar ve Yaklaşımla İlgili Öneriler" - Koray Başar*<br />

*Yrd. Doç. Dr.<br />

Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Tıp Fakültesi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara.<br />

e-mail: kbasar@hacettepe.edu.tr<br />

Toplumlar arasında farklılıklar gösterse de, doğduğu andan başlayarak tüm yaşamı boyunca kişinin<br />

cinsiyetle ilgili uyması beklenen toplumsal bir beklenti vardır. Cinsel kimliğin tüm bileşenleri ile ilgili<br />

bazen keskin sınırlı olabilen, tek bir çıkış imkanı veren bu beklentilere rağmen, insanlığın<br />

başlangıcından itibaren insan cinselliği geniş bir çeşitlilik sergilemiştir. Bedensel cinsiyet özellikleri<br />

açısından ideal varsayılan erkek ve kadın formundan farklı olan, doğduğunda sahip olduğu beden<br />

özellikleri nedeniyle kendinden beklenenden farklı bir cinsiyetle kendini tanımlayan, cinsiyet kimliğini<br />

belirlenen kalıpların dışında ifade eden bireyler, çocukluklarından itibaren ‘farklı’, ‘hasta’, ‘sapkın’


görülebilmektedir. Uzun bir dönem tıp kurumu, toplumsal düşünce biçimininden miras aldığı bu<br />

yaklaşımı, bilimsel bir veri gibi kabul etmiş, eğitim, hizmet ve araştırmalarını bu doğrultuda<br />

yürütmüştür. Bu tutum cinsiyete toplumsal bakışı daha keskin kategoriler içerecek şekilde yeniden<br />

üretmeye hizmet etmiştir. Günümüzde bedensel cinsiyet özellikleri beklentiyle örtüşmeyen interseks<br />

bireylere tıbbi girişimlerin kişinin kendisinin karar verebileceği dönemden önce yapılmaması<br />

tartışılmaktadır. Tüm çocukların cinsiyet kimliğinin, bedenleri nedeniyle beklenen cinsiyetle<br />

örtüşmeyebileceği, bir bölümünün cinsiyetinden hoşnutsuzluk duyduğu, azımsanmayacak bir oranda<br />

genelde kabul edilenin dışında cinsiyet ifadesi özellikleri görüldüğü bilinmektedir. Bu durumlar<br />

ergen/erişkin döneme uzanmayabilecekse de, cinsiyet kimliğini ve ifadesini şekillendirmeye yönelik<br />

öneri ve girişimlerin travmatik sonuçlarının olabildiği, sonlanım üzerinde etkili olmadığı<br />

görülmektedir. Çocuğun akranları ve toplum geneliyle yaşadıkları sorunlar, kendilerini tanıma ve<br />

ifade edebilmeleri önündeki engeller, bu nedenlerle yaşadıkları çatışmalarda, ruh sağlığı<br />

çalışanlarının desteğine ihtiyacı olabilmektedir. Bu desteğin, özellikleri nedeniyle onu hor gören,<br />

dışlayanlarla ittifak kurmak yerine, yargılanmadığı bir ortamın sağlanması için girişimlerde<br />

bulunulması, güçlendirilmesi biçiminde olması önerilmektedir. Ruh sağlığı çalışanı, yaşamın erken<br />

döneminde damgalanma ve ilişkili zorluklarla boğuşan cinsiyete uymayan çocukların, kendileriyle<br />

çelişmeyen bir gelişim seyri izleyebilmelerine uygun koşulların sağlanması için çaba göstermelidir. Bu<br />

dönemde, kendileri de zorluklar yaşayabilecek olan ebeveynin, sürece dahil edilmesi, çocuklarından<br />

sevgilerini esirgememeleri, çocuğa azami aile desteğinin sağlanması önemlidir. Bu tutumdan,<br />

gelişimin erişkinlikteki sonlanımı ne yönde olursa olsun taviz verilmemelidir.<br />

Kaynaklar:<br />

1. Başar K, Yüksel Ş (<strong>2015</strong>) Çocukluktan yetişkinliğe cinsiyet kimliği ile ilgili sorunlar: uygun<br />

değerlendirme ve izlem. Psikiyatride Güncel 4(4):389-404.<br />

2. Yüksel Ş, Kaptan S (<strong>2015</strong>) Çocuk ve ergenlerde trans geçiş süreci ve aile. KaosGL LGBT<br />

Kültür/Yaşam Dergisi 143:47-49.<br />

"Ergende Cinsiyet Hoşnutsuzluğu" - Mirella Avayu*<br />

*Psikolog<br />

Trans cinsiyet nihayet bir patoloji olarak geçerliliğini yitirmiş ve bir kimlik olarak değerlendirilmeye<br />

başlamıştır. Bununla birlikte bir kimlik olarak kavramsallaştırılması, özellikle daha geleneksel<br />

toplumlarda, ruh sağlığı alanı da dahil olmak üzere trans bireylerin deneyimlediği çeşitli zorlukların<br />

ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir.<br />

Bu konuşmada, 2008-2013 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi ve Özel Haliç Hastanesi<br />

psikiyatri poliklinikleri ve bir özel kliniğe başvuran, 12-19 yaş arası 40 trans ergenin ve ailelerinin<br />

demografik, başvuru ve süreç özellikleri bakımından betimlenmesi ve kullanılan klinik yaklaşımın<br />

tanıtılması hedeflenmektedir.<br />

Ergenlerin bir kısmının ailesinden gizli olarak destek aradığı, bir kısmının gönüllü olmaksızın ailesi<br />

tarafından değerlendirme ve ‘tedavi’ için getirildiği, bir kısmının ise benzer veya tamamen farklı<br />

sebeplerle ailesi ile birlikte başvurduğu görülmüştür. Bazı ergenlerin cinsiyet kimliğini tanıma<br />

çabasında olduğu, çoğunun ise cinsiyet geçişi ve bu doğrultuda ailelerini ikna edebilmek için yardım<br />

istediği anlaşılmıştır. Ailelerin bir kısmının çocuklarının cinsiyet geçişine dair arzusunu paylaştığı<br />

görüldüyse de sürecin başında daha sık olarak trans aile üyesinin cinsiyet kimliğini, biyolojik


cinsiyetiyle uyumlu hale getirmeye çalışan, reddedici ve baskıcı bir tutumda olunduğu<br />

gözlemlenmiştir.<br />

Birçok trans ergenin aktardığı geçmiş psikiyatrik/psikolojik başvuru öyküsü, yanlış<br />

bilgilendirme/yönlendirme, cinsiyet hoşnutsuzluğunun tespit edilememesi ve varsa mevcut ruh<br />

sağlığı sorunlarının cinsiyet hoşnutsuzluğu ile ilişkilendirilememesi ya da yanlış bir nedensellik ilişkisi<br />

kurulması gibi olumsuz deneyimlere işaret etmektedir. Ergenlerde hormon müdahalesine dair bilgi<br />

eksikliği de önemli bir sorun alanı gibi gözükmektedir.<br />

Cinsiyet geçişi hem trans bireyler hem de aileleri için çok katmanlı ve yoğun bir süreçtir. Psikolojik,<br />

sosyal, medikal boyutları kapsayarak çalışmanın yanı sıra, ergenler söz konusu olduğunda aileler de<br />

kısmen sürece dahil olmaktadır. Bu doğrultuda, sürece başlayan ergenler ile bireysel görüşmelerle ve<br />

destek gruplarıyla çalışılmış; ayrıca aile görüşmeleri ve ailelere yönelik bilgilendirme ve destek<br />

grupları yapılmıştır. Özellikle uzun süreli takibin ve ailenin işbirliğinin mümkün olduğu durumlarda,<br />

bireyin yaşam kalitesinde ve ruhsallığında önemli kazanımlar sağlanabilmiştir.<br />

6. Oturum: "Trans Kimlikler Klinik Yaklaşımda Dünden Bugüne Neler Değişti, Gelecekte<br />

Nasıl Olmalı"<br />

Moderasyon: Özlem Çolak<br />

"Dünden Bugüne Neler Değişti?" - Şahika Yüksel*<br />

*Prof. Dr. Bağımsız,<br />

CETAD eğitim ekibi üyesi<br />

Tüm Türkiye transseksüellerden ve cinsiyet dönüştürme ameliyatlarından, bir televizyon<br />

programıyla, yetmişli yıllarda haberdar oldu. O zamandan günümüze dünyada ve ülkemizde<br />

transgender konusunda büyük gelişmeler oldu. Bu konuşmada, son 50 yılda cinsiyetlerini<br />

dönüştürme talebi olan kişilerin sergiledikleri farklılıklar, sağlık ve ruhsağlığı alanında çalışanlarda<br />

farklar aktarılacak.<br />

İlk devrede, dünyada, “Cinsiyet Dönüştürme İlkeleri” netleşmemişti. Transseksüeller ruhsal<br />

hastalıklar sınıflamalarında kategorisinde yer alan bir ruhsal hastalık olarak görülüyordu. Cerrahi<br />

yöntemler gelişmemiş, hormon kullanımı ile ilgili bilimsel izlem sınırlı idi. Cinsiyet dönüşümünü<br />

olumlayan psikoterapileri bilinmiyordu. Konuyu gündeme ağırlıklı olarak, aynı zamanda insan hakları<br />

savunucusu olan profesyoneller getiriyordu. Trans kimlikleri ile öne çıkan bilim insanları nerede ise<br />

yoktu varsa bile kimlikleri açık değildi.<br />

Türkiye için durumu değerlendirdiğimizde basında yansıtıldığı gibi, salt eğlence sektöründe çalışan,<br />

erişkin yaşlarda trans kadınlar varmış gibi kabul egemendi. Trans erkekler nerede ise yoktu. Yasal<br />

olarak; 1988 den önce Türk Medeni Kanunu’nda (TMK) cinsiyet değiştirme konusu yer almıyordu.<br />

1988 yılında, özel bir çaba ile Ersoy Kanunu ile, ilk kez TMK’da cinsiyet dönüşümüne yer verildi.<br />

Ameliyat sonrası kişilerin nerede ise hiç biri kendisini gerçek kimliği ile tanıtmıyor, dönüşüm sonrası<br />

geçmişlerini yok sayarak kadın veya erkek gibi yaşıyor, geçmişlerini inkar etmek zorunda kalıyordu.<br />

Onların, aileleri de tek tek yaşıyor ve tek başlarına zorluklarını yenmeğe çabalıyordu. Translık<br />

medyada bol kullanılan, olumsuz olarak takdim edilen ve alay edilen bir gruptu. Çocukarının cinsiyet<br />

kimliğini ergenlikte farkeden aileler, onları doğum cinsiyetlerine döndürmek için çabalıyor ve<br />

çocuklarına bu yolda psikolojik ve fiziksel şiddet kullanabiliyordu. Aileleri ellerinden tutmayınca, trans


kişiler ancak kendi ayaklarında durabildiklerinde, daha geç yaşlarda cinsiyet değiştirme girişimlerinde<br />

bulunabiliyordu.<br />

Değerlendirme ve tedavi için eğitim kurumları ve üniversitelerin kapıları bu gruba kapalı olup<br />

merdiven altı cerrahi girişimler yapılıyordu. Hormon kullanımı da kendi arkadaş çevrelerini<br />

önerileriyle tıbbı değerlendimeler yapılmadan uygulanıyordu.<br />

Yıllar içinde Türkiye’nin trans kişilerinin sabırla ve azimle sürdürdükleri mücadele dünyada<br />

profesyonel trans derneklerinin de bilimsel verilerle son yıllarda ilgilenen sağlıkçıların sayısı arttı. Ruh<br />

sağlığı alanında ayrımcılık, dışlama, etiketleme azaldı. Eskiden trans kişilere yönelik nefret cinayetleri<br />

gizli kalırken bugün nefret cinayetlerinin farkındayız ve cezasız kalmaması için çalışılabiliyor.<br />

Kaynaklar:<br />

-American Psychiatric Association. (1994). Diagnostic and Statistic Manual of Mental Disorders, 4th<br />

ed. rev., APA, Washington, DC.<br />

-Fisk N (1973) Gender Dysphoria Syndrome (The How, What, and Why of a Disease). Laub D and<br />

Gandy P (eds.) Proceedings of the Second Interdisciplinary Symposium on Gender Dysphoria<br />

Syndrome’de. Stanford: University of California Press; 1973, 7-14.<br />

-Yüksel Ş, Yücel B, Tükel R, Motavallı N. Assessment of 21 Transsexual cases in Group Psychotherapy,<br />

Admitted to hospital. Nordisk Sexologi, 1992; 10: 227-235<br />

-Yüksel Ş., Kulaksızoğlu I. B., Türksoy N., Şahin D. (2000). Group Psychotherapy with Female-to –<br />

Male Transsexuals in Turkey. Archives of Sexual Behavior. 29, 279-290<br />

"Gelecekte Nasıl Olmalı?" - Seven Kaptan*<br />

*Uzm. Dr., Psikiyatrist<br />

Ülkemizde son 15 yılda transseksüel bireylerin takip ve bakım hizmetlerinin uluslararası standartlara<br />

göre uygulayan ruh sağlığı kliniklerinin, halen var olan talep için yeterli olmasa da arttığını<br />

gözlemliyoruz. Psikiyatrinin rehberliğinde yürütülen cinsiyet geçiş sürecinde kişiye öncelikle ruh<br />

sağlığı uzmanı tarafından tarafsız ve yargısız bir ortamda kendini tanıma imkanı sağlanır, kendisi,<br />

ailesi ve sosyal çevresinin değişime hazır olması yönünde desteklenir, özgün sorun alanlarına yönelik<br />

farkındalık ve çözüm becerileri geliştirilir. Bu değerlendirme ve destek sürecini, kişinin bireysel ve<br />

çevresel imkan ve sınırlılıkları, beklentileri, tıbbi koşulları planlanarak alanında çalışan uzman<br />

doktorlar gözetiminde hormon tedavisi ve sonrasında yasal bir çerçevede ilerleyen cerrahi süreç<br />

takip eder.<br />

Ülkemizde trans geçiş süreci uygun takip ve bakım hizmetlerine dair günümüzde yapılan<br />

uygulamalar, kazanımlar ve halen varlığını sürdüren eksiklikler bu sunumda aktarılacaktır. Yaşanan<br />

sorun alanlarına dair gelecekte olması gereken düzenlemeler, çözüm yolları tartışılacaktır.<br />

7. Oturum: "LBT Kadın Görünürlüğü"<br />

Moderasyon: Yeşim Başaran


Tartışma: Kıvılcım Arat<br />

"Geçiş Sürecinde “Normal” Kadının İnşası" - Seven Kaptan*<br />

*Uzm. Dr., Psikiyatrist<br />

İçinde yetiştiğimiz toplumun kadınsılık ve erkeksilik tanımları, yani toplumsal cinsiyet normlarımız,<br />

transların cinsiyet geçiş süreci ve öncesinde yaşadıkları kimlik karmaşasından, cinsel rol ve<br />

davranışlarının dışa vurumuna, sosyal kabullerine kadar pek çok alanda etkili olmaktadır.<br />

Trans kadınların cinsiyet kimliği temsilinde ortaya koydukları kadınsılığın oranı terapistin tayin ettiği<br />

ya da yönlendirdiği bir durum değil; kişinin bireysel, kültürel ve sosyal değerleri ile zaman içerisinde<br />

şekillendirdiği kimliğinin değişken bir özelliğidir. Adına ister gecikmiş ergenlik, ister dolaptan<br />

çıkmanın- istediği kimlikte nefes almanın- oksijen sarhoşluğu diyelim, trans bireyler cinsiyet geçiş<br />

süreçlerinin başlangıç dönemlerinde toplumsal cinsiyet rollerini fazlasıyla vurgulamaya ihtiyaç<br />

duyabilirler. Sürecin ilk dönemlerinde, zaman zaman rekabeti de içinde barındıran, 'en kadın, en dişi,<br />

en seksi' olma hallerini, ilerleyen dönemlerde kimlik kabulü ve kimliğin kendi içinde normalize olması<br />

ile aşırılıkların törpülenip çoğunlukla yerini doğallığa bırakması takip eder.<br />

Fakat içselleşmiş transfobi varlığını sürdürdüğünde, kendinden utanç, beden imajı ve benlik saygısını<br />

zedeler. Kişi '' trans olduğum hep anlaşılacak, yeterince kadın değilim, güzel değilim'' paranoyaları ile<br />

ruh sağlığında ciddi derecede sorunlar yaşayabilir. Kişinin kimliğini kabul sürecinde yaşadığı gel-gitler,<br />

geç gelen ergenlik sancıları, aşırılıklar kaçınılmaz hale gelir. Ruh sağlığı profesyönellerinin görevi, bu<br />

süreçte kişinin yaşadığı sorun alanları konusunda destekleyici olabilmek, içselleşmiş transfobisinin<br />

farkına varabilmesinde ve bunu yenebilmesinde yardımcı olmaktır.<br />

Bu sunumda, toplumsal cinsiyet normlarının dışa vurumları, içselleşmiş transfobinin kadınlık<br />

temsiliyetine etkileri tartışılacaktır.<br />

"Stigmatize Görünürlüğün ve Görünmezliğin Ruh Sağlığına Etkisi" - Ayşe Devrim Başterzi*<br />

*Doç. Dr., Psikiyatrist<br />

8. Oturum: "Sözel Bildiri Sunumları II"<br />

Moderasyon: Sinan Sayit<br />

"İçselleştirilmiş Homonegativite ve Psikolojik İyi Olma Hali: Algılanan Sosyal Desteğin ve Tercih<br />

Edilen Savunma Mekanizmalarının Rolü" - Hilal Akekmekçi*, Hale Bolak Boratav, Alev Çavdar<br />

Sideris ve Koray Başar<br />

*Klinik Psikolog, Arş. Gör., İstanbul Bilgi Üniversitesi<br />

Bu çalışmanın temel amacı, içselleştirilmiş homonegativite ve olumlu kendilik algısı, kişilerarası<br />

ilişkilerde yüksek işlevsellik ve psikopatolojik semptomların görece azlığı ile karakterize olan genel<br />

psikolojik iyi olma hali arasındaki ilişkiyi, algılanan sosyal destek ve tercih edilen savunma<br />

mekanizmalarına odaklanarak incelemektir. Araştırmaya, Türkiye’nin iki büyük şehri olan İstanbul ve


Ankara’daki LGBTI dernekleri aracılığıyla iletişim kurulan 60 lezbiyen ve gey genç yetişkin katılmıştır.<br />

Kullanılan ölçüm araçları Örtük Çağrışım Testi, Evre Tayin Ölçeği, Hudson-Ricketts Homofobi Ölçeği,<br />

Savunma Biçimleri Testi, Çok boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği, Sosyal Karşılaştırma Ölçeği,<br />

Kişilerarası İlişki Boyutları Ölçeği ve Kısa Semptom Envanteridir. İçselleştirilmiş homonegativitenin<br />

genel iyi olma hali ile negatif korelasyon göstereceği, algılanan sosyal destek ve kullanılan savunma<br />

mekanizmalarının olgunluk düzeyinin de bu ilişkide aracı bir etkisinin olacağı öne sürülmüştür.<br />

Çalışmanın sonuçları, içselleştirilmiş homonegativitenin hostilite ile anlamlı orta derece pozitif<br />

korelasyon gösterdiğini, genel anlamda iyi olma hali ile ise anlamlı bir korelasyon göstermediğini<br />

ortaya koymuştur. İçselleştirilmiş homonegativitenin, genel iyi olma hali ile arasındaki ilişkinin,<br />

hostilite düzeyindeki artışa bağlı olarak sosyal destekteki aşınmayı içeren bir yoldan, daha dolaylı<br />

şekilde işliyor olabileceği düşünülmüştür. Algılanan sosyal destek ve savunma mekanizmalarının<br />

olgunluk düzeyi ile genel iyi olma hali arasındaki ilişkilerin beklenen doğrultuda olduğu görülmüştür:<br />

Sosyal destek algısında artış ve immatür savunma mekanizmalarına bağımlılıkta azalma, genel<br />

psikolojik iyi olma hali ile anlamlı güçlü pozitif korelasyonlar göstermektedir. Bulgular, bir<br />

moderasyon (aracılık) modelini destekler niteliktedir. Buna göre, daha yüksek düzeylerde<br />

içselleştirilmiş homonegativite gösteren bireylerin, immatür savunma mekanizma kullanımlarındaki<br />

olası bir azalma durumunda, genel psikolojik iyi olma hallerinin daha yüksek çıktığı anlaşılmaktadır.<br />

Çalışmada elde edilen bulgular, lezbiyen ve gey danışanlarla yapılan psikoterapi çalışmalarının<br />

etkinliğini arttırabilecek klinik çıkarımlar ortaya koymaktadır.<br />

"LGBTİ Bireylerin Cinsel ve Ruhsal Sağlık Sorunlarının Belirlenmesi" - Dr. Nur Elçin Boyacıoğlu*, Dr.<br />

Hüsniye Dinç*, Dr. Ardıl Bayram Şahin*, Doç. Dr. Neslihan Keser Özcan*<br />

* İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü<br />

** Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi<br />

Amaç. LGBTİ bireyler ruhsal ve cinsel yönden pek çok sağlık sorunu yaşamasına rağmen, sağlık<br />

profesyonelleri tarafından görmezden gelinmektedir (Knight ve ark. 2014; Greene ve ark. <strong>2015</strong>). Bu<br />

çalışma LGBTİ bireylerin cinsel ve ruhsal sağlık sorunlarının belirlenmesi amacıyla planlanmıştır.<br />

Yöntem. Bu çalışma tanımlayıcı-kesitsel ve kontrol grubu ile karşılaştırmalı olarak 210 LGBTİ birey ve<br />

226 heteroseksüel birey ile gerçekleştirilmiştir. Veriler cinsel sağlığı belirlemeye yönelik soru formu<br />

ve Genel Sağlık Anketi-12 aracılığı ile online olarak Ağustos- Ekim tarihleri arasında toplanmıştır.<br />

Verilerin analizinde Spss-20 paket programı aracılığı ile yüzdelik dağılımlar, ortalamalar,<br />

karşılaştırmalı gruplarda bağımsız t testi, ve Spearman ve Pearson’s korelasyon testi kullanılmıştır.<br />

Bulgular. Çalışmada LBGTİ bireylerin kontrol grubuna göre daha fazla para veya madde karşılığında<br />

cinsel ilişkiye girdiği ve cinsel yolla bulaşan hastalığa sahip olduğu, şiddete maruz kaldığı, cinsel<br />

yaşamla ilgili sorun yaşadığı ancak sorun yaşayanların daha az oranda yardım aradığı belirlenmiştir.<br />

Bununla birlikte Genel Sağlık Anketi toplam puanı açısından gruplararasında anlamlı fark<br />

bulunmamıştır.<br />

Sonuç. Heteroseksüel bireylere kıyasla LGBTİ bireylerin daha fazla cinsel sağlık sorunlarına maruz<br />

kaldığı bulundu. Ruhsal sağlık açısından gruplar arasında fark olmadığı belirlendi.<br />

Kaynaklar:<br />

1. Greene, G. J., Fisher, K. A., Kuper, L., Andrews, R., & Mustanski, B. (<strong>2015</strong>). “Is This Normal? Is This<br />

Not Normal? There Is No Set Example”: Sexual Health Intervention Preferences of LGBTİ Youth in<br />

Romantic Relationships. Sexuality Research and Social Policy, 12(1), 1-14.


2. Knight, R. E., Shoveller, J. A., Carson, A. M., & Contreras-Whitney, J. G. (2014). Examining<br />

clinicians’ experiences providing sexual health services for LGBTİQ youth: considering social and<br />

structural determinants of health in clinical practice. Health Education Research, 29(4), 662-670.<br />

"Eşcinselliğin Doğuştan Gelen Bir Özellik Olduğunu ve Hastalık ya da Bozukluk Olduğunu Düşünüp<br />

Düşünmeme Değişkenleri ile Homofobi Arasındaki İlişkinin İncelenmesi" - Semra Fırat 1 , Aydın<br />

Karaçanta 2<br />

1<br />

Psikolog<br />

2<br />

Yrd. Doç. Dr., İstanbul Ticaret Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Allport’un sosyal ilişki denencesine göre, farklı grupların üyeleri birbirini tanıyıp iletişimde<br />

bulundukça gruplar arasındaki benzer yönleri algıladıklarından gruplar arasındaki çatışmalar ve<br />

önyargılar azalabilir. Sakallı (2006)’ya göre eşcinselliğin nedeninin kişisel bir tercihe veya seçeneğe<br />

değil de genetik ve biyolojik nedenlere yüklenmesi önyargıyı azaltabilmektedir, çünkü nedeni<br />

biyolojik ve genetik olarak ortaya çıkan bir olayı kişinin değiştirebilme olanağı yoktur.<br />

Bu araştırmanın amacı, eğitim düzeyi, eşcinsel olduğunu söylemiş bir arkadaşa sahip olup olmama,<br />

eşcinselliğin doğuştan gelen bir özellik olduğunu düşünüp düşünmeme, eşcinselliğin hastalık ya da<br />

bozukluk olduğunu düşünüp düşünmeme değişkenleri ile homofobi arasındaki ilişkinin<br />

incelenmesidir.<br />

Araştırmanın örneklemini Türkiye sınırları içerisinde yaşayan, 18-80 yaş arası, okur-yazar veya<br />

ilkokuldan doktoraya kadar farklı eğitim seviyelerinden, 135’i kadın ve 135’i erkek olmak üzere<br />

toplam 270 kişi oluşturmaktadır. Anketler internet aracılığıyla online anket sitesi üzerinden ve yüz<br />

yüze olarak katılımcılara ulaştırılmıştır. Araştırmada homofobik tutumları ölçmek amacıyla Hudson ve<br />

Rickett Homofobi Ölçeği (Hudson ve Rickett, 1980; çev. Sakallı ve Uğurlu, 2001) kullanılmıştır.<br />

Araştırmanın bulguları, eğitim düzeyi yüksek bireylerin homofobi puanlarının, eğitim düzeyi düşük<br />

olan bireylere göre anlamlı düzeyde daha düşük olduğunu göstermiştir. Evli olan bireylerin homofobi<br />

puanlarının, bekar olan bireylere göre anlamlı düzeyde daha olumsuz olduğu görülmüştür. Bir dine<br />

mensup olan, eşcinsel olduğunu söylemiş bir arkadaşa sahip olmayan bireylerin homofobi<br />

puanlarının anlamlı düzeyde daha yüksek olduğunu göstermiştir. Eşcinselliğin doğuştan gelen bir<br />

özellik olduğunu düşünen katılımcıların homofobi puanlarının doğuştan gelen bir özellik olmadığını<br />

düşünen bireylere göre anlamlı düzeyde daha düşük olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda<br />

eşcinselliğin hastalık veya bozukluk olduğunu düşünen bireylerin homofobi puanlarının ise hastalık<br />

veya bozukluk olmadığını düşünen bireylere göre anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu<br />

gözlemlenmiştir.<br />

Bu çalışmada elde edilen bulgular ile ilgili yapılabilecek çıkarımlar ve uygulamaya yönelik öneriler<br />

tartışılacaktır.<br />

Kaynakça:<br />

1. Göregenli, M. (2009). Gruplararası İlişki İdeolojisi Olarak Homofobi. Anti Homofobi Kitabı (1.Baskı).<br />

Ankara: Ayrıntı Basımevi<br />

2. Sakallı, N. & Uğurlu, O. (2001). Effects of social contact with homosexuals on heterosexual Turkish<br />

university students attitudes towards homosexuality. Journal of Homosexuality, 42 (1), 53-62.<br />

3. Sakallı, N. (2006). Eşcinsellere İlişkin Tutumlar: Türkiye’de Yapılan Görgül Çalışmalar. Türk Psikoloji<br />

Yazıları 9 (17), 53-69.


4. Şah, U. (2009). Türkiye’deki Gençlerin Cinsel Yönelimlere İlişkin Sosyal Temsilleri ve Homofobi.<br />

Yayınlanmış yüksek lisans tezi, Ankara Üniversitesi.<br />

5. Ummak, E. (2012). Mersin Üniversitesi Öğrencilerinin Eşcinsellere Yönelik Tutumlarının<br />

İncelenmesi. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Mersin Üniversitesi.<br />

"Psikiyatristlerin ve Cinsel Azınlıkların Cinsel Kimlik ve Cinsel Yönelim Konusuna İlişkin Değersel<br />

Söylemleri" - Şükrü Keleş*<br />

*Doktora Öğrencisi, Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı<br />

Amaç: Araştırmanın genel amacı, aktivist eylemlerde bulunan eşcinsel, biseksüel ve trans bireylerin<br />

değersel evreni ile cinsel azınlıkların tıbbi sorunlarıyla karşılaşan ruh sağlığı ve hastalıkları alanında<br />

görev alan psikiyatristlerin değersel evreni hakkında veri sağlanması ve elde edilen verilerin etik<br />

açısından değerlendirilmesidir. Bu çalışmada psikiyatristlerin ve aktivist LGBT bireylerin değersel<br />

evrenlerini anlamak, birbirlerini nasıl algıladıklarını saptamak hedeflenmiştir.<br />

Yöntem: Araştırma amacına ulaşabilmek için niteliksel alan araştırması yürütülmüş, katılımcıların<br />

cinsel kimlik ve cinsel yönelim konularına ilişkin değersel söylemleri, hazırlanan soru formu üzerinden<br />

derinlemesine görüşmeler yapılarak elde edilmiştir. Demografik bilgilerin de yer aldığı soru formunda<br />

‘deneyim’, ‘davranış’, ‘bilgi’ ve ‘duygu’ kategorileri oluşturulmuş, her kategorinin altında birbirini<br />

destekleyen sorular hazırlanmıştır. Saha çalışmasında Türkiye’nin farklı şehirlerinde yaşayan 37<br />

psikiyatrist ve 55 aktivist LGBT bireyle derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Görüşmelerde öne<br />

çıkan değersel söylemler, bağlam, ana tema ve alt temalara ayrılmıştır. Derinlemesine<br />

görüşmelerden elde edilen veriler, tematik içerikli analiz yöntemi ile değerlendirilmiştir.<br />

Bulgular: Çalışmamızda, I. çalışma grubunu oluşturan psikiyatristlerin söylemleri doğrultusunda<br />

“mesleki sorumluluk” bağlamında ‘terapi/danışmanlık uygulama’, ‘yarar sağlama’, ‘zarar vermeme’,<br />

‘empatik olma’, ‘kendini geliştirme’ ana temaları; “toplumsal yapılar” bağlamında ‘aile ile iletişim<br />

kurma’ ana teması; “sağlık hizmeti sunumu” bağlamında ‘ayrımcılık’ ana teması; “toplumsal cinsiyet”<br />

bağlamında ‘cinsiyetin kategorilere ayrılması’ ana teması ve “hekim-hasta/danışan ilişkisi”<br />

bağlamında ‘LGBT bireylerle etkileşim’ ana teması ve ilgili alt temalar oluşturulmuştur.<br />

Araştırmamızın II. çalışma grubunu oluşturan aktivist LGBT bireylerin söylemleri ise, “bilinçlenme”<br />

bağlamında ‘bilgilenme/kendilik algısının gelişmesi’, ‘hastalık algısı’ ana temaları; “aktivizm”<br />

bağlamında ‘aktivist olma’, ‘aktivist eylem’ ana temaları; “sağlık hizmeti talebi” bağlamında ‘sağlık<br />

hizmetlerine erişim’ ana teması; “toplumsal cinsiyet” bağlamında ‘cinsiyetin kategorilere ayrılması’<br />

ana teması ile “hekim-hasta/danışan ilişkisi” bağlamında ‘hekimlerle etkileşim’ ana teması ve ilgili alt<br />

temalar altında toplanmıştır.<br />

Sonuç: Niteliksel araştırmanın saha çalışması tamamlandığında psikiyatristlerin ve aktivist LGBT<br />

bireylerin değersel evrenini anlamaya ve açıklamaya yardımcı olabilecek bazı önemli bilgiler elde<br />

edilmiştir.<br />

Kaynaklar:<br />

1. AKPINAR A (2014). Cinsiyet Kimliği veya Cinsel Yönelim Temelli Ayrımcılık ve Damgalanma (Vaka<br />

Analizi). Türkiye Biyoetik Dergisi, 1:149-53.<br />

2. POWELL T ve FOGLIA MB (2014). The Time is Now: Bioethics and LGBT Issues. Hastings Center<br />

Report, 44:S2-S3.<br />

3. WAHLERT L ve FIESTER A (2012). Queer Bioethics: Why its Time Has Come? Bioethics, 26: ii-iv.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!