23.10.2015 Views

Görünüm 2016

23102015_10628152

23102015_10628152

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

<strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong>


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

İÇİNDEKİLER<br />

KÜRESEL ÖZET: Normalleşmeye geçişte artan volatilite<br />

ABD: Normalleşme’ye en yakın<br />

Euro bölgesi: Ekonomik görünümde zayıflıklar<br />

İngiltere: ‘Normalleşme’ye diğer aday<br />

Japonya: ‘Genişleme’ye devam<br />

Çin: Büyümede ‘yeni normal’<br />

Gelişen Ülkeler: ‘Ayrışmalar’ keskinleşebilir<br />

TÜRKİYE ÖZET: Zorlu küresel konjonktürde yeniden dengelenme<br />

Büyüme: Yavaş büyüme döngüsü<br />

Enflasyon: ‘Yüksek tek haneli enflasyon’ ortamına devam<br />

Para Politikası: ’Küresel normalleşme’ belirsizliği altında<br />

Dış Denge: ‘Ilımlı ve yönetilebilir cari açık’ teması sürecek<br />

Maliye Politikası: ’Bütçe disiplini,’ küresel risklere karşı en güçlü korunak<br />

Makro Ekonomik Tahminler<br />

Makro Ekonomik Varsayımlar<br />

Makro Ekonomik Riskler<br />

BIST: ‘Ayrışma’da daha olumlu görünüm mümkün<br />

HLY ARAŞTIRMA MODEL PORTFÖY: <strong>2016</strong> Temaları<br />

Stratejimiz<br />

Q-Faktör Sektör Analizi<br />

HLY ARAŞTIRMA MODEL PORTFÖY / 2015 Performans: Hisse<br />

HLY ARAŞTIRMA MODEL PORTFÖY / 2015 Performans: FX-Emtia<br />

HLY ARAŞTIRMA MODEL PORTFÖY / <strong>2016</strong> <strong>Görünüm</strong>: Hisse<br />

HLY ARAŞTIRMA MODEL PORTFÖY / <strong>2016</strong> <strong>Görünüm</strong>: FX-Emtia<br />

HLY ARAŞTIRMA MODEL PORTFÖY<br />

HLY ARAŞTIRMA MODEL PORTFÖY: Hisse Önerilerimiz<br />

1<br />

7<br />

13<br />

20<br />

24<br />

26<br />

30<br />

36<br />

42<br />

46<br />

49<br />

52<br />

56<br />

59<br />

60<br />

61<br />

62<br />

66<br />

66<br />

68<br />

71<br />

72<br />

74<br />

76<br />

83<br />

84<br />

HALK Yatırım - Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Banu KIVCI TOKALI, Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma Direktörü<br />

BTokali@halkyatirim.com.tr<br />

+90 212 314 81 88<br />

İlknur HAYIR TURHAN, Yönetmen Mehtap İLBİ, Uzman Furkan OKUMUŞ, Uzman<br />

ITurhan @halkyatirim.com.tr Mİlbi@halkyatirim.com.tr FOkumus@halkyatirim.com.tr<br />

+90 212 314 81 85 +90 212 314 87 30 +90 212 314 81 86<br />

Cüneyt MEHMETOĞLU, Uzman Mert OSKAN, Uzman Yd. Kadirhan ÖZTÜRK, Uzman Yd.<br />

CMehmetoglu@halkyatirim.com.tr MOskan@halkyatirim.com.tr KOzturk@halkyatirim.com.tr<br />

+90 212 314 87 31 +90 212 314 87 33 +90 212 314 87 29<br />

Onur Kamil ALKAN, Uzman Yd.<br />

Onur.alkan@halkyatirim.com.tr<br />

+90 212 314 81 83


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Küresel Özet: Normalleşmeye Geçişte Artan Volatilite<br />

2015 yılını geride bırakmaya hazırlanırken,<br />

makro ekonomik alanda damgasını vuran<br />

gelişmelerin başında, zayıf seyreden iç talep<br />

koşulları ve düşük emtia fiyatları nedeniyle,<br />

büyümeye yönelik artan kırılganlıklar ve<br />

büyüyememenin sonucu olarak ortaya çıkan<br />

deflasyon baskılarının yer aldığını<br />

görüyoruz.<br />

Gelişmiş ülke merkez bankalarının<br />

ekonomilerini desteklemek ve deflasyonist<br />

riskleri azaltmak amacıyla uyguladıkları<br />

genişlemeci para politikaları ile rekor düşük<br />

faiz oranları, büyümeye yönelik kırılganlıkların<br />

azaltılması adına önemli birer politika adımı<br />

olarak öne çıksa da, teşviklerin etkinliği<br />

konusunda bir takım ‘farklılaşmaların’ ortaya<br />

çıktığını gözlemledik. Gelişmiş ülkelerde<br />

farklılaşmanın ‘pozitif’ anlamda ön plana<br />

çıktığı ülkeler, ABD ve İngiltere olurken; yılın<br />

ilk yarısında sergilediği iyileşmeye karşın<br />

Euro bölgesi ekonomisi aşağı yönlü<br />

risklere konu olmaya devam ediyor.<br />

2014 yılını %2,4 büyümeyle tamamlayan ABD<br />

ekonomisi, 2015 yılının ilk çeyreğinde %0,6,<br />

ikinci çeyreğinde ise %3,9 büyüdü.<br />

Özellikle yılın ikinci çeyreğinde güçlenen<br />

büyümenin ağırlıklı olarak tüketim<br />

harcamalarından kaynaklanması ise,<br />

‘sürdürülebilirliği’ yönündeki beklentileri<br />

destekledi.<br />

Merkez ve çevre ülkeler arasında yaşanan<br />

farklılaşmayla birlikte, Euro bölgesi<br />

ekonomisinin de yılın ilk yarısında görece<br />

iyileşme kaydettiğini gördük. 2015 yılının ilk<br />

çeyreğinde %1,2 büyüyen Euro bölgesi, ikinci<br />

çeyrekte de %1,5 oranında büyüme kaydetti.<br />

Bölgenin lokomotifi konumundaki Almanya<br />

ekonomisi ise, ilk çeyrekte %1,2, ikinci<br />

çeyrekte de %1,6 büyüyerek, bölge<br />

ekonomisine pozitif yönde katkıda bulundu.<br />

Japonya cephesinde ise, merkez bankası<br />

tarafından uygulanan olağanüstü teşvik<br />

adımlarının ekonomik görünüm üzerinde<br />

etkisinin sınırlı kaldığını gözlemledik. Asya’nın<br />

en büyük ikinci ekonomisi olan Japonya yılın<br />

ilk çeyreğinde yıllık bazda %0,8 küçülürken,<br />

ikinci çeyrekte yine yıllık bazda %0,8 büyüdü.<br />

2014 yılında kaydedilen %3’lük büyüme<br />

oranının üzerine bu yılın ilk çeyreğinde yıllık<br />

bazda %2,7, ikinci çeyreğinde de yıllık bazda<br />

%2,4 büyüyen İngiltere’de ise, para<br />

politikasında normalleşme beklentilerinin ön<br />

planda olduğunu izliyoruz.<br />

Gelişmekte olan ülkeler tarafında ise, genel<br />

olarak zayıf görünümün öne çıktığı bir yıl<br />

oldu. Göreli zayıf tarafta yer alan ülkeler, Çin,<br />

Brezilya, Rusya, Güney Afrika, Endonezya,<br />

Arjantin, Meksika ve Türkiye olurken;<br />

Hindistan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nin,<br />

2015 <strong>Görünüm</strong> Raporunda öngördüğümüz<br />

gibi, görece pozitif ayrıştığını görüyoruz.<br />

Dünyanın en güçlü ikinci ekonomisi olan Çin<br />

ekonomisinde yavaşlamanın ön plana<br />

çıktığı bir yıl olurken; söz konusu zayıflama,<br />

küresel risk algılamasını da negatif yönde<br />

etkiledi. 2014 yılını %7,3 büyüme ile<br />

tamamlayan Çin, 2015 yılının 9 aylık<br />

kısmında kaydettiği yaklaşık %7 oranındaki<br />

büyüme performansıyla, son 15 yıllık büyüme<br />

ortalaması olan %9,6’nın altında performans<br />

göstermeye devam etti. Çin’de büyümenin<br />

potansiyel seviyenin altında kalması,<br />

ekonomik tedbirlerin ve politika önlemlerinin<br />

gündemde yoğun yer teşkil etmesine neden<br />

oluyor. Bunların en dikkat çekeni de, 11<br />

Ağustos 2015 tarihinde Çin Merkez<br />

Bankası’nın yuan referans kurunu devalüe<br />

etmesiydi. Söz konusu devalüasyon hamleleri<br />

ile sorgulanan sadece ‘küresel büyüme<br />

görünümü’ olmadı. Küresel büyüme<br />

görünümünün yanı sıra, para ve kur<br />

1


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

politikalarının da sorgulandığı bir süreç<br />

yaşadık ve yaşamaya da devam ediyoruz.<br />

Çin öncülüğünde gelişmekte olan ülke<br />

ekonomilerinde belirginleşen kırılganlıklar<br />

nedeniyle, FED’in normalleşme sürecini<br />

ötelemesi gerektiği görüşü karşısında,<br />

normalleşmenin ötelenmesi halinde güven<br />

algılamasının negatif yönde etkileneceği<br />

görüşünün de yer aldığını izledik.<br />

Çin dışında ekonomik aktivitedeki zayıflama<br />

ile ön plana çıkan ülkelerden biri de Rusya<br />

oldu. Ukrayna krizi nedeniyle Batılı ülkelerin<br />

çeşitli alanlarda yaptırım uyguladığı Rusya<br />

ekonomisi, 2015 yılının ilk çeyreğinde yıllık<br />

bazda %2,2, ikinci çeyreğinde de %4,6<br />

daralırken; söz konusu daralmada etkili olan<br />

faktörlerden biri de ülkenin en önemli gelir<br />

kaynaklarından biri olan petrol fiyatlarında<br />

yaşanan gerileme oldu (Rusya ekonomisi<br />

2014 yılında %0,6 oranında sınırlı büyüme<br />

kaydetmişti). Ukrayna politikası nedeniyle<br />

ABD ve Avrupa ülkelerinin yaptırımları ile<br />

karşı karşıya kalmaya devam eden Rusya<br />

ekonomisinin, söz konusu politikayı<br />

sürdürmesi ve petrol fiyatlarındaki zayıf seyrin<br />

sürmesi halinde baskı altında kalacağını<br />

düşünüyoruz.<br />

Politik belirsizliklerin ön plana çıktığı Brezilya,<br />

ekonomideki kırılganlıklarıyla da konuşulan<br />

ülkeler arasında yer aldı. 2014 yılında %0,1<br />

oranında sınırlı büyüme kaydeden Brezilya<br />

ekonomisi, 2015 yılının ilk çeyreğinde yıllık<br />

bazda %1,6, ikinci çeyreğinde de %2,6<br />

daraldı. Son 15 yıllık büyüme ortalaması %3,2<br />

olan Brezilya ekonomisinin yeniden büyüme<br />

tarafına geçmesi içinse, <strong>2016</strong> yılının erken bir<br />

tarih olabileceğini düşünüyoruz.<br />

Gelişmekte olan ülke ekonomilerinin<br />

kırılganlıklarıyla ön planda olduğu yılda,<br />

pozitif ayrışmayla ön plana çıkan ülke<br />

Hindistan oldu. 2014 yılında %7,3 büyüyen<br />

Hindistan ekonomisi, 2015 yılının ilk<br />

çeyreğinde yıllık bazda %7,5, ikinci<br />

çeyreğinde de yıllık bazda %7 büyüdü. Rajan<br />

başkanlığında güvenilir bir para politikası<br />

duruşu sergileyen Hindistan Merkez Bankası,<br />

ekonomik aktivitedeki ‘pozitif’ görünümün<br />

mimarlarından oldu.<br />

Emtia fiyatlarındaki değer kaybı nedeniyle<br />

ekonomisi zarar gören Güney Afrika, altın<br />

fiyatlarındaki düşüşten olumsuz etkilendi.<br />

2013 yılında %2,2 büyüyen Güney Afrika<br />

ekonomisi, 2014 yılında %1,5 büyüdü. 2015<br />

yılının ilk çeyreğinde yıllık bazda %2,1, ikinci<br />

çeyreğinde de %1,2 büyüse de, altın fiyatları<br />

üzerinde orta vadeli olarak aşağı yönlü<br />

baskıların devam etmesi ekonomiye yönelik<br />

risklerin başında geliyor.<br />

Doğu Avrupa’nın gelişen ülkelerinde ise,<br />

Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nin, diğer<br />

gelişen ülkelerin aksine, büyüme adına pozitif<br />

yönde gelişim gösterdiklerini görüyoruz. 2014<br />

yılını %3,4 büyümeyle tamamlayan Polonya<br />

ekonomisi, 2015 yılının ilk çeyreğinde yıllık<br />

bazda %3,6, ikinci çeyreğinde de yıllık bazda<br />

%3,3 büyüdü. Çek Cumhuriyeti’nde ise 2013<br />

yılında %0,5 daralan ekonomi, 2014 yılında<br />

%2 büyürken, 2015 yılının ilk çeyreğinde yıllık<br />

bazda %4,1, ikinci çeyreğinde de yıllık bazda<br />

%4,6 büyüdü.<br />

2015 yılının ön plana çıkardığı bir başka konu<br />

da, düşük emtia fiyatları. Sanayiden değerli<br />

metallere kadar pek çok emtianın, ‘zayıf<br />

talep’ faktörü nedeniyle aşağı yönlü eğilim<br />

içerisinde olduğunu gördük. Küresel petrol<br />

fiyatları, zayıf seyreden talep koşullarına<br />

karşılık arz fazlası nedeniyle, negatif görünüm<br />

sergiledi ve 2014 yılını 57,54 dolar/varil<br />

seviyesinden tamamlayan Brent petrolün varil<br />

fiyatı, 24 Ağustos tarihinde 42,19 dolar/varil<br />

seviyesine kadar geriledi. Sonrasında<br />

toparlanma eğilimi göstererek 50 dolar/varil<br />

2


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

seviyesinin üzerine çıkmış olsa da, bu<br />

seviyenin üzerinde kalıcı bir yükseliş trendi<br />

göstermekte henüz başarılı olamadığını<br />

görüyoruz.<br />

Zayıf talep ve arz fazlası denkleminde aşağı<br />

yönlü baskı altında kalan petrol fiyatları<br />

açısından 2015 yılında öne çıkan bir diğer<br />

gelişme de, İran ile P5+1 ülkeleri arasında<br />

gerçekleşen nükleer müzakerelerin<br />

anlaşmayla sonuçlanması oldu. Çin,<br />

Fransa, Rusya, İngiltere, ABD ve Almanya’nın<br />

temsil ettiği P5+1 ülkeleri ile İran arasında<br />

gerçekleşen ‘İran’ın nükleer programına<br />

yönelik müzakerelerin’ anlaşmayla<br />

sonuçlanması, Batılı ülkeler tarafından İran’a<br />

uygulanan ambargoların kademeli olarak<br />

kaldırılması ve İran’ın ambargo öncesi<br />

dönemdeki seviyelerde petrol ihraç eder hale<br />

gelmesinin önünün açılması anlamında<br />

önemli bir adım olabilir. İran’a uygulanan<br />

petrol ambargosunun <strong>2016</strong> yılının ilk<br />

çeyreğinde kaldırılması bekleniyor. Petroldeki<br />

küresel arz fazlası üzerinde yukarı yönlü<br />

baskı yaratması beklenen İran’ın fiyatlar<br />

cephesinde de aşağı yönlü riskleri artıran bir<br />

unsur olarak karşımıza çıktığını görebiliriz.<br />

<strong>2016</strong> yılının küresel büyümeye dair<br />

kırılganlıkları ile ön planda olmaya devam<br />

edeceği ve orta vadeli arz fazlası koşullarına<br />

yönelik görüşümüz doğrultusunda, petrol<br />

fiyatları üzerindeki aşağı yönlü baskıların<br />

ağırlıklı olarak hissedilmeye devam edeceğini<br />

düşünüyoruz.<br />

Değerli metaller tarafında da aşağı yönlü<br />

eğilimin hâkim olduğu bir yıl geçirdik. Altın ve<br />

gümüş fiyatları, FED’in para politikasında<br />

normalleşmeye gidebileceği senaryoları ve<br />

büyüme endişeleriyle birlikte düşüş yaşayan<br />

emtialar arasında yer aldı. 2014 yılını 1.184<br />

dolar/ons seviyesinden kapatan altın, 2015<br />

yılında en düşük 1.073 dolar/ons seviyesini<br />

gördü. Son dönemde normalleşme<br />

belirsizliğiyle yükseliş yaşansa da , <strong>2016</strong><br />

yılında da, altın fiyatlarındaki aşağı yönlü<br />

trendin devam etmesini bekliyoruz. Gümüş<br />

tarafında da etkili olan aşağı yönlü hareket, yıl<br />

içerisinde 14 dolar/ons seviyesine kadar<br />

gerilemeye neden olurken, <strong>2016</strong> yılında da<br />

artan volatilite ile aşağı yönlü baskıların<br />

devam edebileceğini düşünüyoruz. Ancak,<br />

küresel talebe yönelik olumlu gelişmeler<br />

durumunda gümüşte, altın fiyatlarından farklı<br />

olarak, genel emtia davranışıyla yukarı yönlü<br />

tepki yükselişleri görebiliriz.<br />

2015 yılı, büyümede olduğu gibi enflasyon<br />

cephesinde de ‘farklılaşmaların’ ön planda<br />

olduğu bir yıl oldu. Söz konusu farklılaşma,<br />

gelişmiş ülkeler cephesinde aşağı yönlü<br />

eğilim, gelişmekte olan ülkeler cephesinde ise<br />

her iki yönde gelişim şeklinde gerçekleşti.<br />

Gelişmiş ülkelerde enflasyonun, düşük<br />

petrol fiyatları ve zayıf iç talep nedeniyle<br />

aşağı yönlü baskılar altında kaldığını, hatta<br />

bazı ülkelerde deflasyonist bölgeye<br />

geçildiğini gördük.<br />

Euro bölgesi, rekor düşük faiz politikası<br />

yürüten ve TLTRO (uzun vadeli hedefli<br />

refinansman operasyonu) ile kredi<br />

mekanizmasının sağlıklı çalışmasını<br />

sağlayarak reel ekonomiyi canlandırmaya<br />

çalışan Avrupa Merkez Bankası’nın<br />

hamlelerine rağmen, deflasyonist risklerle<br />

karşı karşıya kalmaya devam ediyor. 2014<br />

yılının son ayından bu yılın ilk çeyrek sonuna<br />

kadar negatif bölgede gerçekleşen enflasyon<br />

(teorik olarak deflasyon), sonraki aylarda hafif<br />

toparlanma kaydetse de (Nisan-Ağustos<br />

döneminde), Eylül ayında tekrar ‘eksi’ bölgeye<br />

geçerek, merkez bankasının %2<br />

seviyesindeki hedefinden oldukça uzak bir<br />

tablo çizdi. <strong>2016</strong> yılında da, Euro bölgesi<br />

enflasyonunun, düşük petrol teması ve iç<br />

3


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

talepteki durgunluğun devam edeceği<br />

beklentisi ile, aşağı yönlü baskılar altında<br />

kalmaya devam edeceğini düşünüyoruz.<br />

Enflasyonun hedefin altında kalmaya devam<br />

etmesinin, Avrupa Merkez Bankası’nın<br />

mevcut genişlemeci para politikası<br />

uygulamasını Eylül <strong>2016</strong> tarihinden sonraya<br />

öteleme olasılığını da gündemde tutacağını<br />

düşünüyoruz.<br />

Avrupa’nın güçlü ekonomilerinden<br />

İngiltere’de de, Euro bölgesindeki tabloya<br />

benzer, deflasyonist risklerin baskın olduğu<br />

bir yıl olurken, söz konusu baskının, İngiltere<br />

Merkez Bankası’nın normalleşmeye<br />

başlamasını ötelemesine neden olduğunu<br />

düşünüyoruz (2015 yılına başlarken, FED ile<br />

birlikte normalleşmeye başlaması beklenen<br />

bir diğer merkez bankası, İngiltere Merkez<br />

Bankası idi).<br />

Deflasyonist risklerin bir diğer adresi olarak<br />

karşımıza çıkan Japonya’da da, yıllık<br />

enflasyonunun %2 seviyesindeki hedefin<br />

altında kalmaya devam ettiğini görüyoruz.<br />

Kuroda başkanlığındaki Japonya Merkez<br />

Bankası tarafından yürütülen genişlemeci<br />

politikalar, ekonomik aktiviteye olumlu yönde<br />

katkıda bulunurken, enflasyon cephesinde ise<br />

küresel bazda etkili olan düşük enerji fiyatları<br />

nedeniyle henüz bir canlanma<br />

yaşanamadığını görüyoruz. Söz konusu tablo<br />

nedeniyle, Japonya Merkez Bankası’nın <strong>2016</strong><br />

yılında da genişlemeci tarafta kalacağını<br />

düşünüyoruz.<br />

İstihdam ve büyüme görünümü açısından,<br />

diğer gelişmiş ülkelerden pozitif ayrışan ABD<br />

cephesinde ise enflasyonun, küresel bazda<br />

etkili olan negatif yönlü faktörler nedeniyle,<br />

baskı altında kaldığını görüyoruz. FED’in %2<br />

seviyesindeki hedefinin oldukça altında kalan<br />

enflasyonun, normalleşmeye giden yolda<br />

engelleyici bir faktör olarak karşımıza çıksa<br />

da, tek başına yeterli bir unsur olmadığını<br />

düşünüyoruz (özellikle para politikasında,<br />

sıkılaştırmadan ziyade normalleşmenin<br />

gündemde olduğu düşünülecek olursa). <strong>2016</strong><br />

yılının, para politikasında normalleşmeye<br />

giden ilk gelişmiş ülke merkez bankası olması<br />

beklenen FED’in uyguladığı genişlemeci<br />

politikanın sonuçlarının gözlenmeye devam<br />

edeceği bir dönem olacağını düşünüyoruz.<br />

Her ne kadar Eylül ayında beklentilerin altında<br />

kalsa da, genel görünüm itibariyle istihdam<br />

piyasasının güçlenmeye devam ettiğini<br />

görüyoruz. ABD’de, 2009 yılında %10’a<br />

ulaşan işsizlik oranı, genişlemeci politikanın<br />

desteği ile aşağı yönlü eğilim sergiledi ve<br />

2015 yılında %5,1 seviyesine kadar geriledi.<br />

Tarım dışı istihdam artışının ise, yılın 9 aylık<br />

döneminde ortalama 198 bin seviyesinde<br />

gerçekleştiğini ve söz konusu artışın 2010-<br />

2014 dönemi ortalaması olan 182 bin<br />

seviyesinin oldukça üzerinde olduğunu<br />

görüyoruz. Tarım dışı istihdamda aylık<br />

artışların 200 bin seviyesine yakın ve<br />

civarında seyretmesinin, para politikasını<br />

normalleştirme konusunda FED’in elini<br />

güçlendiren bir unsur olduğunu düşünüyoruz.<br />

Normalleşmeye geçiş çabasının gelişen<br />

piyasalardaki yansımaları da çokça<br />

konuştuğumuz bir konuydu. ABD, Euro<br />

bölgesi, İngiltere ve Japonya öncülüğünde<br />

merkez bankalarının uyguladığı genişlemeci<br />

politikalar, gelişmekte olan ülke varlıklarına<br />

yönelik ilgiyi artırmıştı. Ancak, FED eski<br />

Başkanı Bernanke tarafından varlık<br />

alımlarının azaltılacağı (tapering) sinyalinin<br />

verildiği 22 Mayıs 2013 tarihi itibariyle söz<br />

konusu etkinin negatife dönmeye başladığını<br />

gördük.<br />

Aylık 75 milyar dolar büyüklüğündeki varlık<br />

alım programını (40 milyar dolarlık kısmı<br />

mortgage, 45 milyar dolarlık kısmı uzun vadeli<br />

4


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

hazine tahvillerinden oluşan), işgücü<br />

piyasasındaki iyileşmeyi gerekçe göstererek<br />

18 Aralık 2013 tarihinde azaltma kararı alan<br />

FED, kademeli olarak azalan miktarda<br />

gerçekleştirdiği alımları, 29 Ekim 2014 tarihli<br />

FOMC toplantısı ile sona erdirmişti.<br />

Varlık alım programının sonlandırılması ile<br />

gözler, rekor düşük seviyedeki faiz oranlarının<br />

ne zaman artırılmaya başlanacağı konusuna<br />

çevrilirken, normalleşmeye geçişin yaklaştığı<br />

görüşü, gelişmekte olan ülke varlıklarına<br />

yönelik risk algılamasının da negatif yönde<br />

etkilenmesine neden oldu. Özellikle de, dış<br />

finansmana olan bağımlılıkları ve iç politik<br />

kırılganlıkları ile öne çıkan gelişmekte olan<br />

ülkelerin, söz konusu süreçten yara aldıkları<br />

bir tabloyla karşılaştık; bu etkileşimin devam<br />

ettiğini de görüyoruz.<br />

Brezilya ve Türkiye tarafında etkili olan politik<br />

belirsizlikler, FED’in normalleşme sürecine<br />

doğru ilerleyişinde, söz konusu ülke para<br />

birimlerinin diğer gelişmekte olan ülke para<br />

birimlerine göre daha zayıf performans<br />

göstermesine neden oldu. 2015 yılında dolara<br />

karşı değer kaybı yaşayan gelişmekte olan<br />

ülke para birimlerinde ilk sırayı %32<br />

oranındaki değer kaybıyla Brezilya Real’i<br />

alırken, ikinci sırayı %20 kayıpla Kolombiya<br />

Pezosu, üçüncü sırayı da %19 kayıpla Türk<br />

Lirası aldı. FED’in normalleşmeye<br />

yaklaştığına yönelik beklentilerin gelişen ülke<br />

hisse senedi piyasalarına da negatif<br />

yansımaları olduğunu gördük.<br />

Dalgalanmalara karşın, ABD ekonomisine<br />

yönelik ‘pozitif görünüm’ü teyit eden verilerin<br />

genelde gelişmekte olan ülke piyasaları<br />

üzerinde baskı yarattığını gözlemledik. MSCI<br />

gelişen ülkeler endeksi yılbaşından bu yana<br />

%10 değer kaybetti.<br />

Dolara karşı değer kaybeden gelişmekte olan<br />

ülke para birimlerinin yanı sıra, gelişmiş<br />

ülkeler cephesinde de zayıf kalan para<br />

birimleri oldu. Bu tabloda öne çıkan para<br />

birimi hiç kuşkusuz euro oldu. Yılbaşında<br />

1,20’li seviyelerde olan euro/dolar paritesi, 13<br />

Mart 2015 tarihinde 1,05 seviyesine kadar<br />

geriledi. Ekonomik aktivitedeki zayıf<br />

görünümün devam etmesi, Avrupa Merkez<br />

Bankası tarafından uygulanan genişlemeci<br />

politikalar ve borç krizi nedeniyle 2015 yılında<br />

da sıkça konuştuğumuz Yunanistan, euro<br />

üzerindeki aşağı yönlü baskının nedenleri<br />

arasında yer aldı.<br />

Borç krizinin enkazından kurtulamayan<br />

Yunanistan, üçüncü kurtarma paketi<br />

görüşmeleri nedeniyle, 2015 yılında da<br />

küresel risk algılamasını negatif yönde<br />

etkiledi. Uluslararası kreditörlerin üçüncü<br />

kurtarma programı karşılığında<br />

Yunanistan’dan talep ettiği reformlar üzerinde<br />

tartışmaların yaşandığını ve söz konusu<br />

tartışmaların ülkenin Euro Birliği’nden<br />

ayrılacağı spekülasyonlarını artırdığını<br />

gördük. Başbakan Tsipras’ın uluslararası<br />

kreditörlerin taleplerini referanduma götürmesi<br />

ve halkın desteğini almasıyla birliğin daha da<br />

sorgulandığı bir süreç yaşadık. Nihai tabloda<br />

ise, Tsipras hükümetinin kreditörlerin teklifini<br />

kabul etmesi ile üçüncü kurtarma programının<br />

önü de açılmış oldu.<br />

Yunanistan krizi bir süreliğine gündemden<br />

düşmüş olsa da, zayıf ekonomik görünüm,<br />

reformların uygulanılabilirliği konusundaki<br />

soru işaretleri ve iç politik belirsizlikler<br />

nedeniyle, Yunanistan’ın yalnızca Euro<br />

bölgesi için değil, küresel piyasalar açısından<br />

da önemli bir risk unsuru olmaya devam<br />

edeceğini düşünüyoruz.<br />

Sonuç olarak; küresel bazda ‘zayıf büyüme<br />

ve düşük enflasyon’ temasının ön planda<br />

olduğu 2015 yılını geride bırakırken; <strong>2016</strong> yılı<br />

için de benzer dinamiklerin konuşulduğuna;<br />

5


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

ancak dünyanın geri kalanının aksine göreceli<br />

olarak güçlenen ABD ekonomisi karşısında<br />

FED’in para politikasını ‘kademeli’ bir şekilde<br />

normalleştirmesi sürecinin etkisiyle,<br />

‘normalleşme’ye geçişin daha gerçekçi<br />

olarak sorgulandığına ve farklılaşmaların<br />

keskinleştiğine tanık olabiliriz. Genel eğilim<br />

olarak ise, daha yavaş büyüyen küresel<br />

ortamda, emtia fiyatlarının aşağı yönlü<br />

baskılar altında kalmaya, bu doğrultuda da<br />

küresel enflasyonun hedefe ulaşmada<br />

sıkıntılar yaşamaya devam edeceğini<br />

tahmin ediyoruz.<br />

FED’in para politikasını normalleştirme<br />

sürecinin gelişmekte olan ülke varlıklarına<br />

yansımasının ise; ilk aşamada belirsizliğin<br />

azalmasıyla ‘rahatlama’ yönünde olmasını<br />

beklerken; orta vadeli görünümde baskı<br />

unsuru olarak kalabileceğini söyleyebiliriz.<br />

Ancak, gelişen ülke ekonomilerinin güvenilir<br />

ve proaktif olarak para ve maliye politikaları<br />

ile reform programlarını kararlılıkla<br />

uygulamaları durumunda, bu baskı unsurunun<br />

söz konusu ekonomileri tekrar büyüme<br />

merkezi haline dönüştürmesinin de mümkün<br />

olabileceğini düşünüyoruz.<br />

6


06.00<br />

03.01<br />

12.01<br />

09.02<br />

06.03<br />

03.04<br />

12.04<br />

09.05<br />

06.06<br />

03.07<br />

12.07<br />

09.08<br />

06.09<br />

03.10<br />

12.10<br />

09.11<br />

06.12<br />

03.13<br />

12.13<br />

09.14<br />

06.15<br />

Hundreds<br />

01.07<br />

06.07<br />

11.07<br />

04.08<br />

09.08<br />

02.09<br />

07.09<br />

12.09<br />

05.10<br />

10.10<br />

03.11<br />

08.11<br />

01.12<br />

06.12<br />

11.12<br />

04.13<br />

09.13<br />

02.14<br />

07.14<br />

12.14<br />

05.15<br />

10.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

ABD: ‘Normalleşme’ye en yakın<br />

İşgücü piyasası ve ekonomik aktivitedeki<br />

iyileşme ile, dünyanın geri kalanından ‘pozitif’<br />

yönde ayrışan ülkelerin başında ABD<br />

ekonomisi gelirken; söz konusu ayrışma,<br />

FED’in geleneksel olmayan para<br />

politikasından normale dönüş yolculuğuna ne<br />

zaman başlayacağı konusunun da<br />

sorgulanmasına neden oluyor. Aslında, varlık<br />

alım programını (aylık 75 milyar dolar<br />

büyüklüğündeydi) 18 Aralık 2013 tarihinde<br />

azaltma kararı alan FED, kademeli olarak<br />

azalan miktarda gerçekleştirdiği alımları 29<br />

Ekim 2014 tarihli FOMC toplantısı ile sona<br />

erdirerek, normalleşme sürecine başlangıç<br />

yapmıştı. Ancak, sürecin en önemli aşaması<br />

kuşkusuz ki, rekor düşük seviyede olan faiz<br />

oranlarının artırılması süreciydi ve bu konuda<br />

da FED’in, para politikası toplantı metinlerine<br />

iliştirdiği çeşitli söylemlerle, ‘sözlü<br />

yönlendirme’ politikası yürüttüğünü gördük.<br />

‘Makul süre’den ‘Sabırlı’ya geçiş<br />

Daha önceleri, enflasyonun %2 seviyesindeki<br />

uzun vadeli hedefin altında kaldığı müddetçe<br />

‘makul bir süre’ düşük faiz politikasını devam<br />

ettirme yönünde sözlü yönlendirmede<br />

bulunan FED, Ekim 2014’te varlık alımlarına<br />

son vermesinin ardından gerçekleştirdiği 17<br />

Aralık 2014 tarihli toplantısında ‘sabırlı’<br />

ifadesiyle karşımıza çıktı. Yeni yönlendirmede<br />

de, faiz oranlarının artırılarak normalleşme<br />

sürecine başlanmasında ‘sabırlı’ olunacağı<br />

belirtildi. Bir sonraki değişiklik ise, 18 Mart<br />

2015 tarihli toplantı metninden ‘sabırlı’<br />

ifadesinin kaldırılması şeklinde oldu.<br />

Bernanke’nin Mayıs 2013’teki konuşmasında,<br />

varlık alımlarının azaltılabileceği (‘tapering’)<br />

sinyalini vermesi ile başlayan süreç, başta<br />

gelişmekte olan ülke varlıkları olmak üzere<br />

küresel risk algılaması açısından da yeni bir<br />

dönemin başlangıcı oldu. 22 Mayıs 2013<br />

tarihinde %2,04 seviyesinde olan ABD 10<br />

yıllık tahvil faizi, varlık alımlarının azaltılacağı<br />

beklentisiyle yükseliş trendine girdi ve 18<br />

Aralık 2013 tarihli FOMC toplantısında varlık<br />

alımlarının azaltılması kararının alınması ile<br />

yükselişini sürdürerek 31 Aralık 2013<br />

tarihinde %3,03 seviyesini gördü. Varlık<br />

alımlarının azaltılması kararının alınması ile<br />

rahatlamanın yaşandığı ABD 10 yıllık tahvil<br />

faizi, kademeli olarak ‘tapering’ sürecinin<br />

devam ettirildiği dönemde %2,13’lü seviyelere<br />

kadar geriledi (15 Ekim 2014).<br />

Sonuç olarak varlık alımlarının azaltılması<br />

sürecini ilk etapta yükseliş, sonrasında ise<br />

düşüş şeklinde fiyatlayan ABD 10 yıllık tahvil<br />

faizinin; son dönemde karışık veriler geliyor<br />

olsa da genel itibariyle pozitif görünüm<br />

sergileyen ABD verileri ve buna paralel olarak<br />

hala ana senaryo olarak korunan<br />

normalleşme sürecine rağmen, %2’ye yakın<br />

seviyelerde olduğunu görüyoruz. İstihdam<br />

piyasası ve ekonomik aktivitede iyileşmenin<br />

yaşandığını teyit eden verilere karşın, küresel<br />

Büyümede iyileşme<br />

ABD 10 yıllık tahvil faizleri, küresel büyüme<br />

endişeleriyle baskı altında<br />

6%<br />

ABD GSYH (Yıllık değ.)<br />

5%<br />

ABD 10 Yıllık Tahvil Faizi<br />

4%<br />

2%<br />

-1%<br />

-3%<br />

4%<br />

3%<br />

2%<br />

-5%<br />

1%<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

7


09.08<br />

03.09<br />

09.09<br />

03.10<br />

09.10<br />

03.11<br />

09.11<br />

03.12<br />

09.12<br />

03.13<br />

09.13<br />

03.14<br />

09.14<br />

03.15<br />

09.15<br />

08.01<br />

04.02<br />

12.02<br />

08.03<br />

04.04<br />

12.04<br />

08.05<br />

04.06<br />

12.06<br />

08.07<br />

04.08<br />

12.08<br />

08.09<br />

04.10<br />

12.10<br />

08.11<br />

04.12<br />

12.12<br />

08.13<br />

04.14<br />

12.14<br />

08.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

olarak etkili olan büyüme endişelerinin, ABD<br />

tahvillerini ‘güvenli liman’ olma özelliği ile ön<br />

plana çıkardığını; ancak para politikasının<br />

normalleşmeye başlamasını destekleyen<br />

yönde sinyaller arttıkça, ABD 10 yıllık tahvil<br />

faizlerinde yukarı yönlü eğilimin<br />

belirginleşebileceğini düşünüyoruz.<br />

Normalleşmenin gelişimi ‘kademeli’ olacak<br />

FED’in geleneksel olmayan para politikası<br />

duruşundan normalleşmeye doğru ilerleyişinin<br />

en önemli destekleyicisi, kuşkusuz ki,<br />

istihdam piyasasındaki iyileşme. ABD’de,<br />

2009 yılında %10’a kadar yükseldiğini<br />

gördüğümüz işsizlik oranı, genişlemeci<br />

politikanın desteği ile aşağı yönlü eğilim<br />

sergiledi ve Eylül 2015 itibariyle %5,1 ile<br />

Nisan 2008’den bu yana en düşük seviyeye<br />

gerilemiş oldu. Bununla birlikte, tarım dışı<br />

istihdam artışı da, 2015 yılının 9 aylık<br />

döneminde ortalama 198 bin ile sağlıklı bir<br />

görünüm sergiledi. Ancak, ücretlerin ve<br />

işgücüne katılım oranının, söz konusu<br />

iyileşmeye aynı hızda ayak uyduramıyor<br />

oluşu, tam istihdam hedefi ve enflasyon<br />

gelişimi adına risk yaratıyor.<br />

Enflasyon üzerinde aşağı yönlü risk unsuru<br />

olarak karşımıza çıkan ve ‘güçlü dolar ile<br />

düşük enerji fiyatları’nın dışında risk yaratan<br />

bir diğer faktör de zayıf ücret artışları. Son<br />

verilerde yıllık ücret artışının %2,2’lere<br />

ulaşması olumlu bir gelişme, ancak enflasyon<br />

yaratmada çok güçlü bir gelişim göstermeyişi,<br />

%2 enflasyon hedefine ulaşmada desteğinin<br />

zayıf kalmasına neden oluyor.<br />

İşgücüne katılım oranının da düşük kalması,<br />

istihdam piyasasının diğer bir kırılganlığı.<br />

2001 yılının başlarında %67’li seviyelerde<br />

olan işgücüne katılım oranı, mevcut durumda<br />

%62,4’e kadar gerilemiş durumda. Bu<br />

nedenle, ücret artışları ve işgücüne katılım<br />

oranının, diğer istihdam piyasası<br />

göstergelerine paralel bir hızda iyileşmeye<br />

ayak uydurması halinde, FED’in tam istihdam<br />

hedefine doğru ilerleyişinin ivme<br />

kazanabileceğini düşünüyoruz.<br />

Ekonominin diğer güçlenen dinamiği:<br />

‘konut piyasası’<br />

FED’in rekor düşük seviyedeki faiz politikası<br />

ile desteklemeye çalıştığı ABD konut<br />

piyasası, atılan adımların pozitif sonuçlandığı<br />

yerlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. 2015<br />

yılının 8 aylık döneminde 41,7 milyon adet<br />

konut satışının gerçekleştiği ikinci el konut<br />

piyasası, 2014 yılının aynı döneminde<br />

kaydedilen 38,8 milyon adetlik satış hacminin<br />

yaklaşık %7,6 üzerinde performans gösterdi.<br />

Konut piyasasına ilişkin bir başka önemli<br />

gösterge olan konut başlangıçları, yılın 8 aylık<br />

döneminde 8,7 milyon adet ile 2014 yılının<br />

aynı dönemine göre %11,2 artış gösterirken;<br />

yine aynı dönemde gerçekleşen toplam yeni<br />

ABD işgücü piyasasında güçlü trend<br />

ABD konut piyasasında iyileşme sürüyor<br />

550<br />

350<br />

150<br />

-50<br />

11%<br />

10%<br />

9%<br />

8%<br />

8<br />

6<br />

5<br />

ABD 2.El Konut Satışları (Milyon adet)<br />

Yıllık Değişim (Sağ eks.)<br />

55%<br />

45%<br />

35%<br />

25%<br />

15%<br />

-250<br />

-450<br />

-650<br />

-850<br />

ABD Tarımdışı İstihdam (Aylık değ.)<br />

ABD İşsizlik Oranı (Sağ eks.)<br />

7%<br />

6%<br />

5%<br />

4%<br />

3<br />

2<br />

0<br />

5%<br />

-5%<br />

-15%<br />

-25%<br />

-35%<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

8


Hundreds<br />

06.00<br />

03.01<br />

12.01<br />

09.02<br />

06.03<br />

03.04<br />

12.04<br />

09.05<br />

06.06<br />

03.07<br />

12.07<br />

09.08<br />

06.09<br />

03.10<br />

12.10<br />

09.11<br />

06.12<br />

03.13<br />

12.13<br />

09.14<br />

06.15<br />

Hundreds<br />

09.00<br />

06.01<br />

03.02<br />

12.02<br />

09.03<br />

06.04<br />

03.05<br />

12.05<br />

09.06<br />

06.07<br />

03.08<br />

12.08<br />

09.09<br />

06.10<br />

03.11<br />

12.11<br />

09.12<br />

06.13<br />

03.14<br />

12.14<br />

09.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

konut satışları da, yıllık bazda %21 artışla 4,1<br />

milyon adet oldu.<br />

Konut piyasası, genel olarak, düşük faiz<br />

politikasından olumlu yönde beslenen<br />

sektörlerden biri olurken; bu tablonun<br />

normalleşme sürecinde sekteye<br />

uğramamasında, FED’in faiz artırımlarını<br />

kademeli adımlarla gerçekleştireceğine dair<br />

söyleminin önemli olduğunu düşünüyoruz.<br />

Normalleşme sürecinin beklenenden hızlı<br />

gerçekleşmesinin konut kredi faizlerinde<br />

neden olabileceği yukarı yönlü baskının,<br />

bugüne kadar kaydedilen iyileşmeyi sekteye<br />

uğratma riski, FED’in normalleşmede<br />

kademeli davranma eğilimini destekleyen<br />

önemli bir unsur olarak görülebilir.<br />

Kişisel tüketim harcamaları, büyümenin<br />

itici gücü olmaya devam ediyor<br />

ABD’de GSYH’nin ağırlıklı kısmını oluşturan<br />

kişisel tüketim harcamaları (PCE), 2015<br />

yılında büyümeye en fazla katkının geldiği yer<br />

olmuş ve böylece büyüme görünümü adına<br />

da sağlıklı bir tablo çizmiştir. 2015 yılının ilk<br />

çeyreğinde %0,6 seviyesinde gerçekleşen<br />

GSYH büyümesine 1,2 puanlık katkıda<br />

bulunan kişisel tüketim harcamaları, %3,9<br />

seviyesinde gerçekleşen ikinci çeyrek<br />

büyümesine de 2,4 puanlık katkıda bulundu.<br />

Söz konusu katkının, 2015 yılının ikinci<br />

yarısında da devam etmesi bekleniyor.<br />

Atlanta FED’in tahminine göre üçüncü<br />

çeyrekte kişisel tüketim harcamalarının %3,1<br />

büyümesi bekleniyor (GSYH büyümesinin ise<br />

üçüncü çeyrekte %0,9 olacağı tahmin<br />

ediliyor). Kişisel tüketim harcamalarındaki<br />

olumlu trendin devam etmesi, ekonomik<br />

aktivitedeki iyileşmenin sürdürülebilirliği adına<br />

pozitif sinyal gönderirken; söz konusu<br />

iyileşmenin enflasyon görünümü açısından da<br />

destekleyici olduğunu düşünüyoruz.<br />

Enflasyon hedefinde ‘yeni normal’<br />

mümkün<br />

Enflasyon gelişimi, <strong>2016</strong> yılında da<br />

bakacağımız önemli göstergeler arasında yer<br />

almaya devam edecek. Normalleşme<br />

sürecinin akıbetiyle doğrudan ilişkili olan<br />

enflasyonda, %2 seviyesindeki uzun vadeli<br />

hedefe ne denli yaklaşılacağı merak edilen<br />

konuların başında geliyor. İstihdam ve<br />

ekonomik aktivitede kaydedilen iyileşmeye<br />

karşın, enflasyonda henüz istenen<br />

canlanmanın yaşanamaması ve hedefin<br />

altında kalınmaya devam edilmesi, para<br />

politikasının da sorgulanmasına neden oluyor.<br />

İstihdam piyasasındaki iyileşmenin ücretlerde<br />

de belirginleşmesi, enflasyonda yukarı yönlü<br />

baskı yaratabilecek bir gelişme olarak<br />

karşımıza çıkabilir. Ancak güçlü dolarla<br />

birlikte zayıf talep koşulları nedeniyle düşük<br />

kalmaya devam etmesini beklediğimiz petrol<br />

fiyatları, enflasyonda aşağı yönlü baskıların<br />

korunmasına neden olabilir.<br />

İç talepteki iyileşmenin devamı, büyümenin<br />

kalıcılığı için önemli<br />

Enflasyonda %2 hedefi hala uzak<br />

8%<br />

6%<br />

ABD GSYH (Yıllıklandırılmış çeyreksel değ.)<br />

ABD Kişisel Tüketim Harcamaları (Yıllıklandırılmış değ.)<br />

6%<br />

5%<br />

4%<br />

2%<br />

-1%<br />

-3%<br />

-5%<br />

-7%<br />

-9%<br />

4%<br />

3%<br />

2%<br />

1%<br />

-1%<br />

-2%<br />

-3%<br />

ABD TÜFE (Yıllık değ.)<br />

ABD Çekirdek Enflasyon (Yıllık değ.)<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

9


1965<br />

1968<br />

1971<br />

1974<br />

1977<br />

1980<br />

1983<br />

1986<br />

1989<br />

1992<br />

1995<br />

1998<br />

2001<br />

2004<br />

2007<br />

2010<br />

2013<br />

<strong>2016</strong><br />

2019<br />

2022<br />

2025<br />

1965<br />

1968<br />

1971<br />

1974<br />

1977<br />

1980<br />

1983<br />

1986<br />

1989<br />

1992<br />

1995<br />

1998<br />

2001<br />

2004<br />

2007<br />

2010<br />

2013<br />

<strong>2016</strong><br />

2019<br />

2022<br />

2025<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Bu doğrultuda, <strong>2016</strong> yılı, büyüme oranlarında<br />

son yıllarda olduğu gibi, enflasyon gelişiminde<br />

de ‘yeni normal’in ön planda olduğu bir yıl<br />

olabilir. Bu durumda, %2 seviyesindeki uzun<br />

vadeli enflasyon hedefinin gösterge olmaktaki<br />

gücünün daha fazla tartışılabileceği<br />

düşünülebilir.<br />

Normalleşmenin yan etkilerine karşı,<br />

maliye politikasının desteği<br />

FED’in geleneksel olmayan para<br />

politikasından çıkış sürecinin büyüme<br />

üzerindeki olası olumsuz yan etkilerine karşı,<br />

maliye politikasının destekleyici bir unsur<br />

olarak, geçmiş döneme göre daha fazla<br />

alanının olduğunu düşünüyoruz.<br />

1998-2001 yılları arasında bütçe gelirlerindeki<br />

artışın yanı sıra harcamalardaki genişlemenin<br />

görece sınırlı kalması ile ‘fazla’ veren bütçe<br />

dengesi, 2001 sonrası dönemde açık<br />

vermeye başlamış; 2009 yılında 1,4 trilyon<br />

dolar ile GSYH’nin %9,8’ine ulaşan açık, 1965<br />

yılından beri kaydedilen en yüksek seviye<br />

olarak tarihe geçmiştir. 2009 sonrasında ise,<br />

ekonomik aktivitede yaşanan canlanma ve<br />

alınan önlemlerin etkisini göstermeye<br />

başlaması ile harcamaların kontrol altına<br />

alınmasına yönelik düzenlemeler sonrasında,<br />

bütçe açığında iyileşme yaşanmaya<br />

başlamış ve 2014 mâli yılında bütçe açığı 483<br />

milyar dolar ile GSYH’nin %2,8’ine<br />

gerilemiştir.<br />

2015 mâli yılında ise ABD’de bütçe açığı<br />

2014 mâli yılına göre %9 azalarak 439 milyar<br />

dolar seviyesinde gerçekleşirken, bütçe<br />

açığının GSYH’ye oranı da %2,8’den %2,5’e<br />

gerileyerek olumlu tablonun devam ettiğine<br />

işaret etmiştir.<br />

ABD’de Kongre Bütçe Ofisi’nin tahminlerine<br />

göre; <strong>2016</strong> mâli yılında bütçe açığının<br />

GSYH’ye oranının %2,2’ye, 2017 yılında da<br />

%2,1’e gerilemesi bekleniyor. Bütçe açığının<br />

GSYH’ye oranında 2017 yılına kadar<br />

gerilemenin devam etmesini bekleyen Kongre<br />

Bütçe Ofisi, 2018-2025 dönemi için ise,<br />

mevcut yasalarda herhangi bir değişiklik<br />

olmayacağı ve büyüme oranının daha ılımlı<br />

bir hızla gerçekleşeceği varsayımıyla, bütçe<br />

açığının GSYH’ye oranında kademeli bir artış<br />

öngörüyor; dönem sonunda %3,7’ye ılımlı bir<br />

şekilde yükseleceğini tahmin ediyor. Yine de<br />

açığın 2009-2013 döneminin altında kalarak,<br />

olumlu görünüm çizmeye devam etmesinin<br />

beklendiğini görüyoruz.<br />

Sonuç olarak, bütçe açığında korunan<br />

iyileşmenin, kamu harcamalarında artış için<br />

uygun alan yaratabileceği düşünülebilir. Bütçe<br />

harcamalarındaki artış, kamu borcunu artırıcı<br />

yönde etkide bulunsa da, büyümeyi<br />

destekleyici bir unsur olarak<br />

değerlendirilebilir. Nitekim, son yıllarda kamu<br />

harcamalarının belli seviyede artmaya devam<br />

etmesine karşın, bütçe açığının düşmeye<br />

Bütçe dengesinde iyileşme<br />

Maliye politikasının büyümeye desteği artabilir<br />

7.000<br />

6.000<br />

5.000<br />

4.000<br />

Gelirler<br />

Harcamalar<br />

Bütçe Dengesi<br />

3%<br />

1%<br />

-1%<br />

3.000<br />

-3%<br />

2.000<br />

-5%<br />

1.000<br />

0<br />

-1.000<br />

-2.000<br />

Milyar $<br />

-7%<br />

-9%<br />

-11%<br />

ABD Bütçe Açığı/GSYH<br />

Kaynak: ABD Kongresi Bütçe Ofisi, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: ABD Kongresi Bütçe Ofisi, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

10


1940<br />

1944<br />

1948<br />

1952<br />

1956<br />

1960<br />

1964<br />

1968<br />

1972<br />

1976<br />

1980<br />

1984<br />

1988<br />

1992<br />

1996<br />

2000<br />

2004<br />

2008<br />

2012<br />

<strong>2016</strong><br />

2020<br />

2024<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

devam etmesi, büyümeyi destekleyici<br />

harcama politikasının gelir yaratmada etkili<br />

olduğunu gösteriyor. Bu politika yaklaşımı da,<br />

önümüzdeki dönemde, para politikasındaki<br />

normalleşme sürecinin ekonomik aktiviteye<br />

olası negatif yansımalarını sınırlayıcı etkide<br />

bulunabilir. Ancak, ABD’de kamu borcunun<br />

hala yüksek seviyelerde olmasının söz<br />

konusu desteğin boyutunu etkileyebileceği de<br />

gözden kaçırılmamalı.<br />

ABD Kongresi Bütçe Ofisi’nin tahminlerine<br />

göre, 2018 yılından itibaren bütçe açığının<br />

GSYH’ye oranında beklenen artış nedeniyle,<br />

kamu borcunun GSYH’ye oranında da artış<br />

yaşanması bekleniyor. Buna göre 2014<br />

yılında %74 olan kamu borcu/GSYH oranının<br />

2025 yılında %77’ye yükseleceği tahmin<br />

ediliyor. Federal harcamalarda artışla birlikte<br />

vergi gelirlerinde azalış yaşanması, kamu<br />

borcunun GSYH’ye oranında baskı yaratmaya<br />

devam edebilir. Bu durum, ekonomik<br />

görünüme dair risk yaratan bir unsur olarak<br />

değerlendirilebilir.<br />

ABD’de <strong>2016</strong> yılı Kasım ayında<br />

gerçekleşecek Başkanlık seçimlerinin, maliye<br />

politikasında belirleyici unsur olacağını<br />

düşünüyoruz. Yeni seçilecek başkanın, vergi<br />

sistemi ve federal harcamalara ilişkin<br />

izleyeceği politikanın, son dönemde bütçe<br />

açığının GSYH’ye oranında yaşanan<br />

iyileşmenin devam edip etmemesi konusunda<br />

nasıl bir etkide bulunacağı önemli olacak.<br />

Politik tarafta Başkanlık seçimi öne çıkıyor<br />

ABD’de mevcut Başkan Barack Obama’nın iki<br />

dönem üst üste başkanlık yapması nedeniyle,<br />

yasa gereği Kasım <strong>2016</strong>’da gerçekleşecek<br />

başkanlık seçimlerinde aday olamayacak<br />

olması, söz konusu seçimleri daha da önemli<br />

bir hale getiriyor.<br />

Obama’nın ardından, Demokratların yeniden<br />

Başkan çıkarıp çıkarmayacağı ise merak<br />

konusu. Demokrat Parti’nin en güçlü aday<br />

adayı, Obama’nın ilk dönem başkanlığında<br />

Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Hillary Clinton<br />

(eski ABD Başkanı Bill Clinton’un eşi)<br />

olurken; Cumhuriyetçilerde ise, Donald<br />

Trump, Ben Carson ve Jeb Bush öne çıkıyor.<br />

Cumhuriyetçi Parti’de çetin geçecek adaylık<br />

yarışının ne şekilde sonuçlanacağı önemli.<br />

Donald Trump, kaçak göçmenlere ilişkin<br />

olumsuz söylemleri ile dikkat çekerken, son<br />

anketlerde Cumhuriyetçi partinin favori adayı<br />

olarak görülüyor. Trump’ın ekonomiye yönelik<br />

söylemlerinde ise, Çin aleyhine bir duruş<br />

sergilediğini, kur manipülasyonu ve adil<br />

olmayan ticaret uygulamaları nedeniyle, Çin<br />

mallarına gümrük vergisi uygulanması<br />

gerektiği yönünde görüş bildirdiğini görüyoruz.<br />

Trump’ın vergi planında ise, orta gelir sınıf<br />

ve şirketler için vergi indirimlerinin olacağını,<br />

ancak hedge fonlar için böyle bir durumun<br />

Yüksek kamu borcu risk unsuru olarak kalıyor<br />

ABD Başkanlık seçimlerinde, Cumhuriyetçi /<br />

Demokrat dönem sayıları yakın: 18 / 16<br />

100%<br />

ABD Kamu Borcu/GSYH<br />

80%<br />

60%<br />

Diğer; 10<br />

Demokrat Parti;<br />

16<br />

40%<br />

Cumhuriyetçi<br />

Parti; 18<br />

20%<br />

Kaynak: ABD Kongresi Bütçe Ofisi, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Wikipedia, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

11


2000<br />

2001<br />

2002<br />

2003<br />

2004<br />

2005<br />

2006<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

olmayacağı belirtiliyor.<br />

Trump’ın ardından anketlerde ikinci sırada yer<br />

alan Ben Carson’un da, yine kaçak<br />

göçmenlere yönelik açıklamaları ile, ancak<br />

Trump’a ‘karşıt görüş’ ile ön plana çıktığını<br />

görüyoruz. Trump’ın başkan seçilmesi halinde<br />

kaçak göçmenleri sınır dışı edeceği<br />

söyleminin aksine, Carson’un kaçak<br />

göçmenlere yönelik misafir işçi programı ile<br />

vergilerini ödemelerinin sağlanması ve<br />

ekonomiye olan katkılarının da artırılması<br />

yönünde girişimde bulunabileceği belirtiliyor.<br />

Bir diğer Cumhuriyetçi başkan aday adayı Jeb<br />

Bush ise, açıkladığı yeni vergi planı<br />

desteğinde %4’lük büyüme hedefi ile dikkat<br />

çekiyor. Bush, işgücüne katılım oranı ve<br />

çalışma saatlerinin artmasıyla verimlilikte<br />

iyileşme sağlayarak, büyümenin %4’e<br />

ulaşabileceğini belirtiyor.<br />

ekonomisini yaratma’ teması ile ön plana<br />

çıktığını görüyoruz. Ayrıca Clinton, kısa vadeli<br />

sermaye kazançları üzerinden alınan verginin<br />

artırılması, daha uzun vadeli yatırımlardan ise<br />

daha düşük oranda vergi alınması ile, uzun<br />

vadeli büyüme hedefinin destekleneceğini<br />

belirtiyor.<br />

Sonuç olarak, <strong>2016</strong> Başkanlık seçimleri<br />

sonrasında politik dengenin değişikliğe<br />

uğramasının aynı zamanda ekonomi<br />

politikalarında da önemli değişikliklerin<br />

gündeme gelmesine neden olabileceğini<br />

görüyoruz.<br />

Demokrat Parti’nin en güçlü aday adayı olan<br />

Hillary Clinton’un ekonomiye dair vaadlerine<br />

baktığımızda ise, orta gelir sınıfının gelirlerini<br />

artırma odaklı bir politikanın yürütüldüğünü<br />

görüyoruz. ABD’deki gelir eşitsizliğinin talep<br />

artışı ve dolayısıyla ekonomik aktivite<br />

üzerinde baskı yarattığını belirten Clinton,<br />

orta gelir sınıfı ve küçük işletmelerin<br />

vergilerini azaltıp, yüksek gelir sınıfına<br />

uygulanan vergileri ise artırarak, büyümeyi<br />

güçlendirme planı ile ‘dünün değil, yarının<br />

Yeni vergi planı, bütçedeki iyileşmenin<br />

devamında önemli olacak<br />

10%<br />

ABD Kişisel Vergi Gelirleri/GSYH (Yıllık)<br />

9%<br />

8%<br />

7%<br />

6%<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

12


Hundreds<br />

06.00<br />

03.01<br />

12.01<br />

09.02<br />

06.03<br />

03.04<br />

12.04<br />

09.05<br />

06.06<br />

03.07<br />

12.07<br />

09.08<br />

06.09<br />

03.10<br />

12.10<br />

09.11<br />

06.12<br />

03.13<br />

12.13<br />

09.14<br />

06.15<br />

11.12<br />

01.13<br />

03.13<br />

05.13<br />

07.13<br />

09.13<br />

11.13<br />

01.14<br />

03.14<br />

05.14<br />

07.14<br />

09.14<br />

11.14<br />

01.15<br />

03.15<br />

05.15<br />

07.15<br />

09.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Euro bölgesi: Ekonomik görünümde zayıflıklar<br />

Küresel finans krizinin etkisinde 2008 yılı<br />

sonundan başlayarak, 2009 sonuna kadar<br />

daralma bölgesinde yer alan Euro bölgesi<br />

ekonomisi, 2012 yılının başına kadar<br />

büyüme bölgesinde yer almış olsa da, söz<br />

konusu iyileşmenin sürdürülebilir olmadığını,<br />

2012-2013 döneminde yeniden daralma<br />

bölgesine geçilmesiyle gördük. 2013<br />

sonundan itibaren ekonominin gelişimine<br />

baktığımızda da, istikrarlı bir büyüme<br />

görünümünün henüz sağlanamadığını<br />

görüyoruz.<br />

Söz konusu zayıf büyüme görünümüne ek<br />

olarak, artan deflasyonist riskler karşısında,<br />

para politikası tarafında geleneksel olmayan<br />

tedbirlerin uygulanmaya başlanmasıyla alınan<br />

önlemlerin, çok güçlü olmasa da etkisini<br />

gösterdiğini gözlemledik. Borç krizinin<br />

yaralarını sarmaya çalışan Euro bölgesi<br />

ekonomisi, 2015 yılının ilk çeyreğinde yıllık<br />

bazda %1,2, ikinci çeyreğinde de yıllık bazda<br />

%1,5 büyüdü (2014 yılında %0,9 büyüme<br />

kaydetmişti).<br />

Her ne kadar ekonomik aktivitede iyileşme<br />

yönünde sinyaller gelse de, sürdürülebilir<br />

olmasıyla ilgili belirsizliklerin devam ettiğini<br />

izliyoruz. İmalat sektörü aktivitesi, Temmuz<br />

2013’ten itibaren genişleme bölgesine geçmiş<br />

olsa da, durgunluk devam ediyor. Öte<br />

yandan, hizmet sektörü aktivitesinin görece<br />

olumlu gelişim gösterdiğini, ancak güçlü bir<br />

iyileşmenin yaşanmadığını son açıklanan<br />

Eylül rakamlarında da görüyoruz. Bunun gibi<br />

farklı göstergelerden karışık sinyaller gelmesi,<br />

büyümenin sürdürülebilirliği konusunda soru<br />

işaretlerini artırıyor. Ekonomik aktiviteyi<br />

canlandırma adına, Avrupa Merkez Bankası<br />

tarafından devreye sokulan geleneksel<br />

olmayan para politikası adımları olumlu yönde<br />

katkısını göstermeye başlasa da, kalıcı bir<br />

etkiden bahsetmenin güç olduğunu<br />

düşünüyoruz. TLTRO (uzun vadeli, hedefli<br />

refinansman operasyonu) ile likidite<br />

genişlemesi yaparak, kredi mekanizmasının<br />

sağlıklı çalışmasını sağlama ve bu yolla da<br />

reel ekonomiyi canlandırma odaklı tedbirler<br />

alan Avrupa Merkez Bankası, rekor düşük<br />

seviyede tuttuğu faiz oranları ile de (politika<br />

faizi %0,05, mevduat faizi %-0,20, marjinal<br />

faiz oranı %0,30) fiyat istikrarını sağlamaya<br />

yönelik önemli bir duruş sergiliyor. Ancak,<br />

alınan önlemlere rağmen, enflasyon yaratma<br />

konusundaki belirsizliğin hala önemli<br />

boyutta olduğunu görüyoruz.<br />

‘Deflasyon’ riskleri devam ediyor<br />

Genişlemeci para politikası duruşuna rağmen,<br />

zayıf iç talep ve düşük petrol fiyatları,<br />

enflasyon üzerinde aşağı yönlü risk<br />

oluşturmaya devam ederken; söz konusu<br />

baskı nedeniyle, yeniden deflasyon<br />

bölgesine geçildiğini görüyoruz. Euro<br />

bölgesinde Eylül ayında tüketici fiyat endeksi<br />

yıllık bazda %0,1 geriledi (Ağustos ayında ise<br />

Büyümenin sürdürülebilirliğinde soru işaretleri<br />

Öncü göstergelerde zayıflama sinyalleri<br />

4%<br />

Euro Bölgesi GSYH (Yıllık değ.)<br />

55<br />

2%<br />

0%<br />

-2%<br />

53<br />

51<br />

49<br />

-4%<br />

-6%<br />

47<br />

45<br />

Euro Bölgesi İmalat PMI<br />

Euro Bölgesi Hizmet PMI<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

13


09.00<br />

06.01<br />

03.02<br />

12.02<br />

09.03<br />

06.04<br />

03.05<br />

12.05<br />

09.06<br />

06.07<br />

03.08<br />

12.08<br />

09.09<br />

06.10<br />

03.11<br />

12.11<br />

09.12<br />

06.13<br />

03.14<br />

12.14<br />

09.15<br />

Yunanistan<br />

İtalya<br />

Portekiz<br />

İrlanda<br />

Belçika<br />

İspanya<br />

Fransa<br />

İngiltere<br />

Avusturya<br />

Macaristan<br />

Almanya<br />

Finlandiya<br />

Polonya<br />

Danimarka<br />

İsveç<br />

Çek Cum.<br />

Türkiye<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

yıllık bazda %0,1 artış göstermişti).<br />

2008 yılında başlayan, ancak net etkisini<br />

2009 yılında görmeye başladığımız küresel<br />

finans krizi ile Haziran-Ekim 2009 döneminde<br />

deflasyon bölgesine geçen Euro bölgesi,<br />

sonraki süreçte enflasyon yaratma konusunda<br />

gelişim gösterse de kalıcı olmadı. 2009<br />

sonundan 2014 sonuna kadarki dönemde<br />

enflasyon bölgesinde yer alan Euro bölgesi,<br />

zayıf iç talep koşulları ve düşük petrol fiyatları<br />

nedeniyle Aralık 2014-Mart 2015 dönemini<br />

deflasyon bölgesinde geçirdi. Mevcut<br />

durumda da enflasyon yaratma konusunda<br />

zayıf görünüm sergileyen, hatta Eylül ayında<br />

yeniden deflasyon bölgesine geçen bir<br />

tabloyla karşı karşıyayız.<br />

Küresel bazda etkili olan ‘arz fazlasına<br />

karşılık zayıf talep’ nedeniyle, petrol<br />

fiyatlarının 2015 yılındaki gibi sert bir gerileme<br />

göstermese de, <strong>2016</strong> yılında da baskı altında<br />

kalacağını düşünüyoruz.<br />

Enflasyon üzerindeki en önemli aşağı yönlü<br />

risklerin başında gelen ‘düşük petrol fiyatları’<br />

ve harcamalardaki zayıflığın devamı, Avrupa<br />

Merkez Bankası’nın daha fazla genişleme<br />

yanlısı bir tutum sergilemesini zorunlu<br />

kılabilir. Nitekim, Avrupa Merkez Bankası<br />

Başkanı Mario Draghi’nin 22 Ekim toplantısı<br />

sonrası yaptığı açıklamalarda, ek genişleme<br />

yönünde güçlü sinyaller verdiğini gördük. Bu<br />

konudaki beklentimiz, <strong>2016</strong> yılı ilk çeyreğinde<br />

açıklanacak verilerle daha da netleşecek.<br />

Euro bölgesine yönelik zayıflıklardan biri de,<br />

yüksek kamu borçluluğu. Özellikle, çevre<br />

ülkeler cephesinde gördüğümüz yüksek kamu<br />

borçluluk oranları, bölge ekonomisine yönelik<br />

risklerin başında geliyor.<br />

Kamu borcunun GSYH’ye oranına<br />

baktığımızda (2014 sonu itibariyle), %177 ile<br />

Yunanistan başı çekerken; İtalya’nın %132,<br />

Portekiz’in %130, İrlanda’nın %109 ve<br />

Belçika’nın da %107 seviyesinde olduğunu<br />

görüyoruz. Aşağıdaki tabloda da görüleceği<br />

gibi, Euro bölgesi çevre ülkelerinde daha<br />

yüksek seviyelerde olan kamu borçluluk<br />

oranları, merkez ülkeler tarafında görece<br />

düşük olsa da risk yaratmaya devam ediyor.<br />

Fransa’nın kamu borcunun GSYH’ye oranı<br />

%95 iken, Almanya’nın son dönemde<br />

gerçekleşen iyileşmeyle %75’e gerilediğini ve<br />

görece olumlu ayrıştığını görüyoruz.<br />

Sonuç olarak, makro ekonomik anlamda<br />

merkez ülkelere nazaran daha zayıf<br />

dinamiklere sahip olan çevre ülkeler, yüksek<br />

borçluluk oranlarıyla daha fazla risk altında<br />

kalmaya devam ediyor. Bu durum, büyüme<br />

açısından risk yarattığı gibi, istihdam<br />

yaratma konusunda da olumsuzluğa neden<br />

oluyor. Euro bölgesinde işsizlik oranının %11<br />

ile tarihsel ortalamanın üzerinde kalmaya<br />

Deflasyon baskısı sürüyor<br />

Yüksek kamu borcu risk yaratıyor<br />

5%<br />

200%<br />

177%<br />

Kamu Borcu/GSYH (2014 sonu itibariyle)<br />

4%<br />

160%<br />

132% 130%<br />

3%<br />

120%<br />

2%<br />

80%<br />

110% 107%<br />

98% 96%<br />

89%<br />

85%<br />

77% 75%<br />

59%<br />

50%<br />

45% 44% 43%<br />

36%<br />

1%<br />

40%<br />

-1%<br />

-2%<br />

Euro Bölgesi TÜFE (Yıllık değ.)<br />

Euro Bölgesi Çekirdek TÜFE (Yıllık değ.)<br />

0%<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

14


06.00<br />

03.01<br />

12.01<br />

09.02<br />

06.03<br />

03.04<br />

12.04<br />

09.05<br />

06.06<br />

03.07<br />

12.07<br />

09.08<br />

06.09<br />

03.10<br />

12.10<br />

09.11<br />

06.12<br />

03.13<br />

12.13<br />

09.14<br />

06.15<br />

06.00<br />

03.01<br />

12.01<br />

09.02<br />

06.03<br />

03.04<br />

12.04<br />

09.05<br />

06.06<br />

03.07<br />

12.07<br />

09.08<br />

06.09<br />

03.10<br />

12.10<br />

09.11<br />

06.12<br />

03.13<br />

12.13<br />

09.14<br />

06.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

devam etmesi, kamunun daha fazla istihdam<br />

alanı yaratamamasının da bir sonucu olarak<br />

karşımıza çıkıyor.<br />

Almanya’da %6,4, Fransa’da %10,3,<br />

İngiltere’de %5,4 olarak beliren işsizlik oranı,<br />

İspanya’da %22,3, İtalya’da %12,4,<br />

Portekiz’de %11,9 seviyelerinde olup,<br />

büyüme tarafında zayıflıklarıyla ayrışan<br />

ülkelerde işgücü piyasasında sorunların<br />

devam ettiğini gösteriyor.<br />

Euro bölgesinde merkez ve çevre ülkeler<br />

arasında yaşanan ayrışmanın, <strong>2016</strong> yılında<br />

da farklı yönde olmakla birlikte devam<br />

edebileceğini düşünüyoruz. Bu ayrışmanın<br />

merkez ülkelerde, zayıflayan büyüme<br />

ivmesinin, çevre ülkelere göre göreceli olarak<br />

daha fazla güçlenmesi şeklinde gelişmesini<br />

bekliyoruz.<br />

Politik cephede ise, Avrupa Birliği’nin<br />

sorgulanmaya devam etmesi muhtemel.<br />

İngiltere’de Cameron hükümetinin, AB<br />

üyeliğini en geç 2017 yılı sonuna kadar<br />

referanduma götürecek olması, birliğe<br />

yönelik güven algılaması üzerinde baskı<br />

oluşturma potansiyeli taşıyor. Avrupa’nın en<br />

güçlü ekonomilerinden olan İngiltere’nin<br />

birlikteki geleceğinin sorgulanacağı bu süreç,<br />

küresel risk algılaması açısından da<br />

belirsizliğin artmasına neden olabilir. Bununla<br />

birlikte, İspanya’da Aralık 2015’te<br />

gerçekleşecek genel seçimlerin kemer<br />

sıkma karşıtı partileri öne çıkarma olasılığı<br />

(yerel seçimlerde olduğu gibi), AB’nin istikrara<br />

kavuşması konusunda belirsizlik yaratan bir<br />

başka unsur olarak karşımıza çıkıyor.<br />

Tabii Yunanistan’ı da unutmamak gerekiyor.<br />

Bölgenin en zayıf üyesi olarak, Euro<br />

birliğinden çıkıp çıkmayacağı konusunda<br />

yaşanan tartışmaların defalarca kez gündeme<br />

geldiği Yunanistan’ın, önümüzdeki dönemde<br />

de belirsizliği artırıcı yönüyle gündemde<br />

olması beklenebilir.<br />

Pozitif ayrışmada öne çıkan ülke ‘Almanya’<br />

Merkez ülkeler cephesinde öne çıkan ülke,<br />

bölge ekonomisinin lokomotifi Almanya. 2008-<br />

2009 dönemini daralma bölgesinde geçiren<br />

Almanya ekonomisi, sonraki süreçte büyüme<br />

bölgesine geçse de (2011 ilk çeyreğinde %6<br />

yıllık büyüme oranı ile son 15 yılın en güçlü<br />

performansını sergilemişti); sürdürülebilir bir<br />

iyileşme trendinin henüz yakalanamadığını,<br />

ancak 2013 yılının ikinci yarısından bu yana<br />

ortalama %1,4 büyüme oranı ile<br />

potansiyelinin altında bir görünüm sergilese<br />

de, iyileşme yönünde sinyal göndermeye<br />

başladığını görüyoruz.<br />

Almanya ekonomisi 2015 yılının ilk<br />

çeyreğinde yıllık bazda %1,2, ikinci<br />

çeyreğinde de yıllık bazda %1,6 büyüdü.<br />

Büyüme görünümü açısından, imalat sektörü<br />

İşsizlik oranı hala yüksek seviyelerde<br />

Almanya ekonomisi pozitif ayrışıyor; ancak<br />

zayıflama işaretleri de mevcut<br />

13%<br />

12%<br />

11%<br />

10%<br />

Euro Bölgesi İşsizlik Oranı<br />

7%<br />

5%<br />

3%<br />

1%<br />

-1%<br />

9%<br />

8%<br />

7%<br />

-3%<br />

-5%<br />

-7%<br />

-9%<br />

Almanya GSYH (Yıllık değ.)<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

15


06.00<br />

03.01<br />

12.01<br />

09.02<br />

06.03<br />

03.04<br />

12.04<br />

09.05<br />

06.06<br />

03.07<br />

12.07<br />

09.08<br />

06.09<br />

03.10<br />

12.10<br />

09.11<br />

06.12<br />

03.13<br />

12.13<br />

09.14<br />

06.15<br />

06.00<br />

03.01<br />

12.01<br />

09.02<br />

06.03<br />

03.04<br />

12.04<br />

09.05<br />

06.06<br />

03.07<br />

12.07<br />

09.08<br />

06.09<br />

03.10<br />

12.10<br />

09.11<br />

06.12<br />

03.13<br />

12.13<br />

09.14<br />

06.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

aktivitesinin Ocak 2014’te sergilediği güçlü<br />

ivmenin sonraki dönemde yakalanamamış<br />

olmasına rağmen, genişleme bölgesinde<br />

kalmaya devam etmesini; hizmet sektörü<br />

aktivitesinin de potansiyelinin altında<br />

kalmasına rağmen, son dönemde iyileşme<br />

yönünde eğilim göstermesini, büyüme<br />

görünümü açısından pozitif yönde<br />

değerlendiriyoruz.<br />

Almanya ekonomisine ilişkin olarak <strong>2016</strong><br />

yılında, ilk yarı için potansiyelin altında kalan,<br />

ancak ılımlı büyüme çizgisinde ilerleyen; ikinci<br />

yarı içinse, Avrupa Merkez Bankası<br />

tarafından uygulanan genişlemeci para<br />

politikası adımlarının sonuç vermeye<br />

başlayacağı beklentisiyle daha olumlu bir<br />

büyüme performansı bekliyoruz. IMF’nin<br />

tahminlerine göre Almanya ekonomisinin<br />

2015 yılında %1,5, <strong>2016</strong> yılında da %1,6<br />

büyüme kaydetmesi bekleniyor (2014 yılında<br />

ekonomi %1,6 büyümüştü).<br />

Öte yandan, tasarruflardaki artışın desteği ile<br />

iyileşmeye devam eden cari denge, Almanya<br />

ekonomisinin en güçlü yanlarından biri olarak<br />

karşımıza çıkıyor. 2000-2001 döneminde açık<br />

veren cari denge, sonraki dönemde artan bir<br />

oranda fazla vermeye başlamış; 2008 yılının<br />

ilk yarısında %7,3’e kadar yükselen cari<br />

fazlanın GSYH’ye oranı, küresel finans<br />

krizinin etkisiyle 2009 yılında %4,5’e kadar<br />

gerilemişti.<br />

Krizden çıkış ile birlikte kademeli olarak artış<br />

trendi yakalayan cari fazlanın GSYH’ye oranı,<br />

mevcut durumda %8,1’e kadar yükselmiş<br />

durumda. Ancak, artmaya devam eden cari<br />

fazla, düşük yatırımların da bir sonucu.<br />

Yatırımlardaki zayıflık, büyüme görünümü<br />

açısından olumsuzluğa işaret ederken; söz<br />

konusu tablonun devam etmesi halinde, <strong>2016</strong><br />

yılının ikinci yarısında beklenen iyileşme de<br />

risk altında kalabilir.<br />

Merkez bölgedeki yavaşlamada başı çeken<br />

Fransa, potansiyelin altında kalan büyüme<br />

performansı ve yüksek kamu borcu nedeniyle,<br />

kırılganlık gösteriyor. Küresel finans krizinin<br />

etkisinde 2008-2009 dönemini ortalama %1,4<br />

daralmayla geçiren Fransa ekonomisi (önceki<br />

7 yıllık dönemde ortalama büyüme %2,1 idi),<br />

sonraki dönemde büyüme tarafına geçmiş<br />

olsa da, büyüme oranı potansiyelin altında<br />

kalmaya devam ediyor (2015 yılının ilk<br />

çeyreğinde yıllık bazda %0,9, ikinci<br />

çeyreğinde de yıllık bazda %1,1 büyüdü).<br />

2015 yılının ikinci yarısı ile <strong>2016</strong> yılının ilk<br />

yarısında ‘ılımlı’ hızla iyileşme yaşanmasını,<br />

<strong>2016</strong> yılının ikinci yarısında ise, Avrupa<br />

Merkez Bankası’nın uyguladığı genişlemeci<br />

politikanın sonuçlarını vermeye başlayacağı<br />

bir Fransa ekonomisi görebileceğimizi<br />

düşünüyoruz.<br />

IMF’nin Ekim ayında yayımladığı tahminlerde,<br />

Fransa ekonomisi için 2015 yılında %1,2,<br />

Cari dengede iyileşme belirginleşiyor<br />

Ekonomik aktiviteye yönelik kırılganlıklar<br />

yüksek<br />

9%<br />

7%<br />

4%<br />

Fransa GSYH (Yıllık değ.)<br />

5%<br />

2%<br />

3%<br />

1%<br />

0%<br />

-1%<br />

-3%<br />

Almanya Cari Denge/GSYH<br />

-2%<br />

-4%<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

16


11.12<br />

01.13<br />

03.13<br />

05.13<br />

07.13<br />

09.13<br />

11.13<br />

01.14<br />

03.14<br />

05.14<br />

07.14<br />

09.14<br />

11.14<br />

01.15<br />

03.15<br />

05.15<br />

07.15<br />

09.15<br />

06.00<br />

03.01<br />

12.01<br />

09.02<br />

06.03<br />

03.04<br />

12.04<br />

09.05<br />

06.06<br />

03.07<br />

12.07<br />

09.08<br />

06.09<br />

03.10<br />

12.10<br />

09.11<br />

06.12<br />

03.13<br />

12.13<br />

09.14<br />

06.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

<strong>2016</strong> yılında da %1,5 büyüme yaşanmasını<br />

beklediğini görüyoruz (2014 yılında ise %0,2<br />

büyümüştü).<br />

Ancak mevcut durumda, bölge ekonomisine<br />

benzer bir şekilde, Fransa ekonomisine<br />

yönelik kırılganlıklar devam ediyor. Aşağıdaki<br />

grafikte de görülebileceği gibi, imalat ve<br />

hizmet sektörü aktivitesi Eylül ayında<br />

genişleme yönünde olumlu sinyal gönderse<br />

de karışık bir görüm sergiliyor. İmalat<br />

aktivitesini ölçen PMI endeksi, Ocak-Eylül<br />

döneminde ortalama 49,1 değerini alarak<br />

daralma bölgesinde yer alırken; hizmet<br />

sektörü aktivitesini ölçen PMI endeksi aynı<br />

dönemde 52 ile genişleme bölgesinde yer aldı<br />

ve imalat aktivitesine nazaran daha iyi bir<br />

performans sergiledi. Ancak, her iki<br />

göstergenin de istikrarlı bir gelişim<br />

göstermemesi, büyümedeki kırılgan yapının<br />

önemli bir göstergesi.<br />

Fransa ekonomisine yönelik risk yaratan bir<br />

diğer unsur, yüksek kamu borcu. Genel olarak<br />

bölge ülkelerinin en temel problemi olarak<br />

karşımıza çıkan yüksek borçluluk, büyümeye<br />

yönelik aşağı yönlü risk yaratıyor. Fransa’da<br />

kamu borcunun GSYH’ye oranı 2014 yılsonu<br />

itibariyle %95 seviyesinde (tarihi yüksek<br />

seviye). Yüksek kamu borcu/GSYH oranının<br />

önümüzdeki dönemde artmaya devam etmesi<br />

bekleniyor (AB Komisyonu’nun tahmini 2015<br />

yılsonu için %96,4, <strong>2016</strong> içinse %97).<br />

Büyümedeki kırılganlıkların devam ediyor<br />

oluşu, deflasyonist riskleri ve işsizlik<br />

problemini de gündemde tutmaya devam<br />

ediyor. Eylül 2015’te tüketici fiyat endeksi<br />

yıllık bazda %0 ile deflasyon sınırında<br />

kalırken; işsizlik oranı da %10,4 ile son 15<br />

yıllık ortalaması olan %9’un üzerinde ve<br />

yükseliş trendinde.<br />

Çevre ülkeler cephesinde ise, İspanya’da<br />

daralma bölgesinde geçen uzun sürenin<br />

ardından, iyileşme yolunda önemli gelişim<br />

kaydedildiğini görüyoruz. 2008 yılı sonundan<br />

2010 yılı başına kadar daralma kaydeden<br />

İspanya ekonomisi, sadece dört çeyreklik<br />

dönemde büyüme bölgesinde yer almış,<br />

sonrasında ise yeniden daralmanın etkisi<br />

altında kalmıştı. 2014 başından itibaren ise<br />

iyileşme kaydetmeye başlayan ekonomi, 2015<br />

yılının ilk çeyreğinde yıllık bazda %2,7, ikinci<br />

çeyreğinde de yıllık bazda %3,1 büyüyerek<br />

pozitif bir gelişim gösterdi.<br />

Büyümedeki canlanmanın destekleyici<br />

unsurları arasında, Avrupa Merkez<br />

Bankası’nın genişlemeci para politikası<br />

adımlarıyla sağladığı uygun finansal koşullar,<br />

tüketici güveninin olumlu yönde eğilim<br />

göstermesi, istihdam piyasasında sınırlı da<br />

olsa kaydedilen iyileşme ve düşük petrol<br />

fiyatları yer alıyor.<br />

2013 yılının birinci çeyreğinde %26,9’a<br />

İmalat ve hizmet sektörü, istikrarlı bir<br />

görünüm sergileyemiyor<br />

Büyümedeki ivmenin istikrar kazanıp<br />

kazanmayacağı önemli<br />

54<br />

52<br />

50<br />

48<br />

5%<br />

3%<br />

1%<br />

İspanya GSYH (Yıllık değ.)<br />

46<br />

44<br />

42<br />

40<br />

Fransa İmalat PMI<br />

Fransa Hizmet PMI<br />

-1%<br />

-3%<br />

-5%<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

17


09.02<br />

09.03<br />

09.04<br />

09.05<br />

09.06<br />

09.07<br />

09.08<br />

09.09<br />

09.10<br />

09.11<br />

09.12<br />

09.13<br />

09.14<br />

09.15<br />

Hundreds<br />

2001<br />

2002<br />

2003<br />

2004<br />

2005<br />

2006<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

yükselen işsizlik oranı (tarihi yüksek seviye),<br />

sonrasında uygulanan tedbirlerin de katkısıyla<br />

%22,3’e kadar gerilemiş durumda. Tarihsel<br />

ortalamasının üzerinde kalmaya devam etse<br />

de, yaşanan iyileşme büyümeyi destekleyici<br />

bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. 2015<br />

yılının ikinci yarısında da büyümeye devam<br />

etmesini beklediğimiz İspanya ekonomisinin,<br />

<strong>2016</strong> yılında da iyileşmeye devam edeceğini,<br />

ancak büyümenin 2015’e göre bir miktar hız<br />

kesebileceğini düşünüyoruz. IMF’nin<br />

tahminlerine göre İspanya ekonomisinin 2015<br />

yılında %3,1, <strong>2016</strong> yılında ise %2,5 büyümesi<br />

bekleniyor (2014 yılında ekonomi %1,4<br />

büyümüştü).<br />

Büyüme tarafındaki olumlu gelişime karşın,<br />

enflasyon cephesindeki olumsuz görünüm<br />

daha da belirginleşmiş durumda. İspanya’da<br />

Eylül 2015’te tüketici fiyat endeksi yıllık bazda<br />

%0,9 geriledi. Bölge genelinde olduğu gibi,<br />

düşük petrol fiyatları nedeniyle ‘deflasyonist’<br />

baskının İspanya’da da devam edebileceğini<br />

düşünüyoruz.<br />

Bütçe tarafında ise, 2009 yılında %11,1’e<br />

yükselen bütçe açığının GSYH’ye oranı,<br />

2010-2011 yıllarını çift hanenin altında<br />

geçirse de; 2012 yılında yeniden yükselişe<br />

geçerek %10,3’ü görmüştü. 2013 yılında<br />

%6,8’e gerileyen bütçe açığı/GSYH oranı,<br />

2014 yılında büyümedeki canlanmanın da<br />

desteği ile iyileşmesini sürdürerek %5,8<br />

seviyesine ulaşmıştır. <strong>2016</strong> yılında da,<br />

büyümenin ılımlı hızda bile olsa devam<br />

etmesi ve bu sayede gelirlerde yaşanacak<br />

artışın desteği ile, bütçe açığının/GSYH’ye<br />

oranının gerilemeye devam ettiğini görebiliriz.<br />

Bütçe tarafındaki iyileşme sinyallerine<br />

rağmen, yüksek kamu borcunun risk<br />

yaratmaya devam ettiğini düşünüyoruz.<br />

İspanya’da kamu borcunun GSYH’ye oranı<br />

2014 sonu itibariyle %98 seviyesinde. Yüksek<br />

kamu borçluluğunun devamı, ekonomideki<br />

iyileşmeye yönelik aşağı yönlü riskler<br />

arasında yer alıyor.<br />

‘İspanya seçime gidiyor’<br />

İspanya ile ilgili öne çıkan bir başka gündem<br />

maddesi, Aralık 2015’te yapılacak genel<br />

seçimler. Mayıs 2015’te gerçekleştirilen yerel<br />

ve bölgesel seçimlerde, kemer sıkma<br />

önlemleri karşıtı partilerin oy kazanımlarıyla<br />

öne çıkmaları, Başbakan Rajoy’un partisinin<br />

ise kan kaybetmesi, genel seçimleri daha da<br />

önemli hale getiriyor. Her ne kadar istihdam<br />

piyasasında önceki dönemlere kıyasla<br />

iyileşme kaydedilse de, daha fazla kemer<br />

sıkmaya karşı olan kitlenin genel seçimlerde<br />

ön plana çıkması, kamu harcamalarının<br />

artması ve mali dengeye yönelik risklerin<br />

daha da artmasına neden olabilir.<br />

İtalya’da ise, ekonomik aktivitede sınırlı<br />

oranda kaydedilen iyileşmeye rağmen,<br />

ağırlıklı olarak zayıf görünüm devam ediyor.<br />

Büyümedeki olumlu görünüme rağmen,<br />

deflasyon baskısı daha da belirginleşti<br />

Yüksek kamu borcunda iyileşme eğilimi yok<br />

6%<br />

5%<br />

İspanya TÜFE (Yıllık değ.)<br />

100%<br />

90%<br />

İspanya Kamu Borcu/GSYH<br />

4%<br />

80%<br />

3%<br />

70%<br />

2%<br />

60%<br />

1%<br />

50%<br />

-1%<br />

40%<br />

-2%<br />

30%<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

18


06.05<br />

12.05<br />

06.06<br />

12.06<br />

06.07<br />

12.07<br />

06.08<br />

12.08<br />

06.09<br />

12.09<br />

06.10<br />

12.10<br />

06.11<br />

12.11<br />

06.12<br />

12.12<br />

06.13<br />

12.13<br />

06.14<br />

12.14<br />

06.15<br />

2000<br />

2001<br />

2002<br />

2003<br />

2004<br />

2005<br />

2006<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

2008 yılı ikinci yarısından 2009 yılı sonuna<br />

kadarki dönemi küresel finans krizinin<br />

etkisinde ‘daralarak’ geçiren İtalya ekonomisi,<br />

sonrasında toparlanma belirtileri gösterse de<br />

kalıcı olmadı ve 2011 yılı sonundan 2014 yılı<br />

sonuna kadar olan dönemde daralma<br />

bölgesinde yer almaya devam etti. 2015<br />

yılının ilk yarısında ise sınırlı da olsa iyileşme<br />

yönünde sinyal gönderdi ve ilk çeyrekte yıllık<br />

bazda %0,1, ikinci çeyrekte de yıllık bazda<br />

%0,6 büyüme kaydetti. IMF’nin tahminlerine<br />

göre İtalya ekonomisinin 2015 yılını %0,8,<br />

<strong>2016</strong> yılını da %1,3 büyümeyle tamamlaması<br />

bekleniyor (2014 yılında ekonomi %0,4<br />

oranında daralmıştı). Avrupa Merkez Bankası<br />

tarafından uygulanan genişlemeci para<br />

politikası, İtalya ekonomisinin büyüme<br />

patikasında ilerlemesini sağlayabilir. Ancak,<br />

ekonomiye ilişkin kırılgan yapının devam<br />

ettiğini görüyoruz.<br />

Her ne kadar euronun dolara karşı zayıf<br />

kalmaya devam ediyor oluşu ihracata olumlu<br />

katkıda bulunsa da, düşük enerji fiyatları<br />

nedeniyle deflasyon baskısı devam ediyor.<br />

İtalya’da Eylül 2015’te tüketici fiyat endeksi<br />

yıllık bazda %0,3 artarken, önümüzdeki<br />

dönemde de düşük enflasyon trendinin<br />

devam etmesini bekliyoruz.<br />

(bütçe açığının GSYH’ye oranı 2009 yılında<br />

%5,5, 2010 yılında %4,5 seviyesindeydi).<br />

Bütçedeki iyileşmenin, faiz giderlerinde<br />

beklenen azalma ve ılımlı büyüme<br />

performansı ile devam etmesi beklenirken;<br />

maliye politikasında daha genişlemeci bir<br />

duruş sergilenmesi, bütçe dengesindeki<br />

iyileşmeyi sekteye uğratabilir.<br />

İtalya, yüksek kamu borcu ile ön plana çıkan<br />

bölge ekonomilerinden biri. 2001-2008<br />

dönemini ortalama %102 seviyesindeki kamu<br />

borcu/GSYH oranı ile geçiren İtalya’da, söz<br />

konusu oran 2009 yılından itibaren kademeli<br />

olarak yükselerek, 2014 yılında %132<br />

seviyesine ulaştı. Yüksek kamu borcu ile<br />

risk altında olduğu izlenimi veren İtalya, daha<br />

da artan bir borçluluk oranıyla mücadele<br />

kapsamında, daha sıkı maliye politikası<br />

uygulaması gerekliliği ile karşı karşıya<br />

görünüyor.<br />

Özetle, Euro bölgesinin, hem merkez ve<br />

çevre ülkeler arasındaki farklılaşma, hem de<br />

her iki grubun kendi içinde farklı dengelerdeki<br />

zayıflıkları nedeniyle, ekonomik görünümde<br />

kırılganlıklar ve hassasiyetler taşımaya<br />

devam ettiğini görüyoruz.<br />

İtalya’da bütçe açığının GYSH’ye oranı son<br />

üç yıldır %3 seviyesinde kalarak, bütçe<br />

performansına ilişkin olumlu sinyal gönderiyor<br />

Büyüme görünümü zayıf<br />

Yüksek kamu borcu, kırılganlıkların başında<br />

geliyor<br />

4%<br />

2%<br />

İtalya GSYH (Yıllık değ.)<br />

140%<br />

130%<br />

İtalya Kamu Borcu/GSYH<br />

0%<br />

-2%<br />

120%<br />

-4%<br />

110%<br />

-6%<br />

100%<br />

-8%<br />

90%<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

19


06.00<br />

06.01<br />

06.02<br />

06.03<br />

06.04<br />

06.05<br />

06.06<br />

06.07<br />

06.08<br />

06.09<br />

06.10<br />

06.11<br />

06.12<br />

06.13<br />

06.14<br />

06.15<br />

11.12<br />

01.13<br />

03.13<br />

05.13<br />

07.13<br />

09.13<br />

11.13<br />

01.14<br />

03.14<br />

05.14<br />

07.14<br />

09.14<br />

11.14<br />

01.15<br />

03.15<br />

05.15<br />

07.15<br />

09.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

İngiltere: ‘Normalleşme’ye diğer aday<br />

Avrupa Birliği’nin güçlü ekonomilerinden<br />

İngiltere’nin, genel hatları ve küresel<br />

görünüm itibariyle, güç kazanma yönünde<br />

olduğunu görüyoruz. 2014 yılını %3,0 büyüme<br />

oranıyla tamamlayan İngiltere, 2015 yılının ilk<br />

çeyreğinde yıllık bazda %2,7, ikinci<br />

çeyreğinde de yıllık bazda %2,4 büyüme<br />

oranı kaydetti. Ağırlıklı olarak iç talep ve<br />

yatırımlardan destek alan büyümenin, 2015<br />

yılının ikinci yarısında da benzer bir hızda<br />

kalması; <strong>2016</strong> yılında ise, bu yıl kadar olmasa<br />

da yine güçlü kalmaya devam etmesi<br />

bekleniyor.<br />

İstihdam piyasasındaki iyileşme, büyümeyi<br />

destekleyen unsurlardan biri olarak belirirken,<br />

iyileşmenin devam etmesiyle büyümedeki<br />

istikrarın korunacağı öngörülüyor. İngiltere’de<br />

işsizlik oranı %5,4 ile son 15 yıllık ortalaması<br />

olan %6,1’in altına gerilerken, ücretlerde<br />

(ortalama haftalık kazançlar yılın 8 aylık<br />

döneminde ortalama %2,6 artış kaydetti) ve<br />

verimlilikte kaydedilen iyileşme, büyüme<br />

görünümü adına olumlu bir tablo çiziyor.<br />

İstihdam piyasasındaki iyileşme ile<br />

hanehalkının harcanabilir gelir düzeyinde<br />

de artış yaşanırken; bu iyileşme, iç talep<br />

kaynaklı büyümenin devam edeceğine işaret<br />

ediyor. Söz konusu iyileşme, uygun finansal<br />

koşullar (düşük borçlanma maliyeti gibi) ve<br />

düşük petrol fiyatlarıyla desteklenmeye<br />

devam edebilir.<br />

İmalat ve hizmet sektörüne ilişkin olarak<br />

son dönemde gelen karışık veriler,<br />

büyümeye dair olumsuz algılamaya neden<br />

olsa da; genel görünüm itibariyle, ‘genişleme’<br />

bölgesinde yer almaya devam ettiğini<br />

görüyoruz.<br />

İç talep koşullarının büyümeye yönelik olarak<br />

genel anlamda pozitif görünüm sergilemesine<br />

karşın, ihracatın büyümeye olan ‘negatif’<br />

katkısı sınırlı da olsa devam edebileceği<br />

yönünde sinyal veriyor. Para birimi poundun,<br />

diğer para birimleri karşısında değer kazancı<br />

yönünde kalması, ihracat gelirlerini<br />

sınırlamaya devam edebilir. Bu da, ithalat<br />

artışının altında kalan ihracat artışı<br />

tablosunun, hem büyümeye katkısının negatif<br />

yönlü olmasına, hem de cari açığın GSYH’ye<br />

oranının artmasına neden olabilir. İngiltere’de<br />

cari açığın GSYH’ye oranı %5,5 ile tarihi<br />

yüksek seviyede.<br />

Bütçe dengesinde ise iyileşme yaşanırken,<br />

yüksek kamu borcu risk yaratıyor.<br />

İngiltere’de bütçe açığının GSYH’ye oranı<br />

%5,7 seviyesinde olup, 2010 yılında gördüğü<br />

%11,4’lük tarihi yüksek seviyeden ciddi bir<br />

iyileşme göstermiştir. Söz konusu iyileşmede,<br />

vergi kaçırmayı engellemek amacıyla devreye<br />

sokulan önlemler ile kamu harcamalarını<br />

kısıtlayıcı tedbirlerin desteği etkili olmuştur.<br />

Bütçe dengesindeki iyileşmeyi sınırlaması<br />

Büyümede genel güçlenme eğilimi hakim<br />

İmalat ve hizmet sektörü karışık sinyaller<br />

verse de ‘genişleme’ bölgesinde<br />

6%<br />

4%<br />

2%<br />

İngiltere GSYH (Yıllık değ.)<br />

62<br />

59<br />

İngiltere İmalat PMI<br />

İngiltere Hizmet PMI<br />

0%<br />

56<br />

-2%<br />

53<br />

-4%<br />

50<br />

-6%<br />

47<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

20


2000<br />

2001<br />

2002<br />

2003<br />

2004<br />

2005<br />

2006<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

Hundreds<br />

08.01<br />

04.02<br />

12.02<br />

08.03<br />

04.04<br />

12.04<br />

08.05<br />

04.06<br />

12.06<br />

08.07<br />

04.08<br />

12.08<br />

08.09<br />

04.10<br />

12.10<br />

08.11<br />

04.12<br />

12.12<br />

08.13<br />

04.14<br />

12.14<br />

08.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

açısından önemli bir unsur da, ilk kez konut<br />

alacaklara uygulanacak olan kamu desteği.<br />

Mart 2015’te açıklanan ancak 1 Aralık 2015<br />

tarihinden itibaren geçerli olacak olan<br />

uygulama, ilk kez konut alacaklara,<br />

biriktirdikleri her 200 pound için 50 poundluk<br />

kamu desteği sağlıyor ve söz konusu<br />

uygulama ile 3 bin pounda kadar katkı<br />

alınabiliyor. Uygulamanın, bütçe dengesindeki<br />

iyileşmeyi sınırlı oranda da olsa baskı altına<br />

alması beklenebilir. Bütçe dengesindeki genel<br />

olumlu tabloya karşın, kamu borcunun<br />

yükselmeye devam ediyor oluşu, önemli bir<br />

risk unsuru olarak karşımıza çıkıyor. 2014<br />

sonu itibariyle İngiltere’de kamu borcunun<br />

GSYH’ye oranı %89,4 ile tarihi yüksek<br />

seviyede bulunuyor. Söz konusu oranın<br />

önümüzdeki dönemde de artması bekleniyor.<br />

Bu durum, maliye politikasında yapısal<br />

reformların gerekliliğini ön plana çıkarıyor.<br />

Risk yaratan bir başka unsur, küresel<br />

görünüme uygun bir şekilde, ‘düşük<br />

enflasyon.’ Düşük seyreden enerji fiyatları ve<br />

talep koşulları nedeniyle gelişmiş ülkelerin<br />

kabusu haline gelen ‘düşük enflasyon’ ortamı,<br />

İngiltere ekonomisi açısından da risk<br />

yaratıyor. İngiltere’de ‘sıfır’ civarında<br />

seyreden TÜFE yıllık enflasyonu, deflasyon<br />

baskısının devam ettiğine işaret ediyor.<br />

‘Düşük enflasyon’ temasının <strong>2016</strong> yılında da<br />

gelişmiş ülke ekonomileri açısından risk<br />

yaratmaya devam etmesini bekliyoruz. Petrol<br />

fiyatlarının ‘olumlu arz koşulları-düşük talep’<br />

nedeniyle baskı altında kalmaya devam<br />

edeceği ve poundun diğer para birimleri<br />

karşısında güçlü seyrini koruyacağı<br />

varsayımıyla, enflasyonun baskı altında<br />

kalmaya devam etmesi beklenebilir. Ancak, iç<br />

talepte artış beklentisine paralel olarak,<br />

büyüme tarafında iyileşmenin beklentiler<br />

dahilinde devam etmesi, enflasyon yaratma<br />

konusunda destekleyici bir unsur olabilir.<br />

Buna ek olarak, ücretlerde yaşanan<br />

iyileşmenin devamı da, enflasyon üzerinde<br />

yukarı yönlü baskı yaratabilir. Özetle, 2015<br />

yılının ikinci yarısında enflasyonun baskı<br />

altında kaldığını; <strong>2016</strong> yılında ise, ağırlıklı<br />

olarak ikinci yarısında olmak üzere,<br />

canlanmanın yaşandığını görebiliriz.<br />

Konut sektöründe ‘arz-talep dengesizliği’<br />

nedeniyle artan fiyatlar risk yaratmaya<br />

devam ediyor. İngiltere konut piyasası, güçlü<br />

talebe karşılık arz eksikliğinin yarattığı fiyat<br />

baskısı nedeniyle risk yaratıyor. Rightmove<br />

konut fiyat endeksine göre, İngiltere’de ulusal<br />

bazda ortalama konut fiyatları, Eylül ayında<br />

bir önceki aya göre %0,9, 2014 yılının aynı<br />

ayına göre de %6,4 artarak 294,8 bin pounda<br />

yükseldi. Son 13 yılın en yüksek Eylül ayı<br />

artışı ve ulusal bazda rekor seviyeye işaret<br />

eden fiyatlar, uygun finansal koşulların da<br />

desteğiyle artan talebe karşın, konut<br />

sahiplerinin fiyatların daha da yükseleceğini<br />

Kamu borcunun GSYH’ye oranı tarihi yüksek<br />

seviyede<br />

Ücretlerde yaşanan iyileşme enflasyonu<br />

destekleyebilir<br />

90%<br />

80%<br />

İngiltere Kamu Borcu/GSYH<br />

7%<br />

İngiltere TÜFE (Yıllık değ.)<br />

İngiltere Ort. Haftalık Kazançlar (Yıllık değ.)<br />

70%<br />

5%<br />

60%<br />

3%<br />

50%<br />

1%<br />

40%<br />

-1%<br />

30%<br />

-3%<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

21


09.10<br />

01.11<br />

05.11<br />

09.11<br />

01.12<br />

05.12<br />

09.12<br />

01.13<br />

05.13<br />

09.13<br />

01.14<br />

05.14<br />

09.14<br />

01.15<br />

05.15<br />

09.15<br />

09.00<br />

06.01<br />

03.02<br />

12.02<br />

09.03<br />

06.04<br />

03.05<br />

12.05<br />

09.06<br />

06.07<br />

03.08<br />

12.08<br />

09.09<br />

06.10<br />

03.11<br />

12.11<br />

09.12<br />

06.13<br />

03.14<br />

12.14<br />

09.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

düşünerek satış yönlü eğilim<br />

göstermemesinden (yani arz eksikliğinden)<br />

kaynaklanıyor.<br />

Rightmove’a göre, fiyatlardaki artışın mevcut<br />

hızda devam etmesi halinde, Londra’daki bir<br />

evin liste fiyatı 2020 yılı sonuna kadar 1<br />

milyon pounda ulaşabilir (Eylül 2015 itibariyle<br />

Londra’daki ortalama bir ev fiyatı 620 bin<br />

pound seviyesinde). Söz konusu tablonun<br />

önümüzdeki dönemde devam etmesi<br />

beklenirken, hükümetin sektördeki arz-talep<br />

dengesizliğini düzeltmeye yönelik<br />

tedbirleri devreye sokması yönündeki<br />

beklentiler de giderek artıyor.<br />

Özetle, güçlü ve zayıf yanlarını bir arada göz<br />

önüne aldığımızda, İngiltere ekonomisi,<br />

küresel bazda büyüme endişelerinin arttığı<br />

mevcut konjonktürde, gerek büyüme gerekse<br />

de bütçe tarafındaki iyileşme ile ‘pozitif’ bir<br />

görünüm sergiliyor. Bu durum da, İngiltere<br />

Merkez Bankası’nın normalleşmeye gitme<br />

sürecini destekleyen bir unsur olarak<br />

karşımıza çıkıyor. Normalleşme sürecinin<br />

zamanlama konusunda ise, FED’e benzer bir<br />

şekilde, dış riskler ve enflasyonun<br />

gelişimine göre bir yol izleyeceğini<br />

düşünüyoruz.<br />

Politik tarafta ise, Avrupa Birliği<br />

referandumu öne çıkıyor. İngiltere Başbakanı<br />

David Cameron, Birleşik Krallık’ın AB<br />

üyeliğinin devam edip etmemesi konusunda<br />

halkın görüşünü almak üzere, en geç 2017<br />

yılı sonuna kadar bir referandum<br />

gerçekleştirecek. Daha reforme edilmiş bir<br />

AB hedefi doğrultusunda, AB liderleri ile<br />

görüşmeler gerçekleştiren Cameron’un<br />

kararın referandum yoluyla alınması planı,<br />

AB’nin geleceğinin de sorgulanmasına<br />

neden oluyor.<br />

1 Ocak 1973 itibariyle AB üyeliği başlayan<br />

Birleşik Krallık’ta, 5 Haziran 1975 yılında bir<br />

referandum gerçekleşmiş ve halka ‘Birleşik<br />

Krallık’ın AB’de kalmaya devam etmesi<br />

gerektiğini düşünüyor musunuz’ sorusu<br />

sorulmuştu. Katılımcıların %67,23’ü ‘evet’ oyu<br />

kullanırken, %32,77’si ise ‘hayır’ oyu<br />

kullanmıştı. Söz konusu referandum, Birleşik<br />

Krallık’ın AB üyeliğine ilişkin yapılan ilk ve tek<br />

referandum olarak tarihe geçmişti.<br />

Bu referandumun nasıl bir tabloyla<br />

sonuçlanacağı da kritik önemde. Zira,<br />

ekonomik anlamda zor bir süreç geçiren<br />

Avrupa Birliği, güven algılaması açısından da<br />

oldukça zarar görmüş durumda. Birlik’in en<br />

güçlü ülkelerinden olan İngiltere’nin üyeliğinin<br />

devam edip etmemesi konusunda referandum<br />

gerçekleştirecek olması, bozulan güvenin<br />

daha da olumsuz etkilenmesi açısından risk<br />

yaratıyor.<br />

Referandum süreci yaklaştıkça belirsizliğin<br />

Arz-talep dengesizliği konut fiyatlarında<br />

yukarı yönlü baskı yaratıyor<br />

AB referandumu güven algılamasında önemli<br />

olacak<br />

14%<br />

11%<br />

8%<br />

5%<br />

2%<br />

-1%<br />

Rightmove İngiltere Ulusal Konut Fiyatları (Aylık değ.)<br />

Rightmove Londra Konut Fiyatları (Aylık değ.)<br />

0<br />

-5<br />

-10<br />

-15<br />

-20<br />

-25<br />

-4%<br />

-7%<br />

-30<br />

-35<br />

AB Tüketici Güven Endeksi<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

22


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

daha da arttığını görebiliriz. Referandumla<br />

ilgili olarak, Birleşik Krallık’ın AB’de<br />

kalması yönündeki beklentiler ağır basıyor.<br />

Muhalefetteki İşçi Partisi’nin bu konuya ilişkin<br />

açıklamaları bu beklentileri destekliyor. İşçi<br />

Partisi, şartlar ne olursa olsun AB üyeliğini<br />

desteklemeye yönelik kampanya<br />

yürüteceklerini belirtiyor. AB üyeliğine<br />

mesafeli bir isim olarak bilinen İşçi Partisi’nin<br />

yeni genel başkanı Jeremy Corbyn, 1975<br />

yılında gerçekleştirilen referandumda ‘hayır’<br />

oyu kullanmıştı. Buna rağmen, İşçi Partisi’nin<br />

bu referandumda üyeliğin devamından yana<br />

bir duruş sergileyeceklerini belirtmesi, Avrupa<br />

Birliği’nde yer almaya devam etme eğiliminde<br />

olduğunu gösteriyor.<br />

Sonuç olarak İngiltere, ekonomiye dair<br />

sergilediği sağlamlık, buna uyumlu olarak<br />

para politikası tarafında yakınlaştığını<br />

düşündüğümüz normalleşme süreci ve politik<br />

tarafta dengeleri değiştirip değiştirmeyeceği<br />

konusunda belirsizlik yaratan AB referandumu<br />

ile, <strong>2016</strong> yılının öne çıkan ülkelerinden biri<br />

olmaya aday görünüyor.<br />

23


06.00<br />

03.01<br />

12.01<br />

09.02<br />

06.03<br />

03.04<br />

12.04<br />

09.05<br />

06.06<br />

03.07<br />

12.07<br />

09.08<br />

06.09<br />

03.10<br />

12.10<br />

09.11<br />

06.12<br />

03.13<br />

12.13<br />

09.14<br />

06.15<br />

Hundreds<br />

2003<br />

2004<br />

2005<br />

2006<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Japonya: ‘Genişleme’ye devam<br />

Asya’nın ikinci, dünyanın ise üçüncü büyük<br />

ekonomisine sahip olan Japonya’da,<br />

ekonominin ağırlıklı zayıf olmak üzere<br />

karışık sinyaller gönderdiğini gözlemliyoruz.<br />

Japonya ekonomisi, bir yandan küresel bazda<br />

etkili olan durgunluğun (özellikle de Çin<br />

kaynaklı), bir yandan da iç talepteki<br />

yavaşlamanın etkisi altında zor bir süreçten<br />

geçiyor. Dış gelişmelerin sadece Japonya<br />

özelinde etkili olmadığını ve büyümenin<br />

ağırlıklı olarak iç talep kaynaklı olduğunu<br />

dikkate aldığımızda, iç talepteki yavaşlamanın<br />

nedenlerine bakmak daha yararlı olacaktır.<br />

Japonya’da iç tüketimin yavaşlamasında<br />

etkili olan nedenlerin başında, 1 Nisan 2014<br />

tarihinde devreye sokulan tüketim vergisi<br />

artışı geliyor (tüketim vergisi en son 1997<br />

yılında %3’ten %5’e çıkarılmış, o tarihten bu<br />

yana da herhangi bir değişiklik yapılmamıştı).<br />

Başbakan Shinzo Abe’nin kamu borcunu<br />

azaltarak bütçe dengesini iyileştirme hedefi<br />

doğrultusunda uygulamaya koyduğu tüketim<br />

vergisi artışı, iç tüketimi ve dolayısıyla da<br />

büyümeyi olumsuz yönde etkilemiştir. Nisan<br />

2014’te uygulamaya konulan vergi artışının<br />

da etkisiyle, 2014 yılını %0,1 daralmayla<br />

tamamlayan Japonya ekonomisi, 2015 yılının<br />

ilk çeyreğinde yıllık bazda %0,8 daralırken,<br />

ikinci çeyrekte ise yıllık bazda %0,8 büyüdü<br />

ve böylece yılın ilk yarısında neredeyse hiç<br />

değişim göstermemiş oldu.<br />

Nisan 2014’teki tüketim vergisi artışının iç<br />

talebi yavaşlatarak büyümeyi olumsuz yönde<br />

etkilemesi nedeniyle, bu yılın Ekim ayında<br />

devreye girmesi planlanan ikinci tüketim<br />

vergisi artışı (%8’den %10’a) Nisan 2017’ye<br />

ertelendi. Aslında bu hamle, ekonomiye dair<br />

aşağı yönlü risklerin arttığının en önemli<br />

göstergesi.<br />

Ertelenen ikinci tüketim vergisi artışı ile, iç<br />

talepte yeniden canlanmanın sağlanması ve<br />

böylece ekonomik aktivitenin iyileşmesi<br />

hedeflenirken, söz konusu erteleme ile, mali<br />

konsolidasyon süreci sekteye uğramış<br />

oldu. 2014 sonu itibariyle Japonya’da kamu<br />

borcunun GSYH’ye oranı %230 ile tarihi<br />

yüksek seviyede.<br />

Kamu borcunun devamlı olarak artmasının<br />

nedenlerinden biri, yaşlanan nüfus<br />

nedeniyle artan sosyal güvenlik<br />

harcamaları. Söz konusu harcama kaleminin<br />

önümüzdeki dönemde de artmaya devam<br />

etmesi bekleniyor. Japonya’da nüfusun<br />

yapısını incelediğimizde, 30 yaş ve üstü<br />

nüfusun toplam nüfusa oranı %70’lerdeyken,<br />

50 yaş ve üstü nüfusun oranı %45<br />

seviyesinde. Önümüzdeki dönemde de<br />

nüfusun yaşlanmaya devam etmesi<br />

bekleniyor. Bu tablo, kamunun yaptığı sosyal<br />

güvenlik harcamalarının artmaya ve kamu<br />

borcunun GSYH’ye oranının da tarihi<br />

yüksek seviyelerde gezinmeye devam<br />

İç talep kaynaklı riskler büyümeyi baskılıyor<br />

Kamu borcu tarihi yüksek seviyede<br />

6%<br />

230%<br />

Japonya Kamu Borcu/GSYH<br />

2%<br />

210%<br />

-2%<br />

190%<br />

-6%<br />

-10%<br />

Japonya GSYH (Yıllık değ.)<br />

170%<br />

150%<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

24


Hundreds<br />

08.00<br />

05.01<br />

02.02<br />

11.02<br />

08.03<br />

05.04<br />

02.05<br />

11.05<br />

08.06<br />

05.07<br />

02.08<br />

11.08<br />

08.09<br />

05.10<br />

02.11<br />

11.11<br />

08.12<br />

05.13<br />

02.14<br />

11.14<br />

08.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

edeceğine işaret ediyor.<br />

Bu olumsuzluğu gidermeye yönelik<br />

hamlelerden biri olarak devreye alınan<br />

tüketim vergisi artışı ile bütçe gelirlerinin<br />

artırılması hedefleniyordu; ancak vergi<br />

artışının kamu borcunu azaltmada sağlaması<br />

beklenen katkının büyüme tarafında<br />

olumsuzluğa neden olması, belirsizliğin daha<br />

da arttığı bir tabloyu beraberinde getirdi. Bu<br />

ikilemde büyümeyi seçen Abe<br />

hükümetinin, gerek maliye politikası gerekse<br />

de para politikası tarafında, büyümeyi<br />

destekleyici tedbirler almaya devam etmesini<br />

bekliyoruz.<br />

‘Deflasyon baskısı sürüyor’<br />

Japonya’da TÜFE enflasyonu Ağustos 2015<br />

itibariyle %0,2 seviyesinde olup, Japonya<br />

Merkez Bankası’nın %2’lik hedefinin altında<br />

kalmaya devam ediyor. Düşük petrol fiyatları<br />

ve iç talep nedeniyle, 2014 yılının ikinci<br />

yarısından itibaren aşağı yönlü baskıların<br />

daha da arttığı enflasyonun, <strong>2016</strong> yılında da,<br />

aynı koşullar altında baskı altında kalacağını<br />

düşünüyoruz. Bunun yanı sıra, ücretlerin zayıf<br />

seyrini devam ettirmesi de, enflasyon<br />

görünümünde aşağı yönlü risk yaratan<br />

unsurlar arasında.<br />

bir unsur. İç talepte canlanma eğilimi,<br />

enflasyonda da canlanmaya neden olabilir.<br />

Bunun da ancak sınırlı oranda ve daha ziyade<br />

<strong>2016</strong> yılının ikinci yarısında gözlenebileceğini<br />

düşünüyoruz.<br />

Büyüme ve deflasyon endişelerinin daha da<br />

derinleşmesi durumunda ise, Nisan 2017’ye<br />

ötelenen tüketim vergisi artışının yeniden bir<br />

ötelemeyle karşı karşıya kalması söz konusu<br />

olabilir.<br />

Sonuç olarak, büyüme ve enflasyon tarafında<br />

zayıf görünüm sergileyen Japonya’da,<br />

hükümetin büyümeyi destekleyici<br />

adımlarını sürdürmesini, bu doğrultuda<br />

merkez bankasının da genişlemeci politika<br />

duruşunu korumasını bekliyoruz.<br />

Ertelenen tüketim vergisi artışının iç<br />

talepte nasıl bir etkiye neden olacağı ise,<br />

enflasyon görünümünde önemli olacak diğer<br />

Deflasyon riskini yenmede kalıcı başarı henüz<br />

yok<br />

4%<br />

3%<br />

Japonya TÜFE (Yıllık değ.)<br />

2%<br />

1%<br />

0%<br />

-1%<br />

-2%<br />

-3%<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

25


09.00<br />

06.01<br />

03.02<br />

12.02<br />

09.03<br />

06.04<br />

03.05<br />

12.05<br />

09.06<br />

06.07<br />

03.08<br />

12.08<br />

09.09<br />

06.10<br />

03.11<br />

12.11<br />

09.12<br />

06.13<br />

03.14<br />

12.14<br />

09.15<br />

02.11<br />

05.11<br />

08.11<br />

11.11<br />

02.12<br />

05.12<br />

08.12<br />

11.12<br />

02.13<br />

05.13<br />

08.13<br />

11.13<br />

02.14<br />

05.14<br />

08.14<br />

11.14<br />

02.15<br />

05.15<br />

08.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Çin: Büyümede ‘yeni normal’<br />

Tarihi gün: ‘11 Ağustos 2015’<br />

Dünyanın en büyük ikinci, Asya’nın ise birinci<br />

ekonomisine sahip olan Çin, gerek ekonomik<br />

görünüme dair artan zayıflıklar, gerekse de<br />

hisse senedi piyasasında artan oynaklık ile,<br />

2015 yılında en çok konuştuğumuz ülkelerden<br />

biri oldu.<br />

2013 yılını %7,7 büyümeyle tamamlayan Çin<br />

ekonomisi, 2014 yılında %7,3 ile, %7,5<br />

seviyesindeki büyüme hedefinin altında<br />

büyüyerek, zayıflama yönündeki ilk sinyalini<br />

vermişti. Söz konusu zayıflığın, 2015 yılında<br />

da devam ettiğini görüyoruz. Çin hükümetinin<br />

2015 yılının tamamı için büyüme hedefi %7<br />

seviyesinde. 2015 yılının ilk yarısında<br />

kaydedilen %7’lik büyüme sonrasında üçüncü<br />

çeyrekte de %6,9 büyüme ile ekonominin söz<br />

konusu hedefe uygun olarak performans<br />

gösterdiğini görsek de, <strong>2016</strong> yılına ilişkin<br />

beklentiler, eski yüksek büyüme oranlarının<br />

yakalanma olasılığının oldukça azaldığına<br />

işaret ediyor. Bu da, büyümede ‘yeni<br />

normale’ alışmamız gerektiği konusuna<br />

vurgu yapmamıza neden oluyor.<br />

Çin’de GSYH’nin bileşenlerine baktığımızda,<br />

2009 yılında GSYH büyümesine 3,5 puan<br />

oranında negatif yönlü katkıda bulunan net<br />

ihracatın, 2010 yılında 0,4 puanlık pozitif,<br />

2011-2013 arasında ise negatif katkısı<br />

olmuştur. 2014 yılında ise net ihracatın<br />

büyümeye 0,8 puanlık pozitif katkı yaptığını,<br />

yatırımların (özel ve kamu) da 2014 yılı<br />

büyümesine 2,8 puanlık katkı ile 2000-2013<br />

dönemi ortalaması olan 4,9’un altında bir<br />

oranda katkıda bulunduğunu gördük.<br />

Büyümenin bir diğer ana dinamiği olan iç<br />

tüketim ise, 2014 yılı büyümesine 3,8 puan<br />

ile 2000-2013 dönemi ortalaması olan 4,5’in<br />

altında katkıda bulundu.<br />

Çin büyümesinin son dönem gelişimine<br />

baktığımızda, yatırımların büyümeye olan<br />

katkısının 2009 yılında 8,1 puana çıktığını,<br />

sonraki dönemde ise giderek azaldığını<br />

görüyoruz. 2015 yılında da yatırımların düşüş<br />

eğiliminde olduğunu gözlemliyoruz. 2015<br />

yılının sekiz aylık döneminde sabit varlık<br />

yatırımları bir önceki yılın aynı dönemine göre<br />

%10,9 artış kaydetti (Ocak-Temmuz<br />

döneminde ise yıllık bazda %11,2 artmıştı).<br />

Toplam sabit yatırımların %65’inin özel sektör<br />

yatırımlarından oluştuğu Çin’de, gayrimenkul<br />

sektöründeki yatırımlarda yaşanan azalış,<br />

büyümeye yönelik zayıflıklardan biri olarak<br />

karşımıza çıkıyor. Çin’de 2015 yılının sekiz<br />

aylık döneminde gayrimenkul geliştirme<br />

alanında yapılan toplam yatırım yıllık bazda<br />

%3,5 arttı (Ocak-Temmuz döneminde yıllık<br />

bazda %4,3 artış yaşanmıştı). Her ne kadar<br />

son aylarda iyileşme yönünde ufak çaplı<br />

sinyaller gönderse de, konut fiyatlarındaki<br />

aşağı yönlü baskı devam ediyor. Çin’de<br />

GSYH’nin yaklaşık %13’ünü oluşturan inşaat<br />

Büyüme hızındaki düşüş risk yaratıyor<br />

Yatırımlarda zayıflık sürüyor<br />

14%<br />

Çin GSYH (Yıllık değ.)<br />

3%<br />

Çin'de Sabit Varlık Yatırımları (Kırsal hariç, aylık değ.)<br />

2%<br />

12%<br />

10%<br />

1%<br />

8%<br />

0%<br />

6%<br />

-1%<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

26


11.12<br />

01.13<br />

03.13<br />

05.13<br />

07.13<br />

09.13<br />

11.13<br />

01.14<br />

03.14<br />

05.14<br />

07.14<br />

09.14<br />

11.14<br />

01.15<br />

03.15<br />

05.15<br />

07.15<br />

09.15<br />

2004<br />

2005<br />

2006<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

9A15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

ve gayrimenkul sektörü aktivitesinin<br />

yavaşlamaya devam etmesi (devreye sokulan<br />

teşviklere rağmen), büyümeye yönelik<br />

kaygıların daha da artmasına neden olabilir.<br />

Çin’in büyüme yapısına sektörel bazda<br />

baktığımızda ise, sanayi ve hizmet<br />

sektörlerinin büyümeye olan katkısında<br />

farklılaşmanın yaşandığını görüyoruz. Daha<br />

önceleri büyümede ağırlığı oluşturan<br />

sanayinin (2004 ve 2010 yılları arasında<br />

GSYH’deki payı %46-48) 2014 yılı<br />

GSYH’sindeki payı %42,6’ya gerilerken;<br />

hizmet sektörünün payı %48,2 seviyesine<br />

yükselmiştir (2004-2010 döneminde payı<br />

%40-43).<br />

Öncü göstergeler ‘zayıf’<br />

Çin’de imalat sektörü PMI endeksi (resmi<br />

olmayan veriye göre) Eylül ayında 47,2<br />

seviyesinde gerçekleşerek tarihi düşük<br />

seviyeye geriledi. Hizmet sektörü PMI<br />

endeksi de Eylül ayında 50,5 ile son bir yıllık<br />

dönemin en düşük seviyesine indi.<br />

Düşen emtia fiyatlarının kârlılıkları üzerinde<br />

baskı yarattığı sanayi kesimi üretiminde ve<br />

kârlılıklarında yaşanan düşüş, zayıflayan<br />

ekonominin önemli bir göstergesi olarak<br />

karşımıza çıkıyor. Çin’de Eylül 2015’te sanayi<br />

üretimi yıllık bazda %5,7 artış gösterdi. Söz<br />

konusu oran, sanayi üretiminin son 15 yılda<br />

kaydettiği ortalama artış oranı olan<br />

%13’ün yarısına tekabül ediyor. Sanayi<br />

şirketlerinin kârları ise, Ağustos ayında yıllık<br />

bazda %8,8 oranında gerileyerek, verilerin<br />

tutulduğu tarihten bu yanaki en büyük düşüşü<br />

kaydetti. Yılın sekiz aylık dönemindeki yıllık<br />

düşüş ise %1,9 oldu. Ağustos ayında<br />

kaydedilen düşüşte, sanayi şirketlerinin hisse<br />

senedi yatırımlarından elde ettikleri gelirlerde<br />

yaşanan düşüş de etkili oldu.<br />

Büyümenin bir diğer öncü göstergesi olan<br />

perakende satışlarda da zayıf seyrin bu yıla<br />

damgasını vurduğunu görüyoruz. Eylül<br />

2015’te perakende satışlar yıllık bazda %10,9<br />

artış ile, son 15 yılın ortalaması olan<br />

%13,9’un altında kaldı. Bu tablo,<br />

sürdürülebilir bir büyüme trendi için,<br />

yatırım ve ihracat kaynaklı bir büyüme modeli<br />

yerine, iç tüketimin öne çıktığı bir büyüme<br />

modeline geçmeye çalışan Çin hükümeti için,<br />

büyüme hedefinin tutturulamayacağı bir yıl<br />

olabileceğine işaret ediyor.<br />

Aslında, hükümetin Mart ayında açıkladığı<br />

%7’lik büyüme hedefi (2014 yılı için %7,5<br />

seviyesindeydi), büyümede artan aşağı yönlü<br />

risklerin en önemli göstergesi olmuştu. Buna<br />

rağmen, 2015 yılı başından 12 Haziran<br />

tarihine kadarki dönemde yukarı yönlü<br />

hareketin etkili olduğu Çin hisse senedi<br />

piyasası, ekonomik görünüme ilişkin zayıflığın<br />

yerine, söz konusu zayıflığın hükümet ve<br />

merkez bankası cephesinden daha fazla<br />

Öncü göstergeler ikinci yarıda daha düşük<br />

büyümeye işaret ediyor<br />

İç tüketim ağırlıklı yeni büyüme modeli<br />

54<br />

53<br />

52<br />

51<br />

50<br />

100%<br />

75%<br />

50%<br />

Çin GSYH'de Sektörel Paylar<br />

Hizmet Sanayi Tarım<br />

49<br />

48<br />

47<br />

Çin İmalat PMI<br />

Çin Hizmet PMI<br />

25%<br />

0%<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

27


10.12<br />

04.13<br />

10.13<br />

04.14<br />

10.14<br />

04.15<br />

10.15<br />

01.15<br />

02.15<br />

03.15<br />

04.15<br />

05.15<br />

06.15<br />

07.15<br />

08.15<br />

09.15<br />

10.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

teşvik adımlarının gelmesine neden olacağı<br />

beklentisini satın almayı tercih etmişti. Söz<br />

konusu teşvik beklentileri kısmen karşılık<br />

bulsa da, 11 Ağustos’ta yaşanan sürpriz<br />

devalüasyon hamlesi, sadece Çin ekonomisi<br />

için değil, küresel ekonomi açısından da<br />

büyüme endişelerinin arttığı ve risk<br />

algılamasının negatif yönde etkilendiği bir<br />

süreci beraberinde getirdi.<br />

Büyümeyi destekleme, piyasa koşullarını<br />

daha iyi yansıtan serbest kur rejimine<br />

geçme gibi bir çok yönde açıklanan<br />

devalüsyon hamlesi, piyasalarda da<br />

volatilitenin artmasına neden oldu. Finans ve<br />

gayrimenkul hisseleri öncülüğünde 2015<br />

yılına aşağı yönlü başlangıç yapan Şanghay<br />

Bileşik Endeksi, Mart ayından itibaren yukarı<br />

yönlü eğilim göstermiş ve 12 Haziran<br />

tarihinde de 5.166 puan ile yılın en yüksek<br />

seviyesini görmüştü (söz konusu seviye<br />

yılbaşından bu yana %60 değer kazancına<br />

işaret ediyor). Bu tarihte, yılbaşına göre<br />

performansları baz aldığımızda, düşen emtia<br />

fiyatlarına rağmen sanayi endeksi %79 ve<br />

gayrimenkul endeksi %49 prim yaparken;<br />

finans sektörü endeksinin %16 primle görece<br />

daha düşük performans gösterdiğini<br />

görmüştük.<br />

Ancak, Şanghay borsası genelinde yaşanan<br />

söz konusu yükseliş ile aynı zamanda hisse<br />

fiyatları açısından ‘balon’ oluştuğu<br />

yönündeki söylentilerin arttığına ve olası bir<br />

aşağı yönlü düzeltme sürecine yönelik<br />

beklentilerin yoğunlaştığına da şahit<br />

olmuştuk. Nitekim, söz konusu düzeltme<br />

süreci Haziran ayı ortasında başladı; ancak<br />

bu süreç, Çin Merkez Bankası’nın artan<br />

büyüme endişeleri nedeniyle yuan referans<br />

kurunu devalüe ettiği 11 Ağustos tarihi<br />

itibariyle daha da tetiklendi. Böylece, Şanghay<br />

Bileşik Endeksi 12 Haziran’da gördüğü tepe<br />

noktasından bugüne kadar %35, 11<br />

Ağustos’tan bugüne kadar %14 değer<br />

kaybederken, yılbaşından bu yana ise %4<br />

oranında değer kazanmış durumda.<br />

Çin Merkez Bankası’nın 11 Ağustos ve<br />

sonrasında attığı adımlar, diğer merkez<br />

bankalarının da politika duruşlarını<br />

yeniden sorgulatan bir gelişme oldu. 16-17<br />

Eylül tarihli FOMC toplantısında normalleşme<br />

sürecine başlayıp başlamaması merak edilen<br />

FED’in faiz oranlarını artırmayıp, gelecek<br />

yıllara ilişkin büyüme ve enflasyon<br />

tahminlerini aşağı çekmesine neden olan<br />

faktörlerden biri de Çin’di.<br />

Çin öncülüğünde artan büyüme endişeleri ve<br />

piyasa volatilitesi, FED’in normalleşmeye<br />

başlamada ‘temkinli’ duruş sergilemesinde<br />

etkili oldu. Deflasyonist risklere rağmen<br />

ekonomik aktiviteye ilişkin pozitif yönde<br />

gelişim gösteren İngiltere’de de,<br />

normalleşmeye gitme yolunda ilerleyen<br />

Serbest kur rejimine geçme yönünde<br />

sinyaller<br />

Hisse senedi piyasasında yüksek volatilite<br />

6,6<br />

6,5<br />

6,4<br />

CNY Spot<br />

Üst Band<br />

Alt Band<br />

11 Ağustos 2015<br />

7.200<br />

6.200<br />

Sanghay Bileşik Endeksi<br />

Şanghay Borsası Sanayi Endeksi<br />

Şanghay Borsası Finansal Endeks<br />

6,3<br />

5.200<br />

6,2<br />

6,1<br />

4.200<br />

6,0<br />

3.200<br />

5,9<br />

2.200<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

28


10.14<br />

10.14<br />

11.14<br />

12.14<br />

01.15<br />

01.15<br />

02.15<br />

03.15<br />

03.15<br />

04.15<br />

05.15<br />

05.15<br />

06.15<br />

07.15<br />

07.15<br />

08.15<br />

09.15<br />

10.15<br />

Hundreds<br />

Sierra Leone<br />

Angola<br />

Güney Kore<br />

Malezya<br />

Vietnam<br />

Zambia<br />

Japonya<br />

Gelişmiş Eko.<br />

Almanya<br />

Brezilya<br />

Gelişen Eko.<br />

ABD<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

merkez bankasının, Çin kaynaklı riskler<br />

nedeniyle güçlü bir ‘şahin’ duruş sergilemek<br />

yerine, FED benzeri daha ‘temkinli’ bir<br />

yaklaşım sergilediğini görüyoruz.<br />

Gerçekte, Çin’in ekonomik anlamda zayıf<br />

performans sergilemesi, diğer ekonomiler<br />

açısından da önemli bir risk. Söz konusu<br />

risk, Çin’e ihracat yapan ülkeler açısından<br />

daha büyük. Bu ülkeler (Çin’e yaptıkları<br />

ihracatın GSYH’ye oranına göre); Sierra<br />

Leone (%31,6), Angola (%22), Güney Kore<br />

(%10,3), Malezya (%8,6), Vietnam (%8)<br />

şeklinde olup; gelişmiş ülkeler arasında ise<br />

Japonya (%2,7), Almanya (%2,1) ve ABD<br />

(%0,7) yer alıyor.<br />

Çin’de büyümenin daha da yavaşlaması,<br />

emtia fiyatları açısından da aşağı yönlü<br />

risklerin artması demek. Risklerin başını<br />

çeken emtia ise, Çin’in toplam ithalatında<br />

yaklaşık %13’lük pay ile ilk sırayı alan ham<br />

petrol. Bu da, Çin ekonomisinin zayıflamaya<br />

devam etmesi halinde, petrol fiyatlarının ‘arz<br />

fazlasının’ da etkisiyle aşağı yönlü baskı<br />

altında kalmaya devam etmesine neden<br />

olabilir.<br />

aşağı yönlü baskı yaratmaya devam ediyor.<br />

Sonuç olarak, Çin ekonomisinin gelişimi,<br />

küresel bazda büyüme beklentilerinin seyri ve<br />

buna paralel olarak risk algılamasının akıbeti<br />

adına önemli bir belirleyici konumunda. Bu<br />

nedenle, Çin hükümeti ve merkez bankasının<br />

büyümeyi destekleme ve yeni büyüme modeli<br />

konusunda atacağı adımlar önemli olup, söz<br />

konusu adımların işlerliği ve güvenilirliğinin<br />

sorgulanmaya devam edeceğini düşünüyoruz.<br />

Bu konuda da, para ve maliye politikası<br />

önlemlerinin dengeli bir şekilde<br />

belirlenmesinin sağlıklı bir tablo çizeceği açık.<br />

Para politikasında, serbest kur rejimine<br />

yönelik adımların devam etmesini beklerken;<br />

maliye politikası tarafında, %2,1 ile makul bir<br />

düzeyde bulunan bütçe açığının GSYH’ye<br />

oranının büyümeyi desteklemeye yönelik<br />

önlemlere gereken alanı sunduğunu<br />

düşünüyoruz.<br />

Aşağıdaki grafikte görülebileceği gibi,<br />

Bloomberg Emtia Endeksi, son bir yıllık<br />

dönemde %24 oranında değer kaybetti. Çin<br />

öncülüğünde azalan talep ve artan büyüme<br />

endişeleri, küresel emtia fiyatları üzerinde<br />

Çin’deki zayıflama, emtia fiyatlarını olumsuz<br />

etkiliyor<br />

Çin’e olan ihracat nedeniyle, bazı ülkeler daha<br />

fazla risk altında<br />

118<br />

113<br />

108<br />

Bloomberg Emtia Endeksi<br />

35%<br />

30%<br />

25%<br />

20%<br />

Çin'e İhracat Yapan Ülkeler (2014 yıl sonu, GSYH içindeki payına göre)<br />

103<br />

15%<br />

98<br />

10%<br />

93<br />

5%<br />

88<br />

0%<br />

83<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Reuters, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

29


10.14<br />

11.14<br />

12.14<br />

12.14<br />

01.15<br />

02.15<br />

02.15<br />

03.15<br />

04.15<br />

04.15<br />

05.15<br />

06.15<br />

07.15<br />

07.15<br />

08.15<br />

09.15<br />

09.15<br />

10.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Gelişen Ülkeler: ‘Ayrışmalar’ keskinleşebilir<br />

Gelişen ülkeler açısından 2015 yılı, ABD<br />

ekonomisindeki iyileşme ve söz konusu<br />

iyileşmenin FED’in normalleşme sürecine<br />

etkisine yönelik beklentilerin değişkenliği<br />

açısından zor bir süreç oldu.<br />

2008 küresel finans kriziyle gelişmiş ülke<br />

merkez bankalarının, büyümeyi destekleme<br />

ve enflasyon yaratma hedefi doğrultusunda<br />

devreye soktukları geleneksel olmayan para<br />

politikaları karşısında, yüksek faiz nedeniyle<br />

cazibe merkezi haline gelen gelişen ülkeler,<br />

fon girişlerinin arttığı bir süreçten geçmişti.<br />

Ancak, ABD ekonomisinde yaşanan iyileşme,<br />

FED’in rekor düşük seviyedeki faiz oranlarını<br />

artırmaya başlaması gerektiği beklentisini<br />

yaratarak, gelişen ülke varlıkları açısından<br />

risk algılamasını negatif yönde etkilemeye<br />

başladı. Özellikle, 2015 yılının üçüncü<br />

çeyreğinde gelişen ülkelerde artan fon<br />

çıkışı gözlemledik. Uluslararası Finans<br />

Enstitüsü’nün açıkladığı verilere göre, 2015<br />

yılının üçüncü çeyrek döneminde, gelişen<br />

ülke varlıklarında 40 milyar dolarlık satış oldu<br />

ve bu dönem, küresel finans krizinin etkisinde<br />

105 milyar dolarlık çıkışın yaşandığı 2008 yılı<br />

dördüncü çeyreğinden bu yana en kötü<br />

çeyreklik dönem oldu. İlgili raporda, 16-17<br />

Eylül FOMC toplantısında normalleşmeye<br />

başlama konusunda ‘temkinli’ duruş<br />

sergileyen FED nedeniyle, gelişen ülkelere<br />

fon akışının yaşandığı, ancak bunun ‘kısa<br />

süreli olduğu’ ve Eylül ayının sonlarına<br />

doğru çıkışların devam ettiğine vurgu yapıldı.<br />

Gelişen ülkelerin genelinde etkili olan negatif<br />

risk algılaması, özellikle de emtia ihracatçısı<br />

ve dış finansmana olan bağımlılığı yüksek<br />

olan ülkelerde hissedildi ve hissedilmeye de<br />

devam ediyor.<br />

Gelişen ülkeler içerisinde gerek ekonomik<br />

gerekse de politik anlamda ‘negatif’ görünüm<br />

sergileyen ülkelerin başında Brezilya geliyor.<br />

Brezilya ekonomisi, son 5 çeyrektir daralma<br />

bölgesinde yer alıyor ve söz konusu<br />

olumsuzluğun 2015 yılının ikinci çeyreğinde<br />

kaydedilen %2,6’lık daralma oranıyla daha da<br />

derinleştiğini görüyoruz. Emtia ihracatçısı<br />

olması nedeniyle fiyatlardaki aşağı yönlü<br />

hareket, Brezilya ekonomisinde kötüleşen<br />

görünümün önemli bir nedeni.<br />

Ekonomik aktivitedeki daralma eğiliminin yanı<br />

sıra, enflasyon cephesinde devam eden<br />

yukarı yönlü hareket, Brezilya ekonomisine<br />

yönelik kırılganlıklar arasında yer alıyor.<br />

Brezilya’da yıllık TÜFE enflasyon oranı, 2014<br />

yılı sonunda %6,41 seviyesindeyken, bu yılın<br />

Eylül sonu itibariyle %9,49’a yükseldi. Söz<br />

konusu tablonun en önemli nedenlerinden<br />

biri, para birimi realde yaşanan ciddi değer<br />

kaybı. Yılbaşından bu yana baktığımızda,<br />

Brezilya Reali ABD Doları’na karşı %32<br />

oranında değer kaybederek, gelişmekte olan<br />

ülke para birimleri arasında, dolara karşı en<br />

FED normalleşme süreci gelişen ülke<br />

varlıklarında volatiliteyi artırdı<br />

Gelişen ülke para birimleri $ karşısında baskı<br />

altında<br />

1.100<br />

MSCI GOÜ Hisse Endeksi<br />

1.000<br />

900<br />

800<br />

700<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

-32% -27% -22% -17% -12% -7% -2%<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Brezilya Reali<br />

Kolombiya Pezosu<br />

Türk Lirası<br />

Malezya Ringiti<br />

Güney Afrika Randı<br />

Şili Pezosu<br />

Meksika Pezosu<br />

Arjantin Pezosu<br />

Endonezya Rupiah<br />

Polonya Zlotisi<br />

Çek Korunası<br />

Rus Rublesi<br />

Hindistan Rupisi<br />

Yuan<br />

30


06.80<br />

06.80<br />

06.85<br />

06.85<br />

06.90<br />

06.90<br />

06.95<br />

06.95<br />

06.00<br />

06.00<br />

06.05<br />

06.05<br />

06.10<br />

06.10<br />

06.15<br />

06.15<br />

06.80<br />

06.80<br />

06.85<br />

06.85<br />

06.90<br />

06.90<br />

06.95<br />

06.95<br />

06.00<br />

06.00<br />

06.05<br />

06.05<br />

06.10<br />

06.10<br />

06.15<br />

06.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

fazla değer kaybeden para birimi oldu.<br />

Para biriminde yaşanan değer kaybının<br />

yalnızca ekonomik aktivitedeki gidişattan<br />

kaynaklanmadığı Brezilya’da, artan politik<br />

belirsizlikler de risk algılamasını olumsuz<br />

yönde etkileyen önemli faktörlerden biri.<br />

Ekonomideki daralma, yeniden yükselişe<br />

geçen işsizlik oranı, enflasyon baskısı, artan<br />

cari açık/GSYH oranı ve bütçe dengesindeki<br />

kötüleşme, Brezilya ekonomisini daha kırılgan<br />

bir hale getiriyor.<br />

Önümüzdeki dönemde, Çin ekonomisinde<br />

yavaşlamanın devam etmesi ile emtia<br />

fiyatlarının aşağı yönlü baskı altında kalması<br />

ve politik belirsizlikler, Brezilya ekonomisine<br />

yönelik risk algılamasının olumsuz tarafta<br />

kalmasına neden olabilir. IMF tahminlerine<br />

göre, Brezilya ekonomisinin 2015 yılında %3,<br />

<strong>2016</strong> yılında da %1 daralması bekleniyor.<br />

2014 yılını %0,6’lık büyüme ile tamamlayan<br />

Rusya ekonomisi ise, 2015 yılının ilk<br />

çeyreğinde yıllık bazda %2,2, ikinci<br />

çeyreğinde de yıllık bazda %4,6 daraldı.<br />

Petrol fiyatlarındaki değer kaybı ve Ukrayna<br />

politikası nedeniyle ABD-AB tarafından<br />

devreye sokulan ambargoların da etkisiyle,<br />

ekonomik anlamda zor bir dönemden geçen<br />

Rusya, Aralık 2014’te politika faizini %9,5’ten<br />

%17’ye çıkarmasının ardından, 2015 yılında<br />

toplamda 6 puanlık faiz indirimine giderek,<br />

ekonomik aktiviteyi canlandırma odaklı<br />

aksiyon alsa da, özellikle de petrol fiyatlarının<br />

düşük seyretmeye devam etmesi, ekonomik<br />

aktiviteye yönelik aşağı yönlü risk yaratmaya<br />

devam ediyor. IMF’nin tahminlerine göre<br />

Rusya ekonomisinin 2015 yılında %3,8, <strong>2016</strong><br />

yılında da %0,6 daralması bekleniyor.<br />

Rubledeki değer kaybının da etkisiyle, 2015<br />

yılının Eylül sonu itibariyle %15,7 seviyesinde<br />

görünen yıllık TÜFE artışı (2014 sonunda<br />

%11,4), Rusya ekonomisine ilişkin diğer bir<br />

risk faktörü olarak karşımıza çıkıyor.<br />

<strong>2016</strong> yılında da, 2015 yılı kadar sert olmasa<br />

da petrol fiyatları üzerindeki aşağı yönlü<br />

baskının devam edeceğini düşünüyoruz. Bu<br />

doğrultuda da, Rusya ekonomisindeki<br />

zayıflığın <strong>2016</strong> yılında da devam etmesi<br />

beklenebilir. Zayıflığın daha da<br />

derinleşmemesinde, Ukrayna politikası ve<br />

bölgedeki jeopolitik risklerin tekrar<br />

sertleşmemesi önemli olacaktır. Sözkonusu<br />

risk unsurlarının artması durumunda, para<br />

birimi rublenin dolara karşı değer kaybının<br />

artabileceği ve bunun da enflasyonda yukarı<br />

yönlü baskı yaratarak, Rusya Merkez<br />

Bankası’nı daha sıkı para politikası önlemleri<br />

almaya itebileceği göz ardı edilmemeli.<br />

Emtia fiyatlarındaki değer kaybı nedeniyle<br />

ekonomisi zarar gören ülkelerden bir diğeri<br />

Güney Afrika. Önemli bir altın ihracatçısı<br />

Gelişen ülke para birimlerinin reel seviyelerinde farklılıklar<br />

175<br />

Türkiye Reel Kur<br />

210<br />

Brezilye Reel Kur<br />

155<br />

40 Yıllık Ortalama<br />

190<br />

170<br />

40 Yıllık Ortalama<br />

135<br />

150<br />

130<br />

115<br />

110<br />

95<br />

75<br />

2010=100<br />

90<br />

70<br />

50<br />

2010=100<br />

145<br />

135<br />

Güney Afrika Reel Kur<br />

40 Yıllık Ortalama<br />

140<br />

130<br />

2010=100<br />

125<br />

120<br />

115<br />

110<br />

105<br />

95<br />

85<br />

75<br />

65<br />

2010=100<br />

100<br />

90<br />

80<br />

70<br />

AB Reel Kur<br />

ABD Reel Kur<br />

AB 40 Yıllık Ortalama<br />

ABD 40 Yıllık Ortalama<br />

Kaynak: Reuters, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Reuters, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

31


12.14<br />

01.15<br />

02.15<br />

03.15<br />

03.15<br />

04.15<br />

05.15<br />

05.15<br />

06.15<br />

07.15<br />

07.15<br />

08.15<br />

09.15<br />

09.15<br />

10.15<br />

Hundreds<br />

06.05<br />

04.06<br />

02.07<br />

12.07<br />

10.08<br />

08.09<br />

06.10<br />

04.11<br />

02.12<br />

12.12<br />

10.13<br />

08.14<br />

06.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

olan Güney Afrika (toplam ihracatının %18’i),<br />

altın fiyatlarındaki değer kaybından olumsuz<br />

etkileniyor. 2013 yılında %2,2 büyüyen Güney<br />

Afrika ekonomisi, 2014 yılında %1,5 büyüdü.<br />

2015 yılının ilk çeyreğinde yıllık bazda %2,1,<br />

ikinci çeyreğinde de yıllık bazda %1,2 büyüse<br />

de, altın fiyatlarındaki orta vadeli aşağı yönlü<br />

trend, ekonomik aktiviteye ilişkin aşağı yönlü<br />

riskleri artırıyor.<br />

Öte yandan, normalleşmenin ötelenmesi ile<br />

ilgili beklentilerin altın fiyatlarında neden<br />

olduğu yükselişlerin kalıcı olmasının<br />

görünümde riskleri azaltıcı yönde etki<br />

yaratacağını da gözden kaçırmamak lazım.<br />

Güney Afrika’daki altın üreticilerinin, işçilik<br />

maliyetlerini azaltmak amacıyla ağırlıklı olarak<br />

yeni teknolojilere yatırım yaptıkları belirtiliyor.<br />

Ancak, altın fiyatlarının düşüşünü sürdürmesi<br />

halinde, altın sanayisinin radikal bir yeniden<br />

yapılandırma sürecine girmesi gerekebilir.<br />

Nitekim, altın fiyatları düşerken, işçilik ve<br />

elektrik gibi üretim maliyetlerinin yüksek<br />

kalması, ülkenin altın endüstrisinde<br />

kârlılıkların daha da azalmasına neden<br />

olarak, ekonomiyi olumsuz yönde etkilemeye<br />

devam edebilir. Her ne kadar Güney<br />

Afrika’nın bütçe dengesinde 2010 yılından bu<br />

yana kademeli iyileşme yaşansa da (bütçe<br />

açığının GSYH’ye oranı 2010 yılında %6,6<br />

olup, 2014 yılında %4’e inmiştir), büyüme<br />

tarafındaki kırılganlıklar risk yaratmaya devam<br />

ediyor. IMF’nin tahminlerine göre Güney<br />

Afrika ekonomisinin 2015 yılında %1,4, <strong>2016</strong><br />

yılında da %1,3 büyümesi bekleniyor.<br />

2001 yılında düştüğü temerrüdün ardından<br />

kırılganlıklarıyla ön planda olan ülkeler<br />

sıralamasında başı çeken ülkelerden biri olan<br />

Arjantin’de ise, son dönemde büyümeye<br />

ilişkin olumlu yönde sinyaller geldiğini<br />

görüyoruz. 2014 yılını %0,5 büyümeyle<br />

tamamlayan Arjantin ekonomisi, 2015 yılının<br />

ilk çeyreğinde yıllık bazda %2,1, ikinci<br />

çeyreğinde de yıllık bazda %2,3 büyüdü.<br />

2015 yılı başlarında %20’li seviyelerde olan<br />

yıllık TÜFE artışının da %14’lü seviyelere<br />

gerilediğini görüyoruz. Büyüme ve enflasyon<br />

cephesinde yaşanan olumlu gelişime karşın,<br />

ödemeler dengesi ve bütçe tarafında devam<br />

eden kırılganlıklar, Arjantin ekonomisine<br />

yönelik risklerin ortadan kalkmadığını<br />

gösteriyor. IMF’nin tahminlerine göre ülkenin<br />

2015 yılında %0,4 büyümesi, <strong>2016</strong> yılında ise<br />

%0,7 daralması bekleniyor.<br />

Polonya’da ise, büyüme, ödemeler dengesi<br />

ve bütçe tarafındaki iyileşmelere karşın,<br />

enflasyon üzerindeki aşağı yönlü risklerin<br />

devam ettiğini görüyoruz. 2014 yılını %3,4<br />

büyümeyle tamamlayan Polonya ekonomisi,<br />

2015 yılının ilk çeyreğinde yıllık bazda %3,6,<br />

ikinci çeyreğinde de yıllık bazda %3,3<br />

büyüdü. Büyüme tarafındaki görece iyi<br />

tabloya karşın, son 15 aydır deflasyon<br />

Güney Afrika’da altın üreticileri zor bir<br />

süreçten geçiyor<br />

Büyümede olumlu sinyallere karşın<br />

kırılganlıklar devam ediyor<br />

8.000<br />

7.000<br />

6.000<br />

Sibanye Gold<br />

Harmony Gold Mng.<br />

Gold Fields<br />

11%<br />

7%<br />

5.000<br />

4.000<br />

3%<br />

3.000<br />

-1%<br />

2.000<br />

1.000<br />

0<br />

-5%<br />

-9%<br />

Arjantin GSYH (Yıllık değ.)<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

32


06.03<br />

03.04<br />

12.04<br />

09.05<br />

06.06<br />

03.07<br />

12.07<br />

09.08<br />

06.09<br />

03.10<br />

12.10<br />

09.11<br />

06.12<br />

03.13<br />

12.13<br />

09.14<br />

06.15<br />

Hundreds<br />

06.05<br />

02.06<br />

10.06<br />

06.07<br />

02.08<br />

10.08<br />

06.09<br />

02.10<br />

10.10<br />

06.11<br />

02.12<br />

10.12<br />

06.13<br />

02.14<br />

10.14<br />

06.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

bölgesinde yer alması ise (son aylarda<br />

iyileşme yaşansa da), ekonomik görünüme<br />

dair zayıflıkların başında yer alıyor. IMF’nin<br />

tahminlerine göre Polonya ekonomisinin 2015<br />

ve <strong>2016</strong> yılında da %3,5 büyümesi bekleniyor.<br />

Çek Cumhuriyeti’nin de, büyüme görünümü<br />

adına pozitif yönde sinyal gönderdiğini<br />

görüyoruz. 2013 yılında %0,5 daralan<br />

ekonomi, 2014 yılında %2 büyürken, 2015<br />

yılının ilk çeyreğini yıllık bazda %4,1, ikinci<br />

çeyreğini de yıllık bazda %4,6 büyümeyle<br />

tamamladı. Büyümedeki pozitif görünüm,<br />

işsizlik oranında da gerilemeyi beraberinde<br />

getirirken, cari ve bütçe dengeleri tarafındaki<br />

iyileşme de olumlu görünüm sergiliyor.<br />

IMF’nin tahminlerine göre Çek<br />

Cumhuriyeti’nde ekonominin 2015 yılında<br />

%3,9, <strong>2016</strong> yılında da %2,6 büyümesi<br />

bekleniyor. Ancak, enflasyon tarafındaki aşağı<br />

yönlü riskler de devam ediyor. Çek<br />

Cumhuriyeti’nde 2015 yılının Eylül sonu<br />

itibariyle yıllık TÜFE enfklasyonu %0,4<br />

seviyesinde.<br />

Gelişen ülkeler arasında ‘pozitif’ ayrışarak ön<br />

plana çıkan ülke olarak, geçen yıla ait<br />

<strong>Görünüm</strong> Raporumuzda da yer aldığı gibi,<br />

Hindistan’ı görüyoruz. 2014 yılında %7,3<br />

büyüyen Hindistan ekonomisi, küresel bazda<br />

etkili olan volatiliteye rağmen 2015 yılının ilk<br />

çeyreğinde yıllık bazda %7,5, ikinci<br />

çeyreğinde de yıllık bazda %7,0 büyüdü.<br />

Söz konusu büyümede, Rajan başkanlığında<br />

güvenilir bir para politikası duruşu sergileyen<br />

Hindistan Merkez Bankası’nın katkısı büyük.<br />

Öncesinde sergilediği kararlı sıkı duruş ve<br />

buna eşlik eden enflasyonda düşüş<br />

sonrasında, para politikası kanalıyla reel<br />

ekonomiyi canlandırma hedefi doğrultusunda,<br />

2015 yılında politika faizini toplamda 1,25<br />

puan indirerek %8’den %6,75’e kadar çeken<br />

Hindistan Merkez Bankası’nın söz konusu<br />

hamle ile, FED’in normalleşme süreci<br />

öncesinde, gelecek dönemde gerçekleşek<br />

faiz artırımları için kendisine uygun alan<br />

yarattığını düşünüyoruz. Nitekim, FED’in faiz<br />

artırımlarına başlamasıyla (kademeli de olsa),<br />

yukarı yönlü baskının artacağı küresel faiz<br />

hadleri, Hindistan Merkez Bankası’nı da faiz<br />

artırım sürecine gitmeye itebilecek. Bu<br />

doğrultuda, Hindistan Merkez Bankası’nın,<br />

enflasyonun iyileşme yönünde eğilim<br />

göstermesinin de desteğiyle, faiz indirimi<br />

gerçekleştirmesinin para politikasının<br />

güvenilirliğinde herhangi bir bozucu etkiye<br />

neden olmadığını izliyoruz. Hindistan’da<br />

enflasyonun gelişimine baktığımızda, 2014<br />

yılı başlarında %8’li seviyelerde olan yıllık<br />

TÜFE enflasyonunun, Ağustos itibariyle<br />

%3,66’ya gerilediğini görüyoruz. Öte yandan<br />

Hindistan, cari ve bütçe açığında yaşanan<br />

iyileşme ile de ‘pozitif’ bir görünüm sergiliyor.<br />

Özetle, büyüme, enflasyon, ödemeler dengesi<br />

ve bütçe performansı açısından olumlu<br />

Polonya ve Çek Cumhuriyeti ekonomileri<br />

iyileşme yolunda ilerliyor<br />

Hindistan, gelişenler arasında ‘pozitif’<br />

ayrışmanın belirginleştiği ekonomilerden biri<br />

8%<br />

6%<br />

4%<br />

Polonya GSYH (Yıllık değ.)<br />

Çek Cumhuriyeti GSYH (Yıllık değ.)<br />

12%<br />

11%<br />

10%<br />

9%<br />

Hindistan GSYH (Yıllık değ.)<br />

2%<br />

8%<br />

0%<br />

7%<br />

-2%<br />

-4%<br />

6%<br />

5%<br />

4%<br />

-6%<br />

3%<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

33


02.14<br />

03.14<br />

04.14<br />

05.14<br />

06.14<br />

07.14<br />

08.14<br />

09.14<br />

10.14<br />

11.14<br />

12.14<br />

01.15<br />

02.15<br />

03.15<br />

04.15<br />

05.15<br />

06.15<br />

07.15<br />

08.15<br />

06.01<br />

02.02<br />

10.02<br />

06.03<br />

02.04<br />

10.04<br />

06.05<br />

02.06<br />

10.06<br />

06.07<br />

02.08<br />

10.08<br />

06.09<br />

02.10<br />

10.10<br />

06.11<br />

02.12<br />

10.12<br />

06.13<br />

02.14<br />

10.14<br />

06.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

gelişim gösteren Hindistan’ın bu iyileşme<br />

trendini <strong>2016</strong> yılında da devam ettireceğini ve<br />

küresel bazda artan volatilite ortamında<br />

kırılganlıklarıyla ön planda olan gelişen<br />

ülkeler içerisinde ‘pozitif’ ayrışma durumunu<br />

sürdürebileceğini düşünüyoruz. IMF’nin<br />

tahminlerine göre Hindistan ekonomisinin<br />

2015 yılında %7,3, <strong>2016</strong> yılında da %7,5<br />

büyümesi bekleniyor.<br />

Asya bölgesindeki gelişen ekonomiler<br />

arasında, emtia ihracatçısı olması nedeniyle<br />

kırılganlıkları olmasına karşın, ekonomik<br />

dengeler açısından göreceli olarak güçlü<br />

görünen diğer bir ülke Endonezya. 2014<br />

yılında %5 büyüyen Endonezya ekonomisi,<br />

2015 yılının ilk çeyreğini yıllık bazda %4,72,<br />

ikinci çeyreğini de yıllık bazda %4,67<br />

büyümeyle tamamladı. 2001 yılından bu<br />

yanaki yıllık büyüme ortalaması yaklaşık %5,5<br />

olan Endonezya ekonomisi, cari ve bütçe<br />

açığı oranları açısından da daha makul<br />

seviyeleri yansıtıyor (2014 yılı cari açık/GSYH<br />

oranı %2,95, bütçe açığı/GSYH oranı %2,25).<br />

IMF’nin tahminlerine göre Endonezya<br />

ekonomisinin 2015 yılında %4,7, <strong>2016</strong> yılında<br />

da %5,1 büyümesi bekleniyor.<br />

ülkeler açısından zor bir yıl oldu. <strong>2016</strong> yılında<br />

da risklerin devam edeceğini, hatta<br />

‘farklılaşmaların daha da belirginleşeceği’<br />

bir yıl olacağını düşünüyoruz. Emtia<br />

fiyatlarının yukarı yönlü eğilim göstermesi,<br />

emtia üreticisi ülkelerin ekonomilerine yönelik<br />

yukarı yönlü risk unsuru olarak karşımıza<br />

çıkabilecekken, aksi yönde zayıf emtia<br />

fiyatlarının devamı aşağı yönlü riskleri devam<br />

ettirecektir diye düşünüyoruz.<br />

FED’in para politikasını normalleştirme<br />

sürecinin gelişen ülkeleri etkilemeye devam<br />

edeceğini; özellikle de dış finansmana olan<br />

bağımlılığı yüksek gelişen ekonomiler için risk<br />

yaratmaya devam edeceğini düşünüyoruz.<br />

Ancak, FED’in normalleşme sürecine<br />

başlamasının, bu ülkeler açısından ilk etapta<br />

‘negatif’ algılamayı tetiklese de, sonrasında<br />

rahatlama etkisi yaratacağını; orta-uzun<br />

vadede ise, para ve maliye politikası<br />

tarafındaki proaktif aksiyonların desteği ile,<br />

büyüme potansiyeli yüksek gelişen<br />

ekonomilerin yeniden cazibe merkezi haline<br />

gelebileceğini düşünüyoruz.<br />

Sonuç olarak; gerek emtia üreticisi olmaları<br />

nedeniyle zayıf küresel talepten, gerekse de<br />

dış finansmana olan bağımlılıkları nedeniyle<br />

küresel sermaye hareketlerindeki volatiliteden<br />

etkilenenler olmak üzere, 2015 yılı, gelişen<br />

Enflasyondaki iyileşme, faiz indirimleri için<br />

destekleyici rol oynuyor<br />

Görece ayrışsa da, potansiyelin altında büyüme<br />

devam ediyor<br />

9%<br />

8%<br />

7%<br />

6%<br />

Hindistan TÜFE (Yıllık değ.)<br />

9%<br />

8%<br />

7%<br />

6%<br />

5%<br />

5%<br />

4%<br />

3%<br />

4%<br />

3%<br />

2%<br />

1%<br />

Endonezya GSYH (Yıllık değ.)<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

34


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde temel göstergeler<br />

Politika Faizi<br />

GSYH (Yıllık değ., %) TÜFE (Yıllık değ., %) Cari Denge/GSYH (%) Kamu Borcu/GSYH (%) Reel Kur<br />

Ülkeler<br />

(%)<br />

1Y15 2015T <strong>2016</strong>T Mevcut 2015T <strong>2016</strong>T Mevcut 2015T <strong>2016</strong>T Mevcut 2015T <strong>2016</strong>T Mevcut Mevcut<br />

Gelişmiş Ülkeler<br />

ABD 2,2 2,6 2,8 0,0 0,1 1,1 -2,4 -2,6 -2,9 103,0 104,9 106,0 111,8 0,00-0,25<br />

Euro Bölgesi 1,3 1,5 1,6 -0,1 0,2 1,0 2,1 3,2 3,0 91,9 93,7 92,8 91,6 0,1<br />

Japonya 0,0 0,6 1,0 0,2 0,7 0,4 2,3 3,0 3,0 230,0 245,9 247,8 71,5 0,1<br />

İngiltere 2,6 2,5 2,2 -0,1 0,1 1,5 -5,5 -4,7 -4,3 89,4 88,9 88,0 115,5 0,5<br />

Gelişen Ülkeler<br />

Çin 7,0 6,8 6,3 1,6 1,5 1,8 2,1 3,1 2,8 41,1 43,2 46,0 128,9 4,6<br />

Hindistan 7,3 7,3 7,5 4,4 5,4 5,5 -1,4 -1,4 -1,6 66,1 65,3 63,9 77,0 6,8<br />

Rusya -3,4 -3,8 -0,6 15,7 15,8 8,6 3,1 5,0 5,4 17,9 20,4 21,0 72,3 11,0<br />

Türkiye* 3,1 2,6 3,2 8,0 8,0 8,5 -5,8 -5,4 -5,6 33,0 32,1 32,6 75,8 7,5<br />

Brezilya -2,1 -3,0 -1,0 9,5 8,9 6,3 -4,2 -4,0 -3,8 58,9 69,9 74,5 54,0 14,3<br />

Endonezya 4,7 4,7 5,1 6,8 6,8 5,4 -3,0 -2,2 -2,1 25,0 26,5 26,7 85,7 7,5<br />

G. Afrika 1,6 1,4 1,3 4,6 4,8 5,9 -5,4 -4,3 -4,5 39,0 48,4 49,8 60,5 6,0<br />

Çek Cumhuriyeti 4,3 3,9 2,6 0,4 0,4 1,5 0,6 1,7 1,2 42,8 40,6 40,0 89,6 0,1<br />

Polonya 3,5 3,5 3,5 -0,8 -0,8 1,0 -1,4 -0,5 -1,0 50,1 51,1 51,0 91,3 1,5<br />

Kaynak: Bloomberg, IMF Mali Politika İzleme Raporu, IMF Dünya Ekonomik <strong>Görünüm</strong> Raporu, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

* HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma Tahmin<br />

35


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Türkiye Özet: Zorlu küresel konjonktürde yeniden dengelenme<br />

<strong>2016</strong> yılı, ekonomik görünümde belirsizliklerin<br />

devam ettiği, farklılaşmaların keskinleştiği,<br />

dolayısıyla volatilenin yüksek kaldığı zor bir<br />

küresel konjonktür sunuyor. Küresel<br />

normalleşme süreci işlese de, bunun<br />

büyümede devam eden zayıflıklarla birlikte<br />

gerçekleşebileceği gerçeği göz önüne<br />

alındığında, iç dengelerin de baskı altında<br />

kalması kaçınılmaz.<br />

Nitekim, küresel büyüme tahminlerinin yıl<br />

boyunca aşağı yönde revize edilirken,<br />

göreceli olarak güçlü görünen gelişmiş<br />

ekonomilerde bile büyümenin istikrarlı bir<br />

görünüm çizmekte tam bir güven<br />

sağlayamadığını izliyoruz. Bunda da, küresel<br />

arz-talep dengesinin fiyatlar üzerinde aşağı<br />

yönlü baskıların ön planda kalmasına neden<br />

olacak şekilde gelişmeye devam etmesi,<br />

dolayısıyla ‘deflasyon’ endişelerinin<br />

gündemden düşmemesi; düşük verimlilik<br />

probleminin çözümünde ciddi bir ilerleme<br />

yaşanmamış olması; ekonomik görünüm ve<br />

para politikaları arasındaki farklılaşmaların<br />

belirginleşmesi; küresel ekonominin ana itici<br />

güçlerinden gelişen ekonomilerin - özellikle<br />

emtia ihracatçısı olanların - cazibelerini<br />

kaybetme riski ile karşı karşıya kalmaları gibi<br />

unsurların etkili olduğunu söyleyebiliriz.<br />

Daha da önemlisi, küresel büyümede baskı<br />

oluşturan bu unsurların <strong>2016</strong> yılında da<br />

geçerliliğini koruyabileceğine yönelik sinyaller<br />

güçlü. Hatta, dünya ekonomisinde daha<br />

yavaş büyümenin sadece bir kaç yılın sorunu<br />

olmadığı, çok daha uzun bir dönem bu risk<br />

unsuru ile savaşılmak zorunda kalınacağı<br />

(‘secular stagnation’) ortak bir görüş. Böyle bir<br />

küresel konjonktürün içeriye olumsuz<br />

yansımaları da kaçınılmaz.<br />

Bu çerçevede, 2012 yılından itibaren<br />

potansiyel düzeyin altında büyüyen ve bu yıl<br />

da bu görünümü bozamayan Türkiye<br />

ekonomisinin, <strong>2016</strong> yılında da düşük<br />

büyüme baskısı altında kalacağını tahmin<br />

ediyoruz. 2012-2014 döneminde %2-4<br />

bandında sınırlı kalan büyüme oranı, 2015 yılı<br />

için de, alt sınıra daha yakın olmak üzere bu<br />

bandın sınırları içinde kalma sinyali veriyor.<br />

Tahminimiz %2,6.<br />

Aslında yılın ikinci çeyreğinde kaydedilen<br />

%3,8’lik yıllık büyüme oranıyla, ekonominin<br />

önemli bir toparlanma gösterdiğini izledik. İlk<br />

çeyrek büyüme oranının da %2,5’e yukarı<br />

revize edilmesiyle, ilk yarıda %3,1 oranında,<br />

özellikle küresel olarak daha yavaş büyüme<br />

konjonktüründe, makul bir büyüme oranı<br />

kaydedildi. Ancak, 7 Haziran genel seçimleri<br />

sonrasında artan iç politik ve jeopolitik<br />

risklerin güven ortamındaki tedirginliği daha<br />

belirgin bir hale getirdiğini, üçüncü çeyreğe<br />

ait ekonomik aktivite göstergelerindeki<br />

ivme kaybında açık bir şekilde görüyoruz.<br />

Üçüncü çeyreğe ait bu zayıflama<br />

görünümünün kalıcı bir hale dönmemesi ve<br />

derinleşmemesi açısından, özellikle küresel<br />

büyümede ciddi zorlukların yaşandığı mevcut<br />

konjonktürde, iç politik belirsizliklerin yeni<br />

seçimler sonrasında hafiflemesi yönünde<br />

gelişmesi kritik bir durumda. Ayrıca, FED<br />

normalleşmesi ile ilgili belirsizliklerin<br />

azalması yönünde gelişim de, büyüme<br />

oranının daha makul seviyelere geri<br />

dönmesinde yardımcı olacaktır.<br />

Yine de düşük büyüme ortamının, <strong>2016</strong> yılının<br />

da genel çerçevesini çizeceğini düşünüyoruz.<br />

Büyüme tahminimiz %3,2. Potansiyelin<br />

altında büyüme ortamının devamına dair<br />

varsayımımızın ana unsurlarını ise; küresel<br />

büyüme sıkıntılarına ek olarak, gelişen<br />

ekonomilerde aşağı yönlü riskler, ana ihracat<br />

pazarlarında sıkıntılar ve iç politik istikrarın<br />

tekrar oluşturulması sürecinin yansımaları<br />

olarak özetleyebiliriz.<br />

36


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Büyümeyi yavaşlatabilecek bu risk unsurları<br />

arasında, Euro bölgesinde yılın ilk yarısında<br />

gözlenen toparlanmanın ivme kaybettiğini;<br />

bunun da, tekrar deflasyon endişelerinin<br />

belirmesinin de etkisiyle, Avrupa Merkez<br />

Bankası’nı uygulamakta olduğu parasal<br />

genişleme programının süresini uzatma<br />

yönünde daha destekleyici bir tutuma<br />

yönelttiğini biliyoruz. Hali hazırda uygulanan<br />

ve boyutunun artırılma olasılığı yüksek<br />

bulunan parasal genişleme programının<br />

etkinliğine dair riskler devam ediyor. Özellikle,<br />

bölge ekonomisinin ana itici gücü olan<br />

Almanya’da son dönemde ağırlık kazanan<br />

zayıflama ağırlıklı sinyaller, para politikasının<br />

desteğiyle sürdürülebilir büyüme ortamının<br />

tekrar oluşturulması hedefinin başarısıyla ilgili<br />

daha temkinli bir tutuma neden oluyor.<br />

Euro bölgesinde yaşanan aşağı yönlü risklerin<br />

içerideki yansımalarını, net dış talebin<br />

büyümeye azalan katkısında ve yeni<br />

büyüme modelinin kalıcı olamamasında<br />

izledik. <strong>2016</strong> yılı büyüme görünümüyle ilgili<br />

olarak, bu yıla göre daha olumlu bir bekleyişe<br />

sahip olsak da, net dış talebin katkısının<br />

sınırlı kalacağını tahmin ediyoruz.<br />

Diğer yandan, daha yavaş küresel büyüme<br />

ortamında, büyüme cazibesini koruyan<br />

gelişen ekonomilerden biri olarak belirmek<br />

de mümkün. Bunu destekleyebilecek ana<br />

temalar olarak, emtia ithalatçısı ekonomi<br />

olarak düşük emtia fiyatlarından faydalanma;<br />

küresel normalleşmeye geçilmesinin, gelişen<br />

ekonomiler için - uygun poitika kararlarını<br />

uygulamaları şartıyla -, daha istikrarlı bir<br />

sürece dönüşmesi olasılığı; gelişen<br />

ekonomilere yönelik böyle bir konjonktürde<br />

de, ‘aşırı satılmış’ düzeylere işaret eden iç<br />

finansal göstergelerde iyileşme alanının<br />

bulunması; politik belirsizliklerin 1 Kasım<br />

seçimleri sonrasında azalması ve yeni<br />

ekonomi yönetiminin zaman geçilmeden<br />

kurulması durumunda, seçim içermeyen bir<br />

yılda, ekonomi politikalarına - özellikle de 25<br />

eylem planına - daha fazla odaklanma<br />

olanağı gibi unsurları sayabiliriz.<br />

<strong>2016</strong> yılında, büyümede dış faktörler ağırlıklı<br />

aşağı yönlü risklere karşın, enflasyon<br />

gelişimini risk oluşturan en önemli iç<br />

dinamiklerden biri olarak görüyoruz.<br />

Nitekim, bu yıla girerken özellikle enerji<br />

maliyetlerine yönelik olumlu tabloya karşın, yıl<br />

sonuna doğru geldiğimizde, enflasyonda<br />

düşük iki hane/yüksek tek hane sarmalının<br />

yine kırılamadığını izliyoruz.<br />

Bu yılın ikinci yarısı başında %6,8 seviyesine<br />

kadar gerilemiş olsa da, Ağustos ayından<br />

itibaren tekrar yükseliş trendine giren ve Eylül<br />

sonu itibariyle %7,95’e çıkan yıllık TÜFE<br />

enflasyonunun yıl sonunda %8 seviyesinde<br />

bulunabileceğini; özellikle kur etkisi ve gıda<br />

fiyatlarına bağlı olarak, yukarı yönlü risklerin<br />

olduğunu da düşünüyoruz. Ancak, TL’de<br />

yaşanan dikkat çekici değer kaybının<br />

enflasyon üzerindeki etkisinin yani kur<br />

geçişkenliğinin asıl <strong>2016</strong> enflasyonu<br />

üzerinde baskı yaratacağını tahmin ediyor<br />

ve gelecek yıl da enflasyonun yükseliş<br />

trendinde kalacağını ve yılı %8,5<br />

seviyesinde kapatabileceğini düşünüyoruz.<br />

Bu yıl, olumlu baz etkisi ve daha iyi hava<br />

koşullarına rağmen, yıllık enflasyondaki<br />

düşüşü sınırlayan unsurların arasında yer<br />

alan gıda enflasyonu, <strong>2016</strong> enflasyon<br />

görünümüne ait risk faktörlerinin de başında<br />

geliyor. Özellikle, 2013-2015 döneminde<br />

enflasyon üzerinde önemli bir baskı yaratan<br />

işlenmemiş gıda fiyatlarının önümüzdeki<br />

dönem seyri belirleyici olacak.<br />

Aslında küresel gıda fiyatlarının 2011 yılının<br />

ikinci yarısından itibaren sergilediği düşüş<br />

trendine karşın, içeride gıda fiyatlarının<br />

37


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

yüksek seyretmesinde, tarımsal koşulların<br />

yanı sıra, kurdaki dalgalanmaların etkisi de<br />

büyük. Küresel gıda fiyatlarının ılımlı seyri,<br />

<strong>2016</strong> enflasyonu için yardımcı bir görünüm<br />

sunsa da, küresel ve iç dinamiklere yönelik<br />

belirsizliklerin kurda yarattığı baskı, şimdiye<br />

kadar gözlenen tabloya benzer bir gelişim<br />

yaşanabileceği olasılığını gündemde tutuyor.<br />

Gıda enflasyonunun kontrol altında<br />

kalmasında, kurun daha istikrarlı bir seyir<br />

izlemesine ek olarak, hava koşullarının olumlu<br />

seyretmesi ve Gıda Komitesi çalışmalarının<br />

destekleyici sonuçlar vermesi gerekiyor.<br />

Ayrıca, gelecek yıl enflasyonun kontrol altında<br />

kalmasında, hizmet enflasyonu direncinde<br />

iyileşme sağlanması da kritik rol oynayacak.<br />

Hizmet enflasyonunda baskı yaratan unsurlar<br />

arasında, lokanta, kiralar, sağlık ve eğlencekültür<br />

hizmet fiyatları yer alıyor.<br />

Enflasyondaki yükseliş eğiliminin sadece<br />

manşet rakamlarda değil, çekirdek<br />

enflasyon göstergelerinde de belirmesi, orta<br />

vadeli görünümde temkinli olmamızın diğer bir<br />

nedeni. Para politikasında ön plana çıkan ‘I’<br />

göstergesinde yıllık fiyat artışı Eylül sonu<br />

itibariyle %8,23. Nisan ayında %7,00<br />

seviyesine kadar gerilemişti; ancak<br />

sonrasında genel bir yükseliş eğiliminde<br />

olduğunu gözlemliyoruz.<br />

Gıda fiyatları, kurun seyri ve hizmet fiyatları<br />

yapışkanlığı <strong>2016</strong> enflasyon görünümünde<br />

risk yaratan en önemli unsurlar olarak ön<br />

plana çıkarken; petrol fiyatları ve iç talebin<br />

ılımlı seyrine ek olarak, Gıda Komitesinin<br />

çalışmaları doğrultusunda gıda fiyatlarına<br />

yönelik düzenlemelerin kısmen dengeleyici<br />

bir rol üstlenebileceğini de göz ardı etmiyoruz.<br />

Enflasyonda yukarı yönlü baskıların<br />

azaltılmasına yardımcı olabilecek önemli bir<br />

unsur, ılımlı talep koşulları altında, çıktı<br />

açığının devam edecek olması. TCMB’nin<br />

son tahminlerinde %1,6’ya çekilen çıktı<br />

açığının yeni tahminlerde daha da aşağı<br />

çekilmesi, çıktı açığının kapanmasına yönelik<br />

tahmini zamanlamanın da, <strong>2016</strong> yılının ilk<br />

yarı sonundan daha ileriye ötelenmesi<br />

mümkün görünüyor.<br />

Sonuç olarak, destek unsurlarına karşın, <strong>2016</strong><br />

enflasyon gelişiminde, kurun gelişimi ve<br />

enflasyon bekleyişlerindeki yansımasının<br />

belirleyici olacağı görüşümüzü koruyoruz. Bu<br />

noktada da, küresel normalleşmenin yüksek<br />

oynaklıkla devam etmesini daha olası<br />

görmemiz ve bunun da gelişen ülke para<br />

birimlerinde değer kaybı baskılarının<br />

sürmesine neden olabileceği beklentisi ile,<br />

kur oynaklığının yüksek kalabileceğini;<br />

küresel kur savaşları çerçevesinde de, değer<br />

kazancı dönemlerinin sınırlı kalabileceğini<br />

düşünüyoruz. Bu doğrultuda da, yüksek tek<br />

haneli enflasyon ortamının hakim olmaya<br />

devam edebileceğini tahmin ediyoruz.<br />

Enflasyon görünümündeki risk unsurlarına ek<br />

olarak, küresel normalleşmenin, sorgulanma<br />

süreciyle birlikte, gelişen ülkeler üzerinde<br />

neden olduğu yüksek volatilitenin, içeride de<br />

para politikasının sıkı duruşunun devam<br />

etmesine neden olacağını düşünüyoruz. Bu<br />

noktada, küresel normalleşmeyle ilgili olarak,<br />

ABD ekonomisinde genel iyileşme eğilimi<br />

korunmasına karşın, özellikle Çin ekonomisi<br />

başta olmak üzere, küresel ekonomide aşağı<br />

yönlü riskler, istihdam piyasasındaki<br />

iyileşmeye rağmen bazı yapısal bileşenlerinde<br />

belirsizlikler ve emtia fiyatlarındaki aşağı<br />

yönlü risklerin enflasyon hedefine ulaşmada<br />

yarattığı baskı gibi unsurlar nedeniyle,<br />

ötelenmenin de olasılık dahilinde<br />

olduğunu göz ardı etmiyoruz.<br />

Yine de <strong>2016</strong> yılında, faiz artırımının eşlik<br />

ettiği FED normalleşme sürecine dair ana<br />

38


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

senaryoya bağlı kalmayı tercih ediyoruz. Bu<br />

durumda da, gelişen ülke merkez<br />

bankalarının sıkılaştırma baskısı altında<br />

kalması sürpriz bir gelişme olmayacak.<br />

Aslında, gelişen merkez bankası faiz<br />

oranlarının reel değerleri, FED’in<br />

normalleşmesine hassasiyetin neden yüksek<br />

olduğunu da açıklıyor. Mevcut durumda,<br />

maliye politikası ve politik / toplumsal<br />

sıkıntıların ek bir risk unsuru olarak belirdiği<br />

ve bunun da nominal politika faiz seviyesi<br />

olarak diğer ekonomilerden belirgin bir<br />

farklılaşma olarak yansıdığı Brezilya dışında,<br />

oldukça düşük seviyelerde seyreden reel faiz<br />

oranları ile karşı karşıyayız. Üstelik, kurlarda<br />

yaşanan değer kayıplarının gelecek dönem<br />

enflasyonuna yansımasıyla ilgili belirsizlik<br />

unsurları da mevcut. Yani, beklenen<br />

enflasyona göre hesaplanan reel oranların,<br />

enflasyon gerçekleşmesine bağlı olarak,<br />

göründüğünden daha düşük seviyelerde<br />

bulunuyor olması da mümkün.<br />

Böyle bir küresel konjonktürde, içeride para<br />

politikasının da benzer baskılar altında<br />

kalması beklenir. TCMB’nin piyasalara verdiği<br />

son yönlendirmede, FED’in normalleşmesini<br />

faiz artırımı ile başlatması durumunda, yeni<br />

dönemde politika faizi olarak öne çıkarmak<br />

suretiyle para politikasında sadeleştirmeyi<br />

yansıtması beklenen bir haftalık repo ihale<br />

faiz oranında artırıma gidebileceğini<br />

biliyoruz. Aynı zamanda, ilk aşamada alt bant<br />

olmak üzere, faiz koridorunun daraltılarak<br />

yukarı çekilmesi de gündemde. FED’in ılımlı<br />

faiz artırım adımları eşliğindeki normalleşme<br />

süreci altında, gelişen ülke merkez<br />

bankalarıyla birlikte, TCMB’nin de<br />

sıkılaştırma adımlarını geçmiş dönemlere<br />

göre daha kademeli ve ölçülü adımlarla<br />

yapması beklenebilir. Tabii bu noktada, iç<br />

risklerin kontrol altında kaldığını varsayıyoruz.<br />

Politik gelişmelerin yanı sıra, Nisan <strong>2016</strong>’da<br />

gerçekleşecek olan merkez bankası<br />

başkanlığı görev değişikliği bu kapsamda<br />

düşünülebilir.<br />

Bu doğrultuda, sadeleştirme yaklaşımının da<br />

bir sonucu olarak, politika faiz oranı olarak<br />

ortak görüşün oluşmasının beklendiği ve<br />

mevcut durumda %7,5 seviyesinde olan bir<br />

haftalık repo ihale faiz oranını 2015 yılı<br />

sonunda aynı seviyede; <strong>2016</strong> sonunda ise<br />

%8,5 düzeyinde öngörüyoruz.<br />

Diğer taraftan, küresel normalleşmede<br />

duraksama ya da genişlemeci politikaların<br />

devamı şeklinde bir gelişme yaşanması,<br />

içeride de nispi olarak gevşek bir para<br />

politikası izlenmesine neden olabilecek.<br />

Kur politikasıyla ilgili olarak ise, rekabetçi<br />

kur yaklaşımının korunmasını bekliyoruz.<br />

Ancak, tarihi olarak düşük seviyelere inen<br />

reel kur seviyesinin de işaret ettiği gibi, bu<br />

politikanın sürdürülmesi durumunda da,<br />

TRY’nin değer kazanma ya da göreli pozitif<br />

ayrışma alanının da olduğunu düşünüyoruz.<br />

Cari dengede ise, 2014 yılından beri gözlenen<br />

iyileşmenin, hem ılımlı talep koşulları hem<br />

de düşen enerji maliyeti ve düzelen altın<br />

ticareti nedeniyle, bu yıl da devam ettiğini<br />

görmekle birlikte; açık oranındaki düşüşün,<br />

yapısal sorunlardan dolayı sınırlı kaldığını<br />

izliyoruz. Nitekim, 2013 yılında 64,7 milyar<br />

dolar ile GSYH’nin %7,9’una çıkan, ancak<br />

2014 yılında 46,5 milyar dolar ile GSYH’nin<br />

%5,8’ine çarpıcı bir düşüş gösteren cari<br />

açığın bu yılı 38 milyar dolar ve GSYH’nin<br />

%5,4’üne işaret edecek şekilde sınırlı bir<br />

iyileşmeyle tamamlamasını bekliyoruz.<br />

Bu yılın sekiz aylık döneminde, ithalatta yıllık<br />

bazda %11,5 gibi önemli bir yavaşlama<br />

gözlenmesine karşın, ihracattaki zayıflık<br />

(dolar bazında), dış ticaret dengesindeki<br />

39


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

düzelmenin sınırlı kalmasında etkili unsur.<br />

Küresel talepteki zayıflık, ihracattaki zayıf<br />

performansta ana rolü üstlenmekle birlikte;<br />

Euro’daki değer kaybı, Euro ağırlıklı ihracat<br />

pazarlarımız dolayısıyla, Dolar bazında<br />

açıklanan ihracat rakamlarının daha zayıf bir<br />

performans yansıtmasında önemli bir etmen.<br />

Euro-dolar paritesindeki aşağı yönlü hareketin<br />

Dolar bazlı ihracat rakamlarımıza olan<br />

olumsuz etkisine ek olarak, Orta Doğu ve<br />

Rusya’da artan jeopolitik riskler de, zayıf<br />

ihracat tablosunda etkili olan diğer bir unsur.<br />

Öte yandan, toplam ithalatın beşte biri<br />

civarında önemli kısmını oluşturan enerji<br />

maliyetinin, 2011-2014 döneminde 55-60<br />

milyar dolar seviyesinde seyrettikten sonra,<br />

bu yıl itibariyle 40 milyar dolar seviyesine<br />

inme eğilimi göstermesi, ithalattaki<br />

yavaşlamada en etkili faktörlerden biri. Altın<br />

ithalatında devam eden düşüş de, toplam<br />

ithalattaki azalışta etkili diğer bir unsur.<br />

Cari dengedeki iyileşmeyi sınırlayan unsurlar<br />

arasında, dış açıktaki gerilemenin ılımlı<br />

olmasının yanı sıra, turizm gelirlerindeki<br />

düşüş ve doğrudan yatırımlara ait kar<br />

transferlerinin artmasını da sayabiliriz.<br />

Cari açıkta ılımlı düşüş karşısında, sermaye<br />

girişlerinin zayıfladığı bir tablo mevcut.<br />

Ancak, açık finansmanının neredeyse<br />

tamamının uzun vadeli borçlanma ve<br />

doğrudan yabancı sermaye yatırımlarıyla<br />

gerçekleşmesi kırılganlığı azaltıyor.<br />

Dış dengenin <strong>2016</strong> yılındaki görünümüne<br />

baktığımızda ise, cari dengedeki ılımlı<br />

tablonun korunmasını, açığın 39 milyar<br />

dolar ile GSYH’nin %5,6’sına işaret edecek<br />

şekilde hemen hemen bu yıla benzer bir<br />

görünümle sonuçlanmasını bekliyoruz.<br />

Aslında dış ticaret dengesinin iki tarafında<br />

da, bu yıldan farklı bir şekilde, ‘daralma’nın<br />

yerini ‘büyüme’ rakamlarının almasını<br />

beklemekle birlikte, ithalattaki yüzde artışın<br />

daha ılımlı kalabileceği beklentisi ve ithalatın<br />

büyüklüğü doğrultusunda, dış ticaret açığında<br />

oldukça sınırlı bir genişleme öngörüyoruz.<br />

İhracattaki artış beklentimizde, ana ihracat<br />

pazarımız Euro bölgesinde, kırılganlıkların<br />

devam etmekle birlikte, parasal genişleme<br />

programının olumlu yansımaya başlaması ile<br />

Euro-dolar paritesi ve jeopolitik risk<br />

unsurlarının olumsuz etkilerinin azalmasına<br />

ek olarak, İran ile P5+1 ülkeleri arasında<br />

anlaşmayla sonuçlanan nükleer müzakereler<br />

sonrası yaptırımların kademeli<br />

kaldırılmasının, petrol fiyatlarında yaratacağı<br />

aşağı yönlü baskının dışında, içeride esnekliği<br />

yüksek ihracatçı KOBİ’lere destek olacağına<br />

yönelik varsayımlarımız etkili olurken;<br />

ithalattaki ılımlı artış beklentimizde ise,<br />

büyümenin potansiyelin altında kalmaya<br />

devam etmekle birlikte bu yıla göre sınırlı da<br />

olsa iyileşme göstermesi ile petrol<br />

fiyatlarındaki düşüşün hız kaybedip istikrar<br />

kazanabileceği bunun da enerji maliyetine<br />

hafif bir yükselişle ılımlı kalması şeklinde<br />

yansıyabileceğine dair görüşlerimiz yatıyor.<br />

Özetle <strong>2016</strong> yılında, ‘ılımlı ve yönetilebilir<br />

cari açık’ temasının korunacağını<br />

düşünüyoruz. 2013 yılında 217 milyar dolar<br />

gibi önemli bir düzeyde oluşan ancak takip<br />

eden dönemde 192 milyar dolara inen toplam<br />

fiinansman ihtiyacı, bu yıl için 179 milyar<br />

dolara işaret ediyor. Gelecek yıla ait<br />

tahminimiz ise 187 milyar dolara ılımlı bir<br />

yükseliş şeklinde.<br />

Uzun vadeli borçlanma ve doğrudan<br />

yatırımların ağırlıklı olduğu genel finansman<br />

tablosunun korunmasını beklerken; portföy<br />

yatırımları gibi kısa vadeli sermaye<br />

hareketlerinde, FED normalleşmesinin<br />

40


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

gelişen piyasalar üzerindeki yansımaları ve<br />

bu ülkelerin para politikası duruşlarının<br />

yaratacağı algılama belirleyici olacak. FED<br />

normalleşmesinin kademeli ve ılımlı olması;<br />

gelişen ülke merkez bankalarının da, iç<br />

dinamiklerinin gelişimine uygun olarak,<br />

gerektiği durumda proaktif bir şekilde<br />

sıkılaştırma duruşunu sergilemesi halinde,<br />

portföy yatırımlarının da finansman tarafına<br />

destek olması beklenebilir.<br />

Gelecek yıla ait finansman projeksiyonumuz,<br />

kontrol altında kalabilecek dış şoklar ve<br />

içeride güvenilir para politikası yaklaşımına<br />

yönelik varsayımlarımız altında, dengeli<br />

rezerv gelişimine işaret ediyor. Bu tablo, kur<br />

oynaklığının yönetilebilir boyutta kalması<br />

açısından da önem taşıyor.<br />

Son olarak, güçlü kamu dengesi, iç ve dış<br />

şoklara karşı kırılganlıkları azaltan en önemli<br />

destek unsuru olmaya devam ediyor. Genel<br />

seçimleri içeren bir yılda da, bütçe<br />

dengelerinin olumlu görünümünü koruduğunu<br />

izliyoruz. Bu yıl, hem faiz dışı fazla hem de<br />

genel bütçe açığı açısından hedeflere uyumlu<br />

bir bütçe tablosu mevcut. Faiz dışı fazlanın<br />

GSYH’ye oranını %1,5, bütçe açığı oranını<br />

ise %1,2 olarak tahmin ediyoruz. Böylece,<br />

2014 yılında kaydedilen %1,5 faiz dışı fazla<br />

ve %1,3 bütçe açığı oranlarına göre kısmen<br />

daha güçlü bir bütçe de mümkün.<br />

Aslında, bütçe disiplininde özellikle 2005<br />

yılından itibaren belirgin bir düzelme<br />

olduğunu; bütçe açığı oranının da, 2009-2010<br />

dönemi dışında, %1-2 bandına gerilediğini<br />

biliyoruz. Bütçe tablosunda 10 yıldan fazla bir<br />

dönemdir hakim olan bu olumlu görünümün<br />

önümüzdeki dönemde de devam etmemesi<br />

için bir sebep göremiyoruz. Özellikle, 1 Kasım<br />

seçimleri sonrasında yeni hükümetin ve<br />

ekonomi yönetiminin zaman kaybetmeden<br />

kurulması ve mali disiplin yaklaşımının<br />

ekonomi politikaları arasında önceliğini<br />

koruması durumunda, herhangi bir seçim<br />

içermeyen önümüzdeki yıl da güçlü bütçe<br />

dengelerine ulaşılması beklenir. Bu varsayım<br />

altında, <strong>2016</strong> faiz dışı fazla ve bütçe açığı<br />

oranlarını %1,3 düzeyinde öngörüyoruz.<br />

Güçlü bütçe görünümünün korunmasını<br />

beklediğimiz <strong>2016</strong> yılında, faiz dışı<br />

harcamaların büyümeye destek amaçlı<br />

harcamalarda yoğunlaşırken, diğer cari<br />

harcama kalemlerinde ödenekler içinde<br />

kalınabileceğini; gelirler tarafında da, dolaylı<br />

vergilerin toplam vergi gelirlerinde ağırlıklı<br />

yerini korumasını beklemekle birlikte, ılımlı<br />

büyüme ortamının da etkisiyle, azalan trendini<br />

sürdürebileceğini tahmin ediyoruz.<br />

Güçlü bütçe görünümünün devamına dair<br />

riskler karşısında ise, gelişen ekonomilere<br />

baskının devam edebileceği küresel<br />

konjonktürde, dış şoklara karşı oynaklığın<br />

kontrol altında kalması için, ekonominin en<br />

güçlü yanlarından olan güçlü maliye<br />

politikasından ciddi bir taviz verilmeyeceğini<br />

varsayabiliriz. Gerçekten de, güçlü bütçe<br />

dinamikleri, sadece kendi içimizde değil,<br />

diğer ülkelerle karşılaştırmalı gelişimde de<br />

ulaşılan önemli bir noktaya işaret ediyor.<br />

Özetle, <strong>2016</strong> görünümünün ana çerçevesini<br />

çizmek istersek, potansiyelin altında ancak<br />

mevcut konjonktürde gelişen ekonomiler<br />

arasında hala büyüme cazibesini devam<br />

ettirebilen; emtia ithalatçısı olmanın<br />

avantajlarını özellikle cari açığını daha ılımlı<br />

seviyelerde indirmede kullanabilen; kontrol<br />

altında kalmakla birlikte yukarı risklerin ön<br />

plana çıktığı enflasyon görünümüne sahip; bu<br />

doğrultuda ve yüksek oynaklıkla<br />

gerçekleşmesini beklediğimiz küresel<br />

normalleşme karşısında, para ve maliye<br />

politikalarında sıkı duruşunu devam ettiren bir<br />

Türkiye ekonomisi öngörüyoruz.<br />

41


Hundreds<br />

2001<br />

2002<br />

2003<br />

2004<br />

2005<br />

2006<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

20151Y<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Büyüme: Yavaş büyüme döngüsü<br />

2012 yılından itibaren potansiyel düzeyin<br />

altında büyüyen Türkiye ekonomisinin, 2015<br />

yılında da bu görünümünü bozamadığını<br />

görüyoruz. 2012 - 2014 döneminde %2-4<br />

bandında sınırlı kalan büyüme oranı, bu yıl<br />

için de, alt sınıra daha yakın olmak üzere bu<br />

bandın sınırları içinde kalma sinyali veriyor.<br />

Büyüme oranı tahminimiz %2,6. Yılbaşında<br />

program hedefininin %4; revize edilen<br />

programda ise tahminin %3 seviyesine<br />

çekildiğini biliyoruz.<br />

Aslında yılın ikinci çeyreğinde kaydedilen<br />

%3,8’lik yıllık büyüme oranıyla, ekonomik<br />

aktivitenin önemli bir toparlanma gösterdiğini<br />

izledik. İlk çeyrek büyüme oranının da %2,5’e<br />

yukarı yönlü revize edilmesiyle, ilk yarıda<br />

%3,1 seviyesinde, özellikle küresel olarak<br />

daha yavaş büyüme konjonktüründe, makul<br />

bir büyüme oranı kaydedildi.<br />

Yılın ilk yarısındaki büyüme modeline<br />

baktığımızda, iç talebin ön planda olduğu<br />

geleneksel tabloya geri dönüldüğünü<br />

söyleyebiliriz. Hatırlanırsa 2013 yılında,<br />

ihracat-ithalat dengesindeki iyileşme ile net<br />

dış talebin belirgin düzeyde pozitif katkı<br />

sağlarken, iç talebin zayıflıklar nedeniyle geri<br />

planda kaldığı farklı bir büyüme modeline<br />

geçilmişti. Hem ekonomi yönetiminin ihracatı<br />

destekleyici politikaları, hem de TCMB’nin<br />

fiyat istikrarı hedefini gözetmek koşuluyla<br />

destekleyici para ve kur politikaları, yeni<br />

büyüme modeline geçilmesinde etkili olmuştu.<br />

Ancak, genelde küresel talepte zayıflıklar,<br />

özelde de ana ihracat pazarımız Euro bölgesi<br />

ve jeopolitik risk unsurların arttığı Orta Doğu<br />

bölgesinde yaşanan sıkıntılar, net ihracat<br />

ağırlıklı büyüme modelinin devam etmesine<br />

engel oldu. Böylece, geçen yılın son<br />

çeyreğinden itibaren net dış talebin katkısının<br />

‘eksi’ bölgeye geçtiği; reel sektör ve tüketici<br />

güven ortamında gözlenen artışla, iç tüketim<br />

ve yatırım harcamalarının ön plana çıktığı<br />

büyüme modeline geri dönüş yaşandı.<br />

Nitekim, yılın ilk yarısında kaydedilen %3,1’lik<br />

yıllık büyüme oranının tamamen iç tüketim<br />

ve yatırım harcamalarından geldiğini; net<br />

dış talebin ise 1,2 puanlık ‘eksi’ katkıda<br />

bulunduğunu hesaplıyoruz. Geçen yılın ilk<br />

yarısında kaydedilen %3,7’lik büyümeye ise,<br />

net dış talep 2,8 puanlık katkıda bulunmuştu.<br />

Bu yılın ilk yarısında büyümeyi destekleyen iç<br />

talebin de ağırlıklı olarak, özel tüketim ve<br />

yatırım harcamalarından kaynaklandığını;<br />

mali disiplin politikasından taviz vermeyen<br />

kamu sektörünün harcamalarının sınırlı<br />

kaldığını izliyoruz. Gerçekten de, özel<br />

sektörün toplam harcamalarının katkısı 4,7<br />

puana ulaşırken; kamu sektörünün katkısı 0,4<br />

puanda kalıyor.<br />

Geçen yılın ilk yarısına benzer bir şekilde,<br />

Büyümede geleneksel modele dönüş<br />

Özel sektörün büyümeye katkısı belirgin<br />

15%<br />

10%<br />

Harcamalar Yöntemiyle Hesaplanan GSYH'ye Katkılar<br />

10%<br />

5%<br />

0%<br />

-5%<br />

-10%<br />

-15%<br />

Dış Talep (Puan)<br />

İç Talep (Puan)<br />

GSYH (Yıllık değ., sağ eks.)<br />

6%<br />

2%<br />

-2%<br />

-6%<br />

(Yüzde puan) 1Ç15 2Ç15 1Y15 1Y14 2014<br />

GSYH Büyüme Oranı (%) 2,5 3,8 3,1 3,7 2,9<br />

Toplam tüketim 3,4 4,4 3,9 1,6 1,4<br />

Özel 3,1 3,6 3,4 1,0 0,9<br />

Kamu 0,3 0,8 0,5 0,6 0,5<br />

Sabit sermaye yatırımı 0,1 2,3 1,3 -0,5 -0,3<br />

Özel 0,4 2,3 1,4 -0,1 0,1<br />

Kamu -0,3 0,0 -0,1 -0,4 -0,4<br />

Stok değişmesi 0,4 -1,9 -0,8 -0,2 0,0<br />

Net dış talep -1,4 -1,1 -1,2 2,8 1,8<br />

İhracat -0,3 -0,6 -0,4 2,2 1,8<br />

İthalat 1,1 0,5 0,8 -0,6 -0,1<br />

Kaynak: TÜİK, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: TÜİK, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

42


2008Ç4<br />

2009Ç2<br />

2009Ç4<br />

2010Ç2<br />

2010Ç4<br />

2011Ç2<br />

2011Ç4<br />

2012Ç2<br />

2012Ç4<br />

2013Ç2<br />

2013Ç4<br />

2014Ç2<br />

2014Ç4<br />

2015Ç2<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

2015T<br />

<strong>2016</strong>T<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

stokların bu yıl da büyümeye ‘eksi’ katkı<br />

sunmasında, güven ortamında kalıcı<br />

istikrarın sağlanamamasının etkili olduğunu<br />

söyleyebiliriz.<br />

7 Haziran genel seçimleri sonrasında artan iç<br />

politik ve jeopolitik risklerin güven ortamındaki<br />

tedirginliği daha belirgin bir hale getirdiğini,<br />

üçüncü çeyreğe ait ekonomik aktivite<br />

göstergelerindeki ivme kaybında açık bir<br />

şekilde görüyoruz. İkinci çeyrekte ortalama<br />

%3,7 seviyesinde gerçekleşen yıllık sanayi<br />

üretim artışının, üçüncü çeyreğin iki ayında<br />

ortalama olarak %4,9 seviyesine çıksa da;<br />

son ayında, hem baz hem de bayram etkisi<br />

nedeniyle, ’eksi’ rakam görme olasılığının<br />

yüksek olduğunu hesaplıyoruz. Sanayi<br />

sektörünün hizmetler tarafında yansımasını<br />

da düşündüğümüzde, büyüme oranının<br />

üçüncü çeyrekte kaydadeğer bir<br />

yavaşlama kaydetme olasılığı yüksek<br />

görünüyor.<br />

Üçüncü çeyreğe ait bu zayıflama<br />

görünümünün kalıcı bir hale dönmemesi ve<br />

derinleşmemesi açısından, özellikle küresel<br />

büyümede ciddi zorlukların yaşandığı mevcut<br />

konjonktürde, iç politik belirsizliklerin yeni<br />

seçimler sonrasında azalması yönünde<br />

gelişmesi kritik bir durumda. Mevsim ve<br />

takvim etkilerinden arındırılmış verilerde,<br />

son dört çeyrektir kaydedilen artış trendinin<br />

üçüncü çeyrekte kesintiye uğraması sürpriz<br />

olmayacak. Ancak hem FED normalleşmesi<br />

hem de iç belirsizliklerin azalması yönde<br />

gelişim, büyüme oranının daha makul<br />

seviyelere geri dönmesinde yardımcı<br />

olacaktır.<br />

Yine de düşük büyüme ortamının, <strong>2016</strong><br />

yılının da genel çerçevesini çizeceğini<br />

düşünüyoruz. Büyüme tahminimiz %3,2.<br />

Potansiyelin altında büyüme ortamının<br />

devamına dair varsayımımızın ana unsurlarını<br />

ise şu şekilde özetleyebiliriz:<br />

i. Küresel büyüme sıkıntıları: Bu yıl, bir<br />

taraftan ABD ekonomisi öncülüğünde küresel<br />

normalleşmeye geçişin zemini oluşturulmaya<br />

çalışılırken, diğer taraftan küresel ekonomide<br />

‘secular stagnation’ yani uzun süreli<br />

durgunluk riskinin daha ciddi olarak<br />

tartışılmaya başlandığına da tanık olduk.<br />

Küresel büyüme tahminleri yıl boyunca aşağı<br />

yönde revize edilirken, göreceli olarak güçlü<br />

görünen gelişmiş ekonomilerde bile<br />

büyümenin istikrarlı bir görünüm çizmekte<br />

tam bir güven sağladığı pek söylenemez.<br />

Bunda da, küresel arz-talep dengesinin<br />

fiyatlar üzerinde aşağı yönlü baskıların ön<br />

planda kalmasına neden olacak şekilde<br />

gelişmeye devam etmesi, dolayısıyla<br />

‘deflasyon’ endişelerinin gündemden<br />

düşmemesi; düşük verimlilik probleminin<br />

çözümünde ciddi bir ilerleme yaşanmamış<br />

Üçüncü çeyrekte büyümede ivme kaybı<br />

Daha yavaş dünya ekonomisinde, büyüme<br />

oranı makul seviyelerde<br />

9%<br />

6%<br />

3%<br />

0%<br />

-3%<br />

-6%<br />

-9%<br />

Mevsim ve Tak. Etk. Arın. GSYH (Çeyreklik değ.)<br />

4 Çeyreklik GSYH (Yıllık değ.)<br />

9%<br />

7%<br />

5%<br />

3%<br />

1%<br />

-1%<br />

-3%<br />

-5%<br />

GSYH'de değişim<br />

Türkiye<br />

GOÜ* Ortalama<br />

Dünya<br />

*Polonya, Macaristan, Meksika, Brezilya, Romanya,<br />

Endonezya, Hindistan, G. Kore, Çek Cum., G. Afrika<br />

Kaynak: TÜİK, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: IMF WEO, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

43


2007<br />

2008<br />

2009<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

2015T<br />

<strong>2016</strong>T<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

olması; ekonomik görünüm ve para politikaları<br />

arasındaki farklılaşmaların belirginleşmesi;<br />

küresel ekonominin ana itici güçlerinden<br />

gelişen ekonomilerin - özellikle emtia<br />

ihracatçısı olanların - cazibelerini kaybetme<br />

riski ile karşı karşıya kalmaları gibi unsurların<br />

etkili olduğunu söyleyebiliriz.<br />

Daha da önemlisi, küresel büyümede baskı<br />

oluşturan bu unsurların <strong>2016</strong> yılında da<br />

geçerliliğini koruyabileceğine yönelik sinyaller<br />

güçlü. Hatta, dünya ekonomisinde daha<br />

yavaş büyümenin sadece bir kaç yılın<br />

sorunu olmadığı, çok daha uzun bir dönem<br />

bu risk unsuru ile savaşılmak zorunda<br />

kalınacağı ortak bir görüş. Böyle bir küresel<br />

konjonktürün içeriye olumsuz yansımaları da<br />

kaçınılmaz.<br />

ii. Gelişen ekonomilerde aşağı yönlü<br />

riskler: Küresel normalleşmeyle ilgili<br />

belirsizliklerin gelişen ekonomiler üzerinde<br />

baskı kurmaya devam edeceği anlaşılıyor.<br />

Her ne kadar emtia ihracatçı/ithalatçı ayrımı<br />

gelişen ekonomiler arasında ayrışmalara<br />

neden olsa da, dış finansmana ihtiyacı daha<br />

fazla olan göreli olarak zayıf ekonomilerde<br />

bu ayrışmanın etkisinin azaldığını biliyoruz.<br />

Küresel normalleşmenin belirsizlikleri içerecek<br />

şekilde yüksek volatiliteyle devam edeceği<br />

yönündeki ana görüşümüz, gelişen<br />

ekonomilerin para ve kur politikalarını<br />

şekillendirmede öngörülebilirliğin düşük<br />

kalmasının sıkıntıları ile baş etmek zorunda<br />

kalacaklarına ve sermaye akımlarında<br />

dalgalanmalar yaşamaya devam edeceklerine<br />

dair genel bir beklenti oluşturmamıza neden<br />

oluyor. Bu beklenti de, genel zayıf büyüme<br />

ortamı öngörüsünü ön plana çıkarıyor.<br />

iii. Ana ihracat pazarlarında sıkıntılar: Euro<br />

bölgesinde bu yılın ilk yarısında gözlenen<br />

toparlanma hareketinin ivme kaybettiğini;<br />

bunun da, tekrar deflasyon endişelerinin<br />

belirmesinin de etkisiyle, Avrupa Merkez<br />

Bankası’nı uygulamakta olduğu parasal<br />

genişleme programının süresini uzatma<br />

yönünde daha destekleyici bir tutuma<br />

yönelttiğini biliyoruz.<br />

Hali hazırda uygulanan ve boyutunun<br />

artırılma olasılığı yüksek bulunan parasal<br />

genişleme programının etkinliğine dair<br />

riskler devam ediyor. Özellikle, bölge<br />

ekonomisinin ana itici gücü olan Almanya’da<br />

son dönemde ağırlık kazanan zayıflama<br />

ağırlıklı sinyaller, para politikasının desteğiyle<br />

sürdürülebilir büyüme ortamının tekrar<br />

oluşturulması hedefinin başarısıyla ilgili daha<br />

temkinli bir tutuma neden oluyor.<br />

Euro bölgesinde yaşanan aşağı yönlü risklerin<br />

içerideki yansımalarını, net dış talebin<br />

büyümeye azalan katkısında ve yeni<br />

büyüme modelinin kalıcı olamamasında<br />

GOÜ’lerde de büyümeye dış talebin katkısı<br />

azalıyor<br />

İhracat pazarlarında sıkıntılar<br />

12%<br />

10%<br />

8%<br />

Dış Talep<br />

2015 İlk Yarısı İtibariyle GSYH'ya Katkılar<br />

İç Talep<br />

GSYH (Yıllık değ.)<br />

10%<br />

8%<br />

6%<br />

4%<br />

GSYH'de değişim<br />

6%<br />

4%<br />

2%<br />

0%<br />

-2%<br />

2%<br />

0%<br />

-2%<br />

Türkiye Güney Afrika Brezilya Hindistan Endonezya<br />

-4%<br />

-6%<br />

-8%<br />

Avrupa Birliği<br />

Orta Doğu<br />

Bağımsız Ülkeler Birliği<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: IMF WEO<br />

44


2007<br />

2008<br />

2009<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

2015T<br />

<strong>2016</strong>T<br />

06.10<br />

09.10<br />

12.10<br />

03.11<br />

06.11<br />

09.11<br />

12.11<br />

03.12<br />

06.12<br />

09.12<br />

12.12<br />

03.13<br />

06.13<br />

09.13<br />

12.13<br />

03.14<br />

06.14<br />

09.14<br />

12.14<br />

03.15<br />

06.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

izledik. <strong>2016</strong> yılı büyüme görünümüyle ilgili<br />

olarak, bu yıla göre daha olumlu bir bekleyişe<br />

sahip olsak da, net dış talebin katkısının<br />

sınırlı kalacağını tahmin ediyoruz.<br />

Diğer kritik bir nokta olarak, Euro bölgesi<br />

dışında, özellikle ihracatta bölgesel<br />

çeşitlendirme politikasında ön plana çıkan ve<br />

önemli ihracat pazarlarımızdan olan Orta<br />

Doğu ve Rusya’da, bu yıl artan jeopolitik<br />

tansiyonun gelecek yıl nasıl bir görünüme<br />

dönüşeceği, net dış talebin katkısında<br />

belirleyici başka bir bileşen olacak.<br />

iv. İç politik istikrarın tekrar oluşturulması<br />

sürecinin yansımaları: 7 Haziran seçimleri<br />

sonrasında yeni bir seçime gidilmesi ve bu<br />

dönemde iç güvenlikte yaşanan sıkıntıların iç<br />

talep üzerinde yarattığı olumsuzluğu, üçüncü<br />

çeyrek aktivite göstergelerinde izliyoruz. 1<br />

Kasım seçimleri sonrasında da, hükümet<br />

kurma ve yeni ekonomi yönetimi ile ilgili kalıcı<br />

bir güven ortamı oluşana kadar, ekonomik<br />

birimlerin tüketim ve yatırım kararlarında<br />

daha temkinli bir tutum sergilediği<br />

gözlenebilir. Bu sürecin kısaltılması, <strong>2016</strong> yılı<br />

büyüme görünümünde aşağı yönlü risklerin<br />

sınırlanması açısından kritik olacaktır.<br />

Bunu destekleyebilecek ana temalar olarak,<br />

emtia ithalatçısı ekonomi olarak düşük emtia<br />

fiyatlarından faydalanma; küresel<br />

normalleşmeye geçilmesinin, gelişen<br />

ekonomiler için - uygun poitika kararlarını<br />

uygulamaları şartıyla -, daha istikrarlı bir<br />

sürece dönüşmesi olasılığı; gelişen<br />

ekonomilere yönelik böyle bir konjonktürde<br />

de, ‘aşırı satılmış’ düzeylere işaret eden iç<br />

finansal göstergelerde iyileşme alanının<br />

bulunması; politik belirsizliklerin 1 Kasım<br />

seçimleri sonrasında azalması ve yeni<br />

ekonomi yönetiminin zaman geçilmeden<br />

kurulması durumunda, seçim içermeyen bir<br />

yılda, ekonomi politikalarına - özellikle de 25<br />

eylem planına - daha fazla odaklanma<br />

olanağı gibi unsurları sayabiliriz.<br />

Diğer taraftan, daha yavaş küresel büyüme<br />

ortamında, büyüme cazibesini koruyan<br />

gelişen ekonomilerden biri olarak<br />

belirmenin de mümkün olduğuna inanıyoruz.<br />

GOÜ içinde devam eden büyüme cazibesi<br />

GOÜ büyümesinde ivme kaybı<br />

11%<br />

9%<br />

7%<br />

5%<br />

3%<br />

1%<br />

-1%<br />

-3%<br />

-5%<br />

-7%<br />

GSYH'de değişim<br />

Meksika<br />

Endonezya<br />

Güney Afrika<br />

Brezilya<br />

Hindistan<br />

Türkiye<br />

13%<br />

11%<br />

9%<br />

7%<br />

5%<br />

3%<br />

1%<br />

-1%<br />

-3%<br />

GSYH'de çeyreklik değişim<br />

Meksika<br />

Endonezya<br />

Türkiye<br />

Brezilya<br />

Hindistan<br />

Güney Afrika<br />

Kaynak: IMF WEO, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

45


2005<br />

2006<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

2015T<br />

<strong>2016</strong>T<br />

09.11<br />

12.11<br />

03.12<br />

06.12<br />

09.12<br />

12.12<br />

03.13<br />

06.13<br />

09.13<br />

12.13<br />

03.14<br />

06.14<br />

09.14<br />

12.14<br />

03.15<br />

06.15<br />

09.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Enflasyon: ‘Yüksek tek haneli enflasyon’ ortamına devam<br />

2015 yılına girerken özellikle enerji<br />

maliyetlerine yönelik hakim olan olumlu<br />

tabloya karşın, yıl sonuna doğru geldiğimizde,<br />

enflasyonda düşük iki hane/yüksek tek<br />

hane sarmalının yine kırılamadığını<br />

izliyoruz. 2004 yılından itibaren %6-10<br />

bandında dalgalanan ve yüksek tek haneli<br />

seviyelerden inmekte zorlanan yıllık TÜFE<br />

enflasyonu, bu yılın ikinci yarısı başında %6,8<br />

seviyesine kadar gerileyebilmiş olsa da;<br />

Ağustos ayından itibaren tekrar yükseliş<br />

trendine girdiği ve Eylül sonu itibariyle de<br />

%7,95 seviyesine ulaştığı görülüyor.<br />

2015 <strong>Görünüm</strong> Raporunda %7,2 seviyesinde<br />

öngördüğümüz ve bu yılın ikinci çeyreği<br />

başında %7,5 seviyesine çektiğimiz 2015<br />

yılı enflasyon tahminimizi, üçüncü çeyrek<br />

sonunda %8’e çekmekle birlikte, özellikle kur<br />

etkisi ve gıda fiyatlarına bağlı olarak, yukarı<br />

yönlü risklerin olduğunu da belirtmek isteriz.<br />

Ancak, TL’de yaşanan dikkat çekici değer<br />

kaybının enflasyon üzerindeki etkisinin yani<br />

kur geçişkenliğinin asıl <strong>2016</strong> enflasyonu<br />

üzerinde baskı yaratacağını düşünüyor ve<br />

gelecek yıl da enflasyonun yükseliş<br />

trendinde kalacağını ve yılı %8,5<br />

seviyesinde kapatabileceğini düşünüyoruz.<br />

Bu yıl, olumlu baz etkisi ve daha iyi hava<br />

koşullarına rağmen, yıllık enflasyondaki<br />

düşüşü sınırlayan unsurların arasında yer<br />

alan gıda enflasyonu, <strong>2016</strong> enflasyon<br />

görünümüne ait risk faktörlerinin de başında<br />

geliyor. Özellikle, 2013-2015 döneminde<br />

enflasyon üzerinde önemli bir baskı yaratan<br />

işlenmemiş gıda fiyatlarının önümüzdeki<br />

dönem seyri belirleyici olacak. Bu yıl içinde<br />

%19 seviyesine çıkan ancak yılın ilk yarısı<br />

sonunda %9’lu seviyelere gerileyen bu<br />

gruptaki yıllık artış oranının, son verilerde<br />

%13,2’ye doğru yine bir yükseliş trendine<br />

girdiğini izliyoruz. Yıl sonuna kadar da, baz ve<br />

kur etkisi başta olmak üzere, yıllık fiyat<br />

gelişiminde, yukarı yön ağırlıklı olarak<br />

dalgalanmalar görülebileceği sinyali veriyor.<br />

Diğer taraftan, gıda enflasyonunun daha<br />

istikrarlı bileşenini oluşturan işlenmiş gıda<br />

enflasyonunun, 2014 yılındaki yükselişinin<br />

ardından bu yıl daha ılımlı bir görünüm<br />

verdiğini görüyoruz. Geçen yıl sonuna doğru<br />

%13’lü seviyelere ulaşan işlenmiş gıda<br />

fiyatlarındaki yıllık artış oranı, Eylül sonunda<br />

%8,6’ya kadar geriledi. Ancak, düşüş<br />

trendinde son aylarda gözlenen yavaşlama,<br />

önümüzdeki döneme daha temkinli<br />

yaklaşmamıza neden oluyor. Özellikle, kur<br />

istikrarı ve yansıma etkisiyle ilgili<br />

belirsizlikler devam ederken.<br />

Aslında küresel gıda fiyatlarının 2011 yılının<br />

ikinci yarısından itibaren sergilediği düşüş<br />

trendine karşın, içeride gıda fiyatlarının<br />

yüksek seyretmesinde, tarımsal koşulların<br />

yanı sıra, kurdaki dalgalanmaların etkisi de<br />

Enflasyonda düşük iki hane / yüksek tek hane<br />

sarmalı<br />

İşlenmemiş gıda fiyatları, enflasyonda baskı<br />

unsuru<br />

12%<br />

11%<br />

Yıllar İtibariyle TÜFE<br />

18%<br />

Yıllık değ.<br />

10%<br />

14%<br />

9%<br />

10%<br />

8%<br />

6%<br />

7%<br />

2%<br />

6%<br />

5%<br />

-2%<br />

-6%<br />

İşlenmemiş Gıda<br />

İşlenmiş Gıda<br />

Gıda Enflasyonu<br />

Kaynak: TÜİK, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: TÜİK, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

46


09.12<br />

12.12<br />

03.13<br />

06.13<br />

09.13<br />

12.13<br />

03.14<br />

06.14<br />

09.14<br />

12.14<br />

03.15<br />

06.15<br />

09.15<br />

09.08<br />

03.09<br />

09.09<br />

03.10<br />

09.10<br />

03.11<br />

09.11<br />

03.12<br />

09.12<br />

03.13<br />

09.13<br />

03.14<br />

09.14<br />

03.15<br />

09.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

büyük. Gerçekten de, FAO tarafından<br />

açıklanan küresel gıda fiyatlarının mevcut<br />

durumda, 2011 ortası seviyelerinin yaklaşık<br />

%34 aşağısında olduğunu izliyoruz. Son<br />

verilerde yıllk bazda yaklaşık %19’luk düşüş<br />

sözkonusu.<br />

Küresel gıda fiyatlarının ılımlı seyri, <strong>2016</strong><br />

enflasyonu için yardımcı bir görünüm sunsa<br />

da, küresel ve iç dinamiklere yönelik<br />

belirsizliklerin kurda yarattığı baskı, şimdiye<br />

kadar gözlenen tabloya benzer bir gelişim<br />

yaşanabileceği olasılığını gündemde tutuyor.<br />

Bu durumda, Eylül sonunda %10,66’ya<br />

ulaşan toplam gıda enflasyonunun hem yıl<br />

sonu hem de <strong>2016</strong> hedefi olan %8’e<br />

inmesinde risk unsurları olduğu açık bir<br />

şekilde görülüyor. Gıda enflasyonunun kontrol<br />

altında kalmasında, kurun daha istikrarlı bir<br />

seyir izlemesine ek olarak, hava koşullarının<br />

olumlu seyretmesi ve Gıda Komitesinin<br />

çalışmalarının destekleyici sonuçlar vermesi<br />

gerekiyor.<br />

Gıda fiyatlarına ek olarak, yemek hizmetleri<br />

de, bu yılın enflasyon gelişiminde baskı<br />

yaratan diğer bir unsur oldu. Ağustos<br />

sonunda ulaştığı %15,21 ile, yemek<br />

hizmetlerindeki yıllık fiyat artışı, Ekim<br />

2014’ten beri en yüksek seviyeye ulaştı.<br />

Ayrıca, %8-9 bandından aşağı inemeyen<br />

hizmet enflasyonunda baskı yaratan önemli<br />

unsurlardan biri de oldu. Önümüzdeki<br />

dönemde, gıda fiyatları ve kur gelişiminin<br />

rahatlatıcı yönde olmaması halinde, yemek<br />

hizmetleri gibi ikincil etkilerin de enflasyon<br />

görünümünde risk unsuru olarak belirmesi<br />

beklenebilir.<br />

Hizmet enflasyonunda baskı yaratan unsurlar<br />

arasında, kiralar, sağlık ve eğlence-kültür<br />

hizmet fiyatları yer alıyor. Dolayısıyla, <strong>2016</strong><br />

enflasyonuna yönelik baskıların kontrol<br />

altında kalmasında, hizmet enflasyonu<br />

direncinde iyileşme sağlanması kritik bir rol<br />

oynayacak.<br />

Enflasyondaki yükseliş eğiliminin sadece<br />

manşet rakamlarda değil, çekirdek<br />

enflasyon göstergelerinde de belirmesi, orta<br />

vadeli görünümde temkinli olmamızın diğer bir<br />

nedeni. Para politikasında ön plana çıkan ‘I’<br />

göstergesinde yıllık fiyat artışı Eylül sonu<br />

itibariyle %8,23. Nisan ayında %7,00<br />

seviyesine kadar gerilemişti; ancak<br />

sonrasında genel bir yükseliş eğiliminde<br />

olduğunu gözlemliyoruz. Baz etkisinin<br />

yardımıyla, yıl sonuna kadar mevcut seviyeler<br />

civarında kalmasını beklemekle birlikte, <strong>2016</strong><br />

yılındaki seyriyle ilgili olarak yukarı yönlü<br />

risklerin olduğunu düşünüyoruz.<br />

Gıda fiyatları, kurun seyri ve hizmet sektörü<br />

fiyat yapışkanlığı <strong>2016</strong> enflasyon<br />

görünümünde risk yaratan en önemli unsurlar<br />

olarak ön plana çıkarken; petrol fiyatları ve<br />

Ilımlı küresel gıda fiyatları içeriye tam olarak<br />

yansıyamıyor<br />

Hizmet enflasyonu direncinde tekrar beliren<br />

riskler<br />

15%<br />

13%<br />

Yıllık değ.<br />

6%<br />

2%<br />

13%<br />

12%<br />

11%<br />

11%<br />

9%<br />

7%<br />

5%<br />

3%<br />

TÜFE<br />

Türkiye Gıda Fiyat Endeksi<br />

FAO Gıda Fiyat Endeksi (Sağ eks.)<br />

-2%<br />

-6%<br />

-10%<br />

-14%<br />

-18%<br />

-22%<br />

10%<br />

9%<br />

8%<br />

7%<br />

6%<br />

5%<br />

4%<br />

3%<br />

Yıllık değ.<br />

Hizmet Enflasyonu<br />

Mal Enflasyonu<br />

Kaynak: TÜİK, FAO, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: TÜİK, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

47


09.13<br />

11.13<br />

01.14<br />

03.14<br />

05.14<br />

07.14<br />

09.14<br />

11.14<br />

01.15<br />

03.15<br />

05.15<br />

07.15<br />

09.15<br />

09.11<br />

12.11<br />

03.12<br />

06.12<br />

09.12<br />

12.12<br />

03.13<br />

06.13<br />

09.13<br />

12.13<br />

03.14<br />

06.14<br />

09.14<br />

12.14<br />

03.15<br />

06.15<br />

09.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

iç talebin ılımlı seyrine ek olarak, Gıda<br />

Komitesinin çalışmaları doğrultusunda gıda<br />

fiyatlarına yönelik düzenlemelerin kısmen<br />

dengeleyici bir rol üstlenebileceğini de göz<br />

ardı etmiyoruz.<br />

Petrol fiyatlarında geçen yılın ikinci yarısından<br />

itibaren yaşanan sert düşüş sonrasında, bu yıl<br />

başında dip yapmasının ardından, 50-60<br />

dolar/varil civarında dengelenme eğilimi<br />

gösteren ancak yılın ikinci yarısından itibaren<br />

tekrar düşüş eğilimi ön plana çıkan Brent<br />

petrol fiyatlarının, <strong>2016</strong> yılı için de ılımlı<br />

seyrini koruyacağı sinyali alıyoruz. Bu yıl<br />

ortalama 57 dolar/varil seviyesinde<br />

tamamlayabileceğini düşündüğümüz petrol<br />

fiyatları için gelecek yıla ait ortalama<br />

tahminimiz 63 dolar/varil. Bu durumda, son<br />

verilerde yıllık bazda sadece %1,95’lik artışa<br />

işaret eden içerideki enerji fiyatlarının <strong>2016</strong><br />

yılında da enflasyon baskılarını sınırlamada<br />

destek olabileceği düşünülebilir. Tabii bu<br />

noktada, kurun seyri, gıda fiyatlarında olduğu<br />

gibi ve bu yıla benzer bir şekilde, küresel<br />

olarak ılımlı petrol fiyatlarının içeriye hangi<br />

boyutta yansıyacağında belirleyici olacak.<br />

çekilmesi, çıktı açığının kapanmasına yönelik<br />

tahmini zamanlamanın da, <strong>2016</strong> yılının ilk<br />

yarı sonundan daha ileriye ötelenmesi olası<br />

görünüyor.<br />

Sonuç olarak, sözkonusu destek unsurlarına<br />

karşın, <strong>2016</strong> enflasyon gelişiminde, kur ve<br />

enflasyon bekleyişleri üzerindeki<br />

yansımasının temel belirleyici unsur olduğu<br />

görüşümüzü koruyoruz. Bu noktada da,<br />

küresel normalleşmenin yüksek oynaklıkla<br />

devam etmesini daha olası görmemiz ve<br />

bunun da gelişen ülke para birimleri üzerinde<br />

değer kaybı baskılarının sürmesine neden<br />

olabileceği beklentimiz altında, kur<br />

volatilitesinin yüksek kalabileceğini;<br />

küresel kur savaşları çerçevesinde de, değer<br />

kazancı dönemlerinin sınırlı kalabileceğini<br />

düşünüyoruz. Bu doğrultuda, yüksek tek<br />

haneli enflasyon ortamının hakim olmaya<br />

devam edeceğini tahmin ediyoruz.<br />

Enflasyonda yukarı yönlü baskıların<br />

azaltılmasına yardımcı olabilecek diğer bir<br />

unsur da, ılımlı talep koşulları altında, çıktı<br />

açığının devam edecek olması. TCMB’nin<br />

son tahminlerinde %1,6’ya çekilen çıktı<br />

açığının yeni tahminlerde daha da aşağı<br />

Enerji fiyatları, enflasyonda yukarı risklerin<br />

dengelenmesine yardımcı oluyor<br />

Hem ‘manşet’ hem de ‘çekirdek’ enflasyon<br />

göstergelerinde yükseliş<br />

12%<br />

10%<br />

8%<br />

6%<br />

4%<br />

2%<br />

0%<br />

-2%<br />

-4%<br />

Enerji Enflasyonu (Yıllık değ.)<br />

Enerji Enflasyonu (Aylık değ.)<br />

Brent Petrol Spot ($/varil, sağ eks.)<br />

115<br />

105<br />

95<br />

85<br />

75<br />

65<br />

55<br />

45<br />

11%<br />

10%<br />

9%<br />

8%<br />

7%<br />

6%<br />

5%<br />

Yıllık değ.<br />

Çekirdek Enf. ('I')<br />

TÜFE<br />

Kaynak: Bloomberg, TÜİK, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: TÜİK, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

48


09.11<br />

12.11<br />

03.12<br />

06.12<br />

09.12<br />

12.12<br />

03.13<br />

06.13<br />

09.13<br />

12.13<br />

03.14<br />

06.14<br />

09.14<br />

12.14<br />

03.15<br />

06.15<br />

09.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Para Politikası: ’Küresel normalleşme’ belirsizliği altında<br />

FED’in tahvil alımlarına son vererek para<br />

politikasında normalleşme sürecine geçişin ilk<br />

adımlarını gerçekleştirdiği Ekim 2014’ten<br />

itibaren, olağanüstü düşük faiz ortamının<br />

ne zaman geride bırakılmaya<br />

başlanacağının sorgulandığı bir yıl geçirdik.<br />

Uzun bir dönem düşük faiz ortamının ‘kayda<br />

değer bir süre devam edeceği’<br />

yönlendirmesiyle, daha sonra da faiz<br />

artırımına başlanmadan ‘sabırla bekleneceği’<br />

ifadesi kullanılıp, nihayetinde faiz artırımının<br />

gerçekleşmeyeceği zaman dilimine yönelik<br />

ipucu verilerek, normalleşme sürecinin<br />

temkinli bir şekilde yürütüleceğine dair<br />

güven ortamının yaratılmaya çalışıldığı bir<br />

süreci geride bırakıyoruz.<br />

Genel beklenti olarak, bu yıl sonu ile gelecek<br />

yılın ilk çeyreği arasında olması beklenen ilk<br />

faiz artırımının gerçekleşmesi durumunda,<br />

parasal normalleşme süreci resmiyet<br />

kazanmış ve faiz artırımlarının hangi sıklık<br />

ve boyutta devam edeceğine dair yeni bir<br />

sorgulanma sürecini de açmış olacak.<br />

Yeni makro ekonomik projeksiyonların ve<br />

para politikası faiz oranlarına ait tahminlerin<br />

yayımlandığı Eylül toplantısında, FED<br />

oranlarının 2015 sonuna kadar 1 artırım<br />

kararıyla %0,375’e, <strong>2016</strong> yılında da 4 artırım<br />

sonrasında %1,375’e çıkarılmasının<br />

öngörüldüğünü biliyoruz (2017 yılında da 5<br />

artırım sonrasında %2,625).<br />

Ancak bir taraftan da, ABD ekonomisine dair<br />

genel toparlanma görüşü korunmasına karşın;<br />

özellikle Çin ekonomisi başta olmak üzere,<br />

küresel ekonomide aşağı yönlü riskler,<br />

istihdam piyasasındaki iyileşmeye rağmen<br />

bazı yapısal bileşenlerinde belirsizlikler ve<br />

emtia fiyatlarındaki aşağı yönlü risklerin<br />

enflasyon hedefine ulaşmada yarattığı baskı<br />

gibi unsurlar doğrultusunda, FED’in<br />

normalleşmeye faiz artırımı ile resmiyet<br />

kazandırma hamlesinde çekimser kaldığını<br />

da izliyoruz.<br />

Yine de <strong>2016</strong> yılında, faiz artırımının eşlik<br />

ettiği FED normalleşme sürecine dair ana<br />

senaryoya bağlı kalmayı tercih ediyoruz. Bu<br />

durumda da, gelişen ülke merkez<br />

bankalarının sıkılaştırma baskısı altında<br />

kalması sürpriz bir gelişme olmayacak.<br />

Nitekim üçüncü çeyreğin sonuna doğru, Latin<br />

Amerika ve Hindistan başta olmak üzere<br />

gelişen ülke merkez bankalarının FED’in faiz<br />

artırım sürecinin başlamasına dair bekleme<br />

zamanının mümkün olduğu kadar<br />

kısaltılmasına yönelik taleplerini ve bu konuda<br />

hazırlık çalışmalarını takip ettik. Özellikle,<br />

Latin Amerika tarafında, yıl boyunca baskı<br />

altında kalan kurların enflasyon ve büyümede<br />

yarattığı baskılara ilişkin endişelerin arttığı ve<br />

para politikalarında sıkılaştırma duruşunu<br />

belirginleştirme eğilimi yarattığı söylenebilir.<br />

Örneğin, Peru merkez bankasının Eylül<br />

FED’in faiz artırımı <strong>2016</strong>’nın ilk çeyreğine kadar<br />

bekleniyor<br />

GOÜ politika faizlerinde farklılaşma<br />

100%<br />

90%<br />

80%<br />

70%<br />

60%<br />

50%<br />

40%<br />

30%<br />

68%<br />

FED Toplantı Tarihlerine Göre Faiz Seviyelerinin Olasılık Dağılımı<br />

(22.10.2015)<br />

10/28/2015<br />

46,3%<br />

31%<br />

40,7%<br />

12/16/2015<br />

1/27/<strong>2016</strong><br />

3/16/<strong>2016</strong><br />

4/27/<strong>2016</strong><br />

6/15/<strong>2016</strong><br />

14%<br />

12%<br />

10%<br />

8%<br />

Brezilya Türkiye Endonezya<br />

Hindistan<br />

Güney Afrika<br />

20%<br />

11,7%<br />

6%<br />

10%<br />

0%<br />

%0,0-0,25% %0,25-0,50% %0,50-0,75% %1,0-1,25%<br />

02%<br />

1,2%<br />

4%<br />

Politika Faizleri<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Reuters, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

49


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

ayında sürpriz bir şekilde faiz oranlarını 25<br />

baz puan yükselttiğini; hemen arkasında da<br />

Meksika merkez bankasının faizini<br />

değiştirmemesine karşın artırıma yakın<br />

olduğu sinyalini verirken, Kolombiya merkez<br />

bankasının 25 puan artırımı ile takip ettiğini<br />

izledik. Hatta, Brezilya gibi bir taraftan<br />

resesyon sıkıntısı yaşayan ekonomilerin<br />

merkez bankaları bile, kurlardaki baskı<br />

karşısında faiz artırım seçeneğini masada<br />

tutmak zorunda kaldığını görüyoruz.<br />

Aslında, gelişen ülke politika faiz<br />

oranlarının reel değerleri, FED’in<br />

normalleşmesine hassasiyetin neden bu<br />

kadar yüksek olduğunu da açıklıyor. Mevcut<br />

durumda, maliye politikası ve politik/toplumsal<br />

sıkıntıların ek bir risk unsuru olarak belirdiği<br />

ve bunun da nominal politika faiz seviyesi<br />

olarak diğer ekonomilerden belirgin bir<br />

farklılaşma olarak yansıdığı Brezilya dışında,<br />

oldukça düşük seviyelerde seyreden reel faiz<br />

oranları ile karşı karşıyayız. Üstelik, kurlarda<br />

yaşanan değer kayıplarının gelecek dönem<br />

enflasyonuna yansımasıyla ilgili belirsizlik<br />

unsurları da mevcut. Yani, beklenen<br />

enflasyona göre hesaplanan reel oranların,<br />

enflasyon gerçekleşmesine bağlı olarak,<br />

göründüğünden daha düşük seviyelerde<br />

bulunuyor olması da mümkün.<br />

Özetle, küresel enflasyon hala ılımlı<br />

seviyelerde iken, FED’in normalleşmeye<br />

başlaması eşliğinde, İngiltere başta olmak<br />

üzere güçlü gelişmiş ülke merkez<br />

bankalarının da takip etmesi durumunda<br />

ortaya çıkabilecek reel faiz farkının, gelişen<br />

ülkeler üzerinde sıkılaştırma baskısının<br />

artmasına neden olması beklenen bir gelişme<br />

haline geliyor.<br />

Böyle bir küresel konjonktürde, içeride para<br />

politikasının da benzer baskılar altında<br />

kalması beklenir. Nitekim, TCMB’nin<br />

piyasalara verdiği son yönlendirmede, FED’in<br />

normalleşmesini faiz artırımı ile başlatması<br />

durumunda, yeni dönemde politika faizi olarak<br />

öne çıkarmak suretiyle para politikasında<br />

sadeleştirmeyi yansıtması beklenen bir<br />

haftalık repo ihale faiz oranında artırıma<br />

gidebileceğini biliyoruz. Aynı zamanda, ilk<br />

aşamada alt bant olmak üzere, faiz<br />

koridorunun daraltılarak yukarı çekilmesi de<br />

gündemde. FED’in Eylül ayında yaptığı<br />

projeksiyonlara göre ılımlı faiz artırım adımları<br />

eşliğinde ilerleyebilecek normalleşme süreci<br />

altında, gelişen ülke merkez bankalarıyla<br />

birlikte, TCMB’nin de sıkılaştırma adımlarını<br />

geçmiş dönemlere göre daha kademeli ve<br />

ölçülü adımlarla yapabileceği varsayılabilir.<br />

Tabii bu noktada, iç risk unsurlarının kontrol<br />

altında kaldığını düşünüyoruz. Politik<br />

gelişmelerin yanı sıra, Nisan <strong>2016</strong>’da<br />

gerçekleşecek olan merkez bankası<br />

başkanlığı görev değişikliği bu kapsamda<br />

düşünülebilir.<br />

GOÜ politika faizlerinin mevcut reel seviyeleri ne kadar kalıcı?<br />

2015(1) 2014(1) Mevcut Politika Faizi Mevcut Enf. Oranı <strong>2016</strong> Enf. Tahmini Politika Reel Faizi(2) Politika Reel Faizi (3)<br />

Son Dönem Artıranlar Brezilya 250 175 14,25% 9,5% 6,3% 4,3% 7,5%<br />

Son Dönem Azaltanlar<br />

Son Dönem Aynı Bırakanlar<br />

Kaynak: Reuters, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Hindistan -125 25 6,75% 4,4% 5,5% 2,2% 1,2%<br />

Güney Kore -50 -50 1,50% 0,6% 1,8% 0,9% -0,3%<br />

Macaristan -75 -90 1,35% -0,4% 2,3% 1,8% -0,9%<br />

Türkiye -75 375 7,50% 8,0% 8,5% -0,4% -0,9%<br />

Endonezya -25 25 7,50% 6,8% 5,4% 0,6% 2,0%<br />

Güney Afrika 25 75 6,00% 4,6% 5,9% 1,3% 0,1%<br />

Meksika 0 -50 3,00% 2,5% 3,0% 0,5% 0,0%<br />

Romanya -100 -125 1,75% -1,7% -0,2% 3,5% 2,0%<br />

Polonya -50 -50 1,50% -0,8% 1,0% 2,3% 0,5%<br />

Çek Cumhuriyeti 0 0 0,05% 0,4% 1,5% -0,3% -1,4%<br />

(1) Toplam faiz değişikliği, (2) Mevcut enflasyon ile reel hale getirilmiş ,(3) <strong>2016</strong> enflasyon tahmini ile reel hale getirilmiş<br />

50


4Ç12<br />

1Ç13<br />

2Ç13<br />

3Ç13<br />

4Ç13<br />

1Ç14<br />

2Ç14<br />

3Ç14<br />

4Ç14<br />

1Ç15<br />

2Ç15<br />

3Ç15<br />

4Ç15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Para politikasında sıkılaştırma duruşunun ön<br />

plana çıkmasına ilişkin görüşümüzde, küresel<br />

normalleşmenin gelişen ekonomiler üzerinde<br />

beklediğimiz baskısına ek olarak, Enflasyon<br />

bölümünde ayrıntılı olarak değindiğimiz üzere,<br />

enflasyon görünümüne ait artan riskler de<br />

etkili. Özellikle, küresel konjonktür olarak, kur<br />

oynaklığının yüksek kalabileceğine işaret<br />

eden makro ekonomik ortam, yapısal olarak<br />

baskı yaratan unsurlarla (gıda fiyatları, hizmet<br />

fiyatları direnci gibi) birlikte, enflasyonda<br />

yukarı yönlü risklerin öne çıkmasına neden<br />

olabilir. Bu durumda da, para politikasının<br />

kur istikrarını sağlamaya dair<br />

hassasiyetinin yüksek olması beklenebilir.<br />

Öte yandan, gelişen ekonomiler üzerindeki<br />

genel baskıdan kurtulmak pek mümkün<br />

görünmemekle birlikte; politik istikrarın tekrar<br />

sağlanması ve uygun ekonomi politikalarının<br />

etkin bir şekilde uygulanmaya devam etmesi<br />

durumunda, emtia ithalatçısı ekonomi<br />

olmanın getirebileceği olumlu ayrışma ile,<br />

parasal sıkılaştırma sürecinin ılımlı boyut<br />

ve hızla sürdürülebileceğini düşünebiliriz.<br />

Bu doğrultuda, sadeleştirme yaklaşımının da<br />

bir sonucu olarak, politika faiz oranı olarak<br />

ortak görüşün oluşmasının beklendiği ve<br />

mevcut durumda %7,5 seviyesinde olan<br />

bir haftalık repo ihale faiz oranını 2015<br />

sonunda yine aynı seviyede, <strong>2016</strong> sonunda<br />

ise %8,5 düzeyinde öngörüyoruz.<br />

Bu ana senaryomuzda, FED’in normalleşme<br />

sürecini faiz artırımları eşliğinde devam<br />

ettireceği varsayımı yer alıyor. Diğer bir<br />

ifadeyle, küresel normalleşmede<br />

duraksama ya da genişlemeci politikaların<br />

devamı şeklinde bir gelişme<br />

yaşanmasının, içeride de nispi olarak<br />

gevşek bir para politikası izlenmesine<br />

neden olabileceğinin göz ardı edilmemesi<br />

gerekiyor.<br />

Kur politikasıyla ilgili olarak ise, ihracatı<br />

güçlendirmeye yönelik büyüme modelinde<br />

daha belirgin olarak gözlendiği üzere,<br />

rekabetçi kur yaklaşımının genel olarak<br />

korunmasını bekliyoruz. Ancak, tarihi olarak<br />

düşük seviyelere inen reel kur seviyesinin<br />

de işaret ettiği gibi, bu politikanın<br />

sürdürülmesi durumunda da, TRY’nin değer<br />

kazanma ya da göreli pozitif ayrışma<br />

alanının da olduğunu düşünüyoruz.<br />

Özellikle, 1 Kasım seçimleri sonrasında politik<br />

istikrarın ve yeni ekonomi yönetiminin zaman<br />

kaybedilmeden tekrar kurulduğu ortamda,<br />

emtia ithalatçısı ekonomi olmanın avantajları<br />

ve özelde petrol fiyatlarının ılımlı seyrinin<br />

devamını sağlayacak unsurlar bu eğilimi<br />

destekleyebilecek.<br />

Verim eğrisi ters eğimli<br />

Döviz mevduatlarında artış ve kurdaki baskısı<br />

12,0%<br />

11,0%<br />

10,0%<br />

9,0%<br />

8,0%<br />

17.05.2013 (Moody's Not Artışı) 05.11.2012 (Fitch Not Artışı)<br />

21.10.2015 (Güncel) 20.03.2014 (Yerel Seçim Öncesi)<br />

DIBS Verim Eğrisi<br />

3,5<br />

3,3<br />

3,1<br />

2,9<br />

2,7<br />

2,5<br />

2,3<br />

USDTRY<br />

Yurt İçi Yerleşiklerin Döviz Mevduatı/M2 (Sağ eks.)<br />

38,0%<br />

36,0%<br />

34,0%<br />

32,0%<br />

30,0%<br />

7,0%<br />

6,0%<br />

5,0%<br />

4,0%<br />

3M 6M 1Y 2Y 3Y 4Y 5Y 6Y 7Y 8Y 9Y 10Y<br />

2,1<br />

1,9<br />

1,7<br />

1,5<br />

28,0%<br />

26,0%<br />

24,0%<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: TCMB, Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

51


08.09<br />

11.09<br />

02.10<br />

05.10<br />

08.10<br />

11.10<br />

02.11<br />

05.11<br />

08.11<br />

11.11<br />

02.12<br />

05.12<br />

08.12<br />

11.12<br />

02.13<br />

05.13<br />

08.13<br />

11.13<br />

02.14<br />

05.14<br />

08.14<br />

11.14<br />

02.15<br />

05.15<br />

08.15<br />

2005<br />

2006<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

2015*<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Dış Denge: ‘Ilımlı ve yönetilebilir cari açık’ teması sürecek<br />

Cari dengede 2014 yılından itibaren gözlenen<br />

iyileşmenin, hem ılımlı talep koşulları hem<br />

de düşen enerji maliyeti ve düzelen altın<br />

ticareti nedeniyle, bu yıl da devam ettiğini<br />

görmekle birlikte; açık oranındaki düşüşün,<br />

yapısal sorunlardan dolayı sınırlı kaldığını<br />

izliyoruz. Nitekim, 2013 yılında 64,7 milyar<br />

dolar ile GSYH’nin %7,9’una çıkan, ancak<br />

2014 yılında 46,5 milyar dolar ile GSYH’nin<br />

%5,8’ine çarpıcı bir düşüş gösteren cari<br />

açığın bu yılı 38 milyar dolar ve GSYH’nin<br />

%5,4’üne işaret edecek şekilde sınırlı bir<br />

iyileşmeyle tamamlamasını bekliyoruz.<br />

Bu yılın sekiz aylık döneminde, ithalatta yıllık<br />

bazda %11,5 gibi önemli bir yavaşlama<br />

gözlenmesine karşın, ihracattaki zayıflık<br />

(dolar bazında) nedeniyle, dış ticaret<br />

dengesindeki düzelmenin sınırlı kaldığını<br />

izliyoruz. Küresel talepteki zayıflık, ihracattaki<br />

zayıflıkta ana rolü üstlenmekle birlikte;<br />

Euro’daki değer kaybı, Euro ağırlıklı ihracat<br />

pazarlarımız dolayısıyla, Dolar bazında<br />

açıklanan ihracat rakamlarının daha zayıf bir<br />

performans yansıtmasında önemli bir etmen.<br />

Nitekim, Dolar bazında ihracatın, sekiz aylık<br />

dönemde, yıllık bazda %8,7’lik düşüşe işaret<br />

etmesine karşın; Euro bazlı ihracat %11,9 ve<br />

EU27 bölgesine olan ihracat da %10,4’lük<br />

artışlar kaydederken; miktar bazında ihracat<br />

%0,6’lık sınırlı da olsa bir artış gösteriyor.<br />

Euro-dolar paritesindeki aşağı yönlü hareketin<br />

Dolar bazlı ihracat rakamlarımıza olan<br />

olumsuz etkisine ek olarak, Orta Doğu ve<br />

Rusya’da artan jeopolitik riskler de, zayıf<br />

ihracat tablosunda etkili olan diğer bir unsur.<br />

Ocak-Ağustos döneminde, en fazla ihracat<br />

yapılan ülkeler sıralamasında 3. sırada yer<br />

alan Irak’a gerçekleştirilen ihracatın geçen<br />

yılın aynı dönemine göre %17,9’luk düşüş<br />

gösterdiği; 9. sıralamada bulunan Rusya’ya<br />

ihracatta da %39,1’lik azalış dikkat çekiyor.<br />

Özetle, ihracatta baskı yaratan bu unsurlar,<br />

ithalattaki yavaşlamanın dış denge üzerinde<br />

beklenen boyutta bir düzelme hareketi ile<br />

sonuçlanamamasında ana neden. Toplam<br />

ithalatın beşte biri civarında önemli kısmını<br />

oluşturan enerji maliyetinin, 2011-2014<br />

döneminde 55-60 milyar dolar gibi yüksek bir<br />

düzeyde seyrettikten sonra, bu yıl itibariyle 40<br />

milyar dolar seviyesine inme eğilimi<br />

göstermesi, ithalattaki yavaşlamada en önde<br />

gelen faktörlerden biri.<br />

Altın ithalatında devam eden düşüş de,<br />

toplam ithalattaki yavaşlamada etkili diğer<br />

destekleyici bir unsur. 2013 yılında 15,1<br />

milyar dolara çıkan ancak 2014 yılında 7,1<br />

milyar dolara inen altın ithalatının, bu yılın<br />

sekiz ayında geçen yılın aynı dönemine göre<br />

%27’lik düşüş kaydettiği görülüyor.<br />

2013-2014 döneminde yıllık olarak 3,2-3,3<br />

milyar dolar sınırına inen altın ihracatı ise, bu<br />

Dış dengede ılımlı düzelme<br />

İhracat / ithalat rasyosunda düzelme devam<br />

ediyor<br />

85<br />

75<br />

Milyar $<br />

0,75<br />

İhracat/İthalat<br />

*8 aylık dönem<br />

65<br />

55<br />

0,70<br />

45<br />

35<br />

25<br />

15<br />

5<br />

Cari Açık-12 Aylık Kümülatif<br />

Altın ve Enerji Hariç CA<br />

Altın Hariç CA<br />

0,65<br />

0,60<br />

-5<br />

-15<br />

0,55<br />

Kaynak: TCMB, TÜİK, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: TÜİK, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

52


2003<br />

2004<br />

2005<br />

2006<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

2015T<br />

<strong>2016</strong>T<br />

2005<br />

2006<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

2014*<br />

2015*<br />

Hundreds<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

yılın sekiz ayında 5,9 milyar dolara ulaşarak<br />

yıllık bazda %92,7’lik ciddi bir iyileşmeye<br />

işaret ediyor.<br />

İthalattaki yavaşlamaya bağlı olarak ve<br />

ihracattaki zayıflıklarla birlikte, ihracatın<br />

ithalatı karşılama rasyosunda geçen yıldan<br />

itibaren yaşanan iyileşmenin korunduğu;<br />

sözkonusu oranın 2014 yılında %65,1’e<br />

çıktıktan sonra (2013’te %60,3’e gerilemişti),<br />

bu yılın sekiz aylık dönemi itibariyle %67,9’a<br />

ılımlı yükselişini sürdürdüğü görünüyor.<br />

Cari dengedeki iyileşmeyi sınırlayan unsurlar<br />

arasında, dış ticaret açığındaki gerilemenin<br />

ılımlı olmasının yanı sıra, turizm<br />

gelirlerindeki düşüş ve doğrudan<br />

yatırımlara ait kar transferlerinin artmasını<br />

sayabiliriz. Küresel talepteki zayıflık, turizm<br />

gelirlerinde zayıflamaya neden olurken (net<br />

turizm gelirlerinde sekiz aylık dönemde yıllık<br />

bazda %12’lik düşüş); içeride güven<br />

ortamında yaşanan dalgalanmalar karşısında,<br />

yabancı yatırımcıların yurt içinde<br />

gerçekleştirmiş olduğu doğrudan yatırımlarına<br />

ait kar transferlerini hızlandırdıkları (aynı<br />

dönemde %48’lik artış) izlendi. Yılın ilk yarısı<br />

sonuna doğru kar transferlerinin hız kaybettiği<br />

gözlenirken, seçimler sonrasında politik<br />

istikrarın tekrar oluşturulması durumunda, bu<br />

görünümün kalıcı olması beklenebilir.<br />

Cari açıkta ılımlı olmakla birlikte yaşanan<br />

düşüşe karşın, sermaye girişlerinin<br />

zayıfladığı bir tablo mevcut. Ancak, açık<br />

finansmanının neredeyse tamamının uzun<br />

vadeli borçlanma ve doğrudan yabancı<br />

sermaye yatırımlarıyla gerçekleşmesi<br />

kırılganlığı azaltıyor. Kaynağı bilinmeyen ve<br />

‘net hata ve noksan’ kaleminde yer alan<br />

döviz girişlerinin ise, sekiz aylık dönemde<br />

toplam 10,9 milyar dolar gibi önemli bir<br />

finansman desteği sağlamasyla, resmi<br />

rezervlerdeki azalışın 2,9 milyar dolar ile<br />

sınırlı kaldığı izleniyor.<br />

Dış dengenin <strong>2016</strong> yılındaki görünümüne<br />

baktığımızda ise, cari dengedeki ılımlı<br />

tablonun korunmasını, açığın 39 milyar<br />

dolar ile GSYH’nin %5,6’sına işaret edecek<br />

şekilde hemen hemen bu yıla benzer bir<br />

görünümle sonuçlanmasını bekliyoruz.<br />

Aslında dış ticaret dengesinin iki tarafında<br />

da, bu yıldan farklı bir şekilde, ‘daralma’nın<br />

yerini ‘büyüme’ rakamlarının almasını<br />

beklemekle birlikte, ithalattaki yüzde artışın<br />

daha ılımlı kalabileceği beklentisi ve ithalatın<br />

büyüklüğü doğrultusunda, dış ticaret açığında<br />

oldukça sınırlı bir genişleme öngörüyoruz.<br />

İhracattaki artış beklentimizde, ana ihracat<br />

pazarımız olan Euro bölgesinde,<br />

kırılganlıkların devam etmekle birlikte, parasal<br />

genişleme programının olumlu yansımaya<br />

başlaması ile Euro-dolar paritesi ve jeopolitik<br />

risk unsurlarının olumsuz etkilerinin<br />

Enerji maliyetinde hafifleme<br />

AB bölgesine euro bazlı ihracat olumlu<br />

65<br />

55<br />

45<br />

Enerji Maliyeti<br />

Brent Petrol Spot (Sağ eks.)<br />

120<br />

110<br />

100<br />

90<br />

80<br />

60,0<br />

50,0<br />

40,0<br />

*8 aylık dönem AB-27 İhracat (Milyar euro)<br />

AB İthalatında Türkiye'nin Payı (Sağ eks.) %10,4<br />

36,9<br />

33,4<br />

3,4%<br />

3,3%<br />

3,2%<br />

3,1%<br />

35<br />

70<br />

30,0<br />

3,0%<br />

25<br />

15<br />

60<br />

50<br />

40<br />

30<br />

20,0<br />

10,0<br />

2,9%<br />

2,8%<br />

2,7%<br />

5<br />

20<br />

0,0<br />

2,6%<br />

Kaynak: TCMB, Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: TÜİK, Reuters, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

53


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

azalmasına ek olarak, İran ile P5+1 ülkeleri<br />

arasında anlaşmayla sonuçlanan nükleer<br />

müzakereler sonrası yaptırımların kademeli<br />

kaldırılmasının, petrol fiyatlarında yaratacağı<br />

aşağı yönlü baskının dışında, içeride esnekliği<br />

yüksek olan ihracatçı KOBİ’lerin faaliyelerine<br />

destek olacağına yönelik varsayımlarımız<br />

etkili olurken; ithalattaki ılımlı artış<br />

beklentimizde ise, büyümenin potansiyelin<br />

altında kalmaya devam etmekle birlikte bu<br />

yıla göre sınırlı da olsa iyileşme göstermesi ile<br />

petrol fiyatlarındaki düşüşün hız kaybedip<br />

istikrar kazanabileceği bunun da enerji<br />

maliyetine hafif bir yükselişle ılımlı kalması<br />

şeklinde yansıyabileceğine dair görüşlerimiz<br />

yatıyor. Enerji maliyetinin gelecek yıl, bu yıla<br />

ait öngörümüz olan 40 milyar doların hafif<br />

üzerinde, 42 milyar dolar tahmin ediyoruz.<br />

Özetle <strong>2016</strong> yılında, ‘ılımlı ve yönetilebilir<br />

cari açık’ temasının korunacağını<br />

düşünüyoruz. 2013 yılında 217 milyar dolar<br />

gibi önemli bir düzeyde oluşan ancak takip<br />

eden dönemde 192 milyar dolara inen toplam<br />

fiinansman ihtiyacı, bu yıl için 179 milyar<br />

dolara işaret ediyor. Gelecek yıla ait<br />

tahminimiz ise 187 milyar dolara ılımlı bir<br />

yükseliş şeklinde.<br />

Uzun vadeli borçlanma ve doğrudan<br />

yatırımların ağırlıklı olduğu genel finansman<br />

tablosunun korunmasını beklerken; portföy<br />

yatırımları gibi kısa vadeli sermaye<br />

hareketlerinde, FED normalleşmesinin<br />

gelişen piyasalar üzerindeki yansımaları ve<br />

bu ülkelerin para politikası duruşlarının<br />

yaratacağı algılama belirleyici olacak. FED<br />

normalleşmesinin kademeli ve ılımlı olması;<br />

gelişen ülke merkez bankalarının da, iç<br />

dinamiklerinin gelişimine uygun olarak,<br />

gerektiği durumda proaktif bir şekilde<br />

sıkılaştırma duruşunu sergilemesi halinde,<br />

genel tabloya uygun bir şekilde, portföy<br />

yatırımlarının da finansman tarafına destek<br />

olması beklenebilir.<br />

TCMB rezervlerinin hangi yönde<br />

seyredeceği de, sözkonusu sermaye<br />

hareketlerinin gücüne bağlı olacaktır. 2012-<br />

2013 döneminde toplam 30,7 milyar dolar gibi<br />

önemli bir artış gösterdikten sonra, 2014<br />

yılında 468 milyon dolar ile sınırlı da olsa<br />

düşüş yönüne dönen resmi rezervlerin, bu<br />

yılın sekiz aylık döneminde 2,9 milyar dolar<br />

azaldığını izliyor; yıl sonuna kadar da toplam<br />

rezerv küçülmesinin 4,8 milyar dolar civarına<br />

ulaşabileceğini tahmin ediyoruz.<br />

Gelecek yıla ait finansman projeksiyonumuz,<br />

kontrol altında kalabilecek dış şoklar ve<br />

içeride güvenilir para politikası yaklaşımına<br />

yönelik varsayımlarımız altında, dengeli bir<br />

rezerv gelişimine işaret ediyor. Sözkonusu<br />

tablonun gerçekleşmesi, kur oynaklığının<br />

yönetilebilir boyutta kalması açısından da<br />

önem taşıyor.<br />

<strong>2016</strong> finansman ihtiyacını 187 milyar dolar olarak hesaplıyoruz<br />

Dış Finansman İhtiyacı ve Finansman Kaynakları* (Milyar $)<br />

(Milyar $)<br />

2014 Ock-Ağs'15 2015T <strong>2016</strong>T<br />

TOPLAM FİNANSMAN İHTİYACI 192,0 119,9 178,8 186,8<br />

Cari Açık 46,5 25,7 38,0 39,0<br />

Kısa vadeli ticari kredilerin geri ödemesi 111,0 70,8 106,0 110,0<br />

Finans dışı kesimin uzun vadeli borç geri ödemesi 22,2 13,2 20,5 21,5<br />

Bankaların uzun vadeli kredilerinin geri ödemeleri 9,2 7,4 11,5 13,5<br />

Euro tahvil geri ödemesi 3,1 2,8 2,8 2,8<br />

IMF kredilerinin geri ödemesi 0,0 0,0 0,0 0,0<br />

FİNANSMAN KAYNAKLARI 192,0 119,9 178,8 186,8<br />

Kısa vadeli ticari kredilere ait borçlanma 111,3 71,2 107,0 111,0 %4 yıllık artış, %101 borç çevirme oranı<br />

Finans dışı kesimin uzun vadeli borçlanması 27,9 18,7 28,0 30,0 %7 yıllık artış, %140 borç çevirme oranı<br />

Bankaların uzun vadeli borçlanması 17,3 25,2 38,0 42,0 %8 yıllık artış, %311 borç çevirme oranı<br />

Bankaların kısa vadeli net borçlanması 3,8 -12,6 -17,0 -19,0<br />

Doğrudan yatırımlar (net) 5,7 8,5 12,0 10,0<br />

Euro tahvil borçlanma 7,3 3,0 4,5 5,0<br />

Net hata ve noksan 3,3 10,9 10,0 6,8<br />

Portföy yatırımları - Euro tahvil hariç (net) 15,9 -9,0 -11,8 -2,2<br />

Uzun vadeli ticari kredilere ait borçlanma (net) 0,02 0,04 0,05 0,05<br />

Genel hükümet uzun vadeli borçlanma (net) -0,9 -0,7 -0,9 -0,9<br />

Finans dışı kesimin kısa vadeli borçlanması (net) 0,3 0,5 0,6 0,5<br />

Diğer yatırımlara ait varlıklar (net) 0,5 0,2 0,4 0,5<br />

Döviz mevduatları 0,6 -0,05 2,0 3,0<br />

Diğer yükümlülükler (net) -1,4 0,9 1,0 0,0<br />

REZERVLER ** 0,5 2,9 4,8 0,0<br />

* Genelde dengeye yakın seyreden borç kalemleri hesaba katılmamıştır.<br />

** "eksi" ("artı") rakam rezervlerde artışa (azalışa) işaret etmektedir.<br />

Kaynak: HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

54


09.06<br />

03.07<br />

09.07<br />

03.08<br />

09.08<br />

03.09<br />

09.09<br />

03.10<br />

09.10<br />

03.11<br />

09.11<br />

03.12<br />

09.12<br />

03.13<br />

09.13<br />

03.14<br />

09.14<br />

03.15<br />

09.15<br />

09/11<br />

01/12<br />

05/12<br />

09/12<br />

01/13<br />

05/13<br />

08/13<br />

12/13<br />

04/14<br />

08/14<br />

12/14<br />

03/15<br />

07/15<br />

09/15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Küresel volatilitenin yüksek kalmasının<br />

beklendiği <strong>2016</strong> yılında da, dış dengenin<br />

sürdürülebilirliğine ilişkin göstergelerin<br />

yakından takip edilmesi sürpriz olmayacak.<br />

Bu kapsamda, kullanılabilir döviz rezervleri,<br />

net dış varlıklar ve net döviz pozisyonu, döviz<br />

rezervlerinin ithalata ve kısa vadeli dış<br />

borçlara oranı, özel bankaların kısa vadeli<br />

varlık ve yükümlülük dengesi, reel sektörün<br />

net döviz pozisyonu ve bileşimi ön plana<br />

çıkan göstergeler arasında.<br />

Net dış varlıklara, zorunlu karşılık ve Rezerv<br />

Opsiyon Mekanizması’nda (ROM) tutulan<br />

döviz rezervlerinin de eklenmesiyle bulunan<br />

kullanılabilir rezervlerin 99,2 milyar dolar<br />

civarındaki seviyesi (2014 sonunda 114,8<br />

milyar dolar); net dış varlıklar ve net döviz<br />

pozisyonun sırasıyla 31,7 ve 30 milyar dolar<br />

seviyeleri (2014 sonunda sırasıyla 42,5 milyar<br />

dolar ve 39,5 milyar dolar); brüt döviz<br />

rezervlerinin kısa vadeli borçlara oranının<br />

0,8 seviyesinde ve 5,5 aylık ithalatı<br />

karşılamaya yeterli düzeyde olması ile,<br />

optimal rezerv düzeyi için uluslararası<br />

çerçevede belirlenen sırasıyla 1 ve 4-6 ay<br />

gösterge değerlerine yakın bulunması; özel<br />

bankacılık kesiminin net döviz açığının 4,7<br />

milyar dolar gibi makul bir düzeyde bulunması<br />

(2014 sonunda 5,5 milyar dolar); özel<br />

bankaların kısa vadeli varlıklarının 87,9<br />

milyar dolar ile, 72,5 milyar dolar düzeyindeki<br />

kısa vadeli yükümlülüklerini karşılama<br />

açısından güvenli bir seviyede bulunması;<br />

reel sektörün net döviz açığının 174,8<br />

milyar dolar (2014 sonunda 178,5 milyar<br />

dolar) gibi yüksek bir tutarda bulunmasına<br />

karşın, bunun ağırlıklı olarak uzun vadeli<br />

borçlardan oluşması ve kısa vadeli kısmının<br />

6,4 milyar dolar (2014 sonunda 1,2 milyar<br />

dolar) ile sınırlı kalması, ayrıca sektörün<br />

ağırlıklı kısmının ya döviz borcunun<br />

bulunmaması ya da ihracat aktivitelerinden<br />

dolayı doğal korunma mekanizmasına<br />

sahip olması, firma ölçeği olarak da döviz<br />

borçlarının, küçük ve orta ölçekli olanlardan<br />

ziyade büyük ölçekli firmalarda yoğunlaşması<br />

gibi unsurlar göz önüne alındığında, dış<br />

şoklar karşısında, döviz varlıklarının<br />

yükümlülükleri karşılama açısından endişeleri<br />

yatıştırabilecek bir tabloya sahip olduğunu<br />

söyleyebiliriz.<br />

Rezervler azalmasına karşın hala güvenilir<br />

seviyelerde<br />

Döviz varlıkları yükümlülükleri karşılamada<br />

yeterli<br />

8,0<br />

7,0<br />

1,9<br />

140<br />

6,0<br />

1,7<br />

120<br />

5,0<br />

1,5<br />

100<br />

4,0<br />

3,0<br />

2,0<br />

1,0<br />

0,0<br />

Döviz Rezervi/ İthalat<br />

Brüt Döviz Rezervleri / Kısa Vadeli Borçlar (Sağ eks.)<br />

1,3<br />

1,1<br />

0,9<br />

0,7<br />

80<br />

60<br />

40<br />

20<br />

0<br />

Kaynak: TCMB, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: TCMB<br />

55


2002<br />

2003<br />

2004<br />

2005<br />

2006<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

2015T<br />

<strong>2016</strong>T<br />

2002<br />

2003<br />

2004<br />

2005<br />

2006<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

2015*<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Maliye Politikası: ’Bütçe disiplini,’ küresel risklere karşı en güçlü<br />

korunak<br />

Güçlü kamu dengesi, iç ve dış şoklara karşı<br />

kırılganlıkları azaltan en önemli destek unsuru<br />

olmaya devam ediyor. Genel seçimleri içeren<br />

bir yılda da, bütçe dengelerinin olumlu<br />

görünümünü koruduğunu izliyoruz. Bu yıl,<br />

hem faiz dışı fazla hem de genel bütçe açığı<br />

açısından hedeflere uyumlu bir bütçe tablosu<br />

mevcut. Faiz dışı fazlanın GSYH’ye oranını<br />

%1,5, bütçe açığı oranını ise %1,2 olarak<br />

tahmin ediyoruz (2015 OVP programında,<br />

sözkonusu hedefler sırasıyla %1,7 ve %1,1<br />

idi). Böylece, 2014 yılında kaydedilen %1,5<br />

faiz dışı fazla ve %1,3 bütçe açığı oranlarına<br />

göre kısmen daha güçlü bütçe de mümkün.<br />

Aslında, bütçe disiplininde özellikle 2005<br />

yılından itibaren belirgin bir düzelme<br />

olduğunu; bütçe açığı oranının da, 2009-2010<br />

dönemi dışında, %1-2 bandına sert bir şekilde<br />

gerilediğini biliyoruz. Bütçe tablosunda 10<br />

yıldan fazla bir dönemdir hakim olan bu<br />

olumlu görünümün önümüzdeki dönemde de<br />

devam etmemesi için bir sebep göremiyoruz.<br />

Özellikle, 1 Kasım seçimleri sonrasında yeni<br />

hükümetin ve ekonomi yönetiminin zaman<br />

kaybetmeden kurulması ve mali disiplin<br />

yaklaşımının ekonomi politikaları arasında<br />

önceliğini koruması durumunda, herhangi bir<br />

seçim içermeyen önümüzdeki yıl da güçlü<br />

bütçe dengelerine ulaşılması beklenir. Bu<br />

varsayım altında, <strong>2016</strong> faiz dışı fazla ve<br />

bütçe açığı oranlarını %1,3 düzeyinde<br />

öngörüyoruz.<br />

Bu yılın bütçe gelişiminde, sekiz aylık dönem<br />

itibariyle, faiz dışı harcamalardaki artış, yine<br />

bütçe programında yer alan deflatör ve reel<br />

büyüme oranları hedeflerinin işaret ettiği<br />

nominal artış oranının üzerinde gerçekleşmiş<br />

olsa da, gelirler tarafının özellikle vergi<br />

gelirlerinin güçlü seyretmesi, olumlu bütçe<br />

görünümünde en önemli bileşen.<br />

Ayrıca, faiz dışı harcamaların hedeflenenin<br />

üzerinde artmasında, büyümeye destek<br />

amaçlı olarak yatırım başta olmak üzere<br />

harcama kalemleri etkili olurken; sosyal<br />

güvenlik kuruluşları, tarımsal destekleme ve<br />

mahalli idareler başta olmak üzere cari<br />

transferlerdeki artışın daha sınırlı kalması,<br />

kamu harcama disiplini açısından tabloyu<br />

görünenden daha olumlu bir hale getiriyor.<br />

Gelirler tarafında da, vergi gelirlerini<br />

destekleyen en önemli kalemler, iç ve dış<br />

ticaretten alınan KDV, ÖTV ile damga ve harç<br />

gibi vergilere yapılan zamlar sonrasında artan<br />

tahsilat geliri olarak beliriyor. Dolaysız<br />

vergilerde, kurumlar vergisindeki artış hedefin<br />

oldukça altında kalıyor. Vergi dışı gelirlerde<br />

ise, Hazine portföyü ve iştirak gelirleri<br />

destekleyici olmaya devam ederken; faiz ve<br />

taşınmaz satış gelirleri gibi kalemlerin katkısı<br />

sınırlı kalıyor.<br />

Vergi gelirlerinin dağılımında, dolaylı ve<br />

dolaysız vergilerin karşılaştırmalı<br />

Bütçe dengeleri güçlü kalıyor<br />

Dolaylı vergilerin oranında ılımlı da olsa<br />

gerileme<br />

12%<br />

10%<br />

8%<br />

6%<br />

4%<br />

2%<br />

Faiz Dışı Fazla/GSYİH (Sağ eks.)<br />

Bütçe Açığı/GSYİH<br />

7%<br />

6%<br />

5%<br />

4%<br />

3%<br />

2%<br />

1%<br />

70%<br />

69%<br />

68%<br />

67%<br />

66%<br />

65%<br />

64%<br />

63%<br />

Dolaylı Vergilerin Toplam Vergiler İçindeki Payı<br />

*9 aylık dönem<br />

0%<br />

0%<br />

62%<br />

Kaynak: Muhasebat, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Muhasebat, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

56


2007<br />

2008<br />

2009<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

2015*<br />

Türkiye<br />

Romanya<br />

Endonezya<br />

Macaristan<br />

Polonya<br />

Meksika<br />

Güney Afrika<br />

Hindistan<br />

Brezilya<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

gelişiminin, son iki yıldır sınırlı da olsa daha<br />

sağlıklı bir bütçe tablosu adına düzelme<br />

gösterdiği söylenebilir. Dolaylı vergiler, toplam<br />

vergi gelirinin hala ağırlıklı kısmını<br />

oluşturmasına karşın, 2013 yılında ulaştığı<br />

%69,2’lik tepe noktasından, 2014 yılında<br />

%67,5’e, 2015 yılının sekiz aylık dönemi<br />

itibariyle de %67,2’ye gerilediği görülüyor.<br />

Ancak, vergi reformu çerçevesinde vergi<br />

tabanının genişletilmesi ile, dolaysız<br />

vergilerin toplam vergi tahsilatında daha<br />

yüksek bir pay sunması hedefinde hala<br />

önemli bir aşama kaydedilmesi gerekiyor.<br />

Güçlü bütçe görünümünün korunmasını<br />

beklediğimiz <strong>2016</strong> yılında, faiz dışı<br />

harcamaların büyümeye destek amaçlı<br />

harcamalarda yoğunlaşırken, diğer cari<br />

harcama kalemlerinde ödenekler içinde<br />

kalınabileceğini; gelirler tarafında da, dolaylı<br />

vergilerin toplam vergi gelirlerinde ağırlıklı<br />

yerini korumasını beklemekle birlikte, ılımlı<br />

büyüme ortamının da etkisiyle, azalan trendini<br />

sürdürebileceğini tahmin ediyoruz.<br />

Güçlü bütçe görünümünün devamına dair<br />

risk oluşturan unsurlar arasında ise, küresel<br />

büyümede aşağı yönlü risklerin<br />

belirginleşmesi ve içeride de büyüme<br />

üzerinde olumsuz yansımalara neden olması;<br />

yeni hükümetin ekonomi polikalarında bütçe<br />

disiplinin önceliğinde tereddütler gözlenmesi;<br />

küresel normalleşmenin uygulanması halinde,<br />

içeride para politikasının sıkılaştırılması<br />

yönünde oluşabilecek baskılar karşısında,<br />

büyümede aşağı riskleri dizginlemek<br />

amacıyla, maliye politikasının daha destekçi<br />

olarak kullanılma seçeneğinin belirmesi<br />

sayılabilir.<br />

Ancak, gelişen ekonomilerde<br />

kırılganlıkların devam etmesinin<br />

öngörüldüğü küresel konjonktürde, dış<br />

şoklara karşı oynaklığın kontrol altında<br />

kalması için, ekonominin en güçlü<br />

yanlarından olan güçlü maliye politikasından<br />

ciddi bir taviz verilmeyeceğini varsayabiliriz.<br />

Gerçekten de, güçlü bütçe dinamikleri,<br />

sadece kendi içimizde değil, diğer ülkelerle<br />

karşılaştırmalı gelişimde de ulaşılan önemli<br />

bir noktaya işaret ediyor. IMF’nin yılda iki kez<br />

yayımladığı Maliye Politikası İzleme<br />

Raporu’nun (“Fiscal Monitor”) son sayısında<br />

da, Türkiye’nin bütçe açığının GSYH’ye oranı<br />

2015 ve <strong>2016</strong> yılları için %0,8 düzeyinde<br />

tahmin edilerek, seçilmiş GOÜ ve orta gelir<br />

grubuna ait sırasıyla %4,1 ve %3,9’lik<br />

tahminlere göre de daha güçlü bütçe denge<br />

öngörüsü dikkat çekiyor.<br />

Bütçe açığına benzer olumlu tablo, faiz dışı<br />

denge, brüt kamu borcu ve toplam finansman<br />

ihtiyacı gibi göstergelere ilişkin<br />

karşılaştırmalarda da mevcut.<br />

Daha orta vadeli perspektifte de, bütçe<br />

Faiz dışı harcamalardaki artış daha ziyade<br />

büyümeye destek amaçlı<br />

Güçlü bütçe tablosu, diğer ülkelerle<br />

karşılaştırmalı olarak da geçerli<br />

45%<br />

40%<br />

35%<br />

30%<br />

25%<br />

20%<br />

15%<br />

10%<br />

5%<br />

Yıllık değ.<br />

Faiz Harici Harcamalar<br />

Cari Transferler<br />

Sermaye Giderleri<br />

*İlk 9 Ay<br />

9%<br />

8%<br />

7%<br />

6%<br />

5%<br />

4%<br />

3%<br />

2%<br />

1%<br />

0%<br />

2015<br />

<strong>2016</strong><br />

Bütçe Açığı/GSYH<br />

Kaynak: Muhasebat, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: IMF Mali Politika İzleme Raporu, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

57


Avrupa Birliği<br />

Gelişmiş Ülkeler<br />

Ortalama<br />

G20 Ülkeleri<br />

G7 Ülkeleri<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

açığının GSYH’ye oranı, <strong>2016</strong>-2020<br />

döneminde %0,8’den %1,4’e ılımlı bir yükseliş<br />

yansıtırken; faiz dışı fazla oranı ise %1,4’ten<br />

%1,6’ya ılımlı bir yükselişe işaret ediyor. Net<br />

kamu borcunun GSYH’ye oranı da, söz<br />

konusu dönemde %32,6’dan %40,7’ye<br />

yükselmekle birlikte ılımlı kalıyor.<br />

Maliye politikasıyla ilgili olumlu gelişim,<br />

Türkiye ekonomisine ait azalan mali<br />

kırılganlık tablosunda da kendini gösteriyor.<br />

Türkiye, son altı yıldır kırılganlığı orta<br />

düzeyde değerlendirilen GOÜ ekonomileri<br />

arasında.<br />

Sonuç olarak, güçlü maliye politikasının,<br />

özellikle belirsizlikleri içermeye devam eden<br />

küresel normalleşme sürecinde, gelişen<br />

ekonomilerde sürecek yüksek oynaklık ve<br />

kırılganlık ortamında, iç ekonomik ve finansal<br />

dengelerde kalıcı istikrarın tekrar kazanılması<br />

için temel gerekliliklerden biri olmaya devam<br />

edeceğini düşünüyoruz.<br />

Gelişmiş ülkelerde, kamu borcu yüksek<br />

kalmasına karşın, bütçe açığı geriliyor<br />

5%<br />

4%<br />

3%<br />

2014<br />

2015<br />

<strong>2016</strong><br />

Bütçe Açığı/GSYH<br />

2%<br />

1%<br />

0%<br />

Kaynak: IMF Mali Politika İzleme Raporu, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

58


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Makroekonomik Tahminler<br />

Makro Ekonomik Göstergelere İlişkin Tahminler<br />

Orta Vadeli Program<br />

HLY Araştırma<br />

2014 2015T <strong>2016</strong>P 2017P 2015T <strong>2016</strong>T 2017T<br />

TÜFE Enflasyon (dönem sonu) 8,2% 7,6% 6,5% 5,5% 8,0% 8,5% 7,9%<br />

Çekirdek Enflasyon (dönem sonu) 8,7% 8,3% 8,8% 8,2%<br />

GSYH (Milyar TL) 1.747 1.928 2.141 2.376 1.927 2.148 2.395<br />

GSYH (Milyar $) 802 706 694 732 706 700 741<br />

GSYH Büyüme 2,9% 3,0% 4,0% 4,5% 2,6% 3,2% 3,7%<br />

GSYH Deflatör 8,3% 7,1% 6,8% 6,2% 7,5% 8,0% 7,5%<br />

Cari Açık (Milyar $) 46,5 36,7 34,0 34,4 38,0 39,0 42,0<br />

İhracat (Milyar $) 157,6 143,0 150,0 170,0 143,0 150,0 160,0<br />

İthalat (Milyar $) 242,2 208,4 216,3 239,6 210,5 220,0 235,0<br />

Cari Açık / GSYH 5,8% 5,2% 4,9% 4,7% 5,4% 5,6% 5,7%<br />

Politika Faizi (dönem sonu) 8,25% 7,5% 8,5% 9,25%<br />

Gösterge Tahvil Faizi (dönem sonu) 8,0% 11,0% 11,5% 10,0%<br />

Gösterge Tahvil Faizi (ort) 9,3% 9,8% 12,0% 10,5%<br />

USD/TRY (dönem sonu) 2,33 2,95 3,17 3,30<br />

USD/TRY (ortalama) 2,18 2,73 3,09 3,25 2,73 3,07 3,23<br />

Bütçe açığı / GSYH 1,3% 1,3% 0,7% 0,6% 1,2% 1,3% 1,0%<br />

Faiz dışı fazla / GSYH 1,5% 1,5% 1,8% 1,9% 1,5% 1,3% 1,4%<br />

Kaynak: OVP,HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Makro Ekonomik Göstergelere İlişkin Tahminler II, Üç Aylık Dönemler İtibariyle<br />

2015.IV <strong>2016</strong>.I <strong>2016</strong>.II <strong>2016</strong>.III <strong>2016</strong>.IV 2017.I 2017.II 2017.III 2017.IV<br />

TÜFE Yıllık Enflasyon (dönem sonu) 8,0% 7,7% 8,1% 7,8% 8,4% 8,3% 8,2% 8,2% 7,9%<br />

GSYİH Büyüme (4Ç, yıllık değ.) 2,6% 2,6% 2,2% 2,7% 3,2% 3,6% 4,0% 4,0% 3,7%<br />

GSYİH Deflatör 7,0% 8,1% 7,9% 7,9% 8,0% 7,9% 7,9% 7,7% 7,5%<br />

Cari Açık (12 Aylık, Milyar $) 38,0 -40,5 -39,6 -42,2 39,0 39,5 40,0 41,0 42,0<br />

İhracat (12 Aylık, Milyar $) 143,0 141,0 142,6 145,7 150,0 152,0 155,0 157,0 160,0<br />

İthalat (12 Aylık, Milyar $) 210,5 211,2 212,3 217,7 220,0 223,0 227,0 230,0 235,0<br />

Cari Açık / GSYİH 5,4% -5,9% -5,8% -6,1% 5,6% 5,3% 5,4% 5,5% 5,7%<br />

Politika Faizi (dönem sonu) 7,50% 8,50% 8,50% 8,50% 8,50% 8,75% 9,00% 9,25% 9,25%<br />

Gösterge Tahvil Faizi (dönem sonu) 11,0% 12,0% 12,5% 12,0% 11,5% 11,0% 10,5% 10,5% 10,0%<br />

Gösterge Tahvil Faizi (ort) 9,8% 11,7% 12,2% 12,2% 11,5% 11,0% 10,5% 10,0% 10,0%<br />

USD/TRY (dönem sonu) 2,95 3,03 3,08 3,11 3,17 3,19 3,23 3,26 3,30<br />

USD/TRY (çeyreklik ortalama) 2,93 3,00 3,06 3,09 3,14 3,19 3,22 3,25 3,28<br />

Kaynak: OVP,HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

59


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Makroekonomik Varsayımlar<br />

Küresel normalleşme, ABD ekonomisinde<br />

güçlenme sinyallerinin korunması ve FED’in<br />

faiz artırımı ile gerçek anlamda başlayacak;<br />

ancak ılımlı adımlarla devam edecek;<br />

Gelişmiş ülkelerin ekonomik görünüm ve<br />

para politikalarındaki farklılaşma<br />

keskinleşecek: ABD ve İngiltere gibi daha<br />

güçlü büyüyen ekonomilerde para<br />

politikasında normalleşme eğilimi ön plana<br />

çıkacak; Euro ve Japonya gibi, büyümede<br />

aşağı yönlü risklerin arttığı ekonomilerde<br />

genişlemeci para politikası önlemleri devam<br />

edecek;<br />

Küresel ekonominin diğer yönlendirici gücü<br />

olan Çin’de ‘yumuşak iniş’ senaryosu<br />

korunacak (‘daha düşük ancak sürdürülebilir,<br />

iç talebin ön plana çıktığı yeni bir büyüme<br />

modeli’);<br />

Güçlü gelişmiş ekonomilerde para<br />

politikalarının normalleşme süreci, gelişmekte<br />

olan ülkelerin merkez bankaları üzerinde<br />

sıkılaştırma baskısı yaratacak;<br />

Ancak, ekonomilerdeki güçlenmenin ılımlı<br />

olması, gelişen ülke merkez bankalarına,<br />

parasal sıkılaştırmayı kademeli ve ölçülü<br />

adımlarla yürütme olanağı sağlayacak;<br />

Türkiye’nin ana ihracat ortağı AB<br />

bölgesindeki zayıf görünüm devam etmekle<br />

birlikte, para politikası önlemlerinin etkisinin<br />

gözlenmesiyle, bölge ekonomisinde özellikle<br />

yılın ikinci yarısından itibaren toparlanma<br />

gözlenebilecek;<br />

Gelişen ülkelere paralel olarak, TCMB de<br />

para politikasındaki sıkı duruşunu koruyacak;<br />

Fiyat istikrarı ana hedefini gözeten para<br />

politikası yaklaşımı korunacak;<br />

ABD ve AB merkez bankaları arasındaki<br />

para politikası duruşu farklılığı, Euro-dolar<br />

paritesinin aşağı yönlü eğilimini sürdürmesine<br />

neden olacak;<br />

Ancak ABD’nin sıkılaştırmaya geçmede<br />

aceleci davranmayacağı beklentisi, paritedeki<br />

düşüşün sert gerçekleşmesini engelleyecek;<br />

Küresel ekonomide talep yönlü<br />

belirsizlikler, arz koşullarına ait iyileşme, güçlü<br />

dolar gibi unsurlar emtia fiyatlarının ılımlı<br />

kalmasını sağlayacak;<br />

İçeride, büyümeye destek amaçlı kamu<br />

harcamaları, mali disiplin politikasından taviz<br />

verilmeden uygulanacak;<br />

İç politik istikrar ortamı tekrar sağlanacak;<br />

jeopolitik riskler kontrol altında kalacak.<br />

60


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Makroekonomik Riskler<br />

Küresel normalleşme adımlarının ekonomik<br />

görünümle desteklenmemesi; bunun da<br />

sürecin devamında aksamalara ve güven<br />

kaybına neden olması;<br />

Küresel normalleşmenin gelişen piyasalar<br />

üzerindeki baskısının öngörülerin üzerinde<br />

olması ve bu ülkelere yönelik sermaye<br />

akımlarındaki dalgalanmaların boyutunu<br />

ekonomik dengelerinde kalıcı hasara neden<br />

olacak şekilde artırması;<br />

Diğer uçta ancak olasılığı hiç de<br />

anımsanmayacak ölçüde bir senaryo olarak,<br />

küresel ekonomide zayıflamanın derinleşmesi<br />

ve genele yayılan “uzun süreli büyümeme”<br />

korkularının ağırlık kazanmasına neden<br />

olması; bu durumda da para politikalarında<br />

normalleşme sürecinin ötelenmesi ve daha da<br />

sorgulanır hale gelmesi;<br />

Küresel büyümede aşağı yönlü risklerin<br />

arttığı senaryoda, enflasyon hedeflerine<br />

ulaşmanın daha fazla sorgulanır hale gelmesi;<br />

bunun da deflasyonist endişeleri artırması;<br />

Çin ekonomisinde yavaşlamanın, istihdam<br />

ve gelişen ülke ekonomilerin istikrarı<br />

açısından riskleri artıracak seviyelere<br />

gerilemesi; para ve maliye politikalarının etkin<br />

olamaması;<br />

Ana ihracat ortağımız AB bölgesindeki<br />

büyüme ve borç risklerinin artması; para<br />

politikası önlemlerinin arzu edilen etkinliği<br />

gösterememesi;<br />

İçeride enflasyon görünümünde baskı<br />

yaratan unsurların kontrol altında<br />

tutulamaması, bunun da fiyat istikrarı<br />

hedefinin güvenilirliğinin sorgulanmasına<br />

neden olması;<br />

Para politikasının bağımsızlığının<br />

sorgulanmasına neden olacak gelişmelerin<br />

tekrar yaşanması;<br />

Büyüme endişelerinin artması karşısında,<br />

mali disiplin politikasının sürdürülememesi; bu<br />

önemli ‘çapa’nın kaybedilme riskiyle karşı<br />

karşıya kalınması;<br />

İç politik istikrarın tekrar oluşturulamaması;<br />

jeopolitik risklerin kalıcı olması durumunda,<br />

ekonomik ve finansal istikrar üzerinde bozucu<br />

etkilerinin gözlenmesi.<br />

61


10.13<br />

12.13<br />

02.14<br />

04.14<br />

06.14<br />

08.14<br />

10.14<br />

12.14<br />

02.15<br />

04.15<br />

06.15<br />

08.15<br />

10.15<br />

10.13<br />

01.14<br />

04.14<br />

07.14<br />

10.14<br />

01.15<br />

04.15<br />

07.15<br />

10.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

BIST: ‘Ayrışma’da daha olumlu görünüm mümkün<br />

2015 yılı genel olarak, FED’in para<br />

politikasında normalleşmeye ne zaman<br />

başlayacağı, likidite krizindeki Yunanistan’ın<br />

Euro bölgesindeki varlığını devam ettirip<br />

ettirmeyeceği, Çin ekonomisindeki<br />

zayıflamanın yanı sıra piyasalardaki yüksek<br />

volatilitenin etkisini sürdürüp sürdürmeyeceği<br />

sorularının sorgulandığı bir dönem oldu.<br />

Küresel konjoktürde yaşanan gelişmelere ek<br />

olarak, yurt içinde genel seçim dönemi ile ilgili<br />

yaşanan gelişmeler de, iç piyasalarda<br />

volatilitenin artmasına neden oldu.<br />

Ocak ayında TCMB’nin faiz indirim kararının<br />

ardından bankacılık hisseleri öncülüğünde<br />

2015 yılına 85.448 puandan yükselişle<br />

başlayan endeks, ayın son haftasında para<br />

politikasının sorgulanmasıyla geriledi. Şubat<br />

ayı başında, ABD’de tarım dışı istihdam<br />

verilerinin beklentilerden daha güçlü bir<br />

görünüm sunması, Yunanistan’ın Euro<br />

bölgesinden çıkabileceğine yönelik<br />

endişelerin gündeme gelmesi ve Ukrayna ile<br />

Rusya arasında tansiyonun yükselmesi gibi<br />

gelişmeler, gelişmekte olan ülkelere yönelik<br />

risk algısının bozulmasına neden oldu.<br />

Şubat ayı ortasında ise, Yunanistan ile Euro<br />

bölgesi arasındaki görüşmelere yönelik<br />

iyimser beklentilerin gündeme gelmesi ile<br />

Ukrayna hükümeti ve Rusya arasında ateşkes<br />

anlaşması imzalanması risk algısının bir<br />

miktar iyileşmesini sağladı.<br />

Mart ayı genelinde piyasalar, ABD<br />

ekonomisindeki gelişmelere odaklı bir seyir<br />

izledi. Nisan ayında da, ABD’de açıklanan<br />

verilerin ekonomik aktivitenin genel olarak<br />

zayıfladığına işaret etmesi, FED’in ilk faiz<br />

artırım kararına ilişkin beklentilerin<br />

ötelenmesine neden oldu. 29 Nisan’da sona<br />

eren FED toplantısında merkez bankasının<br />

ekonomiyi destekleyici yöndeki duruşunu<br />

sürdürdüğü ve ekonomik verilere bağlı<br />

hareket edeceği yönündeki taahhüdünü<br />

yinelediği görüldü.<br />

ABD’de ekonomik aktivitenin ikinci çeyrek<br />

başında da genel olarak baskı altında<br />

kaldığına işaret eden veri açıklamalarının<br />

etkisiyle, küresel piyasalarda FED’in ilk faiz<br />

artırımına ilişkin olarak erken hareket<br />

etmeyeceğine yönelik görüşler Mayıs ayında<br />

güçlenmiş oldu. Ancak, ayın ikinci yarısında<br />

ABD ekonomisinden güçlenme ağırlıklı gelen<br />

karışık sinyaller ve Yunanistan’a yönelik<br />

endişeler paralelinde, küresel risk algılaması<br />

tekrar bozuldu. İçeride ise, 7 Haziran genel<br />

seçimlerine ait sonuçlar ve seçim sonrası<br />

oluşacak ekonomi yönetimine ilişkin<br />

belirsizlikler, Mayıs ayında piyasaların dalgalı<br />

seyrinde ek bir risk unsuru oldu.<br />

Haziran ayında ise, ABD’de makro ekonomik<br />

verilerin güçlenme yönünde sürmesi, FED<br />

yetkililerinin faiz artırımına yönelik<br />

açıklamaları ve Yunanistan’ın Euro alanından<br />

Türkiye CDS’leri Haziran seçimleri sonrası,<br />

2014 Mart yerel seçimlerindeki tepeyi yineledi<br />

Volatilitenin arttığı ortamda, TL’nin dolara<br />

karşı değer kaybı da belirginleşti<br />

480<br />

430<br />

380<br />

Türkiye 5 Yıllık CDS<br />

Brezilya 5 Yıllık CDS<br />

G.Afrika 5 Yıllık CDS<br />

Çin 5 Yıllık CDS<br />

18,0<br />

17,0<br />

16,0<br />

15,0<br />

USD/TRY 3 Aylık Volatilite<br />

USD/TRY (Sağ eks.)<br />

3,2<br />

3,0<br />

2,8<br />

330<br />

280<br />

230<br />

180<br />

130<br />

14,0<br />

13,0<br />

12,0<br />

11,0<br />

10,0<br />

9,0<br />

2,6<br />

2,4<br />

2,2<br />

2,0<br />

80<br />

8,0<br />

1,8<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

62


10.05<br />

04.06<br />

10.06<br />

04.07<br />

10.07<br />

04.08<br />

10.08<br />

04.09<br />

10.09<br />

04.10<br />

10.10<br />

04.11<br />

10.11<br />

04.12<br />

10.12<br />

04.13<br />

10.13<br />

04.14<br />

10.14<br />

04.15<br />

10.15<br />

04.12<br />

10.12<br />

04.13<br />

10.13<br />

04.14<br />

10.14<br />

04.15<br />

10.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

çıkabileceğine yönelik endişelerin artmasıyla,<br />

küresel piyasalarda dalgalı bir seyir izlendi.<br />

FED toplantısının ardından ABD’de faiz<br />

artırım sürecinin aşamalı bir şekilde<br />

gerçekleştirileceğine dair görüşlerin<br />

güçlenmesi, küresel piyasalarda olumlu<br />

karşılanırken; Yunanistan ile kreditörler<br />

arasında yürütülen müzakerelerden sonuç<br />

alınamaması piyasalar üzerinde baskı yarattı.<br />

Yurt içinde, 7 Haziran’da gerçekleştirilen<br />

genel seçimlere bağlı olarak artan politik<br />

belirsizliklere ek olarak, yeniden gündeme<br />

gelen jeopolitik riskler piyasalar üzerinde etkili<br />

oldu. Küresel piyasaların gündeminde<br />

Yunanistan’a yönelik endişeler önemli yer<br />

tuttu. Temmuz ayının ikinci yarısı itibariyle,<br />

Yunanistan ile uluslararası kreditörler<br />

arasında anlaşma sağlanması ile söz konusu<br />

endişelerin bir miktar hafiflemesi, küresel<br />

piyasaları rahatlatan bir gelişme oldu.<br />

Yunanistan vurgusunun azalmasıyla birlikte,<br />

FED’in faiz artırımına yönelik beklentiler,<br />

piyasaların gündeminde ön sıraya taşındı.<br />

FED yetkililerinden gelen açıklamaların 2015<br />

yılı içinde iki faiz artırımının olası olduğuna<br />

işaret etmesi, piyasalarda Eylül ayında faiz<br />

artırımı gerçekleştirileceği yönündeki<br />

beklentileri destekledi. Bu durum gelişmekte<br />

olan ülke piyasaları üzerinde baskı yarattı.<br />

Yurt içi piyasalar, Temmuz ayının özellikle<br />

ikinci yarısından itibaren yurt dışı<br />

piyasalardan negatif yönde ayrıştı. Genel<br />

seçimlerin ardından politik belirsizliklerin<br />

artmasının yanı sıra, jeopolitik endişelerin<br />

tekrar gündeme gelmesi, endeks üzerinde<br />

aşağı yönlü baskı yarattı. Öte yandan,<br />

Temmuz ayında, İran ile sürdürülen nükleer<br />

görüşmelerde anlaşmaya varılması piyasalar<br />

tarafından olumlu karşılanırken, bu<br />

gelişmenin etkisiyle petrol fiyatlarındaki aşağı<br />

yönlü seyir ivme kazandı.<br />

Diğer önemli bir gelişme olarak, Ağustos<br />

ayında Çin ekonomisinde artan aşağı yönlü<br />

riskler, piyasalar tarafından yakından takip<br />

edildi. Çin ekonomisinde devam eden<br />

durgunluğun küresel büyüme görünümünü<br />

olumsuz yönde etkilemeyi sürdürdüğü; bunun<br />

da hisse senedi piyasalarında oynaklığın<br />

yüksek kalmasına neden olduğu gözlendi. Çin<br />

hükümeti 2013 yılında ihracata dayalı büyüme<br />

modelinin gerek ekonomik gerekse çevresel<br />

faktörler nedeniyle sürdürülemez olduğunu<br />

dile getirerek, yatırım ağırlıklı bir ekonomik<br />

büyüme modelinden, hizmetler sektörünün ön<br />

plana çıktığı iç tüketim ağırlıklı bir modele<br />

geçileceğini açıkladı. Ekonomideki<br />

yavaşlamanın yanı sıra yuanın<br />

serbestleştirilmesi gerektiği yönündeki<br />

talepleri de dikkate alan Çin Merkez Bankası,<br />

Ağustos’ta yuanın değerini düşürdü.<br />

Çin borsası Haziran ayının ikinci yarısında<br />

Haziran seçimlerinden sonra BIST gördüğü<br />

en yüksek seviyeye göre %15 değer kaybetti<br />

Petrol fiyatlarındaki sert düşüş sonrasında<br />

50$ seviyesinde dengelenme eğilimi<br />

gözleniyor<br />

100.000<br />

90.000<br />

80.000<br />

70.000<br />

60.000<br />

50.000<br />

40.000<br />

30.000<br />

BIST100<br />

2008<br />

küresel<br />

krizi<br />

Haziran 2015 seçimleri<br />

Mayıs 2013<br />

tarihi zirve:<br />

93,398<br />

Küresel yükseliş trendi<br />

500<br />

480<br />

460<br />

440<br />

420<br />

400<br />

380<br />

360<br />

340<br />

ABD Ham Petrol Stokları (Milyon varil)<br />

Brent Petrol ($/varil, sağ eks.)<br />

130<br />

120<br />

110<br />

100<br />

90<br />

80<br />

70<br />

60<br />

50<br />

20.000<br />

320<br />

40<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

63


10.14<br />

11.14<br />

11.14<br />

12.14<br />

01.15<br />

01.15<br />

02.15<br />

03.15<br />

03.15<br />

04.15<br />

05.15<br />

06.15<br />

06.15<br />

07.15<br />

08.15<br />

08.15<br />

09.15<br />

10.15<br />

10.13<br />

01.14<br />

04.14<br />

07.14<br />

10.14<br />

01.15<br />

04.15<br />

07.15<br />

10.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

sert düşüş yaşamış, Çin hükümeti ile merkez<br />

bankası söz konusu düşüşün önüne<br />

geçebilmek için olağanüstü önlemler almıştı.<br />

Alınan önlemlerin ekonomideki yavaşlamanın<br />

ve piyasalardaki dalgalanmanın önüne<br />

geçemeyeceği yönündeki beklentilerin<br />

yoğunlaşmasıyla Ağustos ayında yeni bir<br />

satış dalgası daha yaşandı.<br />

19 Ağustos tarihinde açıklanan Temmuz ayı<br />

açık piyasa komitesi toplantısının<br />

tutanaklarına göre, FED üyelerinin faiz<br />

artırımı için gerekli koşulların şekillenmeye<br />

devam ettiği ve sürecin yakında başlayacağı<br />

yönünde hem fikir oldukları görüldü. Ancak,<br />

FED yetkililerinin büyük çoğunluğunun<br />

ekonomik büyüme ile istihdamın enflasyona<br />

istikrar kazandıracak seviyelere gelmediği<br />

görüşünde olması ve bazı üyelerin erken bir<br />

faiz artırımının küresel ekonomik büyüme ve<br />

enflasyon açısından risk oluşturduğunu<br />

düşünmesi, faiz artırımının Eylül ayından<br />

daha ileri bir tarihe ötelenebileceğine yönelik<br />

bekleyişleri güçlendirdi. Çin ekonomisine<br />

yönelik endişeler de söz konusu beklentileri<br />

desteklerken; ABD doları güç kaybetme<br />

eğilimine girdi; EUR/USD paritesi de Ağustos<br />

ayında 1,17 düzeyinin üzerine yükseldi.<br />

Politik belirsizliklerin ve küresel piyasalardaki<br />

satış baskısının etkisiyle BİST-100 endeksi<br />

Eylül ayında zayıf bir görünüm sergiledi. Eylül<br />

ayında küresel piyasaların seyrinde<br />

FED’in para politikası kararlarına yönelik<br />

beklentilerin yanı sıra, başta Çin olmak üzere<br />

gelişmekte olan ekonomilere ilişkin artan<br />

endişeler de etkili oldu. FED’in Eylül ayı para<br />

politikası toplantısında faiz artırımına<br />

gitmemesi ilk etapta gelişmekte olan<br />

piyasalara olumlu olarak yansısa da, ilerleyen<br />

günlerde bu yıl içinde ilk faiz artırımının<br />

gerçekleştirileceği yönündeki beklentileri<br />

destekleyen ekonomik veriler ve FED<br />

yetkililerinin açıklamaları piyasalarda yeniden<br />

olumsuz bir havanın etkili olmasına neden<br />

oldu. Bu dönemde, politik belirsizlikler ve<br />

güvenlik endişeleri de yurt içinde risk algısının<br />

bozulmasına ve Türkiye’nin benzer ülkelerden<br />

negatif yönde ayrışmasına neden oldu.<br />

USD/TL kuru da 24 Eylül’de 3,0753 ile rekor<br />

seviyesini gördü.<br />

Ekim ayında, FED’in faiz artırımını ‘devam<br />

eden belirsizliklere rağmen’ <strong>2016</strong> yılına<br />

öteleyebileceğine yönelik beklentilerin<br />

güçlenmesi başta gelişmekte olan ülkelerde<br />

olmak üzere küresel piyasaların olumlu bir<br />

performans sergilemesinde etkili oldu.<br />

FED’in para politikası kararları için önemli bir<br />

gösterge niteliği taşıyan tarım dışı istihdam<br />

artışı ve işsizlik oranı verileri piyasalarda risk<br />

iştahını artırdı. Öngörülerden zayıf açıklanan<br />

tarımdışı istihdam verisinin, küresel ekonomik<br />

yavaşlamanın ABD ekonomisi üzerindeki<br />

yansımaları olarak değerlendirilmesi ve bu<br />

GOÜ borsa endeksleri 2015 yılında zayıfladı<br />

Çin endişeleri risk algılamasında baskı yarattı<br />

120<br />

105<br />

95000<br />

90000<br />

85000<br />

BIST 100<br />

Shangai Index (Sağ eks.)<br />

5100<br />

4700<br />

4300<br />

90<br />

75<br />

60<br />

45<br />

MSCI GOÜ<br />

MSCI Latin Amerika<br />

MSCI Türkiye<br />

MSCI BRIC<br />

MSCI Asya GOÜ<br />

80000<br />

75000<br />

70000<br />

65000<br />

60000<br />

3900<br />

3500<br />

3100<br />

2700<br />

2300<br />

1900<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

64


02.11<br />

04.11<br />

06.11<br />

08.11<br />

10.11<br />

12.11<br />

02.12<br />

04.12<br />

06.12<br />

08.12<br />

10.12<br />

12.12<br />

02.13<br />

04.13<br />

06.13<br />

08.13<br />

10.13<br />

12.13<br />

02.14<br />

04.14<br />

06.14<br />

08.14<br />

10.14<br />

12.14<br />

02.15<br />

04.15<br />

06.15<br />

08.15<br />

10.15<br />

10.14<br />

11.14<br />

12.14<br />

01.15<br />

02.15<br />

03.15<br />

04.15<br />

05.15<br />

06.15<br />

07.15<br />

08.15<br />

09.15<br />

10.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

sebeple ‘faiz artırımında aceleci<br />

olunmayacağı’ algısının güçlenmesi, doların<br />

diğer önemli para birimleri karşısında değer<br />

kaybetmesine neden oldu.<br />

FED’in para politikası duruşuna dair<br />

gelişmelerin 2015 yılının en önemli gündem<br />

maddesi olduğu ve piyasalarda hızlı yön<br />

değişikliklerine sahne olduğunu izledik.<br />

FED’in ilk faiz artırım kararına ilişkin<br />

beklentilerin ötelenmesi, küresel piyasalarda<br />

risk iştahının dalgalanmalarla birlikte<br />

sürmesini destekledi. Çoğu gelişmekte olan<br />

ülkenin kendine özgü sorunlarla mücadele<br />

ettiği bir konjonktürde volatilitenin yüksek<br />

kaldığını gözlemledik.<br />

Yıl başından bu yana yaşanan süreci<br />

değerlendirdiğimizde, seçim sonrasında, diğer<br />

gelişen piyasalardan negatif ayrışması<br />

belirginleşen BIST-100 endeksi, %7,0'lık<br />

değer kaybı ve dolar cinsinden de %25’lik<br />

düşüşle 2015 yılında en çok değer kaybeden<br />

borsalar arasında yer aldı. Politik<br />

belirsizliklerin yanı sıra jeopolitik endişelerin<br />

artması endeks üzerinde aşağı yönlü baskı<br />

yarattı.<br />

Özetle, 2015 yılı, küresel büyüme<br />

görünümündeki durgunluğun devam ettiği ve<br />

bu nedenle genel olarak gelişmiş ülke merkez<br />

bankalarının genişlemeci para politikalarını<br />

sürdürdükleri bir dönem olurken; FED’in<br />

normalleşme sürecine ne zaman başlayacağı<br />

sorusunun ekonomik verilerle yanıt bulmaya<br />

çalıştığı; Yunanistan ve Çin kaynaklı<br />

gelişmelerin de yakından izlendiği ve küresel<br />

risk algılamasının yön bulmaya çalıştığı bir<br />

döneme sahne oldu.<br />

Küresel normalleşmede daha belirgin<br />

adımlarının atılmasına aday olarak<br />

gördüğümüz <strong>2016</strong> yılında ise, küresel<br />

oynaklığın yüksek kalmaya devam etmesini<br />

bekliyoruz. Küresel bazda ‘zayıf büyüme ve<br />

düşük enflasyon’ temasının <strong>2016</strong> yılı içinde<br />

geçerli olacağı; güçlenen ABD ekonomisi<br />

karşısında FED’in para politikasını ‘kademeli’<br />

bir şekilde normalleştirmesi sürecinin<br />

etkisiyle, ‘normalleşme’ temasının daha<br />

gerçekçi olarak sorgulandığına ve<br />

farklılaşmaların keskinleştiğine tanık<br />

olabileceğimizi düşünüyoruz.<br />

Diğer taraftan, gelişmiş ülke borsaları, gelişen<br />

piyasalara göre daha güçlü kalmayı başardı.<br />

Yıl başından bu yana, MSCI gelişmiş ülke<br />

endeksi %2,2, gelişen ülke endeksi ise %10,2<br />

değer kaybına işaret ediyor.<br />

BIST Bankacılık endeksi beş yıllık ortalama F/K<br />

oranının altında işlem görüyor<br />

Sanayi sektörü pozitif ayrıştı<br />

12<br />

11<br />

180000<br />

170000<br />

86000<br />

84000<br />

10<br />

9<br />

8<br />

7<br />

6<br />

BIST Banka F/K<br />

Ortalama<br />

160000<br />

150000<br />

140000<br />

130000<br />

120000<br />

110000<br />

BIST100 Bankacılık End.<br />

BIST100 Sanayi End. (Sağ eks.)<br />

82000<br />

80000<br />

78000<br />

76000<br />

74000<br />

72000<br />

70000<br />

68000<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

65


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

HLY ARAŞTIRMA MODEL PORTFÖY/ Stratejimiz<br />

HLY Araştırma Model Portföyümüzün varlık<br />

dağılım kararlarını ana hatlarıyla, makrodan<br />

mikroya işleyen, temel ve teknik analiz ile<br />

birlikte kantitatif analizi de içeren, ürün<br />

yelpazesinin geniş tutulduğu yatırım<br />

yaklaşımı olarak özetleyebiliriz. Küresel<br />

olarak farklı yatırım araçlarıyla çeşitlendirerek<br />

riskin minimize edilmesine yardımcı olan bir<br />

yatırım yaklaşımını hedefliyoruz.<br />

Bu çerçevede genel stratejimiz ise, portföy<br />

modellemesinin ana çatısını stratejik<br />

yaklaşıma göre oluşturmak, taktiksel<br />

yaklaşımı da müşterinin risk profili ile finansal<br />

piyasalardaki geçici dengesizlik ve<br />

dalgalanmalara karşı kullanmak yönünde<br />

oluşuyor.<br />

Uzun vadeli risk ve getiri beklentilerine<br />

dayanan stratejik varlık dağılımında, uzun<br />

vadeli büyüme oranı, enflasyon beklentileri ya<br />

da risk primi gibi göstergeleri dikkate alırken;<br />

kısa vade piyasa hareketlerinde ön plana<br />

çıkan taktiksel varlık dağılımında, değerleme,<br />

momentum, piyasa hissiyatı, konjonktür<br />

dalgalanmaları, maliye ve para politikası gibi<br />

piyasaları etkileyen unsurlara odaklanıyoruz.<br />

Stratejik ve taktiksel yaklaşımın birlikte<br />

yürütüldüğü portföy dağılım modelimizde,<br />

ürün yelpazesinin çeşitlendirilmesi suretiyle,<br />

daha yüksek beklenen getiri ve daha az<br />

oynaklık hedeflerini gözetiyoruz.<br />

28 Mart 2014 tarihinde oluşturup, her türlü<br />

yatırım ürününe yönelik kararları içerecek<br />

şekilde, dinamik olarak yönettiğimiz HLY<br />

Model Portföyümüzün yerini; 28 Mayıs 2015<br />

tarihinde fiilen uygulamaya başladığımız<br />

yeni HLY Araştırma Model Portföyümüz<br />

aldı. Burada da, HLY Model Portföy yatırım<br />

stratejilerimizi aynen devam ettirdiğimiz gibi,<br />

portföy dağılımı ve yönetiminde, global<br />

makro fon yaklaşımıyla, makro ekonomik<br />

bakışı ön planda tutuyoruz. Ana görüşlerimizi<br />

yansıtan stratejik yaklaşım ile piyasa tehdit ve<br />

fırsatlarını değerlendiren taktiksel yaklaşımı<br />

bir arada kullanmaktayız. Geniş ürün<br />

yelpazesine dayalı, dinamik yönetimi yine ön<br />

planda tutuyoruz.<br />

Bu genel yatırım yaklaşımı altında, portföy<br />

dağılımı stratejimizin aşamalarını<br />

özetlersek; birinci adımda, yatırımcıların<br />

kendilerini güvende hissedeceği beklenen<br />

getiri ve kabul edilebilir risk düzeylerini doğru<br />

bir şekilde ortaya koyan bir portföy dağılım<br />

planı oluşturmak geliyor.<br />

İkinci adım, portföyü yatırım ürünü yelpazesini<br />

geniş tutarak çeşitlendirmek suretiyle, daha<br />

yüksek beklenen getiri ve daha az oynaklığı<br />

sağlamaya çalışmayı içeriyor.<br />

Çeşitlendirmenin en iyi çalıştığı durum da,<br />

seçilen varlık gruplarının birbirleriyle düşük<br />

korelasyona sahip olma şartını<br />

sağladıklarında geçerli oluyor.<br />

HLY Araştırma Model Portföy Oluşturmada<br />

Yatırım Stratejimiz<br />

HLY Araştırma Model Portföy Varlık<br />

Dağılımları<br />

Model Portföy Yatırım Stratejisi<br />

Varlık<br />

Dağılımı<br />

Yatırım Ürünü<br />

Seçimi<br />

Piyasa<br />

Zamanlaması<br />

Stratejik<br />

Varlık<br />

Dağılımı<br />

Taktiksel<br />

Varlık<br />

Dağılımı<br />

Temel<br />

Analiz<br />

Kantitatif<br />

Analiz<br />

Teknik<br />

Analiz<br />

Teknik<br />

Analiz<br />

Piyasa<br />

Bilgisi<br />

(pozisyon, haber vb.)<br />

Senaryo<br />

Analizi<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

66


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

HLY Araştırma Model Portföyümüzün ana<br />

bileşenleri, hisse senedi, sabit getirili, FX,<br />

emtia ve nakit şeklinde.<br />

Yatırım görüşleri oluşturulurken, temel, teknik<br />

ve kantitatif modellemeler gibi farklı<br />

alanlardan yararlanma stratejisi çerçevesinde;<br />

yeni portföyümüze, hisse seçimine yönelik<br />

kantitatif analiz altında, Araştırma birimimizin<br />

oluşturduğu HLY Faktör Modelini de<br />

yararlandığımız araçlar grubuna ekledik.<br />

HLY Faktör Modeli; Davranışsal Finans ve<br />

Kantitatif Analiz kapsamında gerçekleştirilen<br />

çalışmalarımızdan biri olarak sunuyoruz.<br />

Metodoloji kısmında da detaylı olarak<br />

değinildiği üzere, iki aşamalı çalışmanın 1.<br />

aşaması, seçilen 16 sektör içinde Skorlama<br />

yaparak uygun sektörü verecek şekilde; 2.<br />

aşaması ise, Dinamik Multi-Faktör bir<br />

algoritmik model olarak, akademik<br />

araştırmalar ve yapılan testler neticesinde,<br />

hisse senedi fiyatları üzerinde etkili olduğu<br />

sonucuna varılan 13 parametrenin 4 ana<br />

faktör altında birleştirilerek, kullanılan<br />

matematiksel yöntemler sonrasında, hızlı ve<br />

etkili karar almak amacıyla, tek bir rakama<br />

indirilip, “Al” ve “Sat” sinyali verecek şekilde<br />

dizayn edilmiştir.<br />

I. Aşama: Sektör Seçimi<br />

1. Aşama: Sektör Seçimi<br />

Sektör skorlama aşaması iki faktörden<br />

oluşuyor: ‘kantitatif skor’ ve ‘teknik skor’.<br />

Bu formülasyonla, Modelin analiz kapsamına<br />

aldığı hisselerin, yaptığımız testler<br />

neticesinde belirlediğimiz süreler itibariyle,<br />

“hisse başı kazanç” tahminlerindeki<br />

revizyonlar ve hisse fiyatındaki momentum,<br />

hisselerin endeks ağırlıklarıyla çarpılarak<br />

skorlar elde ediliyor. Burada amaç, hisse başı<br />

kazançlarda oluşan revizyonların fiyat<br />

hareketlerinde de görülüp görülmediğinin<br />

tespit edilip, revizyon ve fiyat<br />

momentumunun hız kazandığı sektörlerin<br />

görülmesi.<br />

II. Aşama: Hisse Seçimi<br />

Hisse seçiminde 4 ana faktör belirledik:<br />

1. Güven Skoru: Bu skor 3 parametreden<br />

oluşuyor:<br />

a) Beta‘Minus’: Düşen piyasada hissede<br />

yaşanan volatilitenin endekste yaşanan<br />

volatiliteye relatif ölçümüdür.<br />

b) Altman Z-Skor: Şirketlerin temerrüt riski<br />

olup olmadığının ölçümünde kullanılır.<br />

ZScore=1,2*X1+1,4*X2+3,3*X3+0,6*X4+<br />

0,99*X5<br />

X1= Çalışma sermayesi / Toplam Varlıklar<br />

X2= Alıkonmuş karlar / Toplam Varlıklar<br />

X3= Faiz ve vergi öncesi kar / Toplam<br />

Varlıklar<br />

X4= Toplam Piyasa Değeri / Toplam<br />

Yükümlülükler<br />

X5= Toplam Satışlar / Toplam Varlıklar<br />

c) Likidite Skoru: Alış ve Satış fiyatı<br />

arasındaki farkın aylık ortalaması alınarak<br />

hissenin likidite durumu ölçülür.<br />

2. Değer Skoru: Bu skor 5 parametreden<br />

oluşuyor. Şirketin temel değerini ölçmek<br />

amacıyla, sektör bazlı rasyolar kullanılır (Örn.<br />

Ulaşım sektörü için FAVKÖK rasyosu gibi). 5<br />

parametre: F/K, PD/DD, FD/SATIŞ,<br />

FD/FAVÖK, FD/FAVKÖK<br />

3. Kantitatif Skor: Bu skor 3 parametreden<br />

oluşuyor:<br />

a) Alpha for Beta Plus Minus: Sistemik<br />

riskte, diğer şirketlerle karşılaştırıldığında,<br />

‘ucuz mu’ ‘pahalı mı’ kaldığını gösterir.<br />

b) Yükseliş Potansiyeli: Piyasa<br />

konsensus hedef fiyatları göz önüne alınır.<br />

c) Hedef Fiyat Revizyonu: Şirketlerin<br />

hedef fiyatlarında oluşan revizyonların<br />

momentumu hesaplanır.<br />

4. Teknik Skor: Modeli dinamik bir hale<br />

getirmek amacıyla Momentum, RSI ve<br />

Volatilite göstergelerinden oluşuyor.<br />

67


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Q-Faktör Sektör Analizi<br />

HLY Faktör Model Skor Ortalamaları<br />

Sektör Risk - Getiri Ortalamaları<br />

Gıda<br />

Gübre<br />

Çimento<br />

Day. Tüketim<br />

GYO<br />

Enerji<br />

İletişim<br />

Perakende<br />

Petrol&Gaz<br />

Demir-Çelik<br />

Holding<br />

Cam<br />

İnşaat<br />

Havacılık<br />

Otomotiv<br />

Bankacılık<br />

1H<br />

-1 -0,5 0 0,5 1 1,5 2<br />

35%<br />

Volatilite<br />

Bankacılık<br />

30%<br />

Gübre<br />

Demir-Çelik<br />

25%<br />

Gıda<br />

Holding<br />

GYO<br />

Enerji<br />

20%<br />

İnşaat<br />

Cam<br />

Petrol&Gaz<br />

Havacılık<br />

15% Otomotiv İletişim Day. Tüketim Perakende<br />

Çimento<br />

Getiri<br />

10%<br />

0% 2% 4% 6% 8% 10% 12%<br />

Gıda<br />

Gübre<br />

Çimento<br />

Day. Tüketim<br />

GYO<br />

Enerji<br />

İletişim<br />

Perakende<br />

Petrol&Gaz<br />

Demir-Çelik<br />

Holding<br />

Cam<br />

İnşaat<br />

Havacılık<br />

Otomotiv<br />

Bankacılık<br />

1A<br />

-1 -0,5 0 0,5 1 1,5<br />

Volatilite<br />

28%<br />

26%<br />

Bankacılık<br />

Gübre<br />

24%<br />

22%<br />

Demir-Çelik<br />

Holding<br />

Perakende<br />

Day. Tüketim<br />

20%<br />

Havacılık<br />

Enerji Gıda<br />

18% Otomotiv<br />

İletişim 16% Petrol&Gaz<br />

İnşaat<br />

GYO<br />

Cam<br />

14%<br />

12%<br />

Çimento<br />

Getiri<br />

10%<br />

-5,0% 0,0% 5,0% 10,0% 15,0%<br />

Gıda<br />

Gübre<br />

Çimento<br />

Day. Tüketim<br />

GYO<br />

Enerji<br />

İletişim<br />

Perakende<br />

Petrol&Gaz<br />

Demir-Çelik<br />

Holding<br />

Cam<br />

İnşaat<br />

Havacılık<br />

Otomotiv<br />

Bankacılık<br />

3A<br />

-0,5 0 0,5 1<br />

40%<br />

Volatilite<br />

Gübre<br />

35%<br />

30%<br />

Gıda<br />

Havacılık<br />

25%<br />

GYO<br />

Demir-Çelik<br />

Bankacılık Enerji<br />

Otomotiv Holding Day. Tüketim Petrol&Gaz<br />

20%<br />

Cam<br />

İletişim<br />

Perakende<br />

İnşaat<br />

15%<br />

Çimento<br />

Getiri<br />

10%<br />

-15% -10% -5% 0% 5% 10% 15% 20%<br />

*Sektör Endeksleri Metodoji kısmında belirtilen , modelde kullandığımız şirketlerden oluşturulmuştur.<br />

68


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Modelin Genel Çalışma Mekanizması<br />

Güven Değer Kantitatif Teknik<br />

W s *S s + W v *S v + W q *S q + W t *S t<br />

*Altman Z-Skor<br />

*Likidite Skoru<br />

*Beta Minus<br />

*F/K<br />

*PD/DD<br />

*FD/Satışlar<br />

*FD/FAVÖK<br />

*Alpha for Beta Plus Minus<br />

*Yükseliş Potansiyeli<br />

*Hedef Fiyat Revizyonu<br />

*Momentum<br />

*RSI<br />

*Volatilite<br />

Sektör<br />

HLY Sektör<br />

Skoru<br />

Bankacılık 100<br />

Çimento 95<br />

Otomotiv 90<br />

Cam 85<br />

Enerji 80<br />

Petrol&Gaz 75<br />

İnşaat 70<br />

Perakende 65<br />

GYO 60<br />

Demir Çelik 55<br />

Havacılık 50<br />

Holding 45<br />

Beyaz Eşya 40<br />

İletişim 35<br />

Gübre 30<br />

*FD/FAVKÖK<br />

HLY Faktör<br />

Model Hisse<br />

A 100<br />

B 95<br />

C 90<br />

D 85<br />

E 80<br />

F 75<br />

G 70<br />

H 65<br />

I 60<br />

J 55<br />

K 50<br />

L 45<br />

M 40<br />

N 35<br />

O 30<br />

H<br />

Bankacılık<br />

Otomotiv<br />

Enerji<br />

İnşaat<br />

GYO<br />

Havacılık<br />

Beyaz Eşya<br />

Gübre<br />

A<br />

C<br />

E<br />

G<br />

I<br />

K<br />

M<br />

O<br />

Çimento<br />

Cam<br />

Petrol&Gaz<br />

Perakende<br />

Demir Çelik<br />

Holding<br />

İletişim<br />

B<br />

D<br />

F<br />

H<br />

J<br />

L<br />

N<br />

*Algoritmik bir model olması nedeniyle hisse ve sekör ağırlıkları ve alokasyonları dinamik olarak değişmektedir.<br />

MODELE DAHİL OLAN SEKTÖRLER VE HİSSELER<br />

Bankacılık Çimento Cam Otomotiv Enerji Petrol&Gaz GYO Perakende Holding Holding (İnşaat) Demir Çelik Havacılık Gıda Day. Tüketim İletişim Gübre<br />

AKBNK ADANA ANACM DOAS AKENR AYGAZ EKGYO BIMAS KCHOL ENKAI EREGL PGSUS TATGD ARCLK TCELL BAGFS<br />

GARAN AKCNS SISE FROTO AKSEN PETKM HLGYO BIZIM SAHOL TKFEN KRDMD THYAO ULKER VESTL TTKOM GUBRF<br />

HALKB BOLUC SODA TOASO ZOREN TUPRAS TRGYO MGROS TAVHL<br />

ISCTR CIMSA TRKCM SNGYO<br />

VAKBN<br />

ISGYO<br />

YKBNK<br />

69


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Q-Faktör Pairs Trading<br />

Q-Pairs; 13 parametrenin 4 ana faktör altında birleştirilerek, kullanılan matematiksel yöntemler ile tek<br />

skora indirilmesi sornasında “en yüksek“ skora sahip hisse senedini alıp; “en düşük“ skoru olanı satarak<br />

oluşturulmuştur.<br />

Otomotiv Sektörü<br />

350<br />

300<br />

250<br />

Otomotiv Sektörü Skor Kartı<br />

FROTO<br />

TOASO<br />

DOAS<br />

200<br />

150<br />

100<br />

50<br />

0<br />

03.03.2014 (Modelin başlangıç tarihi) 22.10.2015 (Güncel)<br />

Cam Sektörü<br />

400<br />

350<br />

300<br />

250<br />

200<br />

150<br />

Cam Sektörü Skor Kartı<br />

SISE<br />

TRKCM<br />

ANACM<br />

SODA<br />

100<br />

50<br />

0<br />

03.03.2014 (Modelin başladığı tarih) 22.10.2015 (Güncel)<br />

70


28.03.14<br />

18.04.14<br />

09.05.14<br />

30.05.14<br />

20.06.14<br />

11.07.14<br />

01.08.14<br />

22.08.14<br />

12.09.14<br />

03.10.14<br />

24.10.14<br />

14.11.14<br />

05.12.14<br />

26.12.14<br />

16.01.15<br />

06.02.15<br />

27.02.15<br />

20.03.15<br />

10.04.15<br />

01.05.15<br />

28.05.15 22.05.15<br />

11.06.15<br />

18.06.15<br />

25.06.15<br />

02.07.15<br />

09.07.15<br />

16.07.15<br />

23.07.15<br />

30.07.15<br />

06.08.15<br />

13.08.15<br />

20.08.15<br />

27.08.15<br />

03.09.15<br />

10.09.15<br />

17.09.15<br />

24.09.15<br />

01.10.15<br />

08.10.15<br />

15.10.15<br />

22.10.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

HLY ARAŞTIRMA MODEL PORTFÖY / 2015 Performans: Hisse<br />

28 Mart 2014 tarihinde oluşturup, her türlü<br />

yatırım ürününe yönelik kararları içerecek<br />

şekilde, dinamik olarak yönettiğimiz HLY<br />

Model Portföyümüzü; 28 Mayıs 2015<br />

tarihinde fiilen uygulamaya başladığımız<br />

yeni Model Portföyümüze geçmemiz<br />

dolayısıyla, realize ettik. İlk Model<br />

Portföyümüzün yılbaşından, fiili olarak<br />

uygulamaya geçtiğimiz 28 Mayıs 2015<br />

tarihine kadarki kümülatif getirisi %6,34;<br />

uygulamaya başladığımız tarihten itibaren<br />

kazancı ise %22,22. Yatırım ürünü grubu<br />

bazında getiriler ise, hisse senedinde<br />

%34,61 (aynı dönemde BIST100’ün getirisi<br />

%20,91); FX tarafında %21,64; Emtiada<br />

%92,85, Sabit getirilide %12,56 şeklinde.<br />

28 Mayıs 2015 tarihinde fiilen uygulamaya<br />

başladığımız Yeni Model Portföyümüzün<br />

ilgili tarihten bu yana yatırım ürünü bazında<br />

toplam getirisi ise %7,00. Hisse senedinde<br />

%2,26’lik getiri söz konusu iken (aynı<br />

dönemde BİST100’deki kayıp %3,97); FX<br />

tarafında %4,33; Emtiada %0,12, Sabit<br />

getirilide ise %3,32’lik kazançlar bulunuyor.<br />

Yeni HLY Araştırma Model Portföyümüzün<br />

hisse tarafındaki getirileri destekleyen<br />

bileşenler arasında, AKBNK %7,8, ULKER<br />

%6,1, TOASO %5,9, TUPRS %4,2, TAVHL<br />

%2,7’lik getiriler ile ön plana çıkıyor.<br />

Hatırlanacağı üzere, 2015 yılı görünüm<br />

raporumuzda, Havacılık, İnşaat-Çimento,<br />

Cam ve GYO sektörlerini ön planda<br />

tuttuğumuzu belirtmiştik. 2015 yılı temalarını<br />

oluşturmaya başladığımız 2014 yılı üçüncü<br />

çeyrek sonu ve 2015 yılı ilk yarıda da, HLY<br />

Model Portföyümüzde bu sektör temalarından<br />

beğendiğimiz hisselere yer verdik.<br />

Revize ettiğimiz, HLY Model Portföyümüzün,<br />

hisse tarafında bulunan ve portföye getiri<br />

katkısı yüksek bileşenlerinden bahsedecek<br />

olursak, SISE %19,1, TRKCM %15,7,<br />

THYAO %14,2, TAVHL %11, AKCNS %7,<br />

FROTO %13’lük getirileri ile dikkat çekenler<br />

arasında yer alıyor.<br />

Realize ettiğimiz Model Portföy hisse<br />

getirimiz, BIST100’den 13,2 puan pozitif<br />

ayrıştı<br />

Yeni HLY Araştırma Model Portföy kümülatif<br />

getiri *<br />

50%<br />

40%<br />

30%<br />

20%<br />

10%<br />

0%<br />

HLY Hisse Portföyü Kümülatif Getirisi<br />

BIST100 Kümülatif Getirisi<br />

7%<br />

6%<br />

5%<br />

4%<br />

3%<br />

2%<br />

1%<br />

0%<br />

-1%<br />

-2%<br />

HLY Araştırma Model<br />

Portföy (Kümülatif)<br />

Benchmark<br />

* 28 Mayıs 2015 tarihinde Model Portföyü fiili olarak uygulamaya<br />

geçtiğimiz HLY Portföye geçmemiz dolayısıyla realize ettik.<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

* HLY Portföyü oluşturduğumuz 08.06.2015 itibariyle getiri<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

71


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

HLY ARAŞTIRMA MODEL PORTFÖY / 2015 Performans:<br />

FX-Emtia<br />

28 Mayıs 2015 tarihinde Model Portföyümüzü<br />

kapatarak oluşturduğumuz ‘HLY Araştırma<br />

Model Portföy’ümüz, 10 Ekim tarihi itibariyle<br />

FX ve Emtia grupları sırasıyla %4,33 ve<br />

%0,12 getiriye işaret ediyor.<br />

Emtia fiyatlarında, FED’in normalleşme<br />

sürecinin yarattığı baskı ve büyüme<br />

problemleri ile, aşağı yönlü baskıların ön<br />

planda kaldığını görüyoruz. Yılın ikinci<br />

yarısı başında, altının son beş yılın en düşük<br />

seviyelerine, gümüşün de son altı yılın en<br />

düşük seviyelerine inmesi, emtia fiyatları<br />

üzerindeki satış baskısını gözler önüne serdi.<br />

2015 yılı içerisinde, zayıf emtia temamıza<br />

paralel bir şekilde trend yönünde açtığımız<br />

‘kısa’ pozisyonların yanında, taktiksel olarak<br />

düşüşlere gelecek tepkileri fırsata çevirmek<br />

adına teknik seviyeler ile açtığımız ‘uzun’<br />

pozisyonlarımız sonucunda, gümüş<br />

pozisyonlarımızdan toplam %1,08 kar elde<br />

ettik.<br />

FX tarafında da bu temamızın yansımalarını<br />

değerlendirmek amacıyla, altın fiyatlarında<br />

düşüş öngörümüze paralel olarak ve FED’in<br />

normalleşme sürecinin gelişmekte olan<br />

ülkelerde yaratacağı baskıyı da göz önünde<br />

bulundurarak, önemli bir altın ihracatçısı olan<br />

Güney Afrika Randı’nın zayıflayacağını<br />

düşünerek, USDZAR paritesinde ‘uzun’<br />

pozisyon açtık. Bu paritede açtığımız<br />

pozisyonlardan toplam %0,77 kar elde ettik.<br />

Güç kaybetmeye devam eden petrol<br />

fiyatlarının makro dengelere etkisini göz<br />

önünde bulundurarak, en önemli ihracat<br />

kaynağı petrol olan Kanada’nın<br />

ekonomisindeki durgunluğun para birimine de<br />

yansıyacağını düşünerek açtığımız USDCAD<br />

‘uzun’ pozisyonumuzu %3,07 kar ile realize<br />

ettik. Yine bu temaya ek olarak, bölge<br />

ekonomisine ilişkin zayıflama sinyalleri ve<br />

bunun parasal genişlemede yarattığı baskının<br />

olumsuz etkileyeceğini düşündüğümüz<br />

Norveç Kronu’nun zayıflayacağını düşünerek<br />

açtığımız USDNOK ‘uzun’<br />

pozisyonlarımızdan %2,36 getiri elde ettik.<br />

Güçlü dolar temamız doğrultusunda, İngiltere<br />

ekonomisinden gelen karışık sinyallerden<br />

doğan dalgalanmaları değerlendirmek adına,<br />

teknik olarak da fırsat verdiğini<br />

düşündüğümüz seviyelerden açtığımız<br />

GBPUSD ‘kısa’ pozisyonlarımızdan %0,41<br />

kar elde ettik.<br />

Risk iştahının düştüğü durumlarda talep<br />

gören Japon Yeni’ni, genel olarak zayıf bir<br />

görünüm sergileyen euroya karşı kullanmak<br />

adına açtığımız EURJPY pozisyonumuzdan<br />

ise %1,33 kar elde ettik.<br />

FED’in normalleşme sürecine başlaması ile<br />

belirginleşen güçlü dolar temamız<br />

Portföyümüze en büyük katkıyı FX sağladı<br />

F/X Portföyümüzün ana bileşenlerinde getiriler<br />

2,5%<br />

2,0%<br />

1,5%<br />

1,0%<br />

0,5%<br />

0,0%<br />

-0,5%<br />

USDNOK USDCAD XAUUSD XAGUSD EURJPY<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

72


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

doğrultusunda, FX temel stratejilerimizde<br />

açtığımız EURUSD kısa pozisyonlarımızdan<br />

ise %2,67 kar elde ettik.<br />

28 Mayıs itibariyle realize ettiğimiz HLY<br />

Model Portföyümüzde ise, yavaşlayan<br />

küresel büyüme ve arz koşullarına yönelik<br />

yapısal değişim karşısında, Brent petrol<br />

‘kısa’ pozisyonumuzdan %3,97 getiri elde<br />

ettik.<br />

Japonya Merkez Bankası’nın USDJPY<br />

paritesinde sunduğu fırsatlardan yararlanarak<br />

bu paritede açtığımız ‘uzun’ pozisyondan<br />

%1,14 getiri elde ettik.<br />

Güçlü doların gelişmekte olan ülke kurları ve<br />

emtialar üzerinde yaratacağı baskıdan ötürü<br />

açtığımız USDZAR ‘uzun’ pozisyonumuzdan<br />

%2,29 kar elde ettik.<br />

Bu temamıza paralel bir şekilde, düşen petrol<br />

fiyatlarından ekonomisinin olumsuz<br />

etkilenmesi ve buna ek olarak en önemli ticari<br />

partneri olan Avrupa Birliği’nin içinde<br />

bulunduğu ekonomik durgunluğun<br />

yansımalarının İsveç ekonomisi üzerinde<br />

negatif etki yaratacağını göz önünde<br />

bulundurarak, USDSEK paritesinde ‘kısa’<br />

pozisyon açtık ve bu pozisyonumuzdan<br />

yaklaşık bir ay içerisinde %4 kar elde ettik.<br />

Yine zayıf emtia fiyatları temamız<br />

doğrultusunda açtığımız gümüş ‘kısa’<br />

pozisyonlarımızdan %3,9 getiri elde ettik.<br />

Euronun zayıflayan görünümüne ve İngiltere<br />

ekonomisinin Euro bölgesine göre relatif<br />

olarak daha güçlü bir performans<br />

sergilemesine bağlı olarak açtığımız<br />

EURGBP ‘kısa’ pozisyonumuzdan %1,89<br />

kar elde ettik. Normalleşme sürecindeki FED<br />

ile genişlemeci para politikası uygulayan<br />

Realize ettiğimiz Model Portföyümüzün 2015<br />

performansı<br />

200<br />

180<br />

Portföy Oluşturulduğu Tarihten (28.03.2014)<br />

İtibaren Performans *<br />

192,85<br />

160<br />

140<br />

120<br />

120,91<br />

134,61<br />

112,56<br />

121,64<br />

100<br />

BIST100 Hisse Senedi Sabit Getiri FX Emtia<br />

*Değerler TL cinsindendir.<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

73


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

HLY ARAŞTIRMA MODEL PORTFÖY / <strong>2016</strong> <strong>Görünüm</strong>: Hisse<br />

HLY Model Portföyümüzün ana stratejisini,<br />

geçtiğimiz yıl “düşük volatilite döneminin<br />

geride kaldığı” teması üzerine kurduğumuzu<br />

belirtmiştik. <strong>2016</strong> yılında da, “yüksek<br />

volatilite” temamızı devam ettirmekle birlikte,<br />

küresel bazda ‘zayıf büyüme ve düşük<br />

enflasyon’ temasının ön planda olduğu;<br />

güçlenen ABD ekonomisi karşısında FED’in<br />

para politikasını ‘kademeli’ bir şekilde<br />

normalleştirmesi sürecinin etkisiyle,<br />

‘normalleşme’ temasının daha gerçekçi<br />

olarak sorgulandığına ve farklılaşmaların<br />

keskinleştiğine tanık olabileceğimizi<br />

düşünüyoruz.<br />

<strong>2016</strong> yılı için piyasa stratejimizi belirlerken, i)<br />

GSYH büyüme hızı %3,2; ii) USD/TRY<br />

ortalama kur seviyesi 3,07; iii) gösterge tahvil<br />

faiz oranı yıl sonu %11,5 varsayımları altında,<br />

12 aylık BIST-100 endeks seviyesine<br />

yönelik tahminimiz 85,000-96,000 bandında<br />

oluşuyor. Yıl sonu hedefimiz ise 93,500<br />

seviyesinde.<br />

MCSI Türkiye endeksi, 12 aylık tahminlere<br />

göre 10,3x F/K çarpanıyla işlem görüyor. Bu<br />

seviye, MSCI Gelişmekte Olan Ülkeler<br />

endeksinin 12,3x çarpanına göre %16<br />

iskontoya işaret ediyor. Bu geniş iskonto oranı<br />

da, BIST tahminimiz için yukarı potansiyeli<br />

destekliyor.<br />

Bu çerçevede, küresel normalleşmede daha<br />

somut adımlarının atılmasına aday olarak<br />

gördüğümüz <strong>2016</strong> yılında, küresel oynaklığın<br />

yüksek kalmaya devam etmesini beklemekle<br />

birlikte, 1 Kasım seçimleri sonrasında politik<br />

risklerin azalması ve yeni ekonomi yönetimine<br />

yönelik güven ortamının sağlanması<br />

durumunda, emtia ithalatçısı ekonomi olarak,<br />

BIST-100’ün pozitif fiyatlanmaya konu olan<br />

gelişen piyasalar arasında yer almasının<br />

mümkün olduğunu düşünüyoruz.<br />

BIST-100’ün yıllar itibariyle getirilerine<br />

baktığımızda da, bir döngüden söz etmek<br />

mümkün. 2010 yılında %24,9’luk kazanç,<br />

2011 yılında %22,3’lük kayıp,...., 2015’te<br />

yılbaşından bu yana %7’lik bir kayıp söz<br />

konusu olurken, <strong>2016</strong> yılı için de yükselişe<br />

işaret eden pozitif bir döngü desteği<br />

beliriyor.<br />

<strong>2016</strong> yılında, ihracat ve döviz cinsi<br />

fiyatlama nedeniyle, döviz cinsi gelir elde<br />

eden şirketlerin net kar büyümesinde üst<br />

sıralarda yer alabileceğini düşünüyoruz.<br />

Ayrıca, kur riskinin yatırım kararı için <strong>2016</strong><br />

yılında da önemli bir kıstas olmaya devam<br />

edeceğini, güçlü döviz uzun pozisyonu olan<br />

şirketlerin ve kur riskini hedge etmekte<br />

başarılı olabilen, hisse bazında büyüme<br />

potansiyeli sunan, güçlü temel dinamiklere<br />

sahip şirketlerin ön planda olacağını ve<br />

“hisse bazlı ayrışmaların” yaşanacağını<br />

düşünüyoruz.<br />

<strong>2016</strong> yılı için ‘pozitif ‘döngü desteği MSCI GOÜ yıllar itibariyle getiriler<br />

60%<br />

50%<br />

40%<br />

30%<br />

Yıllar itibariyle BIST-100 getiriler 2010 2011<br />

2012 2013<br />

2014 2015<br />

<strong>2016</strong> Bek.<br />

20%<br />

15%<br />

10%<br />

5%<br />

2010 2011 2012<br />

2013 2014 2015<br />

20%<br />

0%<br />

10%<br />

-5%<br />

0%<br />

-10%<br />

-10%<br />

-15%<br />

-20%<br />

-30%<br />

2010 2011 2012 2013 2014 2015 <strong>2016</strong> Bek.<br />

-20%<br />

-25%<br />

Yıllar itibariyle MSCI GOÜ Endeksi getiriler<br />

2010 2011 2012 2013 2014 2015<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

74


10.11<br />

02.12<br />

06.12<br />

10.12<br />

02.13<br />

06.13<br />

10.13<br />

02.14<br />

06.14<br />

10.14<br />

02.15<br />

06.15<br />

10.15<br />

10.11<br />

02.12<br />

06.12<br />

10.12<br />

02.13<br />

06.13<br />

10.13<br />

02.14<br />

06.14<br />

10.14<br />

02.15<br />

06.15<br />

10.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

MCSI Türkiye endeksinde hesapladığımız<br />

iskonto oranına benzer bir şekilde, MSCI<br />

Türkiye Mali Sektör endeksi de, 12 aylık<br />

tahminlere göre 7,9x F/K çarpanıyla,<br />

gelişmekte olan ülke emsallerine göre %12<br />

iskontolu işlem görüyor. Makro ihtiyati<br />

tedbirler nedeniyle sınırlanan kredi büyümesi<br />

ve düşük reel faiz oranları, bankaların<br />

özkaynak karlılıklarındaki düşüşün temel<br />

nedenleri olarak sıralanabilir. Bu nedenle,<br />

bankaların değerleme ve çarpanları da, yurt<br />

dışı emsallerine göre olumsuz ayrışıyor.<br />

<strong>2016</strong> yılı için belirlediğimiz ana strateji<br />

doğrultusunda, HLY Model Portföyümüzün<br />

hisse bileşenine %20 ağırlık vermeyi uygun<br />

buluyoruz. Hisse bileşenlerinin dağılımında<br />

ise, bankacılık hisselerinin ağırlığını %30<br />

olarak belirliyoruz. <strong>2016</strong> yılında öne<br />

çıkacağını düşündüğümüz; son 5 yılda<br />

gözlenen değerlere göre tarihsel olarak da en<br />

yüksek iskonto oranına sahip bankacılık<br />

sektör hisselerinden AKBNK ve ISCTR’ye<br />

portöyümüzde yer veriyoruz.<br />

TÜFE’ye endeksli tahvillerin ağırlığının ve<br />

ticari kredi ağırlığının göreceli olarak yüksek<br />

olmasının, bankayı mevcut faiz/enflasyon<br />

ortamında avantajlı kılacağını düşündüğümüz<br />

AKBANK’ı; hisse başı kar büyümesi ve varlık<br />

kalitesi bazında yüksek performansının <strong>2016</strong><br />

yılında da devam etmesini beklediğimiz<br />

ISCTR; yeni fırsatlara odaklanarak büyüme<br />

potansiyeli sunan TAVHL; gerek iş modeli<br />

gerekse de portföyüne katacağı yeni ürünler<br />

sayesinde operasyonlarını güçlendireceğini<br />

ve böylece rakiplerinden ayrışabileceğini<br />

düşündüğümüz TOASO; yeni pazarlara<br />

odaklanarak büyüme hikayesini satın<br />

almalarla hızlandıran ULKER; Fuel Oil<br />

Dönüşüm Projesi (RUP) tam katkısının<br />

önümüzdeki dönemde daha net<br />

görülebileceği ve olumlu rafinaj şartlarının<br />

devam edeceğine yönelik beklentimiz<br />

nedeniyle TUPRS; gelir paylaşımlı ve<br />

anahtar teslim projeleri ile değer yaratmaya<br />

devam edeceğini düşündüğümüz EKGYO;<br />

güçlü bilanço, defansif operasyonel yapı,<br />

sahip olduğu yüksek ihracat kapasitesi<br />

nedeniyle piyasadaki dalgalanmalara karşı<br />

daha defansif olarak gördüğümüz SODA;<br />

Gana yatırımının yaratacağı dolar bazlı nakit<br />

akışı, Bolu Göynük Santrali’nin maliyet<br />

yapısında yaratmasını beklediğimiz iyileşme<br />

nedeniyle AKSEN; sektörde kâr marjlarını<br />

olumsuz etkileyen regülasyonlara rağmen fark<br />

yaratan iş modeli ile BMEKS hisse<br />

senetlerine portföyümüzde yer veriyoruz.<br />

MCSI Türkiye, MSCI GOÜ endeksine göre %16<br />

iskontolu işlem görüyor<br />

MSCI Türkiye Mali Sektör endeksi de %12<br />

iskontolu işlem görüyor<br />

12,5<br />

15,0%<br />

12,0<br />

15,0%<br />

11,5<br />

10,5<br />

9,5<br />

8,5<br />

7,5<br />

Prim/İskonto (Sağ.eks)<br />

MCSI Türkiye 12 Ay İleriye Yön.Tah. F/K<br />

10,0%<br />

5,0%<br />

0,0%<br />

-5,0%<br />

-10,0%<br />

-15,0%<br />

-20,0%<br />

-25,0%<br />

-30,0%<br />

10,5<br />

9,0<br />

7,5<br />

6,0<br />

Prim/İskonto (Sağ eks.)<br />

MSCI Türkiye Fin.12 Ay İleriye Yönelik Tah.F/K<br />

10,0%<br />

5,0%<br />

0,0%<br />

-5,0%<br />

-10,0%<br />

-15,0%<br />

-20,0%<br />

-25,0%<br />

-30,0%<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

75


01.15<br />

02.15<br />

03.15<br />

04.15<br />

05.15<br />

06.15<br />

07.15<br />

08.15<br />

09.15<br />

10.15<br />

01.14<br />

02.14<br />

03.14<br />

04.14<br />

05.14<br />

06.14<br />

07.14<br />

08.14<br />

09.14<br />

10.14<br />

11.14<br />

12.14<br />

01.15<br />

02.15<br />

03.15<br />

04.15<br />

05.15<br />

06.15<br />

07.15<br />

08.15<br />

09.15<br />

10.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

HLY ARAŞTIRMA MODEL PORTFÖY / <strong>2016</strong> <strong>Görünüm</strong>:<br />

FX-Emtia<br />

FED’in normalleşme sürecine geçiş<br />

eğilimini koruduğu mevcut konjonktürde,<br />

İngiltere Merkez Bankası’nın da aynı cephede<br />

yer aldığını izliyoruz. Aslında <strong>2016</strong> yılı<br />

görünümünde, gelişmiş ülke merkez<br />

bankaları ikiye ayrılmış durumda. Bir tarafta<br />

normalleşme sürecine giren ve faiz artırımına<br />

hazırlanan FED ve İngiltere Merkez Bankası<br />

varken, diğer tarafta düşük enflasyon ve zayıf<br />

büyüme karşısında genişlemeci para<br />

politikası uygulayan ECB ve Japonya<br />

Merkez Bankası’nın yer aldığını<br />

söyleyebiliriz.<br />

<strong>2016</strong> yılında ‘güçlü dolar’ temamız devam<br />

ederken, İngiliz Poundu’nun da güçlü<br />

kalabileceğini düşünüyoruz. Euro bölgesi ve<br />

Japonya’da, emtia ve petrol fiyatlarındaki<br />

düşük seyir nedeniyle, deflasyon-düşük<br />

enflasyon problemlerinin devam edebileceğini<br />

tahmin ediyoruz. ECB’nin yaptığı parasal<br />

genişlemenin Euro bölgesi üzerindeki<br />

etkisinin özellikle <strong>2016</strong>’nın ikinci yarısında<br />

büyümeyi artıracak şekilde hissedilebileceğini<br />

muhtemel görüyoruz.<br />

<strong>2016</strong> yılında da genel olarak gelişmekte olan<br />

ülkeler üzerindeki baskının devam etmesini<br />

bekliyoruz. Ancak gelecek yıl gelişmekte<br />

olan ülkeler arasındaki ayrışmanın daha<br />

fazla olabileceğini düşünüyoruz. Özellikle<br />

ekonomik dinamikleri daha güçlü bir görünüm<br />

veren Polonya ve Hindistan gibi ülkelerin<br />

diğer gelişmekte olan ülkelerden pozitif<br />

ayrışma ihtimalini yüksek görüyoruz.<br />

Emtia fiyatlarında küresel büyüme ile ilgili<br />

gelişmelere paralel olarak dalgalanmaların<br />

devam etmesi muhtemel olmakla birlikte,<br />

genel eğilimin aşağı yönlü olarak<br />

kalabileceğini düşünüyoruz.<br />

EURUSD: ’’Normalleşme sürecine karşı ek<br />

genişleme’’<br />

2015 yılının dokuz ayında, genel tablo olarak,<br />

geçen yıl başlayan düşüş trendini sürdüren<br />

EURUSD paritesinin, <strong>2016</strong> yılında da FED’in<br />

normalleşme sürecine karşılık ECB’nin<br />

genişlemeci yaklaşımı temelinde trendini<br />

sürdürmesini bekliyoruz.<br />

FED’in normalleşme sürecini faiz artırımına<br />

başlayarak belirginleştirmeye hazırlanması,<br />

Avrupa Merkez Bankası’nın ise düşük faizparasal<br />

genişleme ile ekonomiyi<br />

canlandırma politikası uygulamasından<br />

dolayı, <strong>2016</strong> yılında da euronun baskı altında<br />

kalmaya devam edeceğini tahmin ediyoruz.<br />

Euro bölgesi ekonomilerinin büyüme<br />

performanslarının halen güçsüz olması da,<br />

euroyu baskı altında tutacak diğer bir sebep.<br />

Buna bağlı olarak, parasal genişleme<br />

süresinin uzama ihtimali de diğer bir baskı<br />

unsuru.<br />

Dolar endeksinde ılımlı yükseliş<br />

EURUSD son 12 yılın en düşüğünü gördükten<br />

sonra toparlanma çabasında<br />

1,40<br />

100<br />

95<br />

90<br />

Dolar Endeksi<br />

1,36<br />

1,32<br />

1,28<br />

1,24<br />

1,20<br />

1,16<br />

1,12<br />

1,08<br />

1,04<br />

EURUSD<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

76


01.14<br />

02.14<br />

03.14<br />

04.14<br />

05.14<br />

06.14<br />

07.14<br />

08.14<br />

09.14<br />

10.14<br />

11.14<br />

12.14<br />

01.15<br />

02.15<br />

03.15<br />

04.15<br />

05.15<br />

06.15<br />

07.15<br />

08.15<br />

09.15<br />

10.15<br />

03.14<br />

05.14<br />

07.14<br />

09.14<br />

11.14<br />

01.15<br />

03.15<br />

05.15<br />

07.15<br />

09.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

2015 yılında, euronun Yunanistan krizinin<br />

etkisini belirgin olarak yaşadığını ve politik<br />

krizin ekonomiye yansıması ile birliğin<br />

sürdürülebilirliğinin tekrar sorgulandığını<br />

gördük. Yaşanan bu zor süreç sonrasında,<br />

Yunanistan krizinin euroda geçici<br />

dalgalanmaların ötesinde kalıcı negatif bir<br />

etmen oluşturduğunu düşünüyoruz. Buna<br />

bağlı olarak, bölge ekonomilerinin borçluluk<br />

oranları başta olmak üzere önemli farklıklar<br />

içermesinin de göze alınmasıyla, birliğin<br />

devamının sorgulandığı zamanlarda, euro<br />

üzerinde daha kalıcı bir aşağı yönlü baskı<br />

oluşabileceği ihtimalini göz ardı etmiyoruz.<br />

Bu çerçevede, Birleşik Krallık’ın 2017<br />

yılında yapması beklenen ancak öne<br />

çekilmesi de gündemde olan Avrupa<br />

Birliği’nde kalıp kalmayacağına dair<br />

referandumunun da, EURUSD paritesinde<br />

aşağı yönlü baskı yaratması beklenebilir.<br />

Özetle, ‘Grexit’ ve ‘Brexit’ senaryolarının,<br />

<strong>2016</strong> yılında da euroya zarar verme<br />

potansiyellerinin olduğunu düşünüyoruz.<br />

Ayrıca, petrol başta olmak üzere emtia<br />

fiyatları üzerindeki aşağı yönlü baskılar,<br />

gelişmiş ülkeler açısından hedeflenen<br />

enflasyona ulaşma yolunda küresel bir sorun<br />

olmakla birlikte; Euro bölgesinde, deflasyon<br />

ortamına daha yakın olunması nedeniyle,<br />

para politikası duruşunda daha etkili olabilir.<br />

Diğer taraftan, özellikle <strong>2016</strong> yılının ikinci<br />

yarısından itibaren parasal genişlemenin<br />

ekonomiye yansıma ihtimaline ek olarak; bu<br />

yıl güçlü bir görünüm sergileyemeyen<br />

‘çekirdek’ ülkelerin toparlanmaya daha<br />

yakın olabileceği düşünülebilir.<br />

Özetle; <strong>2016</strong> yılında iyileşme beklemekle<br />

birlikte euronun göreceli zayıflığının<br />

süreceğini tahmin ediyoruz. Bu doğrultuda,<br />

EURUSD paritesinin 1,04-1,21 gibi geniş bir<br />

aralıkta dalgalanma beklemekle birlikte, yıl<br />

sonu tahminimizi 1,07 olarak belirliyoruz.<br />

Pound: ‘Normalleşme’ye aday para<br />

politikasının desteği<br />

<strong>2016</strong> yılı, İngiltere’de para politikasının<br />

normalleşmeye başlamasında ön plana<br />

çıkıyor. İngiltere ekonomisinden alınan<br />

sinyallerin istikrarlı bir büyüme olduğuna dair<br />

yeterli kanıt sağlayamamasına rağmen,<br />

ağırlıklı olarak güçlü bir görünüm<br />

sergilemesi, İngiltere Merkez Bankası’nın,<br />

FED ile birlikte, düşük faiz ortamından<br />

çıkışa en yakın merkez bankası olduğu<br />

izlenimini güçlendiriyor.<br />

İngiltere Merkez Bankası’nın normalleşmeye<br />

geçiş konusunda da ‘şahin’e yakın bir tutum<br />

sergilemeye çalıştığı söylenebilir. Bu duruşun<br />

destekleyici unsurları olarak da, güçlenen<br />

ekonomik aktivite göstergelerine ek olarak, i.<br />

petrol fiyatları ve düşük ithalat fiyatlarının<br />

Pound, normalleşme cephesinde olmanın<br />

gücünü gösteriyor<br />

Yükselen konut fiyatları risk oluşturmaya<br />

devam ediyor<br />

0,84<br />

0,82<br />

0,80<br />

0,78<br />

0,76<br />

0,74<br />

0,72<br />

0,70<br />

0,68<br />

EURGBP<br />

670<br />

660<br />

650<br />

640<br />

630<br />

620<br />

610<br />

600<br />

590<br />

580<br />

570<br />

İngiltere Konut Fiyatları Endeksi<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

77


02.14<br />

03.14<br />

04.14<br />

05.14<br />

06.14<br />

07.14<br />

08.14<br />

09.14<br />

10.14<br />

11.14<br />

12.14<br />

01.15<br />

02.15<br />

03.15<br />

04.15<br />

05.15<br />

06.15<br />

07.15<br />

08.15<br />

09.15<br />

10.15<br />

02.15<br />

03.15<br />

04.15<br />

05.15<br />

06.15<br />

07.15<br />

08.15<br />

09.15<br />

10.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

enflasyon üzerindeki aşağı yönlü baskılarının<br />

kalıcı bir nitelik taşımadığı; ii. değerlenen<br />

yerel para biriminden enflasyona<br />

geçişkenliğin yani kurun yansıma etkisinin<br />

değişikliğe uğradığı ve geçmişte olduğu gibi<br />

güçlü olarak yansımayacağı görüşleri öne<br />

sürülüyor. Öte yandan, enflasyonun kırılgan<br />

bacağı olarak nitelendirebileceğimiz ücretler<br />

tarafında son dönemde yaşanan iyileşmenin,<br />

enflasyon yaratma konusunda destekleyici<br />

olabileceğini düşünüyoruz.<br />

<strong>2016</strong> yılı, söz konusu unsurların beklendiği<br />

yönde işleyip işlemediği, yani ‘güçlü pound’<br />

temasının geçerli olup olmadığı açısından<br />

yakından takip sürecini içerecek. Bu konuda<br />

somut sinyaller elde edilene kadar da,<br />

İngiltere Merkez Bankası’nın<br />

normalleşmeye yakın para politikası<br />

duruşunun etkili olmasını ve ekonomiyi<br />

yönlendirmesini bekliyoruz.<br />

Diğer taraftan, Birleşik Krallık’ta 2017 yılında<br />

yapılması beklenen, Avrupa Birliği’nden<br />

ayrılıp ayrılmayacağına yönelik<br />

referandumun erkene alınma ve çıkış<br />

senaryolarının <strong>2016</strong> yılından itibaren<br />

tartışılmaya başlanması ihtimallerinin, pound<br />

üzerinde politik kaynaklı bir baskı ve aşağı<br />

yönlü bir risk yaratabileceğini de gözden<br />

kaçırmamak gerekiyor.<br />

Makro dengeler tarafında ise, konut<br />

fiyatlarında balon oluşma riski ve<br />

mortgage kredilerinde yüksek hanehalkı<br />

borçluluk oranı, faiz artırımı senaryosuna<br />

yönelik endişeli yaklaşımı da beraberinde<br />

getirebilecek.<br />

Ayrıca, İngiltere’nin en önemli ticaret<br />

partnerlerinden biri olan Euro bölgesinde<br />

devam edebilecek durgunluğun olumsuz<br />

yansımaları, pound üzerinde zayıflama<br />

yönünde dalgalanmalara neden olabilecek<br />

diğer bir risk unsuru olarak görülebilir.<br />

Ancak genel görünüm açısından, İngiltere ve<br />

Euro bölgesi arasındaki ekonomik görünüm<br />

ve para politikaları farklılaşması nedeniyle,<br />

‘poundun euroya karşı güçlü kalabileceği’<br />

ana temasını benimsiyor ve <strong>2016</strong> yılı için<br />

0,65-0,77 bandında ve 0,68 yıl sonu<br />

değerinde tahmin ediyoruz.<br />

GOÜ Kurları: “Ayrışmalar keskinleşebilir’’<br />

2015 yılında olduğu gibi, <strong>2016</strong> yılında da<br />

gelişen ülke para birimlerinin genel olarak<br />

baskı altında kalacağını tahmin etmekle<br />

birlikte, para birimleri arasındaki ayrışmaların<br />

keskinleşebileceğini düşünüyoruz.<br />

Ancak bu sürecin aynı zamanda, FED’in<br />

normalleşme adımlarının gelişen ülke merkez<br />

bankaları üzerinde sıkılaştırıcı yönde<br />

yaratabileceği baskıların bir sonucu olarak da,<br />

Emtia ihracatçısı GOÜ para birimlerinde<br />

zayıflama belirgin<br />

Zloti güçlü duruşunu devam ettirebilir;<br />

Hindistan Rupisinde düşüş sınırlı kalıyor<br />

4,0<br />

USDBRL<br />

USDZAR (Sağ eks.)<br />

15,0<br />

14,5<br />

14,0<br />

4,0<br />

3,9<br />

67,0<br />

66,0<br />

3,5<br />

13,5<br />

13,0<br />

3,8<br />

65,0<br />

3,0<br />

2,5<br />

2,0<br />

12,5<br />

12,0<br />

11,5<br />

11,0<br />

10,5<br />

10,0<br />

3,7<br />

3,6<br />

3,5<br />

USDPLN<br />

USDINR (Sağ eks.)<br />

64,0<br />

63,0<br />

62,0<br />

61,0<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

78


02.15<br />

03.15<br />

04.15<br />

05.15<br />

06.15<br />

07.15<br />

08.15<br />

09.15<br />

10.15<br />

02.15<br />

03.15<br />

04.15<br />

05.15<br />

06.15<br />

07.15<br />

08.15<br />

09.15<br />

10.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

değer kazancına yönelik dalgalanmaları da<br />

içerebileceğini göz ardı etmiyoruz.<br />

2015 yılının dokuz ayında en çok değer<br />

kaybeden gelişmekte olan ülke para birimi<br />

Brezilya Reali oldu. Eylül ayında S&P’nin<br />

kredi notunu düşürmesi, ekonomik büyümenin<br />

sağlanamaması, düşen emtia fiyatları ve<br />

yavaşlayan küresel büyümeye karşı emtia<br />

ihracatçısı konumu, toplumsal karışıklıklar gibi<br />

içsel sebepler ve FED’in normalleşme<br />

sürecinin yarattığı baskı ile, <strong>2016</strong> yılında<br />

USD/BRL paritesinde 3,70-4,50 bandını<br />

öngörüyor ve yıl sonu tahminimizi 4,30 olarak<br />

belirliyoruz.<br />

Diğer emtia ihracatçısı ülkelerden biri olan<br />

Güney Afrika’nın da zayıf büyüme ve küresel<br />

normalleşme baskısı ikileminde, randın dolara<br />

karşı daha kırılgan kalabileceğini tahmin<br />

ediyoruz. Altın fiyatlarında aşağı yönlü<br />

baskıları da, rand üzerinde baskı<br />

yaratabilecek diğer önemli bir unsur olarak<br />

görüyoruz. Bu doğrultuda, USDZAR<br />

paritesinde <strong>2016</strong> yılı için 12,90-14,95<br />

aralığında bir dalgalanma olabileceğini ve yıl<br />

sonunu 14,40 seviyesinden kapatacağını<br />

düşünüyoruz.<br />

Rus Rublesi için, genel olarak kırılgan<br />

görünümümü korumasını beklemekle birlikte,<br />

petrol fiyatlarında 2014-2015 dönemindeki<br />

şiddette bir kayıp beklemediğimiz ve jeopolitik<br />

tansiyonun yumuşamış görünmesinden ötürü,<br />

<strong>2016</strong> yılında 2015 yılına kıyasla kırılganlığının<br />

görece azalmasını bekliyoruz. Bu doğrultuda,<br />

USDRUB paritesi için, <strong>2016</strong> yılında 55-75<br />

aralığında bir dalgalanma beklerken, yıl sonu<br />

tahminimizi 68 olarak belirliyoruz.<br />

Diğer taraftan, gelişmekte olan ülkeler<br />

arasında Polonya’yı, gerek cari dengesi<br />

gerekse de büyüme performansı ve kamu<br />

dengeleri açısından beğeniyor ve <strong>2016</strong><br />

yılında gelişmekte olan ülke kurları arasında<br />

dolara karşı en sağlam durabilecek<br />

kurlarından biri olarak görüyoruz.<br />

Bu doğrultuda, 3,70-4,10 bandında hareket<br />

edebileceğini ve yıl sonunda 3,89 seviyesinde<br />

bulunabileceğini tahmin ediyoruz.<br />

Hindistan Rupisinde ise, emtia ithalatçısı<br />

ekonomi olarak, petrol fiyatlarındaki ılımlı<br />

seyrin cari dengeye katkı sağlamaya devam<br />

edeceğini; yavaşlayan küresel büyüme<br />

ortamında, güçlü büyüme oranına sahip olan<br />

Hindistan ekonomisinin para biriminin de<br />

güçlü kalacağını düşünerek, tercih<br />

edilebilecek gelişmekte olan ülke kurlarından<br />

biri olarak görüyoruz.<br />

USDINR paritesinin yıl içinde 60-71 aralığında<br />

hareket edebileceğini düşünüyor; yıl sonu<br />

USDINR ise 67 olarak belirliyoruz.<br />

Ruble’de petrol fiyatlarında toparlanmaya<br />

paralel istikrar kazanma çabası<br />

Hindistan Rupisinde göreceli güçlülük devam<br />

ediyor<br />

72<br />

67<br />

62<br />

57<br />

67<br />

66<br />

65<br />

64<br />

63<br />

USDINR<br />

52<br />

47<br />

USDRUB<br />

62<br />

61<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

79


1Ç12<br />

2Ç12<br />

3Ç12<br />

4Ç12<br />

1Ç13<br />

2Ç13<br />

3Ç13<br />

4Ç13<br />

1Ç14<br />

2Ç14<br />

3Ç14<br />

4Ç14<br />

1Ç15<br />

2Ç15<br />

3Ç15<br />

02.15<br />

03.15<br />

04.15<br />

05.15<br />

06.15<br />

07.15<br />

08.15<br />

09.15<br />

10.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Yuan: “Serbest kur rejimine geçiş adımları”<br />

2015 yılı Ağustos ayında, Çin Merkez<br />

Bankası tarafından arka arkaya yapılan üç<br />

devalüasyon hamlesi ile, yuanın toplamda<br />

%4,6 oranında devalüe edilmesinin, bir<br />

taraftan dolardaki güçlenmenin yuanda<br />

yarattığı aşırı değerlenme baskısına karşı<br />

bir politika kararı olduğunu; diğer taraftan da<br />

piyasa dinamiklerini daha iyi yansıtan serbest<br />

kur rejimine geçişe yönelik stratejinin bir<br />

parçası olarak görülebileceğini düşünüyoruz.<br />

Çin ekonomisi, potansiyelinin altında<br />

kalacağı anlaşılan büyüme performansıyla,<br />

<strong>2016</strong> yılında da gündemde olacağa benziyor.<br />

Yeni bir büyüme modeline geçme niyetini<br />

devam ettiren Çin ekonomi yönetimi, ihracata<br />

dayalı modelden, iç talebin ön plana çıktığı<br />

modele geçişi destekleyen politika adımlarını<br />

devam ettirebileceği izlenimi veriyor. 2015’in<br />

dokuz aylık döneminde toplam beş kez faiz<br />

indiren Çin Merkez Bankası’nın ekonomik<br />

aktiviteyi destekleme amacı taşıyan politika<br />

kararları, büyümedeki yavaşlamayı gözler<br />

önüne seriyor.<br />

’Güçlenen dolar’ temasının devam etmesi ve<br />

Çin hükümeti ile merkez bankasının<br />

ekonomiyi canlandırmaya yönelik teşviklerinin<br />

gereken etkinliği gösterememesi durumunda,<br />

yuan üzerinde devalüasyon baskılarının<br />

devam etmesi söz konusu olacaktır.<br />

Altın & Gümüş: “Küresel normalleşme<br />

belirsizliklerinin yansıması’’<br />

FED’in normalleşme sürecine yönelik<br />

sorgulama döneminde baskı altında kalan<br />

altın fiyatlarının, belirsizlikleri içermekle<br />

birlikte faiz artırımlarının başlamasıyla, <strong>2016</strong><br />

yılında da benzer bir tabloyla karşımıza<br />

çıkacağını ve küresel likiditenin bol olduğu<br />

dönemdeki kazanımlarını geri vermeye<br />

devam edeceğini düşünüyoruz. Ayrıca,<br />

genel olarak enflasyondan korunma aracı<br />

olarak da görülen altının, küresel<br />

normalleşme sürecine karşın, düşük petrol ve<br />

emtia fiyatlarına bağlı olarak, aşağı yönlü<br />

risklerin devam etmesini beklediğimiz<br />

enflasyon görünümü nedeniyle de, baskı<br />

altında kalabileceğini düşünüyoruz.<br />

Bunun yanında, uzun süreli bir düşüş<br />

trendinde olan altının, merkez bankalarının<br />

rezerv tercihinde geri plana düşme<br />

durumunun da korunacağını söyleyebiliriz.<br />

Düşüş eğiliminde olan bir varlığı rezerv olarak<br />

daha az tercih etmeye başlayan merkez<br />

bankalarının, altın fiyatlarındaki aşağı yönlü<br />

baskının daha da belirginleşmesine neden<br />

olabileceğini tahmin ediyoruz.<br />

Öte yandan, FED’in normalleşme sürecini<br />

ötelemesine neden olan düşük büyüme<br />

riskinin oluşması durumunda ise, altın<br />

fiyatlarında yukarı yönlü baskıların ortaya<br />

Çin’de yavaşlayan büyüme, para politikasının<br />

genişleme yönünde kalmasına neden oluyor<br />

Dolardaki güçlenmenin ılımlı kalması, altındaki<br />

düşüş eğilimini sekteye uğratıyor<br />

8,0%<br />

Çin Faiz Oranı (Sağ eks.)<br />

Çin Büyüme (Yıllık değ.)<br />

6,5<br />

6,1<br />

1230<br />

Altın (Usd/oz)<br />

Dolar Endeksi (Sağ eks.)<br />

100<br />

7,6%<br />

5,7<br />

1190<br />

98<br />

7,2%<br />

5,3<br />

1150<br />

96<br />

4,9<br />

1110<br />

94<br />

6,8%<br />

4,5<br />

1070<br />

92<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

80


02.14<br />

03.14<br />

04.14<br />

05.14<br />

06.14<br />

07.14<br />

08.14<br />

09.14<br />

10.14<br />

11.14<br />

12.14<br />

01.15<br />

02.15<br />

03.15<br />

04.15<br />

05.15<br />

06.15<br />

07.15<br />

08.15<br />

09.15<br />

10.15<br />

10.13<br />

12.13<br />

02.14<br />

04.14<br />

06.14<br />

08.14<br />

10.14<br />

12.14<br />

02.15<br />

04.15<br />

06.15<br />

08.15<br />

10.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

çıkabileceğini de gözden kaçırmamak<br />

gerekiyor.<br />

Bu makro bakış doğrultusunda, <strong>2016</strong> yılı<br />

altın fiyatları için beklenti aralığımız, 840-<br />

1.205 dolar/ons, yıl sonu beklentimiz ise 1086<br />

dolar/ons seviyesinde.<br />

Bir endüstriyel metal olmasına rağmen,<br />

zaman zaman değer saklama amaçlı da<br />

kullanılan gümüş için, <strong>2016</strong> yılında da<br />

dalgalanmalar yaşanabileceğini düşünüyoruz.<br />

Bir taraftan büyüme görünümündeki<br />

gelişmelere paralel olarak genel emtia<br />

davranışı gösterebilirken; diğer taraftan<br />

altında olduğu gibi, küresel likiditeye duyarlı<br />

‘güvenli liman’ özelliği taşıyan fiyat<br />

hareketlerini yansıttığını biliyoruz.<br />

Bu doğrultuda, gümüş için <strong>2016</strong> yılı tahmin<br />

aralığımız, 13,65-18,65 dolar/ons, yıl sonu<br />

tahminimiz ise 16,50 dolar/ons seviyesinde.<br />

Bakır: ‘’Düşük büyüme ortamının gölgesinde’’<br />

Ekonomiler arasında önemli ayrışmalar<br />

gözlenmesine karşın, küresel genel görünüm<br />

olarak devam etmesini beklediğimiz zayıf<br />

büyüme ortamına dair makro görüşümüz<br />

doğrultusunda, <strong>2016</strong> yılında bakır fiyatlarının<br />

negatif bir görünüm sergileyebileceğini<br />

düşünüyoruz.<br />

Temel olarak yavaşlayan ve iç talebe dayalı<br />

bir büyüme modeline geçmeye çalışan Çin<br />

ekonomisinin emtia fiyatlarında yarattığı<br />

aşağı yönlü baskının, <strong>2016</strong> yılında bakır<br />

fiyatları üzerinde daha fazla<br />

hissedilebileceğini tahmin ediyoruz. Çin’in<br />

dünyanın en büyük bakır ithalatçısı olması ve<br />

2015 yılı sonunda bakır arz-talep dengesinin<br />

yaklaşık 230.000 ton fazla vermesi, bakır<br />

fiyatlarını baskılayan makro unsunların<br />

başında geliyor. Bu sebeple stoklarda<br />

görülen yükselen trend, fiyatlardaki düşüşün<br />

sürmesine neden olabilir.<br />

<strong>2016</strong> yılında da beklentimiz, yavaş küresel<br />

büyüme ve zayıf talep nedeniyle, ‘arz fazlası’<br />

temasının korunması yönünde. Bunun<br />

yanında, FED’in normalleşme süreci ve bu<br />

sürecin emtialar üzerinde yarattığı genel<br />

aşağı yönlü baskı da, bakırın görünümünü<br />

negatife çeviriyor.<br />

Öte yandan, <strong>2016</strong> yılında bakır fiyatları<br />

üzerinde yukarı yönlü risk yaratabilecek<br />

unsurlar olarak; Çin’in büyüme teşviklerinin<br />

artması ve küresel büyümede öngörülenden<br />

daha güçlü canlanma gibi gelişmeleri<br />

düşünebiliriz.<br />

Aşağı yönlü risklerin ağır basması nedeniyle,<br />

bakır için <strong>2016</strong> yılı tahmin aralığımız 4800-<br />

6200 dolar/MT, yıl sonu beklentimiz ise 5700<br />

dolar/MT seviyesinde.<br />

Gümüşte yüksek volatilite<br />

Bakırda aşağı yönlü baskılar<br />

22<br />

Gümüş Spot<br />

Gümüş 3 Aylık Volatilite Endeksi (Sağ eks.)<br />

34<br />

7300<br />

21<br />

20<br />

19<br />

18<br />

17<br />

16<br />

15<br />

14<br />

32<br />

30<br />

28<br />

26<br />

24<br />

22<br />

20<br />

18<br />

16<br />

6800<br />

6300<br />

5800<br />

5300<br />

4800<br />

Bakır (Metrik ton)<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

81


02.15<br />

03.15<br />

04.15<br />

05.15<br />

06.15<br />

07.15<br />

08.15<br />

09.15<br />

10.15<br />

Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Petrol: ’’Arz-talep dengesi, fiyatlarda aşağı<br />

yönlü baskı kurmaya devam edecek’’<br />

2014 yılının ikinci yarısındaki büyük düşüşün<br />

ardından 2015 yılına 56$/bbl seviyesinden<br />

giren Brent petrolün düşüşünü sürdürmekle<br />

birlikte, 2014 yılındaki kadar sert hareketler<br />

yapmadığını gördük. Bu yöndeki eğilimin<br />

<strong>2016</strong> yılında da devam edeceğini; yani<br />

ağırlıklı olarak aşağı yönlü baskıların altında<br />

kalmakla birlikte, hareketin ivmesinin<br />

azalacağını düşünüyoruz.<br />

Bu doğrultuda, <strong>2016</strong> yılında da Brent petrolün<br />

40-70$/bbl gibi geniş bir bantta<br />

dalgalanabileceğini, yıl sonunda ise 65$/bbl<br />

seviyesinde seyredebileceğini öngörüyoruz.<br />

Öncelikle, petrol piyasasında arzı destekleyen<br />

gelişmelerin orta vadeli görünümde<br />

korunduğunu söylemek gerekiyor. Petrolün<br />

alternatifi olarak ön plana çıkan kaya gazı<br />

üretiminin giderek yaygınlaşması, petrol<br />

fiyatları üzerinde oluşabilecek yukarı yönlü<br />

baskıları bastırabilecek önemli bir unsur<br />

olmaya devam edecek. Bu bakış altında,<br />

Brent petrolün <strong>2016</strong> yılında, trend haline<br />

gelebilecek bir yükseliş hareketi<br />

sergilemesinin zor olduğunu düşünüyoruz.<br />

Ancak, petrol kuyularının kapanarak azalması<br />

gibi arz tarafında yeniden yapılanma sürecinin<br />

yaşanmakta olması; fiyatlarda geçtiğimiz bir<br />

buçuk yılda yaşanan keskin düşüş sonrasında<br />

ulaşılan mevcut düşük seviyeler; OPEC’in<br />

petrol piyasasına yönelik yönlendirici<br />

kararları gibi unsurların yaratabileceği yukarı<br />

yönlü dalgalanmaların olasılığını da göz ardı<br />

etmemek gerekiyor.<br />

Kaya gazı ve düşük büyüme ile, petroldeki<br />

düşüş dikkat çekiyor<br />

Brent-WTI Spread (Sağ eks.) Brent WTI<br />

70<br />

65<br />

60<br />

55<br />

50<br />

45<br />

40<br />

35<br />

9<br />

7<br />

5<br />

3<br />

1<br />

-1<br />

-3<br />

Kaynak: Bloomberg, HLY Yatırım Danışmanlığı ve Araştırma<br />

82


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

HLY ARAŞTIRMA MODEL PORTFÖY<br />

Nakit<br />

10%<br />

AKBNK<br />

15%<br />

ISCTR<br />

15%<br />

TAVHL<br />

10%<br />

TUPRS<br />

10%<br />

TOASO<br />

10%<br />

SODA<br />

10%<br />

AKSEN<br />

10%<br />

ULKER<br />

%10<br />

BMEKS<br />

%10<br />

FX<br />

25%<br />

Sabit Getirili<br />

30%<br />

FX<br />

EURUSD<br />

25%<br />

EURGBP<br />

25%<br />

USDCAD<br />

25%<br />

USDPLN<br />

12,5%<br />

USDBRL<br />

%12,5<br />

Emtia<br />

15%<br />

Hisse Senedi<br />

20%<br />

EMTİA<br />

ALTIN<br />

50%<br />

BAKIR<br />

50%<br />

Varlık Sınıfı Öneri<br />

Ana Ağırlık Alt Ağırlık Hedef Fiyat<br />

Hisse Senedi 20,0%<br />

AKBNK 15,0% 8,60<br />

ISCTR 15,0% 6,20<br />

TAVHL 10,0% 27,10<br />

TUPRS 10,0% 86,80<br />

TOASO 10,0% 20,90<br />

SODA 10,0% 5,80<br />

AKSEN 10,0% 4,00<br />

ULKER 10,0% 23,40<br />

BMEKS 10,0% 2,52<br />

FX 25,0%<br />

EURUSD Kısa 25,0% 1,07<br />

EURGBP Kısa 25,0% 0,68<br />

USDCAD Uzun 25,0% 1,36<br />

USDPLN Kısa 12,5% 3,89<br />

PLNBRL (Uzun) {<br />

USDBRL Uzun 12,5% 4,30<br />

Emtia 15,0%<br />

Altın Kısa 50,0% 1.086<br />

Bakır Kısa 50,0% 5.700<br />

Sabit Getirili 30,0%<br />

Nakit 10,0%<br />

Varlık Sınıfı Bazında HLY Araştırma Model Portföy 22.10.2015<br />

83


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

HLY ARAŞTIRMA MODEL PORTFÖY: Hisse Önerilerimiz<br />

Akbank<br />

İş Bankası<br />

AKBNK<br />

Fiyat (TL) 7,52<br />

ISCTR<br />

Fiyat (TL) 5,07<br />

12 aylık hedef fiyat (TL) 8,60<br />

12 aylık hedef fiyat (TL) 6,20<br />

Yukarı potansiyel 14,4%<br />

Yukarı potansiyel 22,3%<br />

Piyasa değeri (Mn TL) 30.080,00<br />

Piyasa değeri (Mn TL) 22.814,85<br />

S1A S1Y YB<br />

S1A S1Y YB<br />

TL Getiri (%) 9,78 -2,56 -11,56<br />

TL Getiri (%) 6,29 -3,55 -22,73<br />

BIST100 Relatif Getiri (%) 3,61 -8,12 -4,58<br />

BIST100 Relatif Getiri (%) 0,12 -9,11 -15,74<br />

Beta 1,42<br />

Beta 1,37<br />

*22.10.2015 kapanış itibariyle *22.10.2015 kapanış itibariyle<br />

Yüksek karşılama oranı (Akbank %94, sektör %74) ve<br />

güçlü varlık kalitesine sahip bankalardan biri olarak öne<br />

çıkıyor (Akbank %1,8, sektör %2,9). Akbank’ın 2015 yılının<br />

ikinci çeyreğindeki takibe düşen yeni kredi miktarı %16,8<br />

oranında artarak 548 milyon TL oldu. Artan sorunlu<br />

kredilere bağlı olarak takipteki kredi oranı 20 baz puan<br />

artarak %2,1 seviyesine yükseliş gösterse de, %3 olan<br />

sektör ortalamasının oldukça altında kalmaya devam<br />

ediyor. Banka takipteki kredilerinin %94’ünü karşılarken,<br />

sektör ortalaması %74’tür. Karşılama oranında ani bir<br />

gevşeme beklemiyor olsak da, olası bir gevşeme gelirler<br />

üzerinde yukarı yönlü risk teşkil etmektedir.<br />

Marjlarını korumak için Akbank’ın, güçlü bilanço<br />

likiditesinden faydalanmayı sürdüreceğini düşünüyoruz.<br />

Banka yönetimi 2015 yılında net faiz marjının yatay<br />

kalmasını öngörüyor. Son çeyrekte TÜFE’ye endeksli<br />

menkul kıymetlerin yukarı yönde yeniden fiyatlanacağını<br />

ve bunun da <strong>2016</strong> yılında bankaya olumlu yansıyacağını<br />

düşünüyoruz.<br />

<strong>2016</strong> yılında %15’lik mevduat büyümesi bekliyoruz. 2014<br />

yılındaki %14’lük kredi büyümesinin ardından, 2015 ve<br />

<strong>2016</strong> yıllarında %15’lik mevduat büyümesi bekliyoruz. Net<br />

faiz gelirlerinde ise, bilançodaki TL varlıkların ve vadesiz<br />

mevduatların oranının artması ile KOBİ ve varlık<br />

bileşimindeki değişiklik nedeniyle net faiz gelirinde <strong>2016</strong><br />

yılında %15’lik bir artış öngörüyoruz.<br />

Akbank'ı, likit bilançoyla yürüttüğü defansif stratejisi<br />

dolayısı ile beğeniyoruz. TÜFE’ye endeksli tahvillerin<br />

ağırlığının ve ticari kredi ağırlığının göreceli olarak yüksek<br />

olması, bankayı mevcut faiz/enflasyon ortamında avantajlı<br />

kılacaktır diye düşünüyoruz. Benzer özel bankalara göre en<br />

düşük kredi-mevduat oranına sahip olmasının Akbank'ın<br />

pazar payını artırmasını destekler nitelikte olduğunu<br />

düşünüyoruz.<br />

Karlılığa odaklanma stratejisi ile, İşbankası fonlama<br />

maliyetlerini rakiplerine göre daha iyi yönetiyor. 2015<br />

yılında İşbankası’nın net karının %7 artmasını, <strong>2016</strong> yılında<br />

da %15 büyüme göstermesini bekliyoruz. Bu açıdan,<br />

İşbankası kârlılık ivmesi yüksek olan bankalardan biri olarak<br />

beliriyor. Ayrıca, İşbankası %1,6 oranındaki takipteki<br />

krediler rasyosu ile, hem özel bankalar içinde en düşük<br />

kredi rasyosuna sahip, hem de %3 olan sektör<br />

ortalamasının oldukça altında bulunuyor. 2015 yılında,<br />

İşbankası’nın öngörüsüne paralel olarak, takipteki krediler<br />

rasyosunun 20 baz puan artarak %1,7 olmasını bekliyoruz.<br />

Finans dışı varlıkların yeniden yapılandırılmasını İşbankası<br />

için değer artırıcı olarak görüyoruz. İşbankası son yıllarda<br />

cam iştiraklerindeki pay yapısını sadeleştirerek<br />

Şişecam’daki payını %65,5’e yükseltti. Uzun dönemde<br />

bankanın, Şişecam’daki direkt payını ikincil halka arz<br />

yoluyla azaltarak cam iştiraklerindeki payını<br />

azaltabileceğini düşünüyoruz. İşbankası’nın, finans dışı<br />

varlıklarından Şişecam’ın %84’üne sahip olduğu<br />

Paşabahçe’nin olası halka arzlarını, banka için değer artırıcı<br />

olarak görüyoruz.<br />

Hisse başı kar büyümesi ve varlık kalitesi bazında<br />

İşbankası’nın yüksek performansının <strong>2016</strong> yılında da<br />

devam etmesini bekliyoruz. Yaygın şube ağı ve güçlü<br />

marka değeriyle, İşbankası’nın fonlama maliyetindeki artış<br />

trendinin net faiz marjında yarattığı aşağı yönlü baskıyı<br />

rakiplerine göre daha iyi yönetebileceğini düşünüyoruz.<br />

Bankanın varlık kalitesi görünümünün benzer bankalara<br />

göre daha iyi seyretmesini ve İşbankası’nın güçlü sermaye<br />

yeterliliği oranıyla mevcut negatif operasyonel baskıları<br />

benzerlerinden daha iyi yönetebileceğini düşünüyoruz.<br />

84


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Tav Havalimanları<br />

Tofaş Otomotiv<br />

TAVHL<br />

TOASO<br />

Fiyat (TL) 23,80<br />

Fiyat (TL) 18,35<br />

12 aylık hedef fiyat (TL) 27,10<br />

12 aylık hedef fiyat (TL) 20,90<br />

Yukarı potansiyel 13,9%<br />

Yukarı potansiyel 13,9%<br />

Piyasa değeri (Mn TL) 8.646,09<br />

Piyasa değeri (Mn TL) 9.175,00<br />

S1A S1Y YB<br />

S1A S1Y YB<br />

TL Getiri (%) 1,49 40,66 29,25<br />

TL Getiri (%) 2,23 39,22 22,20<br />

BIST100 Relatif Getiri (%) -4,68 35,10 36,23<br />

BIST100 Relatif Getiri (%) -3,94 33,65 29,18<br />

Beta 0,45<br />

Beta 0,72<br />

*22.10.2015 kapanış itibariyle *22.10.2015 kapanış itibariyle<br />

Şirket havacılık dışı faaliyetlerinde, büyüme ve karlılığı<br />

artırmaya çalışıyor. Şirket yönetimi havacılık dışı servis<br />

şirketlerindeki duty free, yiyecek-içecek, reklam alanlarını<br />

genişleterek bu yöndeki gelirlerini artırarak genişleme<br />

stratejisi izliyor.<br />

Atatürk Havalimanı genişletme projesi gelirleri artıracak.<br />

TAV Devlet Hava Meydanları İşletmesi ile yaptığı anlaşma<br />

sonucunda İstanbul Atatürk Havalimanı’nı büyütme<br />

çalışmalarını sürdürüyor. Yapılan anlaşma gereğince, i)<br />

halihazırdaki 224 adet olan check-in istasyonuna ek olarak<br />

32 adet daha check-in istasyonu eklenecek, ii) bagaj<br />

elleçleme sisteminin kapasitesi artırılacak, iii) kara<br />

tarafında bulunan asma kat hava tarafına alınarak,<br />

yolcuların hareket alanı genişletilecek, iv) dış hatlar<br />

terminalinin büyütülmesi için mevcut kargo terminalinin<br />

yerine yaklaşık 27.000 m2 yeni yolcu salonları inşaa<br />

edilecek, v) mevcut açık otoparka 17.000 m2'lik ilave açık<br />

otopark tesis edilecek. Proje için öngörülen yatırım tutarı<br />

yaklaşık 75 milyon euro olup, TAV’ın bu genişlemeyle<br />

birlikte 70 milyon olan yolcu kapasitesinin 76 milyona<br />

ulaşması hedefleniyor.<br />

TAV’ın yeni fırsatlara odaklanacağını düşünüyoruz.<br />

Şirketin satış gelirlerinin büyük bir bölümünü oluşturan<br />

Atatürk Havalimanı işletmesi sözleşmesinin 2021 yılbaşında<br />

sona erecek olması sebebiyle, şirketin bu durum kaynaklı<br />

gelir kaybını telafi edebilmek için Atatürk Havalimanı’nın<br />

yerine geçebilecek yeni fırsatlara odaklanacağını<br />

düşünüyoruz. Yeni havalimanının 2021’den önce hizmete<br />

girmesi ve bu durumda Atatürk havalimanının bu tarihten<br />

önce kapanması ya da gelir kaybı oluşması durumunda<br />

şirket, oluşacak zararının DHMİ (Devlet Hava Meydanlari<br />

İşletmesi) tarafından karşılanacağını belirtti. TAV'ın<br />

LaGuardia Havalimanı ihale sürecinden elde ettiği<br />

deneyimleri kullanarak ABD pazarında yeni fırsatlara<br />

odaklanacağını tahmin ediyoruz. Hatırlanacağı üzere, TAV<br />

Eylül ayında konsorsiyum olarak Filipinler'de bulunan<br />

Bacolod-Silay, Iloilo, Davao, Laguindingan ve New Bohol-<br />

Panglao bölgesel havalimanları'nın işletim ve bakım &<br />

onarım hakkını içeren ihale için ön yeterlilik aldı. TAV,<br />

ayrıca Rusya ve Afrika pazarına girmek için teklifler alırken,<br />

özelleştirmesiyle ilgilendiği havalimanları arasında Manila,<br />

Sofya, Belgrad Havalimanları ve Vietnam'daki<br />

havalimanlarının yanı sıra Amerika'daki havalimanları da<br />

bulunuyor.<br />

Güçlü iç talep devam ediyor. Yurtiçi toplam araç satışları<br />

9A15 itibariyle yıllık bazda %40 artış ile 473 bin adet araç<br />

seviyesine ulaştı. Aynı dönemde hafif ticari araç satışları<br />

yıllık bazda %52 büyüme oranı ile binek araç satışlarının<br />

büyüme oranı olan %37’den daha hızlı büyüme gösterdi.<br />

şirketin Eylül 2015 itibariyle toplam pazar payı %11,6<br />

düzeyinde gerçekleşti. Hafif ticari araç segmentindeki pazar<br />

payı, Eylül 2015 itibariyle %22,8 olurken, yeni Doblo’nun<br />

pozitif etkisini son çeyrekte de görmeye devam edeceğimizi<br />

ve yıl sonunda bu segment için pazar payı tahminimizi ise<br />

%27 olarak hesaplıyoruz. Binek otomobilde ise şirket %7,6<br />

pazar payına sahip bulunuyor. Ekim ayında lansmanı<br />

yapılan ve Kasım ayında satışına başlanacak yeni sedan<br />

modeli ile birlikte, şirketin yıl sonunda %8’lik pazar payına<br />

sahip olacağını öngörüyoruz.<br />

Tofaş’ın üç yeni binek otomobil modelini portföyüne<br />

eklemesiyle operasyonlarının güçleneceğini düşünüyoruz.<br />

Tofaş Aegea (Ege) yeni binek otomobilinin lansmanını Ekim<br />

2015’te gerçekleştirdi. Ağırlıklı yurtiçi pazar için üretilecek<br />

olan sedan tipi otomobilin Kasım ayında piyasaya<br />

sürülmesi ve 2015-2023 yılları arasında toplam 580.000<br />

adet üretim yapılması planlanmaktadır. Ayrıca, sedan<br />

projesi ile aynı platformu paylaşacak iki yeni binek<br />

otomobilden hatchback modeli <strong>2016</strong> ikinci çeyreğinde,<br />

station-wagon ise <strong>2016</strong> üçüncü çeyreğinde lanse edilecek.<br />

Söz konusu iki yeni modelde <strong>2016</strong>-2023 yılları arasında<br />

700.000 adet üretim yapılması ve ağırlıklı olarak ihracata<br />

yönelik olması planlanmaktadır.<br />

<strong>2016</strong> yılında, Tofaş Otomotiv’in rakiplerinden ayrışacağını<br />

düşünüyoruz. Yurtiçi Hafif araç pazarı büyümesinin <strong>2016</strong><br />

yılında, yüksek baz etkisi ve TL’nin değer kaybına bağlı<br />

olarak yaşanabilecek fiyat artışları sebebiyle<br />

yavaşlayabileceğini öngörüyoruz; ancak Tofaş Otomotiv’in;<br />

i) 2015 ve <strong>2016</strong> yıllarında piyasaya çıkaracağı Aegea ile aynı<br />

platformu paylaşacak hatchback ve station-wagon olmak<br />

üzere toplam üç yeni binek otomobil modeliyle<br />

desteklenecek iç pazar; ii) euro bazlı maliyet+kâr iş modeli;<br />

iii) “al ya da öde” üretim sözleşmeleri ile yarattığı garantili<br />

satışlar; iv) Doblo Amerika projesinin ihracat<br />

performansına yapacağı olumlu katkı; v) düzenli bir şekilde<br />

temettü dağıtıyor olması gibi unsurlar nedeniyle <strong>2016</strong><br />

yılında rakiplerinden ayrışacağını düşünüyoruz.<br />

85


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Aksa Enerji<br />

Tüpraş<br />

AKSEN<br />

TUPRS<br />

Fiyat (TL) 2,80<br />

Fiyat (TL) 78,20<br />

12 aylık hedef fiyat (TL) 4,00<br />

12 aylık hedef fiyat (TL) 86,80<br />

Yukarı potansiyel 42,9%<br />

Yukarı potansiyel 11,0%<br />

Piyasa değeri (Mn TL) 1.716,87<br />

Piyasa değeri (Mn TL) 19.582,78<br />

S1A S1Y YB<br />

S1A S1Y YB<br />

TL Getiri (%) -1,06 11,11 -4,44<br />

TL Getiri (%) 6,32 69,26 41,41<br />

BIST100 Relatif Getiri (%) -7,23 5,55 2,55<br />

BIST100 Relatif Getiri (%) 0,15 63,70 48,39<br />

Beta 0,96<br />

Beta 0,75<br />

*22.10.2015 kapanış itibariyle *22.10.2015 kapanış itibariyle<br />

Gana yatırımı, operasyonel kârlılıkta büyümeyi<br />

destekleyecek. Şirket, Ağustos 2015’te Gana Cumhuriyeti<br />

Hükümeti ile 370 MW kurulu gücünde HFO yakıtlı enerji<br />

santrali kurulumu, elektrik üretimi ve üretilen elektriğin<br />

garantili satışı konusunda 5 yıl süreli bir enerji satış<br />

anlaşması imzaladı. Anlaşma ile, üretilen elektriğin tamamı<br />

Gana’ya alım garantili olarak ve sözleşmede belirtilen USD<br />

bazlı fiyat üzerinden uzun vadeli enerji satış anlaşması ile<br />

(PPA) satılacak olup, 5 yıllık süre bitmeden önce taraftarın<br />

mutabakatı ile uzatılabilecek. Santralin kurulum süreci<br />

devam etmekte olup, <strong>2016</strong> yılının ikinci yarısında tamamen<br />

faaliyete geçmesi planlanıyor. Söz konusu yatırımın <strong>2016</strong><br />

yılı FAVÖK’üne 65 milyon dolar, 2017 FAVÖK’üne de 100<br />

milyon dolar katkıda bulunmasını bekliyoruz. Öte yandan,<br />

bu yatırımdan sağlanacak nakit akışının dolar bazlı olması,<br />

şirketin döviz cinsi borçlarından kaynaklı kur riskini azaltıcı<br />

yönde etkide bulunacak olması nedeniyle de önemli.<br />

Şirketin Haziran 2015 sonu itibariyle 1,7 milyar TL karşılığı<br />

döviz açık pozisyonu olup, ağırlıklı kısmı dolar cinsi finansal<br />

borçlardan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle şirket, TL’nin<br />

dolara karşı değer kaybettiği dönemlerde kur farkı kaynaklı<br />

giderlerin artması nedeniyle olumsuz etkilenebilmektedir.<br />

Gana yatırımından elde edilecek gelirin dolar bazlı olması<br />

da doğal bir hedge mekanizması vazifesi görerek, söz<br />

konusu riski sınırlayıcı yönde etkide bulunacaktır. Öte<br />

yandan şirketin, enerji ve altyapı ihtiyacı bulunan Afrika<br />

ülkelerine giriş yapma hedefi doğrultusunda, önümüzdeki<br />

dönemde Gana benzeri yeni iş anlaşmaları yaratma<br />

potansiyelinin yüksek olduğunu düşünüyoruz.<br />

Bolu Göynük Santrali, maliyet yapısında iyileşmeye<br />

yardımcı olacak. Şirketin maliyet yapısında iyileşme<br />

yaratmasını beklediğimiz Bolu Göynük Termik Santrali’nin<br />

135 MW kurulu güçteki ilk fazı Temmuz 2015’te faaliyete<br />

geçerken, 135 MW’lik ikinci fazının da bu yıl bitmeden<br />

faaliyete geçmesi bekleniyor. Söz konusu santralin daha<br />

düşük maliyetle enerji üretecek olması kâr marjlarını<br />

olumlu yönde etkileyecektir.<br />

Aksa Enerji’yi; <strong>2016</strong> yılının ikinci yarısında faaliyete<br />

geçmesi beklenen Gana yatırımı, Bolu Göynük Termik<br />

Santrali’nin tamamen devreye girmesiyle maliyet yapısında<br />

beklediğimiz iyileşme ve Afrika’da doğabilecek yeni iş<br />

anlaşmaları nedeniyle beğeniyoruz.<br />

Tüpraş’ın kapasite kullanımı ikinci çeyrekte %102,3 oldu.<br />

Petrol fiyatlarındaki gerilemeye bağlı olarak artan talep<br />

doğrultusunda, Tüpraş’ın satış miktarı 2Ç15’te yıllık bazda<br />

%45 oranında artarak 7,3 milyon ton olarak gerçekleşti. Söz<br />

konusu dönemde, toplam ihracat miktarı yıllık bazda %108<br />

oranında artarken, yurt içi satış miktarı ise %31 oranında<br />

arttı. Güçlü iç talebe bağlı tüm ürün satışlarında artış<br />

kaydedilirken, özellikle havacılık sektöründeki büyümenin<br />

etkisiyle, jet yakıtında %31,6, alt yapı yatırımlarındaki<br />

artışın etkisiyle de asfalt satışlarında %49,4 gibi yüksek<br />

oranlı artışlar görüldü.<br />

Fuel Oil Dönüşüm Projesi Haziran 2015’te faaliyete geçti.<br />

Tüpraş’ın İzmit Rafinerisi Fuel Oil Dönüşüm Projesi (RUP)<br />

tamamlanmış olup, projede ilave alt yapı projeleri ile<br />

birlikte toplam 3 milyar dolarlık satın alma ve inşaat<br />

harcaması gerçekleşti. Fuel Oil Dönüşüm Projesi, tesis ile<br />

Tüpraş rafinerileri arasında optimizasyonu sağlarken, diğer<br />

rafinerilerden İzmit Rafinerisi’ne hammadde sağlanması<br />

yoluyla kapasite kullanımlarını artıracak. Rup Ünitesiyle<br />

Tüpraş, 4,2 milyon ton yüksek kükürtlü fuel-oil’i 3,5 milyon<br />

ton yüksek karlılığa sahip beyaz ürüne çevirebilecek ve<br />

hesaplamamıza göre yaklaşık 500 milyon dolarlık FAVÖK<br />

geliri kaydedilecektir.<br />

Tüpraş 2015 yılı öngörülerini revize etti. Tüpraş, 3-3,2<br />

dolar/varil olan Akdeniz rafineri marjı beklentisini 4,3-4,7<br />

dolar/varil bandına, 2015 yılı rafineri marjı beklentisini de<br />

3,7- 4,5 dolar/varil’den 5,0-5,6 dolar/varil bandına<br />

yükseltti. Ayrıca ilk yarıdaki yüksek kapasite kullanımına<br />

bağlı olarak, 2015 yılında kapasite kullanım oranını da<br />

%95'ten %97 seviyesine yükseltti. Üretimin RUP nedeniyle<br />

yaklaşık 27,5 milyon ton civarında olması bekleniyor.<br />

Olumlu rafinaj şartlarının devam edeceğini öngörüyoruz.<br />

Ham petroldeki arz fazlası ve mevsimsel olarak güçlü talep<br />

rajineri marjlarını olumlu etkileyen ana unsurlar oldu.<br />

TL’nin değer kaybetmesi ve petrol ürünlerinin fiyatının<br />

düşmesiyle yükselen talep ise, rafineri marjına olumlu etki<br />

eden diğer faktörler arasında yer alıyor. Tüpraş için olumlu<br />

rafinaj şartlarının devam edeceğini öngörmekle birlikte,<br />

Haziran ayında tam olarak devreye alınan RUP'un tam<br />

katkısının önümüzdeki dönemde daha net görülebileceğini<br />

düşünüyoruz.<br />

86


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Ülker<br />

Soda Sanayi<br />

ULKER<br />

SODA<br />

Fiyat (TL) 19,90<br />

Fiyat (TL) 4,94<br />

12 aylık hedef fiyat (TL) 23,40<br />

12 aylık hedef fiyat (TL) 5,80<br />

Yukarı potansiyel 17,6%<br />

Yukarı potansiyel 17,4%<br />

Piyasa değeri (Mn TL) 6.805,80<br />

Piyasa değeri (Mn TL) 3.260,40<br />

S1A S1Y YB<br />

S1A S1Y YB<br />

TL Getiri (%) 6,99 27,28 8,75<br />

TL Getiri (%) 5,11 62,05 54,48<br />

BIST100 Relatif Getiri (%) 0,82 21,72 15,74<br />

BIST100 Relatif Getiri (%) -1,07 56,49 61,47<br />

Beta 0,60<br />

Beta 0,57<br />

*22.10.2015 kapanış itibariyle *22.10.2015 kapanış itibariyle<br />

Geçen yıl yapılan fiyat artışlarının devam eden etkisi ile<br />

kârlı ürün etkisini büyümenin arkasında yatan ana etken<br />

olarak görüyoruz. Ülker’in net satış hacimleri 2Ç15’te yıllık<br />

bazda %1,2 oranında azalırken, satış gelirleri fiyat<br />

artışlarının etkisiyle %9,6 oranında büyüme kaydetti.<br />

Özellikle ihracatta yaşanan yavaşlama ve Biskot’ta SKU<br />

optimizasyon çalışmalarının satış hacmindeki düşüşte ana<br />

etken olduğunu söyleyebiliriz. Yurtiçi satış hacmi %2,1<br />

artarken, ihracat ürünleri %15,3 daraldı. Irak, Yemen ve<br />

Cezayir pazarlarındaki belirsizliklerin ihracat hacmindeki<br />

daralmada etkili olduğunu söyleyebiliriz. Bisküvi satış<br />

hacmi %2,2, kek satış hacmi %4 azalırken, çikolata satış<br />

hacmi yıllık bazda %2,2 artış kaydetti. Yurt içi ortalama fiyat<br />

2Ç15’te 2Ç14’e kıyasla %9,2 artış gösterdi. Geçen yıl yapılan<br />

fiyat artışlarının devam eden etkisi ve karlı ürün etkisi<br />

büyümenin arkasında yatan ana sebepler oldu.<br />

Ülker’in toplam maliyetlerinin yaklaşık %30’u (kakao ve<br />

palmiye yağı) dolar bazında. Kakao ve palm yağının en<br />

büyük ham maddelerinden biri olduğunu düşünürsek,<br />

hammadde tarafında özellikle dolar bazında alınan kakao<br />

(2015 yılbaşından bu yana dolar bazında fiyatı %5,7 arttı)<br />

ve palm yağında (2015 yılbaşından bu yana dolar bazında<br />

fiyatı %18,3 geriledi) yaşanabilecek olası fiyat artışları şirket<br />

için risk faktörü oluşturmaktadır.<br />

Şirketin orta-uzun vadeli büyüme potansiyelini<br />

beğeniyoruz. Ülker, Yıldız Holding'in Suudi Arabistan<br />

operasyonlarını 50 milyon dolar ve Mısır operasyonlarını<br />

30 milyon dolara satın aldı. Ülker, bir sonraki satın alma<br />

hedefi olarak ise, Yıldız Holding'in Kazakistan<br />

operasyonlarını almayı planlıyor. Bu bölgenin Rusya, Çin ve<br />

diğer bölge ülkelere ihracatta merkez üssü olarak<br />

kullanılması hedefleniyor. Bu varlık alımının Ülker’in<br />

3Ç14’ten beri (Irak, Yemen, Cezayir gibi komşu ülkelerdeki<br />

politik problemlerden dolayı) daralma eğilimi gösteren<br />

ihracat hacmine katkıda bulunacağını düşünüyoruz.<br />

Hatırlanacağı üzere, Ülker son olarak da, Yıldız Holding<br />

bünyesindeki içecek firmalarının %90 paylarını Japon<br />

firması DyDo Drinco’ya satmıştı. Ülker’in yeni pazarlara<br />

odaklanarak büyüme hikayesini satın almalarla<br />

hızlandırıyor olması, olumlu görüşümüzün temelini<br />

oluşturuyor. Ayrıca, United Biscuits satın alımı ile özellikle<br />

tedarikte hedeflenen sinerjiler sayesinde şirketin kar<br />

marjlarındaki iyileşmenin devam etmesini bekliyoruz.<br />

Dünya soda külü talebi yılda %3 civarı büyümektedir. Soda<br />

külü en çok cam endüstrisinde kullanılmakta olup, sırasıyla<br />

temizlik ürünleri ve diğer kimyasal madde üretimlerinde de<br />

kullanılmaktadır. Küresel açıdan Soda külünde Çin’de arz<br />

fazlası bulunmaktadır. Avrupa, K. Afrika ve Ortadoğu<br />

pazarlarında ise arza göre daha yoğun talep mevcuttur.<br />

Soda külü fiyatları global olarak sabit seviyelerde<br />

dengelenmiştir. Soda külünün yıllık ortalama büyüme oranı<br />

%3-4 arasında olup, talepteki artış daha çok inşaat<br />

sektöründeki talebin güçlenmesine bağlıdır.<br />

Yılın ilk yarısında, güçlü talep sayesinde, satış fiyatları<br />

döviz cinsinden %5-8 civarında artış gösterdi. Hem<br />

Türkiye'de, hem de ihracat pazarlarında süren güçlü talep<br />

ile, Soda Sanayii %100 kapasite kullanım oranı ile<br />

faaliyetlerini sürdürmekte olup, yapılan yıllık kontratlar<br />

bazında tüm üretimini satışlarla bağlamaktadır. Küresel<br />

anlamda arz eksikliğinin desteklediği güçlü talep, Soda<br />

Sanayiinin yılın ilk yarısında satış fiyatlarının döviz<br />

cinsinden %5-8 civarında arttırmasına izin vermiştir ki;<br />

bunun ayrıca 2014 Ekim ayındaki %9’luk doğal gaz fiyatı<br />

artışı etkisini de bertaraf ettiğini söyleyebiliriz.<br />

Güçlü talebin <strong>2016</strong> yılında da devam etmesi bekleniyor.<br />

Küresel arzı artırmaya yönelik yeni kapasiteler<br />

olmadığından, talep %4 civarında artmaya devam ederken,<br />

güçlü talebin <strong>2016</strong> yılında da devam etmesi<br />

beklenmektedir. Ayrıca, <strong>2016</strong> yılında, Soda külü emtia<br />

fiyatlarının da, özellikle Euro bölgesinde, döviz cinsinden<br />

%3-5 civarı artmaya devam etmesi beklenmektedir.<br />

TL’nin değer kaybından olumlu etkileniyor. Soda Sanayii<br />

dolar bazlı fiyatlama ve TL maliyet yapısı ile TL’nin değer<br />

kaybından olumlu etkilenirken, aynı zamanda dolar uzun<br />

pozisyonu sayesinde de kur farkı geliri kaydetmektedir.<br />

TL'nin zayıflaması, Avrupa'da kapanan soda kapasiteleri ve<br />

güçlü talebin devam etmesi operasyonel marjları<br />

desteklemeyi sürdürüyor.<br />

Soda Sanayii, güçlü bilanço, defansif operasyonel yapı,<br />

yüksek ihracat kapasitesi, müşteri portföyünün farklı<br />

sektörlerden oluşması ve sektörel yoğunlaşma riski<br />

taşımaması nedeniyle, piyasadaki dalgalanmalara karşı<br />

daha defansif görüyoruz.<br />

87


Halk Yatırım / <strong>Görünüm</strong> <strong>2016</strong><br />

Bimeks<br />

BMEKS<br />

Fiyat (TL) 2,08<br />

12 aylık hedef fiyat (TL) 2,52<br />

Yukarı potansiyel 21,2%<br />

Piyasa değeri (Mn TL) 249,60<br />

*22.10.2015 kapanış itibariyle<br />

S1A S1Y YB<br />

TL Getiri (%) -0,95 14,29 -0,48<br />

BIST100 Relatif Getiri (%) -7,12 8,72 6,51<br />

Beta 0,49<br />

Fark yaratan iş modeli ile sektörden pozitif ayrışıyor.<br />

Türkiye bilişim teknolojisi ve tüketici elektroniği<br />

perakendeciliği sektöründe faaliyet gösteren Bimeks,<br />

Haziran 2015 itibariyle 57 şehirde 136 mağazaya sahiptir<br />

(107.364 m² net perakende satış alanı). 2013 yılında<br />

Electroworld’ü şirket olarak satın alan Bimeks, Ocak<br />

2014’te de Darty’i varlık alımı şeklinde bünyesine katmıştır<br />

(bazı mağaza ve personellerin devir alınması şeklinde). Söz<br />

konusu satınalmaların tam olarak konsolidasyonunu 2014<br />

yılında tamamlayan şirket bu sayede mağaza ağını<br />

genişletirken, kâr marjı yüksek (MDA+SDA, kişisel bakım,<br />

aksesuar vb) ürünlerin ciro içerisindeki payını artırma<br />

hedefiyle de uyumlu olarak geniş teşhir alanlarına<br />

kavuşmuştur. Mevcut durumda ise; agresif satış alanı<br />

büyümesinden ziyade, m² başına verimliliği artırarak,<br />

mevcut mağaza büyümesini (Like-for-Like) artırmayı<br />

hedefleyen şirketin, operasyonel giderleri azaltma hedefi<br />

doğrultusunda ilerleyişinin de (2015 yılının ilk yarısında<br />

olduğu gibi) kâr marjlarında iyileşmeyi destekleyeceğini<br />

düşünüyoruz.<br />

Şubat 2014’te devreye giren kredi kartı taksit düzenlemesi<br />

ile (genel taksit sayısı maksimum 9 olarak belirlenirken, cep<br />

telefonunda taksit sayısı sıfırlanmıştı), kâr marjlarının<br />

olumsuz etkilendiği teknoloji perakendeciliği sektöründe;<br />

alternatif ödeme seçenekleri bakımından geliştirdiği<br />

uygulamalar ile Bimeks’in (bi-imza, mağaza içi ihtiyaç<br />

kredisi vb), regülasyonların negatif etkisini sınırlamada<br />

etkili olabileceğini düşünüyoruz.<br />

Yüksek büyüme potansiyeli sunuyor. Bimeks’in, fark<br />

yaratan iş modeli (etkili online-offline entegrasyonu), likefor-like<br />

odaklı büyüme stratejisi ve yeni iş ortaklıkları ile;<br />

kredi kartı taksit sınırlaması, politik belirsizlik, kurlarda<br />

yaşanan oynaklık ve tüketici güvenindeki genel zayıflık<br />

nedeniyle kâr marjlarının baskı altında kaldığı teknoloji<br />

perakendeciliği sektöründe, yüksek büyüme potansiyeli<br />

sunduğunu düşünüyoruz.<br />

88

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!