17.11.2015 Views

ve

sayi_70

sayi_70

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Dosya:<br />

SU YAPILARI<br />

<strong>ve</strong><br />

İTÜ’LÜ<br />

SÜLEYMAN DEMİREL<br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi Vakfı<br />

Yayını<br />

EKİM - ARALIK 2015 SAYI 70<br />

Prof. Dr. Veysel Eroğlu<br />

Y. Müh. Dursun Yıldız<br />

Y. Müh. Ali Rıza Diniz<br />

Prof. Dr. İlhan Avcı<br />

Prof. Dr. Atıl Bulu<br />

Müh. B. Allı, Müh. C. Karaca, Dr. H. Dulkadiroğlu,<br />

Prof. Dr. S. Sözen, Prof. Dr. D. Orhon<br />

Prof. Dr. Mehmet Özdoğan<br />

Prof. Dr. Ünal Öziş<br />

Prof. Dr. Derya Maktav<br />

Prof. Dr. Doğan Altınbilek<br />

Prof. Dr. Ayla Ödekan<br />

Prof. Dr. Naci Görür<br />

Metin Tükenmez<br />

Demİrel’İ Anlatıyorlar:<br />

Şarık Tara Recai Kutan<br />

Erol Üçer Nurettin Koçak<br />

Feyyaz Nemlioğlu A. Nihat Gökyiğit<br />

Turan Alpdemir Tuğrul Erkin<br />

Olcay Ün<strong>ve</strong>r Çetin Gül<br />

İdris Yamantürk Mustafa Özcan Ültanır<br />

Bülent Tanla Esat Kıratlıoğlu<br />

Yüksel Erimtan Necmettin Cevheri<br />

Osman Mörel Zeynep Bodur Okyay<br />

Feyyaz Berker<br />

Ergün Toğrol<br />

Şevket Demirel<br />

Akad Çukurova<br />

Müfit Kulen<br />

Akif Özkaldı<br />

Aylin Cesur


EKİM-ARALIK 2015 | SAYI 70<br />

İmtiyaz Sahibi:<br />

İTÜ Vakfı adına Prof. Dr. Mehmet Karaca<br />

Yayın Kurulu:<br />

Prof. Dr. Yıldız Sey<br />

Y. Müh. Naci Endem<br />

Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol<br />

Prof. Dr. Mete Tapan<br />

Kenan Çolpan<br />

Hatice Yazıcı Şahinli<br />

Kenan Mete<br />

Yazı İşleri Müdürü:<br />

Hatice Yazıcı Şahinli<br />

Yayın Koordinatörü:<br />

Kenan Mete<br />

Reklam <strong>ve</strong> Halkla İlişkiler:<br />

Fahri Sarrafoğlu<br />

Grafik Uygulama:<br />

Murat Beşiktaş<br />

Katkıda Bulunanlar:<br />

Osman Keskin, Altan Bal,<br />

Dr. Aylin Cesur, Müh. Çetin Gül,<br />

Gizem Çinik<br />

Yönetim Yeri:<br />

İTÜ Vakfı Merkezi<br />

İTÜ Maçka Yerleşkesi 80394<br />

Teşvikiye / İSTANBUL<br />

Tel: 0212 291 34 75 – 230 73 71<br />

Faks: 0212 231 46 33<br />

Baskı:<br />

Azra Matbaacılık<br />

Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi E Blok<br />

1. Bodrum No.11 Topkapı Zeytinburnu /<br />

İSTANBUL<br />

Tel: 0212 674 10 51 – 612 79 27<br />

Yayın Türü:<br />

Yaygın, Süreli<br />

VAKFI DERGİSİ<br />

E-posta: basin@ituvakif.org.tr<br />

www.ituvakif.org.tr<br />

Bu dergide yayımlanan imzalı yazılar<br />

yazarlarının görüşünü yansıtmaktadır.<br />

Dergiyi <strong>ve</strong> Yayın Kurulu'nu bağlayıcı<br />

nitelik taşımaz.<br />

İTÜ Vakıf Dergisi’nde yayımlanan yazı <strong>ve</strong><br />

fotoğraflardan kaynak belirtilmek koşulu<br />

ile alıntı yapılabilir.<br />

...........................................................................................................................................................................................................................................<br />

12<br />

18<br />

22<br />

28<br />

34<br />

38<br />

43<br />

49<br />

52<br />

56<br />

60<br />

84<br />

109<br />

115<br />

117<br />

120<br />

137<br />

138<br />

144<br />

147<br />

Türkiye’nin Su Politikası: Suyun Ekonomi Politiği<br />

Prof. Dr. Veysel Eroğlu<br />

Su Politikaları <strong>ve</strong> Sürdürülebilir Su Yönetimi<br />

Y. Müh. (İnş.) Dursun Yıldız<br />

DSİ: Suya Atılan İmza<br />

Y. Müh. Ali Rıza Diniz<br />

Türkiye’deki Hidroelektrik Potansiyelin Değerlendirme Süreci <strong>ve</strong> Sonuçları<br />

Prof. Dr. İlhan AVCI<br />

Hidroelektrik Santrallerin Önemi <strong>ve</strong> Gerekliliği<br />

Prof. Dr. Atıl BULU<br />

Hidroelektrik Santralların Çevresel Boyutu<br />

Müh. Buşra Allı, Müh. Cansu Karaca, Dr. Hakan Dulkadiroğlu,<br />

Prof. Dr. Seval Sözen, Prof. Dr. Derin Orhon<br />

Barajlar <strong>ve</strong> Arkeoloji<br />

Prof. Dr. Mehmet Özdoğan<br />

Tarihi Su Yapıları Açısından Türkiye’nin Dünyadaki Önemi<br />

Prof. Dr. - Müh. Ünal Öziş<br />

Uzay Teknolojileri <strong>ve</strong> Yüzey Arkeolojisi Entegrasyonu ile Eski İstanbul’un<br />

Roma <strong>ve</strong> Bizans Su İkmal Hattının Araştırılması<br />

Prof. Dr. Derya Maktav<br />

Mühendislik, Ekonomik <strong>ve</strong> Sosyal Boyutlarıyla:<br />

Bir Kalkınma Projesi Olarak GAP<br />

Prof. Dr. Doğan Altınbilek<br />

İTÜ'lü Süleyman Demirel<br />

Demirel'i Anlatıyorlar<br />

Algı-Bilinç-Kültür-Bilgi: Üç Başyapıt<br />

Prof. Dr. Ayla Ödekan<br />

1999 Yalova <strong>ve</strong> Düzce Depremlerinden 16 Yıl Sonra Beklenen<br />

Marmara Depremi<br />

Prof. Dr. Naci Görür<br />

Teknokent Dosyası<br />

İTÜ’den Haberler<br />

İTÜ Vakfı’ndan Haberler<br />

Yayınlar<br />

Spor<br />

Briç<br />

Fotoğraf:<br />

Keban Barajı


Yazıları <strong>ve</strong> Rölö<strong>ve</strong>leriyle<br />

Sedat Çetintaş<br />

Yazar: Prof. Dr. Ayla Ödekan<br />

ISBN: 975-561-252-1<br />

Basım Yılı: 2004<br />

Boyutlar: 27 x 39 cm<br />

Cilbent kutu içinde 79 sayfa metin + 108 sayfa rölö<strong>ve</strong> föyleri.<br />

İTÜ Vakfı Yayınları<br />

Genel Dağıtım: İTÜ Vakfı Yayınları<br />

İtuyayinlari.com.tr<br />

Online Sipariş: www.1773itu.com<br />

Satış:0212 230 73 71 – 246 64 05<br />

ituvakif@ituvakif.org.tr<br />

2005<br />

“Yunus<br />

Nadi Sosyal<br />

Bilimler<br />

Araştırması”<br />

Ödülü<br />

Sedat Çetintaş, mimarlık tarihimizde sanatsal <strong>ve</strong> mimari değeri<br />

güçlü rölö<strong>ve</strong> <strong>ve</strong> restitüsyonların yaratıcısı, 19. yüzyıl kültürü<br />

ile beslenmiş 20. yüzyılın ilk yarısında yaşayan bir Cumhuriyet<br />

aydını. O, Selçuklu dönemi ile Erken <strong>ve</strong> Klasik Dönem<br />

Osmanlı mimarlığı tutkunu bir ‘Ülkügüder’. Sedat Çetintaş,<br />

anıtsal yapıtları çizimleriyle günümüze taşımakla kalmamış,<br />

yazılarıyla da mimar olarak toplumsal duyarlılığı sürekli diri<br />

tutmuş bir aydın. Ülküsü bir ‘Corpus’ oluşturmak. Amacı<br />

doğrultusunda yaklaşık 200 adet rölö<strong>ve</strong> <strong>ve</strong> restitüsyon üretmiş.<br />

Bu ürünlerden 108’i İTÜ Mimarlık Fakültesi Arşivi’nde<br />

bulunmaktadır. Bu kitap da, Sedat Çetintaş’ın bu arşivde<br />

yer alan yapıtlarını toplu olarak okuyucuya ulaştırmayı <strong>ve</strong><br />

araştırmaya açmayı hedefliyor. Buna ek olarak, çizimleriyle<br />

tanıdığımız Sedat Çetintaş’ı yazılarından da okuyarak<br />

‘ülkügider’liğinin insancıl boyutlarına da erişme olanağı<br />

<strong>ve</strong>riyor. Bu nedenle, kitapta yazar sık sık Çetintaş’ın kendi<br />

anlatımlarına yer <strong>ve</strong>riyor. Böylece kendi sözcük <strong>ve</strong> anlatım<br />

dilini okuyucuyla paylaşarak Çetintaş’ın özellikle eski yapıları<br />

koruma konusundaki savaşçı kişiliğini açığa çıkarıyor. ‘Sedat<br />

Çetintaş’ın inanılmaz rölö<strong>ve</strong>leri karşısısnda insan şaşırıyor.<br />

Şaşırmamız rölö<strong>ve</strong>lerin insan emeğinin ürünleri oluşundan.<br />

Hele bilgisayara dayalı bir tasarım kuşağı içinde olduğumuz<br />

günümüzde, bu çizimler doğal olarak inanılmaz geliyor’ diyor,<br />

Prof. Dr. Ayla Ödekan.


Mühendislik “Best Seller’ı”<br />

Cisimlerin Muka<strong>ve</strong>meti<br />

Yenilenmiş 9. Baskı Çıktı…<br />

Prof. Dr. Mustafa İnan<br />

İTÜ Vakfı Yayınları<br />

ISBN: 978-975-7463-05-4<br />

618 sayfa, 16.5x23.5 cm<br />

Şubat 2015<br />

İTÜ Vakfı, İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin efsane hocalarından Prof.<br />

Dr. Mustafa İnan’ın İTÜ’ye <strong>ve</strong> Türkiye’de mühendislik dünyasına son<br />

armağanı olan CİSİMLERİN MUKAVEMETİ kitabının 9. Baskısını<br />

yayımlamaktan dolayı onur duymaktadır.<br />

YENİ<br />

İTÜ Vakfı Yayınları<br />

Genel Dağıtım: İTÜ Vakfı Yayınları<br />

İtuyayinlari.com.tr<br />

Online Sipariş: www.1773itu.com<br />

Satış:0212 230 73 71 – 246 64 05<br />

ituvakif@ituvakif.org.tr<br />

Özel Fiyatı: 35 TL<br />

İlk baskısı 1967 yılında yapılan <strong>ve</strong> tüm mühendislik dallarının<br />

temel dersleri arasında yer alan “muka<strong>ve</strong>met” konusundaki bu eserin,<br />

gerek öğrencilerin <strong>ve</strong> gerekse mühendislerin göstermiş olduğu ilgi ile<br />

aranılırlığı gün geçtikçe artmıştır. Konuları ele alışı <strong>ve</strong> işleyişi açısından<br />

alanındaki yeri tartışılmaz olan bu eserin, öğrenci açısından tek kullanım<br />

zorluğu yazım dili idi. Doğal olarak 1960’ların “Türkçesi” ile günümüz<br />

Türkçesi arasındaki farklar öğrenciyi zorlamaya başladığı için bu baskıda<br />

kitabın bütünlüğü bozulmadan diline günümüz Türkçesi uyarlandı <strong>ve</strong><br />

buna ek olarak birim sistemi bugün uluslararası birim sistemi olarak<br />

kabul edilen (SI) sistemine çevrildi. Bundan sonraki baskılarında son<br />

yıllarda “muka<strong>ve</strong>met” dersi kapsamına alınan birkaç konuyu daha<br />

katarak <strong>ve</strong> uygulamaları çoğaltarak bu eseri iki cilt halinde basmayı<br />

tasarlıyoruz. Dileğimiz Mustafa Hoca’nın dileği olan, bu kitabın tüm<br />

mühendislere <strong>ve</strong> mühendislik öğrencilerine ışık tutması <strong>ve</strong> yol gösterici<br />

olmasıdır.<br />

Mustafa İnan, akademik hayatı boyunca yayınlamış olduğu makale,<br />

bildiri <strong>ve</strong> kitaplar ile birlikte İTÜ’de mühendislik alanında doktora<br />

çalışmalarını başlatmış <strong>ve</strong> çok sayıda doktora öğrencisi yetiştirmiştir.<br />

Bugün mekanik dalındaki çalışmaları ile tüm bilim dünyasında tanınan<br />

bilim insanları yetiştiren Mustafa İnan’a bu çalışmaları nedeniyle<br />

<strong>ve</strong>fatının ardında TÜBİTAK tarafından “HİZMET ÖDÜLÜ” <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />

Bilimsel yaşamının yanı sıra, edebiyattan sanat <strong>ve</strong> müziğe, tarihten<br />

dilbilgisine kadar geniş bir alanı kapsayan genel kültürü <strong>ve</strong> bu konuda<br />

<strong>ve</strong>rdiği çeşitli konferanslarla Prof.Dr. Mustafa İnan’ın ünü bilim alanının<br />

dışına da taşmıştır. Tüm yaşamı <strong>ve</strong> başarıları ile gençlere yüreklendirici<br />

örnek olması için TÜBİTAK, Mustafa İnan’ın <strong>ve</strong>fatının ardından<br />

yaşamının roman şeklinde yazılması için bir proje önermiştir. Bu proje<br />

Prof. Dr. Mustafa İnan’ın eşi Prof.Dr Jale İnan’ın yürütücülüğünde,<br />

usta yazarımız Oğuz Atay’ın kalemi ile gerçekleştirilmiş <strong>ve</strong> “Bir Bilim<br />

Adamının Romanı, Mustafa İnan” adı altında basılarak yıllar boyu<br />

gençlere yol gösteren bir eser olmuştur.


Bu ürünleri satın alarak, İTÜ öğrencilerine BURS sağladığınız için teşekkür ederiz.<br />

Merkez : Ayazağa Kampüsü İTÜ Merkezi Derslik Binası giriş katı Maslak 212 276 58 92<br />

Şube : Taşkışla cad. İTÜ Mimarlık Fakültesi No: 2 Taksim 212 244 22 02<br />

İTÜ Vakfı kuruluşu olan<br />

3M ARGE A.Ş. tarafından işletilmektedir.


İçerik: İTÜ Vakfı Dergisi<br />

her 5 kıtada sayıda 60 ülkeye özel bir yayılan "Dosya<br />

ihracatı Konusu"nun <strong>ve</strong> ABD’deki yanısıra, üretimiyle özgün<br />

globalleşen bir yıldız<br />

bilimsel makale, araştırma<br />

yazıları <strong>ve</strong> derlemelere;<br />

İTÜ’deki tüm disiplinler <strong>ve</strong><br />

disiplinlerarası konularda<br />

güncel bilimsel makalelere;<br />

bilimsel <strong>ve</strong> teknolojik<br />

gelişmeler <strong>ve</strong> yeniliklerle<br />

ilgili haberlere; Bakır İhracatında İTÜ Lideriz. öğretim<br />

Sarkuysan, 2014 yılında da İstanbul Maden <strong>ve</strong> Metaller<br />

elemanlarının<br />

İhracatçı Birlikleri tarafından<br />

akademik<br />

<strong>ve</strong>rilen “İhracatın Yıldızları<br />

başarı,<br />

Ödülleri”nde “Bakır Teller <strong>ve</strong> Örme Halatlar İhracatı”<br />

kategorisinde 1. sırada yer aldı.<br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi Vakfı<br />

yenilikçi proje <strong>ve</strong> buluş, yayın<br />

Yayını<br />

NİSAN - HAZİRAN 2015 SAYI 68<br />

haberlerine ilişkin metin <strong>ve</strong><br />

görsel malzeme katkılarına<br />

açıktır.<br />

Yazı Boyutu: İTÜ<br />

Vakfı Dergisi’ne gönderilecek<br />

Şirketler Topluluğumuz<br />

makaleler 4 sayfa; 1850 sözcük<br />

(15 bin karakter) sınırını<br />

www.sarkuysan.com<br />

aşmamalıdır. Dipnotlar <strong>ve</strong><br />

kaynaklar bu sınırlamaya<br />

dahildir.<br />

Metin Yazım Özellikleri: Dergiye gönderilecek<br />

metin, Microsoft Word programıyla yazılmalı, yazıda 12<br />

punto boyutu kullanılmalı, yazı karakteri olarak Times<br />

New Roman <strong>ve</strong>ya Arial tercih edilmelidir.<br />

Görsel Malzeme: Gönderilen yazıda kullanılacak<br />

fotoğraf, şekil, tablo vb. görsel malzemenin sayısı<br />

makaleler için 5’i, haberler için 1’i aşmamalıdır. Görsel<br />

malzeme, kesinlikle metin içine yerleştirilmemeli,<br />

ayrıca iletilmelidir. Renkli, siyah-beyaz fotoğraf görsel<br />

gönderilebilir. Görsel malzemenin dijital imaj dosyası<br />

olarak JPG, TIFF, PSD formatlarında sunulmalı <strong>ve</strong><br />

çözünürlükleri 300 DPI’dan<br />

düşük olmamalıdır.<br />

Yazar İsmi: Gönderilen<br />

makale, haber vb. metinlerde<br />

yazar ismi, unvanı <strong>ve</strong> çalıştığı<br />

kurum/görevi belirtilmelidir.<br />

Metin Başlığı:<br />

Makalelerde başlık<br />

bulunmalıdır.<br />

Dipnot: Dipnotlar sayfa<br />

altında değil, metnin sonunda<br />

yer almalıdır. Metin içinde<br />

dipnot göndermeleri yer<br />

alacaksa, sıra numarası ile<br />

belirtilmeli <strong>ve</strong> metin sonunda<br />

da aynı sıra numarası ile<br />

yazılmalıdır.<br />

Kaynaklar: Metin<br />

sonunda yer almalı <strong>ve</strong> sıra<br />

numarası <strong>ve</strong>rilmelidir. Metin<br />

içinde kaynaklara gönderme<br />

varsa, parantez içinde<br />

gösterilmelidir. Kaynakça<br />

yazım düzeni; yazar soyadı, adı, basım tarihi, yayın<br />

adı, çevirmen adı-soyadı, yayınevi, basım yeri şeklinde<br />

olmalıdır.<br />

Metin <strong>ve</strong> görsel malzeme elektronik ortamda<br />

e-posta ile <strong>ve</strong>ya CD’ye kayıtlı olarak, aşağıdaki iletişim<br />

adresimize gönderilmelidir.<br />

EĞİTİM<br />

Doç. Dr. Selçuk Şirin<br />

Prof. Dr. Emine Erktin<br />

Prof. Dr. Güngör Evren<br />

Prof. Dr. Gülsün Sağlamer<br />

Prof. Dr. Lerzan Özkale<br />

Prof. Dr. Mehmet Karaca<br />

Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol<br />

Prof. Dr. Erol Kulaksızoğlu<br />

Prof. Dr. Ergün Toğrol<br />

Prof. Dr. Ahmet Fahri Özok<br />

Bülent Yalazı<br />

Zeynep Afşeören<br />

Mevlude Bakır<br />

hyazici@ituvakif.org.tr <strong>ve</strong>ya<br />

basin@ituvakif.org.tr<br />

Tel. 0212 291 34 75 – 230 73 71


Bu sayıda<br />

Sevgili Okurlar,<br />

70. sayımızın, aramızdan ayrılan Sayın Süleyman Demirel’e ithaf<br />

edileceğini bir önceki sayımızda bildirmiştik. Dergimizin kapak<br />

dosyasının Su Yapıları olarak belirlenmesi, Türkiye’de su yapıları<br />

deyince ilk akla gelen kişinin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in<br />

olması çok doğal bir yaklaşım oldu.<br />

Sayın Demirel’in bir İTÜ mezunu olarak üni<strong>ve</strong>rsitemizle ilişkisini<br />

hiç kesmemiş olması <strong>ve</strong> üni<strong>ve</strong>rsitenin gelişmesindeki katkıları<br />

saygıyla karşılanmaktadır. Kapak dosyasını “Su Yapıları <strong>ve</strong> İTÜ’lü<br />

Süleyman Demirel” başlığı ile adlandırarak, ona teşekkürlerimizi<br />

sunmak istedik. Okul arkadaşları, aile bireyleri, dostları tarafından<br />

gönderilen yazılar onun çeşitli zamanlardaki hayatını anlatıyor.<br />

Bu arada, onu anmak isteyen daha bir çok kişinin olduğunu<br />

biliyoruz. Ancak, çoktan aşmış olduğumuz dergi kapasitesi daha<br />

fazla zorlanamayacağı için bir noktada durmak gerektiğini söylemek<br />

zorundayız.<br />

Dergimizin Su Yapıları bölümü, konuya farklı açılardan bakan uzmanların<br />

yazılarını içeriyor. Ülkelerin yaşam mücadelesinde çok<br />

önemli bir yer tutan, kavga <strong>ve</strong> savaşlara neden olan, medeniyetlerin<br />

vazgeçilemez unsuru suyun sağlanması, sürdürülebilirliği,<br />

çevre üzerindeki etkileri <strong>ve</strong> su yapılarının tarihi <strong>ve</strong> güncel gelişimi,<br />

konunun ne kadar çok boyutlu olduğunu gözler önüne seriyor.<br />

Bu bölümde; Orman <strong>ve</strong> Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu<br />

konuya, “Türkiye’nin Su Politikası”nı ele alarak kaynakların doğru<br />

değerlendirilmesi için neler yapılabileceğini <strong>ve</strong> özellikle ihtiyaca<br />

uygun yeni barajlar yapımının <strong>ve</strong> su yönetiminin önemine değiniyor.<br />

Su yönetimi konusunda bir başka yazı Su Politikaları Derneği<br />

Başkanı Dursun Yıldız tarafından “Su Politikaları <strong>ve</strong> Sürdürülebilir<br />

Su Yönetimi” başlığı altında uluslararası sular hukuku, su yönetiminde<br />

yeni paradigmaların çıkışı <strong>ve</strong> 1970’li yıllardaki havza yönetimi<br />

anlayışının yetersiz kaldığını anlatıyor.<br />

Türkiye’de su yapılarının <strong>ve</strong> su ile ilgili projelerin sahibi olan<br />

DSİ’nin çalışmaları, kurumun Genel Müdürü Ali Rıza Diniz tarafından<br />

sunuluyor.<br />

Anadolu, tarihi su yapıları açısından zengin bir ülke. Prof. Dr. Ünal<br />

Öziş, bu zenginliği M.Ö.2000 yılından başlatarak günümüze kadar<br />

çeşitli örnekleriyle tanıtıyor <strong>ve</strong> Türkiye’nin dünyanın en önde<br />

gelen açıkhava müzelerinden biri olduğuna işaret ediyor.<br />

Su yapılarının tarihi üzerine eğilen bir diğer yazı, İstanbul’daki<br />

Roma <strong>ve</strong> Bizans su ikmal hattı konusunda uzay teknolojileri <strong>ve</strong><br />

yüzey arkeolojisi entegrasyonu ile araştırma yapan Prof. Dr. Derya<br />

Maktav’ın makalesi.<br />

Son yıllarda çok tartışılan bir konu olan Hidroelektrik Santrallerin<br />

çevre üzerindeki etkileri ENVİS Çevre <strong>ve</strong> Enerji Sistemleri Ar-Ge<br />

şirketi elemanları tarafından ayrıntılı olarak anlatılıyor <strong>ve</strong> Türkiye’deki<br />

yanlış uygulamalar üzerinde duruluyor.<br />

Hidroelektrik enerji konusunda bir başka yazı ise Prof. Dr. İlhan<br />

Avcı’nın “Türkiye’deki Hidroelektrik Potansiyelin Değerlendirme<br />

Süreci <strong>ve</strong> Sonuçları” başlığı altında inceleniyor.<br />

Prof. Dr. Atıl Bulu ise “Hidroelektrik Santrallerin Önemi <strong>ve</strong> Gerekliliği”<br />

konusundaki yazısında; HES’lerin doğal çevreyi bozmayan,<br />

dışa bağımlı olmayan, temiz <strong>ve</strong> yenilenebilir elektrik<br />

üreticileri olduğu görüşünü açıklıyor.<br />

Prof. Dr. Mehmet Özdoğan “Barajlar <strong>ve</strong> Arkeoloji” konulu yazısının<br />

girişinde, çağdaş yatırımların kültür varlıklarını yok etmeden<br />

gerçekleşmesi için envanterlerin tamamlanması <strong>ve</strong> uluslararası<br />

sözleşmelerin öngördüğü kavramların yasalarımıza<br />

girmesine dikkatimizi çektikten sonra, konuyu ayrıntılı olarak<br />

inceliyor.<br />

Su Yapıları dosyası “Mühendislik Ekonomik <strong>ve</strong> Sosyal Boyutlarıyla<br />

Bir Kalkınma Projesi Olarak GAP” Prof. Dr. Altınbilek’in<br />

yazısıyla kapanıyor.<br />

İTÜ’lü Süleyman Demirel dosyası “İslamköy’de Başlayan Yaşam<br />

Öyküsü" ile Sayın Demirel’i çocukluğundan alarak 10 Mayıs<br />

2008 de 60. Yıl Plaket törenine kadar getiriyor. Daha sonraki<br />

sayfalarda yakınlarının anılarını <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya görüşlerini içeren<br />

söyleşiler yer alıyor.<br />

Bu sayımızda, Kapak Dosyası dışında Mimarlık, Deprem <strong>ve</strong><br />

Spor konularında üç yazı bulunuyor. Prof. Dr. Ayla Ödekan<br />

“Algı- Bilinç- Kültür-Bilgi: Üç Başyapıt” adlı yazısında Panteon,<br />

Ayasofya <strong>ve</strong> Sinan’ın Sultan Camileri'ni başlıkta yer alan kavramlar<br />

üzerinden inceliyor.<br />

Prof. Dr. Naci Görür “1999 Yalova <strong>ve</strong> Düzce Depremlerinden<br />

16 yıl Sonra Beklenen Marmara Depremi” yazısında, İTÜ Genel<br />

Jeoloji Grubu’nca yürütülen araştırmaları <strong>ve</strong> sonuçları anlatarak,<br />

özellikle Marmara Denizi’nin tabanında İstanbul dahil<br />

tüm Marmara Bölgesini tehdit eden aktif bir fay sisteminin varlığına<br />

işaret ediyor.<br />

“Güzel Oyun Futbolun Doğuşu” başlıklı yazısı ile Metin Tükenmez,<br />

topla oynanan oyunların tarihine ilgi çekici bir giriş<br />

yapıyor.<br />

İTÜ ARI Teknokent’in yurt dışındaki <strong>ve</strong> yurt içindeki başarılı<br />

girişimleri, İTÜ öğrencilerinin gerçekleştirdikleri projeler, Savunma<br />

Sanayii ile işbirliği, öğretim üyelerinin <strong>ve</strong> öğrencilerin<br />

kazandığı ödüller dergimizin İTÜ’den Haberler sayfalarında<br />

önemle tanıtılıyor.<br />

Sonuç olarak bu sayımızın hazırlanmasında katkıda bulunan<br />

herkese teşekkür ettiğimizi belirtmekten mutluluk duyduğumuzu<br />

bilginize sunuyoruz.<br />

Saygılarımızla,<br />

Prof. Dr. Yıldız Sey<br />

10 itü vakfı dergisi


DOSYA<br />

SU YAPILARI<br />

<strong>ve</strong><br />

İTÜ'LÜ SÜLEYMAN<br />

DEMİREL


SU DOSYASI<br />

Prof. Dr. Veysel Eroğlu<br />

Orman <strong>ve</strong> Su İşleri Bakanı<br />

Bakanlık <strong>ve</strong> DSİ<br />

Genel Müdürlüğü olarak<br />

çalışmalarımızı uzun vadeli<br />

olarak sürdürmekteyiz. Bu<br />

çerçe<strong>ve</strong>de uygulamaya<br />

koyduğumuz Entegre Su<br />

Yönetimi çalışması, içme suyu<br />

<strong>ve</strong> sulamaya yönelik olarak<br />

hazırladığımız acil eylem<br />

planları, sulamada modern<br />

sistemlerin kullanılmaya<br />

başlaması, hidroelektrik enerji<br />

üretiminde önemli adımların<br />

atılması, GAP, KOP, DAP, Trakya<br />

Gelişim Projesi (TRAGEP),<br />

EGEGEP gibi bölgesel<br />

projelerin tamamlanması<br />

ülkemizin su politikalarına<br />

ne kadar önem <strong>ve</strong>rdiğinin<br />

göstergesidir. Bölgeleri için<br />

büyük önem taşıyan bu<br />

projeler ile ülkemiz sulama<br />

<strong>ve</strong> ziraatte suyun ekonomi<br />

politiği anlamında büyük atılım<br />

gerçekleştirecektir…<br />

Türkiye’nin Su Politikası<br />

Suyun<br />

Ekonomi<br />

Politiği<br />

Bilinen bir gerçek vardır ki; o da susuz<br />

gelişmenin <strong>ve</strong> kalkınmanın<br />

mümkün olmadığıdır. Tarih defterinin<br />

yaprakları, medeniyetlerin kurulmasında,<br />

gelişmesinde <strong>ve</strong> hatta bazen de yok<br />

olmasında suyun çok önemli bir rol oynadığını<br />

yazmaktadır.<br />

Mezopotamya’dan Eski Mısır’a, Hindistan’dan<br />

Güney Amerika’ya kadar pek çok<br />

kültür <strong>ve</strong> uygarlık, su kenarında kurulmuştur.<br />

Su; medeniyetin hem kurucusu, hem<br />

taşıyıcısıdır. Yüzyıllar önce bu konuya işaret<br />

eden Türk devlet adamı Yusuf Has Hacib<br />

“Ev almak istersen komşunu sor, yer almak<br />

istersen suyunu sor.” demiştir.<br />

Hayatın suyla başladığı, susuz hayatın<br />

olamayacağı, geçmişte bütün büyük medeniyetlerin<br />

su kenarında kurulmuş olduğu<br />

hepimizin bildiği, dünyanın da kabul ettiği<br />

bir hakikat olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />

Bütün bu ifadeler, suyun dünyamızın yapısı<br />

<strong>ve</strong> canlıların hayatı için ne kadar önemli olduğunu<br />

göstermektedir.<br />

İnsanın vücudunun 2/3’nü su teşkil etmektedir.<br />

Su, bu sebeple insan hayatı için<br />

vazgeçilmez bir ihtiyaç maddesi olmakla<br />

birlikte diğer canlılar için de hayat kaynağıdır.<br />

Diğer taraftan canlılar için gıda ihtiyacının<br />

karşılanabilmesi de yine suya bağlı<br />

bulunmaktadır. Zirai üretimden enerji üretimine,<br />

ulaşımdan sanayi üretimine kadar<br />

suya ihtiyaç duyulmaktadır.<br />

Buna karşılık kontrol edilmediğinde suların<br />

taşkına, kuraklığa, salgın hastalıklara,<br />

arazinin tuzlanmasına, rüsubat taşınmasına<br />

<strong>ve</strong> erozyona sebep olma gibi birçok<br />

olumsuz tarafı da vardır. Bu sebeple suyun<br />

bir taraftan faydalı kullanımını sağlarken,<br />

12 itü vakfı dergisi


diğer taraftan seller gibi suyun zarar <strong>ve</strong>ren<br />

taraflarının kontrol edilmesi gerekmektedir.<br />

Bu maksatla su politikası belirlemede planlama,<br />

projelendirme, tatbikat, izleme, denetim,<br />

yaptırım, işletme safhalarının birlikte<br />

düşünülmesi büyük önem arz etmektedir.<br />

Bununla beraber su, yerküredeki en bol<br />

yenilenebilir tabii kaynaklardan biri olmasına<br />

mukabil, gezegenimizdeki su miktarı değişmemektedir.<br />

Malum olduğu üzere, yerküredeki<br />

suyun %97,5’nin tuzlu olması sebebiyle<br />

insanoğlunun faydalı kullanımı için uygun<br />

değildir. Geriye kalan %2,5 oranındaki tatlı<br />

suyun neredeyse üçte ikisi kutuplarda bulunmakta<br />

<strong>ve</strong> nihayetinde sadece üçte biri yüzey<br />

<strong>ve</strong> yeraltı suyu kaynakları olarak kullanıma<br />

müsaittir. Diğer bir ifadeyle, bütün insanların<br />

kullanımına uygun tatlı su miktarı yerküredeki<br />

toplam suyun ancak %1’i kadardır.<br />

Su olmadan hayatın var olamayacağı<br />

düşünüldüğünde su kaynaklarının çok<br />

daha dikkatli kullanılmasının önemi kendiliğinden<br />

ortaya çıkmaktadır. Bunun yanında<br />

su kaynaklarını tehdit eden ciddi meseleler<br />

de bulunmaktadır. Dünya nüfusu arttıkça<br />

su tüketimi de artmakta, sanayileşme<br />

<strong>ve</strong> artan nüfus dünyadaki su kaynaklarını<br />

kirleterek bu kaynaklar üzerindeki baskıyı<br />

arttırmaktadır.<br />

Özellikle son yıllarda kendini göstermeye<br />

başlayan küresel ısınma <strong>ve</strong> buna bağlı<br />

değişen iklim şartları da buna eklendiğinde<br />

dünyadaki su kaynakları üzerindeki<br />

mevcut baskı daha da artmaktadır.<br />

Kaynaklar ne kadar fazla olursa olsun<br />

planlı bir su yönetimi sergilenmediği sürece<br />

sıkıntı yaşanması kaçınılmazdır. Bu<br />

anlayışla su potansiyelimizden teknik <strong>ve</strong><br />

ekonomik şartlar çerçe<strong>ve</strong>sinde optimum<br />

düzeyde faydalanmaya çalışmaktayız.<br />

İçme, kullanma <strong>ve</strong> sanayi suyu temini,<br />

zirai sulama, taşkın zararlarından korunma<br />

<strong>ve</strong> hidroelektrik enerji üretimi konularında<br />

kaynakların dikkatli kullanımı <strong>ve</strong> sağlanacak<br />

denge muhtemel bir su sıkıntısı riskini<br />

asgari düzeye indirmektedir.<br />

Su kaynaklarımızın son damlasına kadar<br />

değerlendirilmesi adına bütün kamu<br />

kurum <strong>ve</strong> kuruluşlarının koordinasyon içerisinde<br />

yürüttüğü titiz çalışmalar devam<br />

etmektedir. Ancak kaynakların maksimum<br />

düzeyde kullanımı yalınızca kamunun alacağı<br />

tedbirlerle sağlanamayacaktır. Bunu<br />

için sivil toplum kuruluşlarının <strong>ve</strong> basının<br />

üzerine de büyük görevler düşmektedir.<br />

Türkiye su zengini bir ülke değildir.<br />

Kişi başına düşen yıllık su miktarına göre<br />

itü vakfı dergisi<br />

13


SU DOSYASI<br />

14 itü vakfı dergisi<br />

netimi elzem hale gelmiştir. Ülkemizde su<br />

ile alakalı mes’ul kurum Orman <strong>ve</strong> Su İşleri<br />

Bakanlığı’dır. Ülkemiz, özellikle suyun en iyi<br />

şekilde değerlendirilmesi <strong>ve</strong> Türkiye’nin su<br />

politikalarını doğru belirlemek maksadıyla<br />

2011 yılında sudan sorumlu kurumlar üzerinde<br />

yapılanmaya gitmiştir.<br />

Bakanlığa bağlı DSİ Genel Müdürlüğü,<br />

Türkiye’deki su yatırımlarının planlanması,<br />

projelendirilmesi, inşası, bakımı <strong>ve</strong> onarımı<br />

ile işletme faaliyetlerinin koordinasyonundan<br />

mes’uldür. Yıllık 10 milyar TL’yi aşan<br />

bütçesi ile Türkiye’nin en büyük yatırımcı<br />

kamu kurumları arasında ilk sıralarda yer<br />

almaktadır.<br />

Bakanlığımız, gerek su politikası, gerekse<br />

su kalitesi çalışmalarına da özel<br />

önem <strong>ve</strong>rmektedir. Bu maksatla 2011 yıülkemiz<br />

su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır.<br />

Dolayısıyla Türkiye’nin gelecek<br />

nesillerine sağlıklı <strong>ve</strong> yeterli su bırakabilmesi<br />

için kaynaklarının çok iyi korunup, akılcı kullanılması<br />

gerekmektedir. Herkes bu bilinçle<br />

hareket edip, suyu tasarruflu kullanmalıdır.<br />

Suyun, tabiatta alternatifi olmayan tek kaynak<br />

olduğu unutulmamalı <strong>ve</strong> vatandaş olarak<br />

üzerimize düşen vazifeleri yerine getirmeliyiz.<br />

Ülkemizin su politikasında önceliği milli<br />

kaynağı olan suyun son damlasına kadar<br />

kullanılması <strong>ve</strong> kaynak israfının önlenmesidir.<br />

Yani bir yandan suya yatırım yaparak arzı arttırmak,<br />

bir yandan israfı <strong>ve</strong> gereksiz su kullanımını<br />

önleyerek talebi azaltmak.<br />

Bütün bu saydıklarımızdan hareketle<br />

suyun daha <strong>ve</strong>rimli <strong>ve</strong> sürdürülebilir bir şekilde<br />

kullanılması için suyun tek elden yölında,<br />

Bakanlık bünyesinde Su Yönetimi<br />

Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Su Yönetimi<br />

Genel Müdürlüğü; havza, taşkın <strong>ve</strong> kuraklık<br />

yönetim planlarını hazırlayıp uygulanmalarını<br />

takip etme, Türkiye’nin Avrupa Birliği Su<br />

Sektörü uyum faaliyetlerini koordine etme,<br />

su kalite izleme çalışmalarını planlama <strong>ve</strong><br />

koordine etme, havza ölçeğinde alıcı ortam<br />

esaslı deşarj standartlarını geliştirme, su<br />

mevzuatı çıkarma, iklim değişikliğinin su<br />

kaynaklarına etkilerini belirleyerek uyum<br />

politikası geliştirme, su ile alakalı kurumlar<br />

arası koordinasyonu sağlama gibi vazifeleri<br />

yürütmektedir.<br />

Yine 2011 yılı içinde Orman <strong>ve</strong> Su İşleri<br />

Bakanlığı’na bağlı, merkezi İstanbul’da<br />

olan, Türkiye Su Enstitüsü kurulmuştur.<br />

Türkiye Su Enstitüsü; ülkemizin uluslarara-


Türkiye’de kullanılabilir yıllık<br />

112 milyar m3 suyun şu anda 44<br />

milyar m3’ünü kullanabiliyoruz.<br />

Bu suyun 32 milyar m3’ünü (%73)<br />

sulamada, 7 milyar m3’ünü (%16)<br />

içme <strong>ve</strong> kullanma suyu olarak, 5<br />

milyar m3’ünü de (%11) sanayide<br />

kullanıyoruz.<br />

layısıyla kişi başına düşen yıllık su miktarı<br />

1,435 m 3 ’tür. Bu değer ülkemizin su zengini<br />

olmadığını <strong>ve</strong> su sıkıntısı etkisini hisseden<br />

ülkeler arasında telakki edileceğini, kaynaklarını<br />

akıllıca <strong>ve</strong> en yüksek <strong>ve</strong>rim ile kullanması<br />

durumunda kendi kendine yeteceği<br />

anlamına gelmektedir.<br />

Türkiye’de kullanılabilir yıllık 112 milyar<br />

m 3 suyun şu anda 44 milyar m 3 ’ünü kullanabiliyoruz.<br />

Bu suyun 32 milyar m 3 ’ünü<br />

(%73) sulamada, 7 milyar m 3 ’ünü (%16)<br />

içme <strong>ve</strong> kullanma suyu olarak, 5 milyar<br />

m 3 ’ünü de (%11) sanayide kullanıyoruz.<br />

Yani suyumuzun yaklaşık dörtte üçünü sulamada<br />

kullandığımız için bu alanda yapılacak<br />

tasarruf çok önemli hale gelmektedir.<br />

Yakın zamana kadar su tahsisleri münferiden<br />

yapılmakta iken artık tahsisler havza<br />

bazında bütüncül bir yaklaşımla karşılanmakta<br />

<strong>ve</strong> yine ihtiyaçlar incelenmektedir.<br />

Suyun yönetiminde, kaynak yönetiminden<br />

havza yönetimine geçilmektedir. Bu yönetim<br />

tarzında havzadaki bütün ihtiyaçlar göz<br />

önünde bulundurularak ihtiyaç duyulması<br />

halinde kaynak geliştirilmesine gidilmekte,<br />

bunun mümkün olmaması halinde havzalar<br />

arası su aktarımı yapılmak suretiyle ihtiyaçların<br />

zamanında karşılanması sağlanmaktadır.<br />

Türkiye, yönetilebilir ölçekte 25 su (nehir)<br />

havzasına ayrılmıştır. Bunlardan 5 tanesi<br />

sınır aşan su havzalarıdır. Ülkemiz Asi <strong>ve</strong><br />

Meriç havzalarında mansap, Fırat – Dicle,<br />

Çoruh <strong>ve</strong> Aras su havzalarında ise menba<br />

konumundadır. Diğer 20 su havzasının tamamı<br />

kendi topraklarımızda bulunmaktadır.<br />

Ülkemizin ulusal su politikasının ana<br />

esaslarını kısaca “su kaynaklarımızı hem<br />

kalite hem de miktar olarak korumak <strong>ve</strong><br />

sularımızın en <strong>ve</strong>rimli şekilde kullanılmasını<br />

sağlamaktır” şeklinde ifade edebiliriz.<br />

Yarı kurak iklim bölgesinde bulunan<br />

ülkemizde, yağışların zaman <strong>ve</strong> miktar<br />

açısından büyük farklılıklar arz etmesi depolama<br />

tesislerinin yapılmasını zaruri hale<br />

getirmiştir.<br />

Su probleminin çözüme kavuşturulması<br />

yönünde atılacak en önemli adımlardan biri<br />

sı seviyede su politikasını geliştirmek, su<br />

ile alakalı uluslararası faaliyetleri izlemek,<br />

raporlamak, eğitim <strong>ve</strong>rmek, organizasyon<br />

yapmak gibi faaliyetleri yürütmek <strong>ve</strong> aynı<br />

zamanda bir düşünce kuruluşu olarak faaliyet<br />

göstermek üzere çalışmalarını sürdürmektedir.<br />

Ülkemiz coğrafi konumu itibariyle dünyamızın,<br />

yarı kurak iklim bölgesindedir.<br />

Ülkemizde yıllık ortalama yağış miktarı<br />

643 mm olup, bölgelere <strong>ve</strong> zamana göre<br />

farklılıklar göstermektedir. Misal olarak<br />

Orta Anadolu’da yıllık ortalama yağış 250<br />

mm iken Karadeniz’de 2.500 mm’ye kadar<br />

ulaşmaktadır.<br />

Yıllık ortalama yağış miktarı 501 milyar<br />

m 3 suya tekabül etmektedir. Toplam kullanılabilir<br />

su miktarı ise 112 milyar m 3 ’tür. Dobarajların<br />

hızla <strong>ve</strong> ihtiyaca cevap <strong>ve</strong>recek<br />

nispette milletimizin hizmetine sunulmasıdır.<br />

Barajlar yağışların fazla olduğu, tüketimin az<br />

olduğu kış aylarında suyu biriktirerek, yağışların<br />

az olduğu, tüketimin fazla olduğu yaz<br />

aylarında suyun kullanımını sağlarlar.<br />

Bu çerce<strong>ve</strong>de son 13 yılda işletmeye aldığımız<br />

baraj <strong>ve</strong> göletlerin çok önemli olduğu<br />

kanaatindeyim. DSİ 2003 yılından günümüze<br />

kadar 278’i baraj olmak üzere 2.546<br />

adet tesisi tamamlayarak aziz milletimizin<br />

hizmetine sunmuştur. Bu tesisler içerisinde<br />

baraj, gölet, sulama tesisi, içmesuyu temin<br />

tesisi, taşkın koruma tesisleri gibi su yapıları<br />

bulunmaktadır. Ülkemizin 249 metre ile en<br />

yüksek barajı olan Deriner Barajı, Ermenek<br />

Barajı, Borçka Barajı, Muratlı Barajı, Dalaman<br />

Akköprü Barajı, Çine Adnan Menderes<br />

Barajı gibi sınıfında dünyada örnek gösterilen<br />

barajlardan bazılarıdır.<br />

Ülkemiz bir ziraat ülkesidir. Dolayısıyla<br />

sulama ülkemiz ziraatının gelişmesi için<br />

çok önemlidir. Türkiye’de ekilebilir zirai arazi<br />

büyüklüğü 280 milyon dekardır. Bu alanın<br />

85 milyon dekarı ekonomik olarak sulanabilir<br />

durumdadır. Son yıllarda yapmış<br />

olduğumuz sulama hamlesi ile 2014 yılı<br />

sonu itibariyle bu alanın 61 milyon dekarını<br />

sulanabilir hale getirdik. Yani ekonomik<br />

sulanabilir arazilerimizin %72’si sulanabilmektedir.<br />

Geriye kalan %28’lik bölüm olan<br />

24 milyon dekarlık bölümde ise inşaat, proje<br />

<strong>ve</strong> planlama çalışmaları devam etmektedir.<br />

Ülkemiz, sulamaya açılan alanların<br />

artmasıyla birlikte zirai alanda dünyada 7.<br />

sıraya kadar yükselmiştir.<br />

Ayrıca sulamada önemli ölçüde tasarruf<br />

sağlayan modern sulama yöntemlerinin<br />

ülke genelinde yaygınlaştırılmasına çalışılmaktadır.<br />

Aynı birim suyla, daha fazla zirai<br />

alanın sulanmasına imkân <strong>ve</strong>ren kapalı yani<br />

borulu su iletim sistemleri giderek artan<br />

oranda kullanılmaktadır. Geçmiş dönemde<br />

iptidai şekilde sulanan alanlar da kapalı<br />

sistem sulamaya dönüştürülmektedir.<br />

Türkiye, özellikle son 13 yıldır su politikalarını<br />

<strong>ve</strong> suyun akılcı kullanımı konusunda<br />

büyük hamleler gerçekleştirmiştir.<br />

Bunlardan biri de bilhassa büyük sulama<br />

projelerinin dışında kalan alanları sulayan<br />

1000 Günde 1000 Gölet yani Göl-Su Projesidir.<br />

Cumhuriyet tarihimizin en önemli<br />

sulama projelerinden biri olan bu proje mahiyetinde<br />

1000 günde 1000 adet gölet <strong>ve</strong><br />

sulama tesisi inşa edilmiştir.<br />

2012-2014 yılları arasında gerçekleştirilen<br />

proje ile 1 milyon 700 bin de-<br />

itü vakfı dergisi<br />

15


SU DOSYASI<br />

2003 yılında, yılda 26 milyar kiloWatt.<br />

saat olan hidroelektrik enerji üretimimiz şu<br />

anda 87,8 milyar kiloWatt.saat’e yükselmiştir.<br />

Böylece 165 milyar kiloWatt.saat potansiyelimizin<br />

%53’ü işletmeye alınmıştır. Hedefimiz<br />

2023 yılına kadar bu potansiyelin<br />

tamamını devreye almaktır.<br />

Öncelikle Bakanlık <strong>ve</strong> DSİ Genel Müdürlüğü<br />

olarak çalışmalarımızı uzun vadeli<br />

olarak sürdürmekteyiz. Bu çerçe<strong>ve</strong>de uygulamaya<br />

koyduğumuz Entegre Su Yönetimi<br />

çalışması, içmesuyu <strong>ve</strong> sulamaya yönelik<br />

olarak hazırladığımız acil eylem planları,<br />

sulamada modern sistemlerin kullanılmaya<br />

başlanılması, hidroelektrik enerji üretiminde<br />

önemli adımların atılması, GAP, KOP,<br />

DAP, Trakya Gelişim Projesi (TRAGEP),<br />

EGEGEP gibi bölgesel projelerin tamamlanması<br />

ülkemizin su politikalarına ne kadar<br />

önem <strong>ve</strong>rildiğinin göstergesidir. Bölgeleri<br />

için büyük önem taşıyan bu projeler ile<br />

ülkemiz sulama <strong>ve</strong> ziraatte suyun ekonomi<br />

politiği anlamında büyük atılım gerçekleştirecektir.<br />

Bir yandan artan nüfus sebebiyle kişi<br />

başına düşen su ihtiyacı hızla artmakta<br />

diğer yandan, ülkeler ekonomik olarak kullanıma<br />

sunulabilecek suları geliştirdikten<br />

sonra, artan talebe cevap <strong>ve</strong>rebilmek için<br />

geleneksel olarak başvurulan kullanım biçimlerinin<br />

dışına çıkmak zorunda kalmaktadır.<br />

Nüfusun <strong>ve</strong> çeşitli insan etkinliklerinin artması<br />

neticesinde yerüstü <strong>ve</strong> yeraltı su kaynakları<br />

kirlilik tehdidi altına girmektedir. Temiz<br />

iken sonradan kirlenen su kaynaklarının yeniden<br />

temizlenmesi ise yüksek maliyetler getirmektedir.<br />

Bu tehdidi zararsız hale getirmek<br />

için yerleşim yerlerinin atıksuyu arıtılarak alıcı<br />

ortam standardına getirilerek deşarj edilmesi<br />

için gerekli çalışmalar yapılmakta, sanayi<br />

tesisleri organize sanayi bölgelerinde toplakar<br />

arazi suya kavuşturulmuştur. 450.000<br />

kişiye istihdam imkânı sağlayan proje ile<br />

yılda 1,7 milyar TL zirai gelir artışı sağlanacaktır.<br />

81 ilimiz için hazırladığımız içme suyu<br />

eylem planları ile şehirlerimizin 2040, 2050<br />

hatta 2071 yılına kadar olan içmesuyu ihtiyacını<br />

planladık. Yaptığımız ilmi çalışmalar<br />

neticesinde özellikle 2014 yılında yaşadığımız<br />

büyük kuraklıkta dahi şehirlerimizi<br />

susuz bırakmadık. İşletmeye aldığımız 77<br />

adet içmesuyu projesi ile 41 milyon vatandaşımıza<br />

ila<strong>ve</strong> içmesuyu temin ettik.<br />

İstanbul’da Istranca Barajları, Yeşilçay<br />

<strong>ve</strong> Melen Projesi ile şehre kesintisiz su <strong>ve</strong>riyoruz,<br />

İzmir’e Gördes Barajı'ndan suyu<br />

ilettik, Ankara’da Gerede Sistemi inşaatı<br />

hızla devam ediyor, Kars’a, Siirt’e, Mardin’e,<br />

Balıkesir’e, Bursa’ya, Sinop’a, Antalya’ya,<br />

Konya’ya <strong>ve</strong> daha pek çok şehrimize içmesuyu<br />

sağladık. Günü kurtarmak için değil,<br />

ta 2050 yıllarına kadar olan içme suyu ihtiyacını<br />

hesaplayarak, ihtiyacı karşılayacak<br />

projeleri hayata geçirdik.<br />

Dünyada bir ilke imza atarak, ülkemizden<br />

KKTC’ye yılda 75 milyon m 3 içme suyu<br />

sağlayacak, KKTC İçme Suyu Temin Projesini<br />

hayata geçiriyoruz. Türkiye tarafında<br />

Anamur’daki Alaköprü <strong>ve</strong> KKTC tarafında<br />

Geçitköy Barajları tamamlanmış olup, deniz<br />

geçiş hattının son borusu da 2015 Ağustos<br />

ayında denize indirilmiştir. Deniz yüzeyinin<br />

250 metre altından askıda borularla suyu<br />

yavru vatana iletmek üzere tecrübe çalışmaları<br />

başlatılmış <strong>ve</strong> 28 Ekim’de açılış merasimi<br />

yapılmıştır.<br />

Boşa akan su kaynaklarımızdan hidroelektrik<br />

enerji üretimi için faydalanmak üzere<br />

önemli adımlar attık. Ülkemizin teknik <strong>ve</strong><br />

ekonomik olarak değerlendirilebilir hidrolik<br />

potansiyeli 165 milyar kiloWatt.saat olarak<br />

hesaplanmıştır. Ancak yapılan yeni çalışmalar,<br />

gelişen teknoloji <strong>ve</strong> maliyetlerin düşmesi<br />

neticesinde bu potansiyelin 180–200<br />

milyar kiloWatt.saate çıkabileceğine işaret<br />

etmektedir.<br />

Ülkemizde cari açığın en büyük sebebinin<br />

enerji ithalatından kaynaklandığını<br />

biliyoruz. Dolayısıyla boşa akan sularımızı<br />

akılcı <strong>ve</strong> sürdürülebilir bir politikayla daha<br />

<strong>ve</strong>rimli kullanmak için 2003 yılında Su Kullanım<br />

Hakkı Yönetmeliği’ni çıkardık. Devlet–özel<br />

sektör işbirliğini hayata geçirdik.<br />

Yönetmelik hidroelektrik üretimini özel sektöre<br />

açarak, temiz bir enerji kaynağı olan<br />

suyun son damlasına kadar kullanılması<br />

imkânına hizmet etmektedir.<br />

16 itü vakfı dergisi<br />

Suyun daha <strong>ve</strong>rimli <strong>ve</strong><br />

sürdürülebilir bir şekilde<br />

kullanılması için suyun tek<br />

elden yönetimi elzem hale<br />

gelmiştir. Ülkemizde su ile alakalı<br />

sorumlu kurum Orman <strong>ve</strong> Su<br />

İşleri Bakanlığı’dır. Ülkemiz,<br />

özellikle suyun en iyi şekilde<br />

değerlendirilmesi <strong>ve</strong> Türkiye’nin<br />

su politikalarını doğru belirlemek<br />

maksadıyla 2011 yılında sudan<br />

sorumlu kurumlar üzerinde<br />

yapılanmaya gitmiştir.<br />

narak atık sularının arıtılması sağlanmaktadır.<br />

İklim değişikliği de, özellikle Orta Doğu<br />

<strong>ve</strong> Kuzey Afrika’daki sınırlı miktardaki su<br />

kaynakları için önemli bir meseledir. İklim<br />

değişikliğinin etkisiyle su kaynaklarının<br />

azalması <strong>ve</strong> yeni problemlerin ortaya çıkması<br />

tahmin edilen gelişmelerdir.<br />

Türkiye’nin içinde bulunduğu yarı kurak<br />

iklim kuşağında yağışlarda, buna bağlı<br />

olarak akışlarda ortaya çıkan dönemsel<br />

dengesizlikleri giderebilmek <strong>ve</strong> istenilen<br />

zamanda istenilen miktarda suya ulaşabilmek<br />

için biriktirme yapıları (barajlar)<br />

zorunlu olmaktadır. Biriktirme tesisleri, yağışların<br />

ihtiyaçları karşılamaya yetmediği<br />

dönemlerde birer emniyet unsuru olarak<br />

görev yapmakta <strong>ve</strong> “su gü<strong>ve</strong>nliği”nin de<br />

en önemli unsurlarını oluşturmaktadır.<br />

Suyun olmadığı, ya da havza içi tedbirlerin<br />

kafi gelmediği <strong>ve</strong>ya ekonomik<br />

olmadığı yerlerde, ikinci seçenek olarak<br />

mümkünse başka bölgelerden su aktarımı<br />

gündeme gelmektedir.<br />

Bu alanda ülkemiz Konya Ovası Projesi<br />

çerçe<strong>ve</strong>sinde Akdeniz’e boşa akan


Su Politikası <strong>ve</strong> Suyun Ekonomi Politiği Olarak Yapılması Gerekenler<br />

Su kaynaklarımızın<br />

<strong>ve</strong>rimini artırmak<br />

için gerekli<br />

yatırımları<br />

zamanında<br />

yapılarak halkın<br />

hizmetine<br />

sokulmalı.<br />

Mevcut su<br />

kaynaklarımız<br />

kirlilik tehdidine<br />

karşı korunmalı<br />

<strong>ve</strong> bu kaynakların<br />

sürekli bir şekilde<br />

kirlenmeye karşı<br />

izlenmeli.<br />

Su israfına<br />

sebebiyet<br />

<strong>ve</strong>recek faaliyetler<br />

zamanında<br />

önlenmeli, bunlar<br />

için gerekli<br />

tedbirleri alınmalı.<br />

Her kesimin<br />

öncelikleri<br />

göz önünde<br />

bulundurularak<br />

hakkaniyetli bir<br />

şekilde suya<br />

erişebilmeleri<br />

sağlanmalı.<br />

Yukarı Göksu Havzasının suyunu Konya<br />

Kapalı Havzasına aktarmaktadır. Bu proje<br />

ile yılda 414 milyon m 3 su Konya kapalı<br />

havzasına aktarılacaktır. 17.034 metre<br />

uzunluğundaki Mavi Tünel <strong>ve</strong> Bağbaşı<br />

Barajı hizmete alınmıştır.<br />

Türkiye’nin, su sektöründe karşılaştığı<br />

meseleler, dünyada son 20 yılda yaşanan<br />

gelişmeleri <strong>ve</strong> uygulanan yaklaşımları da<br />

dikkate alarak, su kaynakları yönetiminde<br />

yeni yaklaşımlar geliştirmesini gerektirmektedir.<br />

Ülkenin ana gayesi, koordineli kalkınma<br />

<strong>ve</strong> su kaynakları yönetimi ile <strong>ve</strong>rimli,<br />

hakkaniyetli <strong>ve</strong> sürdürülebilir kalkınma<br />

sağlamaktır. Bu politika ilke <strong>ve</strong> hedefleri<br />

doğrultusunda, şimdiye kadar pek çok<br />

Avrupa Birliği (AB) mevzuatı içselleştirilmiş<br />

<strong>ve</strong> adapte edilmiştir.<br />

Su kullanımında tasarruf sağlanabilmesi<br />

için kullanılan suyun kayıt altına alınabilmesi<br />

maksadı ile ölçüm sistemleri<br />

kurulmaktadır. Ölçme sistemi olmayan kullanımlarda<br />

suyun istenildiği şekilde yönetilmesinin<br />

mümkün olmadığı bir gerçektir.<br />

Mevcut mevzuatımızda pek çok kurum<br />

<strong>ve</strong> kuruluşa su temin <strong>ve</strong> kullanım<br />

yönünden yetkiler <strong>ve</strong>rilmiş olup bu durum<br />

ise yönetimde kargaşaya <strong>ve</strong> menfaat<br />

çatışmalarına sebebiyet <strong>ve</strong>rmektedir.<br />

Bu olumsuz gidişe son <strong>ve</strong>rmek maksadı<br />

ile AB Mevzuatı da göz önünde bulundurularak<br />

otoritenin tek olması maksadı<br />

ile; paydaş kamu kurumları, üni<strong>ve</strong>rsiteler,<br />

özel sektör temsilcileri <strong>ve</strong> diğer sivil<br />

toplum kuruluşlarının katkıları da alınmak<br />

suretiyle yeni bir Su Kanunu Taslağı hazırlanarak<br />

meclise sevk edilmek üzere<br />

Başbakanlığa gönderilmiştir.<br />

Önümüzdeki dönemde taslağın kanunlaşması<br />

halinde AB tarafından çevre<br />

faslının kapatılması için şart koşulan hususlardan<br />

biri de yerine getirilmiş olacaktır.<br />

Kanunun çıkması ile, ülkemiz içinde<br />

son derece önemli bir ihtiyaç da karşılanmış<br />

olacaktır.<br />

Suyun yerli yerinde kullanılması, ihtiyaçların<br />

zamanında yeterli miktar <strong>ve</strong> evsafta<br />

karşılanması, halkımızın daha rahat<br />

<strong>ve</strong> huzurlu bir şekilde yaşamasına imkân<br />

<strong>ve</strong>receği gibi zirai mahsul üretiminin artması<br />

ile gıda gü<strong>ve</strong>nliği de sağlanmış olacaktır.<br />

Enerji açısından konuya yaklaşıldığında,<br />

enerji ihtiyaçlarımızın bir bölümünün<br />

yerli <strong>ve</strong> yenilenebilir bir kaynak olan sudan<br />

karşılanması ciddi manada bir döviz<br />

tasarrufu yapmak suretiyle buradan<br />

elde edilecek finans kaynağının ülkenin<br />

gelişmesi için başka sahalarda kullanma<br />

fırsatını da bizlere <strong>ve</strong>recektir. Ayrıca<br />

gü<strong>ve</strong>nli <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nilebilir bir su varlığı ise<br />

sanayimizin istikrarlı bir şekilde büyümesine,<br />

ülke ekonomisine katkıda bulunmasına<br />

imkân sağlayacaktır.<br />

Su, tabiatta yok olmayan, şekil değiştiren,<br />

gerekli tedbirlerin alınması halinde<br />

tekrar tekrar kullanılabilecek bir<br />

vasfa sahiptir. Gerekli tedbirlerin zamanında<br />

alınması halinde ülkemizin suyu<br />

daha uzun yıllar milletimizin ihtiyacını<br />

karşılayabilir.<br />

Hayatın başlangıcı olan su; şehirler<br />

<strong>ve</strong> ülkeler arasında yol alırken, akıp geçtiği<br />

yerlerdeki kültürleri, insanları <strong>ve</strong> medeniyetleri<br />

birbirine taşır <strong>ve</strong> yakınlaştırır.<br />

Bu noktadan yola çıkıldığında ülke olarak<br />

2009 yılında Hükümetimizin büyük desteği<br />

ile gerçekleştirdiğimiz <strong>ve</strong> ana teması<br />

“Farklılıkların Suda Yakınlaşması” olan 5.<br />

Dünya Su Forumu ile suyun birleştirici<br />

gücünü bir defa daha ispat ettik. Suyun<br />

birleştirici gücüne olan inancımızı ortaya<br />

koymak için “Suda Medeniyetlerin Buluşması”<br />

konusu, Forum'un bütün bölgesel<br />

toplantılarında ayrı bir başlık olarak ele<br />

alınmıştır.<br />

Türkiye, DSİ Genel Müdürlüğü ile<br />

TİKA vasıtasıyla Afrika ülkeleri başta<br />

olmak üzere bütün dünyada insanların<br />

su ihtiyacını karşılamak için işbirliği<br />

yapmakta <strong>ve</strong> çeşitli içme suyu projeleri<br />

uygulamaktadır. Şu ana kadar Afrika’da<br />

1,6 milyon kişiye temiz içme suyu sağladık.<br />

Biz suyu; istikrar <strong>ve</strong> kardeşlik için<br />

bir barış <strong>ve</strong>silesi olarak görüyoruz.<br />

Bu anlayışın bir gereği olarak Türkiye,<br />

suyun bütün dünyada istikrarın tesisine<br />

yardımcı olacak bir işbirliği vasıtası haline<br />

gelmesi için elinden gelen gayreti<br />

göstermiştir <strong>ve</strong> göstermeye de devam<br />

edecektir.<br />

Su herkesin ortak malıdır. Herkes suya<br />

kolayca erişebilmelidir. Genel prensipleri<br />

istikametinde su tek elden yönetilmelidir.<br />

Bu <strong>ve</strong>sileyle;<br />

Başta İTÜ Rektörlüğüne, Vakıf yönetici<br />

<strong>ve</strong> çalışanlarına su konusunda hassasiyet<br />

gösterdikleri için suya <strong>ve</strong> Türkiye su<br />

politikasına yön <strong>ve</strong>ren Bakanlığım adına<br />

teşekkür ediyorum.<br />

Su gibi aziz olunuz…<br />

itü vakfı dergisi<br />

17


SU DOSYASI<br />

Su Politikaları <strong>ve</strong><br />

Sürdürülebilir Su Yönetimi<br />

Y. Müh. (İnş.) Dursun Yıldız<br />

Su Politikaları Uzmanı<br />

Su Politikaları Derneği Başkanı<br />

dyildiz@hidropolitikakademi.org<br />

Su kaynaklarının yönetimi için yeni metotlar geliştirilirken<br />

su politikalarında da bazı değişiklikler yaşanmıştır. 20. yüzyılın<br />

son çeyreğinde su kaynakları ticarileşmiş, uluslararasılaşmış <strong>ve</strong><br />

siyasallaşmıştır. 20. yüzyıl boyunca ekolojik dengeyi çok hırpalayan<br />

insanoğlu 21.yüzyıla girerken su kaynakları yönetimi de dahil olmak<br />

üzere birçok alanda yeni paradigmalar <strong>ve</strong> yeni modeller arayışına<br />

girmiştir. Bu modellerin uygulamasından istenilen sonuçların elde<br />

edilmesi kolay olmayacaktır. Ancak insanoğlu eğer 22. yüzyıla<br />

ulaşmak istiyorsa, önünde suyu sürdürülebilir kullanmaktan başka<br />

bir yol bulunmamaktadır…<br />

21. Yüzyıl su, enerji , gıda <strong>ve</strong> çevre<br />

gü<strong>ve</strong>nliğinin damgasını vuracağı bir<br />

yüzyıl olacaktır. Merkezinde suyun<br />

olduğu bu dört gü<strong>ve</strong>nlik kavramı uluslararası<br />

su politikaları konusunda yapılması<br />

gereken çalışmaları artırmıştır.<br />

Su sorunu <strong>ve</strong> uluslararası su politikaları<br />

21. yüzyılın politik <strong>ve</strong> ekonomik an-<br />

lamdaki şekillenmesinde önemli bir rol<br />

oynayacaktır. Hızlı nüfus artışı, <strong>ve</strong>rimsiz<br />

kullanım, kentlere göç, gelişen sanayi <strong>ve</strong><br />

iklim düzensizlikleri sonucunda ulusal su<br />

kaynakları kirli <strong>ve</strong> yetersiz hale gelmektedir.<br />

Sınıraşan yüzey <strong>ve</strong> yeraltı su kaynaklarının<br />

stratejik önemi artmaktadır. Özellikle<br />

dünyanın bazı bölgelerinde suyun sosyal<br />

18 itü vakfı dergisi


<strong>ve</strong> ekonomik gelişmedeki sınırlayıcı etkisinin<br />

artması problemleri bir üst boyuta<br />

taşımaktadır. Bu durum suyun ulusal <strong>ve</strong><br />

uluslararası kullanım politikalarını (Hidropolitikaları)<br />

geçmişten çok daha önemli<br />

kılmaktadır.<br />

Sanayi devrimi ile birlikte uygulanan<br />

sınırsız büyüme modeli, su kaynaklarının<br />

kirlenmesi, artan nüfus <strong>ve</strong> artan tüketim<br />

baskısı, suyun zaman <strong>ve</strong> mekândaki<br />

eşitsiz dağılımı, artan iklim değişimi<br />

etkileri, artan su, enerji <strong>ve</strong> gıda ilişkisi<br />

dünya çapında su yönetimini uluslararası<br />

gündemin ön sıralarına çıkartmış, suyu<br />

da stratejik <strong>ve</strong> jeopolitik bir kaynak durumuna<br />

getirmiştir.<br />

Tüm bu gelişmeler ulusal <strong>ve</strong> uluslararası<br />

hidropolitikayı öne çıkartmış <strong>ve</strong><br />

sürdürülebilir su yönetimi modelleri üzerindeki<br />

çalışmaları artırmıştır.<br />

Özetle; 20. yüzyılın son çeyreğinde<br />

su kaynakları ticarileşmiş, uluslararasılaşmış<br />

<strong>ve</strong> siyasileşmiştir. 20. yüzyıl boyunca<br />

ekolojik dengeyi çok hırpalayan<br />

insanoğlu, 21.yüzyıla girerken su kaynakları<br />

yönetimi de dahil olmak üzere<br />

birçok alanda yeni paradigmalar oluşturmuş<br />

<strong>ve</strong> yeni modeller geliştirmiştir.<br />

Su Politikaları <strong>ve</strong> Su Yönetimi<br />

Su politikaları (water politics) 20 .yüzyılın<br />

son çeyreğinde farklılaşarak ulusal <strong>ve</strong><br />

uluslararası ölçekte yeni formlar almıştır.<br />

Su kaynakları yönetiminde su politikaları<br />

daha şeffaf <strong>ve</strong> katılımcı olurken, su hizmetleri<br />

yönetimindeki su politikaları suyu<br />

daha çok bir ekonomik mal olarak gören<br />

bir çizgiye kaymıştır. Uluslararası ölçekte<br />

ise Hidropolitik adlı yeni multidisipliner<br />

bir bilim alanı ortaya çıkmıştır.<br />

Hidropolitik; ülkeler arasında su kaynaklarının<br />

kullanımı nedeniyle ortaya<br />

çıkan çıkar ilişkilerini değerlendirerek,<br />

sudan yararlanmaya dönük sosyo-ekonomik,<br />

politik <strong>ve</strong> hukuki önlemlerin<br />

alınmasına yönelik politikaları inceleyen<br />

multidisipliner bir bilim alanıdır. Tüm<br />

dünyada hızla artan nüfus, kirlilik, hızlı<br />

kentleşme <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>rimsiz kullanım su kaynakları<br />

üzerindeki baskıyı arttırmaktadır.<br />

Suyun kısıtlı olduğu bölgelerde bu<br />

durum sınıraşan sular üzerinde ülkeler<br />

arasında anlaşmazlıklara <strong>ve</strong> gerginliklere<br />

neden olmaktadır. 21. yüzyılda suyun<br />

artan stratejik <strong>ve</strong> ekonomik önemi bu doğal<br />

kaynağın uluslararası politikada bir<br />

enstrüman olarak kullanılmasına neden<br />

olmuştur. 20 yüzyıl boyunca dünyada<br />

yeni siyasal sınırların belirlenmesiyle 21.<br />

yüzyıla girerken 273 sınıraşan su havzası<br />

ortaya çıkmıştır. Dünya nüfusunun<br />

%40’ı da bu havzalarda yaşar olmuştur.<br />

Bu durum işbirliği olanağı yaratmasının<br />

yanısıra daha çok çatışma potansiyelini<br />

arttırmıştır. Dünyadaki bu gerek işbirliği<br />

gerek çatışma potansiyeli, Hidropolitik<br />

<strong>ve</strong> strateji konularında disiplinlerarası<br />

araştırma çalışmaları yapılmasını gerekli<br />

kılmıştır.<br />

20. yüzyılın son çeyreğinden bu yana<br />

özellikle az gelişmiş ülkelerin bütçelerinin<br />

yetersizliği, büyük dış borçları gibi<br />

nedenlerle artan finansman sorunları su<br />

talebinin karşılanmasında aksamalara<br />

neden olmuştur. Bu durum üzerinden<br />

hareket edilerek küresel ölçekte özel<br />

sektörün su hizmetlerinde gerek yatırım<br />

gerekse işletme aşamalarında yer almasını<br />

sağlayacak modeller oluşturulmuştur.<br />

Bu politikaların uygulanmasıyla su<br />

yönetiminin kamu mülkiyeti <strong>ve</strong> kamu işletmeciliğine<br />

dayanan yapısı uluslararası<br />

su politikaları doğrultusunda özel mülkiyet<br />

<strong>ve</strong> işletmeciliğe dayanan bir su yönetimi<br />

yapısına dönüşmektedir. 20.yüzyılın<br />

son çeyreğinden bu yana su hizmetleri<br />

yönetimi anlayışında yaşanan değişimle<br />

su kaynakları ticarileşmiş, su politikaları<br />

uluslararasılaşmış <strong>ve</strong> siyasileşmiştir.<br />

Uluslararası Sular Hukuku <strong>ve</strong><br />

Hidropolitik<br />

20. yüzyıla girerken yaklaşık 50 olan ülke<br />

sayısı 21. yüzyıla girerken 190 olmuş <strong>ve</strong><br />

273 sınıraşan su havzası ortaya çıkmıştır.<br />

Dünya nüfusu geçen yüzyılda üç kat<br />

artmış <strong>ve</strong> bu nüfusun %40'ı sınıraşan su<br />

havzalarında yaşar olmuştur.<br />

Bu gelişme, 20. yüzyıl ortasından<br />

bu yana, su konusundaki uyuşmazlıkları<br />

giderebilecek <strong>ve</strong> uzlaşma ortamı yaratabilecek<br />

bir hukuk oluşturulması için<br />

çalışmaları başlatmış ancak halen teamül<br />

hukuku <strong>ve</strong> genel hukuk ilkeleri bağlamında<br />

evrensel düzeyde tüm ülkeleri<br />

bağlayıcı nitelikte kesin hükümler içeren<br />

bir kurallar sistemi oluşturulamamıştır.<br />

Bu konuda en ileri adım olan BM‘nin<br />

Uluslararası Su Yollarının Ulaşım Dışı<br />

Amaçlarla Kullanımı Sözleşmesi 1997’de<br />

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yapılan<br />

oylama sonucunda kabul edilmiş<br />

<strong>ve</strong> 35 ülkenin onaylaması ile 2014 yılında<br />

yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşme gibi<br />

Helsinki Sözleşmesi, Ramsar Sözleşmesi,<br />

Espoo <strong>ve</strong> Aarush gibi sözleşmeler ile<br />

bazı AB direktifleri kabul edilse de, evrensel<br />

düzeyde tüm ülkelerin <strong>ve</strong>ya ülkelerin<br />

büyük bölümünden kabul gören bir<br />

kurallar sistemi oluşturulamamıştır.<br />

Su Yönetiminde Yeni Paradigmalar<br />

1970‘li yılların ortalarında geçilmeye çalışılan<br />

havza yönetim anlayışından önce,<br />

su talebinin en yakın noktadan bir an<br />

önce <strong>ve</strong> tek amaçlı projelerle karşılanmasına<br />

çalışılmaktaydı. Sanayi devrimi,<br />

hızlı nüfus artışı, kentleşme ile birlikte<br />

hızla artan su talebi <strong>ve</strong> kirlenme su yönetimini<br />

zorlamaya başlamıştır. Bu zorluklar<br />

suyu daha etkin bir şekilde kullanabilmek<br />

için havzanın bir bütün olarak<br />

ele alınması <strong>ve</strong> su kaynaklarının bir genel<br />

planlama anlayışı ile geliştirilmesinin<br />

önemini ortaya çıkartmıştır.<br />

Havza teriminin coğrafi kullanımı<br />

çok eski olmasına rağmen su kaynakları<br />

planlanmasında bir yönetim birimi olarak<br />

ele alınması oldukça yenidir 1 .<br />

Su kaynaklarının havza ölçeğinde<br />

klasik planlanmasına ABD’de 1900’lü<br />

yılların başında başlanmış, bu planlama<br />

anlayışı 1950’li yıllardan itibaren de daha<br />

fazla uygulanır olmuştur.<br />

20. yüzyılın son çeyreğinde su yönetiminde<br />

çevre duyarlılığı, katılımcılık,<br />

şeffaflık ile su, enerji gıda <strong>ve</strong> çevrenin<br />

birbirleriyle olan ilişkisi ön plana çıkmıştır.<br />

Bütüncül su kaynakları yönetimi <strong>ve</strong><br />

uyumlaştırılmış su yönetimi, geliştirilen<br />

iki yeni kurumsal <strong>ve</strong> yönetsel paradigma<br />

olup su yönetimi sistemindeki eksiklikleri<br />

ortaya koymaları açısından önemlidir.<br />

20. yüzyılın başından bu yana uygulanan<br />

temel “klasik havza yönetimi” anlayışına<br />

karşı eleştiriler 1970’li yılların<br />

ortalarından itibaren başlamıştır. Artan<br />

su talebi <strong>ve</strong> azalan su kalitesi nedeniyle<br />

son dönemde Bütüncül Su Kaynakları<br />

Yönetimi (BSKY)<strong>ve</strong> Uyumlaştırılmış Su<br />

Kaynakları Yönetimi modelleri geliştirilmiştir.<br />

Son 40 yılda geleneksel su yönetimi<br />

anlayışından, havza ölçeğinde bütüncül<br />

bir su yönetim anlayışında radikal<br />

bir paradigma değişimi olmuştur. Daha<br />

yakın geçmişte ise buna benzer bir değişim<br />

“uyumlaştırılmış su yönetimi“ modeli<br />

şeklinde ortaya çıkmıştır. Su Kaynakları<br />

yönetiminde “Uyumlaştırılmış Su Yönetimi”nin<br />

öne çıkma nedenleri, küresel<br />

itü vakfı dergisi<br />

19


SU DOSYASI<br />

iklim değişimi, sosyo-ekolojik sistemin<br />

dinamik özellikleri gibi birçok nedenle<br />

su yönetimi ile ilişkili konuların, suyu<br />

baskılayan unsurların <strong>ve</strong> karmaşanın artmasıdır.<br />

Su yöneticileri, bir dönem yerel <strong>ve</strong><br />

katılımcı entegre su yönetimi modelini<br />

sürdürülebilir su yönetiminin başarılabilmesi<br />

için en uygun model olarak görmüştür.<br />

Ancak bütüncül su kaynakları<br />

yönetimi yerelleşme <strong>ve</strong>ya entegrasyonun<br />

sağlanmasında başarılı olamamıştır. Bu<br />

nedenle çalışmalar “Yöneterek öğrenme-Öğrenerek<br />

yönetme“ye dayanan<br />

“Bütüncül Uyumlaştırılmış Su Yönetimi”<br />

modeli üzerinde yoğunlaşmıştır.<br />

Bu yeni su yönetimi paradigmaları,<br />

bir geçiş dönemi içinde olan Türkiye’nin<br />

su yönetimini de doğrudan ilgilendirmektedir.<br />

Suyun Sürdürülebilir Yönetimi<br />

Sürdürülebilir kalkınma hedefi, ilk kez<br />

1992’de Rio Dünya Zir<strong>ve</strong>si’nde ortaya<br />

konmuş <strong>ve</strong> daha sonra çeşitli platformlarda<br />

genişletilerek ele alınmıştır. En<br />

genel anlamıyla sürdürülebilir kalkınma<br />

“Bugünün hedef <strong>ve</strong> ihtiyaçlarının, gelecek<br />

jenerasyonların hedef <strong>ve</strong> taleplerini<br />

tehlikeye sokmadan karşılanması; kalkınmanın<br />

bu felsefe içinde gerçekleştirilmesi”<br />

şeklinde tanımlanır. Sürdürülebilirlik:<br />

“ekonomik”, “sosyal” <strong>ve</strong> “çevresel”<br />

olmak üzere üç kriter açısından değerlendirilir.<br />

Bu kapsamda sürdürülebilir su<br />

yönetimi de ekonomik açıdan <strong>ve</strong>rimli,<br />

sosyal açıdan eşitliği gözeten (hakça),<br />

çevre açısından sağlıklı” kararların alındığı,<br />

çevresel, ekonomik <strong>ve</strong> sosyal hedefler<br />

arasında dengenin kurulduğu<br />

bir yönetim olmalıdır.<br />

1970’li yılların ortalarından<br />

itibaren klasik havza yönetimi<br />

anlayışı, hızla artan<br />

talebin karşılanmasında<br />

yetersiz kaldığı, talep<br />

yönetimini dikkate almadığı,<br />

ekosistemi korumadığı,<br />

katılmcı olmadığı<br />

<strong>ve</strong> durağan bir nitelik<br />

taşıdığı için eleştirilmeye<br />

başlanmıştır.<br />

BSKY 2 aslında su kaynaklarını<br />

geliştirirken ekosistemlere<br />

zarar <strong>ve</strong>rilmemesini,<br />

sürdürülebilir sosyo-ekonomik<br />

<strong>ve</strong> çevresel kalkınmanın sağlanmasını<br />

20 itü vakfı dergisi<br />

amaçlamaktadır. Kavramdaki “bütüncül”<br />

terimi pek çok amaç arasındaki ilişkiye<br />

atıfta bulunmaktadır. Ancak bu amaçlar<br />

zaman zaman birbiri ile çatışabilir. Bu<br />

çatışma sektörler arasındaki su tahsisi<br />

<strong>ve</strong> doğal çevre yaşamı için gerekli su<br />

miktarı gibi alanlarda büyüyecektir. Kısaca<br />

neyi elde etmek için neden vazgeçilmesi<br />

kararı karmaşık bir sorun olup BS-<br />

KY’nin gündemini çok meşgul edecektir.<br />

Su yönetim sisteminin bütüncül bir nitelik<br />

kazanması için, birden fazla sistem<br />

arasındaki karşılıklı etkileşimin dikkate<br />

alınması gerekir. Şekil 1’de üç temel<br />

sistem arasındaki ilişkiler oklarla temsil<br />

edilmiştir 3 . Bunlar; doğal su kaynakları<br />

<strong>ve</strong> insan faaliyetlerini içeren sistemler ile<br />

su yönetim sistemidir.<br />

Etkili bir Bütüncül Su Kaynakları Yönetimi<br />

için, havza içinde kullanıcı bütün<br />

sektörlerin <strong>ve</strong> toplulukların gereksinimleri<br />

gözönünde bulundurulmalıdır. Bu bağlamda,<br />

önemli bir husus da, suyun rolünün<br />

hidrolojik, ekolojik, ekonomik, ticari<br />

<strong>ve</strong> sosyo-politik boyutlarıyla ele alındığı<br />

Su kaynakları<br />

sistemi<br />

Su çevrimi<br />

21. yüzyıl uluslararası su<br />

politikalarının <strong>ve</strong> sürdürülebilir su<br />

yönetimine yönelik uygulamaların<br />

çok belirleyici olacağı bir yüzyıl<br />

olacaktır. Bunun en temel nedeni<br />

sadece iklim değişikliğinin su<br />

kaynakları üzerindeki olumsuz<br />

etkileri değil su, enerji, gıda <strong>ve</strong><br />

çevre arasında artan ilişkidir.<br />

Taşkın<br />

Kirlilik<br />

Su kalitesinin<br />

iyileştirilmesi<br />

Su yönetim<br />

sistemi<br />

Su talebi<br />

İnsan faaliyetleri<br />

sistemi<br />

Şekil 1: Bütüncü Su kaynakları Yönetim Sistemi<br />

bir çerçe<strong>ve</strong> içinde değerlendirilmesine<br />

olan ihtiyaçtır 4 . İşte tüm bu kavramı bir<br />

arada ele alıp birbirleriyle olan ilişkilerini<br />

sağlayarak birçok amacın bir arada<br />

gerçekleşmesini yönetebilmek çok kolay<br />

değildir, hatta bazı uzmanlar bunun olanaksız<br />

olduğunu ileri sürmektedir.<br />

Bazı su uzmanları BSKY’inin gerçek<br />

yaşamla ilgili olmayacak derecede soyut<br />

olduğunu, amaçlar <strong>ve</strong> değerlerle ilgili<br />

(normatif) ögeler içerdiğini ileri sürmektedir<br />

5 . Bunun yanı sıra bu kavramın çok<br />

yaygın kullanılan bir kavram olmasına<br />

rağmen bazı çekici sözcüklerin birleştirilmesinden<br />

meydana gelen bir söylemden<br />

öteye bir anlam taşımadığı <strong>ve</strong><br />

BSKY’nin uygulanmasından sağlanacak<br />

faydaların gözlemlerle teyit edilmediği,<br />

hayata geçirilmesinin çok güç olduğu<br />

savunulmaktadır.<br />

Bunlardan dünyaca ünlü su uzmanı<br />

Prof. Biswas ise bu tanımda “ekonomik<br />

<strong>ve</strong> sosyal refah” içinde ne gibi unsurların<br />

yer aldığını, “hakkaniyet” ilkesinin işlevsel<br />

yönden kim tarafından nasıl sağlanacağını,<br />

“hayati önemi haiz” <strong>ve</strong> “haiz olmayan”<br />

ekosistemlerin nasıl ayrılacağını<br />

sorgulamaktadır 6 .<br />

Tüm bu eleştiriler <strong>ve</strong> değerlendirmeler<br />

dikkate alındığında, Bütüncü Su<br />

Kaynakları Yönetimi’nin birbirini izleyen<br />

kararlardan oluşan bir süreç anlamında<br />

olup açıkça tanımlanmış bir hedefe yönelik<br />

eylem olmadığı görülmektedir. Bununla<br />

birlikte nasıl uygulanacağına ilişkin<br />

üzerinde uzlaşılmış yöntem <strong>ve</strong> kurallar<br />

da bulunmamaktadır. Odendaal’a göre;<br />

su kaynakları yönetiminde sürdürülebilirliğin<br />

sağlanması bir amaç olup, BSKY bu<br />

amaca ulaşmak için araç yani; stratejidir.<br />

Pahl-Wostl ise, BSKY’nin bir<br />

hedef ortaya koyduğunu <strong>ve</strong> bu<br />

hedefe ulaşmakta “ulusal <strong>ve</strong><br />

bölgesel koşullara uyan<br />

su yönetimi”nin (adapti<strong>ve</strong><br />

management) araç<br />

olması gerektiğini ileri<br />

sürmüştür 7 .<br />

Su ihtiyacının<br />

Uyumlaştırılmış Su<br />

karşılanması<br />

Yönetimi (Adapti<strong>ve</strong><br />

Management)<br />

Belirtilen kavramsal sorunlar<br />

uyumlaştırılmış su yönetimi<br />

(adapti<strong>ve</strong> management) anlayışının<br />

benimsenmesi gerektiği savının<br />

ortaya atılmasına neden olmuştur. Bu


savı destekleyenlere göre; artık<br />

bütüncül su yönetiminin ne olduğu<br />

tartışmaları yerine, mevcut<br />

sistemin nasıl işlemekte olduğu<br />

sorusu önem kazanmaya başlamıştır.<br />

Birçok uzmana göre yöneterek<br />

öğrenmemiz <strong>ve</strong> öğrenerek<br />

yönetme sürecine geçmemiz gerekmektedir.<br />

Bu süreç kaçınılmaz olarak<br />

su yönetim deneyimlerinin geliştirilmesi,<br />

belirsizliklerin daha<br />

iyi anlaşılabilmesi için bilgi toplanması,<br />

su yönetiminde lüzumlu<br />

değişiklikleri yapabilmek için<br />

sürekli izleme sisteminin geliştirilmesini<br />

gerektirmektedir. Şekil<br />

2’de <strong>ve</strong>rilen <strong>ve</strong> bu çalışmaları<br />

kapsayan uyumlaştırılmış su<br />

yönetimi ise birbirini takip eden<br />

ancak sürekli gelişen döngüsel bir sistemdir.<br />

Özellikle küresel iklim değişikliğinin<br />

su kaynakları üzerinde yaratacağı etkilerin<br />

belirsizliği su yönetimdeki belirsizlikleri<br />

de artırmıştır. Bu belirsizliklerin<br />

azaltılması için matematik modeller ile<br />

su kaynaklarının miktar <strong>ve</strong> kalite değişimlerinin<br />

araştırılması, bu sonuçların<br />

pilot projeler üzerinde test edilmesi,<br />

izlenmesi <strong>ve</strong> Şekil 2’de belirtilen döngüye<br />

göre, en uygun önlemlerin araştırılması<br />

suyun sürdürülebilir kullanımına<br />

önemli katkılar sağlayacaktır. Ancak,<br />

bir matematiksel model kapsamında ele<br />

alınabilecek değişkenler sınırlı olduğu<br />

için modeller temsil ettikleri toplumsal<br />

<strong>ve</strong> fiziksel olayların basitleştirilmiş şekilleri<br />

olup sonuçlarının su yönetiminde<br />

deneyim kazanmış bir kurumsal yapı<br />

tarafından yorumlanması gerekir. Bu da<br />

sürdürülebilir bir su yönetimi için kurumsal<br />

hafıza <strong>ve</strong> deneyimli insan kaynağı<br />

gücünün önemini ortaya çıkarmaktadır<br />

8 .<br />

Sonuç <strong>ve</strong> Değerlendirme<br />

21. yüzyıl uluslararası su politikalarının<br />

<strong>ve</strong> sürdürülebilir su yönetimine yönelik<br />

uygulamaların çok belirleyici olacağı<br />

bir yüzyıl olacaktır. Bunun en temel nedeni<br />

sadece iklim değişikliğinin su kaynakları<br />

üzerindeki olumsuz etkileri değil<br />

su, enerji, gıda <strong>ve</strong> çevre arasında artan<br />

ilişkidir. Bu durum su gü<strong>ve</strong>nliği, gıda gü<strong>ve</strong>nliği,<br />

enerji gü<strong>ve</strong>nliği <strong>ve</strong> çevre gü<strong>ve</strong>nliği<br />

kavramlarını birbiriyle ilişkili duruma<br />

Planla<br />

Uyum Sağla<br />

Değerlendir<br />

Şekil 2: Uyumlaştırılmış Su Yönetimi<br />

Uygula<br />

İzle<br />

getirmiştir; bir diğer deyişle 20. yüzyıldaki<br />

gü<strong>ve</strong>nlik paradigmasını değiştirmiştir.<br />

Bu gelişmeler uluslararası alanda<br />

Hidropolitika kavramını, ulusal alanda<br />

ise Sürdürülebilir Su Yönetimi Kavramı'nı<br />

öne çıkartmıştır.<br />

Su kaynakları artan nüfus, kentlere<br />

hızlı göç, kirlenme gibi tehditlerin baskısı<br />

altındadır Ancak bütün bunların dışında<br />

gerek ulusal gerek uluslararası su yönetiminin<br />

önündeki en büyük tehdit ani<br />

olarak değişmesi beklenen iklim koşullarıdır.<br />

Bu değişime adaptasyon için bazı<br />

ülkeler çalışmalara başlamıştır. Ancak<br />

su sektöründe iklim değişikliğine adaptasyon<br />

planlaması kolay olmayıp aksine<br />

çok detaylı bir planlamadır. Çünkü su<br />

kaynaklarındaki bir değişiklik tarım, sağlık,<br />

enerji <strong>ve</strong> altyapı gibi diğer sektörleri<br />

de etkileyecektir. Su yönetimi sisteminin<br />

bu konudaki belirsizliklerden en düşük<br />

seviyede etkilenmesi için bu belirsizlikleri<br />

azaltacak araştırma çalışmalarına büyük<br />

ihtiyaç vardır.<br />

Bu durum sürdürülebilir su yönetiminin<br />

önüne, bu belirsizliklerin en aza indirilmesi<br />

gibi güç bir görev de koymaktadır.<br />

Yapılan çalışmalar <strong>ve</strong> elde edilen<br />

deneyimler sonunda, suyun sürdürülebilir<br />

yönetimi için bütüncül su kaynakları<br />

yönetimi anlayışından uyumlaştırılmış su<br />

yönetimine doğru bir eğilim göze çarpmaktadır.<br />

Uyumlaştırılmış Bütüncül Su<br />

Kaynakları Yönetimi olarak ifade edilen<br />

bu yeni metod, kendi içinde sürekli gelişen<br />

bir döngüye dayanmaktadır. Bu yönetim<br />

metodunun en belirleyici özelliği<br />

uygulanabilir özgün çözümler<br />

yaratmaktır. Bunun için bölgeye<br />

özgün koşullarla geçmişteki<br />

uygulamaların <strong>ve</strong> sonuçlarının<br />

bulunabileceği bir kurumsal<br />

hafızaya, deneyimli personele<br />

<strong>ve</strong> hızlı işleyen etkin bir kurumsal<br />

yapıya ihtiyaç duyulmaktadır<br />

Su kaynaklarının yönetimi<br />

için yeni metodlar geliştirilirken<br />

su politikalarında da bazı<br />

değişiklikler yaşanmıştır. 20.<br />

yüzyılın son çeyreğinde su<br />

kaynakları ticarileşmiş, uluslararasılaşmış<br />

<strong>ve</strong> siyasallaşmıştır.<br />

20. yüzyıl boyunca ekolojik<br />

dengeyi çok hırpalayan insanoğlu<br />

21.yüzyıla girerken su<br />

kaynakları yönetimi de dahil<br />

olmak üzere birçok alanda yeni paradigmalar<br />

<strong>ve</strong> yeni modellerin arayışına<br />

girmiştir. Bu modellerin uygulamasından<br />

istenilen sonuçların elde edilmesi kolay<br />

olmayacaktır. Ancak insanoğlu eğer 22.<br />

yüzyıla ulaşmak istiyorsa, önünde suyu<br />

sürdürülebilir kullanmaktan başka bir yol<br />

bulunmamaktadır.<br />

Dipnotlar:<br />

1) Özden Bilen “Türkiye’nin Su Gündemi. Su Yönetimi<br />

<strong>ve</strong> AB Su Politikaları”DSİ Genel Müdürlüğü<br />

Ankara 2009. s.7.<br />

2) BSKY’nin en sık ilgi <strong>ve</strong>rilen tanımı: “Hayati<br />

önemi haiz ekosistemlerin sürdürülebilirliğinden<br />

ödün <strong>ve</strong>rmeden, hakkaniyet ilkesi esas alınarak,<br />

ekonomik <strong>ve</strong> sosyal refahın en üst düzeye<br />

çıkarılması için su, toprak <strong>ve</strong> ilgili kaynakların<br />

eşgüdüm içerisinde geliştirilmesi <strong>ve</strong> yönetiminin<br />

teşvik edilmesi”dir.<br />

3) M. M. Hufschmidt, “Water Policies for Sustainable<br />

De<strong>ve</strong>lopment”, A.K. Biswas, M. Jellau <strong>ve</strong><br />

G. Stout (der), Water for Sustainable De<strong>ve</strong>lopment<br />

in the 21st Century, Oxford, Oxford Uni<strong>ve</strong>rsity<br />

Press, 1993, s. 62.<br />

4) Mostert, E. vd, Ri<strong>ve</strong>r Basin Management and<br />

Planning, International Workshop of Ri<strong>ve</strong>r Basin<br />

Management, 1999, The Netherlands<br />

5) P. Jeffrey <strong>ve</strong> M. Gearey, “Integrated Water Resources…”,<br />

ss.1-8.<br />

6) Asit K. Biswas, “Integrated Water Resources<br />

Management: A Reassessment”, Water<br />

International, Cilt 29, No 2, Haziran 2004.<br />

7) NeWater, NeWater Report Series No 7…, s. 5<br />

8) Özden Bilen “Türkiye’nin Su Gündemi. Su Yönetimi<br />

<strong>ve</strong> AB Su Politikaları”DSİ Genel Müdürlüğü<br />

Ankara 2009. s.30.<br />

itü vakfı dergisi<br />

21


SU DOSYASI<br />

Keban Barajı<br />

Y. Müh. Ali Rıza Diniz<br />

DSİ Genel Müdürü<br />

DSİ yatırımları; tarım,<br />

sanayi, enerji <strong>ve</strong> hizmet<br />

sektörlerinde büyük önem<br />

taşımakta, gerek gıda<br />

gü<strong>ve</strong>nliğinin, gerekse enerji<br />

arz gü<strong>ve</strong>nliğinin sağlanması<br />

hususlarında önemli bir<br />

işlev görmektedir. Bu<br />

yatırımlar aynı zamanda<br />

sel gibi afetlere karşı<br />

da vatandaşlarımızın<br />

can <strong>ve</strong> mal emniyetini<br />

sağlamaktır. DSİ tarafından<br />

hayata geçirilen yatırımlar<br />

yeni iş sahaları <strong>ve</strong> gelir<br />

getirici faaliyetlere zemin<br />

hazırlayarak ekonomik <strong>ve</strong><br />

sosyal yaşama doğrudan<br />

ya da dolaylı olarak etki<br />

etmektedir…<br />

22 itü vakfı dergisi<br />

DSİ<br />

Suya Atılan<br />

İmza<br />

Türkiye yarı kurak iklim kuşağında yer<br />

alan <strong>ve</strong> kullanılabilir su miktarı açısından<br />

bakıldığında su stresi altında<br />

olan bir ülkedir. Bu tablo su kaynaklarımızın<br />

rasyonel yönetimini <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>rimli kullanımını<br />

zorunlu kılmaktadır. DSİ Genel Müdürlüğümüz<br />

bu anlayış çerçe<strong>ve</strong>sinde geliştirdiği<br />

projeler ile suyun bir damlasını dahi boşa<br />

harcamayacak şekilde planlanan yatırımları<br />

milletimizin hizmetine sunmaktadır. DSİ<br />

yatırımları; tarım, sanayi, enerji <strong>ve</strong> hizmet<br />

sektörlerinde büyük önem taşımakta, gerek<br />

gıda gü<strong>ve</strong>nliğinin temini gerekse enerji<br />

arz gü<strong>ve</strong>nliğinin sağlanması hususlarında<br />

önemli bir işlev görmektedir. Bu yatırımlar<br />

aynı zamanda sel gibi afetlere karşı da<br />

vatandaşlarımızın can <strong>ve</strong> mal emniyetini<br />

sağlamaktır. DSİ tarafından hayata geçirilen<br />

yatırımlar yeni iş sahaları <strong>ve</strong> gelir getirici<br />

faaliyetlere zemin hazırlayarak ekonomik<br />

<strong>ve</strong> sosyal yaşama doğrudan ya da dolaylı<br />

olarak etki etmektedir.<br />

DSİ, bu ekonomik <strong>ve</strong> sosyal fonksiyonunun<br />

yanında çevre sektöründe de etkin çalışmalar<br />

yürütmektedir. Zira su, içinde bulunduğu<br />

ekosistemin en önemli parçasını


Atatürk Barajı<br />

Karakaya Barajı<br />

ca insan-doğa-ekonomi dengesinin azami<br />

ölçülerde sağlanmasına yöneliktir. DSİ bu<br />

minvalde son derece mesuliyetli, faziletli<br />

<strong>ve</strong> bir o kadar da kutsal bir görevi yerine<br />

getirmektedir.<br />

Vatandaşlarımız Bizi Baraj Yapan<br />

Kuruluş Olarak Bilirler<br />

DSİ 4 sektörde faaliyetlerini sürdürmekte<br />

olsa da vatandaşlarımız tarafından daha<br />

ziyade baraj inşa eden kuruluş olarak bi-<br />

teşkil ettiğinden “su”ya yapılacak yatırımların<br />

direk olarak çevreyle etkileşime geçmesi<br />

kaçınılmazdır. DSİ Genel Müdürlüğümüz<br />

bu etkileşimin hem ekonomik hem de çevresel<br />

olarak müspet neticelere <strong>ve</strong>sile olması<br />

yönünde çaba harcamaktadır. “Su”yun<br />

sağlıklı <strong>ve</strong> temiz bir çevre ile kirletilmemiş<br />

su kaynaklarından elde edilmesinin, hem<br />

ekonomik açıdan hem de ekosistemler<br />

bakımından önemi büyüktür. Bu açıdan yatırımlarımız,<br />

koruma-kullanma ilkesi uyarınlinmektedir.<br />

Bu bağlamda geriye dönüp<br />

bakıldığında DSİ tarafından 1138 adet baraj<br />

<strong>ve</strong> gölet ile 65 adet hidroelektrik santral<br />

tamamlanarak işletmeye açılmıştır. Bu baraj<br />

<strong>ve</strong> hidroelektrik santraller arasında dünyanın<br />

en yüksek <strong>ve</strong> büyük barajları arasına ismini<br />

yazdıran Atatürk, Keban, Karakaya, Altınkaya<br />

<strong>ve</strong> Oymapınar gibi barajlarımız da bulunmaktadır.<br />

Son dönemde Deriner, Ermenek<br />

<strong>ve</strong> Çine barajlarımız hizmete alınmış olup<br />

bu barajlarımız da dünyanın sayılı büyük <strong>ve</strong><br />

yüksek barajları arasına girmiştir. Hâlihazırda<br />

inşa halinde olan Yusufeli <strong>ve</strong> Ilısu Barajlarımız<br />

da tamamlandıklarında ülkemizin gurur<br />

kaynağı olarak üst sıralara yerleşeceklerdir.<br />

Gıda Gü<strong>ve</strong>nliğinin Sigortası: DSİ<br />

Esasen baraj <strong>ve</strong> gölet gibi depolama tesislerimizde<br />

biriktirilen sular faaliyetlerimizin<br />

çıkış noktasını oluşturmaktadır. Zira bu<br />

tesislerde depoladığımız sulardan tarımsal<br />

sulama, enerji üretimi, içme, kullanma <strong>ve</strong><br />

sanayi suyu temini maksadıyla faydalandığımız<br />

gibi feyezan akımlarının kontrolünü<br />

sağlayarak taşkın zararlarından da korunmaktayız.<br />

Depolama tesislerimizde biriktirilen sularımızın<br />

kullanım miktarı 2015 yılı itibariyle<br />

sulama sektöründe 32 milyar m 3 , içme<br />

suyu sektöründe 7 milyar m 3 , sanayide 5<br />

milyar m 3 olarak hesaplanmıştır. Görüldüğü<br />

üzere su kullanımımızda en büyük kalemi<br />

tarımsal sulama oluşturmaktadır. DSİ,<br />

bu gerçekten yola çıkarak özellikle 2000’li<br />

yılların başından itibaren sulamada büyük<br />

oranda tasarruf sağlayan modern sulama<br />

sistemlerine geçişi hızlandırmıştır.<br />

Mevcut sulamalarda kanal tipleri hizmet<br />

ettikleri alana göre sınıflandırıldığında;<br />

sulamaların % 39 klasik kanal, % 34 kanalet<br />

<strong>ve</strong> % 26 borulu şebekeden oluştuğu<br />

gözlemlenmektedir. Son yıllarda Kuruluşumuzca<br />

geliştirilen sulama projelerinde,<br />

basınçlı borulu şebeke kullanımı arttırılmaya<br />

çalışılmakta <strong>ve</strong> borulu sistemler tercih<br />

edilmektedir. Böylece hem su tasarrufu<br />

sağlanmış hem de modern sulama sistemlerinin<br />

kullanımı teşvik edilmiş olmaktadır.<br />

Halen % 26 olan borulu şebeke kullanım<br />

oranı, yeni yapılacak projeler <strong>ve</strong> eski<br />

şebekelerin rehabilitasyonu ile % 97’ye<br />

kadar artabilecektir. Zira klâsik sulama metotları<br />

yerine yağmurlama <strong>ve</strong> damla sulama<br />

metotlarının kullanılması halinde randıman<br />

% 60’tan sırası ile % 80 <strong>ve</strong> % 90’a çıkarılabilmektedir.<br />

Bu da % 20 – % 30’luk bir su<br />

tasarrufu demektir.<br />

itü vakfı dergisi<br />

23


SU DOSYASI<br />

Kiğı Barajı<br />

DSİ tarafından 1138 adet baraj<br />

<strong>ve</strong> gölet ile 65 adet hidroelektrik<br />

santral tamamlanarak işletmeye<br />

açılmıştır. Bu baraj <strong>ve</strong> hidroelektrik<br />

santrallar arasında dünyanın en<br />

yüksek <strong>ve</strong> büyük barajları arasına<br />

ismini yazdıran Atatürk, Keban,<br />

Karakaya, Altınkaya <strong>ve</strong> Oymapınar<br />

gibi barajlarımız da bulunmaktadır.<br />

Son dönemde Deriner, Ermenek <strong>ve</strong><br />

Çine barajlarımız hizmete alınmış<br />

olup bu barajlarımız da dünyanın<br />

sayılı büyük <strong>ve</strong> yüksek barajları<br />

arasına girmiştir.<br />

Hasan Uğurlu Barajı<br />

uzunluğuna bağlı olarak birim alandan birden<br />

fazla ürün alınmasına imkân <strong>ve</strong>rmektedir.<br />

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2011 <strong>ve</strong><br />

2013 yılındaki “Uluslararası Sürdürülebilir<br />

Kalkınma Raporu”na göre su, gıda <strong>ve</strong><br />

enerjiye olan talebin önümüzdeki 20 yılda;<br />

%30-%50 oranlarında artması beklenmektedir.<br />

Bu çerçe<strong>ve</strong>de DSİ, hayata geçirdiği<br />

sulama yatırımları ile gıda gü<strong>ve</strong>nliği<br />

meselesinin çözümüne büyük katkı sağlamaktadır.<br />

Türkiye’nin yüzölçümü 78 milyon hektar<br />

olup, yapılan etütlere göre; mevcut su potansiyeli<br />

ile teknik <strong>ve</strong> ekonomik olarak sulanabilecek<br />

arazi miktarı 8,5 milyon hektar<br />

olarak hesaplanmıştır. Günümüz itibarıyla<br />

ülkemizde 6,1 milyon hektarlık sulamaya<br />

açılmış alanın 3,8 milyon hektarı DSİ tarafından<br />

inşa edilmiş modern sulama şebekesine<br />

sahiptir.<br />

Türkiye’de ziraî üretimin üçte ikisi DSİ<br />

sulamaları vasıtasıyla gerçekleşmekte olup<br />

24 itü vakfı dergisi<br />

Enerji Arz Gü<strong>ve</strong>nliğinin Teminatı:<br />

Hidroelektrik Enerji<br />

Gelecek projeksiyonlarında sorunlu alanlardan<br />

bir tanesi de enerji sektörü olarak<br />

gösterilmektedir. Sürekli artan enerji ihtiyacı<br />

<strong>ve</strong> bu ihtiyacı karşılamakta yetersiz kaldığı<br />

gibi çevre kirliliğine de sebep olan fosil<br />

kaynakların tükenişi, bütün dünyayı yenilenebilir<br />

enerji kaynaklarına yönlendirmiştir.<br />

Ülkemizde de manzara farklı değildir.<br />

Fosil kaynaklar bakımından zengin olmayan<br />

ülkemiz enerji ihtiyacının büyük kısmını<br />

ithalat yolu ile karşılamaktır. Bu durum altyapı<br />

yatırımlarına aktarılacak kaynaklarımızın<br />

yurt dışına çıkmasına sebep olmaktadır.<br />

Bu sebeple tıpkı dünyada olduğu gibi ülkemizde<br />

de yerli <strong>ve</strong> yenilenebilir kaynakların<br />

devreye sokulması konusunda farkındalık<br />

oluşmuş <strong>ve</strong> bu yönde ivme kazanan çalışmalar<br />

çoğalmıştır.<br />

Ülkemiz koşulları göz önünde bulundurulduğunda;<br />

topoğrafik yapı, uygun su<br />

kaynaklarımız, ekonomik <strong>ve</strong> çevresel şartlar,<br />

hidroelektrik enerjinin ülkemiz için alternatifleri<br />

arasında en uygun enerji türü olduğunu<br />

ortaya koymaktadır.<br />

Türkiye’de teknik <strong>ve</strong> ekonomik olarak<br />

değerlendirilebilir hidroelektrik potansisulama<br />

projeleri neticesinde proje alanında<br />

gayri safi milli zirai gelir yaklaşık 5 kat<br />

artmaktadır.<br />

Zirai gelişmede su, en önemli girdilerden<br />

biridir. Toprakta bitki için gerekli olan<br />

nemi temin ederek <strong>ve</strong>rimi artırmanın yanı<br />

sıra, sektörü iklim şartlarından bağımsız kılmakta,<br />

ila<strong>ve</strong> istihdam meydana getirmekte,<br />

kırsal alanda gelir dağılımını düzeltmekte,<br />

gübre kullanımına imkân sağlamakta, üretimin<br />

çeşitlenmesine <strong>ve</strong> çimlenme süresinin


yel 160 milyar kWh olarak hesaplanmıştır.<br />

Günümüz itibariyle Türkiye’de (özel sektör<br />

kamu beraber) 529 adet hidroelektrik santral<br />

işletmede bulunmaktadır. Bu santraller;<br />

25 109 MW kurulu güce <strong>ve</strong> toplam potansiyelin<br />

% 55’ine karşılık gelen 87 135 GWh<br />

yıllık ortalama üretim kapasitesine sahiptir.<br />

Hidroelektrik potansiyelin enerjiye dönüştürülmesi<br />

sürecinde DSİ, bu alanda<br />

oluşturulan 25 109 MW Kurulu gücün 12<br />

369 MW’sini (% 49) gerçekleştirmiştir.<br />

Ülkemizde 2015 yılının ilk 6 ayında<br />

enerji üretiminde fosil kaynakların payı yüzde<br />

66.3, yenilenebilir enerji kaynaklarının<br />

payı ise yüzde 33.7 olarak gerçekleşmiştir.<br />

Yenilenebilir kaynakların içinde hidroelektrik<br />

enerjinin payı ise yüzde 83 seviyesine<br />

ulaşmıştır. Bu dönemde hidroelektrik santrallerden<br />

35 milyar kilovat saat enerji üretilmiştir.<br />

DSİ tarafından tamamlandıklarında<br />

büyük bir enerji üretim kapasitesine sahip<br />

olacak Ilısu, Yusufeli <strong>ve</strong> Silvan gibi dev<br />

baraj <strong>ve</strong> hidroelektrik santrallerin yapımına<br />

devam edilmekte olup, Ilısu Barajı’nın<br />

2016, Yusufeli Barajı’nın 2018, Silvan Barajı’nın<br />

ise 2017 yılında tamamlanması planlanmaktadır.<br />

Bu barajlar tamamlandığında<br />

ekonomiye; Ilısu 965 Milyon TL, Yusufeli<br />

450 Milyon TL, Silvan ise sulamayla birlikte<br />

1 Milyar TL’lik katkı sağlayacaktır.<br />

İçme Suyu Temini İçin Dev Projeler<br />

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, içme<br />

suyu temini hususunda daha önce nüfusu<br />

100 000’i aşan yerleşim yerlerinde<br />

çalışmalarını sürdürmekte iken 1053 sayılı<br />

Kanunun 10. maddesinin 1. fıkrasında<br />

yapılan değişiklik ile belediye teşkilatı olan<br />

yerleşim yerlerine içme, kullanma <strong>ve</strong> sana-<br />

Melen Projesi Boğaz Geçişi<br />

yi suyu sağlanması yönünde yetkilendirilmiştir.<br />

Kuruluşumuzca içme suyu faaliyetlerine<br />

başlanılan 1968 yılından bugüne kadar;<br />

38 milyon nüfusa Avrupa Birliği standartları<br />

kalitesinde, bugün için yılda toplam 3,53<br />

milyar metreküp içme suyu sağlanmaktadır.<br />

Bir başka deyişle ülkemizin içme, kullanma<br />

<strong>ve</strong> sanayi suyu ihtiyacının yarısından<br />

fazlası DSİ tarafından yapılan içme suyu tesislerinden<br />

karşılanmaktadır.<br />

İnşaatı devam edem 45 adet yerleşim<br />

yerindeki tesisler tamamlandığında yaklaşık<br />

23 milyon kişiye daha yılda 1,88 milyar<br />

m 3 içme suyu sağlanmış olacaktır.<br />

Plânlama, proje <strong>ve</strong> inşaat aşamasındaki<br />

tesislerin de tamamlanmasıyla yıllık ila<strong>ve</strong><br />

1,5 milyar m 3 içme suyu daha temin edilmiş<br />

olacaktır.<br />

33 ilde yapımı tamamlanmış olan 68<br />

adet arıtma tesisinden yılda 2,56 milyar<br />

m 3 AB standartlarında arıtılmış su üretilerek<br />

halka sunulmaktadır. Ayrıca 23 ilde inşaat<br />

ihale süreci <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya inşaatları devam etmekte<br />

olan arıtma tesisleri tamamlandığında<br />

ila<strong>ve</strong> yılda 0,9 milyar m 3 arıtılmış su<br />

sağlanmış olacaktır.<br />

İçme, kullanma <strong>ve</strong> sanayi suyu temini<br />

hususunda DSİ tarafından gerçekleştirilen<br />

<strong>ve</strong> bir çok yönüyle ülkemiz <strong>ve</strong> dünyada<br />

ilkleri hayata geçiren bazı projelerimizden<br />

bahsetmekte fayda bulunmaktadır.<br />

Gerede Tüneli Türkiye’nin 31.592 m’lik<br />

4,5 m çapındaki en uzun tünellerinden biridir.<br />

Toplam 31 592 metre uzunluktaki Türkiye’nin<br />

en uzun içme suyu maksatlı tüneli<br />

ile; Ankara’nın 2045 yılına kadar olan içme<br />

– kullanma suyu ihtiyacı karşılanacaktır.<br />

Gerede Tüneli <strong>ve</strong> Regülatörü’nden oluşan<br />

Gerede Sistemi inşaatına, 27.12.2010<br />

tarihinde başlanmıştır. Toplam 31 592 m<br />

uzunluğundaki tünel, üç adet Tünel Delme<br />

Makinası ile açılmakta olup L=23.378<br />

m kısmı açılarak % 74 fiziki gerçekleşme<br />

sağlanmıştır.<br />

Dünyanın birçok ülkesinin nüfusundan<br />

fazla nüfusa sahip olan İstanbul’un, uzun<br />

vadeli içme <strong>ve</strong> kullanma suyu ihtiyacını karşılamak<br />

amacıyla 4 aşama halinde geliştirilen<br />

Melen Projesi kapsamında inşa edilen Boğaziçi<br />

Tüneli, dünyada bir ilki başarmıştır. 5551<br />

itü vakfı dergisi<br />

25


SU DOSYASI<br />

Tarımsal sulama<br />

Atıksu Toplama <strong>ve</strong> Arıtma Tesisleri<br />

Çalışmaları<br />

02.11.2011 tarih <strong>ve</strong> 662 sayılı KHK ile DSİ<br />

Genel Müdürlüğü Atıksu Dairesi Başkanmetre<br />

uzunluğunda, bitmiş çapı 4 metre olan<br />

Boğaziçi Tüneli, dünyada ilk kez iki kıtayı birleştiren<br />

su tüneli olarak tarihe geçmiştir. Avrupa<br />

ile Asya kıtasını suyoluyla birleştiren Boğaziçi<br />

Tüneli, deniz seviyesinin 135 metre<br />

altından geçmektedir. Anadolu yakasında<br />

temin edilen suyu Asya yakasından Avrupa<br />

yakasına taşımak amacıyla inşa edilen<br />

<strong>ve</strong> Asya ile Avrupa’yı yeraltından birbirine<br />

bağlayan ilk tünel olan Boğaziçi Tüneli<br />

günde 2,8 milyon m 3 suyu yani, Avrupa yakasının<br />

şu anda kullandığı suyun 2,5 mislini<br />

Avrupa yakasına taşıyacaktır.<br />

Dünyada bir ilki gerçekleştirilen diğer<br />

bir projemiz KKTC Su Temin Projesidir.<br />

Proje, Dragon çayından; Türkiye tarafı<br />

23 km, deniz geçişi 80 km <strong>ve</strong> KKTC<br />

tarafı 3 km olmak üzere toplam 106 km<br />

uzunluğundaki hat ile yılda 75 milyon m 3<br />

(37,24 milyon m 3 tarım, 37,76 milyon m 3<br />

içme suyu) suyun KKTC’ye iletilmesini<br />

kapsamaktadır. Projenin tamamlanmasıyla<br />

KKTC’nin 50 yıllık içme-kullanma suyu<br />

ihtiyacı karşılanacaktır. “KKTC Su Temini<br />

Projesi”nin en kritik bölümünü deniz geçişi<br />

isale hattı oluşturmaktadır. Dünyada<br />

ilk kez uygulanan sistem ile Alaköprü Barajı’nda<br />

depolanan su; Türkiye ana kara<br />

parçasının güney kıyısı ile KKTC’nin kuzey<br />

kıyısı arasında, en çukur yeri yaklaşık<br />

1430 metre derinliğe sahip bir güzergâh<br />

üzerinde, deniz yüzeyinden 250 metre derinlikte<br />

askıda tutulan <strong>ve</strong> deniz tabanına<br />

26 itü vakfı dergisi<br />

Oymapınar Barajı<br />

halatlar <strong>ve</strong> ankraj kütleleriyle bağlanan 80<br />

km uzunluğundaki deniz geçişi isale hattı<br />

ile KKTC tarafında yapılacak Geçitköy<br />

Barajı’na getirilecektir. 66,5 km’lik Deniz<br />

Geçişi tamamlanmıştır.<br />

lığını kurarak bu sektördeki çalışmalarına<br />

hız <strong>ve</strong>rmiştir. Ergene Nehri Havzası Koruma<br />

Eylem Planı kapsamında, havzada<br />

nüfusu 10.000’den büyük 12 ilçe belediyesinin<br />

ileri biyolojik evsel atıksu arıtma<br />

tesislerinin projelendirme çalışmaları<br />

tamamlanmış olup, 2015 yılı itibariyle<br />

3 tesisin (Edirne Uzunköprü, Kırklareli<br />

Merkez <strong>ve</strong> Vize) inşaatları tamamlanarak<br />

işletmeye alınmıştır. İnşaatları devam


Melen Projesi kapsamında inşa<br />

edilen Boğaziçi Tüneli, dünyada<br />

bir ilki başarmıştır. 5551 metre<br />

uzunluğunda, bitmiş çapı 4 metre<br />

olan Boğaziçi Tüneli, dünyada ilk<br />

kez iki kıtayı birleştiren su tüneli<br />

olarak tarihe geçmiştir. Avrupa ile<br />

Asya kıtasını suyoluyla birleştiren<br />

Boğaziçi Tüneli, deniz seviyesinin<br />

135 metre altından geçmektedir.<br />

Bir Kalkınma Projesi: GAP<br />

Güneydoğu Anadolu Projesi ülkemizin<br />

nüfusunun <strong>ve</strong> yüzölçümünün % 10’unu<br />

teşkil eden bir alanda; hidroelektrik potansiyelimizin<br />

% 23’ünü <strong>ve</strong> tarım potansieden<br />

9 adet tesisin tamamlanmasıyla,<br />

800.000’i aşan nüfusun oluşturduğu günlük<br />

176.000 m 3 evsel atıksu kirliliğinin<br />

önüne geçilecek <strong>ve</strong> Ergene Nehri daha<br />

temiz akacaktır.<br />

Söz konusu projelerde, “atıksuların kazanılarak<br />

yeniden kullanılması” konusundaki<br />

çalışmalara ağırlık <strong>ve</strong>rilmiş <strong>ve</strong> tüm<br />

tesislerde arıtılmış atıksuyun sulamada<br />

kullanılmasına imkân sağlayacak üniteler<br />

projelendirilmiştir.<br />

DSİ Genel Müdürlüğü olarak sadece<br />

Ergene Nehri Havzasında değil diğer havzalarda<br />

da yürüttüğümüz çalışmalarda,<br />

atıksuların yeniden kullanımını ilke edinmiş<br />

bir yaklaşım izlenmektedir.<br />

Çevre<br />

Çevre Kanunu’nda yer alan “Su Kirliliği<br />

Kontrolü” <strong>ve</strong> “Çevresel Etki Değerlendirmesi”<br />

yönetmelikleri uyarınca; diğer kuruluşlarla<br />

birlikte kirlilik araştırma projeleri<br />

<strong>ve</strong> havza bazında su kirlenmesi atlasları<br />

hazırlanmakta, çevre ile ilgili ulusal <strong>ve</strong> uluslararası<br />

kuruluşlarca yapılan çalışmalar<br />

(Barajlar <strong>ve</strong> Kalkınma Projesi, Çölleşme ile<br />

Mücadele Sözleşmesi, Ramsar Sözleşmesi<br />

v.b.) izlenmekte, kalitelerinin sürekli olarak<br />

kontrolüne yönelik faaliyetler sürdürülmektedir.<br />

Ayrıca Genel Müdürlüğümüzce geliştirilen<br />

projeler bünyesinde yer alan tarihî <strong>ve</strong><br />

kültürel mirasın korunması yanında sulak<br />

KKTC Su Temin Projesi<br />

alanlarla ilgili olarak çalışmalar yapılmaktadır.<br />

Bu çerçe<strong>ve</strong>de yürütülen başlıca projeler<br />

şunlardır:<br />

• Mucur-Seyfe Havzası Ekoloji Koruma<br />

Projesi,<br />

• Manyas Projesi,<br />

• Sultansazlığı - De<strong>ve</strong>li Projesi,<br />

• Uzungöl Rehabilitasyon Projesi<br />

• Konya-Çumra III. Merhale Projesi<br />

• (Hotamış sazlıklarının rehabilitasyonu)<br />

• Bafa Gölü Serçin Prizi (Göl Kabartma<br />

Yapısı) Projesi<br />

Taşkın Yönetimi Çalışmaları<br />

Türkiye’de son 20 yılda meydana gelen<br />

taşkınlarda yaklaşık 400 kişi hayatını kaybetmiş,<br />

2,5 milyar TL maddi kayıp yaşanmıştır.<br />

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü,<br />

taşkın önleme çalışmalarını faal bir şekilde<br />

sürdürmekte olup yağışa bağlı olarak<br />

günlük baraj seviyelerini izlemektedir. DSİ;<br />

yaklaşık 1 400 000 hektar tarım alanında<br />

belirli mertebede taşkın koruma <strong>ve</strong> kontrolünü<br />

sağlamıştır. 2015 yılı itibarıyla DSİ’ce<br />

işletmeye alınan taşkın tesisi yaklaşık 7 bin<br />

adettir.<br />

yelimizin % 20’sini kapsamaktadır. Cumhuriyet<br />

tarihinin en büyük yatırımlarından<br />

biri olan <strong>ve</strong> DSİ tarafından geliştirilen<br />

GAP kapsamında 22 Baraj, 19 Hidroelektrik<br />

Santralı, 1,058 milyon hektar sulama<br />

alanı, 9 adet içme suyu projesi yer<br />

almaktadır.<br />

GAP yatırım faaliyetlerinin başlamasından<br />

bu tarafa toplam sulama alanının %<br />

45’i işletmeye açılmıştır. Enerji projelerindeki<br />

gerçekleşme oranı ise % 78’e ulaşmıştır.<br />

İçme suyu projeleri ise %54 oranında gerçekleştirilmiştir.<br />

GAP tamamlandığında Sulama faydası<br />

2,2 milyar, enerji faydası 4 milyar,<br />

İçmesuyu faydası ise 410 milyon dolar<br />

olmak üzere milli ekonomiye yılda toplam<br />

6,61 milyar dolar katkı <strong>ve</strong> 1 270 000<br />

kişiye doğrudan istihdam imkânı sağlanacaktır.<br />

GAP; Konya Ovası Projesi (KOP), Doğu<br />

Anadolu Projesi (DAP) gibi bölgesel projelere<br />

öncülük etmiştir. Bölgesel gelişmenin,<br />

topyekûn ülke kalkınmasına hizmet edeceği<br />

gerçeğinden hareketle GAP’ı takiben<br />

birçok bölgesel proje planlanarak çalışmalarına<br />

başlanmış <strong>ve</strong> önemli mesafe katedilmiştir.<br />

2023 Yılı Hedefleri<br />

Yapılan plânlamalara göre 2023 yılında<br />

el<strong>ve</strong>rişli su potansiyelimizden maksimum<br />

oranda yararlanılması hedeflenmektedir.<br />

2023 Hedefleri:<br />

• 2023 yılı itibariyle ülkemizin sulanabilir<br />

alanı olan 8,5 milyon hektar araziyi sulu<br />

tarıma açmak,<br />

• Ülkemizin ekonomik hidroelektrik potansiyeli<br />

olan 160 milyar kWh enerjinin<br />

tamamından faydalanmak,<br />

• 38,5 milyar m 3 içme, kullanma <strong>ve</strong> sanayi<br />

suyunu vatandaşlarımızın hizmetine<br />

sunmaktır.<br />

itü vakfı dergisi<br />

27


SU DOSYASI<br />

Türkiye’deki Hidroelektrik Potansiyelin<br />

Değerlendirme Süreci <strong>ve</strong> Sonuçları<br />

Prof. Dr. İlhan AVCI<br />

İTÜ İnşaat Fakültesi<br />

(avci@itu.edu.tr)<br />

Günümüzde yeni finans/<br />

yatırım modellerine göre<br />

başvuru yapılan HES adedi<br />

2000’leri aşmıştır. Her ne<br />

kadar “bütün sorumluluk <strong>ve</strong><br />

riskler yatırımcı şirkete ait olsa<br />

da”, DSİ’nin bugünkü kadro<br />

<strong>ve</strong> kapasitesiyle böylesine<br />

büyük bir iş potansiyelinin<br />

yönetilmesinde ciddi zorluklarla<br />

karşılaşacağı açıktır…<br />

28 itü vakfı dergisi<br />

Hidroelektrik Enerji Potansiyeli<br />

Bir ülkedeki dere, çay <strong>ve</strong> nehir olarak<br />

tanımlanan yüzeysel su kaynaklarındaki<br />

toplam hidroelektrik<br />

potansiyel, “teorik/brüt potansiyel”, “teknik<br />

yapılabilir potansiyel” <strong>ve</strong> “ekonomik<br />

yapılabilir potansiyel” olmak üzere üç<br />

farklı şekilde değerlendirilmektedir.Teknik<br />

<strong>ve</strong> ekonomik yapılabilirliği dikkate alınmadan,<br />

mevcut su kaynaklarındaki ortalama<br />

debi <strong>ve</strong> düşüm yüksekliklerine göre hesaplanan<br />

hidroelektrik potansiyel, “teorik/brut<br />

potansiyel” olarak tanımlanmaktadır.<br />

DSİ <strong>ve</strong>rilerine göre, Türkiye’deki brüt<br />

hidroelektrik potansiyel 433 milyar kWh<br />

düzeyindedir. Bu değer, dünya hirdoelektrik<br />

potansiyelinin %1’ine, Avrupa<br />

hidroelektrik potansiyelinin ise %14’üne<br />

karşı gelmektedir.<br />

Ekonomik yapılabilir olması koşulu<br />

göz önüne alınmadan, ülkenin hidroelektrik<br />

kaynaklarından teknik yapılabilirliği<br />

olanlarının tümünün değerlendirilmesi<br />

durumunda oluşabilecek üretim miktarı<br />

“Teknik Potansiyel” olarak tanımlanmaktadır.<br />

Türkiye’de hesaplanan teknik hidroelektrik<br />

enerji potansiyeli 223 milyar<br />

kWh, teknik <strong>ve</strong> ekonomik olarak değerlendirilebilir<br />

potansiyel ise 140 milyar kWh<br />

düzeyindedir. Bu potansiyel, ülkemiz için<br />

ulusal <strong>ve</strong> yenilenebilir bir enerji kaynağı<br />

olarak çok önemli bir değerdir.<br />

Hidroelektrik Potansiyelin<br />

Değerlendirilme Yöntemleri<br />

Bir akarsuyun hidroelektrik potansiyelinin<br />

değerlendirilmesinde iki yöntem kullanılır.<br />

Bunlardan birisi, akarsuyun üzerinde gölet<br />

<strong>ve</strong>ya baraj gibi su yapıları inşa ederek<br />

ihtiyaçtan fazla gelen suyu biriktirmek <strong>ve</strong><br />

bu potansiyeli kullanarak elektrik enerjisi<br />

üretmek, diğeri de doğrudan akarsuyun<br />

doğal akım miktarını kullanmaktır.


Başlangıçta tüm dünyada olduğu gibi<br />

Türkiye’de de hidroelektrik santrallar tamamen<br />

doğal akışlı olarak inşa edilmişlerdir.<br />

Günümüzde bu tür santralların<br />

yerini ağırlıklı olarak biriktirmeli (barajlı)<br />

hidroelektrik santrallar almış olmakla<br />

beraber, hidrolik potansiyeli uygun olan<br />

ülkelerde bu doğal akışlı tesislerin inşa<br />

edilmesi <strong>ve</strong> işletilmesine devam edilmektedir.<br />

Ancak, geçmişte olduğu gibi günümüzde<br />

de bu tür tesislerin planlanması,<br />

projelendirilmesi <strong>ve</strong> işletilmesinde henüz<br />

aşılamamış önemli sorunlar bulunmaktadır.<br />

Bir ülkenin elektrik enerjisi ihtiyacının<br />

karşılanmasındaki önemi <strong>ve</strong> katkı oranları<br />

ülkeden ülkeye değişebilmekle beraber<br />

teknik, ekonomik <strong>ve</strong> politik boyutları olan<br />

bu sorunlar, hemen her ülke için ortak<br />

özellikler taşımaktadır.<br />

Temel Kavramlar <strong>ve</strong> Sistem Elemanları<br />

Çevirmeli tip nehir santralları genellikle<br />

akarsuyun yukarı <strong>ve</strong> orta kesimlerinde<br />

yer alırlar. Bu tip santrallarda akarsudan<br />

suyun alınması <strong>ve</strong> santrala iletilmesi iki<br />

şekilde olabilmektedir. Birinci tipte, sualma<br />

yapısı genellikle bir baraj olmakta<br />

<strong>ve</strong> santral yapısı ya hemen barajın mansabında,<br />

<strong>ve</strong>ya barajdan çıkan <strong>ve</strong> basınçlı<br />

çalışan bir galeri/tünel <strong>ve</strong> cebri borunun<br />

sonunda yer almaktadır.. İkinci tipte ise<br />

su alma yapısı genellikle bir bağlama/<br />

regülatör (kabartma yapısı) olmakta <strong>ve</strong><br />

alınan suyun santrala iletilmesi serbest<br />

yüzeyli akımın yeraldığı bir galeri <strong>ve</strong>ya<br />

açık kanal <strong>ve</strong> cebri boru yardımıyla yapılmaktadır.<br />

Bunlardan birincisi depolamalı,<br />

ikincisi ise doğal akışlı HES olarak adlandırılmaktadır.<br />

Özellikle yatak eğiminin fazla olduğu<br />

orta <strong>ve</strong> yukarı (menba) akarsu kesimlerinde<br />

planlanan <strong>ve</strong> inşa edilen bu doğal<br />

akışlı santrallarda, her zaman akarsudan<br />

gü<strong>ve</strong>nli bir su alabilmek için iyi tasarlanmış<br />

bir sualma yapısına, alınan su içinde<br />

varolan <strong>ve</strong> türbin, vana gibi santral elemanlarında<br />

hasara neden olan katı maddelerin<br />

sudan ayrılması için de yine doğru<br />

projelendirilmiş çökeltme havuzlarına<br />

ihtiyaç vardır. Özellikle katı madde yükü<br />

fazla olan erozyon bölgesindeki akarsularda<br />

bu iki ünite, santralın işletme performansı<br />

açısından çok büyük bir öneme<br />

sahiptir. Bu tesislerin yetersiz oluşu <strong>ve</strong>ya<br />

işletme-bakım kurallarına uyulmaması<br />

durumunda, sistem elemanlarında çok<br />

önemli aşınma/erezyon <strong>ve</strong> kavitasyon<br />

Türkiye’de hesaplanan teknik<br />

hidroelektrik enerji potansiyeli<br />

223 milyar kWh, teknik <strong>ve</strong> ekonomik<br />

olarak değerlendirilebilir potansiyel<br />

ise 140 milyar kWh düzeyindedir.<br />

Bu potansiyel, ülkemiz için ulusal<br />

<strong>ve</strong> yenilenebilir bir enerji kaynağı<br />

olarak çok önemli bir değerdir.<br />

sorunları ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de<br />

işletmede olan eski <strong>ve</strong> yeni doğal akışlı<br />

bütün HE santralların bu sorunla karşı<br />

karşıya olduğu bilinmektedir.<br />

Doğal Akışlı Çevirmeli Tip Santralların<br />

Tanımlanması <strong>ve</strong> Sınıflandırılması<br />

Bir <strong>ve</strong>ya birden fazla türbin-jeneratör ünitesi<br />

bulunan <strong>ve</strong> ünitelerin toplam kurulu<br />

gücü 10.000 Kw’dan büyük olanlar “büyük<br />

hidroelektrik santral”, bu değerden<br />

küçük olanlar ise “küçük hidroelektrik<br />

santral” olarak adlandırılmaktadır.<br />

Küçük hidroelektrik santralların değişik<br />

kriterlere göre sınıflandırılmaları<br />

mümkündür. Ülkelerin ekonomik yapıları<br />

<strong>ve</strong> hidrolik potansiyellerindeki özelliklerin<br />

farklılıklar göstermesi, tüm ülkeler için<br />

standart bir sınıflandırma sistemine gitmeyi<br />

engellemektedir. Bu nedenle çeşitli<br />

ülkelerde değişik sınıflandırma sistemleri<br />

kullanılmaktadır. Genellikle sınıflandırmada<br />

aşağıdaki kriterler gözönüne alınmaktadır:<br />

1) Enerji Ekonomisi Yönünden<br />

Sınıflandırma<br />

a) Santralın kurulu gücüne göre:<br />

• Gücü 0-100 Kw olan santrallar (mikro),<br />

• Gücü 101-1000 Kw olan santrallar<br />

(mini),<br />

• Gücü 1001-10000 Kw olan santrallar<br />

(küçük)<br />

b) Santralların ulusal şebeke ile<br />

ilişkisine göre:<br />

• Ulusal şebekeden bağımsız izole<br />

santrallar,<br />

• Ulusal şebekeye bağlı santrallar,<br />

• Küçük şebekelere bağlı santrallar<br />

2) Teknik Özelliklere Göre Sınıflandırma<br />

a) Santralda kullanılan suyun<br />

kaynağına göre: Akarsu, göl, pınar,<br />

yapay kanal santralları<br />

b) Düşüm yüksekliğine göre<br />

sınıflandırma: Alçak düşümlü santrallar<br />

(H


SU DOSYASI<br />

Türkiye'de Elektrik Enerjisi Üretiminde Kamu <strong>ve</strong> Özel Sektörün Payı<br />

%90’ı elektriksiz kalır” gerçeği kabul edilmektedir.<br />

Büyük barajlı hidrolik santrallara <strong>ve</strong>ya<br />

termik-nükleer santrallara oranla üretim<br />

miktarları çok düşük kalmakla beraber,<br />

özellikle küçük su kaynaklarını değerlendirmek<br />

<strong>ve</strong> ulusal şebekeden uzak olan<br />

kırsal kesimin kalkınmasını sağlamak<br />

amacıyla hem gelişmiş, hem de gelişmekte<br />

olan tüm ülkeler dün olduğu gibi<br />

bugün de bu küçük hidroelektrik santral<br />

uygulamalarını sürdürmektedirler. Buna<br />

paralel olarak, bu tür tesislerde varolan<br />

planlama, uygulama, bakım <strong>ve</strong> işletme<br />

sorunlarının giderilmesi yönünde araştırma<br />

çalışmaları da devam etmektedir.<br />

Nükleer, termik <strong>ve</strong> barajlı hidroelektrik<br />

santrallardaki olumsuz çevresel etkilere<br />

karşı Dünya kamuoyunda oluşan tepki <strong>ve</strong><br />

duyarlılık karşısında, bu doğal akışlı su<br />

kaynaklarının değerlendirilmesi seçeneğinin<br />

gelecek yıllarda daha da öncelik <strong>ve</strong><br />

önem kazanacağı bir gerçektir.<br />

Türkiye’de Hidroelektrik Enerji<br />

Planlama <strong>ve</strong> Üretiminin Tarihsel<br />

Gelişimi<br />

Türkiye’de doğal akışlı <strong>ve</strong> çevirmeli hidroelektrik<br />

santrallar 1926 yılından itibaren<br />

kullanılmaktadır. Büyük bir bölümü<br />

1950-1960 yılları arasında inşa edilen<br />

bu tip santralların yapımına 1972 yılına<br />

kadar değişik kuruluşlarca devam edilmiştir.<br />

Önceleri enerji üretimi için yaygın<br />

bir biçimde kullanılan küçük hidroelektrik<br />

santrallar, 1960’lı yıllardan sonra yerlerini<br />

büyük boyutlu baraj <strong>ve</strong> hidroelektrik santrallara<br />

bırakmışlardır. Diğer birçok ülkede<br />

olduğu gibi bu gelişim Türkiye’de de<br />

gözlenmiştir. Ancak, gerek süratle artan<br />

enerji talebi, gerekse büyük barajların inşasında<br />

karşılaşılan finansman zorlukları<br />

<strong>ve</strong> olumsuz çevre etkileri karşısında tüm<br />

enerji kaynaklarından yararlanma zorunluluğu<br />

ortaya çıkmış <strong>ve</strong> bunun sonucu<br />

olarak küçük hidroelektrik santrallardan<br />

enerji üretilmesi yeniden önem kazanmaya<br />

başlamıştır.<br />

Türkiye’de hidroelektrik potansiyelin<br />

planlanmasında <strong>ve</strong> yatırımında birinci derecede<br />

görevli <strong>ve</strong> sorumlu olan bugünkü<br />

D.S.İ. <strong>ve</strong> mülga Elektrik İşleri Etüt İdaresi<br />

Genel Müdürlükleri (EİEİ) kurulmadan<br />

önce, yani 1930 <strong>ve</strong> 1950’li yıllara kadar,<br />

Özellikle yatak eğiminin fazla<br />

olduğu orta <strong>ve</strong> yukarı (menba)<br />

akarsu kesimlerinde planlanan<br />

<strong>ve</strong> inşa edilen bu doğal akışlı<br />

santrallarda, her zaman akarsudan<br />

gü<strong>ve</strong>nli bir su alabilmek için iyi<br />

tasarlanmış bir sualma yapısına,<br />

alınan su içinde varolan <strong>ve</strong> türbin,<br />

vana gibi santral elemanlarında<br />

hasara neden olan katı maddelerin<br />

sudan ayrılması için de yine<br />

doğru projelendirilmiş çökeltme<br />

havuzlarına ihtiyaç vardır.<br />

bu kaynaklardan elektrik üretmek üzere<br />

yatırım yapan kurum <strong>ve</strong> kuruluşlar olarak,<br />

İller Bankası, ETİBANK, Yerel Belediye<br />

<strong>ve</strong>ya Belediyeler Birliği, Kamu Sanayi<br />

Kuruluşları, Tüccarlar Birliği <strong>ve</strong> İmtiyazlı<br />

Ticari Şirketlerin olduğunu görüyoruz.<br />

Daha sonra, önce EİEİ, sonra da DSİ’nin<br />

kurulmasından sonra, bu alandaki yatırımların<br />

hemen hemen tamamı kamu<br />

tarafından <strong>ve</strong> kamu kaynakları <strong>ve</strong>ya kredi<br />

kullanılarak yapılmaya başlamıştır. Bu<br />

yatırımlar bazen hızlanmış, bazen yavaşlamış<br />

<strong>ve</strong> 1980’li yıllara gelindiğinde de<br />

durma noktasına gelmiştir. Bu yıllardan<br />

itibaren de, dönemin iktidarının benimsediği<br />

serbest piyasa ekonomisi ilkeleri<br />

çerçe<strong>ve</strong>sinde kamu bu yatırım alanından<br />

çekilmeye başlamış <strong>ve</strong> bu yatırım alanını<br />

Yap- İşlet- Devret (YİD), Yap- İşlet (Yİ),<br />

Otoprodüktör <strong>ve</strong> İşletme Deviri (İD) gibi<br />

yeni finans modelleri çerçe<strong>ve</strong>sinde özel<br />

sektöre açmıştır.<br />

Böylece, her birinin kendine özgü tanım<br />

<strong>ve</strong> özelliği olan bu modellerin uygulamaya<br />

konulması <strong>ve</strong> beklenen sonuçlara<br />

ulaşılabilmesi amacıyla birçok yasa <strong>ve</strong><br />

yönetmelik çıkarılarak hukuki <strong>ve</strong> idari altyapının<br />

oluşturulmasına çalışılmıştır. Bu<br />

yasa <strong>ve</strong> düzenlemeler ile her bir modelin<br />

tanım <strong>ve</strong> temel özellikleri alt bölümlerde<br />

kısaca <strong>ve</strong>rilecektir. Bundan sonra da,<br />

1984’den günümüze kadar geçen 30 yılı<br />

aşkın süre içinde bu modellerin uygulanması,<br />

uygulama sonuçları, kamu <strong>ve</strong> özel<br />

sektör yönünden başarılı - başarısız yönleri<br />

üzerinde durulacaktır.<br />

HES Projelerinin<br />

Gerçekleştirilmesinde Kullanılan<br />

Finans Kaynakları<br />

Bu projelerin gerçekleştirilmesinde gerekli<br />

finansman, ya kamu tarafından <strong>ve</strong>ya<br />

özel sektör tarafından sağlanabilmektedir.<br />

Bunlardan kamunun kullanabileceği<br />

finans kaynakları ile, özel sektör tarafından<br />

sağlanacak finansman modelleri<br />

şöyle sıralanabilir:<br />

Ç<br />

Ç<br />

Ç<br />

Ç<br />

A. Kamu Finansmanı<br />

Devlet bütçesinden,<br />

Başta Dünya Bankası olmak üzere<br />

uluslararası finans kurumlarından,<br />

Devletler/Hükümetler arası ekonomik<br />

işbirliği çerçe<strong>ve</strong>sinde sağlanan kredilerle,<br />

İkili anlaşmalarla.<br />

B. Özel Sektör Finansmanı<br />

30 itü vakfı dergisi


Yap-İşlet, Yap-İşlet-Devret<br />

<strong>ve</strong>ya mevcut HES’lerin<br />

İşletme Devri modelleri çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />

özel sektör tarafından<br />

sağlanan öz kaynak<br />

<strong>ve</strong> ulusal banka kredileri ile;<br />

<strong>ve</strong>yahut yabancı yatırımcılarla<br />

şirket ortaklığına gidilerek<br />

sağlanan finansman.<br />

Yatırımcı Profili <strong>ve</strong><br />

Finans Kaynaklarına<br />

Bağlı Olarak Türkiye’de<br />

Hidroelektrik Enerji<br />

Yatırım <strong>ve</strong> Üretimi<br />

Kısa Tarihçe:<br />

• 1970 Öncesi: Kamu<br />

Kurumları, Özel İmtiyazlar<br />

<strong>ve</strong> dağınık uygulamalar dönemi<br />

Bu dönem sonunda çok<br />

sınırlı bir yatırım <strong>ve</strong> üretim<br />

sağlanabilmiş <strong>ve</strong> toplam elektrik enerjisi<br />

üretimindeki hidroelektrik enerjinin payı<br />

%35 düzeylerinde kalmıştır.<br />

• 1970-1982 Arası: Bütünleşme<br />

(Yarı Tekel) Dönemi<br />

Bu dönem, hem kamu hem de imtiyazlı<br />

şirketlerin yatırım <strong>ve</strong> işletmede bir arada<br />

olduğu dönem olup, ülkedeki toplam elektrik<br />

enerji üretim potansiyeli içinde hidroelektriğin<br />

payı %53’lere çıkmıştır.<br />

• 1982-1983/84 Dönemi:<br />

Kamu Tekeli Dönemi<br />

Sadece sınırlı kamu yatırımlarının olduğu<br />

bu dönemde özel sektörün yeni bir<br />

yatırımı olmamıştır.<br />

• 1984-2001 Dönemi: Özel Sektöre<br />

Açılım Dönemi<br />

Yap İşlet Devret (YİD), Yap İşlet (Yİ),<br />

İşletme Hakkı Devri (İHD) <strong>ve</strong> Otoprodüktör<br />

Modellerine işlerlik kazandırıldığı bu<br />

dönemde, özel sektör tarafından yapılan<br />

çok sınırlı yatırım <strong>ve</strong> üretim miktarı, kamunun<br />

bu modellerden beklentilerine cevap<br />

<strong>ve</strong>rememiştir.<br />

• 2001-2002 Dönemi: Yeni Piyasa<br />

Dönemi<br />

Özel sektörün önünü açan bütün bu<br />

yasal düzenlemelere rağmen, yatırım <strong>ve</strong><br />

üretimde temel kaynak olan “su”yun tahsisi<br />

<strong>ve</strong> kullanım gü<strong>ve</strong>ncesi <strong>ve</strong> yatırım-üretim-pazarlama/satış<br />

konularında özel<br />

sektör sürekli bir gü<strong>ve</strong>nce arayışı içinde<br />

olmuştur. Bu bağlamda, 4628 sayılı Elektrik<br />

Piyasası Kanunu 3 Mart 2001 tarihinde<br />

yürürlüğe girmiş <strong>ve</strong> yeni piyasa modeli<br />

Türkiye'de Elektrik Enerjisi Kurulu Gücünün Kaynaklara Göre Dağılımı<br />

3 Eylül 2002 tarihinden itibaren uygulamaya<br />

konulmuştur.<br />

• 2003-2005 <strong>ve</strong> Sonrası: Serbest<br />

(Rekabetçi) Piyasa Dönemi<br />

Özel sektörün beklentileri <strong>ve</strong> ısrarları<br />

sonucunda 2003 yılında yürürlüğe giren<br />

“Su Kullanım Hakkı Yönetmeliği <strong>ve</strong> 2005<br />

yılında çıkarılan 5346 sayılı “Yenilenebilir<br />

Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi<br />

Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun (YEK)”<br />

ile birlikte bu dönemde piyasa daha da<br />

serbestleştirilmiş; su kullanım hakkı antlaşmasıyla<br />

beraber, Özel Sektörün yapacağı<br />

HES’lerden elektrik üretip satabilme<br />

serbestliği de getirilmiştir.<br />

2005 yılından itibaren günümüze kadar<br />

da yeni finans <strong>ve</strong> yatırım modellerinin<br />

uygulanmasına ilişkin daha birçok yasal<br />

düzenleme yapılmıştır.<br />

EPDK Dönemi, Serbest Üretim<br />

<strong>ve</strong> YİD Modelinin Açık Tanımı <strong>ve</strong><br />

Günümüzdeki Uygulama Biçimi<br />

“Elektrik Piyasası Kanunu” nun yürürlüğe<br />

girdiği Mart 2001 tarihinden önce 3096<br />

sayılı Kanun kapsamındaki projeler hariç,<br />

içme-kullanma suyu temini, sulama, enerji,<br />

taşkın koruma <strong>ve</strong> drenaj gibi her türlü<br />

amaca yönelik su ile ilgili bütün projeler<br />

ilk etüt aşamasından işletmeye kadar her<br />

kademede Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün<br />

sorumluluğu kapsamındaydı.<br />

İnşaat tamamlandıktan sonra santralın<br />

işletmesi devir protokolüyle bu alanda uzman<br />

kuruluş olan Elektrik Üretim Anonim<br />

Şirketine (EÜAŞ) devredilmekteydi.<br />

4 Ağustos 2002 tarihinde<br />

“Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği”<br />

<strong>ve</strong> 26 Haziran 2003<br />

tarihinde “Su Kullanım Anlaşması<br />

Yönetmeliği”nin yürürlüğe<br />

girmesiyle birlikte, 4628<br />

sayılı Kanun gereğince DSİ <strong>ve</strong><br />

EİE tarafından 2003 yılına kadar<br />

çeşitli kademelerde geliştirilmiş<br />

olan bütün hidroelektrik<br />

santral projeleri DSİ internet<br />

sayfasında yayımlanarak tüzel<br />

kişilerin başvurusuna açılmıştır.<br />

Kamu tarafından geliştirilmiş<br />

olan bu projelerin dışında,<br />

tüzel kişiler tarafından da HES<br />

projeleri geliştirilerek, yatırım<br />

talebiyle DSİ’ye önerilebilmektedir.<br />

Bu tür projeler de yine<br />

DSİ internet sitesinde yayınlanarak<br />

bir ay boyunca diğer<br />

yatırımcıların da tekliflerine açılmıştırr. Sitede<br />

yayınlanan projelere başvuru yapan <strong>ve</strong><br />

belirli bir formata göre bir ay içinde proje<br />

öneri/teklif dosyasını DSİ’ye teslim etmiş<br />

olan yatırımcılara, teklif etmiş oldukları projeleri<br />

için fizibilite raporlarını hazırlamak<br />

üzere, başlangıçta 6 ay, daha sonraları üç<br />

aylık bir süre <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />

Yönetmelikte belirlenen süreler içerisinde<br />

hazırlanmış olan fizibilite raporları<br />

tüm firmalardan eşzamalı olarak alınmakta<br />

<strong>ve</strong> yapılan incelemeler sonucunda DSİ’nin<br />

kabul edilebilir bulduğu firmalar Enerji Piyasası<br />

Düzenleme Kurumuna (EPDK) lisans<br />

almak üzere gönderilmektedir. Eğer<br />

bir proje için birden fazla firma başvurmuş<br />

<strong>ve</strong> EPDK’ya gönderilmiş ise, DSİ’de yapılan<br />

ihaleye kapalı zarf yöntemiyle teklifler<br />

<strong>ve</strong>rilmekte <strong>ve</strong> en yüksek lisans bedelini<br />

(üretilecek enerjinin satışından Kamu’ya<br />

aktarılacak “Kamu Hissesi/ su kullanım bedeli”<br />

payı) <strong>ve</strong>ren firma lisans almaya hak<br />

kazanmaktadır. Bu hakkı elde eden firma,<br />

Nükleer, termik <strong>ve</strong> barajlı<br />

hidroelektrik santrallardaki<br />

olumsuz çevresel etkilere karşı<br />

Dünya kamuoyunda oluşan<br />

tepki <strong>ve</strong> duyarlılık karşısında,<br />

bu doğal akışlı su kaynaklarının<br />

değerlendirilmesi seçeneğinin<br />

gelecek yıllarda daha da öncelik <strong>ve</strong><br />

önem kazanacağı bir gerçektir.<br />

itü vakfı dergisi<br />

31


SU DOSYASI<br />

DSİ Genel Müdürlüğü ile üretim lisansı için<br />

önşart olan ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme)<br />

sürecini tamamlayıp “Su Kullanım<br />

Anlaşması”nı imzaladıktan sonra önce<br />

EPDK’dan “yatırım lisansı”, yatırımlar tamamlanıp<br />

gerekli kabul işlemleri tamamlandıktan<br />

sonar da “üretim lisansı” almaktadır.<br />

Kamu <strong>ve</strong> Yatırımcı Yönünden YİD<br />

Modelinin Olumlu <strong>ve</strong> Olumsuz Yönleri<br />

YİD Modelinin Olumlu Olarak Değerlendirilen<br />

Yönleri:<br />

• Ülkenin yapmak zorunda olduğu altyapı<br />

projeleri için gerekli finansmanın bulunması.<br />

• Yabancı sermayenin ülkeye girişinin<br />

sağlanması.<br />

• Devletin borçlanmaması, toplam yatırım<br />

masraflarının <strong>ve</strong> sermaye kârının proje<br />

tarafından ödenmesi.<br />

• Devletin sadece planlama, ihale <strong>ve</strong><br />

denetimi üstlenmesi, projelerin finansman,<br />

yapım <strong>ve</strong> işletme sorumluluğu <strong>ve</strong> risklerinin<br />

yatırımcı şirkete devredilmesi.<br />

• Projede uygulanabilir ileri teknolojinin<br />

ülkeye getirilmesi.<br />

• Projelerin normal programlanan sürelerden<br />

daha kısa sürede bitirilmesi.<br />

• Projelerin optimum faydayı sağlayacak<br />

biçimde işletilmesi.<br />

• Sistemin ihale aşamasında rekabete<br />

açık olması.<br />

Yap-İşlet-Devret Modeline Yönelik<br />

Eleştiriler<br />

• Özel sektör tarafından geliştirilen<br />

projelerde , su kaynaklarının havza bütünlüğü<br />

içinde entegre planlama ilkesi bulunmamakta<br />

<strong>ve</strong> çok yüzeysel etüt <strong>ve</strong> çalışmalarla<br />

üretilmiş olan bu tür projelerde kamu<br />

Projelerin çevreye olabilecek<br />

önemli etkilerinin göz<br />

önünde tutulması gerekirdi.<br />

Giderilemeyecek çevre sorunları<br />

olan projeler kesinlikle Yap-<br />

İşlet-Devret projeleri programına<br />

konmamalıdır. Özel sektör<br />

tarafından geliştirilip DSİ’ye<br />

teklif edilen HES projeleri dahil<br />

olmak üzere, bütün projelere<br />

ait Çevresel Etki Değerlendirme<br />

Raporu (ÇED) sürecinin, kamu (DSİ<br />

<strong>ve</strong>ya EİE) tarafından yürütülerek<br />

tamamlanmış olması önemlidir.<br />

32 itü vakfı dergisi<br />

Yeni Finans Modelleri ile HES<br />

Yatırımlarında Kamu Adına DSİ’nin<br />

Görev <strong>ve</strong> Sorumluluğu<br />

Günümüzde yeni finans/yatırım modellerine<br />

göre başvuru yapılan HES adedi 2000’leri<br />

aşmıştır. Her ne kadar “bütün sorumluluk <strong>ve</strong><br />

riskler yatırımcı şirkete ait olsa da”, DSİ’nin<br />

bugünkü kadro <strong>ve</strong> kapasitesiyle böylesine<br />

büyük bir iş potansiyelinin yönetilmesinde<br />

ciddi zorluklarla karşılaşacağı açıktır. Nitekim,<br />

son olarak 18 Mayıs 2005 tarihinde<br />

çıkarılan Yenilenebilir Enerji Yasası (YEK)<br />

<strong>ve</strong> 26 Haziran 2003 tarihinde yayınlanmış<br />

olan “Su Kullanım Anlaşması”na yönelik<br />

yönetmelik ile birlikte HES yatırımı için çok<br />

yoğun bir özel sektör talebiyle karşılaşan<br />

ETKB (DSİ), bir anlamda bu talebi <strong>ve</strong> piyasayı<br />

kontrol etmekte acze düşmüş; kamunun<br />

bu yetersizliği <strong>ve</strong> zaafından yararlanan<br />

pek çok proje/lisans başvuru <strong>ve</strong>ya lisans<br />

sahibi şirket, hisse devirleri yoluyla kamu<br />

kaynaklarını ranta dönüştürerek hem modeli<br />

işlemez hale getirmiş,hem de iyi niyetli<br />

<strong>ve</strong> yatırım gücü olan gerçek yatırımcının<br />

önünü tıkamıştır. Ne hazindir ki; bugün bu<br />

devir/satış teklif <strong>ve</strong> talepleri artık kapalı kapılar<br />

arkasında değil de ulusal gazete ilanyararından<br />

çok, yatırımcının ticari kazancı<br />

ön planda tutulmaktadır.<br />

• Enerji amaçlı su kaynağı tahsis <strong>ve</strong><br />

kullanım talep <strong>ve</strong> kararlarında, çevre değerleri<br />

<strong>ve</strong> çevre su hakları yeterince değerlendirilmemekte;<br />

suya taraf <strong>ve</strong> sudan<br />

çıkarı olan grupların karar sürecine katılımları<br />

sağlanmamakta <strong>ve</strong> projenin uygulanması<br />

aşamasında kamu- yatırımcı <strong>ve</strong><br />

toplum arasında sorunlar yaşanmaktadır.<br />

• Özel sektör tarafından geliştirilmiş<br />

olan projelerin pek çoğu, yatırım yapılmak<br />

amacıyla değil, gerçek yatırımcılara<br />

pazarlanmak amacıyla yapılmaktadır. Bu<br />

süreç <strong>ve</strong> modelde kamu kontrolu yetersiz<br />

kalmaktadır.<br />

• Gerçek yatırımcı olmayan şirketler<br />

tarafından geliştirilen bu projeler için hazırlanan<br />

fizibilite/yapılabilirlik raporlarında,<br />

teknik, ekonomik, mali <strong>ve</strong> çevresel yapılabilirlik<br />

analizleri çok yüzeysel düzeyde<br />

yapılmakta <strong>ve</strong> kamu da bu raporları gerekli<br />

ciddiyet <strong>ve</strong> titizlikle inceleyemediği için,<br />

bu projeleri yatırıma dönüştürmek isteyen<br />

gerçek yatırımcılar <strong>ve</strong> kamu bundan zarar<br />

görmektedir.<br />

• Yabancılık unsuru olan proje dökümanlarında<br />

uluslararası tahkim istenmektedir<br />

• Yabancı sermaye <strong>ve</strong> kârın yurt dışına<br />

çıkacağı zaman sorunlar yaşanabilecektir<br />

Özel Sektör <strong>ve</strong> TÜSİAD’ın Kamu HES<br />

Yatırımlarına Karşı Bakışı<br />

Yeni finans modelleri ile 20 yılı aşkın bir sürede<br />

HES yatırımları konusunda beklenen<br />

enerji üretim kapasitesi sağlanamayınca,<br />

kamunun tekrar devreye girme yaklaşımına<br />

karşı özel sektör <strong>ve</strong> TÜSİAD’ın tek yönlü<br />

bakışı, TÜSİAD Enerji Raporu (1998)’de<br />

ilginç bir üslup <strong>ve</strong> yaklaşımla <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />

Bu yorum <strong>ve</strong> değerlendirmeler, aşağıda<br />

aynen yansıtılmaktadır.<br />

‘’ .... Bugün DSİ pek çok projeyi masa<br />

üzerine yatırmış, Amerika ile yapılan enerji<br />

anlaşmasına dayanarak, bu santralların<br />

kurulması için Amerikan kredisi ile Amerikan<br />

firmalarının konsorsiyumlarına işlerin<br />

ihalesine çalışmaktadır. Böylece, DSİ tarafından<br />

inşa ettirilecek santraların daha<br />

sonra TEAŞ’a devredilmesi planlanmıştır.<br />

Alınan kredi de geri ödenecektir. Bu devletçiliktir<br />

<strong>ve</strong> ileride Türkiye’yi zora sokar.<br />

Oysa, büyük küçük her HES’in Yap-İşlet-Devret<br />

ya da daha iyisi bir anayasal<br />

<strong>ve</strong> yasal düzenlemeden sonra Yap-İşlet<br />

modeli ile yerli <strong>ve</strong> yabancı konsorsiyuma<br />

dayalı özel sektöre yaptırılması; Amerika’dan<br />

kredi yerine sermaye transferi<br />

yapılması, kurmaya çalıştığımız liberal<br />

ekonomik düzen için gereklidir. Baraj <strong>ve</strong><br />

hidroelektrik santrallarını devletin kurduğu<br />

bir ülke olmaktan, özel sektörün kurduğu<br />

bir ülke olmaya fikren <strong>ve</strong> fiilen yönelmeliyiz.<br />

Enerjide devletçilik hortlamamak<br />

üzere gömülmelidir. Bırakınız yatırımları<br />

özel sektör yapsın, bırakınız santralları<br />

özel sektör işletsin.<br />

Yürürlükteki YİD Modeline işlerlik kazandırmak<br />

için, ya santralın ekonomik<br />

ömrü boyunca ya da belli bir süre için işletmeciye<br />

tam mülkiyet hakkı tanınmalıdır.’’<br />

Yeni Finans Modelleri İle Özel Sektör<br />

HES Yatırımlarındaki Mevcut Durum<br />

Modelin uygulamaya konulduğu 1984 yılından<br />

2015 yılına kadar geçen 30 yılı aşkın<br />

sürede özel sektör tarafından gerçekleştirilen<br />

/ (gerçekleştirilmesi beklenen) HES<br />

sayısı <strong>ve</strong> üretim miktarı, beklenen düzeyin<br />

çok altına kalmıştır.<br />

Bütün bu arayış <strong>ve</strong> çabalara karşın,<br />

günümüzde Türkiye’deki toplam elektrik<br />

enerjisi kurlu gücü, üretim kaynakları <strong>ve</strong><br />

üretici sektörler arasındaki hidroelektriğin<br />

payı istenen düzeye çıkamamıştır.


ları ile yapılmakta <strong>ve</strong> enerji arz gü<strong>ve</strong>nliğinin<br />

sağlanması adına bu alanda özel sektör tarafından<br />

yapılacak yatırımlara bel bağlayan<br />

kamu yönetimi de hala bu olup bitenlere seyirci<br />

kalmaktadır. Su gibi çok değerli kamu<br />

kaynağı üzerinden rant sağlama adına yürütülen<br />

bu oyunların önlenmesi <strong>ve</strong> gerçek<br />

yatırımcının önünün açılması yönünde ne<br />

yazık ki hala herhangi bir düzenleme <strong>ve</strong> uygulamaya<br />

gidilmemektedir.<br />

Su gibi çok önemli stratejik<br />

bir kamu kaynağının yatırıma<br />

dönüştürülmeden rant aracı<br />

olarak kullanılmasının mutlaka<br />

önüne geçilmelidir. Bunun için<br />

gerekli uygulanabilir düzenlemeler<br />

acilen yapılmalı <strong>ve</strong> kararlılıkla<br />

uygulanmalıdır. Aksi halde, baştan<br />

beri süregelen uygulamalardan<br />

hem kamu, hem de gerçek<br />

yatırımcı özel sektör çok zarar<br />

görecektir.<br />

sel açıdan yapılabilirlik düzeyleri çok düşük,<br />

hatta olanaksızdı. Hem arz gü<strong>ve</strong>nliği<br />

için yatırım bekleyen kamuyu, hem de salt<br />

ticari/rant amaçlı olarak planlanıp pazarlanmak<br />

istenen bu tür projelerin gerçek<br />

yatırımcıyı mağdur etmemesi bakımından<br />

kamunun (DSİ’nin) bu projeleri daha başta<br />

dikkatle incelemesi önemliydi.<br />

• Projelerin çevreye olabilecek önemli<br />

etkilerinin göz önünde tutulması gerekirdi.<br />

Giderilemeyecek çevre sorunları olan projeler<br />

kesinlikle Yap-İşlet-Devret projeleri<br />

programına konmamalıdır. Özel sektör tarafından<br />

geliştirilip DSİ’ye teklif edilen HES<br />

projeleri dahil olmak üzere, bütün projelere<br />

ait Çevresel Etki Değerlendirme Raporu<br />

(ÇED) sürecinin, kamu (DSİ <strong>ve</strong>ya EİE) tarafından<br />

yürütülerek tamamlanmış olması<br />

önemlidir. Ancak böyle bir süreçten geçerek<br />

çevresel yapılabilirliği kanıtlanmış bir<br />

proje hem kamu/toplum hem de yatırımcı<br />

Sonuç <strong>ve</strong> Öneriler<br />

Serbest piyasa ekonomisi ilkeleri <strong>ve</strong> kamu<br />

kaynaklarının yetersiz olması gerekçelerinden<br />

yola çıkılarak 1984 yılında başlatılmış<br />

olan <strong>ve</strong> yeni finans modelleriyle özel sektörden<br />

beklenen yatırımlardan daha sağlıklı<br />

bir sonuç alınabilmiş olması için:<br />

• Başvuru sahibi firmalar mutlaka ön<br />

seçimden geçirilmeli <strong>ve</strong> deneyimsiz, teknik<br />

yeterlilikleri <strong>ve</strong> finansman güçleri olmayan<br />

firmalardan fizibilite raporunun istenmemesi<br />

gerekirdi.<br />

• Kamu eliyle hazırlanmış/hazırlatılmış<br />

fizibilite düzeyinde gerekli etüdleri<br />

tamam olmayan projelerin kesinlikle ihale<br />

edilmemesi gerekirdi. Özellikle topoğrafik,<br />

jeolojik, hidrolojik <strong>ve</strong> çevresel etki değerlendirme<br />

etüdlerinin fizibilite düzeyinde<br />

tamamlanmış olmasına özen gösterilmesi<br />

gerekirdi.<br />

• Özellikle özel sektör tarafından geliştirilerek<br />

teklif edilmiş olan <strong>ve</strong> DSİ’nin web<br />

sayfasında yeralan HES projelerinin büyük<br />

bir bölümünün teknik, ekonomik <strong>ve</strong> çevreadına<br />

yatırım <strong>ve</strong> işletme/üretim gü<strong>ve</strong>ncesi<br />

olan bir proje olabilecekti.<br />

• Özel sektör tarafından geliştirilerek<br />

DSİ’ye önerilen <strong>ve</strong> lisans <strong>ve</strong>rilmiş olan<br />

projelere ait ‘’Proje Teklif Dosyası’’, Fizibilite<br />

Raporu’’ , ‘’Kesin Proje’’ <strong>ve</strong> ‘’Uygulama<br />

Projeleri’’ni hazırlayacak olan kişi <strong>ve</strong><br />

firmaların birçoğunda görülen teknik <strong>ve</strong><br />

bilimsel yetersizliklerin, böylesine önemli<br />

projelere olumsuz yansımalarını önlemek<br />

üzere herbir proje aşaması için ‘’Yeterli/<br />

Yetkin Mühendis <strong>ve</strong>ya Firma’’ tanımının yapılması<br />

<strong>ve</strong> bunların belgelendirilmesi için<br />

gerekli yasal düzenlemenin bugüne kadar<br />

yapılmamış olması çok büyük bir eksiklik<br />

olarak görülmektedir. Bu eksikliğin giderilmesi,<br />

hem kamu haklarının korunması,<br />

hem de bu konuda yeterli bilgiye sahip olmayan<br />

yatırımcının yatırım, işletme <strong>ve</strong> üretim<br />

gü<strong>ve</strong>nliğinin sağlanması bakımından<br />

çok büyük önem taşımaktadır.<br />

Su gibi çok önemli stratejik bir kamu<br />

kaynağının yatırıma dönüştürülmeden rant<br />

aracı olarak kullanılmasının mutlaka önüne<br />

geçilmelidir. Bunun için gerekli uygulanabilir<br />

düzenlemeler acilen yapılmalı <strong>ve</strong><br />

kararlılıkla uygulanmalıdır.Aksi halde, baştan<br />

beri süregelen uygulamalardan hem<br />

kamu, hem de gerçek yatırımcı özel sektör<br />

çok zarar görecektir.<br />

Kaynaklar<br />

AVCI, İ., “Kırsal Kesim Kalkınmasında İtici Bir<br />

Güç: Küçük Hidroelektrik Potansiyel <strong>ve</strong> Türkiye’deki<br />

Durum”, Ölçü, sayfa 50-55, TMMOB<br />

MMO İstanbul Şubesi Nisan 2003.<br />

AVCI, İ., “Küçük Hidroelektrik Tesislerde Planlama-Projelendirme<br />

<strong>ve</strong> İşletme Sorunları”, Prof. Dr.<br />

K.ÇEÇEN’in Anısına, Türkiye’nin Hidroelektrik<br />

Potansiyeli’nin Geliştirilmesi Sempozyumu, İTÜ<br />

İnş.Fak., 11-12 Kasım 1998.<br />

BASMACI, E., “Yeni Dönemde Hidroelektrik<br />

Santraların Özel Sektörce Geliştirilmesi, DSİ<br />

Vakfı, Eylül 2005.<br />

ÖZİŞ, Ü., “Türkiye’nin Su Kuv<strong>ve</strong>tinin Gelişimi”,<br />

Prof. Dr. K. ÇEÇEN’in Anısına: Türkiye’nin Hidroelektrik<br />

Potansiyelinin Geliştirilmesi Sempozyumu,<br />

Sayfa 47, İTÜ İnş. Fak. , 11-12 Kasım 1998.<br />

DPT, “Onuncu Beş YıllıkBeş Yıllık Kalkınma<br />

Planlı (2014-2018) Enerji Gü<strong>ve</strong>nliği <strong>ve</strong> Verimliliği<br />

Özel İhtisas Komisyonu Raporu”<br />

ÜLTANIR, M., “TÜSİAD Enerji Raporu”, 1998.<br />

TMMOB Makina Mühendisleri Odası “Ocak<br />

2015 İtibariyla Türkiye’nin Enerji Görünümü Raporu”,<br />

Şubat 2015.<br />

www.dsi.gov.tr, www.epdk.gov.tr, www.teuas.<br />

gov.tr, www.tedas.gov.tr, www.teias.gov.tr<br />

itü vakfı dergisi<br />

33


SU DOSYASI<br />

Özet<br />

Hidroelektrik Santrallerin<br />

Önemi <strong>ve</strong> Gerekliliği<br />

Prof. Dr. Atıl BULU<br />

Okan Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Akfırat Yerleşkesi, Tuzla<br />

atil.bulu@okan.edu.tr<br />

HES’ler risk taşımayan, hava kirliliği oluşturmayan, iklim<br />

değişikliğine neden olmayan <strong>ve</strong> doğal çevreyi bozmayan güç<br />

üreticileridir. Aynı zamanda çevreyle uyumlu, temiz, yenilenebilir,<br />

yakıt gideri olmayan, uzun ömürlü (200 yıl), yatırımı geri ödeme<br />

süresi kısa (5-10 yıl), işletme gideri (0.2cent/kWh), dışa bağımlı<br />

olmayan elektrik üreticileridir…<br />

Elektrik enerjisi tüketimi o ülkenin kalkınmışlığının<br />

bir göstergesidir. DSİ<br />

<strong>ve</strong>rilerine göre 2008 yılında kişi başına<br />

yıllık elektrik tüketimi 3000 kWh iken,<br />

dünya ortalaması 2500 kWh, gelişmiş ülkelerde<br />

9000 kWhdır. 2008 <strong>ve</strong>rileriyle, enerji<br />

üretimimizin % 17’si yenilenebilir kaynak<br />

hidrolik kaynaklardan, % 81’i fosil yakıtları<br />

olarak adlandırılan termik (doğalgaz, linyit,<br />

kömür, petrol) kaynaklardan üretilmektedir.<br />

Rüzgar <strong>ve</strong> jeotermal kaynaklardan enerji<br />

üretimi, toplam enerji üretimizin % 2’sidir.<br />

HES’ler risk taşımayan, hava kirliliği oluşturmayan,<br />

iklim değişikliğine neden olmayan<br />

<strong>ve</strong> doğal çevreyi bozmayan güç üreticileridir.<br />

Aynı zamanda, çevreyle uyumlu,<br />

temiz, yenilenebilir, yakıt gideri olmayan,<br />

uzun ömürlü (200 yıl), yatırımı geri ödeme<br />

süresi kısa (5-10 yıl), işletme gideri az<br />

(0.2cent/kWh), dışa bağımlı olmayan elektrik<br />

üreticileridir. Ülkemizin DSİ <strong>ve</strong>rilerine<br />

göre 2020 yılında 550 milyar kWh (%22’si<br />

hidroelektrik) enerji gereksinmesiolacağı<br />

hesaplanmaktadır. Teknik <strong>ve</strong> ekonomik<br />

olarak değerlendirilebilen 140 milyar kWh<br />

hidroelektrik potansiyeli vardır. 2023 yılına<br />

kadar bu kapasitenin kullanımı için 1738<br />

adet HES projesinin devreye sokulması<br />

planlanmıştır.<br />

1. Giriş<br />

Akan suyun gücünden yararlanmak için<br />

ilk yapılan tesisler su çarklarıdır. Binlerce<br />

yıl önce tahtadan yapılan çarklarla suyun<br />

34 itü vakfı dergisi


üretimi 1930 yılında 7 GWh/yıl olup, toplam<br />

elektrik enerjisi üretimindeki payı %7 dir.<br />

Tablo 1’de hidroelektrik enerji üretimi <strong>ve</strong><br />

toplam tüketimdeki payı <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />

Tablo 1’den görüldüğü gibi, hidroelektrik<br />

enerji üretimindeki en önemli artış<br />

Sarıyar <strong>ve</strong> Seyhan barajlarının devreye girmesiyle<br />

1955-60 yılları arasında olmuştur.<br />

2000’li yıllara kadar yağışa bağlı olarak<br />

hidroelektrik enerjinin tüketimdeki payı %<br />

35-40 arasında değişmiştir. 2000 yılında<br />

doğalgaz santrallerinin enerji üretimindeki<br />

payı % 40’lara çıkmış, 2008 yılı <strong>ve</strong>rilerine<br />

göre bu oran % 49’dur.<br />

Tablo 1: Hidroelektrik enerji üretimi<br />

<strong>ve</strong> toplam tüketimdeki payı [2, 3]<br />

Yıl<br />

Hidroelektrik<br />

enerji üretimi<br />

(GWh/yıl)<br />

Toplam<br />

tüketim<br />

(GWh/yıl)<br />

Oran<br />

%<br />

1930 7 106 7<br />

1935 12 213 6<br />

1940 14 397 4<br />

1945 24 528 5<br />

1950 30 790 4<br />

1955 90 1580 6<br />

1960 1001 2815 35<br />

1965 2179 4953 44<br />

1970 3033 8623 35<br />

1975 5904 15623 38<br />

1980 11348 23276 49<br />

1985 12045 34219 35<br />

1990 23148 57543 40<br />

1995 35541 86247 41<br />

2000 30916 124922 25<br />

2005 39561 161956 24<br />

2008 35531 205383 17<br />

kinetik enerjisi kullanılarak tahıl öğütülmesi<br />

<strong>ve</strong> suyun sulama <strong>ve</strong> kullanma amacıyla yükseltilmesi<br />

sağlanmıştır. [1]. Artukoğlu döneminde<br />

1179 yılında Fırat nehrinin Haburman<br />

kolu üzerinde Çermik’de yapılan köprüde,<br />

değirmentaşını çeviren değirmene su gönderen<br />

bir su kanalı bulunmaktadır. [2]<br />

Türkiye’de ilk Hidroelektrik Santral<br />

(HES) 1902 yılında Tarsus’ta yapılan 60<br />

kW’lık santraldir. Birkaç başka küçük santralden<br />

sonra, 1929 yılında Trabzon’da 1.1<br />

MW gücünde, 257 m. Düşü yüksekliği <strong>ve</strong><br />

0.3 m3/s debi ile yılda 4 milyon kWh enerji<br />

üreten Visera santrali, Cumhuriyet döneminin<br />

ilk santralidir. [2]<br />

Atatürk’ün emriyle 1932 yılında Nafia<br />

Vekaletince başlatılan su geliştirme çalışmaları<br />

ile 1935 yılında Elektrik İşleri Etüt<br />

İdaresi (EİEİ) kurulmuştur. Düzenli akım<br />

ölçümlerine başlanarak, su kuv<strong>ve</strong>tinden<br />

elektrik enerjisi üretimi sağlayacak plan <strong>ve</strong><br />

projelerin hazırlığına girişilmiştir.<br />

2. Hidroelektrik Enerji Üretimi<br />

Trabzon Visera, Aksaray, Antalya <strong>ve</strong> Konya’da<br />

yapılan HES’lerle elektrik enerjisi<br />

Tablo 2: Türkiye’nin Uzun Dönem Elektrik Arz Tahmini [3]<br />

2010 2015 2020<br />

Santral tipi<br />

Yağışlı Kurak Yağışlı Kurak Yağışlı<br />

MW Milyar kWh MW Milyar kWh MW<br />

Milyar<br />

kWh<br />

Termik 30583 211 211 45603 314 314 62273 426<br />

Hidroelektrik 18234 62 46 25670 89 60 34076 118<br />

Toplam Arz 48817 273 257 71273 403 374 96349 544<br />

3. Ülkemizin Enerji Durumu<br />

Elektrik enerjisi tüketimi o ülkenin kalkınmışlığının<br />

bir göstergesidir. DSİ <strong>ve</strong>rilerine<br />

göre ülkemizde 2008 yılında kişi başına yıllık<br />

elektrik tüketimi 3000 kWh/y iken, dünya<br />

ortalaması 2500 kWh/y, gelişmiş ülkelerde<br />

8900 kWh/y, Çin’de 827 kWh/y, ABD’de ise<br />

12322 kWh/y değerlerindedir. [4]<br />

2008 yılı <strong>ve</strong>rileriyle, enerji üretimimizin<br />

%17’si yenilenebilir kaynak olarak hidrolik<br />

kaynaklardan, % 81’i fosil yakıtları olarak<br />

adlandırılan termik (doğalgaz, linyit, kömür,<br />

petrol) kaynaklarından üretilmektedir. Rüzgar<br />

<strong>ve</strong> jeotermal kaynaklardan enerji üretimi,<br />

toplam enerji üretimimizin % 2’sidir.<br />

Ülkemiz enerji gereksinmesini karşılamak<br />

için doğalgaz, petrol <strong>ve</strong> kömür ithal<br />

etmek zorundadır. Ülkemizin artan enerji<br />

gereksinmesi için tamamen ithale dayalı<br />

doğalgaz ile çalışan güç santralleri kurulmuştur.<br />

Toplam enerji üretiminde hidroelektriğin<br />

payı azalırken (%17), termik<br />

santrallerden üretilen enerji payı (%81)<br />

artmaktadır.<br />

Ülkemiz hızla kalkındığı için enerji gereksinmesi<br />

de aynı hızla artmaktadır. 2020<br />

yılında 550 milyar kWh (% 22 si hidroelektrik)<br />

enerji gereksinmesi hesaplanmaktadır.<br />

Ülkemizin DSİ <strong>ve</strong>rilerine göre teknik <strong>ve</strong><br />

ekonomik olarak değerlendirilebilecek 140<br />

milyar kWh hidroelektrik potansiyeli vardır.<br />

2023 yılına kadar bu kapasitenin kullanıma<br />

sunulması için 1738 adet HES projesinin<br />

devreye sokulması planlanmıştır (Tablo<br />

4). Tablo 2’de 2020 yılına kadar ülkemizin<br />

elektrik arz tahmini <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />

Avrupa Birliği Topluluğu enerji politikalarında<br />

yenilenebilir enerji kaynaklarına<br />

(hidroelektrik, rüzgar, güneş <strong>ve</strong> biokütle)<br />

büyük önem <strong>ve</strong>rmektedir. Türkiye’de yürürlükte<br />

bulunan enerji politikaları <strong>ve</strong> ilgili<br />

mevzuat ile AB mevzuatı arasındaki farklı-<br />

itü vakfı dergisi<br />

35


SU DOSYASI<br />

Oymapınar Barajı<br />

Tablo 3: Güç Santrallerinin Birim yatırım Bedelleri [3]<br />

Santralin Yakıt Cinsi<br />

36 itü vakfı dergisi<br />

İşletme<br />

Bakım Gideri<br />

(Cent/kWh)<br />

Yakıt<br />

Gideri<br />

(Cent/kWh)<br />

Kurulu Güç<br />

Birim Yatırım Bedeli<br />

($/kW)<br />

Doğalgaz 0.415 3.61 795<br />

Linyit 1.5 1.84 1500<br />

İthal Kömür 1.41 1.97 1325<br />

Hidroelektrik 0.2 0 1200 – 1500<br />

Nükleer 0.78 1 2000<br />

Ülkemiz enerji gereksinmesini<br />

karşılamak için doğalgaz,<br />

petrol <strong>ve</strong> kömür ithal etmek<br />

zorundadır. Ülkemizin artan enerji<br />

gereksinmesi için tamamen ithale<br />

dayalı doğalgaz ile çalışan güç<br />

santralleri kurulmuştur. Toplam<br />

enerji üretiminde hidroelektriğin<br />

payı azalırken (%17), termik<br />

santrallerden üretilen enerji payı<br />

(%81) artmaktadır.<br />

rim yatırım bedelleri Tablo 3’de <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />

HES’ler risk taşımayan, hava kirliliği<br />

oluşturmayan, iklim değişikliğine neden<br />

olmayan <strong>ve</strong> doğal çevreyi bozmayan güç<br />

üreticileridir. Aynı zamanda çevreyle uyumlu,<br />

temiz, yenilenebilir, yakıt gideri olmayan,<br />

uzun ömürlü (200 yıl), yatırımı geri<br />

Tablo 4: Ekonomik olarak yapılabilir HES projeleri [4]<br />

Proje Durumu<br />

HES<br />

Sayısı<br />

lıkların giderilmesi zorunlu olmuştur.<br />

4. Güç Santrallerinin Karşılaştırılması<br />

Güç santralleri; genel olarak termik (doğalgaz,<br />

linyit, ithal kömür, petrol), hidroelektrik<br />

<strong>ve</strong> nükleer santrallerdir. Bu santrallerin biödeme<br />

süresi kısa (5-10 yıl), işletme gideri<br />

(0.2cent/kWh), dışa bağımlı olmayan elektrik<br />

üreticileridir.<br />

5. Ülkemizin Hidroelektrik Potansiyeli<br />

Bir ülkede, ülke sınırlarına <strong>ve</strong> denizlere kadar<br />

bütün doğal akışların %100 <strong>ve</strong>rimle<br />

değerlendirilmesi varsayımına dayanılarak<br />

hesaplanan hidroelektrik potansiyel, o ülkenin<br />

brüt teorik hidroelektrik potansiyelidir.<br />

Topoğrafya <strong>ve</strong> hidrolojinin bir fonksiyonu<br />

olan brüt hidroelektrik enerji potansiyeli<br />

ülkemiz için 433 milyar kWh değerindedir<br />

[5]. Teknik yönden değerlendirilebilir su<br />

kuv<strong>ve</strong>ti potansiyeli, bir akarsu havzasının<br />

hidrolektrik enerji üretiminin teknolojik üst<br />

sınırını gösterir. Ülkemizin teknik yönden<br />

Toplam<br />

Kurulu<br />

Kapasite<br />

(MW)<br />

Ortalama Yıllık<br />

Üretim<br />

(GWh/yıl)<br />

Oran<br />

(%)<br />

İşletmede 172 13700 48000 35<br />

İnşa Halinde 148 8600 20000 14<br />

İnşaatına Henüz başlanmayan 1418 22700 72000 51<br />

Toplam Potansiyel 1738 45000 140000 100


değerlendirilebilir hidroelektrik enerji potansiyeli<br />

216 milyar kWhdır. Ekonomik olarak<br />

yararlanabilir hidroelektrik potansiyel,<br />

beklenen faydaları (gelirleri), masraflarından<br />

(giderlerinden) fazla olan su kuv<strong>ve</strong>ti<br />

projelerinin hidroelektrik enerji üretimini<br />

gösterir. Ülkemiz için teknik <strong>ve</strong> ekonomik<br />

olarak değerlendirilebilir potansiyel hidroelektrik<br />

enerjisi 140 milyar kWh olarak<br />

hesaplanmıştır [4]. Türkiye’nin teorik hidroelektrik<br />

potansiyeli dünya teorik potansiyelinin<br />

% 1 i, Avrupa teorik potansiyelinin %<br />

16’sıdır.<br />

DSİ’nin <strong>ve</strong>rilerine göre, günümüzde<br />

Türkiye’de 172 adet hidroelektrik santral<br />

işletmede bulunmaktadır. Bu santraller<br />

13700 MW bir kurulu güce <strong>ve</strong> ekonomik<br />

potansiyelin %35’ine karşı gelen 48000<br />

GWH yıllık ortalama üretim kapasitesine<br />

sahiptir. 8600 MW bir kurulu güç <strong>ve</strong> toplam<br />

potansiyeli %14 olan 20000 GWh yıllık<br />

üretim kapasitesine sahip 148 hidroelektrik<br />

santral halen inşa halindedir. Geriye<br />

kalan 72540 GWh/y potansiyeli kullanabilmek<br />

için ileride Türkiye’de 1418 HES<br />

yapılacak <strong>ve</strong> ila<strong>ve</strong> 22700 MW kurulu güçle<br />

hidroelektrik santrallerin toplam sayısı<br />

1738 olacaktır. Gelecekte yapılacak HES<br />

ile Türkiye’nin toplam ekonomik kurulu<br />

gücü olan 45000 MW, 1738 HES ile ülkenin<br />

nehirlerindeki tüm ekonomik hidroelektrik<br />

enerji potansiyelinden faydalanma<br />

olanağı doğacaktır.<br />

6. Sonuçlar<br />

a. Ülkemizin enerji gereksinmesi hızla<br />

artmakta olup, çevreye zararlı, karbon<br />

salınımı fazla yeni termik santraller yerine,<br />

kullanılabilir hidroelektrik potansiyelin en<br />

kısa zamanda hayata kavuşturulması gereklidir.<br />

b. 2020 yılında enerji tüketiminin % 75’<br />

inin termik santralle karşılanması planlanmaktadır.<br />

Doğal gaz santrali yerine çevreye<br />

daha duyarlı nükleer santrallerin yapımı<br />

tercih edilmelidir. Ülkemiz bu konuda çevreci<br />

baskısından dolayı çok geri kalmıştır.<br />

c. Bugün yapılmakta olan <strong>ve</strong> proje safhasındaki<br />

HES’lerin yapımı çevreci baskısından<br />

dolayı durdurulsa, 2023 <strong>ve</strong>rilerine<br />

göre 80 milyar Kwh enerjiyi termik santrallarle<br />

karşılamak zorunda kalınacaktır.<br />

Bunun için her yıl 15 milyar m3 doğalgaza<br />

gereksinme vardır. Dışarıya ödenecek<br />

doğalgaz bedeli her yıl yaklaşık 3 milyar<br />

dolardır.<br />

d. Hidroelektrik santrallerin doğayı katlettiği<br />

feryatları doğru değildir. Doğaya <strong>ve</strong><br />

çevreye etkisi yok denecek kadar azdır. [4]<br />

e. Yaşayabileceğimiz tek bir dünya vardır.<br />

Hepimiz bu dünyamızı <strong>ve</strong> ülkemizi en<br />

iyi şekilde korumalıyız. Bunu yaparken hem<br />

gelişmiş ülke olmak için çalışmak, doğal<br />

Bugün yapılmakta olan <strong>ve</strong> proje<br />

safhasındaki HES’lerin yapımı<br />

çevreci baskısından dolayı<br />

durdurulsa, 2023 <strong>ve</strong>rilerine<br />

göre 80 milyar Kwh enerjiyi<br />

termik santrallarle karşılamak<br />

zorunda kalınacaktır. Bunun için<br />

her yıl 15 milyar m3 doğalgaza<br />

gereksinme vardır. Dışarıya<br />

ödenecek doğalgaz bedeli her<br />

yıl yaklaşık 3 milyar dolardır.<br />

çevremizi koruyarak enerji üretimimizi artırmak<br />

zorundayız. Bu nedenle, enerji santralleri<br />

arasında doğaya en az zararlı olan<br />

Hidroelektrik Santrallere karşı çıkmak, en<br />

yumuşak deyişle “abesle iştigal” dir.<br />

Kaynaklar<br />

[1] Bulu, A. (2011): “Hidroelektrik Santrallerin<br />

Önemi Ve Gerekliliği”, Sayı 110, DSİ Teknik Bülten.<br />

[2] Öziş, Ü.(1981): “Anadoluda su kaynaklarının<br />

geliştirilmesinin dünü, bugünü, yarını”. Su<br />

<strong>ve</strong> Toprak Kaynaklarının Geliştirilmesi Konferansı,<br />

DSİ, Ankara.<br />

[3] Öziş, Ü. (1985): “Türkiye’nin hidroelektrik<br />

potansiyeli <strong>ve</strong> enerji üretimi”, Hidroelektrik<br />

Enerji Sempozyumu Tebliğleri, EİEİ, Ankara.<br />

[4] DSİ 2010 yılı ajandası.<br />

[5] http://www.dsi.gov.tr/hizmet/enerji.htm<br />

[6] http://www.eie.gov.tr/turkce/YEK/HES/index_hidrolikenerji.html<br />

itü vakfı dergisi<br />

37


SU DOSYASI<br />

Hidroelektrik Santralların<br />

Çevresel Boyutu<br />

Müh. Buşra Allı, Müh. Cansu Karaca, Dr. Hakan Dulkadiroğlu,<br />

Prof. Dr. Seval Sözen, Prof. Dr. Derin Orhon<br />

ENVIS Çevre <strong>ve</strong> Enerji Sistemleri Araştırma Geliştirme Ltd. Şti.<br />

Giriş<br />

Teknolojinin gelişmesi <strong>ve</strong> sanayileşmenin<br />

artması, dünyada giderek artan<br />

bir enerji ihtiyacına yol açtı. Bu<br />

ihtiyacı karşılayan fosil yakıt rezervlerinin<br />

azalması, enerjinin pahalı olması, elde edilmesi<br />

<strong>ve</strong> kullanılması sırasında ortaya çıkan<br />

çevre sorunları son yıllarda enerji arayışını<br />

temiz enerji kaynaklarına yönlendirdi. Yenilenebilir<br />

<strong>ve</strong> hammadde bağımlısı olmayan<br />

güneş, rüzgâr, su <strong>ve</strong> biyokütle enerjileri temiz<br />

enerji kaynakları olarak tanımlanıyor.<br />

Temiz enerji kaynakları arasında ön plana<br />

çıkan en önemli alternatif su enerjisi. Su<br />

kaynaklarından elde edilen bu enerji hidrolik<br />

enerji olarak biliniyor. Su kaynaklarındaki<br />

potansiyel enerjinin elektrik enerjisine çevrilmesi<br />

ile hidroelektrik enerji elde ediliyor.<br />

Suyun sahip olduğu potansiyel enerjiden<br />

yararlanarak, mevcut enerjiyi türbin aracılığı<br />

ile mekanik enerjiye çeviren, bu enerjiyi jeneratör<br />

vasıtasıyla elektrik enerjisine dönüştüren<br />

yapılar da Hidroelektrik Santral (HES)<br />

olarak adlandırılıyor.<br />

Hidroelektrik Santraller, “temiz enerji”<br />

<strong>ve</strong>ya "yenilenebilir enerji” kaynağı olarak<br />

çevre kirliliği yaratmadıkları düşüncesi ile<br />

teşvik edilmelerine rağmen, doğal yapıdaki<br />

kaçınılmaz olumsuz etkileri nedeniyle dikkatle<br />

yaklaşılması gereken yatırımlar olmak<br />

zorundadır. Dünyanın çeşitli bölgelerinde<br />

uygulanan HES yapıları tüm çevresel etkiler<br />

dikkate alınarak kurulur. Ancak Türkiye’de<br />

enerji elde edilmesi yönünde yoğun<br />

bir çaba sarf edilirken, bu yapıların doğayla<br />

olan ilişkileri tümüyle göz ardı ediliyor. Dolayısıyla,<br />

sürdürülebilir olmaktan uzaklaşan,<br />

doğaya <strong>ve</strong>rdiği zarar sağladığı faydanın çok<br />

üstüne çıkan bu yaklaşımın mutlaka gözden<br />

geçirilmesi gerekir.<br />

Yapısal Özellikler<br />

HES yapısal olarak su alma yapısı (regülatör),<br />

su iletim hattı, yükleme havuzu, cebri<br />

Enerji üretimi, teknolojik etkileri göz önüne alındığında çevreye<br />

etkileri olan bir süreçtir. Su enerjisi enerji üretimi süreçlerinde<br />

“temiz enerji üretimi” kapsamında yer almakla birlikte doğa<br />

<strong>ve</strong> doğal yapı üzerinde kaçınılmaz etkileri vardır. Enerjiyi ucuz<br />

ya da pahalı üretmek alternatifine karşılık doğa tahribatının <strong>ve</strong><br />

<strong>ve</strong>rilen çevresel zararların paha biçilmesi mümkün olmayan geri<br />

dönülemez sonuçları olabilir. Bu nedenle "enerji üretimi – çevresel<br />

etkiler" dengesinin kabul edilebilir bir yaklaşım çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />

korunarak yatırımlara karar <strong>ve</strong>rmek gerekir. HES kötüdür demek<br />

yerine bu dengenin gelişmiş ülkelerde görülen örneklerinde olduğu<br />

gibi, sürdürülebilir gelişme- sürdürülebilir çevre olguları korunarak<br />

sağlanmasına çalışılmalıdır…<br />

değerlendirilebilir hidroelektrik potansiyeli<br />

ise 216 milyar kWh’tir. Bu potansiyelin 150<br />

milyar kWh/yıl’lık kısmı ise ekonomik olarak<br />

değerlendirilebilir özellikte olup, yeni projelerle<br />

birlikte önümüzdeki yıllarda daha da<br />

artış göstererek yaklaşık 170 milyar kWh/<br />

yıl’a ulaşacağı tahmin edilmektedir [2].<br />

Türkiye’nin teknik olarak değerlendirilebilir<br />

hidroelektrik potansiyeli dünya teorik<br />

potansiyelinin %1.5’i, Avrupa potansiyelinin<br />

ise %17.6’sıdır. Ülkemiz bu potansiyeli ile<br />

Avrupa ülkeleri içerisinde Rusya’dan sonra<br />

en büyük potansiyele sahip ikinci ülke konumundadır.<br />

Türkiye’de 2014 yılı itibariyle inşaatı<br />

başlatılmış olan HES’lerin de işletmeye<br />

alınması ile birlikte yaklaşık 108 milyar kWh/<br />

yıl, henüz inşaatına başlanmamış olan projelerin<br />

de devreye girmesi ile birlikte enerji<br />

üretiminde 164 milyar kWh/yıl’a ulaşılacağı<br />

belirtilmektedir (Tablo 1, Grafik 1). Enerji <strong>ve</strong><br />

Tabi Kaynaklar Bakanlığı 2023 yılına kadar<br />

ekonomik hidroelektrik potansiyelinin tamamını<br />

kullanmayı hedeflemektedir [2] .<br />

Türkiye’de yıllık birincil enerji üretimi su,<br />

linyit, taşkömürü, güneş, jeotermal, rüzgar,<br />

doğalgaz, petrol, odun/hayvan/bitki artığı<br />

<strong>ve</strong> asfaltit kaynaklarından sağlanmakta <strong>ve</strong><br />

üretilen yaklaşık 32230 Btep (bin ton eşdeboru<br />

<strong>ve</strong> santralden oluşur. İnşaat aşamasında<br />

birtakım ek yapıları gerektiren HES projeleri<br />

<strong>ve</strong> regülatörlerin ömürleri yaklaşık 50 yıl<br />

olarak öngörülür [1] .<br />

Hidroelektrik santraller; nehir <strong>ve</strong>ya kanal<br />

üzerine inşa edilen Nehir Tipi Santraller <strong>ve</strong><br />

yapay düşü <strong>ve</strong>rilerek oluşturulan Depolamalı<br />

Santraller olarak ikiye ayrılır. Nehir tipi<br />

santraller yükleme havuzunun kapasitesi ile<br />

sınırlı olup küçük bir su depolama kapasitesine<br />

sahiptir. Bu nedenle yalnızca nehirde<br />

enerji üretimi için yeterli debi olduğu sürece<br />

çalışır. Coğrafi yapıdan <strong>ve</strong> akış rejiminden<br />

doğrudan etkilenen bu tip santrallerde debi<br />

<strong>ve</strong> düşü en önemli tasarım parametreleridir.<br />

Depolamalı santraller suyun akış yönünde<br />

set kurmak suretiyle suya potansiyel enerjinin<br />

kazanılması esasına dayanır.<br />

HES’in işletilmesinde en önemli unsurlardan<br />

biri can suyudur. Can suyu ya da çevresel<br />

akışnehir <strong>ve</strong> kıyı bölgesi ekosisteminin<br />

fonksiyonel <strong>ve</strong> yapısal olarak varlığını sürdürebilmesi<br />

için gerekli olan su miktarıdır [1] .<br />

Türkiye’de Hidroelektrik Enerji<br />

Potansiyeli<br />

Türkiye’nin yıllık teorik brüt hidroelektrik<br />

potansiyeli 433 milyar kWh, teknik olarak<br />

38 itü vakfı dergisi


ğer petrol) enerji içerisinde hidrolik enerjinin<br />

%14 oranında olduğu görülmektedir [3] .<br />

6446 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu<br />

kapsamında özel sektör tarafından gerçekleştirilen<br />

<strong>ve</strong> gerçekleştirilmekte olan HES<br />

projeleri incelendiğinde (Tablo 2), özel sektörün<br />

toplam HES projelerinin sayısal olarak<br />

yaklaşık %85’ini gerçekleştirdiği <strong>ve</strong> bu yatırımlarla<br />

toplam kurulu kapasitenin %62’sini<br />

oluşturduğu görülmektedir [2] .Burada dikkat<br />

çekici nokta planlama <strong>ve</strong> proje aşamasındaki<br />

HES’lerin %90’ının özel sektör tarafından<br />

yapılacak olmasıdır.<br />

Mevzuat<br />

HES’lere özgü oluşturulan mevzuat bütünüyle<br />

santrallerin kurulmasına yöneliktir.<br />

Çevrenin korunması ile ilgili olarak ÇED yönetmeliği<br />

bulunmakla birlikte, bu yönetmelikte<br />

sadece genel hükümler yer almaktadır.<br />

İlgili mevzuat kurulum, can suyu, sera gazı<br />

emisyonları <strong>ve</strong> Çevresel Etki Değerlendirmesi<br />

özelinde detaylı olarak incelenecektir.<br />

Kurulum<br />

1980’li yıllarda uygulamaya konulan Yap-İşlet<br />

(Yİ), Yap-İşlet-Devret (YİD), Otoprodüktör<br />

<strong>ve</strong> İşletme Devirleri gibi yeni finans <strong>ve</strong> yatırım<br />

modelleri ile başlatılan enerji/elektrik piyasasındaki<br />

özelleştirmeler arasında hem en<br />

çok ilgi hem de bir o kadar toplumsal tepki<br />

çeken,HES’lerin planlama, yatırım <strong>ve</strong> işletme<br />

adımlarının özelleştirilmesi olmuştur [4] .<br />

Türkiye’de HES projelerinin artışını hızlandıran<br />

süreç özel sektöre elektrik üretim izninin<br />

<strong>ve</strong>rilmesi ile başlamıştır. 19.12.1984 tarih <strong>ve</strong><br />

18610 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak<br />

yürürlüğe giren 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu<br />

Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi,<br />

İletimi, Dağıtımı <strong>ve</strong> Ticareti ile Görevlendirilmesi<br />

Hakkında Kanun ile yerli <strong>ve</strong> yabancı şirketlere<br />

elektrik üretim, iletim <strong>ve</strong> dağıtım tesisleri<br />

kurma, işletme <strong>ve</strong> ticaretini yapma izni <strong>ve</strong>rilmiş;<br />

ayrıca yapılmış <strong>ve</strong>ya yapılacak tesislerin<br />

işletme haklarının görevli şirketlere devrine imkan<br />

tanınmıştır. Özel sektöre <strong>ve</strong>rilen bu yetkiler<br />

sonucunda oluşan elektrik piyasasının düzenlenmesi,<br />

denetlenmesi <strong>ve</strong> elektriğin yeterli,<br />

kaliteli, sürekli, düşük maliyetli <strong>ve</strong> çevreyle<br />

uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması<br />

amacıyla 4628 sayılı Elektrik Piyasası<br />

Kanunu hazırlanmış <strong>ve</strong> 3.3.2001 tarihli 24335<br />

mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak<br />

yürürlüğe girmiştir. Bu kapsamda Enerji<br />

Piyasası Düzenleme Kurumu’nun kuruluş <strong>ve</strong><br />

görevlerini de tanımlayan 4628 sayılı kanun,<br />

günümüze dek 29 kez değişikliğe uğramış<br />

Tablo 1: Türkiye’de HES projelerinin 2014 yılı itibariyle sayıları <strong>ve</strong> kapasiteleri [2]<br />

Potansiyel<br />

HES Adedi<br />

Toplam Kurulu<br />

Kapasite (MW)<br />

Ortalama Yıllık Üretim<br />

(GWh/yıl)<br />

İşletmede 503 23694 83046<br />

İnşaat Halinde 143 8137 24779<br />

İnşaatına Henüz Başlanmayan 841 16026 56065<br />

Toplam 1487 47857 163890<br />

* Tüzel kişiler tarafından geliştirilen projeler dahildir.<br />

Tablo 2: Özel sektör tarafından gerçekleştirilen HES projeleri (ülke geneli) [2]<br />

Faaliyet<br />

HES (Adet)<br />

Toplam Kurulu<br />

Kapasite (MW)<br />

Özel Sektör (MW)<br />

Ortalama Yıllık Üretim<br />

(GWh/yıl)<br />

İşletmede 362 23694 8994 31225<br />

İnşaat Halinde 139 8137 6197 18618<br />

Planlama <strong>ve</strong> Proje 759 16026 14444 50642<br />

Toplam 1260 47857 29635 100485<br />

* 6446 Sayılı Kanun Kapsamında Tüzel Kişiler Tarafından Geliştirilen Projeler Dahildir.<br />

Grafik 1: 2014 yılı itibariyle<br />

hidroelektrik potansiyelden<br />

yararlanma durumu<br />

% 33<br />

16026 MV<br />

% 17<br />

8137 MV<br />

% 50<br />

23694 MV<br />

<strong>ve</strong> 20.3.2013 tarihinde 6446 sayılı kanuna dönüştürülmüştür.<br />

Böylece 4628 sayılı kanun Enerji Piyasası<br />

Düzenleme Kurumunun Teşkilat <strong>ve</strong> Görevleri<br />

Hakkında Kanun, 6446 sayılı kanun ise Elektrik<br />

Piyasası Kanunu halini almıştır.<br />

Can Suyu<br />

21.2.2015 tarih <strong>ve</strong> 29274 sayılı Resmi Gazete’de<br />

yayımlanarak yürürlüğe giren Elektrik<br />

Piyasasında Üretim Faaliyetinde Bulunmak<br />

Üzere Su Kullanım Hakkı Anlaşması İmzalanmasına<br />

İlişkin Usul <strong>ve</strong> Esaslar Hakkında<br />

Yönetmelik ile 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanuna<br />

dayanarak elektrik piyasasında faaliyet<br />

gösteren şirketlere, HES kurmaları <strong>ve</strong> işletmeleri<br />

için gerekli su kullanım haklarını <strong>ve</strong>rmek<br />

üzere düzenlemeler getirilmiştir. Bu yönetmelik<br />

gereğince, hidroelektrik üretim tesisi kuran<br />

şirketler, doğal hayatın idamesini sağlayacak<br />

miktarda suyu - can suyu- dere yatağına bırakmakla<br />

yükümlüdür.<br />

Yönetmelikte, dere yatağına bırakılacak<br />

can suyu miktarı, HES projesine esas alınan<br />

on yıllık ortalama akımın en az %10’u olarak<br />

saptanmıştır.<br />

Sera Gazı Emisyonları<br />

Sera gazı emisyonlarının azaltılması yönünde<br />

önemli adım olarak 16.2.2005’te yürürlüğe<br />

giren İklim Değişikliği Çerçe<strong>ve</strong> Sözleşmesi –<br />

Kyoto Protokolü ile oluşturulan “temiz enerji”<br />

borsasında, Türkiye’de mevcut su kaynakları<br />

“temiz enerji kredisi” sağlamak üzere HES’lere<br />

ilgiyi arttırmaktadır. Bu sözleşmeye paralel<br />

olarak 8.1.2011 tarihli <strong>ve</strong> 27809 sayılı Resmi<br />

Gazete’de yayımlanan Yenilenebilir Enerji<br />

Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı<br />

Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına<br />

Dair Kanun ile HES projeleri devlet<br />

tarafından desteklenmiştir.<br />

Bu kanunun 8.maddesinde milli park,<br />

tabiat parkı, tabiat anıtı ile tabiatı koruma<br />

alanlarında, muhafaza ormanlarında, yaban<br />

hayatı geliştirme sahalarında, özel<br />

çevre koruma bölgelerinde ilgili Bakanlığın,<br />

doğal sit alanlarında ise ilgili koruma bölge<br />

kurulunun olumlu görüşü alınmak kaydıyla<br />

yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı<br />

elektrik üretim tesislerinin kurulmasına izin<br />

<strong>ve</strong>rilmektedir.<br />

itü vakfı dergisi<br />

39


SU DOSYASI<br />

Şekil 1. Hasankeyf<br />

HES’lerin kurulum <strong>ve</strong> işletme<br />

sırasında; baraj oluşumunda<br />

doğal yapıya, su kaynaklarına,<br />

yaban hayvanlarına,<br />

biyoçeşitliliğe, su canlılarına,<br />

hafriyat atıkları nedeniyle doğal<br />

alanlara, yerleşik nüfusa, kültürel<br />

mirasa <strong>ve</strong> sera gazı etkisi<br />

sebebiyle iklime birçok negatif<br />

etkisi bulunmaktadır. Bu nedenle<br />

HES’lerin çevresel boyutu büyük<br />

öneme sahip olmaktadır.<br />

Çevresel Etki Değerlendirilmesi<br />

HES projeleri, incelenen faaliyetin yol<br />

açabileceği bütün negatif çevresel etkilerin<br />

ortaya konularak gerekli önlemlerin<br />

alınmasını gerektiren Çevresel Etki Değerlendirmesi<br />

(ÇED) Yönetmeliği kapsamında<br />

bir ölçüde dikkate alınmaktadır.<br />

Daha önceden kurulu gücü 25 MW<br />

<strong>ve</strong> üzeri olan HES’lerden talep edilen<br />

detaylı ÇED çalışması (EK-1 listesi gerekliliği),<br />

25.11.2014 tarihli <strong>ve</strong> 29186<br />

sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ÇED<br />

Yönetmeliği ile 10 MW <strong>ve</strong> üzeri olan<br />

HES’lerden de istenmeye başlanmıştır.<br />

Kurulu gücü 1-10 MW arasında olan hidroelektrik<br />

santraller (EK-2 listesi) daha<br />

sınırlı bir kapsama sahip Proje Tanıtım<br />

Dosyası hazırlamakla yükümlüdür. HES<br />

projelerinin muhtemel negatif çevresel<br />

etkilerinin belirlenmesi, önlenmesi <strong>ve</strong> en<br />

aza indirgenebilmesi için esas itibari ile<br />

yer seçimini <strong>ve</strong> buna bağlı olarak doğal<br />

yapıya etkisini <strong>ve</strong> bunlarla ilgili önlemleri<br />

tanımlayacak ÇED raporlarının hazırlanması<br />

gerekmektedir.<br />

Çevresel Etkiler<br />

HES’lerin kurulum <strong>ve</strong> işletme sırasında;<br />

baraj oluşumunda doğal yapıya, su kaynaklarına,<br />

yaban hayvanlarına, biyoçeşitliliğe,<br />

su canlılarına, hafriyat atıkları<br />

nedeniyle doğal alanlara, yerleşik nüfusa,<br />

kültürel mirasa <strong>ve</strong> sera gazı etkisi sebebiyle<br />

iklime birçok negatif etkisi bulunmaktadır.<br />

Bu nedenle HES’lerin çevresel<br />

boyutu büyük öneme sahip olmaktadır.<br />

40 itü vakfı dergisi<br />

AYFER ÖZEN<br />

Baraj oluşumunda doğal yapının<br />

bozulması<br />

Baraj oluşumu, karasal ekosistemin sucul ortama<br />

dönüştürülmesinin yanı sıra nehir akış<br />

rejiminin önemli ölçüde değişmesine neden<br />

olur. Bu nedenle, baraj oluşturmak için en uygun<br />

yer üzerinde çalışılarak seçilmelidir.<br />

Su seviyesinde dalgalanmalar, bitki örtüsünün<br />

tahrip edilmesi ile birleşince genellikle<br />

baraj <strong>ve</strong> nehir kıyı şeridinde erozyona<br />

yol açar. Aynı zamanda baraj oluşumu, balıkların<br />

doğal ortamında köklü değişikliklere<br />

neden olur. Nehirlerin göl yapılarına dönüştürülmesinden<br />

dolayı akış hızı fazla suda<br />

yaşayan balık türleri göl karakterindeki suya<br />

adaptasyon sırasında hasar görür.<br />

Akarsuya bağlı <strong>ve</strong> etkileşim içinde olduğu<br />

karasal ekosistem, biyolojik çeşitlilik <strong>ve</strong><br />

suya bağlı tarımsal faaliyetler de kaçınılmaz<br />

olarak zarar görebilir [5] .<br />

Su kaynaklarına etkiler<br />

Nehirler yeraltı sularını beslediğinden dolayı<br />

HES kurulumu yapılan nehirlerin beslediği<br />

yeraltı su miktarları düşer. Bu durumda<br />

nehirlerin etkileşimde bulunduğu yeraltı su<br />

durumu gerek bitki <strong>ve</strong> hayvan türlerini gerekse<br />

bu sulardan yararlanmakta olan insan<br />

<strong>ve</strong> insan faaliyetlerini etkiler [6] .<br />

Yaban hayvanları üzerindeki etkiler<br />

Suyun iletim boruları ile elektrik üretimi amacıyla<br />

taşınımı sırasında bölgedeki yaban<br />

hayvanlarının geçişleri zorlanabilir. Birbiri<br />

ardına yapılan HES’lerde yaban hayvanlarının<br />

günlük avlanma, beslenme ya da su<br />

ihtiyaçlarını karşılamak için uzun yollar katetmek<br />

zorunda kalmalarına <strong>ve</strong> mevsimsel<br />

göç sırasında güçlüklerle karşılaşmalarına<br />

neden olur [7] .<br />

Biyoçeşitlilik üzerine etkiler<br />

Nehirler, taşıdıkları sedimentler ile deniz kıyılarında<br />

<strong>ve</strong>rimli tarım arazileri <strong>ve</strong> biyolojik<br />

çeşitlilik acısından zengin delta yapılarını<br />

oluşturur. Deltalara uyum sağlamış biyolojik<br />

çeşitlilik <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>rim bu sediment miktarlarına<br />

bağlıdır. HES işletiminin denizlere taşınan<br />

sediment miktarını kesintiye uğratmasından<br />

hareketle kıyı erozyonu riski artarken, habitat<br />

<strong>ve</strong> biyoçeşitlilik buna bağlı olarak etkilenebilir<br />

[7,8] .<br />

Birçok balık <strong>ve</strong> canlı türünün doğası gereği<br />

hayatlarının belirli dönemlerinde nehir<br />

boyunca uzun ya da kısa mesafeli olmak<br />

suretiyle gerçekleştirdiği göçlerin içerisinde<br />

yaşamsal bir faaliyet olan yumurtlama<br />

göçü de bulunur. HES’lerin bir bileşeni olan<br />

regülatörler (su alma yapısı) su canlılarının<br />

nehir boyunca hareketini kesintiye uğratır.<br />

Üremenin tamamen aksaması balık türünün<br />

habitattan tamamen kaybolması ile sonuçlanabilir<br />

[5,8] .<br />

Su canlıları üzerindeki etkiler<br />

Akarsuların akış hızının azalması, suyun<br />

havalanmasına <strong>ve</strong> sudaki çözünmüş<br />

oksijen seviyesinin azalmasına neden<br />

olur. Çözünmüş oksijenin belli bir konsantrasyonun<br />

altına düşmesi toplu canlı<br />

ölümlerine sebep olur. HES işletimi suyun<br />

sıcaklığının da değişmesine neden<br />

olabildiğinden hassas canlılar olumsuz<br />

etkilenebilir. HES işletiminin yeraltı suyu<br />

miktarını azaltması nedeniyle yeraltı suyunu<br />

besleyen nehir civarındaki bitki örtüsü<br />

<strong>ve</strong> yaşamı <strong>ve</strong> buna bağlı olan diğer sucul<br />

canlılar da etkilenir [8] .


Hafriyat atıklarının etkileri<br />

HES yapımlarında inşaat aşamasında çıkan<br />

hafriyat atıkları ulaşım giderleri, zaman kısıtlaması<br />

<strong>ve</strong> denetim mekanizmalarının eksikliğinden<br />

dolayı genellikle dere yataklarına<br />

dökülerek bertaraf edilmektedir. Bunun sonucu<br />

olarak sudaki çözünmüş oksijen miktarı<br />

azalır, su sıcaklığı artar <strong>ve</strong> sonuç olarak<br />

canlı hayatında değişiklikler görülür. Bu nedenle,<br />

hafriyat atıkları yönetmeliklere uygun<br />

olarak bertaraf edilmelidir <strong>ve</strong> denetim mekanizmaları<br />

gözden geçirilmelidir [8,9] .<br />

Yerleşik nüfusa etki<br />

Her HES projesi “yeniden yerleşim uygulaması”<br />

gerektirmemekle birlikte, bu uygulama<br />

sosyo-ekonomik açıdan çok hassas bir konudur.<br />

Yeniden yerleşim uygulaması; yer değiştirme<br />

<strong>ve</strong> yeniden yerleşim olarak iki temel<br />

süreçten oluşmaktadır. Yeniden yerleşimin<br />

kaçınılmaz olduğu projelerde, bölgede yaşamını<br />

<strong>ve</strong> geçimini sürdüren nüfus olumsuz<br />

yönde etkilenir <strong>ve</strong> yeni bir ortama uyum sağlamaya<br />

zorlanır [5] . Projelerin sosyoekonomik<br />

<strong>ve</strong> sosyolojik etkilerinin de yatırım öncesi dikkate<br />

alınması gerekir.<br />

Kültürel mirasın tahribi<br />

Kültürel miras tarihi, dini, kültürel <strong>ve</strong> estetik<br />

değeri olan yapıları yansıtır. Doğa manzaraları<br />

<strong>ve</strong> fiziksel çevre de kültürel miras içerisine<br />

dahil edilebilir. Barajların oluşturulması<br />

sırasında şelale, kanyon gibi değerli <strong>ve</strong> ender<br />

yapılar yok olma tehlikesiyle karşılaşır. Doğal<br />

yapıların <strong>ve</strong> yüksek tarihi değere sahip kültürel<br />

özelliklerin korunması için gerekli önlemler<br />

alınmalıdır [5] .<br />

Sera gazı etkisi<br />

Sera gazı emisyonları HES’lerin kurulumu,<br />

işletimi, devre dışı bırakılması <strong>ve</strong> hatta işletilmesi<br />

sırasında oluşur. Küçük nehir tipi santraller<br />

1 kWh enerji başına 4.5 -13.6 gr, büyük<br />

santraller ise 27.2 gr CO 2<br />

eşdeğeri sera<br />

gazı oluşturma potansiyeline sahiptir [7] .<br />

Artvin-Hopa’da yaşanan sel felaketi de,<br />

havza üzerinde gerekli inceleme <strong>ve</strong> değerlendirmeler<br />

yapılmayıp doğal yapının<br />

bozulması sonucu ortaya çıkan bir afettir.<br />

Özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki<br />

nehirlerin çoğunda sıralı HES’ler <strong>ve</strong> regülatörler<br />

mevcuttur. Art arda kurulan HES’lere<br />

su yetmediği için hepsi kapasitesinin altında<br />

çalışmakta, hem su yetersizliği olmakta<br />

hem de elektrik üretimi gerçekleşmemektedir.<br />

Art arda yapılan bu HES yatırımlarında<br />

kümülatif çevresel etkilerinin ortaya<br />

konması gerekir.<br />

Yortanlı Barajı, İzmir-Bergama ilçe merkezinin<br />

18 km. kuzeydoğusunda Yortanlı<br />

Deresi üzerinde yer alır (Şekil 2). Yaklaşık<br />

iki bin yıllık tarihe sahip Allianoi Antik kenti,<br />

Yortanlı Barajı’nın kapaklarının kapanmasıyla<br />

suya gömülmüş durumdadır. Bu durum,<br />

Türkiye’de kültürel mirasın hiçe sayıldığı bir<br />

örnektir. Temiz enerji kaynağı olarak bilinen<br />

HES’lerin Türkiye’deki uygulamaları ne yazık<br />

ki temiz olmaktan çıkan, doğal ekosistemi<br />

bozan sistemlerdir.<br />

Deriner Barajı, Artvin’de Çoruh Nehri<br />

üzerinde, enerji üretmek amacıyla 1998 yılında<br />

inşasına başlanmış bir baraj olup sahip<br />

olduğu 249 metre gövde yüksekliği ile<br />

Türkiye'nin en yüksek, Dünya'nın 6. yüksek<br />

barajıdır. Çoruh Nehri vadisinde zeytincilik<br />

faaliyetlerinin en yoğun olduğu alanın büyük<br />

bir kısmı Derine Barajı yapımı nedeniyle sular<br />

altında kalmış <strong>ve</strong> bir kısmı ise yol açmak<br />

için tahrip edilmiştir (Şekil 3a-3b).<br />

Değerlendirme<br />

Suyun kullanımında sürekliliğinin engellenmemesi<br />

için, suyun “varlık değeri”nin korunması,<br />

diğer bir ifade ile hidrolojik döngünün<br />

doğal ekosistem içindeki temel rolünün kabul<br />

edilmesi zorunludur. Bir başka ifade ile,<br />

su kendini yenileyebilen doğal varlık olduğu<br />

bilinci ile yenileme potansiyelinin önüne<br />

engel konmadan korunmalıdır. Suyun kullanımında,<br />

suyun yenilenme kapasitesinin<br />

korunması temel koşul olmalıdır.<br />

Çevre <strong>ve</strong> Şehircilik Bakanlığı, su kaynaklarını<br />

korumak <strong>ve</strong> kullanma planları yapmak<br />

için bütüncül havza planlaması yapmakla<br />

görevlendirilmiştir. Ancak ülkemizde havza<br />

bazında kapsamlı bir planlama mevcut değildir.<br />

Havza planlamaları yapılmadan, bölgenin<br />

kaynak değerlerinin neler olduğunun<br />

tümü ile tespiti <strong>ve</strong> bu kaynakların kamu yararı<br />

sağlayacak şekilde nasıl değerlendirilmesi<br />

gerektiği bir karara bağlanmadan sadece<br />

elektrik üretimi amaçlı HES projelerinin yapılmış<br />

olması Bakanlığın görevleri ile çelişmektedir.<br />

Ayrıca her bir proje noktasal <strong>ve</strong> tekil<br />

bazda değerlendirilmek yerine aynı dere<br />

üzerinde <strong>ve</strong>ya havzayı oluşturan farklı akarsu<br />

kollarında planlanan projelerin kümülatif etkilerinin<br />

ortaya konması gerekmektedir.<br />

Hidrolojik <strong>ve</strong> jeolojik özelliklerin doğru<br />

olarak ortaya konması <strong>ve</strong> mühendislik hesaplamalarının<br />

bu değerlere göre yapılması<br />

gerekmektedir. Değerlendirmeler gerekli ölçümlerden<br />

uzak sanal değerler ile yapıldığında<br />

ileride taşkın başta olmak üzere telafi<br />

Şekil 2. Allianoi antik kenti<br />

Türkiye’deki Yanlış Uygulamalar<br />

Türkiye’deki yanlış HES uygulamalarına bakılacak<br />

olursa ilk akla gelen proje, önemli<br />

doğal <strong>ve</strong> kültürel alanlarından birisi olan Dicle<br />

Vadisi’ni <strong>ve</strong> tarihi Hasankeyf’i etkileyecek<br />

Ilısu Barajı <strong>ve</strong> HES projesidir. Proje inşaatının<br />

bitmesi durumunda on binlerce insan yeniden<br />

yerleşime zorlanacak, Şekil 1’de görülen<br />

Hasankeyf’in olağanüstü kültürel mirası yok<br />

edilecek <strong>ve</strong> Dicle Nehri tamamen doğallığını<br />

kaybedecektir.<br />

itü vakfı dergisi<br />

41


SU DOSYASI<br />

Kurulu gücü kaç MW olursa<br />

olsun; HES inşaatları sırasında<br />

bitki örtüsünün tahrip edilmesi,<br />

kilometrelerce uzunlukta kanalların<br />

yapılması, boruların döşenmesi,<br />

tünellerin açılması, dolayısıyla<br />

binlerce metreküp hafriyat<br />

çıkarılması söz konusudur. Bu<br />

nedenle HES projeleri için kurulu<br />

güce bakılmaksızın ÇED süreci<br />

zorunlu olmalıdır.<br />

Şekil 3a. Deriner görüntüsü 2012 yılı<br />

edilemeyecek zararların oluşması kaçınılmazdır.<br />

Hatalı yapı beklenen amaca hizmet<br />

edemeyeceği gibi büyük ölçüde can <strong>ve</strong> mal<br />

kayıplarından oluşan kamu zararının oluşmasına<br />

da neden olacaktır. Bu tür yapılara sadece<br />

görünen kısmı ile bakılması çok yanlıştır.<br />

Ülkemizde korunan alanlar, enerji yatırımlarının<br />

baskısı altındadır. Ulusal <strong>ve</strong> uluslararası<br />

biyolojik çeşitlilik koruma stratejilerinin<br />

köşe taşlarını oluşturan korunan alanlar, yenilenebilir<br />

enerji kaynaklarının elektrik üretimi<br />

amacıyla kullanılmasına yönelik teşviklere<br />

maruz kalarak tehdit altında olmakta <strong>ve</strong><br />

ülkemizde doğa koruma-enerji arasındaki<br />

denge büyük çelişkiler yaratmaktadır.<br />

ÇED Yönetmeliği’nde dere yatağına bırakılacak<br />

can suyu miktarı, HES projesinde<br />

esas alınan on yıllık ortalama akımın en az<br />

%10’u olarak saptanmış, bu miktarın arttırılıp<br />

arttırılmaması gerektiği ise şirketlerin inisiyatifine<br />

bırakılmıştır. Bu miktar sabit bir değer<br />

olarak alınmamalı, doğal ekosistemi bütünsel<br />

olarak ele alan çevresel akış yöntemleri<br />

kullanılmak sureti ile farklı nehir sistemleri için<br />

belirlenmelidir.<br />

Kurulu gücü kaç MW olursa olsun; HES<br />

inşaatları sırasında bitki örtüsünün tahrip<br />

edilmesi, kilometrelerce uzunlukta kanalların<br />

yapılması, boruların döşenmesi, tünellerin<br />

açılması, dolayısıyla binlerce metreküp<br />

hafriyat çıkarılması söz konusudur. Bu nedenle<br />

HES projeleri için kurulu güce bakılmaksızın<br />

ÇED süreci zorunlu olmalıdır. HES<br />

projelerinin ayrılmaz bir parçası olan elektrik<br />

iletim hatlarının ÇED raporlarına dahil edilmemesi<br />

uygulamada çok ciddi bir eksikliktir.<br />

İletim hatları HES projelerinin entegre bir<br />

parçasıdır <strong>ve</strong> bu hatların kurulması süreci,<br />

başta bitki <strong>ve</strong> üst toprak katmanı olmak üzere<br />

alanda pek çok zarara yol açmaktadır. Bu<br />

nedenle iletim hatları kurulumu da ÇED sürecinedahil<br />

edilmelidir.<br />

Sonuçta; enerji üretimi teknolojik etkileri<br />

göz önüne alındığında çevreye etkileri<br />

42 itü vakfı dergisi<br />

olan bir süreçtir. Su enerjisi enerji üretimi<br />

süreçlerinde “temiz enerji üretimi” kapsamında<br />

yer almakla birlikte doğa <strong>ve</strong> doğal<br />

yapı üzerinde kaçınılmaz etkileri vardır.<br />

Enerjiyi ucuz ya da pahalı üretmek alternatifine<br />

karşılık doğa tahribatının <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>rilen<br />

çevresel zararların paha biçilmesi mümkün<br />

olmayan geri dönülemez sonuçları olabilir.<br />

Bu nedenle enerji üretimi – çevresel etkiler<br />

dengesinin kabul edilebilir bir yaklaşım<br />

çerçe<strong>ve</strong>sinde korunarak yatırımlara karar<br />

<strong>ve</strong>rmek gerekir. HES kötüdür demek yerine<br />

bu dengenin gelişmiş ülkelerde görülen örneklerinde<br />

olduğu gibi sürdürülebilir gelişme-<br />

sürdürülebilir çevre olguları korunarak<br />

sağlanmasına çalışılmalıdır.<br />

Referanslar<br />

[1] Y. Karakoyun & Z. Yumurtacı, Hidroelektrik<br />

Santral Projelerinde Çevresel Akış Miktarının <strong>ve</strong><br />

Çevresel Etkinin Değerlendirilmesi, Yıldız Teknik<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Makina Fakültesi, Makina Mühendisliği<br />

Bölümü.<br />

[2] TC Orman <strong>ve</strong> Su İşleri Bakanlığı, Devlet Su<br />

İşleri Genel Müdürlüğü, Faaliyet Raporu, 2014.<br />

[3] E. Koç & M.C. Şenel, Dünyada <strong>ve</strong> Türkiye’de<br />

Şekil 3b. Deriner görüntüsü 2014 yılı<br />

Enerji Durumu, Genel Değerlendirme, Mühendis<br />

<strong>ve</strong> Makina, cilt 54, sayı 639, ss: 32-44, 2013.<br />

[4]I. Avcı. Sınır Tanımayan Özelleştirme Uygulamalarında<br />

Öne Çıkan HES’ler <strong>ve</strong> Kaybolan<br />

Kamu Yararı İlkesi, Mühendislikte Mimarlıkta<br />

Planlamada-Ölçü, Aralık, 2010.<br />

[5] O. Edenhofer, R.P. Madruga, Y.Sokona, K.Seyboth,<br />

P.Matschoss, S. Kadner, T. Zwickel, C. von<br />

Stechow, P. Eickemeier, G. Hansen, S. Schlömer,<br />

RenewableEnergy Sources and Climate Change<br />

Mitigation, Special Report of theIntergo<strong>ve</strong>rnmental<br />

Panel on Climate Change, Cambridge<br />

Uni<strong>ve</strong>rsityPress, 2012.<br />

[6] O. Doğan, Nehir Tipi Hidro Elektrik Santrallerinin<br />

Çevresel Etkileri. Doğal AlabalıkÇalıştayı.<br />

Trabzon, ss:128-134, 2009.<br />

[7]Environmental Impacts of Hydroelectric Power,<br />

Union of Concerned Sciiencists, Sciencefor a healthy<br />

planet and safer World.<br />

http://www.ucsusa.org/clean_energy/our-energy-choices/renewable-energy/environmental-impacts-hydroelectric-power.html#.Vhp6rngdLFI<br />

Son bakıldığı tarih: 08/10/2015<br />

[8]10 Soruda Hidroelektrik Santrallar, World WideFund<br />

(WWF), 2013.<br />

[9]TC Orman <strong>ve</strong> Su İşleri Bakanlığı, Devlet Su İşleri<br />

Genel Müdürlüğü, Faaliyet Raporu, 2012.


Atatürk Barajı’ndan Harran Ovası’na<br />

sulama için gelen kanallardan<br />

biri; bölgenin en büyük Halaf<br />

yerleşmelerinden Kazane Höyüğü’nü<br />

yarıp geçtiği yer.<br />

Barajlar <strong>ve</strong> Arkeoloji<br />

Prof. Dr. Mehmet Özdoğan<br />

İstanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi Arkeoloji Bölümü<br />

Çağdaş yatırımların kültür varlıklarını yok etmeden<br />

gerçekleşmesi için her şeyden önce ülkemizin kültür envanterinin<br />

hızla gerçekleşmesi <strong>ve</strong> Valetta Sözleşmesinin gereği olan<br />

planlama, izleme <strong>ve</strong> koruma kavramlarının yasalarımıza gereği<br />

gibi girmesi gerekmektedir. Sahip olmakla övündüğümüz kültür<br />

varlıklarının gereği olan sorumluluğumuzu ancak bu şekilde yerine<br />

getirebiliriz…<br />

Giriş: Bir Durum Saptaması<br />

İnsanlığın 2 milyon yıla yaklaşan sürecinin,<br />

son 40 bin yılında insanlar dünyanın<br />

her yerine yayılmış, her yerde iz bırakmıştır.<br />

Dolayısıyla Sibirya’dan Afrika çöllerine<br />

Okyanusya Adaları'ndan Güney Amerika’ya<br />

kadar her yerde arkeolojik kalıntılar<br />

bulunmakta <strong>ve</strong> bu izler her yıl on binlerce<br />

kazıyla açığa çıkartılmaktadır. Her ne kadar<br />

bu şekilde dünyanın farklı yerlerinde<br />

yeni <strong>ve</strong> şaşırtıcı bilgiler ortaya çıkmaktaysa<br />

da, ülkemiz topraklarının dünya kültür tarihi<br />

açısından ayrıcalıklı bir yeri vardır. Diğer<br />

bölgelerden farklı olarak uygarlık tarihinin<br />

en önemli basamaklarının bazıları <strong>ve</strong> özellikle<br />

günümüz uygarlığının temelleri bu topraklarda<br />

atılmıştır. Dolayısıyla Türkiye’deki<br />

arkeolojik kazılarla ortaya çıkan bilgi yalnızca<br />

bu toprakların geçmişini öğrenmemiz<br />

açısından değil, tüm uygarlık tarihi açısından<br />

kritik bir öneme sahiptir. 1968 Keban<br />

baraj alanında kurtarma kazıları başlayıncaya<br />

kadar ülkemizin kültür tarihi erken<br />

dönemleri ile ilgili bilgilerimiz, ağırlıklı olarak<br />

Erken Cumhuriyet döneminde kazılan<br />

Alacahöyük, Alişar, Troya gibi az sayıdaki<br />

yerleşimden <strong>ve</strong> uygarlık tarihinin çok küçük<br />

bir dilimini temsil eden anıtsal yapı kalıntıları<br />

ile öne çıkan büyük ören yerlerinden<br />

sağlanan <strong>ve</strong>rilerle sınırlı kalmıştır. 1950’li<br />

yıllardan itibaren Türk arkeolojisi belirgin bir<br />

durgunluk dönemine girmiştir; oysa o yıllar<br />

bir bilim alanı olarak arkeolojinin dünyada<br />

devrim niteliğinde değişiklik geçirdiği, yeni<br />

yöntem, kavram <strong>ve</strong> bakış açılarının geliştiği,<br />

arkeometri, koruma, kurtarma, kültürel<br />

miras yönetimi gibi kavramların ortaya<br />

çıktığı bir dönemdir.Türkiye’de arkeolojik<br />

araştırmaların sınırlı kaldığı bu dönemde<br />

kazılan Çayönü, Çatalhöyük, Can Hasan,<br />

Hacılar <strong>ve</strong> Yumuktepe gibi önemli buluntu<br />

yerleri “tekil” olarak kaldıklarından ülkemiz<br />

topraklarının uygarlık tarihi içindeki yerinin<br />

algılanmasını sağlayamamışlardır.<br />

Bu süreçte ülkemizi çevreleyen diğer<br />

ülkelerde arkeolojik kazılara büyük bir<br />

önem <strong>ve</strong>rilmiş, kazıların sayısı hızla artmış,<br />

itü vakfı dergisi<br />

43


SU DOSYASI<br />

Baraj projeleri <strong>ve</strong> kurtarma kazılarının 2005 yılı itibariyle durumu.<br />

ortaya çıkan bilgi Anadolu <strong>ve</strong> Trakya’yı bir<br />

anlamda Balkan-Ege-Yakındoğu kültür tarihinde<br />

“ikincil” konumuna düşürmüştür. Bu<br />

durum Keban kurtarma kazılarının getirdiği<br />

ivme <strong>ve</strong> heyecanla değişmeye başlamış<br />

<strong>ve</strong> son yıllarda Türkiye’nin hemen hemen<br />

her yerinde yapılan kazıların sayısı hızla<br />

artış göstermiştir. Ancak yine de yapılan<br />

çalışmaların yeterli sayıda olduğunu söyleyecek<br />

durumda değiliz; birçok bölgemizin<br />

geçmişi ile ilgili hiçbir bilgimiz yoktur. Halen<br />

ülkemizin tarih öncesi <strong>ve</strong> ön tarih çağlarında<br />

yaşadığı süreci anlayabilmek için çevremizdeki<br />

ülkelerde ortaya çıkan sonuçlara<br />

bakmak durumundayız. Başka bir açıdan<br />

baktığımızda, çevremizdeki ülkelerden gelen<br />

bilgi, bu topraklara insanların ilk olarak<br />

1.800.000 yıl civarında geldiğini <strong>ve</strong> günümüze<br />

kadar sürekli olarak yaşandığını<br />

göstermektedir (Bounni, 1979). Sorun, bu<br />

sürecin ne kadarını ülkemizdeki <strong>ve</strong>rilerle<br />

görebildiğimizdir.<br />

tamamlayan bir anlayışı esas almaktadır.<br />

Bu hüküm aynı zamanda toprağa müdahalenin<br />

gerçekleşeceği alanlardaki her türlü<br />

kültür varlığının planlamaya dahil edilmesi,<br />

saptanması, belgelenmesi <strong>ve</strong> gereğinde<br />

kurtarma kazıları ile geçmişten günümüze<br />

kadar gelebilen bilginin yok edilmeden gelecek<br />

kuşaklara aktarımı anlamındadır. Bu<br />

nedenle Valetta Sözleşmesi’ni kabul eden<br />

ülkelerde yeni saptanan kültür varlıklarının<br />

sayısı 10 binleri bulmakta, binlerce arkeolojik<br />

yerleşmede kurtarma kazıları yapılmaktadır.<br />

Örnek <strong>ve</strong>rmek gerekirse, her yıl<br />

Japonya’da binlerce kurtarma kazısı yapılmakta,<br />

1996 yılında ise bu sayı 11.000’i<br />

bulmuştur (Habu <strong>ve</strong> Fawceet, 1999). İsrail<br />

gibi küçük bir ülkede bile bu sayı binin<br />

altına düşmemektedir (Greenberg <strong>ve</strong> Keinan,<br />

2009). Bu açıdan yapılaşmanın hızlı<br />

bir ivme kazandığı ülkemize baktığımızda<br />

2014 yılında yapılan kurtarma kazılarının<br />

sayısının 203’te kalmış olması üzücü olmanın<br />

ötesinde bir anlam taşımaktadır.<br />

Yukarıda kısaca değindiğimiz gibi ülkemiz<br />

toprakları uygarlık tarihinin en önemli<br />

basamaklarının gerçekleştiği bölgelerden<br />

biridir. Kentlerin <strong>ve</strong> sanayi tesislerinin hızlı<br />

yayılımı; yollar, boru hatları, taş <strong>ve</strong> maden<br />

ocakları, limanlar <strong>ve</strong> havaalanları bir kenara<br />

bırakılsa da, halen yapımı sürmekte<br />

olan baraj <strong>ve</strong> baraj gölü sayısı gerçekleşen<br />

kurtarma kazılarının sayısından çok daha<br />

fazladır (Özdoğan, 2000a).<br />

Arkeolojik Dolgular – Uygarlık Tarihinin<br />

Ölü Arşivleri<br />

Tapınak, saray gibi görkemli anıt yapıların<br />

bulunduğu ören yerleri, insanlığın uzun<br />

geçmişinin çok kısa bir süresini temsil eder.<br />

Geçmişin bilgilerinin saklandığı esas arkeolojik<br />

dolgular topografyada kolay seçilemeyen<br />

“höyük ya da düz yerleşme” şeklindedir.<br />

Bunlar eski kültürlerden günümüze<br />

kadar gelen bilgilerin birikiminden oluşan<br />

ölü arşivlerdir. Alışık olmayan bir göz için<br />

höyük doğal bir tepedir; bilim insanları müdahale<br />

ettiğinde, arkeolojik kazılar yapıldığında<br />

bu ölü arşivdeki <strong>ve</strong>riler “kullanılabilir<br />

Çağdaşlaşma <strong>ve</strong> Geçmişi Koruma<br />

İkilemi<br />

Ülkemiz hızlı bir gelişim süreci içindedir;<br />

hemen her yerde çağın gereği olan yapılaşma,<br />

küçük yada büyük ölçekli yol, baraj<br />

gibi bayındırlık hizmetleri, bunların gerektirdiği<br />

taş <strong>ve</strong> maden ocakları her yeri kaplamakta,<br />

ülkenin her yerinde toprağa müdahale<br />

edilmektedir. Ülkemizin taraf olduğu<br />

Malta-Valetta Sözleşmesi’nin bağlayıcı<br />

hükmü, toprağa yapılacak her türlü müdahalenin<br />

kültür varlıklarını göz ardı etmeden<br />

gerçekleştirilmesi şeklindedir. Valetta Sözleşmesi,<br />

çağın gereği olan yatırımlarla kültür<br />

varlıklarını “ya koruma ya yatırım” karşıtlığından<br />

çıkartarak bütüncül <strong>ve</strong> birbirini<br />

Keban Barajı altında kalan Pertek Camisi <strong>ve</strong> taşımak için sökülmüş hali.<br />

44 itü vakfı dergisi


Ilısu Barajı altında kalan Hasankeyf, kale <strong>ve</strong> Artuklu köprüsünün ayakları.<br />

Ülkemizin taraf olduğu Malta-<br />

Valetta Sözleşmesi’nin bağlayıcı<br />

hükmü, toprağa yapılacak her türlü<br />

müdahalenin kültür varlıklarını göz<br />

ardı etmeden gerçekleştirilmesi<br />

şeklindedir. Valetta Sözleşmesi,<br />

çağın gereği olan yatırımlarla kültür<br />

varlıklarını “ya koruma ya yatırım”<br />

karşıtlığından çıkartarak, bütüncül<br />

<strong>ve</strong> birbirini tamamlayan bir anlayışı<br />

esas almaktadır.<br />

bilgi”ye dönüşür, insanlığın ortak hafızasına<br />

katkıda bulunur. Bunlar belgelenmeden<br />

yok edilen bir höyük, kopyası olmayan bir<br />

kitaplığın yakılarak yok edilmesi ile aynı anlamı<br />

taşır. Bu geri dönüşü olmayan bir tahribattır,<br />

bilginin yok edildiği kesindir ancak<br />

neyin yok edildiği kesin değildir. Arkeolojik<br />

belgeme <strong>ve</strong> kurtarma kazıları yapılmadan<br />

gerçekleşen barajlar gibi bayındırlık hizmetlerine<br />

bu açıdan bakmak gerekmektedir<br />

(Özdoğan, 2000b).<br />

Ülkemizde Baraj Arkeolojisinin Durumu<br />

1967 yılında Kemal Kurdaş <strong>ve</strong> Halet Çambel’in<br />

öngörüsüyle kurulan Keban Baraj<br />

Gölü Kurtarma Projesi, kısa adıyla “Keban<br />

Projesi”, Türk arkeoloji tarihinde bir devrim<br />

yaratmış, proje kapsamında gerçekleşen<br />

kazılarla bilginin ötesinde Türk arkeolojisine<br />

çağdaş arkeolojik yöntemlerin <strong>ve</strong> kültüre<br />

bütüncül bir bakış açısının girmesini<br />

sağlamıştır (Özdoğan, 2013), (Stoop vd.,<br />

1967). Erken Cumhuriyet döneminde yeni<br />

başkent olarak Ankara’nın yapılaşması<br />

bağlamında gerçekleştirilen kurtarma kazıları<br />

bir yana bırakılırsa, Keban Projesi’ne<br />

kadar ülkemizde bu bağlamda ciddi bir çalışma<br />

yapıldığını söylemek olanaklı değildir<br />

(Morçöl, 2007). Hirfanlı, Seyhan, Sarıyar<br />

gibi barajlar değil kurtarma kazısı, hemen<br />

hemen hiçbir belgeleme yapılmadan gerçekleşmiş;<br />

Seyhan Baraj alanındaki ünlü<br />

Augusta Antik kenti, barajın su toplamasından<br />

on gün önce gündeme gelerek yüzeydeki<br />

bazı eserler müzeye taşınabilmiştir<br />

(Akok, 1960).<br />

Ülkemizin engebeli bir coğrafi yapısı<br />

vardır; bu topografya içinde yerleşmeye<br />

uygun yerler akarsu boyundaki vadilerdir.<br />

Bunlar aynı zamanda baraj <strong>ve</strong> göletlerin<br />

yapımına en uygun olan yerlerdir. Bu durum<br />

ister istemez yatırım-koruma <strong>ve</strong> bilginin<br />

kurtarılması karşıtlığını beraberinde<br />

getirmektedir. Eğer bir barajın yapımı, su-<br />

lama, taşkın önleme <strong>ve</strong> enerji üretimi açısından<br />

zorunlu ise aynı zorunluluğun kültür<br />

varlıklarının kurtarılması için de gerekli<br />

olduğunun göz ardı edilmemesi gerekir.<br />

Buna karşın ileri sürülen bir söylem, arkeolojik<br />

dolguların baraj sularının altında korunacağı<br />

<strong>ve</strong> ileriki dönemlerde baraj gölleri<br />

alüvyon ile dolup işlevini yitirdikten sonra<br />

yeni gelişen teknolojilerle kazılabileceği,<br />

dolayısıyla bilginin yok olmayacağı şeklindedir.<br />

Dünya Baraj Komitesi’nin baraj altında<br />

kalan arkeolojik yerlerde yaptığı çalışmalar<br />

durumun böyle olmadığını, sürekli<br />

inip çıkan baraj gölü seviyesinin yarattığı<br />

hareketler <strong>ve</strong> dalga etkisinin çok kısa zamanda<br />

arkeolojik dolguları tahrip ettiği, dip<br />

akıntılarının <strong>ve</strong> özellikle diğer oluşumlara<br />

göre daha yumuşak olan arkeolojik dolgularında<br />

balıkların yuvalandığı, dolayısıyla<br />

hiçbir şekilde korunmadığı şeklindedir. Bu<br />

nedenle Misissippi Barajı gibi çok sayıda<br />

arkeolojik yerleşimin suyun altında kaldığı<br />

baraj gölleri çevresinde sürekli olaraktan<br />

“izleme (watch)” uygulanmakta; dalgayla<br />

gelen eski eserler toplanmaktadır. 2002<br />

yılında Keban Barajı su tutmasından yaklaşık<br />

25 yıl sonra o yılki kuraklık nedeniyle<br />

göl seviyesi 30-40 m düştüğünde yaptığımız<br />

gezideki gözlemlerimiz de bu durumu<br />

itü vakfı dergisi<br />

45


SU DOSYASI<br />

Adana- Osmaniye’de Ceyhan baraj gölü altında<br />

kalan Haçlı Kontluğu’na ait Kumkale...Kalenin<br />

içi tümüyle kazılmış ancak kale taşınamadan<br />

suyun altında kalmıştır. Kale ülkemizde Haçlı<br />

Kontlukları’nın en özgün yapılarından biriydi.<br />

46 itü vakfı dergisi<br />

ya’nın en önemli merkezlerinden biriydi.<br />

Yüzey bulguları Uruk-Sümer dönemine ait<br />

Suriye’deki Ebla Höyüğü’nde olduğu gibi<br />

burada da yazılı belgelerin bulunabileceğini<br />

işaret etmekteydi. Kazı çalışmaları Demir<br />

Çağı'na, Samsat Höyüğü’nün Kommagene<br />

Krallığı’nın başkenti olduğu tabakalarına<br />

kadar inebilmiş, daha eski dönemlere ise<br />

ancak küçük sondajlar ile bakılabilmişti. Bu<br />

da bize baraj alanlarındaki kurtarma kazılarının<br />

“zamana” gerek duyduğu, kazı çalışmalarının<br />

baraj gövdesi inşaatından önce,<br />

barajın yapılma kararı alındıktan hemen<br />

sonra başlaması gerektiğini açık bir şekilde<br />

göstermektedir. Aynı zamanda kurtarma<br />

kazılarının üni<strong>ve</strong>rsitelerin yaz tatili ayları<br />

ile sınırlı kalmayıp, diğer ülkelerde olduğu<br />

gibi tüm yıl boyunca sürmesi gerektiği de<br />

tartışılmaz bir durumdur. Halen Fırat üzerinde<br />

yapılmakta olan Ilısu Barajı göl alanınğimiz<br />

yegane yerin Fırat <strong>ve</strong> Dicle üzerindeki<br />

baraj göl alanları olduğunu söyleyebiliriz<br />

(Özdoğan, 2010). Bu da bize barajların<br />

eski toplumların en yoğun yaşama alanı<br />

olan nehir boylarını yok ederken bir yandan<br />

da kültür tarihini anlayabilmemiz, öğrenmemiz<br />

için eşsiz bir olanak sağladığını<br />

göstermektedir. Önemli olan bu olanağın<br />

doğru olarak kullanılmasıdır.<br />

Keban Baraj Gölü’nün ancak %65’inin<br />

arkeolojik taraması yapılmıştır. Suyun altında<br />

kalacak 63 arkeolojik yerleşim yeri,<br />

iki Orta Çağ camisi <strong>ve</strong> bir Roma dönemi<br />

köprüsü saptanmıştır (Özdoğan, 2006).<br />

Bunlardan yalnızca bir höyük, Pulur Höyüğü<br />

tümüyle kazılmış, 10 höyüğün yaklaşık<br />

10-15%, 8 höyüğün çok küçük bir alanı kazılarak<br />

belgelenebilmiş, iki cami <strong>ve</strong> Roma<br />

köprüsü baraj göl alanı dışına taşınarak<br />

kurtarılabilmiştir. Keban’ı izleyen Karakaya<br />

<strong>ve</strong> Atatürk baraj göl alanlarında saptanan<br />

arkeolojik yerlerin sayısı 580’dir (Özdoğan,<br />

1977). Bunların yanı sıra çok önemli<br />

bir Asur Kaya yazıtı, bir Ortaçağ kalesi,<br />

Roma dönemine ait su yolları, köprüler <strong>ve</strong><br />

birçok anıtsal nitelikte sivil mimari örnekleri<br />

ile tarihi mezarlıkların varlığı belirlenmiştir.<br />

Anıt yapıların hiçbiri su alanı dışına taşınamamış,<br />

yalnızca 38 arkeolojik yerleşmede<br />

arkeolojik kazı yapılabilmiştir. Suyun altında<br />

kalan arkeolojik yerleşmelerin en önemlisi<br />

kuşkusuz Samsat’tır. 52 m yüksekliğindeki<br />

höyüğün kilometrelerce geniş bir alana yayılan<br />

aşağı şehri ile Samsat, Mezopotam-<br />

desteklemektedir. Mimarisi kerpiç olan höyükler<br />

hemen hemen tümüyle aşınmış <strong>ve</strong><br />

hatta daha önceden yapılan yüzey araştırmalarında<br />

varlığı bilinmeyen Neolitik Dönem<br />

katmanları açığa çıkmış durumdaydı.<br />

Suyun altında kalan höyüklerin yerlerini<br />

bilen balıkçılar sık aralıklarla buralara ağ<br />

attıklarını <strong>ve</strong> çok sayıda eser topladıklarını<br />

<strong>ve</strong> düzenli aralıklarla antikacıların bu<br />

eserleri almak üzere bölgeye geldiklerini<br />

belirtmişlerdir. Dolayısıyla baraj göllerinin<br />

arkeolojik dolguları koruduğu söyleminin<br />

kendimizi aldatmanın dışında bir anlamı<br />

yoktur. Bir diğer görüş de kurtarma kazıları<br />

için ayrılan ödeneğin barajın maliyetini<br />

önemli ölçüde arttırdığı şeklindedir.<br />

Türkiye’nin yaptığı en başarılı <strong>ve</strong> kapsamlı<br />

kurtarma kazısı olan Keban Projesinde 7<br />

yıl boyunca devletin kurtarma kazıları için<br />

ayırdığı ödeneğin, barajın açılış töreninde<br />

yapılan harcamadan daha az olduğu bu<br />

bağlamda unutulmamalıdır. 2000’li yıllarda<br />

Karkamış Baraj Gölü alanında dönemin<br />

Kültür <strong>ve</strong> Turizm Bakanı’nın kazılara<br />

kalabalık bir heyetle gezmek için yaptığı<br />

bilgilenme gezilerinin gideri bile o yılki bir<br />

kazının bütçesinden daha fazladır.<br />

Tüm bu olumsuzluklara karşın GAP<br />

Projesi kapsamında Fırat <strong>ve</strong> Dicle üzerinde<br />

yapılan baraj alanı kurtarma kazıları,<br />

bölgenin kültür tarihi açısından çok önemli<br />

sonuçlar <strong>ve</strong>rmiştir. Bugün ülkemizin Paleolitik<br />

Çağ’dan günümüze kadar geçirdiği tüm<br />

kültürel süreci kesintisiz olarak izleyebildi-<br />

1967 yılında Kemal Kurdaş <strong>ve</strong> Halet<br />

Çambel’in öngörüsüyle kurulan<br />

Keban Baraj Gölü Kurtarma Projesi,<br />

kısa adıyla “Keban Projesi”, Türk<br />

arkeoloji tarihinde bir devrim<br />

yaratmış, proje kapsamında<br />

gerçekleşen kazılarla bilginin<br />

ötesinde, Türk arkeolojisine<br />

çağdaş arkeolojik yöntemlerin <strong>ve</strong><br />

kültüre bütüncül bir bakış açısının<br />

girmesini sağlamıştır.


Hirfanlı, Seyhan, Sarıyar gibi<br />

barajlar, değil kurtarma kazısı,<br />

hemen hemen hiçbir belgeleme<br />

yapılmadan gerçekleşmiş;<br />

Seyhan Baraj alanındaki ünlü<br />

Augusta Antik kenti, barajın su<br />

toplamasından on gün önce<br />

gündeme gelerek yüzeydeki bazı<br />

eserler müzeye taşınabilmiştir.<br />

Elazığ-Malatya Bölgesi’nde Hititlerin komşusu İsuwa Krallığı’nın başkenti Korucutepe Höyüğü. 1976<br />

yılında Keban baraj gölü yükselirken arkeologların kayıkla sürdürmeye çalıştığı kurtarma kazıları sırasında.<br />

Sonuç - Bazı Çıkarsamalar<br />

Bu yazıyla en kapsamlı yatırım projeleri<br />

arasında yer alan barajlar ile kültür tarihi<br />

arasındaki ilişkiyi, ülkemizdeki durumu<br />

özetleyerek ele almaya çalıştık. Bu bağlamda,<br />

karşılaşılan sorun esas olarak<br />

kültür envanterimizin yokluğundan kaynaklanmaktadır.<br />

Yasalarımız “tescilli” sitleri,<br />

arkeolojik alan olarak tanımlamakta<br />

<strong>ve</strong> bayındırlık uygulamaları bağlamında<br />

yalnızca bunlar gündeme gelmektedir. Ülkemizdeki<br />

tescilli arkeolojik yerlerin sayısı<br />

2015 yılı itibariyle 12.757’dir; buna karşılık<br />

yayınlara giren arkeolojik yerlerin sayısı<br />

yüzbinlercedir (Tekeli, 2000). Barajlar da<br />

dahil olmak üzere her türlü proje, planlada<br />

ODTÜ TAÇDAM Projesinin 2000 yılında<br />

başlatmış olduğu kurtarma kazıları, Kültür<br />

<strong>ve</strong> Turizm Bakanlığı’nın yönetiminde oldukça<br />

başarılı bir uygulama olarak sürmektedir.<br />

Ancak bu başarılı durumun ülkemizde<br />

yapımı süren ya da planlama aşamasında<br />

olan diğer baraj projeleri için de geçerli<br />

olduğunu maalesef söyleyecek durumda<br />

değiliz.<br />

Tahribatın Görülmeyen Yüzü:<br />

Arazi Islah Çalışmaları<br />

Barajlar bağlamında göz ardı edilen bir<br />

husus da, sulama kanalları <strong>ve</strong> buna bağlı<br />

olarak gelişin “arazi ıslah” çalışmalarıdır.<br />

Barajın kültür varlıkları üzerindeki görünür<br />

etkisi akarsu boyundaki tanımlı bir ovayla<br />

sınırlıdır. Oysa baraj gölünden alınan su,<br />

kanallar <strong>ve</strong> borularla göl alanı dışında kalan<br />

geniş alüvyonlu ovaların sulanması için<br />

kullanılmaktadır. Akaçlama için gerekli olan<br />

kanalların yapımı, suyun en uygun şekilde<br />

kullanımı için arazinin belli bir eğime göre<br />

düzletilmesi <strong>ve</strong> mekanize tarım, sulama<br />

yapılan ovalarda kültür varlıklarının düzletilmesine<br />

yol açmaktadır. Bu, gözle görünmeyen,<br />

zaman içinde gelişen bir tahribattır.<br />

Bunun en çarpıcı örneği Harran Ovası’dır;<br />

hiçbir barajın gölü içinde kalmadığı halde<br />

Atatürk Barajı’ndan gelen su nedeniyle<br />

ovadaki kültür varlıkları hemen hemen tümüyle<br />

düzleştirilmiş, toprakları <strong>ve</strong> dolayısıyla<br />

Harran Ovası uygarlık tarihinden tümüyle<br />

silinmiş durumdadır.<br />

ma aşamasındayken Kültür <strong>ve</strong> Turizm Bakanlığı’ndan<br />

inşaat alanı içinde arkeolojik<br />

kalıntı olup olmadığı sorulmakta; tescilli<br />

bir yer olmadığı takdirde proje “uygulanabilir”<br />

olarak kabul edilmektedir. Her ne<br />

kadar son yıllarda ÇED uygulaması zorunluluğu<br />

getirilmiş ise de ender birkaç örnek<br />

dışında bunun ciddi olarak yapıldığını söylemek<br />

olası değildir. Sorun, inşaat alanındaki<br />

bir arkeolojik kalıntının bazı kimselerin<br />

“duyarlılığı” ile iş işten geçtikten sonra<br />

çıkmakta <strong>ve</strong> yatırımın engellenmesi gibi<br />

bir çözümsüzlüğü beraberinde getirmektedir.<br />

Genellikle koruma <strong>ve</strong> çağdaşlaşma<br />

arasındaki karşıtlık bu duruma geldiğinde<br />

kaybeden kültür varlığı olmaktadır.<br />

Bu durumun en vahim örneklerinden biri<br />

Zeugma’da yaşanmıştır. Zeugma’nın varlığı<br />

19.yy ortalarından beri bilinmekte; zaman<br />

zaman Kültür <strong>ve</strong> Turizm Bakanlığı’nın<br />

izniyle araştırma <strong>ve</strong> kazılar da yapılmıştır.<br />

Zeugma’yı su altında bırakan Birecik Barajı,<br />

Keban ile birlikte daha 1966 yılında<br />

planlanmıştır. Zeugma’daki arkeolojik<br />

araştırmalar ise baraj kapsamı dışındaki<br />

alanlarda yoğunlaşmıştı. Zeugma tescilli<br />

değildi, bu nedenle ne DSİ ne de Kültür<br />

<strong>ve</strong> Turizm Bakanlığı açısından barajın ya-<br />

Atatürk baraj gölü içinde kalan Samsat Höyüğü; kazı alanı höyüğün üst kısmında görülmekte.<br />

Çevresinde surla çevrili Aşağı Şehir içindeki 52 m. yüksekliğindeki höyük.<br />

itü vakfı dergisi<br />

47


SU DOSYASI<br />

İmamoğlu Höyüğü. Karakaya baraj gölü suları yükselirken.<br />

pılmasında hiçbir sakınca yoktu. Zeugma<br />

olayı, baraj inşaatın başlamasından çok<br />

kısa bir süre önce, bir gazetecinin ortaya<br />

çıkan mozaikleri görmesiyle gündeme<br />

yansımış <strong>ve</strong> bu aşamadan sonra kamuoyunda<br />

bir duyarlılık gelişmiştir (Özdoğan,<br />

2000c). Oysa Zeugma mozaiklerinin Atatürk<br />

Barajı altında kalan Samsatlı ustalar<br />

tarafından yapıldığı bilinmektedir. Samsat’ın<br />

büyük bir kısmı gibi Roma yerleşimi<br />

de hemen hemen hiç belgelenmeden<br />

suyun altında kalmış; hiç kimse de buna<br />

üzülmemiştir. Benzer bir durum Allianoi’de<br />

yaşanmıştır. Bu bağlamda Ilısu Baraj Gölü<br />

altında kalacak olan Hasankeyf’in de yakın<br />

zamanlara kadar tescil edilmediği, dolayısıyla<br />

devlet açısından “yok” sayıldığını da<br />

belirtebiliriz (Ahunbay, 1998). Çağdaş yatırımların<br />

kültür varlıklarını yok etmeden gerçekleşmesi<br />

için her şeyden önce ülkemizin<br />

kültür envanterinin hızla gerçekleşmesi <strong>ve</strong><br />

Atatürk Barajından Harran Ovası’na su getiren tünel.<br />

Valetta Sözleşmesinin gereği olan planlama,<br />

izleme <strong>ve</strong> koruma kavramlarının yasalarımıza<br />

gereği gibi girmesi gerekmektedir.<br />

Sahip olmakla övündüğümüz kültür varlıklarının<br />

gereği olan sorumluluğumuzu ancak<br />

bu şekilde yerine getirebiliriz.<br />

Kaynakça<br />

Ahunbay, Z., 1998, “DünyaKültürMirasıAçısındanHasankeyf<strong>ve</strong>KurtarılmaOlasılıkları”,<br />

Mimarlık<br />

290: 29-34.<br />

Akok, M.,1960, “Augusta ŞehirHarabeleri” V.<br />

TürkTarihKurumuKongresiIX/ 5: 173-182.<br />

Bounni, A., 1979, “Campaign and Exhibition<br />

from the Euphrates in Syria”, D.Freedman (yay.)<br />

Archaeological Reports from the Tabqa Dam<br />

Project-Euphrates Valley, Syria: 1-7. American<br />

Schools of Oriental Research, Cambridge.<br />

Greenberg, R., <strong>ve</strong> A. Keinan, 2009, Israeli Archaeological<br />

Activity in the West Bank 1967-2007. A<br />

Sourcebook. The West Bank and East Jerusalem<br />

Archaeological Database Project. Ostraccon,<br />

Jerusalem.<br />

Habu, J. <strong>ve</strong> C. Fawcett, 1999, “Jomon Archaeology<br />

and the Representation of Japanese Origins”,<br />

Antiquity 73.281: 587-593.<br />

Morçöl, Ç., 2007, “Cumhuriyetin İlk OtuzYılında,<br />

ArşivBelgelerinde, Ankara'daYapılanArkeolojik-<br />

KazıÇalışmaları”, AnadoluMedeniyetleriMüzesi<br />

2006 Yıllığı: 459-498.<br />

Özdoğan, M., 1977, Aşağı Fırat Havzası 1977<br />

Yüzey Araştırmaları. ODTÜ Aşağı Fırat Projesi<br />

Yayınları Seri I, No 2, Ankara.<br />

Özdoğan, M., 2000a, “Cultural Heritage And<br />

Dam Projects in Turkey: An O<strong>ve</strong>rview”,http://<br />

www.adb.org/water/topics/dams/pdf/culture.pdf<br />

Özdoğan, M., 2000b, “Türkiye’de Yok Olan Kültürler<br />

<strong>ve</strong> Baraj Gölleri: Sorunlar <strong>ve</strong> Öneriler”,<br />

GAP Bölgesinde Kültür Varlıklarının Korunması,<br />

Yaşatılması <strong>ve</strong> Tanıtılması Sempozyumu: 71-84.<br />

GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, GAP<br />

Yayınları Kültür Dizisi no. 3, Ankara.<br />

Özdoğan, M., 2000c, “Türkiye’de Baraj Projeleri<br />

<strong>ve</strong> Tarihsel Yerleşme Alanları”, E. Özden (yay.)<br />

Zeugma Yalnız Değil, Türkiye'deBarajlar<strong>ve</strong>KültürelMiras:<br />

86-97. Tarih Vakfı, İstanbul.<br />

Özdoğan, M., 2006, “Keban Projesi <strong>ve</strong> Türkiye'de<br />

Kurtarma Kazıları”, V. Tolun <strong>ve</strong> T. Takaoğlu<br />

(yay.) Sevim Buluç Anı Kitabı: 13-19. Çanakkale<br />

18 Mart Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Çanakkale.<br />

Özdoğan, M., 2010, “Barajların Yok Ederken Kazandırdıkları”,<br />

Aktüel Arkeoloji 17: 20-33.<br />

Özdoğan, M., 2013, “Keban Projesinden Arkeometri<br />

Ünitesi’ne Türk Arkeolojisinde Çağdaşlaşma<br />

Süreci” A.A Akyol <strong>ve</strong> K.Özdemir (yay.) Türkiye’de<br />

Arkeolojinin Ulu Çınarları Prof.Dr. Ay Melek<br />

Özer <strong>ve</strong> Prof.Dr. Şahinde Demirci’ye Armağan:<br />

43-51. Homer Kitabevi, İstanbul.<br />

Stoop, P. vd., 1967, Doomed by the dam. TürkTarihKurumuBasımevi,<br />

Ankara.<br />

Tekeli, İ., 2000, “BüyükProjelerinGeliştirilmesinde<strong>ve</strong>UygulanmasındaTarihBoyutu”,<br />

E. Özden<br />

(yay.) Zeugma YalnızDeğil, Türkiye'deBarajlar<strong>ve</strong>-<br />

KültürelMiras: 170-172. TarihVakfı, İstanbul.<br />

48 itü vakfı dergisi


Tarihi Su Yapıları Açısından<br />

Türkiye’nin Dünyadaki Önemi<br />

Prof. Dr. - Müh. Ünal Öziş<br />

Dokuz Eylül Üni<strong>ve</strong>rsitesi, İzmir<br />

Birçok uygarlığın kesişme<br />

noktasında yer almış olan<br />

Anadolu'da, evrensel bir<br />

kültür mirası niteliğini taşıyan,<br />

son dört bin yılın hemen her<br />

döneminden kalan, bazıları<br />

günümüzde de işlevini sürdüren<br />

pek çok su yapısı, Türkiye'yi<br />

tarihi su yapıları açısından<br />

dünyanın en zengin <strong>ve</strong> ilgi çekici<br />

açıkhava müzelerinden biri<br />

kılmaktadır..<br />

İnsanlar suyun zararından korunmak <strong>ve</strong>/<br />

<strong>ve</strong>ya sudan yararlanmak amacıyla binlerce<br />

yıldan beri çeşitli su yapıları inşa<br />

edegelmişlerdir. En eski su yapıları M.Ö.<br />

III. <strong>ve</strong> II. binyıllarda, özellikle akarsuların<br />

kontroluna <strong>ve</strong> sulamaya yönelik olarak,<br />

Nil, Fırat-Dicle, İndus, Huang-He havzalarında<br />

gerçekleştirilmiştir.<br />

Aradan geçen binlerce yıllık sürede,<br />

dünyanın çeşitli yörelerinde, birçoğunun<br />

yalnızca kalıntıları bulunan, bazıları işlevlerini<br />

günümüzde de sürdüren pek çok su<br />

yapısı, görgül esaslara göre inşa edilegelmiştir.<br />

Bu su yapıları arasında barajlar, kanallar,<br />

kargir mecralar, su kemerleri, tüneller,<br />

akarsuları tünel gibi örten yapılar, çeşitli<br />

türde borular, kent hazneleri, sarnıçlar<br />

gibi yapılar bulunmaktadır.<br />

Tarihi su yapıları açısından, özellikle<br />

Roma İmparatorluğu'nun ivmesiyle, Akdeniz'in<br />

çevresindeki ülkeler ön plana<br />

çıkmıştır. Türkiye gibi bazı ülkeler daha<br />

sonra da bu alanda önemli su yapıları<br />

meydana getirmişlerdir.<br />

Birçok uygarlığın kesişme noktasında<br />

yer almış olan Anadolu'da, evrensel bir<br />

kültür mirası niteliğini taşıyan, son dört bin<br />

yılın hemen her döneminden kalan, bazıları<br />

günümüzde de işlevini sürdüren pek<br />

çok su yapısı, Türkiye'yi tarihi su yapıları<br />

açısından dünyanın en zengin <strong>ve</strong> ilgi çekici<br />

açıkhava müzelerinden biri kılmaktadır.<br />

Hitit <strong>ve</strong> Urartu Dönemleri Su Yapıları<br />

M.Ö.II. binyılın ortalarından, Orta Anadolu’da<br />

Hitit döneminden kalma; Uzunyayla’da<br />

Karakuyu, Beyşehir yakınında<br />

Eflatunpınar, Ilgın yakınında Köylütolu <strong>ve</strong><br />

Yalburt, Boğazkale’de Güneykale, Çorum<br />

yakınında Gölpınar barajları; Konya Ereğlisi<br />

yakınında sulama kanalları; Boğazkale’de<br />

ilginç bir pınar derleme yapısı gibi<br />

su yapıları bulunmaktadır.<br />

21.yüzyıl başında restore edilen Gölpınar<br />

barajı, günümüzde hizmet gören<br />

dünyanın en eski su yapılarından biri niteliğindedir.<br />

M.Ö.I. binyılın ilk yarısından, Doğu<br />

Anadolu’da Urartu döneminden kalma,<br />

Van yöresinde bazı göl ayaklarında <strong>ve</strong> çeşitli<br />

akarsular üstündeki barajlar; Şamram<br />

pınarlarının <strong>ve</strong> Balıklı Göl’ün sularını ileten<br />

kanallar, Van yakınındaki bazı kehrizler,<br />

sarnıçlar gibi su yapıları bulunmaktadır.<br />

M.Ö. 800’den beri, 56 km uzunluğundaki<br />

Şamram kanalı, pek az değişim <strong>ve</strong><br />

Van yöresinde, 56 km uzunluğunda<br />

Şamram kanalı (M.Ö. 800) (Foto: Ü. Öziş).<br />

onarımla, işlevini büyük ölçüde sürdüregelmiştir<br />

(Res.1). Urartu barajlarının birçoğundan<br />

günümüzde de yararlanılmaktadır.<br />

Helenistik Roma, Bizans Dönemleri<br />

Su Yapıları<br />

M.Ö.I. binyılın ikinci yarısı ile M.S. I. binyılın<br />

ilk yarısından, İstanbul, Ege <strong>ve</strong> Akdeniz<br />

bölgelerinde, Helenistik, Roma,<br />

erken Bizans dönemlerinden kalma su<br />

yapıları arasında, uzun mesafeden gelen<br />

suyolları özel önem taşımaktadır.<br />

M.S.4. yüzyılda, Istranca dağlarından<br />

İstanbul’a su ileten 242 km uzunluğundaki<br />

suyolu dünyada antik dönemin en uzun<br />

suyoludur. Foça suyolu da 100 km uzunluğuyla<br />

önem taşımaktadır.<br />

Bergama, İzmir, Efes, Perge, Hierapolis,<br />

Tralleis kentleri de, çoğunluğu M.S.1.-<br />

2. yüzyıllarda inşa edilmiş, birden fazla<br />

önemli suyolundan beslenmiştir. Doğu<br />

Akdeniz’de Limonlu (Lamas) çayından,<br />

üç ayrı suyoluyla üç antik kente (Uzuncaburç,<br />

Olba, Ayaş) su iletilmiştir.<br />

Samsat, Side, Amasya, Alabanda,<br />

Magnesia, Tripolis, Metropolis, Patara <strong>ve</strong><br />

daha birçok antik kent uzun suyollarıyla<br />

beslenmiştir.<br />

Bergama’nın Madradağ suyolundaki<br />

kurşun borulu ters sifon 190 m, İzmir’in<br />

Karapınar suyolundaki taş borulu ters sifon<br />

155 m ile dünyada antik dönemin en<br />

büyük basınca dayanmış olan ters sifonlarıdır.<br />

Aspendos’un ters sifon yatağı su<br />

itü vakfı dergisi<br />

49


SU DOSYASI<br />

kemerleri 1,7 km ile türünün en uzunlarından<br />

biridir.<br />

M.S.4.- 6. yüzyıllarda, kenar uzunlukları<br />

150-250 m mertebesine ulaşan, dönemin<br />

en büyük açık <strong>ve</strong> kapalı sarnıçları<br />

inşa edilmiştir.<br />

Akarsuların üzerini tünel gibi örten<br />

yapıların en ilginç örnekleri Bergama’da,<br />

Nysa’da, Selçuk yakınında Acarlar’da<br />

olup, Bergama çayını örten ikiz yapı herbiri<br />

9 m genişlik <strong>ve</strong> 7,5 m yükseklikle dünyada<br />

antik dönemin en büyüğüdür.<br />

Suyollarında yer alan çeşitli tünellerin<br />

ötesinde, Antakya yakınında Çevlik,<br />

Kalkan yakınında Bezirgan tünelleri çok<br />

ilginç olup, Çevlik tüneli 6-7 m mertebesindeki<br />

yükseklik <strong>ve</strong> genişliği ile o dönem<br />

dünyadaki en büyük kesitlerden birine sahip<br />

olmuştur (Res.2).<br />

Dünyada ilk su çarkının M.S.4. yüzyılda<br />

Cabeira’da (Niksar) inşa edilmiş olduğu<br />

ifade edilmektedir.<br />

Roma <strong>ve</strong> erken Bizans dönemlerinde,<br />

en yükseği 16 m olan, Çevlik, Örükaya,<br />

Çavdarhisar, Böget, Dara gibi bazı barajlar<br />

da inşa edilmiştir.<br />

Hatay yöresinde, 6.3 m genişliğinde, 5.8 m.<br />

yüksekliğinde Çevlik su tüneli girişi<br />

(M.S.2.Yüzyıl) (Foto: Ü.Öziş).<br />

Selçuklu <strong>ve</strong> Osmanlı Dönemleri<br />

Su Yapıları<br />

M.S. 11. ila 13. yüzyıllarda, Orta <strong>ve</strong> Doğu<br />

Anadolu’da Selçuklu döneminde birçok<br />

baraj inşa edilmiş olmakla birlikte, harap<br />

oldukları, Altınapa <strong>ve</strong> Sille gibi çağdaş<br />

baraj haznelerinde kaldıkları ifade edilmektedir.<br />

Kökeninin Urartu’lara dayandığı<br />

söylenen, Van yakınındaki Faruk Bendi’nin<br />

esasında Selçuklu döneminde inşa<br />

edilmiş olması en kuv<strong>ve</strong>tli olasılıktır.<br />

Konya’da Sahip Ata kanalı, ovanın güneyindeki<br />

bazı sulama kanalları, Şanlıurfa’nın<br />

bazı suyolları Selçuklu döneminden<br />

kalmadır.<br />

Çermik’te 12. yüzyılda inşa edilmiş<br />

olan taşköprünün, sol sahilde asimetrik<br />

konumdaki yan açıklığından geçip, bir su<br />

değirmenini besleyen kanal da en az aynı<br />

yaşta olmalıdır.<br />

Adını Cizre’den alan El Cezeri’nin hidromekanik<br />

aygıtlarla ilgili ünlü kitabının da<br />

12.yüzyılda yazılmış olduğu unutulmamalıdır.<br />

M.S. 14. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına<br />

uzanan sürede, Osmanlı döneminde,<br />

başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin<br />

çeşitli yerlerinde önemli su yapıları inşa<br />

edilmiştir.<br />

Halkalı yöresi sularını İstanbul’a iletmek<br />

üzere, 1450’lerden 1750’lere değin,<br />

50 itü vakfı dergisi<br />

toplam uzunluğu 500 km’yi bulan 16 suyolu<br />

inşa edilmiştir. Bunların en önemlisi<br />

Sinan’ın 1550’lerdeki Süleymaniye suyolu<br />

olup, 1920’lere kadar hizmet görmüştür.<br />

Edirne’ye su ileten, günümüzde de<br />

büyük bölümü çalışan, toplam 50 km<br />

uzunluğundaki Taşlımüsellim suyolu da<br />

Sinan’ın başka bir önemli yapısıdır.<br />

Osmanlı dönemi suyollarının en önde<br />

geleni, Sinan’ın 1560’larda inşa ettiği,<br />

günümüzde de büyük bölümü çalışan,<br />

toplam 55 km uzunluğundaki Kırkçeşme<br />

suyoludur.<br />

Bu suyolunun üstünden geçtiği üç düzine<br />

kadar su kemerinin en görkemlileri<br />

35 m yüksekliğindeki Mağlova (Res.3) <strong>ve</strong><br />

Eğri, 710 m uzunluğundaki Uzun, 32 m<br />

yüksekliğindeki Güzelce kemerleridir.<br />

Büyük mühendis <strong>ve</strong> mimar Sinan’ın bu<br />

üç suyolu, Roma döneminden sonra, 20.<br />

yüzyıla kadar dünyada inşa edilmiş en<br />

önemli su iletim yapılarındandır.


İstanbul’da Kırkçeşme suyolunda, 35 m.<br />

yüksekliğinde Mağlova su kemeri (1564)<br />

(Foto: Ü.Öziş).<br />

İstanbul’un Üsküdar, Taksim, Kilyos<br />

gibi diğer suyolları, Şanlıurfa, Bursa, Çorum,<br />

İzmit su getirme sistemleri de ilginç<br />

başka örneklerdir.<br />

1620 ila 1839 arasında, Kırkçeşme<br />

suyolu dört (Topuz, Büyük, Ayvat, Kirazlı),<br />

Taksim suyolu üç (Topuzlu, Valide, Yeni)<br />

kargir barajla takviye edilmiştir. Belgrat ormanlarındaki<br />

bu yedi baraj, dönemlerinin<br />

çok ilginç örneklerinden olup, günümüzde<br />

de işlevini sürdürmektedir.<br />

19. yüzyılda İstanbul’da Şamlar <strong>ve</strong><br />

Elmalı I, Karasu’da Maden barajları inşa<br />

edilmiş; İzmir körfezinin dolmaması için<br />

Gediz yatağı çevrilmiş; Malatya’da Sürgü<br />

sulamasına başlanmıştır.<br />

20. yüzyıl başlarında, Türkiye’de ilk<br />

kez elektrik Tarsus’taki hidroelektrik santralda<br />

üretilmiş; Beyşehir bağlaması <strong>ve</strong><br />

Çumra sulaması inşa edilmiştir.<br />

Sonuç<br />

Türkiye, dört bin yıllık tarihinin her döneminden<br />

kalan, bazıları yüzlerce, hatta binlerce<br />

yıldır işlevini sürdüren, baraj, kanal,<br />

kargir mecra, su kemeri, tünel, akarsuyu<br />

tünel gibi örten yapı, farklı türde boru,<br />

Akarsuların üzerini tünel gibi<br />

örten yapıların en ilginç örnekleri<br />

Bergama’da, Nysa’da, Selçuk<br />

yakınında Acarlar’da olup,<br />

Bergama çayını örten ikiz yapı<br />

her biri 9 m genişlik <strong>ve</strong> 7,5 m<br />

yükseklikle dünyada antik dönemin<br />

en büyüğüdür.<br />

kent haznesi, sarnıç gibi tarihi su yapıları<br />

bakımından, dünyanın en önde gelen<br />

açıkhava müzelerinden biri niteliğindedir.<br />

Kaynakça<br />

- (Başka kaynaklar için bu yayınların kaynakça<br />

listelerine bakılması önerilir)<br />

- ÖZİŞ, Ü. (1994): "Su mühendisliği tarihi<br />

açısından Türkiye'deki eski su yapıları". Ankara,<br />

Devlet Su İşleri.<br />

- ÖZİŞ, Ü. (1995): "Çağlar boyunca Anadolu'da<br />

su mühendisliği". İstanbul, İnşaat Mühendisleri<br />

Odası İstanbul Şubesi.<br />

- ÖZİŞ, Ü. (1996): Historical water schemes in<br />

Turkey. "Water Resources De<strong>ve</strong>lopment",<br />

3, 347-383.<br />

- ÖZİŞ, Ü. (1998): Wasserbauten im Laufe<br />

von 4000 Jahren in der Türkei. İstanbul, Renk<br />

Ajans, "In Memoriam - Prof.Dr. Kazım Çeçen -<br />

Anma Kitabı - Gedenkschrift" (ed.: A. Terzioğlu;<br />

M. Bayazıt), 137-150.<br />

- ÖZİŞ, Ü.; ARISOY, Y.; ALKAN, A.; ÖZDEMİR,<br />

Y. (2007): "Brücken und Wasserbauten aus<br />

seldschukischer und osmanischer Zeit in der<br />

Türkei". Zürich, Spur.<br />

- ÖZİŞ, Ü.; BAYKAN, O.; ATALAY, A.; ARISOY, Y.;<br />

ALKAN, A.; ÖZDEMİR, Y. (2009): "Water<br />

bridging civilizations through four millenia<br />

in Turkey". Ankara, State Hydraulic Works –<br />

İstanbul, 5th World Water Forum .<br />

- ÖZİŞ, Ü.; BAYKAN, O.; ATALAY, A.; ARISOY, Y.;<br />

ALKAN, A.; ÖZDEMİR, Y. (2012): Water works<br />

of four millenia in Turkey. İstanbul, International<br />

Water Association, "3rd IWA Specialized<br />

conference on water and wastewater<br />

technologies in ancient civilizations", 164-171.<br />

- ÖZİŞ, Ü.; BAYKAN, O.; ATALAY, A.; ARISOY,<br />

Y.; ALKAN, A.; ÖZDEMİR, Y. (2014):<br />

Historische Wasserbauten in der Türkei.<br />

“Wasserwirtschaft”, 7/8, 83-86.<br />

- ÖZİŞ, Ü. (2015): Water works through<br />

four millenia in Turkey. İstanbul, European<br />

Water Resources Association, “9th World<br />

Congress, Proceedings”, Keynote Paper 4 &<br />

“Environmental Processes”, 2 (3), 559-573.<br />

itü vakfı dergisi<br />

51


SU DOSYASI<br />

Tarihçe<br />

Uzay Teknolojileri <strong>ve</strong> Yüzey Arkeolojisi Entegrasyonu ile<br />

Eski İstanbul’un Roma <strong>ve</strong><br />

Bizans Su İkmal Hattının<br />

Araştırılması<br />

Prof. Dr. Derya Maktav<br />

İTÜ İnşaat Fakültesi<br />

Geomatik Mühendisliği Bölümü<br />

Vize’den İstanbul’a su taşıyan, eski Roma’nın en uzun su<br />

ikmal hattı ulusal <strong>ve</strong> uluslararası düzeyde çok önemli bir kültür<br />

varlığıdır. Bu çalışmada uzay teknolojileri <strong>ve</strong> yüzey arkeolojisi<br />

yöntemleri birlikte kullanılarak hat, diğer taşıyıcı hatlarla<br />

birlikte bir bütünlük içerisinde görselleştirilerek web tabanlı<br />

bir CBS ortamında ortaya konmuş <strong>ve</strong> hattın yaklaşık 450 km<br />

olduğu belirlenmiştir. Sistem bugüne kadar ormanlar tarafından<br />

korunmuştur, ancak son zamanlardaki yapılaşmalar sonucu<br />

yavaş yavaş yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı uydu<br />

görüntülerinden de saptanmıştır. Bu mühendislik harikası yapıtlar,<br />

Trakya’da çok geniş bir bölgede yer almaktadır <strong>ve</strong> buralarda<br />

gündeme gelebilecek her türlü inşaat <strong>ve</strong> yapılaşmada bu kültür<br />

varlığının zarar görmemesi için önlem alınmalıdır…<br />

Çeşitli kaynaklara göre İstanbul’un kuruluş<br />

efsanelerinden en yaygın olanı,<br />

İstanbul’un (Byzantion), Yunanistan’daki<br />

Megara kentinden gelen göçmenler<br />

tarafından MÖ VII. yüzyılda kurulduğudur.<br />

Rodos’tan gelen Dorlar’ın istilalarından kaçan<br />

Megaralıların bir kolu MÖ 680’de bölgeye<br />

gelerek Khalkedon’a (Kadıköy, körler kenti)<br />

yerleşmiştir. MÖ 660’da ikinci bir Megara<br />

kolu, Byzas adlı başkanlarının önderliğinde<br />

bugünkü Sarayburnu civarına yerleşmiş <strong>ve</strong><br />

buraya Byzantium adını <strong>ve</strong>rmiştir. Coğrafi<br />

konumu <strong>ve</strong> stratejik önemi nedeniyle kent sık<br />

sık istilalara uğramıştır. MÖ 74’de Roma İmparatorluğu’na<br />

bağlanmış <strong>ve</strong> 330’da Roma<br />

imparatoru 1. Konstantin (Büyük Konstantin)<br />

tarafından Roma İmparatorluğu’nun başkenti<br />

ilan edilmiştir. 395’de imparatorluk Doğu (Bizans)<br />

<strong>ve</strong> Batı olarak ayrılana kadar başkent<br />

olarak kalmıştır. Kent daha sonra gene birçok<br />

istilalara uğramış <strong>ve</strong> Batı 476’da yıkılmış<br />

Doğu ise 1453’de Türklerin eline geçmiştir.<br />

Her ne kadar günümüzde Roma <strong>ve</strong> Bizans<br />

dönemlerine ait kalıntılar mevcut ise<br />

de çoğu kaybolmuş <strong>ve</strong>ya günümüzdeki İstanbul’un<br />

toprakları altında kalmıştır. Örneğin<br />

Ortaçağ’a ait günümüze kadar gelebilmiş en<br />

önemli Bizans anıt eserlerinden biri İstanbul<br />

Saraçhane’deki Bozdoğan (Valens) Kemeri’dir.<br />

378 yılında yapımı tamamlanan bu kemer,<br />

aslında çok daha büyük bir hidrolik sistemin<br />

bileşenlerinden sadece bir tanesidir.<br />

Ayrıca, Trakya’daki doğal su kaynaklarından<br />

kente su sağlayan büyük <strong>ve</strong> kompleks bir<br />

sistemin en belirgin elemanı olup bir mühendislik<br />

harikasıdır. Bu sistem eski Roma’ya ait<br />

bilinen en uzun su ikmal hattı olarak tarihin<br />

en büyük hidrolik mühendisliği yapıtlarından<br />

biridir.<br />

Su Hattının Konumu<br />

Bu su ikmal hattı, Trakya’da Kırklareli’nin Vize<br />

ilçesinin batısında, Soğucak <strong>ve</strong> Değirmendere<br />

mevkiinden başlamaktadır. Deniz seviyesinden<br />

yüksekliği 240 m civarında olan bu<br />

bölgede bol miktarda su kaynakları bulunmaktadır.<br />

Burada görülen ilk galeri izleri Vize<br />

ilçesi yönüne doğru devam etmekte, daha<br />

sonra Çakıllı, Ayvacık, Kavacık, Saray, Binkılıç,<br />

Aydınlar, Karamandere, Çiftlikköy, Kalfaköy,<br />

Dağyenice, Tayakadın <strong>ve</strong> Arnavutköy<br />

yerleşimleri civarından geçen su hattı Alibeyköy<br />

yakınlarına kadar izlenebilmektedir. Su<br />

ikmal hattının topoğrafik eğimi başlangıçtan<br />

itibaren 0.0006-0.0007'dir.<br />

52 itü vakfı dergisi


Projenin Başlangıcı<br />

1990'lı yıllarda İTÜ Hidrolik Anabilim Dalı öğretim<br />

üyesi merhum Prof. Dr. Kazım Çeçen<br />

hocamız, arkeolog Celal Kolay ile birlikte bölgede<br />

yoğun araştırmalar yapmış <strong>ve</strong> 242 km<br />

uzunluğundaki bu su ikmal sisteminin bölgedeki<br />

varlığını ortaya koymuştur. Ayrıca daha<br />

eskiye dayanan, Dirimtekin’in de konuyla ilgili<br />

çalışmaları bulunmaktadır. Daha sonra, arkeolog<br />

Prof. Dr. James Crow, bu bölgede bu<br />

hattın daha net bir biçimde belirlenebilmesi<br />

<strong>ve</strong> sistemin daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla<br />

yaklaşık 15 yıl arkeolojik çalışmalar yapmış,<br />

Çatalca’nın Danamandıra yöresinden başlayan<br />

<strong>ve</strong> ilk bulunan isale hattına paralel bir<br />

yol izleyen ikinci bir hattın varlığını saptamış,<br />

böylece toplam uzunluğu yaklaşık 350 km’yi<br />

bulan iki ikmal hattı olduğu anlaşılmıştır. Kendisiyle<br />

2006’da biraraya gelerek uzaktan algılama<br />

<strong>ve</strong> CBS yöntemlerinin yüzey arkeolojisi<br />

yöntemleriyle entegre edilerek daha bilimsel<br />

araştırmalar yapılabileceğine <strong>ve</strong> daha net <strong>ve</strong><br />

güncel sonuçlar elde edebileceğimize karar<br />

<strong>ve</strong>rdik <strong>ve</strong> birlikte TÜBİTAK’ın desteklediği çok<br />

disiplinli bir araştırma projesine başladık. Bu<br />

teknik proje her ne kadar 2010’da tamamlandı<br />

ise de, ben bu projenin ancak geniş kapsamlı<br />

bir yönetim planı oluşturulması halinde anlam<br />

kazanacağını <strong>ve</strong> böylece ulusal <strong>ve</strong> uluslararası<br />

platformlarda çok önemli yaygın etkisi<br />

olacağını düşünüyorum. Ancak ne yazık ki bu<br />

konuda girişimlerimiz şu ana kadar sonuçsuz<br />

kaldı, şimdi ilgili kurumlar konunun önemini biraz<br />

anladılar gibi, temaslarımız sürüyor.<br />

lerden de yararlanabilmek için LANDSAT VE<br />

SPOT <strong>ve</strong>rilerini de kullandık. Daha sonra, bu<br />

uydu görüntüleri üzerine, arazide belirleyebildiğimiz<br />

galeriler, kanallar <strong>ve</strong> su kemerleri gibi<br />

yapılara ait ölçtüğümüz GPS koordinatlarını,<br />

daha önceki yıllarda ölçülmüş olanları da bizimkilerle<br />

entegre ederek dijital olarak işledik<br />

<strong>ve</strong> böylece sistemi bir bütün olarak oluşturduk.<br />

Ayrıca hattın geçtiği bölgede <strong>ve</strong> etki çevresinde<br />

arazi örtüsü, arazi kullanımı sınıflandırması<br />

da yaptık. Çünkü su hattı geçiyor, ama<br />

Projenin Konusu Hakkında Teknik Bilgi<br />

Bu projede, Trakya’da Kırklareli’nin Vize ilçesinden<br />

başlayıp İstanbul’a kadar uzanan,<br />

Romalılar zamanında inşasına başlanan<br />

mühendislik harikası bir su ikmal hattı araştırılmaktadır.<br />

Sistem, herhangi bir pompalama<br />

sistemi olmaksızın, sadece arazi eğimi esas<br />

alınarak oluşturulmuştur. Bu hattın uzunluğu,<br />

her ne kadar daha önce yapılan çalışmalarda<br />

yaklaşık 250 km olarak ifade ediliyorsa<br />

da, uzay teknolojilerinden de (GPS, uzaktan<br />

algılama uydu <strong>ve</strong>rileri <strong>ve</strong> yöntemleri, vb.) yararlanılarak<br />

yapılan çalışmamızda, hattın, diğer<br />

taşıyıcı hatlarla birlikte yaklaşık 450 km’yi<br />

bulduğu anlaşılmıştır ki, bu da yeni <strong>ve</strong> önemli<br />

bir sonuçtur.<br />

Bu çalışmada, öncelikle, hattın bulunduğu<br />

Trakya’daki geniş bölgenin farklı zamanlara ait<br />

IKONOS, QUICKBIRD gibi yüksek mekânsal<br />

çözünürlüklü uydu görüntülerinden yararlandık.<br />

Ayrıca bölgedeki arazi örtüsü, arazi kullanımı<br />

analizi amacıyla farklı spektral özelliknereden<br />

<strong>ve</strong> nasıl geçiyor? Çevresinde bugün<br />

ne tür yapılar var? Hat için riskler nelerdir<br />

(tarım alanı olabilir, yol olabilir, ormanlık alan<br />

olabilir, yerleşim alanı olabilir, inşaat alanı <strong>ve</strong>ya<br />

madencilik alanları olabilir, vb.)? Bu amaçla<br />

dijital görüntü işleme tekniklerinden kontrollü<br />

<strong>ve</strong> kontrolsüz sınıflandırma tekniklerini kullandık.<br />

Buna ek olarak, farklı tarihli uydu <strong>ve</strong>rileri<br />

kullanarak hattı içeren bölgedeki arazi örtüsü<br />

<strong>ve</strong> arazi kullanımının zaman içinde nasıl değiştiğini<br />

(change detection) analiz edebildik.<br />

itü vakfı dergisi<br />

53


SU DOSYASI<br />

ni oluşturduğumuzda, bölgenin hat ile birlikte<br />

görselleştirilmesi sağlanmış oldu. Böylece,<br />

çalışmamızda geomatik mühendisliğinde yer<br />

alan güncel teknolojilerin yüzey arkeolojisine<br />

başarıyla uygulanması sağlanmış oldu.<br />

Su Hattının Fiziksel Özellikleri<br />

Geniş bölgede uydu görüntüleri yardımıyla<br />

bölge topoğrafyasına bakıldığında, sistemin<br />

topoğrafya ile uyumlu olduğu görülmektedir.<br />

Hat, bir vadiye ulaştığında, ya eğime göre<br />

tepelerin etrafından dolaşmakta, ya da bir su<br />

kemeri ile karşıya bağlanmaktadır. Sistemi ya<br />

topoğrafyaya çok iyi uyduracak şekilde inşa<br />

edeceksiniz, ya da 450 km boyunca belirli<br />

eğimleri koruyacaksınız. Çok uzun bir hat<br />

söz konusu… Yol inşaatı olsa yokuş aşağı<br />

<strong>ve</strong>ya yokuş yukarı belli eğimlerde götürebilirsiniz,<br />

ama pompalama sisteminin olmadığı bir<br />

yerde suyu yukarı doğru çıkaramazsınız. Bu<br />

nedenle sistem çok sayıda galerilerden, açık<br />

kanallardan <strong>ve</strong> kemerlerden oluşuyor. Çok<br />

farklı yapılar var, kimisi toprak altında kalmış,<br />

kimisi kısmen yıkılmış, kimisi korunmuş. Saraçhane’deki<br />

1 km uzunluğundaki <strong>ve</strong> iki kattan<br />

oluşan Valens su kemeri işte bu sistemin<br />

bir bileşeni. Tünel şeklinde galeriler var, içinde<br />

rahatça elinizi kolunuzu sallayarak yürüyebilirsiniz.<br />

Bu yapıların bir kısmını <strong>ve</strong> bulundukları<br />

hatları uydu görüntülerinden belirledik, toprak<br />

altındaki bazı elemanları da gene uydu<br />

görüntülerinden bitki örtüsü analizleri ile belirledik<br />

<strong>ve</strong> gerektiğinde de yersel çalışmalarla<br />

doğrulama çalışmaları yaptık.<br />

Bizim projeye başladığımız dönemden önceki<br />

dönemlere ait arşiv uydu görüntülerini (onları<br />

da sınıflandırarak), yani 15-20 sene öncesinin<br />

uydu görüntülerini 2009-2010 yıllarına ait sınıflandırılmış<br />

uydu görüntüleri ile dijital ortamda<br />

karşılaştırdığımızda, yani değişim analizi<br />

yaptığımızda, hattın geçtiği bölgelerdeki arazi<br />

örtüsü arazi kullanımı değişimlerini net bir<br />

biçimde belirledik. Örneğin sık bitki örtüsüyle<br />

kaplı bir bölge var <strong>ve</strong> oradan bu su hattı geçiyor;<br />

gördük ki yaklaşık on yıl içinde bu bölge<br />

kömür yatağına dönüşmüş, hattın etrafı da<br />

kömür işletmeleriyle çevrilmiş. Oradaki antik<br />

yapı zarar görmüş demek az... Tamamen yok<br />

olmuş. Daha önceki çalışmalarda bölgeyi çıplak<br />

gözle de görmüş olan ekip arkadaşlarımız,<br />

değişimi hayretle <strong>ve</strong> üzülerek gördü. Çok kısa<br />

sürede gerçekleşen olumsuz yapısal değişimler<br />

söz konusu, bu nedenle bir an önce su<br />

54 itü vakfı dergisi<br />

İlginç Olaylar<br />

Ben İstanbul’luyum <strong>ve</strong> Çatalca’ya da piknik<br />

amaçlı birçok kez gitmiştim. Ancak, Çatalca<br />

bölgesinin bu kadar sık ormanlarla kaplı<br />

olduğunu doğrusu bilmiyordum. Nitekim<br />

araçlarımız defalarca çamura saplandı <strong>ve</strong> bir<br />

kaç kez de ormanda kaybolma tehlikesi geçirdik.<br />

Yöreyi iyi bilen lokal rehberlerimiz olmasa<br />

<strong>ve</strong> bize baltalarla yol açmasalar ormanda<br />

ilerlememiz pek mümkün olamazdı. İşte bu<br />

noktada uydu <strong>ve</strong>rileri <strong>ve</strong> uzaktan algılama<br />

yöntemlerinin kullanımının ne kadar önemli<br />

<strong>ve</strong> yararlı olduğu da açık <strong>ve</strong> net bir biçimde<br />

ortaya çıkıyor. Arazi çalışmalarımız sırasında<br />

keneler tarafından da ısırıldık. Özellikle Kırım<br />

Kongo zehirli kenelerinin medyada sık sık yer<br />

aldığı dönemlere denk geldiği için oldukça sıkıntılı<br />

günler geçirdik. Bir de defineciler konusu<br />

var… Bunlar kültür miraslarımız için büyük<br />

tehlike. Onlarla da birkaç kez karşılaştık, balık<br />

tutmaya gittiklerini (!) söylediler. Maalesef bu<br />

konuda önlemlerin yeterli olmadığını düşünühattının<br />

tam olarak ortaya çıkarılması <strong>ve</strong> çevrede<br />

gerekli önlemlerin alınması gerekiyor ki,<br />

bu değerli kültür mirasımız korunabilsin. Ayrıca<br />

el GPS’leri ile de ölçümler yaptık, 3D-CBS<br />

<strong>ve</strong> web tabanlı CBS hazırladık. Bilinen <strong>ve</strong> yeni<br />

bulduğumuz yapıtların dijital kamera ile yüksek<br />

çözünürlüklü görüntülerini aldık <strong>ve</strong> bunları<br />

da CBS içine aktardık. Uydu görüntüsündeki<br />

hat üzerinde GPS ile belirlediğimiz herhangi<br />

bir noktaya tıkladığımızda bu noktaya girilen<br />

tüm bilgilerin (örn. arkeolojik bilgiler, haritalar,<br />

ortofotolar, GPS değerleri, metinler, vb.) <strong>ve</strong><br />

yapıların dijital fotoğraflarının ekranda görselleştirilmesi<br />

sağlandı. Dijital arazi modelinin<br />

oluşturulmasında 1:25000 ölçekli dijital HGK<br />

topoğrafik haritalarından <strong>ve</strong> SRTM uydu <strong>ve</strong>rilerinden<br />

yararlandık. Ölçtüğümüz tüm <strong>ve</strong>rileri<br />

bir CBS kapsamında çok disiplinli bir anlayışla<br />

analiz ettik. Daha sonra dijital arazi modelleri-


yorum. Bu da apayrı, üstünde düşünülmesi<br />

gereken önemli bir konu.<br />

Proje Ekibi<br />

Projede aktif olarak çalışan çok disiplinli bir<br />

ekip oluşturuldu. Yüzey arkeolojisi çalışmalarını<br />

Edinburgh Üni<strong>ve</strong>rsitesi Arkeoloji Bölüm<br />

Başkanı Prof. Dr. James Crow <strong>ve</strong> İTÜ’den,<br />

aynı zamanda 1990’lı yıllarda Prof. Dr. Kazım<br />

Çeçen ile birlikte çalışan arkeolog Celal Kolay<br />

birlikte yürüttü. Uzaktan algılama <strong>ve</strong> CBS<br />

çalışmalarının yürütücülüğünü Prof. Dr. Derya<br />

Maktav yaptı; hidrolik çalışmalarını Hidrolik<br />

Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr.<br />

Beyhan Yeğen <strong>ve</strong> Prof.Dr. Bihrat<br />

Önöz birlikte yürüttü. Ayrıca İTÜ<br />

Makine Fakültesi’nden Prof. Dr<br />

Haluk Karadoğan <strong>ve</strong> Doç. Dr.<br />

Murat Çakan görev yaptı. Projede<br />

6 bursiyer öğrenci çalıştı.<br />

Sonuç<br />

Vize’den İstanbul'a su taşıyan,<br />

eski Roma’nın en uzun su ikmal<br />

hattı, ulusal <strong>ve</strong> uluslararası<br />

düzeyde çok önemli bir kültür varlığıdır.<br />

Bu çalışmada uzay teknolojileri <strong>ve</strong> yüzey arkeolojisi<br />

yöntemleri birlikte kullanılarak hat,<br />

diğer taşıyıcı hatlarla birlikte bir bütünlük içerisinde<br />

görselleştirilerek web tabanlı bir CBS<br />

ortamında ortaya konmuş <strong>ve</strong> hattın yaklaşık<br />

450 km olduğu belirlenmiştir. Sistem bugüne<br />

kadar ormanlar tarafından korunmuş, ancak<br />

son zamanlardaki yapılaşmalar sonucu yavaş<br />

yavaş yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı<br />

uydu görüntülerinden de saptanmıştır. Bu<br />

mühendislik harikası yapıtlar Trakya’da çok<br />

geniş bir bölgede yer almaktadır <strong>ve</strong> buralarda<br />

gündeme gelebilecek her türlü inşaat <strong>ve</strong> yapılaşmada<br />

bu kültür varlığının zarar görmemesi<br />

için önlem alınmalıdır.<br />

riz. Projemizi Prof. Dr James Crow <strong>ve</strong> Prof.<br />

Dr. Derya Maktav kuratörlüğünde ‘Bir Başkentin<br />

Su Yolları’ başlığı ile İstanbul Beyoğlu<br />

Anamed binasında Kasım 2012-Ocak 2013<br />

tarihleri arasında sergileyen Koç Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

Anadolu Medeniyetleri Araştırma<br />

Merkezi (AnaMed)’ne<br />

teşekkür ederiz. Bu arada,<br />

bizlere mail atarak arazi çalışmalarına<br />

tüm öğrencileri ile<br />

birlikte katılarak bize yardımcı<br />

olmak isteyen Çatalca’daki ilkokul<br />

öğretmenine de özellikle<br />

teşekkür ederiz. Son olarak da,<br />

bu çok değerli kültür mirasımızı<br />

saklayan <strong>ve</strong> böylece koruyan<br />

Trakya’daki ormanlarımıza teşekkür<br />

ediyoruz, zira eğer onlar<br />

olmasaydı bu muhteşem kültür mirasımız çoktan<br />

yok olup gitmiş olacaktı.<br />

Kaynaklar<br />

1. Çeçen,K., Roma suyollarının en uzunu, TSKB,<br />

İstanbul, 1996.<br />

2. Çeçen,K., İstanbul’un Osmanlı dönemi su yolları,<br />

İSKİ, İstanbul, 1999.<br />

3. Maktav,D., Use of remote sensing and GIS for<br />

surface archaeology: water supply system of Me-<br />

Teşekkür<br />

Projeyi destekleyen TÜBİTAK’a teşekkür ederiz.<br />

Arazi çalışmalarımız sırasında bize büyük<br />

destek sağlayan yöre halkına teşekkür ededieval<br />

Constantinople/Istanbul, Swedish Research<br />

Institute in Istanbul, Urban Mind Workshop, Istanbul,<br />

Turkey, 2-6 No<strong>ve</strong>mber 2008 (invited seminar).<br />

4. Maktav,D., Remote sensing and GIS on the Water<br />

Supply of Byzantine Constantinople and the Anastasian<br />

Wall, The Uni<strong>ve</strong>rsity of Edinburgh, School of<br />

History, Classics and Archaeology, Edinburgh, UK,<br />

7-14 March 2009 (invited seminar).<br />

5. Maktav,D.; Crow, J.; Kolay,C., Yeğen,B.; Onoz,B.;<br />

Sunar,F.; Coskun,G.; Karadoğan,H.; Çakan,M.;<br />

Akar,I.; Uysal,C.; Güçlüer,D.; Geze,B.; Ince,G., Integration<br />

of remote sensing and GIS for archaeological<br />

in<strong>ve</strong>stigations, 29.EARSeL Symposium, Imagine<br />

Europe, DOI: 10.3233/978-1-60750-494-8-261;<br />

ISBN: 978-1-60750-493-1 (print), 978-1-60750-<br />

494-8 (online), Chania, Crete, Greece, 15-18 June,<br />

2009.<br />

6. Maktav,D.,Crow,J.,Kolay,C.,Yeğen,B.,Önöz,B.,Sunar,F.,Coşkun,G.,Karadoğan,H.,Çakan,M.,Akar,I.,<br />

Uysal,C.,Güçlüer,D., Geze,B.,Ince,G., 2009, Integration<br />

of remote sensing and GIS for archaeological in<strong>ve</strong>stigations,<br />

International Journal of Remote Sensing,<br />

Vol: 30, Nr: 7, pp. 1661-1674, 2009.<br />

7. Maktav, D., Application of remote sensing for<br />

research on the water supply of Medieval Constantinople<br />

(Istanbul), Presentation Series of the<br />

Geo-Spatial Technologies, GEO-Kolloquium, Organized<br />

in cooperation by the Institute of Geography<br />

and Regional Sciences at KFU, the Institute<br />

for Remote Sensing/Photogrammetry and Geoinformation<br />

at Graz Uni<strong>ve</strong>rsity of Technology and the<br />

Austrian Society of Sur<strong>ve</strong>ying and Geoinformation,<br />

Graz, Austria, January 2010 (invited seminar).<br />

8. Uysal,C., İnce,G.; Akar,I., Maktav,D., ,Crow,J.,<br />

The determination and comparison of hydrological<br />

properties of catchment basins from topographic<br />

maps, DTM, ALOS/PRISM, and SRTM DEMs. A<br />

case of part of Roman water supply system, 30.<br />

EARSeL Symposium, pp.447-456, proceedings:<br />

CD (ISBN 978-3-00-033435-1), UNESCO, Paris,<br />

France, 31 May-3 June 2010.<br />

9. Maktav,D., Eski İstanbul’un can damarı su yolları<br />

uzaktan algılama, CBS <strong>ve</strong> yüzey arkeolojsi entegrasyonu<br />

ile netleşti, XYZ Dergi, Ağustos 2011.<br />

Email: maktavd@itu.edu.tr<br />

http//web.itu.edu.tr/maktavd<br />

itü vakfı dergisi<br />

55


SU DOSYASI<br />

Atatürk Barajı<br />

Mühendislik, Ekonomik <strong>ve</strong> Sosyal Boyutlarıyla:<br />

Bir Kalkınma Projesi Olarak GAP<br />

Prof. Dr. Doğan Altınbilek<br />

ODTÜ Öğretim Üyesi,<br />

Eski DSİ Genel Müdürü<br />

56 itü vakfı dergisi<br />

GAP, Güneydoğu<br />

Anadolu’da halkın gelir<br />

düzeyini, hayat standardını,<br />

kırsal alandaki üretimi<br />

<strong>ve</strong> istihdamı artırarak,<br />

ülkemizin sosyal istikrar<br />

<strong>ve</strong> ekonomik büyüme gibi<br />

kalkınma hedeflerine katkıda<br />

bulunmayı amaçlamaktadır.<br />

9. Cumhurbaşkanı Süleyman<br />

Demirel’in ifadesiyle GAP,<br />

“Türkiye Cumhuriyeti’nin en<br />

büyük eseridir” <strong>ve</strong> ‘Altın çağın<br />

habercisi’dir…<br />

GAP’ın Amacı <strong>ve</strong> Tarihçesi<br />

Güneydoğu Anadolu Projesi GAP, odağına<br />

insanların refahını <strong>ve</strong> mutluluğunu<br />

alan <strong>ve</strong> bölgeler arası gelişmişlik<br />

farkını azaltmayı hedefliyen bir kalkınma projesidir.<br />

GAP, Fırat <strong>ve</strong> Dicle Nehirleri üzerinde<br />

yapılacak 22 baraj <strong>ve</strong> 19 Hidroelektrik santral<br />

ile sulama tesislerinin yanısıra kentsel, kırsal,<br />

tarımsal altyapı, sanayi, eğitim, ulaştırma,<br />

sağlık, konut, turizm <strong>ve</strong> diğer sektörleri içeren<br />

çok sektörlü, entegre <strong>ve</strong> sürdürülebilir bir bölgesel<br />

kalkınma projesidir. GAP, Güneydoğu<br />

Anadolu’da halkın gelir düzeyini, hayat standardını,<br />

kırsal alandaki üretimi <strong>ve</strong> istihdamı<br />

artırarak, ülkemizin sosyal istikrar <strong>ve</strong> ekonomik<br />

büyüme gibi kalkınma hedeflerine katkıda<br />

bulunmayı amaçlamaktadır. 9. Cumhur-


aşkanı Süleyman Demirel’in ifadesiyle GAP,<br />

“Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük eseridir”<br />

<strong>ve</strong> ‘Altın çağın habercisi’dir (Turgut, 2000).<br />

İnsanlık tarihinde medeniyetin beşiği olarak<br />

bilinen, Fırat <strong>ve</strong> Dicle nehirleri arasındaki ‘Yukarı<br />

Mezopotamya’ toprakları <strong>ve</strong>rimli olduğu<br />

için ‘Verimli Hilal’ olarak da anılır. GAP projesi<br />

bu bölgedeki Adıyaman, Batman, Diyarbakır,<br />

Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak<br />

illerinde toplam 74.000km^2 alanı kapsamaktadır.<br />

Yüzölçümü itibariyle ülkemizin<br />

%9,7’lik kısmına <strong>ve</strong> ülke nüfusunun yaklaşık<br />

%10’luk kısmına sahiptir. Buna karşın ülkemizin<br />

yerüstü su kaynaklarının %28’i Fırat <strong>ve</strong><br />

Dicle nehirlerinde olup, sulanabilir alanlarının<br />

da % 20’si GAP içindedir. 1960’lı yıllarda<br />

EİE’de başlatılan Aşağı Fırat planlama raporları<br />

<strong>ve</strong> DSİ’ce hazırlanan Fırat <strong>ve</strong> Dicle Havzaları<br />

İstikşaf Raporları bu bölgede enerji<br />

<strong>ve</strong> sulama tesisleri inşaa ederek toprak <strong>ve</strong><br />

su kaynaklarının geliştirilmesini öngörmüştür.<br />

1980’li yıllarda bu projelerde çeşitli değişiklikler<br />

yapılarak Güneydoğu Anadolu Projesi,<br />

kısaca GAP adı altında toplanmıştır. 1989’da<br />

GAP Kalkınma İdaresi kurulmuş <strong>ve</strong> 1990’da<br />

GAP Master Plan çalışması yayınlanmıştır<br />

(DPT,1990). GAP Master Plan’ı 1985 yılı itibarıyla<br />

bölgede Türkiye nüfusunun %8.5’u yaşarken,<br />

gayrisafi milli hasıladan sadece %4<br />

pay aldıklarını, kişi paşına milli gelir düzeyinin<br />

ise Türkiye ortalamasının yarısından az olduğunu<br />

tesbit etmiştir. Bölgeyi geri kalmışliktan<br />

kurtarmak için seçilen stratejilerin içinde su<br />

<strong>ve</strong> toprak kaynaklarının hızlıca geliştirilmesi<br />

ilk önceliklidir. Tarıma dayalı sanayi tesisleri<br />

kurularak, üretilen mamüllerin ihracatı, kaliteli<br />

iş gücünün temini, eğitimi <strong>ve</strong> gerekli alt<br />

yapıların tesisi de planlanmıştır. Master Plan<br />

raporunda GAP’ın bitiş tarihi 2004 yılı olarak<br />

öngörülmüştür.<br />

GAP kapsamındaki projeler hedeflenen<br />

sürede bitirilemediğinden. 2008 yılında GAP<br />

Eylem Planı yürürlüğe konmuş yatırımlar hızlandırılmıştır.<br />

2008-2012 yıllarını kapsayan<br />

GAP Eylem Planında 1.058.000 hektar alanın<br />

sulamaya açılması, ekonomik kalkınma <strong>ve</strong><br />

gelişme sağlanması, altyapının <strong>ve</strong> kurumsal<br />

kapasitenin geliştirilmesi hedeflenmiştir.<br />

(DSİ, 2012)<br />

Süleyman Demirel ile nadir bir anı.<br />

Karkamış Barajı temel atma töreni.<br />

jesi 1974 yılında hizmete girdiğinden GAP<br />

kapsamında değildir. Dicle <strong>ve</strong> Fırat Nehirleri<br />

<strong>ve</strong> kolları üzerinde 22 baraj <strong>ve</strong> 19 Hidroelektrik<br />

santral yapılarak, 7.500 MW kurulu güç ile<br />

yılda 27 milyar kWh enerji üretimi <strong>ve</strong> yaklaşık<br />

1.8 milyon hektarlık brüt alanda sulama yapılması<br />

hedeflenmektedir. 2008’de açıklanan<br />

GAP Eylem Planı ile ekonomik olarak sulanabilecek<br />

alan 1.058 milyon hektar olarak belirlenmiştir.<br />

2015 yılı itibariyle GAP’ta işletme olan<br />

17 adet hidroelektrik santral ile hedeflenen<br />

toplam enerjinin %76’sı üretilmektedir. Sulamaların<br />

gerçekleşme oranı ise hedeflenen<br />

toplam alanın %23.2’dir. Enerji projelerinde<br />

sulamalardan daha hızlı gerçekleşme sağlanmıştır.<br />

Bunun nedenleri olarak ülkemizin<br />

hızla artan enerji ihtiyacını karşılamak zorunluğu,<br />

sulamaların gerçekleşebilmesi için suyun<br />

sağlanacağı barajların öncelikle inşaası<br />

gereği <strong>ve</strong> ödeneklerin yetersizliği nedeniyle<br />

sulama yatırımlarının yapılamaması sayılabilir.<br />

İçmesuyu sektöründe, GAP’a dahil olan<br />

GAP’taki Mühendislik Projeleri<br />

GAP’ın kapsamında DSİ tarafından planlanan<br />

sulama, enerji, hizmetler <strong>ve</strong> çevre amaçlı<br />

13 büyük proje birimi bulunmaktadır. Bu projelerden<br />

yedi tanesi Fırat Havzası’nda, altısı<br />

ise Dicle Havzasinda yer almaktadır. Fırat<br />

projelerinin membaındaki Keban barajı protoplam<br />

9 şehir <strong>ve</strong> civarında yaşayan 3,9 milyon<br />

insana yılda 510 milyon metreküp içmesuyu<br />

sağlanmıştır.<br />

GAP’ta Fırat ana kolu üzerinde yer alan<br />

<strong>ve</strong> Süleyman Demirel tarafından Fırat’ın ‘altın<br />

bilezikleri’ diye adlandırılan beş baraj<br />

sırasıyla Keban, Karakaya, Atatürk, Birecik<br />

<strong>ve</strong> Karkamış olup, 478 km nehir boyunca<br />

toplam 501 m düşü sağlanmaktadır. Hepsi<br />

işletmede olan Fırat Nehri ana kolundaki barajlar<br />

maliyetlerini enerji üretimiyle defalarca<br />

geri ödemişlerdir. Atatürk Barajı, Karakaya<br />

Barajı, Şanlıurfa Tünelleri <strong>ve</strong> sulama Yukarı<br />

Harran sulama kanalları mühendislik yönünden<br />

çok önemli tesisler olup herbiri dünya<br />

sıralamalarında üst sıralarda yeralmaktadırlar.<br />

Atatürk Barajı dolgu hacmi nedeniyle<br />

dünyanın en büyük 10 barajı arasındadır.<br />

Atatürk Barajın'dan 328 debiyi Şanlıurfa’ya<br />

taşıyan 26.4 km uzunluğunda 9.5 m kazı<br />

çapında iki adet Şanlıurfa tünelleri dünyanın<br />

en uzun sulama tünelleridir. Şanlıurfa<br />

tünellerinin suyunu Mardin’e taşıyacak 204<br />

kapasiteli 86.3 km boyundaki Yukarı Harran<br />

ana kanalı Türkiye’nin bir çok nehrinden<br />

daha büyük debiye sahiptir. Yukarı Harran<br />

Ana Kanal’ının bitiminden sonra başlayan<br />

Aşağı Mardin kanalı ise 134 km uzunluğundadır.<br />

Bu iki kanal Atatürk Barajı’nın sularını<br />

toplam 221 km öteye taşıyan önemli mühendislik<br />

yapılarıdır.<br />

Dicle Nehri ana kolundaki beş baraj Kralkızı,<br />

Dicle, Batman, Ilısu <strong>ve</strong> Cizre olup, yalnızca<br />

ilk üçü işletmededir. İnşaa halindeki Ilısu barajı<br />

da kret uzunluğu açısından kendi klasmanında<br />

dünyada birinci sıradadır. Tamamlandığında<br />

Dicle Nehri barajları 275 km’lik nehir boyunca<br />

458 m’lik toplam düşü sağlayacaklardır.<br />

Ülkemize enerji <strong>ve</strong> gıda sağlayan bu dünya<br />

çapında eserler halkımızın <strong>ve</strong>rgileriyle inşa<br />

itü vakfı dergisi<br />

57


SU DOSYASI<br />

Prof. Dr. Doğan Altınbilek Atatürk Barajı'nda.<br />

edildiler. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin<br />

gerçekleştirdiği <strong>ve</strong> ülkemizin geleceği için<br />

stratejik öneme sahip bu büyük eserleri hepimiz<br />

sahiplenmeliyiz <strong>ve</strong> gurur duymalıyız.<br />

GAP’ın Ekonomik Boyutu<br />

GAP tamamlandığında 1.270.000 kişiye<br />

doğrudan istihdam sağlanacaktır. Ulusal<br />

ekonomiye yılda 6,61 milyar ABD Doları<br />

katkı sağlayacaktır. GAP’ın yıllık enerji faydası<br />

4.0 milyar, sulama faydası 2,2 milyar<br />

<strong>ve</strong> içmesuyu faydası 410 milyon ABD Doları<br />

olarak hesaplanmıştır.<br />

GAP, ülkenin hidroelektrik enerji üretimine<br />

önemli katkı sağlamaktadır. 2014 yılı itibariyle<br />

işletmedeki 13 hidroelektrik santral<br />

Bölge’de yılda 20,6 milyar kilovat-saat elektrik<br />

üretimi kapasitesi oluşturulmuştur. 2014<br />

yılında ülke genelinde üretilen hidrolik enerjinin<br />

yarısı GAP’ta üretilmiştir. Hidroelektrik<br />

santrallerinin işletmeye alınışından 2014<br />

yılı sonuna kadar GAP’ta 403,5 milyar kilovat-saat<br />

elektrik enerjisi üretilmiş olup, üretilen<br />

bu enerjinin parasal değeri 24,2 milyar<br />

dolardır (1 kWh=6 cent).<br />

GAP kapsamında bugüne kadar 19<br />

baraj tamamlanmıştır. Güneydoğu Anadolu<br />

Projesi’nin temel eksenini oluşturan <strong>ve</strong><br />

GAP’ın tamamlanmasının ana koşulu olan<br />

sulama yatırımlarında önemli gelişmeler<br />

sağlanmıştır. GAP kapsamında başlangıçta<br />

su depolama yapıları olan barajlar inşa edilmiş<br />

<strong>ve</strong> hidroelektrik santralleri kurulmuştur.<br />

İkinci adımda depolanan suyu sulama alanlarına<br />

taşıyacak ana kanalların, daha sonra<br />

58 itü vakfı dergisi<br />

da tarlalara dağıtacak sulama şebekelerinin<br />

yapımı gelmektedir. Yapılan incelemelerde<br />

birim alandaki katma değer sulama sonrası<br />

3 kat artmaktadır. Halen büyük kısmında<br />

sulu tarım yapılan Şanlıurfa-Harran sulamalarında<br />

net gelirin sulamadan sonra 5 kat<br />

arttığı, gayri safi milli zirai gelirin ise 6 kat<br />

arttığı gözlenmektedir. Araştırma Enstitüleri’nin<br />

araştırmaları sonuçlarına göre sulanan<br />

alanlarda pamuk üretiminin %600, domates<br />

üretiminin %700, mercimek üretiminin<br />

%250, buğday üretiminin %90 <strong>ve</strong> sebze<br />

üretiminin %167 artacağı öngörülmektedir.<br />

Sulama öncesi bölgede üretilmeyen soya,<br />

yer fıstığı, mısır, ay çiçegi gibi ürünler yetiştirilebilecek,<br />

ayrıca yağlı tohumlar <strong>ve</strong> yer<br />

bitkileri ikinci <strong>ve</strong> hatta üçüncü ürün olarak<br />

üretilmeye başlayacak, böylece tarıma dayalı<br />

sanayinin gelişmesi sağlanacaktır.<br />

Sanayi altyapısını geliştirmeye yönelik<br />

7 adet organize sanayi bölgesi (OSB) <strong>ve</strong> 8<br />

adet küçük sanayi sitesi (KSS) tamamlanmış;<br />

Bölge’deki OSB sayısı 17’ye, KSS sayısı<br />

ise 36’ya yükselmiştir.<br />

Karkamış Barajı inşaatı.<br />

Son yıllarda GAP Bölgesi’nden yapılan<br />

ihracat düzeyinde dikkate değer bir artış<br />

olmuş, 2007 yılında 3,3 milyar dolar olan<br />

ihracat tutarı 2014 yılında 9,2 milyar dolara<br />

yükselmiş; Bölge’den yapılan ihracatın<br />

ülke ihracatı içindeki payı %3,1'den %5,9'a<br />

çıkmıştır. Söz konusu dönem itibariyle ülke<br />

ihracatındaki artış %47 olurken, Bölge’den<br />

yapılan ihracat %180 oranında artmıştır.<br />

Türkiye'nin en büyük kargo havalimanı Şanlıurfa’dadır.<br />

GAP’ın Sosyal Boyutu<br />

GAP enerji <strong>ve</strong> sulama projelerinin yanısıra<br />

sanayi, ulaşım, kentsel <strong>ve</strong> kırsal altyapı,<br />

çevre <strong>ve</strong> sosyal sektörlerin de geliştirilmesini<br />

amaçlamıştır. Sosyal sektörde istihdamın<br />

arttırılması, sağlık, eğitim, kapasite arttırılması<br />

<strong>ve</strong> kadınların katılımı amaçlanmıştır.<br />

GAP Bölge Kalkınma İdaresi sosyal alanda<br />

gelişmeler sağlamak için ‘GAP Sosyal Eylem<br />

Planı’ kapsamında çok sayıda programı<br />

hayata geçirmiştir. Bu projeler arasında kadınlara<br />

eğitim, sağlık, gelir getirici <strong>ve</strong> istihdam<br />

sağlayıcı bilgi <strong>ve</strong> beceriler sağlamaya<br />

yönelik Çok Amaçlı Toplum Merkezleri (ÇA-<br />

TOM) bölgedeki en başarılı egitim programıdır<br />

(Ercin, 2006). GAP’taki 9 ilde faaliyet<br />

gösteren 44 ÇATOM’da 2014 yılı itibariyle<br />

eğitim alan kadınların sayısı 250.000’e ulaşmıştır.<br />

Uygulanan diğer projeler arasında<br />

Gençlik <strong>ve</strong> Kültür Evleri, Halk Sağlığı <strong>ve</strong><br />

Okur Yazarlığı, Köy Kütüphaneleri, Kadın<br />

STK’ların güçlendirilmesi sayılabilir. Tüm<br />

çabalara rağmen sosyal hedeflerin gerçekleşmesi<br />

Master Plan’da öngörülen düzeyde<br />

değildir.<br />

Gü<strong>ve</strong>nlik sorunları nedeniyle bölgedeki<br />

şehirlerin nüfusu hızla artmıştır. Bölge genelinde<br />

2015 yılında işsizlik oranı %15.6’dır.<br />

Bölge’de 2007 yılında 96 hastane <strong>ve</strong><br />

toplam 9.980 yatak mevcut iken, 2013 yılında<br />

hastane sayısı 122’ye, yatak sayısı<br />

16.364’e yükselmiştir. Böylelikle on bin kişiye<br />

düşen hasta yatağı sayısı 20,2’ye yükselmiştir.<br />

Bu sağlanan gelişmelere rağmen


Süleyman Demirel <strong>ve</strong><br />

Prof. Dr. Doğan Altınbilek<br />

Şanlıurfa tünelleri çıkışında.<br />

GAP’ta sağlık hizmetleri diger bölgelere<br />

göre geri kalmıştır. Hastane yatağı <strong>ve</strong> sağlık<br />

personeli konusunda en az gelişmiş bölge<br />

statüsündedir.<br />

GAP Bölgesi’nde 2006 yılından sonra<br />

kurulan 6 üni<strong>ve</strong>rsite ile birlikte dokuz il de<br />

üni<strong>ve</strong>rsiteye kavuşmuştur. Bölge’de, tüm<br />

eğitim kademelerindeki okullaşma oranlarında<br />

artış olmuştur. Ancak halen kadınların<br />

<strong>ve</strong> erkeklerin okuma yazma oranı Türkiye<br />

ortalamasının altındadır. Bölgede 25 yaş<br />

üzeri 4 kadından 3’ü okuma yazma bilmemektedir.<br />

Gene de kadınların okuma-yazma<br />

oranlarının artıyor olması olumlu bir<br />

gelişmedir.<br />

Süleyman Demirel <strong>ve</strong> GAP<br />

DSİ Genel Müdürü olduktan bir ay sonra,<br />

Sayın Demirel’le 25 Mayıs 1996 tarihinde<br />

Karkamış Barajı’nın temel atma töreninde<br />

şahsen tanışma imkanım oldu. Karkamış<br />

Barajı’nın temel atma töreninden açılışına<br />

kadar Genel Müdür idim. Bu 43 ay içinde<br />

Süleyman Demirel, şantiyeye beş kez<br />

geldi <strong>ve</strong> Karkamış Barajı Türkiye’de rekor<br />

sürede bitirilen barajlardan biri oldu. Karkamış<br />

barajının inşasında Sayın Demirel’in<br />

büyük ilgi <strong>ve</strong> desteğini gördük. Binlerce<br />

işçimiz, mühendislerimiz, yapımcı firma,<br />

tabii ki en başta Sayın Demirel, hepimiz,<br />

‘’Bu barajı biz yaptık’’ diye övündük <strong>ve</strong><br />

eserimizi sahiplendik. Bu bağlamda Süleyman<br />

Demirel’in Isparta şi<strong>ve</strong>siyle ‘GAP’ı<br />

gaptırmam!’ söylemini anlıyorum <strong>ve</strong> haklı<br />

buluyorum. Kendisi, Cumhurbaşkanı olduğu<br />

yıllarda, Başbakan <strong>ve</strong> DSİ Genel Müdürü<br />

olduğu yıllardaki gibi su işleriyle ilgisini<br />

her zaman sürdürdü. GAP’ın geliştirilmesi<br />

<strong>ve</strong> bitirilmesi için devamlı uyardı <strong>ve</strong> destek<br />

<strong>ve</strong>rdi. Genel Müdürlüğüm sırasında Sayın<br />

Demirel’le sık görüştük. Çankaya Köşkü’nde<br />

kendisine bilgiler arz ettim, notlar hazırladım.<br />

Bazen gezilerine katıldım. Bazen<br />

de sorunlarımız olan konularda kendisinden<br />

yardım istedim. Örneğin, 1999 yılında<br />

Milli Gü<strong>ve</strong>nlik Kurulu GAP’ın 2010 yılında<br />

tamamlanması için bir karar aldı. Bunda<br />

Sayın Cumhurbaşkanımızın önemli rolü olduğunu<br />

biliyorum.<br />

Şahsi inancıma göre, gerekli ödenekler<br />

sağlanıp, GAP, Master Plan’da öngörüldüğü<br />

tarihde bitirilebilseydi, sulama alanları<br />

işletmeye açılıp, bölgede istihdam <strong>ve</strong> gelir<br />

attırılabilseydi, bölgede gü<strong>ve</strong>nlikle ilgili sorunlar<br />

yaşanmayacak <strong>ve</strong>ya en az düzeyde<br />

olacaktı.<br />

Sayın Demirel’le Dicle Nehri üzerinde<br />

inşaatı süren Kralkızı, Dicle <strong>ve</strong> Batman Barajlarını<br />

da gezdik. Bu barajlar, on iki yıldır<br />

bitirilememişti. Bunların bir an önce bitirilmesini<br />

buyurdu. Gazeteci Yavuz Donat gezinin<br />

sonunda Demirel’e “Bir sene sonra bitireceğiz<br />

diyorlar. Kim bilir kaç sene sürer?’’<br />

dedi. Demirel de Yavuz Donat’ın elindeki<br />

GAP haritasını alarak, arkasına “Kralkızı <strong>ve</strong><br />

Dicle Barajları bir sene sonra bitecektir”<br />

diye yazdı <strong>ve</strong> imzaladı. Bir yıl içinde barajları<br />

tamamladık <strong>ve</strong> açılış yapmaya gittik.<br />

Açılıştan sonra Yavuz Donat’ın gazetesindeki<br />

köşesinde “Elimdeki haritada bir senede<br />

bitecek diye Demirel’in imzası var. Bir yılda<br />

bitti. Demek ki istenirse bitirilebiliyor’’ diye<br />

yazdığını hatırlıyorum.<br />

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel<br />

GAP için ‘Fevkalade büyük bir mutluluk, bir<br />

ömre değer. Başka bir ömrüm olsa, gene<br />

buraya <strong>ve</strong>rirdim. 50 senedir ben bu projeyle<br />

meşgulüm’ demiştir (Turgut, 2005). Süleyman<br />

Demirel’in GAP’a <strong>ve</strong> diğer su projelerine<br />

ilgisinin <strong>ve</strong> sevgisinin canlı tanığıyım.<br />

Ruhu şad olsun, nur içinde yatsın.<br />

Kaynakça<br />

Altınbilek, Doğan, “Water and land resources<br />

de<strong>ve</strong>lopment in Southeastern Turkey”, Int. Journal<br />

of Water Resources De<strong>ve</strong>lopment, 13(3):311-<br />

332, 1997<br />

Altınbilek, Doğan, Cecilia Tortajada, “The Atatürk<br />

Dam in the Context of the Southeastern Anatolian<br />

(GAP) Project”, Impacts of Large Dams: A Global<br />

Assessment, sayfa 171-199, Springer, 2012<br />

Devlet Planlama Teşkilatı, “Güneydoğu Anadolu<br />

Projesi Master Plan Nihai Raporu”, Nippon Koei-<br />

Yüksel, GAP İdaresi, 4 Cilt, 1990<br />

DSİ Genel Müdürlüğü, “GAP Güneydoğu<br />

Anadolu Projesi – GAP’ın Dünü, Bugünü <strong>ve</strong><br />

Yarını”, 144 sayfa, 2012<br />

Erçin A.E., ‘Social and Economic Impacts of<br />

Southeastern Anatolia Project’, Master Tezi,<br />

ODTÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 2006<br />

Turgut, Hulusi, “GAP <strong>ve</strong> Demirel”, ABC Basın<br />

Ajansı, Temmuz, 2000<br />

Turgut, Hulusi, “Süleyman Demirel : Bir Ömür<br />

Suyun Peşinde”, 2 Cilt, 2005<br />

itü vakfı dergisi<br />

59


İTÜ'LÜ SÜLEYMAN DEMİREL<br />

İslamköy’de Başlayan Yaşam Öyküsü<br />

“Bir Ömür Suyun Peşinde”<br />

Süleyman Demirel<br />

Ortaokulda; A, B <strong>ve</strong> C<br />

şubeleri diye üç ayrı şube vardı.<br />

Bizi, C Şubesi’ne <strong>ve</strong>rdiler.<br />

A Şubesi’nde memur çocukları,<br />

B Şubesi’nde esnaf <strong>ve</strong> orta<br />

halli ailelerin çocukları okurdu.<br />

Biz köylüler, C Şubesi’nde<br />

okumaya başladık. Hiçbir zaman<br />

köylülükten dolayı komplekse<br />

kapılmadım.<br />

“Merkep sırtında Isparta’ya gidip,<br />

ortaokula kaydoldum”<br />

500 yıllık Osmanlı-Türk tarihi, Isparta<br />

ilinden beş başbakan çıktığını yazar.<br />

Bunlardan dördü, Osmanlı İmparatorluğu<br />

döneminde “Sadrazam” diye adlandırılan<br />

başbakanlardır. Tarih sırasına göre;<br />

Kemankeş Ali Paşa, Halil Hamid Paşa, Seyid<br />

Ali Paşa <strong>ve</strong> Hüseyin Avni Paşa “Ispartalı<br />

Sadrazamlar” olarak anılır.<br />

1923 yılında, Osmanlı İmparatorluğu’nun<br />

tarih oluşuyla birlikte, Anadolu <strong>ve</strong><br />

Trakya topraklarında kurulan Türkiye Cumhuriyeti<br />

Devleti’nde ise Isparta’dan çıkan<br />

beşinci Başbakan Süleyman Demirel’dir.<br />

Isparta’nın hemen yanıbaşında bulunan<br />

<strong>ve</strong> kentin adeta sayfiyesi durumunda<br />

olan Atabey ilçesine yol alırken 17.<br />

km’den itibaren sağa giden yolu takip<br />

edecek olursanız, Türkiye Cumhuriyeti’nin<br />

ilk “Köylü Başbakan”ı<br />

Süleyman Demirel’in doğup, filizlendiği<br />

İslamköy’e ulaşırsınız.<br />

Atabey’le âdeta bütünleşmiş<br />

olan İslamköy de, Anadolu medeniyetleri<br />

safında adeta “Ben de<br />

varım” diyor. Sırtını dağlara dayamış, bağlık-bahçelik<br />

bir ovada mazisiyle övünüp, geleceğe<br />

gü<strong>ve</strong>nle bakmak isteyen, tok gözlü,<br />

alçakgönüllü insanların yaşqadığı bu şirin<br />

köyde 1 Kasım 1924’te çiftçi bir ailenin evladı<br />

olarak dünyaya gelen Demirel, yetiştiği<br />

toprakların tarihi hakkında şunları söylüyor:<br />

“Biz, doğup büyüdüğümüz beldeye ne<br />

zaman gelmişiz, kesinlikle bilmeyiz. Ancak,<br />

etrafımıza baktığımız zaman Anadolu medeniyetlerinin<br />

bütün izlerini görürüz. Grek,<br />

Roma, arkasından Türk-İslam medeniyetinin<br />

bütün eserleri bir aradadır. Biz, eski<br />

medeniyetlerin yaşandığı bu topraklara,<br />

Anadolu’nun Türklere açılmasını takiben<br />

gelmişizdir.”<br />

Süleyman Demirel, İslamköy’de<br />

“Paşa Dayı” lakabıyla<br />

anılan Yahya Demirel<br />

ile Ümmühan Hanım’ın<br />

ikinci evladıdır. Ailenin<br />

ilk evladı merhume<br />

Afife, Cumhuriyet<br />

öncesi dünyaya<br />

gelmiş. Süleyman<br />

Demi-


Süleyman Demirel, ilkokula 1930<br />

yılında İslamköy İlkokulu’nda<br />

başladı, 1935’te mezun oldu.<br />

rel’in ablasıyla aralarında iki yaş vardı. Demirel<br />

ailesinin üçüncü evladı Şevket 1926,<br />

dördüncü çocukları Hacı Ali ise 1927 doğumludur.<br />

Göbek adı “Sami” olan Süleyman Demirel,<br />

1930 yılının 11 Kasım günü 6 yaşını tamamladığında<br />

köy ilkokulunda öğrenime başlar.<br />

Süleyman Demirel’in sınıf arkadaşı 52<br />

Nuri, öğrencilik yıllarından yaklaşık 30 yıl sonra<br />

Başbakan olan arkadaşını şöyle anlatır:<br />

“Süleyman, sınıfımızın en çalışkan<br />

öğrencisiydi. O, bize hiç uymazdı. Yaz<br />

tatilinde bile ders çalışırdı. Hem de çok<br />

usluydu. Uzun yıllar arkadaşlık ettik, aynı<br />

köyde büyüdük, ama hiç kavga etitğini<br />

görmedim.<br />

…Onu, ilkokul sıralarında ya okuldu, ya<br />

da evlerinin penceresinden sokağa bakarken<br />

görürdük.<br />

Sonra, aradan yıllar geçti, “Sülü” okumaya<br />

gitti. Yalnız yaz tatillerinde köye gelir,<br />

öğrendiklerini bize anlatırdı.<br />

Bir gün babasına, “Atatürk’ün kurduğu<br />

rejime göre siz de mebus (millet<strong>ve</strong>kili) olabilirsiniz”<br />

dediğini hiç unutmam. Allah gönlüne<br />

göre <strong>ve</strong>rdi, babası değil ama, kendisi<br />

oldu…”<br />

1935’te 55 kuruş bir ser<strong>ve</strong>tti”<br />

Şimdi de, İslamköy İlkokulu’nde 1935 yılında<br />

”Pekiyi” dereceyle mezun olan Süleyman<br />

Demirel’den ortaokul anılarını dinleyelim:<br />

“O yıllarda, unutamadığım hatıra ise, ortaokula<br />

kaydolmamdı. Babam, bir merkebe,<br />

ben bir merkebe binerek ortaokula kayıt<br />

için Isparta’nın yolunu tuttuk. Okula kayıt<br />

için altı adet <strong>ve</strong>sikalık fotoğrafı, 15 kuruşluk<br />

damga pulu, İyi Hal Kağıdı <strong>ve</strong> Nüfus Hüviyet<br />

Cüzdanı gerekliydi. Bunların masrafı 55<br />

kuruş tutuyordu. O günlerde 55 kuruş köylüye<br />

ser<strong>ve</strong>t gibi geliyordu. Babam, o sıkıntılı<br />

döneme rağmen, 55 kuruşu buldu <strong>ve</strong> beni<br />

ortaokula kaydettirdi.<br />

Ortaokulda; A, B <strong>ve</strong> C şubeleri diye üç<br />

ayrı şube vardı. Bizi C Şubesi’ne <strong>ve</strong>rdiler.<br />

A Şubesi’nde memur çocukları, B Şubesi’nde<br />

esnaf <strong>ve</strong> orta halli ailelerin çocukları<br />

okurdu. Biz köylüler, C Şubesi’nde okumaya<br />

başladık. Ben, hiçbir zaman köylülükten<br />

dolayı komplekse kapılmadım. Ben burada,<br />

bir devri anlatmaya çalışıyorum.”<br />

Ortaokul <strong>ve</strong> liseyi sırasıyla Isparta,<br />

Muğla <strong>ve</strong> Afyon’da okuyan Süleyman Demirel,<br />

“Parasız Yatılı” öğrenim gördüğü Afyon<br />

Lisesi’nden çok güzel anılarla mezun<br />

oldu. Demirel, Afyon Lisesi yıllarını anlatırken,<br />

şunları söyler:<br />

“Memleket hizmetinde bize yön <strong>ve</strong>ren,<br />

yol gösteren bu irfan ocağına, saygı <strong>ve</strong><br />

şükran ile bağlıyım. Bize, büyük feragat <strong>ve</strong><br />

fedakarlıklarla tahsil <strong>ve</strong> terbiye <strong>ve</strong>rmeye<br />

çalışan öğretmenlerimize minnet dolu saygılarımız<br />

vardır.”<br />

Örnek Öğrenci: Süleyman<br />

1935 yılında ilkokulu bitirdikten sonra Isparta’da<br />

ortaokula kayıt yaptırmaya giden<br />

Süleyman Sami Demirel’in elindeki bir<br />

mektup, kendisinin, öğretmeleri tarafından<br />

daha ilkokul sıralarında keşfedildiğinin bel-<br />

itü vakfı dergisi<br />

61


İTÜ'LÜ SÜLEYMAN DEMİREL<br />

Süleyman Demirel Afyon Lisesi'nde (ön sıra soldan dördüncü).<br />

gesi niteliğini taşıyor.<br />

Diploması henüz hazırlanmadığı için İlkokul<br />

Müdürü Sadık Doğan’ın mektubu ile<br />

Isparta Ortaokulu’na kaydolan Süleyman<br />

Demirel, bu memleketin dağında, taşında<br />

yaşayan insanımızın sefaletini doya doya<br />

içerek köyden şehre geliyordu. Köy okuluna<br />

giderken, ısınmak için götürdüğü odun<br />

kütüğünü artık şehir okuluna götürmüyordu.<br />

1930’ların medeni nimetlerinden az da<br />

olsa bir kısmı Isparta’da bulunuyordu.<br />

Süleyman Demirel, öğrenciliğinin ikinci<br />

kısmı olan ortaokul dönemini anlatırken<br />

şöyle demektedir.<br />

“Benim çocukluğum, hayatıma istikamet<br />

<strong>ve</strong>ren olaylarla doludur. Biz, bu fukaralığa<br />

karşı isyan etmişizdir. Türk köylüsünün<br />

sefaletine isyan etmişizdir.<br />

‘Acaba bu insanları biz medeniyete kavuşturur<br />

muyuz?’ diyerek bir kavganın içine<br />

girdik. Adı, tam manasıyla ‘kavga’dır. Çocukluğumdan<br />

kalan hadiselerin en önemlileri<br />

1930’lu yıllardır. 1930’lu yılları bilmedikçe,<br />

Türkiye’yi anlamak mümkün değil. O<br />

dönemleri yaşamak şart değil, bilmek gereyolu<br />

ile Aydın’a kadar gidecek, oradan da<br />

karayolu kendilerini Muğla’ya ulaştıracaktı.<br />

Isparta Ortaokulu’nun bu başarılı öğrencisi<br />

adeta bir protokolle uğurlanıyordu.<br />

1930’lu yılları bilmedikçe,<br />

Türkiye’yi anlamak mümkün değil.<br />

O dönemleri yaşamak şart değil,<br />

bilmek gerekir. Türkiye’nin ne kadar<br />

mesafe aldığını, o yıllara bakarak<br />

görebiliriz. Biz o dönemde hayatın,<br />

bulunduğumuz ortamdan ibaret<br />

olduğunu zannederdik.<br />

kir. Türkiye’nin ne kadar mesafe aldığını, o<br />

yıllara bakarak görebiliriz. Biz o dönemde<br />

hayatın, bulunduğumuz ortamdan ibaret olduğunu<br />

zannederdik. Çünkü o yıllarda, idare<br />

lambası vardı, gazyağı kullanılan lamba<br />

bile lükstü. O dönemlerde köylümüz, hayata<br />

mağlup olmamıştır…”<br />

Süleyman, Isparta’daki ikinci yılını birkaç<br />

arkadaşı ile 1,5 lira aylıkla kiraladıkları evde<br />

geçiriyordu. 1936 yılının sonunda yeni bir<br />

kararın içine giriyor <strong>ve</strong> leyli meccani (Devlet<br />

parasız yatılı) imtihanına hazırlanıyordu.<br />

Süleyman’la birlikte üç arkadaşı daha<br />

parasız yatılı imtihanını kazanmış, onların<br />

kur’ası Muğla’ya çıkmıştı.<br />

Ispartalı Süleyman, bir yıl önce babası<br />

ile birlikte “İsmet Paşa” tarafından açılışını<br />

seyrettiği istasyondan bu sefer ilk defa<br />

kara trene biniyordu. Dört arkadaş demir-<br />

62 itü vakfı dergisi<br />

İslamköy’den, pansiyona<br />

Şimdi, ‘leyli meccani öğrenci' Süleyman<br />

Demirel’i dinleyelim:<br />

“Muğla’ya altı saatte ulaştık. Artık, devletin<br />

öğrencisiydim. Ortaokul son sınıfa<br />

gidecektim. Beni ‘A’ grubuna dahil ettiler.<br />

Bir haftada kendimi ispat ettim. Pansiyon<br />

şartları kötüydü. İki-üç çocuk aynı yatakta<br />

yatıyorduk.<br />

Köyüme başarısız dönemezdim. Ailem,<br />

tırmağı ile sağladığını bana harçlık yapıyordu.<br />

Sorumluluk duygum çoktu. Koy<strong>ve</strong>r<br />

gitsin, diyebilen bir adam değildim. Hiç demedim<br />

ömrümde. İçimde, dünyayı kucaklayıp,<br />

kaldırmayı öğrenmiştim.”<br />

O yıllarda Batı Trakya’dan gelen öğrencilerle<br />

tanışan Demirel, İslamköy <strong>ve</strong> Isparta’ya<br />

nazaran daha çok çalışma gereğini görüyor<br />

<strong>ve</strong> bunu şu cümle ile ifade ediyordu: “Muğla’da,<br />

rekabet şartları çok ağırmış…”<br />

Yeni bir okul, yeni bir ufuk<br />

Ortaokulu başarı ile tamamlayan Süleyman<br />

Demirel, “harp yılları dediğimiz 1940’lı yılların<br />

başında, yine “parasız yatılı” olarak<br />

Afyon’da lise öğrenimine geçmişti. Isparta’da<br />

başlayıp, Muğla’da devam eden bu<br />

yeni maraton Afyon’da tamamlanacaktı. O<br />

dönemde başarılı öğrencilerinin çokluğu<br />

ile isim yapmış Afyon Lisesi’nin pansiyonuna<br />

yerleşen Süleyman Demirel burada da<br />

çalışıyor, başarıyordu…<br />

Gönlünde Yatan Sevda <strong>ve</strong>...<br />

Süleyman Demirel<br />

“Mühendis Mektebi”nde<br />

1941 yılında Afyon Lisesi’nden başarı ile<br />

mezun olan Süleyman Demirel, yıllardır<br />

gönlünde yatan mühendis olma sevdası<br />

uğruna “Mühendis Mektebi” imtihanında,<br />

4 bin kişi arasından, 150 öğrenci içine dahil<br />

oluyordu.


İTÜ öğrencileri 1943-1944 öğretim yılında Prof. Salih Murat Uzdilek ile (S. Demirel 2. sıra sağdan birinci - Y. Müh. Feyyaz Nemlioğlu arşivi).<br />

İstanbul’un Gümüşsuyu semtinde<br />

Yüksek Mühendis Mektebi’nin pansiyonuna<br />

yerleşen Süleyman Demirel, altı<br />

yıllık okulun altı yüz öğrenisinden biri<br />

oluyordu. 1945 yılında İstanbul Teknik<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi adıyla yeni hüviyetine bürünecek<br />

olan bu öğretim kurumu, harp<br />

yıllarındaki yokluk <strong>ve</strong> kıtlığa rağmen öğrencilerine<br />

pek çok imkanı fazlasıyla <strong>ve</strong>riyordu.<br />

Şevket Demirel de İTÜ’de<br />

Süleyman Demirel’den iki yaş küçük olan<br />

kardeşi Şevket Demirel de Denizli Lisesi’nden<br />

mezun olup, “Ağa”sının (ağabey)<br />

yolunu tutacak <strong>ve</strong> 1945 yılında Mühendis<br />

1941 yılında Afyon Lisesi’nden<br />

başarı ile mezun olan Süleyman<br />

Demirel, yıllardır gönlünde yatan<br />

mühendis olma sevdası uğruna<br />

“Mühendis Mektebi” imtihanında,<br />

4 bin kişi arasından, 150 öğrenci<br />

içine dahil oluyordu.<br />

Mektebi imtihanını kazanıp, İstanbul’a gelecekti.<br />

Bu üni<strong>ve</strong>rsiteliyi tanıdınız mı? İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi Makina Fakültesi’nin İnşaat Fakültesi’ne<br />

“armağanı” diye tanımlanan Süleyman Demirel, arkadaşlarının kucağında...<br />

Şevket Demirel, üni<strong>ve</strong>rsite yıllarını anlatırken,<br />

ağabeyi sayesinde rahat günler<br />

geçirdiğini ifade edip, yarım asra yakın bir<br />

süreden sonra hatıralarını şöyle tazeliyor:<br />

“Harp yılları olmasına rağmen İstanbul’da<br />

rahat <strong>ve</strong> kaliteli bir öğrenim gördük…<br />

Beş senemiz bir arada geçti. İyi bir arkadaş<br />

grubumuz vardı. Derslerimizi hiç aksatmadan<br />

yapardık. Ben, mektupçuluk görevini<br />

üstlenmiştim. Ağam kasa idi. Harçlığımızı<br />

eşit olarak harcar, birbirimize borçlanmazdık.<br />

Birlikte film seyretmeye <strong>ve</strong> konserlere<br />

giderdik. Zaman zaman dost, ahbap ziyaretlerimiz<br />

olurdu. O dönemde Beyoğlu gezileri<br />

meşhurdu. .. Ağam çok muntazamdı.<br />

Derslerinde devamlı not tutar, arkadaşları<br />

tarafından çok sevilirdi. En büyük eğlence-<br />

itü vakfı dergisi<br />

63


İTÜ'LÜ SÜLEYMAN DEMİREL<br />

Süleyman Demirel’in İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nden<br />

aldığı “Yüksek Mühendislik” diploması.<br />

mümkün değildi ama, bir yerden sonra<br />

çağın gelişine baktım; lisan çok büyük bir<br />

pencere olacaktı. Elimizde zaten okuyacak<br />

kitap filan da yoktu. Kurs masraflarını<br />

kısıtlı harçlığımla karşılardım…<br />

İstikbalin Yüksek Mühendisleri. İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi İnşaat Fakültesi öğrencisi Süleyman<br />

Demirel, fakülte arkadaşlarıyla birlikte mezuniyet yolunda ilerlerken...<br />

miz 5 kuruş <strong>ve</strong>rerek konsere gitmekti…”<br />

Süleyman Demirel, üni<strong>ve</strong>rsite yıllarındaki<br />

bir özel merakını şöyle açıklıyor:<br />

“Kardeşim Şevket’le birlikte Teknik Üni<strong>ve</strong>rsite<br />

yurdunda parasız yatılı olarak<br />

Demirel boykota katılıyor<br />

18 milyon insanın yaşadığı Türkiye “yokluk”<br />

çemberini kırmaya çalışırken, Demirel 1946<br />

yılının yaz tatilinde ilk defa işe girip, Isparta<br />

Devlet Hastanesi inşaatında birinci kat kontrolluğu<br />

yapıyordu.<br />

Süleyman Demirel’in mezuniyet yılı geldiğinde,<br />

son sınıflara “Hararet Makineleri”<br />

adıyla yeni bir ders konuluyor, ancak sekiz ay<br />

sonra diploma almaya hazırlanan Teknik Üni<strong>ve</strong>rsite’nin<br />

1948 yılı kıdemlileri bu dersi topbirlikte<br />

kalırdık. Üni<strong>ve</strong>rsite yıllarında boş<br />

zamanlarımı Berlitz Lisan Dershanesi’nde<br />

değerlendirirdim. İngilizce bilirdim, okulu<br />

bitirirken. Aslında liselerde İngilizce öğrenmek<br />

mümkün değildi. Üni<strong>ve</strong>rsitede de<br />

Süleyman Demirel 1 Kasım<br />

1924’te Isparta’nın Atabey<br />

ilçesine bağlı İslamköy’de<br />

doğdu. İlköğrenimini doğduğu<br />

köyde tamamlayan Demirel,<br />

ortaokul <strong>ve</strong> liseyi Isparta <strong>ve</strong><br />

Afyon’da bitirdi. Demirel,<br />

Şubat 1949’da İstanbul<br />

Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi İnşaat<br />

Fakültesi’nden mezun oldu.<br />

Askerliğini yapmak üzere 1960<br />

yılında bu görevinden ayrılan<br />

Demirel, 1962-1964 yılları<br />

arasında serbest<br />

müşavir-mühendis olarak<br />

çalıştı. Aynı dönemde<br />

Ortadoğu Teknik<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde “Su<br />

Mühendisliği” konusunda<br />

dersler <strong>ve</strong>rdi.<br />

10 Ekim 1965’te Genel<br />

Seçimler’de başında<br />

bulunduğu Adalet Partisi<br />

seçimleri kazandı. Tek başına<br />

iktidar oldu. Demirel, bu<br />

seçimlerde Isparta Millet<strong>ve</strong>kili<br />

olarak Parlamento’ya girdi <strong>ve</strong><br />

“Türkiye’nin 13. Başbakanı”<br />

olarak hükümeti kurdu. Bu<br />

hükümet 4 yıl sürdü.<br />

1924 1950 1960 1964 1965 1969<br />

Elektrik İşleri Etüd İdaresi’nde aynı yıl<br />

göre<strong>ve</strong> başlayan Demirel, önce 1949-<br />

1950, daha sonra 1954-1955 yıllarında<br />

Amerika Birleşik Devletleri’nde<br />

barajlar, sulama <strong>ve</strong> elektrifikasyon<br />

konularında ihtisas yaptı. Seyhan<br />

Barajı’nın yapım çalışmalarında<br />

mühendis olarak görev üstlenen<br />

Demirel, 1954 yılında Barajlar Dairesi<br />

Başkanı, 1955 yılında da Devlet Su<br />

İşleri Genel Müdürü oldu. Pek çok<br />

baraj <strong>ve</strong> elektrik santralı, sulama tesisi<br />

inşasına nezaret etti.<br />

28 Kasım 1964 tarihinde AP<br />

2. Büyük Kongresi’nce Genel<br />

Başkan seçilen Demirel,<br />

Şubat-Ekim 1965 tarihleri<br />

arasında Suat Hayri Ürgüplü<br />

başkanlığında kurulan<br />

koalisyon hükümetinde<br />

“Başbakan Yardımcısı” olarak<br />

görev aldı.<br />

12 Ekim 1969 tarihindeki Genel<br />

Seçimler’de de Adalet Partisi<br />

yine tek başına iktidar oldu.<br />

Seçimlerin ardından Demirel,<br />

14. T.C. Hükümetini kurdu. 12<br />

Mart 1971 askeri müdahalesi<br />

ile Başbakanlık görevini<br />

bıraktı.<br />

64 itü vakfı dergisi


Nazmiye Demirel, her şart <strong>ve</strong> ortamda eşi<br />

Süleyman Demirel'in en büyük destekçisi oldu.<br />

luca “boykot” ediyorlardı. İçlerinde Süleyman<br />

Demirel’in de bulunduğu öğrenciler, Prof. Fikret<br />

Narter’in <strong>ve</strong>rdiği derse girmiyordu.<br />

Toplu boykot üni<strong>ve</strong>rsite camiasında<br />

“olay” niteliğini alıyor, Prof. Narter de “Eğer<br />

bu öğrenciler dersime girmezse, ben de<br />

onlara mezuniyet vizesi <strong>ve</strong>rmem!” diyordu.<br />

Boykotçu öğrencilerin gözlerinin yaşına<br />

bakmayan Teknik Üni<strong>ve</strong>rsite Senatosu, 6 yıl<br />

öğrenim gören son sınıf delikanlılarını mezun<br />

etmiyor, onlara acı bir ders <strong>ve</strong>riyordu.<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitede ilk defa olan bir boykota<br />

katılmış bulunan Süleyman Demirel<br />

bu olayı şöyle anlatıyor: “Aslında bizim,<br />

1948 senesinin Nisan’ında diploma almamız<br />

lazımdı. Fakat bir arıza çıkardılar,<br />

1948 senesi İnşaat Fakültesi’nin 150-200<br />

öğrencisine diploma <strong>ve</strong>rmediler. 1949 yılı<br />

Şubatından sonra diploma almaya hak kazandık.<br />

Bir derse bütün sınıf birden girmediğimiz<br />

için okul idaresi bunu ‘kıyam’ saydı <strong>ve</strong> o dersi<br />

okutmadan bizi mezun etmedi. O ders de bir<br />

sömestr sonra okundu. Zaten “Hararet Makineleri”<br />

diye 16 saatlik kısa bir dersti. 16 saatlik<br />

bir ders için biz, mühendis diploması almakta<br />

8 ay geciktik. Mamafih, mühendislik yapma<br />

hakkımızı, diploma almasak bile kazanmıştık."<br />

1948 yılında Teknik Üni<strong>ve</strong>rsite’den diploma<br />

alamayan Süleyman Demirel, sorumlu<br />

olduğu “Hararet Makineleri” dersine de, arkadaşlarının<br />

idare etmesi sayesinde girmeyip,<br />

iş hayatına atılıyordu.<br />

Isparta’ya çok yakın bir mesafede işbaşı yapan<br />

Süleyman Demirel, bir yandan mesleğinin<br />

tatbikatı üzerine çalışacak, bir yandan da, 1949<br />

yılında gireceği imtihanın hazırlığını yapacaktı.<br />

1948 sonbaharında Demirel’i, üzerine<br />

sorumluluk çökmüş bir halde görüyoruz. 12<br />

Aralık 1948’de ise, nişanlısı Nazmiye Şener<br />

ile İslamköy’de köy düğünü ile evlenir.<br />

Süleyman Demirel, Teknik Üni<strong>ve</strong>rsite’nin<br />

son sınıfında tek dersten beklerken, Burdur’da<br />

bir işe giriyor <strong>ve</strong> orada sekiz ay çalışıyordu.<br />

1949 yılının başında, İstanbul’a gidip<br />

“Hararet Makineleri” dersinden imtihana giriyor<br />

<strong>ve</strong> başarıp, “Yüksek Mühendis” diplomasını<br />

alıyordu.<br />

Diplomasını cebine koyan Süleyman<br />

Demirel, İstanbul’da üçüncü işine giriyordu.<br />

Bugünkü adıyla İSKİ olan İstanbul<br />

Sular İdaresi’nde ilk defa “Mühendis” olarak<br />

görev alan Demirel, Terkos-Kâğıthane<br />

isale borusunun güzergahını aplike etme<br />

(yerleştirme) işinde çalışıyordu. Buradaki<br />

görevini 2.5 ay devam ettiren Demirel,<br />

1949 yılı Nisan ayı başında ilk defa başkent<br />

Ankara’ya geçip, mecburi hizmetini<br />

tamamlamak, “parasız yatılı”lık borcuna<br />

karşı devletin göstereceği hizmetlerde çalışmak<br />

üzere Maarif Vekaleti’ne (Milli Eğitim<br />

Bakanlığı) başvuruyor <strong>ve</strong> “Elektrik İşleri<br />

Etüt İdaresi”nde (EİEİ) Proje Mühendisi<br />

olarak işine başlıyor.<br />

Kaynaklar: "Büyük Türkiye'nin Hikayesi", H. Turgut,<br />

ABC Medya A.Ş., 2014.<br />

"Demirel'in Dünyası", H. Turgut, 1. Cilt, ABC Siyaset Dizisi<br />

No:5, 1992.<br />

1971 <strong>ve</strong> 1980 arasında; 1975,<br />

1977 <strong>ve</strong> 1979’da 3 defa daha<br />

hükümet kurdu. 12 Eylül 1980<br />

Askeri Müdahalesi üzerine<br />

görevden ayrıldı <strong>ve</strong> 7 sene<br />

yasaklı olarak siyaset dışı kaldı.<br />

6 defa hükümetten gitti, 7 defa<br />

hükümet kurdu.<br />

20 Ekim 1991<br />

seçimlerinden 1. Parti<br />

olarak çıkan Demirel<br />

başkanlığındaki Doğru<br />

Yol Partisi, SHP ile<br />

“koalisyon hükümeti”<br />

kurdu. Bu, Demirel’in<br />

Başbakanlığını yaptığı<br />

“7. Hükümet” oldu.<br />

1964 Kasım’ından, 1993<br />

Mayıs’ına kadar geçen<br />

29 sene içerisinde<br />

Demirel, 6 dönem Isparta<br />

Millet<strong>ve</strong>killiği yaptı.<br />

16 Mayıs 1993 tarihinde,<br />

Türkiye Büyük Millet<br />

Meclisi tarafından<br />

“Cumhurbaşkanı” seçildi.<br />

Daha sonra; İsrail-Filistin<br />

arasında çatışma ile ilgili<br />

olarak Kasım 2000’de<br />

kurulan uluslararası “Mitchell<br />

Komisyonu”nun üyesi oldu.<br />

2001 yılında kurulan “Balkan<br />

Siyasi Kulübü”nün kurucu<br />

üyelerindendir.<br />

1971 1987 1991 1993 2000<br />

2001<br />

6 Eylül 1987’de yapılan halk<br />

oylaması ile “yasaklar” halk<br />

tarafından kaldırıldı <strong>ve</strong><br />

24 Eylül 1987 tarihinde,<br />

Doğru Yol Partisi Olağanüstü<br />

Kongresi’nde “Genel<br />

Başkanlığa” seçildi.<br />

29 Kasım 1987’de yapılan<br />

Genel Seçimler’de Isparta<br />

Millet<strong>ve</strong>kili olarak yeniden<br />

TBMM’ne girdi.<br />

30 yaşında Genel Müdür,<br />

40 yaşında önce Parti<br />

Genel Başkanı, sonra da<br />

Başbakan olan Demirel,<br />

12 seneye yaklaşan<br />

Başbakanlık görevinde,<br />

“Türkiye’nin kalkınması<br />

<strong>ve</strong> gelişmesi”ne büyük<br />

hizmetlerde bulundu.<br />

Demirel, 7 sene süren<br />

Cumhurbaşkanlığı görevini,<br />

16 Mayıs 2000 yılında<br />

tamamladı.<br />

Nazmiye Demirel ile evli<br />

olan Demirel, İngilizce<br />

bilmektedir. Demirel’in yazdığı<br />

pek çok kitabı, makalesi <strong>ve</strong><br />

konuşmaları bulunmaktadır.<br />

Kaynak: "Süleyman Demirel Bir Ömür Suyun Peşinde",<br />

H. Turgut, ABC Medya Ajansı, 2006.<br />

itü vakfı dergisi<br />

65


İTÜ'LÜ SÜLEYMAN DEMİREL<br />

DSİ Genel Müdürlüğü'nden<br />

siyasete uzanan yol...<br />

Demirel, DSİ Genel Müdürü olduğu dönemde Cumhurbaşkanı Celal Bayar'la.<br />

Süleyman - Nazmiye Demirel<br />

1949 yılının Nisan ayında İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

diploması elimde, genç bir mühendis olarak mecburi hizmetimi<br />

yapmak üzere Elektrik İşleri Etüt İdaresi’nde görev aldım. İşe,<br />

Gediz Havzası’ndan başladım. Söz konusu havzada, Amerikan<br />

firmaları, mühendislik hizmeti <strong>ve</strong>riyordu.<br />

Göre<strong>ve</strong> başlayalı henüz 5 ay olmuştu.<br />

E.İ.E.İ. Genel Direktörü Cemil Gökçen,<br />

Amerika’ya gideceğimi tebliğ<br />

etti. ABD’nin Sulama <strong>ve</strong> Enerji İdaresi, Türkiye’den<br />

iki mühendisi da<strong>ve</strong>t etmiş. İdare de,<br />

ABD’ye gönderilecek mühendislerden biri<br />

olarak beni münasip görmüş.<br />

Bir yıllık program için ABD’ye gittim. Colorado<br />

eyaletinin Den<strong>ve</strong>r şehrindeki Amerika<br />

Sulama <strong>ve</strong> Enerji İdaresi “Bureau of Reclamation”nda<br />

çalışmaya başladım. Burası, 3<br />

bin mühendisin görev yaptığı muhteşem bir<br />

mühendilik teşkilatıydı. Amerika’da kaldığım<br />

süre içinde barajlar, elektrik tesisleri, sulamalar<br />

<strong>ve</strong> kanallarla ilgili tesisleri gezdim.<br />

1950 Ağustos’unda Türkiye’ye döndüm.<br />

Mayıs 1950’de seçimler yapılmış, iktidar <strong>ve</strong><br />

devir değişmişti. Bu defa, Adana’daki Seyhan<br />

Barajı’nın temel sondajlarına nezaret<br />

etmekle görevlendirildim.<br />

ABD’de mühendislik bakımından çok<br />

şey öğrendim. Onları, ülkeme getirdim <strong>ve</strong><br />

uyguladım. DSİ de, Bureau of Reclamation’dan<br />

örnek alınarak kurulmuştur.<br />

1955 yılının Eylül ayında, bu defa eşim<br />

Nazmiye’yle birlikte yeniden Amerika yolunu<br />

tuttuk. Bu gezim sırasında, Amerika’nın<br />

nasıl <strong>ve</strong> neleri yaparak zengin olduğunu, bizim<br />

neler yapmamız gerektiği hususundaki<br />

düşüncelerimi geliştirdim.<br />

Demirel, DSİ Genel Müdürü oluyor<br />

Türkiye’ye döndükten sonra, Devlet Su İşleri<br />

Genel Müdürlüğü’ne atandım.<br />

DSİ Genel Müdürü olarak beş yıl görev<br />

yaptım. Bu süre içinde çatlayan topraklara<br />

su, çatlayan dudaklara su getirdik. Yeşilin<br />

bozkırla, ışığın karanlıkla savaşından sonra<br />

Anadolu’yu uygarlıkla kucaklaştırdık.”<br />

“Siyasete Atılmadım, Siyasete<br />

Sürüklendim…”<br />

Süleyman Demirel, henüz 30 yaşındayken<br />

DSİ Genel Müdürlüğü’ne getirilmiş, yurt<br />

çapında barajlar hamlesini başlatmıştı. Bu<br />

genç genel müdür, bir yandan barajlar <strong>ve</strong><br />

hidroelektrik santrallerinin inşasına öncülük<br />

ediyor, bir yandan da Anadolu insanını “çat-<br />

lamış toprak” çaresizliğinden kurtarmak için<br />

çorak arazilerin sulama projelerini uygulamaya<br />

koyuyordu.<br />

27 Mayıs 1960 darbesiyle birlikte DP<br />

iktidarının dönemi kapanıyor, bu arada DSİ<br />

Genel Müdürü Süleyman Demirel de görevden<br />

alınıyordu. Demirel, 1960-1961 yılları<br />

arasında askerlik görevini yaptı. 1962’de,<br />

DP’nin yerine kurulan Adalet Partisi Genel<br />

İdare Kurulu’na en çok oyla seçildi. Ardından<br />

da, Genel Başkan Yardımcısı oldu.<br />

Demirel, 1963 yılında yaşanan bazı olaylar<br />

nedeniyle siyasete ara <strong>ve</strong>rdi. 28 Kasım<br />

1964’te yapılan AP II. Büyük Kongresi’nde<br />

Genel Başkanlığa seçildi.<br />

Demirel, AP Genel Başkanlığına getirilişini<br />

anlatırken, “Siyasete atılmadım, sürüklendim…”<br />

ifadesini kullanıyordu.<br />

İTÜ mezunu mühendis Süleyman Demirel,<br />

siyaset sahnesine atıldıktan kısa bir<br />

zaman sonra 1965 yılında,<br />

40 yaşında Türkiye’nin en<br />

genç başbakanı olarak<br />

görev alıyordu.<br />

66 itü vakfı dergisi


Süleyman Demirel, Başbakan...<br />

Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı...<br />

Fırat'ın Boşa Akan Sularına Gem<br />

Vuruldu<br />

Süleyman Demirel, lideri olduğu Adalet<br />

Partisi’ni iktidara taşımak için hazırlık yaparken,<br />

çantasında üç büyük proje vardı.<br />

Bunlardan ilki Keban Barajı, ikincisi İstanbul<br />

Boğaziçi Köprüsü <strong>ve</strong> üçüncüsü de<br />

televizyondu. Başbakan olduktan sonra<br />

birinci sıradaki projenin hayata geçirilmesi<br />

için 12 Haziran 1966’da Fırat’ın boşa akan<br />

sularına gem vuruldu.<br />

Boğaziçi Köprüsü: İki kıta birleşiyor…<br />

Başbakan Demirel, Cumhuriyet tarihimizin<br />

en önemli yatırımlarından birisi olan<br />

İstanbul Boğaziçi Köprüsü’nün temelini de<br />

20 Şubat 1970 Cuma günü attı. Asya ile<br />

Avrupa’nın birleşmesi üç yıllık köprü inşaatından<br />

sonra gerçekleşecekti. Demirel,<br />

bu büyük projeyi anlatırken şunları söylüyordu:<br />

“Artık, tahta köprü devirlerini geride<br />

bıraktık. İnşasına başladığımız Boğaziçi<br />

Köprüsü <strong>ve</strong> çevre yolları, lüks değildir. Türkiye’yi,<br />

bu eserlerle büyüteceğiz.”<br />

Demirel’in Türkiye’ye armağanı:<br />

Televizyon<br />

Süleyman Demirel, iktidara talip olurken,<br />

“Ülkeyi, televizyona kavuşturacağım” taahhüdünde<br />

bulundu. Sonra, seçim kazanıp,<br />

Başbakan oldu, Keban Barajı <strong>ve</strong> Boğaziçi<br />

Köprüsü’nden sonra üçüncü sözünü de,<br />

30 Ocak 1968’de yerine getirdi. TRT’nin<br />

ünlü spikerlerinden Zafer Cilasun, TV ile<br />

ilk haber bültenini, Ankara’nın Necatibey<br />

Caddesi’ndeki bir apartmanın bodrum katına<br />

kurulmuş olan stüdyodan sunuyordu.<br />

defa hükümetten giden, 7 yıl yasaklı siyasetçi<br />

olan Süleyman Demirel,12 yıl Başbakan<br />

olarak ülkeye hizmet etti.<br />

Süleyman Demirel, 8. Cumhurbaşkanı<br />

Turgut Özal'ın Nisan 1993'teki ölümünün ardından<br />

16 Mayıs 1993'te, TBMM tarafından<br />

Türkiye'nin 9. Cumhurbaşkanı seçildi.<br />

Türkiye'nin 9. Cumhurbaşkanı Demirel,<br />

7 yıllık görevi süresinde Çankaya Köşkü'nde<br />

sayısız kabul gerçekleştirdi, 125 ülkeye<br />

gitti, yabancı devlet başkanlarını Türkiye'de<br />

ağırladı, çok sayıda ili ziyaret etti.<br />

Demirel, görevi 10. Cumhurbaşkanı Ahmet<br />

Necdet Sezer'e devrederken, yaşamını<br />

"50 yılı aşkın kamu hizmetim, 35 yıllık siyaset<br />

hayatım, 7 yıllık Cumhurbaşkanlığım boyunca<br />

büyük Türkiye hedefi, demokrasinin <strong>ve</strong><br />

anayasal kurumların güçlenmesi, demokratik<br />

kuralların işlemesi için mücadele ettim"<br />

sözleriyle özetledi.<br />

Süleyman Demirel Türkiye’nin 9.<br />

Cumhurbaşkanı<br />

6 dönem Isparta Millet<strong>ve</strong>killiği yapan, 7 defa<br />

hükümet kuran <strong>ve</strong> Başbakanlık yapan, 6<br />

Kaynak: "Büyük Türkiye'nin Hikayesi", H. Turgut,<br />

ABC Medya Ajansı A.Ş., 2014<br />

Boğaz Köprüsü'nün açılışı.<br />

Süleyman Demirel, ilk televizyon yayınında...<br />

itü vakfı dergisi<br />

67


İTÜ'LÜ SÜLEYMAN DEMİREL<br />

Mühendis Süleyman Demirel DSİ'yi Örnek Bir Teşkilat Haline Getiriyor<br />

DSİ, Çatlamış Toprakla Mavi Gök<br />

Arasında Sıkışan İnsanı<br />

Suya Kavuşturdu<br />

Mühendislik eğitimini<br />

seçmemdeki etken, arpa<br />

harmanı sonrasında bizim<br />

köylülerin, çeşmenin dibine<br />

oturup, “O kuruyan yeşil ovaya,<br />

şu dağların arkasındaki gölden<br />

su gelir mi, gelmez mi?” diye<br />

konuşmalarıdır. Allah bize,<br />

o dağların arkasındaki suyu,<br />

Türkiye ovalarına getirmeyi<br />

nasip etti…” “Bir Ömür Suyun<br />

Peşinde” kitabından alınan<br />

bu satırlar, bir yandan 1930’lu<br />

yıllardan itibaren Türkiye’nin<br />

içinde bulunduğu duruma<br />

ışık tutarken, bir yandan da<br />

Süleyman Demirel’in bu<br />

tablo karşısındaki duygularını<br />

anlamamızı sağlıyor. Ve eğitimin<br />

ardından, suyun peşinden gidip<br />

DSİ’de yaptığı çalışmalarla bu<br />

tabloyu değiştirmek için <strong>ve</strong>rdiği<br />

mücadeleyi…<br />

Türkiye” den bir tanesiydi; birçok Türkiye’nin<br />

ise, birbirinden pek de farkı yoktu.<br />

Biz, Cumhuriyet’in birinci nesliyiz.<br />

Cumhuriyet’i biz, hemen hemen tümüyle<br />

yaşadık.<br />

1920’li yılların Türkiye’si, dağılmış bir<br />

imparatorluğun geri kalan parçasındaki,<br />

kurtarılabilen bir parçasındaki, yani bugünkü<br />

milli hudutlarımız dahilindeki Türkiye’dir.<br />

Burasını, kapışılmış olmaktan kurtarmak<br />

için, bizden ev<strong>ve</strong>lki nesiller, benim babamın<br />

temsil ettiği nesiller Çanakkale’de,<br />

Kurtuluş Savaşı’nda, Balkanlar’da, Yemen’de,<br />

Kafkasya’da her türlü fedakârlığa<br />

katlanmışlardır; çoğu şehit olmuştur.<br />

1920’li yıllarda, hatta 1930’lu yılların<br />

başlangıcında, bu yangının hikayelerini dinleyerek<br />

büyüdük. Akşam olunca, ocak başında<br />

anlatılanlar, hep savaş hikayeleriydi...<br />

Rahmetli babam, Çanakkale’ye, Kafkas<br />

Savaşlarına <strong>ve</strong> Irak’taki, Suriye’deki savaşlara<br />

katılmış, Kurtuluş Savaşı’na katılmış bir kişiydi;<br />

her şeyi çok iyi anlatırdı. Biz, okula gidip, tarih<br />

dersi okumadan ev<strong>ve</strong>l, tarih yapanların dilinden,<br />

kahramanlık hikayelerini dinledik.<br />

Cumhuriyet Bizim Önümüzü Açtı<br />

Aslında o günkü Türkiye’de, bizim yaşadığımız<br />

muhitte, zenginlik, kimsenin çok<br />

fazla bildiği bir şey değildi. Yoksulluksa, o<br />

günlerin damgasıydı. Ancak, benim doğup<br />

büyüdüğüm yerde, halk aç değildi. Ama<br />

halkın ekonomik şartları tamamen kendi<br />

ortamı tarafından dikte edilmişti. Bir avuç<br />

toprağı vardı; ekerdi, biçerdi. Yıl iyi giderse,<br />

kendisine yiyecek kadar, hayvanlarına yetecek<br />

kadar mahsul alırdı.<br />

Selçuklular’dan sonra Osmanlı devletinin<br />

idaresinde bulunan bu topraklar, Cumhuriyet’e<br />

kadar daha çok kendi halinde kalmıştır.<br />

1924 yılında Isparta’nın İslamköy kasabasında<br />

doğdum. 1920’li yılları çok iyi<br />

hatırlamam, ama 1930’lu yılları hatırlarım.<br />

1930’lu yıllar ile, 1920’li yılların çok<br />

büyük farkı olduğu kanaatinde de değilim.<br />

Netice itibariyle, benim üzerimde tesiri olan<br />

yıllar, 30’lu yıllardır.<br />

Ondan sonraki yıllarda benim hayatıma<br />

istikamet <strong>ve</strong>ren koşullar ise, “benim çocukluğum”<br />

diyebileceğim o 1930’lu yıllardaki<br />

toplumun içinde yaşadığı koşullardır; benim<br />

ailemin, yakınlarımın <strong>ve</strong> köylümün içinde<br />

bulunduğu durumdur. O durum, “Birçok<br />

Keban Barajı.<br />

68 itü vakfı dergisi


Demirel, Eisenhower<br />

Vakfı'nın bursiyerleriyle.<br />

Demirel 1949'da, Elektrik İşleri Etüt İdaresi'nde çalışırken burslu olarak gittiği ABD'de eşi Nazmiye Demirel ile.<br />

İnsanlar, bir barınma sınırı civarında yaşamıştır.<br />

Daha sonra dünya değişmiş, Türkiye <strong>ve</strong><br />

Türkiye’nin halkı, dünyanın değiştiğinin farkına,<br />

Cumhuriyetle beraber varmıştır.<br />

Cumhuriyet, bizim insanlarımızın yaşadığı<br />

şartlardan aldığımız ilhamı, aldığımız<br />

itici gücü, aldığımız enerjiyi ülke hizmetine<br />

çevirmeye yardımcı olmuştur. Cumhuriyet,<br />

bizim önümüzü açmıştır, yollar açmıştır.<br />

1920’li 1930’lu yıllarda, Türkiye karanlıktır.<br />

Işık sadece şehir merkezlerinde vardır.<br />

Akşam olunca, her taraf karanlıktır.<br />

Bizim köyümüzden, vilayetimizin merkezi<br />

olan Isparta’nın ışıkları görünürdü.<br />

Köylümüz, oradaki ışıkları kıskanmazdı,<br />

“Acaba bir gün bizim köyümüzde de ışık<br />

olur mu?” diye merak da etmezdi. 1950’li<br />

yıllarda, “İşte o şehirde yanan ışık, burada<br />

da olacaktır.” dediğimiz zaman, yaşlı kadınların<br />

nasıl taaccüp ettiğini (hayrete düştüğünü)<br />

hatırlıyorum. Bir türlü inanmadılar,<br />

hiç akıllarına sığmadı.<br />

70 Yıl Önce, Anadolu İnsanı<br />

Suya Hasretti<br />

Biz, köylünün sıkıntılarını, fukaralığını, yoksulluğunu<br />

görerek <strong>ve</strong> bilhassa kurak yıllarda,<br />

köylünün içine düştüğü ıstırabı bilerek<br />

büyüdük.<br />

Bu ülkenin insanı, bizim köylümüz, hayatını<br />

topraktan, tabiattan söküp almak gibi<br />

bir mücadelenin içindeydi. Bu mücadelede,<br />

şartlar eşit değildi. Bir tarafta tabiat, bir<br />

tarafta insan vardı.<br />

Tabiatın kudreti korkunçtur. İnsanın refah<br />

<strong>ve</strong> saadeti ile, tabiatın huyu, huysuzluğu,<br />

zenginliği, cimriliği, cömertliği arasında<br />

çok yakın bağlar vardır. Çok iyi hatırlıyorum;<br />

1934 yılıydı, beklenen yağmur yağmamıştı.<br />

Yemyeşil bir ova kurumuştu, başak çıkarmadan<br />

kurumuştu... Hem köylünün kendisi,<br />

hem de hayvanları açtı...<br />

Çatlamış toprakla, mavi gök arasında<br />

sıkışıp kalan insan, ne yapacaktı? Elini<br />

açacak göklere, Allah’a dua edecekti.<br />

Yağmur duası, bilhassa bahar aylarının<br />

en önemli hadisesiydi. Biz çocuklar, ahalinin<br />

peşine takılır, dua edilen belirli yerlere<br />

kadar gider, sonra bağırırdık:<br />

“Yağmur yağmur yağ ister,<br />

Kaşık kaşık bal ister,<br />

Ektim umar (çare) tarlasına...”<br />

Yağı da, balı da umar tarlasından bekliyor.<br />

Ümit ediyor, arzu ediyor. Biz bağırırken,<br />

büyükler dua ederlerdi. İnsanlar böylece<br />

kader zincirlerini kırmaya çalışırlardı.<br />

Bizim büyüklerimiz konuşurdu, “Şu<br />

dağların arkasında göl var, dağı bir delebilsek<br />

de, gölden su gelse...” diye. Bu<br />

hayal gerçekleşti. Ama, bu konuşmaların<br />

üzerinden 40 sene geçtikten sonra ancak<br />

gerçekleşebildi.<br />

İlkokulu bitirdikten sonra, ortaokulu<br />

okumak için, şehre gitmemiz lazımdı. Öğretmenlerimiz,<br />

okumamız için teşvik ediyorlardı.<br />

Babam da, -daha çok askerlik<br />

sayesinde- dünya görmüş bir adamdı <strong>ve</strong><br />

yol <strong>ve</strong>rerek, bizi, kendi bilmediği ufukların<br />

ötesine attı. “Haydi gidin, okuyun” dedi.<br />

Okumak kolay da, nasıl okuyacaksınız?<br />

Nihayet bulunduğunuz yerde akşam olunca<br />

orta yere bir sofra kuruluyor; o sofrada<br />

bir kaşık eksik, bir kaşık fazla fark etmiyor.<br />

Dışarı gidince, öyle değil...<br />

...Ve insan, “çağdaş insan” olacaktır<br />

Gerek kalkınmışlık, gerek çağdaşlık, gerek<br />

refah dediğimiz olay, bir özlem işidir; bunu<br />

özlemek lazımdır. Yalnız, bilinmedikçe nasıl<br />

özleyeceksiniz? Siz zannediyorsunuz ki;<br />

kaderiniz, “bir lokma bir hırka”dan oluşuyor.<br />

Cumhuriyet, o kaderi de kırmıştır.<br />

Savaş yıllarında, biz ev<strong>ve</strong>la Mühendis<br />

Mektebi, sonra İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

Radyoyu İlk Defa 1936’da Dinledim<br />

Anadolu, kendi içine kapalı birçok Türkiye’den ibaretti. Bir tane Türkiye değil,<br />

yüzlerce Türkiye <strong>ve</strong> hepsi de kendi içine kapalı... Cumhuriyet, ev<strong>ve</strong>la eğitimi<br />

götürmekle, daha sonra buraları şehirlere açmakla <strong>ve</strong> değişen dünyanın şartlarını<br />

biraz biraz getirmekle, bu kapalı sınırları kırmıştır.<br />

1936 yılında bizim köyümüze ilk defa radyo geldi; onu gayet iyi hatırlıyorum.<br />

Türkiye’de radyo, 1920’li yıllarda kurulmuştur ama, biz ancak 1936’da başladık<br />

radyo dinlemeye... Bir köye, bir radyo... O da, eğer akümülatörü boşalmamışsa...<br />

Aksi halde şehre götürülüp doldurulması lazımdı. Akümülatör yoksa, radyo<br />

dinlemek de mümkün değildir. Onun için muayyen saatlerde sadece haberler<br />

dinlenirdi.<br />

Kumaş, henüz yeni girmeye başlamıştı. Kumaş olarak daha çok koyunların<br />

yünü kırpılır, eğirilir; o, bir biçimde dokunurdu. Bilhassa erkeklerin giysileri daha<br />

çok ondan olurdu. Daha sonraları kumaş girdi.<br />

Cumhuriyet’in başını anlatıyoruz; ışığa yabancı bir Türkiye, kumaşa yabancı<br />

bir Türkiye, dünyaya kapalı, habere yabancı bir Türkiye...<br />

Tabii ki bu Türkiye’nin pek çok yerinde okul yok, okula yabancı bir Türkiye...<br />

Bir yerden bir yere gitmek mesele...<br />

1935’de Isparta’ya demiryolu geldi. Babam beni elimden tutup götürdü, 10-11<br />

yaşındaydım. İstasyon meydanında demiryolu açılışını hatırlıyorum; İsmet Paşa<br />

geldi nutuk söyledi, o zaman Başbakandı.<br />

itü vakfı dergisi<br />

69


İTÜ'LÜ SÜLEYMAN DEMİREL<br />

Ancak, zorunlu hizmetim vardı. Çünkü devletin<br />

okullarında okumuştum. Bu hizmeti<br />

yapmak üzere devlete müracaat ettim. Onlar<br />

da beni, Elektrik İşleri Etüd İdaresi’ne<br />

gönderdiler <strong>ve</strong> göre<strong>ve</strong> başladım. Elektrik İşleri<br />

Etüd İdaresi, ancak on mühendisin çalıştığı<br />

bir teşkilattı. 13 yıllık bir mazisi vardı.<br />

O zaman ABD’den kalkınma ile ilgili<br />

heyetler getiriliyordu. Gelen birinci heyetin<br />

üyeleriyle, göre<strong>ve</strong> başladıktan hemen sonra<br />

Merzifon ovalarına gittim. Orada, yeraltı<br />

suyu etüdleri yaptık.<br />

Sonra bir Dakota uçağı ile Trakya’ya gittik,<br />

Stoner adında bir ABD’li mühendis ile...<br />

California’dan gelen Stoner ile, yeraltı suyu<br />

aradık.<br />

Ardından, devletin tuttuğu Knappen<br />

Tippett Abbet Mc-Carthy Şirketi’nin mühendisleriyle,<br />

Gediz Nehri’nin amenajman<br />

(doğal kaynakların işletilmesi) planını yapmak<br />

üzere Manisa’ya gittim. Gediz Havzası<br />

çalışmaları, su mühendisliği bakımından<br />

Türkiye’de ilk, nevi şahsına münhasır çalışmalardır.<br />

ABD şirketinin başmühendisi Travis’di.<br />

Çok iyi bir mühendisti, kendisinden çok<br />

şey öğrendim.<br />

Bu arada, bir anımı nakletmek isterim:<br />

Çok iyi dost olduğum Travis, Irak’ta bir helikopter<br />

kazasında ölmüştü. Ertesi gün sekreteri<br />

ziyaretime geldi <strong>ve</strong> Amerikalı mühendisin,<br />

üzerinde “C.F. Travis” yazan deri kılıflı<br />

hesap cet<strong>ve</strong>lini bana <strong>ve</strong>rdi. Dedi ki: “Bay<br />

Travis, ‘Çok seyahat ediyorum, başıma her<br />

an bir şey gelebilir. Bana bir şey olursa, bu<br />

cet<strong>ve</strong>li Süleyman Bey’e <strong>ve</strong>r’ dedi. Cet<strong>ve</strong>li<br />

size <strong>ve</strong>rerek, isteğini yerine getiriyorum.”<br />

Bu cet<strong>ve</strong>li, hala özenle saklıyorum.<br />

Manisa’da Amerikalı mühendislerle<br />

çalışırken, Ankara’ya çağrıldım. Ankaöğrencisiydik<br />

İstanbul’da. O yılların<br />

sıkıntılarını biliyoruz. O yılların yöneticileri,<br />

Türkiye’yi barış içinde tutmak<br />

için büyük bir gayret sarf etmişlerdir.<br />

Savaş yılları bittikten sonra, Türkiye<br />

yeni bir dünyanın içine girmiştir;<br />

bu, 1946’dır. Türkiye, yeni bir dünyanın<br />

içine girerken, biz de o dünyayı<br />

anlayacak <strong>ve</strong> o dünyanın getirdiği<br />

şartlar içerisinde koşacak yaşa, duruma<br />

gelmiştik.<br />

1950’li yıllara girerken, meslek<br />

sahibiydim <strong>ve</strong> devlette hizmet<br />

almıştım.<br />

Bir genç mühendis olarak bizim idealimiz<br />

olan şeyler; Türkiye’nin her<br />

tarafına gidilip gelinebilmeliydi, Türkiye’nin<br />

ovaları sulanmalıydı; köyleri, kasabaları<br />

ışıklanmalı, insanları daha çok, daha iyi<br />

işler bulabilmeliydi, Türkiye sanayileşmeliydi.<br />

Ev<strong>ve</strong>la, Türkiye’nin bütün çocukları<br />

okumalıydı. Tabii o günkü şartlarda, bu bizim<br />

işimiz değildi, yönetenlerin işiydi. Türkiye<br />

karanlıktan kurtulmalıydı. Türkiye’de<br />

bozkırla yeşilin savaşı sürdürülmeliydi,<br />

bozkır yeşermeliydi.<br />

Bir Taşın Üzerinde, Üç Gün Boulder<br />

Barajı’nı Seyrettim<br />

1949 yılında, ihtisas için bir yıllığına Amerika<br />

Birleşik Devletleri’ne gönderildim.<br />

ABD’de, Batı eyaletlerine gittim, Doğu eyaletlerine<br />

gittim; mesleğimle ilgili çalışmaları<br />

izledim. Orada gördüklerim beni hem çok<br />

şevklendirdi, hem de hasta etti. Gördüğüm<br />

her medeni eser, “Benim memleketimde<br />

niye yok?” diye beni üzüntülere soktu.<br />

Hiç unutmuyorum, Las Vegas civarında,<br />

Colorado Nehri üzerinde kurulu Boulder<br />

Barajı, o zaman Amerika’nın çok övündüğü<br />

en büyük tesisti; 1930’lu yıllarda yapılmıştı.<br />

O tesisi üç gün seyrettim. Her sabah<br />

gidiyor <strong>ve</strong> bir taşın üzerine oturarak, barajı<br />

seyrediyordum. O büyüklükteki bir tesisi,<br />

Keban Barajı’nın, temelini 1966 yılında atarak<br />

biz yaptık. Ne zaman Keban Barajı’nın<br />

üzerinden uçsam <strong>ve</strong> oralara yolum düşse,<br />

aradan yaklaşık 50 sene geçmiş olmasına<br />

rağmen, bunları birbirine bağlarım.<br />

1949 Yılında Mühendis Olup, Suyun<br />

Peşine Düştüm<br />

1949 yılının Şubat ayında, İstanbul Teknik<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nden mezun oldum. Birkaç ay<br />

İstanbul Sular İdaresi’nde (İSKİ) çalıştım.<br />

70 itü vakfı dergisi<br />

ra’da bana, bir yardım teşkilatı olan<br />

CEA’nın bursuyla görgü <strong>ve</strong> bilgimi<br />

artırmak üzere Amerika’ya gideceğim<br />

bildirildi.<br />

Eylül 1949’da ABD’ye gittim <strong>ve</strong><br />

bir yıl kaldım. Eylül 1950’de döndüğümde,<br />

Türkiye’de seçim yapılmış<br />

<strong>ve</strong> iktidar değişmişti. Beni doğruca<br />

Seyhan Barajı’nın temel etüdleri için<br />

Adana’ya gönderdiler. İki ay sonra<br />

çağırdılar, Elazığ’da Hazar Gölü Projesi’nin<br />

hazırlanması görevini <strong>ve</strong>rdiler.<br />

Türkiye’nin henüz büyük-küçük<br />

santrali yoktu. Su santrali, hemen hemen<br />

hiç yoktu. Bir-iki tane ufak yerler<br />

vardı, inşa haline de henüz geçilmiş<br />

değildi. Bana Elazığ’da, yerden<br />

500 metre yüksekte olan Hazar Gölü’nden<br />

elektrik çıkarmak için proje hazırlama görevi<br />

<strong>ve</strong>rildi. Konu, daha önce incelenmişti<br />

<strong>ve</strong> üzerinde “yapılamazlık” damgası vardı.<br />

“Dağ delinmez, dağ çürük. Su tuzlu, nehre<br />

<strong>ve</strong>rildiği zaman kirletir” denilmişti. Gölde<br />

birikmiş olan suyun yeterli olmadığı da öne<br />

sürülmüştü. 15-20 sene tartışıldıktan sonra<br />

kapatılan bu projeyi yapıp tesisleri açmak,<br />

bana nasip oldu.<br />

Daha sonra Eğridir Gölü’nün ayağından<br />

çıkıp giden suların bataklık haline getirdiği<br />

arazinin ıslah projesini yaptım. Kovada<br />

Projesi’nde Eğridir Gölü’nün su bilançosunu<br />

çıkardım. Bunu, aşağı yukarı 50 sene<br />

önce yaptım. O raporlar, bugün de caridir.<br />

Beyşehir Gölü’nün su bilançosunu yaptım.<br />

Bunların içinden büyük projeler çıktı sonra.<br />

Onu, Kovada Santrali izledi. Bu santrali de<br />

inşa ettirip açmak, bana kısmet oldu.<br />

O zaman Türkiye’nin hayalinde 1 milyon<br />

kilovat takatli santral kurmak yoktu. Zaten<br />

kursanız, nereye götüreceksiniz elektriği?<br />

Kim ne yapacaktı elektriği? Ama biz, o zamanlarda<br />

belki Türkiye’nin 2 milyon kilovat<br />

elektriği olur, buradan da 10 milyar kilovat/<br />

saat elektrik çıkarırız, hesabını yapıyorduk.<br />

1950 senesinde Türkiye’nin kullandığı bütün<br />

elektrik, 789 milyon kilovat/saatti.<br />

Halkın, Devletle Köprüsü 1950’de<br />

Kuruldu<br />

1950’li yıllar, Türkiye’nin çok enteresan olduğu<br />

yıllardır. Türkiye, “çok parti”ye geçmişti.<br />

Çok parti, değişik bir idare şeklidir. Çok<br />

parti, halkın sesini ortaya koyar. Çok parti,<br />

halkın devletle köprüsünü kurar. Bu köprüler<br />

kurulmaya çalışılırken de, kırılır dökülür...<br />

Çok parti, tabii ki gelenek isteyen bir<br />

iştir. Bu çok partili dönem <strong>ve</strong> halkın hür ira-


desine müracaat suretiyle meclislerin ortaya<br />

çıkarılması, hükümetlerin buna göre<br />

kurulması hadisesi, Türkiye tarihinde yeni<br />

bir olaydır <strong>ve</strong> gerçek demokratik cumhuriyet<br />

budur. 1923’de ilan edilen cumhuriyettir,<br />

ama 1950’deki demokratik cumhuriyettir.<br />

Demokratik cumhuriyet, aslında Cumhuriyet’e<br />

güç <strong>ve</strong> kudret kazandırmıştır.<br />

Çünkü, halkın içinde bulunduğu hayat şartlarını<br />

dile getirmek <strong>ve</strong> bunlara çare aramak<br />

için yarışanlar, koşuşanlar çıkmıştır.<br />

1950 yılında Türkiye’nin 13 köyünde<br />

elektrik vardı. 1 km enterkonnekte şebeke<br />

(santrallerin birbiriyle bağlantısını sağlayan<br />

sistem) yoktu. Elektrik üreteceksiniz, onu<br />

götürecek <strong>ve</strong> dağıtacaksınız.. Ne üretim<br />

tesisi var, ne de dağıtım tesisi... Bizim derdimiz;<br />

bütün bu güçlerin içinden çıkmaktı.<br />

Türkiye Ödünç Parayla<br />

Seyhan Barajı’nı Kurdu<br />

Seyhan Barajı'nın açılış töreninde Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes <strong>ve</strong> DSİ<br />

Genel Müdürü Süleyman Demirel. 8 Nisan 1956<br />

Taşın Üzerinde Bu Defa Seyhan<br />

Barajı’nı Seyrettim<br />

O yıllarda Ankara’da oturur-orada da teşkilatımız<br />

vardı- ayda bir defa, iki defa, üç<br />

defa gider gelir, inşaatın yürütülmesine nezaret<br />

ederdim. Tesisi 974 günde tamamladık.<br />

8 Nisan 1956’da Seyhan Barajı’nı hizmete<br />

açarken, aşağı yukarı yarım milyon<br />

insan vardı. Çukurova’nın o güneşli güzel<br />

günü, hala gözümün önünde...<br />

Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan<br />

Adnan Menderes <strong>ve</strong> tüm bakanlar açılış törenine<br />

gelmişler, alan, bir insan seli olmuştu.<br />

Adnan Menderes, bana dönüp, “Çıkınız,<br />

açılış konuşmasını siz yapınız.” dedi.<br />

Kürsüye çıktım <strong>ve</strong> barajla ilgili teknik<br />

özellikleri uzun uzun anlattıktan sonra şunları<br />

söyledim:<br />

“Bu güzel eserin milletimize <strong>ve</strong> memleketimize<br />

hayırlı olmasını temenni ederim.<br />

Projeleri tanzim <strong>ve</strong> inşaatın kontrollerinde<br />

idareye yardım eden Knappen Tippett<br />

Abbet McCarthy firmasına, inşaatı yapan<br />

Morrison-Garanti firmasına, hava hatları <strong>ve</strong><br />

muhavvile (transformatör) merkezlerini inşa<br />

eden Elin firmasına, Adana-Karaisalı yolunu<br />

inşa eden Atman firması ile görev alan<br />

1950’li yıllarda siyasetin içinde olmadım.<br />

Ama, hizmet yarışının ön saflarındaydım.<br />

Amerika Birleşik Devletleri’nde<br />

mühendislik bilgimi, tecrübemi ilerletip<br />

geldikten sonra, elime büyük projeler<br />

geçti. Seyhan Barajı bunlardan ilkidir.<br />

Seyhan Barajı, Demokrat Parti<br />

iktidarının çok önemli bir iddiasıydı <strong>ve</strong><br />

o dönemde Türkiye’de çok tartışılmıştı.<br />

Seyhan Nehri’nin üzerine, Adana’nın 15<br />

km yukarısına bir baraj yapılacaktı. 850<br />

bin dönüm arazi sulanacaktı. O ovaların<br />

sulanması için, daha önce nehirden su<br />

almak üzere birtakım işler yapılmışsa da,<br />

bunların hepsi yarımdı.<br />

18 bin kilovatlık üç ünite<br />

planlanmıştı; bir tanesi yedek olacak,<br />

iki tanesi kurulacaktı. “18 bin kilovat<br />

elektriği Çukurova’da kime satarız?”<br />

diye büyük sıkıntılar çektik. Çünkü,<br />

tesisin finansmanı için, çıkan elektrik<br />

satılmalıydı. Tesisin yapılması için 25<br />

milyon dolar gerekiyordu. Böyle bir<br />

parası yoktu Türkiye’nin. Bunu, ödünç<br />

almalıydı.<br />

Yeni dünya nizamında, bir Dünya<br />

Bankası kurulmuştu. Bu Dünya<br />

Bankası’nın maksadı, kalkınma<br />

projelerini finanse etmekti. “Bu proje<br />

neye yarardı? Yani, kendi kendisini<br />

öder miydi?” hesaplarının yapılmasının<br />

ardından, Dünya Bankası, Türkiye’ye 25<br />

milyon dolar <strong>ve</strong>rmeyi kabul etti. Bu 25<br />

milyon dolar, Türkiye’nin bütün ödeme<br />

kabiliyetinin yarısı idi.<br />

Temel etüt <strong>ve</strong> sondaj çalışmalarıyla<br />

kredisinin sağlanması çalışmalarında<br />

aktif görev aldığım barajın inşaatını<br />

yürütmek üzere, daha sonra “Barajlar<br />

Dairesi Başkanlığı” adını alacak olan<br />

“Seyhan Bürosu” kurulmuştu. Bu<br />

Büro’nun başına getirildim.<br />

Cumhuriyet’in başını anlatıyoruz;<br />

ışığa yabancı bir Türkiye, kumaşa<br />

yabancı bir Türkiye, dünyaya<br />

kapalı, habere yabancı bir<br />

Türkiye... Tabii ki bu Türkiye’nin<br />

pek çok yerinde okul yok, okula<br />

yabancı bir Türkiye... Bir yerden<br />

bir yere gitmek mesele...<br />

itü vakfı dergisi<br />

71


İTÜ'LÜ SÜLEYMAN DEMİREL<br />

Türk İnsanını, DSİ Genel Müdürü<br />

Olunca Tanıdım...<br />

Keban Barajı <strong>ve</strong> Hidroelektrik Santrali'nin Temel Atma Töreni, 12 Haziran 1966<br />

Bu heyecanla, Türkiye’yi bir uçtan bir<br />

uca koştuk. Türkiye’yi çok iyi tanıdım.<br />

Hem Türkiye’nin coğrafyasını, hem tabii<br />

kaynaklarını, hem insanını çok iyi tanıdım.<br />

Orada gördük Harran Ovası’ndaki<br />

kuşun susuz olduğunu; kuş susuz...<br />

Orada gördük Harran Ovası’ndaki<br />

insanın susuzluğunu... Orada gördük,<br />

sırtında kuyudan su çeken insanları...<br />

Orada gördük, kuyuların başında çamur<br />

ile suyu ayırmaya çalışan kadınları...<br />

Orada gördük, Allah’ın nimeti sudan<br />

mahrumiyetin, insanlara <strong>ve</strong>rdiği eziyeti...<br />

Mardin’in Gülharin köyünde, içinde<br />

çamurlu su birikintisi bulunan çukur<br />

etrafında toplanan kadınlar, eski bir<br />

otomobil lastiğini kova yapmış, onunla<br />

sıvıyı çekiyor <strong>ve</strong> buna “su” diyorlardı.<br />

Yalnız, kocaman gözleri meydandaydı.<br />

Güzel gözler...<br />

Bizim İslamköy’de evin 150 metre<br />

ötesinde su çeken anamı hatırlarım. Suyu<br />

taşırken, kollarının uzadığını hissederdim.<br />

Bu bölgede, insanlar susuzdu...<br />

Kuşlar susuzdu...<br />

Bütün hayvanlar, toprak susuzdu...<br />

Oysa, Palandöken’de eriyen kar suları<br />

diğer firmalara teşekkür ederim. Bu eserde<br />

hizmeti geçmiş herkese minnettarlığımı ifade<br />

ederim.”<br />

Konuştuğum kürsünün arkasında Bayar,<br />

Menderes, önümde dağ-taş insan...<br />

Karşıdan da güneş gözüme doğru geli-<br />

gelirdi yakına kadar. Türkiye’nin en değerli<br />

madeni, bu kar sularıdır. Bunu, Türkiye’ye<br />

tanıtan benim.<br />

1949 yılında devletin hizmetine<br />

girdikten sonra bu hizmete şöyle baktık:<br />

Dedik ki; bu devlet, bizi ortaokuldan<br />

başlayıp lisede, daha sonra altı sene,<br />

yedi sene Mühendis Mektebi’nde okuttu,<br />

Amerika’ya kadar gönderdi, bir yere kadar<br />

getirdi; bu ödenmeli, bir.<br />

İkincisi; her defa yastığa başımızı<br />

koyduğumuz zaman, o karanlık köyler<br />

<strong>ve</strong> çorak topraklar, kuru bozkır, yeşilden<br />

mahrum insanlar, o fukaralık, o yoksulluk<br />

gözümüzün önündedir; bununla<br />

savaşılmalı.<br />

Bu savaşı bırakmış değiliz, bugün de<br />

devam ettiriyorum. Beni buraya getiren<br />

odur, 31 yaşında Genel Müdür yapan değil<br />

sadece...<br />

Mesleğimin henüz başındayken,<br />

havza amenajmanı planlaması fikrinin<br />

gelişmesi <strong>ve</strong> uygulamaya geçilmesi için<br />

gayret sarfeden öncü grubun içinde<br />

bulunmuş, planlama tekniğinin <strong>ve</strong><br />

amaçlarının yaygınlaştırılması için bilimsel<br />

çalışmalarda, takdimlerde yer almıştım.<br />

yordu. Önce titrediğimi, sallandığımı hissettim.<br />

Ama, bu çabuk geçti. Sanki hiç o<br />

heyecanı yaşamamıştım.<br />

Konuşmam bitti. Sadece ben konuştum o<br />

gün. Tören alanı birden boşaldı... Bir kayanın<br />

üstüne oturdum, oradan Barajı <strong>ve</strong> Seyhan’ı<br />

uzun süre izledim. Etrafta kimseler kalmamıştı...<br />

Temelden yüksekliği 77.70 metre, tal<strong>ve</strong>gden<br />

(bir akarsu yatağının en derin noktalarını<br />

birleştiren çizgi) yüksekliği 50.70 metre, kret<br />

(barajın üst kısmı) uzunluğu 1.955 metre olan<br />

barajın, enerji üretimi için dikey eksenli “Francis”<br />

tipinde üç türbini (su gücünü enerjiye<br />

çeviren makine sistemi) bulunuyor.<br />

Türkiye’nin bu büyük eseri tamamlandığı<br />

yıllarda, bazı muhalifler, halka olumsuz<br />

propagandaya giriştiler. “Topraktan<br />

bir baraj yapıldı, yarın köstebekler, Barajın<br />

duvarlarına yuva yapmak isterlerse, bu<br />

deliklerden yol bulan sular, toprak barajı<br />

bir anda yerle bir eder, Adana da sular<br />

altında kalır.” şeklindeki olumsuz propaganda,<br />

bir süre Adana’da baraj korkusuna<br />

yol açtı.1950’li yılların ikinci yarısında,<br />

her yağmur yağışında, barajın patlayacağı<br />

dedikodusu yayılıyor, çok kişi karamsar<br />

yorumlar üretiyordu.<br />

Seyhan Barajı’na başladığımız zaman,<br />

elimizde bulunan toprak baraj inşaatı,<br />

100-150 bin m3’lük Damsa Barajı idi.<br />

Onu da 5-6 senede yapabilir durumdaydık.<br />

O zaman “4.5 milyon m3 toprak baraj<br />

olur mu?” demeden önce, “Toprak baraj<br />

olur mu, olmaz mı?” tartışması yapılıyordu.<br />

Seyhan Barajı hakikaten çok güzel bir<br />

tesistir. Üç sene gibi kısa bir zamanda<br />

bitirilmiş, Türkiye’nin hizmetine girmiştir<br />

<strong>ve</strong> “Türkiye Barajcılığının Modern Okulu”<br />

sayılabilecek bir tesistir.<br />

Sonra devlet, yeni barajlar yapılmasına<br />

karar <strong>ve</strong>rdi. Onları da bana havale<br />

ettiler.<br />

Hayallerimi, 31 Yaşında<br />

Gerçekleştirmeye Başladım<br />

50. yıldönümü kutlanan Eisenhower Vakfı<br />

bursu ile 1954 yılının eylül ayında ikinci<br />

kez ABD’ye gittim, bir yıl sonra döndüm.<br />

Türkiye’nin hizmetine hazırlanmamda<br />

ABD’ye yaptığım iki gezinin <strong>ve</strong> yabancı<br />

uzmanlarla yaptığım çalışmaların çok<br />

büyük önemi vardır. Bu uzmanlarla yaptığım<br />

çalışmalar, mesleki tecrübe yanında,<br />

ufuk kazandırmıştır.<br />

ABD’den döndükten bir süre sonra DSİ<br />

Genel Müdürü olarak görevlendirdiler. Ben,<br />

Genel Müdürlük istiyor değildim. Bayındırlık<br />

Bakanı Keman Zeytinoğlu, ziyaretime gelerek,<br />

beni Genel Müdür yapacaklarını bildirdi.<br />

Bunun üzerine o günkü Genel Müdür Hikmet<br />

Turat’ı arayarak, “Seni götürüp, beni getiriyorlar.<br />

Git düzeltebilirsen düzelt.” dedim. Hikmet<br />

72 itü vakfı dergisi


1955 yılında Devlet Su İşleri<br />

Genel Müdürü olduğum zaman<br />

31 yaşındaydım <strong>ve</strong> hayallerimi<br />

gerçekleştirebileceğim bir<br />

sorumluluk düzeyine <strong>ve</strong> görev<br />

fırsatına kavuşmuştum. Çok<br />

büyük <strong>ve</strong> çok güzel bir görevdi;<br />

zevkle yaptım.<br />

Turat, çok iyi bir insandı. 2003 yılında, 92<br />

yaşında öldü. Ona hep sevgi, saygı duymuşumdur.<br />

Çok güzel bir insandı...<br />

Genel Müdürlüğüne geldiğim DSİ’nin<br />

kapısına, şunu yazdım:<br />

“Görevimiz, Tük insanının muhtaç olduğu<br />

suyu bulmaktır.”<br />

Bu, bir kararlılıktır, determinasyondur.<br />

Çocukluğu susuzluk içinde geçmiş bir<br />

adam, devletin bu hizmetleri gören yerine<br />

“Türk halkının ihtiyacı olan suyu bulacağız.”<br />

diye giriyor. Aşağı yukarı benim hayat<br />

hikayemin özüdür bu...<br />

DSİ, bizim kuruluş olarak yaptığımız ilk<br />

büyük iştir. Bugün hala iyi çalışmaktadır.<br />

Benim, ilk büyük eserimdir.<br />

1955 yılında Devlet Su İşleri Genel<br />

Müdürü olduğum zaman 31 yaşındaydım<br />

<strong>ve</strong> hayallerimi gerçekleştirebileceğim bir<br />

sorumluluk düzeyine <strong>ve</strong> görev fırsatına kavuşmuştum.<br />

Çok büyük <strong>ve</strong> çok güzel bir<br />

görevdi; zevkle yaptım.<br />

DSİ, Bizim Meslek Gururumuzdur<br />

DSİ’yi, ABD’de gördüklerimizden esinlenerek,<br />

güçlü bir teşkilat olarak kurduk.<br />

Seyhan Barajı açılış töreni.<br />

Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Demirel'den "Türkiye'nin su sorunu"nu dinliyor.<br />

Bu, bizim gururumuzdur.<br />

Uzun süreli <strong>ve</strong> titiz bir çalışma sonucu<br />

DSİ Teşkilat Kanunu’nu hazırladık. Bu kanun,<br />

içerdiği hükümler sayesinde, bugün<br />

de ihtiyaca cevap <strong>ve</strong>rir niteliktedir <strong>ve</strong> güncelliğini<br />

kaybetmemiştir.<br />

6200 Sayılı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü<br />

Teşkilat <strong>ve</strong> Vazifeleri Hakkında<br />

Kanun, 1953 yılının Aralık ayında yürürlüğü<br />

girdi. DSİ’nin yeraltı <strong>ve</strong> yerüstü sularının<br />

zararlarını önlemek, bunlardan çeşitli<br />

yönlerden faydalanmak amacıyla kurulduğu<br />

belirtilen kanunda, görev <strong>ve</strong> yetkileri<br />

belirlenmişti.<br />

Genel Müdürlüğün, bir Genel Müdürün<br />

yönetiminde Merkez <strong>ve</strong> Taşra Teşkilatı’ndan<br />

oluştuğu belirtilen Kanun’da,<br />

Merkez Teşkilatı’nda bir Genel Müdür<br />

Yardımcısı ile Etüd <strong>ve</strong> Plan Dairesi, Proje<br />

<strong>ve</strong> İnşaat Dairesi, İşletme Dairesi,<br />

İdari İşler Dairesi Reisliklerinin; Teknik,<br />

Hukuk, Tarım <strong>ve</strong> İktisat Müşavirliklerinin;<br />

Makine <strong>ve</strong> Muhasebe Müdürlüklerinin<br />

bulunacağı hükme bağlanmıştı. Biz, bir<br />

süre sonra Merkez Teşkilatı’na, Barajlar<br />

Dairesi’ni, Yeraltı Suları Dairesi’ni, Makine<br />

Dairesi’ni, Teknik Araştırma Dairesi’ni<br />

ekledik. Esenboğa yolunda, Araştırma<br />

Tesislerini kurduk; beton, kimya, toprak<br />

<strong>ve</strong> hidrolik laboratuvarlarını hizmete<br />

soktuk. Yeni Bölge Müdürlükleri ihdas<br />

ettik.<br />

Çalışmalarımızda, hep “Çatlamış<br />

toprakla mavi gök arasında kalan halkımız”ın<br />

durumunu ölçü olarak aldık. Maksadımız,<br />

insanları oradan çıkarmaktı.<br />

DSİ kurulduğu zaman, kafi mühendis<br />

kadrosu yoktu. Az sayıda mühendisi,<br />

100 kadar teknisyeni vardı. Bugün<br />

teknik kadrosu 5000’e ulaşmıştır.<br />

Ancak o dönem, mühendisler için<br />

altın devirdir. DSİ’de ilk iş olarak raflarda<br />

tozlanmış projeleri uygulamaya<br />

koymak istedik. “Yap” diyen de vardı,<br />

ama para yoktu. Ancak yaptıklarımızın,<br />

yeni şeyler yapma imkanı doğurduğunu<br />

gördük. Çalışmalarımızı daha da<br />

hızlandırdık.<br />

1950’de üç baraj vardı: Çubuk, Gebere<br />

<strong>ve</strong> Porsuk. Porsuk yarımdı. Yapılırken<br />

ihbar etmişler, yolsuzluk var diye.<br />

Yapanları içeri almışlar, yarım kalan kısımlarda<br />

sorun çıkmış. Genel Müdür<br />

olunca, oraya gittim. Muharebe meydanı<br />

gibiydi. “Bunları temizleyin, tamamlayın”<br />

dedim.<br />

itü vakfı dergisi<br />

73


İTÜ'LÜ SÜLEYMAN DEMİREL<br />

31 Yaşında Genel Müdür, 41 Yaşında Başbakan Oldum<br />

Ben, Isparta’nın İslamköy’ünden<br />

geliyorum. Beni 31 yaşında Genel<br />

Müdür, 41 yaşında Başbakan yapan şey<br />

şudur: Ben, düşündüğünü her zaman<br />

söyleyen biriyim. İnanmadığım hiçbir<br />

şeye sahip çıkmadım, inanmadığım<br />

hiçbir şeye destek <strong>ve</strong>rmedim, her yerde<br />

düşündüğümü söyledim. Her aldığım<br />

hizmeti çok iyi yaptım. Bu görülmüştü.<br />

Seyhan Barajı inşaatı, o günkü<br />

idarenin en önemli işiydi; çok parlak<br />

bir şekilde başarılmıştır. Türkiye’de<br />

birtakım sıkıntılar da oldu sonra,<br />

malzeme sıkıntıları şunlar bunlar;<br />

onunla birlikte bana havale edilen her<br />

şeyi yaptım.<br />

Daha önce belirttiğim gibi, benim<br />

siyasetle alakam yoktu. Yalnız, o devir<br />

Demokrat Parti devriydi <strong>ve</strong> o devrin<br />

başında bir adam vardı. Bu, merhum<br />

Menderes’tir. Tabii, merhum Bayar<br />

Cumhurbaşkanıdır ama, İcrayı götüren<br />

merhum Menderes’ti. Anadolu aşığı bir<br />

adamdı.<br />

Rahmetli Menderes, sonsuz Türkiye<br />

aşkıyla, sonsuz Anadolu aşkıyla dolu<br />

bir insandı. Bu ülkenin insanlarını<br />

se<strong>ve</strong>nleri, bu ülkenin hizmetlerini canla<br />

başla yapmaya çalışanları görmesi<br />

lazımdı, gördü. Ben gidip kendisine,<br />

“Güneydoğu Anadolu’da kuşlar susuz,<br />

insanlar susuz, bu böyle olmaz” dediğim<br />

zaman alınmadı, sanki kendisini<br />

eleştiriyormuşum gibi bana bakmadı.<br />

“Ne yapmak lazım?” dedi. Ben gidip,<br />

“Falan yerde bu böyle olmaz” dediğim<br />

zaman, yine alınmadı, çünkü biliyordu ki,<br />

ben her zaman Türkiye’ye yararlı şeyleri<br />

söyleyecektim.<br />

DSİ’de, Önce Köklü Bir İletişim Ağı<br />

Kurdum<br />

DSİ Genel Müdürlüğü’nde ilk işlerimizden<br />

biri de, ihtiyacını duyduğumuz neşriyat<br />

konusunda politika tesbiti oldu. Bununla,<br />

gerek merkezde, gerek en uzak<br />

bölgede görev yapan DSİ ailesinde iletişimi<br />

sağlayacak, bir nevi hizmet içi eğitim<br />

<strong>ve</strong>rilecek, yeni teknolojik gelişmeler<br />

izlenebilecek, edinilen yeni bilgiler paylaşılabilecekti.<br />

Bu çerçe<strong>ve</strong>de “Pazartesi<br />

Toplantıları” gelenek haline geldi <strong>ve</strong> “DSİ<br />

Bülteni” çıkarılmaya başlandı.<br />

DSİ’de, Suyu Arayan İnsanları Eğittik<br />

Eğitim, insan hayatında her gün cereyan<br />

eden devamlı bir uğraştır. Zira, insan her<br />

gün yeni bir şey öğrenir <strong>ve</strong> böylece, zamanla<br />

tecrübe kazanır.<br />

Eğitim denildiği zaman, daha ziyade<br />

belirli bir maksat <strong>ve</strong> programa göre<br />

öğrenme <strong>ve</strong> yetişme akla gelir. İnsan hayatının<br />

büyük bir kısmı, bu sebeple okullarda<br />

geçer.<br />

Herhangi bir teşkilatın, ister kamu,<br />

isterse özel sektörde olsun, vazifesini<br />

randımanlı bir şekilde görebilmesi, ehil<br />

fertlerden müteşekkil olmasına bağlıdır.<br />

Hiçbir kademe gözetilmeksizin, herkesin,<br />

gördüğü işin ehli olması <strong>ve</strong> kendi<br />

üstündekilerin gördüğü işi öğrenmesi,<br />

gayret göstermesi, bu topluluğun müesseriyet<br />

derecesi üzerinde önemli bir<br />

etkendir.<br />

DSİ Genel Müdürlüğü’nde bu hakikati<br />

prensip kabul ederek, eğitim konusuna<br />

büyük önem <strong>ve</strong>rdik.<br />

DSİ eğitim politikasının esasını, her<br />

kademedeki personelin vazifelerini<br />

daha iyi görebilmeleri, bir üst kademeleri<br />

doldurabilecek şekilde yetiştirilmeleri,<br />

sayısı mahdut bulunan personel ile<br />

daha çok iş yapılabilmesini sağlayacak<br />

şekilde programlama, yeni ihtisas unsurlarının<br />

yetiştirilmesi oluşturuldu. Bu çerçe<strong>ve</strong>de,<br />

muayyen gayeli dört program<br />

uygulandı.<br />

DSİ’nin Tüm Teşkilatını<br />

Kütüphanelerle Donattık<br />

DSİ Umum Müdürlüğü merkezinde Daire<br />

<strong>ve</strong> Fen Heyetleri, taşrada Bölge <strong>ve</strong><br />

Şube Başmühendislikleri bulunuyordu.<br />

Merkezde, personelin yeni gelişmeleri<br />

izlemeleri, çalışmaları sırasında ihtiyaç<br />

duydukları bilgileri edinebilmeleri için<br />

büyük bir kütüphane kurulmuştu.<br />

74 itü vakfı dergisi


Teşkilatın hemen hemen kökünü teşkil<br />

eden Başmühendislikler ise, genellikle<br />

birçok kaynak <strong>ve</strong> imkanlardan uzaktı<br />

<strong>ve</strong> öylece çalışmak mecburiyetindeydiler.<br />

Bölge kütüphanelerinin de kurulması<br />

gerekiyordu. Bu amaçla bir genelge yayımlayarak<br />

teşkilata gönderdik.<br />

DSİ Personelini ABD’ye Eğitime<br />

Yolladık<br />

DSİ, 1950’lerin sonuna doğru, Türkiye’nin<br />

en önemli kurumlarından biri haline<br />

gelmiş, göğe bakan insanla, kuruyan<br />

toprakla suyu buluşturma yolunda büyük<br />

işler başarmıştı. Ancak, DSİ’yi daha da<br />

büyük işler bekliyordu. Bu yüzden personelinin<br />

donanımlı olması, dünyadaki<br />

gelişmeleri izlemesi gerekiyordu.<br />

Kurum içi eğitimin yanı sıra, DSİ personelinin<br />

bilgi <strong>ve</strong> görgüsünü artırmak,<br />

yeni teknik gelişmeleri öğrenmesini sağlamak<br />

amacıyla yurt dışında staj yapmasına<br />

özen gösterildi. Milletlerarası İktisadi<br />

İşbirliği Teşkilatı’nın teknik yardım<br />

programı çerçe<strong>ve</strong>sinde sağlanan burslarla<br />

merkez <strong>ve</strong> taşra teşkilatında görev<br />

yapan personele, ABD’de staj yapma<br />

imkanı sağlandı.<br />

Staja gönderilecek personelin seçimi,<br />

belirlenen kriterlere göre yapılıyordu.<br />

Bu kriterler, 1959 yılında, ECA (Dünya<br />

Bankası Avrupa <strong>ve</strong> Orta Asya Teknik Yardım<br />

Programı) teknik yardımından faydalanılarak<br />

“Sevk <strong>ve</strong> İdare” konusunda<br />

1960’da ABD’de staja gönderileceklerle<br />

ilgili olarak teşkilata gönderdiğim genelgede<br />

de bir kez daha belirtildi.<br />

DSİ, Kısa Zamanda<br />

Modern Teknikle Tanıştı<br />

DSİ Umum Müdürlüğü, üstlendiği görevleri<br />

yerine getirirken, büyüdü <strong>ve</strong> gelişti.<br />

Ancak, tesisleri eksikti. Tesisler dediğimiz<br />

zaman, milyonlarca lira sarfıyla meydana<br />

getirilmiş estetik eserler zannedilmesin.<br />

Bunlar, DSİ Umum Müdürlüğü’nün<br />

fonksiyonlarını ifa edilmesi için lüzumlu,<br />

mütevazı, tertipli binalardı. Uygulanan tesis<br />

programlarının ana hatlarını, DSİ mensuplarına<br />

bir yazı ile duyurdum.<br />

DSİ’nin İlk Hedefi:<br />

Köylere Temiz İçme Suyu<br />

Genel Müdürlüğüm sırasında, teşkilatı,<br />

görev <strong>ve</strong> sorumluluklarını teknik <strong>ve</strong> planlama<br />

çerçe<strong>ve</strong>sinde değerlendirerek, disiplinler<br />

arası bir çalışma <strong>ve</strong> işbirliği or-<br />

DSİ’yi, ABD’de gördüklerimizden<br />

esinlenerek, güçlü bir teşkilat<br />

olarak kurduk. Bu, bizim<br />

gururumuzdur. Uzun süreli <strong>ve</strong> titiz<br />

bir çalışma sonucu DSİ Teşkilat<br />

Kanunu’nu hazırladık. Bu kanun,<br />

içerdiği hükümler sayesinde,<br />

bugün de ihtiyaca cevap <strong>ve</strong>rir<br />

niteliktedir <strong>ve</strong> güncelliğini<br />

kaybetmemiştir.<br />

tamı haline getirirken, köylere temiz içme<br />

suyu için Köy İçme Suyu Dairesi’ni kurduk.<br />

Böylece, köylere temiz içme suyu<br />

sağlanması konusu müesseseleştirilmiş<br />

<strong>ve</strong> sürekli çalışır hale getirilmiş olur.<br />

1958 yılı sonuna kadar, susuz 33 bin<br />

köyden 22 bin 500’üne içme suyu getirilmiş,<br />

bunun için köylülerin emeği dahil<br />

300 milyon lirayı aşkın para harcanmıştı.<br />

DSİ’nin Faaliyetlerini, Halka,<br />

Radyodan Duyurdum<br />

1959 yılının 25, 26 <strong>ve</strong> 27 Temmuz günleri<br />

Ankara Radyosu’nda DSİ’nin faaliyetleri<br />

üzerine üç ayrı konuşma yaptım. Bu konuşmalarımdan<br />

ilki, Köy İçme Suları üzerineydi.<br />

Radyodaki bu ilk konuşmamda,<br />

Türk halkına, kana kana içmeye hasret<br />

olduğu suyun öyküsünü anlatıyordum.<br />

27 Mayıs İhtilali’nde, DSİ’ye Veda<br />

Ettim<br />

27 Mayıs 1960 İhtilali olduğu zaman, ben<br />

İspanya’da “Sulama <strong>ve</strong> Drenaj” konulu<br />

uluslararası bir toplantıda Türkiye’yi temsil<br />

ediyordum. Ülkemden 25 Mayıs’ta ayrılmıştım.<br />

İhtilal haberini alır almaz, Daniş<br />

Koper’e telgraf çekerek, dönebileceğimi<br />

bildirdim. Daniş Koper, cevaben toplantı<br />

sonuna kadar kalmamı bildirdi.<br />

10 Haziran’da Ankara’ya geldim. Havaalanında<br />

bazı arkadaşlarım karşıladı.<br />

Ertesi gün işime gittim <strong>ve</strong> Bayındırlık Bakanlığı’na<br />

müracaat ederek, görevi bırakacağımı<br />

bildirdim <strong>ve</strong> yerime yeni birini<br />

bulmalarını istedim. Böylece hem Bakanı,<br />

hem de kendimi rahatlatıyordum.<br />

O tarihte askeri idare Sayın Daniş Koper’i<br />

Bayındırlık Bakanı yapmıştı. Daha<br />

önce, Karayolları Genel Müdürlüğü <strong>ve</strong><br />

Bayındırlık Bakanlığı Müsteşarlığı görevlerinde<br />

bulunmuştu. Fevkalade değerli<br />

bir zat olan Daniş Koper’e askere gideceğimi<br />

de söyleyerek, Genel Müdürlük<br />

görevimden merkez <strong>ve</strong> taşra teşkilatında<br />

büyük bir şevkle çalışan mesai arkadaşlarıma<br />

gönderdiğim bir mesajla ayrıldım.<br />

Kaynak<br />

Hulusi Turgut, "Süleyman Demirel – Bir Ömür<br />

Suyun Peşinde" 2006. (Fotoğraflar: Hulusi Turgut<br />

arşivi)<br />

itü vakfı dergisi<br />

75


İTÜ'LÜ SÜLEYMAN DEMİREL<br />

İTÜ’lü Süleyman Demirel:<br />

“Biz, İTÜ Mezunları Olarak<br />

Başımız Dik <strong>ve</strong> Gururluyuz”<br />

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 2004 yılında İTÜ Ayazağa Kampüsünde Rektör Prof. Dr. Gülsün Sağlamer ile.<br />

Bugün İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin geldiği nokta bizleri<br />

sevindirmektedir. Çünkü biz buranın mensupları olarak başımız<br />

dik <strong>ve</strong> gururluyuz. Biz başarının adamlarıyız. Onun için de<br />

üni<strong>ve</strong>rsitemizin hep başarılı olmasını her şeyden çok isteriz.<br />

İTÜ çağdaşlaşmanın abidesidir <strong>ve</strong> Osmanlı İmparatorluğu'nun<br />

batıyla, ilim, teknoloji <strong>ve</strong> felsefeyle irtibat kurmasının<br />

başlangıcıdır…<br />

9.<br />

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel,<br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin<br />

bir mezunu olarak duyduğu gururu,<br />

İslamköy’den Cumhurbaşkanlığına<br />

uzanan yaşamında İTÜ’nün kendisine sağladığı<br />

kazanımları <strong>ve</strong> şükran hislerini bulunduğu<br />

her platformda dile getiren, aidiyet<br />

duygusu en güçlü mezunların başında<br />

gelmektedir. Eğitimin önemine inanmış bir<br />

lider olarak, demokratik devletin en önemli<br />

kurumlarından üni<strong>ve</strong>rsitelerin okulu aşan<br />

kimliğine vurgu yapan Demirel, bu kurumları<br />

toplumun deniz fenerlerine benzeterek,<br />

Türkiye’nin yükseköğretim alanındaki gelişme<br />

<strong>ve</strong> atılımlarına destek olmuş, çaba harcamış,<br />

sayısız üni<strong>ve</strong>rsitenin temeline harç<br />

koymuştur.<br />

76 itü vakfı dergisi


237. Yıl İTÜ Günü<br />

Töreni'nde Rektör Prof.<br />

Dr. Muhammed Şahin'den<br />

plaket alıyor.<br />

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 235. Yıl İTÜ Günü töreninde, İTÜ’den mezuniyetinin 60. Yılı<br />

nedeniyle Rektör Prof. Dr. Faruk Karadoğan’dan plaket alırken. 10 Mayıs 2008.<br />

Bir ülkenin uygarlığa açılan penceresi<br />

olarak gördüğü üni<strong>ve</strong>rsitelerin her biri Demirel<br />

için aynı öneme sahip olsa da, kuşkusuz<br />

mezunu olduğu İTÜ’nün, onun gönlünde<br />

farklı bir yeri vardır. Demirel, gerek siyasetin<br />

çeşitli kademelerinde görev yaptığı dönemde,<br />

gerek Cumhurbaşkanlığı dönemi <strong>ve</strong> sonrasında,<br />

her zaman İTÜ’nün yanında olmuş,<br />

her fırsatta açılış törenleri <strong>ve</strong> geleneksel İTÜ<br />

Günü törenlerine katılmış, bugünkü kampüslerin<br />

İTÜ’ye tahsislerinde önemli rol oynamış;<br />

üni<strong>ve</strong>rsiteler tarihinde gerçekleştirilen en büyük<br />

bağış projelerinden biri olarak İTÜ 2001<br />

Atılım Projesi’ni başlatmış <strong>ve</strong> izlemiştir.<br />

Dergimizin önceki sayısında, İTÜ eski<br />

Rektörü (1996-2004 dönemi) Prof. Dr. Gülsün<br />

Sağlamer’in kaleminden yayımladığımız<br />

“Değerli Mezunumuz, 9. Cumhurbaşkanımız<br />

Sayın Süleyman Demirel’in Anısına”<br />

başlıklı yazıda, Sağlamer, Demirel’in İTÜ’ye<br />

sağladığı katkıları şu cümlelerle anlatmıştı:<br />

“İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’ne kol kanat<br />

geren, ilk Başbakanlığı döneminde<br />

Maslak Kampüs arazisinin kamulaştırılarak<br />

İTÜ’ye <strong>ve</strong>rilmesini, son Başbakanlığı döneminde<br />

ise 1990’ların başında tahsisleri kaldırılan<br />

İTÜ Taşkışla, Gümüşsuyu <strong>ve</strong> Maçka<br />

Kampüsleri’nin tekrar İTÜ’ye tahsislerini<br />

sağlayan; Cumhurbaşkanlığı döneminde<br />

ise yalnız İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin tarihinde<br />

değil Türkiye üni<strong>ve</strong>rsiteler tarihinde<br />

gerçekleştirilen en büyük bağış projelerinden<br />

birini başlatan <strong>ve</strong> sonuna kadar izleyen<br />

Sayın Süleyman Demirel’i biz İstanbul<br />

Teknik Üni<strong>ve</strong>rsiteliler nasıl unutabiliriz ki?<br />

İTÜ Maslak Kampüsü’nü Cumhurbaşkanlığı<br />

döneminde <strong>ve</strong> sonrasında açılış törenleri<br />

<strong>ve</strong> Mezunlar Günü’nde her yıl onurlandıran<br />

Sayın Demirel’in yaşadığı mutluluğa o törenlere<br />

katılan mezunlarımız şahittir.<br />

Beni rektörlüğe atadığı 6 Ağustos 1996<br />

tarihinde Sayın Demirel’in kendisi bizzat telefonla<br />

aramış, kutlamış <strong>ve</strong> üni<strong>ve</strong>rsiteyi iki<br />

hafta içinde ziyaret etmek <strong>ve</strong> projelerimizi<br />

dinlemek istediğini söylemişti. Gerçekten<br />

de kendileri <strong>ve</strong>rdiği tarihte İTÜ Maslak<br />

Süleyman Demirel, 237. İTÜ Günü'nde meslekte 60. yılını dolduran İnşaat mezunları ile.<br />

Kampüsü’nü onurlandırmış <strong>ve</strong> projelerimiz<br />

hakkında bilgi almış <strong>ve</strong> sormuştu; “Bu projeleri<br />

gerçekleştirmek için ne kadar kaynak<br />

lazım?” Ben de en az 20 Milyon USD demiştim.<br />

O zaman ufkumuz daha dar, cesaretimiz<br />

daha azdı. Ancak 20 Milyon USD<br />

diyebilmiştim. Ortak projemiz işte böyle<br />

başlamış <strong>ve</strong> 2004 yılını bitirdiğimizde ayni<br />

<strong>ve</strong> nakdi bağış projemiz 80 Milyon USD’ı<br />

aşmıştı. Bu bağışlar altyapı, yurt, burs, laboratuvar,<br />

öğrenci merkezi, derslik, kitap, ekipman,<br />

akademik ödül, yurtdışı görevlendirme<br />

ödeneği, yabancı öğretim elemanlarının da<strong>ve</strong>ti<br />

için kaynak olmuş <strong>ve</strong> reformlar bu sayede<br />

hayata geçirilebilmiştir. Sayın Demirel,<br />

İTÜ 2001 Atılım Projesini başlattığımız 1997<br />

yılında tüm mezunları İTÜ’ye yardıma da<strong>ve</strong>t<br />

ederken aynen şunları söylemişti;<br />

“Değerli Mezunlar, İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’ni<br />

yeniden en başta tercih edilen<br />

üni<strong>ve</strong>rsite yapabilmemiz için önemli reformlara<br />

<strong>ve</strong> bu reformları da gerçekleştirebilmek<br />

için yeni finans kaynaklarına ihtiyacımız var.<br />

Rektörümüz Gülsün Hanım’ın başlattığı bağış<br />

programı sizin için büyük fırsattır bu fırsatı<br />

kaçırmayıp değerlendirmelisiniz.”<br />

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in,<br />

her fırsatta İTÜ’ye yaptığı ziyaretler arasında<br />

mezunlarla buluştuğu İTÜ Günü törenlerinin<br />

ayrı bir yeri vardır. Demirel’e, katıldığı bu törenlerden<br />

10 Mayıs 2008 tarihinde düzenlenen<br />

235. İTÜ Günü’nde mezuniyette 60. Yıl<br />

plaketi; 30 Mayıs 1998 tarihinde düzenlenen<br />

225. İTÜ Günü töreninde de mezuniyette<br />

50. Yıl plaketi sunulmuştur. Demirel’in, odak<br />

noktasına her zaman İTÜ’yü aldığı <strong>ve</strong> çağdaş<br />

uygarlığa ulaşmada eğitimin önemine<br />

değindiği bu konuşmalarından satırbaşları:<br />

29 Mayıs 1998: 225. Yıl İTÜ Günü Töreni<br />

<strong>ve</strong> Demirel’e 50. Yıl Plaketi<br />

“...İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin 225. Kuruluş<br />

Yılı’nı büyük bir coşkuyla, heyecanla <strong>ve</strong><br />

sevgiyle kutluyoruz.<br />

…Bir de yarış başladı Türkiye’de <strong>ve</strong><br />

dünyada. Dünya globalleşti, sınırlar hemen<br />

itü vakfı dergisi<br />

77


İTÜ'LÜ SÜLEYMAN DEMİREL<br />

Buraya gelen arkadaşlarımı da<br />

kutluyorum. 60 yıl bu ülkeye<br />

hizmet etmiş olmanın mutluluğu<br />

içindeyiz. Eğer 60 yıl daha<br />

ömrümüz olsaydı, onu da bu<br />

ülkeye <strong>ve</strong>rirdik.<br />

hemen önemini yitirdi. Ve biraz ev<strong>ve</strong>l Sayın<br />

Rektörümüzün çok <strong>ve</strong>ciz şekilde belirttiği<br />

gibi, İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi hep önde<br />

gitmeye alışıktı. Yani, iyi bir şey varsa, onda<br />

İTÜ damgası vardır, hep öyleydi. Ama, bir<br />

yerde yapılan sınavlarda İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’ne<br />

olan rağbetin azalmış olduğunu<br />

görmek, bana, benim hocalarıma <strong>ve</strong> benim<br />

meslektaşlarıma ıstırap <strong>ve</strong>rdi. O zaman bir<br />

büyük hamle yapılmalıydı. Bu hamle, İstanbul<br />

Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’ni yine şanına<br />

layık, ondan ev<strong>ve</strong>lki zamanda kazanmış<br />

bulunduğu yere, alışmış bulunduğu itibara,<br />

ondan ev<strong>ve</strong>lki alışmış bulunduğu iltifata getirmeliydi.<br />

İşte hamle buydu. Ve bunun için<br />

girişilmiş bulunan gayretler, aslında İstanbul<br />

Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’ni bugünkü ortamda<br />

yalnız Türkiye’nin değil, ama dünyanın sayılı<br />

üni<strong>ve</strong>rsitelerinden birisi haline getirmesi<br />

lazımdı.<br />

...Bugün burada İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nden<br />

mezuniyetlerinin 50. Yılı<br />

Süleyman Demirel, Ord. Prof. Bedri Karafakioğlu'nun Rektörlüğü döneminde (1965-69) İTÜ'de bir törende.<br />

plaketlerini alacak olan meslektaşlarım,<br />

75 senelik Cumhuriyet’in 50 senelik hizmetinde<br />

varlar. Bu fevkalade anlamlıdır.<br />

...E<strong>ve</strong>t, burada 50. Yıl plaketlerini bize<br />

<strong>ve</strong>receksiniz, onları alacağız; ama şundan<br />

emin olun ki, bundan sonra bize plaket <strong>ve</strong>r-<br />

meseniz de biz bu zamana kadar yaptığımız<br />

gibi yine Türkiye’nin hizmetinde olmaya<br />

devam edeceğiz; bütün gönlümüzle, ne<br />

kadar enerjimiz varsa onunla, son nefesimize<br />

kadar Türkiye’nin hizmetinde olmaya<br />

devam edeceğiz.<br />

“İTÜ 2001 Atılım Projesi”ne<br />

Demirel’den Büyük Destek<br />

bir projedir <strong>ve</strong> bu projeyle İstanbul Teknik<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi, sadece mezun olanların değil,<br />

onu se<strong>ve</strong>nlerin istediği şekilde, yine en önde<br />

olma hedefine yönelmiştir.<br />

30 Mayıs 1997: 224. Yıl İTÜ Günü’nde<br />

‘Atılım Projesi’nin Tanıtımı<br />

Cumhurbaşkanı Demirel, 30 Mayıs 1997<br />

tarihinde, İTÜ’nün 224. Kuruluş Yıldönümü<br />

nedeniyle düzenlenen yemeğe katıldı.<br />

Demirel, okul arkadaşlarına hitaben<br />

yaptığı konuşmada, Rektör Prof. Dr.<br />

Gülsün Sağlamer’i, yaptığı çalışmalardan<br />

dolayı kutladı <strong>ve</strong> İTÜ Atılım Projesi’nin<br />

desteklenmesini istedi. Demirel, İTÜ’lülere<br />

hitaben şu çağrıyı yaptı:<br />

“...İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin 224.<br />

Kuruluş Yıldönümü’nü bugün törenlerle<br />

kutladık; bu akşamki toplantı bu törenlerin<br />

devamıdır.<br />

Değerli Rektörümüz Prof.Dr. Gülsün<br />

Sağlamer, hem gündüz yapmış olduğu<br />

78 itü vakfı dergisi<br />

konuşmayla, hem de şimdi yaptığı<br />

konuşmayla, multivizyonla, bize İstanbul<br />

Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin gelişimi <strong>ve</strong> önündeki<br />

hedeflerle ilgili çok değerli bilgiler <strong>ve</strong>rdiler.<br />

Takdim ettiği proje de Atılım Projesi’dir<br />

<strong>ve</strong> gerçekten 2000’li yıllara giren dünyada,<br />

Türkiye’nin başka ülkelerle, uygar ülkelerle<br />

yarışmasının kaçınılmaz olduğunu hepimiz<br />

bildiğimize göre, bu yarışmada Türkiye<br />

Cumhuriyeti Devleti’nin kurumlarının her<br />

birisine düşen görevi ortaya koymak<br />

bakımından da fevkalade değerlidir.<br />

Burada takdim edilen proje, İstanbul<br />

Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin 2000’li yıllara<br />

hazırlanması projesidir. Çok derli toplu <strong>ve</strong><br />

akıllı bir gayreti göstermektedir. Hepinizin<br />

takdirini kazandığına şüphem yoktur, güzel<br />

Mezunlarından, İTÜ’ye Büyük Destek<br />

İTÜ, 5 Aralık 1997 tarihinde çok önemli<br />

bir güne tanıklık etti. Üni<strong>ve</strong>rsiteden<br />

mezun olmuş 74 kişinin katkısıyla yapılan<br />

<strong>ve</strong> yapılmakta olan yeni tesisler için<br />

Cumhurbaşkanı Demirel’in de katıldığı<br />

özel bir tören düzenlendi. ”İstanbul Teknik<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi 2001 Atılım Projesi Bağış<br />

Kampanyası” adı <strong>ve</strong>rilen bu etkinliği<br />

destekleyen mezunlara, Üni<strong>ve</strong>rsite<br />

Rektörlüğü tarafından şükran plaketleri<br />

hazırlandı. Cumhurbaşkanı Demirel,<br />

mezun olduğu üni<strong>ve</strong>rsitede düzenlenen<br />

bu anlamlı törendeki konuşmasında,<br />

“Bu kabına sığmayan Türkiye’de, benim<br />

meslektaşlarımın, her türlü takdirin üstünde<br />

paha biçilemez hizmetleri vardır.” dedi <strong>ve</strong><br />

sözlerini şöyle sürdürdü:


Süleyman Demirel,<br />

İTÜ Radyosu'nda konuşuyor.<br />

Süleyman Demirel, 2004 yılında İTÜ'de bir törende.<br />

tos 1996 tarihinde, Ayazağa Kampüsü’nü,<br />

geldim, ziyaret ettim, Sayın Rektörümüzle<br />

<strong>ve</strong> hocalarımızla konuştum. Orada gerçekten<br />

çok güzel bir şey meydana getirmişizdir,<br />

fakat bazı noksanları var, onlar tamam-<br />

“İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin<br />

yalnız Türkiye’de değil, benzeri<br />

kuruluşlar arasında dünyadaki<br />

müstesna yerini <strong>ve</strong> itibarını<br />

korumaya devam etmesi sizin<br />

işinizdir. Devlet sizinle beraberdir,<br />

Türkiye sizinle beraberdir <strong>ve</strong> size<br />

her türlü destek <strong>ve</strong>rilecektir.”<br />

“İTÜ olayı; yapma, başarma <strong>ve</strong> en iyi<br />

şekilde neticelendirme ruhudur”<br />

“...İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin, ondan<br />

ev<strong>ve</strong>lki Yüksek Mühendis Mektebi’nin, ondan<br />

ev<strong>ve</strong>lki Mühendis Mekteb-i Alisi’nin,<br />

yani isimleri ne olursa olsun, 1773’lerden<br />

beri gelen bu büyük ocağın, ilim-irfan yuvasının,<br />

Türkiye’nin imar <strong>ve</strong> kalkınmasında her<br />

devirde çok büyük hizmeti olmuştur.<br />

...İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi olayı, sadece<br />

bir meslek eğitimi <strong>ve</strong>rmenin ötesinde,<br />

yapma, başarma <strong>ve</strong> mutlaka en iyi şekilde<br />

onu neticelendirme ruhuydu; bu ruh, ebediyete<br />

kadar yaşayacaktır.<br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin bugün<br />

birtakım fiziki noksanları var. Ben, 15 Ağuslanacak.<br />

Bunlar hep önümüzdeki zaman<br />

içerisinde olacak şeylerdir. En ufak bir karamsarlığa<br />

kapılmaya gerek yok; çünkü,<br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nden hiç kimse<br />

bir şey esirgemez, bu mümkün değildir.<br />

Ben, Ayazağa Kampüsü’nün başından<br />

itibaren takipçisiyim <strong>ve</strong> İstanbul<br />

Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin fiziki noksanlarını<br />

<strong>ve</strong>ya diğer noksanlarını tamamlamak için<br />

her türlü gayreti gösteririz <strong>ve</strong> onlar da<br />

makul bir süre içerisinde ortadan kalkacaktır;<br />

en ufak bir şüpheniz olmasın.<br />

İşin bundan sonrasını yapmak, Sayın<br />

Rektör’ün çağrısına uyarak, değerli hocalarıma<br />

aittir. Yani, çağla, çağın gerisinde<br />

kalmama, çağla bütünleşme –bilim bakımından<br />

söylüyorum- <strong>ve</strong> İstanbul Teknik<br />

Demirel'in desteği ile hayata geçirilen "İTÜ 2001 Atılım Projesi"ne yaptıkları katkılar nedeniyle 2004 yılında<br />

"Üstün Hizmet Madalyası" ile ödüllendirilen mezunlardan; (soldan sağa) Erol Üçer, Sedat Üründül <strong>ve</strong><br />

Orhan Öcalgiray, Rektör Prof. Dr. Gülsün Sağlamer ile.<br />

“...Bugünkü toplantımız, İstanbul Teknik<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi’ne yeni üniteler ekleme <strong>ve</strong><br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’ni, önüne katıp<br />

götürdüğü programında bir adım daha<br />

ileriye götürmek için yapılmaktadır.<br />

Bir sene kadar ev<strong>ve</strong>l, İstanbul Teknik<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi’ni cazip kılma, yeniden<br />

Türkiye’deki <strong>ve</strong> yurt dışındaki benzeri<br />

kurumların, benzeri üni<strong>ve</strong>rsitelerin<br />

seviyesine getirme, onlarla yarışır <strong>ve</strong><br />

tercih edilir duruma getirmek için büyük bir<br />

gayret başlatılmıştır.<br />

Memnuniyetle ifade edeyim ki bu<br />

gayret, üni<strong>ve</strong>rsitenin kendi içinden gelmiştir.<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitemizin değerli hocaları, değerli<br />

yöneticileri bu ihtiyacı duymuşlar <strong>ve</strong> çok<br />

güzel bir program ortaya koymuşlardır.<br />

Bu program uygulanıyor <strong>ve</strong> memnuniyetle<br />

görüyoruz ki, bir hayli de mesafe alınmıştır.<br />

Bu kabına sığmayan Türkiye’de, benim<br />

meslektaşlarımın, her türlü takdirin üstünde<br />

paha biçilemez hizmetleri vardır. Ona<br />

devletimin minnet <strong>ve</strong> şükranlarını her <strong>ve</strong>sile<br />

ile ifade etmek istiyorum.<br />

Bu ülkenin mühendisleri, mimarlarının<br />

yüzde 80’i aşağı yukarı İstanbul<br />

Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin mezunlarıdır,<br />

Yüksek Mühendis Mektebi’ni bitirmiş<br />

mühendislerdir; bu ülkenin dağında taşında,<br />

her yerinde izleri vardır. Ve kendimize,<br />

ülkemize gü<strong>ve</strong>nelim derken, mühendisler,<br />

mimarlar olarak kendi başarımızdan dolayı<br />

da kendimize gü<strong>ve</strong>nelim <strong>ve</strong> bu gü<strong>ve</strong>ni hiçbir<br />

zaman kaybetmeyelim.<br />

Şimdi öyle bir noktaya geldik ki, İstanbul<br />

Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi; sadece mühendis,<br />

mimar yetiştiren bir kurum değil, aynı<br />

zamanda bir onur <strong>ve</strong> gurur kurumudur.<br />

itü vakfı dergisi<br />

79


İTÜ'LÜ SÜLEYMAN DEMİREL<br />

Süleyman Demirel, 1992 yılı İTÜ Günü'nde...<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin yalnız Türkiye’de değil,<br />

benzeri kuruluşlar arasında dünyadaki<br />

müstesna yerini <strong>ve</strong> itibarını korumaya devam<br />

etmesi sizin işinizdir. Devlet sizinle beraberdir,<br />

Türkiye sizinle beraberdir <strong>ve</strong> size<br />

her türlü destek <strong>ve</strong>rilecektir.”<br />

10 Mayıs 2008: 235. Yıl İTÜ Günü Töreni<br />

<strong>ve</strong> Demirel’e 60 Yıl Plaketi<br />

"60 yılda Türkiye çok şey yaptı ama yeterli<br />

değil. Türkiye'de 1950'de 4 milyon olan<br />

ev sayısı 18 milyona, 400 bin ton çimento<br />

40 milyon tona, 1 milyon kilovat saatten az<br />

elektrik 36 milyon kilovat saate, 100 bin ton<br />

demir 14 milyon ton demire, yüzde 30 olan<br />

okur-yazar oranı yüzde 90-95'e, 150 dolar<br />

olan milli gelir 7 bin dolara, 21 milyon olan<br />

nüfus 70 milyona, 3 olan üni<strong>ve</strong>rsite 80 üni<strong>ve</strong>rsiteye,<br />

30 bin üni<strong>ve</strong>rsite öğrencisinden<br />

2,5 milyon üni<strong>ve</strong>rsite öğrencisine yükseldi.<br />

İğneden ipliğe her şeyi satın alan Türkiye,<br />

günümüzde otomobilden uçağa her şeyi yapıyor.<br />

Şimdi dünyada otomobil yapan ülkeler<br />

içinde 15. sıradayız. Türkiye, 192 ülke arasında<br />

19. büyük ülke. Bu nasıl oldu? Bunda<br />

mühendisin <strong>ve</strong> mimarın hissesi var. Bunlar<br />

sizin eseriniz. Bu rakamları onun için <strong>ve</strong>rdim.<br />

Bu medeniyet, uygarlık mücadelesinde<br />

İTÜ'nün yetiştirdiği mimar <strong>ve</strong> mühendislerin<br />

katkısı var. Emeği geçenlere devletim adına<br />

teşekkür ediyorum.<br />

Şartlar geçmişe göre daha da zorlaştı.<br />

Acımasız bir rekabet ortamı bulunuyor. Bu<br />

rekabet ortamında ancak bilgi, teknoloji,<br />

moral <strong>ve</strong> he<strong>ve</strong>s bakımından güçlü olanlar<br />

ayakta kalabilecek. Mimar <strong>ve</strong> mühendisler<br />

refahın teminatı, bir ülkenin fiziki kaynaklarının<br />

bekçisidir. Mimar <strong>ve</strong> mühendisler ekoloji,<br />

ekonomi, teknoloji <strong>ve</strong> demografiyi düşünerek<br />

halkın kaynaklarını kullanmalılar.<br />

1948 mezunları arasından çok parlak<br />

kişiler çıktı...<br />

Aslında bizim 1948 senesinin Nisan’ında<br />

diploma almamız gerekiyordu. Fakat bir<br />

“Ben, Ayazağa Kampüsü’nün<br />

başından itibaren takipçisiyim <strong>ve</strong><br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin<br />

fiziki noksanlarını <strong>ve</strong>ya diğer<br />

noksanlarını tamamlamak için<br />

her türlü gayreti gösteririz<br />

<strong>ve</strong> onlar da makul bir süre<br />

içerisinde ortadan kalkacaktır;<br />

en ufak bir şüpheniz olmasın.”<br />

...225 sene birikimi olan bizim<br />

üni<strong>ve</strong>rsitemizin bugün yapmakta olduğu<br />

şey; çağa uyma, 21. asrın mühendislerini,<br />

mimarlarını yetiştirme, 21. asrın Türk<br />

vatandaşlarını yetiştirme; hem mesleğinde<br />

hem her türlü toplumun içerisinde herkesle<br />

yarışabilecek, boy ölçüşebilecek insanları<br />

yetiştirmedir. Burada dil, bilgisayar,<br />

laboratuvar, kitap <strong>ve</strong> nihayet öğretim<br />

kadroları fevkalade önemli hale geliyor.<br />

Görüyoruz ki, bunların hepsi nazarı dikkate<br />

alınmıştır <strong>ve</strong> görüyoruz ki burs <strong>ve</strong> yurt,<br />

fevkalade önemli hale geliyor <strong>ve</strong> yine<br />

de burada bunların hepsi nazarı dikkate<br />

alınmıştır.<br />

Nitekim bugün yurt, kütüphane <strong>ve</strong><br />

kreş temeli atacağız <strong>ve</strong> bugün laboratuvar<br />

açacağız. Yani, bizim üni<strong>ve</strong>rsitemizin<br />

söylenildiği şekilde çağdaşlığa <strong>ve</strong> çağı<br />

yakalamış olmaya doğru attığı adımlar birer<br />

birer somut hale geliyor. Bunları yapacağız <strong>ve</strong><br />

sonra döneceğiz, eksik ne kalmışsa onların<br />

hepsine tekrar bakacağız.<br />

80 itü vakfı dergisi<br />

Süleyman Demirel, 226. İTÜ Günü'nde<br />

eski mezunlarla bir arada, 29 Haziran 1999.<br />

...Gelecek yakalanmıştır. Bunu<br />

gayet memnuniyetle karşılıyorum; Sayın<br />

Rektör’ümüzün <strong>ve</strong> üni<strong>ve</strong>rsitemizin öğretim<br />

kadrosunun böyle coşkuyla meydana<br />

getirdikleri, kendi kendilerini reforma tabi<br />

tutma projesi başarıya ulaşacaktır. Ve yine<br />

biz bu kurumun mensupları olarak başımız<br />

dik, birincilik iddiamızı yine sürdüreceğiz<br />

<strong>ve</strong> bu gururumuz devam edecek. Atılan<br />

adımlar çok cesaret <strong>ve</strong>rici, ümit <strong>ve</strong>ricidir <strong>ve</strong><br />

bundan memnuniyet duyuyoruz.<br />

74 arkadaşımızın bu gayeye yönelik<br />

katkılarını takdirle karşılıyorum, ev<strong>ve</strong>la bir<br />

meslektaşları olarak takdirle karşılıyorum.


Süleyman Demirel, İTÜ 238. yıl kutlamalarında, 20 Mayıs 2011.<br />

sorun çıkardılar. 1948 senesi<br />

İnşaat Fakültesi’nin<br />

150-200 öğrencisine, bir<br />

derse girmediğimiz için<br />

diploma <strong>ve</strong>rmediler. 1949<br />

Şubatından sonra diploma<br />

almaya hak kazandık.<br />

1948 mezunları arasından<br />

çok parlak kişiler<br />

çıktı. Bunlar hep birbiriyle<br />

gururlanan, birbirini se-<br />

<strong>ve</strong>n insanlar oldu. Bu sınıftaki hepimiz<br />

bugünkü ipi göğüsleyemedik. Bazı arkadaşlarımız<br />

hakkın rahmetine kavuştu,<br />

ebediyete intikal etti. Huzurunuzda bu<br />

arkadaşlarımın hepsine rahmet diliyorum.<br />

Ama buraya gelen arkadaşlarımı<br />

da kutluyorum. 60 yıl bu ülkeye hizmet<br />

etmiş olmanın mutluluğu içindeyiz. Eğer<br />

60 yıl daha ömrümüz olsaydı, onu da bu<br />

ülkeye <strong>ve</strong>rirdik. Bizim sınıfta siyasette de<br />

çok başarılı arkadaşlarımız oldu. Siyaset<br />

çok zor bir iştir. Başarı her zaman mümkün<br />

değildir. Bazen başarırsınız, bazen<br />

başaramazsınız. Başardığınız zaman<br />

alkışlanırsınız, başaramadığınız zaman<br />

kaşlar çatılır. İşte kaşlar çatıldığı zaman<br />

arkadaşlarınız, dostlarınız üzülür. Sanki<br />

kendilerine kaş çatılıyormuş gibi olur.<br />

Ben, sanıyorum ki, epeyce arkadaşlarımı<br />

üzdüm ama sevindirdiğim zamanlar<br />

da olmuştur. İkisini beraber mütalaa<br />

edin. Üzdüğüm arkadaşlarımdan özür<br />

diliyorum ama şurada bulunmaktan, 60<br />

yıl Türkiye'ye hizmet etmiş, kaynağının<br />

tümünü Türkiye'ye yatırmış bir insan olarak<br />

aranızda olmaktan, sizin arkadaşınız<br />

olmaktan gurur duyduğumu ifade etmek<br />

istiyorum.”<br />

Fotoğraflar: İTÜ <strong>ve</strong> İTÜ Vakfı Arşivi<br />

Kaynak: Hulusi Turgut, “Üni<strong>ve</strong>rsite <strong>ve</strong> Demirel”, 2003,<br />

ABC Araştırma Dizisi-No.7,<br />

Bu bir İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

mensubiyet şuurudur; birincisi bu. İkincisi;<br />

bu Kurum, bu zamana kadar olduğu gibi<br />

Türkiye’ye değerli hizmetler <strong>ve</strong>rmeye<br />

devam edecektir, etmelidir. İşte bu da<br />

arkadaşlarımız tarafından fevkalade iyi<br />

kavranmıştır.<br />

Görülüyor ki, üni<strong>ve</strong>rsite <strong>ve</strong> mezunları,<br />

bugünkü öğretim kadroları <strong>ve</strong> bugünkü<br />

öğrencileri tümüyle bir beraberlik, bir<br />

dayanışma <strong>ve</strong> bir bütünlük ortaya<br />

koymaktadırlar. Bu, üni<strong>ve</strong>rsitemiz adına çok<br />

güzel bir şey olduğu gibi, ülkemiz adına da<br />

çok güzel bir şeydir, örnek de olmalıdır.<br />

Bu kampanyayı ben birçok üni<strong>ve</strong>rsitede<br />

yapıyorum. Çünkü gerçekten bir potansiyel<br />

vardır <strong>ve</strong> bu potansiyel sayesinde her şeyi<br />

devletten bekleyerek değil, ama biraz da<br />

mevcut olan potansiyeli kullanarak, yani<br />

vatandaşlarımızın üni<strong>ve</strong>rsitelerini, okullarını,<br />

sağlık teşekküllerini<br />

kucaklayarak devletine<br />

yardımcı olmaları <strong>ve</strong><br />

ülkenin işlerinin bir an<br />

ev<strong>ve</strong>l bitmesini sağlamaya mutlaka destek<br />

<strong>ve</strong>rmeleri gerekmektedir.<br />

Tekrar tekrar değerli meslektaşlarıma<br />

teşekkür ediyorum.<br />

Kampanya bitmiş değildir,<br />

kampanya devam ediyor. Ve göreceğiz<br />

ki, önümüzdeki iki sene zarfında,<br />

yani 2001’den önce İstanbul Teknik<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin atılım programı bütünüyle<br />

gerçekleşmiş olacaktır. Ondan sonrasını<br />

düşüneceğiz.<br />

Sayın Rektör’ümüz diyor ki, ‘İstanbul<br />

Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi mezunlarıyla<br />

övünüyoruz...’ Bu, bizi çok sevindiren<br />

bir şeydir. İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

mezunları da mensup oldukları<br />

üni<strong>ve</strong>rsiteyle övünüyor.<br />

Yine Rektör’ümüz diyor ki, ‘Onlara<br />

gü<strong>ve</strong>niyoruz, onları seviyoruz.’ Ben de<br />

diyorum ki, nazire olarak söylüyorum;<br />

‘Biz de üni<strong>ve</strong>rsitemize gü<strong>ve</strong>niyoruz,<br />

hocalarımıza gü<strong>ve</strong>niyoruz <strong>ve</strong> üni<strong>ve</strong>rsitemizi,<br />

hocalarımızı, bu üni<strong>ve</strong>rsitenin bütün<br />

mensuplarını, öğrencilerimizi seviyoruz.<br />

Demirel’den İTÜ İçin Teşekkür<br />

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel,<br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’ne katkıda<br />

bulunan kişi <strong>ve</strong> kuruluşlara isimlerini tek<br />

tek sıralayarak teşekkür etti. Demirel’in<br />

teşekkür mesajı şöyleydi:<br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi,<br />

(Gümüşsuyu, Taşkışla, Maçka) ana<br />

binaları, kampüsleri (Maslak, Tuzla),<br />

yurt <strong>ve</strong> laboratuvar binaları ile, diğer<br />

her türlü tesislerinin yenilenmesine,<br />

birçoğunun yeniden yapılanmasına,<br />

öğretim üyeleri <strong>ve</strong> öğrencilere burs<br />

<strong>ve</strong>rilmesine, pek çok İstanbul Teknik<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi mezunu <strong>ve</strong> İstanbul<br />

Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi se<strong>ve</strong>nleri yardımcı<br />

olmuştur. Kendilerine minnet <strong>ve</strong> şükran<br />

hislerimizi ifade ederiz.<br />

itü vakfı dergisi<br />

81


İTÜ'LÜ SÜLEYMAN DEMİREL<br />

Şevket<br />

Demirel<br />

anlatıyor:<br />

Türkiye Cumhuriyeti’nin<br />

9. Cumhurbaşkanı Süleyman<br />

Demirel’in adına Isparta’nın<br />

İslamköy’ünde kurulan<br />

Demokrasi <strong>ve</strong> Kalkınma<br />

Müzesi’nde sergilenen objeler,<br />

Cumhuriyet tarihimizin son<br />

50 yılının belgelerinden <strong>ve</strong><br />

fotoğraflarından oluşuyor…<br />

Cumhuriyet tarihine tanıklık<br />

“Süleyman Demirel<br />

Demokrasi <strong>ve</strong><br />

Kalkınma Müzesi”<br />

Isparta’ya yaptığımız hizmetlerden biri<br />

de “Süleyman Demirel Demokrasi <strong>ve</strong><br />

Kalkınma Müzesi’dir. İslamköy’de kurulan<br />

Müze, on yılda tamamlandı. Ülke kalkınması<br />

<strong>ve</strong> demokrasi için 60 yılını <strong>ve</strong>ren<br />

Süleyman Demirel’in hayat felsefesi <strong>ve</strong><br />

hizmetlerini gelecek nesillere anlatacak<br />

olan bu eserde, bir dönemin Ulusal Bellek’i<br />

sergileniyor.<br />

Kişisel yaşamda zenginliğin temeli<br />

olan “biriktirme”, toplumsal hayatta güçlenmenin,<br />

çözüm türlerine sahip olmanın<br />

kaynağıdır. Her toplumun tarihini iyi bilmesi,<br />

sağlıklı yönelişler için lüzumlu <strong>ve</strong><br />

değerli kılavuzdur.<br />

Türkiye, dünyada hakkı olan saygınlığı,<br />

kendi gücüne inanan akıllı tutumla<br />

sağlayabilir. Bu konuda<br />

“Ulusal Bellek” olan<br />

müzeler, değerli araçlardır.<br />

Türk toplumu, değerli<br />

evlatlarını tanıtan<br />

müzeler kurmalı <strong>ve</strong><br />

akıllı kullanmalıdır.<br />

Çoğu insanımızın<br />

sürekli yakındığı ulusal<br />

belleğimizin olmadığı<br />

ya da çok zayıf olduğu<br />

kusurumuz, özellikle<br />

gelişmiş ülkeleri ziyaretimizde<br />

gerçeklik kazanmaktadır.<br />

Oraların<br />

meydan <strong>ve</strong> parklarını<br />

süsleyen heykeller, kişiler<br />

adına kurulmuş<br />

müzeler, insanı imrendirir.<br />

Tarihimizde büyük hizmetler yapan<br />

büyüklerimizden, adını ölümsüzleştiren<br />

eserlere sahip olanlar çok azdır. İslamiyet’in<br />

yontuları, kişilere tapınma algılanması<br />

önlenemeyeceğine göre, ulusa<br />

önemli hizmetler yapan kişileri, bugünün<br />

<strong>ve</strong> geleceğin kuşaklarına tanıtan müzeler<br />

kurulması, ulusal bir görev olmalıdır.<br />

ABD’de Müzeler <strong>ve</strong> Kütüphaneler<br />

İç içe<br />

ABD’ye gittiğimde beni çok etkileyen<br />

konulardan biri, toplumun belleği saydığım<br />

müzelerdi. Bu kurumlar, kuşaklara<br />

geçmişi bilmek, o güne gelene kadar<br />

olanları anlatmak yanında, hizmet eden<br />

evlatlarına toplumun teşekkür <strong>ve</strong> takdirini<br />

sunmaktadır. Öz<strong>ve</strong>ri-değer sahibi kişileri<br />

imrendirerek, hizmet kalitesinin gelişmesi<br />

de sağlanmaktadır. Bu açıdan kişiler adına<br />

açılan kütüphaneleri <strong>ve</strong> müzeleri dikkate<br />

değer bulup incelemiştim.<br />

ABD’nin ülke tarihinde derin izi olan<br />

bazı Başkanlar adına kurulmuş kütüphaneler<br />

şunlardır:<br />

Herber Hoo<strong>ve</strong>r Kütüphanesi, Franklin<br />

D. Roose<strong>ve</strong>lt Kütüphanesi, Marry S. Truman<br />

Kütüphanesi, Dwight D. Eisenhower<br />

Kütüphanesi, John F. Kennedy Kütüphanesi,<br />

Nixon Cumhurbaşkanlığı Malzemeleri<br />

Evi, Gerald R. Ford Kütüphanesi, Jimmy<br />

Carter Kütüphanesi, Ronald Reagan<br />

Kütüphanesi,<br />

ABD’de bu kütüphanelerle müzeler iç<br />

içe durumda sayılabilir. İki kurum, toplumun<br />

belleğini oluşturur. Her cumhurbaşkanlığı<br />

kütüphanesinde müze vardır. Burada<br />

halka programlı bilgi <strong>ve</strong>rilir.<br />

82 itü vakfı dergisi


Biz de “Süleyman Demirel Külliyesi”<br />

Kuruyoruz<br />

Bölgeye yapılan hizmetleri anlatmaya devam<br />

ediyorum. Zira, bunlardan gelecek<br />

nesillerimizin ders alacağı<br />

çok bilgiler vardır. Bunlardan<br />

birisi de İslamköy’de,<br />

Süleyman Demirel’in doğum<br />

yerinde yaptığımız<br />

“Süleyman Demirel Demokrasi<br />

<strong>ve</strong> Kalkınma Müzesi”dir.<br />

Demirel Vakfı’na ait<br />

olan bu müze, 10 senede<br />

yapılmıştır.<br />

Ülke kalkınması <strong>ve</strong> demokrasi<br />

için 60 yılını <strong>ve</strong>ren<br />

Süleyman Demirel’in hayatı;<br />

yurt felsefesi, düşünceleri<br />

ebediyete intikali sonrası<br />

yine yaşamalıydı.<br />

Bu düşünce, beni bir hayli araştırmaya<br />

sevketti. Neticede, İslamköy’de ismi “Süleyman<br />

Demirel Demokrasi <strong>ve</strong> Kalkınma Müzesi”<br />

olan bir külliye yapma kararı aldım. Böy-<br />

Süleyman Demirel Külliyesi’nde neler yer alıyor?<br />

Açılış tarihi: 26 Ekim 2014<br />

17 bin metrekarelik alanda kurulan Külliye’de yer alan müzede, Demirel’in devlet<br />

memurluğuna başladığı 1949 yılından bugüne kadar toplanan çok sayıda belge,<br />

45 bin kitap, 32 bin gazete <strong>ve</strong> dergi, 126 bin fotoğraf ile Demirel’e yurt içi <strong>ve</strong> dışında<br />

hediye edilen eşyalar yer alıyor.<br />

Selçuklu <strong>ve</strong> Osmanlı mimarisi tarzında kubbeli olarak inşa edilen Külliye, 1500<br />

m 2 ’lik bir alanı kaplıyor. Süleyman Demirel Külliyesi’nin içinde yer alan müzede<br />

özellikle Cumhuriyet tarihimizin son 50 yıllık dönemine ait demokrasi <strong>ve</strong> kalkınma<br />

dönüşümünün belge, bilgi <strong>ve</strong> fotoğrafları sergileniyor.<br />

İslamköy’deki Süleyman Demirel Külliyesi’nde, Müze’nin yanı sıra, 9.<br />

Cumhurbaşkanı’nın doğup büyüdüğü 1920 yapımı ahşap <strong>ve</strong> kerpiçten inşa edilmiş,<br />

baba Hacı Yahya Demirel’in adını taşıyan ev de yer alıyor.<br />

Külliyenin diğer bölümleri ise; Demirel Ailesi’nin nineleri Şehriban Hatun adına<br />

yapılmış cami, Süleyman Demirel Özel Arşivi, Süleyman Demirel Kütüphanesi,<br />

Süleyman Demirel Üni<strong>ve</strong>rsitesi Liderlik Araşırma <strong>ve</strong> Uygulama Merkezi, Köy Çeşmesi,<br />

İslamköy Çalcatepe’de oluşturulan orman alanı, helikopter pisti <strong>ve</strong> otoparktan<br />

oluşuyor.<br />

Kaynak: Hulusi Turgut "Büyük Türkiye'nin Hikayesi" 2014, ABC Medya Ajansı A.Ş.<br />

le bir şey yapacağımı kendisine sonradan<br />

söyledim. “Peki, proje senindir, yapabilirsin”<br />

dedi. Bu müze, Ağam Süleyman Demirel’in<br />

beşiğinden, bugüne kadarki çalışmalarının<br />

izlerini kapsıyor;<br />

• İlk <strong>ve</strong> lise eğitim hayatı,<br />

• Mühendislik tahsili,<br />

• Elektrik Etüt İdaresi’ndeki çalışmaları,<br />

• Siyasi parti hayatı,<br />

• Adalet Partisi Genel Başkanlığı,<br />

• 1965’de 41 yaşında Başbakan oluşu,<br />

• 1971’de Askeri Muhtıra Dönemi,<br />

• Muhalefet yılları,<br />

• 1979 iktidarı,<br />

• 1980’de 12 Eylül İhtilali <strong>ve</strong> Gelibolu hapsi,<br />

• Zincirbozan hapsi için 1993’de tevkifi,<br />

• Yedi senelik yasaklı dönemi,<br />

• 1987 Referandumunda siyasi yasağının<br />

kalkması,<br />

• 1987’de tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne<br />

girişi,<br />

• 1991 seçimlerinde tekrar Başbakan seçilmesi,<br />

• 1993’de Cumhurbaşkanı seçilmesi,<br />

• 2000 yılı16 Mayıs’ında görev süresini tamamlayıp,<br />

ayrılışı,<br />

• 1990 sonrası yine ülke meseleleriyle yakından<br />

ilgilenen çalışmaları, çeşitli ülke<br />

liderlerinden armağan edilen yöresel giysiler,<br />

karikatürleri, bazı çalışma biçimleri,<br />

bugünkü teknolojiden istifade edilerek,<br />

mitinglerdeki konuşmaları (sesli-sessiz)<br />

Müzenin açılış takdim diskleri, müze bölümlerini<br />

kendi sesiyle anlatan CD’leri vb.<br />

gibi, Ağa’mın bu müzesinin çalışma devamlılığını<br />

da temin etmek gerekir.<br />

İşte bunun için bir Vakıf’a ihtiyaç var. Bu<br />

vakfı, “Demirel Vakfı” ismiyle kurduk.<br />

Kaynak: Şevket Demirel, “Hizmette Isparta’yı<br />

Seçtim”, 2012 (Yedinci Bölüm’den alıntı.)<br />

itü vakfı dergisi<br />

83


DEMİREL'İ ANLATIYORLAR<br />

“İkimiz de Adnan Menderes’in Sevgili Çocuklarıydık”<br />

ÇÇ Dr.Y.Müh. Şarık Tara<br />

Enka Holding Onursal Başkanı<br />

Süleyman Bey İstanbul Teknik<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi İnşaat Fakültesi mezunu,<br />

ben de İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi İnşaat<br />

Fakültesi mezunuyum. Benden altı yaş<br />

büyük, aynı zamanda okuduğumuzu<br />

sanmıyorum. O mezun olduktan sonra<br />

ben okula başladım sanıyorum. Ama<br />

İTÜ'lüler arasında beş altı sınıf çok büyük<br />

bir fark sayılmaz. Tanışınca yine hemen<br />

bir arkadaşlık, dostluk kolayca kurulur.<br />

Süleyman Bey 1950’li<br />

yıllarda devlet memurluğu<br />

yapıyor <strong>ve</strong> çok kısa<br />

zamanda devletin en yüksek<br />

kademesine geliyor: Genç<br />

yaşında Devlet Su İşleri<br />

Genel Müdürü oluyor.<br />

DSİ, Devletin yüksek<br />

bütçelerinden birini sarfeden<br />

bir kurumdu. Siyasi iktidarın<br />

da iddalı projeleri vardı.<br />

Demirel çok sayıda baraj<br />

<strong>ve</strong> sulama projesini hayata<br />

geçirdi.<br />

Devlet Su İşleri mühendis<br />

çalıştıran, müteahhitlerle<br />

iş yapan, şantiyeleri olan<br />

genç bir teşkilattı. Onun<br />

için Süleyman Bey genç<br />

mühendisler tarafından tanınan, bilinen<br />

bir kişiydi. Mühendislerin önünü açmaya<br />

hep itina etmiştir. Gerek Türkiye içinde<br />

gerekse Türkiye dışında herhangi<br />

bir sıkıntı olduğu zaman hep destek<br />

<strong>ve</strong>rmiştir.<br />

Kendisiyle tam hangi yıl tanıştım<br />

hatırlamıyorum ama Devlet Su İşleri'nden<br />

ayrıldığı tarihlerdeydi. Sanıyorum ilk<br />

kez İTÜ'lü ortak bir arkadaşımızın<br />

yazıhanesinde karşılaştık. İkimiz de<br />

Adnan Menderes'in sevgili çocuklarıydık,<br />

dolayısıyla hemen birbirimize büyük<br />

sempati duyduk. Zaman içinde birçok<br />

<strong>ve</strong>sileyle bir araya geldik, birçok seyahatte<br />

birlikte olduk, ilişkimiz hep sürdü.<br />

Aramızda güzel bir dostluk gelişti.<br />

Demirel, Türkiye'nin siyasi hayatına,<br />

ekonomik <strong>ve</strong> sosyal gelişimine<br />

imzasını atmıştır. Yarım asra yakın<br />

bu ülkeye hizmet etmiştir, hizmeti<br />

büyüktür. Süleyman Bey, Türkiye'de<br />

demokrasinin yerleşmesi için büyük<br />

sabır <strong>ve</strong> gayret göstermiştir. Bu yönüne<br />

her zaman hayranlık duydum. Ayrıca,<br />

Türkiye'nin kalkınması için büyük çaba<br />

gösteren Demirel suyun, enerjinin ülke<br />

kalkınmasındaki öncelikli yerini iyi teşhis<br />

etmiş <strong>ve</strong> buna uygun politikalar geliştirip<br />

uygulamış bir liderdir. "Barajlar Kralı"<br />

unvanını gerçekten haketmiştir.<br />

Demirel Türkiye'nin özel sektör<br />

öncülüğünde gelişmesine yürekten<br />

inanıyordu. Bunun için özel sektörün de<br />

Demirel ülkemizin dış ekonomik<br />

ilişkilerinin gelişmesine büyük katkı<br />

yapmıştır. Avrupa Birliği'ne tam<br />

üyelik hedefine samimi bir şekilde<br />

sahip çıkmıştır, Türkiye'nin dışa<br />

açılması konusunda çok çalışmış,<br />

radikal kararlara imza atmıştır.<br />

gelişmesi için gayret göstermiştir. Hatta,<br />

pek bilinmez ama TÜSİAD'ın kurulması<br />

da Demirel'in fikridir. Şöyle ki; 1971 yılı<br />

başında aziz dostum Muzaffer Gazioğlu<br />

beni aradı <strong>ve</strong> Demirel'in Turgut Gülez'den<br />

genç işadamlarının bir dernek kurmasına<br />

yardımcı olmasını istediğini söyledi.<br />

Turgut Gülez, Teksas Üni<strong>ve</strong>rsitesi'nden<br />

arkadaşı olan Muzaffer Gazioğlu'na<br />

Demirel'in bu arzusunu iletmişti. Yani<br />

TÜSİAD kuruluşunu Demirel'e borçludur.<br />

Süleyman Demirel bana, 1977<br />

yılında İstanbul Belediye Başkanlığı<br />

adaylığı teklif etti, kabul etmedim. Şimdi<br />

doğru olmak lazım; kabul etmememin<br />

sebeplerinden biri o sırada Cumhuriyet<br />

Halk Partisi’nin çok kuv<strong>ve</strong>tli olmasıydı.<br />

Belki oy çoğaltırdım, ama kazanma<br />

ihtimalim çok azdı. Fakat politikaya<br />

girmiş olurdum, iyi mi olurdu, kötü mü<br />

bilemeyeceğim ama Demirel'in bana<br />

gü<strong>ve</strong>nini teyit eden bu teklif hoş bir anı<br />

olarak aklımdadır.<br />

Enka'nın çeşitli faaliyetlerinde,<br />

yurtiçinde <strong>ve</strong> dışında, temel<br />

atma törenleri olsun, açılışlar<br />

olsun her zaman yanımızda<br />

olmuştur.<br />

Demirel ülkemizin<br />

dış ekonomik ilişkilerinin<br />

gelişmesine büyük katkı<br />

yapmıştır. Avrupa Birliği'ne<br />

tam üyelik hedefine samimi<br />

bir şekilde sahip çıkmıştır,<br />

Türkiye'nin dışa açılması<br />

konusunda çok çalışmış,<br />

radikal kararlara imza atmıştır.<br />

24 Ocak Kararları'nın mimarı<br />

her ne kadar Turgut Özal ise de<br />

unutulmamalıdır ki bu kararlar<br />

Demirel'in başbakanlığında<br />

alınmıştır. 24 Ocak Kararları<br />

alınması gereken kararlardı <strong>ve</strong><br />

alındı. Bu çok heyecan <strong>ve</strong>riciydi; liberal<br />

ekonomiye geçeceğiz, dışa açılacağız,<br />

ihracat yapacağız, ihracata teşvik<br />

<strong>ve</strong>receğiz, başkasına muhtaç olmadan<br />

kendimizi idare edeceğiz... Bence 24<br />

Ocak Kararları’nın en önemli yanı bu<br />

politikaların ciddi bir şekilde uygulamaya<br />

konulmasıdır. Daha önceleri de benzer<br />

ekonomik önlem paketleri hazırlanmış<br />

ancak kâğıt üzerinde kalmıştı. Ama bu<br />

kez öyle olmadı. Demirel, Turgut Bey'e<br />

yetki <strong>ve</strong>rdi <strong>ve</strong> cesaretle uygulamaya<br />

koydu.<br />

Süleyman Bey, hem başbakanken<br />

hem de cumhurbaşkanı olduğu zaman<br />

dış ekonomik ilişkilerin gelişmesi için<br />

bizleri, işadamlarını, İş Konseyleri’nin<br />

<strong>ve</strong> DEİK'in çalışmalarını çok destekledi,<br />

sürekli yardımcı oldu, önümüzü açtı.<br />

Kendisini her zaman sevgiyle, saygıyla <strong>ve</strong><br />

şükranla anıyorum.<br />

84 itü vakfı dergisi


Günümüzde, ülkemizin sosyal<br />

<strong>ve</strong> ekonomik kalkınmasına katkı<br />

sağlayan hangi yapı <strong>ve</strong> tesis<br />

konusuna, hangi yol, fabrika,<br />

havaalanı <strong>ve</strong>ya limanı, demiryolu,<br />

şehir <strong>ve</strong> köy elektrifikasyonu,<br />

okul <strong>ve</strong> üni<strong>ve</strong>rsite gibi konulara<br />

bakarsak bakalım, onun katkısını,<br />

onun teşvikini <strong>ve</strong>ya doğrudan onun<br />

imzasını görürüz.<br />

Prof. Dr. Muhammed Şahin <strong>ve</strong> Süleyman Demirel Erol Üçer'e "2011 Altın Arı Ödülü" nü sunuyor.<br />

ÇÇ Dr.Y.Müh. Erol Üçer<br />

GAMA Holding Onursal Başkanı<br />

“Su gibi aziz olunuz”<br />

Sayın Demirel ile ilk tanışma<br />

dönemimiz İstanbul Teknik<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi’ndeki öğrencilik yıllarında<br />

başlamıştı. Benden birkaç yıl öndeydi.<br />

O yıllarda da arkadaşlar arasında özel<br />

nitelikleriyle kendisini kabul ettirmişti.<br />

İTÜ'den mezun olduktan sonra,<br />

bir süre Devlet Su İşleri (DSİ)'nde<br />

çalışmıştım. O dönemde kendisi DSİ<br />

Genel Müdürü idi. İlişkilerimiz, genel<br />

müdür-mühendis düzeyinde oldu. O<br />

yıllarda DSİ'de önemli atılımlar başlatıldı<br />

<strong>ve</strong> ben mesleki açılardan çok kıymetli<br />

bilgi <strong>ve</strong> deneyim edindim. Ancak, benim<br />

DSİ'deki dönemim, özel sektöre katılma<br />

kararım nedeniyle kısa sürdü <strong>ve</strong> ayrıldım.<br />

Müteakip yıllarda, İTÜ mezunu iki<br />

arkadaşımla birlikte GAMA şirketini<br />

kurduk <strong>ve</strong> müteahhitlik işleri yapmaya<br />

başladık. 1966 yılında, Çukurova Elektrik<br />

Şirketi’nin iş<strong>ve</strong>reni olduğu, 100 MW<br />

gücündeki Mersin Termik Santralı’nın<br />

yapımını GAMA üstlenmiş, 1969 yılında<br />

teslim etmişti. Sayın Demirel, çevre<br />

halkının katılımıyla düzenlenen açılış<br />

töreninde GAMA <strong>ve</strong> proje ile ilgili bizi<br />

onurlandıran konuşmalar yapmıştı.<br />

Kendisinin, ülkemiz su kaynaklarının<br />

değerlendirilmesine <strong>ve</strong>rdiği önem<br />

bilinmektedir. Bu konuda iki büyük<br />

su projesini, onun Başbakanlık <strong>ve</strong><br />

Cumhurbaşkanlığı dönemlerinde<br />

gerçekleştirdik. Bunlardan birincisi<br />

Fırat Nehri üzerindeki Birecik Barajı,<br />

diğeri ise Kocaeli'ndeki Yuvacık<br />

Barajı <strong>ve</strong> Su Temini Projeleridir.<br />

Birecik Barajı'nda "Temel Atma"<br />

törenimizi, Yuvacık Projesi'nde<br />

ise "Hizmete Açma" törenimizi<br />

onurlandırmıştı. Bu törenlerde,<br />

projelerin gerçekleştirilmesinde emeği<br />

geçenler için kullandığı "Su gibi aziz<br />

olunuz!" sözleri halen kulaklarımda<br />

çınlamaktadır. Ayrıca Trakya Bölgesi’nde<br />

Marmara Ereğlisi'nde yaptığımız elektrik<br />

santralinin hizmete açılış töreninde de<br />

benden <strong>ve</strong> arkadaşlarımdan övgü ile<br />

bahsetmesi bizleri gururlandırmıştır.<br />

Sayın Süleyman DEMİREL'i, siyasi<br />

makamlarda bulunduğunda, işimiz<br />

gerektirdiğinde <strong>ve</strong>ya kendisinin bir emri<br />

olduğunda ziyaret etmişimdir. Ancak,<br />

bu makamlardan ayrıldığında, daha sık<br />

olmak üzere evinde görüşmüşümdür.<br />

Tüm bu görüşmelerimde, onu, yüreği<br />

vatan sevgisiyle dolu, ülkesinin<br />

sosyal <strong>ve</strong> ekonomik kalkınmasını<br />

yakından izleyen, bu arada, dünyadaki<br />

gelişmelerden de uzak kalmayan <strong>ve</strong><br />

çok okuyan bir siyaset <strong>ve</strong> devlet adamı<br />

olarak gördüm.<br />

Bir diğer unutamadığım hizmeti de<br />

İTÜ'nün gelişmesine olan katkısıdır.<br />

Kendisi, biz İTÜ mezunlarını bir<br />

araya getirerek, önemli bir bağış<br />

kampanyasını başlatmış, günümüzdeki<br />

İTÜ'nün sahip olduğu birçok tesisin<br />

gerçekleştirilmesini sağlamıştır.<br />

Şu hususu önemle belirtmek<br />

isterim: Günümüzde, ülkemizin<br />

sosyal <strong>ve</strong> ekonomik kalkınmasına<br />

katkı sağlayan hangi yapı <strong>ve</strong> tesis<br />

konusuna, hangi yol, fabrika, hava<br />

alanı <strong>ve</strong>ya limanı, demiryolu, şehir <strong>ve</strong><br />

köy elektrifikasyonu, okul <strong>ve</strong> üni<strong>ve</strong>rsite<br />

gibi konulara bakarsak bakalım, onun<br />

katkısını, onun teşvikini <strong>ve</strong>ya doğrudan<br />

onun imzasını görürüz. Hizmetleri çok<br />

büyüktür.<br />

Köy çocukluğuyla başlayan<br />

hayatı, Cumhurbaşkanlığı gibi<br />

yüksek makamlara ulaşmıştır.<br />

Cumhuriyet rejiminin bir özelliği olan<br />

bu durumu kendisi daima takdirle<br />

anmış, Cumhuriyetimizin yılmaz bir<br />

savunucusu olmuştur.<br />

Siyaset <strong>ve</strong> devlet hayatımızda yeri<br />

doldurulmayacak bir boşluk bırakarak<br />

aramızdan ebediyen ayrılmıştır.<br />

Kendisine Allah'tan rahmet diliyorum.<br />

Nur içinde yatsın.<br />

itü vakfı dergisi<br />

85


DEMİREL'İ ANLATIYORLAR<br />

“Beni maden ocağında<br />

bırakmazsın değil mi?”<br />

Ç Ç Y. Müh. Feyyaz Nemlioğlu, İTÜ’48<br />

Sınıf Arkadaşı<br />

Demirel, üni<strong>ve</strong>rsitede çok muntazam<br />

bir öğrenciydi. Bütün derslere<br />

girer, dersleri düzenli takip ederdi.<br />

Oldukça da ciddiydi, arada espriler<br />

yapardı. Mezuniyetten sonra herkes<br />

bir yere gitti ancak, bizim hiçbir<br />

zaman birbirimizle bağımız kopmadı;<br />

periyodik sınıf toplantıları, sınıf gezileri<br />

düzenleyerek her fısatta bir araya geldik,<br />

arkadaşlığımız, dostluğumuz derinleşti,<br />

günümüze kadar geldi.<br />

Mezuniyetin ardından, 1950-54 yılları<br />

arasında Zonguldak Kozlu’da Uzun<br />

Mehmet kuyuları tünel inşaatında proje <strong>ve</strong><br />

şantiye mühendisliği yaptım. Aynı yıllarda<br />

Elektrik İşleri Etüd İdaresi’nde proje<br />

mühendisi olarak görev yapan Demirel’in,<br />

çalıştığım projeyi merak edip, Zonguldak’a<br />

ziyaretime geldi. Demirel, maden ocağına<br />

inmek istediğini söyleyince, beraberce<br />

kovaya bindik. O yıllarda şimdiki gibi<br />

asansör kabinler yoktu, maden ocaklarına<br />

büyük çelik kovalarla iniliyordu. Yaklaşık<br />

100 metre kadar aşağıya ineceğimizi<br />

söyleyince, Demirel’in, “Beni aşağıda<br />

bırakmazsın değil mi?” diye şaka yaptığını<br />

hatırlıyorum.<br />

Süleyman Demirel, DSİ yıllarında<br />

mühendislik mesleğini yürütüp, sonra<br />

siyasete atılsa da, mühendislik onun<br />

için çok önemli, adeta hayata bakış<br />

açısını biçimlendiren meslekti. Ne<br />

zaman bir araya gelsek, daha çok<br />

Isparta’dan, barajlardan, yürütülen<br />

projelerden bahseder, bizi baraj<br />

inşaatlarını görmeye<br />

da<strong>ve</strong>t ederdi. Siyasete<br />

atılıp, Başbakanlık yaptığı<br />

dönemlerde <strong>ve</strong> sonrasında<br />

Cumhurbaşkanlığı<br />

dönemde sınıf<br />

arkadaşları olarak bizlerin<br />

de içinde olduğumuz<br />

projeleri, yürüttüğümüz<br />

çalışmaları merak eder,<br />

yakından izler, bilgi alırdı. Bizim<br />

grubumuzun enteresan tarafı; bir araya<br />

geldiğimizde siyaset konuşmazdık,<br />

tek konuştuğumuz konu projeler <strong>ve</strong><br />

mühendislikti, siyaset hep ikinci planda<br />

kalırdı.<br />

Mühendislik mesleği Demirel için o<br />

kadar önemli <strong>ve</strong> ön plandaydı ki; 1970’li<br />

yıllarda kızım Jülide, ODTÜ İşletme<br />

Fakültesi’nde öğrenci iken birlikte<br />

ziyaretine gitmiştik.<br />

Demirel, Jülide’nin İşletme<br />

okuduğunu öğrenince<br />

hayretle karşılamış, neden<br />

mühendislik seçmediğini<br />

sormuştu. O, her<br />

zaman, mühendis olan<br />

bizlerin çocuklarının da<br />

mühendisliği seçmelerini<br />

arzu ederdi.<br />

Süleyman Demirel, İTÜ 1948 mezunları ile Ankara Anadolu Kulübü'nde 1985 yılındaki sınıf toplantısında.<br />

(Fotoğraf: İTÜ 48'liler 50. Yıl Albümü, Feyyaz Nemlioğlu arşivi).<br />

"Dürüsttü, kimseyi aldatmaz, menfaati için kullanmazdı"<br />

ÇÇ Y. Müh. Turan Alpdemir, İTÜ'48<br />

Sınıf Arkadaşı<br />

1942 yılı İ.Y.M.M. Öğretim yılı başlama<br />

merasimi… Herkes mutlu, ama içlerinde<br />

o sene imtihanla girip kazananlar merakla <strong>ve</strong><br />

heyecanla bekliyorlar. Açılıştan sonra İnşaat<br />

Bölümü toplu halde bir amfiye götürüldü <strong>ve</strong><br />

tedrisat başladı. O yıl başına kadar bütün<br />

sınıf birbiriyle tanışmış <strong>ve</strong> kaynaşmıştı. Grup<br />

arkadaşlıkları kurulmuştu. Süleyman bütün<br />

sınıfın gözbebeği arkadaşı idi. Mütevazi,<br />

sakin, münakaşalara katılmayan, derslerde<br />

dikkatli idi, projeleri ile<br />

meşgul olur <strong>ve</strong>ya okurdu.<br />

Derslerden müşkülatı<br />

olanların yardım isteklerini<br />

reddetmezdi. Üçüncü sınıfta<br />

sınıf ihtisas kollarına ayrıldı.<br />

Su konusunu seçen yalnız iki<br />

kişi idi. Süleyman <strong>ve</strong> ben…<br />

Üç yıl boyunca branş özel<br />

derslerinde yalnız iki kişi idik.<br />

Bu bizi candan iki arkadaş<br />

yapmış, kaynaşmış, düşünce<br />

<strong>ve</strong> eylemde bir olmuştuk.<br />

Artık aramızda sır yoktu.<br />

1949 Şubat ayında sınıfımız<br />

zayiatsız mezun oldu.<br />

Süleyman, mezun olurken,<br />

mükemmel bir dindar, kafası<br />

öğrendiklerini süzgeçten<br />

geçirerek güçlü hafızasına<br />

kaydetmiş, mesleğinde iyi bir<br />

öğrenim almış <strong>ve</strong> İngilizcesini<br />

geliştirmiş genç bir mühendisti.<br />

Mutlu idi, artık milleti için<br />

hayalini kurduğu çalışmalara<br />

başlayabilirdi.<br />

86 itü vakfı dergisi


“GAP’ı hem mühendislik, hem de ekonomik <strong>ve</strong> insani<br />

kalkınma yönleriyle kavramış bir devlet adamı”<br />

ÇÇ Dr. İnşaat Y. Müh.<br />

Olcay Un<strong>ve</strong>r<br />

Eski GAP İdaresi Başkanı<br />

Rahmetli Süleyman Demirel ile ilk<br />

karşılaşmam l989 yılınnda, DPT’ye<br />

bağlı, Şanlıurfa’da yerleşik GAP Proje<br />

Yönetim Biriminin Direktörü olduğum<br />

dönemde oldu. Demirel, muhalefet<br />

lideri idi <strong>ve</strong> GAP’a geleceği haberi<br />

Başbakanlık’tan biz <strong>ve</strong> DSİ’nin Atatürk<br />

Barajı’ndaki Bölge Müdürlüğü'ne<br />

iletilmişti. Beraberindeki heyetle baraja<br />

gelecek, DSİ Bölge Müdürü’nden barajla<br />

ilgili, benden de GAP’ın sosyo-ekonomik<br />

<strong>ve</strong> bölgesel kalkınmaya ilişkin yönleriyle<br />

ilgili brifing alacak <strong>ve</strong> daha sonar barajı<br />

gezecekti.<br />

Dönemin siyasal iklimi çok<br />

yumuşak değildi <strong>ve</strong> rahmetli<br />

Demirel, projenin yeterince hızlı<br />

gitmediği konusunda daha önce<br />

demeçler <strong>ve</strong>rmişti. Brifing çok<br />

kötü gidebilirdi…<br />

Otobüs, Bölge Müdürlüğü'nde<br />

yolcuları indirdi. Bölge Müdürü <strong>ve</strong><br />

ben, otobüsün kapısında kendisini<br />

karşıladık <strong>ve</strong> doğrudan brifing<br />

salonuna geçildi. Sunuşlarımızı<br />

yaptık. Demirel, bizi kesmeden<br />

dinledi. Daha sonar yanımıza<br />

gelip ellerimizi sıktı, çok memnun<br />

olduğunu <strong>ve</strong> bilgilerini tazelediğini<br />

söyledi. Hemen arkasından da büyük<br />

GAP haritasının önüne geçip, projenin<br />

nasıl planlandığını, Keban’la ilgili anılarını<br />

<strong>ve</strong> GAP’taki baraj <strong>ve</strong> sulama sistemlerinin<br />

özelliklerini irticalen <strong>ve</strong> rakamları da<br />

<strong>ve</strong>rerek anlattı. Daha sonar bizimle<br />

bir süre sohbet etti, eğitim <strong>ve</strong> önceki<br />

profesyonel deneyimimizi sordu <strong>ve</strong> baraj<br />

gezisini tamamlayarak ayrıldı.<br />

Bu, Demirel’in teknik bilgi derinliği <strong>ve</strong><br />

devlet adamlığı ile ilk karşılaşmam idi.<br />

1991 Mart ayında, GAP idaresi<br />

başkanı oldum. Ekim 1991’de yapılan<br />

seçimleri kazanan Demirel Başbakan<br />

olarak 49. Hükümeti kurdu. Bürokrasi<br />

deneyimim uzun olmamakla birlikte,<br />

hükümet değişikliklerinde, üst düzey<br />

Suya Dayalı Kalkınma Projelerinde Amerika Deneyimleri konulu<br />

çalıştay katılanlarını Köşk’te kabulde. (14 Ocak 2000). İçlerinde<br />

TVA, Arizona <strong>ve</strong> Kaliforniya projeleri temsilcilerinin de olduğu<br />

ABD’li katılımcılara, bir ABD haritası getirtip, onları şaşırtacak<br />

ayrıntıyla anlatmıştı.<br />

yönetimde değişiklik geleneğinin<br />

uygulanacağı konusunda fazla bir kuşkum<br />

yoktu. Kısa bir sure sonar Başbakanlığa<br />

çağrıldım. Demirel7in yanında Ekrem<br />

Ceyhun, Necmettin Cevheri, Ömer<br />

Barutçu vardı. Bana ismimle hitap etti <strong>ve</strong><br />

iki yıl önceki brifingi hatırlatıp, GAP’la<br />

ilgili olarak kendilerini güncellememi<br />

istedi. Toplantı bittiğinde de elimi sıktı <strong>ve</strong><br />

birlikte çalışacağımızı söyledi.<br />

Demirel Başbakan, daha sonra<br />

Cumhurbaşkanı olarak GAP İdaresi’nin<br />

çalışmalarını yakından izledi <strong>ve</strong> büyük<br />

destek oldu. Kendisi ile bu dönemde<br />

<strong>ve</strong> Cumhurbaşkanlığından ayrıldıktan<br />

sonra sayısız diyebileceğim anılarım,<br />

GAP’taki küçük sulama projelerinden,<br />

hükümetlerarası forumlara uzanan<br />

yelpaze içinde çok fazla seyahatim<br />

oldu. GAP’ı hem mühendislik, hem<br />

de ekonomik <strong>ve</strong> insani kalkınma<br />

yönleriyle kavramış, bunu bir yandan<br />

ulusal, diğer yandan da küresel<br />

perspektife oturtabilen, Türkiye için<br />

değer <strong>ve</strong> önemini en iyi bilen devlet<br />

adamı idi.<br />

Yazımı, rahmetli Demirel’in<br />

GAP’a olan sevgisinin, bu tanımların<br />

ötesinde, kelimelerle anlatmakta<br />

zorlandığım bir bağlılık olduğunu,<br />

birinci elden <strong>ve</strong> uzun yıllar boyunca<br />

gözlemlemiş olmanın <strong>ve</strong>rdiği gurur<br />

<strong>ve</strong> duygularla bitiriyorum.<br />

Mezuniyetten sonra o Elektrik Etüd<br />

İdaresi’ne girdi. Ben de Karayolları’nda<br />

işe başladım. O, 1949’da ABD’ye<br />

gönderildi, ben de 1950 yılında.<br />

Süleyman dönünce DSİ'de çalışıyordu,<br />

devamlı Ankara’da idi. Ben ise Anadolu<br />

projelerinde çalışıyordum, karşılaşmamız<br />

ender olurdu ama dostluğumuz hasretle<br />

artardı. Sonra, Barajlar Md., DSİ Genel<br />

Müdür oldu. Bana ihtiyacı olduğu<br />

zaman tereddütsüz “e<strong>ve</strong>t” dedim. Artık<br />

ben DSİ’de Fen Heyeti Müdürü, o ise<br />

Genel Müdürdü, Sayın Demirel’di. Varto<br />

depreminde tekrar göre<strong>ve</strong> çağırdı beni.<br />

İcra Heyeti Başkanı olarak yokluklarda<br />

çok ağır bir hizmetin başına getirdi.<br />

Bu hizmet devam ederken, ev<strong>ve</strong>la Afet<br />

İşleri Genel Müdürü sonra da Bakanlık<br />

Müsteşarı yaptı. Sayın Demirel bu<br />

hizmetlerimde bir kere bile durum<br />

sormadı. Onunla o dört senede yalnızca<br />

özel günlerde görüşür <strong>ve</strong> yalnızca hasret<br />

giderirdik. İşimi tamamladığım zaman<br />

ayrıldım. Bana telefonla dahi “niçin” diye<br />

sormadı. Çünkü, anlayışlı, iyi, temiz kalpli<br />

<strong>ve</strong> nazikti. Mükemmel din bilgisi olan<br />

bir dindardı ama şov yapmazdı. Allah’a<br />

olan büyük inancı, sevgi <strong>ve</strong> korkusu onun<br />

davranışlarında öne çıkmıştı. Dürüsttü,<br />

kimseyi aldatmaz, oyalamaz, menfaati için<br />

kullanmazdı. Vicdan sahibi, çok okuyan,<br />

çok düşünen biriydi. Sonra, sayın saygın<br />

Reisicumhurum oldu. Ama o dostlarını<br />

hiç unutmayandı, <strong>ve</strong>falı idi. Bunu, 2011<br />

yılında geçirdiğim ağır hastalık sırasında,<br />

hastalığımı duyunca durumumu yakından<br />

takip etmesi <strong>ve</strong> gerekenlerin yapılmasını<br />

sağlaması ile iyice anladım. 2.5 ay sonra<br />

hastaneden –yardımla da olsa yürüyerekçıkıp<br />

evime kavuşunca, ona bir teşekkür<br />

mektubu yazdım. O mektuba <strong>ve</strong>rdiği<br />

cevaptaki satırlar onun yaşamının çok<br />

özetlenmiş halidir. O, artık ebediyete tevdi<br />

edildiği Demirel Külliyesi’nde geleceğin<br />

genç nesilleri ile kucaklaşacaktır. Bu aziz<br />

millet sana “Baba” dedi. Ruhun şad olsun<br />

benim aziz arkadaşım, can dostum. Ruhun<br />

şad olsun.<br />

itü vakfı dergisi<br />

87


DEMİREL'İ ANLATIYORLAR<br />

“Kendini halka adamış İTÜ’lü Süleyman Demirel”<br />

ÇÇ Y. Müh. İdris Yamantürk, İTÜ’52<br />

GÜRİŞ Holding Başkanı<br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde aynı<br />

yıllarda okumamıza rağmen, Süleyman<br />

Demirel adını, DSİ’de müteahhitlik<br />

yapmaya başladığım 1958 yılında<br />

duydum. Kendisi ile 27 Mayıs 1960<br />

darbesinden sonra, 15 Haziran 1960<br />

günü tanıştık.<br />

1954 yılında kurulan DSİ (Devlet Su<br />

İşleri)’nin Genel Müdürlüğü için adam<br />

arayan zamanın başbakanı<br />

Adnan Menderes’e birileri,<br />

Amerika’da staj yapmakta<br />

olan Süleyman Demirel’in adını<br />

<strong>ve</strong>rmiş. Bu, kapının açılmasına<br />

<strong>ve</strong>sile olur <strong>ve</strong> 31 yaşındaki<br />

Demirel DSİ Genel Müdürü<br />

olarak, ağabey dediği birçok<br />

meslektaşının da bulunduğu<br />

bir idarenin başında, kusursuz<br />

bir yönetim ile genç yaşında<br />

liderliğini ispat etme fırsatını<br />

yakalar.<br />

Bu, onun yıldızının<br />

parladığı an olmuştur.<br />

Toz yutmamak için<br />

ağzımıza mendil kapadığımız<br />

yollarda gece-gündüz giderek<br />

işleri takip eden bir Genel<br />

Müdür, yetişsinler diyerek<br />

genç mühendisleri kadroya <strong>ve</strong> ihtiyaca<br />

bakmadan işe alıp eğiten bir lider olarak<br />

tanınır.<br />

1950-1960’lı yıllarda devlet<br />

kuruluşlarında <strong>ve</strong> özel sektörde<br />

kalkınmanın direksiyonunda daha ziyade<br />

İTÜ’lüler vardı. Bu meyanda Süleyman<br />

Demirel halkın çaresizliğini yenmeye<br />

çalışanların başında geliyordu. Kısa<br />

sürede; içecek suyu, yürüyecek yolu,<br />

idare lambasına koyacak gaz yağını,<br />

çocuğuna okulu, hastasına doktoru<br />

bulamayan bir halkın ümidi olmuştu.<br />

1960 ihtilalinde, “Büyük Barajlar “<br />

kongresine katılmak üzere İspanya’da<br />

idi <strong>ve</strong> 1960 Haziran başlarında<br />

yurda döndü. 15 Haziran 1960 günü,<br />

sekreterinden iş görüşmesi yapacağımı<br />

söyleyerek randevu alıp makamına<br />

gittim.<br />

İlk defa karşılaştığım DSİ Genel<br />

Müdürü’ne “Benim işim yok. Ancak bu<br />

88 itü vakfı dergisi<br />

ihtilal kazığını yiyecek miyiz?“ diyerek<br />

söze başladım.<br />

İlk defa görüştüğüm bir insanın,<br />

Sn. Süleyman Demirel’in, o anda ne<br />

düşündüğünü bugün de bilmiyorum.<br />

Ancak o günden sonra sık sık görüştük.<br />

Konularımız hep Türkiye oldu.<br />

Demokrasi, kalkınma, halkın fukaralığı,<br />

eğitim gibi hususlar bizim konularımızdı.<br />

Ülkenin nimetlerini paylaşmak hiçbir<br />

zaman bizim konumuz olmadı.<br />

Süleyman Demirel o günlerde<br />

askerlik hizmetini yapmak üzere<br />

DSİ Genel Müdürlüğü’nden ayrıldı.<br />

Askerlikten sonra, memur olarak bir<br />

daha devlete dönmedi.<br />

1961 yılında Ankara’da Ulus<br />

İşhanı’nda bir yazıhanede iş hayatına<br />

atıldı. Aslında işten çok gelip gidenlerle<br />

hemhal oluyordu. Demokrasi arayışı<br />

içinde olan halkın siyaset noktalarından<br />

biri <strong>ve</strong> en önemlisi idi.<br />

Daha sonra Kızılay civarında<br />

Menekşe Sokak 12 No.lu apartmana<br />

taşındı. Ben <strong>ve</strong> benim gibi düşünenler<br />

onu siyasete ısındırmıştık. Menekşe<br />

Sokak’taki yazıhanesi iş yerinden çok<br />

bir nevi karargah idi. Yerli yabancı<br />

insanlarla dolup taşıyordu.<br />

Böyle günlerde kimisi “Biz ne<br />

yapacağız?” der, kimisi de “Şimdi ne<br />

olacak?” der. Biz “ Ne olacak?” bekleyişi<br />

içinde değildik. Bir şeyler yapabilmek<br />

istiyorduk.<br />

Günümüzde de “Şimdi ne<br />

yapacağız?” diye kendi kendimize<br />

sormanın zamanıdır.<br />

Adalet Partisi’nin kuruluşu, Süleyman<br />

Demirel, Sadettin Bilgiç, Makine Yüksek<br />

Mühendisi Mehmet Turgut’un da içinde<br />

<strong>ve</strong> önünde bulunduğu bir grubu çok<br />

ilgilendiriyordu.<br />

Demirel, Org. Ragıp Gümüşpala’nın<br />

ölümünden sonra yapılan kongrede<br />

Adalet Partisi Genel Başkanlığı’na<br />

seçildi. Bütün hesaplarını, ihtilalcilere<br />

rağmen, iktidar olmak için<br />

yapıyordu. 1965 yılının ilk<br />

aylarında İnönü Hükümeti’nin<br />

gü<strong>ve</strong>nsizlik oylarını düşünen<br />

Demirel, kendisi henüz<br />

millet<strong>ve</strong>kili olmadığı için, Suat<br />

Hayri Ürgüplü Başkanlığında<br />

kurulan hükümette Başbakan<br />

Yardımcısı olarak görev alarak,<br />

Başbakanlık yoluna ilk harcı<br />

koymuştu.<br />

Artık, mühendis <strong>ve</strong> idareci<br />

olarak yaptığı hizmetlere,<br />

devlet adamı olarak daha geniş<br />

<strong>ve</strong> büyük hizmetler yapmanın<br />

yolunu aralamıştı. “6 defa<br />

gittim, 7 defa geldim”diyerek<br />

kimseye düşmanlık telkin<br />

etmeden, her gelişinde büyük<br />

hizmetler etti.<br />

Türkiye’nin okullarında, yollarında,<br />

barajlarında kısaca bayındırlık<br />

eserlerinde İTÜ’lerin emeği büyüktür.<br />

Bunların başında da Sn. Demirel<br />

olduğunu söylemek yanlış olmaz.<br />

Cumhuriyetimizin bir fazileti<br />

yanında fırsat eşitliğini yurdun en ücra<br />

köşelerindeki halka götürmesi, fakir<br />

<strong>ve</strong> orta halli çocukları devlet imkanları<br />

ile eğiterek devletimizin başına<br />

getirmesidir.<br />

Süleyman Demirel’in Türk milletinin<br />

zenginleşmesi için <strong>ve</strong>rdiği emekler,<br />

adeta bir savaş idi. Bu konudaki bir<br />

sözü, onun arzularını en güzel şekilde<br />

anlatmaktadır:<br />

“Zengin kaynakların fakir bekçileri<br />

olmak istemiyoruz.”<br />

Süleyman Demirel’i <strong>ve</strong> ülkemize<br />

hizmet etmiş olup ebediyete intikal<br />

etmiş tüm vatanse<strong>ve</strong>rleri rahmetle<br />

anıyorum.


“Güniz sokaktan, buyur sen de ye…”<br />

ÇÇ Bülent Tanla<br />

22. Dönem Millet<strong>ve</strong>kili<br />

Süleyman Demirel siyasetle buluştuğu<br />

günden bu yana olmasa bile, en<br />

azından Adalet Partisi Genel Başkanı<br />

seçildikten sonra sürekli gündemde<br />

kalmış, her yönüyle kamuoyunun ilgi<br />

<strong>ve</strong> merakına konu olmuştur. Ancak,<br />

insani yönleri üzerinde çok az durulmuş<br />

yakınlarınca yansıtılan çok önemli<br />

özellikleri gündelik politikanın toz dumanı<br />

arasında yeterince açığa çıkmamıştır.<br />

Sayın Demirel’i, son yıllarında eski<br />

siyaset arkadaşlarından Talat Asal’ın<br />

ardından söylediği gibi “bilinmeyen<br />

bir meçhule” yolcu ettikten sonra<br />

bu yönlerine daha fazla eğilmek<br />

durumundayız. Bu zorunluluk, kendisiyle<br />

olduğu kadar gelişigüzel itip kakmaya<br />

çok meraklı olduğumuz her kesimden<br />

insanımızla helalleşmemizin de gereğidir.<br />

Mesleki <strong>ve</strong>silelerle Süleyman Bey’in<br />

yakınında olma, kahvaltı masasına oturma<br />

ayrıcalığına kavuşmuş bir kimseyim.<br />

Orada siyasetçi Demirel’in değil, insan<br />

Demirel’in meziyet <strong>ve</strong> inceliklerini gözleme<br />

fırsatları elime geçti.<br />

Demirel’in hayatı, eşi Nazmiye<br />

Hanım’ın <strong>ve</strong>fatından sonra artık hayat<br />

değildi. Fark ettirmemeye çalışsa da<br />

bütün neşesi, yaşama sevinci, direnme<br />

gücü kaybolmuştu. Yine de, onun için<br />

yaşamak, siyaset <strong>ve</strong> sorumluluk demekti.<br />

Ve bu ilkesinin gereğini sonuna kadar<br />

yerine getirdi.<br />

Demirel çantasına dosyaları<br />

yerleştiriyor, kendisinden önceki<br />

dönemi ima ederek, “her şeyi<br />

karmakarışık etmişler” diyerek,<br />

espriden de eleştiriden de taviz<br />

<strong>ve</strong>rmiyordu. Bana dönerek, “Beyaz<br />

Saray ile konuşur gelirim bu benim<br />

vazifem. Ancak orada Broadway<br />

kaldırımlarında Nazmiye Hanım’ın<br />

elini tutup yürümediğim sürece<br />

ABD’ye gitmiş sayılmam” dedi.<br />

1992 içinde olmalı, o sırada<br />

başbakandı; ertesi gün, Başkan Baba<br />

Bush’un da<strong>ve</strong>ti üzerine ABD’ye gidecekti.<br />

Bir pazar gecesi Güniz Sokak’ta üst<br />

kattaki misafir odasındaydık. Bir köşede<br />

iki kırmızı pasaport, yanında zarf içinde<br />

de devletin seyahat için <strong>ve</strong>rdiği harcırah<br />

duruyordu. Yurt dışına gidecek herhangi bir<br />

vatandaştan farkı yoktu.<br />

Demirel çantasına dosyaları<br />

yerleştiriyor, kendisinden önceki dönemi<br />

ima ederek, “her şeyi karmakarışık<br />

etmişler” diyerek, espriden de eleştiriden<br />

de taviz <strong>ve</strong>rmiyordu. Bana dönerek,<br />

“Beyaz Saray ile konuşur gelirim bu<br />

benim vazifem. Ancak orada Broadway<br />

kaldırımlarında Nazmiye Hanım’ın elini<br />

tutup yürümediğim sürece ABD’ye gitmiş<br />

sayılmam” dedi.<br />

Başbakanlığı zamanında bir gün de o<br />

sıralarda eskisiyle birlikte kullanılan yeni<br />

Başbakanlık binasındaydık. Sekreterini<br />

aradı: “Bana Nazmiye’yi arar mısın?”<br />

diye sordu. Sonra da Nazmiye Hanım’a,<br />

“Hemen geliyorum. Bülent de misafirim”<br />

dedi. Öğle yemeğine e<strong>ve</strong> gidiyordu…<br />

Benimle kahvaltı yaparken yanına<br />

kimseyi almaz, tabağıma bizzat kendisi<br />

servis yapardı. Süleyman Bey kahvaltıyı<br />

hızla yapar, kendisine sunduğum<br />

araştırma raporunu okumadan önce<br />

mutlaka <strong>ve</strong> her zaman, “Durum senin<br />

pencerenden nasıl görünüyor?” diye<br />

sorardı. Demirel konuşurken, ben<br />

kahvaltıya devam ederdim. “ Şu zeytin<br />

Neşet ustanın ağacından, peynir keçiden”<br />

diyerek devam ederdi. Kendisine her gün<br />

Çankaya’da hazırlanmış poğaça dahil<br />

mükellef kahvaltılık gelir, ancak o Güniz<br />

Sokak’tan, evden getirdiklerini tercih eder,<br />

“Güniz Sokak’tan, buyur sen de ye” derdi.<br />

Cumhurbaşkanlığı döneminde ben<br />

millet<strong>ve</strong>kiliydim. Kahvaltı yaptıktan sonra<br />

saat dokuz olmadan beni gönderirdi:<br />

“Sen de bir kamu görevlisisin, mesaiden<br />

çalamayız.”<br />

Sofrasında bir keresinde; içinde İzmir<br />

üzümü bulunan gül reçeli vardı. “Bunu<br />

Nazmiye yaptı” diyordu. O nefis reçeli o<br />

gün tatmak imkânını bulmuştum.<br />

Son zamanlarda görüşmeye gittiğimde<br />

bütün hijyen tedbirlerine başvurulduğunu<br />

görürdüm. Ayakkabılara galoş geçirilir,<br />

ellere ilaçlı krem <strong>ve</strong> ilaç sürülürdü. Bir<br />

defasında reçeli hatırlattım kendisine.<br />

Doktoru Aylin Hanım'a, “Bu reçeli ablamın<br />

kızı Sabiha Abla yaptı. Arayın da bir<br />

kavanoz da Bülent için yapsın...”<br />

Ben sağlığına zarar gelmesin diye<br />

reçelden yemesini istemiyordum. Doktoru<br />

Aylin Hanım, “Ben hem ilaç <strong>ve</strong>ririm, hem<br />

de yedirmesini bilirim” dedi.<br />

Ismarladığı o gül reçeli gelmedi...<br />

Sabiha Abla <strong>ve</strong>fat etmişti. Ama Isparta<br />

gülü <strong>ve</strong> İzmir üzümü alıp o nefasette<br />

olmasa bile o reçeli yaptıracağım.<br />

Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle,<br />

“Başkanların yaşadığı yer halka açık<br />

olmalı” demiş. Güniz Sokak’taki ev de<br />

şimdi müze olarak hazırlanıyor. Doktor<br />

Aylin Hanım özenle ilgileniyor.<br />

Belki bu yazı üzerine içinde İzmir<br />

üzümü bulunan gül reçelleri piyasaya<br />

çıkar. Ama siz yine de Nazmiye<br />

Hanımların, Sabiha Ablaların yaptığını<br />

yiyin.<br />

itü vakfı dergisi<br />

89


DEMİREL'İ ANLATIYORLAR<br />

“Her ziyaretimden sonra, kendisinden, iyimser <strong>ve</strong><br />

huzurlu olarak ayrılmışımdır.”<br />

ÇÇ Y. Müh. Yüksel Erimtan, İTÜ’51<br />

Erimtan Müşavirlik Taahhüt Ticaret A.Ş.<br />

Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Ben Su Mühendisi değilim, Teknik<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitenin Yol Bölümü'nden 1951<br />

yılında mezun bir inşaat mühendisiyim. Kısa<br />

bir süre devlet dairelerinde çalıştıktan sonra<br />

serbest hayata geçtim.<br />

Sayın Cumhur Başkanımız ile ilk gıyabi<br />

tanışmam, benim 1946 yılında İTÜ’ye<br />

girdiğim yıl oldu.Tahsil süresi ev<strong>ve</strong>lden 6 yıl<br />

olan okulumuzun öğrenim süresi o yıl 5 yıla<br />

indirilmişti. Geçen yıl mezun olacak olan<br />

öğrenciler, devam etmedikleri tek bir ders<br />

nedeni ile mezun olamayıp bir yıl daha,kalan<br />

o ders için Üni<strong>ve</strong>rsiteye geliyorlardı. Bu<br />

mezunlara sonra, 7 yıllık mezunlar dendi. Bu<br />

öğrencilerden birisi de Sayın Demirel’miş.<br />

Benim öğrenime başladığım yıldan mezun<br />

olduğum yıl boyunca, kendisinden hep “Bir<br />

öğrenci Süleyman varmış, kendisine çoban<br />

Sülü derlermiş; tüm tahsil süresince meccanen<br />

okumuş. İTÜ’ye girmiş, not tutmadan hocaların<br />

derslerini dinler, sonradan arkadaşlarına o<br />

dersi tekrar anlatırmış; meşhur hocamızdan<br />

birisinin yanlışını bulmuş; arkadaşlarının pek<br />

çoğuna değişik şekillerde destek olmuş” diye<br />

bahsedilirdi.<br />

O yıllarda kendisi ile tanışma fırsatım<br />

olmadı.<br />

1956 sonrasında DSİ’ye çalışmak için<br />

müracaat ettim. Bana, müracaat eden<br />

mühendislerin tayinlerine, müracaat edenle<br />

mülakat yaparak, Genel Müdürün şahsen<br />

karar <strong>ve</strong>rdiği söylenip bir tarih <strong>ve</strong>rildi.<br />

O gün ilk defa kendisi ile tanıştım.<br />

İngilizce bildiğimi öğrenince, (o tarihlerde<br />

devlet daireleri arasında muvafakat olmadan<br />

bir mühendisi başka bir devlet dairesi işe<br />

alamıyordu.) “Ben muvafakat alırım, sen<br />

pazartesi işe başla” diyerek beni DSİ’ye tayin<br />

etti.<br />

DSİ Barajlar Dairesi, Ekonomik Baraj<br />

Yüksekliği Tayin Dairesinde işe başladım.<br />

Sayın Demirel her hafta bir gün, DSİ’deki<br />

bütün daireleri ziyaret ederdi. Bir gün Barajlar<br />

Dairesi’nin, Ekonomik Baraj Yüksekliği Tayin<br />

Bölümü'ndeki odamıza da gelip, yapılan işin<br />

ne olduğunu, beklenen bilgi varsa ne olduğunu<br />

sordu.<br />

İlk ziyaret gününde adım ile bana hitap<br />

etti. Sorularını sordu gitti. ikinci hafta üzerinde<br />

90 itü vakfı dergisi<br />

çalıştığımız barajlar hakkında, bir hafta ev<strong>ve</strong>l<br />

sorduğu konular hakkında son durumun ne<br />

olduğunu detayları ile tekrar sordu.<br />

Başlangıçta ben, kendisi not alıyor diye<br />

düşündüm. Sonraki ziyaretlerinde aynı durum<br />

tekrar etti. Anladım ki kendisinin muazzam<br />

güçlü, hayran olunacak, inanılmaz bir hafızası<br />

var.<br />

DSİ de çalıştığım sürede şunları gördüm:<br />

Türkiye’de baraj yapılması muhtemel<br />

noktalar belirlenmiş <strong>ve</strong> Türkiye haritası<br />

üzerinde kırmızı iğne ile işaretlenmişti.<br />

Ayrıca bu yerlerde su ölçüm istasyonları ayrı<br />

bir renkte iğne ile işaretlenmişti. Gene, bu<br />

baraj sulama maksadı ile de kullanılacaksa,<br />

sulayacağı araziler de belirlenmişti. Bütün bu<br />

tespitler, Sayın Demirel’in Amerika Birleşik<br />

Devletleri'ne özel bir bursla gittiğinde, bir<br />

havza etüdünün nasıl yapıldığının kendisi<br />

tarafından müşahade edilmesinin sonucudur.<br />

O tarihlerde DSİ hiçbir devlet dairesinde<br />

görmediğim bir aktivite ile, bir arı kovanı gibi<br />

çalışıyordu.<br />

Ülkemiz, Sayın Demirel’in DSİ Genel<br />

Müdürlüğü ile, barajlar inşa ederek sulama <strong>ve</strong><br />

enerji üretme hamlesini yapmıştır. O yüzden<br />

kendisine “Barajlar Kralı” gibi bir lakap<br />

takılmıştır.<br />

Ben DSİ’den ayrılırken, niçin ayrılmak<br />

istediğimi öğrendikten sonra bana, “Sen,<br />

serbest çalışacak birisin” diyerek başarılar<br />

dilediğini hiç unutmadım.<br />

1960 yılında görevinden ayrılıp, serbest<br />

hayata atılacağı günlerde, GAMA’da<br />

başımıza geçerek bize destek olmasını teklif<br />

ettiğimizde, yeni bir teşebbüsü olduğunu<br />

ama kendisini GAMA’nın bir müşaviri olarak<br />

gösterebileceğimizi söyledi. Tekrar siyasete<br />

dönene kadar kendisini şirketimiz GAMA’da,<br />

bir diğer ünlü ağabeyimizle beraber<br />

müşavirimiz olarak gösterdik. Kendisinin<br />

en yakın sınıf arkadaşlarından biri olan <strong>ve</strong><br />

beni çok iyi tanıyan rahmetli Hasan Vardar,<br />

çok yakın arkadaşım bir ağabeyim idi.<br />

Herhalde beni Sayın Cumhur Başkanımıza<br />

anlatmış olmalı ki, yaşamımız boyunca,<br />

bazen kendisinin talebi, bazen benim ricam<br />

ile bazen üçümüz, sonradan ben yalnız bir<br />

araya gelirdik. Bazen saatler süren derin<br />

sohbetler ile durum değerlendirmeleri<br />

yapardık. Ben yaşam süresince kendisi ile bir<br />

araya gelme fırsatını bulmuş biriyim.<br />

İnanılmaz hafıza gücüne, ekonomik,<br />

sosyal her konudaki derin bilgisine,<br />

dünya <strong>ve</strong> siyasi konulardaki çeşitli<br />

değerlendirmelerine, pek çok defa yaptığı<br />

analizlere, bazen benimle beraberken<br />

ziyaretine gelen kişileri de yanımıza<br />

aldığında, onlarla olan konuşmalarına,<br />

ziyaretçiler gittikten sonraki sohbetlerimiz<br />

sırasında, gelenlerle olan geçmişteki<br />

berrak anılarına hep hayran kalmışımdır.<br />

Ve her zaman, her ziyaretimden sonra,<br />

kendisinden, iyimser <strong>ve</strong> huzurlu olarak<br />

ayrılmışımdır.<br />

Son ziyaretimde “Gel Yüksel, senle<br />

şu konuyu mühendisçe değerlendirelim”<br />

demiş, derin bir mantıkla konunun analizini<br />

yapmış, fikrimi sorduktan sonra, “Ancak<br />

şu faktör bu konuyu çözecektir” diyerek<br />

konuyu sonuçlandırmıştı.<br />

Sayın Cumhur Başkanı ile dostluk<br />

dışında hiçbir siyasi birlikteliğim olmadı.<br />

Benim kendisine “Hiçbir iş yapmayan<br />

hiç hata yapmaz, çok iş yapan binde bir<br />

bile hata yapsa bir hata yapar, siz de çok<br />

iş yaptınız hatalarınız olmuş mudur?” diye<br />

sorduğumda <strong>ve</strong> bazı misaller <strong>ve</strong>rdiğimde,<br />

samimiyetle “Olmuştur” demiştir. Ve<br />

bazılarının nedenlerini izah da etmiştir.<br />

Pek çok defa her konu hakkında, o konu<br />

ile ilgili bir hikaye anlatır <strong>ve</strong> kahkaha atardık.<br />

9’uncu Cumhurbaşkanımızın Başkanlık<br />

görevi süresince, CUMHUR’un BAŞI olarak<br />

mükemmel bir devlet adamlığı örneği<br />

sergilediğini, kendisini tanıyanlar gibi<br />

önceki siyasi aktivitelerini tenkid edenler<br />

bile hayranlık <strong>ve</strong> takdirle karşılamışlardır.<br />

Mümtaz Devlet Adamı Sayın 9.cu<br />

Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’i<br />

saygı ile anıyor kendisine Yüce Yaratan’dan<br />

rahmet diliyorum.


“Cumhuriyetin 50 Yılında Süleyman Demirel Var…”<br />

ÇÇ Y. Müh. Osman Mörel, İTÜ’48<br />

Sınıf Arkadaşı<br />

Bizim sınıf liseyi 1942’de bitirdi. O<br />

zamanki ismiyle “İstanbul Yüksek<br />

Mühendis Okulu’nun 1942-1943 senesi<br />

için açtığı giriş imtihanını kazanan 150<br />

kişi, bu okulun 1. sınıfında mühendislik<br />

öğrenimine başladı. O zamanki okul<br />

İnşaat, Makina, Elektrik <strong>ve</strong> Mimari<br />

şubelerinden ibaretti <strong>ve</strong> 6 senelik<br />

öğrenimden sonra Yüksek Mühendis<br />

olarak mezun olunurdu. 4 şubenin hepsi<br />

de Gümüşsuyu’nda bugün Makina<br />

Fakültesi’nin bulunduğu<br />

tek binada idi; yatılı,<br />

yatısız toplam öğrencileri<br />

600 kadardı.<br />

Afyon Lisesi’nden<br />

mezun olan Süleyman<br />

Demirel, okula girdi <strong>ve</strong><br />

Makina şubesini tercih<br />

etti. Kısa bir süre sonra<br />

tercihini değiştirerek<br />

İnşaat Şubesine<br />

geçti. Mezuniyetimiz<br />

dolayısıyla çıkardığımız<br />

geleneksel yıllıkta bu<br />

değişiklikten “Makina<br />

Fakültesi’nin İnşaat Fakültesi’ne<br />

muazzam bir hediyesidir” diye<br />

bahsedilecekti. Demirel bütün öğrenimi<br />

boyunca yatılı okumuştur.<br />

Biz, Yüksek Mühendis Okulu’nun 1.<br />

sınıfını 1942-43, 2. sınıfını 1943-44 ders<br />

senesinde okuduk. Özel bir kanunla,<br />

okulumuz 1944’te lağ<strong>ve</strong>dildi <strong>ve</strong> yerine<br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi kuruldu.<br />

Müdür, rahmetli Tevfik Taylan Rektör<br />

oldu. Şubeler Fakülte oldu, başlarındaki<br />

hocalar Dekan oldular. Hepsi iyi de, bu<br />

arada 6 senelik öğrenim süresi 5 seneye<br />

indirilince biz başarı ile bitirdiğimiz 2.<br />

sınıftan sonra 3. sınıf olacağımıza tekrar<br />

2. sınıf olduk.<br />

Yönetim, üni<strong>ve</strong>rsiteye dönüş<br />

hazırlıklarına daha önce başladığı için<br />

1943 lise mezunlarından giriş imtihanında<br />

yüksek not alan ilk 40 kişiyi doğrudan 2.<br />

sınıfa aldı. Bu arkadaşlarımızla, Yüksek<br />

Mühendis Okulu’nun 2. sınıfını beraber<br />

okuduk. Necmettin Erbakan’la Demirel’in<br />

sınıf arkadaşlığı böyle başladı. Demirel<br />

6 sene, Erbakan 5 senede mezun<br />

oldular. Aslında bizim İnşaat Fakültesi’ni<br />

bitiren arkadaşlarımız 6 senede değil,<br />

6,5 senede mezun oldular. Bu, ayrı bir<br />

hikayedir…<br />

Süleyman Demirel, kısa zamanda<br />

arkadaşları arasında sakin <strong>ve</strong> vakur<br />

davranışları, efendiliği, uzlaştırmacı<br />

hareketleri <strong>ve</strong> çalışkanlığı ile temayüz etti<br />

<strong>ve</strong> bu hasletleri 6 sene boyunca artarak<br />

devam etti. 6 sene boyunca kimseyle<br />

sesini yükselterek tartıştığını duyan,<br />

gören olmadı. Etrafında 7-8 kişilik bir<br />

yakın arkadaş grubu oluştu. Bunlar etütte<br />

ders çalışmaları sırasında anlamadıkları<br />

bahisleri sorarlar <strong>ve</strong><br />

Demirel hepsine ayrı ayrı<br />

anlatırdı; hiçbirine, “Ben<br />

şimdi Ali’ye anlattım, o<br />

sana anlatsın!” demez,<br />

aynı şeyleri bir defa<br />

da soran o arkadaşına<br />

anlatırdı. Yazılı<br />

imtihanlarda bu grup<br />

etrafını sarmış olarak<br />

otururlardı.<br />

Hastalıkları<br />

sebebiyle devamlarını<br />

<strong>ve</strong> proje çalışmalarını<br />

aksatan arkadaşlarının<br />

projelerini yaparak sene kayıplarını<br />

önlemiştir. Demirel, mezuniyetinden<br />

sonra 29 yaşında Barajlar Dairesi<br />

Başkanı, 30 yaşında DSİ Genel Müdürü,<br />

40 yaşında Başbakan oldu, 7 sene<br />

Cumhurbaşkanlığı yaptı.<br />

Cumhuriyetin 50 senesinde Demirel<br />

vardır <strong>ve</strong> hep ön plandadır. Zaman <strong>ve</strong><br />

yorgunluk bilmeyen bir çalışma azmiyle,<br />

engin bir memleket <strong>ve</strong> insan sevgisiyle,<br />

güçlü bir bilgi birikimiyle <strong>ve</strong> şaşırtıcı<br />

bir zekâ <strong>ve</strong> hafıza gücüyle hizmet etti.<br />

Hatırası milletimiz için azizdir. Kaybı<br />

anında <strong>ve</strong> son yolculuğunda bütün ülkeye<br />

yayılan teessür dalgası ne kadar samimi<br />

idi! İnsanlarımızın birçok öfke <strong>ve</strong> çaresizlik<br />

anlarında, “Ah, Demirel 10-15 yaş genç<br />

olsaydı!” cümlesi umumi bir hasret ifadesi<br />

oldu.<br />

Demirel, Genel Müdürlük <strong>ve</strong><br />

Başbakanlıkta hizmet <strong>ve</strong>rirken, sınıf<br />

arkadaşlarını sorumlu mevkilere<br />

getirmekten hiç çekinmedi; genç<br />

yaşlarında onları Genel Müdür, Müsteşar,<br />

Bakan yaptı. Onlar da bu tercihlere<br />

liyakatlarını ispat ettiler, büyük dürüstlük<br />

<strong>ve</strong> başarı ile görev yaptılar.<br />

Eski Rektörümüz Sayın Gülsün<br />

Sağlamer, Dergimizin bundan ev<strong>ve</strong>lki<br />

sayısında Demirel’in çok güçlü bir<br />

aidiyet duygusuyla İTÜ’ye yaptığı<br />

büyük hizmetleri teferruatı ile yazdı. Bu<br />

hizmetler İTÜ’nün büyümesi <strong>ve</strong> yücelmesi<br />

yolunda çok önemli kilometre taşlarıdır.<br />

Taşkışla <strong>ve</strong> Maçka Kampüsleri’nin<br />

İTÜ’ye yasal olarak kazandırılması bunlar<br />

arasındadır. Bu iki kampus için bir bilgi<br />

notu düşmekten kendimi alamadım:<br />

İTÜ’yü Demirel’den iki sene sonra bitiren<br />

bir başka mezunumuz da Başbakan, daha<br />

sonra Cumhurbaşkanı olmuştur. Bu zat,<br />

Taşkışla’yı <strong>ve</strong> Maçka Kışlası’nı İTÜ’den<br />

alarak, otel <strong>ve</strong> borsa binası yapmak için<br />

çok ısrarlı bir mücadele başlattı. “Bir<br />

mezunumuz bunu nasıl yapabiliyor?” diye<br />

hep hayretler içinde kaldım. Bu binalar<br />

Üni<strong>ve</strong>rsite’ye tahsis edildikleri zaman birer<br />

harabe halinde idiler. Üni<strong>ve</strong>rsite, bunları<br />

bugünkü mamur hallerine getirmek için<br />

çok büyük gayretler sarfetti. Dönemin <strong>ve</strong><br />

bazı öğretim üyeleri büyük bir dayanışma<br />

örneği göstererek binaları teslim<br />

etmediler, sonraki süreçte hukuki yollarla<br />

bu mücadeleyi sürdürdüler. Karşı kuv<strong>ve</strong>tler<br />

(!) binaları fiilen işgale teşebbüs ettiler.<br />

Hocalarımız nöbet tuttular. Sonunda bir<br />

eski mezunumuza karşı zafer (!) kazanıldı.<br />

Bu olay, bütün ayrıntılarıyla İTÜ Vakfı<br />

Dergisi’nin çeşitli sayılarında yayımlandı…<br />

Bu yazıda Nazmiye Hanım’dan<br />

bahsetmemek bir büyük eksiklik olurdu.<br />

Nazmiye Hanım, Demirel’in beşik kertiği<br />

idi, mezun olunca hemen evlendiler.<br />

Nazmiye Hanım, Demirel’in hayatının en<br />

büyük şansı idi, bir huzur <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nlik<br />

unsuru idi. Uzun süren sıkıntılı hastalığına<br />

Demirel büyük üzüntülerle, te<strong>ve</strong>kkülle<br />

katlandı, <strong>ve</strong>fatı adeta bir yıkım oldu.<br />

Demirel’in hayatını Cumhuriyetimizden,<br />

onun 50 senelik bir döneminden ayırarak<br />

irdelemek mümkün değil. Siyasetin<br />

tabiatı gereği şöyle <strong>ve</strong>ya böyle hükümler<br />

<strong>ve</strong>rilebilir ama, hiç tartışılmayacak olan<br />

onun insan <strong>ve</strong> memleket aşkı, birçok<br />

faydalı eserin banisi olması, siyasete<br />

yeni bir üslup, yeni bir tarz getirmiş<br />

olmasıdır.<br />

Sevgili kardeşime <strong>ve</strong> aziz dostuma<br />

Allahtan rahmet dilerim.<br />

itü vakfı dergisi<br />

91


DEMİREL'İ ANLATIYORLAR<br />

ÇÇ Y. Müh. Recai Kutan, İTÜ’52<br />

Eski Bakan, ESAM Genel Başkanı<br />

Mühendis Demirel’i ilk defa Teknik<br />

Üni<strong>ve</strong>rsiteye girdiğim 1947 yılında<br />

görmüştüm.<br />

Demirel <strong>ve</strong> sınıf arkadaşları o dönemde<br />

kendilerini “7 İnşaat Öğrencileri” olarak<br />

takdim etmekteydiler. Üni<strong>ve</strong>rsiteye<br />

girdiklerinde eğitim süresi 6 yıl imiş.<br />

Mezuniyete yakın üni<strong>ve</strong>rsite yönetimi,<br />

okutulması unutulmuş bir tek ders için<br />

bir yıl daha okuyacakları kararını <strong>ve</strong>rince<br />

sınıfın adı “7 İnşaat” olmuş. Demirel <strong>ve</strong><br />

arkadaşlarının koridorlarda rahat rahat<br />

dolaşmalarına, günde sekiz saat ders yükü<br />

altında olan bizler hep imrenerek bakardık.<br />

1952 yılında mezun olup DSİ’de göre<strong>ve</strong><br />

başladığımda, EİEİ’de çalışmakta olan<br />

Turgut Özal arkadaşımı ziyaretimde, o<br />

kurumda çalışmakta olan Demirel ile de<br />

tanışmıştım. Demirel o sırada, inşaatına<br />

benim de sonradan yakın ilgi gösterdiğim,<br />

Elazığ Hazar Gölü HES Projesi’ni<br />

“Mühendis Demirel”<br />

hazırlamakta idi. Bir süre sonra Turgut<br />

Özal’dan, Demirel’in Eisenho<strong>ve</strong>r bursuyla<br />

Amerika’ya gittiğini duymuştum.<br />

Demokrat Parti Hükümeti, baraj<br />

projeleri için bir hamle başlatınca Demirel,<br />

DSİ’de Barajlar Dairesi Başkanlığı’na<br />

getirildi. O dönemin en önemli baraj<br />

projesi “Adana-Seyhan Barajı” idi. Birkaç<br />

yıl sonra Demirel çok genç yaşında<br />

DSİ Genel Müdürü olarak tayin edildi.<br />

1955 yılından 1960 Askeri Darbesi’ne<br />

kadar Genel Müdür olan Demirel, DSİ<br />

teşkilatında değerli bir teknik kadroyla<br />

birlikte çok önemli değişiklikler<br />

gerçekleştirdi. DSİ’de Amerika’daki<br />

DSİ tipi bir teşkilat olan “Bureau of<br />

Reclamation” benzeri bir teşkilatlanma<br />

yapıldı.<br />

DSİ’de ciddi anlamda bir meslek içi<br />

eğitim, yurtdışı eğitim hamlesi başlatıldı.<br />

Organize edilen bir eğitim merkezinde<br />

teşkilatın yardımcı teknik eleman eksikliği<br />

giderildi. Böylece Türkiye’nin en güçlü <strong>ve</strong><br />

en organize teknik kadrosu oluşturuldu.<br />

Her kademedeki DSİ personeli için<br />

“Sevk <strong>ve</strong> İdare” seminerleri de düzenlendi.<br />

Devrin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın<br />

“Bizim su müdürü” dediği Demirel<br />

döneminde, yabancı uzmanlardan daha<br />

çok kendi teknik kadromuzla, ülkenin su<br />

<strong>ve</strong> toprak kaynaklarının geliştirilmesi için<br />

büyük projelere girişildi. Bu yüzden bazı<br />

çevreler sonradan Mühendis Demirel’i<br />

“Barajlar Kralı” olarak takdim ettiler.<br />

“Mamur, müreffeh, büyük <strong>ve</strong> demokrat Türkiye<br />

hedefimizdi, bu hedefe koştuk”<br />

ÇÇ Y. Müh. Nurettin Koçak<br />

Kutlutaş Holding Yön.Kur.Bşk.<br />

Sayın Süleyman Demirel 1949 senesinde<br />

İTÜ İnşaat Fakültesinden mezun oldu.<br />

Ben de o sene İTÜ İnşaat Fakültesine girdim.<br />

Dolayısıyla üni<strong>ve</strong>rsitede ağabeyliği dışında<br />

hiç tanışıklığımız olmadı.<br />

Ancak, ileriki yıllarda Barajlar Dairesi<br />

Başkanlığı <strong>ve</strong> DSİ Genel Müdürlüğü yıllarında<br />

uzaktan da olsa çok takip ettik. 1965 yılından<br />

itibaren çok daha yakından ilgilenmişizdir.<br />

Sayın Demirel’in, ülkemizin su<br />

potansiyelini, elektrik üretimine <strong>ve</strong> sulamaya<br />

çevirme hamlesini çok merakla <strong>ve</strong> övünçle<br />

takip etmişizdir. Sayın Demirel’in kurduğu<br />

bütün hükümetlerin programlarında, sanayi<br />

kalkınmasının öncelikli olması, ülkemiz<br />

için son derecede kıymetli olmuş <strong>ve</strong> özel<br />

sektörün de buna iştiraki ile ülkenin pek çok<br />

ihtiyaçları yerli olarak üretilmiştir. Bir sanayi<br />

kuracaksanız en mühim konu, ihtiyacınız<br />

olacak enerjinin devamlılığıdır. Buna İnanmak<br />

son derece teşvik edici bir unsurdur. Sanayi<br />

kalkınmasında çok yoğun bir program<br />

uygulanmış, pek çok fabrikanın yanında<br />

çok adette enerji santralları da<br />

inşa edilmiştir. Bu sıkı program<br />

Türkiye’yi bugünkü ihracat<br />

potansiyeline getirmiştir.<br />

Yine barajlar, GAP projesi<br />

<strong>ve</strong> sulama projelerinin yapılması<br />

ülkede üretimin daha <strong>ve</strong>rimli bir<br />

noktaya gelmesini sağlamıştır.<br />

Bir ara ülkemizde kalkınma<br />

hızı % 7’yi geçmiştir. Bütün<br />

bu başarılı çalışmalardan<br />

sonra, Sayın Demirel, “Türkiye,<br />

dünyada yiyecek ithal etmeyen 6, giyecek<br />

ithal etmeyen 7 ülkeden birisidir” diyebilmiş,<br />

biz de uluslararası ziyaretlerde bilhassa Uzak<br />

Doğu’da bunu kullanmışızdır.<br />

Sayın Demirel’e 2013 yılında yazdığım bir<br />

mektuba cevaben, “Mamur, müreffeh, büyük<br />

<strong>ve</strong> demokrat Türkiye hedefimizdi, bu hedefe<br />

koştuk” diyorlardı.<br />

Bir İTÜ’lü olarak, kalkınmamızda<br />

müteahhit <strong>ve</strong> sanayici olarak vazife<br />

aldık. Ülkemizin mamur,<br />

müreffeh , demokrat bir<br />

noktaya ulaşmasından çok<br />

büyük mutluluk <strong>ve</strong> övünç<br />

duymuşumdur. Yine Sayın<br />

Demirel’in, “Başbakanlık<br />

makamına 6 kere gidip<br />

7 kere geldim” demesi,<br />

ülkemiz insanının <strong>ve</strong>rilen<br />

değerli hizmetleri her zaman<br />

çok iyi özümsediğinin bir<br />

göstergesidir. Ülkemizin<br />

petrolü, gazı yok ama, insanının çalışkan,<br />

başarılı olmasını <strong>ve</strong> mühimsenecek<br />

imkânlarımızı görerek geleceğimiz için çok<br />

ümitvarım.<br />

Ülkemizi bu noktalara getirenlere sevgi,<br />

saygı <strong>ve</strong> minnetlerimi sunarım.<br />

92 itü vakfı dergisi


"Doğa <strong>ve</strong> Su Dostu Süleyman Demirel"<br />

ÇÇ A. Nihat Gökyiğit<br />

TEKFEN Holding <strong>ve</strong> TEMA Vakfı Kurucu<br />

Onursal Başkanı<br />

1992 yılında TEMA Vakfı'nı kurma<br />

kararımızı, bir yurtdışı seyahatinde<br />

Başbakan Demirel’e arzetme fırsatını<br />

bulmuştum. “Türkiye’nin çok meselesi<br />

var ama en önemli sorunlarından biri de<br />

toprak erozyonudur. Siz hazırlığınızı yapın,<br />

İstanbul’a gelir Vakfın açılışını yaparım”<br />

dedi.<br />

Demirel, açılış konuşmasında su<br />

<strong>ve</strong> rüzgar erozyonunun, dünyadaki<br />

durumundan başlayarak Türkiye’deki<br />

sebepleri <strong>ve</strong> tahribatını çok büyük maharetle<br />

anlattı.<br />

“İlk yıllar bu konuda bilgilendirme <strong>ve</strong><br />

eğitime yoğunlaşın, halkı bilinçlendirerek<br />

desteğini almaya gayret ediniz; sorunlarınız<br />

olunca bana gelmede tereddüt etmeyin.<br />

Çok önemli bir misyon için büyük bir<br />

mücadeleye girdiğinizi unutmayın” diyerek<br />

sözlerini bitirdi.<br />

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel<br />

sivil toplum kuruluşlarını hep himaye etmiş,<br />

sorunlarına çare bulmada <strong>ve</strong> etkinliklerini<br />

başarılı kılmada yardımcı olmuştur. TEMA<br />

ile ilgili örneklerin bir kaçından söz etmek<br />

istiyorum.<br />

1997 yılında finansman darlığı<br />

ile karşılaşmıştık. Çare olarak<br />

Süleyman Bey’in bir şapkasını da<br />

açıkartırmaya koyarak İstanbul’da<br />

bir kaynak geliştirme yemeği<br />

düzenlemeyi düşünüyorduk.<br />

Toplantıyı onun himayesinde yapma<br />

izni için kendisini ziyaret ettik.<br />

“Ne himayesi, toplantıyı<br />

Çankaya’da ben bizzat yaparım. Siz<br />

bana da<strong>ve</strong>t listesini getirin” dedi.<br />

Demirel işadamları ile yapılan<br />

bu yemekli toplantıyı bizzat idare<br />

Hayrettin Karaca <strong>ve</strong> Nihat Gökyiğit<br />

ederek TEMA faaliyetleri <strong>ve</strong> tanıtımı için<br />

büyük destek sağladı.<br />

Orman Bakanlığı işbirliği ile “10 Milyar<br />

Meşe Tohumu Toprakla Buluşuyor”<br />

projemizi Cumhuriyetimizin 75.yılında<br />

başlayıp 100.yılında tamamlamak üzere<br />

ele almıştık. Demirel’e bundan bahsedince<br />

törenin Çankaya’da başlamasını önerdi. İlk<br />

meşe palamutları Demirel’in açış konuşması<br />

ile Çankaya Köşkü bahçesine ekildi. Törene<br />

katılan resmi zevatın yanı sıra da<strong>ve</strong>tliler<br />

arasında bulunan yabancı misyon şefleri<br />

<strong>ve</strong> elçiler sayesinde proje uluslararası ün<br />

kazandı.<br />

Toprak-Su Teşkilatı tarafından 1962<br />

yılında Konya-Karapınar’da Çölleşme<br />

ile Mücadele Projesi başlatılmıştı.<br />

Bölgeye uyumlu bitkiler ile rüzgar perdesi<br />

geliştirmeyi esas alan proje dünya ölçeğinde<br />

bir başarı öyküsü idi. Ancak son yıllarda<br />

1997 yılında finansman darlığı<br />

ile karşılaşmıştık. Çare olarak<br />

Süleyman Bey’in bir şapkasını da<br />

açık artırmaya koyarak İstanbul’da<br />

bir kaynak geliştirme yemeği<br />

düzenlemeyi düşünüyorduk.<br />

ihmal edilen projenin tanıtılarak yeni<br />

girişimlere hem örnek hem de teşvik olması<br />

için 19 Haziran 1999’da bölgede bir şölen<br />

düzenledik. Bu etkinlik konusunda büyük<br />

destek <strong>ve</strong>ren Cumhurbaşkanı Demirel,<br />

da<strong>ve</strong>timizi şu sözler ile kabul etmişti:<br />

“Bu projeyi ülkemiz doğasının<br />

korunması açısından önemli buluyorum.<br />

Dünyaya örnek olan Türk bilim adamları <strong>ve</strong><br />

mühendislerinin başarısını duyurmak <strong>ve</strong><br />

onlara milletçe şükran duygularımızı ifade<br />

etmek üzere se<strong>ve</strong> se<strong>ve</strong> katılırım.”<br />

Bu tanıtım şöleni sayesinde TEMA iş<br />

muhitinden destek alarak yeni alanlarda<br />

benzer uygulamalar yapma imkanı buldu.<br />

Sovyet döneminde dünyadan saklı<br />

tutulan Aral Gölü çevre felaketine ait bir<br />

belgesel için destek olma kararı almıştım.<br />

Aral gölünü besleyen iki nehrin pamuk üretim<br />

alanlarına çevrilmesini esas alan bu çok<br />

büyük su projesinin yanlışlarını belirtecek<br />

olan belgesel Demirel’in de ilgisini çekiyordu.<br />

Ancak Sovyet dönemi alışkanlıkları devam<br />

ettiğinden bu ücra yerlere giriş çıkış izni işin<br />

en zor tarafı idi. Demirel’in göle kıyısı olan<br />

Kazakistan, Özbekistan <strong>ve</strong> pamuk üreten<br />

Türkmenistan Başkanları ile çok yakın ilişkisi<br />

sayesinde onlara gönderdiği birer mektupla<br />

sorun çözülmüştü. Belgesel Lahey, Tokyo <strong>ve</strong><br />

İstanbul Su Kongrelerinde gösterime alındığı<br />

gibi, bir ders kitabı gibi dolaşmaya devam<br />

ediyor.<br />

Daha sonra Aral projesinden alınacak<br />

dersleri de taşıyan GAP belgeselinin<br />

hazırlanmasında da Demirel değerli<br />

görüşlerini bizden esirgemedi. Belgeseldeki<br />

konuşmasında GAP projesi için dünyanın<br />

sayılı büyük projelerinden biri olduğunu<br />

belirttikten sonra sözlerini şöyle<br />

noktalamıştır:<br />

“Şimdi diyecekler ki siz Türkiye<br />

Cumhuriyeti olarak bu topraklarda<br />

ne yaptınız? Efendim, Hititler<br />

şunu yaptı, Urartular bunu yaptı,<br />

Romalılar şunu yaptı. Hepsi bu<br />

topraklarda oralarda duruyor.<br />

Selçuklular hanlar yaptılar,<br />

kervansaraylar yaptılar. Osmanlılar<br />

cami yaptı, köprü yaptı. Siz ne<br />

yaptınız? Gururla gösterebileceğimiz<br />

projelerden biri GAP projesidir.<br />

Aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin bu<br />

topraklara olan önemli bir borcunu<br />

ödemesidir. ”<br />

itü vakfı dergisi<br />

93


DEMİREL'İ ANLATIYORLAR<br />

ÇÇ Y. Müh. Tuğrul Erkin İTÜ’61<br />

DEİK-Avrasya İş Konseyleri Eski Başkanı<br />

Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman<br />

9. Demirel’in aramızdan ayrılışının ilk yılı<br />

içinde, önce anmak amacıyla İTÜ Vakfı’nın<br />

hazırladığı bu dergide benim de birkaç anıma yer<br />

<strong>ve</strong>rilmesinden dolayı onur duydum. Ben onun<br />

üstün niteliklerini belirtmek için değil, sırf onu bir<br />

kez daha hatırlamamız için yazıyorum…<br />

1968 yılında Doğu Anadolu’daki ısınma<br />

sorununu çözmek için bir başlangıç olarak,<br />

bölgedeki düşük nitelikli linyit kömürlerinden<br />

briket yapmak kararlaştırılmış. Bu kararın<br />

ilk basamağı olarak da bir briket fabrikası<br />

kurulması uygun görülmüş.<br />

Bölge halkına da bu kararı<br />

kanıtlamak için derhal bir<br />

temel atma töreni ile işe<br />

girişilmesi uygun görülmüş.<br />

Sonuçta bu projeyi başlatmak<br />

görevi de bana <strong>ve</strong>rildi. Apar<br />

topar yaz tatilimi keserek<br />

Erzurum’a geldim. Şehirde<br />

Vali <strong>ve</strong> Belediye Başkanı dahil,<br />

herkes bana yardımcı olmak<br />

için çalışıyor. Elimde birkaç<br />

Almanca kitap, işe koyuldum.<br />

Önce fabrika için çok uygun<br />

bir yer seçtik. Seçtiğimiz<br />

arsanın ortasında da yarı yıkık<br />

bir depo binası var. Büyüklüğü<br />

bizim işimize uygun, nitekim<br />

hala bu amaçla kullanılıyor…<br />

Temel atma töreni işin<br />

başlangıç noktası. Törenin<br />

bitimine kadar yapılacak işleri<br />

sıraladım. Her etabı ayrıntıları<br />

ile izliyorum. Soruları ağabeylerimize iletiyorum,<br />

onların telefonla <strong>ve</strong>rdikleri bilgileri uyguluyorum.<br />

Önümdeki önemli sorulardan biri de şu;<br />

Demirel’in bu törenlere <strong>ve</strong>rdiği önem… Buna<br />

mukabil ben o güne kadar hiçbir temel atma<br />

törenine gitmemiştim. Bırakın gitmemiş olmayı,<br />

görmemişim bile. O günkü yetersiz haberleşme<br />

koşulları altında her gün Ankara’dan bilgi almaya<br />

uğraşıyorum. Ortalıkta her kafadan bir başka ses<br />

çıkıyor. Kim <strong>ve</strong> hangi sırada konuşacak, ne ikram<br />

edilecek gibi bir yığın ayrıntı… Derken Ankara’dan<br />

hayırlı bir haber geldi. Sayın Demirel DSİ’de<br />

çalışırken, o da bu sorunlarla karşılaşmış olmalı<br />

ki, bir temel atma kılavuzu hazırlamış. Bu habere<br />

çok sevindim. Sıra kılavuzu bulmaya geldi.<br />

Sonuçta kılavuz bulundu <strong>ve</strong> bana gönderildi.<br />

Kılavuz mükemmeldi, içinde her sorunun cevabı<br />

vardı. Törenler yatırımın büyüklüğüne göre<br />

tasnif ediliyor, ona göre düzenleniyordu, her şey<br />

“Aferin, İyi Kopya Çekmişsin!”<br />

düşünülmüştü. Ben, derhal hazırlıkları bu yöne<br />

çevirdim. Örneğin; kurbanlık koç ne renk olacak,<br />

kaç tane olacak, kasap 2 tane olacak, beyaz<br />

muşamba önlük giyecekler, bıçaklar keskin <strong>ve</strong><br />

iki tane olacak, güneşe <strong>ve</strong> yağmura karşı iki tane<br />

sundurma yapılacak, elektrik kesilmesine karşı<br />

yedek jeneratör <strong>ve</strong> hepsinden önemlisi hoparlör,<br />

nitelik <strong>ve</strong> nicelikleri ile belirtiliyor…<br />

Elimizdeki imkanlar ile bu kılavuza<br />

uymaya çalıştık. Sonuçta gün geldi. Ben çok<br />

heyecanlıyım. Biliyorum ki, bütün aksaklıkların<br />

sorumlusu ben olacağım. Hava, şansımıza iyi<br />

gitti. Bizden önce bir başka kuruluşun da töreni<br />

var. Ancak, öyle bir kaos yaşandı ki, Demirel kızdı,<br />

töreni terk etti <strong>ve</strong> arabasına binip bize yöneldi.<br />

Zar zor yetiştim <strong>ve</strong> “Hoşgeldiniz” diyebildim.<br />

Erzurum Briket Fabrikası Temel Atma Töreni, 1968 (Tuğrul Erkin soldan ikinci)<br />

Bakanlar geride kalmıştı. Fazla beklemeden<br />

törene geçtik. Tören ilerledikçe yatıştı, yüzü<br />

yumuşadı, ilgisi arttı, sohbeti uzattı. O ara<br />

program da kendisine yakın gelmeye başladı.<br />

Onun yurt dışındaki <strong>ve</strong><br />

yabancılar nezdindeki itibarını<br />

yakından görmüş bir kimseyim.<br />

Özellikle Sovyetler Birliği<br />

dağıldıktan sonra o bütün Türk<br />

uluslarının AKSAKAL’ı oldu.<br />

Bütün sorunlarını ona açtılar<br />

<strong>ve</strong> akıl aldılar. Bugün maalesef<br />

onun aramızdan ayrılmasıyla bu<br />

bağ koptu. Artık sıradan bir ülke<br />

olduk.<br />

Özellikle beton dökülürken içine bir anı mesajı<br />

bırakmasına memnun oldu.<br />

Tören tamamlandı. Ben kendisini uğurlarken<br />

elimi tuttu, kulağıma eğildi, “Aferin, iyi kopya<br />

çekmişsin!” dedi. Ben de, “Sayenizde efendim!”<br />

diyebildim.<br />

Basit görünen bu işin bile böyle ayrıntıları<br />

ile planlanması bana hep ders olmuştur. Ayrıca,<br />

basit bir törenin, seneler önce hazırladığı bir<br />

kılavuza uygun olduğunu hatırlaması ile beni hep<br />

etkilemiştir.<br />

Diğer bir anım da, yine bir madencilik<br />

tesisinin yapımı ile ilgilidir. 1973 yılında kuruluş<br />

aşamasındaki Kümaş Kütahya Manyezit<br />

İşletmeleri Genel Müdürlüğü görevine getirildim.<br />

Çok zor bir dönemdi. En basit inşaat malzemesini<br />

bile bulamıyorduk. Tesisi bir<br />

an önce bitirmemiz lazımdı<br />

ancak, planlanan hızda<br />

ilerleyemiyorduk. Bakanlık,<br />

ortaklar, kreditörler devamlı<br />

olarak tesisin ne zaman<br />

tamamlanacağını soruyordu.<br />

İşimizi tamamlamak, daha<br />

doğrusu testlere başlamak<br />

için gereken kritik malzemeyi<br />

bir kez daha tespit ettik.<br />

80 cm çapında, spiral<br />

kaynaklı 800 m boruya acil<br />

ihtiyacımız vardı. Porsuk<br />

Çayı’ndan su alamadıkça,<br />

sanayi testlerine başlamamız<br />

mümkün değildi. Bu sıkıntımızı<br />

Sayın Demirel’e duyurduk.<br />

Beni çağırttı, makamına<br />

kabul etti. Fabrika’nın niye<br />

bitmediğini sordu. Ben de 800<br />

m su borusuna ihtiyacımız<br />

olduğunu ancak, hiçbir<br />

yerde bulamadığımızı söyledim. Sümerbank<br />

Mannesman’la konuşup konuşmadığımı sordu.<br />

Hemen her gün Cavit Bey’i aradığımı, onlarda da<br />

saç olmadığını söyledim. Genel Müdür Cavit Bey’i<br />

aramalarını söyledi, bulamadılar. Onun üzerine<br />

bana gerekeni yapacağını söyledi <strong>ve</strong> yaptı da…<br />

15-20 gün sonra borular geldi, tesis tamamlandı.<br />

Teknolojik testlere başladık, iyi sonuçlar aldık.<br />

Açılışa hazırdık…<br />

Kendilerini, açılışa da<strong>ve</strong>t için Yönetim Kurulu<br />

Üyeleriyle ziyarete gittik. “Nasıl? Bitirdiniz mi?”<br />

dedi. “E<strong>ve</strong>t, efendim” dedim. “Senden sonra,<br />

istemiş olduğun 800 m spiral kaynaklı boruyu<br />

alabildim, Genel Müdür Cavit Bey’le görüştüm,<br />

kendisine rica ettim. O da gerekeni yapmış, bana<br />

bildirdi.” Bu, en az 6 ay önceki bir olaydı. Çok<br />

şaşırmıştım. Bir sanayi tesisinin tamamlanması<br />

için gösterdiği çabayı <strong>ve</strong> hiçbir şeyi unutmayan<br />

hafızası, onu farklı kılan niteliklerdi.<br />

94 itü vakfı dergisi


Bütün bunlarla birlikte insan sevgisi,<br />

vatandaşla kısa sürede kurduğu ilişki <strong>ve</strong> dostluk,<br />

onların sorunlarını çözmek için gösterdiği çaba<br />

<strong>ve</strong> deneyimlerini gelecek nesillere taşıma çabası<br />

bunun örnekleridir.<br />

Son olarak açılışını yaptığı Süleyman<br />

Demirel Müzesi, tecrübelerini <strong>ve</strong> anılarını bütün<br />

ayrıntılarıyla gelecek nesillere armağan eden<br />

bir eserdir. Onun yurt dışındaki <strong>ve</strong> yabancılar<br />

nezdindeki itibarını yakından görmüş bir<br />

kimseyim. Özellikle Sovyetler Birliği dağıldıktan<br />

sonra o bütün Türk uluslarının AKSAKAL’ı oldu.<br />

Bütün sorunlarını ona açtılar <strong>ve</strong> akıl aldılar. Bugün<br />

maalesef onun aramızdan ayrılmasıyla bu bağ<br />

koptu. Artık sıradan bir ülke olduk.<br />

Ondan kalan binlerce sayfa anı, rapor bugün<br />

Avrasya ile iş yapan, araştırma yapan kişilerin<br />

hizmetindedir.<br />

Yazımı tamamlarken, onun kıvrak zekasını<br />

<strong>ve</strong> espri yeteneğini belirleyen bir ufak anımı<br />

daha sizlerle paylaşmak isterim. Bir gün, Güniz<br />

Sokak’taki evinde kendisini ziyaret etmiştim.<br />

Biz daha konularımıza girmeden, sekreter<br />

hanım randevusuz bir grubun ziyarete geldiğini<br />

söyledi. Sayın Demirel de ayak üstü bir görüşme<br />

yapabileceğini söyledi. Gruptakiler, muhtarlarıyla<br />

birlikte içeri geldiler. Demirel hepsinin elini sıktı,<br />

hatırını sordu. Köyle ilgili birkaç sorunları vardı.<br />

Onlara yol gösterdi <strong>ve</strong>ya tanıdıklarına gönderdi.<br />

Bu arada muhtarın özel bir derdi olduğu <strong>ve</strong><br />

anlatmak istediği belli oluyordu. Sıra ona gelince,<br />

Demirel, “Nasılsın muhtar, baban nasıl? Ben<br />

onun doktoru ile görüşüyorum, iyileşiyormuş<br />

ancak, taburcu olmak istiyormuş. Hastahanede<br />

ona zorla yer buldum, acele etmesin.” dedi.<br />

Muhtar ısrarını sürdürdü. "Köye gelirse temiz<br />

hava, doğal yiyecekler falan var" dedi. Demirel<br />

söylemedikçe taburcu etmiyorlarmış, dolayısıyla<br />

muhtar ısrar ediyor. Demirel en sonunda<br />

sinirlendi <strong>ve</strong> muhtara, “Yahu muhtar, görmeyeli<br />

sen tıbbiyeyi mi bitirdin? Tabi ki herkes gülmeye<br />

başladı. Muhtar da mahçup, <strong>ve</strong>dalaşıp gitti.<br />

Odada yalnız kaldık. Demirel bana, “Babası<br />

kanser, ama bilmiyorlar. Evde hiç bakamazlar”<br />

dedi. Bu da onun insani yönü.<br />

Kendisini rahmetle anıyorum.<br />

“Bir soruya 25 dakikalık cevap”<br />

ÇÇ Çetin Gül, İTÜ’90<br />

DSİ Genel Müdürlüğü<br />

Sayın Cumhurbaşkanımızı<br />

çocukluğumdan beri politik<br />

yaşamından bilmekle birlikte, hem<br />

İTÜ’den mezun, hem de 25 yıldır DSİ<br />

Genel Müdürlüğü’nde görev yapan<br />

bir mühendis olarak ortak yanlarımız<br />

sebebiyle ayrıca takdir etmekteydim.<br />

Daha öncesinde öğrenciliğim <strong>ve</strong><br />

mühendisliğim sırasında bir çok yerde<br />

Sayın Cumhurbaşkanımızın çeşitli<br />

konferanslarını dinleme olanağına <strong>ve</strong><br />

şansına sahip olmakla birlikte, üyesi<br />

bulunduğum Ankara İstanbul Teknik<br />

Üni<strong>ve</strong>rsiteliler Birliği Derneği her<br />

yıl Beyefendiyi da<strong>ve</strong>t eder <strong>ve</strong> Sayın<br />

Süleyman Demirel, kalabalığa hitaben<br />

değerli konferansını İTÜ üyelerine,<br />

bütün basın, medya mensuplarına<br />

<strong>ve</strong> konuklarına takdim ederdi. Her<br />

konferansın sonunda misafirlerden<br />

soru alınırdı.<br />

Sayın Cumhurbaşkanımızın Ankara<br />

İTÜ Evi’nde en son konferansını<br />

Sayın Cumhurbaşkanımız, en<br />

son olarak mühendisliğimin<br />

dışında sanatçı kimliğimle<br />

İTÜ Evi’nde <strong>ve</strong>rdiğim resitale<br />

gönderdiği kutlama yazısı ile<br />

zerafetini <strong>ve</strong> inceliğini gösterdi.<br />

<strong>ve</strong>rdiği 13 Şubat 2010 tarihinde<br />

ülkemiz <strong>ve</strong> kamuoyu Kozmik<br />

Oda, Ergenekon, Balyoz vb. gibi<br />

davalarla çalkalanmakta, Türk Silahlı<br />

Kuv<strong>ve</strong>tleri’nin değerli komutanlarının<br />

hapse atıldığı, kimsenin bu konuları<br />

pek dile getirmeye cesaret etmediği<br />

karmaşık bir süreç yaşamaktaydı.<br />

İşte tam bu konferansın bitimine<br />

yakın, benim tüm konuklar basın,<br />

medya <strong>ve</strong> kameraların önünde Sayın<br />

Cumhurbaşkanımıza kendimi tanıtarak,<br />

Zat-ı Şahanelerinin ülkemizde 27<br />

Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül<br />

1980 <strong>ve</strong> 28 Şubat 1997 dahil tüm tarihi<br />

yaşayan en tecrübeli <strong>ve</strong> birikimli devlet<br />

adamı olarak, ordu, siyaset <strong>ve</strong> toplum<br />

ilişkilerindeki bu yeni süreci nasıl<br />

değerlendirdiği yönünde sorduğum<br />

soru salon <strong>ve</strong> sayın Cumhurbaşkanımız<br />

tarafından pek takdirle karşılandı.<br />

Sayın Cumhurbaşkanımızın ciddi<br />

devlet adamlığı tecrübesi ile soruya<br />

<strong>ve</strong>rdiği yaklaşık 25 dakikalık cevap TV,<br />

radyo <strong>ve</strong> basında günlerce konuşuldu.<br />

Sayın Cumhurbaşkanımız kendi<br />

ifadesi ile benim hitabet, nezaket <strong>ve</strong><br />

cesaretimi tebrik etti. Sonrasında ise<br />

Demokrasi tarihimizle özdeş Güniz<br />

Sokak’taki konutunda beni <strong>ve</strong> eşimi<br />

kabul buyurdu <strong>ve</strong> unutulmaz güzel bir<br />

sohbetimiz oldu. Ben de kendisine <strong>ve</strong><br />

hanımefendiye bir kitap <strong>ve</strong> CD armağan<br />

ettim. Sayın Cumhurbaşkanımız, en<br />

son olarak mühendisliğimin dışında<br />

sanatçı kimliğimle İTÜ Evi’nde <strong>ve</strong>rdiğim<br />

resitale gönderdiği kutlama yazısı ile<br />

zarafetini gösterdi. Vefatının ardından<br />

ben de bir vatandaş olarak cenaze<br />

merasiminde bulundum. Kendisini <strong>ve</strong><br />

hizmetlerini saygıyla anıyorum. Ruhu<br />

şad olsun.<br />

itü vakfı dergisi<br />

95


DEMİREL'İ ANLATIYORLAR<br />

İnönü’nün aradığı Su Mühendisi<br />

41 yıl sonra bulunuyor!...<br />

ÇÇ Prof. Dr. Mustafa Özcan Ültanır<br />

Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

Cumhurbaşkanımız, Türkiye’nin<br />

9. bu yıl kaybettiği duayen devlet<br />

adamı, sadece Su Mühendisliği değil,<br />

Türkiye’nin Kalkınma Mühendisliği’nin<br />

en büyük önderi rahmetli Süleyman<br />

Demirel ile Çankaya Köşkü’nde başlayan<br />

dostluğumuzun anıları bir sayfaya sığacak<br />

gibi değil.<br />

Türkiye’nin enerji tarihçesi üzerine<br />

hazırladığım, “Süleyman Demirel’in Anı<br />

<strong>ve</strong> Yorumlarıyla Siyasetin İçinde Enerji<br />

Tarihçemize Bakış” adlı kitabımız için<br />

ilk söyleşimizi 17 Ocak 2000 tarihinde<br />

Çankaya Köşkü’nde yapmıştık. Henüz<br />

yayımlanmamış olan bu kitabın yanısıra<br />

enerji, ekonomi <strong>ve</strong> siyaset üzerine Dünya<br />

Enerji (2000-2004) dergisi <strong>ve</strong> ardından<br />

EkoEnerji (2007-2011) dergisinde<br />

yayımlanan pek çok röportajımız oldu. Son<br />

10 yıllık süreçteki siyasi görüşleri ise, yine<br />

henüz yayımlanmamış bulunan “Demirel<br />

Anlatıyor: Türkiye’yi Yönetebilmek” adlı<br />

söyleşi kitabımızda yer alıyor.<br />

Kendileriyle yapma mutluluğuna<br />

eriştiğim röportajların bana kazandırdığı<br />

en büyük anım; röportajlarımın<br />

özeniyle gazeteciliğimi beğenmeleri <strong>ve</strong><br />

akademik yanımı içeren enerji politikası<br />

konusundaki bilgilerime değer <strong>ve</strong>ren<br />

övgüleriyle sınav kazanmış öğrenci<br />

mutluluğu duymam olmuştur. Burada<br />

Enerji Tarihçesi kitabımızdan kısa bir<br />

alıntıyla, Su Mühendisliği konusunda bir<br />

anlatımını İTÜ Vakfı Dergisi okurlarına<br />

sunmak istiyorum.<br />

“Cumhuriyetimizin ilk kalkınma yılları,<br />

Türkiye kömürünün yanısıra su kaynaklarını<br />

değerlendirme arzusundadır, ama bunun<br />

için gerekli kredileri bulamaması bir yana,<br />

mühendisleri de yoktur. 1935 yılında o günkü<br />

unvanıyla Baş<strong>ve</strong>kil İsmet İnönü, Diyarbakır’ı<br />

ziyaret eder. Bu ziyarette el yazısıyla kendi<br />

not defterine, vaki talepleri dinledikten sonra<br />

şu notu düşer:<br />

‘Belediyenin elektriği. Belediye<br />

Bankası’ndan istikraz istiyorlar. Su mühendisi<br />

istiyorlar (Nafia’ya yazılacak). Kurak Anadolu.<br />

Sadece Su Mühendisliği<br />

değil, Türkiye’nin Kalkınma<br />

Mühendisliği’nin en büyük önderi<br />

rahmetli Süleyman Demirel ile<br />

Çankaya Köşkü’nde başlayan<br />

dostluğumuzun anıları bir sayfaya<br />

sığacak gibi değil.<br />

susuzluktan <strong>ve</strong> su mühendisi eksikliğinden<br />

yanıyor’.<br />

2 Temmuz 1935 Salı, Diyarbakır<br />

(İsmet İnönü, Defterler / 1919-1973, Cilt 1)”.<br />

İnönü’nün aradığı o su mühendisi <strong>ve</strong><br />

arkadaşları, o yıllarda daha ilkokullarda<br />

okumaktadırlar. Kuşkusuz, Türkiye’de su<br />

mühendisi denilince akla gelen ilk isim,<br />

9’uncu Cumhurbaşkanı olmadan önce<br />

Barajlar Kralı unvanını kazanan Süleyman<br />

Demirel oluyordu. Ancak, İkinci Dünya<br />

Savaşı başladığında Süleyman Demirel<br />

15 yaşında ortaöğretim öğrencisidir. O<br />

yokluk yılları içerisinde tahsilini sürdürme<br />

çabasındadır.<br />

Daha küçük yaşlarda su <strong>ve</strong> enerji<br />

konularına merak sarmıştır. Kendisi bu<br />

anısını, “30’lu yıllarda babamla birlikte<br />

değirmene giderdik. Bizim köyümüzün<br />

üstünden bir dere akar gelir, kasabamızın<br />

içinden geçer. Onun üstünde 6-7 tane<br />

değirmen vardı. İlkokul çağında o su<br />

değirmenlerini çok merakla seyrederdim…<br />

Ve o su değirmeni hiç aklımdan çıkmamıştır.<br />

Sonra o su değirmeninden elektrik<br />

çıkarıldığını 40’lı yıllarda bir yerde gördüm.<br />

Aklım hep oraya gitti” diyerek anlatmıştı.<br />

Savaşın sonuna doğru genç Demirel,<br />

kazandığı bursla İstanbul Teknik<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi’ne inşaat mühendisliği tahsili<br />

yapmaya gider. O günlere ilişkin olarak<br />

merakını şöyle anlatıyor:<br />

“Okumaya başladık. Mühendislik<br />

okuduğumuz 6 sene boyunca; üçüncü,<br />

dördüncü <strong>ve</strong> beşinci sınıflara geldiğimiz<br />

zaman, hidrolik dersleri <strong>ve</strong> hidroelektrik<br />

dersleri okuduk. O zaman daha çok merak<br />

sardım bu işe. Yani, benim bir taraftan<br />

elektriğe merakım olduğu gibi, sulamaya<br />

da merakım vardır. Çünkü, içinden geldiğim<br />

topraklar susuzluktan çatlamış topraklardı.<br />

O topraklara, acaba bir hayatiyet götürebilir<br />

miydik?.. Bir de akşam olunca o karanlığa...<br />

Anam, gaz lambasını silerken gözümün<br />

önündedir… Neyse, anam da babam da,<br />

köylü de elektriği gördü. Daha sonra 45 bin<br />

köyün köylüsü elektriği gördü”.<br />

Genç Demirel, o günlerde heyecanlıydı,<br />

ama kaderin onu Türkiye’nin kalkınmasının<br />

başmimarı yapacağından da habersizdi.<br />

İsmet Paşa’nın aradığı su mühendisi oraya<br />

41 yıl sonra, 1976’da Karakaya Barajı’nın<br />

temelini atmak için gelecekti. Karakaya’nın<br />

temelinin atılışından 39 yıl sonra o temeli<br />

atan usta eller, ne acıdır ki dünyada değil…<br />

96 itü vakfı dergisi


“Türkiye’nin Efsanesi İTÜ’lü Süleyman Demirel”<br />

ÇÇ Dr. Jeoloji Müh. Esat Kıratlıoğlu<br />

Eski Enerji <strong>ve</strong> Tabii Kaynaklar Bakanı<br />

Rahmetli Demirel’i 1955 yılında tanıdım. Ağabeyim<br />

DP millet<strong>ve</strong>kili idi. Sayın Demirel’in<br />

ailesine ait, Buğday Sokak’ta üç katlı bir ev<br />

vardı. O binanın üst katında rahmetli Demirel,<br />

orta katında da ağabeyim kiracı olarak oturuyordu.<br />

Avusturya Graz Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde Jeoloji<br />

Fakültesi’ni bitirdim. Aynı üni<strong>ve</strong>rsitede doktora<br />

yapıyordum. 1955 yılı yaz ayında ağabeyimde<br />

kaldım <strong>ve</strong> rahmetli Demirel ile tanıştım. O<br />

zaman DSİ Barajlar Dairesi Reisi idi.<br />

1958 yılında, yanında doktora yaptığım<br />

Prof.Dr. Karl Metz’i, MTA Genel Müdürlüğü,<br />

Jeolojik araştırmalar yapmak için Türkiye’ye<br />

da<strong>ve</strong>t etti, hoca beni de yanında getirdi.<br />

Araziye çıkmadan önce, geldiğimiz Ankara’da,<br />

ağabeyim, Hoca’nın, o tarihte DSİ Genel<br />

Müdürü olan Sayın Demirel’i tanımasını istedi.<br />

Makamına gittik. Sayın Demirel, duvardaki<br />

Türkiye haritası üzerinde, Türkiye’nin su<br />

durumu hakkında bilgi <strong>ve</strong>rdi. Sayın Demirel’in<br />

yanından ayrıldıktan hemen sonrda, Hoca<br />

bana “Esat, bu adam insanüstü bir varlıktır!”<br />

dedi <strong>ve</strong> ila<strong>ve</strong> etti. “Haritanın başında bana<br />

izahat <strong>ve</strong>rirken, kafadan yüzlerce rakam<br />

söyledi. Kendi kendime “Amma da atıyor ha!”<br />

dedim, sonra da söylediği rakamlardan üç<br />

tanesini ezberledim. Konuşmasının sonunda<br />

“ Şuradaki rakamlar ne idi?” diye sordum;<br />

rakamları virgülüne kadar tekrarladı… Sayın<br />

Demirel, ileriki yıllarda bir gün bana da dedi ki,<br />

“Esat, bir kitabı iki kere okursam ezberlerim.”<br />

Rahmetlinin hafıza gücü inanılmaz <strong>ve</strong><br />

benzersizdi.<br />

1963 yılında politikaya Nevşehir Belediye<br />

Başkanı olarak başladığımda, o Adalet Partisi<br />

Genel Başkan Yardımcısı idi. Adalet Partisi<br />

Genel Başkanı Gümüşpala <strong>ve</strong>fat edince de,<br />

1964 yılında üç çetin adaya karşı mücadele<br />

<strong>ve</strong>rerek Genel Başkan seçildi. Sayın Demirel<br />

AP Genel Başkan Yardımcısı iken, Meşrutiyet<br />

Cadddesi’ndeki AP Genel Merkezi, 27 Mayıs<br />

ihtilalcilerinin teşvikiyle, birtakım militanlarca<br />

basıldı. Daha sonra da çeşitli gruplardan<br />

rakipleri, “Korktu, şapkasını aldı, kaçtı!” diye<br />

istismar ettiler. Eğer korkak olsa idi, daha büyük<br />

tehlikelerin muhatabı olması gereken AP Genel<br />

Başkanlığını yürekten isteyerek, gerçek bir<br />

mücadele sonunda elde etmezdi.<br />

Sayın Demirel’in beni getirdiği İller Bankası<br />

Genel Müdürü olarak bürokraside, 1969’dan<br />

itibaren de Cumhurbaşkanı seçildiği 1993<br />

yılına kadar politikada, onunla millet<strong>ve</strong>kili,<br />

parti grup başkan <strong>ve</strong>kili, bakan, genel başkan<br />

yardımcısı olarak en yakınında oldum.<br />

Cumhurbaşkanlığından ayrıldığı 2000 yılından,<br />

<strong>ve</strong>fatına kadar da birlik <strong>ve</strong> beraberliğimiz, onun<br />

bana karşı sevgisi, benim ona karşı saygım hiç<br />

azalmadı.<br />

Rahmetli Demirel, bir Türkiye sevdalısı <strong>ve</strong><br />

yatırım tutkunuydu. Sayın Demirel, 1965’te<br />

Başbakan olduğu zaman, Türkiye’nin 37.000<br />

köyünün yalnız 264’ünde elektrik vardı. 1980<br />

ihtilali ile ayrıldığımızda, köylerimizin % 75’ine<br />

elektrik geldi, geriye kalanın tamamı da inşaat<br />

halindeydi. 1950 yılında Türkiye’nin ürettiği<br />

enerji yalnız jeneratörlerle idi <strong>ve</strong> 785 milyon<br />

KWH idi. Gerek DSİ Genel Müdürü, gerekse<br />

Türkiye’nin sulanabilir arazisinin 8.5<br />

milyon hektar arazisinde, 1,8 milyon<br />

hektarını sulayan <strong>ve</strong> 23 milyar KWH<br />

enerji üreten GAP, Sayın Demirel’in<br />

eseridir. GAP için şöyle söylemiştir:<br />

“Büyük bir mutluluk! Bir ömre<br />

değer, başka bir ömrüm olsa buraya<br />

<strong>ve</strong>rirdim. 50 senedir ben bu proje ile<br />

meşgulüm.”<br />

Başbakan olarak Sayın Demirel, barajlar,<br />

HES <strong>ve</strong> Termik Santraller inşa ederek 1980<br />

sonunda elektrik üretimini 30 milyar KWH’e<br />

çıkardı <strong>ve</strong> 100 milyar KWH üretecek tesislerin<br />

yapımına ise ya başlanmış, ya da yapımı<br />

bitmek üzere idi. Kıyaslama için; 35 sene<br />

sonra 2015’de üretilen elektrik 261 milyar<br />

KWH’dir. Atatürk Barajı’nın 1980 Ağustos<br />

ayında ihalesi, İngiliz, İsviçre <strong>ve</strong> Alman<br />

firmalarına interkonnekte sistemi dahil ihale<br />

edildi, temeli atılacaktı. Sayın Demirel, bana<br />

Enerji <strong>ve</strong> Tabi Kaynaklar Bakanı olarak<br />

dedi ki, “Esat, Türkiye’nin en büyük eseri<br />

Cumhuriyet’tir, Cumhuriyet’in en büyük eseri<br />

ise Atatürk Barajı’dır, temelini Cumhuriyet<br />

Bayramı’nda atalım…” 12 Eylül 1980 ihtilali<br />

oldu, iş durdu <strong>ve</strong> temeli tam iki sene sonra,<br />

bizim şartlarımız <strong>ve</strong> kredilerimizle atıldı.<br />

Türkiye’nin sulanabilir arazisinin 8.5 milyon<br />

hektar arazisinde, 1,8 milyon hektarını sulayan<br />

<strong>ve</strong> 23 milyar KWH enerji üreten GAP, Sayın<br />

Demirel’in eseridir. GAP için şöyle söylemiştir:<br />

“Büyük bir mutluluk! Bir ömre değer, başka bir<br />

ömrüm olsa buraya <strong>ve</strong>rirdim. 50 senedir ben<br />

bu proje ile meşgulüm.”<br />

Türkiye’nin ilk nükleer santrali Akkuyu da,<br />

Sayın Demirel zamanında 1980’de Fin-İs<strong>ve</strong>ç<br />

konsorsiyumuna kendi kredisi ile yaptırma<br />

imkanı sağlandı. Konsorsiyumun kabul yazısı,<br />

Bakanlığıma 11 Eylül 1980’de geldi. Ertesi<br />

gün Sayın Demirel’e müjdeyi <strong>ve</strong>recektim; 12<br />

Eylül ‘de ihtilal oldu <strong>ve</strong> iş durdu. Kıyaslama<br />

için; 1980’de anlaşmamız 1000 MW 1 milyar<br />

dolardı, şimdi aynı yerde 4800 MW <strong>ve</strong> 30<br />

milyar dolardır. Yanı tam altı misli pahalı…<br />

35 sene sonra nükleer enerji santralini ancak<br />

yaptırma durumuna geldik. Sayın Demirel’in<br />

zamanında 3500 km duble yol, 27 bin km<br />

asfalt yol, 22.500 km stabilize yol yapıldı. Bir<br />

kıyaslama; 2002 yılında Türkiye’nin 49.993 km<br />

asfalt yolu, 6877 km duble yolu vardı; 2014’te<br />

ise duble yol, eski duble yolun ila<strong>ve</strong>si ile<br />

17.000 km oldu. Asfalt yolun 10.000 km’si,<br />

bu arada duble yol için kullanıldı; asfalt yol<br />

ise 2014’te 40.000 km’ye düştü. Şu andaki<br />

mevcut tüm petrol rafinerileri <strong>ve</strong> BOTAŞ,<br />

Süleyman Demirel’in eseridir. İskenderun<br />

Demir-Çelik, Seydişehir Alüminyum,<br />

Karadeniz Bakır İşletmeleri Sayın Demirel’in<br />

eseridir. Bir yenisi daha yapılmadı…<br />

Tüm köylerimizin içme suları Sayın<br />

Demirel’in zamanında tamamlandı. Şu andaki<br />

Türkiye’nin devletçe yapılmış olan tüm altyapı<br />

tesisleri aşağı yukarı Sayın Demirel’in eseridir.<br />

Ayrıca, özel sektör bugünkü imkanlarına<br />

Sayın Demirel’in sayesinde kavuşmuştur. Şu<br />

anda devlet artık yatırım yapmıyor, devletin<br />

yerine tüm yatırımları ise artık bu özel sektör<br />

yapmaktadır.<br />

Sayın Demirel, vatan için hayatını hiçe<br />

sayan büyük bir vatanper<strong>ve</strong>r <strong>ve</strong> cesaret<br />

sembolü idi.<br />

Sayın Demirel, herkesin ittifakla<br />

değerlendirdiği, tarafsız, örnek teşkil edecek<br />

bir Cumhurbaşkanlığı yapmıştır.<br />

Sayın Demirel, bu milletin yetiştirdiği en<br />

büyük devlet adamlarından bir tanesidir.<br />

Benim aziz Başkanım, sana Allah rahmet<br />

eylesin, huzur içinde uyu.<br />

itü vakfı dergisi<br />

97


DEMİREL'İ ANLATIYORLAR<br />

Devlet Adamı <strong>ve</strong> Su Mühendisi Süleyman Demirel<br />

ÇÇ Necmettin Cevheri<br />

Eski Bakan <strong>ve</strong> Başbakan Yardımcısı<br />

Merhum Cumhurbaşkanımız DEMİREL<br />

ile yol arkadaşlığı bahtiyarlığına<br />

erişmem, 28 Kasım 1964 tarihinde Adalet<br />

Partisi Genel Başkanı seçilmesiyle başlar.<br />

AP Urfa İl Başkanı olarak Teşkilatımla<br />

birlikte, Partimizin 2. Büyük Kongresinde<br />

onun arkasında durmuştuk. 1965<br />

seçimlerinde Parlamento'ya intisabımızla<br />

birlikte, siyasi beraberliğimiz pekişerek<br />

devam etmiştir. Bu siyasi beraberlik, 16<br />

Mayıs 1993 tarihinde Cumhurbaşkanı<br />

seçilmesine kadar kesintisiz biçimde<br />

sürmüştür. Son siyasi görüşmemiz de,<br />

Cumhurbaşkanı seçildiği günün sabahı<br />

Hacı Bayram Camiinde kıldığımız<br />

sabah namazını müteakip olmuştur.<br />

Anayasamızın emrettiği tarafsız<br />

Cumhurbaşkanı statüsüne tam manasıyla<br />

sadık kalarak görev yaptığı sürede<br />

birlikteliğimiz, memleket meseleleri<br />

üzerinde istişareler yaparak sürmüştür.<br />

Merhum Cumhurbaşkanımızla dostluk<br />

<strong>ve</strong> muhabbetimiz, 28 Kasım 1964’ten, 17<br />

Haziran 2015 tarihinde bizleri bu dünyada<br />

bırakarak ebedi âleme intikaline kadar hiç<br />

eksilmemiştir. Yarım asırlık bu dönemde,<br />

iktidarı, muhalefeti, darbeyi, siyasi yasağı<br />

birlikte gördük. Hem üzüntüyü hem sevinci<br />

paylaştık. Kimi gün kaybı, kimi gün siyasi<br />

zaferi, bazen kadir bilmezliği, çoğu zaman<br />

da gerçek <strong>ve</strong>fayı, kâh yalnızlığı kâh<br />

omuzlara alınmayı beraberce yaşadık.<br />

Merhum Cumhurbaşkanımızın siyasi<br />

dehası, üstün kabiliyeti <strong>ve</strong> memleketin<br />

her meselesine vukufdâr olması bütün<br />

dünya tarafından bilinmekte <strong>ve</strong> kabul<br />

edilmektedir. Ne var ki onun mühendisliği<br />

<strong>ve</strong> teknik konulara hâkimiyeti de, öncekiler<br />

kadar takdire şayandır.<br />

Bugün dahi çok önemli bir bilim<br />

yuvası olan İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’ne<br />

1940’lı yılların şartlarında ulaşması,<br />

başarıyla okuyup İnşaat Yüksek Mühendisi<br />

olarak mezun olması, ona çok önemli<br />

ufuklar açmıştır. Parlak eğitimini teknik<br />

yetenekleriyle birleştirmesi sayesinde,<br />

20’li yaşlarında Seyhan Baraj inşaatı<br />

projesinin başına geçmiş, 30’lu yaşlarında<br />

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü<br />

sorumluluğunu alabilmiştir. Başarılı<br />

mühendisliği, dirayetli idareciliği, Demokrat<br />

98 itü vakfı dergisi<br />

Merhum Cumhurbaşkanımızın<br />

<strong>ve</strong>fatı itibariyle GAP’ın enerji<br />

projelerinin gerçekleşme oranı<br />

yüzde 75’lerde olmakla birlikte,<br />

sulama projeleri ne yazık ki yüzde<br />

40’lara erişebilmiştir ancak. Sulama<br />

yatırımlarındaki bu gecikmelerin <strong>ve</strong><br />

ihmallerin onu pek üzdüğünü ifade<br />

edebilirim.<br />

Parti iktidarının <strong>ve</strong> Baş<strong>ve</strong>kilimiz Merhum<br />

MENDERES’in de dikkatini çekmiştir, taltif<br />

<strong>ve</strong> takdire mazhar olmuştur.<br />

Merhum Cumhurbaşkanımızın,<br />

bürokratik <strong>ve</strong> siyasi hayatının belki<br />

de en önemli gündem maddesi hep<br />

insanımızın <strong>ve</strong> memleket topraklarının suya<br />

kavuşturulması olmuştur. Bu onun bitmez<br />

tükenmez sevdasıydı. Hakkın rahmetine<br />

kavuştuğu güne kadar onu terk etmeyen<br />

bir hasretiydi.<br />

Merhum Cumhurbaşkanımız,<br />

Türkiye’nin ekonomik olarak sulanabilir<br />

8,5 milyon hektar tarım arazisinin hâlâ 2,9<br />

milyon hektarının sudan mahrum olmasını<br />

kendine hep dert edinmiştir. Oysa 5,61<br />

milyon hektar arazinin bugün sulanıyor<br />

olmasında en büyük pay, hiç şüphesiz<br />

Merhum Cumhurbaşkanımızındır. Siyaset<br />

insanı <strong>ve</strong> bürokrat olarak büyük sulama<br />

projelerinin altında hep onun imzası vardır.<br />

Suya hasret toprakları suyla<br />

buluşturmak hülyası, Merhum<br />

Cumhurbaşkanımızın ileri siyasi<br />

döneminde, modern usullerle toprağın<br />

suyla buluşturulması idealine dönüşmüştü.<br />

Artık barajlardaki, göletlerimizdeki, yer<br />

altındaki suyun her ne suretle olursa<br />

olsun toprağa dökülmesi yeterli değildi.<br />

Bunun, toprağın yapısını bozmaksızın, su<br />

kaynaklarını israf etmeksizin <strong>ve</strong> havanın<br />

nispi nem dengesini koruyarak yapılması<br />

gerekliydi. Onun için de, yağmurlama <strong>ve</strong><br />

damla sulama şeklindeki basınçlı sulama<br />

usulleri kullanılmalı, yeni projeler bu<br />

teknolojiye göre hayata geçirilmeliydi.<br />

Karık usulü, salma usulü gibi geleneksel<br />

sulama şekillerinin halen toplam sulamalar<br />

içinde yüzde 80’lerde olmasını da,<br />

düzeltilmesi <strong>ve</strong> tersine çevrilmesi gereken<br />

bir oran olarak kabul etmekteydi.<br />

Merhum Cumhurbaşkanımızın<br />

mühendislik <strong>ve</strong> siyaset hayatındaki<br />

en önemli yeri bana göre Güney Doğu<br />

Anadolu Projesi işgal eder. Onun bu<br />

projeye ne kadar meftun olduğuna<br />

yakından şahit olmak bana da nasip<br />

olmuştur. 13 Proje demetinden oluşan,<br />

22 baraj, 19 hidroelektrik santral inşası<br />

ile 1 milyon hektar arazinin sulanmasının,<br />

27 milyar kWh hidroelektrik enerjisi<br />

üretilmesinin hedeflendiği Güney Doğu<br />

Anadolu Projesi, büyük ölçüde Merhum<br />

Cumhurbaşkanımızın eseridir diyebiliriz.<br />

Bu projeye emek <strong>ve</strong>ren, destek sağlayan<br />

diğer insanların hakkını da inkâr etmemek<br />

kaydıyla, etüt, planlama <strong>ve</strong> hayata<br />

geçirilmesinde Merhumun en büyük pay<br />

sahibi olduğu tartışmasızdır. Merhum<br />

Cumhurbaşkanımızın <strong>ve</strong>fatı itibariyle


GAP’ın enerji projelerinin gerçekleşme<br />

oranı yüzde 75’lerde olmakla birlikte,<br />

sulama projeleri ne yazık ki yüzde<br />

40’lara erişebilmiştir ancak. Sulama<br />

yatırımlarındaki bu gecikmelerin <strong>ve</strong><br />

ihmallerin onu pek üzdüğünü ifade<br />

edebilirim. Eğer Merhum 2000 yılından<br />

sonra da Devlet <strong>ve</strong> siyaset hayatında<br />

icra mevkiinde olsaydı, GAP’ın sulama<br />

projelerindeki gerçekleşmeler de en az<br />

enerji projelerinin seviyesinde olurdu.<br />

Merhumun, Başbakan <strong>ve</strong><br />

Cumhurbaşkanı olarak büyük emekleri<br />

olan Konya Ovası Projesinde halen<br />

işletmeye açılan sulama alanının 397<br />

bin hektarla yüzde 36’da, Doğu Anadolu<br />

Projesinde ise 360 bin hektar olarak yüzde<br />

30’da kalmasını ciddi bir kayıp olarak<br />

görmekteydi.<br />

Cumhurbaşkanımız Merhumun içinde<br />

her zaman kor gibi yanan toprağı suya<br />

kavuşturma arzusuna pek çok hadisede<br />

şahit olmuşumdur. Bunlardan beni en çok<br />

etkileyen bir tanesini nakletmek gerekirse,<br />

GAP’ın en önemli merhalelerinden biri olan<br />

Urfa Tünellerinin 1977 yılındaki temel atma<br />

töreni öncesi yaşanan bir diyaloğu ifade<br />

etmek isterim.<br />

Başında olduğu Koalisyon Hükümeti<br />

döneminde, 3 Nisan 1977 tarihinde<br />

Urfa Tünelleri'nin temeli atılacaktı.<br />

Tarihi bir olaydı. Urfa Havaalanı o<br />

zaman gelen kalabalık heyeti taşıyan<br />

uçakların inişine müsait olmadığı için,<br />

Merhum Cumhurbaşkanımız Gaziantep<br />

Havaalanı'na inmiş; kendisini orada<br />

karşılamıştık. Arabaya bindik, kendisi<br />

makam aracının arka sağında oturuyor,<br />

yanında ortada ben vardım. Benim<br />

solumda da Faruk Sükan’ın bacanağı <strong>ve</strong><br />

Urfa Valisi olan Rafet Üçelli oturuyordu.<br />

Merhum, yapacağı konuşmanın yazılı<br />

olduğu metni “Bak, mahalli olarak ila<strong>ve</strong><br />

edilecek bir şey var mı” diyerek bana<br />

<strong>ve</strong>rdi. Ben o uzun konuşmayı okumaya<br />

devam ederken, Gaziantep mıntıkasını<br />

geçmiş, Urfa hudutlarından içeri girmiştik.<br />

Solumdaki Vali Bey’le konuşuyorlardı.<br />

Tabii konu GAP, su, Fırat, Harran’dı. Bir<br />

ara Merhum Cumhurbaşkanımızın Vali<br />

Bey’e şunu söylediğine şahit oldum<br />

<strong>ve</strong> okumayı keserek dikkat kesildim.<br />

“Biliyor musunuz Vali Bey, benim bugün<br />

siyasetteki misyonum bitiyor, hatta<br />

hayattaki misyonum bitiyor” diyordu.<br />

Yani ben bunun için yaşıyorum demek<br />

istemişti. Kendi tayin ettiği Valisine<br />

siyasi propaganda yapmayacağına göre,<br />

bu sözün içtenlik <strong>ve</strong> duygu yükünden<br />

muazzam etkilemiştim.<br />

“Çatlayan toprakla mavi gök arasında,<br />

Allahtan başka kimsesi olmayan sessiz <strong>ve</strong><br />

sahipsiz milyonların sahibi olacağız” sözü,<br />

dilinden <strong>ve</strong> gönlünden hiç ama hiç düşmedi.<br />

Merhum Cumhurbaşkanımızın<br />

mühendis, bürokrat, siyasetçi <strong>ve</strong><br />

devlet adamı olarak bu ülkeye yaptığı<br />

hizmetler, bıraktığı dev eserler bu<br />

satırlara sığmayacağı gibi, yazının<br />

konusu da değildir. Bunlar milletin<br />

hafızasında <strong>ve</strong> gönüllerde yerini almıştır<br />

zaten. Burada ifade edeceğim husus<br />

şudur ki, vatandaşımızın boğazından<br />

geçen her damla temiz içme suyu,<br />

mübarek vatan toprağına akan her katre<br />

sulama suyu, ebedi alemde Merhum<br />

Cumhurbaşkanımızı takip edecek,<br />

sevabına sevap katacaktır.<br />

"Demirel Ülke Sevdalısı Bir<br />

Devlet Adamıydı"<br />

Ç Ç Zeynep Bodur Okyay<br />

Kale Grubu Başkanı<br />

Bodur Ailesi <strong>ve</strong> Kale Grubu Şirketleri<br />

olarak bir dost olarak gördüğümüz<br />

9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman<br />

Demirel’i kaybetmenin derin üzüntüsünü<br />

yaşadık.<br />

Ülkemizin sanayileşmesinde <strong>ve</strong><br />

kalkınmasında büyük emeği bulunan<br />

Sayın Demirel’in hepimizde emeği,<br />

eşsiz hatıraları vardır. Bu ülke için taş<br />

üstüne taş koymak isteyen herkese<br />

el uzatmış bir memleket sevdalısıydı<br />

rahmetli Süleyman Demirel. Temel<br />

atma törenlerimizi, fabrika açılışlarımızı,<br />

Seramik Bayramlarımızı defalarca<br />

onurlandırmış, manevi desteğini hiç eksik<br />

etmemişti. Hoşgörülüydü... Nüktedan<br />

kişiliği ile siyasi tarihimizin en önemli<br />

karakterlerinden biriydi.<br />

Kurucumuz İbrahim Bodur, Demirel’in<br />

<strong>ve</strong>fatının ardından yaptığı açıklamada<br />

“Türkiye’nin kalkınması <strong>ve</strong> halkımızın refaha<br />

erişmesi için büyük emek <strong>ve</strong>rmiş, hizmetleri<br />

<strong>ve</strong> eserleri her zaman hatırlanacak<br />

olan <strong>ve</strong> yakın dostluğu ile bizleri daima<br />

onurlandırmış, değerli devlet adamı 9.<br />

Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman<br />

Demirel’i kaybetmiş olmanın ailece derin<br />

üzüntüsü içerisindeyiz. Merhuma Yüce<br />

Allah’tan rahmet, kederli ailesine, yakınlarına<br />

<strong>ve</strong> milletimize başsağlığı dileriz” dedi.<br />

Aile Dostu<br />

Kale Grubu’nun hemen her önemli<br />

gününde Bodur Ailesi’nin yanında<br />

olan Süleyman Demirel, 2007’de<br />

yapılan bir röportajda Bodur Ailesi<br />

ile uzun yıllara dayanan dostluğunu<br />

şöyle anlatmıştı: “Kale Grubu aslında<br />

Türkiye’de başarının hikâyesidir.<br />

Bence Sayın İbrahim Bodur’u Türkiye<br />

iyi tanımalıdır. 1928 doğumlu Sayın<br />

Bodur, 27 yaşında şirket kuruyor,<br />

29 yaşında yani 1957’de Çanakkale<br />

Seramik’i kuruyor. Gençler için çok<br />

önemli bir olay. İbrahim Bodur’u çok<br />

yakından tanımak imkânım olmuştur.<br />

Dostumdur, arkadaşımdır. Türkiye’ ye<br />

yaptığı hizmetler dolayısıyla kendisini<br />

hep sevdim, se<strong>ve</strong>rim. Sevilecek de bir<br />

adamdır.’’<br />

Seni Unutmayacağız<br />

9. Cumhurbaşkanımız Süleyman<br />

Demirel’e karşı son vazifemizi Bodur<br />

Ailesi <strong>ve</strong> Kale Grubu Şirketleri adına<br />

eşim Osman Okyay, yöneticilerimiz<br />

Süleyman Bodur <strong>ve</strong> Kemal Sözen ile<br />

birlikte Isparta’daki cenaze törenine<br />

katılarak yerine getirdik. Süleyman<br />

Demirel’e bir kez daha Allah’tan<br />

rahmet, bütün Türkiye’ye <strong>ve</strong> ailesine<br />

sabır diliyorum.<br />

itü vakfı dergisi<br />

99


DEMİREL'İ ANLATIYORLAR<br />

“TÜSİAD <strong>ve</strong> DEİK gibi, görev almış olduğum tüm<br />

diğer STK’larda her zaman yanımızda olmuştur.”<br />

ÇÇ Y. Müh. Feyyaz Berker<br />

Tekfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Sayın Cumhurbaşkanı Süleyman<br />

Demirel’in Türkiye Cumhuriyeti<br />

Cumhurbaşkanlığı <strong>ve</strong> Başbakanlık<br />

görevleri süresince, demokrasi <strong>ve</strong><br />

uygarlık alanında <strong>ve</strong>rmiş olduğu<br />

mücadele yadsınamaz. Bu uğurda<br />

alınmış olan önemli kararlar<br />

neticesindeki örnek teşkil edecek olan<br />

çalışmaların, açmış olduğu Demokrasi<br />

Müzesi sayesinde gelecek nesillere<br />

aktarılacak olması gurur <strong>ve</strong>rici olmuştur.<br />

Mühendislik mesleğinin yanı sıra,<br />

devlet adamı olarak her konuda bilgi<br />

<strong>ve</strong> görüş sahibi olması sebebiyle,<br />

1985 yılında Vehbi Koç Bey’in<br />

başkanlığında kurulmuş olan TAPV’deki<br />

çalışmalarımıza destek <strong>ve</strong>rmiş, TÜSİAD<br />

<strong>ve</strong> DEİK gibi görev almış olduğum tüm<br />

diğer STK’larda her zaman yanımızda<br />

olmuştur.<br />

Kuruluşundan itibaren 10 yıl<br />

Başkanlığını yapmış olduğum<br />

TÜSİAD’ın anılarının derlendiği<br />

kitapların hazırlanması esnasında da<br />

değerli katkılarını esirgemeyen Sayın<br />

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in,<br />

kitap tanıtımı <strong>ve</strong>silesiyle <strong>ve</strong>rilen da<strong>ve</strong>tte<br />

yapmış olduğu konuşmayı sizlere<br />

aktarmak isterim.<br />

Şunu ev<strong>ve</strong>la tespit edeyim<br />

ki; TÜSİAD bir sivil<br />

toplum örgütüdür. Yani,<br />

elinde mucizeleri olan bir<br />

kuruluş değildir. Bir çoğulcu<br />

demokraside sivil toplum<br />

örgütlerinin fevkalade önemli<br />

yeri vardır.<br />

“Değerli misafirler, sevgili kardeşim,<br />

aziz arkadaşım Feyyaz Berker bu<br />

toplantıyı tertipledi. Kendisine çok<br />

teşekkür ediyor, hepinizi sevgiyle,<br />

saygıyla selamlıyorum.<br />

Şunu ev<strong>ve</strong>la tespit edeyim ki;<br />

TÜSİAD bir sivil toplum örgütüdür.<br />

Yani, elinde mucizeleri olan bir kuruluş<br />

değildir. Bir çoğulcu demokraside<br />

sivil toplum örgütlerinin fevkalade<br />

önemli yeri vardır. Bu örgütler<br />

kurulduğu zaman, devleti idare etmeye<br />

kalkmazlar.<br />

Bu örgütlerin gayet tabii ki bir<br />

nüfuzu olacaktır. Ama bunlar daha<br />

çok toplumun işlemesine, devletin<br />

işlemesine yardımcı olurlar. Sivil<br />

toplum örgütleri vazgeçilmezdir<br />

demokraside. TÜSİAD da bunlardan<br />

birisidir. Hangi şartlar içerisinde, ne<br />

zaman kurulmuştur, kurulduğu günden<br />

itibaren buraya kadar nasıl gelinmiştir?<br />

Sayın Feyyaz Berker’in<br />

teşebbüsüyle iki kitap hazırlanmıştır.<br />

Bu çeşit hizmetleri yapacak olan<br />

herkesin bundan yararlanacağını da<br />

sanıyorum. Geçmişte yapılmış olan<br />

hataları tekrarlamamak için onları<br />

bilmek lazımdır. Doğrular nedir,<br />

eğriler nedir onları bilmek gerekir.<br />

Tecrübe önemlidir <strong>ve</strong> herkese lazımdır.<br />

Kendisini böyle bir teşebbüsünden<br />

dolayı takdirle karşılıyor <strong>ve</strong> tebrik<br />

ediyorum.”<br />

Yine kuruluşundan itibaren<br />

Yönetim Kurulunda görev aldığım <strong>ve</strong><br />

1986 Aralık’ta fiilen kurulmuş olan,<br />

1988 başında ise mevzuatı Odalar<br />

Birliği Yönetim Kurulu’ndan geçen<br />

DEİK kitabının hazırlığı esnasında,<br />

kendisi ile yapılan röportajda yer alan<br />

düşüncelerini ise aşağıdaki gibi ifade<br />

etmiştir.<br />

“DEİK bir ihtiyaçtan doğuyor.<br />

Hangi ihtiyaçtan doğuyor? Artık piyasa<br />

ekonomisi uygulanacağına göre,<br />

Türk ekonomisini dünyaya entegre<br />

etmek için aktörler sadece devletin<br />

memurları ise bu yürümez. O zaman<br />

ne olacaktır? Ülkenin girişimcisi hem<br />

iç sahnede, hem dış sahnede rol<br />

alacaktır. Bilhassa Türkiye’nin üretimini<br />

dışarıda pazarlamak, dışarıdaki üretimi<br />

Türkiye’ye getirmek, dışardan sermaye<br />

getirmek, Türkiye’yi daha iyi tanıtmak,<br />

dışarıdaki ülkelerin - ki bu muamelede<br />

bulunduğunuz ülkelerin hepsi hemen<br />

hemen piyasa ekonomisine sahip<br />

ülkeler – ekonomisini devlet değil,<br />

özel teşebbüs erbabı yürüttüğünden,<br />

onlarla <strong>ve</strong> onların kuruluşları ile temas<br />

içerisinde olmak, Türk iş adamlarını<br />

dışarıya açmak... Bir de Türkiye’nin<br />

teşebbüs gücünü harekete geçirerek<br />

dışarıya açmak <strong>ve</strong> dışarının teşebbüs<br />

gücünü de Türkiye’ye getirmek. Bu,<br />

DEİK’in ana fonksiyonudur <strong>ve</strong> çok<br />

önemli bir adımdır. DEİK, böyle bir<br />

ihtiyaçtan doğmuştur. Doğrudan<br />

doğruya devletçilikten piyasa<br />

ekonomisine geçmenin kurumlarından<br />

birisidir DEİK.”<br />

100 itü vakfı dergisi


“Süleyman Demirel, mühendis olarak takdir <strong>ve</strong><br />

hayranlık uyandıran bir ‘efsane’ idi…”<br />

ÇÇ Prof.Dr. Ergün Toğrol<br />

İTÜ İnşaat Fakültesi, B.Ü. Eski Rektörü<br />

Bir zamanlar, liselerin yetiştirdiği en iyi<br />

öğrencilerin yükseköğretimdeki adresi<br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi idi. O günlerin<br />

mezunlarının siyasette <strong>ve</strong> birçok alanda<br />

önder olmalarını, başarılarını başka nasıl<br />

açıklayabiliriz. Yedi İnşaat ünlü bir sınıftı. Altı<br />

yıllık öğrenimi yedi yılda tamamlamışlardı.<br />

Programdaki bir dersin (Termodinamik)<br />

öğretim üyesi görevle yurt dışında olduğu<br />

için ders <strong>ve</strong>rilememiş, katı uygulanan<br />

yönetmelik, öğrencilerin mezun olabilmeleri<br />

için, öğrenimlerini bir yıl uzatıp bu eksik dersi<br />

<strong>ve</strong>rmeleri zorunluluğu getirmişti. Süleyman<br />

Demirel ile ilgili ilk “efsane” yedi inşaat<br />

mezunu oluşu idi (1949).<br />

Daha sonra, Devlet Su İşleri Genel<br />

Müdürü olarak meslekî faaliyetleri <strong>ve</strong> yarattığı<br />

geniş çevresi ile tanındı. Mühendis olarak<br />

takdir <strong>ve</strong> hayranlık uyandıran bir “efsane” idi.<br />

Siyasete girmesi belki de toplumda bıraktığı<br />

olumlu izlenimin beklenen bir sonucu oldu.<br />

İlk Başbakan olduğu dönemde, İstanbul<br />

Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi bir arayış içinde idi.<br />

Ankara’da, Orta Doğu Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi,<br />

yeni bir anlayışla kurulmuştu. Bu gelişme,<br />

İTÜ'nün de bir kampüsü olması gerektiği<br />

kanısını ortaya çıkarmıştı. Üni<strong>ve</strong>rsitemiz<br />

mezunu yeni Başbakan’a başvurulmuş,<br />

Ayazağa’dan Boğaziçi Üni<strong>ve</strong>rsitesi Etiler<br />

Kapısı’na kadar olan geniş bir alanın tahsisi<br />

sağlanmıştı (Şimdi bu alanın bir bölümü<br />

Hisarüstü, bir bölümü Armutlu mahalleleridir.)<br />

Konuşma yapmaya da<strong>ve</strong>t edilince<br />

kaçmaz, her zaman ilgi ile dinlenen<br />

konuşmalar yapardı. Yanında taşıdığı,<br />

yaklaşık 10 cm boyunda 5 cm genişliğinde<br />

kartonlar vardı. Kendisinden önce yapılan<br />

konuşmalarda işlenen konular hakkında kısa<br />

notlar alır, sonra konuşmasını, bu notlara<br />

bakmadan, ama işlenen konular üstünde<br />

yapardı. Geniş bir kültürü <strong>ve</strong> olay hafızası<br />

vardı. Konu ne olursa olsun söyleyecek sözü<br />

<strong>ve</strong> yapıcı düşünceleri vardı.<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitede sınıflarda, bazen konulara<br />

arkadaşlarından daha hâkim öğrenciler<br />

olur, daha zayıf olan arkadaşlarına yardım<br />

ederler. Süleyman Demirel’i insan ilişkilerinde,<br />

konuyu bilmeyenlere anlatan olgun öğrenci<br />

davranışında gördüm. Birlikte bulunduğu<br />

İlk Başbakan olduğu dönemde,<br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi bir<br />

arayış içinde idi. Ankara’da, Orta<br />

Doğu Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi, yeni<br />

bir anlayışla kurulmuştu. Bu<br />

gelişme, İTÜ'nün de bir kampüsü<br />

olması gerektiği kanısını ortaya<br />

çıkarmıştı. Üni<strong>ve</strong>rsitemiz mezunu<br />

yeni Başbakan’a başvurulmuş,<br />

Ayazağa’dan Boğaziçi Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

Etiler Kapısı’na kadar olan geniş bir<br />

alanın tahsisi sağlanmıştı. (Şimdi<br />

bu alanın bir bölümü Hisarüstü, bir<br />

bölümü Armutlu mahalleleridir.)<br />

insanlar ile kendisi arasında sınır kendiliğinden<br />

oluşuyordu.<br />

Siyaset zaman zaman zorlukları da<br />

içerir. Gazetelerde Cumhurbaşkanı Turgut<br />

Özal ile aralarının bozuk olduğu haberleri<br />

yayınlanıyordu. Bir tesadüf, kendisi ile<br />

başbaşa kaldık. Cumhurbaşkanı ile<br />

Başbakan’ın böyle bir tartışma içinde<br />

olmalarından rahatsız olduğumuzu söyledim.<br />

Cevabı ilginçti: “Sen gazetelerin yazdığına<br />

bakma, ben gerektiğinde akşam Köşk’e<br />

telefon açıyorum.”<br />

Ekonomik durumdan şikâyetlerin<br />

olduğu bir dönemde, kendisi ile gene<br />

başabaşa görüşme olanağı buldum. Pergelin<br />

açılmasından söz konusu ettim. Hemen<br />

siyasetçi şapkasını giydi. Türkiye’de sermaye<br />

birikimi için bunun gerektiğini savunmaya<br />

başladı.<br />

Boğaziçi Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde öğrenciler,<br />

Güney Doğu Anadolu Projesi (GAP)<br />

konusunda bir seri konferans düzenlemişti.<br />

Birinci konuşmacı Cumhurbaşkanı Turgut<br />

Özal’dı. Haritalar <strong>ve</strong> bol teknik bilgi içeren<br />

akademik, güzel bir konuşma yaptı. Onbeş<br />

gün sonra Başbakan Süleyman Demirel’in<br />

aynı konuda yapacağı konuşmayı dinlemeye<br />

gelenler, konuşma saatinden önce, salonu<br />

doldurmuştu. Birden bir haber geldi: “Sayın<br />

Başbakan yanında 150 kişiyle birlikte<br />

bahçe kapısından girdi!” Salonda sahne<br />

dahil kıpırdayacak yer kalmadı. Çok ilgi ile<br />

dinlenen, zaman zaman öğrencilerin alkışları<br />

ile kesilen, öğrencilerin soruları ile karşılıklı,<br />

neşeli görüşmelere dönen bir konferans<br />

izledik (25 Mayıs 1989).<br />

Son Başbakanlığını kutlamak için<br />

İstanbul’daki Rektör arkadaşlar randevu aldık,<br />

Ankara’ya gittik. Başbakanlık’ta o zamana<br />

kadar görmediğimiz bir hareketlilik vardı. 15-<br />

20 kişilik kutlama heyetlerinin biri gidip diğeri<br />

geliyordu. Bir an, bu kadar sevilmenin yorucu<br />

olduğunu düşündüm.<br />

Süleyman Demirel çok sevilen, gü<strong>ve</strong>nilen<br />

bir siyaset adamı idi. Toplumun gözünde<br />

ulaştığı yere, çalışarak gelmişti. Sahip<br />

olduğu tevazu, hoşgörü <strong>ve</strong> insanî değerler<br />

onu unutulmaz bir önder, örnek bir siyasetçi<br />

yapmıştı.<br />

itü vakfı dergisi<br />

101


DEMİREL'İ ANLATIYORLAR<br />

“Süleyman Şah, Fırat’ta Boğuldu;<br />

Süleyman Demirel de Fırat’ı Boğdu...”<br />

Türkiye’nin nehirleri, dereleri, toprakları<br />

<strong>ve</strong> insanları için çok hayırlı bir görevlendirmeydi<br />

bu.<br />

Azgın sulara gem vurmaya, barajlar yapılmaya<br />

başlandı. Fakat, 1960 askerî darbesi<br />

geldi. Ağabeyim, genel müdürlükten ayrıldı.<br />

DSİ, on yıllık Demokrat Parti iktidarının<br />

icraatında en büyük etkenlerden biriydi.<br />

Ağabeyim, bu yüzden haksız baskılara uğradı.<br />

O dönemde ülke, siyasi çalkantılar <strong>ve</strong><br />

korkular içindeydi.<br />

ÇÇ Y.Müh. Şevket Demirel İTÜ '50<br />

Göltaş Çimento A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Ağabeyim Süleyman Demirel,<br />

Isparta’nın İslâmköy’ünde kerpiç bir<br />

evde 1924 yılının bir sonbahar günü, anam<br />

Ümmühan, pekmez tavasını savururken<br />

dünyaya gelmiş.<br />

Çatlamış topraklarında, sararmış ekinlerine<br />

yağmur dualarıyla Allah’tan bereket<br />

isteyen bir köydü burası; İslâmköy!..<br />

Çanakkale, Suriye, Sarıkamış <strong>ve</strong> Kafkas<br />

Cephelerinden sonra Millî Mücadele’de,<br />

kendi atıyla savaşa katılan babamız Yahya<br />

Çavuş’un biri kız, dört çocuğundan ilk erkek<br />

evlâdıydı.<br />

Sıkıntılar içinde yüzleri buruşmuş, ayak<br />

topukları yarık, yetiştirdiği tütünü gazete kağıdına<br />

sarıp içen, devletin istediği <strong>ve</strong>rgileri,<br />

kazan <strong>ve</strong> tavası ile ödeyen köylülerin dertlerini<br />

yaşayarak <strong>ve</strong> dinleyerek büyüdü.<br />

Amerika’daki Boulder Barajı’nı<br />

Seyrederken Türkiye’deki Çatlamış<br />

Toprakları Düşünüyordu<br />

Yoksulluk, fukaralık, çaresizlik kol geziyordu.<br />

Gencecik insanlar, “Karnı ağrıdı” diye<br />

ölüp, gidiyordu. Bu insanların dertlerinden<br />

kurtulmak mümkün değil miydi?<br />

102 itü vakfı dergisi<br />

Bu amaçla okudu <strong>ve</strong> bir mücadeleye<br />

başladı. Başarılarla dolu ilk, orta <strong>ve</strong> lise öğreniminden<br />

sonra, İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’ni<br />

“İnşaat Yüksek Mühendisi” olarak bitirdi.<br />

Devlette, mühendis olarak göre<strong>ve</strong> başladı;<br />

Elektrik İşleri Etüt İdaresi de Onu Amerika<br />

Birleşik Devletleri’nin Den<strong>ve</strong>r şehrinde<br />

su mühendisliği üzerine ihtisas çalışmalarına<br />

gönderdi.<br />

Ağabeyim, Colorado Nehri üzerinde bir<br />

mühendislik şaheseri olan Boulder Barajı <strong>ve</strong><br />

Elektrik Santralı’nı bir kaya üzerinden seyrederken,<br />

herhalde İslâmköy’ün <strong>ve</strong> Türkiye’nin<br />

çatlamış toprakları, karanlık köy <strong>ve</strong> şehirlerinde,<br />

çarıklı, eli nasırlı köylüleri gözünün<br />

önüne getirmişti.<br />

Kulağına uzaktan sesler geliyordu...<br />

Neydi o sesler?<br />

“Biz de buralar gibi olsak” diyorlardı...<br />

Henüz 31 Yaşındayken, DSİ Genel<br />

Müdürü Oldu Ülkenin Azgın Sularına,<br />

Gem Vurmaya Başladı<br />

Yurda döndüğünde, ülkenin baraj, enerji <strong>ve</strong><br />

sulama meselelerini üstlenen devlet örgütünde<br />

sorumluluk aldı. O örgüt, daha sonra<br />

“Devlet Su İşleri” olarak geliştirildi. Ağabeyim<br />

Süleyman Demirel, henüz 30 yaşında iken bu<br />

büyük dairenin ilk genel müdürü olarak atandı.<br />

“Barajlar Kralı”, 40 Yaşında Önce AP<br />

Genel Başkanı, Ardından da Türkiye’nin<br />

En Genç Başbakanı Oldu<br />

27 Mayıs 1960 İhtilali sonrası, Demokrat<br />

Parti’nin devamı olarak kurulan Adalet Partisi’nin<br />

I. Büyük Kongresi’nde en yüksek oyu<br />

alıp, Genel Başkan Yardımcısı seçildi. 1964<br />

yılında da, AP’nin II. Büyük Kongresi’nde<br />

Genel Başkanlığa getirildi. Ülke basınında<br />

da “Barajlar Kralı” ilan edildi. Bu, bir “sevgi<br />

üniforması”ydı.<br />

AP, 1965 yılının sonbaharında yapılan<br />

Millet<strong>ve</strong>kili Genel Seçimleri’nde yüzde 53<br />

oy oranıyla TBMM’ye “İktidar Partisi” olarak<br />

girince, Sayın Süleyman Demirel, 40<br />

yaşında ilk hükümetini kurdu. Dolayısıyla,<br />

Türkiye’nin en genç başbakanlarından oldu.<br />

Bundan sonra, büyük, mâmur <strong>ve</strong> müreffeh<br />

Türkiye’yi yaratmak için büyük bir gayretle<br />

emek <strong>ve</strong>rmeye başladı.<br />

“Yoksulluk, fakirlik <strong>ve</strong> çaresizlik, benim<br />

ülkemin kaderi olmamalıdır”, ana felsefesiydi.<br />

Ülke, her alanda kalkınma istiyordu.<br />

“Herkes Okuyacak; Şehirde Ne Varsa,<br />

Köyde de O Olacak” İdealini, Büyük<br />

Ölçüde Gerçekleştirdi<br />

Sanayide, tarımda, sağlıkta, eğitimde <strong>ve</strong><br />

ulaşımda yüzyılların ihmalinin giderilmesi<br />

bekleniyordu. Sayın Demirel’in Üstlendiği<br />

Başbakanlık erdemli, büyük bir görevdi.<br />

Beklenen görevler zordu ama, başarılmaz<br />

değildi. Böyle inandı, çalışmaya koyuldu<br />

<strong>ve</strong> büyük başarının yolunu açıp, ülkeye sulamalar,<br />

barajlar, fabrikalar, enerji tesisleri,<br />

yollar, havaalanları, limanlar, sağlık <strong>ve</strong> eğitim<br />

tesisleri ile üni<strong>ve</strong>rsiteler kazandırdı.<br />

İstanbul’da, Avrupa’yı Asya’ya bağlayan<br />

ilk Boğaz Köprüsü’nü pek çok muhalifine<br />

rağmen yaptırdı. İnsanların “çimerek”, hay-


İstanbul’da, Avrupa’yı Asya’ya<br />

bağlayan ilk Boğaz Köprüsü’nü pek<br />

çok muhalifine rağmen yaptırdı.<br />

İnsanların “çimerek”, hayvanların<br />

yüzerek geçtiği nehir geçitlerini,<br />

modern köprülerle donattı. Harran<br />

ovalarında su ararken ölüp, yere<br />

düşen kuşlara <strong>ve</strong> fakir insanlara<br />

hizmet için Fırat’ı yatağından<br />

yüzlerce metre yukarı taşıyıp,<br />

sulamalara <strong>ve</strong> enerjiye yöneltti.<br />

vanların yüzerek geçtiği nehir geçitlerini,<br />

modern köprülerle donattı. Harran ovalarında<br />

su ararken ölüp, yere düşen kuşlara <strong>ve</strong><br />

fakir insanlara hizmet için Fırat’ı yatağından<br />

yüzlerce metre yukarı taşıyıp, sulamalara <strong>ve</strong><br />

enerjiye yöneltti.<br />

“Süleyman Şah, Fırat’ta boğuldu;<br />

Süleyman Demirel de Fırat’ı boğdu”<br />

Keban Barajı’nın temeli atılırken, Elazığ<br />

halkı, işte böyle sesleniyordu.<br />

Türkiye’nin, sulanabilir arazisinin yarısı<br />

sulandı. Bunlar için barajlar, göletler, yeraltı<br />

suları <strong>ve</strong> göller devreye sokuldu.<br />

“Herkes okuyacaktır.” <strong>ve</strong> “Şehirde ne<br />

varsa, köyde de o olacaktır.” ideali, büyük<br />

ölçüde gerçek oldu.<br />

Köylünün kentinde sadece iki orta okul<br />

varken, şimdi her kasabasında orta okul, lise<br />

kuruldu. Elektriksiz, susuz, yolsuz, telefonsuz<br />

<strong>ve</strong> televizyonsuz köy kalmadı. Bu arada,<br />

her yerleşim birimi, sağlık merkezine kavuştu.<br />

Malda, mülkte hiç gözü olmadı. Çünkü<br />

hep, millet <strong>ve</strong> devlet için çalıştı. 50 yıllık<br />

hizmet süresinde, büyük dar boğazlarla<br />

karşılaştı. 7 defa iktidar oldu, 6 defa muhalefete<br />

düştü. On yıllık siyaset yasağını,<br />

7 yıl sonra bir referandumla aşıp, tekrar<br />

Meclis’e girdi.<br />

9. Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman<br />

Demirel, Büyük Atatürk’ü Daima<br />

Rehber Aldı<br />

Ağabeyim, 9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman<br />

Demirel, 20. Yüzyıl’ın ikinci yarısında,<br />

yarım asır boyunca ülkesinin hizmetinde<br />

bulundu.<br />

• 5 yıl Genel Müdürlük,<br />

• 21 yıl Millet<strong>ve</strong>killiği,<br />

• 21 yıl Parti Genel Başkanlığı,<br />

• 12 yıl Başbakanlık,<br />

• 7 yıl Cumhurbaşkanlığı,<br />

• 10 yıl Muhalefet Liderliği yaptı.<br />

7 yıl süren siyasi yasaklılık döneminde,<br />

hep demokrasiyi savundu. Büyük<br />

Atatürk’ü daima rehber aldı. O’nun gösterdiği<br />

hedefe, sadakatle bağlı kaldı. Kısacası;<br />

Cumhuriyetin <strong>ve</strong> demokrasinin<br />

simgesi <strong>ve</strong> ülkenin bütün vatandaşlarına<br />

örnek oldu.<br />

Ağabeyim Süleyman Demirel’in, İslâmköy’ün<br />

kerpiç evinden, kerpiç okulundan,<br />

uygar bir mücadele ile başbakanlığa <strong>ve</strong><br />

cumhurbaşkanlığına ulaşabilmesi büyük<br />

olaydı.<br />

Bu yol, herkese açıktır...<br />

İTÜ’lü Cumhurbaşkanımız,<br />

“Üni<strong>ve</strong>rsitelerimiz; Milletimizin Deniz<br />

Fenerleridir” Diyordu<br />

Cumhurbaşkanımız, 1965 yılında başbakanlık<br />

görevine başladığı sırada, ülke<br />

çapında sadece İstanbul <strong>ve</strong> Ankara Üni<strong>ve</strong>rsiteleri<br />

ile İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

faaliyetteydi. Atatürk, ODTÜ, Karadeniz<br />

Teknik <strong>ve</strong> Ege Üni<strong>ve</strong>rsiteleri ise kuruluş<br />

aşamasındaydı.<br />

Fotoğraflar: Hulusi Turgut Arşivi<br />

Sayın Demirel, Türkiye’nin üni<strong>ve</strong>rsitelerini<br />

şöyle tanımlıyordu:<br />

“Üni<strong>ve</strong>rsitelerimiz; milletimizin deniz<br />

fenerleridir.”<br />

E<strong>ve</strong>t, o deniz fenerlerinden birisi de,<br />

mezunları arasında bulunduğumuz İstanbul<br />

Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’ydi. Hem başbakanlığı,<br />

hem de cumhurbaşkanlığı döneminde,<br />

kendi Üni<strong>ve</strong>rsitesiyle yakından<br />

ilgilendi. Yeni tesislere kavuşması için<br />

çok büyük çaba harcadı. Bunun için,<br />

özel sektörde önemli konumlara gelmiş<br />

olan mezunlarını göre<strong>ve</strong> çağırdı. Kısacası<br />

Cumhurbaşkanı Demirel, İTÜ’nün çağdaş<br />

bir yapıya sahip olması için adeta seferber<br />

oldu. İşte o seferberlik sırasında “Yapıda,<br />

bizim de tuğlamız bulunsun” misali,<br />

Maslak Kampüsüne “Şevket Demirel Yurt<br />

Binası” armağan ettik. Bütün bu çabalar,<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitemiz ile helalleşmek içindi.<br />

Bu <strong>ve</strong>sile ile İTÜ’lü ağabeyim, Cumhurbaşkanımız,<br />

merhum Süleyman Demirel’i<br />

rahmetle, minnetle <strong>ve</strong> şükranla anıyorum.<br />

itü vakfı dergisi<br />

103


DEMİREL'İ ANLATIYORLAR<br />

“Denge adamı, çözüme derhal<br />

odaklanabilen pratik zekâ…”<br />

ÇÇ Y. Müh. Akad Çukurova<br />

İTÜ’ lüler Birliği Derneği Eski Başkanı<br />

Sayın Süleyman Demirel, son 50<br />

yıllık siyasi hayatımızın en önemli<br />

aktörlerinden biri, belki de birincisidir.<br />

Ancak siyasi kişiliği kadar mühendisliği <strong>ve</strong><br />

bilhassa suculuğu öne çıkar. O dönemde<br />

mühendis yetiştiren tek üni<strong>ve</strong>rsite İTÜ<br />

olduğu için Demirel'in mühendisliği hep<br />

İTÜ ile birlikte anılmış, kendisi de gerek<br />

İTÜ ile gerekse Derneğimizle ilişkisini<br />

sürekli <strong>ve</strong> sıcak tutmuştur. Bizim<br />

Derneğimiz, yani eski ismiyle Türk Yüksek<br />

Mühendisleri Birliği, bugünkü adıyla<br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsiteliler Birliği (kısa<br />

adı Birlik) İTÜ’lülerin en eski <strong>ve</strong> köklü<br />

örgütü olduğu için, Cumhurbaşkanlığı<br />

<strong>ve</strong> sonrası döneminde bizimle çok<br />

yakın <strong>ve</strong> sıcak ilişkileri olmuştur.<br />

Sayın Demirel, Derneğimizin tek onur<br />

üyesidir <strong>ve</strong> bu unvan Cumhurbaşkanlığı<br />

döneminde oybirliği ile <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />

Dernek <strong>ve</strong> Vakıf yöneticilerimiz her<br />

yıl kendisini gerek Cumhurbaşkanlığı<br />

makamında, gerekse Güniz Sokak’ta<br />

ziyaret etmeyi gelenekselleştirmişler <strong>ve</strong><br />

Cumhurbaşkanlığı sonrasında her yıl bir<br />

kez "Cumartesi Söyleşileri" kapsamında<br />

kendisini İTÜ Evi’nde konuşmacı olarak<br />

ağırlayarak onun, görüş, düşünce<br />

<strong>ve</strong> anılarını üyelerimizle paylaşmasını<br />

sağlamışlardır.<br />

Sayın 9. Cumhurbaşkanımızın<br />

Derneğimize gelişi bayram gibi olurdu;<br />

Derneğimizin bulunduğu Büklüm<br />

Soka’taki evlerin pencerelerine çıkan<br />

komşular, "Hoş geldiniz Sayın Demirel"<br />

diye tezahürat yaparlar, o da, meşhur<br />

şapkasını sallayarak karşılık <strong>ve</strong>rirdi.<br />

İTÜ Evi’nin giriş katında düzenlediğimiz<br />

"Gümüşsuyu Restoran"ın açılışını da Sayın<br />

9. Cumhurbaşkanımız gerçekleştirmişti.<br />

Konferans salonundaki toplantılardan<br />

birinde bir üyemizin "Geriye dönüp<br />

baktığınızda, hiç hata yapmış olduğunuzu<br />

düşünüyor musunuz?" şeklindeki<br />

sorusuna "Çok… Ancak, şuna emin<br />

olunuz ki, hepsini vatanım <strong>ve</strong> milletim için<br />

en doğrusudur diye inanarak yaptım." diye<br />

cevap <strong>ve</strong>rmişti.<br />

Sayın Demirel ilk başbakan<br />

olduğunda ben Üni<strong>ve</strong>rsite son sınıftaydım.<br />

İTÜ’lü başbakan sıfatıyla İTÜ Bayramı<br />

kutlamalarına katıldılar <strong>ve</strong> Maçka’daki<br />

konferans salonunda bir konuşma<br />

yaptılar. Bizler de önceden hazırladığımız<br />

pankartları açarak protesto gösterisinde<br />

bulunduk. Polis salonda müdahalede<br />

bulunmadı, tören sonunda sokakta<br />

müdahele etti. Sanıyorum seçerek birkaç<br />

kişiyi aldı, kısa süre sonra bıraktı. Ertesi<br />

gün gazetecilerin sorusuna karşılık<br />

Sayın Demirel, kendisini protesto<br />

edenlerin Teknik Üni<strong>ve</strong>rsiteli olmadığını,<br />

gözaltına alınanlar arasında hiçbir<br />

Teknik Üni<strong>ve</strong>rsiteli’nin bulunmadığını<br />

söyledi. Şimdi geriye baktığımda, yıllar<br />

önce bile daha fazla hoşgörü, sevgi<br />

<strong>ve</strong> anlayış olduğunu görüyorum. Buna<br />

şiddetle ihtiyacımız var; zira gençlik<br />

demek heyecan demektir, insanlar<br />

zamanla değişiyor, olgunlaşıyor, görüşler<br />

<strong>ve</strong> değer yargıları değişebiliyor. Yıllar<br />

önce, gençliğinde Başbakan Demirel'i<br />

protesto eden ben, Sayın Demirel'in<br />

Cumhurbaşkanlığındaki ilk yıllarına<br />

paralel olarak başlayan, İTÜ’lüler Birliği<br />

Derneği’ndeki 18 yıllık aktif yöneticik<br />

dönemimde , sayın 9. Cumhurbaşkanımızı<br />

daha yakından tanıma imkanını<br />

bulduktan sonra, siyasal düşüncelerimde<br />

hiçbir değişiklik olmadığı halde, ona<br />

hayran olabiliyorum <strong>ve</strong> sonsuz saygı<br />

duyabiliyorum.<br />

Sanıyorum 1996 yılıydı. Her yıl bir balo<br />

düzenleyerek Teknik Üni<strong>ve</strong>rsite camiasını<br />

buluşturmayı planladık. Sayın Demirel<br />

Cumhurbaşkanıydı, kendisini onur<br />

konuğu olarak da<strong>ve</strong>t ettim <strong>ve</strong> programına<br />

uygun olan tarihi belirlemelerini<br />

arzettim. Galiba çok yoğundu ki, bir<br />

süre beklettikten sonra yakın bir tarihi<br />

bildirdiler. Ancak o tarih için büyük<br />

otellerin hepsi doluydu. Durumu anlatarak<br />

tarihi biraz öteleyip öteleyemeyeceğimizi<br />

sordum. Bir an düşündüler <strong>ve</strong> "Bizde<br />

yapalım" dediler. Ve biz, İTÜ’ lüler<br />

Birliği Derneği, benim hatırladığım ilk<br />

balomuzu Çankaya’da Cumhurbaşkanlığı<br />

salonlarında yaptık. Çok görkemli bir<br />

gece oldu, çok gururlandık. Yeni seçilmiş<br />

olan Rektörümüz <strong>ve</strong> YÖK başkanı da<br />

konuğumuz oldular. Sayın Demirel,<br />

sonraki balolarımızı hep onurlandırdılar,<br />

ta ki sağlık sorunları oluşuncaya kadar.<br />

Bu toplantılar bir süreden beri artık<br />

yapılmıyor.<br />

İTÜ Geliştirme Vakfı’nın, yürürlükte<br />

bulunan Vakıf Senedi uyarınca Vakıf<br />

başkanının Rektör olması gerekirken,<br />

eski rektörün Vakfın başkanlığını<br />

bırakmak istememesi sebebiyle bu Vakıf<br />

çerçe<strong>ve</strong>sinde 2004 yılında yaşanan<br />

tartışmalar, hem Üni<strong>ve</strong>rsitemizin<br />

saygınlığına hem de Vakıf faaliyetlerinin<br />

yürütülememesine <strong>ve</strong> hizmetin zarar<br />

görmesine yol açar boyutlara geldiğinden,<br />

Dernek olarak duruma müdahale<br />

etmek gereğini hissettik. Camiamızın<br />

bazı saygın abilerinin de teşvikiyle,<br />

sorunu çözmek için arabuluculuğa<br />

104 itü vakfı dergisi


niyetlendik. Durumu Sayın Demirel'e<br />

arzettim, zaten önceden gelişmelerden<br />

bilgi sahibi idiler. Onaylarını aldım,<br />

tarafları, Sayın Demirel'in başkanlığında<br />

<strong>ve</strong> arabuluculuğunda Gümüşsuyu<br />

Restoranımızda toplanarak konuyu<br />

tartışmaya <strong>ve</strong> bir anlaşma zemini aramaya<br />

da<strong>ve</strong>t ettik. Eski Rektör Gülsün Hanım<br />

ekibinden sadece Sayın Erol Üçer<br />

toplantıya katılacağını bildirince, eşitlik<br />

sağlamak için karşı gruptan da sadece<br />

bir kişinin katılmasını kararlaştırdık.<br />

Gümüşsuyu Restoran'ı kapattık; bir<br />

yuvarlak masada, ortada Sayın Demirel,<br />

bir tarafında Sayın Erol Üçer, öbür<br />

tarafında sayın Rektör Faruk Karadoğan,<br />

karşısında, evsahibi <strong>ve</strong> gözlemci olarak<br />

ben oturduk. İki saat süresince hem<br />

yemek yedik, hem de taraflar tartıştılar.<br />

Konferans salonunda yapılacak<br />

sohbet toplantısının vakti yaklaşmıştı…<br />

Sonunda Sayın Demirel, "Bir anlaşma<br />

sağlayamayacağımız hususunda anlaşmış<br />

bulunuyoruz!" diyerek masadan kalktı;<br />

konferans salonuna yöneldi. Camiadaki<br />

grupsal şartlanmışlık öylesine yoğundu<br />

ki, o denge adamı, çözüme derhal<br />

odaklanabilen pratik zeka, siyasal deha,<br />

iki tarafı da kırmayacak bir çözümün<br />

olanaksızlığını görmüş, herhangi bir<br />

öneride <strong>ve</strong>ya yönlendirmede bulunmaktan<br />

vazgeçmişti.<br />

Derneğimizin onursal üyesi, Sayın 9.<br />

Cumhurbaşkanımız, bir süredir zorunlu<br />

olarak Derneğimizdeki sohbetlerden bizi<br />

mahrum bırakmıştı. Onunla, Türk siyasi<br />

hayatı son büyüğünü de kaybetmiş<br />

olmaktadır. İTÜ camiası da, Türk politika<br />

dünyası da, onu çok özleyecek <strong>ve</strong><br />

arayacaktır.<br />

“DSİ’de Personele Geniş Ufuklar <strong>ve</strong><br />

Hedefler Veren Bir Lider”<br />

ÇÇ Y. Müh. Mustafa Müfit Kulen,<br />

İTÜ’50<br />

Eski DSİ Genel Müdürü (1974-1976)<br />

Ülkemizin <strong>ve</strong> milletimizin kalkınmasında<br />

en önemli rolü bulunan su kaynakları<br />

gelişmesinin gerçekleştirilmesi, genç<br />

Cumhuriyetimiz, devletimizce kurulmuş olan<br />

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından<br />

yürütülmekte idi.<br />

Bu hizmetin yapılmasında en<br />

önemli unsurun bilgili, tecrübeli<br />

<strong>ve</strong> çalışkan bir kadronun<br />

oluşturulması, eldeki personel<br />

<strong>ve</strong> imkanların kısıtlılığı nedenleri<br />

ile beklenen <strong>ve</strong> ümit bağlanan<br />

sonuçların yerine getirilmemiş<br />

oluşu doğal idi. 1955 yılında<br />

Devlet Su İşleri Genel Müdürü<br />

olarak atanan enerjik, ileriyi<br />

gören <strong>ve</strong> geniş perspektifi olan genç bir<br />

mühendis merhum Süleyman Demirel’in<br />

Devlet Su İşleri’nin başına gelmesi ile o güne<br />

kadar atılım yapılması dönemine girilmişti.<br />

Yeni Genel Müdürümüz olan enerjik, uzun<br />

vade görüşü bulunan <strong>ve</strong> mesleki yeteneklere<br />

açık, personele geniş ufuklar <strong>ve</strong> hedefler<br />

<strong>ve</strong>ren bir lidere kavuşan Devlet Su İşleri,<br />

kuruluşunda yeni bir atılım başlatmıştır.<br />

Sayın Genel Müdürümüzün kadrosuna<br />

su kaynaklarının geliştirilmesinden,<br />

ülkenin su potansiyelinin belirlenmesi,<br />

bu kaynakların geliştirilmesinde değişik<br />

alternatiflerin ekonomik teknik <strong>ve</strong><br />

mali rantabilitesinin çıkarılması, yeni<br />

sistemlerin irdelenmesi <strong>ve</strong> ülke imkanları<br />

ile nasıl karşılanacağına dair çalışmaların<br />

yapılması, değerlendirilmesi düzeni, bütün<br />

çalışma guruplarımızca benimsenmeye<br />

başlanılmıştır.<br />

En önemli anlayış, Genel Müdürümüz<br />

tarafından, su kaynakları geliştirilmesinde<br />

yapılan planlama çalışmalarında o zamana<br />

kadar kullanılmayan metaplanlama<br />

çalışmalarına geçilmesi olmuştur.<br />

Su kaynakları geliştirilmesinde sadece<br />

kağıt üzerinde yapılan, özellikle sulama<br />

projelerinin teknik, ekonomik <strong>ve</strong> mali yönden<br />

projelerin fizibilite çalışmaları ile proje<br />

çözümü yapılması, projelerin sıralandırılması<br />

yerine, projelerin uygulanmasında,<br />

sıralandırma <strong>ve</strong> projelerinin önceliklerinin<br />

seçilmesi, projeden faydalanacak<br />

vatandaşların projeye olan ilgisi, toplumun<br />

projeye yönelik davranış biçimi gibi yönlerin<br />

değerlendirilmesi, projede rekreasyon<br />

gereksinimlerinin belirlenmesi, doğa <strong>ve</strong><br />

balıkçılık yönlerinin incelenmesi konuları ele<br />

alınmaya <strong>ve</strong> değerlendirilmeye başlanmıştır.<br />

Artık sadece inşaat mühendislerinin<br />

çalışmaları yerine makina,<br />

elektrik elektronik, ziraat, orman<br />

mühendisleri ile, ekonomist,<br />

finansal uzmanlar, sosyoloji,<br />

davranış biçimi, pazarlama<br />

uzmanları <strong>ve</strong> diğer disiplin uzmanları<br />

aynı projede müşterek çalışarak,<br />

planlamadan, metaplanlama<br />

yapılması yoluna geçilmiştir.<br />

Merhum Süleyman Beyefendi,<br />

bu çalışma düzenini kurmaya <strong>ve</strong> bunun<br />

uygulanmasına öncülük etmiş <strong>ve</strong> bu projenin<br />

fizibilite raporunu bizzat kendisi inceleyerek<br />

eksiklerinin tamamlanmasını sağlamıştır.<br />

Kendisi, çalışanlarının sosyal hayatını<br />

yakından takip eder, öğütler <strong>ve</strong>rir <strong>ve</strong><br />

mümkün olan çareleri bulur idi.<br />

Bir ufak hatıramı arz etmek isterim:<br />

1976 yılı, DSİ Bölge Müdürleri toplantısını<br />

her yıl olduğu gibi şereflendirmiş <strong>ve</strong> Genel<br />

Müdür olarak kendisine yıllık program ile<br />

o zaman aktüel olan Aşağı Fırat Projesi'ne<br />

ait yapmakta olduğumuz çalışmaları arz<br />

etmiş idim. Kendisi çok memnun kalmış <strong>ve</strong><br />

toplantı sonrasında çalışma arkadaşları ile<br />

Genel Müdürlük odasına teşrif etmiş <strong>ve</strong> bana<br />

“Müfit, bu projede ben de mühendis olarak<br />

çalışmak <strong>ve</strong> size yardım etmek isterim, beni<br />

kadronuza alır mısın?” demişler idi. Ben<br />

“Efendim, bu bizim için onurdur ancak,<br />

bizim talebimiz, zat-ı alinizin Başbakan<br />

olarak bize direktiflerinizi iletmeniz <strong>ve</strong><br />

tıkandığımız yerlerde bize yardımcı olmanızı<br />

dileriz.” demiştim.<br />

Sayın Süleyman Demirel’in , ülkemiz için<br />

pek çok hizmetleri geçmiştir. Ben sadece<br />

onun emrinde mühendis <strong>ve</strong> Genel Müdür<br />

olarak ona hizmette kusur etmediğimi<br />

<strong>ve</strong> kendisini hep rahmetle yad ettiğimi<br />

söylemek isterim.<br />

itü vakfı dergisi<br />

105


DEMİREL'İ ANLATIYORLAR<br />

“DSİ Türkiye’nin bir gurur organizasyonudur”<br />

ÇÇ Y. Müh. Akif Özkaldı<br />

Orman <strong>ve</strong> Su İşleri Bakanlığı Müsteşar<br />

Yardımcısı<br />

9<br />

. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman<br />

Demirel’in benim için birkaç açıdan<br />

önemi vardır. Öncelikle kendisi mezunu<br />

olduğum İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

İnşaat Mühendisliği Bölümü mezunudur.<br />

Sayın Cumhurbaşkanımız ile bir<br />

diğer ortak yönüm ise; ABD‘de eğitim<br />

almış olmasıdır. Kendisi İstanbul Teknik<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi İnşaat Fakültesi'nden 1949'da<br />

mezun olduktan sonra aynı yıl Elektrik<br />

İşleri Etüd İdaresinde göre<strong>ve</strong> başlamış,<br />

Sulama <strong>ve</strong> elektrik konularında araştırma<br />

yapmak üzere ABD'ye gönderilmiştir.<br />

Yurda dönmesinin ardından, kendisine<br />

"Barajlar Kralı" unvanını getirecek<br />

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’ne<br />

atanmıştır. Barajlar Dairesi<br />

Başkanlığından sonra 1955'te Devlet<br />

Su İşleri Genel Müdürlüğü'ne getirilen<br />

Sayın Demirel, 4. Genel Müdür olarak,<br />

çok sayıda baraj <strong>ve</strong> sulama projesini<br />

hayata geçirmiştir.<br />

Genel Müdürlük yaptığı dönemde<br />

özellikle barajlar konusunda büyük<br />

atılımlar yapılmış, o günlerde ülkemizin<br />

kalkınması için ihtiyaç duyulan enerji<br />

ihtiyacını sağlamak üzere Hidroelektrik<br />

Santrallar, Sulama tesisleri, İçmesuyu<br />

tesisleri inşaa edilmeye başlanmış,<br />

ülkemizin en büyük Entegre Kalkınma<br />

Projesi olan Güneydoğu Anadolu<br />

Projesi'nin (GAP) ilk temelleri atılmıştır.<br />

O yıllarda bizzat kendisinin kaleme aldığı<br />

Hidrolik El Kitabı, DSİ mühendislerine<br />

halen faydalı olmaya devam etmektedir.<br />

DSİ Genel Müdürü olduğum 2011<br />

yılında benim de çok önem <strong>ve</strong>rdiğim<br />

GAP Projesi'nin geçmişten geleceğe<br />

tarihçesini anlatan "GAP Kitabı"<br />

hazırlattım. Kitap tamamlandıktan sonra<br />

Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel’i Güniz<br />

Sokak’taki evinde ziyaret ettim. Kendisine<br />

hem yeni hazırladığımız GAP kitabını hem<br />

de diğer yayınlarımızdan takdim ettim.<br />

O andaki mutluluğu daima hatırımdadır.<br />

Kendisi eserden dolayı teşekkür ettikten<br />

sonra halen takip ettiği bazı DSİ projeleri<br />

hakkında benden bilgi aldı. Hafızasının ne<br />

kadar güçlü olduğunu, projeleri ne kadar<br />

yakından takip ettiğine hayretle o gün<br />

şahit oldum.<br />

O günkü sohbetimizde bana “DSİ,<br />

Türkiye’nin bir gurur organizasyonudur <strong>ve</strong><br />

Türkiye DSİ gibi bir teşkilâta sahip olduğu<br />

için gurur duymalıdır, nitekim duyuyor. DSİ<br />

Teşkilâtı geçen 57 yıl zarfında kazanmış<br />

olduğu tecrübeyle ülkemize önemli<br />

hizmetler <strong>ve</strong>rmeye devam edecektir.<br />

Halihazırdaki birikim çok önemlidir.<br />

Türkiye bu birikimden faydalanmalıdır.<br />

DSİ denildiği zaman, gurur <strong>ve</strong>rici işler<br />

akla gelir. 57 yıl içerisinde DSİ büyük bir<br />

teşkilât olmuştur” diyerek sözlerini şöyle<br />

sürdürdü:<br />

“Benim dönemimde DSİ’nin gerek<br />

bölgelerde gerekse de merkezinde Etüd<br />

Plan Dairesi’nde 3 – 4 mühendis vardı.<br />

İnşaat Dairesi’nde aşağı yukarı 6 kişi vardı.<br />

Ben çok sayıda mühendis aldım. Bunları<br />

iyi eğittik <strong>ve</strong> sonradan bu mühendisler<br />

teşkilâtı taşıyacaklardır. Devlet Su<br />

İşleri Genel Müdürlüğü sadece inşaat<br />

mühendisleri <strong>ve</strong> su mühendislerinden<br />

müteşekkil bir teşkilat olmamalıydı;<br />

ziraat mühendisleri, ziraat ekonomistleri,<br />

orman mühendisleri de bunun içine<br />

girmeliydi. Ziraat mühendisleri, orman<br />

mühendisleri teşkilât içerisine tarafımdan<br />

konulmuştur. Ayrıca iktisat okumuş<br />

gençler bu teşkilatın içine girmeliydi,<br />

girdiler de. Sonra zaman içerisinde biz<br />

DSİ Teşkilâtı geçen 57 yıl<br />

zarfında kazanmış olduğu<br />

tecrübeyle ülkemize önemli<br />

hizmetler <strong>ve</strong>rmeye devam<br />

edecektir. Halihazırdaki<br />

birikim çok önemlidir.<br />

bir taraftan havza amenejmanlarına girdik<br />

yani yabancı mühendislere yaptırdığımız<br />

işleri kendimiz yaptırmaya başladık,<br />

onlardan da gene yararlanmaya devam<br />

ettik. Elimizde epeyce amenajman projesi<br />

geçti. 60’lı yıllardan sonra da yaptırdığımız<br />

en önemli proje Dicle – Fırat Havzası<br />

Projesi’dir.” Buradan da anlıyoruz ki DSİ,<br />

bugünkü güçlü hale gelirken o yıllarda<br />

imkansızlıklar içerisinde çok başarılı<br />

çalışmalar yapmıştır.” dedi.<br />

DSİ’nin bugün de çok büyük<br />

faaliyetler yerine getirdiğini vurgulayan<br />

Demirel; ”Avrupa’nın yedinci en<br />

büyük barajı olan Ermenek Barajı <strong>ve</strong><br />

HES’in, dünyanın kendi kategorisinde<br />

altıncı yüksek barajı olan Deriner<br />

Barajı <strong>ve</strong> HES’in, kendi kategorisinde<br />

Avrupa’nın en yüksek barajı olan<br />

Çine Adnan Menderes Barajı <strong>ve</strong><br />

HES’in tamamlandığını; Kuzey Kıbrıs<br />

Türk Cumhuriyeti’ne, Akdeniz’e<br />

Döşenecek Askıdaki Boru Hattı ile<br />

Su İletimi Projesinde ciddi adım<br />

atıldığını; sulama, hidroelektrik<br />

enerji, tarım, kırsal <strong>ve</strong> kentsel altyapı,<br />

ormancılık, eğitim <strong>ve</strong> sağlık gibi<br />

sektörleri kapsayan GAP’ta ciddi<br />

ilerlemeler sağlandığını, sulama suyu<br />

<strong>ve</strong> içme suyu temini kapsamında<br />

tünel projelerinde de ciddi çalışmalar<br />

gerçekleştirildiğini; dünyanın <strong>ve</strong> ülkemizin<br />

sayılı uzun tünellerinin ülkemize<br />

kazandırıldığını, Afrika ülkelerine de<br />

altyapı desteği <strong>ve</strong>rildiğini görmekten<br />

büyük mutluluk duyuyorum.”dedi.<br />

Ben de kendisine ülkemize<br />

büyük yatırımlar <strong>ve</strong> kalkınmaya ciddi<br />

ivme kazandırmış bir şahsiyetle bir<br />

arada bulunmaktan, engin bilgi <strong>ve</strong><br />

tecrübelerinden yararlanmaktan büyük<br />

gurur duyduğumu ifade ettim.<br />

Kendisi ile daha önce Ankara Büklüm<br />

Sokak’taki İTÜ Evi’nin bir programında<br />

yine birlikte olmuştum. O zaman da kendi<br />

arkadaşlarına olan ilgisi <strong>ve</strong> muhabbeti<br />

beni çok etkilemiştir. Bizler için DSİ Genel<br />

Müdürümüz, eski Başbakanımız <strong>ve</strong> 9.<br />

Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman<br />

Demirel’i ülkemize kazandırmış olduğu<br />

<strong>ve</strong> burada sayamayacağımız kadar çok<br />

sayıdaki hizmetlerinden dolayı rahmetle<br />

<strong>ve</strong> minnetle anıyorum.<br />

106 itü vakfı dergisi


Türkiye Cumhuriyeti’nin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman<br />

Demirel <strong>ve</strong> Mensubu Olmaktan Gurur Duyduğu<br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

ÇÇ Dr. Aylin Cesur<br />

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in<br />

Özel Doktoru <strong>ve</strong> Başdanışmanı<br />

ürkiye Cumhuriyeti’nin 9. Cumhurbaşkanı<br />

T Süleyman Demirel, 1924 yılında<br />

Isparta’nın İslamköy’ünde doğdu. Hayatına<br />

şekil <strong>ve</strong>ren, doğduğu köyün <strong>ve</strong> Anadolu’nun<br />

koşullarıydı. Çocukluğu, Kurtuluş Savaşı’nda<br />

<strong>ve</strong> Çanakkale’de savaşan babasının<br />

kahramanlık hikayelerini dinleyerek <strong>ve</strong><br />

Cumhuriyet’in kurulmasında milletimizin<br />

fedakarlıklarını öğrenerek geçti.<br />

Mühendislik eğitimini seçmesindeki<br />

nedeni; “arpa harmanı sırasında,<br />

İslamköylülerin; “Şu kuruyan yeşil ovaya,<br />

Palatır’ın ardından (karşı dağların arkasından)<br />

su gelir mi-gelmez mi” arayışları olduğunu<br />

söylerdi. Okula gitmezken anasının<br />

e<strong>ve</strong> taşıdığı sularla kollarının uzadığını<br />

düşündüğünü <strong>ve</strong> bundan o yaşta büyük<br />

ıstırap duyduğunu da anlatırdı. Su mühendisi<br />

olma kararı, eğitimi sırasında gelişecekti;<br />

ancak, temelleri çok küçük yaşlarda atılmıştı.<br />

Köyü <strong>ve</strong> büyük şehirler dışında<br />

Türkiye’nin her yeri karanlıktı. Köylülerin o<br />

dönemde,“acaba ışık bizim köye gelir mi”<br />

diye merak bile edemeyecek kadar umutsuz<br />

olduklarını anlattığında,“peki siz de mi<br />

umutsuzdunuz” diye sordum; şöyle yanıtladı:<br />

“İçimden şöyle diyordum: O şehirde yanan<br />

ışık, burada olacak; anamın <strong>ve</strong> köylülerin<br />

uzayan kollarına da Palatır’ın ardından<br />

gelecek su, derman olacak, bir yolu vardır<br />

bunun! Biz, köylünün ıstırabını, fukaralığını<br />

bilerek büyüdük. Allah bize, o dağın<br />

arkasındaki suyu getirmeyi nasip etti. Yalnız<br />

o ovaya değil, Türkiye’mizin pek çok ovasına<br />

getirdik suyu! Önce okuyacaktık. Savaş<br />

yıllarında, önce Mühendis Mektebi, sonra<br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi öğrencisi olduk,<br />

geldiğimiz şartları değiştirme <strong>ve</strong> yoksulluğa,<br />

fukaralığa karşı mücadele etme gücünü de<br />

önce okuduğumuz okuldan aldık”.<br />

1949’da İTÜ’den mezun olduğunda ideali,<br />

Türkiye’nin her tarafına gidilebilmesiydi.<br />

Tüm ovalar sulanmalıydı. Köyler,<br />

kasabalar ışıklanmalı <strong>ve</strong> aydınlanmalıydı.<br />

Türkiye sanayileşmeliydi. Bütün bunların<br />

olabilmesi için öncelik, tüm çocukların<br />

okuyabilmesiydi.<br />

İTÜ’nden mezun olmasıyla birlikte,<br />

Elektrik İşleri Etüt İdaresi’nde göre<strong>ve</strong> başladı.<br />

EİEİ, Atatürk’ün Celal Bayar’a söylediği<br />

“gölet” yapma projesinin ardından, 1936’da<br />

kurulmuştu.<br />

1949’da ABD’ye devlet tarafından<br />

gönderilen ilk Türk Mühendisi oldu. Üç<br />

gün boyunca bir taşın üzerine oturarak<br />

incelediği <strong>ve</strong> bizde de olmalı diye<br />

hedeflediği Colarado şehrindeki Boulder<br />

Barajı’nı anlatmıştı.<br />

Seyhan Barajı’nın yapımında mühendis<br />

olarak bulundu. 1954’de DSİ Barajlar Dairesi<br />

Başkanı oldu. 1954-1955 yılları arasında da<br />

ABD’de barajlar, sulama <strong>ve</strong> elektrifikasyon<br />

konularında ihtisas yaptı. Oradaki aldığı<br />

eğitimin en önem <strong>ve</strong>rdiği parçasının ise;<br />

“refahın, sadece altyapı hizmetleri ile değil,<br />

aynı zamanda refah getirdiğiniz insanların hür<br />

<strong>ve</strong> serbest olmasından geçtiğinin önemini<br />

anlaması” olduğunu söylerdi.<br />

1955’de de 30 yaşında iken Genel<br />

Müdürü olduğu DSİ’nin kapısına; “Görevimiz;<br />

Türk insanının muhtaç olduğu suyu<br />

bulmaktır” yazdı <strong>ve</strong> o suyu buldu.<br />

1950 yılında nüfusumuzun % 80’inin<br />

yaşadığı 40 bin köyün 33 bininde temiz<br />

içme suyu yoktu. İlk hedefi, köylere içme<br />

suyu götürmek oldu. O günlerde gittiği<br />

Bolu’nun Ömerefendi Köyü’nde köylüden<br />

içme suyu getirmelerini istemiş. Rengi<br />

sapsarıymış <strong>ve</strong> gırtlağı da yakıyormuş.<br />

Yine Uşak’ın Karahallı <strong>ve</strong> Uluğbey<br />

köylerinde de insanlarla hayvanlar aynı<br />

yerden, kıştan kalma su birikintisinden su<br />

içmek mecburiyetindelermiş. Anadolu’daki<br />

bu çaresizliği üzülerek anlatırdı.<br />

Kendisini Baraj yapmaya götüren sebep<br />

ise, acı kurağın, zifiri karanlığın ıstırabından<br />

milletini kurtarmaktı.<br />

Üçüncü önemli görevi sulama idi.<br />

“Türkiye’de sulama yapmak, coğrafi, içtimai<br />

<strong>ve</strong> iktisadi bir zarurettir” diyordu.<br />

1965 Yılında Başbakan oldu <strong>ve</strong> siyaset<br />

hayatı boyunca Türkiye’nin her yerine su,<br />

elektrik <strong>ve</strong> okul-üni<strong>ve</strong>rsite götürme hedefini<br />

hep en önde tuttu. Kendisini siyasete itenin<br />

ise, 1960 öncesi başladığı işlerin yarım<br />

kalması olduğunu söylerdi.<br />

Rüyası; “Büyük Türkiye” idi. “Eğitimden<br />

sağlığa, sanayileşmeden tarıma, sulamadan<br />

enerjiye, iletişimden ulaşıma projelerle<br />

bezenmiş bir Türkiye”.<br />

1965-71 yılları, Türkiye’nin en parlak<br />

dönemi oldu <strong>ve</strong> % 5 enflasyon <strong>ve</strong> % 7<br />

kalkınmayı sağlayarak, Keban Barajı’na,<br />

Boğaziçi Köprüsü’ne <strong>ve</strong> pek çok elektrik<br />

santrali ile fabrikalara, yollara <strong>ve</strong> dev eserlere<br />

imza attı. Ardından Karakaya, Atatürk, Birecik<br />

Barajı <strong>ve</strong> Urfa Tüneli, Fındıklı Barajı, Karkamış<br />

Barajı, Deriner Barajı <strong>ve</strong> yüzlercesine…<br />

‘Barajlar Kralı’ unvanını aldı.<br />

Hizmete başladığı 1950 Türkiye’sinin<br />

Soldan sağa: Prof. Dr. Gülsün Sağlamer, Dr. Aylin Cesur, Süleyman Demirel, Prof. Dr. Muhammed Şahin <strong>ve</strong> Semra<br />

Özal 237. İTÜ Günü töreninde, 20 Mayıs 2011.<br />

itü vakfı dergisi<br />

107


DEMİREL'İ ANLATIYORLAR<br />

su-hidroelektrik potansiyeli bilinmiyordu.<br />

Toprakları susuz, insanları susuz, ülke<br />

karanlıktı, 13 köyünde elektrik vardı. Seller,<br />

ovalara, şehirlere zarar <strong>ve</strong>riyordu. 50 yılda<br />

578 Baraj <strong>ve</strong> gölet inşa eden DSİ ile haklı<br />

olarak gurur duydu. 260 milyon tarım <strong>ve</strong> 85<br />

milyon dönüm sulanabilen arazisi ile 135<br />

elektrik santrali <strong>ve</strong> sulardan elde edilebilen<br />

45 milyar kwh elektriğiyle, 212’si büyük 562<br />

barajı <strong>ve</strong> 1000’e yakın göleti ile yine gurur<br />

duydu. Bataklıkları nasıl kuruttuklarını, su<br />

taşkınlarından şehirleri, köyleri nasıl korunur<br />

hale getirdiklerini, 25 bin köye getirdikleri<br />

içme suyunu anlatırken gözleri parlar, 35 bin<br />

köyün tümüne götürülen elektriği anlatırken<br />

övünürdü.<br />

Keban Barajı’nın üzerinden 50 sene<br />

sonra dahi uçakla geçerken, Boulder<br />

Barajı’nda taşın üzerinde oturduğu o günleri<br />

anımsar <strong>ve</strong> hislenirdi, sevinçle gözleri dolardı.<br />

Bana bakardı, ne düşündüğünü bildiğimi<br />

bilir <strong>ve</strong> mutluluğunu paylaştığımızı görerek<br />

huzurla gülümserdi.<br />

Sayın Cumhurbaşkanı’mıza göre<br />

GAP; Cumhuriyet Türkiyesi’nin en büyük<br />

eseridir. Dünyadaki kalkınma projelerinin en<br />

büyüklerinden biri olan GAP, odağına insanın<br />

refahını <strong>ve</strong> mutluluğunu alan, Dicle <strong>ve</strong> Fırat<br />

üzerinde 22 baraj <strong>ve</strong> 10 hidroelektrik santrali<br />

<strong>ve</strong> sulama tesislerinin yanı sıra, kentsel,<br />

kırsal, tarımsal altyapı, sanayi, eğitim,<br />

ulaştırma, sağlık, konut, turizm <strong>ve</strong> diğer<br />

sektörleri de içine alan, entegre bir projedir.<br />

27 km.lik bir nehir uzunluğundaki<br />

Bozova-Urfa Tüneli ile de GAP, Türkiye’nin en<br />

büyük nehrinin suyunu Urfa’nın omuzundan<br />

Güneydoğu’nun ovalarına akıtan, susuzlukla,<br />

yoksullukla, işsizlikle, cahillikle <strong>ve</strong> çaresizlikle<br />

mücadelenin abide eserlerindendir! Sayın<br />

Cumhurbaşkanı’mızın tabiriyle; “Altın Çağın<br />

Habercisi’dir, Tanrı katında kabul edilmiş<br />

bir yağmur duasıdır <strong>ve</strong> Türkiye birliğinin<br />

çimentosudur”.<br />

GAP için şöyle derdi: “GAP, benim için<br />

fevkalade büyük bir mutluluk. Bir ömre değer.<br />

Başka bir ömrüm olsa gene buraya <strong>ve</strong>rirdim,<br />

50 senedir ben bu proje ile meşgulüm”.<br />

“Büyük Türkiye” hamlesinin gayreti bu<br />

topraklarda <strong>ve</strong>rilecek, bilgi konacak, para<br />

konacak, demir konacak, çimento konacak<br />

en önemlisi bu güzel topraklara sevda<br />

konacak” dediği topraklara hepsini koydu.<br />

Yine kendi ifadesiyle “Dağları değil, çağları<br />

deldi” <strong>ve</strong> ardından Atatürk Barajı geldi.<br />

1992’de işletmeye açılan Atatürk Barajı’ndan<br />

‘Dünyanın İncisi’ olarak söz eden Süleyman<br />

Demirel O’nu; Türk Milleti, Mühendis <strong>ve</strong><br />

108 itü vakfı dergisi<br />

İTÜ’nün, hizmetine <strong>ve</strong>rdiği 60 bin<br />

mühendis <strong>ve</strong> mimarı ile ülkenin<br />

imar <strong>ve</strong> inşasına katkısındaki alın<br />

terini her platformda anlattı. Tüm<br />

çalışma masalarında İTÜ damgalı<br />

rozetleri, kitapları önüne <strong>ve</strong> tüm<br />

makam odalarında İTÜ diplomasını<br />

tam karşı duvarına <strong>ve</strong> rozeti de<br />

yatağının başucuna koydu.<br />

Teknisyenleri, İşçileri, Müteahhitleri’nin<br />

gururu olarak ifade etti.<br />

Kalkınmayı hedefledi; kalkınmanın hedefi<br />

ise, insanın refahı <strong>ve</strong> mutluluğu idi; ülkenin<br />

imar <strong>ve</strong> inşası ile gelecek mutluluğu..“Ülkenin<br />

her köşesinde tek bir garip kişi <strong>ve</strong> tek bir<br />

ücra köşe bırakmamak” hedefi. Büyük<br />

mühendislik projeleri ile mümkün olacak bu<br />

hedefin amacına ulaşması için gayret sarf etti<br />

<strong>ve</strong> sayısız altyapı hamleleri ile bunu mümkün<br />

hale getirdi.<br />

Edirne’den Hakkari’ye asfalt yollarla,<br />

otoyollarla donattığı ülkemizin her yerine,<br />

hava meydanları, limanlar, üni<strong>ve</strong>rsiteler,<br />

demir-çelik, kağıt, gübre, tekstil, maden<br />

fabrikaları, rafineriler, Boğaz Köprüsü-<br />

Köprüler, Bolu Tüneli-tüneller, tersaneler,<br />

hastaneler yapılmasını sağladı. Uluslararası<br />

arenada ülkesini her alanda en iyi şekilde<br />

temsil etti <strong>ve</strong> geleceğin temel taşı uluslararası<br />

anlaşmalara belirleyici aktör olarak imza attı.<br />

Cumhuriyetin en güzel eseri saydığı<br />

“üni<strong>ve</strong>rsiteler” ise bu topraklara bu hizmetleri<br />

yapacak mimar <strong>ve</strong> mühendisler yetiştirecekti.<br />

100’ün üzerinde üni<strong>ve</strong>rsitenin kurulmasınagelişmesine<br />

imza attı. Kendisinin her fırsatta<br />

belirttiği gibi; İTÜ bunların en başında<br />

geliyordu. Hür üni<strong>ve</strong>rsite, Türkiye’yi dünyanın<br />

20 teknoloji üreten ülkesinden biri haline<br />

getirecek çağdaş atılımlara imza atan<br />

gençleri 21. yüzyıla uğurlayacaktı.<br />

Beş sene DSİ Genel Müdürü, 10 sene<br />

mühendis, 21 sene millet<strong>ve</strong>kili, yedi kere<br />

hükümet kurarak, 12 sene Başbakan <strong>ve</strong><br />

ardından da yedi sene Cumhurbaşkanı<br />

olarak hizmet ettiği ömrünün çoğunda <strong>ve</strong> her<br />

gününe şahit olduğum için şeref duyduğum<br />

sonraki 15 yılında da hedefinden ayrılmadan<br />

kendi çizgisinde demokrasi <strong>ve</strong> kalkınma<br />

yolundaki hizmetlerine devam etti.<br />

Büyük Atatürk’ün kurduğu Türkiye<br />

Cumhuriyeti’nin bir çağdaşlık projesi<br />

olduğunun her fırsatta altını çizdi; demokrasiye<br />

<strong>ve</strong> Cumhuriyet’e sadakat istedi. Türkiye’nin<br />

Birlik <strong>ve</strong> beraberliğinin, kardeşliğinin, millet<br />

iradesinin üstünlüğünün, sosyal devletin,<br />

kalkınmışlığın, hürriyetin, adaletin, eşitliğin,<br />

din <strong>ve</strong> vicdan hürriyetinin, laik-demokratik<br />

Cumhuriyet’in savunucusu oldu.<br />

İğneden ipliğe her şeyi satın alan bir<br />

ülkeden, kendine yetecek kadar altyapısı,<br />

inşa gücü, sanayi tesisi <strong>ve</strong> eğitim kurumu<br />

olan bir ülke olmasını sağladığı milletine<br />

hizmet için ömrünü adadı. Hukukun<br />

üstünlüğüne inandı.<br />

Türkiye’nin girişimci gücünün <strong>ve</strong> beyin<br />

sermayesinin önemini yılmadan anlatarak,<br />

“Büyük Türkiye Davası”nda pay sahibi<br />

olmalarına öncülük etti. Türkiye’nin AB’ne<br />

girmesinin önünü açtı. Bir ömür; daha hür,<br />

daha demokrat, daha zengin, daha güçlü <strong>ve</strong><br />

mamur bir Türkiye hedefine koştu.<br />

Bir Anadolu çocuğunun Cumhurbaşkanı<br />

makamına kadar yükseldiği 90 yıllık ömrü ile<br />

Türk Gençliği’ne <strong>ve</strong> elbette haklı olarak en çok<br />

da İTÜ’lülere gurur duyacakları bir örnek oldu.<br />

Çankaya Köşkü’nü, halkla devletin kucaklaştığı<br />

bir mekân haline getirdi <strong>ve</strong> seçildiği gün <strong>ve</strong>rdiği<br />

sözünü tutarak, ülkenin her köşesinin <strong>ve</strong><br />

kişisinin Cumhurbaşkanı oldu.<br />

Ülkeyi karanlıktan, insanları susuzluktan<br />

kurtarmak için <strong>ve</strong>rdiği ömrünün 50 senesini,<br />

bir ömrü daha olsa adayacağı bu hizmetleri<br />

yapabilmesinde, “mensubu olmaktan gurur<br />

duyduğunu” her defasında üzerine basarak<br />

belirttiği İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nden<br />

aldığı mühendislik eğitimi ile bağdaştırdı<br />

<strong>ve</strong> tüm bu dönemlerde de üni<strong>ve</strong>rsitesinin<br />

gelişimine katkıda bulundu. İTÜ’nün,<br />

hizmetine <strong>ve</strong>rdiği 60 bin mühendis <strong>ve</strong> mimarı<br />

ile ülkenin imar <strong>ve</strong> inşasına katkısındaki alın<br />

terini her platformda anlattı. Tüm makam<br />

odalarında İTÜ diplomasını karşı duvarına,<br />

İTÜ damgalı rozetlerini çalışma masasına <strong>ve</strong><br />

yatağının başucuna koydu.<br />

Geçmişini geleceğinin teminatı olarak<br />

gösterdiği İTÜ’ni, cazibe merkezi bir eğitim<br />

kurumu olarak devamı için, İTÜ’lülerin<br />

gelecekteki kadrolarının gayretlerine<br />

aşağıdaki sözleriyle emanet etti:<br />

“İTÜ’lü olmak; Türkiye’nin en köklü<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde eğitim almak; Türkiye’nin<br />

en donanımlı akademisyenleri tarafından<br />

hayata hazırlanmak; gündemi izleyen<br />

değil-gündemi yaratan olmak; çağdaş bilgi<br />

<strong>ve</strong> teknoloji ile donanmak; cesareti <strong>ve</strong> ileri<br />

görüşlülüğü ile değişimin öncüsü bir lider<br />

olmak; yenilikçi, katılımcı, yaratıcı olmak;<br />

durmadan araştırmak, incelemek, öğrenmek,<br />

eleştirmek, paylaşmak; yaşamı, mesleği <strong>ve</strong><br />

üni<strong>ve</strong>rsitesi ile gurur duymaktır. Benim için<br />

bunlara ila<strong>ve</strong>ten, kendine gü<strong>ve</strong>n demektir.”


MİMARLIK<br />

Resim 1: Panteon,<br />

dış görünüş (Tolga<br />

Birkandan).<br />

Algı-Bilinç-Kültür-Bilgi:<br />

Üç Başyapıt<br />

Prof. Dr. Ayla Ödekan<br />

İTÜ Mimarlık Fakültesi<br />

Kültür yereldir, bu nedenle farklılaşır; ancak bilgi evrenseldir.<br />

Panteon, Ayasofya <strong>ve</strong> Sinan’ın Sultan Camileri işlevsel olarak<br />

aynı amaca yöneliktirler. Üçü de içinde bulundukları toplumun<br />

ibadet yapılarıdır. Ancak biri pagan toplumuna, ikincisi Hıristiyan<br />

toplumuna <strong>ve</strong> üçüncüsü Müslüman toplumuna hizmet <strong>ve</strong>rmek için<br />

tasarlanmıştır. Her biri hem dinsel hem de dünyevi güçle yüklüdür<br />

<strong>ve</strong> ait oldukları kültürleri simgeleyecek gücü taşırlar…<br />

Herhangi bir ürünün biçimlenmesi<br />

uzun bir tasarım süreci sonucunda<br />

gerçekleşir <strong>ve</strong> bir tasarımın gerçekleşebilmesi<br />

de onu üreten kişinin donanımıyla<br />

dolaysız ilişkilidir. Kişinin tasarımını eşsiz bir<br />

yaratıya dönüştürebilmesi için her şeyden<br />

önce “bir şeye dikkatini yönelterek o şeyin<br />

bilincine varması” 1 gerek. Algı <strong>ve</strong> bilinci besleyecek<br />

olan toplumun kültürel birikimi <strong>ve</strong><br />

var olduğu zamanın düşünsel <strong>ve</strong> teknik bilgi<br />

birikimidir. Kuşkusuz tüm bunların bileşeni<br />

tasarımın özgün <strong>ve</strong> eşsiz olmasına gidecek<br />

yolu belirler. Mimarlıkta tasarımı oluşturan<br />

bileşenler, tüm diğer tasarım alanlarından<br />

daha çeşitli <strong>ve</strong> dinamiktir. Bu bileşenlerin her<br />

birindeki değişim mimarlık tasarımına yansır.<br />

Kültür yereldir, bu nedenle farklılaşır; ancak<br />

bilgi evrenseldir. Panteon, Ayasofya <strong>ve</strong><br />

Sinan’ın Sultan Camileri işlevsel olarak aynı<br />

itü vakfı dergisi<br />

109


MİMARLIK<br />

Resim 5: Panteon, oculus, iç mekâna süzülen ışık<br />

(Tolga Birkandan) .<br />

Resim 2: Panteon, plan-kesit, Edmund Thomas,<br />

Monumentality and the Roman Empire. Architecture<br />

in the Antonine Age, Oxford Uni<strong>ve</strong>rsity Press, 2007.<br />

Resim 3: Panteon, strüktür malzeme katmanları.<br />

(Martin Thorpe, Roma Mimarlığı Çev. Rıfat Akbulut,<br />

Homer Kitabevi, İstanbul, 2002).<br />

Resim 4: Panteon, iç mekân (Tolga Birkandan)<br />

amaca yöneliktirler. Üçü de içinde bulundukları<br />

toplumun ibadet yapılarıdır. Ancak<br />

biri pagan toplumuna, ikincisi Hıristiyan toplumuna<br />

<strong>ve</strong> üçüncüsü Müslüman toplumuna<br />

hizmet <strong>ve</strong>rmek için tasarlanmıştır. Her biri<br />

hem dinsel hem de dünyevi güçle yüklüdür<br />

<strong>ve</strong> ait oldukları kültürleri simgeleyecek gücü<br />

taşırlar.<br />

Dünyevi güç olarak Panteon Hadrianus’la<br />

Roma’nın, Hagia Sophia Iüstinianus’la<br />

Bizans’ın, Sinan’ın Sultan Camileri Kanuni<br />

<strong>ve</strong> Yavuz Selim’le Osmanlının gücünün simgeleridir.<br />

Yarattıkları motivasyon <strong>ve</strong> üretikleri<br />

110 itü vakfı dergisi<br />

işlev-strüktür-malzeme çözümleriyle bu üç<br />

iddialı yapı aynı zamanda bir diğeri için bilgi<br />

kaynağı olmuş <strong>ve</strong> mimarlığın gelişmesine<br />

katkıda bulunmuşlardır.<br />

Tüm Tanrıların Tapınağı Panteon (126)<br />

Son yapılan araştırmalara göre, bazı çatlaklar<br />

saptanmış olmasına karşın Panteon,<br />

ibadet yapısı olarak, 2. yüzyıldan günümüze<br />

işlevini sürekli koruyabilmiş bir yapıdır. Özellikle<br />

bu boyutlarda bir yapının inşaat tekniği<br />

günümüz mühendislerinin ilgisini çeken bir<br />

konudur. 19. yüzyılda mimarlıkta betonarme<br />

kullanımı hem sağlamlık hem de mekân tasarımı<br />

açısından çığır açmıştır. Oysa, 43,3 m.<br />

Çapında betonarme olmayan kagir kubbesiyle<br />

Panteon’u 19. yüzyıldan önce geçen<br />

olmamıştır. Günümüzde de bu özel yerini<br />

korur.<br />

Panteon’un tarihçesi belirsizlikler taşır.<br />

Birçok konu tartışmaya açıktır. Günümüzdeki<br />

yapı üçüncü yapı olarak kabul edilir. Efsaneye<br />

göre ilk yapı Roma kentinin kurucusu<br />

Romulus’un göğe uçtuğu yerde, bugünkü<br />

ticaret merkezi Campo Marzo’da yapılmıştır.<br />

Romulus’un göğe bir kartal yardımıyla çıktığı<br />

<strong>ve</strong> Tanrılarla buluştuğu da belirtilir. Son araştırmalarda<br />

cephe alınlığında bazı deliklere<br />

rastlanmış <strong>ve</strong> burada bir kartal kabartması<br />

olabileceği yorumu yapılmıştır. İlk yapının<br />

Roma’nın tanrıları Jupiter, Minerva, Saturn,<br />

Mars vb. için yapılan ritüeller <strong>ve</strong> törenlere<br />

ev sahipliği yaptığı anlaşılıyor. Günümüzdeki<br />

Panteon’un cephesinde sütun baştabanında<br />

yer alan yazıta dayanarak bir grup<br />

tarihçi, ilk yapının tasarımını <strong>ve</strong> inşaatını gerçekleştirenin<br />

Marcus Vipsanius Agrippa (İ.Ö.<br />

63-12) olduğunu ileri sürer. Agrippa, Marcus<br />

Antonius <strong>ve</strong> Kleopatra’ya karşı Actium savaşında<br />

(İ.Ö. 31) kazandığı zaferin ardından<br />

imar etkinliklerine girişir. Agrippa Hamamları,<br />

Neptune Bazilikası ile birlikte Panteon’u inşa<br />

ettirir. O dönem yapısı hakkında fazla bilgi<br />

yoktur. T- planlı olduğu düşünülmekte ise de<br />

son yapılan araştırmalar daire planlı bir yapı<br />

olabileceği üzerinde durmaktadır.<br />

Agrippa’nın yaptırdığı yapının 80 yılında<br />

yanmasının ardından ikinci yapı İmparator<br />

Domitianus tarafından yenilenir. O da 110<br />

yılında yanar. Yapı günümüzdeki şeklini Publius<br />

Aelius Hadrianus (118-126) zamanında<br />

alır <strong>ve</strong> tapınak tüm tanrılara adanır (Pan-theos).<br />

(Resim 1) Tanrı heykelleri iç mekânda<br />

duvarda açılmış nişlerin içine yerleştirilmiştir.<br />

Tanrılara kurban edilen hayvanların dumanları<br />

ise kubbenin merkezinde oculus


Resim 6. Ayasofya, dış görünüş (Ödekan Arşivi)<br />

olarak adlandırılan açıklıktan göğe Tanrılar<br />

mekânına karışır. Baş tabanda bulunan küçük<br />

bir yazıtta Panteon’un 202 yılında Septimius<br />

Se<strong>ve</strong>rus (145–211) <strong>ve</strong> oğlu Caracalla<br />

(188-217) tarafından onarıldığı yazılıdır. 312<br />

yılında Roma İmparatorluğu’nda Hıristiyanlığın<br />

kabul edilmesinden sonra kullanılmayan<br />

yapı 609 yılında Bizans İmparatoru Phocas<br />

tarafından Papa IV. Boniface’ye <strong>ve</strong>rilmesiyle<br />

bu kez kiliseye dönüştürülerek Hıristiyan dininin<br />

kullanımına açılan ilk Roma tapınağı olmuş<br />

<strong>ve</strong> Bakire Meryem <strong>ve</strong> Havariler’e (Santa<br />

Maria ad Martyres) adanmıştır. Rönesanstan<br />

sonra da ressam Raphael Sanzio <strong>ve</strong> Annibale<br />

Carracci, heykeltraş Arcangelo Corelli,<br />

mimar Baldassare Perruzi gibi birçok ünlünün<br />

mezarlarını da barındırmaktadır.<br />

Panteon bataklık bir alanda inşa edilmiştir.<br />

Judland arkeoloji Enstitüsü’nün incelemesinden<br />

anlaşıldığı kadarıyla zemin mavimsi<br />

bir nehir kilidir. Bu sorun yaratmıştır; o nedenle<br />

temelin yapım sürecinin sonuna doğru<br />

kuzey-güney eksende çatlamalar oluşmuştur.<br />

Ayrıca tapınağın oturduğu zemin de düz değildir.<br />

Temeli sağlamlaştırmak için Romalı ustalar<br />

bir ikinci kuşak oluşturmuşlardır <strong>ve</strong> temel<br />

bir kaya kadar sert duruma getirilmiştir.<br />

Günümüz Panteon’una ön cephesindeki<br />

üç dizi korent başlıklı granit sütunla oluşturulmuş<br />

portico’dan geçilerek girilir. Eski yapıdan<br />

kalan bu bölümde 3. dizinin en önünde<br />

8, diğer iki dizide 4’er sütun vardır. 3. yüzyıl<br />

yapısından günümüze bazı tahripler olmuştur.<br />

Yapının dışındaki mermer parçaları eksilmiştir.<br />

Sütun başlıklarından bazıları British<br />

Museum’da sergilenmektedir. 17. yüzyılda<br />

VIII. Urban (1623-1644) portico’nun bronz<br />

tavanını söktürmüş <strong>ve</strong> bronzların bir bölümü<br />

Castel Sant’Angelo surunda kullanılmıştır.<br />

Alınlıkta kabartmaların olduğu izlerden anlaşılmaktadır.<br />

Kabartmada bir kartal figürü<br />

belirir.<br />

Portico’dan geçtikten sonra 43,3 m. çapında<br />

bir yarım küreyle sonlanan daire planlı<br />

bir rotundoya geçilir. (Resim 2) 21,65 m.<br />

yükseklikte olan rotundoyla kubbe arasındaki<br />

ilişki çok etkilidir. Kubbe merkezinden 43,3<br />

m. olan iç mekânın yüksekliği kubbe çapına<br />

eşittir. Böylece, iç mekânda bir küre tasarlanmıştır.<br />

4,535 metrik ton ağırlığında kagir kubbenin<br />

yükleri 6,4 m. genişlikteki kasnaktan<br />

8 payeye aktarılır. Kubbenin kalınlığı tabanda<br />

6,4 m. den oculus’ta 1,2 m. iner. Kubbe-<br />

de kullanılan malzemelerle de yükseldikçe<br />

ağırlık azalır. En sonda oculus açıklığı kubbe<br />

yükünü tamamen hafifletmiş olur. (Resim 3)<br />

Payelerin aralarında diagonallerde dikdörtgen<br />

planlı, giriş dışında eksenlerde ise yarım<br />

yuvarlak planlı nişler vardır. (Resim 4)<br />

Girişteki niş kare planlıdır. Nişlerin önlerinde<br />

ikişer sütun bulunur. Kubbeden gelen yükler<br />

ayrıca duvar içinde dizilen kemerlerle aşağıya<br />

doğru dağıtılmıştır. Kubbe 28 kemer <strong>ve</strong> 5<br />

dizi yatay çemberden oluşan kare kasetlerle<br />

bezelidir. Genelde duvar <strong>ve</strong> döşemede daire<br />

<strong>ve</strong> kareler iç tasarımın bezeme düzenini kurgular.<br />

(Resim 5)<br />

Kutsal Bilgelik: AYASOFYA (532-537)<br />

Günümüzdeki yapı Bizans döneminde yapılmış<br />

üçüncü kilisedir. Konstantius tarafından<br />

yapılan ilk Kilise (360), Büyük Kilise (Megale<br />

Ekklesia) diye anılmaktaydı. Birinci Ayasofya<br />

sütunlu bazilika planlı, ahşap çatılıdır. 404 isyanı<br />

sırasında yakılarak tahrip olmuştur.<br />

Kilisenin tahrip olmasının ardından,<br />

İmparator II. Theodosius bugünkü Ayasofya’nın<br />

yerine, ikinci Ayasofya’yı yaptırmıştır<br />

(415). Bu kilise de bazilika planlı, beş nefli<br />

<strong>ve</strong> ahşap çatılı bir yapı idi. Bu yapıda 532’de<br />

itü vakfı dergisi<br />

111


MİMARLIK<br />

Nike ayaklanmasında yakılmıştır.<br />

Üçüncü Ayasofya’nın inşasına ise kısa<br />

bir süre sonra İmprator Justinianus emriyle<br />

yeniden başlanmıştır. (Resim 6) Görkemli<br />

bir kilise yapımı hedeflenen üçüncü Ayasofya’da<br />

kilisenin inşası için Milet’li matematikçi<br />

İsodorus ile Tralles’li fizikçi Anthemius görevlendirilir.<br />

Ordodoks dininin en büyük kilisesi<br />

olan yapı aynı zamanda imparatorların taç<br />

giyme törenlerindede kullanılmıştır.<br />

Yapımına 532’de başlanan üçüncü<br />

Ayasofya 537’de tamamlanmıştır <strong>ve</strong> Kutsal<br />

Bilgelik’e (Hagia Sophia) adanmıştır. İnşaatta<br />

kullanılacak malzemeyi üretmek yerine<br />

imparatorluk topraklarında bulunan yapılardan<br />

yararlanılmıştır. Kısa sürede inşaatın<br />

tamamlanmış olmasının nedeni olarak<br />

hazır malzemelerden yararlanılmış olması<br />

düşünülmektedir. Örneğin, Efes’teki Artemis<br />

Tapınağı, Mısır’daki Güneş Tapınağı,<br />

Lübnan’daki Baalbek Tapınağı. Kaplama<br />

<strong>ve</strong> sütunlarda kullanılan taşlar kırmızı porfir<br />

Mısır, yeşil porfir Yunanistan, beyaz mermer<br />

Marmara Adası, sarı taş Suriye. kara taş İstanbul<br />

kökenlidir.<br />

558 tarihindeki depremde kilisenin ana<br />

kubbesi <strong>ve</strong> doğu bölümü etkilenir. Onarım<br />

çalışması Miletli İsodorus’un yeğeni<br />

genç İsodorus’a <strong>ve</strong>rilir. Bu çalışmalarda<br />

depremin etkisi dikkate alınarak önlemler<br />

alınmıştır. Kubbe eğrisi kubbe tabanından<br />

başladığı için yük dağılımı zayıf olan kubbe<br />

bu kez 6.25 m. yükseltilmiş <strong>ve</strong> hafif malzemelerle<br />

çözümlenmiştir. Ayrıca kubbenin<br />

dışa doğru itme gücünü karşılayacak<br />

kuzey <strong>ve</strong> güney duvarları dikleştirilmiştir;<br />

onarım 562 yılında tamamlanmıştır. Ancak<br />

önemli bir deprem bölgesinde olan Ayasofya,<br />

869 <strong>ve</strong> 989 depremlerinden de etkilenmiş,<br />

İmparator II. Basil Agine <strong>ve</strong> Ani’deki<br />

büyük kiliseleri inşaa eden Ermeni mimar<br />

Trdat’a katedrali onartmıştır. Ayasofya 6 yıl<br />

süren onarım çalışmasından sonra yeniden<br />

994’te açılmıştır.<br />

Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Venedik<br />

Cumhuriyeti’nin Doçu Henricus Dandolo komutasındaki<br />

Haçlılar Konstantinopolis’i ele<br />

geçirip kiliseyi yağmalamışlardır. Bu olayın<br />

ardından Ayasofya Roma Katolik Kilisesi’ne<br />

bağlı bir katedrale dönüşmüştür (1204-<br />

1261). Konstantinopolisi 1261’de Bizans ele<br />

geçirince Ayasofya Ortodoks dinine hizmet<br />

etmeye başlamıştır. Ancak yapı çok harap<br />

durumdadır. Bu nedenle, 1317’de imparator<br />

II. Andronikos Palaiologos imparator olduktan<br />

sonra onarım çalışmalarını başlatmıştır.<br />

Kuzey <strong>ve</strong> doğu kısımlarına 4 adet destek<br />

112 itü vakfı dergisi<br />

Resim 7: Ayasofya, plan ( Heinz Kahler, Hagia<br />

Sophia, Frederick A. Praeger, Publishers, New<br />

York, 1967 )<br />

Resim 8: Ayasofya, iç mekândan görünüş<br />

(Ödekan Arşivi)<br />

duvarı yapılır. 1344 depreminde kubbede<br />

çatlaklar belirir, 1346 depreminde de çeşitli<br />

bölümler çöker. Bu kez mimar Astras <strong>ve</strong><br />

Peralta tarafından onarıma başlanır (1354).<br />

1453 yılında İstanbul Osmanlıların eline geçince<br />

Ayasofya camiye çevrilir. 1935 yılında<br />

müze olana kadar cami olarak kullanılır. Osmanlı<br />

<strong>ve</strong> cumhuriyet dönemlerinde de onarımlara<br />

devam edilmiştir.<br />

Hıristiyan mimarisinde ibadet mekânının<br />

planı olarak bazilikal plan seçilmiştir.<br />

Bazilikal plan şeması orta <strong>ve</strong> yan neflerden<br />

oluşur <strong>ve</strong> bu tür kiliselerde örtü eğik çatıdır.<br />

Ayasofya mimarları bu plan şemasında kub-<br />

beyi merkezde egemen kılmak istemişler <strong>ve</strong><br />

bazilikal şema ile merkezi mekânı birleştirerek<br />

kubbeli bazilika diye tanımlanacak<br />

bir Bizans kilise şemasını oluşturmuşlardır.<br />

(Resim 7) Orta nefin örtüsü kubbe <strong>ve</strong> yarım<br />

kubbe olmuştur. Orta nef ayrıca çeyrek kubbelerle<br />

örtülü exedralarla diagonallerde genişletilmiştir.<br />

Yan neflerde ise çapraz tonozlu<br />

mekân birimleri dizilidir.Kubbe ile örtülü orta<br />

nef imparator <strong>ve</strong> din adamlarına aittir <strong>ve</strong> törenler<br />

burada geçekleştirilir. Yan nefler <strong>ve</strong><br />

galeri izleyicilere ayrılmıştır.<br />

İç mekânda kubbeyle örtülü merkezi<br />

birim kubbe kasnağındaki 24 adet pencereden<br />

gelen ışıkla aydınlanır. (Resim 8) Ayrıca<br />

kuzey <strong>ve</strong> güneyde kubbeyi taşıyan ana<br />

kemer yayının içini örten duvar yüzeyinde<br />

dizilen pencereler de merkezi birimdeki ışık<br />

kaynağına katkıda bulunur.<br />

Toplanma, Bir Araya Gelme/Namaz<br />

Kılma Mekânı: ŞEHZADE CAMİSİ<br />

(1543-48)<br />

Şehzade Mehmed, Kanuni Sultan Süleyman<br />

ile Hürrem Sultan’ın ilk erkek çocuğudur.<br />

Şiirlerinden anlaşılacağı gibi en sevdiği<br />

çocuğudur. (Resim 9) Bir şehzadeye cami<br />

yaptırmak Osmanlı tarihinde görülmemiş bir<br />

durumdur. Osmanlı devlet mantığı içinde bir<br />

şehzadeye bu büyüklükte bir cami yapılmasının<br />

uygun olmadığı vurguluyan D. Kuban<br />

külliyeyi Kanuni’nin kendisi için yapımına<br />

başlatmış olabileceği olasılığını düşünmekte<br />

<strong>ve</strong> yapım sürecinde Şehzade Mehmed’in<br />

ölümü üzerine çok sevdiği oğluna adamış<br />

olabileceğini bir varsayım olarak belirtmektedir.<br />

2 Caminin yapımı için Tezkiretü’l Bünyan<br />

1543 tarihini <strong>ve</strong>rir. Kıble kapısındaki yazıtta<br />

ise yapımına 1544’te başlandığı <strong>ve</strong> 1548’de<br />

bittiği görülür.<br />

Külliyenin içinde avlu <strong>ve</strong> ibadet mekânı<br />

eşit iki kareden oluşur. (Resim 10) Plana<br />

kare <strong>ve</strong> dikdörtgenlerden oluşan kesin bir<br />

geometrik kurgu egemendir <strong>ve</strong> iç mekânın<br />

ana öğesi kubbedir. Kubbe dört ayak tarafından<br />

taşınır. (Resim 11) Ortadaki kare planlı<br />

hacım yarım kubbeler <strong>ve</strong> çeyrek kubbelerle<br />

örtülü dikdörtgen planlı hacimlerle dört yöne<br />

doğru açılmaktadır. Kare alanın köşeleri de<br />

küçük kubbelerle geçilmiştir. Böylece iç<br />

mekân boşluğu dört ayakla kesintiye uğramaktadır.<br />

Tüm ibadet mekânı zemine kadar<br />

inen pencere dizileriyla aydınlanır. İç mekân<br />

dış mekândan kopartılmamıştır. Belli bir düzeye<br />

kadar pencere aralarında kalan duvar<br />

yüzeyi çini panolarla bezelidir. Üst yapıda<br />

kalemişi bezeme kullanılmıştır.


Resim 9: Şehzade Camisi, dış görünüş (Ödekan Arşivi)<br />

Değerlendirme<br />

Konumuzun üç yapısı üç ayrı çağın sıradışı<br />

başyapıtlarıdır. Panteon Antik Çağ’ın, Ayasofya<br />

Ortaçağ’ın, Şehzade Camisi Rönesans<br />

Çağı’na aittir. Genelde, özellikle Ayasofya ile<br />

Sultan Camileri, boyutsal <strong>ve</strong> etki açısından<br />

yarıştırılırlar. Bu tür yargılar, yaratıldıkları zamanın<br />

olanakları <strong>ve</strong> deneylerden elde edilen bilgi<br />

birikimi düşünülmeden yalnızca kişisel etkilenmeler<br />

sonucunda varılan kararlardır. Panteon’un<br />

(126) öncüleri görkemli antik çağ yapıtlarıdır.<br />

Hadrianus imparator olduktan sonra<br />

imparatorluğun hemen hemen tüm eyaletlerini<br />

dolaşmıştır. Bu onun geniş bir anıtsal mimarlık<br />

kültürüne sahip olduğunu gösterir. Çok yönlü<br />

entelektüel bir kişi olduğu söylenir. Özellikle<br />

bir philhellenism tutkunu <strong>ve</strong> mimarlığa özel ilgi<br />

duyan bir imparatormuş <strong>ve</strong> Roma’yı Atina’ya<br />

benzetmek istediği için kentte imar etkinliklerini<br />

başlatmış <strong>ve</strong> Panteon’un tasarımına da katkıda<br />

bulunmuştu. Rönesans mimarı Michelangelo<br />

Panteon için duyduğu hayranlığı “insan<br />

yapımı olamaz, melekler tarafından yapılmış<br />

olmalı” cümlesiyle tanımlamıştır.<br />

Hadrianus’un adını ölümsüzleştiren <strong>ve</strong> zamanında<br />

<strong>ve</strong> sonraki yıllarda ününü korumuş<br />

bu anıt, kuşkusuz 6. Yüzyılda Roma’dan sonra<br />

Anlam <strong>ve</strong> biçim ilişkisi başarıyla kurulmuştu<br />

ama o günkü tasarımcılar depremle ilgili<br />

bilimsel <strong>ve</strong>rilerden yoksundular. Toplum depremin<br />

oluş nedenini yaygın olarak “İnsanların<br />

günahlarından dolayı Tanrı’nın ilahi adaleti ile<br />

insanları cezalandırması” olarak algılıyordu 3 .<br />

Şehzade Camisi, Sinan’ın anıtsal nitelikte<br />

mekân araştırması deneylerinden ilkidir.<br />

Kuşkusuz hem anlamsal hem de strüktürel<br />

olarak anıtsal yapı örneği karşısında durmaktadır.<br />

Ayrıca da, Ayasofya cami olarak kullanılmaya<br />

başlandığı için, içinde de yaşayarak<br />

mekânın anlamsal etkisini sürekli algılamıştır.<br />

Yapının görkemini yalnızca duyumsamamış,<br />

ayrıca ayrıntılarda dolanıp tasarımının ussal<br />

çözümlemesini kavramıştır. Uyarlama yetisi16.yüzyıl<br />

tasarımcısı olarak güçlü <strong>ve</strong> zayıf<br />

noktalarını analiz ederek değerlendirdiği<br />

Şehzade Camisi’ni izleyen yapılarında ürettiği<br />

çözümlerde de izlenmektedir. İlk Beyazıd<br />

Camisi’nde (1506) denenen Ayasofya’nın<br />

kubbe-yarım kubbe ilişkisinin uyarlamasını<br />

Süleymaniye Camisi’nde denemiştir. En<br />

son denemesi Selimiye’de 8 ayağa oturan<br />

tek kubbeyle örtülü hacımdır. İç mekânın<br />

bütünlüğünü bozan desteklerden arınmış,<br />

duvarlara alınmış 8 destekli kubbe strüktütüm<br />

Akdeniz İmparatorluğunu elde eden Bizans<br />

İmparatoru Justinianus’un hayalinde de<br />

erişilmesi gereken bir örnek olarak varlığını koruyordu.<br />

Her ne kadar imparatorlukta çok tanrılı<br />

inanç terk edilerek tek tanrılı din kabul edilmişse<br />

de, o da Roma geleneklerini sürdüren<br />

bir liderdi. Ataları Doğu Roma İmparatorlarıydı.<br />

Tanrının yeryüzünde <strong>ve</strong>kili niteliğini 6. yüzyılda<br />

da korumaktaydı. O nedenle, zamanının iki<br />

büyük bilim insanına bu görevi <strong>ve</strong>rdi. Tralles'li<br />

fizikçi Anthemius <strong>ve</strong> Milet'li matematikçi İsidorus<br />

6. yüzyılın strüktür <strong>ve</strong> teknik bilgilerini zorlayarak,<br />

hıristiyan dininin uzunlamasına ibadet<br />

mekânına, tıpkı Panteon’da olduğu gibi,<br />

Tanrısal mekânı simgeleyen kubbeyle örtülü<br />

hacmı yerleştirerek ikinci Akdeniz İmparatorluğunun<br />

anıtsal yapısını gerçekleştirdiler. İbadet<br />

mekânında İmparator halkıyla birlikte aynı<br />

kilisede bulunuyor <strong>ve</strong> dinsel törene katlıyordu,<br />

ama bazilikal planlı kilisenin orta nefi imparator<br />

<strong>ve</strong> mahiyetine ayrılmıştı <strong>ve</strong> orta nefte ilahi<br />

güçle dünyevi güç bütünleşiyordu. Bu anlamlı<br />

mekâna katılan mermer <strong>ve</strong> mozaik bezeme de<br />

bütünleşmeye katkıda bulunuyordu. Kubbenin<br />

merkezinde Pantokrator İsa mozaiği, daha<br />

aşağılarda havarilerle ilgili mozaikler bu soyut<br />

mekânda yerlerini almışlardı.<br />

itü vakfı dergisi<br />

113


MİMARLIK<br />

Resim 11: Şehzade Camisi, iç mekân (Ödekan Arşivi)<br />

Resim 10: Şehzade Camisi Plan- Kesit ( M. Sözen<br />

v.d., Türk Mimarisinin Gelişimi <strong>ve</strong> Mimar Sinan,<br />

Türkiye İş Bankası Kültür Yayını, İstanbul, 1975)<br />

rüyle Selimiye, Ayasofya’dan çok, Panteon’la<br />

karşılaştırılacak bir başyapıttır.<br />

Kanuni Sultan Süleyman’ın onu Şehzade<br />

Camisi’nin yapımı için görevlendirdiğinde<br />

Üçüncü Akdeniz İmparatorluğunun Sultanı<br />

için, tıpkı İkinci Akdeniz İmparatorluğunun<br />

önderi Justinianus'da olduğu gibi, bir başyapıt<br />

üretmesi gerektiğinin farkındaydı <strong>ve</strong><br />

doğal olarak onun da hesaplaşacağı örnek<br />

Ayasofya olacaktı. İlk anıtsal yapı denemesinde<br />

bunu başarıyla denemiş <strong>ve</strong> Şehzade<br />

Camisi’ni izleyen Süleymaniye <strong>ve</strong> Selimiye’de<br />

deneylerini doruk noktasına taşımıştır.<br />

Ayasofya’nın Şehzade Camisi’nde en<br />

önemli etkisi mekân çözümlemesinde görülür.<br />

Hıristiyan ibadet biçiminde gereken alt<br />

yapıda uzunlamasına mekâna üst yapıdaki<br />

merkezi mekânın oturtulması Ayasofya yapımında<br />

<strong>ve</strong> onarımlarında çalışan mimarlar<br />

için önemli bir sorundu. Anthemius <strong>ve</strong> İsodorus’un<br />

yaptığı kubbe tabanı dolaysız ana<br />

kemerlere oturmaktaydı <strong>ve</strong> bu nedenle kuzey-güney<br />

ekseni üzerinde itme gücünü karşılayacak<br />

destekleme zayıf kalıyordu. Kubbe<br />

her yönden aynı derecede destek görmesi<br />

gereken bir örtü öğesidir. Bu nedenle, genç<br />

İsodorus kubbe biçiminde değişiklik yapıp<br />

kubbeyi 6.5 m. yükselterek itme gücünü düşeye<br />

almaya çalışmıştı. Sonraki depremlerde<br />

de zarar gören yapıya bu kez payandalar<br />

eklemek gerekti.<br />

Sinan’ın anıtsal nitelikte bir cami inşa<br />

ederken ilk düşünmesi gereken konu çok<br />

sayıda insanın saflar halinde kıble duvarına<br />

paralel dizilerek namaz kılabileceği bir<br />

114 itü vakfı dergisi<br />

mekânın tasarımıdır. Anadolu Türk mimarlığında<br />

11. Yüzyıldan itibaren kubbe, örtü<br />

öğesi olarak giderek önem kazanmış <strong>ve</strong> Osmanlıda<br />

da mekânın ana öğesi olarak gelişme<br />

göstermiştir. Üç Şerefeli, Fatih <strong>ve</strong> Beyazıd<br />

Camileri Şehzade Camisi’nden önceki<br />

denemelerdir. Sinan Şehzade Camisi’nde<br />

özgün bir denemeyi gerçekleştirmiştir. Dört<br />

yönde yarım kubbelerle destekleyerek kubbenin<br />

eğrisel örtüsünü dış duvarlara kadar<br />

taşımıştır. İç mekânda yalnızca ana kubbeyi<br />

destekleyen dört ayak kalmıştır. Böylece<br />

içerde etkili bir iç mekân birliği yaratılmıştır.<br />

Pencere dizileri sayıca çoğalır <strong>ve</strong> zemine<br />

kadar iner. Aydınlık iç mekân dış mekâna<br />

açılır. Çini <strong>ve</strong> kalemişi duvar yüzeylerini anlamlandırır.<br />

Kubbe merkezineceli sülüs hat<br />

kullanılarak "Besmele” ile başlayarak “Fatiha<br />

Suresi” yazılmıştır. Mekânda mistisizm<br />

kaybolmuştur ama kutsallık egemendir.<br />

Sinan Ayasofya’da kubbe <strong>ve</strong> yarım kubbe<br />

ilişkisini yorumladığı gibi geçiş öğeleri,<br />

galeriler, uçan payandalar <strong>ve</strong> kuleler gibi<br />

öğeleri de değerlendirmesini bilmiş onları<br />

cami tasarımına uyarlamaya çalışmıştır. 4 İç<br />

mekândaki bu geometrik kurgu dış yapının<br />

dengeli plastik yapısına da yansır. Dışarda<br />

revaklarla hafifletilmiş, ancak sağlam bir<br />

kütle görünümü kazanır.<br />

Şehzade Camisi’nde mekân düzenlemesi<br />

<strong>ve</strong> plastik değerler konusunda getirdiği<br />

yeni yaklaşımlar dışında Süleymaniye<br />

Camisi’nde “boşluk rezonatörü“ <strong>ve</strong> keten<br />

kaplama kullanarak akustik düzeninde de<br />

önemli bir denemeye imzasını atmıştır.<br />

1889 yıllık Panteon, 1478 yıllık Ayasofya<br />

<strong>ve</strong> 467 yıllık Şehzade Camisi Roma <strong>ve</strong> İstanbul’da<br />

Akdeniz imparatorluklarının herbirinin<br />

simge yapıları bu üç başyapıt bir diğeri için<br />

hem motivasyon kaynağı hem de bilgi kaynağı<br />

olarak varlıklarını korumaktadırlar. Panteon,<br />

San Pietro <strong>ve</strong> Paris Panteon gibi Avrupa<br />

mimarisini gelişmesini sürekli etkilemiştir.<br />

Ayasofya Bizans mimarlığında tek örnek<br />

olarak kalmıştır. Bunun temel nedeni kültürel<br />

farklılaşmadır. Justinianus dönemi Bizans’ın<br />

Altın Çağı diye anılır. Bu durum hıristiyan<br />

kültürü içinde Roma sivil iktidar güçünün<br />

ağırlıklı olduğu bir dönemdir. 6. Yüzyılı izleyen<br />

yüzyıllarda Bizans İmparatorluğunda<br />

toplumda ağırlık Hıristiyan kültürünün egemenliğine<br />

doğru kaymıştır. Sivil iktidar gücünün<br />

yerini kilise almıştır. Bu nedenle, tasarım<br />

anlayışı farklılaşmış <strong>ve</strong> kilise mimarlığında<br />

İsa simgesi taşıyan yunan haçı planlı şema<br />

kullanılır olmuştur. Yapılan kiliseler de küçük<br />

boyutlu yapılardır. Ayasofya’nın yinelenmesine<br />

gerek kalmamıştır. Sinan’ın Sultan Camileri’nin<br />

Osmanlı mimarlığı gelişme çizgisi<br />

içinde özellikle tek kubbeyle örtülü mekân<br />

çözümlemesine katkısı olmuştur. Batılılaşma<br />

dönemi yapısı Nuruosmaniye’de de bunu<br />

görmek olasıdır. Ne yazık ki Sultan Camileri,<br />

günümüz cami tasarımında kaynak değil,<br />

taşıdığı değerler kavranmadan “kopya”lanacak<br />

örnekler olarak durmaktadır.<br />

Kaynaklar<br />

1) tdk.gov.tr<br />

2) D.Kuban, Osmanlı Mimarisi,Yem Yayın, 2007,<br />

270-73<br />

3) M. Bakır, “Doğa Olayı mı, Tanrı’nın Gazabı mı:<br />

Bizanslılar Depremi Nasıl Algıladılar?” Eğitim, İTÜ<br />

Vakfı Yayını, 68, 2015, 58-60<br />

4) M. Ahunbay-Z.Ahunbay, “Structural Influence<br />

of Hagia Sophia on Ottoman Architecture,”Hagia<br />

Sophia from the Age of Justinian to the Present,<br />

Cambridge Uni<strong>ve</strong>rsity Press, Cambridge, 1992,<br />

179-194.


DEPREM<br />

Prof. Dr. Naci Görür<br />

Bilim Akademisi Üyesi<br />

İTÜ Genel Jeoloji Grubunca<br />

koordine edilen <strong>ve</strong> yürütülen<br />

çalışmaların sonucunda<br />

şu önemli işler yapılmış <strong>ve</strong><br />

sonuçlara ulaşılmıştır: Marmara<br />

Denizi’nin tabanında İstanbul<br />

dahil tüm Marmara Bölgesini<br />

tehdit eden aktif bir fay<br />

sistemi vardır. Bu çalışmalar<br />

sırasında bu sistem ayrıntılı<br />

bir biçimde tanımlanmış <strong>ve</strong><br />

haritalanmıştır…<br />

1999 Yalova <strong>ve</strong> Düzce Depremlerinden 16 Yıl Sonra<br />

Beklenen<br />

Marmara Depremi<br />

Bugüne Kadar Yapılan Deprem<br />

Araştırmaları<br />

1999 depremlerinden hemen sonra<br />

Sismik-1, Çubuklu, Le Suroit,<br />

Odin Finder, Urania, Le Nadir, Marion<br />

Dufrasne <strong>ve</strong> L’Atalante gibi yerli <strong>ve</strong><br />

yabancı gemilerle Marmara Denizi’nde<br />

deprem araştırmaları yapıldı. Bu araştırmalar<br />

ağırlıklı olarak İTÜ Maden Fakültesi<br />

Genel Jeoloji grubu tarafından<br />

yabancı partnerleriyle birlikte yürütüldü.<br />

2003 senesine kadar TÜBİTAK’ın da bu<br />

çalışmaların koordine edilmesine büyük<br />

katkıları oldu. Çok maliyetli olan araştırmalar<br />

tamamen yurtdışı kaynaklarla finanse<br />

edildi. Maalesef, Türk hükümetleri<br />

herhangi bir katkıda bulunmadı. Görev<br />

tanımı içerisinde deprem araştırmaları<br />

olan kurumlar da bu çalışmalardan uzak<br />

durdu. Bu uzak duruş, maalesef, İTÜ’nün<br />

son iki yönetimince de sergilendi. Dünyanın<br />

en ileri deprem araştırmalarının yapıldığı<br />

bu proje ne İTÜ Rektörlüğünce ne<br />

de Deprem Araştırma Enstitüsü’nce sahiplenildi.<br />

Beklenen Marmara depremiyle<br />

ilgili uluslararası standartlarda bilimsel<br />

<strong>ve</strong>riler bu çalışmalarla üretilirken, birçok<br />

kişi <strong>ve</strong> kurum bu <strong>ve</strong>rilerden yararlanmadan,<br />

araştırmaya dayalı olmayan <strong>ve</strong> kendinden<br />

menkul görüş <strong>ve</strong> bilgilerle işi idare<br />

ettiler. Maalesef, aynı tutum bugün de<br />

devam etmektedir.<br />

Deprem Araştırmalarının Sonuçları<br />

İTÜ Genel Jeoloji Grubunca koordine edilen<br />

<strong>ve</strong> yürütülen çalışmaların sonucunda<br />

şu önemli işler yapılmış <strong>ve</strong> sonuçlara ulaşılmıştır:<br />

Marmara Denizi’nin tabanında<br />

İstanbul dahil tüm Marmara Bölgesini<br />

tehdit eden aktif bir fay sistemi vardır. Bu<br />

çalışmalar sırasında bu sistem ayrıntılı bir<br />

biçimde tanımlanmış <strong>ve</strong> haritalanmıştır<br />

(Şekil 1).<br />

Fay sisteminin bazı kesimlerinde gaz<br />

(metan) <strong>ve</strong> tatlı su çıkışlarının olduğu<br />

gözlenmiş <strong>ve</strong> sistem içerisinde gazhidrit<br />

(donmuş Metan) oluşumuna da rastlanmıştır.<br />

Deniz tabanında faylar boyunca<br />

gaz <strong>ve</strong> su çıkışlarının sürekli olarak izlenmesi<br />

önemlidir. Bu akışkanlar depremin<br />

ilk başlayacağı arz kabuğu içerisindeki<br />

derinliklerden fay düzlemlerini kullanarak<br />

deniz tabanına ulaşmaktadırlar. Bu<br />

nedenle deprem başladığında kabuk içerisinde<br />

olması muhtemel fiziksel <strong>ve</strong> kimyasal<br />

değişimlerden etkilenirler. Diğer bir<br />

deyişle, bu akışkanların deprem öncesi<br />

<strong>ve</strong> sonrası fiziksel <strong>ve</strong> kimyasal özelliklerinde<br />

belirgin değişimler olabilir. Eğer<br />

bu özellikler deprem öncesinde sürekli<br />

itü vakfı dergisi<br />

115


DEPREM<br />

olarak takip edilirse süreç içerisinde görülebilecek<br />

ani değişimler gelmekte olan<br />

depremin ayak sesleri diye algılanabilir.<br />

Sürekli takip ancak deniz tabanında kurulacak<br />

olan “denizaltı gözlem istasyonları”<br />

vasıtasıyla yapılabilir. Bu istasyonlar akışkanların<br />

çeşitli fiziksel <strong>ve</strong> kimyasal özelliklerini<br />

deniz tabanında ölçebilen <strong>ve</strong> karaya<br />

ileten sensörlerden ibarettir (Şekil 2).<br />

İTÜ Genel Jeoloji ekibi, yabancı ortaklarıyla<br />

birlikte bu konuda da ayrıntılı<br />

çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmalar Avrupa<br />

Birliği’nin ESONET (European Observatory<br />

Network) <strong>ve</strong> EMSO (European<br />

Multidisciplinary Seafloorand Water Column<br />

Observatory) projeleri kapsamında<br />

yapılmıştır. Çalışmalar sonunda deniz altı<br />

gözlem istasyonlarının kaç tane <strong>ve</strong> nasıl<br />

olacağı <strong>ve</strong> nerelere konulması gerektiği<br />

saptanmıştır. Ama ne yazık ki, diğer<br />

araştırmalarda olduğu gibi, bu konuda da<br />

yetkililerden herhangi bir destek alınamamıştır.<br />

DPT <strong>ve</strong> TÜBİTAK’a <strong>ve</strong>rilmiş olan<br />

projeler reddedilmiştir. Yetkililerin <strong>ve</strong> afetle<br />

ilgili kurumların bu duyarsız davranışlarının<br />

nedeni ne olursa olsun şu gerçeği<br />

hiç unutmamalıdırlar: Marmara Bölgesi<br />

denizden kaynaklanacak olan bir deprem<br />

tehdidi altındadır <strong>ve</strong> bilimsel araştırmalar<br />

bu tehlikenin er <strong>ve</strong>ya geç kapıyı çalacağını<br />

göstermektedir.<br />

Depreme Hazırlık <strong>ve</strong> Rant Odaklı<br />

Kentsel Dönüşüm<br />

Bu bilimsel gerçeğe rağmen kentlerimiz<br />

depreme karşı yeterince hazırlıklı değildir.<br />

Esasen son Artvin, Hopa olaylarının da<br />

açık bir şekilde gösterdiği gibi, heyelan,<br />

kuraklık, vb. iklim değişiminden kaynaklanan<br />

doğal afetlere karşı da hazırlıklı oldukları<br />

pek söylenemez. Bunun pek çok<br />

nedeni var. Bu nedenleri özellikle İstanbul<br />

için sıralarsak yoğun göçü, nüfus artışını,<br />

plansız şehirleşmeyi, politik yaptırım eksikliğini<br />

<strong>ve</strong> yerel yönetim sorunlarını (yetki<br />

<strong>ve</strong> kaynak yetersizliği, uzman teknik eleman<br />

azlığı, afetlerle ilgili bilgi, bilinç <strong>ve</strong><br />

deneyim noksanlığı, gerekli ekip <strong>ve</strong> ekipman<br />

azlığı, vb.) söyleyebiliriz.<br />

1999 depremlerinden sonra İstanbul’da<br />

<strong>ve</strong> deprem kuşağındaki birçok<br />

kentimizde bir takım önlemler alındı <strong>ve</strong><br />

bazı hazırlıklar yapıldı. Alınan önlemler<br />

ağırlıklı olarak inşaat işleriyle ilgili oldu.<br />

Yapı denetimi, zemin etüdü daha ciddiye<br />

alındı <strong>ve</strong> bunlar için çeşitli kontrol mekanizmaları<br />

geliştirildi. Özellikle İstanbul’da<br />

116 itü vakfı dergisi<br />

Şekil 1: Marmara Denizi’nin dibindeki fay sistemi<br />

Boğaz üzerindeki köprüler ile çeşitli viyadük<br />

<strong>ve</strong> tünellerde güçlendirme yapıldı,<br />

resmi binalar elden geçirildi. Ancak,<br />

bütün bunlara rağmen deprem beklenen<br />

bir kentte olması gereken boyutta <strong>ve</strong><br />

ciddiyette hazırlık yapılmadı. Depreme<br />

hazırlık sadece yapı stokuna indirgendi<br />

<strong>ve</strong> bu iş bir müteahhitlik projesi şeklinde<br />

algılandı. Hal böyle olunca da depreme<br />

hazırlığın adı “kentsel dönüşüm”<br />

oldu. Bu anlayış rantı gündeme getirdi<br />

<strong>ve</strong> hazırlıklar (<strong>ve</strong>ya kentsel dönüşüm!)<br />

doğal olarak rantın yüksek olduğu alanlara<br />

kaydı. Başka bir deyişle, hazırlık için<br />

deprem riski yüksek olan yerlere girmek<br />

yerine getirisi yüksek olan yerlere girildi.<br />

Bunun başlıca sebebi de dönüşümün<br />

maddi kaynağının belediyelerce imar<br />

teşviklerine bağlanmış olmasıdır. Bundan<br />

da anlaşılacağı gibi, doğru yerde<br />

doğru bir deprem hazırlığı yapılamadı.<br />

Halbuki kentsel dönüşüm semtlerin karşı<br />

karşıya olduğu tehlike <strong>ve</strong> risk sıralamasına<br />

göre yapılsaydı durum elbette ki çok<br />

daha farklı olurdu.<br />

Deprem Odaklı Gerçek Kentsel<br />

Dönüşüm<br />

Kent ölçeğinde doğru bir depreme hazırlık<br />

için en başta yapılması gereken üç<br />

şey vardır: Tehlike analizi, risk analizi <strong>ve</strong><br />

risk azaltma çalışmaları… Tehlike analizi;<br />

deprem etütlerini, tehlike <strong>ve</strong>ri tabanlarının<br />

hazırlanmasını, mikro-bölgeleme çalışmalarını<br />

<strong>ve</strong> ayrıntılı zemin etütlerini içerir.<br />

Risk analizi; risklerin belirlenmesi, duyurulması,<br />

mekânsal dağılımlarının tespit<br />

edilmesi, önlem önceliklerinin belirlenmesi<br />

<strong>ve</strong> senaryo çalışmalarını kapsar. Risk<br />

Şekil 2: Deniz altı istasyonuna konulacak<br />

sensör sistemi.<br />

azaltma çalışmaları ise; gerekli politika <strong>ve</strong><br />

stratejilerin belirlenmesini, risk azaltma<br />

stratejik planlarının hazırlanmasını, doğru<br />

arazi kullanımını, afete duyarlı yerleşim<br />

planlaması yapılmasını, yapısal <strong>ve</strong> yapısal<br />

olmayan önlemlerin alınmasını, etkin yapı<br />

denetimini, yapı stoğunun <strong>ve</strong> altyapının<br />

güçlendirilmesini, kentsel sakınım <strong>ve</strong> dönüşüm<br />

planlamasını <strong>ve</strong> risklerin transferi<br />

<strong>ve</strong> paylaşımını kapsar.<br />

Bu işlemler yapıldıktan sonra ancak<br />

gü<strong>ve</strong>nli bir deprem odaklı kentsel dönüşüm<br />

yapılabilir. Yoksa bugün yapıldığı<br />

gibi bir kenti depreme hazırlamak sadece<br />

yapı stokunun depreme gü<strong>ve</strong>nli bir hale<br />

dönüştürülmesiyle olmaz. Kentin insan,<br />

altyapı, çevre <strong>ve</strong> yönetim anlayışının da<br />

afetle baş edebilir hale getirilmesi gerekir.<br />

Bu da ancak kentte yaşayan herkesin yönetimle<br />

bütünleşip bir seferberlik havasıyla<br />

iş <strong>ve</strong> güç birliği yapmasıyla olur.


TEKNOKENT DOSYASI<br />

İTÜ ARI Teknokent’teki<br />

8 Firma Daha Amerika<br />

Kapısını ITU GATE İle Açtı<br />

İTÜ ARI Teknokent’in girişimcileri yurtdışına<br />

taşıyarak uluslararası birer markaya<br />

dönüşmeleri adına desteklediği ITU<br />

GATE Programı’nın 2. döneminde seçilen<br />

8 firma daha Chicago <strong>ve</strong> San Francisco’ya<br />

giderek uluslararası yatırımcılarla tanıştı.<br />

13 Temmuz’da toplam 16 firma arasından<br />

seçilen 8 yazılım firması, Ağustos’un<br />

ilk haftasıyla birlikte ITU ARI Teknokent’in<br />

ofisinin bulunduğu Chicago 1871’in yanı<br />

sıra San Francisco’da Rocket Space kuluçka<br />

merkezine gitti. Burada<br />

uluslararası yatırımcılar, girişimciler<br />

<strong>ve</strong> akademisyenlerle<br />

tanışan firmalar, kendilerini<br />

tanıtma <strong>ve</strong> yeni işbirlikleri<br />

kurma fırsatı buldu.<br />

ITU GATE süreci<br />

ITU GATE sürecine seçilen<br />

firmalara öncelikle, ABD pazarına giriş<br />

stratejileri, pazar araştırması, ürünün rekabetçi<br />

avantajlarını konumlandırma, hikayeleştirme,<br />

fiyat <strong>ve</strong> gelir modeli gibi pek çok<br />

konuyu kapsayan 2 aylık bir eğitim sunuluyor.<br />

Bu hızlı <strong>ve</strong> kapsamlı eğitimle birlikte<br />

firmalar özellikle pazarlama alanındaki<br />

yeteneklerini geliştiriyor. Eğitim sonunda<br />

aralarında yatırımcıların da bulunduğu bir<br />

jüriye sunumlarını gerçekleştiren firmalar<br />

arasından seçim yapılıyor.<br />

Seçimin ardından başarılı bulunan firmalar<br />

1 ay ABD kampına alınıyor. ABD<br />

serü<strong>ve</strong>ni boyunca firmalara iş geliştirme<br />

faaliyetlerinde danışmanlık hizmeti sunuluyor.<br />

Girişimciler Amerika’da Chicago <strong>ve</strong><br />

San Francisco’da kuluçka merkezlerine<br />

giderek burada uluslararası yatırımcılarla,<br />

akademisyenlerle <strong>ve</strong> girişimcilerle tanışma<br />

imkanı yakalıyor. ITU GATE girişimci firmalara<br />

sunduklarıyla “hızlandırma programı”<br />

kavramını tam anlamıyla karşılıyor.<br />

Halihazırda bir iş planı doğrultusunda<br />

faaliyetlerini yürüten firmaların katıldığı<br />

ITU GATE’in 3.dönemine başvurular ise 7<br />

Ağustos’a kadar http://itugate.com/tr adresi<br />

üzerinden yapıldı.<br />

ITU GATE’in 2. Döneminde Amerika’ya<br />

gitmeye hak kazanan 9 firma:<br />

AppAnalytics: Mobil uygulamalarda<br />

kullanıcı davranışını ölçümlemek <strong>ve</strong> kullanıcı<br />

deneyimini iyileştirmek için analitik servisini<br />

sunuyor.<br />

Bilgera: Hızlı tüketim ürünleri alanında<br />

mobil saha satış otomasyon platformları ile<br />

firmaların saha operasyonlarında daha <strong>ve</strong>rimli<br />

çalışmalarına olanak tanıyor.<br />

Boni: Görme engellilere yönelik navigasyon<br />

gibi fiziksel mekan <strong>ve</strong> nesnelerle<br />

etkileşim kurabilen mobil uygulamalar üretiyor.<br />

Evam: Büyük <strong>ve</strong>ri <strong>ve</strong> hızlı<br />

<strong>ve</strong>riyi analiz ederek işletmelerde<br />

kullanıcıların anlayabileceği<br />

hale getiriyor. Böylelikle müşteri<br />

davranışlarının gerçek zamanlı<br />

takibine olanak tanıyarak firmaların<br />

ileriye dönük stratejilerini<br />

oluşturmasına olanak tanıyor.<br />

Gullseye: Limanların daha<br />

iyi yönetilmesini sağlayarak <strong>ve</strong>rimliliği<br />

artıran yazılım geliştiriyor.<br />

i2i Systems: GSM operatörlerinin yanlış<br />

faturalandırma <strong>ve</strong> ücretlendirme sorunlarını<br />

ortadan kaldıran yazılımlar üzerinde<br />

çalışıyor.<br />

Segmentify: E-ticaret <strong>ve</strong> içerik sağlayıcı<br />

firmaların ziyaretçilere özel kampanyalar<br />

<strong>ve</strong> ürünler sunmasına yardımcı olan yazılımlar<br />

üretiyor.<br />

Sestek: Ses biyometrisi, sesli yönlendirme,<br />

ses sentezi <strong>ve</strong> konuşma analizi gibi<br />

ses odaklı işlemleri gerçekleştiren teknolojiler<br />

üretiyor.<br />

itü vakfı dergisi<br />

117


TEKNOKENT DOSYASI<br />

İTÜ ARI Teknokent <strong>ve</strong> İTÜNOVA<br />

TTO, TÜBİTAK MARTEK ile İşbirliği<br />

Protokolü İmzalandı<br />

Türkiye’de Girişimcilik Ekosisteminin önde<br />

gelen aktörlerinden TÜBİTAK MARTEK,<br />

İTÜNOVA TTO <strong>ve</strong> İTÜ ARI Teknokent işbirliğine<br />

gitme kararı aldı.<br />

Her üç kurumun da marka bilinirliklerinin<br />

<strong>ve</strong> mevcut faaliyet kabiliyetlerinin<br />

arttırılması amacı ile 26 Ağustos 2015 tarihinde<br />

üç kurum kendi aralarında işbirliği<br />

protokolü imzaladılar. Ülkemizin köklü <strong>ve</strong><br />

alanlarında ciddi çalışmaları bulunan TÜ-<br />

BİTAK MARTEK, İTÜNOVA TTO <strong>ve</strong> İTÜ ARI<br />

Teknokent arasındaki protokolün, kurumların<br />

vizyon paylaşımına olanak sağlaması<br />

hedefleniyor.<br />

İmzalanan protokol ile DemoDay (Girişimci<br />

- yatırımcı buluşmaları) etkinliklerinde<br />

üç kurumun da bünye <strong>ve</strong> ağlarında<br />

bulunan yatırımcılar ile anlaşmalı kurumları<br />

desteklemesi amaçlanıyor.<br />

İTÜNOVA TTO <strong>ve</strong> İTÜ ARI Teknokent<br />

yöneticileri, mevcut firmalarının ihtiyaçları<br />

doğrultusunda muafiyetlerle beraber seri<br />

üretim yapılabilmesi için; Türkiye’deki Teknoparklar<br />

içinde tek olan TÜBİTAK MAR-<br />

TEK TEKSEB (Teknoloji Serbest Bölgesi)<br />

hakkında bilgilendirildi.<br />

Ayrıca protokol imza töreninde, TÜBİ-<br />

TAK Marmara Teknokent Genel Müdür Dr.<br />

Orhan ÇÖMLEK, İTÜNOVA TTO Genel Müdürü<br />

Dr. Ercan ÇİTİL <strong>ve</strong> İTÜ ARI Teknokent<br />

Genel Müdür Yardımcısı Gökçe TABAK<br />

kendi kurumları hakkında bilgi <strong>ve</strong>rerek,<br />

ekiplerinin işbirliğini derinleştirebilmeleri<br />

adına çalışılmasını talep ettiler.<br />

İmzalanan protokol kapsamında, Horizon<br />

2020 konusunda ortak proje yazılması<br />

da hedefleniyor.<br />

İTÜ GATE Programıyla ABD’ye giden Boni,<br />

bu pazarda ilk satışını gerçekleştirdi<br />

İTÜ ARI Teknokent’in girişimcileri<br />

yurtdışına taşıyarak uluslararası<br />

birer markaya dönüşmeleri adına<br />

desteklediği ITU GATE programıyla<br />

ABD’ye giden 8 firma, projeleriyle<br />

ABD’li yatırımcıların dikkatini çekti.<br />

Bu firmalar arasında yer alan Boni,<br />

ABD pazarındaki ilk satışını da bu<br />

seyahat sırasında gerçekleştirdi.<br />

ITU GATE kapsamında öncelikle<br />

Chicago 1871 kuluçka merkezine<br />

giden ITU GATE firmalarından<br />

Boni, görme engellilerin iç mekanlarda<br />

rahatça yönlerini bulmalarını<br />

sağlayan Loud Steps ürününün<br />

satışını da 1871’e gerçekleştirmiş<br />

oldu.<br />

Bu satış ile Boni, 1871’e hem<br />

Beacon altyapısı kuracak hem de<br />

Loud Steps’i geliştirme platformu<br />

ile birlikte içerde yer alacak beacon<br />

ağına entegre edecek.<br />

2011 yılında kurulan <strong>ve</strong> Ar-Ge<br />

çalışmalarını İTÜ Elektronik Haberleşme<br />

Bölümünde gerçekleştiren<br />

Boni, fiziksel mekan <strong>ve</strong> nesnelerle<br />

etkileşim kurabilen mobil uygulamalar<br />

üzerine odaklanıyor. Bu alanda,<br />

AVM, havaalanı, hastane ya da<br />

kamu binaları gibi, halka açık yapılar<br />

için farklı hizmetler geliştiriyor.<br />

ABD gezisine katılan diğer İTÜ<br />

GATE firmalarıyla birlikte Chicago’nun<br />

ardından San Francisco<br />

RocketSpace kuluçka merkezine<br />

giden Boni’nin hedefinde, ürününü<br />

daha fazla kurum <strong>ve</strong> yatırımcıya<br />

tanıtmak, satışın yanısıra, ABD yolculuğunda<br />

kalıcı bir iş ağı kurmak<br />

yer alıyor.<br />

118 itü vakfı dergisi


İTÜ ARI Teknokent Firması<br />

Bilgera, ABD’de Social Enjoyment<br />

ile iş ortağı oldu<br />

İTÜ ARI Teknokent’in girişimcileri yurtdışına<br />

taşıyarak uluslararası birer markaya<br />

dönüşmeleri adına desteklediği İTÜ GATE<br />

programıyla ABD’ye giden 8 firma Amerikalı<br />

yatırımcıların gözdesi oldu. İTÜ GATE<br />

programı kapsamında Ağustos başında<br />

ABD’ye giden <strong>ve</strong> ayağının tozuyla ilk satışını<br />

gerçekleştiren Boni’nin ardından, Bilgera<br />

da önemli bir anlaşmaya imza attı. Bilgera,<br />

gluten ya da sülfid gibi zararlı maddelerden<br />

arındırılmış dünyanın en sağlıklı alkol üreticisi<br />

Social Enjoyments’ın iş ortağı oldu.<br />

Özellikle hızlı tüketim ürünleri alanında<br />

sunduğu otomasyon platformu ile en<br />

etkin satış sürecinin sağlanmasına olanak<br />

tanıyan Bilgera, bu işbirliği sonucu Social<br />

Enjoyments'ı ABD’deki ilk müşterisi olarak<br />

da portföyüne ekledi.<br />

Bilgera, sunduğu Repzone Platformu<br />

ile satış <strong>ve</strong> dağıtım organizasyonunun<br />

mobil platformlardan izlenmesine olanak<br />

tanıyor. Bu sayede saha operasyonlarına<br />

anında müdahale edilebiliyor. Bu da<br />

bütçe takibinden, raporlamaya firmanın<br />

satış sürecini en düşük maliyet <strong>ve</strong> en<br />

yüksek <strong>ve</strong>rim ile gerçekleştirmesine olanak<br />

tanıyor.<br />

İTÜ GATE programı kapsamında Amerika’ya<br />

giden firmalar, 20 Ağustos’ta İTÜ<br />

ARI Teknokent’in kendi ofisinin de olduğu<br />

Chicago 1871’de, 28 Ağustos’ta ise San<br />

Francisco RocketSpace kuluçka merkezinde<br />

Demo Day’e katıldılar. Bu etkinliklerde<br />

daha fazla yatırımcı ile buluşarak<br />

uluslararası bir firma olmanın kapısını araladılar.<br />

Bilgera hakkında daha fazla bilgi<br />

için: http://www.bilgera.com.tr/<br />

Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Zir<strong>ve</strong>si'nde<br />

İkincilik İTÜ ARI Teknokent'in!<br />

İTÜ ARI Teknokent<br />

Bitirme Tasarım Projesi<br />

Ödülleri 2016<br />

İTÜ ARI Teknokent, 2015 - 2016 öğretim<br />

yılından başlamak üzere, her bir öğretim<br />

yılı için lisans mezuniyet aşamasındaki<br />

son sınıf İTÜ öğrencilerine yönelik yepyeni<br />

bir yarışma başlatıyor. Bu yarışmanın<br />

amacı, öğrencilerin bölümlerinden<br />

mezun olurken gerçekleştirmekte oldukları<br />

mezuniyet projelerindeki yenilikçilik<br />

<strong>ve</strong> girişimciliklerini vurgulamak, bu projelerini<br />

hayata geçirmek yolunda onları<br />

desteklemek <strong>ve</strong> mezun olurken ödüllendirmelerini<br />

sağlamaktır.<br />

İTÜ ARI Teknokent, 2014 yılı Performans<br />

Endeks Sonuçları'nda Teknokent olarak<br />

“Teknoloji Geliştirme Bölgeleri” sıralamasında<br />

bu yıl bir sıra daha yükselerek<br />

ikinci oldu. İTÜ ARI Teknokent, Teknoloji<br />

ekosistemimize katkı sağlamaya, gelişip,<br />

geliştirmeye <strong>ve</strong> ülkemizle beraber yükselmeye<br />

devam edecek.<br />

Ödüller:<br />

Yarışmanın birincisi 20.000 TL<br />

Yarışmanın ikincisi 10.000 TL<br />

Yarışmanın üçüncüsü 5.000 TL nakit ödül<br />

kazanacaktır.<br />

itü vakfı dergisi<br />

119


İTÜ'DEN HABERLER<br />

İTÜ Ailesi’nin ürettiği, güneş<br />

enerjisiyle çalışan ilk aile<br />

arabası görücüye çıktı…<br />

İTÜ Güneş Arabası Ekibi’nin tasarlayıp ürettiği,<br />

Türkiye’nin güneş enerjisi ile çalışan ilk aile arabası<br />

“Aruna”nın sponsorları, İTÜ’de bir araya geldi.<br />

ğunda, İTÜ’nün vizyoner akademik kadrosunun<br />

liderliğinde, İTÜ öğrencilerinin<br />

elinden çıkan, Türkiye’nin güneş enerjisiyle<br />

çalışan ilk aile arabası Aruna ile<br />

karşınızda olmaktan mutluyum. Bugün,<br />

“Aruna”ya <strong>ve</strong>rdiği desteklerden dolayı<br />

sponsorlarınıza teşekkür etmek üzere<br />

biraraya geldik. Üni<strong>ve</strong>rsitemiz içinde de<br />

“Yeşil Kampüs” anlayışı ile çalışmalarımızı<br />

sürdürüyoruz. İnsana <strong>ve</strong> doğaya<br />

saygı duyan bu anlayışı bilimsel altyapımız,<br />

teknolojik olanaklarımız <strong>ve</strong> güçlü<br />

İTÜ'nün akademik kadrosu liderliğinde,<br />

İTÜ Güneş Arabası Ekibi'nin tasarlayıp<br />

ürettiği Türkiye'nin güneş enerjisiyle<br />

çalışan ilk aile arabasıı "Aruna"nın sponsorları<br />

İTÜ'de bir araya geldi.<br />

Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca ev sahipliğinde<br />

gerçekleşen da<strong>ve</strong>te; İstanbul<br />

Vali Yardımcısı Engin Durmaz, ana sponsorlardan<br />

Galatasaray Spor Kulübü Başkanı<br />

Dursun Özbek, Galatasaray Genel<br />

Sekreteri Fatih İşbecer <strong>ve</strong> diğer sponsor<br />

temsilcileri katıldı.<br />

Da<strong>ve</strong>te katılan İstanbul Vali Yardımcısı<br />

Engin Durmaz’a <strong>ve</strong> sponsorlara teşekkür<br />

eden Rektör Karaca, “Çoğu İTÜ mezunu<br />

olan saygın iş adamlarının sponsorluakademik<br />

kadromuz ile sürdürüyoruz <strong>ve</strong><br />

ilk’leri gerçekleştirmeye devam ediyoruz.<br />

Yeşil enerji üzerine çalışan başka takımlarımız<br />

<strong>ve</strong> projelerimiz de var. Bu projelerle<br />

de sponsorlarımızın desteği ile yeni<br />

başarılar kazanacağımıza inanıyorum”<br />

dedi. Da<strong>ve</strong>te katılmaktan büyük mutluluk<br />

duyduğunu dile getiren Galatasaray<br />

Spor Kulübü Başkanı Dursun Özbek, “Bir<br />

İTÜ’lü olmanın gururunu yaşıyorum. Bizler<br />

elimizden geldiğince genç arkadaşlarımıza<br />

destek olacağız” dedi.<br />

120 itü vakfı dergisi


Savunma Sanayii<br />

Araştırmacıları İTÜ'de Yetişiyor<br />

Galatasaray Spor Kulübü Başkanı İTÜ mezunu<br />

Dursun Özbek, İTÜ Güneş Arabası Ekip Kaptanı<br />

Burak Oklar'ı tebrik etti.<br />

“En çok kupaya sahip güneş arabası<br />

ekibiyiz”<br />

İTÜ Güneş Arabası Ekibini temsilen konuşan<br />

Burak Oklar da “İTÜ demek bilim demek,<br />

teknoloji demek, teknik imkân <strong>ve</strong> 242<br />

yıllık birikim demek. Geleceğin alternatif<br />

enerjisi ile çalışan araçlar üretmek, yerli<br />

otomobil üretimine destek <strong>ve</strong>rmek <strong>ve</strong> alternatif<br />

enerjinin günlük hayatta uygulanabilir<br />

olduğunu göstermek amacıyla bundan 11<br />

yıl önce ilk arabamızı ürettik. En çok kupaya<br />

sahip güneş arabası ekibi olarak ilk<br />

hedefimiz, önümüzdeki günlerde çıkacağımız<br />

Türkiye turunu başarıyla tamamlamak”<br />

dedi. Konuşmaların ardından, Aruna ilk kez<br />

da<strong>ve</strong>tlilerin huzuruna çıktı.<br />

“Aruna”, kilometrede 1 kuruşluk enerji<br />

harcıyor… Ortalama 70 kilometre hızla,<br />

5 liraya, 500 kilometre yol gidecek…<br />

Üni<strong>ve</strong>rsite öğrencilerinden oluşan <strong>ve</strong> 11 yılda<br />

yaptığı 7 arabayla 19 kupa kazanan İTÜ<br />

Güneş Arabası Ekibi, Türkiye'nin güneş<br />

enerjisi ile çalışan, ilk 4 kişilik aile arabasını<br />

üretmenin gururunu yaşıyor. Aruna, yerli<br />

otomobil üretimine destek <strong>ve</strong>rmek <strong>ve</strong> alternatif<br />

enerjinin günlük hayatta uygulanabilir<br />

olduğunu göstermek amacıyla tasarlandı.<br />

İTÜ’nün çeşitli fakültelerinde okuyan 25 kişilik<br />

ekip, üni<strong>ve</strong>rsitenin imkânlarını kullanarak<br />

ürettiği ilk aile arabası ile önce, Türkiye<br />

turuna çıkacak ardından da Ekim ayında<br />

gerçekleşecek “World Solar Challenge”<br />

yarışmasına katılmak üzere Avustralya’ya<br />

gidecek.<br />

242 yıllık birikimi ile İTÜ, Savunma<br />

Sanayii’nde de öncü rol üstleniyor.<br />

Üni<strong>ve</strong>rsite-sanayi işbirliğinin güzel<br />

bir örneği olan SAYP kapsamında 300 bin<br />

araştırmacı yetiştirilmesi planlanıyor.<br />

İTÜ – Savunma Sanayi Müsteşarlığı<br />

(SSM) – Roket Sanayii <strong>ve</strong> Ticaret AŞ<br />

(ROKETSAN) <strong>ve</strong> FNSS Savunma Sistemleri<br />

AŞ (FNSS) arasında Savunma Sanayii<br />

İçin Araştırmacı Yetiştirme Programı<br />

(SAYP) kapsamında işbirliği protokolü<br />

imzalandı.<br />

21 Ağustos 2015 Cuma günü saat<br />

08.30’da İTÜ Rektörlüğü Senato Toplantı<br />

Odası’nda imzalanan protokol törenine<br />

Savunma Sanayii Müsteşarı Prof. Dr. İsmail<br />

Demir, İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca,<br />

ROKETSAN Genel Müdür Yardımcısı<br />

Dr. Sartuk Karasoy, FNSS Savunma Sistemleri<br />

Genel Müdürü Kadir Nail Kurt çok<br />

sayıda akademisyen <strong>ve</strong> yönetici katıldı.<br />

"Aynı zamanda bir İTÜ’lü olarak<br />

burada olmaktan da mutluluk<br />

duyuyorum”<br />

Törende konuşan Savunma Sanayii Müsteşarı<br />

Prof. Dr. İsmail Demir, “Savunma<br />

sanayisi ülkenin bilim, teknoloji <strong>ve</strong> sanayisinden<br />

bağımsız düşünülemez. Hedeflerimize<br />

ulaşmak için teknoloji tabanının<br />

oluşturulması <strong>ve</strong> teknolojik ilerlemenin<br />

sağlanması için bilim adamları <strong>ve</strong> araştırmacılara<br />

olan ihtiyacımız çok fazla. Üni<strong>ve</strong>rsite-sanayi<br />

işbirliğinin güzel bir örneği<br />

olan SAYP kapsamında 300 bin araştırmacı<br />

yetiştirilmesini planlıyoruz. Bu bağ-<br />

lamda daha önce başka üni<strong>ve</strong>rsitelerle<br />

yaptığımız bu işbirliğine İTÜ ile işbirliğimizi<br />

de ekliyoruz. Aynı zamanda bir İTÜ’lü<br />

olarak burada olmaktan da mutluluk duyuyorum”<br />

dedi.<br />

“Her zaman mezunlarımızın Ankara’ya<br />

gitmesinden yakınırdık. Şimdi ise<br />

Ankara bizimleproje yürütmek <strong>ve</strong> iş birliği<br />

içine girmek için İstanbul’a geldi.”<br />

Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, “242<br />

yıldır aralıksız eğitim yapan, ülkenin modernleşmesi<br />

açısından markalaşmış bir<br />

yapıya sahip olan İTÜ için, bu tür projeler<br />

her zaman önemli bir yere sahip”dedi.<br />

Üni<strong>ve</strong>rsite, sanayi işbirliğinin önemini vurgulayan<br />

Karaca, “Her zaman mezunlarımızın<br />

Ankara’ya gitmesinden yakınırdık.<br />

Şimdi ise Ankara bizimle proje yürütmek<br />

<strong>ve</strong> iş birliği içine girmek için İstanbul’a geldi.<br />

Bu bize gurur <strong>ve</strong>rdi” diye konuştu.<br />

Konuşmaların <strong>ve</strong> törene katılan firmaların<br />

sunumlarının ardından işbirliği<br />

protokolünün imzaları atıldı. İTÜ Rektörlüğü’nde<br />

gerçekleşen törenin ardından, İTÜ<br />

ARI Teknokent binasında da İTÜ - Türk<br />

Havacılık <strong>ve</strong> Uzay Sanayii A.Ş. (TAI) <strong>ve</strong><br />

SSM arasında “Döner Kanat Teknolojileri<br />

Merkezi (DKTM)” kapsamında onayı <strong>ve</strong>rilen<br />

projelerin imza töreni gerçekleştirildi.<br />

Savunma Sanayii alanında faaliyet<br />

gösteren ROKETSAN <strong>ve</strong> FNSS şirketlerinde<br />

çalışan <strong>ve</strong> aynı zamanda İTÜ’de lisansüstü<br />

eğitim gören/görecek öğrencilere<br />

yönelik araştırma projeleri gerçekleştirilmesi<br />

planlanan SAYP’ın amaçları arasında<br />

şunlar yer alıyor:<br />

• Savunma sektörünün öncelikleri<br />

doğrultusunda, Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın<br />

yönlendirmesiyle, Savunma<br />

Sanayii şirketleri ile üni<strong>ve</strong>rsite arasındaki<br />

bilgi transferinin daha sistematik hale getirilmesi,<br />

• Savunma Sanayii şirketlerinde çalışanlar<br />

tarafından İTÜ’de yapılan lisansüstü<br />

tezlerin, şirketlerin Ar-Ge ihtiyaçlarına<br />

yönelik şekilde yapılandırılması <strong>ve</strong><br />

savunma sektörünün öncelikli alanlarına<br />

yönlendirilmesi,<br />

• Lisansüstü eğitim alacak öğrencilerin,<br />

Savunma Sanayii şirketleri tarafından<br />

sağlanan olanaklara, savunma alanında<br />

nitelikli Ar-Ge elemanı yetiştirilmesi.<br />

itü vakfı dergisi<br />

121


İTÜ'DEN HABERLER<br />

İTÜ'den İstihdama Yönelik<br />

Yeni Bir Araştırma Raporu<br />

yönelik araştırma, eğitim <strong>ve</strong> uygulama<br />

çalışmaları yapıyoruz. Merkezimizde yürütülen<br />

faaliyetlerle, bölümlerde uygulanan<br />

programları, araştırmaları toplumsal<br />

cinsiyet bakış açısıyla tamamlamak <strong>ve</strong><br />

zenginleştirmek amacıyla destek sağlamayı<br />

hedefliyoruz” diye konuştu.<br />

İTÜ Bilim, Mühendislik <strong>ve</strong> Teknolojide<br />

Kadın Araştırmaları <strong>ve</strong> Uygulamaları<br />

Merkezi (İTÜ BTM-KAUM) <strong>ve</strong> Levy<br />

Ekonomi Enstitüsü tarafından hazırlanan<br />

“Sosyal Bakım Hizmetlerine Kamu<br />

Yatırımının İstihdam, Toplumsal Cinsiyet<br />

Eşitliği <strong>ve</strong> Yoksulluğa Etkileri: Türkiye<br />

Örneği” adlı araştırma raporu 18<br />

Eylül 2015 Cuma günü gerçekleştirilen<br />

tanıtım toplantısında sunuldu.<br />

İTÜ Maçka Kampüsü Sosyal Tesisleri’nde<br />

gerçekleşen tanıtım toplantısı<br />

İTÜ Kadın Araştırmaları Merkezi<br />

<strong>ve</strong> Levy Ekonomi Enstitüsü işbirliği,<br />

ILO Türkiye Ofisi, UNDP Türkiye Ofisi,<br />

UNDP Avrupa <strong>ve</strong> Orta Asya Bölge<br />

Ofisi, UN Women Avrupa <strong>ve</strong> Orta<br />

Asya Bölge Ofisi <strong>ve</strong> Aydın Doğan<br />

Vakfı desteği ile gerçekleştirildi.<br />

İTÜ BTM-KAUM Müdürü Prof. Dr.<br />

Fatma Arslan, Aydın Doğan Vakfı Yürütme<br />

Kurulu Başkanı Candan Fetvacı, ILO<br />

Türkiye Ofisi Direktör Vekili, Program <strong>ve</strong><br />

İdari İşler Sorumlusu Özge Berber Ağtaş,<br />

UNDP Avrupa <strong>ve</strong> BDT İstanbul Bölge<br />

Ofisi Direktörü Rastislav Vrbensky,<br />

UN Women Avrupa <strong>ve</strong> Orta Asya Direktörü<br />

<strong>ve</strong> Türkiye Temsilcisi IngibjorgGisladottir’in<br />

de aralarında bulunduğu çok<br />

sayıda da<strong>ve</strong>tli katıldı.<br />

Kız öğrenci <strong>ve</strong> kadın akademisyen<br />

varlığının üni<strong>ve</strong>rsitemizde giderek arttığını<br />

belirten Prof. Dr. Fatma Arslan<br />

“Gerek merkezimizde gerekse üni<strong>ve</strong>rsitemizde<br />

toplumsal cinsiyet eşitliğinin<br />

geliştirilmesi <strong>ve</strong> kadınların güçlenmesine<br />

Çocuk Bakım Hizmetlerine Kamu<br />

Yatırımı 719.000 Yeni İstihdam<br />

Kazandıracak<br />

Toplantıda sunumu gerçekleştirilen<br />

“Sosyal Bakım Hizmetlerine Kamu Yatırımının<br />

İstihdam, Toplumsal Cinsiyet<br />

Eşitliği <strong>ve</strong> Yoksulluğa Etkileri: Türkiye<br />

Örneği” isimli raporda, kadın istihdamını<br />

arttırmak için kadınları zorunlu<br />

e<strong>ve</strong> bağlayan çocuk bakım hizmetlerinde<br />

Türkiye'nin OECD seviyesine çıkarılması<br />

öneriliyor.<br />

Raporda Türkiye’nin erken çocukluk<br />

bakım <strong>ve</strong> okul öncesi eğitim kurumlarına<br />

kayıt oranlarında OECD ortalamasına<br />

ulaşmak için gündüz bakım<br />

merkezleri <strong>ve</strong> anaokullarına yapılacak<br />

ek 20,7 milyar TL’lik bir kaynak tahsisinin<br />

sağlayacağı yeni istihdam fırsatlarının<br />

yanında toplumsal cinsiyet<br />

eşitliği, gelir <strong>ve</strong> yoksulluk etkileri de<br />

değerlendiriliyor. Bu bağlamda yapılacak<br />

yatırımların, 719 bin yeni istihdam<br />

yaratabileceği belirtiliyor. Araştırma<br />

kapsamında yapılan tahminlere göre<br />

bu büyüklükte yapılacak bir yatırımın,<br />

inşaat sektörüne yapılacak eşit orandaki<br />

bir yatırımdan 2,5 kat daha fazla<br />

istihdam saylayabileceği öngörülüyor.<br />

Ayrıca erken çocukluk bakımı <strong>ve</strong> okul<br />

öncesi eğitime yapılacak ek harcamalarla<br />

bu sektörde <strong>ve</strong> dolaylı yollardan<br />

diğer sektörlerde yaratılan işlerde kadınların<br />

payı %73, inşaat sektöründe<br />

ise sadece %6 olarak tahmin ediliyor.<br />

122 itü vakfı dergisi


Ulusal Jeodezi <strong>ve</strong> Jeofizik Birliği<br />

Toplantısı İTÜ’de Yapıldı<br />

Türkiye Ulusal Jeodezi <strong>ve</strong> Jeofizik Birliği<br />

(TUJJB) 2015 Yılı İkinci Olağan Konsey<br />

Toplantısı, 18 Eylül 2015 tarihinde İTÜ’nün<br />

ev sahipliğinde gerçekleştirildi.<br />

İTÜ Rektörlüğü Senato Odası’nda düzenlenen<br />

toplantıya, Rektör Prof. Dr. Mehmet<br />

Karaca, Harita Genel Komutanı <strong>ve</strong> TUJJB<br />

Temsilci Kurum Başkanı Tümgeneral Burhanettin<br />

Aktı ile akademisyenlerden <strong>ve</strong> askeri<br />

yetkililerden oluşan birlik temsilcileri katıldı.<br />

Toplantı öncesi Tümgeneral Burhanettin<br />

Aktı, Rektörümüz Prof.Dr. Mehmet Karacayı<br />

makamında ziyaret etti. Tümgeneral Aktı,<br />

Ayazağa <strong>ve</strong> Gümüşsuyu Yerleşkelerinin<br />

uydu görüntülerinden oluşan haritalar ile<br />

Elazığ ilimize ait jeoloji kabartma haritasını<br />

rektörümüze takdim etti. Rektörümüz Mehmet<br />

Karaca’da Aktı’ya kendisinin de yayın<br />

kurulunda olduğu “İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

<strong>ve</strong> Mühendislik Tarihimiz” isimli kitabı<br />

hediye etti. Ziyaretin ardından toplantıya<br />

geçildi. Toplantıda, TUJJB 2015 Yılı bütçe<br />

görüşmelerinin yanı sıra TUJJB komisyon<br />

başkanlıkları tarafından komisyonların 2015<br />

yılı faaliyetleri hakkında bilgiler sunuldu.<br />

Uluslararası Jeodezi <strong>ve</strong> Jeofizik Birliği<br />

(IUGG)’nin 26’ncı genel toplantısına katılım<br />

<strong>ve</strong> Türkiye’nin “IUGG 2023 Yılı Toplantısı”<br />

na ev sahipliği hakkında görüşmeler gerçekleştirildi.<br />

Akademisyenlerin konsey üyelerine<br />

yaptığı proje sunumlarının ardından emeklilik<br />

nedeniyle görev süresi dolan üni<strong>ve</strong>rsite<br />

temsilcisi konsey üyelerine anı şiltlerinin sunulması<br />

ile toplantı sona erdi.<br />

Tokyo Tarım <strong>ve</strong> Teknoloji Üni<strong>ve</strong>rsitesi Heyeti İTÜ'de<br />

Tokyo Tarım <strong>ve</strong> Teknoloji Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

(TUAT) Rektör Yardımcısı Prof. Kazuhiro<br />

Chiba <strong>ve</strong> beraberindeki heyet, İTÜ’lülerle<br />

buluştu.<br />

Önümüzdeki dönemlerde gerçekleştirilebilecek<br />

potansiyel işbirlikleri hakkında<br />

görüş alış<strong>ve</strong>rişinde bulunmak üzere İTÜ<br />

GİNOVA’yı ziyaret eden, TUAT İnovasyon<br />

Geliştirme Merkezi Direktörü Prof. Chiba,<br />

yeni akademik yılın ilk seminerinde konuşmacı<br />

olarak yer aldı. İTÜ GİNOVA Müdürü<br />

Prof. Dr. Şebnem Burnaz, Müdür Yardımcısı<br />

Dr. Zeynep Erden Bayazıt <strong>ve</strong> Yönetim Kurulu<br />

Üyesi Doç. Dr. Nihan Yıldırım’ın da hazır<br />

bulunduğu seminerin öncesinde Prof. Burnaz,<br />

kısa bir açılış konuşması yaptı.<br />

Ardından Prof. Chiba, Japon Tarzı İnovasyon<br />

başlıklı seminerde inovasyona<br />

dayalı araştırmanın gerekliliğine, Japon<br />

akademik <strong>ve</strong> iş dünyasının inovasyon<br />

yaklaşımlarına <strong>ve</strong> Türkiye ile Japonya arasındaki<br />

potansiyel işbirliklerinin önemine<br />

değindi. İTÜ Arı Teknokent’i ziyaret eden<br />

TUAT heyeti, Teknokent bünyesindeki yeni<br />

girşimler hakkında bilgi aldı.<br />

Son olarak Rektör Prof. Dr. Mehmet<br />

Karaca, Japon heyetini makamında ağırladı.<br />

Görüşmede geleceğe yönelik daha<br />

kapsamlı bir işbirliği hakkında çalışmalara<br />

başlandığı kaydedildi.<br />

itü vakfı dergisi<br />

123


İTÜ'DEN HABERLER<br />

THY-İTÜ <strong>ve</strong> Boeing’in işbirliği ile sürdürülen<br />

“Hava Taşımacılığı Yönetimi Yüksek Lisans<br />

Programı” ilk mezunlarını <strong>ve</strong>rdi<br />

124 itü vakfı dergisi<br />

ten önemli bir pay yakalamayı hedefledik<br />

<strong>ve</strong> bu amaca uygun stratejiler geliştirdik.<br />

Bugün İstanbul küresel bir uçuş merkezi<br />

olma konusunda önemli bir mesafe<br />

kaydetmektedir. Türk Hava Yolları, tıpkı<br />

saygıdeğer program ortaklarımız Boeing<br />

<strong>ve</strong> İTÜ gibi küresel bir markadır. Havacılık<br />

endüstrisinin yükselen yıldızıyız.<br />

Başarılarımıza yenilerini eklemeye devam<br />

edebilmek için katılan <strong>ve</strong> başarıyla<br />

İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca<br />

Boeing [NYSE: BA], Türk Hava Yolları <strong>ve</strong><br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi (İTÜ), 39 Türk<br />

Hava Yolları yöneticisinin <strong>ve</strong> yönetici adayının<br />

“Hava Taşımacılığı Yönetimi Yüksek<br />

Lisans Programı”’ndan mezuniyetini kutladı.<br />

Program 2013 yılında Boeing, İTÜ<br />

<strong>ve</strong> Türk Hava Yolları ortaklığında, ülkenin<br />

hızla büyüyen havacılık sektörüne başarıyla<br />

yön <strong>ve</strong>rmelerini <strong>ve</strong> küresel havacılık<br />

endüstrisinde etkili bir role sahip olmalarını<br />

sağlamak üzere, Türk Hava Yolları’nın<br />

gelecek vadeden yöneticilerine <strong>ve</strong> yönetici<br />

adaylarına liderlik <strong>ve</strong> yönetim becerileri<br />

kazandırmak amacıyla başlatıldı.<br />

Törende konuşan Türk Hava Yolları<br />

Genel Müdür Yardımcısı (Yatırım <strong>ve</strong> Teknoloji)<br />

Dr. Ahmet BOLAT , “Dünyadaki<br />

tüm diğer havayolu şirketlerinden daha<br />

fazla ülkeye uçan <strong>ve</strong> daha fazla uluslararası<br />

sefer gerçekleştiren Türk Hava Yolları,<br />

kıtalar arası köprüler kurmanın yanı<br />

sıra kültürel, ticari <strong>ve</strong> ekonomik ilişkiler<br />

geliştirilmesine büyük katkı sağlamaktan<br />

<strong>ve</strong> böylelikle de uluslararası entegrasyonun<br />

daha da ileri götürülmesine destek<br />

olmaktan gurur duyuyor. Türk Hava Yolları<br />

olarak Türkiye üzerinden geçen trafiktamamlayan<br />

yöneticilerimizin <strong>ve</strong> yönetici<br />

adaylarımızın yönetim becerilerinin <strong>ve</strong>rimliliğini<br />

artıran bu programın, biz uzun<br />

vadeli hedeflerimizi gerçekleştirmeye<br />

devam ederken, Türkiye’nin gelecekteki<br />

havacılık sektörü liderlerinin mesleki<br />

becerilerine önemli bir katkı yapacağına<br />

inanıyorum. Bir parçası olmaktan gurur<br />

duyduğum İTÜ’nün bir mezunu olarak,<br />

İTÜ’den yüksek lisans derecesi almaya<br />

hak kazanan genç meslektaşlarımı kutluyor<br />

<strong>ve</strong> küresel havacılık sektörünün geleceğini<br />

şekillendirmede önemli bir role<br />

sahip olacaklarına yürekten inanıyorum”<br />

dedi.<br />

Boeing Ticari Uçaklar Avrupa Bölgesi<br />

Satış Başkan Yardımcısı Todd Nelp,<br />

“Havayolu Taşımacılığı Yönetimi Yüksek<br />

Lisans Programının ilk mezunlarını görmekten<br />

çok büyük gurur duyuyor <strong>ve</strong> tüm<br />

mezunların gelecekte havayolu şirketlerindeki<br />

kariyerlerinde başarılı olmalarını<br />

diliyoruz. Türkiye’nin havacılık endüstrisi<br />

büyümeye devam ederken, Türk Hava<br />

Yolları <strong>ve</strong> İTÜ ile birlikte yürüttüğümüz bunun<br />

gibi programlar, sektörün gelecekteki<br />

başarılarına <strong>ve</strong> gelecekteki yöneticilerine


yapılan önemli yatırımlardır. Biz de Boeing<br />

olarak Türkiye’nin geleceğine yapılan<br />

bu yatırımda bir payımızın olmasından<br />

gurur duyuyoruz.” değerlendirmesinde<br />

bulundu.<br />

İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca<br />

da konuyla ilgili olarak, “İTÜ Uçak <strong>ve</strong><br />

Uzay Bilimleri Fakültesi, Türkiye’nin havacılık<br />

<strong>ve</strong> uzay ile ilgili en eski <strong>ve</strong> en büyük<br />

akademik kuruluşudur. İki yıl önce İTÜ,<br />

Türk Hava Yolları <strong>ve</strong> Boeing Türk havacılığı<br />

için çok önemli bir programda bir<br />

araya geldi. Akademik Program çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />

öğrencilerin, 2 yıl boyunca ülkenin<br />

hızla gelişen hava taşımacılığını yönetmek<br />

üzere gerekli becerilerle donatıldığını<br />

aktaran Karaca, ”İTÜ’de sunulan bilimsel<br />

altyapı, teknoloji <strong>ve</strong> beraber çalıştığı<br />

dünya çapındaki üni<strong>ve</strong>rsitelerden gelen<br />

konunun uzmanı 18 akademisyenin katkılarıyla<br />

program yürütüldü. İTÜ 'Yerden<br />

göğe kadar bilim, teknoloji, mühendislik'<br />

anlayışı ile eğitim <strong>ve</strong>rmeye <strong>ve</strong> Ülkemizdeki<br />

ilk’leri gerçekleştirmeye devam edecektir.<br />

Bilim <strong>ve</strong> teknoloji konusunda her<br />

zaman bir adım önde olan İTÜ Uçak <strong>ve</strong><br />

Uzay Bilimleri Fakültesi’nin şimdiki hedefi<br />

tüm altyapı çalışmasını tamamladığımız<br />

“Havacılık Enstitüsünü” İTÜ’ye kazandırmaktır.<br />

Henry Ford’un demiş olduğu gibi,<br />

‘Bir araya gelmek bir başlangıç, birlikte<br />

kalmak bir ilerleme, birlikte çalışmak bir<br />

başarıdır.’ Buradan hareketle, bu başarıda<br />

katkısı bulunan tüm tarafları kutluyor<br />

<strong>ve</strong> bilhassa programa olan bağlılıklarından<br />

dolayı 39 İTÜ mezununu tebrik ediyorum<br />

”diyerek sözlerini noktaladı.<br />

Hava Taşımacılığı Yönetimi Yüksek<br />

Lisans Programı:<br />

Bölgede bir ilk olan yüksek lisans programı<br />

içinde, ABD’deki Massachusetts Institute<br />

of Technology, İngiltere’deki Cranfield<br />

Uni<strong>ve</strong>rsity <strong>ve</strong> Kanada’daki Uni<strong>ve</strong>rsity<br />

THY Genel Müdür Yardımcısı Dr. Ahmet Bolat<br />

of British Columbia’dan akademisyenleri<br />

bulunduruyor. Bunun yanı sıra, akademik<br />

ortaklarla birlikte çalışan Boeing Ticari<br />

Uçaklar Network <strong>ve</strong> Filo planlama grubu<br />

ile Ekonomik Analiz grubu uzmanları,<br />

program katılımcıları için bazı derslere<br />

başkanlık edip, eğitim <strong>ve</strong>riyor. Akademik<br />

program boyunca katılımcılar; havayolu<br />

yönetiminin temelleri, havacılık ekonomisi,<br />

havacılık hukuku <strong>ve</strong> mevzuata uygunluk<br />

yönetimi konularında eğitim alırken<br />

aynı zamanda havalimanı planlaması <strong>ve</strong><br />

yönetimi ile hava taşımacılığı sözleşmeleri<br />

gibi konularda modüler seçme imkânına<br />

sahip oldu. Programdaki derslerin<br />

her biri gerçek hayatta havayolu şirketi<br />

yöneticilerinin karşı karşıya kalabileceği<br />

sorunların çözümünü içeren örnek olay<br />

incelemeleri ile desteklendi. Adayların<br />

mezuniyet projeleri ise, Türk Hava Yol-<br />

Boeing Ticari Uçaklar Uluslararası İş Geliştirme<br />

Genel Müdürü Jay Campbell<br />

ları ile ilgili bir sorunun analizi <strong>ve</strong> çözüm<br />

önermeleri üzerinden oluştu.<br />

Türk Hava Yolları Hakkında:<br />

1933 Yılında 5 uçaktan oluşan mütevazı<br />

bir filo ile kurulan Star İttifakı üyesi Türk<br />

Hava Yolları, bugün 290 (yolcu <strong>ve</strong> kargo)<br />

uçaklık filosu ile 229 uluslararası, 48<br />

yurtiçi olmak üzere dünyada 277 noktaya<br />

uçan, 4 yıldızlı havayolu şirketi. 2015<br />

yılı Skytrax değerlendirmesine göre Türk<br />

Hava Yolları, art arda olmak üzere 5. kez<br />

“Avrupa’nın En İyi Havayolu Şirketi”, 7.<br />

kez “Güney Avrupa’nın En İyi Havayolu<br />

Şirketi” seçildi. 2010 yılında dünyanın<br />

“En İyi Ekonomi İkram Servisi”, 2013 yılında<br />

ise “En İyi Business Class İkram<br />

Servisi”, , 2014’te “En İyi Business Class<br />

İkram Servisi” ödüllerini elde eden Türk<br />

Hava Yolları bu yıl da Skytrax değerlendirmesinde<br />

dünyanın <strong>ve</strong> “En İyi Business<br />

Class Özel Yolcu Salonu İkramı” <strong>ve</strong> “En<br />

iyi Business Class Özel Yolcu Salonu”<br />

ödüllerine lâyık görüldü.<br />

Boeing Hakkında<br />

Boeing, Türkiye ile 70 yıla yakın süredir<br />

devam eden <strong>ve</strong> karşılıklı fayda yaratan<br />

uzun soluklu bir işbirliği içinde bulunmakta.<br />

Boeing, ticari <strong>ve</strong> askeri alanda<br />

uçak <strong>ve</strong> servisleriyle hizmet <strong>ve</strong>rirken,<br />

Türk havacılık endüstrisinin de gü<strong>ve</strong>nilir<br />

bir iş ortağı olmaya devam ediyor<br />

itü vakfı dergisi<br />

125


İTÜ'DEN HABERLER<br />

BENA Türkiye, İTÜ Çatısı Altında<br />

Balkan Çevre Topluluğu (BENA) Türkiye Ofisi, İTÜ Çevre <strong>ve</strong><br />

Şehircilik Uygulama <strong>ve</strong> Araştırma Merkezi’nde açıldı.<br />

ğı Bölüm Başkanı Doç. Dr. Hayriye Eşbah<br />

Tunçay oldu.<br />

Çok sayıda uluslararası kongre, konferans<br />

<strong>ve</strong> eğitim düzenleyen 1998 yılından<br />

beri faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşu<br />

olan BENA, Türkiye Ofisi’nde çevre <strong>ve</strong> kültürün<br />

korunması üzerine çalışmalar yürütülecek.<br />

Türkiye’de çevre, ekoloji, şehircilik,<br />

mimarlık alanlarında çalışmalar yürüten<br />

akademisyen, kamu kurumu <strong>ve</strong> özel kuruluşların<br />

etkileşimi sağlanacak.<br />

Ofis açılışında konuşan BENA Başkanı<br />

Prof. Dr. Fokion K. Vosniakos ofisin; öğrenci<br />

değişimi, uluslararası kongrelerin düzenlenmesi<br />

<strong>ve</strong> işbirliği açısından oldukça<br />

faydalı olacak bir bağlantı olarak değerlendirdi.<br />

“Yeşil Kampüs” projesine sahip bir<br />

üni<strong>ve</strong>rsite ile işbirliği yapmanın ne kadar<br />

Balkan ülkeleri işbirliği ile kurulmuş olan,<br />

Balkan çevre <strong>ve</strong> kültürünün korunması<br />

üzerine çalışmalar yürüten BENA Türkiye<br />

Ofisine İTÜ ev sahipliği yapıyor. Mimarlık<br />

Fakültesi, Çevre <strong>ve</strong> Şehircilik Uygulama<br />

<strong>ve</strong> Araştırma Merkezi’nde gerçekleşen<br />

açılış törenine, BENA Başkanı Prof. Dr. Fokion<br />

K. Vosniakos, BENA Başkan Yardımcısı<br />

Dr. Caner Zambak, İTÜ Rektör Yardımcısı<br />

Prof. Dr. Ali Fuat Aydın <strong>ve</strong> BENA<br />

Türkiye Başkanı <strong>ve</strong> İTÜ Peyzaj Mimarlığı<br />

öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Cengiz Yıldızcı<br />

katıldı. İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet<br />

Karaca ile BENA başkanı Prof.Dr. F.K. Vosniakos<br />

arasında imzalanan anlaşma gereği<br />

BENA Türkiye sorumluluğuna Prof. Dr.<br />

Ahmet Cengiz Yıldızcı getirildi. BENA Türkiye<br />

Başkan Yardımcısı da Peyzaj Mimarlıönemli<br />

olduğunu vurguladı. Birlikte “Yeşil<br />

Kampüs ”’ten ziyade yeşil konsept anlayışını<br />

benimseyerek ilişkilerin yürütüleceğinin<br />

önemini belirtti.<br />

Açılışa katılan Rektör Yardımcısı Prof.<br />

Dr. Ali Fuat Aydın “Geçmişin mirası, gelecek<br />

için yapılan çalışmaların itici gücü<br />

olması anlayışı ile 3 yıl önce yola çıktık <strong>ve</strong><br />

“Yeşil Kampüs” projesini başlattık. Üni<strong>ve</strong>rsitemizde,<br />

“Yeşil Kampüs” projesi ile doğaya<br />

<strong>ve</strong> insana saygı gösteren bir anlayışı benimsedik.<br />

Amacımız kampüs içinde doğal<br />

hayatı koruyarak insana <strong>ve</strong> çevreye saygılı<br />

bir bilinç oluşturmak. İnanıyorum ki Balkan<br />

Çevre Topluluğu Türkiye Ofisi ile birlikte<br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi daha fazla değerli<br />

projeye imza atacak” dedi.<br />

Balkan Çevre Topluluğu<br />

BENA 1998’de kurulmuş Balkan ülkelerinin<br />

çevre <strong>ve</strong> kültürünün korunması ile görevli<br />

uluslararası bir bilimsel sivil toplum kuruluşudur.<br />

Günümüzde 4000’den fazla aktif<br />

üyesi olan dernek, üyeleri arasında bilgi<br />

alış<strong>ve</strong>rişini sağlamak, araştırma projelerini<br />

sunmak, problemlere getirilen çözümleri<br />

tartışarak uluslararası düşünce havuzunu<br />

geliştirmek amaçlı çevrebilimcileri bir<br />

araya getiren kongreler düzenlemektedir.<br />

Yunanistan, Romanya, Hırvatistan, Arnavutluk,<br />

Sırbistan, Bulgaristan, Makedonya<br />

<strong>ve</strong> Türkiye ile 70’in üzerinde bilimsel organizasyon<br />

gerçekleştiren BENA, uzmanları<br />

ile çevre kirliliği(hava, su, toprak, tarım,<br />

sanayi), ekoloji, risk değerlendirmesi, atık<br />

yönetimi, radyoaktivite, temiz teknolojiler,<br />

çevre eğitimi, çevre mevzuatı, yönetim <strong>ve</strong><br />

bilişim ile çevre sorunlarına sağlık etkisi <strong>ve</strong><br />

bilgisayarlı uygulamaları üzerine çalışmalar<br />

yürütmektedirler.<br />

Prof. Dr. Yusuf Yağcı’ya IUPAC'de Asli Üyelik<br />

Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü öğretim<br />

üyesi Prof. Dr. Yusuf Yağcı, International<br />

Union of Pure and Applied Chemistry<br />

(IUPAC) in Polymer Division'a 2016 -2017<br />

yılları için asli üye seçildi. Prof.Dr. Yağcı,<br />

2014-15 yıllarında da ön üye olarak görev<br />

yapmaktaydı.<br />

Dünya’da bütün Kimya dallarının uluslararası<br />

temsilcisi olan IUPAC, kimyasal<br />

maddelerin isimlendirilmelerinin bir düzen<br />

içinde olmasını sağlıyor.Kimya bilimine<br />

dair gelişmeleri <strong>ve</strong> yönlendirmeleri üstlenen<br />

IUPAC, aynı zamanda konferanslar<br />

düzenleyerek üye ülkelerdeki kimyacılar<br />

arasında sürekli işbirliğini teşvik etmeyi<br />

amaçlıyor.<br />

Prof. Dr. Yusuf Yağcı, TÜBİTAK Teşvik<br />

(1989), TÜBİTAK Bilim (1994), Türkiye<br />

Kimya Derneği Şeref Ödülü (2002),<br />

Elsevier Scopus Ödülü (2007), Japonya<br />

Polimer Derneği Uluslararası Bilim Ödülü<br />

(2008), Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü<br />

(2008), COMSTEC İslam Ülkeleri Bilim<br />

Ödülü (2010) gibi ödüllerin sahibidir.<br />

126 itü vakfı dergisi


Ayazağa Yerleşkesi'nde Öğrenci Kayıtları<br />

leriyle birebir ilgilendi. Yeni kayıt olan öğrenciler,<br />

İTÜ Kimliklerini Rektörün elinden aldı.<br />

Öğrenci Kulüplerinden Karşılama<br />

Öğrenci İşleri Dekanlığı <strong>ve</strong> Öğrenci İşleri<br />

Daire Başkanlığı tarafından yürütülen kayıt<br />

işlemlerinin ilk günü Gemi İnşaatı <strong>ve</strong> Deniz<br />

Bilimleri Fakültesi, Makina Fakültesi, Elektrik<br />

– Elektronik Fakültesi Fen – Edebiyat<br />

Fakültesi <strong>ve</strong> Maden Fakültesi öğrencilerinin<br />

2015 ÖSYS ile İTÜ ailesine yeni katılan<br />

öğrenciler, geçen senelerde olduğu gibi,<br />

Ayazağa Yerleşkesinde yer alan Süleyman<br />

DemirelKültürMerkezi’ne gelerek kayıt işlemlerini<br />

gerçekleştirdi.<br />

“İlklerin Üni<strong>ve</strong>rsitesine Hoş Geldiniz”<br />

yazısıyla Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde<br />

karşılanan öğrencilerimize ilk gün<br />

Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca eşlik etti.<br />

Karaca, kayıt alanında öğrencilerle <strong>ve</strong> ailekayıtları<br />

yapıldı. Öğrencilerin kayıt işlemleri<br />

10 dakika gibi kısa bir sürede sorunsuz bir<br />

şekilde gerçekleştirildi.<br />

İTÜ Kültür <strong>ve</strong> Sanat Birliğine bağlı öğrenci<br />

kulüpleri de yeni gelen öğrencileri<br />

ilk gün yalnız bırakmadı. Öğrenciler, Kültür-Sanat,<br />

Uzmanlık <strong>ve</strong> Spor kulüplerinin<br />

temsilcilerinin bulunduğu masalardan, kulüp<br />

faaliyetleri <strong>ve</strong> üyelikleri hakkında bilgi<br />

edindi.<br />

İTÜ’de İlk Defa E-Kayıt<br />

Bu sene ilk defa uygulanan e-kayıt ile 900<br />

civarında öğrenci evlerinin rahatlığında kayıtlarını<br />

tamamladı. 5 Ağustos 2015 tarihine<br />

kadar e-devlet üzerinden <strong>ve</strong>ya fakültelere<br />

gore belirlenen günlerde yerleşkeye gelerek<br />

yapılan işlemlerle yaklaşık 3 bin 200<br />

öğrencinin kayıtları tamamlandı.<br />

Toplu Taşıma İçin İTÜ'den Akıllı Malzemeler<br />

İTÜ Tekstil Teknolojileri <strong>ve</strong> Tasarımı<br />

Fakültesi bünyesinde İstanbul Kalkınma<br />

Ajansı (İSTKA) desteğiyle “Tekstil<br />

Tabanlı Kompozit İleri Teknoloji <strong>ve</strong><br />

İnovasyon Merkezi” kuruluyor.<br />

İTÜ <strong>ve</strong> İETT Genel Müdürlüğü,<br />

TEMSA, İstanbul Sanayi Odası <strong>ve</strong><br />

İTÜNOVA iştirakleriyle yürütülecek<br />

projenin koordinatörlüğünü Tekstil<br />

Teknolojileri <strong>ve</strong> Tasarımı Fakültesi’nden<br />

Prof. Dr. Nuray Uçar üstleniyor.<br />

1 milyon 400 bin TL bütçeye sahip<br />

proje İSTKA tarafından destekleniyor.<br />

Tekstil Tabanlı Kompozit İleri Teknoloji<br />

<strong>ve</strong> İnovasyon Merkezi’nde, İETT<br />

başta olmak üzere tüm toplu taşıma araçlarında<br />

<strong>ve</strong> kompozit ürünlerin kullanıldığı<br />

diğer sanayilerde kullanılmak üzere malzemeler<br />

üretilecek. Çevre dostu yaklaşımla<br />

tekstil tabanlı hafif kompozit malzemeler,<br />

tekstil tabanlı ısı <strong>ve</strong> ses yalıtım malzemeleri<br />

<strong>ve</strong> çok fonksiyonlu kumaşlar geliştirilecek.<br />

Merkezde toplu taşıma araçlarının yüksek<br />

ağırlığının neden olduğu yakıt tüketimini <strong>ve</strong><br />

emisyon miktarının azaltılmasına yönelik<br />

çalışmalar yapılacak. Geliştirilecek malzemelerde<br />

ısı yalıtımı, ses yalıtımı <strong>ve</strong> yangına<br />

dayanıklılık özelliklerinin yanı sıra; tekstil tabanlı<br />

kumaşlarda da adaptif ısı kontrolü, an-<br />

ti-bakteriyellik, kir iticilik, UV dayanımı<br />

<strong>ve</strong> yüzey aşınma dayanımı gibi akıllı<br />

<strong>ve</strong> çoklu fonksiyonel özellikler olacak.<br />

Akıllı Malzemeler Üretilecek<br />

Geliştirilecek hafif kompozit malzemelerle<br />

toplu taşıma araçlarındaki<br />

araç motor sesi minimuma indirilecek,<br />

ses yalıtım özelliği sağlanacak<br />

<strong>ve</strong> gürültü kirliliği önlenecek. Özellikle<br />

yaz aylarında havaların ısınması <strong>ve</strong><br />

taşıt içinin soğutulması için harcanan<br />

enerji, malzemelerde kullanılacak ısı<br />

yalıtım özelliği sayesinde azaltılmış<br />

olacak.Ayrıca toplu taşıma kullanan<br />

çocuklar <strong>ve</strong> çocuklu yolcular için modifiye<br />

edilmiş koltuk sistemi ile hem gü<strong>ve</strong>nlik önlemleri<br />

alınmış olacak hem de konforlu yolculuk<br />

yapmaları sağlanmış olacak.Taşıtlar<br />

içinde kullanılacak malzemelerin güç tutuşur<br />

özellikte olması sağlanacak <strong>ve</strong> böylece<br />

gü<strong>ve</strong>nlik açısından önlem alınmış olacak.<br />

itü vakfı dergisi<br />

127


İTÜ'DEN HABERLER<br />

“Hocaların Hocası” Prof. Dr. Sadık Kakaç’a,<br />

Luikov Madalyası Verildi<br />

sel çalışmalara üstün katkıları sebebiyle”<br />

Prof. Dr. Kakaç'ı ödüllendirdiğini açıklayan<br />

ICHMT, Luikov Madalyasını daha önce<br />

ABD’li, İngiliz, Rus, Alman, Avustralyalı, Japon,<br />

İtalyan, Bosna Hersekli <strong>ve</strong> Hintli bilim<br />

insanlarına <strong>ve</strong>rmişti. Prof. Dr. Kakaç, Luikov<br />

Madalyasını ICHMT Başkanı Prof. Dr. K.<br />

Hanjalic’in elinden aldı.<br />

İTÜ Makine Fakültesi mezunu Prof. Dr. Sadık<br />

Kakaç, “Isı <strong>ve</strong> transferi konusundaki<br />

bilimsel çalışmalara üstün katkıları sebebiyle”<br />

bu güne kadar dünyada 16 bilim<br />

insanına <strong>ve</strong>rilen Luikov Madalyası ile ödüllendirildi<br />

“Hocaların Hocası” olarak bilinen İTÜ<br />

Makine Fakültesi mezunu <strong>ve</strong> halen TOBB<br />

ETÜ Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği<br />

Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr.<br />

Sadık KAKAÇ, 1979 yılından bu yana dünyada<br />

16 bilim insanına <strong>ve</strong>rilen Luikov Madalyasını<br />

Sarajevo’da düzenlenen uluslararası<br />

toplantıda törenle aldı.<br />

Aldığı bu yeni ödül nedeniyle kendisiyle<br />

görüştüğümüz Prof. Dr. Sadık Kakaç,<br />

Prof. Dr. Sadık Kakaç kimdir?<br />

Mühendislik, araştırma <strong>ve</strong> geliştirme alanında<br />

bir çok eseri bulunan Kakaç, İTÜ Makine<br />

Fakültesi’nden 1955 yılında mezun oldu.<br />

ABD M.I.T.’de Yüksek Lisans, Uni<strong>ve</strong>rsity of<br />

128 itü vakfı dergisi<br />

“2014 yılında, Isı Transferi konusunda, bu<br />

değerli ödülün, ilk defa bir Türk'e <strong>ve</strong>rilmiş<br />

olması da ayrıca bir önem taşıyor <strong>ve</strong> Cumhuriyetimizin<br />

kurduğu eğitim sistemi ile<br />

Anadolu'da ilk, orta, <strong>ve</strong> lise okuyarak gelip,<br />

İTÜ de ne kadar değerli eğitim gördüğümüzü<br />

göstermesi bakımımdan çok önem<br />

taşıyor, hocalarımı hep, minnet <strong>ve</strong> şükranla<br />

anıyorum…” dedi.<br />

Isı transferi konusundaki yayınları başta<br />

ABD olmak üzere dünyanın birçok üni<strong>ve</strong>rsitesinde<br />

ders kitabı olarak okutulan Prof.<br />

Dr. Kakaç, Uluslararası Isı <strong>ve</strong> Kütle Transferi<br />

Merkezi’nin (ICHMT) iki yılda bir <strong>ve</strong>rdiği<br />

Luikov Madalyasını alan ilk Türk bilim insanı<br />

oldu. “Isı <strong>ve</strong> transferi konusundaki bilim-<br />

Manchester’de Doktora yaptı. İTÜ’de 1967<br />

yılında Doçentliğe, 1960-1980 arası görev<br />

yaptığı ODTÜ’de 1971’de Profesörlüğü<br />

yükseltildi. 1980’den sonra 28 yıl, Amerika<br />

Birleşik Devletleri’nde Miami Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde<br />

çalışan Kakaç, ardından<br />

Türkiye’ye geri dönüş yaptı.<br />

“Kakaç Sayısı”nın mucidi<br />

Prof. Dr. Kakaç, bilim dünyasında,<br />

iki-fazlı ısı transferi alanında<br />

yapmış olduğu katkılardan<br />

dolayı, kaynama ile ısı transferinde<br />

önemli olan boyutsuz bir<br />

parametreye, ‘Kakaç Sayısı’ adı<br />

<strong>ve</strong>rilmiştir.<br />

Luikov Madalyası’nın önemi<br />

A.V. Luikov, ısı <strong>ve</strong> enerji konusunda yayın<br />

<strong>ve</strong> araştırmaları ile dünyaca tanınmış Rus<br />

bilim insanıdır. 1910 yılında doğan <strong>ve</strong> 1976<br />

yılında hayata gözlerini yuman Luikov,<br />

1967 yılında ICHMT’nin kurulmasına büyük<br />

katkı sağlamıştı. Luikov’un <strong>ve</strong>fatından<br />

3 yıl sonra ICHMT, Luikov Madalyasını ısı<br />

transferi konusunda bilimsel çalışmalara<br />

katkı sağlayan tüm dünyadan değişik bilim<br />

insanlarına <strong>ve</strong>rmeye başladı. Ödülün 17’incisini<br />

Türkiye’den Prof. Dr. Kakaç aldı.<br />

Prof. Dr. Kakaç, anısına konulan ödülü<br />

kazandığı Luikov hakkında “Luikov’un<br />

yazdığı ‘Isı İletiminin Teorisi’ adlı kitabın<br />

İngilizcesini 1958 yılında okuyarak çok<br />

şey öğrendim <strong>ve</strong> etkilendim. Seneler sonra<br />

1970’lerde ben de değişik bir yaklaşımla<br />

‘Isı İletimi’ adlı kitabımı yazdım. Bu kitabımın<br />

4. baskısı dünyada birçok üni<strong>ve</strong>rsitede<br />

ders kitabı olarak kabul edildi <strong>ve</strong> halen en<br />

popüler ders kitabıdır” dedi.<br />

Onlarca ödülden biri…<br />

1989 yılı Alexander von Humboldt Ödülü<br />

(Almanya), 1994 yılı Türk-Amerikan Bilim<br />

Adamları Birliği Bilim Ödülü, 1997 yılı Amerika<br />

Makina Mühendisleri Birliği (ASME) Isı<br />

Transferi Ödülü, 1997 yılı Uluslararası Isı<br />

<strong>ve</strong> Kütle Transferi Merkezi (ICHMT) Hizmet<br />

Ödülü, 1999 yılı ODTÜ Prof. Dr. Mustafa<br />

N. Parlar Eğitim <strong>ve</strong> Araştırma Vakfı Hizmet<br />

Ödülü sahibi olan Sadık Kakaç'a 1998<br />

yılında Ovidius Üni<strong>ve</strong>rsitesi tarafından<br />

(Romanya), 1999 yılında Reims Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

tarafından (Fransa) Onur Doktorası<br />

<strong>ve</strong>rilmiştir. Sadık Kakaç 2000 yılı TÜBİTAK<br />

Hizmet Ödülü sahibidir. 2013 yılında Uluslararası<br />

Mühendislik Eğitimi <strong>ve</strong> Araştırma<br />

Teşkilatı’nın (INEER) ‘Dünya Çapında Liderlik<br />

Ödülü’nü kazanan Prof.Dr. Sadık<br />

Kakaç’ın, uluslararası çapta 20 civarında<br />

ödülü bulunuyor.


Emin Alper’e Venedik’ten<br />

“Jüri Özel Ödülü”<br />

İTÜ, Fen-Edebiyat Fakültesi, İnsan <strong>ve</strong> Toplum<br />

Bilimleri Bölümü Öğretim Görevlisi Dr.<br />

Emin Alper, 72. Venedik Film Festivali’nde<br />

“Abluka” isimli filmiyle Jüri Özel Ödülünü<br />

aldı.<br />

Venedik’in Lido Adası’nda yapılan<br />

<strong>ve</strong> dünyanın en<br />

eski film festivali olan<br />

Venedik Film Festivali<br />

kapsamında dünyaca<br />

ünlü yönetmenlerle “Altın<br />

Aslan Ödülü” için yarışan<br />

Emin Alper “Abluka” isimli<br />

filmi ile Jüri Özel Ödülüne<br />

layık görüldü. Alper’in yönetmenliğini<br />

yaptığı filmde,<br />

terör olaylarının artmasıyla<br />

birlikte gü<strong>ve</strong>nlik ablukasına<br />

alınan bir gecekondu<br />

mahallesinde yaşayan iki kardeşin paranoyalarla<br />

dolu yaşamına değiniliyor. Film,<br />

Venedik’ten sonra Uluslararası Toronto Film<br />

Festivali’nde de görücüye çıkacak.<br />

2003 yılından beri İTÜ İnsan <strong>ve</strong> Toplum<br />

Bilimleri Bölümü’nde akademisyenlik ya-<br />

pan Emin Alper, profesyonel sinema<br />

kariyerinin yanında aynı zamanda<br />

çeşitli dergilerde yazarlık da yapıyor.<br />

Emin Alper’in sinema geçmişinde<br />

Mektup(2005) <strong>ve</strong> Rıfat(2006)<br />

kısa metrajlı filmler olarak, Tepenin<br />

Ardı(2012) <strong>ve</strong> Abluka’da (2015) uzun metrajlı<br />

filmler olarak yer alıyor. Alper, Tepenin<br />

Ardı isimli filmi ile de 2012 yılında ulusal <strong>ve</strong><br />

uluslararası alanda 16 ödül almıştı.<br />

Emin Alper, İTÜ’de halen Modernitenin<br />

Oluşumu, Modern Türkiye Tarihi, Dünya Tarihi<br />

derslerini <strong>ve</strong>rmektedir.<br />

Yrd. Doç. Dr. Seda Aksoy Esinoğlu’na<br />

TÜBİTAK Teşvik Ödülü<br />

Yrd. Doç. Dr. Seda Aksoy Esinoğlu, 2015 yılı “TÜ-<br />

BİTAK Teşvik Ödülü”ne layık görüldü.<br />

İTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi, Fizik Mühendisliği<br />

Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Seda Aksoy<br />

Esinoğlu “Katıhal fiziği alanında, kalorik etkilerin<br />

incelenmesi <strong>ve</strong> intermetalik alaşımların yapısal<br />

<strong>ve</strong> manyetik özellikleri konularındaki uluslararası<br />

düzeyde üstün nitelikli çalışmaları” nedeniyle<br />

2015 yılı “Temel Bilimler dalında TÜBİTAK Teşvik<br />

Ödülü”ne layık görüldü. Dr. Seda Aksoy Esinoğlu,<br />

Manyetizma, Nötron Kırınımı <strong>ve</strong> Nanomanyetizma<br />

alanlarında çalışmalarını yürütüyor.<br />

Yrd. Doç. Dr. Tufan Kumbasar’a “Best Paper” Ödülü<br />

Elektrik-Elektronik Fakültesi, Kontrol <strong>ve</strong> Otomasyon<br />

Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Yrd.Doç. Dr. Tufan Kumbasar, katıldığı uluslararası<br />

konferansta “Revisiting KM Algorithms: A<br />

Linear Programming Approach” başlıklı çalışmasıyla<br />

“Best Paper” ödülünü aldı.<br />

Bulanık Küme kuramının 50.yılının kutlandığı<br />

"2015 IEEE International Conference on Fuzzy<br />

Systems (FUZZ-IEEE 2015)" 2-5 Ağustos 2015<br />

tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşti. Konferansta<br />

Tip-2 Bulanık sistemler için yeni bir tip<br />

indirgeme yaklaşımı öneren çalışmasıyla ödül<br />

alan Kumbasar ayrıca konferans kapsamında<br />

düzenlenen "Fuzzy Logic Control: Past, Present<br />

and Future" isimli paneled konuşmacı olarak da<br />

yeraldı.<br />

itü vakfı dergisi<br />

129


İTÜ'DEN HABERLER<br />

AIAA Uçak Motoru Tasarım<br />

Yarışmasından Üçüncülük<br />

Uçak <strong>ve</strong> Uzay Bilimleri Fakültesi,<br />

Uçak Mühendisliği<br />

Bölümü öğrencilerinden<br />

oluşan Muta Genesis<br />

Takımı, Amerikan Havacılık<br />

<strong>ve</strong> UzayEnstitüsü (AIAA) <strong>ve</strong><br />

Amerikan Makine Mühendisleri<br />

OdasıUluslararası Gaz Türbin<br />

Enstitüsü (ASME-IGTI) tarafından<br />

ortaklaşa düzenlenen motor tasarım<br />

yarışmasında üçüncü oldu.<br />

Yarışmada Üni<strong>ve</strong>rsitemizi, UçakMühendisliği<br />

Bölümü Öğretim Üyesi Doç.<br />

Dr. Onur Tunçer <strong>ve</strong> Muta Genesis takım<br />

üyeleri Mohamad Barada, Utku Çaylan,<br />

Tim Roos <strong>ve</strong> Alberto M. Contreras temsil<br />

etti.<br />

Genesis isimli motor tasarım projeleri<br />

ile yarışmaya katılan İTÜ takımı toplam<br />

puanlarının % 70'ini hazırladıkları<br />

rapordan, kalan kısmını ise gerçekleştirdikleri<br />

sunumdan aldı. Raporların<br />

değerlendirilmesi sonucu seçilen beş<br />

finalist arasında yer alan takım, Amerika'nın<br />

Orlando kentinde düzenlenen<br />

51. Joint Propulsion Conference etkinliğinde<br />

jüri üyelerinin karşısında tasarımlarını<br />

sundu.<br />

Yarışmanın 2015 yılı konsepti yeni<br />

nesil Airbus A380 & A 350 <strong>ve</strong> Boeing<br />

787 uçaklarında 2025 yılı <strong>ve</strong><br />

ötesinde kullanılması<br />

öngörülen ultra yüksek<br />

by-pass oranlı<br />

turbofan motorların<br />

kavramsal tasarımlarının<br />

geliştirilmesi<br />

olarak belirlendi.<br />

Takım üyeleri<br />

projelerinde<br />

kullandıkları<br />

yenilikçi seramik<br />

matris kompozit<br />

malzeme teknolojisinin<br />

çekirdek motorun ısıl <strong>ve</strong>rimini<br />

arttırdığını <strong>ve</strong> bu sayede çekirdek<br />

motorun ultra yüksek by-pass oranlı<br />

motorun fanını kolaylıkla çevirebildiğini,<br />

ayrıca tasarımda kullandıkları<br />

yeni yakıt <strong>ve</strong> gürültü azaltıcı teknolojiler<br />

sayesinde motorun baz motor olarak<br />

kullanılan Trent 100 <strong>ve</strong> Trent XWB motorlarına<br />

nazaran çok daha çevreci özellikleri<br />

olduğunu belirtti.<br />

Horizon 2020’de İTÜ Koordinatörlüğünde İkinci Proje<br />

Elektronik <strong>ve</strong> Haberleşme Mühendisliği Bölümü<br />

Öğretim Üyesi Yrd.Doç. Dr. Mustafa Altun’un projesi,<br />

Avrupa Birliği Horizon 2020 Marie Skodowska<br />

Curie Araştırma Programları <strong>ve</strong> Bursları, Araştırma<br />

<strong>ve</strong> Yenilikçilik DeğişimProgramı (Research<br />

and Innovation Staff Exchange Scheme-RISE)<br />

2015 çağrısı kapsamında desteklenmeye değer<br />

görüldü.<br />

İTÜ Öğretim Üyesi Mustafa Altun’un, “Synthesis<br />

and Performance Optimization of a<br />

Switching Nano-crossbar Computer- (NANOx-<br />

COMP)” adlı projesinin toplam bütçesi 725.500<br />

EURO, İTÜ bütçesi ise 270.000 EURO’dur.<br />

Söz konusu projede, bir tane sanayi alanından<br />

<strong>ve</strong> yedi tane akademi alanındanolmak<br />

üzere toplamda 8 ortak yer alıyor. Proje “İTÜ<br />

Nanoelektronik <strong>ve</strong> Hesaplama Grubu/Lab'ı “tarafından<br />

yürütülüyor.<br />

130 itü vakfı dergisi


İTÜ <strong>ve</strong> Boeing, Öğrenci<br />

Tasarımlarını Ödüllendirdi<br />

İTÜ <strong>ve</strong> Boeing Türkiye’de insansız hava aracı<br />

tasarım eğitimi konusunda ortak bir çalışmaya<br />

imza atarak, Türkiye’nin yedi farklı<br />

bölgesinden gelen üni<strong>ve</strong>rsite öğrencilerinin<br />

tasarladığı en başarılı insansız hava araçlarını<br />

ödüllendirdi.<br />

İTÜ ev sahipliğinde Boeing’in destekleri<br />

ile bu yıl ilk kez düzenlenen “Üni<strong>ve</strong>rsitelerarası<br />

İnsansız Hava Aracı Tasarım<br />

Eğitimi <strong>ve</strong> Yarışması” 31 Ağustos - 5 Eylül<br />

tarihlerinde İTÜ Stadyumu’nda gerçekleştirildi.<br />

Yarışmaya, Türkiye’nin 7 bölgesini temsilen<br />

seçilen Akdeniz Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Ege<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Fırat Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Erciyes Üni<strong>ve</strong>rsitesi,<br />

Gaziantep Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Uludağ<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi <strong>ve</strong> Karadeniz Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde<br />

farklı disiplinlerde öğrenim gören<br />

öğrencilerden oluşan ekipler katıldı. 32<br />

öğrenci, İTÜ’nün uçak tasarımı, aerodinamik<br />

<strong>ve</strong> uçuş kontrolü alanlarında uzman<br />

profesörlerinden, asistanlarından <strong>ve</strong> teknik<br />

personelinden yedi günlük teknik <strong>ve</strong> uygulamalı<br />

eğitim aldı.<br />

Eğitimin sonunda öğrenciler sekiz ayrı<br />

takım halinde, kendi mini uçaklarını tasarladılar.<br />

Masrafları proje tarafından karşılanan<br />

elektronik malzemeler kullanarak<br />

bu uçakların üretimini gerçekleştirdiler.<br />

Öğrenciler tarafından tasarlanan <strong>ve</strong> üretilen<br />

insansız hava araçları, projenin son<br />

gününde düzenlenen gösteri uçuşunda<br />

sergilendi.<br />

“En İyi İnsansız Hava Aracı Tasarım<br />

Ödülü” Akdeniz Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin<br />

Dereceye giren takımlara ödülleri 6 Haziran<br />

2015 Pazar günü Uçak <strong>ve</strong> Uzay<br />

Bilimleri Fakültesi TAV Konferans Salonu’nda<br />

düzenlenen törenle takdim edildi.<br />

Akdeniz Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nden katılan takımın<br />

tasarladığı İHA birinci olurken, Fırat<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi <strong>ve</strong> Ege Üni<strong>ve</strong>rsitesi sırasıyla<br />

ikincilik <strong>ve</strong> üçüncülük ödülünü aldı.<br />

Birinci olan takım 10.000 TL para ödülü<br />

kazanırken, ikinci <strong>ve</strong> üçüncü olan takımlar<br />

sırasıyla 5.000 TL <strong>ve</strong> 2.500 TL para<br />

ödülü kazandı.<br />

Törende konuşan, Rektör Yardımcısı<br />

Prof. Dr. İbrahim Özkol, Türkiye’nin en<br />

köklü akademik kuruluşlarından olan<br />

İTÜ <strong>ve</strong> Boeing tarafından düzenlenen<br />

üni<strong>ve</strong>rsitelerarası insansız hava aracı tasarım<br />

eğitimi <strong>ve</strong> yarışmasının amacının<br />

gençlerin havacılığa ilgisini çekmek <strong>ve</strong><br />

sektörde fark yaratacak bir adım atmak<br />

olduğunu belirtti <strong>ve</strong> “İTÜ <strong>ve</strong> Boeing’in<br />

havacılık sektörünün çeşitli alanlarında<br />

birlikte çalışıyor olması, üni<strong>ve</strong>rsite-endüstri<br />

işbirliğinin güzel bir örneğidir.<br />

Türkiye’nin yedi bölgesinden katılan tüm<br />

takımları <strong>ve</strong> yarışmada dereceye giren<br />

takımları kutluyorum. Bu tür faaliyetlerin<br />

devamlılığının sektörün gelişimi açısından<br />

önemli olduğunu düşünüyorum”<br />

dedi.<br />

Boeing Türkiye <strong>ve</strong> Kuzey Afrika Strateji,<br />

Sanayi <strong>ve</strong> Kamu İlişkileri Yardımcı<br />

Direktörü Filiz Hayırlı Tepebaşı ise “İTÜ<br />

ile olan işbirliğimizin kapsamı her geçen<br />

gün genişlemeye devam ediyor. Bu eğitim<br />

<strong>ve</strong> yarışma sayesinde bir uçak tasarımı<br />

<strong>ve</strong> üretimi için gereken en temel araçların<br />

sağlanmasına katkıda bulunmaktan<br />

<strong>ve</strong> havacılığın geleceğine yönelik kalifiye<br />

işgücünü desteklemekten gururluyuz”<br />

şeklinde konuştu.<br />

Kazanan takımlar ödüllerini, Rektör<br />

Yardımcısı Prof.Dr. İbrahim Özkol, Boeing<br />

International Türkiye Kuzey Afrika<br />

Strateji Sanayi <strong>ve</strong> Kamu İlişkileri Yardımcı<br />

Direktörü Filiz Hayırlı Tepebaşı, UUBF<br />

Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Gökhan<br />

İnalhan, Yard. Doç. Dr. Hayri Acar <strong>ve</strong> Dr.<br />

Uğur Özdemir’den aldı.<br />

itü vakfı dergisi<br />

131


İTÜ'DEN HABERLER<br />

Mühendisler Kariyer Planlarını İTÜ’de Şekillendirdi<br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi Kariyer Merkezi,<br />

Kariyer <strong>ve</strong> Yetenek Yönetimi Derneği<br />

ile birlikte düzenlediği, mühendislik mesleğine<br />

özel ulusal ölçekli ilk kariyer fuarı<br />

Türkiye Mühendislik Kariyer Fuarı (TÜM-<br />

KAF) 5-6 Ekim 2015 tarihlerinde Ayazağa<br />

Kampüsü’nde gerçekleştirdi.<br />

Devlet <strong>ve</strong> Vakıf Üni<strong>ve</strong>rsiteleri’nin yanı<br />

sıra, Kariyer Merkezleri <strong>ve</strong> Mezun Dernekleri’nin<br />

de desteğiyle TÜMKAF’ta; mühendislik,<br />

sanayi <strong>ve</strong> teknoloji alanında faaliyet<br />

gösteren sektörünün öncü firmaları, kamu<br />

teknoloji kuruluşları, meslek odaları, ülkemizin<br />

37 farklı üni<strong>ve</strong>rsiteden 7000’e yakın<br />

nitelikli mühendis adayları ile buluştu. Bu<br />

yıl ilk defa gerçekleşmesine rağmen; şirketler<br />

<strong>ve</strong> mühendis adayları yüksek katılım<br />

gösterdi.<br />

Arçelik, Bosch, Çalık Enerji, Hema<br />

Endüstri, Kale Kilit, Sanko Holding, Türk<br />

Ekonomi Bankası, Türksat, Vestel’in sektör<br />

ana sponsorluklarını üstlendiği TÜM-<br />

KAF’a, ulusal <strong>ve</strong> uluslararası 62 firma katıldı.<br />

Rektör Karaca: “Öğrencilerimizin kariyer<br />

planlamalarına destek oluyoruz.”<br />

Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, fuara katılan<br />

firmaların stantlarını ziyaret ederek firma<br />

yöneticileri <strong>ve</strong> öğrencilerle bir araya geldi.<br />

Karaca, bu sene ilki gerçekleştirilen fuarla<br />

ilgili olarak “Ulusal <strong>ve</strong> uluslararası birçok<br />

firmayı bir araya getirdik <strong>ve</strong> öğrencilerimizle<br />

buluşturduk. Amacımız öğrencilerimize <strong>ve</strong><br />

mühendis adaylarına iyi bir kariyer imkânı<br />

sağlamak. Aslında<br />

buna benzer<br />

etkinlikler yarıyıl<br />

döneminden sonra<br />

Şubat-Mart gibi yapılıyordu.<br />

Biz bunu<br />

öğrenciler, döneme<br />

başlamadan ev<strong>ve</strong>l<br />

branşlarıyla ilgili<br />

işlere daha çok kanalize<br />

olsunlar diye<br />

öne çektik. Fuara,<br />

Türkiye genelindeki<br />

tüm üni<strong>ve</strong>rsite<br />

öğrencilerini da<strong>ve</strong>t<br />

ettik, fuara katılımdan <strong>ve</strong> ilgiden memnunuz.<br />

Fuarda emeği geçen İTÜ Kariyer Merkezine<br />

teşekkür ederim” şeklinde konuştu.<br />

Mülakat ile İş <strong>ve</strong> Staj Fırsatları<br />

İki gün süren fuar; mühendislik öğrencileri,<br />

yeni mezunlar <strong>ve</strong> kariyerinde yenilik arayan<br />

deneyimli mühendisler için önemli bir fırsat<br />

yarattı. Fuarda, sektörel gelişmeler, fırsatlar,<br />

ihtiyaç duyulan işgücü profili <strong>ve</strong> merak edilen<br />

başka birçok konu firma yetkilileri tarafından<br />

aydınlatıldı. Fuarın sonunda katılımcılar,<br />

sektörler <strong>ve</strong> firmalar ile ilgili detaylı bilgi edinmekten<br />

<strong>ve</strong> ilk elden özgeçmişlerini paylaşmaktan<br />

son derece memnun olduklarını dile<br />

getirdiler. Samimi bir iletişim ortamında gerçekleşen<br />

etkinlikte mühendisler kariyerleriyle<br />

ilgili, firmalar ise işe alım politikalarıyla ilgili<br />

önemli kazanımlar sağlamış oldu.<br />

Bakü Mühendislik-MimarlıkÜni<strong>ve</strong>rsitesi Öğrencileri İTÜ’de<br />

İTÜ ile Azerbaycan Mühendislik-Mimarlık Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

arasındaki işbirliği protokolü kapsamında,<br />

Bakü’den gelen 30 öğrenciye, Yabancı<br />

Diller Yüksekokulu’nda 128 saat Genel İngilizce<br />

kursu düzenlendi.<br />

1-28 Temmuz 2015 tarihleri arasında gerçekleşen<br />

kurs, öğrencilerin İngilizce konuşma,<br />

yazma, okuma <strong>ve</strong> dinleme becerilerini geliştirmeleri<br />

çerçe<strong>ve</strong>sinde dilbilgisi altyapıları ile<br />

kelime haznelerini güçlendirmek üzere tasarlandı.<br />

İTÜ’nün ayrıcalıklı yerleşkelerini <strong>ve</strong> sosyal<br />

yaşamını yakından tanıma fırsatı elde eden<br />

öğrenciler eğitim sonunda başarı sertifikalarını<br />

alarak kardeş ülkeAzerbaycan’a uğurlandı.<br />

132 itü vakfı dergisi


Yer Bilimlerinde Üni<strong>ve</strong>rsite-Sanayi<br />

İşbirliği Sempozyumu <strong>ve</strong> Öğrenci<br />

Bitirme Tasarım Projeleri Sergisi<br />

İTÜ Maden Fakültesi Dekanlığı tarafından<br />

organize edilen “Yerbilimlerinde Üni<strong>ve</strong>rsite-Sanayi<br />

İşbirliği Sempozyumu <strong>ve</strong><br />

Öğrenci Bitirme Tasarım Projeleri Sergisi”<br />

İTÜ Maden Fakültesi İhsan Ketin Konferans<br />

Salonu <strong>ve</strong> Fuayesinde gerçekleştirildi.<br />

Sempozyum <strong>ve</strong> serge, İTÜ Maden<br />

Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fatma Arslan’ın,<br />

Maden Fakültesi’nin Ar-Ge <strong>ve</strong> eğitim çalışmalarını,<br />

Üni<strong>ve</strong>rsite-Sanayi İşbirliği <strong>ve</strong> öğ-<br />

renci tasarım projelerinin önemini içeren<br />

sunumuyla başladı <strong>ve</strong> iki oturum şeklinde<br />

gerçekleşti. Prof.Dr. Sezai Kırıkoğlu’nun<br />

başkanlığını yaptığı birinci oturumda; Maden<br />

Fakültesi’nin İşbirliği içerisinde olduğu<br />

şirketlerden Gümüştaş Madencilik Ticaret<br />

A.Ş adına Kimya Müh Erdal Güldal,<br />

Yapı Merkezi AR-GE Bölümü adına Prof.Dr.<br />

Ergin Arıoğlu <strong>ve</strong> Kazan Soda A.Ş.-Ciner<br />

Grubu adına Jeoloji Müh. Faruk Sülüki <strong>ve</strong><br />

İTÜ Radyosu 70. Yaşını<br />

Küresel Canlı Yayında Kutladı<br />

Maden Yük.Müh. Günay Çakmakçı Şirket<br />

Ar-Ge çalışmalarını <strong>ve</strong> fakülte ile ortaklaşa<br />

gerçekleştirdikleri projeleri sundular.<br />

Prof.Dr. Gülçin Özurlan Ağaçgözgü’nün<br />

başkanlığında yapılan ikinci oturumda;<br />

Maden Mühendisliği Bölümü’nden<br />

Faruk Fırat Sarıkaya, Jeoloji Mühendisliği<br />

Bölümü’nden Müge Yazıcı, Jeofizik Mühendisliği<br />

Bölümü’nden Sarper Celasun,<br />

Petrol <strong>ve</strong> Doğalgaz Mühendsiliği Bölümü’nden<br />

Recep Bakar, Mücahit Yıldız,<br />

Orhan Yamaç <strong>ve</strong> Cevher Hazırlama Mühendisliği<br />

Bölümü’nden Tülin Damla Bilgiç<br />

Bitirme Tasarım Projelerini Tükçe/İngilizce<br />

olarak sundular. Bitirme Tasarım Projeleri<br />

Sergisi’nde de her bölümden beş öğrenci<br />

poster şeklinde projelerini sergilediler.<br />

Bu yıl 70. yaşını kutlayan Türkiye’nin ilk üni<strong>ve</strong>rsite<br />

radyosu İTÜ Radyosu, 2 Ekim 2015'te<br />

gerçekleşen "World CollegeRadioDay" etkinliğine<br />

3. kez katıldı. 24 saat süren küresel<br />

canlı yayında İTÜ Radyosu, hazırladığı 1 saatlik<br />

özel programla 18.00-19.00 saatleri arasında<br />

yayında olou. Etkinlik, 43 ülkeden 700<br />

üni<strong>ve</strong>rsite radyosunda yayınlandı.<br />

Türkiye'nin ilk üni<strong>ve</strong>rsite radyosu olan<br />

<strong>ve</strong> halen 3 kanaldan yayın yaparak geniş<br />

bir dinleyici kitlesi ile buluşan İTÜ Radyosu,<br />

uluslararası yayıncılık arenasında üni<strong>ve</strong>rsitemizi<br />

temsil etti.<br />

Bu yıl 70. yaşını kutlayan olan İTÜ Radyosu,<br />

2 Ekim'de gerçekleşen "World CollegeRadioDay"<br />

etkinliğine 3. kez katıldı.<br />

24 saat süren küresel canlı yayında<br />

İTÜ Radyosu, hazırladığı 1 saatlik özel programla<br />

18.00-19.00 saatleri arasında yayında<br />

oldu.<br />

Etkinlik, 43 ülkeden 700 üni<strong>ve</strong>rsite<br />

radyosunda yayınlandı. Yayın maratonu<br />

ABD'den başlayarak Venezüella, Meksika,<br />

Kolombiya, Şili, İspanya, Hong Kong,<br />

İs<strong>ve</strong>ç, İtalya, Birleşik Arap Emirlikleri,<br />

Türkiye, İngiltere, Fransa, İsrail, Hindistan<br />

<strong>ve</strong> Kanada'dan öğrenci radyolarının<br />

programlarına yer <strong>ve</strong>rdi <strong>ve</strong> ardından tekrar<br />

ABD 'ye dönerek son buldu.<br />

2012 yılında düzenlenmeye başlayan<br />

küresel radyo yayınına, İTÜ Radyosu geçen<br />

yıl ikinci kez katılmış <strong>ve</strong> 3 Ekim 2014’te<br />

Türkçe <strong>ve</strong> İngilizce anonslar eşliğinde bir<br />

saatlik canlı yayın gerçekleştirmişti.<br />

İTÜ Radyosu’nu dinlemek için:<br />

http://radyo.itu.edu.tr/<br />

itü vakfı dergisi<br />

133


İTÜ'DEN HABERLER<br />

Kazakistan Festivalinden Konservatuvar’a Ödül<br />

şek, Tugay Dilber <strong>ve</strong> İTÜ mezunu Yaman<br />

Hadi’nin katılımıyla oluşturulan İTÜ TMDK<br />

THM TOPLULUĞU, Kazakistan’da düzenlenen<br />

bu önemli uluslararası etkinlikte Türkiye’yi<br />

başarıyla temsil etti.<br />

Kazak medyasının en prestijli haber<br />

kanalı KABAR TV <strong>ve</strong> Kazakistan haber<br />

ajansı KAZMEDYA tarafından da büyük<br />

ilgi gören ekibimiz, festivalin yarışma bölümünde<br />

Kazak seyircilere <strong>ve</strong> farklı ül-<br />

Kazak Hanlığının 550. kuruluş yıldönümü<br />

nedeniyle düzenlenen Uluslararası "Gasırlar<br />

(Asırlar) Sazı" Halk Çalgı Orkestraları<br />

Festivali <strong>ve</strong> Yarışmasında İTÜ Türk Musiki<br />

Devlet Konservatuarı adına katılan Türk<br />

Halk Müziği topluluğu, en iyi üç ekipten<br />

biri seçildi.<br />

Almaata’daki festivalin yarışma bölümünde,<br />

jüri üyesi olarak görev yapmak<br />

üzere da<strong>ve</strong>t edilen öğretim üyemiz Doç.<br />

Cihan Yurtcu, açılış konserinde Kazakistan’ın<br />

dünyaca ünlü “Sazgen Sazı Halk Etnografi<br />

Orkestrası” ile solist olarak sahne<br />

aldı. Festivalin ana programı olan yarışma<br />

bölümünde <strong>ve</strong> Gala konserinde ise konservatuarımızın<br />

THM Topluluğu ilgi odağı<br />

olan bir performans sundu.<br />

İTÜ Rektörlüğü’nün desteği <strong>ve</strong> Konservatuar<br />

Müdürü Prof. Adnan Koç ile Öğr.<br />

Gör. Gülaram Baltayeva koordinatörlüğünde<br />

festivale katılan, Sedat Solakoğlu, Öğr.<br />

Gör. Dr. Deniz Güneş, Araş. Gör. Erhan<br />

Uslu, öğrenciler Sezgin Yaman, Ufuk Şimkelerden<br />

gelen jüri üyelerine etkileyici<br />

bir sürpriz yaptı. Kazakistan’da “Küy”ün<br />

(enstrümantal halk ezgilerinin) atası olarak<br />

tanınan ünlü besteci Kurmangazı'nın<br />

en sevilen küy’lerinden birisi olan "ADAY"ı,<br />

ekibimiz, Kazaklar’ın en önemli halk çalgılarından<br />

Dombıra’yı da kullanarak hazırladığı<br />

bir mizansenle, üstelik Dombıra tekniğini<br />

bağlamalara aynen adapte ederek<br />

başarıyla icra etti.<br />

Bu performansından dolayı Kazaklar'ın<br />

<strong>ve</strong> jüri üyelerinin tamamının takdirini<br />

kazanan <strong>ve</strong> ödül alan ekibimiz, Gala<br />

konserinde tüm grupların birlikte çalması<br />

planlanan bu eserde, jürinin <strong>ve</strong> organizasyon<br />

komitesinin isteği üzerine, katılımcı 40<br />

orkestranın önünde sahnede yer aldı <strong>ve</strong><br />

Kazak-Kırgız-Özbek-Uygur müzisyenlerden<br />

oluşan 150 kişilik dev orkestraya liderlik<br />

etti. Bu icrası ile dinleyiciden büyük<br />

alkış alan İTÜ TMDK THM topluluğu, ülkemiz<br />

<strong>ve</strong> üni<strong>ve</strong>rsitemizi uluslararası alanda<br />

büyük bir başarıyla temsil etti.<br />

İTÜ’den bir başarı daha…<br />

134 itü vakfı dergisi<br />

Dünya kadın satrancının yükselen yıldızı<br />

olarak kabul edilen Zhansaya Abdumalik<br />

“Dünya Genç Kadınlar Şampiyonası”’nda,<br />

13 maçta 9,5 puanla, 2-3 sıraları alarak,<br />

a<strong>ve</strong>rajla üçüncü oldu.<br />

İTÜ Spor Kulübü sporcusu olan Zhansaya,<br />

henüz 15 yaşını doldurmamış olmasına<br />

karşın çok başarılı bir geçmişe sahip.<br />

Kariyerinde; 2 kez “Dünya Yaş Grupları<br />

Şampiyonu”, 2 kez “Asya Şampiyonu”, 2<br />

kez “Dünya Gençler İkincisi” olan Zhansaya,<br />

bu yıl da “Dünya Gençler Üçüncüsü”<br />

olarak başarılarına bir yenisini daha<br />

ekledi. Rusya’da Khanty –Mansysk bölgesinde<br />

1-14 Ağustos 2015 tarihlerinde<br />

düzenlenen “Dünya Gençler Şampiyonası”<br />

uzun yıllardır gerçekleştiriliyor. 20 yaş<br />

altında kadın <strong>ve</strong> açık kategoride düzenlenen<br />

yarışmada çok sayıda ülke katılım<br />

gösteriyor. Zhansaya 13 tur olan şampiyonayı<br />

çok uzun süre lider olarak götürmesine<br />

karşılık son 3 turda rahatsızlanması<br />

nedeniyle yarışmayı üçüncü olarak bitirdiğini<br />

söyledi.


SEKTÖR HABERLERİ<br />

DemirDöküm’den Akıllı,<br />

Yeni Kombi: Nitron Plus<br />

Doğuş İnşaat’tan Çevreye Duyarlı<br />

Artvin Barajı<br />

DemirDöküm, çift mikro işlemcili<br />

elektronik kart ile kombide daha<br />

akıllı <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nli bir dönem başlatıyor.<br />

“Akıllı, konforlu, gü<strong>ve</strong>nli,<br />

Nitron Plus Tabii ki!" sloganıyla tüketici<br />

karşısına çıkan Nitron Plus<br />

Kombi, 3 yıldızlı <strong>ve</strong>rim sınıfıyla<br />

maksimum <strong>ve</strong> minimum çalışmada<br />

bile yüksek enerji tasarrufu<br />

sağlıyor. NitronPlus’ın yeni nesil<br />

dijital program saati ev yaşamını<br />

düzenlemede büyük kolaylık sağlıyor,<br />

kullanıcı ne zaman ne kadar<br />

sıcaklık isterse kendini ona ayarlıyor.<br />

Otomatik fan hızıyla ise düşük<br />

ısıda ideal yanma sağlıyor.<br />

Programlanabilir özelliğiyle <strong>ve</strong> özel tasarlanmış kumanda<br />

paneliyle kullanıcı ne zaman isterse, evi o zaman ısınıyor. Dijital<br />

saatiyle, kullanıcının tercihine göre haftanın istenen günleri <strong>ve</strong><br />

günün belli saatlerine ayarlanarak otomatik ısı artışı sağlayan<br />

Nitron Plus, Solar NTC uyumlu oluşu sayesinde ise güneş enerjisi<br />

sistemlerine kolayca bağlanabiliyor.<br />

Artvin Barajı 332 MW gücündeki 2 adet hidroelektrik santralin faaliyete<br />

geçmesi ile yılda 1 milyar 26 milyon kWh (kilovatsaat) enerji üretecek,<br />

Bu rakam, ülkenin kurulu hidroelektrik enerji üretim gücünün %1,5 ‘ini<br />

oluşturuyor. İşletmeye alındıktan sonra ülke ekonomisine katkılarının<br />

yanı sıra, baraj inşaatı süresince sağladığı istihdam olanakları ile bölge<br />

insanına <strong>ve</strong> ülkenin dört bir yanından gelen teknik kadrolara katkıda bulunan<br />

Artvin Barajı, Doğuş İnşaat’ın tamamladığı 19. baraj projesi olup,<br />

bir özelliği de çevreye duyarlı bir proje olması. Bu kapsamda yapılan<br />

çalışmalar Doğuş İnşaat yetkilileri tarafından şu şekilde ifade ediliyor:<br />

Artvin Barajı <strong>ve</strong> Hidroelektrik Santrali projesi kapsamında düzenli<br />

olarak arıtma tesislerinin bakımları yapılmış; saha genelinde toz ölçümleri<br />

<strong>ve</strong> baca gazı emisyon ölçümleri yapılarak standart değerlerinin kontrolü<br />

sağlanmıştır. Çevreye <strong>ve</strong>rilen etkiyi azaltmak için beton atıklarının<br />

dereye deşarjı önlenmiş, tüm atıkların bertarafı lisanslı firmalar tarafından<br />

gerçekleştirilmiştir. Proje faaliyetlerine ilişkin sulak alan koruma<br />

izinleri alınmıştır. Artvin Barajının bir kısmının “Çoruh Vadisi Yaban Hayatı<br />

Geliştirme Bölgesi”nde yer alması sebebiyle yaban hayatının takibi, geliştirilmesi<br />

<strong>ve</strong> çeşitliliğin korunması amaçlı gözlem, envanter sayımı <strong>ve</strong><br />

benzeri uygulamalar yapılmış; “Zeytin Dalı Hikayesi” Projesi’ne destek<br />

<strong>ve</strong>rilerek rezervuar altında kalan zeytin türlerinin korunması <strong>ve</strong> genç aşılı<br />

yeni zeytin bahçeleri oluşturulmasına olanak tanınmış.<br />

Kale’ye Üç Ödül Birden<br />

Kale, bu yıl 13’üncüsü düzenlenen ‘Altın<br />

Örümcek Web Ödülleri’nde, her kullanıcının<br />

kendi banyosunu tasarlayabildiği<br />

‘Kale360.com’ <strong>ve</strong> ‘Kale.com.tr’ web<br />

sitesi ile üç ödül birden kazandı. İnternet’in<br />

Oscar’ı olarak da adlandırılan<br />

‘Altın Örümcek’te finale kalan Kale360.<br />

com, ‘En İyi Web Sitesi’ seçilerek büyük<br />

ödüle layık görülürken, ‘Perakendecilik/<br />

Mağazacılık’ kategorisinde de birincilik<br />

ödülünün sahibi oldu. Ayrıca Kale Yapı<br />

Ürünleri Grubu’nun seçkin ürünlerinin yaratıcı<br />

tasarımlarla sunulduğu web sitesi ‘Kale.<br />

com.tr’ de, ‘Perakendecilik/Mağazacılık’ kategorisinde<br />

ikincilik ödülünü aldı.<br />

ZyXEL WAC6500 ile Kablosuz Ağlarda<br />

Optimum Performans!<br />

ZyXEL’in akıllı anten teknolojisine sahip Wi-Fi<br />

Erişim Noktası çözümü WAC6500, yüksek performanslı<br />

internet erişiminin ciddi bir ihtiyaç<br />

olduğu yoğun kullanıcılı ortamlarda bile maksimum<br />

hız <strong>ve</strong> kesintisiz bağlantı imkanı sağlıyor.<br />

Telekom servis sağlayıcılarından küçük <strong>ve</strong> orta<br />

boy işletmelere <strong>ve</strong> ev kullanıcılarına kadar çok geniş bir skaladaki<br />

müşteri tabanı için hem kablolu hem de kablosuz internet çözümleri<br />

sunan dünyanın lider ağ çözümleri firması ZyXEL, pazarın ihtiyaçlarına<br />

özel ürünler geliştirmeye devam ediyor. ZyXEL’in bir süre önce<br />

pazara sunduğu WAC6500 Serisi Akıllı Anten Wi-Fi Erişim Noktası,<br />

Wi-Fi erişim noktalarında geleneksel olarak kullanılan antenlerin<br />

performansını 2 katına çıkartan bir akıllı anten teknolojisi sayesinde,<br />

kapsama gücünü <strong>ve</strong> kapasitesini artırıyor. Bu erişim noktası çözümü<br />

ayrıca enterferans dayanıklılığını da bir üst seviyeye çıkartıyor.<br />

itü vakfı dergisi<br />

135


SEKTÖR HABERLERİ<br />

Soyak Kristal Kule’ye Ödül<br />

Soyak Kristalkule<br />

Pei Cobb Freed <strong>ve</strong> HAS Mimarlık ortaklığında<br />

tasarlanan 168 m. yüksekliğinde Soyak<br />

Kristal Kule, en iyiler arasına girdi.<br />

Dünyanın dört bir yanından gökdelenler<br />

<strong>ve</strong> nefes kesen mimari projeler platformu<br />

Emporis’in dünya çapında 300’den<br />

fazla gökdelen arasından 2014 yılı için seçilen<br />

en iyi 10 bina listesinde İstanbul’daki<br />

''Soyak Kristalkule'' 7. sırada yer aldı.<br />

Yapılar hakkında küresel bir bilgi sağlayıcısı<br />

olan Emporis’in her yıl düzenlediği<br />

“Gökdelen Ödülü” yarışmasında projeler,<br />

yıl içerisinde tüm dünyada gerçekleştirilen<br />

<strong>ve</strong> yarışmanın kriterlerine uygun proje bilgilerinin<br />

yer aldığı kendi <strong>ve</strong>ritabanı üzerinden<br />

seçildi. Tasarım <strong>ve</strong> işlevselliği bir araya<br />

getiren en iyi mimar <strong>ve</strong> projeyi seçmek<br />

amacıyla yapılan yarışmada en iyi 10 proje,<br />

Emporis editörlerinin oluşturduğu jüri tarafından<br />

yapılan oylamalar sonucu belirlendi.<br />

Soyak Kristalkule, Soyak Holding tarafından<br />

Le<strong>ve</strong>nt’teki kendi arsası üzerinde<br />

geliştirilmiş <strong>ve</strong> 2011 yılında başlanılan inşaat<br />

2014 yılında tamamlanmıştır. Projenin<br />

mimari tasarımı, ünlü Mimar Henry Cobb<br />

önderliğindeki NewYork’tan Pei Cobb Freed<br />

& Partners (PCF&P) ile yerel mimar<br />

olarak HAS Mimarlık Ltd. tarafından yapılmıştır.<br />

Projenin strüktür tasarımı yine USA<br />

menşeli Thorton Tomasetti, mekanik <strong>ve</strong><br />

elektrik tasarımı ise Jaros Baum & Bolles<br />

tarafından yapılmış olup, yerel proje ayağında<br />

Balkar, Enmar <strong>ve</strong> Dinamik yer almıştır.<br />

Proje yönetimini ise uluslararası ARUP<br />

yürütmüştür. Ulusal <strong>ve</strong> uluslararası uzmanların<br />

katılımıyla, geniş bir ekibin işbirliğiyle<br />

tasarlanan Soyak Kristalkule’de, çağdaş<br />

mimarlık ilkeleri <strong>ve</strong> teknoloji en yenilikçi <strong>ve</strong><br />

sürdürülebilir biçimde uygulanmıştır.<br />

Suha Özkan’dan Mimarlık Kültürüne Armağan<br />

'Bodrum Mimarlık Kitaplığı'<br />

Mimar Suha Özkan <strong>ve</strong> eşi Yasemin Aysan'ın<br />

kişisel girişimleri ile oluşturularak<br />

mimarlık kültürümüze armağan edilen<br />

Bodrum Mimarlık Kitaplığı açıldı.<br />

Dünya Mimarlık Birliği Kurucu Başkanı<br />

Prof. Dr. Suha Özkan, Bodrum’daki<br />

yüz yıllık bir evi, restore<br />

ederek, “Mimarlık Kitaplığı”nı<br />

kurdu. ODTÜ’de uzun<br />

yıllar sürdürdüğü öğretim üyeliği<br />

görevinin ardından emekli<br />

olup Bodrum’a yerleşen Suha<br />

Özkan, Bodrum Çarşı Mahallesi’ndeki<br />

yüz yıllık bir evin<br />

doğal dokusunu bozmadan<br />

136 itü vakfı dergisi<br />

restore etti. Prof. Dr. Özkan, mimar eşi Yasemin<br />

Aysan ile birlikte 48 yıllık mesleki<br />

hayatları boyunca biriktirdikleri binlerce<br />

kitap, belge <strong>ve</strong> proje arşivini derleyerek<br />

Bodrum Mimarlık Kitaplığı’nda meraklıların<br />

kullanımına sundu. Kitaplığın,<br />

hafta içi belirli saatler arasında<br />

randevu sistemi ile hizmet<br />

<strong>ve</strong>receği belirtildi.<br />

15 bin kitap, 20 bin belge...<br />

Özkan, “Koleksiyonumuzdaki<br />

kitapların tamamı 15 bin.<br />

Buraya sadece 10 bin kitabı<br />

yerleştirdik. 20 bin kadar da<br />

belge var. Mimarlık belgesi,<br />

çizimler, gravürler, eski yapıtlar mevcut”<br />

dedi. Mesleki alanda kitap bağışı yapmak<br />

isteyenlere açık olduklarını belirten Özkan,<br />

inceleme <strong>ve</strong> değerlendirmelerin ardından<br />

bağış yapılan kitapları da düzenleyerek<br />

kullanıma sunacaklarını söyledi.<br />

Ağa Han Mimarlık Ödülü’nün yöneticiliğini<br />

yaptığı uzun yıllar boyunca İsviçre’de<br />

yaşayan Suha Özkan, kişisel girişimlerle<br />

oluşturduğu bu kitaplığın Türkiye’de tek<br />

olduğunu belirterek, “Alt kattaki toplantı<br />

salonu <strong>ve</strong> büro olarak kullanılacak mekanların<br />

yanısıra üst kattaki dört odanın<br />

her biri temalar üzerine düzenlendi. Birini<br />

Bodrum’a ayırmayı düşünüyoruz. Bodrum’a<br />

<strong>ve</strong> mahallelerine ait mimari <strong>ve</strong>rilerin<br />

<strong>ve</strong> düzenlemelerin yer alacağı bir bölüm<br />

olacak. Biri süreli yayınlar, diğerinde de<br />

mimarlık tarihi <strong>ve</strong> sanat yapıtları yer aldı.<br />

Diğer odada şimdilik eğilemediğimiz belgeler<br />

yığılı. Genellikle mimarlık öğrencileri,<br />

mimarlar <strong>ve</strong> meslek adamlarına yönelik,<br />

ama sanat <strong>ve</strong> diğer konularda kitaplarımız<br />

da var. Meraklısı her zaman gelebilir.” dedi<br />

Doğan Hasol’un ismi de<br />

Bodrum Kitaplığı’nda<br />

Mimarlık Kitaplığı’ndaki birimlerden Süreli<br />

Yayınlar Odası’na “Doğan Hasol”un adı<br />

<strong>ve</strong>rildi. Suha Özkan, Kitaplık’taki bu odayı,<br />

mimarlık alanında <strong>ve</strong>rdiği eserler, yaptığı<br />

katkılar <strong>ve</strong> yayımladığı Türkiye’nin en uzun<br />

soluklu dergisi YAPI adına Doğan Hasol’a<br />

adadıklarını söyledi.


İTÜ VAKFI'NDAN HABERLER<br />

İTÜ Vakfı Sosyal <strong>ve</strong> Kültürel Hizmetler<br />

Komitesi, Ekim başında yaptığı toplantıda<br />

2015-2016 döneminde gerçekleştireceği<br />

etkinlikler için yol haritasını belirledi. Komite,<br />

yeni dönemdeki çalışmalarını, Haziran’da<br />

yapılan Genel Kurul’da yeniden bu göre<strong>ve</strong><br />

seçtiği Zeliha Dilek başkanlığında yürütüyor.<br />

Dilek, daha önceki yıllarda başkanlık görevini<br />

birkaç defa üstlenerek başarı ile yürütmüştü.<br />

Düzenlediği çeşitli kültürel-sosyal etkinlikten<br />

sağladığı gelirle her yıl ortalama 200<br />

öğrenciye karşılıksız eğitim bursu <strong>ve</strong>rmekte<br />

olan Sosyal <strong>ve</strong> Kültürel Hizmetler Komitesi,<br />

gönüllü faaliyetlerinde 27. yılını geride bıraktı.<br />

Gelecek umudumuz gençlerimize daha<br />

fazla katkıda bulunmak için başta konserler<br />

olmak üzere, yurtiçi <strong>ve</strong> yurdışı geziler, briç<br />

ders <strong>ve</strong> turnuvaları, kermes, yoga, resim eğitimi<br />

gibi etkinlikleri her yıl aynı heyecan duygusu<br />

<strong>ve</strong> motivasyonla organize eden Komite<br />

üyeleri, İTÜ’de sosyal-kültürel ortama da katkıda<br />

bulunuyor.<br />

Sosyal <strong>ve</strong> Kültürel Hizmetler Komitesi, 9<br />

Ekim’de gerçekleştirdiği toplantıda her yıl<br />

yinelenen etkinliklerin yanısıra öğrencilerin<br />

barınma sorununa da odaklandı. Anadolu’dan<br />

gelip, kalacak yer bulamayan çok<br />

zor durumdaki öğrenciler için geçici çözüm<br />

Sosyal <strong>ve</strong> Kültürel Hizmetler Komitesi'nden<br />

“Burs Kampanyası”na<br />

Katkı Çalışmaları<br />

olarak konteyner temin edilmesini gündeme<br />

alan Komite bu konuda girişimlerde bulunma<br />

kararı aldı. Burs Komitesi’ne başvuran Yaz<br />

Okulu’ndan iki kız öğrenciye burs, bir öğrenciye<br />

de bilgisayar alındı.<br />

Bu yıl, Komite’nin bursiyer öğrencilerinden<br />

26’sı mezun oldu. Mevcut bursiyerlerin<br />

yanısıra, yeni öğretim yılında burs talebinde<br />

bulunan 80 öğrencinin başvurusu<br />

Burs Komitesi tarafından<br />

değerlendirmeye alındı. Yeni<br />

kurulan “Nazlı Özkara Burs<br />

Fonu” ise yakın zamanda hayata<br />

<strong>ve</strong>da eden Nazlı’nın hem<br />

anısını yaşatacak, hem de öğrencilere<br />

katkı sunacak.<br />

Konserler: Komite’nin<br />

müzikse<strong>ve</strong>rleri farklı sesler <strong>ve</strong><br />

ezgilerle buluşturduğu konser<br />

etkinlikleri, yeni sanatçı <strong>ve</strong><br />

gruplarla bu dönemde de devam edecek.<br />

Briç: Zihin sporu Briç ders <strong>ve</strong> turnuvaları,<br />

her geçen gün yeni katılımcılar <strong>ve</strong><br />

profesyonellerle milli briççi Süleyman Kolata’nın<br />

öğreticiliğinde sürüyor; turnuvalar<br />

sonucu kazanılan madalya <strong>ve</strong> kupalar heyecan<br />

yaratıyor.<br />

Gezi: Günübirlik aylık gezilerin yanısıra,<br />

yurtdışı gezilerinin ilk rotası Sicilya <strong>ve</strong><br />

Güney İtalya olacak.<br />

Resim Dersleri: Yıllardır<br />

devam eden resim dersleri,<br />

içindeki yeteneği keşfetmek<br />

isteyen, renklerle mutlu olup,<br />

sanat kültürü edinmek isteyenler<br />

için bir fırsat sunuyor.<br />

Yoga: Yoğun çalışma temposunun<br />

<strong>ve</strong> günlük yaşamın<br />

getirdiği stresten kurtulmak,<br />

aklı, bedeni <strong>ve</strong> ruhu arıtmakla<br />

mümkün. Komite’nin etkinlikleri<br />

arasında talep gören<br />

etkinliklerden biri olan Yoga, fiziksel dinamizmin<br />

yanında, ruhsal gelişmeye <strong>ve</strong><br />

farkındalığa katkı sağlamayı amaçlıyor.<br />

Giysi Odası: Öğrencilerin giysi ihtiyacı<br />

başta olmak üzere, mutfak <strong>ve</strong> ev gereçleri<br />

ihtiyacını karşılamaya yönelik hizmet<br />

<strong>ve</strong>ren Giysi Odası yıllardır önemli bir soruna<br />

çözüm üretiyor. Kişi <strong>ve</strong> kuruluşlardan<br />

bağış yoluyla temin edilen ürünler ücretsiz<br />

<strong>ve</strong>ya sembolik ücretlerle İTÜ öğrencisine<br />

sunuluyor.<br />

itü vakfı dergisi<br />

137


YAYINLAR<br />

Bu kitap APA tarzında akademik makale<br />

yazımını öğretmeyi amaçlamaktadır.<br />

Araştırma safhasını pratik ipuçları ile<br />

anlatan kitap akademik bir araştırma yazısının<br />

<strong>ve</strong>ya tezin hazırlanmasındaki evreleri<br />

örnekleriyle açıklamaktadır. Kitabın<br />

hedefleri yazılı bir belgeyi değerlendirip<br />

yorumlama yeteneği kazandırmak, teknik<br />

kelime hazinesini zenginleştirmek, akademik<br />

kaynaklar ile aşinalığı artırmak, akademik araştırma yazısı hazırlama<br />

sürecini ortaya koymak <strong>ve</strong> araştırma yazısı yazarken dikkat edilmesi gereken<br />

etik kurallara dikkat çekmektir. Kitabın yazarları İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

Yabancı Diller Yüksek Okulunda İleri İngilizce (İngilizce 201) dersi<br />

<strong>ve</strong>ren okutmanlardır. Öncelikli olarak İTÜ öğrencilerinin tez yazma derslerinde<br />

kullanılmak üzere hazırlanan bu kitap, akademik makale <strong>ve</strong> tez yazımı<br />

sürecini ayrıntıları ile öğrenmek isteyen herkes için faydalı bir rehber kitaptır.<br />

İTÜ Vakfı Yayınları<br />

ISBN: 978-975-7463-24-5 Bas›m Y›l›: 2015<br />

21 x 29,7 cm<br />

240 sayfa, Karton Kapak<br />

Essentials of Research Paper<br />

Writing<br />

Şehirlerin sağlıklı <strong>ve</strong> etkin olarak planlanması,<br />

mevcut fiziksel <strong>ve</strong> sosyo-ekonomik<br />

yapının araştırılması, eğilimlerin ortaya<br />

konması <strong>ve</strong> geleceğin doğru olarak tahmin<br />

edilebilmesine bağlıdır. Zamanımızda<br />

bilgisayar tekniklerinin yoğun bir biçimde<br />

kullanılması, bu alanda ihtiyaç duyulan sayısal<br />

yöntemlerin geliştirilmesine yardımcı<br />

olmuştur. Bu kitapta, şehir sistemlerinin <strong>ve</strong><br />

planlama problemlerinin incelenmesinde<br />

kullanılan matematiksel modeller açıklanmıştır.<br />

Bu modeller şehir nüfusunun <strong>ve</strong> gereksinilen<br />

tesislerin öngörülmesinde, şehirlerin<br />

gelişme yönlerinin <strong>ve</strong> sosyal yapılanmasının belirtilmesinde, ulaşım ağı<br />

<strong>ve</strong> arazi kullanımı değerlendirilmesinde, sanayi <strong>ve</strong> sosyal tesislerin <strong>ve</strong> yeni iş<br />

merkezlerinin etkin bir biçimde yer seçiminde kullanılmaktadır. Bu modellerin<br />

çözüm yöntemleri açıklanmış <strong>ve</strong> uygulama örnekleri <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />

İTÜ Vakfı Yayınları<br />

ISBN: 978-605-4778-16-4 Bas›m Y›l›: 2015<br />

16,5 x 23,5 cm<br />

176 sayfa, Karton Kapak<br />

Dilek Vidana Tavaşoğlu<br />

Süeda Albayrak<br />

Suzan Arıman<br />

Planlamada Sayısal Yöntemler<br />

Prof. Dr. Vedia Dökmeci<br />

Yaşamın Evrimi<br />

Fikrinin Darwin Döneminin<br />

Sonuna Kadarki Kısa Tarihi<br />

Prof. Dr. Celâl Şengör<br />

Charles Darwin’in evrim kuramı tüm bilim<br />

tarihinin en önemli düşünsel ürünlerinden<br />

biridir. Darwin’den sonra insanın hem kendine<br />

hem de içinde yaşadığı <strong>ve</strong> bir parçası<br />

olduğu doğaya bakışı çok temelli<br />

bir değişime uğramıştır. Darwin ile birlikte<br />

insanlık çok daha rasyonel düşünmeye<br />

başlamıştır. Ancak evrim fikri Darwin’in<br />

değildir. Darwin yaşamın evrimi için yalnızca<br />

akılcı <strong>ve</strong> gözlemle denetlenebilir, yani bilimsel bir mekanizma bulmuştur.<br />

Evrim fikri ise bilimsel düşüncenin kendisi kadar eskidir <strong>ve</strong> onun gibi günümüz<br />

Türkiye’sinin sınırları içindeki eski Miletos şehrinde M. Ö altıncı yüzyılda<br />

doğmuştur. Evrim kuramı eski Yunan doğa felsefecilerince tartışılmış, Orta<br />

Çağ’da İslam bilginlerince geliştirilmiştir. Avrupa’da onyedinci yüzyılda başlayan<br />

bilimsel yeşermenin çerçe<strong>ve</strong>sinde yaşamın belirli bir yönde geliştiği<br />

düşüncesi de yaygın olarak ele alınmıştır. Bunun en önemli nedenlerinden biri<br />

hem biyolojinin hem de jeolojinin gözleme dayanan sağlam temellere oturtulmasıdır.<br />

Bu kitap, evrim fikrinin Darwin döneminin sonuna kadarki tarihsel<br />

gelişmesini hem biyolojik hem de jeolojik çerçe<strong>ve</strong>de ele almaktadır.<br />

İTÜ Vakfı Yayınları<br />

ISBN: 978-605-4778-12-6 Bas›m Y›l›: 2015<br />

Boyutlar: 16,5 x 23,5 cm<br />

192 sayfa, Karton Kapak<br />

Elektromagnetik Alan<br />

Teorisinin Temelleri<br />

Prof. Dr. Mithat İdemen<br />

Yazarın 1970-1997 yılları arasında İstanbul<br />

Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde <strong>ve</strong>rmiş olduğu<br />

derslerin notları esas alınarak hazırlanmış<br />

bulunan bu kitap, öğrenciye Elektromagnetik<br />

Teori’yi modern bir görüşle tanıtmayı<br />

amaçlamaktadır. Kitabın bu konuda<br />

yazılmış klasik kitaplardan farkı, özellikle,<br />

elektromagnetik olayın distribüsyon niteliği<br />

ile rölativistik niteliğini belirgin biçimde ön<br />

plana çıkarmasındadır. Böylece, bir yandan,<br />

değişik fizik bünyeye sahip ortamların<br />

arakesit yüzeyinde gözlenen süreksizlikler matematik teoremlerin geçerlilik<br />

koşulları çiğnenmeden belirlenebilmekte, diğer yandan da, birbirine göre<br />

düzgün hareket halinde bulunan gözlemcilerin aynı olayı nasıl gözleyeceği,<br />

konuya uzak görünen varsayımlara ihtiyaç duyulmadan açıklanabilmektedir.<br />

Bu görüşle, Özel Rölativite Teorisi Elektromagnetik Teori’nin bir alt bölümüne<br />

dönüşmekte <strong>ve</strong> kolay bir biçimde anlaşılır hale gelmektedir. Kitap, Elektromagnetik<br />

Teori’nin temel kavramlarını kavramaya yardımcı olan, gereksiz<br />

matematik güçlüklerden uzak, çok sayıda problem içermektedir. Bu haliyle<br />

hem lisans hem de yüksek lisans derslerinde esas <strong>ve</strong>ya yardımcı kitap olarak<br />

izlenebilecek düzeydedir.<br />

İTÜ Vakfı Yayınları<br />

ISBN: 978-605-4778-12-6 Bas›m Y›l›: 2015<br />

Boyutlar: 16,5 x 23,5 cm<br />

256 sayfa, Karton Kapak<br />

138 itü vakfı dergisi


Şarık Tara Anlatıyor<br />

Çiğdem Tüzün<br />

Doğan Kitap<br />

Eylül 2015, Türkçe<br />

314 sayfa<br />

Karton Kapak<br />

16,5x23 cm<br />

Şarık Tara, hem Enka’yı bir dünya şirketi<br />

yapmak için hem de ülkemiz <strong>ve</strong> dünya barışına<br />

katkıda bulunmak için yaptıklarını anlattığı<br />

“Şarık Tara Sınırların Ötesinde” isimli<br />

kitabından sonra, hayat hikayesini anlattığı<br />

ikinci bir kitapla karşımızda. Tara, bu kitabın<br />

amacını şu şekilde anlatıyor; “Hayat<br />

hikayemi anlatmadaki amacım başımdan<br />

geçen hadiseleri gelecek kuşaklara, özellikle<br />

gençlere aktarmaktır. Okudukları taktirde<br />

nasıl başarılı olabileceklerine bir miktar yardım<br />

eder diye düşündüm.<br />

Bana öğretilenler içinden en iyilerini seçmek,<br />

bunlardan azami ölçüde yararlanmak,<br />

en iyi şekilde uygulamak <strong>ve</strong> gençlere<br />

aktarmak benim gayem olmuştur. Hayatım<br />

boyunca bunu kendime vazife edindim. Bu<br />

yaklaşım iş hayatımı da çok olumlu etkiledi.<br />

Bu kitabın da hayatım boyunca biriktirdiklerimin<br />

gençlere aktarılmasında iyi bir araç<br />

olacağını umuyorum."<br />

“1930 yılında Üsküp’te doğdum. Ailemin<br />

imkânları genişti, mürebbiyeler <strong>ve</strong> hizmetliler arasında el üstünde tutularak<br />

büyüdüm. Güzel bir çocukluk yaşadım. İkinci Dünya Savaşı başlayınca ailem<br />

beni 12 yaşındayken Bulgar pasaportuyla İstanbul’a dayımın yanına gönderdi.<br />

Birdenbire varlıktan adeta yokluğa yuvarlandım. Ailem ancak iki yıl sonra<br />

yanıma gelebildi. İstanbul’da zor şartlar altında yaşamımızı sürdürdük. Annem,<br />

babam bu dönemde birçok şeyden fedakârlık ettiler ama çocuklarının<br />

eğitiminden asla. Bizim iyi bir eğitim almamız için ellerinden geleni yaptılar.<br />

Lise yıllarından itibaren ben de çalışarak aile bütçesine katkıda bulundum.<br />

İnşaat mühendisi olmak istiyordum, onun için İTÜ’yü tercih ettim. İTÜ’lü olmak<br />

benim bütün hayatımın gidişatını belirledi. 1957 yılında sınıf arkadaşım, yakın<br />

dostum <strong>ve</strong> eniştem Sadi Gülçelik’le birlikte Enka’yı kurdum. Enka’yı bir dünya<br />

şirketi yapmak için çok çalıştım <strong>ve</strong> muvaffak oldum."<br />

Başka Peron<br />

İletişim:<br />

www.baskaperon.com<br />

baskaperon@gmail.com<br />

İTÜ Öğrencilerinin Çıkardığı<br />

Edebiyat Dergisi<br />

Başka Peron'un 7. Sayısı Çıktı!<br />

Başka seslerin ortak durağı<br />

Başka Peron 7. sayısı ile huzurlarınızda.<br />

“Deli, Ritim <strong>ve</strong> Renk”<br />

kapak konusu üçlemesi ile bu<br />

ay sizleri delidolu, rengarenk bir<br />

dünyaya çağırıyor.<br />

İçerik incelemeler, öyküler <strong>ve</strong> şiirlerle<br />

zenginleştirilmiş durumda.<br />

Deliliğin dünyasının kapısını aralayacağınız,<br />

ritmi yüksek bir sayı<br />

daha sizlerle!<br />

Başka Peron dergisini Mephisto,<br />

FiLBooks, İTÜ Ayazağa Fan Fan<br />

Cafe, Sahaflar Çarşısı <strong>ve</strong> İmge<br />

Kitabevi’nde satışta.<br />

Anadolu’nun Gözyaşları<br />

Yurtdışına Götürülmüş<br />

Tarihi Eserlerimiz<br />

Yaşar Yılmaz<br />

YEM Yayın<br />

Haziran 2015<br />

Türkçe<br />

312 sayfa<br />

Pleksi kapak<br />

16x23 cm<br />

“Anadolu’nun Gözyaşları”, büyük çoğunluğu<br />

1830-1922 yılları arasında, Anadolu’nun<br />

çeşitli bölgelerinden, farklı yöntemlerle götürülmüş,<br />

günümüzde Avrupa <strong>ve</strong> ABD’deki<br />

müzelerde sergilenen tarihi eserlerimizin, bugüne<br />

dek hazırlanmış en kapsamlı envanterini<br />

sunuyor. Yaşar Yılmaz, kendisine yönelttiği<br />

“Yurtdışında kaç tarihi eserimiz var; yurtdışına<br />

götürülmüş eserlerimize ilişkin bir çalışma var<br />

mı?” sorularına yanıt ararken başladığı araştırma<br />

sonucunda bu eserlerin peşine düştü.<br />

Yılmaz, çoğunluğu Batı’da bulunan, Anadolu’dan<br />

gitmiş eserlere sahip müzeleri tek tek<br />

gezerek bu envanteri derledi. Yılmaz, amatör<br />

bir araştırmacı tutkusuyla çıktığı bu yolda, yoğun<br />

emek <strong>ve</strong> öz<strong>ve</strong>ri göstererek 10’dan fazla<br />

ülkede, 50’yi aşkın müzede araştırma yaptı.<br />

Üç yıl süren bu seyahatleri boyunca Anadolu<br />

topraklarından götürülmüş <strong>ve</strong> günümüzde<br />

birçok Batı müzesine büyük zenginlik katan<br />

tarihi eserleri yerinde inceleyerek envanter<br />

numaralarıyla belgeledi. Söz konusu eserlerin<br />

Batılılarca keşfi, taşınma öyküleri <strong>ve</strong> ülkemizdeki<br />

tarihi eser algısı, Osmanlı’nın son döneminde Anadolu’da keşif <strong>ve</strong> kazı<br />

çalışmaları yürütmüş yabancı gezgin <strong>ve</strong> araştırmacıların notlarından, günlüklerinden,<br />

tarihi belgelerden yararlanılarak anlatılıyor.<br />

Modernizmden Postmodernizme Geçiş Sürecinde<br />

Loft Mimarisi <strong>ve</strong><br />

İstanbul’daki Yansımaları<br />

Sınai üretim biçiminde yaşanan köklü bir dönüşümle birlikte terk edilen kent<br />

merkezindeki imalathane <strong>ve</strong> depo alanlarının, bambaşka bir gereksinim karşılanması<br />

adına, var olan koşullar <strong>ve</strong> zorunluluklar içerisinde dönüşerek yeniden<br />

işlev kazanmasıyla ortaya çıkan bir konut tipinin adı loft. İlk ortaya çıktığı<br />

yer de New York. Kitap da buradan başlıyor. Niçin <strong>ve</strong> nasıl ortaya çıktığını,<br />

bunun ekonomik, kültürel <strong>ve</strong> sosyolojik arka planını <strong>ve</strong> zaman içerisinde aldığı<br />

biçimleri ele alıyor. Bu biçimlerden hareketle loft tipolojisinin temel mimari<br />

ölçütlerini <strong>ve</strong> ortaya çıkan loft türlerini saptıyor. Ardından, yapının bir meta<br />

haline gelmesiyle uğradığı kavramsal<br />

dönüşümü, genel bir modernite-postmodernite<br />

tartışması eksenine oturtarak<br />

irdelemeye <strong>ve</strong> sonunda İstanbul<br />

özeline yoğunlaşarak sonuçlarını somut<br />

örneklerle tanımlamaya çalışıyor.<br />

Ece Ceylan Baba<br />

Editör: Bahar Demirhan<br />

Tasarım: Utku Lomlu<br />

YEM Yayın, Nisan 2015,<br />

200 sayfa, Karton Kapak,<br />

16,5x23 cm<br />

itü vakfı dergisi<br />

139


YAYINLAR<br />

İTÜ VAKFI YAYINLARI<br />

‹TÜ VAKFI, ‹TÜ Maçka Kampüsü, Sosyal Tesisler / Teşvikiye - ‹stanbul<br />

Bilgi <strong>ve</strong> ‹letişim: 0212 230 73 71 - 232 57 62 - 291 34 75 / basin@ituvakif.org.tr<br />

Gemi İnşaatı <strong>ve</strong> Deniz<br />

Teknolojisi Mühendisliği<br />

Tarihi - 2015<br />

Reşat Baykal<br />

Matematik 1 Teoremler,<br />

40 TL Mehmet Ali Karaca<br />

İspatlar, Problemler - 2008<br />

25 TL<br />

Otomatik Konteyner<br />

Terminalleri <strong>ve</strong> Terminal<br />

Yönetim Bilgi Sistemleri - 2015<br />

Yavuz Keçeli<br />

Volkan Aydoğdu<br />

Kompleks Değişkenli<br />

18 TL Mithat İdemen<br />

Fonksiyonlar Teorisi - 2008<br />

15 TL<br />

Cisimlerin Muka<strong>ve</strong>meti<br />

Yenilenmiş 9. Baskı - 2015<br />

Mustafa İnan<br />

35 TL<br />

Uçuşun Yüzüncü Yılında<br />

Modern Aerodinamiğin<br />

Temelleri - 2006<br />

Ülgen Gülçat<br />

17 TL<br />

Lineer Sınır-Değer<br />

Problemleri <strong>ve</strong> Özel<br />

Fonksiyonlar - 2015<br />

Mithat İdemen<br />

25 TL<br />

Writing Research Papers -<br />

2.baskı, 2006<br />

Editörler: Dilek Vidana<br />

Tavaşoğlu, Süeda Albayrak,<br />

Suzan Arıman<br />

15 TL<br />

Enstrüman Yapım<br />

Eğitiminde Oransal<br />

Ölçeklendirme - 2015<br />

Eren Özek<br />

15 TL<br />

Muallim Yazıları <strong>ve</strong> İsmail Rölö<strong>ve</strong>leriyle Hakkı Bey <strong>ve</strong><br />

Musiki Sedat Çetintaş Tekamül - Dersleri 2004 2006<br />

Nermin Editör: Ayla Kaygusuz Ödekan<br />

150<br />

10 TL<br />

TL<br />

İstanbul İçin Öngörüler - Taarla<br />

İTÜ Mimari Tasarım Araştırma<br />

Laboratuvarı Çalışmaları - 2014<br />

Editörler: Ayşe Şentürer<br />

Nurbin Paker - Özlem Berber<br />

Aslıhan Şenel<br />

25 TL<br />

Mimarlıkta Değerlendirme<br />

2004<br />

Mete Tapan<br />

10 TL<br />

Teknik İngilizce<br />

2014. 5. Baskı<br />

Pamela Edis<br />

15 TL<br />

Mimarlıkta Estetik<br />

Değerlendirme - 2014<br />

Mete Tapan<br />

10 TL<br />

Theory and Practice of Ship<br />

Handling - 2014<br />

Kinzo Inoue<br />

50 TL<br />

İTÜ Tarihçesi<br />

Kazım Çeçen<br />

10 TL<br />

Müzikoloji <strong>ve</strong> Kaynakları<br />

2014 2. Baskı<br />

Yrd. Doç. Dr. Recep USLU<br />

17 TL<br />

Analiz Dersleri - 1993<br />

Ratıp Berker<br />

10 TL<br />

ORFF Yaklaşımı, Elementer<br />

Müzik <strong>ve</strong> Hareket Eğitimine<br />

Giriş - 2014<br />

Atilla Coşkun Toksoy<br />

15 TL<br />

Gemi Formunun<br />

Hidrodinamik Dizaynı<br />

Kemal Kafalı<br />

10 TL<br />

Ebrunun Mermer Yüzü - 2014<br />

Hikmet Barutçugil<br />

150<br />

TL<br />

İstanbul Boğazı Güneyi <strong>ve</strong><br />

Haliç’İn Geçe Kuvaterner<br />

Dip Tortulları<br />

Engin Meriç<br />

10 TL<br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

<strong>ve</strong> Mühendislik Tarihimiz -<br />

2. baskı, 2013<br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi <strong>ve</strong><br />

Mühendislik Tarihimiz -<br />

2. baskı, 2013<br />

150<br />

TL<br />

YENİ ÇIKANLAR:<br />

Ord. Prof. Ata Nutku-Türk Gemi<br />

İnşaatı Endüstrisi <strong>ve</strong> Mühendislik<br />

Eğitiminin Önderi - 1.baskı, 2013<br />

Aydın Eken<br />

50 TL<br />

Planlamada Sayısal<br />

Yöntemler - 2. Baskı, 2015<br />

Prof. Dr. Vedia Dökmeci<br />

15 TL<br />

Matematik I Çözümlü<br />

Problemleri - 7. Baskı, 2013<br />

Ayşe Peker Dobie<br />

22 TL<br />

Elektromagnetik Alan<br />

Teorisinin Temelleri -<br />

Yenilenmiş 4.Baskı, 2015<br />

Prof. Dr. Mithat İdemen<br />

17 TL<br />

Essentials Of Research<br />

Paper Writing - 3.baskı,<br />

2015<br />

Editörler: Dilek Vidana<br />

Tavaşoğlu, Süeda Albayrak,<br />

Suzan Arıman<br />

19 TL<br />

Yaşamın Evrimi Fikrinin<br />

Darwin Döneminin Sonuna<br />

Kadarki Kısa Tarihi - 2.Baskı, 2015<br />

Prof. Dr. Celâl Sengör<br />

20 TL<br />

Diferansiyel Denklemler<br />

2010<br />

Faruk Güngör<br />

25 TL<br />

Dalga Kırınımında Analitik<br />

Yöntemler Cilt:I-II - 2011<br />

Alinur Büyükaksoy,<br />

Gökhan Uzgören,<br />

Ali Alkumru<br />

25 TL<br />

Elektromagnetik<br />

Alan Teorisi Çözümlü<br />

Problemleri Cilt:I-II - 2009<br />

Gökhan Uzgören, Alinur<br />

Büyükaksoy, Ali Alkumru<br />

35 TL<br />

Lineer Cebir Çözümlü<br />

Problemleri - 2009<br />

Mehmet Ali Karaca<br />

15 TL<br />

140 itü vakfı dergisi


İTÜ Vakfı Yayınları Satış Noktaları:<br />

İTÜ Vakfı (İTÜ Maçka Yerleşkesi)<br />

www.1773itu.com (on-line)<br />

Çantaylar Kitabevi (İTÜ Ayazağa Yerleşkesi)<br />

YEM Kitapevi<br />

Pandora<br />

Seçkin Yayıncılık PAN Yayıncılık EDGE Akademi (Ankara)<br />

Ayrıntılı bilgi için: www.ituyayinlari.com.tr Sipariş: info@ituvakif.org.tr<br />

İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

<strong>ve</strong> Mühendislik Tarihimiz<br />

Editör: Prof. Dr.<br />

Mehmet Karaca<br />

2. Baskı<br />

Yazıları <strong>ve</strong><br />

Rölö<strong>ve</strong>leriyle<br />

Sedat Çetintaş<br />

Prof. Dr. Ayla Ödekan<br />

Ord. Prof. Ata Nutku Türk<br />

Gemi İnşaatı Endüstrisi <strong>ve</strong><br />

Mühendislik Eğitiminin<br />

Önderi<br />

Y. Müh. Aydın Eken<br />

Theory and Practice of Ship<br />

Handing<br />

Kinzo Inoue<br />

Cisimlerin Muka<strong>ve</strong>meti<br />

Prof. Dr. Mustafa İnan<br />

Yenilenmiş 9. Baskı<br />

Matematik I<br />

Teoremler, İspatlar,<br />

Problemler<br />

Y. Doç. Dr.<br />

Mehmet Ali Karaca<br />

2. Baskı<br />

Essentials of<br />

Research Paper<br />

Writing<br />

Dilek Vidana Tavaşoğlu<br />

Suzan Arıman<br />

Süeda Albayrak - 3. Baskı<br />

Elektromagnetik<br />

Alan Teorisinin<br />

Temelleri<br />

Prof. Dr. Mithat İdemen<br />

Yenilenmiş 4. Baskı<br />

Mimarlıkta<br />

Değerlendirme<br />

Prof. Dr. Mete Tapan<br />

Lineer Sınır-Değer<br />

Problemleri <strong>ve</strong> Özel<br />

Fonksiyonlar<br />

Prof. Dr. Mithat İdemen<br />

eknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi Fende<br />

tamamlayan Ayşe<br />

Doç. Dr. olarak görev<br />

si Fen <strong>ve</strong> Mühendislik<br />

tik 1 dersinin notlarndan<br />

lçüde gerekli olan teorik<br />

zora sralanmş çözümlü<br />

r kapsayacak biçimde<br />

mlerinin birinci snfnda<br />

marm.<br />

MATEMAT‹K I ÇÖZÜMLÜ PROBLEMLER‹ / Ayşe Peker Dobie<br />

MATEMAT‹K I<br />

ÇÖZÜMLÜ PROBLEMLER‹<br />

7. BASKI<br />

Ayşe Peker Dobie<br />

limit <strong>ve</strong> süreklilik<br />

türev <strong>ve</strong> uygulamalar<br />

integral <strong>ve</strong> uygulamalar<br />

integrasyon teknikleri<br />

9 7 8 9 7 5 7 4 6 3 1 1 5<br />

Matematik I<br />

Çözümlü Problemleri<br />

Y.Doç.Dr.<br />

Ayşe Peker Dobie<br />

7. Baskı<br />

Teknik İngilizce<br />

Pamela Edis<br />

5. Baskı<br />

Yaşamın Evrimi Fikrinin<br />

Darwin Döneminin Sonuna<br />

Kadarki Kısa Tarihi<br />

Prof. Dr. Celâl Sengör<br />

2.Baskı,<br />

Planlamada<br />

Sayısal Yöntemler<br />

Prof. Dr. Vedia Dökmeci<br />

2. Baskı<br />

Diferansiyel<br />

Denklemler<br />

Prof. Dr. Faruk Güngör<br />

4. Baskı<br />

itü vakfı dergisi<br />

141


YAYINLAR<br />

İTÜ Vakfı Yayınları Satış Noktaları:<br />

İTÜ Vakfı (İTÜ Maçka Yerleşkesi)<br />

www.1773itu.com (on-line)<br />

Çantaylar Kitabevi (İTÜ Ayazağa Yerleşkesi)<br />

YEM Kitapevi<br />

Pandora<br />

Seçkin Yayıncılık PAN Yayıncılık EDGE Akademi (Ankara)<br />

Ayrıntılı bilgi için: www.ituyayinlari.com.tr Sipariş: info@ituvakif.org.tr<br />

Gemi İnşaatı <strong>ve</strong> Deniz<br />

Teknolojisi Mühendisliği<br />

Tarihi - 2015<br />

Prof. Dr. Reşat Baykal<br />

Otomatik Konteyner<br />

Terminalleri <strong>ve</strong> Terminal<br />

Yönetim Bilgi Sistemleri - 2015<br />

Doç. Dr. Yavuz Keçeli<br />

Doç. Dr. Volkan Aydoğdu<br />

Enstrüman Yapım<br />

Eğitiminde Oransal<br />

Ölçeklendirme - 2015<br />

Yrd. Doç. Dr. Eren Özek<br />

İstanbul İçin Öngörüler - Taarla İTÜ<br />

Mimari Tasarım Araştırma Laboratuvarı<br />

Çalışmaları - 2014 Editörler:<br />

Prof. Dr. Ayşe Şentürer, Doç. Dr. Nurbin<br />

Paker, Araş. Gör. Özlem Berber<br />

Yrd. Doç. Dr. Aslıhan Şenel<br />

Müzikoloji <strong>ve</strong> Kaynakları<br />

2014 2. Baskı<br />

Yrd. Doç. Dr. Recep USLU<br />

ORFF Yaklaşımı, Elementer<br />

Müzik <strong>ve</strong> Hareket Eğitimine<br />

Giriş - 2014<br />

Yrd. Doç. Dr. Atilla Coşkun<br />

Toksoy<br />

Ebrunun Mermer Yüzü<br />

2014<br />

Hikmet Barutçugil<br />

Dalga Kırınımında Analitik<br />

Yöntemler Cilt:I-II - 2011<br />

Prof. Dr. Alinur Büyükaksoy<br />

Prof. Dr. Gökhan Uzgören<br />

Prof. Dr. Ali Alkumru<br />

Elektromagnetik<br />

Alan Teorisi Çözümlü<br />

Problemleri Cilt:I-II - 2009<br />

Prof. Dr. Gökhan Uzgören<br />

Prof. Dr. Alinur Büyükaksoy<br />

Prof. Dr. Ali Alkumru<br />

Lineer Cebir Çözümlü<br />

Problemleri - 2009<br />

Yrd. Doç. Dr.<br />

Mehmet Ali Karaca<br />

Kompleks Değişkenli<br />

Fonksiyonlar Teorisi - 2008<br />

Prof. Dr. Mithat İdemen<br />

142 itü vakfı dergisi<br />

Uçuşun Yüzüncü Yılında<br />

Modern Aerodinamiğin<br />

Temelleri - 2006<br />

Prof. Dr. Ülgen Gülçat<br />

Writing Research Papers -<br />

2.baskı, 2006<br />

Editörler: Dilek Vidana<br />

Tavaşoğlu, Süeda Albayrak,<br />

Suzan Arıman<br />

Mimarlıkta Estetik<br />

Değerlendirme - 2014<br />

Prof. Dr. Mete Tapan<br />

Muallim İsmail Hakkı<br />

Bey <strong>ve</strong> Musiki Tekâmül<br />

Dersleri<br />

Prof. Nermin Kaygusuz


‹TÜ VAKFI YEN‹ YAYINLARI - Denizcilik Sektörü Kitapları<br />

Bas›m Y›l›: 2013<br />

Boyutlar: 17 x 24,5 cm<br />

Sayfa Sayısı: 592<br />

Ord. Prof. Ata Nutku - Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi<br />

<strong>ve</strong> Mühendislik Eğitiminin Önderi<br />

Y. Müh. Aydın Eken<br />

İTÜ’de sivil gemi mühendisliği eğitiminin kurucusu <strong>ve</strong> Türkiye’de gemi yapılamaz denen<br />

bir ortamda çelik gemi yapımını gerçekleştiren Ord. Prof. Ata Nutku’nun hayatı <strong>ve</strong> gemi<br />

inşaatı endüstrisine yaptığı katkılar “Ord. Prof. Ata Nutku Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi<br />

<strong>ve</strong> Mühendislik Eğitiminin Önderi” ismi ile kapsamlı bir eser olarak yayımlandı.Bir deniz<br />

subayı olarak mesleğe başlayan Ata Nutku’nun yaşamı etrafında yine bir deniz subayı<br />

olan; babası Süleyman Nutki, amcası Ali Rıza Seyfioğlu <strong>ve</strong> ağabeyi Emrullah Nutki’nin<br />

Donanmamıza yaptığı katkılar, Ata Nutku’nun öncülüğünde Cumhuriyet sonrası Türk Gemi<br />

İnşa Endüstrisi <strong>ve</strong> İTÜ çatısı altında Gemi İnşa Mühendisliği Eğitiminin kuruluş <strong>ve</strong> gelişimi<br />

bu çalışmada ayrıntılı olarak yer alıyor.Y. Müh. Alb. Aydın Eken tarafından hazırlanan “Ord.<br />

Prof. Ata Nutku Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi <strong>ve</strong> Mühendislik Eğitiminin Önderi” kitabı, üç<br />

yıl süren bir araştırmanın, titiz <strong>ve</strong> sabırlı bir çalışmanın sonucu olarak ortaya çıktı.<br />

Bas›m Y›l›: 2015<br />

Boyutlar: 16,5 x 23,5 cm<br />

Sayfa Sayısı: 432<br />

Gemi İnşaatı <strong>ve</strong> Deniz Teknolojisi Mühendisliği Tarihi<br />

Prof. Dr. Reşat Baykal<br />

Ülkemizde gemi inşaatı mühendisliği eğitimi, 1773 yılında kurulan Mühendishâne-i Bahrî-i<br />

Hümâyûn’la askeri bir eğitim kurumu olarak başlayıp, 1944’de İTÜ bünyesinde sivil mühendislik<br />

alanına yönelmiştir. Bu kitapta, gemi inşaatı eğitiminin 1773 yılından, günümüzde<br />

İTÜ Gemi İnşaatı <strong>ve</strong> Deniz Bilimleri Fakültesi’nde; “Gemi İnşaatı <strong>ve</strong> Gemi Makinaları<br />

Mühendisliği” ile “Gemi <strong>ve</strong> Deniz Teknolojisi Mühendisliği” eğitiminin <strong>ve</strong>rildiği son şekline<br />

gelinceye kadarki; değişim <strong>ve</strong> gelişmeler tarih sırasıyla <strong>ve</strong> yazılı belgelere dayalı olarak<br />

belirtilmektedir. Ayrıca başlangıçtan günümüze kadar değişik idari görevlerde bulunanlar,<br />

öğretim üyeleri, öğretim görevlileri <strong>ve</strong> araştırma görevlileri ile idari <strong>ve</strong> teknik personel,<br />

listeler halinde sıralanmıştır. Böylece kitap; belgeli bilgilerin, geçmişin karanlık sayfaları<br />

arasında kaybolması yerine, ilgililerin bilgisine özenle sunmayı amaçlamaktadır.<br />

Otomatik Konteyner Terminalleri<br />

<strong>ve</strong> Terminal Yönetim Sistemleri<br />

Doç. Dr. Yavuz Keçeli / Doç. Dr. Y. Volkan Aydoğdu<br />

Bas›m Y›l›: 2015<br />

Boyutlar: 16,5 x 23,5 cm<br />

Sayfa Sayısı: 144<br />

Limanlarda elleçlenen kargo miktarının sürekli artış halinde olması, çevre limanlarla yaşanan<br />

yoğun rekabet, müşterilerin artan performans <strong>ve</strong> bilgi talepleri liman operasyonlarında<br />

bilişim <strong>ve</strong> iletişim teknolojilerinin kullanımını adeta zorunlu kılmıştır. Son yılarda liman<br />

otomasyonu <strong>ve</strong> liman bilişim sistemleri konularında da önemli değişiklikler olmuştur. Elinizdeki<br />

bu kitap, konteyner terminallerinin otomasyonu konusunda Türkçe olarak yazılmış<br />

olan ilk eser olup, ülkemizde bu konularda araştırma <strong>ve</strong> geliştirme faaliyetlerinde bulunan<br />

araştırmacı <strong>ve</strong> akademisyenlere bir kaynak teşkil edecektir. Dünya limanlarında kullanılan<br />

otomasyon <strong>ve</strong> bilişim sistemlerinin sistematik olarak incelendiği bu kitap, yazarlarının yoğun<br />

olarak 2006-2008 yılları arasında Güney Kore’de araştırma görevlisi olarak çalıştıkları<br />

yıllarda gördükleri dersler, yer aldıkları araştırma <strong>ve</strong> geliştirme projeleri, katıldıkları seminerler,<br />

saha çalışmaları <strong>ve</strong> edindikleri tecrübelerden derlenmiştir.


SPOR<br />

Metin Tükenmez<br />

İTÜ Beden Eğitimi Bölümü<br />

Güzel Oyun<br />

Futbolun Doğuşu (1)<br />

Oyunun <strong>ve</strong> dolayısıyla<br />

oyun- yaşam ilişkisinin<br />

yaratıcısı olan insanoğlu, çok<br />

eski çağlardan beri yuvarlak<br />

cisimlerle ya da bugünkü adıyla<br />

top oyunlarına olağanüstü bir<br />

ilgi duymuştur. 1,5 milyon yıl<br />

önce yaşamış homo erektusların<br />

bile oyun oynadığını, bugünkü<br />

stadyum parkuru benzeri bir<br />

alanda koşu yapan homo<br />

erektusların içinde, tam tur<br />

koşmayanların oyunbozanlık<br />

yaptığı için oyundan atıldığını<br />

bilmekteyiz…<br />

144 itü vakfı dergisi<br />

Bugün Avrupa Futbol Birliği’nin<br />

(UEFA) başkanlık görevini yürüten<br />

Fransızların efsane futbolcusu Michel<br />

Platini “oynayan bir dünya güzeldir”<br />

dedi 1998 yılında. Gerçekten de yaşam<br />

enerjisinin fazlalığından kurtulmak için<br />

düzen yaratmak <strong>ve</strong> bu düzen içerisinde<br />

eğlenmek anlamına gelen oyunun, yaşamın<br />

boşluklarını doldurmak gibi insani<br />

bir yapısı olduğuna önceki yazılarımda<br />

değinmiştim. Oyunun <strong>ve</strong> dolayısıyla<br />

oyun- yaşam ilişkisinin yaratıcısı olan insanoğlu,<br />

çok eski çağlardan beri yuvarlak<br />

cisimlerle ya da bugünkü adıyla top<br />

oyunlarına olağanüstü bir ilgi duymuştur.<br />

1,5 milyon yıl önce yaşamış homo erektusların<br />

bile oyun oynadığını, bugünkü<br />

stadyum parkuru benzeri bir alanda koşu<br />

yapan homo erektusların içinde, tam tur<br />

koşmayanların oyunbozanlık yaptığı için<br />

oyundan atıldığını bilmekteyiz.<br />

Bilindiği gibi tarihsel olayları arkeoloji<br />

bilimi, karbonlu maddeleri radyokarbon<br />

testinden geçirerek gün ışığına çıkartırlar.<br />

Binlerce hatta milyonlarca yıl içinde<br />

kemirgenler ya da doğanın diğer yaşam<br />

unsurlarının birbirlerine karıştırdığı maddelerin<br />

ayırımını ya da yaşını ise daha<br />

yeni bir yöntem olan hızlandırıcı kütle<br />

spektrometresi ile saptarlar.<br />

Henüz adının tam olarak belirlenmediği,<br />

çok eski çağlarda insanların yuvarlak<br />

cisimlerle oynamaktan hoşnut oldukları,<br />

mağara duvarlarına çizilen resimlerden<br />

ya da kabartmalardan anlaşılmaktadır.<br />

Topla oynanan oyunların tarihi söz konusu<br />

olduğunda çok çeşitli tartışmalar olmasına<br />

karşın günümüzden sekiz bin yıl<br />

önce Türklerin Orta Asya maden çağını<br />

açtıkları dönemlerde bile ayakla oynanan<br />

bir oyunun varlığını öğrenmekteyiz. La<br />

Tartirie adlı eserinde Hiuan adlı bir Çinli<br />

toplumbilimcinin şu sözleri yer almaktadır:<br />

“Çok eski çağlarda Orta Asya’daki<br />

Tsankda (geniş, düz arazi M.T.) kadın <strong>ve</strong><br />

erkeklerden kurulu karma takımlar, tapınakların<br />

avlularında sık sık ayak topu oynarmış.<br />

Bu oyunda topa elle dokunmak<br />

yasaktır. Ayak ya da kafa ile topu karşıt<br />

tarafa geçirirlerdi”. Hiuan Türk kadınlarının<br />

savaşçı <strong>ve</strong> cesur olmalarını bu oyuna<br />

bağlamıştır. Ne var ki, günümüzden sekiz


in yıl önce Türk denilen bir kavramdan<br />

söz etme tartışma konusudur. Türk ya da<br />

Törük denilen adlandırmanın 2000 yıl önceye<br />

dayandığı tarihçiler tarafından söylenmektedir.<br />

Orta Asya’da oynanan, adına<br />

tekmelemek anlamına gelen “tepük”<br />

denilen oyunun Türklere dayandırılması,<br />

sonradan futbolun tarihsel gelişimini yerli<br />

yerine koymak anlamında, Orta Asya’dan<br />

gelen dağınık toplulukların Türkleşme süreciyle<br />

ilişkilendirilmiş olabilir.<br />

Futbolun Avrupa’da ilk oynandığı yer<br />

<strong>ve</strong> tarihi konusunda farklı fikirler çatışmaktadır.<br />

Fransızlar bu oyunun Normanlar<br />

tarafından İngiltere’ye götürüldüğünü<br />

İngilizler ise kendi buluşları olduğunu,<br />

İtalyanlar Roma çağında ülkelerinde “calcio”<br />

adı altında, Yunanlar ise Isparta döneminde<br />

“episkiros” adı altında oynandığını<br />

öne sürerler. Ancak şurası gerçek ki,<br />

futbol 12. yüzyıldan başlamak koşuluyla<br />

İngiltere’de yaygınlaşmaya başladı. Ortaçağ<br />

<strong>ve</strong> modern Avrupa’da top oyunları<br />

halka özgü <strong>ve</strong> kaba bir özelliğe sahipti.<br />

Yazılı kurallar olmaksızın, geleneksel kurallara<br />

göre oynanmaktaydı.<br />

Bir Fransız oyunu: La soule<br />

19. yüzyıla değin Bretagne <strong>ve</strong> Picardie<br />

bölgelerinde yaygın olarak oynanan bu<br />

halk oyununun geçmişi, kırsal <strong>ve</strong> endüstri<br />

öncesi toplumların geleneklerine<br />

dayanmaktadır. Oynanış tarzına bakıldığında,<br />

nasıl ortaya çıktığı belli olmayan,<br />

dinselliğe dayalı bir boyutu olduğu anlaşılmaktadır.<br />

La soul, iki komşu köyün<br />

gençlerini ya da aynı cemaatin bekârları<br />

ile yeni evlilerini karşı karşıya getiriyordu.<br />

Soylular bu oyunu ara sıra oynarlardı. Taraflar<br />

içine ot, talaş gibi maddeler doldurulmuş<br />

ya da sorgun ağacından yapılmış<br />

bir tür top olan soule’ü rakip takıma karşı<br />

hareket ettirmeye çalışırlardı. Oyunun kesin<br />

kuralları yoktu. Esnek, yazılı kurallara<br />

dayanmayan yalnızca geleneğin meşru<br />

kıldığı bu uygulamalar son derece yavaş<br />

bir gelişim gösteriyordu. Katılımcıların sayısı,<br />

oyunun süresi hatta oyun sahasının<br />

Futbolun Avrupa’da ilk<br />

oynandığı yer <strong>ve</strong> tarihi<br />

konusunda farklı fikirler<br />

çatışmaktadır. Fransızlar bu<br />

oyunun Normanlar tarafından<br />

İngiltere’ye götürüldüğünü<br />

İngilizler ise kendi buluşları<br />

olduğunu, İtalyanlar Roma<br />

çağında ülkelerinde “calcio”<br />

adı altında, Yunanlar<br />

ise Isparta döneminde<br />

“episkiros” adı altında<br />

oynandığını öne sürerler.<br />

sınırları bile kesin olarak belirlenmemişti.<br />

Oyuncular tüm fiziksel güçlerini kullanarak<br />

soule’ün üzerine çullanıyor <strong>ve</strong> topla<br />

birlikte ilerlemek amacıyla elleri <strong>ve</strong> ayaklarıyla<br />

birbirlerine girişiyorlar. Oyuncular<br />

farklı görevlere göre sınıflandırılmıyor<br />

yalnızca güç <strong>ve</strong> hız hesaba katılıyordu.<br />

Henüz bir taktik <strong>ve</strong> mevki anlayışı yoktur.<br />

Oyun, taraflardan birinin topu önceden<br />

kararlaştırılmış alana getirmesiyle sona<br />

erer.<br />

Ortaçağ İngiltere’sinde de bu tür<br />

popüler top oyunlarına rastlanıyordu.<br />

Shakespeare’in Kral Lear’inde karakterlerinden<br />

biri şöyle haykırır: ”Seni beş<br />

para etmez ayaktopçusu”… Oyuncular,<br />

topu rakip kaleye atmak amacıyla dört bir<br />

yana doğru amansız koşular çıkartmaya<br />

<strong>ve</strong> hatta nehirleri aşmaya dayanan “hurling”<br />

oyununu oynuyorlardı. Bu tür oyunlarda<br />

zamanla, görevlerin kısmen de olsa<br />

sınıflandırılmasına <strong>ve</strong> birtakım taktiklerin<br />

hayata geçirilmesine başlandı. Her takımın<br />

kanat oyuncularının, mücadelenin<br />

sınırlarını belirlemek amacıyla topu zaptetmeye<br />

çalışan atlılar tarafından çevrelenmesi<br />

de bu gelişmenin sonuçlarından<br />

biridir.<br />

Rönesans İtalya’sında Bolonya <strong>ve</strong><br />

Floransa’da, topa ayakla müdahale edilen<br />

“guico del calcio” adlı bir oyun oynanıyordu.<br />

Paskalya ya da karnaval bitiminde<br />

oynanan calcio, kesin çizgilerle<br />

belirlenmiş <strong>ve</strong> küçültülmüş alanlar içinde<br />

itü vakfı dergisi<br />

145


SPOR<br />

Modern sporlar neden İngiltere’de<br />

ortaya çıktı? Bu sorunun yanıtının,<br />

İngiltere’de başlayan sanayi devrimi<br />

<strong>ve</strong> endüstrileşmeyle yakın ilişkisi<br />

var. 1930’dan başlamak üzere<br />

İngiltere’nin endüstrileşmesinin de<br />

etkisiyle, Public School’larda, top<br />

oyununun uygulanmasında kesin<br />

bir dönüşümü beraberinde getiren<br />

bir değişim süreci başlar.<br />

oynanan kentli bir oyundu. Sahanın iki uç<br />

çizgisi hedef nokta olarak belirlenmişti.<br />

Oyuncuların topu ellerinde taşımasına<br />

izin <strong>ve</strong>riliyordu. Görev dağılımları <strong>ve</strong> kolektif<br />

oyunun ilk belirtileri üstünkörü de<br />

olsa ortaya çıkmaya başlamıştı: Calcio<br />

modern futbolun ilk işaretlerini <strong>ve</strong>riyordu.<br />

Top oyunlarına başka yerlerde de rastlamak<br />

olanaklıydı. Örneğin Japonya <strong>ve</strong> Kızılderililerde…<br />

İTÜ Spor Kulübü’nden Birgül Erken<br />

Türkiye Şampiyonu...<br />

Top oyunlarının sporlaşması…<br />

Modern sporlar neden İngiltere’de ortaya<br />

çıktı? Bu sorunun yanıtının, İngiltere’de<br />

başlayan sanayi devrimi <strong>ve</strong> endüstrileşmeyle<br />

yakın ilişkisi var. 1930’dan başlamak<br />

üzere İngiltere’nin endüstrileşmesinin<br />

de etkisiyle, Public School’larda,<br />

top oyununun uygulanmasında kesin bir<br />

dönüşümü beraberinde getiren bir değişim<br />

süreci başlar. Toplumun istikrarı,<br />

burjuvazinin yükselişiyle sarsıntıya uğramıştır.<br />

Burjuvazi, öğrenciler arasında<br />

yaygın olan “güç gösterisiyle egemenlik<br />

kurma” sistemi zararına, öğretmen<br />

yetkesinin yeniden yapılandırılmasına<br />

kadar varan derin bir dönüşüm geçiren<br />

kolejler üzerindeki denetimini genişletir.<br />

Angaryalar azalır, öğrenciler arasındaki<br />

ilişkiler düzene girer; böylelikle kolejler<br />

barışa kavuşur. Rugby College’in yöneticisi<br />

Thomas Arnold, 1828-1840 tarihleri<br />

arasında bu türden bir reformu sessizce<br />

yürütür.<br />

Kolejlerde yapılan reformlar sonucunda<br />

ortaya çıkan yatışma, yazılı <strong>ve</strong><br />

belirli kurallara dayanan, eskiye göre<br />

daha az şiddetli <strong>ve</strong> kişilik yapısını güçlendirmeye<br />

yönelik bir özdenetim sağlayan<br />

bir oyunun yaratılması için gerekli<br />

koşulları hazırlar. Ama iki ayrı biçimiyle<br />

modern futbolun doğmasına Arnold’un<br />

kuşağından sonra gelen yöneticiler önderlik<br />

ederler.<br />

146 itü vakfı dergisi<br />

İTÜ Spor Kulübü sporcusu Birgül Erken,<br />

21-22 Ağustos 2015 tarihlerinde Kaş’ta<br />

gerçekleşen Serbest Dalış Türkiye<br />

Şampiyonasında birinciliği elde etti.<br />

Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu<br />

tarafından Antalya’nın Kaş ilçesinde<br />

düzenlenen Türkiye Serbest Dalış Paletli<br />

Ağırlık <strong>ve</strong> Küp Apnea Şampiyonasında<br />

İTÜ Sualtı Sporları Spor Kulübü adına<br />

yarışmaya katılan Milli Sporcu Birgül<br />

Erken, “küp apnea” dalında 149.8 metre<br />

ile birinci oldu <strong>ve</strong> Türkiye şampiyonluğunu<br />

elde etti.<br />

Tüm yarışmalara katılarak 4 altın<br />

madalya ile Türkiye Şampiyonluğunu<br />

kazanan Erken, ayrıca küp apnea dalında<br />

Türkiye rekorunu kırdı. Dinamik Apnea,<br />

Statik Apnea, Paletsiz Dinamik Apnea,<br />

Küp Apnea branşlarında altın madalya,<br />

Hız Apnea branşında Gümüş madalya<br />

alan Erken, 2015 yılının en çok madalya<br />

alan sporcusu oldu.<br />

2014 yılından beri İTÜ Sualtı Sporları<br />

Spor Kulübü bünyesinde spor yaşamına<br />

devam eden Birgül Erken, aynı zamanda<br />

Türk Dili <strong>ve</strong> Edebiyat öğretmenliği <strong>ve</strong><br />

sualtı fotoğrafçılığı yapıyor. Sualtı sporları<br />

dalında en çok ödüle sahip olan Erken’in<br />

hedefi dünya şampiyonasında yarışarak<br />

rekor kırmak.


BRİÇ<br />

Hazırlayan : Süleyman Kolata<br />

atalok55@hotmail.com<br />

Briç Turnuvaları<br />

Merhaba sevgili briçse<strong>ve</strong>rler,<br />

2015 Türkiye Kulüplerarası Şampiyonası 22-27 Ağustos 2015<br />

tarihlerinde Trabzon’da yapıldı. 64 takımın katılımıyla başlayan turnuvada<br />

grup <strong>ve</strong> nakavt maçlarının ardından sıralama şöyle gelişti.<br />

1. ÇAYYOLU BRİÇ SPOR KULÜBÜ : Süleyman Kolata – İsmail<br />

Kandemir – Nafiz Zorlu – Ali Uçar – Le<strong>ve</strong>nt Özgül – Tayfun<br />

Özbey – Özgür Göksel – Alpay Özalp.<br />

2. MERSİN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE SPOR : Ahmet Kahraman<br />

– Zafer Şengüler – Karol Diyab – Tevfik Gürkan – Tuğbars<br />

Bozkurt – Serhan Antalyalı – Tony Rusev – Kalin Karaivanov – Hristo<br />

Hristov.<br />

3. VEFA SPOR KULÜBÜ : Hakan Ziya Atilla – Mehmet Şakirler<br />

– Orhan Ekinci – Osman Özcan – En<strong>ve</strong>r Köksoy – Yalçın Atabey –<br />

Emre Kaya – Yusuf Kahyaoğlu – Orhan Aker.<br />

3. AYLAN KURDİ : Mehmet Karkin – Mehmet Aksu – Halil Tacir<br />

– Serhun İnal – Ali Çelik – Seyfettin Aknar.<br />

İkili turnuvanın sonuçları :<br />

Patton Takımlar 1.si Yılankıran<br />

1. Zafer Şengüler - Fikret Aydoğdu<br />

%63,34<br />

2. Turgay Sesyılmaz - Murat<br />

Molva %59,05<br />

3. Başak Kütük - Ömer Kızılok<br />

%58,33<br />

Kadın 1 Gaye İnal - Dilek Yavaş<br />

%52.70<br />

Karışık 1 Can Yılmazbayhan -<br />

Şükriye Merze %53.37<br />

Senyör 1 Eftal Daşkan - Kemal<br />

Özsin %51.95<br />

İkili Turnuva 1.leri Zafer Şengüler – Fikret Aydoğdu<br />

Kulüplerarası Şampiyonu ÇAYYOLU Takımı<br />

31. Mersin Briç Festivali 9-13 Eylül 2015 tarihlerinde Mersin<br />

Macit Özcan Spor Tesislerinde gerçekleştirildi. Türkiye’nin en<br />

geniş katılımlı festivallerinden olan <strong>ve</strong> 31.si düzenlenen turnuva,<br />

patton takımlar turnuvası <strong>ve</strong> ikili turnuva şeklinde gerçekleşti. Patton<br />

Takımlar turnuvasına 46 takım katılırken ikili turnuvaya 156 çift<br />

katıldı.<br />

9. Akçakoca Palamut Briç Festivali 17-18 Ekim tarihlerinde yapılacaktır.<br />

Patton takımlar Turnuvasının sonuçları :<br />

1. YILANKIRAN : Süleyman Kolata – Salim Yılankıran – Mehmet<br />

Sırıklıoğlu – Merter Boybek – Cengiz Şeker – Fikret Ak.<br />

2. VURGUN : Tahsin Vurgun – Kutluhan Ünal – Orkunt Kesikbaş<br />

– Duran Bağlı – Neşe Serin – Mesut Tekin.<br />

2015 Doğu – Güneydoğu Anadolu Açık İkili Şampiyonası 10-<br />

11 Ekim 2015 tarihleri arasında Gaziantep’te yapılacaktır.<br />

Ayrıca, 2015 Cumhuriyet İkili Turnuvası’nın 31 Ekim – 1 Kasım<br />

tarihlerinde yapılması planlanırken, genel seçimler nedeniyle 24-<br />

25 Ekim tarihlerinde İstanbul’da yapılacaktır.<br />

itü vakfı dergisi<br />

147


BRİÇ<br />

Elimiz Bodrum Festivali’nden 1. el<br />

Herkes Zonda<br />

Dağıtan: Kuzey<br />

RV4<br />

10543<br />

A76<br />

RQV<br />

Doğunun bütün eli koz kaldığı için, ortağının alıcı karolarına çakmak<br />

zorunda kalır <strong>ve</strong> yerdeki RV pike 2 el daha <strong>ve</strong>rir. Oynayan elden<br />

5 koz + yerden 2 koz + 2 trefl + 1 karo alarak on el almış olur.<br />

Bu oyun 100 üzerinden 92 puanla kazanılarak biter.<br />

Sinema <strong>ve</strong> Briç dünyasının uluslararası şöhreti Ömer<br />

Şerif’ten bir el:<br />

-<br />

K<br />

Q8762<br />

ARV872<br />

Q10432<br />

74<br />

B -----<br />

G<br />

A10953<br />

-<br />

V985<br />

----- D<br />

Q96<br />

R<br />

A652<br />

R95<br />

AR95<br />

A10<br />

V954<br />

B -----<br />

K<br />

G<br />

----- D<br />

AQV10763<br />

62<br />

Q8<br />

AR<br />

10983<br />

İ. DOĞAN S. KOLATA<br />

Batı Kuzey Doğu Güney<br />

- 1TREFL PAS 1PİK<br />

2KÖR PAS PAS 2PİK<br />

3KÖR 3PİK PAS PAS<br />

Kör as atağına çakan Kolata, trefl oynadı. Trefl asını alan Doğu<br />

kör oynadı. Oynanan köre çakan dekleran trefl ile yere geçti <strong>ve</strong> tekrar<br />

köre çaktı. Elde kalan dekleran üçüncü tur trefl ile yere geçerken<br />

Batıdan defos geldi. Yerdeyken karo asını da alan dekleran, son<br />

körü oynayıp elden çaktı. Koz asını çekip, karo ile dışarı çıktığı zaman<br />

durum şöyle idi:<br />

önemsiz<br />

B -----<br />

RV<br />

-<br />

76<br />

-<br />

-<br />

-<br />

V98<br />

10<br />

K<br />

G<br />

----- D<br />

Q876<br />

-<br />

-<br />

-<br />

Konuşmalar o zamanki teknoloji <strong>ve</strong> bilgiler ışığında yapılıp<br />

7NT’ya (7 pik değil) gelinmişti. 12 el gözüken bu elde Ömer Şerif<br />

son 4 karta kadar pikleri <strong>ve</strong> büyük körleri çekerek oynadı.<br />

Herkeste dörder kart varken son pikini oynarken durum şuydu:<br />

-<br />

-<br />

A10<br />

V9<br />

B -----<br />

-<br />

-<br />

RV<br />

Q8<br />

önemsiz<br />

6<br />

-<br />

Q8<br />

A<br />

Son piki oynayıp yerden karo onlusu attı. Ama artık Kuzeyin<br />

atacak kartı kalmadı. Karo yerse eldeki dam sağlanacak, trefl<br />

yerse, yerdeki vale sağlanacak.<br />

ALKIŞLAR BÜYÜK USTAYA...<br />

K<br />

G<br />

----- D<br />

148 itü vakfı dergisi

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!