20.10.2015 Views

dördüncü EntErnasyonal’İn uluslararası komİtEsİ

DEUK-BroşürMatbaa

DEUK-BroşürMatbaa

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

sosyalizm uğruna mücadelede 61 yıl<br />

<strong>dördüncü</strong><br />

<strong>EntErnasyonal’İn</strong><br />

<strong>uluslararası</strong><br />

<strong>komİtEsİ</strong><br />

Kasım 2014<br />

Bu broşürdeki belgeler ve yazılar, Toplumsal Eşitlik’in web sitesi<br />

www.toplumsalesitlik.org’dan alınmıştır.


İçindekiler<br />

Önsöz.................................................................................................................iii<br />

Bütün Troçkistlere Açık Mektup...........................................................................1<br />

Uluslararası Komite’yi Kurma Kararı..................................................................13<br />

Dördüncü Enternasyonal Pablo’ya Karşı Toparlanıyor........................................15<br />

Yeni Bir İşçi Partisinin Gerekliliği...........................................................................17<br />

Dördüncü Enternasyonal’in 75. Yıldönümü........................................................29


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Önsöz<br />

Dördüncü Enternasyonal içinde 1953 yılı yazında ve sonbaharında yaşanan ve<br />

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) kurulmasıyla<br />

sonuçlanan tartışmalar, Marksizm ile revizyonizm arasında yaşanan mücadelelerde<br />

benzersiz bir yer tutar. Bu mücadelenin tarafları, Dördüncü Enternasyonal’in<br />

Uluslararası Sekreterliği’nin başındaki Michel Pablo ve destekleyicileri ile James P.<br />

Cannon önderliğindeki öğretiye bağlı Troçkistlerdi. Onlar arasındaki bu mücadelenin<br />

temelinde de Marksistlerin, işçi sınıfının biricik devrimci toplumsal güç<br />

olduğu ve Dördüncü Enternasyonal’in dünya devriminin önderliğini oluşturduğu<br />

temel önermesi yatıyordu.<br />

Pablo ve destekleyicileri, Dördüncü Enternasyonal’in 1951 yılında toplanmış olan<br />

III. Dünya Kongresi sürecinde, Stalinist bürokrasinin kimi kesimlerinin “kitlesel<br />

basınç altında” bir tür “öz reform” yaşayabileceğini ve “devrimci” rol oynayabileceğini<br />

ifade eden düşünceleri ifade etmeye başlamışlardı.<br />

Pablocu revizyonistlere göre, bu Stalinist önderlikler, “gerçek bir devrimci kitle<br />

hareketine tabi oldukları ölçüde, onun basıncına maruz kalır ve belirli uygun<br />

koşullar altında, Sovyet bürokrasisinin onların önüne koymuş olduğu hedeflerin<br />

ötesine geçerek devrimci bir yönelimi savunabilirler. Bu, bu tür uygun koşullarda<br />

bulunan söz konusu partilerin, mülk sahibi sınıflara ve emperyalizme karşı iktidar<br />

mücadelesini üstlenmek zorunda kalmasının mümkün olabileceği anlamına gelir.” [1]<br />

Pablo revizyonist tezlerini, Ocak 1951’de kaleme aldığı, “Nereye Gidiyoruz?”<br />

başlıklı dokümanda ifade etmişti. Ona göre, “1) Savaşın bitmesinden [İkinci Dünya<br />

Savaşı-TE] itibaren ... geçmişte tanık olduğumuz her şeyden özünde farklı bir<br />

döneme girilmiş; 2) Bu hızlı ve ani değişim dönemi karşısında, düşünme tarzı ve<br />

teori ile nesnel gerçeklikteki yeni gelişmeler arasındaki kaçınılmaz çelişkinin üstesinden<br />

gelmek yaşamsal ve zorunlu” hale gelmişti.<br />

Pablo, “Hareketimize göre nesnel toplumsal gerçeklik asıl olarak kapitalist rejim ile<br />

Stalinist dünyadan oluşmaktadır. Dahası, biz bundan hoşnut olsak da olmasak da,<br />

kapitalizme karşı olan güçlerin ezici çoğunluğu şimdi Sovyet bürokrasisinin önderliği<br />

altında ya da onun etkisinde olduğu için, bu iki unsur genel olarak toplumsal<br />

gerçekliği oluşturmaktadır.” diye yazıyordu.<br />

Pablo’ya göre, emperyalizm ile SSCB arasında kaçınılmaz şekilde patlayacak olan<br />

savaş, özellikle Avrupa’da ve Çin’de, başlangıcından itibaren bir iç savaş biçimini<br />

[1]<br />

Yönelim ve Perspektifler Üzerine Tezler, Dördüncü Enternasyonal’in Nisan<br />

1951’deki III. Kpongresinde kabul edilen Karar, Fourth International, Cilt 12, No. 6,<br />

Kasım-Aralık 1951, syf. 184-189<br />

iii


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

alacak; bu iki kıta, hızla Sovyet bürokrasisinin, komünist partilerin ya da devrimci<br />

kitlelerin denetimi altına girecekti. Dolayısıyla, savaş, devrim anlamına gelecekti.<br />

Pablo’nun “savaş-devrim” teorisinin öznesi ise Kremlin bürokrasisiydi. Stalinist<br />

bürokrasi bu savaştan zaferle çıkacak; kapitalizmden sosyalizme geçiş, farklı biçimler<br />

içerecek bürokratik diktatörlüklerin egemenliği altında birkaç yüzyıl sürecek bir<br />

dönemi kapsayacaktı.<br />

Pablo’nun bu tezlerine, Ernest Germain’in (Mandel) “IV. Enternasyonal’in II. Dünya<br />

Kongresi’nin Stalinizm Sorunu Üzerine Tezlerinde Neyin Değiştirilmesi, Neyin<br />

Korunması Gerekiyor? (10 Tez)” başlıklı tartışma dokümanı eşlik etti. Mandel, bu<br />

dokümanda, Stalinist bürokrasinin evrimine ilişkin şu değerlendirmede bulunuyordu:<br />

“Kremlin, ilk aşamada Avrupa ve Asya’daki devrimlere karşı emperyalizm<br />

ile işbirliği yapmış; ikinci aşamada, emperyalizme karşı sömürge devrimlerine<br />

yaslanmıştı. … her iki yönelim de bir tarafa karşı diğerini kullanma politikasından<br />

başka bir şey değildi… Sovyet bürokrasisi, artık, <strong>uluslararası</strong> burjuvaziyle proleter<br />

dünya devrimi ile yapabileceğinden daha fazla işbirliği yapamaz.”<br />

Pablocu revizyonistlerin temel tezlerinden biri olan Sovyet bürokrasisi ile Stalinist<br />

komünist partiler arasındaki ayrım, Mandel tarafından da yinelendi: “Yugoslavya<br />

ve Çin örnekleri, belirli olağandışı koşullarda bütün komünist partilerin siyasi çizgilerini<br />

değiştirebileceğini ve Kremlin’in hedeflerinin ötesine geçerek kitlelerin mücadelesini<br />

iktidarın zaptına kadar götürebileceklerini göstermiştir. Böylesi koşullar<br />

altında, bu partiler kelimenin klasik anlamıyla Stalinist partiler olmaktan çıkarlar.”<br />

(Tez IV)<br />

Pablocu revizyonistlerin bu tezleri, iki yıl sonra “derin giriş” adı altında çok daha<br />

köşeli biçimde formüle edildi. Böylece, Dördüncü Enternasyonal, sosyal demokrat<br />

ve Stalinist partilerin ya da küçük burjuva radikal ulusalcı akımların “sol” bileşeni<br />

ya da “danışman”ı haline getirilmek istenecekti.<br />

Pablocu önderlik, Dördüncü Enternasyonal’in şubelerini komünist partiler ve ulusal<br />

kurtuluş hareketleri içinde eritme yönelimini yaşama geçirmek için, onların içindeki<br />

gerçek Troçkistleri hedef tahtasına yerleştirdi ve onlara karşı bürokratik bir tasfiye<br />

operasyonu başlattı. Bu operasyonun ilk sonucu, Pablocuların III. Kongre’ye<br />

sunduğu revizyonist tezlere, “Pablo Nereye Gidiyor?” başlıklı bir dokümanla yanıt<br />

veren Fransa’daki Enternasyonalist Komünist Parti (PCI) çoğunluğunun 1952’de<br />

Dördüncü Enternasyonal’den ihraç edilmesi oldu.<br />

Bu ihraca, Dördüncü Enternasyonal’in kurucusu ve en büyük partilerinden biri olan<br />

ABD’deki Sosyalist İşçi Partisi (SWP) içindeki Cochran önderliğindeki azınlık<br />

eğiliminin Pablocu Uluslararası Sekreterlik tarafından gizlice desteklenmesi eşlik<br />

etti. Cochrancıların parti önderliğine yönelik muhalefetinin parti faaliyetini boykot<br />

etme biçimini aldığı bu süreçte, Pablocu önderlik, IV. Kongre için hazırladığı “Stalinizmin<br />

Yükselişi ve Çöküşü” başlıklı dokümanı yayımladı. SWP Ulusal Komitesi, 5<br />

Ekim 1953 tarihli memorandumda, söz konusu dokümanın “gerçek durumu<br />

çarpıtan bir çözümleme yöntemine” sahip olduğunu ve Dördüncü Enternasyonal’i<br />

“geleneksel çizgisinden uzaklaştıran siyasi sonuçlara yol açtığını” belirtti. Ardından,<br />

iv


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

SWP’nin 7-8 Kasım tarihli plenumu, Cochrancı azınlığı, parti faaliyetini boykot<br />

ettiği için partiden ihraç etti.<br />

Pablocu Uluslararası Sekreterlik’in bu ihraca tepkisi, 15 Kasım 1953’te, Dördüncü<br />

Enternasyonal şubelerinin önderliklerine, M. Pablo, P. Frank ve E. Germain’ın (Mandel)<br />

imzasını taşıyan bir mektup göndermek oldu. Mektup’ta, “Enternasyonal’in<br />

bütünlüğüne yönelik en tiksindirici operasyonun başlatılmış olduğu” ilan ediliyordu.<br />

Mektuba göre, “Uluslararası Cannoncu hizip, Enternasyonal’in IV. Kongre<br />

tartışmalarının ve hazırlıklarının ortasında hareketi bölmeyi önceden planlamış”tı<br />

ve “Uluslararası Sekreterlik, aylardır sürmekte olan bu korkunç planın farkında”ydı.<br />

Mektupta, Cannon ve yoldaşlarının Enternasyonal önderliğini “açıkça Stalinistler,<br />

hatta GPU’nun ajanları” olarak suçladığı belirtiliyor (bu tür “açık” bir itham hiçbir<br />

belgede yer almıyor) ve “Onlar aslında Enternasyonal’in kitle hareketi ile gerçek bir<br />

kaynaşması ve merkezi bir dünya partisi haline gelmesi yönündeki çizgisine<br />

uymuşlar ama onu sindirmemişlerdir.” deniyordu. Dördüncü Enternasyonal’i Stalinist<br />

partiler içinde eritmeye yönelen Pablocular, bütün revizyonistlerin alameti<br />

farikası olan “eski düşüncelere karşı mücadele” argümanına sarılıyorlardı. Onlara<br />

göre, SWP ve izleyicileri, “hareketin eski örgütsel şeması içinde yetişmiş ve eski<br />

düşüncelere ve şemalara saplanmış”tı ve “merkezi bir dünya partisine gerçekten<br />

uyarlanmaya karşı ciddi biçimde direniyorlar”dı. “Bir zamanlar, Sovyetler Birliği<br />

konusunda bozgunculara karşı Troçkizmi savunan Cannon ... şimdi Stalinofobik<br />

sekterlerin başına geçmiş”ti.<br />

Cannon’ın dünyanın dört bir yanındaki Troçkistler’e yönelik bir Açık Mektup’u,<br />

ertesi gün, 16 Kasım 1953’te, partinin yayın organı Militant’ta yayınlandı. Cannon<br />

mektubunda, insanlığı “uçuruma gidişten” kurtarmanın yalnızca “toplumdaki tek<br />

gerçek devrimci sınıf olan işçi sınıfının önderliği altında” mümkün olduğunu; işçi<br />

sınıfının da bu görevi yerine getirebilmek için, “Lenin tarafından geliştirilmiş türde<br />

devrimci sosyalist bir parti; yani, demokrasi ile merkeziyetçiliği (kararların<br />

alınmasında demokrasi, onları uygulamada merkeziyetçilik; üyelerce denetlenen<br />

bir önderlik ve ateş altında görevlerini disiplinle yerine getirecek üyeler) diyalektik<br />

olarak birleştirme yeteneğine sahip savaşçı bir parti kurmak zorunda” olduğunu<br />

vurguladı.<br />

“Pablo’nun revizyonizmiyle öğretiye bağlı Troçkizm arasındaki ayrım çizgileri, politik<br />

ya da örgütsel herhangi bir uzlaşmayı olanaksız kılacak denli derindir. Pablo<br />

hizbi, çoğunluğun düşüncesini tam olarak yansıtan demokratik tartışmalara izin<br />

vermeyeceğini göstermiştir. Onlar, kendi canice politikalarına tam bir itaat talep etmektedirler.<br />

Onlar bütün öğretiye bağlı Troçkistleri Dördüncü Enternasyonal’in<br />

dışına sürmeye ya da onların ağızlarını bağlayıp ellerini kelepçelemeye kararlılar…<br />

bize göre, harekete geçmenin; kesin eyleme geçmenin zamanı gelmiştir. Dördüncü<br />

Enternasyonal’in öğretiye bağlı Troçkist çoğunluğunun, Pablo’nun yetkesini kötüye<br />

kullanmasına karşı iradesini sergilemesinin zamanı gelmiştir.”<br />

Açık Mektubu, Dördüncü Enternasyonal’in İngiliz, Fransız, Yeni Zelanda ve İsviçre<br />

şubelerinin, 23 Kasım 1953’te yayınladığı açıklama ve çağrı izledi. Dört örgüt, bu<br />

v


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

açıklamada, “Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ni [DEUK] kurma<br />

kararını” ilan ediyor ve iki ya da üç ay içinde bir “Acil Uluslararası Konferans”<br />

toplanmasını öneriyordu.<br />

Dördüncü Enternasyonal’in önderliğinde ortaya çıkan Pablocu revizyonizme karşı<br />

verilen ve DEUK’un kurulmasıyla sonuçlanan mücadelenin hızını ve keskinliğini<br />

belirleyen başlıca etmen, sınıf mücadelesinde 1953 yılı yazında ve sonbaharında<br />

yaşanan gelişmelerdi. Haziran 1953’te Doğu Almanyalı işçiler Stalinist diktatörlüğe<br />

karşı ayaklanmış, Ağustos ayında da Fransa’da büyük bir grev dalgası patlamıştı.<br />

Pablocular, her iki gelişme karşısında da Stalinistlerin karşı-devrimci politikalarına<br />

yedeklendiler. Uluslararası Sekreterlik, açıkça Doğu Alman işçilerinin yanında yer<br />

almak yerine Stalinist bürokrasinin “öz-reform”u hakkında yanılsamalar yaydı.<br />

Pablocular, benzer bir şekilde, Stalinistlerin Fransız grevindeki karşı-devrimci<br />

rolünü açıkça mahkûm etmek yerine, “politikasızlık” olarak tanımladılar ve Stalinistlerin<br />

denetimindeki sendika konfederasyonu CGT’nin siyasi talepler öne sürmeyi<br />

reddetmesini desteklediler.<br />

Pablocu revizyonizmin Dördüncü Enternasyonal’i Stalinist partilere “derin giriş”<br />

adı altında tasfiye etme girişimi, DEUK’un kuruluşuyla boşa çıkarıldı. Bununla birlikte,<br />

Dördüncü Enternasyonal’i Uluslararası Sekreterlik ve Birleşik Sekreterlik adları<br />

altında sömürmeye devam eden Pablocuların Troçkizmi tasfiye çabası, sonraki on<br />

yıllarda, Stalinizmin yanı sıra her türden burjuva ve küçük-burjuva ulusalcı ve<br />

radikal akıma yedeklenme biçiminde sürdü. Pablocuların, her türlü devrimci işçi<br />

sınıfı hareketini mülk sahibi sınıflara ve Stalinist bürokrasiye yedekleyerek ortadan<br />

kaldırmaya yönelik bu çabası, Stalinist bürokrasinin SSCB’de, Çin’de ve Doğu Bloğu<br />

ülkelerinde kapitalizmi restore etmesine verilen destekle doruk noktasına ulaşmıştı.<br />

Pablocu Enternasyonal ile onun Lambertçi, Morenocu vb. bütün uzantıları, bugün<br />

de, burjuva sol partiler içinde ya da onların yörüngesinde, “insan hakları” emperyalizminin<br />

savunuculuğunu yapıyor; Ortadoğu’daki ve Ukrayna’daki emperyalist müdahalelere<br />

“sol” maske takmaya çabalıyorlar.<br />

DEUK’u biricik emperyalizm ve savaş karşıtı <strong>uluslararası</strong> sosyalist akım olarak yükselten<br />

bütün bu tarihsel gelişme, onun Cannon önderliğindeki Troçkistler eliyle<br />

atılmış olan temellerinin sağlamlığının kanıtı ve tarihsel olarak doğrulanmasıdır.<br />

Bu broşürde, DEUK’un kuruluşunu ilan eden belgelerin yanı sıra, DEUK’un<br />

Sekreteri Peter Schwarz’ın ve Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin Uluslararası Yayın<br />

Kurulu’nun ve Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (ABD) Başkanı David North’un, onun tarihsel<br />

anlamını ve günümüzdeki gelişmelerle bütünselliğini gösteren birer yazısı da<br />

yeralıyor.<br />

HHHH<br />

vi


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Bütün Troçkistlere Açık Mektup *<br />

Sevgili yoldaşlar,<br />

Sosyalist İşçi Partisi Ulusal Komitesi’nin 25. Yıldönümü Plenumu, ABD’deki Troçkist<br />

hareketin kurulmasının 25. yıldönümünde, dünyanın dört bir yanındaki öğretiye<br />

bağlı Troçkistlere devrimci sosyalist selamlarını gönderir.<br />

Sosyalist İşçi Partisi (SWP), Demokratların ve Cumhuriyetçilerin çıkarttığı demokratik<br />

olmayan yasadan dolayı, artık, sosyal demokratların İkinci Enternasyonal’i ve Stalinistlerin<br />

Üçüncü Enternasyonal’i tarafından ihanet edilmiş olan programı<br />

sürdürmek ve yaşama geçirmek amacıyla Lev Troçki tarafından kurulmuş olan<br />

Sosyalist Devrimin Dünya Partisi Dördüncü Enternasyonal’in üyesi değil. Buna<br />

rağmen, bizler, şehit edilmiş önderimizin rehberliğinde kurulmuş olan dünya<br />

çapındaki örgütün esenliğiyle yakından ilgileniyoruz.<br />

Herkesçe bilindiği gibi, öncü Amerikalı Troçkistler, 25 yıl önce, Troçki’nin Kremlin<br />

tarafından yayımlanması yasaklanmış olan programını dünya kamuoyunun gündemine<br />

getirmişlerdi. Bu eylem, Stalinist bürokrasinin Troçki’ye dayatmış olduğu<br />

yalıtılmışlığın kırılmasında ve Dördüncü Enternasyonal’in temelinin atılmasında<br />

belirleyici oldu. Troçki, bundan kısa süre sonra başlayan sürgünüyle birlikte, SWP<br />

önderliği ile ölümüne kadar sürecek yakın ve güvenilir bir işbirliğine girdi.<br />

Bu işbirliği, bir dizi ülkede devrimci sosyalist partilerin örgütlenmesinde ortak<br />

çabaları içerdi. Bu, bildiğiniz gibi, 1938’de Dördüncü Enternasyonal’in kurulmasıyla<br />

sonuçlandı. Dünya Troçkist hareketinin bugünkü programının temel taşı<br />

olmayı sürdüren Geçiş Programı, Troçki tarafından, SWP’nin önderleriyle işbirliği<br />

içinde yazılmış ve onun isteği üzerine, yine onlar tarafından, onaylanmak üzere<br />

Kuruluş Kongresi’ne sunulmuştu.<br />

Troçki ile SWP önderliği arasındaki işbirliğinin yakınlığı ve mükemmelliği, 1939-<br />

40 yıllarında, Burnham ve Shachtman önderliğindeki küçük-burjuva muhalefete<br />

karşı gerçek Troçkist ilkelerin savunusu uğruna verilen mücadelenin kayıtlarından<br />

anlaşılabilir. Bu kayıtlar, Dördüncü Enternasyonal’in geçtiğimiz 13 yıl içindeki<br />

biçimlenmesinde önemli etkide bulunmuştur.<br />

SWP, Troçki’nin, Stalin’in gizli polis ajanlarından biri tarafından öldürülmesinden<br />

sonra, onun öğretisinin savunusunda önderliği aldı. Biz, önderliği bir tercihten<br />

dolayı değil, gereklilik sonucunda aldık; zira İkinci Dünya Savaşı, başta Nazi işgali<br />

altındaki Avrupa’da olmak üzere, birçok ülkede öğretiye bağlı Troçkistleri yeraltına<br />

* Bu mektup ilk kez ABD Sosyalist İşçi Partisi'nin yayın organı<br />

The Militant'ın 16 Kasım 1953 tarihli sayısında yayımlandı.<br />

1


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

çekilmeye zorlamıştı. Gerçek Troçkizmin bayrağını zorlu savaş yılları boyunca yüksekte<br />

tutmak için Latin Amerika, Kanada, İngiltere, Seylan, Hindistan, Avustralya<br />

ve başka yerlerdeki Troçkistlerle birlikte, elimizden gelen her şeyi yaptık.<br />

Savaşın sona ermesiyle birlikte, Dördüncü Enternasyonal’in örgütsel olarak<br />

yeniden yapılanmasını üstlenen Avrupa Troçkizminin yeraltından çıkmasını memnuniyetle<br />

karşıladık. Dördüncü Enternasyonal’in üyesi olmamız gerici yasalar eliyle<br />

engellendiği için, hareketimize Troçki tarafından miras bırakılmış olan büyük<br />

geleneği sürdürme kapasitesine sahip bir önderliğin ortaya çıkmasına büyük umut<br />

bağladık. Dördüncü Enternasyonal’in Avrupa’daki yeni ve genç önderliğine tam<br />

güven duyulmasını ve ona destek verilmesi gerektiğini düşündük. Bu yoldaşlar,<br />

yaptıkları ciddi yanlışları kendi başlarına düzelttiklerinde, izlediğimiz yolun<br />

doğruluğunun kanıtlandığını hissettik.<br />

Bununla birlikte, şimdi kabul etmemiz gerekir ki, diğerleriyle birlikte üzerinde<br />

anlaştığımız, önderliği keskin eleştiriden muaf tutma tavrı, Dördüncü Enternasyonal’in<br />

yönetiminde, Troçkizmin temel programını terk etmiş olan, denetlenemez,<br />

gizli ve kişisel bir hizip oluşturma yolunun açılmasına yardımcı olmuştur.<br />

Pablo etrafında oluşmuş olan bu hizip, şimdi, Troçkizmin çok sayıda ülkede tarihsel<br />

olarak yarattığı kadroları dağıtmak, bölmek ve parçalamak; Dördüncü Enternasyonal’i<br />

tasfiye etmek için, bilinçli ve planlı biçimde çalışmaktadır.<br />

Troçkizmin programı<br />

Neyin söz konusu olduğunu tam olarak göstermek için, gelin, dünya Troçkist<br />

hareketinin üzerinde inşa edildiği temel ilkeleri yeniden ifade edelim:<br />

1) Kapitalist sistemin can çekişmesi, giderek kötüleşen depresyonlar, dünya<br />

savaşları ve faşizm gibi barbarca olgular yoluyla, uygarlığı yıkımla tehdit etmektedir.<br />

Nükleer silahların geliştirilmesi, bu tehlikeyi, günümüzde olabilecek en ağır<br />

biçimde vurgulamaktadır.<br />

2) Bu uçuruma gidiş, yalnızca kapitalizmin yerini dünya çapında planlı sosyalist<br />

ekonominin almasıyla ve bu yolla, kapitalizmin ilk döneminde açılmış olan ilerleme<br />

çevriminin yeniden başlatılmasıyla önlenebilir.<br />

3) Bu, yalnızca, toplumdaki tek gerçek devrimci sınıf olarak işçi sınıfının önderliği<br />

altında hayata geçirilebilir. Ancak, toplumsal güçlerin dünya çapındaki ilişkileri<br />

işçilerin iktidar yolunu tutması için hiçbir zaman bugünkü kadar uygun<br />

olmamasına rağmen, bizzat işçi sınıfı bir önderlik kriziyle karşı karşıyadır.<br />

4) İşçi sınıfının bu dünya-tarihsel amacı yerine getirecek şekilde örgütlenmesi için,<br />

her ülkede, Lenin tarafından geliştirilmiş türde devrimci sosyalist bir partinin; yani,<br />

demokrasi ile merkeziyetçiliği diyalektik olarak birleştirme yeteneğine sahip savaşçı<br />

bir partinin kurulması gerekiyor. (Kararların alınmasında demokrasi, onları uygulamada<br />

merkeziyetçilik, üyelerce denetlenen bir önderlik, görevleri ateş altında<br />

disiplin içinde yerine getirebilecek üyeler).<br />

5) Bunun önündeki başlıca engel, 1917 Ekim Devrimi’nin saygınlığını kullanarak<br />

işçilerin sempatisini kazanmış, ardından da onları, güvenlerine ihanet ederek<br />

sosyal demokrasinin, duyarsızlığın ya da kapitalizme ilişkin yanılsamaların<br />

2


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

kucağına atmış olan Stalinizmdir. Bu ihanetlerin cezası, faşist ve monarşist güçlerin<br />

sağlamlaşması ve kapitalizm eliyle hazırlanıp teşvik edilen yeni savaşların<br />

patlaması biçiminde, işçi sınıfı tarafından ödenmektedir. Dördüncü Enternasyonal,<br />

başlangıcından beri, asli görevlerinden birini, Stalinizmin SSCB’nin içinde ve<br />

dışında devrimci biçimde alaşağı edilmesi olarak belirlemiştir.<br />

6) Dördüncü Enternasyonal’in birçok şubesinin ve onun programına yakınlık duyan<br />

partilerle grupların esnek taktiklere olan gereksinimi, onların hem Stalinizme teslim<br />

olmaksızın emperyalizme ve onun, ulusal oluşumlar ya da sendika bürokrasileri<br />

gibi küçük burjuva-ajanlarına hem de emperyalizme teslim olmadan, son tahlilde<br />

onun küçük-burjuva ajanı olan Stalinizme karşı nasıl mücadele edileceğini<br />

bilmelerini daha da zorunlu kılmaktadır.<br />

Lev Troçki tarafından oluşturulmuş bu temel ilkeler, günümüz dünyasının giderek<br />

karmaşıklaşmış değişken politikalarında, geçerliliklerini bütünüyle korumaktadırlar.<br />

Gerçekte, Troçki’nin öngördüğü gibi her yerde ortaya çıkan devrimci durumlar,<br />

bir zamanlar günün canlı gerçekleriyle doğrudan bağlantılı olmayan uzak<br />

soyutlamalar gibi görünen şeylere, şimdi tam bir somutluk kazandırmıştır. Gerçek<br />

olan şu ki, bu ilkeler, şimdi, hem siyasi çözümlemede hem de pratik eylemin<br />

gidişatını belirlemede giderek artan bir güç kazanmaktadır.<br />

Pablo’nun revizyonizmi<br />

Bu ilkeler Pablo tarafından terk edilmiştir. Pablo, yeni bir barbarlık tehlikesine vurgu<br />

yapmak yerine, sosyalizme gidişi “tersine çevrilemez” bir şey olarak görmektedir.<br />

O, artık, sosyalizmin bizim kuşağımız ya da gelecek bir kaç kuşak içinde<br />

gerçekleşeceğini düşünmemektedir. Pablo, bunun yerine, yalnızca “yüzyıllar”a<br />

uzanan “deforme”, yani Stalin tarzı işçi devletlerini doğuracak bir “içine çeken”<br />

devrimler dalgası kavrayışını geliştirmiştir.<br />

Bu, işçi sınıfının yeteneklerine ilişkin tam bir kötümserliği gözler önüne sermektedir<br />

ki bu durum, Pablo’nun son zamanlarda bağımsız devrimci sosyalist partileri inşa<br />

etmek için mücadeleden söz etmiş olmasını gülünçleştirmektedir. O, her türlü<br />

taktiği kullanarak bağımsız devrimci sosyalist partiler inşa etme ana yönelimini<br />

korumak yerine, kendisini kitlesel basınç altında değiştirip Troçkizmin<br />

“düşüncelerini” ve “programını” kabul edecek Stalinist bürokrasiye ya da onun belirli<br />

bir kesimine güvenmektedir. Pablo, şimdi, Fransa gibi ülkelerde işçileri Stalinizmin<br />

kampına yakınlaştırmak için gereken taktik manevralarda ihtiyaç duyulan<br />

diplomasi kılığı altında, Stalinizmin ihanetlerinin üstünü örtmektedir.<br />

Bu gidişat, daha şimdiden, Troçkizm saflarından Stalinizmin kampına doğru ciddi<br />

saf değiştirmelere yol açmış durumda. Seylan partisindeki Stalinizm yanlısı ayrılma,<br />

Pablo’nun Stalinizm hakkında canlandırdığı yanılsamanın trajik sonuçları<br />

konusunda dünyanın her yerindeki Troçkistlere yapılmış bir uyarıdır.<br />

Pablocu revizyonizmin ayrıntılı bir çözümlemesini bir başka dokümanda sunuyoruz.<br />

Bu mektupta, kendimizi Pablo’nun Stalinizmle uzlaşmacılıkta ne denli ileri gitmiş<br />

olduğunu ve Dördüncü Enternasyonal’in varlığına yönelik tehlikenin ne denli ciddi<br />

olduğunu gösteren en son bazı çözümlemelerle sınırlayacağız.<br />

3


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Kremlin, Stalin’in ölümüyle birlikte, SSCB’de, hiçbiri siyasi nitelik taşımayan bir<br />

ödünler dizisi açıkladı. Pablocu hizip, bütün bunları, gaspçı bürokrasinin konumunu<br />

daha da sağlamlaştırmayı hedefleyen manevraları ve önde gelen bir<br />

bürokratın Stalin’in paltosunu giyme hazırlığının bir parçası olarak değerlendirmek<br />

yerine, bu ödünleri bir bağış olarak gördü, onları siyasi ödünler gibi gösterdi, hatta<br />

Stalinist bürokrasinin işçi sınıfıyla “iktidarı paylaşma” olasılığını öngördü. (Fourth<br />

International, Ocak-Şubat 1953, syf. 13.)<br />

Pablo kültünün en yüksek papazı Clarke tarafından resmen ilan edilmiş olan<br />

“iktidarın paylaşılması” düşüncesi, yanıtlanmamış ama açıkça yönlendirici bir<br />

soruda, bir dogma olarak bizzat Pablo tarafından dolaylı biçimde onaylanmıştır:<br />

“Stalinist rejimin tasfiyesi”, diye soruyordu Pablo, “bürokratlar arasında, geri dönüş<br />

için olmasa da statükonun devamı için savaşmak isteyenler ile kitlelerin güçlü<br />

basıncıyla hareket eden ve sayısı giderek artan unsurlar arasındaki şiddetli mücadeleler”<br />

biçimini mi alacak? (Fourth International, Mart-Nisan, 1953, syf. 39.)<br />

Bu satırlar, Kremlin bürokrasisine karşı özgün Troçkist siyasi devrim programını<br />

yeni bir içerikle; açıkçası, Troçkizmin “düşüncelerinin” ve “programının” bürokrasinin<br />

ya da onun belirli bir kesiminin içine sızıp yayılacağı, böylece Stalinizmin<br />

önceden görülemez bir şekilde “devrileceği” gibi revizyonist bir görüşle<br />

doldurmaktadır.<br />

Haziran ayında, Doğu Almanya’daki işçiler Almanya tarihindeki en büyük gösterilerden<br />

birinde, Stalinistlerin egemenliğindeki hükümete karşı ayağa kalktılar. Bu,<br />

Sovyetler Birliği’nde iktidarı gasp edip sağlamlaştırmasından bu yana Stalinizme<br />

karşı gerçekleştirilmiş ilk kitlesel proleter ayaklanmasıydı. Peki, Pablo, bu çığır açan<br />

olaya nasıl tepki gösterdi?<br />

Pablo, ayaklanan Doğu Alman işçilerinin devrimci siyasi özlemlerini açıkça<br />

seslendirmek yerine, ayaklanmayı ezmek üzere Sovyet tanklarını harekete geçiren<br />

karşı-devrimci Stalinist valilerin suçunu gizledi: “Sovyet önderleri ve çeşitli ‘Halk<br />

Demokrasileri’ ile Komünist Partiler, bu olayların derin anlamını artık çarpıtamaz<br />

ya da yok sayamazlar. Onlar, kitlelerin desteğinden sonsuza kadar mahrum kalma<br />

ve daha güçlü patlamaları kışkırtma riskinden kaçınmak için, çok daha geniş ve<br />

gerçek ödünler yolunda devam etmek zorunda kalmış durumdalar. Onlar, bundan<br />

böyle yarı yolda duramayacaklar. Yakın gelecekte daha ciddi patlamaları önlemek<br />

için ödünler dağıtmak ve eğer mümkünse, ‘soğukkanlı bir biçimde’ mevcut durumdan<br />

kitleler için daha kabullenilebilir bir duruma geçişi gerçekleştirmek zorunda<br />

olacaklar.” (Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Sekreterliği’nin açıklaması,<br />

The Militant’ın 6 Temmuz 1953 tarihli sayısında yayımlandı)<br />

Pablo, Stalinist hükümeti ayakta tutan tek güç olan Sovyet birliklerinin çekilmesini<br />

talep edeceğine, Kremlin’in Gauleiterlarından [1] “daha kapsamlı ve gerçek ödünler”<br />

geleceği yanılsamasını körükledi. Ayaklanan işçileri “faşist” ve “Amerikan emperyalizminin<br />

ajanları” olarak damgalayıp onlara karşı azgın bir baskı dalgası<br />

başlatan Moskova, bu olayların gerçek anlamını canice çarpıtmaya koyulduğunda,<br />

bundan daha iyi bir yardım isteyebilir miydi?<br />

4


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Fransız genel grevi<br />

Fransa’da, Ağustos ayında, ülke tarihindeki en büyük genel grev patladı. İşçilerin,<br />

önderliklerin iradesine rağmen kendiliğinden gerçekleştirdiği bu genel grev, işçi<br />

sınıfı tarihinde gerçek bir iktidar mücadelesinin gelişmesi için en uygun başlangıçlardan<br />

birini sunuyordu. Gösterilere, işçilerin yanı sıra, kapitalist hükümet<br />

karşısındaki derin hoşnutsuzluklarını ifade eden Fransız çiftçileri de katılmıştı.<br />

Sosyal demokrat ve Stalinist resmi önderlikler, bu hareketi sınırlandırmak ve Fransız<br />

kapitalizmi için tehlikeli olmasını önlemek için ellerinden geleni yaparak ona<br />

ihanet ettiler. İhanetler tarihinde, ortaya çıkan fırsatla ölçüldüğünde, bundan daha<br />

iğrenç bir ihanet bulmak zordur.<br />

Pablo hizbi bu büyük olay karşısında ne tepki gösterdi? Onlar, Sosyal<br />

Demokratların tavrını bir ihanet olarak damgaladılar; ama yanlış gerekçelerle.<br />

Onlar, ihanetin, Stalinistlerden gizli olarak hükümet ile görüşmekten ibaret<br />

olduğunu söylediler. Oysa bu, onların iktidarı alma yolunu tutmayı reddetmek biçimindeki<br />

asıl suçlarından kaynaklanan ikincil bir ihanetti.<br />

Stalinistlere gelince, Pablocular onların ihanetini gizlediler ve bu tavırlarıyla, Stalinist<br />

ihanete ortak oldular. Onların, Stalinistlerin izledikleri karşı-devrimci yola karşı<br />

bulabildikleri en sert eleştiri, onları “politikasızlık” ile suçlamak oldu.<br />

Bu bir yalandı. Stalinistler “politikasız” değildi. Onların politikası, Kremlin’in dış<br />

siyasi çıkarları doğrultusunda statükoyu korumak; dolayısıyla, sendeleyen Fransız<br />

kapitalizmini desteklemekti.<br />

Ancak hepsi bu değildi. Pablo, Stalinistlerin rolünü ihanet olarak tanımlamayı,<br />

Fransız Troçkistlerinin parti içi eğitiminde bile reddetti. O şunları yazdı: “frenleme<br />

rolü [ihanet, bir “frenleme”den ibaret!], şu ya da bu ölçüde geleneksel örgütlerin<br />

önderlikleri tarafından ama aynı zamanda, bu grevler sırasında olduğu gibi, onların<br />

-özellikle de Stalinist önderliğin- kitlelerin basıncı son derece güçlü hale geldiğinde<br />

ona uyum sağlama kapasitesi eliyle oynandı." ("Siyasi Not, No. 1")<br />

Bunun, öğretiye bağlı Troçkizmden vazgeçmekle birlikte Dördüncü Enternasyonal<br />

örtüsüne hala gereksinim duyan bir önderin Stalinizmle uzlaşmasına yeteceği<br />

düşünülebilirdi. Ancak Pablo, daha da ileri gitti.<br />

Utanç verici bir bildiri<br />

Pablo’nun izleyicilerinin Paris’teki Renault fabrikasındaki işçilere yönelik bir bildirisi,<br />

CGT’nin (Genel İşçi Konfederasyonu) Stalinist önderliğinin genel grevde “işçilerin<br />

istediklerinin dışındaki talepleri ileri sürmemekle doğru davrandığını” ilan etti. Hem<br />

de işçilerin, eylemlerinde bir “işçi-köylü hükümeti” talebini yükseltiyor olması gerçeğine<br />

rağmen!<br />

Stalinistler önderliğindeki sendikaları Komünist Parti’den keyfi olarak ayıran<br />

Pablocular (olabilecek en mekanik düşüncenin mi; yoksa Stalinistlerin suçunu örtmeye<br />

yönelik hesaplı bir planın mı kanıtı?), kendi bildirilerinde, bu grevin önemiyle<br />

ve perspektifleriyle ilgili olarak şunu ilan ettiler: “Bu konu, sendikayı yalnızca ikincil<br />

derecede ilgilendirmektedir. Bu konuda yapılan eleştiri, bir sendikal örgüt olan ve<br />

asıl olarak buna uygun olarak davranması gereken CGT’ye değil; işlevi bu işçi<br />

5


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

hareketinin derin siyasi önemine ve sonuçlarına dikkat çekmek olan partilere yöneliktir.”<br />

(İşçi Örgütlerine ve Renault İşçilerine Bildiri, 3 Eylül 1953. Frank, Mestre ve<br />

Privas imzalarını taşıyor)<br />

Bu ifadelerde, Troçki’nin, kapitalizmin can çekişme çağında sendikaların rolüne<br />

ve sorumluluklarına ilişkin olarak bize öğrettiği her şeyden tümüyle vazgeçildiğini<br />

görüyoruz.<br />

Pablocu bildiri, ardından, Fransız Komünist Partisi’ni, kendisini “işçilere, bu grevin<br />

Fransız toplumunun yaşadığı krizde önemli bir aşama (!), ülkeyi kapitalist<br />

dolandırıcılıktan kurtarmak ve sosyalizme giden yolu açmak için işçi iktidarı sorununun<br />

gündeme geleceği kapsamlı bir sınıf mücadelesinin başlangıcı (!) olduğunu<br />

anlatmak yerine sendikal hareketin yerine” koyduğu için, “bir çizgiye sahip olmamak”la<br />

“eleştirmektedir”.<br />

Renault işçileri Pabloculara inanacak olsaydı, hain Stalinist bürokratlar, Fransız<br />

tarihindeki en büyük genel greve kasıtlı olarak ihanet etmek yerine, yalnızca<br />

sendikalizmin peşinden gitmekle suçlu bulunurlardı.<br />

Pablo’nun CGT önderliğinin politikasını onaylaması pek inandırıcı görünmüyor<br />

ama gözümüzün önünde yok sayılamayacak çarpıcı bir gerçek var. Fransa’da<br />

bugüne kadar ortaya çıkan en büyük genel grevde, Pablo, yumuşak başlılıkla,<br />

Gomperslerin sendikaları siyasetin dışında tutan burjuva politikasının Fransız versiyonunun<br />

“doğru” olduğunu ifade etmektedir. Üstelik de 1953 yılında!<br />

Eğer CGT önderliğinin, bir işçi-köylü hükümeti kurmak da dahil, nesnel gereksinimlere<br />

uygun siyasi talepler geliştirmesi doğru değilse, Sosyalist İşçi Partisi<br />

Amerikan sendikal hareketinin günümüzdeki Gomperslerinden neden bir İşçi Partisi;<br />

ABD’de bir işçi-köylü hükümeti kurmayı amaçlayacak bir İşçi Partisi<br />

örgütlemelerini talep ediyor?<br />

Pablo’nun “evet” mührü, CGT önderliğinin son derece siyasi olduğunu anımsadığımızda,<br />

daha da garip bir görünüm kazanıyor. CGT önderliği, Kremlin’den gelecek<br />

en küçük bir iyi niyet gösterisi karşısında, bu siyasi maceranın ne denli çılgınca<br />

olduğuna bakmaksızın, işçilere mücadeleye son verme çağrısı yapmaya hazırdır.<br />

Örneğin, onun geçtiğimiz yıl Ridgway karşıtı gösterilerle başlayan olaylardaki<br />

rolünü anımsayalım. Bu Stalinist sendika önderleri, Komünist Parti’nin önderlerinden<br />

Duclos’un tutuklanmasını protesto etmek için grev çağrısı yapmakta tereddüt<br />

etmemişlerdi.<br />

Gerçek şu ki, CGT önderliği, oldukça siyasi karakterini bu genel grevde bir kez<br />

daha gözler önüne sermiştir. O, ihanetle ve ikiyüzlü satışlarla geçen yılların deneyimiyle,<br />

işçilerin inisiyatifinin gelişmesini engellemek ve onların siyasi taleplerinin<br />

sıçrama yapmasını önlemek için, kasıtlı olarak işçilerin önünü kesmeye çalışmıştır.<br />

Stalinist sendikal önderlikler bilinçli olarak ihanet etmiştir. Pablo’nun “doğru”<br />

bulduğu şey, bu ihanet yoludur.<br />

Ancak hepsi bundan ibaret de değil. Pablocu bildirinin başlıca amaçlarından biri,<br />

grev süresince Renault fabrikasında gerçek devrimciler olarak önderliği almaya<br />

çalışan Fransız Troçkistlerini ihbar etmektir. O, özellikle, “Dördüncü Enternasyo-<br />

6


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

nal’den ve onun Fransız şubesinden bir yılı aşkın süre önce ihraç edilmiş olan” iki<br />

yoldaşın adını anmaktadır. Bildiri, bu “grup disiplinsizliği ve özellikle son grevler<br />

sürecinde PCI (Dördüncü Enternasyonal’in Fransa şubesi) tarafından savunulan<br />

çizgiye karşı yönelimi nedeniyle ihraç edilmiştir” diyor. Gönderme yapılan bu<br />

“grup“, gerçekte, Dördüncü Enternasyonal’in Fransız şubesinin Pablo tarafından<br />

keyfi ve haksız biçimde ihraç edilmiş olan çoğunluğudur.<br />

Dünya Troçkist hareketi, daha önce, Troçkist militanların Stalinistlere ihbar edildiği<br />

ve iğrenç Stalinist ihanetin işçiler gözünde rasyonalleştirildiği böylesi bir skandalla<br />

daha önce hiç karşılaştı mı?<br />

Belirtmek gerekir ki, Pablocuların, bu yoldaşları Stalinistlere ihbarını, oluşturulan<br />

bir işçi mahkemesinin Renault fabrikasındaki Troçkistleri Stalinistler tarafından<br />

atılan iftiralar karşısında aklayan kararı izledi.<br />

Amerikalı Pablocular<br />

Pabloculuğun Stalinizm karşısındaki uzlaşmacılığının derinliğini göstermek için<br />

dünya çapında önemi olan bu gelişmelere bakmanın yeterli olduğunu<br />

düşünüyoruz. Yine de dünya Troçkist hareketinin açık denetimine sunmak için kimi<br />

ek olaylara değinmek istiyoruz.<br />

SWP, bir buçuk yıldan uzun süredir, Cochran ile Clarke’ın önderliğinde bir revizyonist<br />

eğilime karşı mücadele içinde. Bu, partimizin tarihindeki en sert mücadelelerden<br />

birisidir. Bu mücadele, bizi II. Dünya Savaşı’nın başlangıcında ve sonunda<br />

Burnham-Shachtman ve Morrow-Goldman gruplarından ayıran aynı temel sorunlar<br />

üzerinde yükselmektedir. Bu, temel programımızı gözden geçirme ve terk etme<br />

yönündeki bir diğer girişimdir. Bu mücadele, Amerikan Devrimi’ne yaklaşımını,<br />

devrimci partinin rolünü, onun örgütlenme yöntemini ve dünya Troçkist hareketinin<br />

perspektiflerini içermektedir.<br />

Savaş sonrası dönem boyunca, Amerikan işçi hareketi içinde bir bürokrasi<br />

güçlendi. Bu bürokrasi, savaşın yol açtığı refah koşulları eliyle “yumuşatılmış” olan<br />

geniş bir ayrıcalıklı ve tutucu işçi tabakasına yaslanmaktadır. Bu yeni ayrıcalıklı<br />

tabaka, üyelerini büyük ölçüde işçi sınıfının önceki militan kesimlerinden, CIO’yu<br />

kurmuş olan kuşaktan devşirmiştir.<br />

Yaşam koşullarının görece güvenceli ve istikrarlı olması, önceden bütün militan<br />

sınıf eylemlerinin başını çekmiş olan bu işçilerin inisiyatifini ve mücadele ruhunu<br />

geçici olarak felç etmiştir.<br />

Cochrancılık, küçük-burjuva ideolojisiyle bu yeni işçi aristokrasisinin proleter öncü<br />

üzerindeki basıncının ifadesidir. İşçilerin pasif, görece hoşnut tabakasının ruh hali<br />

ve eğilimleri, yabancı basınçları hareketimize aktaran güçlü bir mekanizma olarak<br />

işlemektedir. Cochrancıların “eski Troçkizmi çöpe at” sloganı, bu ruh halini ifade<br />

etmektedir.<br />

Cochrancı eğilim, Amerikan işçi sınıfının güçlü devrimci potansiyelini uzak bir ihtimal<br />

olarak görmektedir. Onlar, Amerikan proletaryası içinde yeni mücadeleci<br />

gruplar oluşturma yönündeki moleküler süreci ortaya koyan Marksist çözümlemeyi<br />

“sekterlik” olarak mahkûm etmektedirler.<br />

7


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Onlar, ABD işçi sınıfı içindeki ilerici eğilimlerin yalnızca Stalinizmin saflarında ya<br />

da çeperinde ve “uzmanlaşmış” sendika politikacıları arasında olduğunu düşünüyor;<br />

işçi sınıfının geri kalan kesimini ise yalnızca nükleer savaşının etkisiyle<br />

harekete geçirilebilecek umutsuz bir edilgenlik içinde görüyorlar.<br />

Kısacası, onların konumu, Amerikan devrimi perspektifine; genel olarak devrimci<br />

partinin, özelinde ise Sosyalist İşçi Partisi’nin rolüne güvensizliği açığa vurmaktadır.<br />

Cochrancılığın özellikleri<br />

Dünya hareketinin bütün kesimlerinin kendi zorlu deneyimlerinden çok iyi bildiği<br />

gibi, ABD’de bize yönelik baskılar, savaş sonrası uzatılmış refahtan ve gericiliğin<br />

hızla yayılmasından çok daha büyüktür. Ama kadroları en zorlu koşullar altında<br />

ayakta tutan etmen, hareketimizin teorik doğruluğuna olan güçlü inanç; işçi<br />

sınıfının tarihsel misyonunu ilerletmenin canlı araçları olduğunun bilinci; insanlığın<br />

yazgısının, şu ya da bu ölçüde, onların yaptıklarına bağlı olduğu kavrayışı; şu andaki<br />

koşullar ne olursa olsun, tarihsel gelişmenin ana çizgisinin, insanlığın krizini<br />

başarılı bir sosyalist devrimle çözecek olan Leninist mücadeleci partinin<br />

yaratılmasını gerektirdiğine ilişkin sağlam inançtır.<br />

Cochrancılık, bu özgün Troçkist dünya görüşünün yerine kötümserliğin, teorik<br />

uydurmaların ve gazetecilere özgü spekülasyonların geçirilmesidir. SWP içindeki<br />

mücadeleyi, 1939-40’taki küçük-burjuva muhalefetle mücadelede olduğu gibi<br />

uzlaşmaz kılan şey budur.<br />

Cochrancılar, bu mücadele sürecinde şu özellikleri sergilemiştir:<br />

1) Parti geleneğine ve partinin tarihsel misyonuna saygısızlık. Cochrancılar,<br />

Amerikan Troçkizminin 25 yıllık geleneğini karalamak, alaya almak ve onun<br />

hakkında atıp tutmak için hiçbir fırsatı kaçırmadılar.<br />

2) Bu, ilkeli Marksist politikaların yerine, parti içi “işleyişe” karşı ilkesiz birlikleri<br />

geçiren bir eğilimdir. Bu yüzden, Cochrancı hizip, çelişik unsurların bir bloğundan<br />

ibarettir. Asıl olarak New York’ta yerleşik olan bir grup, Amerikan Stalinist hareketine<br />

bir tür “giriş” taktiğinden yanadır.<br />

Tutuculaşmış sendikacı unsurlardan oluşan ve asıl olarak Detroit’te merkezileşmiş<br />

olan bir diğer grup, Stalinistlere yanaşarak pek bir şey elde edilemeyeceğini<br />

düşünüyor. Onlar, revizyonist yaklaşımlarını, yeni işçi bürokrasisinin istikrarının ve<br />

kalıcı gücünün abartılı bir değerlendirmesi üzerine kurmaktadır.<br />

Cochrancılığın çekimine kapılanlar arasında, bugünkü olumsuz koşulların<br />

basıncına daha fazla karşı koyamayan ve eylemsizliğe geçişi haklı kılacak uygun<br />

bahaneler arayan yorgun bireyler de bulunuyor.<br />

Bu ilkesiz bloğu birarada tutan çimento, öğretiye bağlı Troçkizme yönelik düşmanlıktır.<br />

3) Partiyi asıl alanından uzaklaştıracak bir eğilim, kitlesel üretimde yer alan, siyasi<br />

anlamda uyanmamış işçilerin bulunduğu Amerika’da ortaya çıkacaktı.<br />

Cochrancılar, sonuçta, SWP’nin bu işçilere yönelik olarak kullandığı geçiş talepleri<br />

sloganları programını bir yana bırakmakta ve bu programı izleyen çoğunluğun,<br />

8


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

kendisini işçilerin geriliğine uyarladığını iddia etmektedir.<br />

4) Amerikan işçi sınıfının, Üçüncü Dünya Savaşı öncesinde Amerikan emperyalizmine<br />

karşı radikal bir muhalefet olarak ortaya çıkmasına ilişkin bütün olasılıkların<br />

ortadan kalktığı kanısı.<br />

5) “Sol” Stalinizmin, Stalinistlerin son aşamada “artık ihanet edemeyeceği”; Troçkist<br />

“düşünceleri” ve sonuçta “kendiliğinden” bir şekilde devrimi özümseyecekleri bir<br />

süreçte, ABD’de bir devrime önderlik etmesini mümkün kılacak devrimci bir yan<br />

içerdiği yolundaki abartılı inançta özetlenen kaba deneysel kuramsallaştırılması.<br />

6) Yeni gelişmeler karşısında Stalinizme uyarlanma. Onlar, Pablo’nun, Beria’nın<br />

düşürülmesine ve ardından SSCB’de yaşanan temizliklere ilişkin yorumunda bulunan<br />

Stalinizmle uzlaşmayı destekliyor ve savunuyorlar. Stalinizmin Doğu Almanya<br />

işçilerinin büyük ayaklanmasındaki ve Fransız genel grevindeki karşı-devrimci<br />

rolünü gizleyen Pablocu argümanların tamamını yinelemekte; hatta Amerikan Stalinizminin<br />

Demokratik Parti’ye yönelmesini, basitçe, “sol dönüş” kapsamında bir<br />

“sağ salınım” olarak yorumlamaktadırlar.<br />

7) Örgüt sorununda Leninist geleneği küçümseme. Onlar, bir süre, parti içinde<br />

“ikili iktidar” oluşturmaya kalkıştılar. Partinin 1953 Mayısı’ndaki plenumunda çoğunluk<br />

tarafından kesin bir şekilde reddedildiklerinde, plenumun kararlaştırdığı<br />

siyasi çizgiye ve çoğunluğun yönetimine bağlı kalacaklarını yazılı olarak kabul ettiler.<br />

Bunun ardından, parti etkinliklerini hizipsel olarak sabote etme faaliyetlerini<br />

o güne kadar olduğundan çok daha ateşli ve histerik biçimde yeniden başlatarak<br />

anlaşmalarını bozdular.<br />

Başlıca özelliklerini yukarıda aktardığımız Cochrancılık, hiçbir zaman, parti içinde<br />

güçsüz bir azınlık olmanın ötesine geçemedi. Bu akım, Pablo’nun, parti<br />

önderliğinden gizli olarak sağladığı yardım ve cesaretlendirme olmasaydı, hiçbir<br />

zaman, kötümserliğin son derece cılız ve hastalıklı sesi olmanın ötesine geçemezdi.<br />

Pablo’nun gizli desteği ve teşviki, bizim Mayıs ayındaki plenumumuzdan kısa süre<br />

sonra açığa çıkartıldı. Pablo, o zamandan beri, partimizin içindeki revizyonist<br />

hiziple açıkça işbirliği yapmakta ve partinin mali durumunu sabote etme, parti<br />

faaliyetini aksatma ve bir bölünmeye hazırlanma yönündeki faaliyetlerinde onlara<br />

telkinde bulunmaktadır.<br />

Pablo-Cochran hizbi, tuttuğu bu haince yolu, nihayet, partinin New York Belediyesi<br />

seçim kampanyasının kapanış yürüyüşüyle birleştirilmiş olan 25. Kuruluş Yıldönümü<br />

etkinliğini örgütlü olarak boykot etmesiyle doruk noktasına ulaştırdı.<br />

Bu hain ve grev kırıcı eylem, gerçekte, Amerikan Troçkizminin 25 yıllık mücadelesine<br />

karşı örgütlü bir gösteri; aynı zamanda da Ekim 1928’de Amerikan Troçkizminin<br />

ilk çekirdeğini ihraç etmiş olan Stalinistlere nesnel bir yardım eylemiydi.<br />

Bu toplantının örgütlü biçimde boykot edilmesi, gerçekte, SWP’nin New York<br />

Belediyesi seçim kampanyasına karşı bir gösteriydi.<br />

Bu hain parti karşıtı etkinliğe katılanlar, uzun süredir hazırlanmakta oldukları açık<br />

ayrılmayı tamamladılar ve ceza olarak partimizdeki bütün üyelik haklarını yitirdiler.<br />

Bu durumu resmen kayıtlara geçiren SWP’nin 25. Yıldönümü Plenumu, Ulusal<br />

9


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Komite’nin bu boykotu örgütleyen üyelerini görevden aldı ve Pablo-Cochran hizbinin<br />

bu hain ve grev kırıcı etkinliğine katılan ya da onu kınamayı reddeden bütün<br />

üyelerinin kendilerini fiilen SWP saflarının dışına çıkarmış olduklarını ilan etti.<br />

Komintern’in yöntemleri<br />

Pablo’nun, revizyonist Cochrancı eğilimle işbirliği yaparken SWP önderliği<br />

karşısında başka tavır alan iki yüzlülüğü, Troçkizmin geleneğine yabancı bir yöntemdir.<br />

Bununla birlikte, bu yöntemin ait olduğu bir gelenek var: Stalinizm. Kremlin<br />

tarafından başvurulan bu tür oyunlar, Komünist Enternasyonal’i (Komintern)<br />

çürütürken kullanılan başlıca araçtı. Çoğumuz, bütün bunları 1923-28 döneminde,<br />

kişisel olarak yaşadık.<br />

Söz konusu çalışma yönteminin Pablo ile sınırlı bir sapma olmadığı, şimdi bütün<br />

çıplaklığıyla ortadadır. Oluşturulmuş bir model olduğu ortada.<br />

Örneğin, Dördüncü Enternasyonal’in önde gelen Avrupalı şubelerinden birinde,<br />

önde gelen bir parti önderi, kısa süre önce, Pablo’dan, “Dördüncü Kongre’ye kadar<br />

Enternasyonal’in ana çizgisini ve disiplinini savunan biri” olarak davranması yönünde<br />

bir talimat aldı. Pablo, bu ültimatomla birlikte, emirlerine uyulmaması durumunda<br />

misilleme tehdidinde bulundu.<br />

Pablo’nun burada “çoğunluk” dediği şey, kendisine ve onun revizyonist masallarının<br />

etkisi altındaki küçük azınlığa kolayca atfettiği alçakgönüllü bir etikettir.<br />

Pablo’nun yeni çizgisi, Troçkizmin temel programıyla ciddi çelişkiler içermektedir.<br />

Bu, dünya Troçkist hareketinin birçok kesiminde başlayacak olan tartışmaların<br />

yalnızca başlangıcıdır. Tek bir Troçkist örgüt tarafından desteklenmeyen bu çizgi,<br />

Dördüncü Enternasyonal’in onaylanmış resmi çizgisini ifade etmiyor.<br />

Bize ulaşan ilk bilgiler, onun, herhangi bir tartışmayı ya da oylamayı beklemeksizin<br />

kendi revizyonist yaklaşımını dünya örgütüne dayatma yönündeki keyfi girişiminde<br />

kural tanımadığını göstermektedir. Şimdiden, Dördüncü Enternasyonal’in Pablo’<br />

nun çizgisini ezici bir çoğunlukla reddedeceğini gösteren yeterli bilgiye sahibiz.<br />

Pablo’nun, Dördüncü Enternasyonal’in bir şubesinin önderinden kendisinin revizyonist<br />

çizgisini eleştirmekten kaçınması yönündeki buyurgan talebi bile yeterince<br />

kötüdür. Ama Pablo bununla kalmadı. O, bir yandan bu önderi susturmaya; üye<br />

ve sempatizanların onun deneyimlerinden, bilgisinden ve derinliğinden yararlanabileceği<br />

serbest bir tartışmaya katılmasını önlemeye çalışırken, aynı zamanda,<br />

bu şubenin önderliğine karşı savaş açmak için bir revizyonist azınlık hizbi oluşturmaya<br />

çalışarak, örgütsel olarak müdahaleye girişti.<br />

Bu yöntem, Stalinizmin etkisi altında yozlaşmaya maruz kalmış Komintern’in iğrenç<br />

geleneğinden çıkmaktadır. Bir başına bu bile, Dördüncü Enternasyonal’i iç yozlaşmadan<br />

korumak için Pabloculuğa karşı sonuna kadar savaşmayı gerektirmektedir.<br />

Bu tür taktiklerin açık bir hedefi vardır. Onlar, Pablocu azınlık tarafından gerçekleştirilecek<br />

bir darbe hazırlığının parçasıdır. Pablo’nun yönetsel denetimini kullanarak,<br />

bu revizyonist çizgiyi Dördüncü Enternasyonal’e dayatmayı ve ona karşı<br />

direnildiği her yerde, buna bölünmelerle ve ihraçlarla karşılık vermeyi umuyorlar.<br />

Bu Stalinist örgütsel gidişat, şimdi bütünüyle açık şekilde görüldüğü üzere, Pablo’<br />

10


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

nun Dördüncü Enternasyonal’in Fransız şubesinin çoğunluğuna karşı yıkıcı kampanyasında<br />

yönetsel denetimini acımasızca kötüye kullanmasıyla, bir buçuk yıldan<br />

uzun süre önce başlamıştı.<br />

Fransız şubesinin seçilmiş çoğunluğu, Uluslararası Sekreterlik’in talimatıyla, partinin<br />

siyasi ve propaganda faaliyetine önderlik etme hakkından mahrum bırakıldı;<br />

Siyasi Büro ve basın, Komintern tarzı bir “ortak komisyon” aygıtı dolayımıyla azınlığın<br />

denetimine verildi.<br />

Biz, o zaman, azınlığın hakem kararıyla çoğunluğu devirdiği bu keyfi etkinliği kökten<br />

reddettik. Bundan haberdar olur olmaz, Pablo’ya protestomuzu ilettik. Bununla<br />

birlikte, itiraf etmemiz gerekir ki, daha etkili bir eyleme başvurmamakla hata<br />

yaptık. Bu hata, bizim söz konusu gerçek gelişmeleri yetersiz değerlendirmemizden<br />

kaynaklanıyordu. Biz, Pablo ile Fransız şubesi arasındaki farklılıkların taktiksel<br />

konularda olduğunu düşünmüştük ve bu, çoğunluk aylar süren yıkıcı hizip mücadeleleri<br />

sonucunda ihraç edildiğinde, bizi, onun örgütsel yöntemlerine ilişkin<br />

kuşkularımıza karşın Pablo’nun yanında tavır almamıza yol açtı.<br />

Oysa bu farklılıklar, özünde programatik özelliğe sahipti. Gerçekte, çoğunluktaki<br />

Fransız yoldaşlar, nelerin olup bittiğini bizden çok daha açık biçimde görmüşlerdi.<br />

Onlar, partilerinin VIII. Kongresi’nde şunu ilan etmişlerdi: “Dördüncü Enternasyonal’in<br />

geleceği ve hatta varlığı büyük bir tehdit altındadır… onun önderliğinin içinde<br />

revizyonist düşünceler, korkaklık ve küçük-burjuva izlenimciliği ortaya çıkmıştır.<br />

Şubelerin yaşamından kopuk olan Enternasyonal’in sürmekte olan büyük güçsüzlüğü,<br />

kendisini ve anti-demokratik yöntemlerini Troçkist programın revizyonu ve<br />

Marksist yöntemin terk eldilmesi üzerinde kuran bir kişisel egemenlik sisteminin<br />

yerleştirilmesini geçici olarak kolaylaştırmıştır.” (La Verite, 18 Eylül 1952.)<br />

Fransa’daki durum, sonraki gelişmelerin ışığında, bir bütün olarak yeniden incelenmelidir.<br />

Fransız şubesinin çoğunluğunun son genel grevde oynadığı rol, onların<br />

geleneksel Troçkizmin temel ilkelerinin nasıl korunacağını bildiklerini en kesin<br />

biçimde gösterdi. Dördüncü Enternasyonal’in Fransa şubesi haksız biçimde ihraç<br />

edilmiştir. La Verite etrafında gruplaşmış olan Fransız çoğunluğu, Fransa’daki<br />

gerçek Troçkistlerdir; onlar SWP tarafından açıkça böyle tanınmaktadır.<br />

Pablo’nun Dördüncü Enternasyonal’in Çin şubesinin siyasi konumuna ilişkin değerlendirmesi<br />

haince bir çarpıtmadır ve özellikle isyan ettiricidir. Çinli Troçkistler, Pablo<br />

tarafından “sekterler” ve “devrim kaçkınları” olarak sunulmaktadır.<br />

Pablo hizbinin kasıtlı olarak yarattığı izlenimin tersine, Çinli Troçkistler, Çin<br />

proletaryasının gerçek devrimci temsilcileri olarak davranmışlardır. Onlar, kendi<br />

hataları olmaksızın, Mao rejimi tarafından, 1918 Devrimi’nin Luxemburglarını ve<br />

Liebknechtlerini seçerek ortadan kaldıran Almanya’nın Noskelerine ve Scheidemannlarına<br />

özenen Stalin’in, SSCB’de Lenin’in bütün bir Bolşevik kuşağını imha<br />

etmek üzere kullandığı yolla kurban olarak seçilmişlerdir. Ancak Pablo’nun Stalinizm<br />

karşısındaki uzlaşmacı çizgisi, onun, acımasızca, Çinli yoldaşların ilkeli ve<br />

sağlam duruşu üzerine kuşkular yaratırken, Mao rejimine gül rengi rötuş yapmasına<br />

neden olmaktadır.<br />

11


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Yapılacak şey<br />

Özetlersek, Pablo’nun revizyonizmiyle geleneksel Troçkizm arasındaki ayrım çizgisi,<br />

siyasi ya da örgütsel herhangi bir uzlaşmayı olanaksız kılacak denli derindir. Pablo<br />

hizbi, çoğunluğun düşüncesini yansıtan demokratik kararlara izin vermeyeceğini<br />

göstermiştir. Onlar, kendi canice politikalarına mutlak itaat talep ediyorlar.<br />

Öğretiye bağlı bütün Troçkistleri Dördüncü Enternasyonal’in dışına sürmeye ya da<br />

onların ağızlarını bağlayıp kelepçelemeye kararlılar.<br />

Onların planı, Stalinistlerle uzlaşmacılıklarını parça parça ve yavaş yavaş içimize<br />

sokmak; olup bitenleri görüp itiraz edenlerden kurtulmaktır. Pablocu formülasyonların<br />

ilginç bulanıklığının ve diplomatik kaçamakların açıklaması budur.<br />

Pablocu hizip, ilkesiz ve Makyevelci manevralarında, şimdiye kadar, bir ölçüde<br />

başarılı oldu. Ama şimdi niteliksel değişim noktasına ulaşılmıştır. Siyasi konular<br />

bu manevraların üstesinden gelmiştir ve şimdiki mücadele kazananı belirleyecektir.<br />

Dördüncü Enternasyonal’in safları dışında olmaya zorlanmış konumumuzda, ona<br />

bir öneride bulunabilirsek; bize göre, harekete geçmenin, kararlı bir şekilde<br />

davranmanın zamanı gelmiştir. Dördüncü Enternasyonal’in öğretiye bağlı Troçkist<br />

çoğunluğunun, Pablo’nun yetki gaspına karşı iradesini ortaya koymasının zamanı<br />

gelmiştir.<br />

Onlar, ayrıca, Pablo’yu ve onun ajanlarını görevden alıp onların yerine gerçek<br />

Troçkizmin nasıl yükseltileceğini bildiklerini pratikte kanıtlamış olan kadroları<br />

yerleştirerek, Dördüncü Enternasyonal’in yönetsel işlerini korumalı; hareketi hem<br />

siyasi hem de örgütsel olarak doğru çizgide tutmalılar.<br />

Kardeşçe Troçkist selamlarımızla<br />

SWP Ulusal Komitesi<br />

Dipnot:<br />

[1]<br />

Gauleiter: Nazi dönemindeki yerel yönetim birimlerinin valisi ya da<br />

buralardaki parti örgütünün önderi.<br />

HHHH<br />

12


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Uluslararası Komite’yi Kurma Kararı *<br />

Dördüncü Enternasyonal’in İngiliz, Fransız, Yeni Zelanda ve İsviçre şubeleri,<br />

aşağıdaki kararları almışlardır:<br />

1- Sosyalist İşçi Partisi’nin Ulusal Komitesi’nin bütün dünyadaki Troçkistlere<br />

çağrısındaki temel çizgiyle ve özellikle orada Troçkizmin programatik temellerine<br />

ilişkin tanımlamayla dayanışmamızı açıklıyoruz:<br />

(1) Kapitalist sistemin can çekişmesi, giderek kötüleşen depresyonlar, dünya<br />

savaşları ve faşizm gibi barbarca olgular yoluyla, uygarlığı yıkımla tehdit etmektedir.<br />

Nükleer silahların geliştirilmesi, bu tehlikeyi, günümüzde olabilecek en ağır<br />

biçimde vurgulamaktadır.<br />

(2) Bu uçuruma gidiş, yalnızca kapitalizmin yerini dünya çapında planlı sosyalist<br />

ekonominin almasıyla ve bu yolla, kapitalizmin ilk döneminde açılmış olan ilerleme<br />

çevriminin yeniden başlatılmasıyla önlenebilir.<br />

(3) Bu, yalnızca, toplumdaki tek gerçek devrimci sınıf olarak işçi sınıfının önderliği<br />

altında hayata geçirilebilir. Ancak, toplumsal güçlerin dünya çapındaki ilişkileri<br />

işçilerin iktidar yolunu tutması için hiçbir zaman bugünkü kadar uygun olmamasına<br />

rağmen, bizzat işçi sınıfı bir önderlik kriziyle karşı karşıyadır.<br />

(4) İşçi sınıfının bu dünya-tarihsel amacı yerine getirecek şekilde örgütlenmesi için,<br />

her ülkede, Lenin tarafından geliştirilmiş türde devrimci sosyalist bir partinin; yani,<br />

demokrasi ile merkeziyetçiliği diyalektik olarak birleştirme yeteneğine sahip savaşçı<br />

bir partinin kurulması gerekiyor. (Kararların alınmasında demokrasi, onları uygulamada<br />

merkeziyetçilik, üyelerce denetlenen bir önderlik, görevleri ateş altında<br />

disiplin içinde yerine getirebilecek üyeler).<br />

(5) Bunun önündeki başlıca engel, 1917 Ekim Devrimi’nin saygınlığını kullanarak<br />

işçilerin sempatisini kazanmış, ardından da onları, güvenlerine ihanet ederek<br />

sosyal demokrasinin, duyarsızlığın ya da kapitalizme ilişkin yanılsamaların<br />

kucağına atmış olan Stalinizmdir. Bu ihanetlerin cezası, faşist ve monarşist güçlerin<br />

sağlamlaşması ve kapitalizm eliyle hazırlanıp teşvik edilen yeni savaşların<br />

patlaması biçiminde, işçi sınıfı tarafından ödenmektedir. Dördüncü Enternasyonal,<br />

başlangıcından beri, asli görevlerinden birini, Stalinizmin SSCB’nin içinde ve<br />

dışında devrimci biçimde alaşağı edilmesi olarak belirlemiştir.<br />

(6) Dördüncü Enternasyonal’in birçok şubesinin ve onun programına yakınlık<br />

*Bu belge, Uluslararası Komite’nin Uluslararası Bülten’inde yayımlandı.<br />

13


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

duyan partilerle grupların esnek taktiklere olan gereksinimi, onların hem Stalinizme<br />

teslim olmaksızın emperyalizme ve onun, ulusal oluşumlar ya da sendika<br />

bürokrasileri gibi küçük burjuva-ajanlarına hem de emperyalizme teslim olmadan,<br />

son tahlilde onun küçük-burjuva ajanı olan Stalinizme karşı nasıl mücadele<br />

edileceğini bilmelerini daha da zorunlu kılmaktadır.<br />

Lev Troçki tarafından oluşturulmuş bu temel ilkeler, günümüz dünyasının giderek<br />

karmaşıklaşmış değişken politikalarında, geçerliliklerini bütünüyle korumaktadırlar.<br />

Gerçekte, Troçki’nin öngördüğü gibi her yerde ortaya çıkan devrimci durumlar,<br />

bir zamanlar günün canlı gerçekleriyle doğrudan bağlantılı olmayan uzak<br />

soyutlamalar gibi görünen şeylere, şimdi tam bir somutluk kazandırmıştır. Gerçek<br />

olan şu ki, bu ilkeler, şimdi, hem siyasi çözümlemede hem de pratik eylemin<br />

gidişatını belirlemede giderek artan bir güç kazanmaktadır.<br />

2- Biz, bütün çabasını Troçkizmin revizyonuna, Enternasyonal’in tasfiyesine ve onun<br />

kadrolarının imhasına adayan Pablocu gaspçıların Uluslararası Sekreterliğinin bu<br />

ilkelerin gücünden yoksun olduğunu düşünüyoruz.<br />

3- Enternasyonal’in Troçkist güçlerinin büyük çoğunluğunu temsil eden bizler,<br />

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ni kurmaya karar verdik.<br />

4- Dördüncü Enternasyonal’in bütün şubelerinin önderliklerini, Troçkist programı<br />

ve Enternasyonal’in güçlerinin çoğunluğunu temsil eden bu önderlikle ilişki kurmaya<br />

çağırıyoruz. Enternasyonal’in birliğinden ve kendi ulusal şubesinin geleceğinden<br />

kaygı duyan her sorumlu kadro, her Troçkist militan, Pablocu gaspçıların<br />

revizyonist ve tasfiyeci merkezi ile Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi<br />

arasında açıkça ve hızla tercih yapmak zorundadır.<br />

23 Kasım 1953<br />

HHHH<br />

14


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Dördüncü Enternasyonal<br />

Pablo’ya karşı toparlanıyor<br />

Dördüncü Enternasyonal, Lev Troçki tarafından kurulmuş olan Sosyalist Devrimin<br />

Dünya Partisi, kısa süre önce <strong>uluslararası</strong> bir kriz yaşadı. Stalinizmin,<br />

Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa, Asya ve Batı Avrupa’daki gücü ve etkisi, Pablo<br />

liderliğindeki önderlik komitesi içinde küçük bir hizbi etkisi altına aldı ve onun,<br />

Stalinizmin “sol” bir kanadı haline gelme yönünde sapmasına neden oldu.<br />

Bu tür bir siyasi belirti son derece tehlikelidir. Onun Enternasyonal’i tamamen<br />

sarması, Enternasyonal’in devrimci bir güç olarak kesin ölümü anlamına gelecekti.<br />

Ama Dördüncü Enternasyonal kolay kolay yolundan çıkartılamaz. Gerçek Troçkistler,<br />

şimdi, her yönden başarı vaat eden bir mücadelede Pablocu revizyonizm<br />

ile karşılaşıyorlar.<br />

Dördüncü Enternasyonal’in, Pablo hizbinin gaspına karşı dünya Troçkist hareketinin<br />

ezici çoğunluğunun iradesini savunmak için emin ve sağlam adımlarla ilerliyor<br />

olduğunu bildirmekten memnuniyet duyuyoruz.<br />

Fransa, Britanya, İsviçre ve Yeni Zelanda şubeleri, Dördüncü Enternasyonal’in<br />

Uluslararası Komitesi’ni oluşturmuş durumda. Onlar, bütün şubelere, temel Troçkist<br />

programı yeniden onaylayan ve dünya hareketinin kadrolarına, Dördüncü Enternasyonal’in<br />

yaşatılması uğruna, Pablocuların boyunduruğu altında harap edilmesine<br />

karşı mücadele çağrısı yapan bir bildirge yayımladılar.<br />

Uluslararası Komite, Pablocuları, Stalinizmin şimdiki ihanetlerinin üstünü örtme ve<br />

Enternasyonal’e, Pablo’nun yeni revizyonist öğretisi yararına diktatörce bir yönetimi<br />

zorla kabul ettirmeye kalkışmakla suçlamaktadır.<br />

Uluslararası Komite, Pablocuları, Troçki’nin Dördüncü Enternasyonal’i adına Doğu<br />

Alman işçilerine hitap ederken yalnızca Stalinist karşı-devrimciler için ‘ılımlı’<br />

eleştirisini yaptığı ve Moskova’nın Doğu Alman işçilerini ezmekte kullandığı Kremlin<br />

birliklerinin Doğu Almanya’dan çekilmesi talebini reddettiği için mahkûm etmektedir.<br />

* SWP’nin yayın organı The Militant Yayın Kurulu’nun<br />

21 Aralık 1953 tarihli açıklaması<br />

15


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Uluslararası Komite, Pablocuları, Stalinistlerin geçtiğimiz Ağustos ayındaki Fransız<br />

genel grevine olan ve aynı ay içinde İran’da sergiledikleri ihanetleri örtbas etmekle<br />

suçlamaktadır.<br />

Uluslararası Komite’nin örgütlenmesi, Dördüncü Enternasyonal’in tarihsel yaşama<br />

yeteneğini bir kez daha kanıtladığını ifade etmektedir. Bu, yeryüzünde onu imha<br />

edebilecek dışsal ya da içsel bir güç olmadığını göstermektedir.<br />

Gerici düşmanlar ve sinikler, Dördüncü Enternasyonal içindeki bu mücadeleden<br />

memnuniyet duyabilirler. Onlar, Enternasyonal’in asıl olarak böylesi iç mücadeleler<br />

yoluyla olgunlaşıp, tarihsel sorumluluğuna uygun hale gelebilen, yaşayan devrimci<br />

bir organizma olduğunu anlayamazlar. Bu mücadeleler, insanlığın ileriye doğru<br />

atacak olduğu en büyük adıma, dünya sosyalist devrimine hazırlık okulunun bir<br />

parçasıdır.<br />

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin kurulmasını selamlıyoruz.<br />

1940 tarihli gerici Voorhis yasasından dolayı Enternasyonal örgütlenmenin dışında<br />

kalmak zorunda olduğumuz için, Dördüncü Enternasyonal’in gelişmesi ile daha<br />

fazla ilgileniyoruz. Uluslararası Komite, Lenin’den Troçki’ye ve sosyalist insanlığın<br />

gelecekteki zaferine uzanan devrimci süreklilik çizgisini güvence altına almaktadır.<br />

HHHH<br />

Max Eastman, James P. Cannon ve<br />

William D. Haywood 1922 yılında Moskova’da<br />

16


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Yeni Bir İşçi Partisinin Gerekliliği<br />

Peter Schwarz<br />

Bugün anmakta olduğumuz olay, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası<br />

Komitesi’nin kuruluşu, 50 yıl önce gerçekleşti. Bununla birlikte bu olay bugün<br />

de yakıcı bir önem taşıyor.<br />

Dünyanın içinde bulunduğu duruma derin bir siyasi kriz damgasını vuruyor.<br />

1990’ların başında Sovyetler Birliği’nin çökmesinin "tarihin sonuna" işaret ettiğini<br />

iddia eden Amerikan emperyalizminin bir özürcüsünün öne sürdüğü düşüncelerin<br />

aksine, Sovyetler Birliği’nin çözülüşü kapitalist sistemin Soğuk Savaş döneminde<br />

dondurulmuş durumda tutulan bütün uyuşmazlıklarının ve çelişkilerinin su yüzüne<br />

çıkmasına yol açtı.<br />

Bugün krizin merkez üssü Amerika Birleşik Devletleri’dir. İkinci Dünya Savaşı’ndan<br />

sonra <strong>uluslararası</strong> istikrarın kalbi olarak görülen bu ülke, dünya çapında en önemli<br />

istikrarsızlık etmeni haline gelmiş durumda. Amerikan emperyalizmi, kendi krizini<br />

çözebilmek için bütün dünyayı kendi çıkarları ve kendi görüntüsünde yeniden<br />

düzenlemeye itiyor. Böyle davranarak geçmişte siyasi ve toplumsal çelişkileri ulusal<br />

ve <strong>uluslararası</strong> ölçekte yumuşatmaya hizmet eden bütün mekanizmaları tahrip<br />

ediyor.<br />

Daha önce, 1980’lerde, Ronald Reagan’ın başkanlığı altında, Amerikan toplumu,<br />

1990’larda borsa yükselişi sırasında daha da yoğunlaşacak olan derin bir<br />

kutuplaşmaya tanıklık etmişti. Bu, toplumsal servetin bir avuç seçkinin eline geçecek<br />

şekilde yeniden dağıtılmasının aracı olurken, aynı zamanda temel sosyal<br />

güvenlik düzenlemeleri yerle bir edildi. Sonuç olarak Amerikan toplumunun halen<br />

yaşamakta olduğu kutuplaşmanın tarihte bir benzeri yok. Ulusal servetin yüzde<br />

40’ı nüfusun en yüksek gelirli yüzde 1’lik kesiminin elinde toplanmış durumda. Bu<br />

30 yıl öncesine göre iki kat fazla. Bugün büyük bir Amerikan şirketine sahip olan<br />

tipik bir patron, ortalama işçinin kazandığının 475 katı para kazanıyor.<br />

Bu derece keskin farklılıklar demokratik ilişkilerle bağdaşmaz. Aşırı sağcı, yarıyasadışı<br />

bir kliğin iktidarın en yüksek kademelerine yükselmesi bu toplumsal<br />

kutuplaşmanın doğrudan bir sonucudur. George W. Bush, Hıristiyan sağa ve<br />

* DEUK’un Almanya ve Britanya şubeleri, 23 ve 30 Kasım 2003 tarihlerinde, Frankfurt’ta<br />

ve Londra’da, DEUK’un kuruluşunu anmak ve son 50 yıllık siyasi çalışmanın<br />

taşıdığı önemi ele almak için toplantılar düzenledi. Her iki toplantıda da, DEUK’un<br />

sekreteri Peter Schwarz ve Britanya SEP’in ulusal sekreteri Chris Marsden konuşma<br />

yaptı. Bu yazı, Peter Schwarz’ın konuşma metnidir.<br />

17


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

açıkça faşist güçlerle yakın ilişkileri olan Amerikan seçkinlerinin en sağcı ve<br />

saldırgan unsurlarına yaslanıyor. Ancak buna Demokratların saflarından herhangi<br />

bir ciddi muhalefet işareti görülmüyor. Onlar, önceki başkan Bill Clinton’ın gülünç<br />

bir biçimde mahkeme önünde suçlanmasına destek verdiler ve son seçimin<br />

çalınmasını kabul ettiler. Irak’taki savaşını boş çek imzalayarak Bush’u ödüllendirdiler<br />

ve ülkenin işgalini sağlamaya yönelik bütün önlemlerin lehinde oy<br />

kullandılar. Demokratlar, Cumhuriyetçiler ile aynı mali oligarşiye kiralanmış durumda.<br />

Bu ayrıcalıklı oligarşi ile geniş kitleler arasındaki çelişkiler arttıkça,<br />

Demokratlar ciddi herhangi bir muhalefet gösterme konusunda gittikçe daha aciz<br />

hale geliyorlar.<br />

ABD, önlenemez bir biçimde devrimci bir çatışmaya doğru gidiyor. Bu yolda ilerlerken<br />

dünyayı karmaşanın içine itiyor ve toplumsal çelişkileri muazzam bir<br />

biçimde arttırıyor. Dünya üzerinde, bu süreçten muaf herhangi bir alan bulunmuyor.<br />

Uluslararası alanda nereye bakarsanız bakın, artan toplumsal kutuplaşmanın<br />

kanıtlarını görebilirsiniz.<br />

Göreli bir eşitliğin bulunduğu eski Sovyetler Birliği, bugün bulunabilecek en büyük<br />

eşitsizlikle dolu toplumlardan biri. Halk kitleleri yoksulluk ve umutsuzluk içinde<br />

kıvranırken, 17 kişi milyarder konumuna yükselmiş durumda. Benzer bir süreç,<br />

halkın büyük kesimi kıt kanat geçinerek hayatta kalmaya itilirken, esas olarak eski<br />

nomenklaturanın ya da suça bulaşmış çevrelerden gelen küçük bir katmanın zirveye<br />

ulaşmak için birbirleriyle çekiştikleri Doğu Avrupa’da da yaşanıyor.<br />

Dünyanın, Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki en yoksul bölgelerinin damarlarındaki<br />

bütün kan finans kapital tarafından sistematik bir biçimde emiliyor. Yüz<br />

milyonlarca insan yeterli miktarda yiyecek, içme suyu ve sağlık hizmeti olmadan<br />

yaşamaya mahkûm edilmiş durumda. Bu koşulların kurbanı olan çok sayıda insan,<br />

yasadışı köle tarzı bir iş bulma umuduyla, her gün yaşamlarını tehlikeye atarak<br />

sınırları geçip bir sanayileşmiş ülkeye gitmeye çalışıyor.<br />

Batı Avrupa’daki hükümetler 1980’ler boyunca uygulamaya koyamadıkları işi<br />

(refah devletini bütünüyle yok etmeyi) birkaç aylık bir süre içinde gerçekleştirmeye<br />

niyetliler. Toplumsal uyuma ve uzlaşmaya dayanan bir politika için artık herhangi<br />

bir nesnel temel bulunmuyor.<br />

Irak savaşı kapitalizmin krizinde yeni bir aşamayı temsil etmektedir. ABD hükümeti,<br />

Irak’ın petrol kuyularını ve stratejik açıdan önem taşıyan Körfez bölgesini zorla ele<br />

geçirmek için <strong>uluslararası</strong> hukuku ihlal etti, kendi kurmuş olduğu <strong>uluslararası</strong><br />

kurumları bir kenara itti ve apaçık yalanlarla büyük itibar kaybetti.<br />

Ezici askeri üstünlüğüne karşın, ABD bu savaşı kazanamıyor. ABD işgaline karşı<br />

direniş her gün büyüyor. ABD itibarını yitirmeden ve kendi topraklarında devrimci<br />

bir patlama riskini göze almadan çekilebilecek durumda değil. ABD, bu ikileme,<br />

daha da vahşileşerek ve sadece Irak halkını değil ama gittikçe artan bir biçimde<br />

komşu ülkeleri ve kendi müttefiklerini de hedef alan "yerle bir etme" politikasına<br />

kayarak karşılık verdi. Bu bakımdan, Irak savaşı, çok daha büyük ve şiddetli emperyalist<br />

savaşların habercisi.<br />

18


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Bu koşullar altında, dünya çapında sayısız insan en temel çıkarlarının mevcut<br />

toplum ile uyumlu olmadığını öğrendi. Onların geçmişte oy verdikleri ya da destekledikleri<br />

siyasi partilerin ve sendikaların bütünüyle iflas ettiği ortaya çıktı.<br />

Almanya’da beş yıl önce iktidara gelmiş olan Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve<br />

Yeşiller partisi nefesleri kesen bir biçimde sağa kaydılar. Başbakan Schröder’in şu<br />

andaki "Gündem 2010"unun yanında, muhafazakâr selefi Helmut Kohl’un sosyal<br />

politikası çok daha ilerici kalıyor. SPD’ye olan mevcut muhalefet, üyelik ve oy kaybı<br />

biçimini alıyor. SPD, 1990’ların başından bu yana, 300.000 üye kaybetti ve kayıp<br />

oranı hızlanıyor. Partiyi geçen yıl 26.000 kişi terk etmişti ve bu yıl, daha şimdiden<br />

30.000 kişi terk etmiş durumda. Bu rakam, ölüm nedeniyle kaybedilen 7.000<br />

üyeyi içermiyor. SPD, kamuoyu yoklamalarında gittikçe daha gerilere düşüyor ve<br />

Batı Almanya’da yapılan bir eyalet seçiminde (kısa süre önce yapılan Bavyera<br />

seçimi) ilk kez yüzde 20’nin altında oy aldı. Son olarak Brandenburg eyaletinde<br />

yapılan yerel seçimlerde, seçmenlerden sadece onda biri SPD’ye oy verme zahmetine<br />

girdi.<br />

Sosyal demokrasi, diğer Avrupa ülkelerinde de benzer bir süreçten geçiyor. Tony<br />

Blair’in Yeni İşçi Partisi, içi boş bir kabuktan başka bir şey değil. Fransa’da, soldaki<br />

geleneksel partiler iktidardaki sağcı hükümetin hızla destek kaybetmesinden<br />

faydalanamıyorlar.<br />

Muhafazakâr ve sağcı partilerin son kamuoyu yoklamalarına göre etki alanlarını<br />

belirgin bir biçimde genişletmiş olmaları, halkın bir bütün olarak sağa kaydığını<br />

göstermiyor. Bu durum, her şeyden önce eski reformist işçi partilerinin düşüşünün<br />

bir sonucudur. Bununla birlikte, bu, sağcı güçlerin bir tehlike oluşturmadıkları<br />

anlamına gelmiyor. Bu, benzeri şekilde, geniş bir kitlesel tabandan yoksun olan<br />

Bush hükümetinin yaptıkları eliyle ortaya kondu.<br />

Bugün, en önemli siyasi görev, emekçilerin çıkarlarını temsil eden ve onların<br />

kaygılarını açıkça dile getirebilen yeni bir partinin inşa edilmesidir. İnsanlığın<br />

geleceği bu görevin yerine getirilmesine bağlı.<br />

Geçtiğimiz haftalarda ve aylarda dünya çapında kapitalizme karşı muhalefetin<br />

artmakta olduğunu gösteren açık işaretler ortaya çıktı. Bu, Dünya Ticaret Örgütü’<br />

ne ve devlet başkanlarının yaptıkları çeşitli toplantılara karşı düzenlenen kitlesel<br />

gösterilerde ifade edildi. Bu yıl, Şubat ayının 15’inde, tarihteki en büyük<br />

<strong>uluslararası</strong> savaş karşıtı gösteri gerçekleştirildi. Refah devletinin sağladığı sosyal<br />

korumayı adım adım ortadan kaldırmaya yönelik önlemlere karşı yapılan<br />

protestoların da boyutları büyüyor. Hükümetin "Gündem 2010" adlı düzenlemelerini<br />

protesto etmek üzere 1 Kaıms’da Berin’de düzenlenen gösteriye<br />

100.000 kişi katıldı. Katılımcı sayısı, büyük sendikalar tarafından boykot edilen<br />

protestoyu düzenleyenlerin tahminlerinin çok üzerindeydi.<br />

Artan toplumsal ve siyasi protestolar büyük bir toplumsal hareketin habercisidir.<br />

Bununla birlikte, böyle bir hareket, işçi sınıfının kendi kaderini kendi ellerine almasını<br />

sağlayacak bir siyasi stratejiyi kendiliğinden geliştiremez. Dördüncü Enternasyonal’in<br />

Uluslararası Komitesi’nin 50 yıllık tarihinin önemi işte burada yatıyor.<br />

19


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Uluslararası Komite, yarım yüzyıl boyunca ve en zor koşullar altında, devrimci<br />

Marksizmin programını ve ilkelerini savundu. Uluslararası Komite, işçi sınıfının<br />

uzun dönemli çıkarlarını kısa vadeli siyasi fırsatlar sunağında kurban etmeye yönelik<br />

her girişime karşı direndi. Dördüncü Enternasyonal’in programı, bugün işçi<br />

sınıfının saflarında yaşanmakta olan yeni devrimci yükselişe yanıt veriyor ve bunu<br />

zafere taşımanın zeminini oluşturuyor. Yeni bir işçi partisinin inşası, eski partilerin<br />

neden başarısız olduklarını anlamadan ve 20. yüzyılın siyasi deneyimlerinin derslerini<br />

çıkarmadan mümkün değildir. Bu bağlamda, DEUK, yegâne deneyim birikimini<br />

temsil etmektedir. DEUK’un tarihi 20. yüzyılın derslerinin yoğunlaşmış bir<br />

ifadesidir.<br />

Pabloculuğa karşı mücadele<br />

DEUK, 1953 yılında Dördüncü Enternasyonal’in programını Pabloculuğa (o tarihte<br />

Michel Pablo’nun daha sonrasında Ernest Mandel’in önderlik ettiği tasfiyeci bir<br />

eğilime) karşı korumak üzere kuruldu. 1953 yılında kaybedeceğimiz ne vardı?<br />

Lev Troçki, 1920’li yılların sonlarında ve 1930’lu yıllarda <strong>uluslararası</strong> işçi sınıfının<br />

yaşadığı yenilgilerin kaynağında Komünist Enternasyonal’in Stalinist önderliğinin<br />

yanlış ve giderek daha karşıdevrimcileşen politikalarının yattığı tahlilini yapmıştı.<br />

Troçki, 1923 yılında Sol Muhalefetin kurulmasından itibaren, Stalinist bürokrasinin<br />

yükselişini, onun milliyetçi programını ve taktiksel zigzaglarını amansız bir eleştiriye<br />

tabi tuttu. Stalin’in milliyetçi "tek ülkede sosyalizm" anlayışına karşı sosyalist devrimin<br />

<strong>uluslararası</strong> karakteri üzerinde ısrar etti.<br />

Troçki, Çin’de, Komünist Parti’nin burjuva Kuomintang’ın egemenliğine girmesine<br />

karşı çıkmıştı. Onun bu görüşü, Kuomintang 1927 yılında Şanghay’da komünistlere<br />

karşı bir katliam düzenlediğinde trajik bir biçimde doğrulandı. Troçki, Almanya’da<br />

Nazilere karşı çıkmak için komünistlerin ve sosyalistlerin bir Birleşik<br />

Cephe kurmalarını önerdi. O, Stalin’in ve Thelmann’ın sosyal demokrasiyi faşizmin<br />

ikiz kardeşi olarak tanımlayan, işçi sınıfını bölen ve böylece Hitler’in iktidarına<br />

giden yolu açan politikalarının yol açacağı yıkıcı sonuçlar konusunda uyarılarda<br />

bulundu. Troçki, Fransa’da ve İspanya’da işçi sınıfını kendi "demokratik burjuvazisine"<br />

zincirleyen, işçi hareketini felç eden ve yenilgiye uğramasına yol açan Halk<br />

Cephesi politikalarına karşı çıktı.<br />

Troçki, Alman işçi sınıfının 1933 yılında yenilgiye uğramasının ardından ve<br />

Komünist Enternasyonal’in yaşananlarla ilgili herhangi bir ciddi tartışma yapacak<br />

durumda olmadığını ortaya koyması üzerine, Üçüncü Enternasyonal’in devrimin<br />

amaçları açısından can çekişmekte olduğu ve Dördüncü Enternasyonal’in inşa<br />

edilmesi gerektiği sonucuna ulaştı. Dördüncü Enternasyonal, 1938 yılında Paris’te<br />

kuruldu.<br />

Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş programı şöyle diyor: "Kitlelerin yönelimini belirleyen,<br />

birincisi çürüyen kapitalizmin nesnel koşulları, ikincisi eski işçi örgütlerinin<br />

alçakça politikalarıdır. İnsanlık kültürünün bunalımı haline gelmiş olan proletarya<br />

önderliğinin bunalımı ancak IV. Enternasyonal tarafından çözüme kavuşturulabilir."<br />

Bir başka pasajda ise şu ifade yer alır: "Dördüncü Enternasyonal İkinci, Üçüncü,<br />

20


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Amsterdam ve Anarko-sendikalist Enternasyonallerin bürokrasilerine ve bunların<br />

merkezci uydularına … karşı uzlaşmaz bir savaş ilan eder. Bütün bu örgütler<br />

geleceğin güvencesi değil, geçmişin çürümüş artıklarıdır."<br />

Pablocular bu düşüncelerden 1950’lerin başlarında koptular. Bütünüyle farklı bir<br />

sosyalist devrim anlayışı geliştirdiler. Onlar artık sosyalist devrime Dördüncü Enternasyonal<br />

tarafından işçi sınıfının siyasi bağımsızlığı için verilecek mücadelenin<br />

sonucunda ulaşılacağını düşünmüyorlar fakat olayların baskısı altında sola kayan<br />

Stalinist bürokratların, küçük burjuva milliyetçilerinin ve diğer toplumsal güçlerin<br />

eylemlerinin bir ürünü olarak görüyorlardı. Bu anlayışa göre Dördüncü Enternasyonal’in<br />

görevi işçi sınıfı içinde sosyalist bilinç için mücadele etmekten ve işçilerin<br />

kendi devrimci rollerini oynayabilmelerini sağlayabilmek için gerekli siyasi stratejiyi<br />

ve taktikleri geliştirmekten oluşmuyordu. Bunun yerine Pablocular rollerini Stalinist<br />

bürokrasiler içinde "devrimci" eğilimler aramak ve bunlara destek sağlamak olarak<br />

gördüler. Bu Dördüncü Enternasyonal’i tasfiye etmek için bir formülden başka bir<br />

şey değildi.<br />

Pablocular Troçki’nin Stalinist bürokrasinin karşıdevrimci olduğu düşüncesini<br />

değiştirdiler ve ona ilerici bir rol atfettiler. Böyle yaparak İkinci Dünya Savaşı’nı<br />

izleyen siyasi olaylara yüzeysel ve izlenimci bir tavırla tepki vermiş oldular.<br />

Savaşın sonuna doğru işçi sınıfının devrimci hareketleri ortaya çıktı ancak bunlar<br />

Stalinist bürokrasi tarafından ihanete uğratıldı ya da doğrudan bastırıldı. Bu<br />

amaçla İtalya’daki ve Fransa’daki Komünist partiler burjuva hükümetlere girdiler.<br />

Sovyet işgali altındaki Doğu Avrupa’da her bağımsız halk hareketini boğdular.<br />

Buna karşılık Stalinist bürokrasisi 1948’den sonraki ABD’nin Soğuk Savaş<br />

politikasına Doğu Avrupa ülkelerindeki kapitalizm karşıtı önlemler ile karşılık<br />

verme zorunluluğu hisseti. Bu topraklarda hem temel sanayi ve bankacılık sistemi<br />

hem de medya ve ulaştırma kısmen ya da tamamen ulusallaştırıldı.<br />

Pablo bu gelişmeler temelinde Stalinizm’in baskı altında devrimci bir rol<br />

oynayabileceği sonucuna ulaştı. Böyle yaparak ulusallaştırmaların işçi sınıfının aktif<br />

katılımı olmadan ve esas olarak bürokrasinin kendi ayrıcalıklı konumunu korumak<br />

amacıyla yapıldığı gerçeğini göz ardı etmiş oldu. Aynı zamanda Stalinizm’in dünya<br />

çapında işçi sınıfının her tür bağımsız hareketini acımasızca bastırarak, Doğu Almanya’da<br />

17 Haziran 1953 işçi ayaklanmasının ve 1956’da Macaristan’daki halk<br />

ayaklanmasının ezilmesinde gözler önüne serildiği gibi, karşıdevrimci bir rol<br />

oynadığı gerçeğini de göz ardı etti.<br />

Pablo için toplumsal gerçeklik artık burjuvazi ile proletarya arasındaki (Stalinizm’in<br />

burjuvazinin ajanı rolünü üstlendiği) sınıf mücadelesi tarafından belirlenmiyor;<br />

kendisinin harfi harfine yazdığı şekilde, "nesnel toplumsal gerçeklik", "kapitalist<br />

rejim" ile "Stalinist dünya"dan oluşuyordu.<br />

Pablo, sosyalizme giden yolu Doğu Avrupa’da ortaya çıkanlara benzer biçimde<br />

“yüzyıllarca sürecek olan yozlaşmış işçi devletleri" döneminden geçen bir yol olarak<br />

tarif edecek kadar ileriye gitti. Bu teoriye göre Dördüncü Enternasyonal’in şubelerini<br />

inşa etmeye gerek yoktu. Mevcut örgütler ya Stalinist partilerin danışmanları<br />

21


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

işlevini görebilirler ya da kendilerini bütünüyle Stalinist aygıt içinde eritebilirlerdi.<br />

Pablo sömürge ülkelerde anti-emperyalist mücadelede öncü bir rol oynamakta<br />

olan milliyetçi hareketlere yönelik olarak da benzer bir tutum aldı. Troçki’nin bu<br />

ülkelerde işçi sınıfının kendisini ulusal burjuvaziden bağımsız olarak örgütlemek<br />

zorunda olduğunu ve ulusal burjuvaziye güvenmemesi gerektiğini vurgulamasına<br />

karşın, Pablo ulusal hareketler içinde bütünüyle erimeyi savundu. En sonunda,<br />

bütün Afrika’daki ulusal hareketlere destek ve yardım sağlama sorumluluğuyla,<br />

Ben Bela hükümetinin bakanı olarak Cezayir’e gitti. O, bu görevini yürütürken<br />

Moskova bürokrasi ile yakın mesai içinde oldu.<br />

İşçi sınıfına yönelik karamsarlık<br />

Yüzeysel olarak bakıldığında Pablocuların 1953’te aldıkları tavır, sosyalist bir<br />

toplumun inşasının ancak işçi sınıfının önderliğinde mümkün olacağı ve bunun da<br />

DEUK’un şubelerini inşa etmeyi gerektirdiği konusunda ısrar eden Uluslararası<br />

Komite’ninkine göre daha "pratik", "gerçekçi" ve "iyimser"miş gibi görünebilir.<br />

Gerçekte, Pablocuların benimsedikleri tavır işçi sınıfının devrimci potansiyeline<br />

yönelik derin bir kötümserliği yansıtıyordu.<br />

Bu sorunu biraz daha detaylı olarak ele almak istiyorum; çünkü benzer tavırlar<br />

sayısız siyasi hareketin gelişiminde, özellikle Almanya’da, önemli bir rol oynadı.<br />

Pablo ve Mandel, düşüncelerinde kesinlikle yalnız değildi ve egemen ideolojik atmosfere<br />

karşılık veriyorlardı. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından işçi sınıfının devrimci<br />

potansiyeli konusunda kuşku yayan çok sayıda eğilim ortaya çıkmıştı. Bunlar<br />

1920’li ve 1930’lu yıllarda yaşanan yenilgilerin nedenini sosyal demokrat ve Stalinist<br />

önerlerin hatalı siyasi rotasında değil fakat bizzat işçi sınıfının toplumsal karakterinde<br />

arıyorlardı.<br />

Yaşanan bir dizi olaydan (dünya savaşının kurbanları ve yarattığı yıkım, savaşın<br />

sonunda gün ışığına çıkan Nazi suçları, bir devrimciler kuşağının Stalinizm<br />

tarafından yok edilmesi, devrimci mücadelelerin Stalinist bürokrasi tarafından<br />

boğulması ve nihayet 1950’lerin başlarında oluşan ekonomik ve siyasi istikrar<br />

ortamı ile sosyal demokrat ve Stalinist partilerin görece güçlü konumda olmaları)<br />

çıkarılan genel sonuç, işçi sınıfının yapısal olarak devrimci bir rol oynama becerisine<br />

sahip olmadığıydı.<br />

Bu bağlamda tipik bir örnek, savaşın son yıllarında kaleme alınan ve ilk olarak<br />

1947 yılında (Dördüncü Enternasyonal’in bölünmesinden altı yıl önce) basılmış<br />

olan bir belgedir. Bu belgede açıkça şöyle deniyordu: "İşçilerin iktidarı ele geçirmek<br />

konusunda gösterdikleri yetersizlik sadece egemenlerin manevralarıyla değil, fakat<br />

sanayi toplumunun mantıki sonucuyla ilişkilidir."<br />

İşçi sınıfının iktidarı ele geçirme konusundaki yetersizliğinin sanayileşmiş bir<br />

toplumun mantıki sonucu olduğu tezi uzun uzadıya ve çeşitli biçimlerde tekrar edilerek<br />

geliştirildi. Örneğin: "Üretim sistemine sunduğu hizmet yoluyla uzun zamandır<br />

kitle ile uyum sağlamış olan toplumsal, ekonomik ve bilimsel aygıt, daha karmaşık<br />

ve kusursuz hale geldikçe, sunabileceği deneyimler daha fazla kuvvetten kesiliyor."<br />

Bu yolla "ulusların deneysel dünyaları hem karada hem de suda yaşayabilen<br />

22


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

canlılarınkine" yakınlaşma eğilimi gösteriyordu.<br />

Metnin devamında, "teknolojik olarak eğitilmiş kitlelerin herhangi bir despotizmin<br />

egemenliği altına girmeye gizemli bir biçimde hazır oluşu"ndan ve bu kitlelerin<br />

"genel paranoyaya kendilerini yıkıma götürecek şekilde eğilimli oluşları"ndan söz<br />

ediyor. Burada, işçi sınıfı, kendi başına bir iradeye sahip olmayan ve herhangi bir<br />

sağcı demagojinin tuzağına düşebilecek bir güruh olarak gösterilmektedir.<br />

Bu cümleler, Almanya’daki ve <strong>uluslararası</strong> düşünsel yaşam üzerindeki etkisini bu<br />

güne kadar sürdürmüş olan "Frankfurt Okulu"nun çok önemli çalışmalarından biri<br />

olan, Max Horkheimer ile Theodor W. Adorno tarafından yazılmış Aydınlanmanın<br />

Diyalektiği adlı kitapta bulunabilir. Bildiğimiz gibi, 1968 öğrenci hareketi ve Yeşiller<br />

partisi, Frankfurt Okulu’ndan önemli ölçüde etkilenmiştir.<br />

Horkheimer ve Adorno, kendilerini kapitalizmin solcu eleştirmenleri olarak<br />

görüyorlardı. Hatta birçok insan tarafından, yanlışlıkla, Marksist olarak<br />

adlandırıldılar. Ne var ki Horkheimer ve Adorno işçi sınıfının kapitalist toplumdaki<br />

nesnel konumu nedeniyle devrimci role sahip olduğuna ilişkin Marksist bakış<br />

açısını kesin bir biçimde reddediyorlardı. Onlar, kapitalizmin gelişiminin ve<br />

çelişkilerinin işçi sınıfını gittikçe daha fazla felç etmeye hizmet ettiğini ve onu devrimci<br />

eyleme geçemez hale getirdiğini iddia edecek kadar ileri gittiler. Egemen<br />

kapitalist sınıfı, çok güçlü ve işçileri istediği gibi sömürebilecek, manipüle edebilecek<br />

ve aldatabilecek konumdaymış gibi betimlediler.<br />

Horkheimer ve Adorno şöyle yazıyorlardı: "Yönetilenler, yaşam standartlarındaki<br />

her nebze artışın kendilerini çok daha güçsüz hale getirdiğini sorgulanamayacak<br />

bir zorunluluk olarak kabul ederler. Makineleri çalıştırmak için hâlâ istihdam<br />

edilmekte olanların yaşam standartları, toplumun egemenlerinin elindeki çalışma<br />

süresinin asgari bir bölümüyle sağlama bağlanabildiği zaman, geriye kalan gereksiz<br />

fazlasına, yani toplumun geniş kesimlerine, sistemin şimdiki ve gelecekteki büyük<br />

planlarına hizmet edecek ek malzeme olarak, bir başka tabur gibi talim yaptırmış<br />

olur. Kitleler işsizler ordusu olarak beslenir ve bölünürler. Onların gözünde, modern<br />

varoluşun dil ve algılama dahil her bölümünü ön-biçimlendiren, gözetip denetlenen<br />

yaşamın önemsiz nesneleri haline indirgenmeleri, karşısında hiçbir şey yapamayacaklarını<br />

düşündükleri nesnel zorunluluğu temsil eder."<br />

Bu senaryo devrimci bir özne olarak işçi sınıfına hiç yer bırakmaz. Horkheimer ve<br />

Adorno’nun bu dögüden çıkmak üzere önerdikleri tek kaçış noktası "eleştirel<br />

düşünce" (yani toplumun onlar gibi aydınlar tarafından eleştirisi).<br />

Pablo ve Mandel, Horkheimer ve Adorno kadar ileriye gitmediler. Ancak devrimi<br />

gerçekleştirme potansiyeline sahipmiş gibi sundukları Stalinist bürokrasiye çark<br />

edişlerinde Frankfurt Okulu’nun kurucuları tarafından bu derece açıkça ifade<br />

edilen düşüncelerden güçlü bir biçimde etkilendikleri çok açık. Pablo ve Mandel,<br />

tarihin bir öznesi değil, sadece bir nesnesi olarak gördükleri işçi sınıfının devrimci<br />

doğası konusunda Horkheimer ve Adorno’nun derin kötümserliğini paylaştılar.<br />

Oportünizm ile Marksizm arasında güç ilişkisi<br />

Pablocuların benimsedikleri düşünceler pratik sonuçlar doğurdu. Onların<br />

23


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Dördüncü Enternasyonal adına Stalinizme ve küçük burjuva milliyetçiliğine<br />

uyarlanmaları, bürokratik aygıtlarla çelişkiye düşen işçilerin Marksizmin devrimci<br />

perspektifi ile ilişkisinin kesilmesine hizmet etti. Pablocular, aynı zamanda,<br />

Dördüncü Enternasyonal’i yalıtabilmek için, kirli ayak oyunlarına ve kışkırtmalara<br />

başvurmak da dahil, ellerinden gelen her şeyi yaptılar.<br />

Sri Lanka’da, Pablocular tarafından siyasi olarak desteklenen Lanka Sama Samaja<br />

Partisi (LSSP) bir burjuva hükümetine girdi, Singala şovenizmine teslim oldu ve<br />

böylece, günümüze kadar devam eden kanlı bir iç savaşın temellerini oluşturdu.<br />

Latin Amerika’da, binlerce genç Pablocuların gerilla savaşı çağrılarının ardından<br />

yaşamlarını yitirdiler. Bu savaşçılar devasa ormanlardaki üslerinde, şehirlerdeki<br />

işçi sınıfından koptular; ordu ve devlet tarafından örgütlenen ölüm mangaları için<br />

kolay av haline geldiler.<br />

Bununla birlikte, son tahlilde, Pabloculuk, Uluslararası Komite’yi ancak nesnel<br />

koşullar onların politikaları açısından elverişli olduğu için yalıtmayı başarabildi.<br />

İşçi sınıfının Stalinist, reformist ve sendikal aygıtlarının egemenliğinde, sömürge<br />

ülkelerdeki kitlelerin de milliyetçi hareketlerin etkisi altında olması, bağımsız bir<br />

işçi sınıfı hareketinin gelişiminde büyük zorluklara yol açıyordu.<br />

Bu koşullar altında, Pabloculuk, Uluslararası Komite üzerinde de etkiler yarattı.<br />

1963 yılında, ABD’deki Sosyalist İşçi Partisi teslim bayrağını çekti ve Birleşik<br />

Sekreterlik’i oluşturmak üzere Pabloculara katıldı. 1971 yılında, Fransız Enternasyonalist<br />

Komünist Örgüt (OCI) Uluslararası Komite’den koptu ve ardından François<br />

Mitterand’ın Sosyalist Parti’sinin önemli bir koltuk değneği haline geldi.<br />

1990’larda, Sosyalist Parti’deki en önemli mevkilerin bir çoğu (Fransa başbakanlığı<br />

da dahil) uzun süre eski OCI kadrolarının elinde oldu. Nihayet, 1970’li yıllar<br />

boyunca, Britanya’daki İşçilerin Devrimci Partisi (WRP) giderek Pabloculuğa doğru<br />

kaydı.<br />

WRP’de 1985-1986 yıllarında yaşanan kopuş Pablocu oportünizm ile Uluslararası<br />

Komite’nin devrimci Marksizmi arasındaki güç ilişkisinde bir kaymayı temsil ediyordu.<br />

Bu kopuş, Pabloculuğun yüzünü dönmüş olduğu en güçlü bürokratik aygıtın<br />

(Stalinist Kremlin bürokrasisinin) çöküşünün önceden tahminine dayanıyordu.<br />

Pablocular, o zamandan bu yana, ya çözüldüler ya da Brezilya’da, İtalya’da ve<br />

Fransa’da olduğu gibi bütünüyle burjuva siyaseti kampına katılma süreci içindeler.<br />

DEUK ve yayın organı Dünya Sosyalist Web Sayfası ise etkisini gittikçe arttırdı ve<br />

bugün Marksizmin gerçek sesi olarak kabul ediliyor.<br />

Güçler ilişkisinde yaşanan bu dönüşümün kaynağında nesnel süreçler yatmaktadır.<br />

Pabloculuğun yöneldiği bürokratik aygıtlar ve küçük burjuva oluşumlar, kapitalist<br />

toplumda yaşanan kutuplaşma eliyle parçalanmış durumda. ABD’deki Bush yönetiminde<br />

ve gidereke daha fazla onun izinden giden dünyanın dört bir yanındaki düzen<br />

partilerinde vücut bulan burjuva gericiliği ile DEUK’da cisimleşen <strong>uluslararası</strong> proletarya<br />

devrimi arasında bir orta yol bulmak, bundan böyle mümkün değildir.<br />

Pabloculuğun bir bilançosu<br />

Açık Mektup’un yayınlanmasından elli yıl sonra Pabloculuğun bir bilançosu<br />

24


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

çıkartmak mümkün.<br />

Pablo’nun "yüzyıllar boyu sürecek olan yozlaşmış işçi devletleri"ne ne oldu?<br />

Pablocu Birleşik Sekreterlik 40 yıl boyunca Stalinist bürokrasi içinde devrimci ve<br />

solcu akımlar aradı ve hep bunların bir yenisini buldu. Mandel’in son kitaplarından<br />

birinde, Sovyetler’in başındaki Michael Gorbaçov’a övgüler düzülür. Bu kitap Boris<br />

Yeltsin’e ithaf edilmiştir. Bu kitabın daha mürekkebi kurumadan, Gorbaçov’un<br />

politikasının gerçek anlamı (Sovyetler Birliği’nin tasfiye edilmesi) herkes için açıkça<br />

görülebilir hale geldi; Troçki’nin Sovyetler Birliği’ne yönelik öngörüsü doğrulandı.<br />

Troçki daha 1930’larda ya işçi sınıfının Stalinist bürokrasiyi alaşağı edeceğini ya<br />

da bürokrasinin Ekim Devrimi’nin kazanımlarını ortadan kaldıracağı ve kapitalizmi<br />

restore edeceği uyarısında bulunmuştu. Sovyet ve <strong>uluslararası</strong> işçi sınıfı bu yenilgi<br />

nedeniyle yüksek bir bedel ödedi ve bu bedeli ödemeye devam ediyor.<br />

Pablo ile Mandel’in coşkuyla övdükleri ulusal hareketlerin kaderi ne oldu?<br />

Bu hareketlerin tamamı emperyalizm ile barış yapmaya çalıştılar. Bunlardan bir<br />

teki bile emperyalizmden şu ya da bu ölçüde gerçek anlamda bir bağımsızlık<br />

kazanamadı. Onlar, iktidarı ele geçirebildikleri ülkelerde serbest bölgeler<br />

oluşturdular ve işçi sınıfının emperyalist şirketler tarafından sömürebilmesi için<br />

sınırlarını açtılar. Çin’de, Vietnam’da, Güney Afrika’da, Nikaragua’da olan buydu<br />

ve bu liste kolaylıkla uzatılabilir. Ulusal hareketler, baskı altında tutulmaya devam<br />

edildikleri ülkelerde, Beyaz Saray’ın önündeki yeşil alanda kabul edilen Yasser<br />

Arafat gibi karşılanmak umuduyla ABD’nin gözüne girmeye çalışıyorlar. Ancak<br />

bizzat Arafat’ın kaderinin gözler önüne serdiği üzere, bu konuda başarılı sonuç<br />

alma umutları gittikçe azalıyor.<br />

Bunlar içinde en acıklı örnek, Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) önderi Abdullah Öcalan’ın<br />

durumudur. En onur kırıcı koşullarda tutulmasına karşın, Öcalan Ortadoğu’<br />

daki düzenin korunmasının bir kefili olarak Türk burjuvazisine ve <strong>uluslararası</strong> burjuvaziye<br />

hizmet sunmayı teklif etmeye devam ediyor. Bir başka örnek ise Sri Lanka’<br />

daki Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları’dır. Bu örgüt, adanın kuzeyini ve doğusunu<br />

ulusötesi şirketlere açmak için Singala burjuvazisi ile iktidarı paylaşmasına izin<br />

verecek bir anlaşmaya varmaya çalışıyor.<br />

Troçki’nin ve Uluslararası Komite’nin uğrunda mücadele ettiği perspektifler<br />

bütünüyle doğrulanmış durumda: ulusal baskıdan kurtuluş, ancak bir proleter devriminin<br />

sonucu olarak mümkün olabilir. Önemli demokratik kazanımlar, yalnızca<br />

işçi sınıfının önderliğinde elde edilebilir. Bu çözüme giden yol, bütün bir dönem<br />

boyunca, Pablocular tarafından desteklenen ve işçi sınıfını burjuva milliyetçiliğinin<br />

kuyruğuna takan politikalar eliyle tıkandı.<br />

Pablocu örgütlerin siyasi olarak iflas etmiş olmaları, onların basitçe ortadan<br />

kalkacakları anlamına gelmiyor. Eski bürokratik partilerin iflas etmiş olması<br />

ışığında, burjuvazi, gelecekteki yöneticilerini bulmak için, giderek daha fazla, revizyonist<br />

çevrelere yönelecektir.<br />

Adorno ile Horkheimer’den etkilenen 1968 protesto kuşağı üyelerinin hükümetlerde<br />

önemli mevkilere gelişlerine daha şimdiden tanık oluyoruz. Joschka Fisher’in<br />

25


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

kariyerinden Frankfurt Okulu’nun düşüncelerini sorumlu tutmak aşırı bir<br />

basitleştirme olur. Ne var ki onun sokak savaşçılığından Alman Dışişleri Bakanlığı’<br />

na geçişinin altında bir siyasi mantık yatmaktadır. İşçi sınıfının eğitilmesinin yerine<br />

polisle yumruklaşmayı geçiren sokak savaşçısının politikası ile bugünün dışişleri<br />

bakanının işçi sınıfını hor görmesinde, aynı kavrayışı bulabiliriz: işçi sınıfının, teorik<br />

temeli Horkheimer ve Adorno tarafından oluşturulmuş olan küçük görülmesi.<br />

Burjuva hükümetlerde görev almak, yalnızca, Fischer gibi 1970’lerde Yeşiller partisine<br />

yönelmiş olan 1968 protesto hareketinin eski üyelerine özgü değil. Bu liste<br />

aynı zamanda eski ya da bugünkü sözde “Troçkist”leri de içeriyor. Bunlar arasında<br />

en tanınmış olanı, hiç kuşkusuz, yirmi yıl süreyle OCI’nin* üyesi olmuş olan eski<br />

Fransa başbakanı Lionel Jospin’dir.<br />

Fransa’da yayınlanan önde gelen günlük gazetelerden biri olan Le Monde’un baş<br />

editörü Edwy Plenel de eski bir Pablocu. Plenel, 1970’lerde Devrimci Komünist Birlik’in<br />

(LCR) bir üyesiydi ve bu örgütün hem merkez komitesinin hem de yayın<br />

organı Rouge’un yazı kurulunun üyesi olarak görev yapmıştı. O, iki yıl önce, siyasi<br />

geçmişini gururla açıkladığı ve Fransa’da kendisi gibi aynı okuldan yetişmiş on<br />

binlerce insan olduğunu söyleyerek övündüğü bir biyografi yayınladı.<br />

Fransa’daki düzen, şimdilerde, kendisini, LCR ile Lutte Ouvrière’in (LO), yapılması<br />

düşünülen bir seçim ittifakı sonucunda, gelecek yılki Avrupa seçimlerinde ve yerel<br />

seçimlerde hatırı sayılır bir sonuç elde edeceği düşüncesine alıştırmaya çalışıyor.<br />

LCR’nin bir burjuva hükümette görev almaya hazırladığını gösteren işaretler söz<br />

konusu. Bu örgüt, 2002 yılı ilkbaharında, başkanlık seçimlerinin ikinci turunda<br />

Jacques Chirac’a oy verilmesi çağrısı yaptı. Muhafazakâr bir burjuva politikacısına<br />

oy verilmesi çağrısı yapan bir örgüt, bir burjuva hükümetine girmekten de geri<br />

durmayacaktır.<br />

Pablocu Birleşik Sekreterlik’e üye diğer ülkelerdeki örgütler, bir süredir burjuva<br />

siyasetinde önemli bir rol oynuyorlar. Brezilya’daki Pablocular, şu anda bu ülkenin<br />

devlet başkanı olan "Lula"nın (Luis Inacio da Silva) İşçi Partisi içinde erimiş durumdalar.<br />

Pablocuların hem hükümette bir bakanı ve mecliste birkaç milletvekili hem<br />

de yerel ve bölgesel düzeyde önde gelen mevkilerde çok sayıda üyesi bulunuyor.<br />

İtalya’daki Pablocular, uzun zamandır Komünist Yeniden Kuruluş Partisi (Rifondazione-PRC)<br />

içinde yer alıyorlar. Mandel’in ölümünün ardından Birleşik Sekreterlik’in<br />

en önemli önderi haline gelen Livio Maitan, PRC’nin Merkez Komitesi’nin<br />

üyesi ve partinin önderi Fausto Bertinotti’nin en önde gelen danışmanlarından biri.<br />

Rifondazione, Avrupa Para Birliği’ne girişin önkoşulu olarak, İtalyan refah devletinin<br />

önemli bir bölümünü ortadan kaldırarak ulusal bütçeyi budadığı sırada<br />

merkez sol hükümeti desteklemede kilit bir rol oynadı. Merkez sol hükümet birçok<br />

defa mecliste güvenoyu almak durumunda kaldı ve ayakta kalabilmek için PRC’nin<br />

desteğine ihtiyaç duydu.<br />

Batılı ülkelerin muhtemelen en anti-komünisti olan ABD’de bile Pablocuların resmi<br />

burjuva politikasına katılışlarına tanık olmak mümkün. Kaliforniya’da yapılan son<br />

* Fransa’da Lambertist olarak bilinen sözde "Troçkist" örgüt.<br />

26


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

geri çağırma seçiminde Yeşiller Partisi’nin baş adayı, kariyerinin daha erken<br />

aşamalarında Sosyalist İşçi Partisi’nin (SWP) başkan adayı olmuş olan Peter Camejo’ydu.<br />

Camejo, 1960’larda Uluslararası Komite’nin taraftarlarının SWP’nin gençlik<br />

örgütünden ihraç edilmesinde önemli bir rol oynamıştı. Camejo, seçim<br />

kampanyası sırasında düzen tarafından şaşkınlık veren dostane bir tavırla karşılandı.<br />

Bir insanın ismini lekelemek için onun özel yaşamının en ince ayrıntılarını<br />

bulup ortaya çıkartmak konusunda çok az vicdani tereddüt gösterilen bu ülkede,<br />

hiç kimse Camejo’nun "Troçkist" geçmişinden söz etmedi.<br />

Burjuvazinin kendisini Pablocuların hizmetlerinden yararlanmak zorunda hissetmesi,<br />

yaşamakta olduğu krizin boyutlarının bir göstergesidir. Bugün, Uluslararası<br />

Komite ile Pablocuları birbirinden ayıran uçurum, işçi iktidarı ile burjuva<br />

düzeni birbirinden ayıran uçurumdur.<br />

Bugün DEUK, henüz bir kitle hareketi haline gelmiş değil ama onun programı<br />

<strong>uluslararası</strong> işçi sınıfına bir ses ve bilinçli bir ifade vermektedir. Bu durum, Dünya<br />

Sosyalist Web Sitesi’nin (WSWS) okuyucu sayısındaki artışta görülüyor. WSWS internette<br />

en çok okunan <strong>uluslararası</strong> sosyalist web sitesi haline gelmiş durumda.<br />

DEUK’un 50 yıl önce James P. Cannon tarafından ifade edilen "kuruluş ilkeleri"<br />

haklı çıkmıştırı ve geçerliliğini korumaktadır. Konuşmamı Açık Mektup’ta formüle<br />

edildikleri haliyle, bu ilkeleri aktararak bitirmeme izin verin:<br />

“(1) Kapitalizmin can çekişmesi, kötüleşen depresyonlar, dünya savaşları ve faşizm<br />

gibi barbarca olgular dolayımıyla, uygarlığı yıkımla tehdit etmektedir...<br />

“(2) Uçuruma gidiş, yalnızca, kapitalizmin yerini dünya çapında sosyalizmin planlı<br />

ekonomisinin almasıyla; kapitalizmin ilk döneminde açılmış olan ilerleme çevriminin<br />

bu yolla yeniden başlatılmasıyla önlenebilir.<br />

“(3) Bu, yalnızca, toplumdaki tek gerçek devrimci sınıf olan işçi sınıfının önderliği<br />

altında başarılabilir. Ancak, toplumsal güçlerin dünya çapındaki ilişkileri işçilerin<br />

iktidar yolunu tutması için hiç bir zaman bugünkü kadar uygun olmamasına<br />

rağmen, bizzat işçi sınıfı bir önderlik kriziyle karşı karşıyadır.<br />

“(4) İşçi sınıfı, bu dünya-tarihsel amacı gerçekleştirme yönünde örgütlenmek için,<br />

her bir ülkede, Lenin tarafından geliştirilmiş türde devrimci sosyalist bir parti; yani,<br />

demokrasi ile merkeziyetçiliği diyalektik olarak birleştirme ... yeteneğine sahip<br />

savaşçı bir parti inşa etmek zorundadır.”<br />

HHHH<br />

27


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Sosyalist İşçi Partisi’nin önceli olan Dördüncü<br />

Enternasyonal İçin Amerika Komünist Birliği<br />

1 Mayıs yürüyüşünde.<br />

28


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Dördüncü Enternasyonal’in 75. Yıldönümü<br />

David North<br />

Dördüncü Enternasyonal, bundan 75 yıl önce, Paris’in bir kenar mahallesinde<br />

düzenlenen bir konferansta kuruldu. Riskli güvenlik koşullarından dolayı, konferansın<br />

bir gün içinde tamamlanması gerekiyordu. Konferans öncesi 12 ay boyunca,<br />

Troçkist hareket aralıksız bir saldırı altındaydı. Lev Troçki, Meksika’da sürgünde<br />

yaşıyor olmasına karşın, Sovyetler Birliği’ndeki Stalinist rejim tarafından en tehlikeli<br />

siyasi karşıt olarak görülüyordu. Stalin, Troçki’nin 1927’de partiden ihraç edildikten<br />

ve 1929’da SSCB’den çıkartıldıktan sonraki on yıl içinde kurmuş olduğu<br />

<strong>uluslararası</strong> hareketi imha etmeye kararlıydı.<br />

Eylül 1937’de, Troçki’nin siyasi sekreteri Erwin Wollf, Sovyet gizli polisi GPU’nun<br />

ajanları tarafından İspanya’da öldürüldü. Aynı ay içinde, GPU’dan kaçan ve Troçki<br />

tarafından kurulmakta olan yeni Enternasyonal’e bağlılığını açıklayan Ignace<br />

Reiss, İsviçre’nin Lozan kentinde bir suikasta uğradı. Şubat 1938’de, Troçki’nin<br />

büyük oğlu ve Avrupa’daki en önemli siyasi temsilcisi Lev Sedov, GPU tarafından<br />

Paris’te katledildi. Nihayet, Temmuz 1938’de, kuruluş konferansından yalnızca altı<br />

hafta önce, hareketin Uluslararası Sekreterliği’nin önderi Rudolf Klement, Paris’teki<br />

dairesinden kaçırıldı ve öldürüldü.<br />

Sedov, Wolf ve Klement, konferansın onur başkanları olarak seçilmişlerdi. Fransız<br />

Troçkist Pierre Naville, delegelere, “Klement’in trajik ölümünden dolayı resmi bir<br />

rapor sunulmayacağı” bilgisini verdi ve “Klement, [delegelere] dağıtılmak üzere<br />

ayrıntılı, yazılı bir rapor hazırlamıştı ama bu rapor diğer belgelerle birlikte ortadan<br />

kayboldu. Mevcut rapor yalnızca bir özet olacak” dedi.<br />

Konferansın toplandığı cehennemi koşullar, <strong>uluslararası</strong> işçi sınıfının karşı karşıya<br />

olduğu siyasi durumu yansıtıyordu. Almanya’da ve İtalya’da faşist rejimler iktidarı<br />

almıştı ve Avrupa savaşın eşiğindeydi. Britanya ve Fransız emperyalistlerinin<br />

Çekoslovakya’yı, Prag’daki kapitalist hükümetin rızasıyla, Hitler’e teslim ettiği adı<br />

çıkmış Münih Konferansı, yalnızca birkaç hafta sonra toplanacaktı. Stalinistler ve<br />

anarşist önderliklerin ihanetine uğramış olan İspanyol Devrimi, iki yıldan uzun<br />

süren iç savaşın ardından hızla yenilgiye yaklaşıyordu. Fransa’da, 1936-38 Halk<br />

* Bu yazı, Dördüncü Enternasyonal’in 75. kuruluş yıldönümü ile ilgili olarak Eylül<br />

2013’te “www.wsws.org”da ve “www.toplumsalesitlik.org”da yayımlandı.<br />

29


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Cephesi Hükümeti, işçi sınıfını siyasi olarak demoralize etmek için elinden gelen<br />

her şeyi yapmıştı. Sovyetler Birliği’nde, 1936’da Stalin tarafından dizginlerinden<br />

boşaltılmış olan terör, bütün Yaşlı Bolşevikler kuşağını fiilen ortadan kaldırmıştı.<br />

Stalinistlerin ve Sosyal Demokratların ihanetleri, ikinci emperyalist savaşın patlamasını<br />

önleyebilecek tek aracı; yani işçi sınıfının sosyalist devrimini sabote etmişti.<br />

Kuruluş konferansına katılan delegelerin karşı karşıya olduğu başlıca görev, taslağı<br />

Lev Troçki tarafından yazılmış olan bir belgeyi tartışıp kabul etmekti. Bu belge,<br />

“Kapitalizmin Can Çekişmesi ve Dördüncü Enternasyonal’in Görevleri” başlığını<br />

taşıyordu. Onun, siyasi literatür tarihindeki en önemli ve etkili cümleler arasında<br />

yer alan başlangıç cümlesi şunu belirtti: “Bir bütün olarak dünya siyasi durumu,<br />

asıl olarak proletaryanın önderliğinin tarihsel kriziyle karakterize edilmektedir.”<br />

Troçki, bu sözcüklerle, yalnızca 1938’de var olan durumu değil ama aynı zamanda<br />

modern tarihin merkezi siyasi sorununu da özetliyordu. Kapitalizmin yerini<br />

sosyalizmin almasının nesnel gereklilikleri; yani üretici güçlerin <strong>uluslararası</strong><br />

gelişmesi ve devrimci sınıfın varlığı mevcuttu. Ama devrim, sadece nesnel ekonomik<br />

koşulların otomatik ürünü değildi. O, işçi sınıfının, tarihsel sürece sosyalist bir<br />

program üzerine kurulu ve özenle hazırlanmış stratejik bir planla donanmış, bilinçli<br />

siyasi müdahalesini gerektiriyordu. İşçi sınıfının devrimci politikaları, devirmeye<br />

çalıştığı kapitalist sınıfın karşı-devrimci politikalarından daha az bilinçli olamazdı.<br />

Devrimci partinin tarihsel önemi burada yatmaktadır.<br />

Ama devrimci partinin, Rus işçi sınıfı Lenin ile Troçki’nin önderliğinde kapitalist<br />

sınıfı devirip tarihteki ilk işçi devletini kurduğu Ekim 1917’de olumlu bir biçimde<br />

sergilenmiş olan belirleyici rolü, 1920’lerin ve 1930’ların yenilgileriyle, olumsuz<br />

yönde doğrulandı. Bir dizi devrimci fırsat, işçi sınıfının bağlılığına sahip kitlesel<br />

Sosyal Demokrat ve Komünist (Stalinist) Partiler tarafından yaşama geçirilen yanlış<br />

politikalar ve bilinçli ihanetler eliyle yitirilmişti.<br />

İkinci Enternasyonal’in Sosyal Demokrat partilerinin siyasi iflası ve gerici rolü, daha<br />

önce, onların enternasyonalist programlarını reddettikleri ve kendi egemen<br />

sınıflarının savaş politikalarını destekledikleri 1914’te açığa çıkmıştı. Komünist (ya<br />

da Üçüncü) Enternasyonal, Ekim Devrimi’nin ardından, Sosyal Demokrasinin<br />

ihanetine karşı kurulmuştu.<br />

Ama Sovyetler Birliği’nde devlet bürokrasisinin yükselmesinin ve Rusya Komünist<br />

Partisi’nin yozlaşmasının, Komünist Enternasyonal üzerinde kapsamlı sonuçları<br />

oldu. 1923’te, Rusya Komünist Partisi’nin bürokratikleşmesine karşı mücadele<br />

etmek amacıyla, Troçki’nin önderliği altında Sol Muhalefet oluşturulmuştu. Ancak<br />

kendi çıkarlarının ve ayrıcalıklarının temsilcisini Stalin’de bulan bürokrasi, Marksist<br />

muhaliflerine karşı kıran kırana bir direniş sergiledi. 1924’te, Stalin ile Buharin,<br />

Lenin ve Troçki’nin Ekim 1917’de iktidarın Bolşevikler tarafından ele geçirilmesini<br />

üzerinde yükseltmiş oldukları sosyalist enternasyonalizm, yani Sürekli Devrim<br />

programını reddeden “tek ülkede sosyalizm” programını ilan etti. Stalin ile<br />

Buharin’in programı, <strong>uluslararası</strong> işçi sınıfının çıkarlarının pratikte Sovyet bürokrasisinin<br />

ulusal çıkarlarına tabi kılınmasına anti-Marksist bir teorik mazeret sundu.<br />

30


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Marksist kuramda yapılan bu önemli değişikliğin, Üçüncü Enternasyonal’in ve ona<br />

bağlı partilerin pratiği üzerindeki etkisi felaket oldu. 1920’ler boyunca, ulusal<br />

komünist partilerin Moskova’nın talimatlarına uymayan önderleri bürokratik yollarla<br />

görevlerinden alındı ve onların yerine uysal ve beceriksiz uşaklar getirildi.<br />

Üçüncü Enternasyonal’i her zamankinden açık bir şekilde dünya sosyalist devriminin<br />

partisi olarak değil de Sovyet dış politikasının bir aracı olarak gören Stalin<br />

tarafından belirlenmiş politikalarla yönünü şaşırmış olan komünist partiler, bir felaketten<br />

diğerine savruldular. 1926’da Britanya Genel Grevi’nin, bir yıl sonra da<br />

Çin Devrimi’nin yenilgisi, Üçüncü Enternasyonal’in yozlaşmasındaki kritik dönüm<br />

noktaları oldu.<br />

Orta Asya’daki Alma Ata’ya sürgüne gönderilmiş olan Troçki, 1928’de, örgütün<br />

Altıncı Kongresi’nin öngününde, Komünist Enternasyonal’in Program Taslağının<br />

Eleştirisi’ni yazdı. Bu belge, komünist partilerin önceki beş yıl boyunca uğramış<br />

oldukları yenilgilerin kuramsal ve siyasal nedenlerine ilişkin ayrıntılı bir incelemeydi.<br />

Troçki’nin eleştirilerinin ana hedefi, Stalin ile Buharin’in “tek ülkede sosyalizm”<br />

kuramıydı:<br />

Dünya ekonomisinin ve politikasının mali sermayenin egemenliği altında olduğu<br />

günümüzde, emperyalizm çağında, tek bir komünist parti bile, programını, yalnızca<br />

ve asıl olarak kendi ülkesindeki koşullardan ve gelişmelerden hareketle oluşturamaz.<br />

Bu, SSCB sınırları içinde devlet erkini elinde tutan parti için de bütünüyle<br />

geçerlidir. 4 Ağustos 1914’te, gelmiş geçmiş bütün ulusal programların sonu gelmişti.<br />

Proletaryanın devrimci partisi, yalnızca, çağımızın (kapitalizmin en yüksek<br />

gelişme ve çöküş çağının) karakterine uygun <strong>uluslararası</strong> bir programa bel bağlayabilir.<br />

Uluslararası komünist bir program, hiçbir şekilde, ulusal programların<br />

toplamı ya da onların ortak özelliklerinin bir bileşimi değildir. Uluslararası program,<br />

doğrudan doğruya, bütün ilişkileri ve çelişkileriyle, yani ayrı parçalarının<br />

karşılıklı olarak çelişkili bağımlılığıyla, bir bütün olarak dünya ekonomisinin ve<br />

dünya siyasi sisteminin koşullarının ve eğilimlerinin çözümlemesinden hareket etmelidir.<br />

İşçi sınıfının ulusal yönelimi, çağımızda, geçmişte olduğundan çok daha<br />

fazla, yalnızca bir dünya yöneliminden kaynaklanmalıdır ve kaynaklanabilir; tersi<br />

geçerli değildir. Komünist enternasyonalizm ile ulusal sosyalizmin bütün türleri<br />

arasındaki temel ve başlıca ayrım burada yatar.<br />

Troçki’nin dünya yöneliminin önceliğine yaptığı merkezi vurgunun basitçe genel<br />

kuramsal değerlendirmelerden değil ama onun 1923-24 yıllarında geliştirmiş<br />

olduğu, ABD’nin başlıca emperyalist güç olarak ortaya çıkmasının küresel<br />

sonuçlarına ilişkin çözümlemesinden kaynaklandığını anımsamak önemli.<br />

Troçki’nin Komünist Enternasyonal’in toplantılarına katılması, elbette,<br />

yasaklanmıştı. Onun yazıları, bir süredir bütün Komünist Partiler’de yasaklanmıştı.<br />

Bununla birlikte, kimi aksiliklere karşın, Troçki’nin Eleştiri’si İngilizce’ye çevrildi ve<br />

Amerikan Komünist Partisi’nin delegesi olarak Altıncı Kongre’ye katılmış olan<br />

James P. Cannon’un eline geçti. Troçki’nin Eleştiri’sine ikna olan Cannon, Kanadalı<br />

delege Maurice Spector’un yardımıyla, belgeyi gizlice Sovyetler Birliği’nin dışına<br />

kaçırdı. Cannon, Max Shachtman’ın, Martin Abern’in ve Komünist Parti’nin önde<br />

31


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

gelen birkaç üyesinin katılımıyla, Program Taslağının Eleştirisi’nde sunulan çözümlemeye<br />

dayanarak, Troçki’nin düşünceleri uğruna Sovyetler Birliği dışında mücadele<br />

başlattı. Kısa süre sonra Komünist Parti’den ihraç edilen Cannon ve<br />

Shachtman, Uluslararası Sol Muhalefet’in doğmasında önemli bir rol oynayan<br />

Amerika Komünist Birliği’ni kurdu.<br />

1923’te kurulduğu zaman, Sol Muhalefet’in amacı Komünist Parti’nin devrimci<br />

enternasyonalizmin programı temelinde reformdan geçirilmesi ve parti içinde<br />

demokratik merkeziyetçilik ilkelerine uygun açık tartışmanın yeniden kurulmasıydı.<br />

Troçki, dünyanın dört bir yanında hızla taraftar edinen Uluslararası Sol Muhalefet’in<br />

kurulmasıyla, Komünist Enternasyonal’in reformunu gerçekleştirmeye çalıştı.<br />

Troçki, Stalin’in yıkıcı politikalarının, Komünist Parti ve Üçüncü Enternasyonal içinde<br />

büyüyen muhalefet dolayımıyla gözden geçirilmesi ihtimali olduğu sürece, yeni bir<br />

Enternasyonal çağrısı yapmaktan uzak durmuştu.<br />

1930 ve 1933 yılları arası Almanya’daki durum, Troçki’nin hesaplarında büyük<br />

bir yer tutuyordu. Alman ekonomisinin 1929 Wall Street kırılmasının ardından<br />

çökmesiyle birlikte, Hitler’in Ulusal Sosyalist (Nazi) Partisi kitlesel bir güç olarak<br />

ortaya çıkmıştı. Hitler’in iktidara gelip gelmeyeceği Alman işçi sınıfının iki kitlesel<br />

örgütü Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile Komünist Parti’nin (KPD) politikalarına<br />

bağlıydı. Bu iki parti, milyonlarca Alman işçisinin bağlılığına hükmediyordu ve<br />

Nazileri yenilgiye uğratacak güce sahipti.<br />

1929 yılında İstanbul - Büyükada’ya (Türkiye) sürgüne gönderilmiş olan Troçki,<br />

Almanya’daki krizi çözümleyen ve iki işçi sınıfı partisine Hitler’in iktidar yürüyüşünü<br />

durdurmak için birleşik eylem çağrısı yapan çok sayıda yazı yazdı. Ama burjuva<br />

devlete itaat eden ve işçi sınıfının her türlü bağımsız siyasi eylemine karşı çıkan<br />

SPD, Nazilere karşı savunma amaçlı bir mücadeleyi bile onaylamayacaktı. Bunun<br />

yerine, Alman işçi sınıfının yazgısı, Weimar rejiminin, Hitler’i iktidara getirmeyi<br />

planlayan müflis ve cani burjuva politikacılarının eline terk edilecekti. KPD’ye<br />

gelince, o, körü körüne, Sosyal Demokrasi’nin “sosyal faşist”, yani Nazi partisine<br />

eşdeğer olduğuna ilişkin Moskova dayatması tanıma yapıştı. Stalinistler, Troçki’nin<br />

Hitler’e karşı SPD’nin ve KPD’nin Birleşik Cephesi için yaptığı çağrıyı reddettiler.<br />

Kendi pasifliklerini gerekçelendiren Stalinistler, tarihteki en feci hesap hataları<br />

arasında sayılması gereken bir siyasi tahminle, Nazilerin zaferini, kısa süre içinde,<br />

Komünist Parti’yi iktidara getirecek bir sosyalist devrimin izleyeceğini iddia ettiler.<br />

Stalinistlerin sloganı, “Hitler’den sonra biz!” idi.<br />

Trajik sonuç, 30 Ocak 1933’te ortaya çıktı. Yaşlı Devlet Başkanı Hindenberg tarafından<br />

başbakanlığa atanan Hitler, tek bir kurşun sıkılmaksızın, yasal olarak iktidara<br />

geldi. Her biri milyonlarca üyeye sahip olan SPD ve KDP, Nazilerin zaferine<br />

karşı koymak için hiçbir şey yapmadı. Artık devlet aygıtını kontrolleri altına almış<br />

olan Naziler, birkaç gün içinde, terör uygulamaya başladılar. SPD, KPD, sendikalar<br />

ve işçi sınıfının diğer kitlesel örgütleri, birkaç ay içinde paramparça edildi. Avrupalı<br />

Musevilerin büyük çoğunluğu da dahil, milyonlarca yaşama mâl olacak 12 yıllık<br />

kabus başlamıştı.<br />

32


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Troçki, Hitler’in iktidara gelmesinin ardından, Almanya’daki felaketin KPD’den<br />

arda kalanlar arasında ve Üçüncü Enternasyonal içinde protestolara ve muhalefete<br />

yol açıp açmayacağını görmek için aylarca bekledi. Ama tam tersi gerçekleşti. Almanya’daki<br />

ve Enternasyonal içindeki Stalinist örgütler, Sovyet bürokrasisi<br />

tarafından dayatılmış olan siyasi çizginin doğruluğunu yeniden onayladılar.<br />

Almanya’daki akıbet, Troçki’yi, Komünist Enternasyonal’in düzeltilmesi için herhangi<br />

bir ihtimal olmadığına ikna etti. Bu nedenle, Troçki, Temmuz 1933’te,<br />

Dördüncü Enternasyonal’in kurulması yönünde açık bir çağrı yaptı. Üçüncü Enternasyonal’e<br />

ilişkin politikadaki bu köklü değişim, Troçki’nin daha ileri bir sonuca<br />

varmasına yol açtı. Eğer Komünist Enternasyonal’i reformdan geçirme olasılığı<br />

yoksa, reform perspektifi, Sovyetler Birliği Komünist Partisi için de artık geçerli<br />

değildi. Stalinist rejimin politikalarını değiştirmek, onun yıkılmasını gerektirecekti.<br />

Bununla birlikte, bu yıkma, Ekim 1917’nin ardından kurulmuş olan toplumsallaştırılmış<br />

mülkiyet ilişkilerinin değiştirilmesini değil ama savunusunu amaçlayacağı<br />

için, Troçki’nin savunduğu devrim, toplumsal değil ama siyasi<br />

karakterdeydi.<br />

1933 ile 1938 yılları arasında yaşananlar, Troçki’nin yeni yöneliminin doğruluğunu<br />

kanıtladı. Hitler’in iktidarı almasını izleyen beş yıl boyunca, Stalinist rejim, <strong>uluslararası</strong><br />

işçi hareketi içindeki en tehlikeli karşı-devrimci güç olarak ortaya çıktı.<br />

Kremlin bürokrasisinin politikalarının yol açtığı yenilgiler, hataların değil ama bilinçli<br />

politikaların ürünüydü. Stalinist rejim, toplumsal devrimin herhangi bir<br />

ülkedeki zaferinin Sovyet işçi sınıfı içindeki devrimci ateşin yeniden canlanmasına<br />

yol açabileceğinden korkuyordu.<br />

Troçki, Dördüncü Enternasyonal’in resmi kuruluşu için sistematik olarak çalışırken,<br />

başlıca iki muhalefet biçimiyle karşılaştı.<br />

Bunlardan birincisi, sınıf mücadelesinin <strong>uluslararası</strong> deneyimlerinden ve Stalinizm<br />

ile Sosyal Demokrasinin ihanetlerinden herhangi bir ilkesel sonuç çıkarmayı reddeden<br />

eğilimlerin ve bireylerin muhalefetiydi. Onlar, arada bir, Troçki’nin çözümlemelerinin<br />

şu ya da bu yanına ilgi duyduklarını ya da katıldıklarını ifade ederken,<br />

kendilerinin ya da örgütlerinin yeni bir devrimci Enternasyonal uğruna mücadele<br />

etme vaadinde bulunmayı reddettiler. Troçki’nin “merkezci” olarak tanımladığı bu<br />

eğilimler, devrim ile karşı-devrim arasında güvenli bir orta yer bulmaya çalıştılar.<br />

Onların ilkesiz manevralarının altında, baştan sona oportünist hesaplar yatıyordu.<br />

Onlar, enternasyonalist programı ve ilkelerin kendi ulusal taktiklerini etkilemesini<br />

engellemeye kararlıydılar. Ulusal oportünizmin bu türüne örnek oluşturan partiler,<br />

Almanya’daki Sosyalist İşçi Partisi (SAP), İspanya’daki Marksist Birleşik İşçi Partisi<br />

(POUM) ve Britanya’daki Bağımsız İşçi Partisi (ILP) idi. Fenner Brockway (sonradan<br />

Lord Brockway) önderliğindeki ILP, sözde Londra Bürosu’nun kurulmasında önemli<br />

bir rol oynadı.<br />

Dördüncü Enternasyonal’in kurulmasına karşı ikinci argüman, onun ilanının<br />

zamanından önce gerçekleşmiş olduğuydu. Bir enternasyonalin, yalnızca başarılı<br />

bir devrim anlamına gelen “büyük olaylar”dan doğabileceği iddia edildi. Bu<br />

33


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

düşünce, kuruluş kongresinde, tutanaklarda adı Karl olarak geçen ve yeni bir enternasyonalin<br />

yalnızca “devrimci yükseliş” döneminde kurulabileceğini savunan<br />

Polonyalı bir delege tarafından öne sürüldü. Ona göre, “yoğun gericilik ve baskı”<br />

koşulları, Dördüncü Enternasyonal’in ilanı için bütünüyle uygunsuzdu. Bu delege,<br />

“Dört’ü oluşturan güçler, onun göreviyle orantısız şekilde küçük” ve “bu yüzden,<br />

uygun bir zamanı beklemek ve zamanından önce davranmamak gerekiyor” dedi.<br />

Troçki, Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş belgesini hazırlarken, Polonyalı delegenin<br />

argümanlarını önceden görmüştü:<br />

Kuşkucular, “İyi de, Dördüncü Enternasyonal’in kurulma zamanı geldi mi?”<br />

diye soruyorlar. Onlar, “yapay” olarak bir enternasyonal kurmanın mümkün<br />

olmadığını; onun yalnızca büyük olaylardan doğabileceğini vb. söylüyorlar.<br />

Bütün bu itirazlar, yalnızca, kuşkucuların yeni bir enternasyonalin inşasında<br />

bir işe yaramadığını göstermektedir. Onlar, hemen hemen hiçbir<br />

işe yaramamaktadırlar.<br />

Dördüncü Enternasyonal, zaten büyük olaylardan; proletaryanın tarihteki<br />

en büyük yenilgilerinden doğmuştur. Bu yenilgilerin nedenleri eski önderliğin<br />

yozlaşmasında ve ihanetinde yatmaktadır. Sınıf mücadelesinin kesintiye<br />

tahammülü yoktur. İkinci’nin ardından, Üçüncü Enternasyonal de devrimin<br />

amaçları adına ölmüştür. Yaşasın Dördüncü Enternasyonal!<br />

Troçki, Ekim 1938’de, Dördüncü Enternasyonal’in kuruluşunu belirgin bir heyecanla<br />

karşıladığı bir yazı kaleme aldı.<br />

Sevgili arkadaşlar, biz diğer partiler gibi değiliz. Bizim arzumuz, yalnızca<br />

daha fazla üyeye, daha fazla yayına, kasada daha fazla paraya, daha<br />

fazla parlamentere sahip olmak değil. Bütün bunlar gereklidir ama yalnızca<br />

araçlar olarak. Bizim amacımız, ezilenlerin ve sömürülenlerin sosyalist<br />

devrim yoluyla tam maddi ve manevi kurtuluşudur. Bizden başka<br />

hiç kimse onu hazırlamayacak, ona yol göstermeyecek. Eski enternasyonaller<br />

(İkinci, Üçüncü ve Amsterdam Enternasyonalleri -ki bunlara Londra<br />

Bürosu’nu da ekleyelim) baştan aşağı çürümüştür.<br />

İnsan soyunun üzerine saldıran büyük olaylar, bu zamanını doldurmuş<br />

örgütlerden geriye taş üstünde taş bırakmayacak. Yalnızca Dördüncü Enternasyonal<br />

geleceğe güvenle bakmaktadır. O, Sosyalist Devrimin Dünya<br />

Partisi’dir! Dünyada bundan daha büyük bir görev olmadı. Her birimizin<br />

üzerine devasa bir tarihsel sorumluluk düşmektedir.<br />

Bir yüzyılın dörtte üçünü bulan perspektifle, tarihin Troçki’nin değerlendirmesini<br />

doğrulayıp doğrulamadığına karar vermek mümkün. Siyasi yıkımları Troçki tarafından<br />

öngörülmüş olan Stalinist, Sosyal Demokrat ve merkezci eski örgütlerden<br />

geride ne kaldı? İkinci Enternasyonal, yalnızca işçi sınıfına karşı faaliyetlerin ve<br />

CIA ile başka devletlerin istihbarat örgütleri tarafından yönlendirilen komploların<br />

merkezi olarak varlığını sürdürüyor. Üçüncü Enternasyonal, 1943’te, Stalin<br />

tarafından resmen dağıtıldı. Sonraki on yıllar boyunca, SSCB’nin 1991’de<br />

dağılmasına kadar, Kremlin bürokrasisinin yörüngesinde dönmeye devam eden<br />

34


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Stalinist partiler, tüm dünyada tarihin çöplüğüne atıldı.<br />

Hayır, abartmayalım. Rus Komünist Partisi, oldukça küçülmüş de olsa varlığını<br />

sürdürüyor. O, Moskova’da, Rus milliyetçileriyle ve faşistleriyle birlikte, üzeri gamalı<br />

haçla süslenmiş bayrakların yanında Stalin’in resimlerinin bulunduğu pankartlarla<br />

gösteriler düzenliyor. “Komünist Parti”nin Çin’de iktidarda olduğu doğru. O bu<br />

ülkede, dünyadaki en büyük ikinci kapitalist ekonominin başında duruyor ve polis<br />

devleti rejimi, işçi sınıfından edinilmiş süper karların ABD’nin ve Avrupa’nın ulusötesi<br />

şirketlerine aktarılmasını garanti altına alıyor.<br />

Dördüncü Enternasyonal, böylesi uzun bir tarihsel dönemin sığ sularında ve<br />

akıntılarında başarıyla giden biricik devrimci örgüttür. O, elbette, yoğun siyasi mücadelelerden<br />

ve bölünmelerden geçti. Bu iç çatışmalar, sürekli değişen <strong>uluslararası</strong><br />

sosyo-ekonomik koşullar altında sınıf mücadelesinde yaşanan değişiklikleri ve bu<br />

değişikliklerin etkisi altında sınıfsal güçlerde (yalnızca işçi sınıfı içinde değil ama<br />

aynı zamanda orta sınıfın farklı tabakaları arasında da) yaşanan taban kaymasını<br />

yansıtıyordu.<br />

Eski ve sahte-sol akademisyenlerin mikroplu havası içinde bolca mayalanan siyasi<br />

sinikler, Dördüncü Enternasyonal içindeki bölünmelere dikkat çekmeye çok<br />

meraklı. Her yıl oy verdikleri kapitalist partilerin suçlarına sessizce boyun eğen bu<br />

insanlar, siyasetin sınıfsal dinamikleri konusunda hiçbir şey anlamıyorlar. Onlar,<br />

kişisel düzeyde, herhangi bir insanın herhangi bir yerde neden ilkesel konularda<br />

kararlı ve uzlaşmaz bir siyasal mücadeleye soyunduğunu da anlayamıyorlar.<br />

Dördüncü Enternasyonal’in kurulmasından 15 yıl sonra, Kasım 1953’te, Stalinizm<br />

yandaşı bir eğilimin ortaya çıkması, onun içinde sınıfsal yönelime, tarihsel perspektife<br />

ve siyasal stratejiye ilişkin önemli meselelerle ilgili bir bölünmeye yol açtı.<br />

Kapitalizmin savaş sonrası yeniden istikrar kazanmasının, Stalinist bürokrasinin<br />

muazzam siyasi etkisinin ve büyüyen orta sınıfın artan siyasi özgüveninin ortak<br />

basıncı, ifadesini, oportünizmin yeni bir türünün gelişmesinde buldu. Onun en<br />

tanınmış savunucusu Michel Pablo’dan hareketle Pabloculuk olarak bilinen bu yeni<br />

oportünizm, Troçki’nin Sovyet bürokrasisine ve Stalinizme ilişkin karşı-devrimci<br />

tanımlamasını reddetti. O, sosyalizmin, yüzyıllar boyunca sürecek ve bu bürokrasi<br />

ile ona bağlı Stalinist partilerin önderlik edeceği devrimler yoluyla gerçekleşeceğini<br />

öngördü. Dahası, bu oportünizm, nükleer bir dünya savaşının sosyalist devrimin<br />

zaferi için uygun koşullar yaratacağını bile iddia etti. Pablocu teori, aynı zamanda,<br />

özellikle de sömürgelerdeki ve “Üçüncü Dünya” ülkelerindeki çok sayıda burjuva<br />

ulusal ve küçük-burjuva radikal harekete, Troçki tarafından reddedilmiş olan devrimci<br />

yetenekler atfetti.<br />

Marksist kurama ve Troçkist perspektife ilişkin Pablocu revizyonun asıl içeriği, işçi<br />

sınıfının sosyalist devrimdeki merkezi rolünün inkârıydı. Dördüncü Enternasyonal’in<br />

Uluslararası Komitesi, 1953’te, James P. Cannon’ın inisiyatifiyle, siyasi mantığı ve<br />

pratiği, karşı konulmaması durumunda, devrimci bir işçi sınıfı partisi olarak<br />

Dördüncü Enternasyonal’in tasfiyesine yol açacak olan Pablocu oportünizmin etkisine<br />

karşı mücadele etmek için kuruldu.<br />

35


<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in <strong>uluslararası</strong> komitesi<br />

Dördüncü Enternasyonal içinde, Pablocu oportünizmin etkisine karşı verilen siyasi<br />

mücadele, 30 yıldan uzun süre kızıştı. Bu mücadele, Uluslararası Komite’nin<br />

öğretiye bağlı Troçkistleri Dördüncü Enternasyonal’in önderliğini yeniden ele<br />

geçirdiğinde, 1985 yılında, başarıyla sonuçlandırıldı. Bu zafere katkıda bulunan<br />

nesnel etmenler, kapitalizmin derinleşen küresel krizi, Stalinist bürokrasinin derin<br />

krizi ve ulusal reformist programlar üzerine kurulu bütün işçi örgütlerinin belirgin<br />

iflasıydı.<br />

Bununla birlikte, bir başına bu nesnel etmenler yeterli olmayacaktı. Revizyonistlerin<br />

ve oportünistlerin Uluslararası Komite’nin öğretiye bağlı Troçkistleri tarafından yenilgiye<br />

uğratılması, bu sonuncuların, faaliyetlerini Troçki’nin ve Dördüncü Enternasyonal’in<br />

büyük siyasal ve kuramsal mirası üzerine kurmuş olmasıydı. On yıllar<br />

içinde geliştirilmiş ve yaratılmış olan bu miras, devasa bir siyasi güç kaynağıydı.<br />

Son tahlilde, kapitalizmin dünya krizinin gidişatı ve sınıf mücadelesi, Troçki ile<br />

Dördüncü Enternasyonal tarafından geliştirilmiş olan perspektif doğrultusunda<br />

gelişti.<br />

75 yıl (bir yüzyılın dörtte üçü) azımsanmayacak bir zaman dilimidir. Açıkçası,<br />

Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş kongresinden bu yana çok şey değişmiş durumda.<br />

Ama kapitalist toplumun temel yapıları ve çelişkileri varlığını sürdürüyor.<br />

Bütün teknolojik yeniliklere rağmen, modern kapitalizmin karşı karşıya olduğu<br />

durum, 1938’de olduğundan daha az vahim değil. Gerçekte, daha kötü. Troçki<br />

Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş belgesini yazdığında, başı üstesinden gelinemez<br />

bir ekonomik krizle belada olan dünya burjuvazisi demokrasiden vazgeçiyor<br />

ve savaşa doğru koşuyordu. Bugün, biz Dördüncü Enternasyonal’in 75. kuruluş<br />

yıldönümünü kutlarken, başı üstesinden gelinemez bir ekonomik krizle belada<br />

olan küresel kapitalizm, demokrasiden vazgeçiyor ve savaşa doğru koşuyor.<br />

Troçki’nin 75 yıl önce yazmış olduğu şu sözler, olağanüstü önemini korumaktadır:<br />

Sosyalizmin tarihsel koşullarının henüz “olgunlaşmamış” olduğu anlamına<br />

gelen bütün laflar, cahilliğin ya da bilinçli aldatmacanın ürünüdür.<br />

Proleter devrimin nesnel önkoşulları “olgunlaşmak”la kalmamış, kısmen<br />

çürümeye başlamıştır. Sosyalist devrimin olmaması durumunda, önümüzdeki<br />

tarihsel dönemde, tüm insanlık kültürünü bir felaket tehdit etmektedir.<br />

Şimdi sıra proletaryada, yani asıl olarak onun devrimci öncüsünde. İnsanlığın<br />

krizi, devrimci önderliğin krizine indirgenmiştir.<br />

HHHH<br />

36


kitap ve broşür istekleriniz için:<br />

iletisim@toplumsalesitlik.org


sosyalizm<br />

ve<br />

EmPEryAlİSt SAvAşA<br />

K A r ş ı m ü c A D E l E<br />

yeni ortadoğu savaşı<br />

Kobanİ TrajEDİSİ<br />

vE İşçİ Sınıfının<br />

çıKarTmaSı gErEKEn DErSlEr<br />

Dördüncü Enternasyonal’in<br />

Uluslararası Komitesi,<br />

Sosyalist Eşitlik Partisi (ABD) ve<br />

Sosyalist Eşitlik Partisi (Almanya)<br />

Dünya Sosyalist Web Sitesi’nde<br />

ve Toplumsal Eşitlik’te<br />

yayımlanan makalelerden derleme<br />

<strong>dördüncü</strong> enternasyonal’in kuruluş süreci<br />

uluslArArAsı<br />

sol MuhAlEfET<br />

BElGElErİ<br />

kitap ve broşür istekleriniz için:<br />

iletisim@toplumsalesitlik.org<br />

Yeni Bir Enternasyonalin Gerekliliği<br />

ve İlkeleri Üzerine Dörtlü Açıklama (1933)<br />

Merkezcilik ve Dördüncü Enternasyonal (Troçki, 1934)<br />

Bütün Devrimci Proleter Örgütlere<br />

ve Gruplara Açık Mektup (1935)<br />

Komintern'in Evrimi (1936)

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!