Ramazan ay›nda ibadetlerimiz
Yaz Okullar⺠baflarâºyla tamamland⺠- IGMG
Yaz Okullar⺠baflarâºyla tamamland⺠- IGMG
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
YIL/JAHRGANG: 14 • SAYI/NR.: 165-166 • EYLÜL-EK‹M / SEPTEMBER-OKTOBER 2008<br />
PERSPEKTIVE<br />
Monatliche Zeitschrift der<br />
Islamischen Gemeinschaft Milli Görüfl<br />
‹slam Toplumu Millî Görüfl aylık yay›n organ›<br />
<strong>Ramazan</strong> <strong>ay›nda</strong><br />
<strong>ibadetlerimiz</strong><br />
Yaz Okullar› baflar›yla tamamland›
Bayram›n›z Mübarek olsun !<br />
Âlem-i ‹slam’›n<br />
teflrifi ile müflerref oldu¤umuz<br />
<strong>Ramazan</strong> Bayram›’n›<br />
tebrik eder,<br />
Yüce Allah’tan<br />
tüm insanl›k için vesile olmas›n›<br />
niyaz ederiz<br />
‹slam Toplumu Millî Görüfl<br />
Anaokul E¤itmenleri<br />
ARANIYOR !<br />
Biz Sizleri Ar›yoruz!<br />
Anaokul E¤itmenleri<br />
Okul öncesi e¤tim kurumlar›nda görev alabilecek,<br />
ilgili okullardan mezun olan Anaokul E¤itmenleri<br />
(staatl. anerkannte Erzieher/-in) aranmaktad›r.<br />
IGMG E¤itim Bafllanl›¤› • Boschstr. 61-65 • 50171 Kerpen • Tel: +00 49 2237 / 656 271<br />
E-Mail: egtim@igmg.de
IGMG<br />
Perspektive<br />
IGMG AYLIK YAYIN ORGANI<br />
ED‹TÖR<br />
EYLÜL-EK‹M / SEPTEMBER-OKTOBER 2008<br />
Y›l/Jg.: 14, Say›/Nr.: 165-166<br />
ADRES · ANSCHRIFT<br />
IGMG Perspektive<br />
Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen<br />
Tel.: 02237/ 656-0 • Fax: 02237/ 656 555<br />
www.igmg.de E-Mail: dergi@igmg.de<br />
YAYINCI · HERAUSGEBER<br />
Islamische Gemeinschaft Millî Görüfl<br />
IGMG e.V.<br />
Amtsgericht Bonn, VR 6621<br />
Vertreten durch den Vorstand:<br />
Osman Döring, Vorsitzender<br />
Oguz Ücüncü, Generalsekretär<br />
Ali Bozkurt, stellv. Vorsitzender<br />
GENEL YAYIN YÖNETMEN‹ · CHEFREDAKTEUR<br />
O¤uz Üçüncü<br />
(V.i.S.d.P)<br />
D‹ZG‹-LAYOUT<br />
‹lhan B‹LGÜ<br />
BASKI · DRUCK<br />
Yavuzsöhne-Duisburg<br />
Yay›nlanan makale ve fikir yaz›lar›n›n<br />
sorumluluklar› yazarlar›na aittir.<br />
•<br />
Die in der Zeitschrift veröffentlichten<br />
Meinungen binden die Autoren, nicht die IGMG.<br />
‹LAN SERV‹S‹ · ANZEIGENSERVICE<br />
Tel.: 02237/ 656-201 • Fax: 02237/ 656 555<br />
E-Mail: tanitma@igmg.de<br />
ABONE SERV‹S‹ · ABONNEMENT<br />
Islamische Gemeinschaft Millî Görüfl<br />
Lastschriftabteilung<br />
Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen<br />
Tel.: 02237/ 656-0 • Fax: 02237/ 656 555<br />
E-Mail: mitglied@igmg.de<br />
Y›ll›k abone ücreti: 59,-EURO<br />
Jahresabonnement: 59,-EURO<br />
IGMG Genel Merkez Üyelerine Ücretsizdir<br />
Für Vereinsmitglieder der IGMG kostenlos<br />
Der Bezugspreis ist im Mitgliedsbeitrag enthalten<br />
HESAP NO · BANKVERBINDUNG<br />
SEB-AG Köln.<br />
Kontonr.: 162 888 56 00<br />
BLZ 370 101 11<br />
<strong>Ramazan</strong> ve Bayram›n›z mübarek olsun<br />
Dergimizin bu sayısı elinizde oldu¤u sırada, izin için Türkiye’ye<br />
gidenlerin büyük bir ço¤unlu¤u geri dönmüfl olacak.<br />
fiimdi yeni bir çalıflma dönemi baflladı. Teflkilatımız da 2008-<br />
2009 çalıflma yılına girmifl oldu.<br />
Yaz dönemi boyunca da hizmetlerine devam eden teflkilatımızın<br />
Yaz Tatilini De¤erlendirme Programları’ndan on<br />
binlerce çocu¤umuz yararlandı.<br />
Rabb’imize flükürler olsun ki 11 ayın sultanı olarak<br />
tanımlanan oruç ve sabır ayı <strong>Ramazan</strong>’a ulaflmıfl bulunuyoruz.<br />
‹badetlerle yo¤rulan ve manevî havası di¤er zamanlardan da<br />
yo¤un olan bu ayın, her ne kadar yemek-içmek gibi en temel<br />
ihtiyaçlarımızı, sırf Allah rızası için erteledi¤imiz, bu yüzden<br />
de zaman zaman sıkıntılar yafladı¤ımız bir ay olsa da, ruhlarımızın<br />
temizlendi¤i, kardefllik muhabbetimizin yo¤unlafltı¤ı<br />
bir ay olmasını niyaz ediyoruz. Bu ayın önemli ibadetleri<br />
arasında, teravih namazları yer alıyor. Teravih namazlarımızı,<br />
mutlaka cemaatle ve camilerimizde eda edelim. Dostlarımızı,<br />
sevdiklerimizi iftarlara davet edelim, bize gelen<br />
davetlere de icabet edelim. Yer yüzündeki di¤er insanların<br />
ve hususiyetle ‹slam ümmetinin ihtiyaç sahiplerinin de durumlarını<br />
düflünerek üzerimize terettüb eden sadakalarımızı,<br />
fitrelerimizi ve zekatlarımızı da ödeyelim. Teflkilatımızın,<br />
bu ibadetleri yerine getirmeye yardımcı olan Zekat-Fitre<br />
kampanyalarına katılalım.<br />
Bizler <strong>Ramazan</strong> ayına hazırlanırken Kafkasya’daki geliflmelerden<br />
endifle duydu¤umuzu belirtmek isteriz. Gürcistan’ın<br />
yanlıfl bir adımının bölgeyi nasıl bir savafl bölgesi haline getirdi¤ini,<br />
Rusya’nın bombardıman ve iflgali ile görmüfl olduk. Bu<br />
arada, Türkiye’de Ergenokon isimli bir oluflumun, ülkede<br />
nasıl bir kaos ortamı oluflturdu¤u gerçe¤i ile de yüzleflmeye<br />
baflladık.<br />
Savaflsız, iflgalsiz bir dünya niyazı ile, <strong>Ramazan</strong>’›z› ve <strong>Ramazan</strong><br />
bayramınızı flimdiden tebrik eder, gelecek sayımızda<br />
buluflmak üzere, Allah’a emanet olun.<br />
• O¤uz ÜÇÜNCÜ
BU<br />
SAYIDA...<br />
yorum<br />
Ruhsuz olimpiyatlar!!! 5<br />
5<br />
yorum<br />
gündem<br />
6<br />
gündem<br />
“Kapat›lmama karar›” ve “‹slam dininin öznel yap›s›” 6<br />
teşkilat<br />
Yaz Okullar› baflar›yla tamamland› 8<br />
Ruhsuz olimpiyatlar!!!<br />
“Kapat›lmama karar›” ve<br />
“‹slam dininin öznelli¤i”<br />
Hay›r yolunda Kurban Kampanyas› 10<br />
8<br />
teşkilat<br />
toplum<br />
12<br />
toplum<br />
Nasr Hâmid Ebû Zeyd ve tarihselli¤e bak›fl› 12<br />
irşad<br />
‹mân-âhlâk-amel; De¤er-davran›fl bütünlü¤ü 15<br />
<strong>Ramazan</strong> ay› ibadetleri 18<br />
‹nfak, zekat ve sadaka 21<br />
Sab›rl› oruç; oruçlu sab›r 24<br />
Bayram›n›z, “bayram” olsun! 26<br />
28<br />
IGMG Yaz Okullar› bitti<br />
islam coğrafyası<br />
Nasr Hâmid Zeyd ve tarihsellik<br />
kültür<br />
32<br />
islam coğrafyası<br />
Türkmenistan 28<br />
kültür<br />
Nizâmülmülk 30<br />
Geometri ve Trigonometri<br />
Müslümanlar›n günlük yaflama katk›lar› 32<br />
Türkmenistan<br />
Geometri ve trigonometri<br />
34 dossier kommentar 38<br />
dossier<br />
Die Geschichtlichkeit koranischer Gebote 34<br />
kommentar<br />
Olympia ohne Geist!!! 38<br />
Die Geschichtlichkeit koranischer<br />
Gebote<br />
Olympia ohne Geist!!!
yorum<br />
Ruhsuz olimpiyatlar!!!<br />
O¤uz ÜÇÜNCÜ • oucuncu@igmg.de<br />
Hay›r, bu oyunlar, bu zamana<br />
kadarki en iyi oyunlar elbette<br />
de¤ildi, Uluslararas› Olimpiyat Komitesi<br />
Baflkan›, ev sahibi Çinlilerle<br />
milyarlarca dolar destek veren<br />
sponsorlara sayg› sebebiyle tersini<br />
söylese de. Tam aksine, bu oyunlar,<br />
ac›mas›z bir diktatörlü¤ün gölgesi<br />
alt›nda ne bir heyecan›n, ne de bir<br />
atmosferin geliflmesine müsaade<br />
etmeyen oyunlard›. Bu milyarl›k<br />
sirkin tehlikeye girmemesi için<br />
Olimpiyat yöneticileri, oyunlar›n<br />
Pekin’e verilmesinden itibaren,<br />
oyun bozanl›k etmeyerek göz yumuyorlard›<br />
ve kabul edilemiyecek<br />
ödünler veriyorlard›.<br />
Devâsa spor alanlar›n›n rekor<br />
bir sürede infla edilebilmesi için, fakirlerin<br />
en fakirinin mülklerinin zorakî<br />
kamulaflt›r›ld›¤›na flahit olundu.<br />
Do¤an›n kalbinden sökülüp al›-<br />
nan alanlara aç›lan inflaatler, sular›n<br />
kirletilmesi ve Pekin’i kuflatan<br />
hava kirlili¤i gibi meseleler hakk›nda<br />
ise ölüm sessizli¤i hakimdi. Hatta,<br />
daha adayl›k sürecinde bile,<br />
dünyada en fazla idam›n gercekleflti¤i<br />
bu ülkedeki insan haklar› durumu<br />
dahi umursanmad›. Uluslararas›<br />
Olimpiyat Komitesi sorumlular›-<br />
n›n, oyunlar›n baslamafl›ndan k›sa<br />
bir süre önce Çinli iktidar sahiplerinin,<br />
ülkenin etnik az›nl›klar›na karfl›<br />
ac›mas›zca sürdürdü¤ü muamele<br />
karfl›s›ndaki sessizlikleri dikkat çekiyordu.<br />
Dahas›, binlerce rejim tenkitcisinin<br />
içeri al›nmas› da hiç bir<br />
direnifl görmeksizin kabul edilebiliyordu.<br />
Hatta, s›k s›k tekrarlanan<br />
medya sansürü bile oyunlar›n selameti<br />
için baflka bir flekilde de¤erlendiriliyordu.<br />
Bir otoriter rejimin oyunlar› bu<br />
flekilde kullanmas›n› asl›nda ilk defa<br />
görmüyoruz. Nitekim 1936 Berlin<br />
olimpiyatlar›nda da Nazi rejiminin<br />
olimpiyat oyunlar›n› her aç›dan<br />
üstün bir ›rk olma isbat›na araç olarak<br />
kulland›¤›na flahit olmufltuk.<br />
Ve o zamanki “medenî dünya”, yine<br />
olimpiyat oyunlar›n›n selameti ad›-<br />
na afla¤›lamay› görmezlikten gelmiflti.<br />
Bu tür bir sulh politikas›n›n<br />
sonucu hepimizce malum. Bu tecrübelerin<br />
›fl›¤›nda, bir kaç ony›l<br />
sonrasnda ac›mas›z bir diktatörlü-<br />
¤e neden bu kadar tavizler verildi-<br />
¤ini kabullenmek zor.<br />
Bütün dünyan›n gözleri önünde<br />
Tibet’de olsun, Do¤u Türkistan’da<br />
olsun, Çin’in bask› alt›nda tuttu¤u<br />
bölgelerinde insanlar yaralan›yor,<br />
tutuklan›yor, hatta öldürülüyor. Bu<br />
gerçeklerin üzerini ne ihtiflaml› ve<br />
görkemli, yer yer abart›l› aç›l›fl töreni,<br />
ne staddaki zoraki gülmekle<br />
görevlendirilmifl seyirciler, ne de bol<br />
madalya toplayan “örnek çinli atletler”<br />
örtebilir. Böylece, Komünist partisi<br />
liderli¤inin büyük bir propaganda<br />
ile kendi rejiminin üstünlü¤ü konusunda<br />
insanl›¤› ikna etme giriflimi<br />
ac›kl› bir sekilde baflar›s›z oldu. Asl›nda,<br />
ald›klar› önlemlerle, bu dünyan›n<br />
spor sevdal›lar›n›n ruh halini de yerle<br />
bir ettiler. fiimdi, temel insan haklar›-<br />
n› ayaklar alt›na alan ülkelerde oyunlar<br />
düzenlenip düzenlenmemesine<br />
karar verecek olanlar elbette ki olimpiyat<br />
komitesi sorumlular›d›r. Ve bu<br />
aç›dan spor camias›n›n da diktatörlüklerle<br />
iliflkilerinde çifte standart uygulamamalar›<br />
önemli.<br />
Her halde Vancouver’de Kanadal›lar›n,<br />
ya da Londra’da ‹ngilizlerin,<br />
tekrar sporseverlere olimpiyat<br />
ruhu yaflat›p yaflatamayacaklar›n›<br />
görmek için iki ya da dört y›l daha<br />
sabredip beklememiz gerekecek.<br />
2014 y›l›nda Rusya’n›n Soçi flehrinde<br />
yap›lacak olan K›fl Olimpiyatlar›<br />
da, Rusya’n›n Kafkaslardaki ac›mas›z<br />
tav›rlar› ba¤lam›nda daha flimdiden<br />
can s›k›c› bir durum ald›. <br />
IGMG PERSPEKTIVE 5
gündem<br />
“Kapat›lmama karar›” ve<br />
“‹slam dininin öznel yap›s›”<br />
‹lhan B‹LGÜ • ibilgu@igmg.de<br />
T<br />
. C. Yarg›tay Cumhuriyet Baflsavc›s›<br />
Abdurrahman Yalç›nkaya’n›n,<br />
14 Mart 2008 tarihinde, Adalet ve<br />
Kalk›nma Partisi hakk›nda “laiklik karfl›tl›¤›n›n<br />
oda¤› olmak” iddias›yla kapatma<br />
davas›n› açt›¤›nda, ço¤u kimse,<br />
partinin kapat›lmas›na “derinlerde”<br />
karar verildi¤ini, dolay›s›yla kapat›laca¤›na<br />
inan›yordu. Partinin önde<br />
gelen yöneticileri dahi, ayn› kanaate<br />
sahip iken, Anayasa Mahkemesi itaraf›ndan<br />
“kapat›lmama” karar›n›n<br />
aç›kland›¤› günler öncesinde mahkeme<br />
üyelerinden Osman Paksüt’ün<br />
“Kapat›lsa da, kapat›lmasa da k›yametin<br />
kopaca¤›” kehanetinde bulunmas›,<br />
Türkiye’deki hukuk mant›¤›n› ortaya<br />
koyuyordu.<br />
“Kapat›lmama” karar›, asl›nda<br />
parti dahil kimseyi pek fazla sevindiremedi.<br />
Ortaya, tam da Türkiye’ye<br />
hâs bir hukuk karar› ortaya<br />
ç›kd›: Suçlunun, suç ifllemedi¤i, ya<br />
da, suçsuzun suç ifllemiflli¤inin isbat<br />
edildi¤i gibi bir gerabet. Fakat<br />
her fleyden de önemlisi, kararla<br />
Türkiye’de, dünyadaki uygulamalar›ndan<br />
tamam›yla farkl› bir “laiklik<br />
anlay›fl›” da ortaya konuldu.<br />
Hukukçular, al›nan karar›n her<br />
yönünü elefltiriyor. Mahkeme Baflkan›<br />
Haflim K›l›ç, sanki bu elefltirileri<br />
beklercesine, karar› aç›klad›¤›<br />
konuflmaya bir mukaddime ile girerek,<br />
parti kapat›lmalar›n›n sorumlulu¤unu<br />
siyasal partilere, daha<br />
do¤rusu Meclis’te grubu bulunan<br />
siyasîlere yükledi. Ancak, ayn›<br />
Mahkeme’nin, Meclis’teki yasama<br />
faaliyetlerine dokunulmazl›k getiren<br />
Anayasa kural›n› fiilen ihlal<br />
edip, yasaklamaya dayanak gerekçesi<br />
olarak kabul etmesini ise izah<br />
edemedi. Hakk›n› vermek gerekir<br />
ki, Haflim K›l›ç üyeler içerisinde, bu<br />
kararlara muhalif kalan tek üye olma<br />
ünvan›na da sahip.<br />
Özellikle 28 fiubat sürecinden<br />
beri, parti kapatma ve Yarg›tay kararlar›<br />
göz önünde bulunduruldu-<br />
¤unda, Türkiye’de, hukukun hakimleri<br />
ile ideolojinin hakimlerinin birbiriyle<br />
yar›flt›¤› tart›fl›lmaya bafllanm›flt›.<br />
‹ddianame ve mahkemenin<br />
ço¤unlu¤unun kabullerine bak›l›rsa,<br />
hukukun hakemli¤inden çok,<br />
ideolojinin hakemli¤i bir ilke haline<br />
gelmifl durumdad›r.<br />
Söylentilere göre, Yarg›tay<br />
Cumhuriyet Baflsavc›s› Abdurrahman<br />
Yalç›nkaya, CHP hariç Meclis’teki<br />
di¤er partilerin de kat›l›m›<br />
ile yap›lan bir anayasa de¤iflikli¤i<br />
ile, üniversitelerde baflörtüsü ile<br />
ö¤renim hakk›n›n tan›nmas›na imkan<br />
veren yola girilmeseydi, bu davan›n<br />
aç›lmayaca¤›n› söylemifl.<br />
Böylece, iddialar›n hukukî gerekçelerden<br />
ziyade, ideolojik gerekçelere<br />
dayand›¤› da ortaya konulmufl oluyor.<br />
Baflsavc›’n›n ideolojik yaklafl›-<br />
m›, laiklik tan›mlamas›nda da yat›-<br />
yor. Hatta Baflsavc›, böylesine ideolojik<br />
bir yaklafl›m›n Türkiye’de hukuk<br />
temeli olmas› gerekti¤ine dair<br />
iddias›n›n temelinde, bizzat ‹slam<br />
dinin kendi özelli¤inin yatt›¤›n› ortaya<br />
koyuyor.<br />
Baflsavc› iddianamesinde, Anayasa<br />
Mahkemesi’nin daha önceki<br />
kararlar›na iflaretle Türkiye’de bat›<br />
dünyas›ndan farkl› bir laiklik uygulamas›<br />
gerekti¤ine iflaret ediyor:<br />
“Kararlarda ilk göze çarpan unsur<br />
bat› dünyas›ndan al›nan laiklik kavram›n›n<br />
Türkiye’de farkl› bir anlam tafl›-<br />
mas› bu nedenle farkl› bir uygulama<br />
fleklinin gereklili¤idir. Uygulama farkl›l›¤›<br />
ülkelerin içinde bulunduklar› özgün<br />
flartlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin<br />
kurulmas›nda laikli¤in önemi, modern<br />
devlet yaratma sürecinde laikli-<br />
¤in rolü ya da ‹slam dininin öznel yap›s›<br />
ile gerekçelendirilmifltir”<br />
Laikli¤in Türkiye’de farkl› bir<br />
flekilde uygulanmas› luzumuyla ilgili<br />
gerekçe flöyle devam ediyor:<br />
“‹slaml›k bireylerin yaln›z vicdanlar›na<br />
iliflkin olan dinî inanç bölümünü<br />
düzenlemekle kalmam›fl, ayn› zamanda<br />
bütün toplum iliflkilerini, devlet faaliyetlerini<br />
ve hukuku da tanzim etmifltir.”<br />
Daha da ileri giden Baflsavc›,<br />
öne sürdü¤ü farkl› uygulamal› laikli¤inde,<br />
devletin dinsel konularda<br />
6<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
gündem<br />
Anayasa Mahkemesi<br />
denetim ve gözetim hakk› oldu¤unu,<br />
bunun da din ve vicdan özgürlü¤ünün<br />
k›s›tland›¤› anlam›na gelemeyece¤ini<br />
öne sürüyor:<br />
“Devlete, dinsel konularda denetim<br />
ve gözetim hakk› tan›nmas›, din<br />
ve vicdan özgürlü¤ünün demokratik<br />
toplum düzeninin gereklerine ayk›r›<br />
bir s›n›rlama say›lamaz.”<br />
Görüldü¤ü gibi, Yarg›tay Cumhuriyet<br />
Baflsavc›s›, bir partiyi ve o partinin<br />
“laikli¤e ayk›r› eylemlerin oda¤› oldu¤u”<br />
iddias›n› belgelemekten ziyade,<br />
Türkiye’deki milyonlarca ve dünyada<br />
1 milyar› aflan insanlar›n dini olan ‹slâm’›<br />
sorguluyor ve bu dinin “öznel<br />
yap›s›”n›n yarg›lanarak mahkum edilmesini<br />
istiyor. Hatta daha da ileri giderek,<br />
Türkiye devletine bu anlamda<br />
“dinsel konularda denetim ve gözetim<br />
hakk› tan›nmas›, din ve vicdan<br />
özgürlü¤ünün demokratik<br />
toplum düzeninin gereklerine<br />
ayk›r› bir s›n›rlama<br />
say›lamaz” diyerek de,<br />
devletin dine müdahele<br />
etmesi gerekti¤i görevini<br />
yüklüyor.<br />
Savc› böyle bir iddiada<br />
bulunurken, Anayasa<br />
Mahkesi’nin ayn› görüflleri<br />
paylafl›p paylaflmad›¤›<br />
sorulabilir. Ne var ki savc›,<br />
görüfllerini, mahkemenin<br />
daha önceki kararlar›na dayand›rd›¤›<br />
için, Mahkeme’nin ayn› görüflü paylaflt›¤›<br />
kabul edilebilecektir. Bununla<br />
birlikte, “kapat›lmama” karar›n›n, partinin,<br />
“‹slam dininin öznel yap›s›”ndan<br />
dolay› farkl› bir uygulamay› hak eden<br />
laikli¤e karfl› “laiklik karfl›tl›¤›n›n oda¤›<br />
olma” suçunu ifllemedi¤i anlam›na da<br />
gelmiyor. Zira, 11 hakimden 10’u böylesi<br />
bir suçun ifllendi¤ine karar vermifl,<br />
6’s› kapat›lmay› hak etti¤ini, 4’ü de para<br />
cezas› ile cezaland›r›lmay› hak etti-<br />
¤ini karara ba¤l›yor.<br />
“Kapatmama” kararl› Anayasa<br />
Mahkemesi yarg›lamas›, Türkiye’de<br />
laiklik tan›mlamas› ve özellikle uygulamas›nda<br />
yepyeni 盤›r açacak<br />
durumdad›r. Belki de, parti sözcülerinin<br />
savunmas›nda da iflaret edildi¤i<br />
gibi “Ezanlar›n ve çan seslerinin<br />
dahi susturulmas›” dahi gerekecektir.<br />
Çünkü, “devletin dinsel konularda<br />
denetim ve gözetim hakk› da” bulunmakta<br />
ve Türkiye’de insanlar›n<br />
büyük ço¤unlu¤u, hâlâ, “öznel yap›-<br />
s›” Anayasa Mahkemesi’nin dikkatinden<br />
kaçmayan ‹slâm dinine mensub<br />
bulunuyor.<br />
Anayasa Mahkemesi’ne göre, her<br />
ne kadar “bat› dünyas›ndan al›nan laiklik<br />
kavram›n›n” bat› dünyas›nda uygulanmas›<br />
bilinse ve dinî özgürlüklere<br />
dokunulmasa ve “dinsel konularda denetim<br />
ve gözetim hakk›” bulunmasa<br />
da, bu laikli¤in “Türkiye’de farkl› bir<br />
anlam tafl›mas› bu nedenle farkl› bir uygulama<br />
fleklinin gereklili¤i”nden hareketle,<br />
laiklik nas›l ihlal edilebilecektir?<br />
Bu sorulara da iddianameden al›nt›-<br />
larla cevap vermek ve Türkiye tipi laikli¤in<br />
örneklerini görmek mümkün<br />
olacakt›r:<br />
“Türban›n yüksekö¤retim kurumlar›nda<br />
serbestçe tak›lmas›na olanak sa¤lamak<br />
üzere Anayasan›n 10 ncu ve 42<br />
nci maddelerinde de¤ifliklik yap›lmas›n›<br />
içeren kanun teklifinin AKP ile MHP<br />
milletvekillerinin imzalar›yla, ayn› amaca<br />
yönelik olarak 2547 say›l› Yüksekö¤retim<br />
Kanunun Ek 17 nci maddesinde<br />
de¤ifliklik yap›lmas›na dair kanun teklifinin<br />
ise her iki partili yedi milletvekilinin<br />
imzalar›yla 29.01.2008 ve 30.01.2008<br />
tarihlerinde TBMM’ne sunuldu¤u”, ...<br />
“Hayrettin Karaman Yeni fiafak yazar›.<br />
Kendine ait www.hayrettinkaraman.net<br />
isimli site var. Dinci yaz›lar›<br />
var. Bu durumu biline biline <strong>Ramazan</strong>da<br />
M.Kemal Öke taraf›ndan TRT’ye ç›-<br />
kar›l›p program yapt›r›ld›¤›,” ... “Sa¤l›k<br />
Kurulufllar› Ruhsatland›rma Yönetmeli-<br />
¤i Tasar›s›’n›n 113. maddesinde birinci<br />
basamak sa¤l›k kurulufllar›nda, hastalar›n<br />
dini gereklerini yerine getirebilecekleri<br />
mekânlar ayr›lmas›n›n öngörüldü¤ü,”<br />
... “Diyanet ‹flleri ile Milli E¤itim<br />
Bakanl›¤›’n›n denetim ve gözetiminde<br />
yaz Kuran kurslar›n›n aç›lmas›, halen<br />
Diyanet’in k›fl aylar›nda düzenledi¤i<br />
Kuran kurslar›na gitmek için gereken<br />
ilk ve ortaö¤retimi bitirmifl olma, yani<br />
15 yafl ve yaz aylar›nda aranan 12 yafl<br />
s›n›r› flart›n›n kald›r›lmas›n›n öngörüldü¤ü<br />
yasa teklifinin TBMM Baflkanl›-<br />
¤›’na sunuldu¤u,” ... “Milli E¤itim Bakanl›¤›,<br />
Aç›k Ö¤retim Lisesi Yönetmeli-<br />
¤i’nde 2006-2007 ö¤retim y›l›ndan itibaren<br />
geçerli olmak üzere ‹mam Hatip<br />
Lisesi ö¤rencileriyle ilgili önemli bir düzenleme<br />
yaparak, ‹mam Hatip Lisesi<br />
son s›n›f ö¤rencileri ya da mezunlar›-<br />
n›n, Aç›k Ö¤retim Lisesinde bir dönem<br />
ö¤renim gördükten sonra Ö¤renci Seçme<br />
S›nav›’nda (ÖSS) istedikleri alandan<br />
s›nava girebilmelerine olanak<br />
tan›nd›¤›” ... TBMM<br />
Anayasa Komisyonu Baflkan›<br />
ve AKP ‹stanbul Milletvekili<br />
Prof. Dr. Burhan<br />
Kuzu’nun, “Baflörtülü<br />
kad›nlar›n siyaset yapma<br />
engeli kalkar diyemem<br />
ama baflörtülü k›zlar›n<br />
üniversitede okumalar›n›n<br />
önündeki engelin<br />
kalkmas› için yeni<br />
anayasada aç›k düzenleme<br />
olacak” fleklinde beyanda<br />
bulundu¤u,” ... AKP ‹zmir Yönetim<br />
Kurulu Üyesi Avukat Ayfle Yüreklitürk’ün<br />
‹zmir ‹l Genel Meclisi’nin<br />
2005 y›l› Aral›k <strong>ay›nda</strong> yap›lan toplant›-<br />
s›na türbanla gelerek, A KP’li meclis<br />
üyelerinin aras›na oturdu¤u, bu tutumunun<br />
a¤›r tart›flmalara sebebiyet verdi¤i”,<br />
tesbit edilmifltir.<br />
Her hâlde, ideolojik yaklafl›ml› laiklik<br />
anlay›fl›na karfl› odakl›k yapmak,<br />
ancak bu flekilde mümkün olacakt›r.<br />
Çünkü, “Gerçekte laiklik din-devlet iflleri<br />
ayr›l›¤› biçiminde daralt›lamaz. Boyutlar›<br />
daha büyük, alan› daha genifl bir<br />
uygarl›k, özgürlük ve ça¤dafll›k ortam›-<br />
d›r. Türkiye’nin modernleflme felsefesi,<br />
insanca yaflama yöntemidir, insanl›k<br />
idealidir.” ... “Ça¤dafllaflmay› h›zland›-<br />
ran ve Türk Devrimi’nin kayna¤› olan<br />
laiklik ilkesi toplumun ak›l ve bilim d›fl›<br />
düflüncelerle yarg›lardan uzak kalmas›-<br />
n› amaçlar.” <br />
IGMG PERSPEKTIVE 7
teşkilat<br />
Kız ö¤renciler<br />
Yaz Okullar› baflar›yla tamamland›<br />
Önceki y›llarda oldu¤u gibi 2008<br />
y›l› yaz tatili döneminde IGMG E¤itim<br />
Baflkanlı¤ı Yaz Tatilini De¤erlendirme<br />
Porgramlarını baflarıyla tamamladı.<br />
IGMG Temel E¤itim Müfredatlar›<br />
çerçevesinde düzenlenen<br />
programlardan binlerce çocuk ve<br />
genç yararlandı.<br />
IGMG Genel Baflkan Yard›mc›s›<br />
ve E¤itim Baflkan› Mehmet Gedik<br />
programların, binlerce çocu¤umuzun,<br />
inanç yap›lar›n› olgunlaflt›ran,<br />
pedagojik ve didaktik metodlar dahilinde<br />
dinî e¤itimi yapıldı¤ını söyledi.<br />
Gedik, daha önce temel e¤itim programlar›n›<br />
tamamlam›fl olan 16 yafl<br />
üzeri gençlerimizden bir grubun da,<br />
Gençlik E¤itim ve Tatil Programlar›yla,<br />
Türkiye’de yap›lan gezilerle, Umre<br />
ve M›s›r’da yapılan programlara<br />
katıldı¤ını söyledi. 30 gün süren<br />
Mısır programında, e¤itim ve geziler<br />
yapılırken, gençlerimiz, sabahlar› Kuran’›-<br />
Kerim, Tecvit ve Ezber dersleri<br />
ile, günlük hayatta kullanabilecekleri<br />
pratik Arapca derslerini de uygulamal›<br />
olarak aldı. Mısır gezileri aras›nda<br />
Kahire, ‹skenderiye, Piramitler,<br />
Yaz tatili de¤erlendirildi<br />
Tur-i Sina, Nil nehri gezintileri, flehir<br />
turlar› ve çeflitli müze ziyaret programlar›<br />
yer aldı.<br />
Yaz Tatili de¤erlendirme programlarında,<br />
dinî e¤itim ve ö¤retimin<br />
yanı sıra, gerçeklefltirilen sosyal aktivitelerle,<br />
çocuklarımızın sorumluluk<br />
duygusunu pekifltirmek ve özgüven<br />
8<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
teşkilat<br />
Erkek ö¤renciler<br />
kazand›r›larak, kifliliklerinin gelifltirilmesi<br />
hedefleniyor.<br />
2008 Yaz Okullar› haz›rl›klar› her<br />
y›l oldu¤u gibi May›s <strong>ay›nda</strong>, Bölge<br />
E¤itim Baflkanlar›n›n bilgilendirilmesi<br />
ve görev yapacak e¤itim ö¤retmenlerinin<br />
hizmet içi e¤itimlerinin yap›lmas›<br />
ile bafllandı. Yaz Tatilini De¤erlendirme<br />
Programları, Genel Merkez<br />
Kad›n Kollar›, Üniversiteliler ve<br />
Gençlik Teflkilat› e¤itim birimlerinin<br />
de hizmet içi e¤itimlerinin yap›lmas›<br />
ile bafllayan hazırlıkları takiben, ülke<br />
ve eyaletlerin tatil dönemine göre Haziran<br />
ay› sonundan itibaren baflladı.<br />
IGMG E¤itim Baflkanlı¤ı, Bölge<br />
ve Cemiyet E¤itim Baflkanları ile birlikte,<br />
programlarların iflleyiflini izlemek<br />
ve denetlemek üzere programların<br />
yapıldı¤ı yerleri ziyaret etti.<br />
Programlar, geçti¤imiz y›llarda oldu-<br />
¤u gibi bu y›l da, Belçika, Hollanda,<br />
Danimarka, Fransa, ‹sveç, ‹sviçre,<br />
Avusturya, ‹talya, Norveç, ‹ngiltere<br />
gibi ülkelerde ve Almanya’n›n de¤iflik<br />
eyaletlerinde gerçeklefltirildi.<br />
Bölgelerimizde yat›l› ve gündüzlü<br />
olarak düzenlenen Yaz Okullar›’nda<br />
k›z ve erkek olmak üzere yaklafl›k<br />
20.000 çocuk ve gencimiz, mesleklerinde<br />
tecrübeli ve e¤iticimlerin görev<br />
yaptı¤ı programa katıldı.<br />
Yaz Okulları programlarında, bilmeyenler<br />
ve yeni bafllayanlar için<br />
Kur’an alfabesi ö¤retimi, Kur’an-› Kerim,<br />
Tecvid ve Ezber derslerinin yanı<br />
sıra, E¤itim Baflkanl›¤›m›z taraf›ndan<br />
haz›rlanan Temel E¤itim Müfredatlar›na<br />
uygun Dinî Bilgiler, Ahlak ve<br />
Adab-› Muafleret, Türkçe dil dersleri<br />
ile insanî iliflkiler dersleri veriliyor.<br />
Ayrıca, kimi programlarımızda, yerel<br />
lisanlarda ‹slam Din dersleri verilirken,<br />
ö¤rencilerimiz bir sonraki okul<br />
sezonuna da haz›rlandılar.<br />
Program yerlerinin bulunduklar›<br />
flehirler ve bölgeler dikkate al›narak<br />
yap›lan gezi programlar›, flehir turlar›,<br />
gemi gezileri, k›r ve teleferik gezileri<br />
ve müze programlar›ndan olufltu.<br />
Kurslara kat›lan ö¤rencilere e¤lenceli<br />
yar›flmalar, sinema programlar›, tiyatro<br />
oyunlar›, Phantasiland gibi e¤lence<br />
ve gezi yerleri dahil edilerek, çocuklar›m›z›n<br />
e¤lenmeleri sa¤landı.<br />
Yaz Okullarında, kolejlerimizden<br />
mezun olan ö¤rencilerimizle sosyal<br />
bilimler dallar›nda okuyan üniversite<br />
ö¤rencilerimiz stajyer ö¤retmenler<br />
olarak görev yaptı.<br />
Ö¤renmek küçük yaflta bafll›yor<br />
IGMG PERSPEKTIVE 9
teşkilat<br />
Hay›r yolunda Kurban Kampanyas›<br />
IGMG Kurban Kampanyas› 2008 haz›rl›klar› bafllad›<br />
Zaman ne çabuk geçiyor. Son<br />
<strong>Ramazan</strong> ay›n›n izleri zihnimizden<br />
silinmeden yeni bir <strong>Ramazan</strong> ay›n›<br />
ihya ediyoruz. <strong>Ramazan</strong> ay›n›n ard›ndan<br />
Kurban Bayram› da, flüphesiz<br />
ayn› h›zla misafirimiz olacak.<br />
IGMG’de Kurban Bayram› denilince<br />
akla gelen ilk fley, Kurban Kampanyas›<br />
organizasyonu. Pek de<br />
uzakta durmayan Kurban Bayram›’n›<br />
hesaba katarak, IGMG Sosyal<br />
Hizmetler Baflkan› Ali Bozkurt’a,<br />
yeni bir Kurban Kampanyas› öncesi<br />
Kampanya ile ilgili son durumu<br />
sorduk.<br />
Perspektif: IGMG Kurban<br />
Kampanyas› 2008 haz›rl›klar›yla ilgili<br />
bilgi alabilirmiyiz?<br />
Ali Bozkurt: Tabiî, öncelikle<br />
Kurban Komisyonu’nun y›l boyu<br />
toplant›lar yaparak altyap› haz›rl›klar›n›<br />
takip etti¤ini ifade etmem gerek.<br />
Önümüzdeki haftalarda gönüllüler,<br />
tan›t›m ve hedef ülkelerle ilgili<br />
haz›rl›k çal›flmalar›m›z devam<br />
edecek.<br />
Tan›t›m konusunda gerekli olan<br />
broflür, afifl ve 5 dildeki DVD malzemelerimiz<br />
haz›rlanm›flt›r. Mübarek<br />
<strong>Ramazan</strong> <strong>ay›nda</strong>, geçen y›lki<br />
Kurban Kampanya’m›zda görevli<br />
olan kardefllerimiz<br />
bu materyallerle<br />
cemiyetlerimizde<br />
tan›t›m<br />
çal›flmalar›nda<br />
bulunarak,<br />
Kurban organizasyonu<br />
hakk›nda cemaatimizi<br />
ve<br />
toplumumuz<br />
bilgilendirecekler.<br />
Gönüllüler<br />
konusunda bölgelerimizden<br />
gelen müracaatlar›<br />
de¤erlendirerek<br />
görevli<br />
Ali Bozkurt<br />
kardefllerimizi netlefltirme konusunda<br />
son aflamaday›z. Gönüllü<br />
olarak tespit edilen kardefllerimizi<br />
ikinci aflamada gerek sorumluluklar›<br />
ve gereksede gidecekleri ülkeler<br />
hakk›nda e¤itece¤iz. Hedef ülkelerle<br />
ilgili tespit ve iletiflim haz›rl›klar›-<br />
m›zda ayr›ca devam etmektedir.<br />
Perpsektif: Bu arada bu y›l kaç<br />
ülkede ne kadar kurban kesimi hedeflenmekte?<br />
Ali Bozkurt: Geçen y›l 73 ülkede<br />
74 bin civar›nda kurban kesimi<br />
gerçeklefltirmifltik. Bu y›l ülke say›-<br />
s›n› 80’e ve hedef kurban say›s›n›da<br />
80 binin üzerine ç›karmay› planl›-<br />
yoruz.<br />
Tabiî, bu arada biz 100 bin kurban<br />
kesimi gerçeklefltirmeyi 2010<br />
y›l›na kadar hedefliyoruz. Önceki<br />
dönemlerde befl y›ll›k hedef olarak<br />
tespit etti¤imiz bu rakama tespit<br />
edilen sürede ulaflaca¤›m›z› tahmin<br />
ediyorum.<br />
Perpsektif: Hedef ülkelerde<br />
görevli olan gönüllüler neye göre<br />
tespit edilmektedir?<br />
10<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
teşkilat<br />
Pakistan<br />
Ali Bozkurt: Hedef ülkede yap›-<br />
lan çal›flmay› rapor haline getirmek,<br />
yine çal›flmalar› foto¤raf ve video<br />
olarak kay›t alt›na almak ve belirli<br />
bir kurumun temsilcisi olman›n<br />
bilincinde olmak, gönüllülerimizin<br />
üstlendikleri sorumluluklar›n bafl›nda<br />
gelmektedir. Bölgelerden bize<br />
gelen baflvurular› bu sorumluklardan<br />
yola ç›karak de¤erlendiriyoruz.<br />
Tabi bu arada, Avrupa’da yetiflen<br />
önemli bir genç ve üniversiteli<br />
kitleyi göz önünde bulundurdu¤umuzda,<br />
bu kesimden kardefllerimizin<br />
görev almas›da bizim için<br />
önemlidir. Kurban gönüllüsü olmak<br />
onlar içinde ayr› bir birikimdir. Bu<br />
konuda Gençlik Teflkilat›m›zla olan<br />
iflbirli¤imiz devam etmektedir.<br />
Perpsektif: Kurban Kampanyas›n›n<br />
anlam›n› bir kez daha tazeleyecek<br />
olursak neler söylerdiniz?<br />
Ali Bozkurt: Öncelikle Kurban<br />
vacip olan bir ibadettir. Bu vacip<br />
ibadeti kurumsal hale getirdi¤inizde<br />
ayr›ca bir çok hay›rlara vesile<br />
oluyorsunuz. ‹flte teflkilat olarak bunu<br />
yapmaya çal›fl›yoruz. Yard›m etti¤imiz<br />
bölgede yaflayan insanlar›n<br />
refah düzeyinin ve toplumsal bilincinin<br />
artmas› bizim için önemlidir<br />
ki Kurban Kampanyas› buna vesile<br />
olan bir çal›flmad›r.<br />
Biz, bu yard›mlar›n o bölgelerdeki<br />
insanlar›n hayatlar›n› di¤er<br />
aç›lardanda desteklemesini istiyoruz.<br />
‹stiyoruz ki yard›m edilen ihtiyaç<br />
sahibi sahibi insanlar yaflad›klar›<br />
toplumda söz sahibi olsunlar.<br />
Bizim burada bir kurum olarak<br />
yapt›¤›m›z çal›flmalar gidilen ülkelerde<br />
kurumsallaflmay› teflvik eden<br />
bir etkide bulunuyor. Dikkat ederseniz<br />
dünyada bu çerçevede yaflanan<br />
yeni ve farkl› bir hareketlilik<br />
söz konusu. ‹nsani yard›m çal›flmalar›nda<br />
bulunun kurum ve kurulufllar›n<br />
say›s› geçmifle k›yasla artmakta.<br />
Tabi bu sevindirici bir geliflme.<br />
Bir Kurban Organizasyonuyla siz<br />
di¤er dünyalar› tan›yor ve iflbirli¤ine<br />
giriyorsunuz. Kurumlar aras› iflbirli¤ini<br />
art›r›yorsunuz. Örne¤in<br />
Afrka ülkelerinde beraber çal›flt›¤›-<br />
m›z baz› kurumlar, ‘‘biz de böyle<br />
olamaz m›y›z’’ diyerek toplumsal<br />
sorumluluklar›n› art›r›yorlar.<br />
Benin<br />
IGMG PERSPEKTIVE 11
toplum<br />
Nasr Hâmid Ebû Zeyd ve<br />
tarihselli¤e bak›fl›<br />
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin MAfiALI • eminmasali@hotmail.com<br />
Nasr Hâmid Ebû Zeyd<br />
M<br />
›s›rl› ilim adam› Nasr Hâmid<br />
Ebû Zeyd tarihsellik anlay›fl›n›<br />
müstakil bir makalede ele alm›fl ve<br />
bu makalesini de en-Nass es-Sulta<br />
el-Hakîka isimli eserine “Tarihsellik:<br />
Kar›flt›r›lan Bir Kavram” bafll›¤› alt›nda<br />
yer vermifltir. Dolay›s›yla<br />
onun tarihsellik telakkisini resmederken<br />
daha ziyade onun bu yaz›s›-<br />
n› temel almaya çal›flaca¤›z.<br />
Evvelemirde flunu belirtmek gerekir<br />
ki tarihsellik tart›flmalar› XVI-<br />
I. ve XIX. yüzy›llar aras›nda H›ristiyan<br />
dünyas›nda, Bat›-Hristiyan düflünce<br />
sisteminin dogmatik yap›s›na<br />
tepki olarak ortaya ç›kan reform<br />
hareketleri çerçevesinde, Kilisenin<br />
as›rlar boyu oluflturdu¤u dogmatik<br />
esaslar›n, tarihselci-tenkitçi 1<br />
bir<br />
bak›flla yeniden yorumlanmas› çabalar›na<br />
koflut olarak neflet etmifltir.<br />
XIX. yüzy›lda bafllayan ‹slam<br />
düflüncesinde yenilenme çabalar›,<br />
bu yüzy›l sonunda hayli belirginlik<br />
kazanan modernleflme hareketi ve<br />
en nihayet XX. yüzy›l ulus-devletlerinin<br />
oluflumu ile gün yüzüne ç›kan<br />
yenilenme talepleri, yenilikçi ak›mlara<br />
dönüflmüfltür. Bu yenilikçi<br />
ak›mlar, Müslümanlar›n modern<br />
Bat› düflüncesiyle ve uluslar›yla daha<br />
s›k› bir diyalog içine girmesi ve<br />
giderek oluflumu daha belirgin hale<br />
gelen uluslararas› düflünce ekseninde<br />
aktif bir konum kazanmas›<br />
amac›yla yeniden yap›lanma projeleri<br />
üretmeye bafllam›fllard›r. Bu<br />
yenilenme sürecinde daha ziyade<br />
dogmatik alanlar sorun teflkil etti¤i<br />
için öncelikle dinin de¤iflen ve de-<br />
¤iflmeyen yönleri üzerinde durulmufl,<br />
tarihsellik fikri de bu çerçevede<br />
gündeme gelmifltir.<br />
Tarihselci yaklafl›m›n Bat›da geliflti¤i<br />
flekliyle Kur’ân’a uygulanmas›<br />
ise müsteflrikler taraf›ndan gerçeklefltirilmifl<br />
2 ; daha sonra müslümanlar<br />
da bu görüfle belli<br />
oranlarda destek vermifller,<br />
buna ba¤l› olarak da<br />
XX. yüzy›l modernleflme<br />
hareketi çerçevesinde tarihselci<br />
görüfl belli bir kabul<br />
görmeye bafllam›flt›r.<br />
Ancak tarihselcilik, Bat›’da<br />
do¤mas› ve ‹slâm gelene¤inin<br />
d›fl›nda geliflme<br />
süreci takip etmesinin etkisiyle<br />
müslümanlar taraf›ndan<br />
oldu¤u gibi benimsenmemifltir.<br />
Müslüman<br />
tarihselciler, oryantalistleri<br />
vahyin metafizik ve moral<br />
evrensel özünü tarihe<br />
ve topluma indirgeyerek<br />
gözard› etmekle elefltirmifller;<br />
tarihselcili¤i dini<br />
metni anlama s›ras›nda<br />
metnin oluflum döneminin<br />
tarihi flartlar›n› göz önünde<br />
bulundurmak ve yorum<br />
etkinli¤inde anlayan öznenin<br />
konumunun itibara al›nmas›<br />
olarak alg›lam›fllard›r 3 . Temel savlar›<br />
ise tarihüstü bir bak›fl aç›s›n› do-<br />
¤uran ezelîlik-ebedîlik ve de¤iflmezlik<br />
anlay›fl›n› de¤ifltirerek toplum<br />
ve tarihin içinde olan dinin antropolojik<br />
okumas›n›n yap›lmas› 4 ,<br />
Kur’an’a vahyin VII. yüzy›ldaki tarihsel–toplumsal<br />
ba¤lam›ndan bak›lmas›<br />
gerekti¤i yönünde olup ahkâm<br />
âyetlerinin de ancak ideal bir<br />
12<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
toplum<br />
‹slâmî ortamda mümkün<br />
olabilece¤i fleklindedir.<br />
Bugünün flartlar› ise ondört<br />
as›r ötesinden çok<br />
farkl›d›r. Bu durum,<br />
Kur’an’›n literal anlamlar›-<br />
n›n zorunlu olarak dayat›lmas›n›<br />
imkans›z k›lmaktad›r.<br />
Dolay›s›yla araflt›rmac›n›n<br />
öncelikle neyin vahyin<br />
özgün inflas›, neyin de<br />
‹slâm-öncesi töre ve toplumsal-dinsel<br />
gelene¤in<br />
ürünü oldu¤unu belirlemesi,<br />
daha sonra da ‹slâm’›n<br />
hac gibi gelifltirmek suretiyle<br />
tamamen benimsedikleri<br />
ile kölelik, kad›n haklar›<br />
ve savafl sorunlar› gibi<br />
gelifltirilmesinin önemini<br />
müslümanlara hissettirmekle<br />
birlikte k›smen kabul<br />
ettiklerini birbirinden<br />
ay›rt edebilmesi amac›yla<br />
tarihselci yöntem kullan›lmaktad›r<br />
5 .<br />
Ebû Zeyd’e göre<br />
‘tarihsel olma’<br />
Kitaplar›, Almanca’ya da çevrildi<br />
Ebû Zeyd gerek tarihselcili¤in<br />
teolojik temellendirmesini gerekse<br />
tarihselli¤i nas›l alg›lad›¤›n› ve bir<br />
fleyin tarihsel olmas› ile neyi kastetti¤ini<br />
Mutezile’nin ilahi s›fat ve<br />
özellikle de ‘kelâm’ anlay›fl›na yönelik<br />
analizleri çerçevesinde ortaya<br />
koymaktad›r.<br />
fiöyle ki Mutezile’ye göre<br />
Kur’an zâtî s›fatlar alan›na ait de¤ildir,<br />
dolay›s›yla da muhdes ve mahluktur.<br />
Çünkü Kur’an ilahi kelamd›r,<br />
kelam ise s›fat de¤il fiildir; bu<br />
bak›mdan zâtî s›fatlar alan›na de¤il,<br />
fiilî s›fatlar alan›na aittir. Mutezile’ye<br />
göre bu iki alan aras›ndaki<br />
fark fludur: ‹lki yani zâtî s›fatlar, Allah’›n<br />
Zât›’n›n, evrenin yoktan yarat›lmas›<br />
öncesi itibariyle sahip oldu¤u<br />
yeganeli¤i ifade ederken, fiilî<br />
s›fatlar alan›, Allah’›n evren ile iliflkisi<br />
itibariyle sahip oldu¤u s›fatlar›<br />
ifade etmektedir. Dolay›s›yla da fiilî<br />
s›fatlar, mevcudiyeti evrenin varl›-<br />
na ba¤l› olan s›fatlar iken Zâtî s›fatlar<br />
evrenin yarat›l›fl› öncesi itibariyle<br />
söz konusu olan s›fatlard›r. Sözgelimi<br />
“adalet” s›fat›, ancak bu s›fat›n<br />
gerçekleflmesini sa¤layacak bir<br />
alan›n varolmas› ba¤lam›nda anlafl›labilir<br />
ki bu alan da evrendir. Keza<br />
“r›z›k verici olma” s›fat›, “r›z›k verilen”le<br />
yani evrenin varolmas›yla<br />
irtibatl›d›r. Bu durum kelam s›fat›<br />
için de geçerlidir. Zira bu s›fat, bir<br />
“muhatab›n” varl›¤›n› gerekli k›lmaktad›r.<br />
Dolay›s›yla “kelam s›fat›”<br />
da “fiilî s›fatlar alan›”na ait olacakt›r.<br />
Bu durumda Allah’› “ezelden beri<br />
mütekellimdir” fleklinde nitelemek<br />
ve O’nun kelam›n›n kadim oldu¤unu<br />
söylemek, Allah’›n, muhatap olmaks›z›n<br />
–çünkü evren henüz yokluktad›r-<br />
kelamda bulundu¤u anlam›na<br />
gelir ki bu da hikmeti ilâhîye<br />
ters düfler. Bu anlay›fl çerçevesinde<br />
mutezile zâtî s›fatlar›n evrenin varl›¤›na<br />
gereksim duymayan “ilim”,<br />
“kudret”, “ezelî olma” ve “hayat” s›-<br />
fatlar›ndan ibaret oldu¤unu düflünmüfltür.<br />
Nitekim mutezileye göre<br />
Allah, “Zât›yla Âlim”, “Zât›yla Kâdir”,<br />
“Zât›yla Kadîm” ve “Zât›yla Hay”<br />
olup evreni de bu dört s›fattan varetmifltir.<br />
Mutezile bu durumda Allah’›n<br />
evrenin yarat›l›fl›n› sa¤layan<br />
?kün” hitab›n›n muhatab› olmayan<br />
bir hitap olarak alg›lanmamas›<br />
için, evrenin yarat›l›fl› öncesinde<br />
bu hitaba muhatap olmas›n›<br />
sa¤layan bir varl›k boyutu bulundu¤unu<br />
kabul etmek durumunda<br />
kalm›fllard›r.<br />
Bu çerçevede Ebû Zeyd<br />
kudret-fiil (ilahî kudret-ilâhî fiil)<br />
ay›r›m›n›n önemine iflaret<br />
etmektedir. Onun ifadelerine<br />
göre ilahi kudret mutlakt›r,<br />
ezeli ve kadim olan Zat-› ilahi’nin<br />
s›fatlar›ndan biri olmas›<br />
hasebiyle de kesinlikle s›n›rs›zd›r.<br />
Bu bir aç›dan böyledir. Fakat<br />
di¤er aç›dan kudret, sonsuz<br />
olan ve gerçekleflmesi yani<br />
olanaktan “eyleme” geçmesi<br />
zorunlu ve kesin olmayan fiillere<br />
yönelik “potansiyeli” ifade<br />
etmektedir. Dolay›s›yla da<br />
“kudret”, teorik olarak gerçekleflmesi<br />
mümkün olan imkanlar›n<br />
tamam›n› kapsamaktad›r.<br />
‹lahi kudret mutlak oldu¤una<br />
göre, onun imkan› dahilinde olan<br />
fiiller haliyle sonsuzdur. Ancak ilahi<br />
fiillerin tahakkuk mahalli olan evren,<br />
zaman ve mekana ba¤›ml› olmas›<br />
hasebiyle sonludur. Dolay›s›yla<br />
ilahi kudretin sahip oldu¤u potansiyel<br />
ile ilahi fiiller aras›nda hiç<br />
bir zaman bir örtüflme olmayacakt›r.<br />
Bu ifadelerinin de gösterdi¤i<br />
üzere Ebû Zeyd’e göre, ilahî fiiller<br />
bir yönüyle ilahi kudretle irtibatl›-<br />
d›r. Zira tahakkuku kesin olan olmayan<br />
bütün ilahi fiiller, ilahi kudretin<br />
kapsam›nda yer almaktad›r.<br />
Lakin ilahî fiillerin tahakkuk alan›<br />
evrendir. Evren de zaman ve mekanla<br />
kay›tl› oldu¤u için, kudretteki<br />
varl›¤› itibariyle s›n›rs›z olan ilahi<br />
fiiller evrendeki varl›¤› itibariyle s›-<br />
n›rl›l›k arzeder. Kaynak itibariyle<br />
mutlak kudretle irtibatl› olan ilahi<br />
filerrin mümkün evrenle ilintili olmas›,<br />
onlar› tarihe ba¤›ml› ve tarihsel<br />
k›lmaktad›r. Dolay›s›yla kudretteki<br />
varl›¤› itibariyle ilahi fiiller s›-<br />
n›rs›z olmakla birlikte tarihsel mümkün<br />
ile (evren) olan iliflkileri aç›s›ndan<br />
tarihe ba¤›ml›d›rlar. Ebû Zeyd bu<br />
ba¤lamda Gazzâli’ye at›fta bulunmaktad›r.<br />
Zira Gazâlî’nin “Miflkâ-<br />
IGMG PERSPEKTIVE 13
toplum<br />
tü’l-envâr” isimli eserindeki<br />
ifadesine göre ilahi fiillerin ilki,<br />
evrenin yarat›lmas›d›r ki<br />
bu fiil de tarih bafllang›c› olarak<br />
kabul edilmektedir. Çünkü<br />
bu fiille birlikte “zaman”<br />
bafllam›flt›r. O halde “evrenin<br />
yarat›lmas›” tarihsel bir olayd›r<br />
ve bu noktada hiç bir fikir<br />
ayr›l›¤› yoktur. fiu halde tarihsellik,<br />
evrenin yarat›l›fl› itibariyle<br />
söz konusudur. Evrenin<br />
yarat›lmas› sonras›na ait bütün<br />
fiiller tarihsel olmaktad›r.<br />
Di¤er bir ifadeyle burada tarihsellik,<br />
zaman içerisinde<br />
meydana gelme anlam›na gelmektedir.<br />
‹lk ilahi fiil –evrenin<br />
yarat›lmas›-, zaman› bafllatan<br />
eylem oldu¤una göre, bu ilk fiilden<br />
sonraki bütün fiiller, zaman<br />
ve tarih içinde vuku bulduklar›<br />
için, tarihsel fiiller olurlar.<br />
Böylece “ilahi kudret” ile<br />
“ilahî fiil” aras›nda iki düzeyde<br />
bir ay›r›m gerçekleflmifl<br />
olur: Birinci düzey: Kudretin ilahi<br />
fiillere iliflkin potansiyeli ifade etmesi<br />
buna ba¤l› olarak da sonsuz<br />
olmas›na karfl›n fiillerin sonlu evrenle<br />
ba¤lant›l› olmalar› hasebiyle<br />
sonlu olmas›. Bu durumda ilahi<br />
kudret “mümkün olma”y›, ilahi fiiller<br />
ise “gerçekleflme”yi ifade etmektedir.<br />
Her mümkün de gerçekleflecek<br />
de¤ildir. ‹kinci düzey ise, kudretin,<br />
kadîm ve ezelî Zât’tan ayr›lmayan<br />
bir s›fat olmas› sebebiyle “ezelî” olmas›na<br />
karfl›n ilahi fiillerin ezeli de-<br />
¤il sonradan olma ve tarihsel olufludur.<br />
Dolay›s›yla Ebû Zeyd imkan dahilinde<br />
olma bak›m›ndan bir s›fatla<br />
nitelenme ile s›fat›n “eyleme” dönüflmesi<br />
aras›n› ay›rmakta, s›fat›n<br />
fiilde görünüm kazanmas›n› tarihsel<br />
gerçekleflme olarak de¤erlendirmektedir.<br />
Buna göre kelâm-› ilâhî<br />
meydana gelme itibar›yla bir “fiil”<br />
oldu¤una göre, ilâhî kelâm›n görünümlerinden<br />
biri olan Kur’ân-› Kerîm<br />
de kaç›n›lmaz olarak kadîm ve<br />
ezelî olamayacakt›r.<br />
Ebû Zeyd bu çerçevede “kelâm”<br />
s›fat›n›n ezeli olan ilim s›fat›yla irtibat›na<br />
da de¤inmektedir. Zati bir<br />
Ebû Zeyd, yorumlar› ile dikkatleri çekti<br />
s›fat olan “ilim” s›fat›n›n kimi durumda<br />
“kelam” gibi bir baflka fiil<br />
tarz›nda tecelli etti¤ini ifade etmektedir.<br />
Lakin burada “kelam” her ne<br />
kadar ilm-i ilâhî’yi a盤a ç›karan bir<br />
“fiil” olsa da bütünüyle ona karfl›l›k<br />
gelmemekte, onunla bütünüyle örtüflmemektedir.<br />
Ebû Zeyd’e göre kelâm-› ilâhî/Kur’ân’›n<br />
ezeli olarak telakki<br />
edilmesinin sebebi, onunla kudret<br />
ve ilim s›fat› aras›ndaki iliflkinin hatal›<br />
kurgulanmas›d›r. An›lan s›fatlar<br />
kadim ve ezelî oldu¤undan, onlarla<br />
irtibatl› olan kelam s›fat› da bu flekilde<br />
kadim ve ezeli addedilmifltir.<br />
Sözün özü kelâm-› ilâhî bir fiildir,<br />
dolay›s›yla da tarihseldir. Çünkü<br />
bütün ilâhî fiiller, muhdes ve<br />
mahluk olmas› hasebiyle tarihsel<br />
olan “evren”de tahakkuk eden fiillerdir.<br />
‹lâhî kelam›n görünümlerinden<br />
biri olmas› itibar›yla Kur’an da<br />
ayn› flekilde tarihsel bir fenomendir.<br />
Ebû Zeyd tarihsellik anlay›fl›n›n<br />
Kur’an’›n delaletinin evrensel oldu-<br />
¤u fleklindeki telakkiyi geçersiz k›laca¤›<br />
fleklindeki itiraz› yersiz bulmaktad›r.<br />
Ona göre böyle bir iddiay›<br />
savunanlar farkl› delalet tiplerini<br />
birbirine kar›flt›rmakta ve<br />
dilsel delaletin di¤er delalet<br />
tiplerinden farkl› kurallar› oldu¤unu<br />
idrak edememektedirler.<br />
Dilsel delalete has<br />
özellikler sayesinde dilsel<br />
metinler, ortaya konmalar›-<br />
n›n üzerinden belli bir zaman<br />
diliminin geçmesine ba¤l›<br />
olarak iletiflim görevini yitirmezler,<br />
anlamsal olarak muhataplarla<br />
iletiflim iliflkilerini<br />
sürdürürler. Befler ürünü sanatsal<br />
metinler için dahi durum<br />
böyle iken, dini metinlerin<br />
delaletinin insana hitaba<br />
ve onunla anlamsal olarak<br />
iletiflimde bulunmaya muktedir<br />
olmad›¤›n› düflünmek asla<br />
mümkün de¤ildir. <br />
Kaynaklar:<br />
1<br />
Tarihsellik kavram›n›n do¤uflu ve<br />
geliflimi hakk›nda genifl bilgi için<br />
bkz. Mehmet Paçac›, “Kur’ân ve<br />
Tarihsellik Tart›flmas›”, Kur’an’›<br />
Anlamada Tarihsellik Sorunu Sempozyumu,<br />
‹stanbul 2000, s. 18; Yasin Aktay,<br />
“Kur’ân Tarihselcili¤ine Bir Soykütü¤ü<br />
(Geneology) Denemesi”, Kur’an’› Anlamada<br />
Tarihsellik Sorunu Sempozyumu, ‹stanbul<br />
2000, s. 31; Ahmet Nedim Serinsu,<br />
Tarihsellik ve Esbâs-› Nüzûl, ‹stanbul<br />
1996, s. 23-30; Do¤an Özlem, Tarih Felsefesi,<br />
‹stanbul 1996, s. 151-160.<br />
2<br />
Örnek olarak bkz. Rudi Paret, Kur’ân<br />
Üzerine Makaleler, çev. Ömer Özsoy, Ankara<br />
1995, s. 17,18; Montgomery Watt,<br />
Hz. Muhammed’in Mekkesi, çev. Mehmet<br />
Akif Ersin, Ankara 1995, s. 62-69.<br />
3<br />
Genifl bilgi için bkz. Emin el-Hûlî, Kur’ân<br />
Tefsirinde Yeni Bir Metod, çev. Mevlüt<br />
Güngör, ‹stanbul 1995, s. 80; Câbirî,<br />
“Ça¤dafl Dünyada ‘fieriat’›n Tatbiki’<br />
Problemi”, ‹slâmiyât, I(1998/4), s. 44; Fazlurrahman,<br />
‹slâm ve Ça¤dafll›k, çev. Alparslan<br />
Aç›kgenç-M. Hayri K›rbaflo¤lu,<br />
Ankara 1998, s. 25-26; Hasan Hanefî, et-<br />
Turâs ve’t-tecdîd mevk›fünâ mine’t-türâsi’l-kadîm,<br />
4. bs., Beyrut 1992/1412, s. 64;<br />
Aflmâvî, s. 109-112.<br />
4<br />
Muhammed Arkoun, el-‹slâm, Avrubâ,<br />
el-garb rihânâtü’l-ma’nâ ve irâdâtü’l-heymene,<br />
çev. Hâflim Sâlih, Beyrut 1995, s.<br />
171-172.<br />
5<br />
Nasr Hâmid Ebû Zeyd, “Soruflturma”,<br />
‹slâmiyât, I(1998/4), s. 274.<br />
14<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
irşad<br />
‹mân-âhlâk-amel<br />
De¤er-davranıfl bütünlü¤ü<br />
Assoc. Prof. Dr. Özcan HIDIR • ohidir@hotmail.de<br />
İslam, bize davranışlarımızın<br />
kendi içimizde hesabını verebilmeyi,<br />
hiç kimsenin olmadığı<br />
bir yerde bile şeffaflığı,<br />
kendimize karşı dürüstlüğü,<br />
kendimize karşı hesap<br />
verebilir olmayı, Allah Teâla’ya<br />
karşı hesap verebilir olmayı<br />
öğütlermektedir.<br />
“‹mân-ahlâk-amel” bir baflka ifadeyle<br />
“de¤er-davran›fl” bütünlü¤ü,<br />
ahlâkî de¤erlerin kaygan zeminden<br />
kurtar›larak, bir hayat biçimine dönüflmesini<br />
ifade eder. Bu bir anlamda<br />
ahlak›n soyutluktan somutluga<br />
dönüflmesi demektir. Esasen bu oldukça<br />
önemli ve kompleks bir konudur.<br />
Zira ahlâkî de¤erler tek bafl›na<br />
bir fley ifade etmez. Ahlâkî de¤erlerin,<br />
hayat›m›zda vücut bulmufl, yaflayan<br />
de¤erler olmas› gerekir. Bunun<br />
için de konuflmaktan ziyade konuflulan<br />
imani-ahlâkî de¤erlerin bir süreç<br />
dahilinde davran›fl bilincine, hayat<br />
tarz›na dönüfltürülmesi esast›r.<br />
Tabiat›yla bu dönüflümde kiflinin<br />
iradesi, hayata bak›fl› ve sorumluluk<br />
duygusu öne ç›kar. Yani insan›n yaln›z<br />
kald›¤›nda da, temel ahlâkî de-<br />
¤erlere sahip ç›kan ve ona göre davranan<br />
bir kifli haline dönüflmesi, ahlâkî<br />
de¤erlerin vicdanlarda kökleflmesini,<br />
tek bafl›na da olsa düflünsel<br />
alanda dahi, ona ayk›r› davranmay›<br />
bir bak›ma insaniyetini, onurunu ve<br />
yarat›l›fl misyonunu kaybetme kadar<br />
tehlikeli görebilme bak›fl›n› kazanmas›d›r.<br />
Burada, de¤erin davran›fla dönüflmesi<br />
ve bir irade gösterilmesi<br />
aç›s›ndan, ‹slâm Dîni ile ahlâk aras›nda<br />
kopmaz, köklü bir ba¤›n oldu-<br />
¤unu görürüz. Çünkü ‹slam, bize<br />
davran›fllar›m›z›n kendi içimizde hesab›n›<br />
verebilmeyi, hiç kimsenin olmad›¤›<br />
bir yerde bile fleffafl›¤›, kendimize<br />
karfl› dürüstlü¤ü, kendimize<br />
karfl› hesap verebilir olmay›, Allah<br />
Teâla’ya karfl› hesap verebilir olmay›<br />
ö¤ütlemektedir. Mesela Kur’an-› Kerîm’de<br />
ve Hz. Peygamber’in Sünnet’inde<br />
çok özel bir ibadet olarak<br />
yer alan namaz ile ahlâk aras›nda,<br />
dikkatli okunmad›¤›nda farkedilemeyen<br />
önemli bir irtibat kurulmaktad›r.<br />
Buna göre Kur’an’a göre namaz,<br />
insan› bütün kötülüklerden al›-<br />
koymal›d›r. Bir bak›ma namaz bize,<br />
biraz önce ifade edilen ahlâkî de¤erlere<br />
uygun davran›fl bilinci kazand›rmaktad›r.<br />
Günde befl defa Allah Teâla’n›n<br />
huzuruna ç›k›p iradesini ve<br />
O’nunla irtibat›n› yenileyen kifli, namaz›n<br />
d›fl›nda da bilincini ve O’nunla<br />
ba¤›n› devam ettirir ve herkese<br />
karfl› böyle bir sorumluluk içinde<br />
davran›r. Bu aç›dan bak›l›rsa namaz<br />
ile ahlâkî davran›fllar, kötülükten kaç›nma<br />
ve iyili¤i, güzelli¤i yeryüzünde<br />
egemen k›lma aras›nda kopmaz bir<br />
ba¤lant› vard›r.<br />
Oruç, hac, zekat gibi ‹slâm Dini’nin<br />
di¤er temel ibadetleri ile ahlâk<br />
aras›nda da benzer flekilde iliflki kurmak<br />
tabiat›yla mümkündür. Mesela<br />
oruç konusundaki hadisler incelendi¤inde,<br />
sadece aç kalan fakat insanlara<br />
kötülükte bulunan, kötülükten<br />
uzak durmayan, iyilik ve güzellik peflinde<br />
koflmayan kiflilerin orucunun<br />
yal›n bir aç kalma olarak nitelendirildi¤i<br />
görülür. Bu anlamda gerçek<br />
oruç, Yüce Yarat›c› ile kurulan ba¤›n<br />
davran›fllara yans›t›labilmesi ve<br />
oruçlu geçen bütün zaman diliminin<br />
güzellikler zaman›, iyilikler zaman›,<br />
kötülüklerden kaç›nma ve kendi ken-<br />
IGMG PERSPEKTIVE 15
irşad<br />
dini denetim alt›nda tutabilmesi yani<br />
manevî-vicdanî oto-kontrol mekanizmas›n›<br />
kurabilmesi ile de¤er kazanmaktad›r.<br />
Bu itibarla hangi aç›dan bak›l›rsa<br />
bak›ls›n Kur’an ve Sünnet gibi iki temel<br />
kayna¤a dayanan ‹slâm Dini hep<br />
ahlâkl› olmay›, ahlâkl› davranmay›,<br />
ahlâkî de¤erleri hayata yans›tmay›<br />
ö¤ütlemektedir. Zira Kur’an ve Sünnet,<br />
zarif ve medenî bir toplumdan<br />
beklenen davran›fl ilkelerini (ahlâk)<br />
aç›klamaktad›r. Zira medeniyet idraki,<br />
sonuçta fert ve toplumlar› medenî<br />
davran›fla yani ahlâkl› ve zarif olmaya<br />
yöneltmiyorsa, hiç bir anlam ifade<br />
etmez. Kur’an-› Kerîm, kendisine<br />
ilim verildi¤i halde hayat›na tatbik<br />
etmeyen veya bu ilmin tam tersi davran›fllar<br />
sergileyen kimselerin bu durumunu,<br />
verilebilecek en kötü misalle<br />
flöyle tavsif etmektedir:<br />
“Onlara, kendisine âyetlerimizden<br />
verdi¤imiz ve fakat onlardan<br />
s›yr›l›p ç›kan, o yüzden de fleytan›n<br />
takibine u¤rayan ve sonunda azg›nlardan<br />
olan kimsenin haberini oku.<br />
Dileseydik elbette onu bu âyetler sayesinde<br />
yükseltirdik. Fakat o, dünyaya<br />
sapland› ve hevesinin pefline düfltü.<br />
Onun durumu t›pk› köpe¤in durumuna<br />
benzer. Üstüne varsan da<br />
dilini ç›kar›p solur, b›raksan da dilini<br />
sark›t›p solur.<br />
Hz. Peygamber de faydas›z ilimden<br />
Allah’a s›¤›nm›flt›r. ‹lmin en baflta<br />
gelen faydas›, sahibinin davran›fl›-<br />
n› olgunlaflt›r›p ahlâk›n› güzellefltirmesi,<br />
davran›fllar›n› terbiye etmesidir.<br />
Resûlüllah (s.a.) flöyle buyurur:<br />
“Allah’›m! Faydas›z ilimden, korkmayan<br />
kalpten, tatmin olmak bilmeyen<br />
nefisten ve kabul edilmeyen duadan<br />
sana s›¤›n›r›m!”<br />
fiu halde erdemli/ahlâkl› davran›fl,<br />
ferdi yücelten ve toplumun geliflip<br />
yükselmesine vesile olan her<br />
alanda anlam kazan›r. Yani bir toplumun<br />
fertleri manevî olarak ibadetle,<br />
fikir ve düflünce olarak ilimle, iktisadî<br />
aç›dan çal›flmayla, ahlâkî olarak<br />
erdemle, sosyal aç›dan karfl›l›kl› dayan›flma<br />
ve yard›mlaflmayla, maddî<br />
olarak da yeryüzünü mamur hale getirmekle<br />
geliflir ve yücelir.<br />
Ahlâk-amel bütünlü¤ünün ilk ve<br />
en önemli esaslar›ndan biri, bir de-<br />
¤er olarak sahip oldu¤u ahlâk›n› medeni<br />
davran›fla dönüfltürebilmesi,<br />
medeni olmayan kötü ve çirkin huylar<br />
ile insan› alçaltan davran›fllardan<br />
kaç›nmas›d›r. Tabiat›yla bu neyin iyi<br />
neyin kötü oldu¤unu bilmeyi gerektirir.<br />
Ahlâki özellikleri kazanmada<br />
ahlakı amele<br />
dönüştürmede, yukarıda<br />
da değindiğimiz gibi,“örnek<br />
şahsiyetler”<br />
ve “rol modeller” son<br />
derece önemi haizdir.<br />
Bu anlamda Hz. Peygamber,<br />
özelde Müslümanlar<br />
genel olarak<br />
da bütün insanlık için<br />
örnek bir şahsiyettir.<br />
“Ben, güzel ahlâk› tamamlamak<br />
için gönderildim” ve “Muhakkak Allah,<br />
güzel ahlâk› sever ve çirkin ve insan›<br />
alçaltan davran›fllardan da hoflnut<br />
olmaz” hadislerinde oldu¤u üzere<br />
Hz. Peygamber bazan, genel olarak<br />
güzel ahlak›n öneminden söz<br />
ederken di¤er baz›lar›nda ise somut<br />
olarak neyin güzel ahlak neyin ise<br />
çirkin oldu¤unu belirtir.<br />
Özellikle ilk olarak zikredilen hadisinde<br />
Hz. Peygamber’in, “güzel ahlâk”›<br />
risâletinin esas gâyesi olarak<br />
gördü¤ü belirtilmelidir. Bu ayn› zamanda<br />
ahlak›n amelle bütünleflmesinde<br />
rol model veya örnek flahsiyetlerin<br />
önemini gösterir. Bu itibarla<br />
O’nun (s.a.) hayat›n›n her safhas›nda<br />
güzel ahlâk numunelerini görmek<br />
mümkündür. Hz. Peygamber’in güzel<br />
ahlak› risaletinin gayesi olarak<br />
de¤erlendirilmesi, ahlak›, “dînimiz,<br />
dünyam›z ve âhiretimizin mamur olmas›na<br />
yol açan davran›fllar” olarak<br />
anlamam›za yol açar. Hz. Peygamber’in<br />
flu duas›n› da böyle yorumlamak<br />
mümkündür: “Allah’›m! Bana<br />
iflimin ismeti olan dînimi ›slah et. Varaca¤›m›z<br />
yer olan âhiretimi de ›slah<br />
et. Benim için hayat› her hay›r hususunda<br />
ziyade k›l ve bana ölümü her<br />
flerden rahat k›l.”<br />
Ahlâki özellikleri kazanmada ahlak›<br />
amele dönüfltürmede, yukar›da<br />
da de¤indi¤imiz gibi, “örnek flahsiyetler”<br />
ve “rol modeller” son derece<br />
önemi haizdir. Bu anlamda Hz. Peygamber,<br />
özelde Müslümanlar genel<br />
olarak da bütün insanl›k için örnek<br />
bir flahsiyettir. Zira Allah Teâla’n›n,<br />
geçmifl peygamberlerin bir mîras›<br />
olarak, güzel ahlâk›n bütün yönlerinin<br />
kendisinde mükemmel mânada<br />
temsil edilen ve Kur’an’da “üsve-i<br />
hasene=en güzel örnek” olarak taltif<br />
edilen ve hakk›nda “Muhakkak sen,<br />
yüce bir ahlâk üzeresin” buyurulan<br />
Resûlüllah’› Müslümanlara göndermesi,<br />
özelde bu ümmete genelde ise<br />
bütün insanl›¤a olan nimetlerin en<br />
büyüklerindendir. Zira Allah’tan ald›¤›<br />
ilahi mesajlar› O (s.a.), harfiyyen<br />
hayat›na yans›tm›flt›r. Bu itibarlad›r<br />
ki, Hz. Âifle’ye (r.a.) Hz. Peygamber’in<br />
ahlâk› sorulmufl ve “Onun<br />
(s.a.) ahlâk› Kur’an’dan ibarettir” cevab›n›<br />
vermifltir.<br />
Bu sözüyle Hz. Âifle, Resûlüllah’›n<br />
hayat›n›n, Kur’an’›n canl› örne¤i oldu¤unu<br />
kastetmifltir. Zira Hz. Peygamber,<br />
Kur’an’› insanlara sözleriyle<br />
aç›klad›¤› gibi, hayat›nda da<br />
Kur’an’›n gere¤ini uygulam›flt›r. Bu<br />
itibarla, geçmifl peygamberlerin hayatlar›na<br />
dair bilgiler kayboldu¤u<br />
halde, do¤umundan vefat›na kadar<br />
Resûlüllah’›n sîretinin en ince ayr›nt›-<br />
lar›na ait rivayet ve bilgilerin kaydedilerek<br />
nesilden nesile aktar›lm›flt›r.<br />
Özellikle Onun (s.a.) peygamberli¤i ile<br />
Medine’ye hicreti sonras› döneme ait<br />
bilgi ve rivayetler çok daha ayr›nt›l›-<br />
d›r. Her as›rda bu konuda pek çok<br />
eser kaleme al›nm›flt›r. Kad› ‹yaz’›n<br />
fiifâ-i fierif’i bu konudaki en önemli ve<br />
bereketli kitaplardan biridir.<br />
Öte yandan ahlâk›n davran›fla dönüflmesinin<br />
en önemli tezâhürü, “medenî<br />
davran›fl”t›r. Medenî davran›fl,<br />
esasen “âdâb-› muâfleret”ten baflka<br />
16<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
irşad<br />
bir fley de¤ildir. Bir anlamda “adâb-›<br />
muâfleret”, medenî davran›fl›n (ahlak)<br />
sosyal hayat içerisinde uygulay›fl biçimleridir.<br />
Hz. Peygamber afla¤›da<br />
mealini verece¤imiz hadislerindeki<br />
özlü ve kapsaml› sözleriyle, Rabbi,<br />
kendisi ve insanlarla olan iliflkisinin<br />
ölçüsünü ortaya koymufl, bu aç›dan<br />
medeni davran›fl modelleri (adab-›<br />
muafleret) sunmufltur:<br />
“Müminlerin îman bak›m›ndan en<br />
kemâle ermifli, ahlâk› en mükemmel<br />
oland›r. Sizin en hay›rl›n›z, kad›nlar›-<br />
n›za karfl› en hay›rl› ve ahlâkl› olan›-<br />
n›zd›r.”<br />
“Muhakkak kifli güzel ahlâk›yla,<br />
geceleri ibadetle gündüzleri de oruçla<br />
geçiren kimsenin derecesine ulafl›r.”<br />
“Nerede olursan ol Allah’tan<br />
kork; bir kötülük yapt›¤›n›zda onun<br />
ard›ndan bir iyilik yap ki, onu yok etsin.<br />
‹nsanlara da güzel ahlâk ile muamelede<br />
bulunun.”<br />
Bu itibarla medenî davran›fl›n yani<br />
güzel ahlâk›n Kur’an ve Sünnet’te<br />
yer alan en önemli hususiyetlerinden<br />
birinin, insanlara sertlikle de¤il, flefkat,<br />
müsamaha ve yumuflakl›kla muamele<br />
etmek yani “geçimli insan olmak”<br />
oldu¤unu söylemeliyiz. Yine<br />
insanlarla muamelede k›zg›nl›¤a sebebiyet<br />
verecek davran›fllarla mücadele<br />
etmek, devaml› kendini hakl› ç›-<br />
karmamak, öfkesine hakim olmak,<br />
hakl› oldu¤u bir durumda bile muhatab›na<br />
müsamahakâr ve dürüst davranmak,<br />
her hal ü karda dosdo¤ru<br />
olmak, fliddet ve zorluklar karfl›s›nda<br />
yumuflakl›k göstermek, Sünnet’ten<br />
ö¤rendi¤imiz güzel ahlâk örnekleridir.<br />
Allah Teala, Kur’an-› Kerim’de<br />
“(Resûlüm!) Sen af yolunu tut, iyili¤i<br />
emret ve cahillerden yüz çevir” buyurur.<br />
Di¤er bir ayette ise "Sana emredildi¤i<br />
gibi dosdo¤ru ol" buyurulmufltur.<br />
Hz. Peygamber esasen baflka<br />
bir yol üzerinde olamazd›. fiu halde<br />
buradaki “ahlâk›n kategorik<br />
emr”i, esasen ümmet içindir.<br />
Yine Kur’an’da, “ibâdü’r-Rahmân=Rahman’›n<br />
kullar›” diye nitelenen<br />
kimseler hakk›ndaki, “Rahman’›n<br />
(has kullar› onlard›r ki, yeryüzünde<br />
tevazu ile yürürler ve kendini bilmez<br />
kimseler onlara laf att›¤›nda (incitmeksizin)<br />
‘Selam!’ derler (geçerler)”<br />
âyetinde de, Allah’›n gerçek kullar›-<br />
n›n ahlâk›n›n ipuçlar› vard›r. Ayn› flekilde<br />
Allah’›n, geniflli¤i yer ve gök kadar<br />
olan cennet haz›rlad›¤›n› vadetti-<br />
¤i müttaki kullar› hakk›ndaki, “O takvâ<br />
sahipleri ki, bollukta da darl›kta da<br />
Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar<br />
ve insanlar› affederler.<br />
Medenî davranışın yani<br />
güzel ahlâkın Kur’an ve<br />
Sünnet’te yer alan en<br />
önemli hususiyetlerinden<br />
birinin, insanlara<br />
sertlikle değil, şefkat,<br />
müsamaha ve yumuşaklıkla<br />
muamele etmek yani<br />
“geçimli insan olmak”<br />
olduğunu söylemeliyiz.<br />
Allah da güzel davran›flta bulunanlar›<br />
sever” âyeti de, sözünü etti-<br />
¤imiz ahlâk-amel bütünlü¤ünde örnek<br />
flahsiyetlerin önemine iflaret etmektedir.<br />
Hz. Peygamber’in insanlara r›fk<br />
ve müsamaha ile davrand›¤›n›n en<br />
önemli misallerinden biri de, flu hadistir:<br />
Ebû Hüreyre’nin bildirdi¤ine<br />
göre, bir bedevî mescidin duvar›na<br />
küçük abdest bozmufltu. Orada bulunan<br />
sahâbîler, onu derhal bu fiilinden<br />
vazgeçirmek için oraya kofltular.<br />
Bunun üzerine Resûlüllüh (s.a.), “Küçük<br />
abdest bozdu¤u yerin üzerine<br />
bir kova dolusu su dökün” dedi ve<br />
flöyle buyurdu: “Muhakkak siz, zorlaflt›r›c›<br />
de¤il, kolaylaflt›r›c› olarak<br />
gönderildiniz.”<br />
fiüphesiz bu ahmak ve kaba bedevînin<br />
davran›fl›na karfl› gösterilecek<br />
en güzel tav›r, kolayl›k ve geniflliktir.<br />
Enes’ten (r.a.) nakledildigine<br />
göre o flöyle demifltir: “Bir keresinde<br />
Resûlüllah ile birlikte yürüyordum.<br />
Resûlüllah’›n üzerinde saça¤› kal›n<br />
Necrân dokumas› bir kaftan vard›.<br />
Derken bir bedevî bize yetiflti ve Hz.<br />
Peygamber’in kaftan›ndan tutup fliddetle<br />
çekti. Bu s›rada ben Resûlüllah’›n<br />
boynu ile iki omuzu aras›na<br />
bakt›m. (Bir de ne göreyim?) Bedevinin<br />
kaftan› fliddetli çekiflinin etkisiyle<br />
kaftan›n (kal›n) kenar› Resûlüllah’›n<br />
boynunda iz b›rakm›flt›. Sonra bedevî,<br />
‘Yâ Muhammed! Yan›nda bulunan<br />
Allah’›n mal›ndan bana da verilmesini<br />
emret!’ dedi. Bunun üzerine<br />
Resûlüllah flefkatle bedevîye bakt› ve<br />
gülerek, ona istedi¤inin verilmesini<br />
emretti.”<br />
Bu tavr›yla Hz. Peygamber, câhil,<br />
usûl ve âdap bilmez bu bedevînin yetiflme<br />
ortam›n› dikkate al›p ona karfl›<br />
medenî bir insandan beklenen tavr›<br />
ortaya koymufltur.<br />
Netice olarak flunu söyleyebiliriz<br />
ki, ahlak-amel, de¤er-davran›fl bütünlü¤ü<br />
son derece önemi haizdir.<br />
Ahlak›n amele dönüflmesinde ise iki<br />
husus özellikle öne ç›kar:<br />
1. Bir örnek flahsiyet, ahlak abidesi<br />
olarak Hz. Peygamber,<br />
2. Bu örnek flahsiyetin (Hz. Peygamber)<br />
Sünnetinin bütününde tezahür<br />
eden “edep/medeni davran›fl<br />
modelleri”<br />
Esasen bu iki husus, bir de¤er<br />
olarak ahlak›n› amele ve davran›fla<br />
dönüfltürmek isteyen kifli için temel<br />
ölçüdür. Zira Kur’an'da, “üsve-i hasene”<br />
vurgusu ve “büyük bir ahlak<br />
üzere gönderildi¤i” bildirilerek Hz.<br />
Peygamber’in flahisyeti bir rol model<br />
olarak öne ç›kar›rken di¤er taraftan<br />
da Hz. Peygamber, hayat›yla bunu<br />
somutlaflt›rm›fl, ahlak›n›n tezahürlerini<br />
ortaya koymufltur. Gayr-i müslim<br />
ülkelerde az›nl›k halinde yaflayan<br />
biz Müslümanlara düflen ise, bu davran›fl<br />
modellerini iyi özümseyip onlarla<br />
özdeflleflmek ve dolay›s›yla "‹slamî<br />
temsil görevi"mizi en iyi surette<br />
yerine getirmektir. <br />
1<br />
Bu konuda genifl bir araflt›rma için bk.<br />
http://www.islamhukuku.com/Uploads/Sayilar/sayi7__(p13-49)564.PDF<br />
IGMG PERSPEKTIVE 17
irşad<br />
<strong>Ramazan</strong> ay› ibadetleri<br />
M. Hulusi ÜNYE • mhulusiunye@hotmail.com<br />
Kendisine, Müslümanlar›n “Onbir<br />
ay›n sultan›” dedi¤i <strong>Ramazan</strong> ay’›<br />
kendisinde eda edilen ve bu aya<br />
mahsus olan ibadetleri yönü ile de<br />
hem farkl› hem de bereketlidir. <strong>Ramazan</strong><br />
ay› farkl›d›r; çünkü Kur’an-›<br />
Kerim’imiz de ismi aç›kça zikredilen<br />
ve kendisinden bahsedilen tek ayd›r.<br />
Dünya ve ahiret sadetinin yegane<br />
anahtar› olan mukaddes kitab›m›z<br />
Kur’an-› Kerim bu ay içerisinde indirilmifltir.<br />
Yüce Rabbimiz: “<strong>Ramazan</strong><br />
ay’› öyle bir ayd›r ki, insanlara<br />
do¤ru yolu gösteren, hidayeti ve hakk›<br />
bat›ldan ay›rmay› aç›klayan Kur’an,<br />
bu ayda indirildi” 1<br />
buyurmufltur.<br />
Hakk›nda “Kadir gecesi bin aydan daha<br />
hay›rl›d›r” 2<br />
buyurulan Kadir gecesi<br />
bu ay içerisindedir. Dinimizin<br />
befl temel ibadetinden birisi olan<br />
oruç ibadeti bu ayda üzerimize farz<br />
k›l›nm›fl ve <strong>Ramazan</strong> ay›n›n di¤er<br />
aylardan hem farkl› hem de bereketli<br />
olmas›na sebep teflkil etmifltir. Nitekim<br />
Kur’an’›m›zda “Sizden kim bu<br />
aya yetiflirse oruç tutsun” 3<br />
buyurulmufltur.<br />
<strong>Ramazan</strong> ay›n›n bu özelliklerinin<br />
yan›nda di¤er aylarda olmayan<br />
ve <strong>Ramazan</strong> ay›na mahsus olan ibadetleri<br />
yönü ile de farkl›d›r. ‹flte bu<br />
yaz›m›zda bu ibadetlerden k›saca<br />
bahsetmek istiyoruz.<br />
Farz olan oruç ibadeti<br />
Yukarda da bahsedildi¤i gibi dinimizin<br />
befl temel esas›ndan ve dört<br />
temel ibadetinden birisi olan oruç<br />
ibadeti bu ayda eda edilir. Oruç,<br />
bedenle yap›lan ibadetlerden birisi<br />
ve her mükellef üzerine farz-› aynla<br />
farz olan bir ibadettir.<br />
Dinimizin beş temel<br />
ibadetinden birisi olan<br />
oruç ibadeti<br />
<strong>Ramazan</strong> ayında<br />
üzerimize farz<br />
kılınmıştır.<br />
Resul-ü Ekrem (sav) efendimizin,<br />
“Bir kimse, baflka bir mükellefin<br />
yerine oruç tutmaz. Yine bir kimse,<br />
baflka bir mükellefin yerine namaz<br />
k›lmaz” 4 buyurdu¤u bilinmektedir.<br />
Kur’an-› Kerim’de; “Ey iman<br />
edenler!.. Sizden evvelki (ümmet)lere<br />
yaz›ld›¤› gibi, sizin üzerinize de oruç<br />
yaz›ld› (farz k›l›nd›). Ta ki, korunas›-<br />
n›z” 5 buyurulmufltur.<br />
Ayr›ca oruç ibadetinin farz k›l›nd›¤›na<br />
dair ümmetin icma› da sabit<br />
olmufltur. Oruç ibadetinin yerine getirilmesi<br />
kulluk görevlerinden çok<br />
önemli bir vazifeyi daha yerine getirmek<br />
anlam›n› tafl›r. Nitekim Peygamber<br />
efendimiz (as), bir hadislerinde<br />
oruç tutan insan›n derece ve k›ymetini<br />
ifade etmesi sadedinde flöyle buyurmufltur:<br />
“Oruç bir kalkand›r. Oruçlu<br />
kötü (kem) söz söylemesin. Kendisiyle<br />
itiflmek ve dalaflmak isteyene iki defa<br />
‘Ben oruçluyum’ desin ve uymas›n. Ruhum<br />
yed-i kudretinde olan Allahu Teâlâ<br />
(c.c)’ya yemin ederim ki; oruçlu a¤z›n<br />
(açl›k) kokusu, Allah indinde misk kokusundan<br />
daha temizdir. Cenab-› Hak buyurmufltur<br />
ki: “Oruçlu kimse benim r›-<br />
zam için yemesini, içmesini ve cinsi arzular›n›<br />
b›rakm›flt›r. Oruç do¤rudan<br />
do¤ruya bana yap›lan (riya kar›flmayan)<br />
bir ibadettir. Onun say›s›z sevab›n› da,<br />
do¤rudan do¤ruya ben veririm. Halbuki<br />
baflka ibadetlerin hepsi on misliyle<br />
ödenmektedir” 6<br />
Oruç ibadetinin farz oldu¤unu bildiren<br />
yukardaki Bakara suresindeki<br />
ayette oldu¤u gibi, oruç, insan› takvaya<br />
erifltirir ve onu korumaya al›r. Bunu<br />
gayet aç›k bir flekilde ifade buyurarak<br />
Peygamber efendimiz (as) flöyle<br />
buyurmfltur: “Oruç insan› Cehennem<br />
ateflinden koruyan bir kalkand›r. T›pk›<br />
18<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
irşad<br />
sizi harpte ölüme karfl› muhafaza eden<br />
bir kalkan gibi” 7<br />
Bu özelli¤i sebebiyle<br />
dir ki, oruç, oruç tutan› her türlü flehevi<br />
arzudan al›koyan ve kulun ihlâs›-<br />
n› art›ran bir ibadettir. Açl›k, susuzluk<br />
ve nefsin di¤er arzular›na karfl› mücadele<br />
etmek oldukça zor ve önemlidir.<br />
Oruç tutarak bunu baflaran bir<br />
Müslüman, büyük bir imtihan› geçmifl<br />
olur. Bazan s›f›r, bazan da k›rk<br />
derecede oruç tutan bir Müslüman<br />
asl›nda “dondurucu bir so¤ukta veya<br />
kavurucu bir s›cakta bile; Allah’›n<br />
emirlerini eda etmeye, O’nun emrine<br />
boyun e¤meye haz›r›m” demektedir.<br />
Öyle ise, Allah’a kullu¤un en önemli<br />
göstergelerinden birisi olan oruç ibadetinde<br />
gevfleklik göstermeden tam<br />
bir ciddiyetle bu<br />
muazzam ibadeti<br />
yerine getirmekte<br />
kusur göstermeyelim.<br />
F›t›r Sadakas›<br />
Sadaka, nafile<br />
olarak yap›lan<br />
hay›r ve hasenât›,<br />
insan ve hayvanlara<br />
yap›lan<br />
iyilik, lütuf ve ihsanlar›,<br />
hatta insan<br />
gönlünü hofl<br />
eden güzel söz<br />
ve davran›fllar›n<br />
bütününü kapsayan bir ibadet çeflididir.<br />
Sadakaya, inanan insanlar›n<br />
Allah’›n emirlerine uyma konusundaki<br />
“sadakatlarini” göstermifl olmalar›<br />
sebebiyle “sadaka” da denilmifltir.<br />
‹flte bu sadaka çeflitlerinden birisi de<br />
<strong>Ramazan</strong> ay›n›n sonunda verilmesi<br />
vacip olan f›t›r sadakas›d›r. F›t›r sadakas›,<br />
<strong>Ramazan</strong> ay›n›n sonuna yetiflen<br />
ve aslî ihtiyaçlar›n›n d›fl›nda en<br />
az nisap miktar› bir mala sahip olan<br />
her Müslüman›n yoksullara vermesi<br />
gereken bir sadakad›r. Bu sadakaya<br />
k›saca, “fitre” denir. Fitre, f›trat sadakas›,<br />
yani sevap için verilen yarat›l›fl<br />
ihsan› anlam›na gelir. “Oruçlular›<br />
gereksiz ve çirkin sözlerden ar›nd›rmak<br />
ve yoksullara yiyecek sa¤lamak<br />
için hicretten sonra zekat farz olmadan<br />
önce vacib k›l›nm›flt›r.” 8<br />
F›t›r sadakas›n›, hür Müslüman<br />
ve as›l ihtiyac›ndan fazla nisap miktar›<br />
bir mala sahip olan kifliler verir.<br />
Ak›ll› ve erginlik ça¤›na ulaflmak<br />
flart de¤ildir. Ak›l hastalar›n›n ve<br />
delilerin velileri onlar›n mallar›ndan<br />
f›t›r sadakas› verirler. <strong>Ramazan</strong><br />
<strong>ay›nda</strong> oruç tutmam›fl veya tutamam›fl<br />
olanlar da f›t›r sadakas›n› verirler.<br />
F›t›r sadakas›n›n vakti, <strong>Ramazan</strong><br />
Bayram› sabah›d›r. Ancak bayram<br />
sabah›ndan önce ve sonra her<br />
ne zaman verilebilir ve sahih olur.<br />
Bir farkla ki, sabah namaz› ile bayram<br />
namaz› aras›nda veya bayramdan<br />
birkaç gün önce verilmesi müstehapt›r.<br />
Bayramdan sonra fitreyi<br />
vermek caiz olmakla beraber, bir<br />
vacib ibadet geciktirilmifl olaca¤›ndan<br />
dolay› bu do¤ru de¤ildir.<br />
F›t›r sadakas›, mal›n de¤il, bafl›n<br />
yani insanin kendisinin zekat›d›r.<br />
Onun için de bayram sabah› fitre<br />
vermeye imkan tan›yacak bir mala<br />
sahip olanlar bu görevi yerine getirirler.<br />
Böyle bir mala sahip olan bir<br />
Müslüman, kendisinin, bali¤ olmayan<br />
çocuklar›n›n, hizmetinde bulunanlar›n,<br />
fitrelerini verir. Yan›nda<br />
bulunan büyük çocu¤unun ve han›-<br />
m›n›n fitrelerini kendilerine sormadan<br />
verse bu da caiz olur.<br />
Fitre ödenirken fakirin menfaatine<br />
uygun olan fleyin tercih edilmesi<br />
daha faziletlidir. Zekat kimlere verilirse<br />
sadaka-i f›t›rda onlara verilir. Ancak<br />
bir fitrenin yaln›z bir fakire verilmesi<br />
uygun olur. Onun bir kaç fakire<br />
parçalanarak verilmesi do¤ru olmaz.<br />
F›t›r sadakas› öncelikle mükellefin bulundu¤u<br />
yerdeki fakirlere verilir. Fakat<br />
baflka yerlerde daha yak›n ve daha<br />
fakir insanlar varsa oralara göndermek<br />
daha da iyi olur. Sadaka-i f›t›r<br />
deyip geçmemek gerekir. Müslümanlar<br />
ciddi bir flekilde sadece Fitrelerini<br />
bir araya getirmifl olsalar ve bir organize<br />
dahilinde bu ibadeti eda edecek<br />
olsalar, ‹slam ülkelerinde fakirlikten iz<br />
ve eser kalmazd›.<br />
‹tikaf<br />
“İbrahim ile İsmail’e şöyle ahid verdik: Beytimi, hem tavaf edenler için,<br />
hem ibadete kapananlar için, hem de rükû ve secde edenler için tertemiz<br />
tutun!” (Bakara Suresi, [2:185)<br />
Bir yerde bekleme, durma ve<br />
kendini orada hapsetme anlamlar›-<br />
na gelir. Dini terim olarak ise, ak›l<br />
bâli¤ veya temyiz<br />
gücüne sahip<br />
bir Müslüman›n<br />
befl vakit namaz<br />
k›l›nan bir mescitte<br />
ibadet niyetiyle<br />
k›sa bir süre<br />
de olsa durmas›<br />
demektir. ‹tikâf,<br />
bir ibadettir ve<br />
hem Kur’an hem<br />
de sünnetle sabittir.<br />
Kur’an-›<br />
Kerim’de <strong>Ramazan</strong><br />
ay›n›n gecelerinden<br />
bahsedilirken<br />
“Camilerde<br />
itikâfta iken<br />
de han›mlar›n›za yaklaflmay›n.” 9<br />
buyurulur.<br />
Bir di¤er ayette ise, “Ayr›ca<br />
‹brahim ile ‹smail’e flöyle ahid verdik:<br />
Beytimi, hem tavaf edenler için, hem<br />
ibadete kapananlar için, hem de rükû<br />
ve secde edenler için tertemiz tutun!”<br />
10<br />
buyurulur ve itikâf ibadetinin daha<br />
önceki ümmetlerde de yap›ld›¤›-<br />
na iflaret edilir. Peygamber Efendimiz<br />
(as), özellikle <strong>Ramazan</strong> ay›n›n<br />
son on gününde itikâfa girerdi. Hz.<br />
Âîfle (ra) validemiz bu durumu flöyle<br />
anlatm›flt›r: “Resulullah (s.a.s) <strong>Ramazan</strong>’›n<br />
son on gününde itikâf yaparlard›.<br />
Bu durum vefat zaman›na kadar bu<br />
flekilde devam etmifltir. Daha sonra<br />
Hz. Peygamber’in zevceleri itikâf› sürdürmüfllerdir”<br />
11<br />
‹tikaf müddetinin en az› hakk›nda<br />
‹slam alimleri çeflitli ictihatlar<br />
IGMG PERSPEKTIVE 19
irşad<br />
ortaya koymufllard›r. Buna göre,<br />
ibadet niyetiyle içinde befl vakit namaz<br />
k›l›nan bir camide bir saatlik<br />
bir zaman diliminde bile itikafa niyet<br />
etmek, kifliye itikaf yapm›fl olma<br />
sevab›n› ba¤›fllayabilir.<br />
Mescidde yap›lan itikâf erkeklere<br />
mahsustur. Kad›nlar ise evlerinin<br />
bir köflesinde itikafa girebilirler. 12<br />
‹tikaf, hükümleri itibariyle üç<br />
k›sma ayr›l›r: Vacip, sünnet ve mendup<br />
(müstehap). Adanm›fl olan itikaf›n<br />
yap›lmas› vaciptir. <strong>Ramazan</strong><br />
ay›n›n son on gününde itikafa girmek<br />
ise sünnettir. Vacip ve sünnet<br />
olmayarak, sair zamanlarda yap›lacak<br />
ititkaf ise müstehapt›r. Bunun<br />
belirli bir zaman› yoktur. Öyleki, camiye<br />
giren kimse ç›k›ncaya kadar<br />
itikâfa niyet ederse orada kald›¤›<br />
sürece itikâfta say›l›r. Bu itikâfda<br />
oruç flart de¤ildir.<br />
‹tikâf›n geçerli olmas› için flu<br />
flartlar›n bulunmas› gerekir: Niyet,<br />
içinde befl vakit namaz k›l›nan cami,<br />
vacip ve sünnet itikaflarda oruçlu<br />
olmak, hay›z ve nifastan temiz olmak<br />
gibi. Bafllanm›fl olan bir itikaf›,<br />
cinsel iliflkiye girmek, ihtiyaçs›z camiden<br />
ç›kmak ve bay›lmak gibi fleyler<br />
bozar. ‹tikâfda olan kimsenin<br />
mescid içinde yemesi, içmesi, uyumas›<br />
ve ihtiyac› olan fleyleri sat›n almas›<br />
caizdir. ‹tikâf s›ras›nda kötü ve<br />
çirkin söz söylememek, <strong>Ramazan</strong>›n<br />
son on gününü ve cemaat› kalabal›k<br />
olan mescidi tercih etmek, itikâf<br />
günlerinde Kur’an, hadis, Allah’› zikir<br />
ve ibadetle meflgul olmak ve temiz<br />
elbise giyip güzel kokular sürünmek<br />
itikâf›n adab›ndand›r.<br />
Teravih namaz›:<br />
<strong>Ramazan</strong> ay›na mahsus <strong>ibadetlerimiz</strong>den<br />
birisi de Teravih namaz›<br />
k›lmakt›r. Ebû Hüreyre (ra) flöyle<br />
anlat›yor: “Resulullah (sas)’in Teravih<br />
namaz› hakk›nda flöyle buyurdu¤unu<br />
iflittim: Kim inanarak ve sevab›n›<br />
umarak Allah r›zas› için teravih namaz›<br />
k›larsa geçmifl günahlar› ba¤›fllan›r”<br />
13<br />
Bu hadis-i flerif ve benzeri<br />
hadislerden ve Ümmet-i Muhammedin<br />
icma›ndan anl›yoruz ki, <strong>Ramazan</strong><br />
ay›n›n üstün faziletlerinden<br />
birisi de Teravih namaz›n› k›lmakt›r.<br />
Teravih namaz›, <strong>Ramazan</strong> ay›<br />
gecelerine mahsus bir sünnet-i müekkede<br />
olan ibadettir. Dolay›s› ile<br />
ihmal edilmemesi gerekir. ‹badet<br />
zevkini afl›lamas› sebebiyle de<br />
gençlerimizi bu namazlara haz›rlamam›z<br />
yerinde bir hareket olur.<br />
<strong>Ramazan</strong> ayının üstün<br />
faziletlerinden birisi<br />
de Teravih namazını<br />
kılmaktır. Teravih namazı,<br />
<strong>Ramazan</strong> ayı gecelerine<br />
mahsus bir<br />
sünnet-i müekkede<br />
olan ibadettir. Dolayısı<br />
ile ihmal edilmemesi<br />
gerekir.<br />
<strong>Ramazan</strong> <strong>ay›nda</strong> bolca Kur’an-›<br />
Kerim okumak, hay›r ve hasenatta<br />
bulunmak: ‹bn Abbas (ra) der ki:<br />
“Resulullah (s.a.s) insanlar›n en cömerdi<br />
idi. Onun bu cömertli¤i <strong>Ramazan</strong><br />
ay’› girip de kendisiyle Cebrail<br />
(a.s.) karfl›laflt›¤› zaman daha da artard›.<br />
Cebrail (a.s.) <strong>Ramazan</strong> ay’› ç›k›ncaya<br />
kadar her gece Resulullah (s.a.s) ile<br />
buluflup, Resulullah (s.a.s) Kur’an’› arzeder<br />
(okur) du. Resulullah (s.a.s)<br />
Cebrail (a.s) ile bulufltu¤unda insanlara<br />
rahmet getiren rüzgardan daha cömert,<br />
daha faydal› olurdu” 14<br />
Hadis-i fleriften anlafl›ld›¤› gibi,<br />
<strong>Ramazan</strong> <strong>ay›nda</strong> Kur’an-› Kerim’i<br />
hatmetmek Peygamberimizin sünnetidir.<br />
Bunun yan›nda gücü yeten<br />
müminlerin çokça sadaka vermeleri,<br />
hay›r ve hasenatta bulunmalar›<br />
çok büyük sevapt›r. Nitekim Hz.<br />
Peygamber (sas)’e: “Hangi sadaka<br />
daha faziletlidir?” diye sorulunca,<br />
Peygamber Efendimiz (as), “<strong>Ramazan</strong><br />
<strong>ay›nda</strong> verilen sadaka” buyurmufltur.<br />
15<br />
Bundan dolay›d›r ki, ‹slam’› çok iyi<br />
anlam›fl ve kavram›fl olan Anadolu<br />
Müslüman›, <strong>Ramazan</strong> <strong>ay›nda</strong> ödenmesi<br />
gerekli olan f›t›r sadakas›n›n yan›nda,<br />
farz olan ve y›l›n her mevsiminde<br />
eda edilebilecek zekat ibadetini de<br />
<strong>Ramazan</strong> ay› içinde ödemeyi adet<br />
edinmifltir. Çünkü bu flekilde <strong>Ramazan</strong><br />
ay›n›n özel bereketinden daha fazla<br />
nasip alma ve di¤er insanlar› da nasiplendirme<br />
imkan› sa¤lanm›fl olur.<br />
Bu güzel uygulamay› Avrupa’ya tafl›-<br />
mak isteyen Teflkilat›m›z da, öteden<br />
beri <strong>Ramazan</strong> ay›na mahsus özel çal›flma<br />
plan› çerçevesinde, bu mali ve sosyal<br />
<strong>ibadetlerimiz</strong>i daha iyi de¤erlendirme<br />
gayesi ile hareket etmektedir.<br />
Bu cümleden olmak üzere zekat, f›tra,<br />
ma¤dur ve mazlumlarla dayan›flma<br />
organizeleri oluflturmufl ve bu ibadetlerin<br />
edas› için din kardefllerine yard›m<br />
etmek istemifltir. Onun için de bütün<br />
kardefllerimizden, ruhlar›n inceldi¤i,<br />
gönüllerin sevgi ve merhametle<br />
doldu¤u, cömertlik damarlar›n›n f›flk›rd›¤›,<br />
<strong>Ramazan</strong> ay›n›n feyiz ve bereketinin<br />
coflup taflt›¤› bu dönemi çok iyi<br />
de¤erlendirmelerini ve yap›lacak çal›flmalara<br />
destek vermelerini istirham<br />
ediyoruz. Cenab-› Hak, bütün Ümmet-i<br />
Muhammed’in ibadetlerini<br />
kabul, hata ve kusurlar›n› ma¤fur<br />
ve bütün insanl›¤a <strong>Ramazan</strong> ay›n›n<br />
bereketiyle huzur ve mutluluklar ihsan<br />
buyursun. <br />
Kaynaklar:<br />
1<br />
el-Bakara, 2:185<br />
2<br />
el-Kadir, 97:3<br />
3<br />
el-Bakara, 2:185<br />
4<br />
‹bnül-Hümam, Fethül-Kadir, Beyrut 1315,<br />
II, 85<br />
5<br />
el-Bakara, 2:183<br />
6<br />
Sahih-i Buharî Muhtasar› Tecrid-i Sarih<br />
Tercümesi, VI, 248, Hadis no: 897<br />
7<br />
Nesâî, Savm, IV, 167<br />
8<br />
Buhârî, Zekât, 70, 71, 77; Müslim, Zekât, 12,<br />
13, 16; Ebu Dâvud, Zekât, 18, 20; Nesâi, Zekat,<br />
31, 33; ‹bn Mace, Zekat, 21)<br />
9<br />
el-Bakara, 2:187<br />
10<br />
el-Bakara, 2:125<br />
11<br />
Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 67, 129; bk.<br />
Buhârî, ‹’tikâf, 1-18; Ezân, 12, 135; Hayz 10;<br />
Müslim, ‹’tikâf, 1-6; Ebû Dâvud, Ramazân,<br />
3; Savm, 77<br />
12<br />
ez-Zebîdî, Tecrîd-i«Sarîh, Terc. Kamil Miras,<br />
Ankara 1984, VI, 323-326<br />
13<br />
Buhârî, Teravih,I; ayr›ca bk. Teravih<br />
14<br />
Buharî, Savm, 7<br />
15<br />
Tirmizî, Zekat, 28<br />
20<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
irşad<br />
‹nfak, zekat ve sadaka<br />
‹man, ihlas ve sadakatin iflaretleri<br />
Ahmet ARSLAN • ahmetasl@yahoo.de<br />
Nice Kur’an-› Kerim okuyucusu<br />
vahyin bafltan sona kadar vermeyi,<br />
fedakarl›kta bulunmay› vurgulad›¤›n›<br />
tespit etmifltir. ‹nfak, sadaka<br />
ve zekât kavramlar›yla yaklafl›k<br />
yüz ayette Allahû Teâlâ, kullar›-<br />
na iman›n bir gere¤ini, ibadetlerin<br />
temellerinden birini ve flükretmenin<br />
aç›k yolunu bildirmifltir. Vahyin<br />
gelmeye baflla¤› ilk y›llardan risaletin<br />
son y›llar›na kadar her zaman<br />
gündemde olan zekat, infak ve<br />
sadakadan bahseden ayetlerde nelerden<br />
infak edilece¤i ([2:3] [2:267]<br />
[8:3] [13:22]), niçin infak edilmesi<br />
gerekti¤i ([2:261] [2:265] [2:272]<br />
[3:92] [4:38] [8:60]), nerelere verilebilece¤i<br />
([2:215] [2:271] [9:60] [9:71]),<br />
ne kadar verilmesi gerekti¤i<br />
([2:219]), nas›l verilmesi gerekti¤i<br />
([2:262] [2:274] [13:22]), verilenin<br />
hangi hallerde geçersiz say›laca¤›<br />
([2:264]) ve daha bir çok hususta<br />
aç›k beyanlarda bulunulmufl, Allah<br />
için bu ibadetin nas›l yap›labile¤›-<br />
n›n bir çok ayr›nt›s› say›lm›flt›r. 1<br />
İslam’da, vermenin<br />
genel adı olan infak;<br />
nafaka verip geçindirme,<br />
besleme, Allah yolunda<br />
harcama anlamına<br />
gelmektedir.<br />
‹badetlerin bir madolyon gibi<br />
dünyaya ve ahirete bakan iki yüzleri<br />
vard›r. ‹badetler, herfleyden önce<br />
Allah’a ve ahiret gününe iman›n<br />
gere¤i ve bir anlamda ›sbat› hedefiyle<br />
gerçeklefltirilirler.<br />
Bu›nun d›fl›nda ibadetlerin hepsinin<br />
bu dünyaya iliflkin ulaflt›rmak<br />
istedi¤i hedefleri ve hikmetleri de<br />
vard›r. Zaten tevhid inanc›na göre<br />
dünya ve ahiret aras›nda sebep sonuç<br />
iliflkisinden oluflan ayr›lmaz bir<br />
bütünlük söz konusudur.<br />
‹nfak Kavram›<br />
‹slam’da vermenin genel ad›<br />
olan infak; nafaka verip geçindirme,<br />
besleme, Allah yolunda harcama<br />
anlam›na gelmektedir. Bir terim<br />
olarak; gerek h›s›mlardan ve gerekse<br />
di¤er insanlardan yoksul ve<br />
muhtaç olanlara para veya maiflet<br />
yard›m› yaparak, onlar›n geçimini<br />
sa¤lama, demektir.<br />
‹slâm hukukunda infak›n kapsam›<br />
genifltir. Aile reisinin bakmakla<br />
yükümlü oldu¤u kimselere harcama<br />
yapmas›n› kapsad›¤› gibi; di¤er<br />
yoksul ve muhtaçlara yap›lan zekât,<br />
sadaka ve benzeri yard›mlar› da an-<br />
IGMG PERSPEKTIVE 21
irşad<br />
lam› içine al›r. Zekât gibi miktar›<br />
belirli yard›mlaflma hükümleri gelmeden<br />
önce, Ashâb-› kiram yoksullar<br />
için ne kadar harcayacaklar›n›<br />
bilmiyorlard›.<br />
Muaz b. Cebel ile Sa'lebe (ra),<br />
Hz. Peygamber (sav)'e “Kölelerimiz<br />
ve h›s›mlar›m›z var. Bunlara mal›m›zdan<br />
ne flekilde ve ne miktarda harcayal›m”<br />
diye sordu¤unda, flu ayet inmiflti:<br />
“Ey Muhammed! Sana, hangi<br />
fleyi nafaka vereceklerini sorarlar. De<br />
ki: "‹htiyac›n›zdan artan› verin.”<br />
[2:219] Zekât farz k›l›nmadan önce,<br />
kazanç sahipleri, bu ayete göre, her<br />
günkü kazançlar›ndan kendilerine<br />
yetecek kadar›n› al›r, gerisini tasadduk<br />
ederlerdi. Alt›n, gümüfl gibi nakit<br />
sahipleri<br />
de, bir y›ll›k<br />
geçimini ay›-<br />
r›r, geri kalan›n›<br />
Allah yolunda<br />
harcarlard›.<br />
2<br />
Kur'an-›<br />
Kerîm'in pek<br />
çok âyetinde,<br />
varl›kl› müminlere<br />
“Allah<br />
yolunda infak”<br />
emir ve tavsiyesinde<br />
bulunulmufl,<br />
Allah yolunda harcayanlar<br />
övülmüfltür. “Ey iman edenler, kazand›klar›n›z›n<br />
ve sizin için yerden ç›-<br />
kard›¤›m›z ürünlerin en helâl ve iyisinden<br />
Allah yolunda harcay›n (zekât<br />
ve sadaka verin).” [2:267]; “Mallar›n›<br />
gizli ve aç›k olarak gece ve gündüz<br />
harcayan kimseler var ya, iste onlar›n,<br />
Rableri kat›nda ecirleri vard›r.<br />
Onlara hiçbir kortu yoktur ve onlar<br />
mahzun da olmayacaklard›r.”<br />
[2:274]; “Mallar›n› Allah yolunda<br />
harcayanlar›n hâli, her bafla¤› yüz<br />
daneli yedi baflak bitiren bir tohumun<br />
hâli gibidir. Allah diledi¤i kimseye<br />
daha kat kat verir. Allah'›n ihsan›<br />
çok genifltir. Her fleyi hakk›yle bilendir.”<br />
[2:261] Bakara Suresi'nin ilk<br />
ayetlerinde takvâ sahiplerinin vas›flar›<br />
say›l›rken, “Allah yolunda<br />
harcayanlar”; gayba inanan ve namaz<br />
k›landan sonra üçüncü s›rada<br />
zikredilir (Bak. [2:3] [3:134])<br />
Allah yolunda yap›lan harcaman›n,<br />
mal›n sevilen çeflidinden yap›lmas›,<br />
kifliyi “birr” derecesine ulaflt›r›r.<br />
Ömer b. Abdülaziz,<br />
yoksullara bol miktarda<br />
şeker dağıtır ve sebebini<br />
soranlara da şu cevabı<br />
verirdi: Çünkü ben en<br />
çok şekeri<br />
severim.<br />
“Ey iman edenler, kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardığımız ürünlerin<br />
en helâl ve iyisinden Allah yolunda harcayın (zekât ve sadaka verin).” (Bakara<br />
Suresi, [2:267])<br />
Hadiste zikredilen aile<br />
fertlerine (ehl); karısı, çocukları,<br />
nafakası kendisine<br />
gerekli olan erkek ve kız<br />
kardeşleri ile amcası ve<br />
amcasının çocukları, evinde<br />
beslediği yabancı yoksul<br />
çocuklar dahildir.<br />
Ayette flöyle buyurulur: “Sevdi-<br />
¤iniz fleylerden Allah yolunda harcay›ncaya<br />
kadar Cennete ve iyili¤in en<br />
güzeline (birr) eremezsiniz.” [3:92] Bu<br />
ayet inince, Ebû Talha (ra) en çok<br />
sevdi¤i mal› olan “B›rhâ” bahçesini<br />
Allah yolunda tasadduk etmek istemifl,<br />
Hz. Peygamber'in; “yak›n h›-<br />
s›mlar›na ve amcas›n›n o¤ullar›na<br />
vermesi” tavsiyesine uyarak böyle<br />
yapm›flt›r. 3<br />
Hz. Ömer Hayber'den<br />
hissesine düflen de¤erli ganimet<br />
topra¤›n› vakfetmifltir.<br />
Zeyd b. Hârise (ra) “Seyl” ad›ndaki<br />
ünlü at›n› tasadduk etmesini<br />
Hz. Peygamber'den istemifl, O da<br />
at› Usâme b. Zeyd (ra)'e vermifltir.<br />
Hasan el-Basrî flöyle der: “Bir kimse<br />
sevdi¤i bir tek hurmay› bile Allah r›-<br />
zas› için sadaka olarak verirse bu<br />
ayetteki “birr”e mazhar olmufl olur.”<br />
Ömer b. Abdülaziz, yoksullara bol<br />
miktarda fleker da¤›t›r ve sebebini<br />
soranlara da flu cevab› verirdi:<br />
Çünkü ben en çok flekeri severim.<br />
‹nfak›n en fazîletlisi ve en önde<br />
geleni kiflinin<br />
muhtaç durumda<br />
bulunan<br />
h›s›mlar›-<br />
na yapt›¤›<br />
harcamalard›r.<br />
Ayette<br />
flöyle buyurulur:<br />
“Erkekler,<br />
kad›nlar›n koruyup<br />
kollay›-<br />
c›lar›d›rlar.<br />
Çünkü Allah,<br />
insanlar›n kimini<br />
kiminden<br />
üstün k›lm›flt›r. Bir de erkekler kendi<br />
mallar›ndan harcamakta (ve ailenin<br />
geçimini sa¤lamakta)d›rlar.” [4:34]<br />
Âile fertlerine yap›lacak harcama<br />
sadaka hükmündedir. Hadiste flöyle<br />
buyurulur: “Bir müslüman, aile fertlerinin<br />
geçimini, Allah'›n r›zas›n›<br />
umarak sa¤lasa bu, kendisi için sadaka<br />
olur.”<br />
Hadiste zikredilen aile fertlerine<br />
(ehl); kar›s›, çocuklar›, nafakas›<br />
kendisine gerekli olan erkek ve k›z<br />
kardeflleri ile amcas› ve amcas›n›n<br />
çocuklar›, evinde besledi¤i yabanc›<br />
yoksul çocuklar dahildir. Bir<br />
kimsenin bakmakla yükümlü oldu-<br />
¤u kimseleri geçindirmesi, onun<br />
üzerine vaciptir. E¤er bu masraflar›<br />
yaparken Allah r›zas›n› kazanmay›<br />
kastederse, sürekli sadaka<br />
ecri al›r. Ancak bu konuda Allah<br />
r›zas›n› kasdetmezse, üzerinden<br />
22<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
irşad<br />
borç düfler, fakat ayr›ca bir ecir<br />
alamaz. 4<br />
Bu hususa, Sa'd b. Ebî Vakkas'›n<br />
nakletti¤i flu hadis de delâlet eder:<br />
Veda Hacc› y›l› Mekke'de hastalanan<br />
Sa'd b. Ebî Vakkas tek varisi<br />
olan k›z›na çok servet kalaca¤›n›<br />
düflünerek servetinin üçte ikisini<br />
vasiyet yoluyla baflkas›na b›rakmak<br />
ister. Hz. Peygamber raz› olmaz.<br />
Yar›s›n› b›rakmak ister. Resulullah<br />
(sav), “üçte birini vasiyet etmesi”ne<br />
müsaade eder ve flöyle buyurur:<br />
“Ey Sa'd! Senin mirasç›lar›n› zengin<br />
b›rakman, onlar› yoksul ve baflkalar›na<br />
avuç açar bir halde b›rakmandan<br />
daha hay›rl›d›r. Sen, Allah r›zas›<br />
için harcad›¤›n nafakadan dolay› ecir<br />
al›rs›n. Hatta, yemek yerken eflinin<br />
a¤z›na verdi¤in lokmadan ötürü de<br />
ecir al›rs›n.” 5<br />
Ancak Sa'd, bu hastal›¤›ndan<br />
iyileflip uzun bir müddet daha yaflam›fl<br />
ve bu k›z›ndan baflka çocuklar›<br />
olmufltur.<br />
Buna göre, bir kimse, mal›n›n<br />
üçte birine kadar olan k›sm›n› vasiyet<br />
yoluyla Allah yolunda harcayabilir.<br />
Servetin üçte ikisi mirasç›lar›n<br />
korunmufl hissesidir. Ancak, mirasç›lara<br />
vasiyetle mal b›rak›lmas› hadisle<br />
yasaklanm›flt›r. Çünkü mirasç›lara<br />
Allahu Teâlâ belirli miras hisseleri<br />
tahsis etmifltir. 6<br />
Zekat Ar›n(d›r)makt›r<br />
Dünyanın çeşitli yörelerinde<br />
zenginlerin alabildiğine<br />
lüks ve israfa dalmaları,<br />
sayelerinde kazanç<br />
sağladıkları fakirleri<br />
düşünmemeleri, onlara<br />
yardım ellerini uzatmamaları,<br />
fakirlerin<br />
kendilerine kıskançlık<br />
ve kin duymalarına sebep<br />
olmuştur.<br />
Zekat; temizlik, artma, bereket,<br />
bir mal›n belli bir miktar›n›, Allah'›n<br />
Kur'ân-› Kerim'de sayd›¤›<br />
sekiz s›n›ftan birisine veya bir kaç›na<br />
Allah r›zas› için vermek anlam›na<br />
gelen malî ibadetin ad›d›r.<br />
Fakirin hakk› ç›kar›larak mal›,<br />
cimrilik kirinden ar›nd›rarak da<br />
flahs› temizledi¤i ve malda berekete<br />
sebep oldu¤u için bu malî ibadete<br />
zekât denilmifltir. Nitekim<br />
Kur'ân-› Kerîm'de “Ey Muhammed!<br />
Mallar›n›n bir k›sm›n› kendilerini temizleyip<br />
ar›tacak sadaka olarak al.”<br />
[9:193] ve “...Sarfetti¤iniz her hangi<br />
bir fleyin yerine O daha iyisini koyar.”<br />
[34:39] buyurulur.<br />
Zekâta sadaka da denilir. Bu ismin<br />
verilmesinin sebebi zekât›n<br />
mal› temizleyip s›hhat ve kemaline<br />
sebep olmas›, zekât verenin de imân›ndaki<br />
sadakat ve olgunlu¤una delalet<br />
etmesidir. Ancak sadaka; hem<br />
farz hem de nafile olan malî ibadetler<br />
için kullan›ld›¤› halde zekât sadece<br />
farz olan›na mahsustur. 7 Zekât›n;<br />
zekât veren, zekât alan ve zekât<br />
al›n›p verilen toplumda sa¤lad›¤›<br />
faydalar göz önüne al›nd›¤›nda,<br />
onun ne derece büyük bir önem ifade<br />
etti¤i ortaya ç›kar.<br />
Zekât, her fleyden önce kulun<br />
Allah'›n emrine itaat edip, kullu¤unu<br />
göstermesinin en güzel niflanesidir.<br />
Çünkü, zekât vermeyi Allah emretmifltir.<br />
Kulun vazifesi; öncelikle<br />
neden ve niçinini araflt›rmadan<br />
Rabbi taraf›ndan emrolundu¤u fleyi<br />
yapmakt›r. Müslüman; sevdi¤i,<br />
inand›¤› Rabbinden ald›¤› emri, can›n›n<br />
yongas› olan mal›n hiç bir<br />
maddî karfl›l›k beklemeden vererek,<br />
kulluk borcunu en güzel flekilde<br />
ödemifl olur. Bunun yan› s›ra zekât<br />
kifliyi, günah ve cimrilik kirlerinden<br />
temizler. ‹nsandaki, mal sevgisini<br />
k›r›p, Allah sevgisinin ön plana geçmesine<br />
sebep olur. “Ey mü'minler!<br />
Sizi mallar›n›z ve çocuklar›n›z Allah'›<br />
anmaktan al›koymas›n, böyle olanlar<br />
hüsrana u¤rayanlard›r.” [63:9] âyet-i<br />
kerîmesinin iflaret etti¤i manay›<br />
gerçeklefltirir.<br />
Zekât fakirler aç›s›ndan da son<br />
derece önemlidir ve onlar için en<br />
büyük garantidir. Çünkü, o sadece<br />
fakirin hakk›d›r ve mutlaka fakire<br />
verilecektir. Zekât›n, toplum aç›s›ndan<br />
önemi de; zekât› veren ve alan<br />
aç›s›ndan öneminden daha afla¤›<br />
de¤ildir. Allah insanlar›n tümünü<br />
ayn› kabiliyet ve güçte yaratmam›flt›r.<br />
‹nsanlar›n fizikî yap›lar›nda oldu¤u<br />
gibi malî güçlerinde de farkl›-<br />
l›klar vard›r.<br />
Dünyan›n çeflitli yörelerinde<br />
zenginlerin alabildi¤ine lüks ve israfa<br />
dalmalar›, sayelerinde kazanç<br />
sa¤lad›klar› fakirleri düflünmemeleri,<br />
onlara yard›m ellerini uzatmamalar›,<br />
fakirlerin kendilerine k›skançl›k<br />
ve kin duymalar›na sebep<br />
olmufltur. Bunun neticesi olarak da<br />
toplumlarda sosyal patlamalar, huzursuzluklar<br />
ve isyanlar görülmüfltür.<br />
‹flte zekât, bütün bu olumsuz<br />
hadiselerin önünde en güzel seddir.<br />
Toplum içerisindeki fertlerin düflecekleri<br />
dar durumlarda onlar› koruyan<br />
sosyal bir düzendir. ‹nsanlar<br />
aras›ndaki dayan›flman›n sa¤lanmas›na<br />
yard›mc› olur. Zenginlere<br />
fakirler aras›ndaki mesafeyi daralt›r.<br />
Fakirlerin gönüllerinde zenginlere<br />
karfl› do¤abilecek k›skançl›k ve<br />
kinleri söndürür. ‹nsanlar aras›nda<br />
sevgi ve kardeflli¤i yayar. Böylece;<br />
hem fakirin aç, susuz ve ç›plak kalmas›n›<br />
önler hem de toplumun düzen<br />
ve huzurunun bozulmas›na engel<br />
olur. <br />
Kaynaklar:<br />
Genel Kaynak: fiamil ‹slam Ansiklopedisi, ‹nfak<br />
ve Zekat Maddeleri<br />
1<br />
Kur’an-› Kerim Fihristi<br />
2<br />
ez-Zebîdî, Tecridî Sarîh, Terc. K Miras, Ankara<br />
1978, XI, 371<br />
3<br />
Buhârî, Zekât, 44, Vesâyâ, 17, 26; Müslim Zekât,<br />
43; Ahmed b. Hanbel, III, 141, 256<br />
4<br />
bk. ez-Zebîdî, a.g.e, IV, 411-417, XI, 372, 373<br />
5<br />
Buhârî, Merdâ, 16; Mâlik, Muvatta', Vasiyye, 4<br />
6<br />
bk. en-Nisâ, 4/11, 12, 176; el-Enfâl, 8/75<br />
7<br />
M. Hamdi Yaz›r, Hak Dini, Kur’an Dili, II, 933<br />
IGMG PERSPEKTIVE 23
irşad<br />
Sab›rl› oruç; oruçlu sab›r<br />
Osman PAKÖZ • osmanpakoz@yahoo.com<br />
Hz. Muhammed (sav) buyurmaktad›r<br />
ki: “Oruç sabr›n yar›s›d›r.”<br />
(‹bn Mâce, S›yâm 44)<br />
Oruç, dilimize Farsça’dan geçmifl<br />
bir kelimedir. Orucun Kuran’daki<br />
ad› “Savm” veya “S›yam”’d›r.<br />
Savm, sözlükte bir ifli yapmaktan al›-<br />
koymak, geri durmak anlam›ndad›r.<br />
fieriattaki tarifi ise flöyledir: “Sabah›n<br />
bafllang›c› say›lan, 'Fecr-i Sad›k' ad›<br />
verilen beyazl›¤›n do¤u ufkunda<br />
belirmesinden güneflin<br />
bat›fl›na kadarki sürede mükellef<br />
bir insan›n, ibadet niyetiyle<br />
nefsini: yemek, içmek ve<br />
cinsel iliflki gibi orucu bozan<br />
fleylerden uzak tutmas›d›r.”<br />
Oruç, ‹slam’›n befl temelinden<br />
birisidir. Farziyeti,<br />
Kitap ve Sünnet ile sabittir.<br />
Kameri senenin dokuzuncu<br />
ay›n›n (<strong>Ramazan</strong>) tamam›n›<br />
kapsayacak flekilde bir ay<br />
süren bedeni bir ibadettir.<br />
Bu ibadette Müslüman’a,<br />
günlük olarak yapageldi¤i<br />
baz› meflru fleyler bir müddetli¤ine<br />
yasaklan›r.<br />
‹badetlerde “Niçin bu<br />
ibadeti yapmal›y›z?” sorusu<br />
önemlidir. Bu sorunun cevab›<br />
dinin hayatta anlamland›r›lmas›<br />
yolunda çok büyük ehemmiyete<br />
sahiptir. Allah (cc), bir fleyin<br />
yap›lmas›n› veya yap›lma-mas›n›<br />
ferman buyurdu¤unda söz konusu<br />
emrin veya yasa¤›n gerekçesinide<br />
genellikle ifade etmifltir. Orucun<br />
farziyetini bildiren Bakara 183. ayeti<br />
kerime bunun örne¤idir. “Siz Ey<br />
imana ermifl olanlar! Oruç, sizden öncekilere<br />
farz k›l›nd›¤› gibi size de farz<br />
k›l›nd›, ki takvaya eriflesiniz (Allah'a<br />
karfl› sorumlulu¤unuzun bilincine varas›n›z).”<br />
[2:183]<br />
Sorumlulu¤un bilincine varmak;<br />
takva, ciddi bir süreç ister. Bir iflin<br />
devaml› ve ciddi yap›lmas› için en<br />
gerekli az›k “sab›r”d›r.<br />
“Siz Ey imana ermiş olanlar! Oruç, sizden öncekilere<br />
farz kılındığı gibi size de farz kılındı, ki<br />
takvaya erişesiniz (Allah'a karşı sorumluluğunuzun<br />
bilincine varasınız).” (Bakara Suresi, [2:183)<br />
Dolay›s›yla kiflinin sabr›n› art›r›-<br />
c› amellerin bafl›nda oruç ibadeti<br />
gelir. Sürekli olarak yapageldi¤i<br />
fleylerden vazgeçmek ciddi bir tahammüldür.<br />
‹flte oruç Müslüman’a<br />
bu tahammülü ö¤retir.<br />
Sözlük anlam› itibar› ile sab›r;<br />
tutmak,dayanmak, cüret etmek flecaat<br />
göstermek, acele etmeden sükunetle<br />
iflin sonunu beklemek, itidalli<br />
olmak, pes etmemek, y›lmamak,<br />
tahammül göstermek, huzur,<br />
dinginlik, sebat, metanet hali, vb<br />
anlamlar›na gelir. Terim olarak ise;<br />
bafla gelenlerden dolay› Allah’tan<br />
baflkas›na flikayet etmemek(flekva),<br />
zorluklar karfl›s›nda hali Allah’a arz<br />
etmek, Allah’a tevekkül etmek ve<br />
teslimiyet göstermek, Allah’a<br />
dayan›p,güvenmek,<br />
flehevi duygular› frenlemek<br />
vb. anlamlara gelir.<br />
Kelime anlamlar› birlikte<br />
düflünüldü¤ünde Oruç<br />
ve Sab›r manada ikizdirler.<br />
Adeta birbirlerinin sebebi<br />
ve sonucudurlar.<br />
Oruç tutan kifli nelere<br />
sabretmektedir?<br />
Oruçlu, yemeye al›flt›¤›<br />
fleyleri yemekten uzak durmaya<br />
sabretmektedir. Ne<br />
kadar helal olursa olsun ve<br />
yine ne kadar kendi kazanc›<br />
olursa olsun hemen önündeki<br />
nimetlerin tad›na dahi<br />
bakamaz. Baflka zamanlarda<br />
hemen a¤z›n›n pay›n›<br />
verece¤i kiflilere karfl› daha<br />
mütehammil ve anlay›fll› olur. Sabr›n›n<br />
kayna¤› tutttu¤u orucudur.<br />
Böyle durumlarda Hz. Peygamberin<br />
(sav) “Ben oruçluyum.” deyin<br />
tavsiyesi akl›nda adeta m›h gibi<br />
durmaktad›r. Karn›n›n tok oldu-<br />
¤unda tez canl› ve aceleciyken, açl›-<br />
¤›n verdi¤i kendine has a¤›rbafll›l›k<br />
24<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
irşad<br />
ile oruçlu art›k teenni ile hareket<br />
eden sab›r timsali birisi oluvermifltir.<br />
Nefsin cimrili¤e mahkumiyeti<br />
insan için en ›zd›rap verici mahkumiyetlerdendir.<br />
Cömertlik ise vermenin<br />
doyumsuz hürriyeti ile doludur.<br />
Nefsin cimrilik talebi o kadar<br />
›srarl› ve tekrarlay›c›d›r ki ona karfl›<br />
mukavemet göstermek ondan<br />
daha güçlü bir sabr› gerektirir.<br />
Oruçlu insan için “vermek” daha<br />
kolayd›r. Bu kolayl›k orucun sabra<br />
yapt›¤› takviyedir.<br />
Her taraftan Müslüman’›n hayat›n›<br />
tehdit eden unsurlardan bir taneside<br />
cinselliktir. Dört bir yandan<br />
hakikisinden tutunda göz, kulak, el<br />
vs. zinalar› ile havayla temas edercesine<br />
temas›n kolaylaflt›¤› bir as›rda<br />
bütün “çekiciliklere” karfl› yine<br />
sab›r silah› kuflan›lmal›d›r. Oruçlu,<br />
bu gibi tehlikeli durumlarda gözüne,<br />
kula¤›na, di¤er azlar›na daha da<br />
sahip bir hal içindedir. Bu mücadelede<br />
yak›t› yine sab›rd›r.<br />
Sabr›n›n sonu selamettir. Akflam<br />
iftar vakti oruçlu nimetlere kavuflman›n<br />
verdi¤i mutlulu¤un içinde<br />
adeta yüzmektedir. Bu mutluluk<br />
ona sabr›n hediyesidir. Peygamberi<br />
müjdenin ilkine ulaflm›fl, ikincisine<br />
de orucunun mükafaat›n› alaca¤›<br />
gün ulaflacakt›r. Sabr›n sonunun<br />
selamet oldu¤unu oruçlu kadar güzel<br />
anlayan bir baflkas›n› hemen hemen<br />
bulamazs›n›z.<br />
Rabbimiz, Asr Suresinde “sabr›<br />
karfl›l›kl› olarak tavsiye” etmeyi emreder.<br />
Sabr›n sürekli olmas› için,<br />
dava kardeflleri karfl›l›kl› olarak birbirlerine<br />
sabr› hat›rlatmal› ve tavsiye<br />
etmelidirler. Birisinin unuttu¤u,<br />
ihmal ett¤i anda bir di¤eri hat›rlatmak<br />
suretiyle ortama yine etrafa<br />
sabr› hakim k›lmal›d›r.<br />
Oruç, özelliklede <strong>Ramazan</strong> Orucu<br />
topluca yap›lan bir ibadettir. Kiflinin<br />
tek bafl›na böyle bir sabr› ve<br />
devam› göstermesi kolay de¤ildir.<br />
Ancak “El ile gelen dü¤ün bayram”<br />
oldu¤u için sabretmek art›k daha<br />
kolaylaflm›flt›r. Hatta dü¤ün bayram<br />
olmufltur. Kitleler halinde oruç<br />
tutmak, sabr› karfl›l›kl› yapman›n<br />
en güzel örneklerin birisidir.<br />
Sabr›n gerçekleflmesi için, sa¤lam<br />
bir imana ve güçlü bir iradeye<br />
ihtiyaç vard›r. Bunu da Allah’tan istemek<br />
gerekir. ‹man ve irade ile<br />
sabr› elde ettikten sonra, sab›r ve<br />
namaz ile de her konuda Allah’tan<br />
yard›m dileyebiliriz [2:183]. Namaz<br />
ibadetinin en yo¤un oldu¤u mevsim<br />
<strong>Ramazan</strong> mevsimidir. Befl vakit<br />
namala birlikte k›l›nan k›yam/teravih<br />
namazlar› sabr› takviye edici bir<br />
özelli¤e haizdir.<br />
Allah’›n doksan dokuz güzel isminden<br />
biri de “sabûr”’dur. Sabr›<br />
tavsiye eden Yüce yarat›c›n›n bizatihi<br />
kendisi Sabur s›fat› gere¤i, çok<br />
sab›rl›d›r. fiirk, küfür, nifak ve isyanlar›<br />
sebebiyle insanlar› hemen<br />
cezaland›rmaz ve sabreder. Onlar›n<br />
tövbe edip hallerini düzeltmelerini<br />
bekler, mühlet verir. Allah, aceleci<br />
de¤ildir.<br />
Oruç insanın sabrını, dolasıyla<br />
imanını güçlendiren<br />
bir ibadettir. İmanı<br />
güçlü olan kişi daima<br />
ümitvar olur. Başına gelen<br />
küçücük bir musibette,<br />
ye’se düşen kişinin<br />
oruç antremanıyla imanını<br />
güçlendirmesi icabetmektedir.<br />
Oruç ibadetine destek olsun diye<br />
Rabbimiz “sahur”u meflru k›lm›fl<br />
hatta onu hararetle tavsiye etmifltir.<br />
Oruçlu, gündüz karfl›laflaca¤› zorluklara,<br />
geceden haz›rl›¤›n› yapmal›d›r.<br />
Bu da sahurda mümkündür.<br />
Sabur olan Allah’›n ahlak›yla ahlaklan›p,<br />
cezaland›rmalarda, k›zmalarda<br />
acele etmemek, yine oruç ibadetinin<br />
ö¤retti¤i erdemler aras›ndad›r.<br />
Sahurda güçlenmifl sabur flahsiyetler<br />
gündüz asla aceleci de¤ildirler.<br />
Bir tak›m insanlar, tembelli¤i<br />
kendine meslek edindi¤i için sab›rla<br />
tan›flmaktan kaç›n›rlar. Sabr›n<br />
kendilerinden, çal›flma, didinme ve<br />
tahammül bekleyece¤ini bilirler.<br />
Dolay›s›yla bu zahmetli yolu tercih<br />
etmezler. Bu insanlar sabr›n insan›<br />
güçlendirdi¤ini, problemleri güçlü<br />
bir silah gibi yok etti¤ini anlasalar,<br />
ondan kaçmakla ne büyük yanl›fl<br />
yapt›klar›n› anlayacakt›rlar.<br />
Oruç insan›n sabr›n›, dolas›yla<br />
iman›n› güçlendiren bir ibadettir.<br />
‹man› güçlü olan kifli daima ümitvar<br />
olur. Bafl›na gelen küçücük bir<br />
musibette, ye’se düflen kiflinin oruç<br />
antreman›yla iman›n› güçlendirmesi<br />
icabetmektedir. Sab›r ve iman bir<br />
recycling iflareti gibi sürekli birbirine<br />
dönüflür ve birbirini tamamlar.<br />
Bir demet sab›r:<br />
“Fakat kim sabreder, affederse<br />
flüphesiz bu, çok önemli ifllerdendir.”<br />
[42:43]<br />
“Biz, sabredenlerin karfl›l›¤›n›,<br />
yapt›klar›n›n en güzeliyle verece¤iz.”<br />
[16:96]<br />
“Sabredenlere mükâfatlar› hesaps›z<br />
ödenecektir.” [39:10][25:75]<br />
“Mü’minin ifli tuhaft›r, her ifli hay›rd›r.<br />
Bu, yaln›z mü’mine verilmifltir.<br />
Sevindirici bir iflle karfl›lafl›rsa flükreder,<br />
o ifl kendisi hakk›nda hay›rl› olur.<br />
Üzücü bir iflle karfl›lafl›rsa sabreder,<br />
kendisi için hay›rl› olur.” (Müslim,<br />
Zühd: 64; Dârimî, Rikak: 61; ‹bn<br />
Hanbel, Müsned: 5/24)<br />
“Hiç kimseye sab›rdan daha hay›rl›<br />
bir mükâfat verilmemifltir.” (Buharî,<br />
Rikak: 20; Müslim, Zekat: 124;<br />
Tirmizî, Birr: 77; Ebu Davut, Zekat:<br />
28; Nesâî, Zekat: 85)<br />
“Yaln›z sabredenlere, ecirleri sonsuz<br />
olarak ödenecektir.” [39:10]<br />
“Bedende bafl ne ise, imanda da<br />
sab›r ayn›d›r. Bafls›z beden olmayaca-<br />
¤› gibi, sab›rs›z da iman olamaz.” (Hz.<br />
Ali r.a.)<br />
“Sab›r, kurtuluflun anahtar›d›r.”<br />
(Mevlana)<br />
“Sabr›n en büyü¤ü, Allah’›n emir<br />
ve yasaklar›na karfl› sabretmektir.”<br />
(Ka’bül-Ahbar)<br />
“Sab›r ac›d›r, ama tatl› meyvesi<br />
vard›r.” (Sadi)<br />
“Hofllanmad›¤›na sabretmedikçe,<br />
hoflland›¤›n› ele geçiremezsin.” (Hz.<br />
‹sa (a.s.)) <br />
IGMG PERSPEKTIVE 25
irşad<br />
Bayram›n›z, “bayram” olsun!<br />
Murat KURT • muratkurt66@hotmail.com<br />
Anlam›...<br />
Bayram, “Dinî ve millî aç›dan özel<br />
önemi olan ve milletçe kutlanan gün”<br />
demektir. Bayram kelimesinin Arapça’s›,<br />
sözlüklerde “adet halini alan sevinç<br />
ve keder; bir araya toplanma günü”<br />
anlamlar›yla karfl›lanan îd’dir.<br />
(El-Iyd). Kelime, Kur'an'da sadece<br />
Maide Sûresi 114. ayette geçmektedir.<br />
Bu kelimenin asl›n›n ise ›vd oldu-<br />
¤u ve ‘tekrar dönmek’ anlam›n› tafl›-<br />
d›¤›, lügatç›lar taraf›ndan, “çünkü o<br />
her y›l yeni bir sevinçle döner” fleklinde<br />
yorumlanarak mevsimlerin dönmesine<br />
ba¤land›¤› bilinmektedir.<br />
Türkçe'deki "bayram" kelimesinin asl›,<br />
Farsça "bezm-i râm"dan bozma<br />
"bezrâm"d›r. Zamanla halk dilinde<br />
bezram, bayram olarak söylenmeye<br />
bafllanm›fl. Bezram da "sevinç ve e¤lence<br />
günü" manas›na gelmektedir.<br />
Geçmiflte…<br />
Hicretin 2. senesinden itibaren<br />
Müslümanlar biri Kurban, di¤eri <strong>Ramazan</strong><br />
olmak üzere y›lda iki bayram<br />
kutluyorlar. Bayramlar sevinç içinde,<br />
efl dost ile bir fleyler yenilip içilerek<br />
geçirilen ferah günleridir. Onun için<br />
Efendimiz <strong>Ramazan</strong> Bayram›'n›n birinci<br />
ve Kurban Bayram›'n›n tüm günlerinde<br />
oruç tutmay› yasaklam›flt›r.<br />
Bayramlar, bütün bir milletin kat›-<br />
l›m› ile kutlanan, her seviyeden insan›n<br />
sevin(diril)di¤i, yard›mlaflma ve<br />
‹slam kardeflli¤i duygusunun en fazla<br />
hissedildi¤i günlerdir kuflkusuz.<br />
Her bayramda, özellikle yaşı<br />
ilerlemiş olanlardan, adetmiş<br />
gibi özlem dolu şöyle<br />
bir nida yükselir;Ahh! Nerede<br />
o eski bayramlar? Sahi<br />
nerede o eski bayramlar?<br />
Her bayramda, özellikle yafl› ilerlemifl<br />
olanlardan, adetmifl gibi özlem<br />
dolu flöyle bir nida yükselir; Ahh! Nerede<br />
o eski bayramlar? Sahi nerede o<br />
eski bayramlar? Böyle bir tez ortaya<br />
at›l›yor y›llard›r. Muhtemelen bugün<br />
çocuk olanlar da y›llar sonra böyle bir<br />
tez ile ç›kacaklar ortaya Ahh! Nerede<br />
o eski bayramlar? Bizim zaman›m›zda<br />
flu vard›, bu vard›, insanlar flöyle<br />
yapard›! diyecekler. Zaman›n ilerlemesi<br />
ve adetlerin de¤iflmesi ile ortaya<br />
ç›kan, eskiye özlemlerin sonu hiç bir<br />
zaman gelmeyecektir. Nesil de¤ifltikçe<br />
bir önceki neslin uygulamalar› özlemle<br />
yadedilecektir.<br />
Osmanl› Devleti'nde Bayram töreni<br />
ile ilgili ilk resmî düzenleme Fâtih<br />
Sultan Mehmed Hân taraf›ndan yap›lm›fl;<br />
ç›kard›¤› ilk Osmanl› "Kânûnnâme"sinde<br />
devletin yapaca¤› Bayram<br />
töreninin âdab ve erkân›n› da<br />
aç›klam›flt›.<br />
Bayram›n birinci günü zevale kadar<br />
kabir ziyareti yap›lmas› sünnet–i<br />
seniyyeden oldu¤undan, kabristana<br />
gidilip sanki, evvelen ahirete irtihal<br />
eden büyükler ile bayramlafl›l›r; ruhlar›na<br />
aflr–› flerifler okunarak da hediyyeleri<br />
takdim k›l›nm›fl olur. Eskiden<br />
flehir ve kasabalar bayram›n dört<br />
gününü mahallelere bölüfltürüp hangi<br />
mahallenin bayram›n›n hangi güne<br />
rastlad›¤›n› da bayram namaz›nda<br />
ilan ederlermifl. Böylece her mahalleye<br />
tahsis edilen günde, o mahallenin<br />
eflraf ve halk› evini terk etmez, ziya-<br />
26<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
irşad<br />
retçiler de buna göre gittikleri evin<br />
sadece kap›–duvar›n› görüp üzülmekten<br />
kurtulurlarm›fl. Ayr›ca k›zartmalar<br />
kal›n ekmek dilimlerinin içine bol<br />
maydanoz ile birlikte konuyor ve bedava<br />
da¤›t›l›yordu. Paras›n› yüksek<br />
ve zengin flahsiyetler ödüyormufl. Ayr›ca,<br />
herkes istedi¤i eve girer, sofraya<br />
oturur ve ikram görürdü. Fakir, zengin<br />
bütün Müslümanlar, evlerine gelen<br />
insanlar›n dini, ›rk›, sosyal durumu<br />
ne olursa olsun, kendi varl›k durumlar›na<br />
göre ziyafet verirler, onlar›<br />
memnun etmeye çal›fl›rlard›. Bayram›n<br />
ikinci ve üçüncü günleri de flenlik<br />
devam ederdi.” Bu adetlerin baz›lar›<br />
halen Anadolu’daki birbirine yak›n<br />
köyler aras›nda devam ettirilmektedir.<br />
Çocuklar›n ve bu vesile ile büyüklerin<br />
toplan›p e¤lendikleri bu meydanlarda<br />
asma sal›ncaklar, dönme<br />
dolaplar, atl› kar›ncalar, at ve deve ile<br />
meydan turlar›, özel çad›rlarda teflhir<br />
edilen canl› mahluklar, egzotik canavarlar,<br />
deniz k›zlar› ve yine çad›rlarda<br />
icra–i san’at eyleyen eski zaman tiyatrocular›,<br />
karagözcüler, canbaz ve<br />
hokkabazlar. Mevsimine göre ci¤er<br />
kebab›, pilav, aflure, keten helva,<br />
meyve, kuru yemifl, flerbet, boza,<br />
dondurma vs. satan insanlar vard›.<br />
Bayram günleri, di¤er dinlerden<br />
olanlar da Müslümanlar’›n merasimine<br />
ifltirak ederler, onlarda bayram yaparlard›.<br />
‹slamî merasime kalben kat›lmayanlar<br />
için bile, bu bir bayramd›.<br />
Biraz daha nostalji yapal›m. Eskiden,<br />
zamanlar <strong>Ramazan</strong>-› fierîf, Bayram<br />
ve kandil günlerine çok hürmet edilirdi.<br />
Bu mübârek günlerde herkes birbirini<br />
ziyâret eder, Kur’ân-› Kerîm ve<br />
mevlid-i flerîf okunur, as›k yüzlülük,<br />
sayg›s›zl›k ve nâdânl›k yoktu. Herkes<br />
flendi, güleryüzlü ve nefl’eli idi. Herkes<br />
hediyeleflirdi. Misâfirlere izzet ve ikrâm<br />
ile gönüller hofl edilirdi. Zarûret<br />
olmadan büyüklerin ve hürmete flâyân<br />
kimselerin yan›nda yüksek sesle konuflmak,<br />
çok ay›p ve nezâketsizlik say›-<br />
l›rd›. Çocuklar âilelerinden ald›klar›<br />
terbiye îcâb› bafl köfleye oturmazlard›.<br />
Hulâsa o günler, bugün hayâl dahî<br />
edemeyece¤iniz demlerdi.<br />
Avrupa’da yetiflen çocuklar›m›za<br />
da ayn› duygular› yaflatmak için çaba<br />
sarfetmemiz gerekmektedir. Belki<br />
çok eskilerdeki bir çok fleyi bulamayabiliriz<br />
ama nezaket, terbiye, sayg›,<br />
de¤erlerimizi önemseme ve onun gere¤ini<br />
yerine getirme gibi hasletleri<br />
çocuklar›m›za kazand›rabiliriz.<br />
Günümüzde...<br />
Bayramlar küskünlerin bar›flt›¤›,<br />
inanan insanlar›n birbirleriyle kaynaflt›¤›<br />
günlerdir diye sürekli söylenir.<br />
Bu günlerde çocuklar›m›z›n bilinç<br />
altlar›na akraba hukukunu yerlefltirmek<br />
için, ay›rt etmeksizin tüm yak›nlar›m›zla<br />
ve dostlar›m›zla birbirimizi<br />
ziyaret ederek bayram kutlamalar›n›<br />
ihmal etmemeliyiz.<br />
Çocuklarımız, Avrupa’daki<br />
gelecek nesillerimizi<br />
oluşturacağı için, bir çok<br />
manevî değerlerimizle<br />
birlikte, bayramlarımızın<br />
da bir çoşku vesilesi olarak<br />
onlara tattırılması<br />
önemlidir.<br />
Bayramlar›m›z, her zaman söylendi¤i<br />
gibi birlik ve beraberli¤imizin<br />
önemli bir niflanesi, küslerin bar›flmas›,<br />
akrabalar›n, dostlar›n birbirini ziyaret<br />
etmesi, küçüklerin büyüklerin<br />
elini öperek sayg› ve hürmet duygular›n›n<br />
ayakta tutulmas›na yard›mc›<br />
olan de¤erlerimizden.<br />
Çocuklar›m›z, Avrupa’daki gelecek<br />
nesillerimizi oluflturaca¤› için,<br />
bir çok manevî de¤erlerimizle birlikte,<br />
bayramlar›m›z›n da bir çoflku vesilesi<br />
olarak onlara tatt›r›lmas›<br />
önemlidir. Bunun için yeni ve de¤iflik<br />
çal›flmalar üretmemiz gerekmektedir.<br />
Yine evlerimize ziyarete gelen<br />
yavrular›m›za bayram hediyeleri haz›rlayabiliriz.<br />
Onlara bayram flekeri<br />
ve oyuncaklardan oluflan paketler<br />
hediye edebiliriz. Bunlar gibi daha<br />
bir çok özgün çal›flmalar yapabiliriz.<br />
Kendi çocuklar›m›z› bayrama en güzel<br />
flekilde haz›rlarken, bir Müslüman<br />
olarak çevremizdeki ihtiyaç sahibi<br />
insanlar› ve onlar›n çocuklar›n›<br />
da gözetmemiz gerekiyor. Muhtaç<br />
insanlar, varl›kl› insanlara birer<br />
emanetttir. Bu hukuku da gözeterek<br />
hareket etmeliyiz.<br />
Bir yanl›fl› düzeltme...<br />
fiekerden bahsetmiflken bir yanl›-<br />
fl› da düzeltmekte fayda var diye düflünüyorum.<br />
Mübarek <strong>Ramazan</strong> bayram›n›n,<br />
fleker bayram› olarak tan›mlanmas›<br />
gerçekten çok bilgisizce ve<br />
umursamazca bir tan›mlamad›r. Bizim<br />
bayramlar›m›z fleker ve et bayramlar›<br />
de¤ildir. Oysa ki <strong>Ramazan</strong><br />
Bayram›'n› "bayram" eden bir ayl›k<br />
ruhi bak›m ve onar›md›r. Müminin<br />
bayram› ruhunun beslendi¤i, iman›-<br />
n›n kavileflti¤i, yüre¤inin onar›ld›¤›, iç<br />
dünyas›n›n zenginleflti¤i, nefsinin terbiye<br />
edildi¤i, akl›n›n saflaflt›¤› bir sürecin<br />
kutlanmas›d›r. Bilinmesi gereken<br />
bizim <strong>Ramazan</strong> ve Kurban isimli<br />
iki tane bayram›m›z oldu¤udur.<br />
‹slam dünyas›...<br />
Son olarak mübarek <strong>Ramazan</strong><br />
Bayram›’n› kutlarken ‹slam co¤rafyas›n›n<br />
baz› yerlerinde mazlum, ma¤dur<br />
ve zulüm alt›nda yaflayan Müslüman<br />
kardefllerimizden de bahsetmek<br />
istiyorum. Yeryüzünde bir buçuk milyarl›k<br />
büyük bir öksüz ailemiz var.<br />
Balkanlardan uzakdo¤uya, ortaasyaya,<br />
ortado¤udan kafkaslara kadar bir<br />
çok ‹slam co¤rafyas›nda bayram da<br />
kutlansa gözyafl› ve sefalet var. Açl›k<br />
ve savafl var. Ço¤u zaman haberlerde<br />
dinliyoruz bugün kaç kifli katledildi,<br />
bugün kaç ailenin oca¤›na yang›n<br />
düfltü diye. <strong>Ramazan</strong>›, kurban› ile<br />
bayramlar, senede en az›ndan iki defa,<br />
bizlere dünyan›n baflka yerlerinde<br />
s›k›nt› çeken kardefllerimizin oldu¤unu<br />
hat›rlatmas› bak›m›ndan da çok<br />
önemli bir vesiledir. Her zaman hat›rlamak<br />
ve yard›m elimizi uzatmak zorunda<br />
oldu¤umuz kardefllerimizi, bu<br />
bayramlar› da vesile k›larak maddî ve<br />
manevî olarak daha fazla kucaklamam›z<br />
ve kucaklayanlara destek vermemiz<br />
gerekmiyor mu?<br />
Bayram›n›z› kutlarken bir hocaefendi’nin<br />
güzel bir sözünü buraya almak<br />
istiyorum; “Hayat› <strong>Ramazan</strong> olan›n<br />
ahireti de bayram olur.” <br />
IGMG PERSPEKTIVE 27
islam coğrafyası<br />
Aflkabad’da, Sultanahmet Camii’nin benzeri infla edildi<br />
Türkmenistan<br />
Bir pazar yeri<br />
27 Ekim 1991 tarihinde Sovyet Sosyalist<br />
Cumhuriyetler Birli¤i (SSCB)<br />
da¤›ld›¤›nda ba¤›ms›zl›¤›n› kazanan<br />
genç bir cumhuriyet olan Türkmenistan,<br />
‹ran, Afganistan, Özbekistan, Kazakistan<br />
ve Hazar Denizi ile çevrili bir<br />
Orta Asya ülkesidir. Türkmenistan<br />
zengin do¤algaz ve petrol yataklar›,<br />
di¤er Türki cumhuriyetlere göre daha<br />
homojen olan befl milyona yak›n nüfusu<br />
ve stratejik co¤rafi konumu ile<br />
Orta Asya’da ciddi bir öneme sahiptir.<br />
Baflkenti Aflkabat olan Türkmenistan<br />
befl vilayete ayr›lm›flt›r: Ahal, Balkan,<br />
Daflo¤uz, Levap ve Mari. Önemli<br />
flehirleri olarak baflkent Aflkabat’›n d›-<br />
fl›nda Merv, Türkmenbafl›, Daflo¤uz,<br />
Bayram Ali, Çardcov, Köhne, Ürgenç<br />
ve Keski say›labilir. Para birimi Manat<br />
olan Türkmenistan, BM, ‹KÖ, BDT gibi<br />
uluslararas› kurulufllara üyedir.<br />
Türkmenistan topraklar›n›n beflte<br />
dördünü Karakum çölü kaplamaktad›r.<br />
Dünyan›n en büyük gölü olan Hazar<br />
Denizi’nin bir bölümü Türkmenistan<br />
s›n›rlar› içinde kal›r.<br />
‹ran, Irak, Suriye, Anadolu Türkmen<br />
boylar›na ait olanlar için "Türkmen"<br />
deyimi kullan›l›r. Türkmenler,<br />
Türklerin O¤uz soyundand›r. Türkmen<br />
ad› bugün dar manada Türkmenistan<br />
Cumhuriyeti’nde yaflayan Türkmenler<br />
ile Irak, ‹ran, Suriye ve Anadolu’daki<br />
Türkmen boylar›na mensup olanlar<br />
için kullan›lmaktad›r. Türkmenistan’da<br />
nüfusun %77’sini Türkmenler, % 10<br />
kadar›n› Ruslar, %9,2’sini Özbek Türkleri,<br />
% 2,5’unu Kazaklar, %0,9’unu<br />
Azerbaycan Türkleri ve di¤er az›nl›klar<br />
oluflturmaktad›r.<br />
Yusuf Z‹YA • yza301@hotmail.com<br />
Dil ve Din<br />
Türkmenistan’›n resmi dili Türkmencedir.<br />
Türkmenler Türkçenin<br />
O¤uz lehçeleri grubuna giren bir lehçesini<br />
konuflmaktad›rlar. Türkmen<br />
lehçesi Azeri lehçesine ve Türkiye<br />
Türkçesine çok yak›nd›r. Türkmen dili<br />
daha önce Arap harfleriyle yaz›l›rd›.<br />
Ancak Türkmenistan Sovyet Cumhuriyeti’nin<br />
kurulmas›ndan sonra kiril<br />
alfabesiyle yaz›lmaya bafllad›. Türkmenistan<br />
halk›n›n % 89’u Müslüman,<br />
kalan› Ortodoks Hristiyand›r. Türkmenler<br />
sünni olup Hanefi mezhebindendir.<br />
Sovyet yönetimi 1928’de Türkmenler<br />
aras›nda ‹slamiyeti tamamen<br />
kald›rmak gayesiyle din aleyhtar› büyük<br />
bir kampanya bafllatm›fllard›. Bu<br />
Orta Asya’da yürütülen en sert ‹slam<br />
aleyhtar› kampanya idi ve 1941 senesine<br />
kadar sürmüfltü. ‹kinci Dünya savafl›<br />
s›ras›nda kampanya durdurulmuflsa<br />
da 1948’de yeniden bafllat›ld›<br />
ve son y›llara kadar devam ettirildi.<br />
Neticede resmi dini makamlar zay›flad›.<br />
Fakat ‹slami bilincin kaybolmas›n›<br />
sa¤layamad›.<br />
Tarihi<br />
Selçuklularla birlikte Maveraünnehir’e<br />
ve ard›ndan Horasan’a gelen<br />
Türkmenler, daha sonraki dönemlerde<br />
Azerbaycan ve Anadolu’ya da yerleflmifllerdir.<br />
13. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndan<br />
itibaren bulunduklar› bölgelerde<br />
çeflitli beylikler, daha sonraki dönemde<br />
de Morgan, Parfiy ve Harezm devletlerini<br />
kurmufllard›r.<br />
18. yüzy›l›n ilk yar›s›nda Ruslar,<br />
Türkmenlerin yaflad›klar› topraklar›<br />
ele geçirme giriflimlerine bafllam›fllar<br />
28<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
islam coğrafyası<br />
Her yerde Türkmenbafl› var<br />
Türkmenbafl› türbesi<br />
ama baflar›l› olamam›fllard›r. Ancak<br />
1869’da Hazar Gölü’nün do¤usunda<br />
bir ileri karakol kurmufllard›r. Bu tarihten<br />
10 y›l sonra Türkmenistan’› istila<br />
etmeye bafllayan Ruslar, Türkmenlerin<br />
güçlü direniflleri ile karfl›laflarak<br />
geri çekilmifllerdir. Ne var ki daha<br />
sonra da sürekli devam eden bask› ve<br />
istilalardan güçsüz düflen Türkmenistan<br />
1924 y›l›nda Rusya’ya ba¤lanm›flt›r.<br />
67 y›l Sovyet hâkimiyeti alt›nda kalan<br />
Türkmenistan halk›, Sovyetlerin<br />
bask›lar›yla dil, din ve kültürlerinden<br />
uzaklaflt›r›lmaya çal›fl›lm›flt›r.<br />
Sovyetler Birli¤i'nin da¤›lma sürecine<br />
girmesi üzerine, Türkmenler de<br />
kendi Cumhuriyetlerini kurmak üzere<br />
harekete geçmifl ve Türkmenistan<br />
Meclisi, 27 Ekim 1991'deki ola¤anüstü<br />
toplant›s›nda oy birli¤i ile ba¤›ms›z<br />
Türkmenistan Devleti'nin kurulmas›-<br />
na karar vermifltir. 27 Ekim Türkmenistan'›n<br />
ba¤›ms›zl›k günü olarak ilân<br />
edilmifltir. Türkmenistan’›n ba¤›ms›zl›¤›n›<br />
kazanmas›ndan bu yana Orta<br />
Asya’n›n en bask›c› rejimine sahip<br />
olan ülkesi oldu¤u söylenebilir. Bunun<br />
nedeni ülkenin tek parti ile yönetilmesinin<br />
yan› s›ra, ba¤›ms›zl›¤›ndan bu<br />
yana devlet baflkan› olan ve 21 Aral›k<br />
2006 tarihinde ölen Saparmurat Atayeviç<br />
Niyazov Türkmenbafl›’n›n politikalar›d›r.<br />
Ülkede Niyazov’un a¤z›ndan<br />
ç›kan her söz yasa kabul edilmifltir.<br />
Niyazov iktidar›n› öylesine kaim<br />
Ulafl›m<br />
k›lmak istemifltir ki, son y›llarda binlerce<br />
yere kendi ad›n› verdirmifl, meydanlar›<br />
heykelleri ile doldurtmufl ve<br />
Türkmenlerin ulusal paralar›n›n üzerine<br />
resmini bast›rtm›flt›r. Türkmen lider<br />
taraf›ndan oluflturulan Halk Konseyi,<br />
1999’da Niyazov’a ömür boyu<br />
devlet baflkanl›¤› yapma yetkisi vermiflti.<br />
Niyazov 21 Aral›k 2006 tarihinde<br />
hayat›n› kaybederken, bugün<br />
Türkmenistan’›n Cumhurbaflkanl›¤›<br />
görevini Kurbangul› Berd›muhamedov<br />
yürütmektedir.<br />
Türkmenistan’dan notlar<br />
Orta Asya Cumhuriyetleri aras›nda<br />
en büyük do¤algaz rezervlerine ve y›ll›k<br />
üretim kapasitesine sahip olan ülke<br />
Türkmenistan’d›r. Türkmenistan’da<br />
do¤algaz, elektrik, su ve tuz’un 2030 y›-<br />
l›na kadar vatandafllara tamamen bedava<br />
da¤›t›lmas› kararlaflt›r›lm›flt›r.<br />
Türkmenistan’da sa¤l›k hizmetleri tamamen<br />
devlet taraf›ndan verilmektedir.<br />
Gerek elektrik üretimi, gerek di¤er<br />
enerji kaynaklar›, özellikle de do¤algaz<br />
aç›s›ndan zengin bir ülkedir. Ülke ekonomisinin<br />
temel tafl›n› pamuk, do¤algaz<br />
ve petrol oluflturmaktad›r.<br />
1 dolara bir flifle içecek de¤il de 25<br />
litre petrol sat›n alabilece¤iniz ya da en<br />
büyük banknot 10.000 manat oldu¤u<br />
için, 100 dolar bozdurmaya kalkt›¤›n›zda<br />
bir bavul dolusu para ile karfl›laflt›¤›-<br />
n›z bir ülke Türkmenistan. Ülkede son<br />
y›llarda muazzam bir ekonomik kalk›nma<br />
süreci yafland›¤› gözleniyor.<br />
Her yerde fabrikalar, okullar, kütüphaneler<br />
yap›l›yor. Yerli halk›n ayl›k ortalama<br />
geliri 40 dolar civar›nda. Elektrik,<br />
su, petrol, do¤algaz bedava olunca<br />
geriye yaln›z mutfak masraf› kal›-<br />
yor ama sokakta yürürken gördü¤ünüz<br />
insanlar›n refah içinde yaflad›¤›n›<br />
söylemek pek de mümkün de¤il. Tar›m<br />
ve hayvanc›l›k ülkenin co¤rafi yap›s›<br />
nedeniyle alabildi¤ine büyük bozk›rlarda<br />
yap›lam›yor. Yere tükürmek, sigaran›n<br />
külünü kald›r›ma silkelemek, izmariti<br />
parklara fiskelemek büyük para cezalar›n›<br />
göze almak demek.<br />
Devletin evlenen herkese bir daire<br />
verdi¤i, yurtd›fl›ndan kalmak için gelenlere<br />
bu dairelerin ayda 50 dolara<br />
kiraland›¤›, orta büyüklükte bir evin<br />
7000 dolara al›nabildi¤i, ö¤rencilerin<br />
çal›flanlardan da çok maafl alabildi¤i,<br />
benzinin 60 litresinin yaklafl›k 2 dolara<br />
geldi¤inden ve bunun yan›nda da<br />
elektri¤e, gaza nerdeyse hiç para verilmedi¤inden<br />
bir ailenin geçinmesine<br />
ayda 100 dolar›n rahat rahat yetti¤i,<br />
mutfakta gaz›n sürekli aç›k durdu¤u,<br />
gerekince oca¤a tencere kondu¤u bir<br />
ülke Türkmenistan.<br />
Türkmenistan’da müzik ve fliir<br />
Türkmenistan’da müzik, halk kültürü<br />
aç›s›ndan oldukça önemli bir<br />
ö¤edir. Tarz› ve içeri¤i ile Türkmen<br />
müzi¤i K›rg›z ve Kazaklar›n müzi¤ine<br />
çok benzemektedir. Geçmiflte Türkmenistan<br />
gelene¤inde flark›c›lar ve<br />
bakfl› ad› verilen flamanlar seyahat<br />
ederek ud ve dutar gibi telli çalg› aletleri<br />
ile flark› söylerler, dü¤ün ve bayram<br />
gibi özel günleri flenlendirirlerdi.<br />
Bu nedenle dutar Türkmenistan müzik<br />
kültürünün en yayg›n ve önde gelen<br />
müzik aletidir. <br />
Kaynaklar:<br />
• Türkmenler ve Türkmenistan, http://ekitap.kulturturizm.gov.tr<br />
• Emin Türkler beldesi: Türkmenistan, Hatice<br />
Orman, ihh.org.tr<br />
• Ülkeler Tarihi: Türkmenistan, tarihsayfam.com<br />
IGMG PERSPEKTIVE 29
Nizâmülmülk, Türk-‹slâm unkültür<br />
Nizâmülmülk<br />
Derleyen: Ömer Faruk ALTINTAfi • ofaltintas@igmg.de<br />
Horasan’›n Tus flehrine ba¤l›<br />
Râdkân köyünde do¤an Nizâmülmülk<br />
(1018-1092) Büyük<br />
Selçuklu ‹mparatorlu¤u’na, Alparslan<br />
(1063-1072) ve Melikflah<br />
(1072-1092) dönemlerinde otuz<br />
y›la yak›n vezirlik etmifl büyük<br />
bir flahsiyettir. Nizâmülmülk’ün<br />
Kuran ve Hadis ilimleri tahsil etti¤i<br />
ayr›ca devrin meflhur âlim,<br />
edip ve flairlerinin sohbet meclislerine<br />
ve derslerine kat›l›p infla<br />
ve hitabet sanat›nda ileri bir<br />
seviyeye ulaflt›¤› bilinmektedir.<br />
Horasan’›n Selçuklular›n eline<br />
geçmesinden sonra devlet kademlerinde<br />
idareci olarak görev<br />
almaya bafllayan Nizâmülmülk,<br />
Tu¤rul bey döneminde Horasan’›<br />
yönetti. Alparslan’›n kardefli<br />
Süleyman ile giriflti¤i taht<br />
kavgas› s›ras›nda Alparslan’›n<br />
yan›nda yer ald›. ‹dari ve siyasi<br />
kabiliyetleri ile Alparslan’›n dikkatini<br />
çeken Nizâmülmülk,, kendisinin<br />
tahta geçmesinden sonra<br />
vezirlik görevine getirildi.<br />
Malazgirt Muharebesi hariç Alparslan’›n<br />
bütün seferlerine kat›lan<br />
Nizâmülmülk, bu savafllar›n kazan›lmas›nda<br />
önemli roller oynad›.<br />
Sultan Melikflah’›n rakiplerini bertaraf<br />
ederek tahta geçmesinde büyük<br />
hizmetleri olan Nizâmülmülk,<br />
onun döneminde Büyük Selçuklu<br />
Nizâmülmülk<br />
Devleti için ciddi tehlike teflkil eden<br />
Hasan Sabbâh 1<br />
ve adamlar›yla<br />
mücadeleyi bir devlet politikas› haline<br />
getirdi.<br />
Adaleti, idari kabiliyeti, cömertli¤i,<br />
bilgeli¤i ve güzel ahlâk›yla tan›-<br />
nan Nizâmülmülk, halk›na hukukuna<br />
özen gösteren, insanlar›n zulüm<br />
ve haks›zl›¤a u¤ramamas› için çal›-<br />
flan biri olarak<br />
bilinmektedir.<br />
Devlet kap›s›n›n<br />
flikâyetçilere<br />
daima aç›k olmas›n›<br />
istedi¤i,<br />
âlimlere ve sufilere<br />
sayg› gösterdi¤i,<br />
onlar›<br />
ayakta karfl›lad›-<br />
¤› ve sohbet<br />
meclislerine kat›lmaktan<br />
zevk<br />
ald›¤› rivayet<br />
edilir. Mezhep<br />
çat›flmalar›n› ortadan<br />
kald›rmak<br />
amac›yla Efl’ariler’i<br />
ve fiafiiler’i<br />
takip siyasetine<br />
son vererek bu<br />
politika yüzünden<br />
ülkelerini<br />
terk eden Ebü’l<br />
Kas›m el-Kufleyri<br />
ve Ebü’l-Meâlî<br />
‹mamü’l-Haremeyn<br />
el-Cüveyni gibi âlimlerin ülkelerine<br />
dönmesini sa¤lam›flt›r. Nizâmülmülk,<br />
Bât›nîler’le askeri, siyasi<br />
ve ilmi metodlarla mücadele etmifl<br />
ve bundan dolay› Bât›nîler’ce<br />
bafl düflman ilan edilmifltir.<br />
30<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
kültür<br />
surlar›n› birlefltirmek suretiyle iktâ<br />
sistemini gelifltirmifl ve daha düzenli<br />
bir yap›ya kavuflturmufltur.<br />
Askerî iktâ sistemi onun gayretleriyle<br />
Büyük Selçuklular’da ilk defa<br />
uygulanmaya bafllanm›fl ve k›sa bir<br />
sürede ülkenin her taraf›nda yayg›nlaflm›flt›r.<br />
Nizâmülmülk’ün tar›m<br />
topraklar›n› iktâ bölgelerine ay›rarak<br />
gelirlerini askerlere tahsis etmesi<br />
ülkenin refah düzeyinin yükselmesini<br />
sa¤lam›flt›r. Sultan Alparslan<br />
ve Melikflah zaman›nda<br />
birçok savaflta önemli rol oynayan<br />
Nizâmülmülk, orduya çok önem<br />
vermifl, Büyük Selçuklu ordusunu<br />
yaln›z o devrin de¤il Ortaça¤’›n en<br />
güçlü ordusu haline getirmifltir. Sâmani<br />
ve Gazneli devlet teflkilat›n›<br />
esas alarak Büyük Selçuklular’›n<br />
merkez (divan) ve saray teflkilat›n›<br />
tesis etmifl ve ‹slâm geleneklerine<br />
uygun biçimde mahkemeler kurmufltur.<br />
Büyük Selçuklular’la Abbâsîler<br />
aras›ndaki münasebetlerin<br />
olumlu bir seyir takip etmesinde<br />
önemli rol oynayan Nizâmülmülk,<br />
Alparslan’la iktidar› boyunca ve<br />
Sultan Melikflah ile son zamanlar›-<br />
na kadar büyük bir âhenk içinde<br />
çal›flm›fl, Büyük Selçuklu Devleti<br />
Melikflah zaman›nda onun çabalar›yla<br />
gücünün zirvesine ulaflm›flt›r.<br />
Siyâsetnâme: Türkçe<br />
Nizâmülmülk’ün ‹slâm e¤itim<br />
tarihinde önemli bir yeri vard›r.<br />
Baflta Ba¤dat olmak üzere çeflitli<br />
flehirlerde tesis etti¤i ve kendi ad›-<br />
na nisbetle “Nizâmiye medreseleri”<br />
diye an›lan il resmi e¤itim kurumlar›yla<br />
ilmin geliflmesi için gayret etmifl,<br />
medreselere kitaplar ba¤›fllam›fl,<br />
araziler vakfetmifltir. Tarihte<br />
medrese yapt›ran ilk vezir olarak<br />
bilinen Nizâmülmülk, hadis rivayetiyle<br />
de meflgul olmufl, ayr›ca çeflitli<br />
flehirlerde hadis yaz›lmas› amac›yla<br />
toplant›lar düzenlemifltir.<br />
Nizâmülmülk vezirli¤inin yan›<br />
s›ra ‹slâm kültür ve medeniyeti, çeflitli<br />
‹slâm devletleri ve özellikle Büyük<br />
Selçuklu devlet teflkilat› hakk›nda<br />
bilgi veren Siyâsetnâme adl›<br />
eseriyle tan›n›r. Nizâmülmülk’ün,<br />
eserinin bafl›nda belirtti¤ine göre<br />
Sultan Melikflah devlet idaresine<br />
dair kitap yaz›lmas› için kendi devlet<br />
adamlar› aras›nda bir yar›flma<br />
açm›flt›r. Sultan verdi¤i emirde eserin<br />
çerçevesini çizmifl ve konusunu<br />
belirtmifltir: “her biriniz memleketimiz<br />
hakk›nda düflününüz ve zaman›m›zda<br />
iyi olmayan›n ne oldu¤unu,<br />
divan ve bârgâh›m›zda o flartlar›<br />
yerine getirmeyenlere veya bizden<br />
gizlenmifl olana, bizden önceki<br />
padiflahlar›n flartlar›n› yerine getirdikleri<br />
bizim tedbir almad›¤›m›z<br />
hangi meflguliyetler bulundu¤una<br />
bak›n›z. Selçuklu sultanlar› ve baflkalar›<br />
devrinde geçmifl meliklerin<br />
her ne kanun ve adetleri varsa, onlar<br />
üzerine düflününüz, aç›k flekilde<br />
yaz›n›z ve bize arz ediniz ki, biz onlar<br />
üzerine düflünelim; bundan sonra<br />
din ve dünya ifllerimizin yürümesi<br />
için emir verelim; gerçeklefltirilmesi<br />
gerekeni, gerçeklefltirelim ve<br />
her meflguliyet kendi prensibine<br />
göre yürüsün..” Anlafl›ld›¤›na göre<br />
Sultan yaz›l›p, kendisine sunulan<br />
eserler aras›nda Nizâmülmülk’ün<br />
yazd›¤› eseri be¤enmifltir. Nizâmülmülk<br />
yazd›¤› eseri kendisi de be-<br />
¤enmektedir, zira o eserinde “Hiçbir<br />
padiflah...Bu kitab› eline almamazl›k<br />
edemez..‹nsanlar bu kitab›<br />
ne kadar çok okurlarsa, din ve dünya<br />
ifllerinde uyan›kl›klar› o kadar<br />
Siyâsetnâme: ‹ngilizce<br />
fazla artar…Onlara do¤ru tedbirler<br />
alma yollar› aç›l›r..” der.<br />
Siyâsetnâme’de verilen örneklerin<br />
ve anlat›lan hikâyelerin bir k›sm›<br />
‹slâm öncesine, büyük bir k›sm›<br />
Selçuklu öncesine, bir bölümü de<br />
Selçuklu dönemine aittir. Nizâmülmülk,<br />
böylece çeflitli devirlerdeki<br />
uygulamalar› karfl›laflt›rarak kendi<br />
dönemi için en ideal olan› seçip tavsiye<br />
etti¤ini vurgulamaktad›r. Siyâsetnâme<br />
türünün en güzel örneklerinden<br />
biri olarak kabul edilen eser,<br />
erken tarihlerden itibaren tarihçilerin<br />
ilgisini çekmifl, çeflitli neflir ve<br />
tercümeleri yap›lm›flt›r. Nizâmülmülk,<br />
Siyâsetnâme adl› eserinde<br />
emrinde çal›flt›¤› Büyük Selçuklu<br />
‹mparatorlu¤u’nun bafl düflman›<br />
ilan etti¤i Hasan Sabbâh’›n Bât›nî<br />
fedailerinden biri taraf›ndan hançerlenerek<br />
öldürülmüfltür. Hasan<br />
Sabbâh’›n öldürttü¤ü ilk devlet<br />
adam› Nizâmülmülk’tür. <br />
Kaynak:<br />
• TDV ‹slam Ansiklopedisi, “Nizâmülmülk”<br />
• Türk Tarih Kurumu Yay.(yay. haz.) Köymen,<br />
Mehmet A., Siyâsetnâme<br />
1<br />
Hasan Sabbâh ile ilgili ayr›nt›l› bilgi için<br />
bkz: IGMG Perspektive, fiubat 08<br />
IGMG PERSPEKTIVE 31
kültür<br />
Geometri ve Trigonometri<br />
Müslümanlar›n günlük yaflama katk›lar›<br />
‹lknur MELEKO⁄LU • imelekoglu@yahoo.de<br />
Müslüman matematikçiler özellikle<br />
cebir, say›lar teorisi ve<br />
sistemine katk›lar›yla ün yapm›fllard›r,<br />
ancak onlar›n geometri ve trigonometriye<br />
katk›lar› da büyüktür.<br />
Bu say›m›zda onlar›n matemati¤in<br />
bu iki önemli dal›nda yapt›¤› çal›flmalar›<br />
aktaraca¤›z.<br />
Geometri<br />
Geometri uzay›n ve uzayda tasarlanabilen<br />
biçimlerin, kurallara uyularak<br />
incelenmesini konu alan matematik<br />
dal›d›r. “Geometri” kelimesi, dünyan›n<br />
ölçümü anlam›na gelir. Kaynaklar,<br />
geometrinin M›s›r’da bafllad›-<br />
¤›n›, Yunanl›lar’›n geometriyi M›-<br />
s›r’dan ö¤renmifl olduklar›n› belirtmektedir.<br />
Matemati¤in; aritmetik, cebir ve<br />
trigonometri dallar›n›n kurucular›<br />
denebilecek kadar eserler ortaya koyan,<br />
8. ile 16.yy ‹slam Dünyas› alimleri;<br />
geometri dal›nda da, temel teflkil<br />
edecek, zaman› için orijinal ve k›ymetini<br />
uzun y›llar koruyan eserler ortaya<br />
koymufllard›r.Geometri; Müslüman<br />
sanatç›lar, hattatlar ve mimarlar için<br />
ayr› bir öneme sahiptir. Do¤adaki ölçülerle<br />
matematiksel kavramlar aras›nda<br />
bir ba¤lant› oldu¤unun fark›ndayd›lar<br />
ve bu ba¤lant› çal›flmalar›nda<br />
onlara ayr› bir ilham vermifltir.<br />
‹lk defa, cebiri geometriye tatbik<br />
etme fikri, ilmi metotlarla çal›flan<br />
Müslüman matematikçilerin eseri olmufltur.<br />
Bu durum, geometrinin çok<br />
k›sa zamanda geliflmesini sa¤lam›flt›r.<br />
Yunan Öklit’in “Elementler” adl› kitab›nda<br />
geometri konusuna çok yer verilmifltir.<br />
Eski Yunan alimlerinin ortaya<br />
koyduklar› bu tür geometri konular›n›<br />
kapsayan eserler, uzun y›llar<br />
anlafl›lamam›flt›r. Ne zaman ki; ‹slam<br />
alimlerinin bu eserlere yazd›klar› yorumlamalar<br />
sonucu, Öklid ve ça¤dafllar›n›n<br />
eserleri ancak anlafl›labilirlik<br />
kazanm›flt›r. Müslümanlar›n geometrideki<br />
araflt›rmalar› 3 temel esere dayan›r.1.si,<br />
Öklit’in Elementler kitab›<br />
2.si, Arflimed’in 2 eseri, Apolonyos<br />
“Konikler” kitab›d›r.<br />
Piri Reis haritasında trigonemetri kullanıldı<br />
Avrupal› Matematikçiler, analitik<br />
geometriyi, Descartes’›n, 1637 y›l›nda<br />
yazd›¤› La Geometri adl› eseri ile bafllat›rlar.<br />
Halbuki, Harizmi taraf›ndan<br />
830 y›l›nda Arapça olarak yaz›lan<br />
Cebri ve’l Mukabele adl› eserde, analitik<br />
geometriye ait ilk bilgiler ortaya<br />
konmufltur. Denebilir ki; cebrin geometriye<br />
tatbikat› demek olan, analitik<br />
geometriyi münferit bir geometri dal›<br />
haline getirme metotlar›n› ilk olarak<br />
Harezmî taraf›ndan ortaya konmufltur.<br />
Hatta, Ömer Hayyam’›n Cebir adl›<br />
eserinde de, analitik geometriye ait<br />
bilgilerin varl›¤› görülür. Do¤ulu milletlerin<br />
tarih ve kültürlerini inceleyen<br />
Sigrid Hunke, analitik geometri konusunda<br />
flunlar› yazar: “Adedi çokluklarla,<br />
geometrik çokluklar›n beraber yürütülmesi<br />
gerekti¤ine dair kesin fikire ilk<br />
olarak, ‹slam ilim sahas›nda rastlan›r…”<br />
Trigonometrinin Avrupa’da duyulup<br />
da¤›lmas›na etkisi olanlar›n bafl›nda<br />
gelen Sabit bin Kurra, geometri<br />
konular›ndaki çal›flmalar› ile de ad›n›<br />
sürdürmüfl olan ünlü matematikçilerden<br />
biridir. Konikler kitab› ile Apolonyos’a<br />
flerh yazd›. Huneyn bin ‹shak taraf›ndan<br />
Öklid’in Elementler adl› eserine<br />
yaz›lan flerhi, ilaveler yaparak düzeltti.<br />
Menalaus, Apolonyos, Fisagor,<br />
Archimed, Öklid ve Theodosus’un<br />
eserlerini Arapçaya tercüme etmekle,<br />
geometriye, zaman için orijinal olan,<br />
yeni bilgiler kazand›rm›flt›r. Georges<br />
Rivoire flunlar› yazar: “...Cebirin geometriye<br />
uygulamas›n›, müslümanlara<br />
borçluyuz. Bu da, 900 y›l›nda vefat etmifl<br />
Sabit bin Kurra’n›n eseridir.”<br />
Ebu Sahl el-Kuhî ise konik bölümler<br />
teorisini düzgün yedigen ve çokgenleri<br />
gelifltirmekte kullanm›flt›r. Arflimed’in<br />
kitaplar›yla ilgilenmifl ve Arflimed’in<br />
“Küre ve silindir üzerine” adl›<br />
kitab›na yorum yazm›flt›r. En çok<br />
üzerinde durdu¤u husus, konik bölümler<br />
ve onlar›n karmafl›k geometrik<br />
nesnelerin yap›m›ndaki kullan›mlar›<br />
ile ilgili problemlerin çözümü olmufltur.<br />
Düzgün yedigenler oluflturulmas›<br />
ile ilgili ayr›nt›l› yap›lanmay› vermifltir.<br />
Trigonometri çal›flmalar› d›fl›nda,<br />
düzgün çokyüzlüler konusuyla da u¤raflanlardan<br />
biri de Ebu Vefa’d›r. 7 ve<br />
32<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
kültür<br />
9 kenarl› düzgün çokgenlerin yaklafl›k<br />
çizimlerine dair yeni bir geometrik<br />
yöntemler ortaya koymufltur. K›smen<br />
Hint modellerine dayal› olarak ortaya<br />
koydu¤u geometrik çizimleri, geometri<br />
bak›m›ndan önem tafl›r. Ebu’l<br />
Vefa’n›n çizim geometrisine ait ortaya<br />
koydu¤u çal›flmalara flu örnekleri<br />
verebiliriz: Pergelle daire içine, aç›kl›-<br />
¤›n› bozmadan kare çizmek. Verilen<br />
bir do¤ru parças›n›, pergel yard›m›yla<br />
eflit parçalara bölmek. Verilen bir<br />
kare içine, eflkenar bir üçgen çizmek.<br />
Geometri tarihi incelendi¤inde;<br />
Thales, Öklid, Pisagor’un haz›rlad›klar›<br />
eserler ve bu eserlerinde ortaya att›klar›<br />
teoremler, Harezmî, Ömer Hayyam,<br />
Sabit bin Kurra, Beyrunî, Nasirüddin<br />
Tusî’nin yazd›klar› flerhler ve<br />
ortaya koyduklar› görüfller sonucu,<br />
geometrinin yeni boyutlar<br />
kazand›¤›n› görürüz. Bat› Avrupa’n›n<br />
uyanmas›ndan önceki<br />
yüzy›la kadar Yunan geometrisini<br />
tam olarak Müslümanlar anlam›flt›r.<br />
Yunan klasiklerini, geometrilerini,<br />
fen bilimlerini ve felsefelerini<br />
Arapça’ya çevirmifllerdir.<br />
Okullaflma olmad›¤› için<br />
gelecek gençlere bu çeviriler ö¤retilmemifl,<br />
bu kitaplar sadece<br />
neredeyse bir süs olarak sarayda<br />
kalm›flt›r. Yapt›klar› hizmet,<br />
kaybolmaya yüz tutmufl Yunan<br />
klasiklerini, matematiklerini ve<br />
düflüncelerini Arapça çevirileriyle<br />
Avrupa’ya iletmifllerdir.<br />
Geometri alan›nda çal›flmalar yapan<br />
bir di¤er isim de ‹bn-i Heysem’dir.<br />
Geometrik flekillerin, konik e¤rilerinin<br />
arakesitleri yard›m›yla sistematik olarak<br />
kurulabilece¤ini göstermifltir. Ayr›ca,<br />
bu e¤rilerin, noktalar halinde infla<br />
edilebilece¤i ve sürekli olarak çizilebilece¤ini<br />
ortaya koymufltur. ‹bn-i Heysem<br />
sürekli hareket kavram›n›n geometriye<br />
girmesine vesile olmufl, ard›ndan,<br />
ilk defa geometriye dayal› bir<br />
uzay kavram›n› gelifltirmifltir.<br />
Trigonometri<br />
Trigonometri, genelde üçgenlerle<br />
ilgili problemlerin çözümünde kullan›lmas›yla<br />
önplana ç›ksa da, astronomi,<br />
haritac›l›k ve yön bulma ile ilgili<br />
karmafl›k problemlerin çözümünde<br />
de kullan›l›r. Trigonometrinin do¤uflu<br />
Müslümanlar›n çokca üzerinde durdu¤u<br />
ilim dallar›ndan biri olan astronomiye<br />
dayan›r, trigonometri özellikle<br />
namaz vakitlerinin kesin olarak<br />
tesbit edilebilmeleri için yap›lan hesaplamalarla<br />
ortaya ç›km›flt›r.<br />
Matemati¤in önemli bir dal› olan<br />
trigonometri orijin olarak tamamiyle<br />
Müslümanlara aittir. Trigonometrideki<br />
temel kavramlardan olan sinüs, kosinüs,<br />
tanjant, kotanjant tariflerini ilk<br />
yapan ve böylece trigonometrinin kurucusu<br />
ünvan›na hak kazanan el-Battanî’dir<br />
(858-929). El Battanî “sinüs” ve<br />
“kosinüs”ü bugün bizim kulland›¤›m›z<br />
“oran” fleklinde de¤il de “uzunluklar”<br />
olarak, “tanjant” › da “uzat›lm›fl gölgeler”<br />
olarak tan›mlam›flt›r.<br />
Geometri, cami süslemelerinde de kullanıldı<br />
Gezegenlerin hareketlerini gözlemlemesi<br />
Battani’nin trigonometri<br />
dal›n› kurmas›ndaki en büyük motivasyonu<br />
olmufltur. El-Battanî matematiksel<br />
ifllemleri ortaya atm›fl ve di-<br />
¤er ilim adamlar›n› da onun bu çal›flmalar›n›<br />
gelifltirmeye teflvik etmifltir.<br />
Trigonometrik mefhum, tarif, teorem<br />
ve formüllerin birço¤unu trigonometriye<br />
ve kürevî trigonometriye<br />
kazand›ranlar›n bafl›nda Ebu’l Vefa<br />
gelir, sinüs teoremini genel uzay üçgeni<br />
için ispatlam›fl, sinüs de¤erlerini<br />
bulmak için yeni bir teknik ortaya<br />
koymufltur. Sinüs toplam fark formülünü,<br />
yar›m aç› formülünü ilk defa ortaya<br />
atm›fl, sekant kavram›ndan ilk<br />
olarak bahsetmifltir.<br />
Trigonometriye önemli katk›larda<br />
bulunmufl bir baflka alim de ‹bni Yunus’tur<br />
(950-1009). Kosinüs toplam ve<br />
fark formüllerini ç›karm›fl, ters dönüflüm<br />
formülünü vererek logaritman›n<br />
icad›na temel teflkil etmifltir. Birunî<br />
ise, birim çember ve trigonometri ba-<br />
¤›nt›s›n› göstermifl, meflhur kosinüs<br />
teoremini göstererek, modern trigonometrinin<br />
temellerini atm›flt›r. Harizmi<br />
ise sinüs, kosinüs, ve trigonometrik<br />
tablolar› gelifltirmifl, onun bu<br />
çal›flmalar› bat›ya tafl›nm›flt›r. Cabir<br />
b. Eflah da kürevî trigonometriye katk›da<br />
bulunan ayr› bir matematikçidir.<br />
Nasirüddin Tusî (1201-1274) ilk<br />
defa trigonometriyi ba¤›ms›z bir<br />
ilim dal› olarak ele alarak sistematik<br />
hale getirmifl, eserinin iki yüzy›l boyunca<br />
trigonometriye önemli katk›-<br />
lar› olmufltur. Tusî, Sin 3 A’n›n in A<br />
cinsinden eflitini bulmufl, üçgenlerle<br />
çember yaylar› aras›ndaki<br />
iliflkiyi ortaya koymufl;<br />
her üçgenin bir çember<br />
içine oturtulabilece¤inden<br />
haraket ederek, trigonometri<br />
ile ilgili birçok yeni hesap<br />
metodu teklif etmifltir.<br />
Son olarak matematikçilik<br />
yönü pek bilinmeyen büyük<br />
deha ‹bni Sina, 17. yüzy›lda<br />
Newton ve Leibniz’in sonsuz<br />
say›lar hesap teorisine 6 yüzy›l<br />
önce çok yaklaflm›fl ve limit<br />
nazariyesini gelifltirmiflti.<br />
Newton ve Leibniz’in ‹bni Sina’dan<br />
yararlan›p yararlanmad›¤›<br />
karanl›k bir nokta olarak<br />
kalmas›na ra¤men bu hadise birkaç<br />
as›r içinde büyüyen parlak ‹slam<br />
medeniyeti hakk›nda bize önemli<br />
ipuçlar› vermektedir.<br />
Müslüman alimlerin trigonemetri<br />
sahas›ndaki bu çal›flmalardan<br />
dolay›, trigonometri Müslümanlar›n<br />
kurup, gelifltirdi¤i ve Avrupa’ya nakletti¤i<br />
ilim dallar› aras›ndaki yerini alm›flt›r.<br />
<br />
Kaynaklar:<br />
• 1001 Inventions-Muslim Heritage In Our<br />
World, Chief Editor-Prof.Salim T S Al-<br />
Hassani<br />
• www.1001inventions.com<br />
• http://www.interaktifmatematik.com<br />
• http://varliginbilimi.azbuz.com.<br />
IGMG PERSPEKTIVE 33
dossier<br />
Die Geschichtlichkeit<br />
koranischer Gebote<br />
Prof. Dr. Saffet KÖSE • saffetkose@hotmail.com<br />
In letzter Zeit wird immer öfter über<br />
die Geschichtlichkeit koranischer<br />
Gebote (Hukm) diskutiert, wobei die<br />
vertretenen Ansätze in drei Kategorien<br />
zu bewerten sind. Die Vertreter<br />
des modernistisch-historischen Ansatzes,<br />
die sich dem Sachverhalt aus<br />
einem soziologisch-antropologischen<br />
Blickwinkel nähern, vertreten folgende<br />
Ansicht: Der Koran wurde zu einer<br />
bestimmten Zeit offenbart und<br />
die Gebote des Korans haben sich<br />
unter den Umständen dieser Zeit entwickelt.<br />
Das bedeutet, dass die Gebote,<br />
die Eigenheiten dieser Zeit widerspiegeln.<br />
Eine Veränderung der<br />
Voraussetzungen bringt deshalb eine<br />
unvermeidliche Veränderung der<br />
entsprechenden Gebote mit sich.<br />
Gemäß einer anderen Auffassung,<br />
die von traditionellen Kreisen vertreten<br />
wird und in der wissenschaftlichen<br />
Welt nicht viel Anerkennung<br />
gefunden hat, ist das von den Altvorderen<br />
überlieferte Wissen vollkommen<br />
ausreichend und bedarf keiner<br />
Erweiterung. Die Vertreter des dritten<br />
Ansatzes, die einen Mittelweg<br />
einzuschlagen versuchen, sind der<br />
Meinung, dass diejenigen eindeutigen<br />
(kat‘î) Gebote, die nicht von<br />
Raum und Zeit abhängig sind, nicht<br />
abänderbar sind, während die von<br />
einem vorherrschenden Brauch (Urf)<br />
oder eines bestimmen Grundes (Illa)<br />
abhängigen Gebote an diese gebunden<br />
sind und je nach Brauch und<br />
Grund auch veränderbar sind. Dieser<br />
gemäßigte Ansatz lässt sich auch in<br />
der Mecelle, (tr. Mecelle) dem osmanischen<br />
Gesetzeskanon, finden.<br />
Im Koran wird keine<br />
Person oder Gemeinschaft<br />
nur um des bloßen<br />
historischen Wissens<br />
Willen erwähnt.<br />
Beim historischen Ansatzes ist<br />
der änderbare Bereich der koranischen<br />
Gebote sehr weit gefasst. Unserer<br />
Meinung nach haben drei Motive<br />
zu dieser Auffassung geführt:<br />
Erstens, werden einige als historisch<br />
betrachtete Gebote von historischen<br />
Personen abhängig gemacht. Zweitens,<br />
spielt der erdrückende Einfluss<br />
der Moderne, mit deren Werten einige<br />
Gebote im Widerspruch stehen,<br />
eine Rolle. Drittens, beruft man sich<br />
auf einige Praktiken des Kalifen<br />
Umar.<br />
Im Koran wird keine Person oder<br />
Gemeinschaft nur um des bloßen historischen<br />
Wissens Willen erwähnt.<br />
Während bei Berichten über Personen<br />
stets der Modellcharakter eine<br />
Rolle spielt, wird von Gemeinschaften<br />
berichtet, um eine Lehre zu vermitteln<br />
und einige soziologische Momente<br />
festzuhalten. In diesem Sinne<br />
hat die Botschaft, die durch die koranischen<br />
Berichte über Personen und<br />
Gemeinschaften vermittelt wird, einen<br />
universellen Charakter. Die folgenden<br />
Verse, die von den Ehegattinnen<br />
des Gesandten Gottes handeln,<br />
verdeutlichen diesen Gedanken:<br />
„O Frauen des Propheten! Wenn<br />
eine von euch sich offenkundig unanständig<br />
verhält, wird ihre Strafe verdoppelt<br />
werden. Und dies ist Allah<br />
ein leichtes. Wer von euch jedoch<br />
Allah und Seinem Gesandten gehorcht<br />
und rechtschaffen handelt, der<br />
geben Wir doppelten Lohn, und Wir<br />
34<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
dossier<br />
haben für sie eine edle Versorgung<br />
bereitet.“ (Sure Ahzâb, [33:30-31])<br />
Hier werden die Ehegattinnen<br />
des Propheten im Sinne eines Modells<br />
erwähnt. Die universelle Botschaft<br />
des Verses lautet: Die Verantwortung<br />
derjenigen, die eine gesellschaftliche<br />
Vorbildfunktion und eine<br />
Führungsrolle innehaben, ist größer,<br />
da ihre guten und schlechten Handlungen<br />
nicht nur sie selbst betreffen,<br />
sondern auch andere Menschen beeinflussen.<br />
Denn die Menschen richten<br />
ihr Verhalten nach ihren Vorbildern<br />
aus. Die Gattinnen des Gesandten<br />
werde an dieser Stelle als Beispiele<br />
erwähnt, um diese universelle<br />
Botschaft mitzuteilen, nicht nur um<br />
eine historische Situation darzustellen.<br />
Demnach gilt dieser<br />
Grundsatz ebenso<br />
für den Lehrer in der<br />
Schule, den Arzt im<br />
Krankenhaus oder den<br />
Imâm in der Gesellschaft.<br />
Bevor auf das zweite<br />
Motiv des historischen<br />
Interpretationsansatzes<br />
eingegangen werden<br />
kann, muss eine<br />
Differenzierung vorgenommen<br />
werden. Die<br />
Beziehung vom Menschen<br />
zu Allah, vom<br />
Menschen zum Kosmos<br />
(Âlam) und vom Menschen zum<br />
Menschen wird im Koran in drei Kategorien<br />
behandelt. Ähnliches gilt<br />
auch für die Hadîthe. Die erste Kategorie<br />
von Versen bezieht sich auf das<br />
Verhältnis von Mensch und Allah<br />
und handelt vom Glauben (Îmân) und<br />
von den Gottesdiensten (pl. Îbâdât).<br />
Die grundlegende Eigenschaft dieser<br />
Verse ist ihre Unabänderbarkeit; Im<br />
Grunde ist in diesem Bereich auch<br />
keine Änderung erforderlich. Diese<br />
Themen sind im Koran und in der<br />
Sunna in ausreichender Weise und<br />
mit den notwendigen Details erläutert<br />
worden. Im Allgemeinen soll<br />
durch die Etablierung eines festen<br />
Glaubens an Allah, die menschliche<br />
Vernunft von Aberglauben und den<br />
Ketten der bloßen Nachahmung befreit<br />
werden. Das Ziel der Gottesdienste<br />
hingegen ist es, den Geist zu<br />
läutern und den Charakter zu vervollkommnen.<br />
Die zweite Kategorie von Versen,<br />
die sogenannten „kosmischen Verse“,<br />
handeln vom vollkommenen<br />
Gleichgewicht des Kosmos. Der Koran<br />
begnügt sich damit, lediglich<br />
darauf hinzuweisen und fordert die<br />
bewusst Erforschung seiner Schöpfung<br />
(Sure Furkân, [25:2]) Die in der<br />
klassischen Literatur als kosmische<br />
Verse bezeichneten Koranverse, gehören<br />
zu den Wegen, die zu Allah<br />
führen. Jeder, der die unvergleichliche<br />
Ordnung und das Gleichgewicht<br />
im Kosmos sieht, kann zum Schöpfer<br />
dieser Ordnung finden. Umgekehrt,<br />
Wie müssen wir den Koran verstehen?<br />
kann auch derjenigen, der die Störung<br />
dieses Gleichgewichts beobachtet,<br />
zu Allah finden, wenn er überlegt,<br />
wer die Macht besitzt, dies zu bewerkstelligen.<br />
Dies wird in viele Versen<br />
zur Sprache gebracht (Sure Kijâma,<br />
[75:8-9]); Sure Insân, [76:8-10]).<br />
Im Koran wird erklärt, dass dem<br />
Mensch die Fähigkeit gegeben wurde,<br />
diese Zeichen zu erkennen (Sure<br />
An‘âm, [6;10]), sofern er sich vorurteilslos<br />
und nicht eigensinnig verhält<br />
(Muddaththir, [74:16]). Deshalb wird<br />
es als eine gesellschaftliche Pflicht<br />
(Farz-i Kifâja) angesehen, sich mit<br />
den Naturwissenschaften zu befassen.<br />
Dass, was in Bezug auf die Notwendigkeit<br />
der religiösen Wissenschaften<br />
gilt, hat auch Gültigkeit für<br />
die Beschäftigung mit der Physik,<br />
Chemie, Mathematik, Astronomie<br />
oder Medizin.<br />
Als Beispiel hierzu sei folgender<br />
Vers erwähnt: Im Vers „Und wenn<br />
die Meere überkochen…“ (Sure Takwîr,<br />
[81:6]) wird von einer Begebenheit<br />
berichtet, die sich am Tag des<br />
Jüngste Gerichts (Kijâma) ereignen<br />
wird. Gleichzeitig wird von einer Eigenschaft<br />
des Wassers gesprochen.<br />
Das Wort „tasdschîr“, dass im Vers<br />
vorkommt, bedeutet im Arabischen<br />
„(das Feuer) entzünden“. Der bekannte<br />
Korankommentator Mawdûdî<br />
(gest. 1979) erklärt, dass dieser<br />
Vers auf ein Wunder hinweist: Allah<br />
hat das Wasser aus Sauerstoff und<br />
Wasserstoff erschaffen. Ohne Sauerstoff<br />
kann kein Feuer brennen. Wasserstoff<br />
hingegen ist<br />
von Natur aus entflammbar.<br />
Zusammen<br />
ergeben diese beiden<br />
Gase Wasser, womit<br />
Feuer gelöscht werden<br />
kann. Zu den Geschehnissen,<br />
die sich am Tag<br />
des Jüngsten Gerichts<br />
ereignen werden, gehört,<br />
dass die Meere<br />
brennen (überkochen)<br />
werden, indem sich die<br />
chemische Verfassung<br />
des Wassers, sprich<br />
Sauerstoff und Wasserstoff,<br />
ändert. Wasserstoff<br />
wird brennen und Sauerstoff<br />
wird den Prozess beschleunigen. Es<br />
wird unmöglich sein, das Feuer zu<br />
löschen, weil die Substanz, mit der es<br />
gelöscht werden könnte, selbst<br />
brennt.<br />
So kann ein Wissenschaftler, der<br />
diesen Vers untersucht, über die Erkenntnis,<br />
dass zur Zeit der Offenbarung<br />
des Korans, dies nur Allah gewusst<br />
haben kann, zu Allah finden.<br />
Der Koran gibt bezüglich den Naturwissenschaften<br />
nur Hinweise.<br />
Diese werden mit der Zeit entdeckt<br />
und erforscht. Die durch die Erforschung<br />
der Ordnung des Kosmos<br />
offengelegten Geheimnisse werden<br />
nicht nur das Leben der Menschen<br />
erleichtern, sondern auch dazu<br />
führen, dass diejenigen, die nicht<br />
IGMG PERSPEKTIVE 35
irschad<br />
glauben, zum Glauben finden bzw.<br />
die Gläubigen in ihrem Glauben<br />
gestärkt werden, da sie so erkennen<br />
können, dass nur Allah der Schöpfer<br />
einer solch vollkommenen Ordnung<br />
sein kann. Nur Allah konnte<br />
zur Zeit der Offenbarung des Korans<br />
diese Hinweise geben.<br />
Hinsichtlich der zwischenmenschlichen<br />
Beziehung kann zwischen<br />
zwei Arten von Geboten unterschieden<br />
werden. Der Koran und – im<br />
Allgemeinen – die Sunna beinhalten<br />
aufgrund ihrer kontinuierlichen und<br />
universellen Natur lediglich<br />
Grundsätze. Sie gehen nur in Ausnahmefällen<br />
auf Detailfragen ein.<br />
Diese Grundsätze haben einen universellen<br />
Charakter und beinhalten<br />
Lösungsansätze für Probleme aller<br />
Zeiten und Orte. Die Anwendung<br />
dieser Prinzipien auf den Alltag erfolgt<br />
auf dem Wege der Rechtsfindung<br />
(Idschtihâd). Allgemein ist mit<br />
Idschtihâd die Lösungsfindung für<br />
Fragen gemeint, die nicht in klarer<br />
Weise im Koran und in der Sunna<br />
geregelt sind, indem ein Bezug mit<br />
den oben genannten Grundsätzen<br />
hergestellt wird. Bezüglich des universellen<br />
Caharkters dieser<br />
Grundsätze gibt es keine Diskussionen.<br />
Jedoch ist es möglich, dass das<br />
Prinzip zwar bestehen bleibt, während<br />
es zu unterschiedliche Praktiken<br />
kommt, die von Ort und Zeit<br />
abhängig sind. Die Erleichterung<br />
geht hier vom Prinzip selbst aus.<br />
Hierzu kann Zur Erläuterung folgendes<br />
Beispiel herangezogen werden:<br />
Die im Koran und in der Sunna<br />
festgelegten Prinzipien bezüglich<br />
des Vertrags schreiben vor, dass<br />
der Vertrag verbindlich ist und<br />
nicht von einem der Vertragspartner<br />
aufgelöst werden kann (Sure<br />
Mâida, [5:1]); dass der Vertrag das<br />
Einverständnis beider Partner erfordert<br />
(Sure Nisâ, [4:29]) und ein etwaiger<br />
Betrug, eine Hintergehung<br />
und dergleichen dem Betrogenen<br />
das Recht gibt, den Handel für ungültig<br />
zu erklären (Buchârî, „Îmân“,<br />
164, „Magie“, 48, 60; Muslim, „Magie“,<br />
48; Tirmizî, „Magie“, 72; Abû<br />
Dâwûd, „Magie“, 50); dass die Bedingungen<br />
eines das allgemeine<br />
Wohl nicht gefährdenden und der<br />
Moral nicht widersprechenden Vertrags<br />
von den Partnern festgelegt<br />
werden können und verbindlich<br />
sind (Buhârî, „Idschâra“, 14; Abû<br />
Dâwûd, „Akdija“, 12; Tirmizî, „Ahkâm“,<br />
17); dass bei allen nicht vertraglich<br />
festgelegten Bestimmungen<br />
der allgemeine Brauch zum Maßstab<br />
für etwaige Rechte oder Pflichten<br />
genommen wird. Der Brauch ist<br />
also nicht nur ein Maßstab des eigentlichen<br />
Vertrages, sondern dient<br />
Der Koran ist die letzte göttliche Botschaft<br />
auch zur Ermittlung von Rechten<br />
und Pflichten (Sure Bakara, [2:233]);<br />
Buchârî, „Magie“, 95; Nasâî, „Kudât“,<br />
31; Ibni Mâdscha, „Tidschârât“,<br />
65; Dârimî, „Nikâh“, 54), sofern<br />
diese nicht der Scharîa widersprechen<br />
und bei Vertragsschluss gegeben<br />
waren. Solange es innerhalb<br />
des Rahmens dieser Prinzipien<br />
geschieht, ist es also legitim einen<br />
Vertrag per Post, Fax, Internet oder<br />
anderweitig abzuschließen.<br />
Des Weiteren gibt es im Koran<br />
detaillierte Gebote, deren Zahl jedoch<br />
sehr gering ist. Die grundlegende<br />
Eigenschaft dieser Gebote<br />
ist es, das Wohl (Maslaha)/ den<br />
Vorteil der Menschen zu wahren,<br />
so dass dieser nicht aufgrund zeitlich<br />
oder räumlicher Veränderungen<br />
aufgehoben bzw. verändert<br />
werden kann. Dazu gehören die<br />
Regelungen bezüglich der Erbschaft,<br />
die Aufzählung derjenigen,<br />
mit denen es verboten ist eine Ehe<br />
einzugehen (Muharramât) sowie<br />
einige Strafen (Hudûd). Unter diesen<br />
werden am meisten die Bestimmungen<br />
zur Erbschaft und die<br />
Strafen diskutiert. Dabei gibt es<br />
nur wenige Strafen, deren Festsetzung<br />
und Maß je nach Ort und Zeit<br />
variieren können und gemäß bestimmter<br />
Grundsätze von der Legislative<br />
festgesetzt werden können.<br />
Die Herangehensweise des traditionellen<br />
islamischen Rechts an<br />
die detaillierten Gebote ist Folgende:<br />
Die im Koran und der Sunna<br />
eindeutig festgelegten Gebote unterliegen<br />
keinerlei Veränderungen.<br />
Hinter diesem Gedanken steckt die<br />
Überzeugung, dass das Gemeinwohl<br />
(Maslaha) in keiner anderen<br />
Weise, als durch dieses spezifische<br />
Gebot erreicht werden kann.<br />
Der Koran ist die letzte göttliche<br />
Botschaft und wird seine Originalität<br />
immer wahren. Auch seine<br />
Universalität und Kontiunität werden<br />
unangetastet bleiben. Deshalb<br />
muss man, wenn man eines seiner<br />
Gebote beurteilt, nicht nur dieses<br />
bestimmte Gebot im Ganzen des<br />
Systems einzuordnen wissen, sondern<br />
auch auf die Bedingungen der<br />
Praxis sehen. Aus diesem Blickwinkel<br />
betrachtet, erkennt man, dass<br />
die Grundsätze und Gebote in einen<br />
Gesamtzusammenhang eingebettet<br />
sind.<br />
Die vom christlich geprägten<br />
36<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
irschad<br />
Westen forcierte moderne Lebensweise,<br />
die Kraft wirkungsvoller<br />
Mittel jegliche Werte zu „entwerten“<br />
versucht, hat auf diesem Weg<br />
große Erfolge(!) erzielt. Sich den<br />
grundlegenden Werten des Islam<br />
aus diesem Blickwinkel zu nähern,<br />
ist problematisch. Denn die westlichen<br />
Gesell-schaften sind nach einem<br />
langen Konflikt mit der Kirche<br />
und durch einen Prozess der Befreiung<br />
von der Religion zu dem<br />
geworden, was sie heute sind. Sie<br />
präferieren eine Lebensweise, in<br />
der der Mensch statt Gott, Vernunft<br />
(Akl) statt Offenbarung<br />
(Wahy) und Wissenschaft statt Religion<br />
(Dîn) herrschen. Im Grunde<br />
hat dieser Prozess zu einer Gesellschaft<br />
geführt, in der Gott in den<br />
Körper des Menschen (Geistliche<br />
agieren im Namen Gottes) geschlüpft<br />
ist und die Kirche den<br />
Menschen vergöttlicht, wodruch<br />
dieser von der Religion befreit<br />
wurde. Aus diesem Grund müssen<br />
wir Muslime uns dem Sachverhalt<br />
von innen nähern. Demnach ist<br />
klar, dass es aufgrund der Gesamtheit<br />
des Islams und der Wirklichkeit<br />
des Korans keine Möglichkeit einer<br />
historischen Betrachtung gibt.<br />
Hinzukommt, dass die historische<br />
Betrachtung heiliger Schriften,<br />
bei-spielsweise der Bibel, eine Notwendigkeit<br />
ist. Denn diese Schriften<br />
haben ihre Originalität verloren<br />
und tragen somit die Zeichen einer<br />
bestimmten Zeit. Sie besitzen keine<br />
Kontinuität und keine Universalität.<br />
Zuletzt muss noch folgendes<br />
erwähnt werden. Eine der grundlegenden<br />
Ausgangspunkte der Befürworter<br />
eines historischen Ansatzes<br />
sind einige Praktiken des Kalifen<br />
Umar. Es kann nicht die Rede<br />
davon sein, dass, wie einige Wissenschatler<br />
meinen, der Kalif Umar<br />
nicht gemäß den Geboten gehandelt,<br />
diese abgeändert oder zeitweilig<br />
außer Kraft gesetzt habe, da<br />
dies für das Gemeinwohl erforderlich<br />
war. Mit anderen Worten:<br />
Umar hat keine anderen Gebote<br />
befolgt, als die, die geboten worden<br />
waren. Es ist falsch, zu behaupten,<br />
Umar habe die Zahlung<br />
der Zakât an diejenigen, deren<br />
Herzen gewonnen werden sollen<br />
(Muallafa-i Kulûb), eingestellt.<br />
Denn diejenigen, denen er gegenüber<br />
so gehandelt hat, gehörten<br />
nicht mehr zu diesem Personenkreis.<br />
Anders gesagt: Nicht das Gebot,<br />
denjenigen, deren Herzen<br />
gewonnen werden sollen, von der<br />
Zakât zu geben, hat sich verändert,<br />
sondern die Eigenschaft dieser<br />
Personen, die sie zu diesem Personenkreis<br />
gehören ließ. Hier gilt<br />
dasselbe wir für denjenigen<br />
Armen, der keinen Anspruch mehr<br />
an der Zakât hat, weil er reich<br />
geworden ist. Dies ist, was Umar<br />
getan hat.<br />
Es ist auch falsch zu behaupten,<br />
dass Umar die Strafe für Diebstahl<br />
nicht engewendet oder aufgehoben<br />
habe, da kein Diebstahl vorlag. Es<br />
handelte sich also nicht um Diebe,<br />
da in ihrem Verhalten nicht das<br />
Element des Diebstahl gegeben<br />
war. Ähnliche Praktiken sind vom<br />
Gesandten Gottes bekannt.<br />
Genauso ist es nicht richtig, zu<br />
sagen, dass Umar, entgegen den<br />
Geboten gehandelt habe und die<br />
(neu eroberten) irakischen Gebiete<br />
nicht an die Teilnehmer des Feldzugs<br />
verteilt habe. Denn diese<br />
Entscheidung liegt allein beim<br />
Staatschef.<br />
Die Behauptung, Umar habe die<br />
Scheidung mit drei „Scheidungssprüchen“<br />
(Talâk) zur gleichen Zeit,<br />
entgegen den klaren Bestimmungen,<br />
als drei Talâk betrachtet, ist<br />
falsch. Seine Worte diesbezüglich<br />
sind klar und aufschlussreich. Da<br />
Umar sah, dass die Menschen die<br />
Prozedur der Scheidung, die im<br />
Koran und der Sunna festgehalten<br />
wird, nicht mehr einhielten, und es<br />
zur Gewohnheit wurde, sich vom<br />
Ehepartner statt erst mal mit einem<br />
Talâk, direkt mit drei Talâk zu trennen,<br />
erließ er, quasi als vorübergehende<br />
strafrechtliche Vorbeugung,<br />
dass es verbindlich sei, die Scheidung<br />
mit drei Talâk durchzuführen.<br />
Der Wortlaut seines Vorschlags,<br />
den er dem Rat vorbrachte, belegt<br />
diese Ansicht. Deshalb ist es nicht<br />
das Ziel, den dreimaligen Ausspruch<br />
des Talâk zu legitimieren,<br />
sondern die Menschen zur vom<br />
Koran und der Sunna vorgesehenen<br />
Prozedur zu zwingen. Das<br />
eigentliche Ziel ist es also das ursprüngliche<br />
Gebot zu wahren. Aus<br />
diesem Grund handelt es sich hierbei<br />
um eine zeitlich begrenzte vorbeugende<br />
Maßnahme. Schließlich<br />
gibt es auch Quellen, die bestätigen,<br />
dass Umar diese Praxis nicht<br />
billigte und diejenigen, die sie anwandten<br />
mit Schlägen bestrafte. Es<br />
ist anzunehmen, dass er die Bestrafung<br />
durch Schläge anwandte,<br />
nachdem die vorbeugende<br />
Maßnahme keine Wirkung gezeigt<br />
hatte. <br />
IGMG PERSPEKTIVE 37
kommentar<br />
Olympia ohne Geist!!!<br />
O¤uz ÜÇÜNCÜ • oucuncu@igmg.de<br />
Nein, es waren bestimmt nicht<br />
die besten Spiele aller Zeiten,<br />
auch wenn der Präsident des Internationalen<br />
Olympischen Komitees<br />
aus Rücksicht auf die chinesischen<br />
Gastgeber und die milliardenschweren<br />
Sponsoren etwas anderes<br />
sagt. Ganz im Gegenteil, es waren<br />
Spiele, die im Schatten einer<br />
erbarmungslosen Diktatur weder<br />
Stimmung noch Atmosphäre entfalten<br />
konnten. Und um den milliardenschweren<br />
Zirkus nicht zu gefährden,<br />
haben die Olympiafunktionäre<br />
von dem Moment der Vergabe der<br />
Spiele nach Peking an gute Miene<br />
zum bösen Spiel gemacht und jede<br />
noch so große Kröte geschluckt.<br />
Man hat darüber hinweg gesehen,<br />
dass die Ärmsten der Armen<br />
zwangsenteignet wurden, um die<br />
gigantomanischen Sportstätten in<br />
Rekordzeit bauen zu können. Der<br />
Raubbau an der Natur, die Wasserverschmutzung<br />
und der Smog in<br />
Peking wurden totgeschwiegen.<br />
Auch hat man die Situation der<br />
Menschenrechte in dem Land mit<br />
den meisten Hinrichtungen weltweit<br />
während der Bewerbungsphase<br />
konsequent ignoriert.<br />
Auffällig schweigsam waren die<br />
Verantwortlichen des IOC, als die<br />
chinesischen Machthaber im Vorfeld<br />
der Spiele unerbittlich brutal<br />
gegen die ethnischen Minderheiten<br />
des Landes vorgegangen sind. Darüber<br />
hinaus hat man widerstandslos<br />
hingenommen, dass tausende<br />
Regimekritiker vor dem Beginn der<br />
Spiele einfach weggesperrt worden<br />
sind. Selbst die offen praktizierte<br />
Medienzensur wurde wider<br />
besseres Wissen relativiert und<br />
zum „Wohl“ der Spiele in Kauf genommen.<br />
Dabei erleben wir diese Art der<br />
Vorgehensweise eines autoritären<br />
Regimes doch nicht zum ersten<br />
Mal. Auch bei den olympischen<br />
Spielen 1936 in Berlin hat das Nazi-<br />
Regime die olympischen Spiele für<br />
den Herrschaftsanspruch einer in<br />
allen Belangen überlegenen Rasse<br />
instrumentalisiert. Und die „zivilisierte<br />
Welt“ hat sich auch damals<br />
jede noch so große Demütigung,<br />
um des olympischen Gedankens<br />
Willen, gefallen lassen. Das Ergebnis<br />
dieser Art von Appeasement<br />
Politik ist uns allen bekannt, so dass<br />
es im Lichte dieser Erfahrungen<br />
schwer nachzuvollziehen ist,<br />
warum man ein paar Jahrzehnte<br />
später einer brutalen Diktatur so<br />
viele Zugeständnisse macht.<br />
Vor den Augen der Welt wurden<br />
Menschen in Tibet, in Ost-Turkistan<br />
und anderen unterdrückten<br />
Regionen Chinas verletzt, verhaftet<br />
oder gar getötet. Darüber kann<br />
auch die imposante, teils groteske<br />
Eröffnungsfeier und das aufgesetzte<br />
Lächeln der in die Stadien abkommandierten<br />
Zuschauer, sowie<br />
die vielen Medaillen chinesischer<br />
„Modellathleten“ nicht hinwegtäuschen.<br />
Somit ist der Versuch der<br />
KP-Führung mit einer großangelegten<br />
PR-Offensive die Menschheit<br />
von der Überlegenheit ihres<br />
Systems zu überzeugen, kläglich<br />
gescheitert. Tatsächlich haben sie<br />
mit ihren Maßnahmen den Sportbegeisterten<br />
der Welt die Stimmung<br />
gründlich verdorben. Es ist<br />
nun an den Sportfunktionären des<br />
IOC zu entscheiden, ob es überhaupt<br />
noch zu verantworten ist, die<br />
Spiele in Länder zu vergeben, die<br />
fundamentale Menschenrechte mit<br />
Füßen treten. Ganz im Gegenteil<br />
ist auch der Sport gut beraten, in<br />
puncto Umgang mit Diktaturen<br />
nicht mit zweierlei Maß zu messen.<br />
So müssen wir uns weitere zwei<br />
bzw. vier Jahre gedulden und<br />
schauen, ob es den Kanadiern in<br />
Vancouver bei den Winterspielen<br />
oder den Briten in London gelingen<br />
wird, uns wieder für die Spiele<br />
und den olympischen Gedanken zu<br />
begeistern, denn auch die<br />
olympischen Winterspiele 2014 im<br />
russischen Sotschi, entfalten im<br />
Angesicht des martialischen Auftreten<br />
des russischen Bären im Kaukasus<br />
bereits jetzt einen faden<br />
Beigeschmack. <br />
38<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
IGMG RAMAZAN UMRESİ UÇUŞ PLANI / FLUGPLAN 2008-1429 IGMG RAMAZAN UMRESİ UÇUŞ PLANI / FLUGPLAN 2008-1429<br />
NO BÖLGE G‹D‹fi DÖNÜfi UÇUfi YER‹ PROGRAM MÜDDET ÜCRET<br />
1 GENEL 01.09.2008 01.10.2008 Frankfurt TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1495,- y<br />
2 GENEL 15.09.2008 02.10.2008 Frankfurt SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1395,-y<br />
3 PAR‹S 01.09.2008 01.10..2008 PAR‹S TÜM RAMAZAN 4Hafta 1595,-y<br />
4 PAR‹S 15.09.2008 02.10.2008 PAR‹S SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />
5 AMSTERDAM 01.09.2008 01.10..2008 AMSTERDAM TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />
6 AMSTERDAM 15.09.2008 02.10.2008 AMSTERDAM SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />
8 LYON 01.09.2008 01.10..2008 LYONN TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />
9 LYON 15.09.2008 02.10.2008 LYONN SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />
NO BÖLGE G‹D‹fi DÖNÜfi UÇUfi YER‹ PROGRAM MÜDDET ÜCRET<br />
10 STRASBOURG 01.09.2008 01.10..2008 STRASBOURG TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />
11 STRASBOURG 15.09.2008 02.10.2008 STRASBOURG SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />
12 V‹YANA 01.09.2008 01.10..2008 V‹YANA TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />
13 V‹YANA 15.09.2008 02.10.2008 V‹YANA SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />
14 BRÜKSEL 01.09.2008 01.10..2008 BRÜKSEL TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />
15 BRÜKSEL 15.09.2008 02.10.2008 BRÜKSEL SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />
16 ZÜR‹H 01.09.2008 01.10..2008 ZÜR‹H TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />
17 ZÜR‹H 15.09.2008 02.10.2008 ZÜR‹H SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />
18 DÜSSELDORF 28.09.2008 12.10.2008 Frankfurt SON BAHAR 2 Hafta 1250,-y<br />
• Uçuş tarihlerinde 1-2 günlük değişiklik olabilir.<br />
• Türkiye üzeri uçuşlarda Umre dönüşü Türkiye’de<br />
aynı bilet ile izin yapma imkanına sahipsiniz.<br />
Hacc ve Umre ‘Millî Görüş’ ile bir başkadır<br />
Banka Hesap Numarası: IGMG • SEB AG – Köln • Konto Nr.: 162 888 5602 • BLZ: 370 101 11<br />
Islamische Gemeinschaft Millî Görüş · İslam Toplumu Millî Görüş · Hac ve Umre Organizasyonu<br />
Boschstr. 61-65 · D-50171 Kerpen · Tel.: +49 (0)2237-656 310/311 · Fax: +49 (0)2237-656 319<br />
· E-Mail: hacumre@igmg.de · www.igmg.de<br />
• 6 hafta önceden müracaat<br />
etmek ve en az 30-40 kişilik<br />
grup olunması halinde yukarıda<br />
belirtilen program harici, istenilen<br />
tarihte Umre organizasyonu<br />
yapılabilir.
“Mü’minlerin mallarından zekat al<br />
ki, onunla kendilerini arındırmış ve<br />
mallarını bereketlendirmiş olursun.”<br />
Tevbe: 103<br />
IGMG Zekat ve Fitre Komisyonu, İslam’ın bu temel ibadetini yerine getirmenize yardımcı oluyor.<br />
Siz de Zekat ve Fitre’lerinizi, IGMG Zekat ve Fitre Komisyonu aracılığı ile değerlendirin<br />
Hesap Numaras›: IGMG • SEB Bank AG Köln • Kontonr.: 162 888 56 01 • BLZ: 370 101 11 • Verwendungszweck: Zekat/Fitre<br />
‹slam Toplumu Millî Görüfl • Boschstr. 61-65 · D-50171 Kerpen • Tel: +49 (0)2237-656 291 • Fax: +49 (0)2237-656 222 • sosyalhizmetler@igmg.de · www.igmg.de