19.09.2015 Views

Ramazan ay›nda ibadetlerimiz

Yaz Okullar› baflar›yla tamamland› - IGMG

Yaz Okullar› baflar›yla tamamland› - IGMG

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

YIL/JAHRGANG: 14 • SAYI/NR.: 165-166 • EYLÜL-EK‹M / SEPTEMBER-OKTOBER 2008<br />

PERSPEKTIVE<br />

Monatliche Zeitschrift der<br />

Islamischen Gemeinschaft Milli Görüfl<br />

‹slam Toplumu Millî Görüfl aylık yay›n organ›<br />

<strong>Ramazan</strong> <strong>ay›nda</strong><br />

<strong>ibadetlerimiz</strong><br />

Yaz Okullar› baflar›yla tamamland›


Bayram›n›z Mübarek olsun !<br />

Âlem-i ‹slam’›n<br />

teflrifi ile müflerref oldu¤umuz<br />

<strong>Ramazan</strong> Bayram›’n›<br />

tebrik eder,<br />

Yüce Allah’tan<br />

tüm insanl›k için vesile olmas›n›<br />

niyaz ederiz<br />

‹slam Toplumu Millî Görüfl<br />

Anaokul E¤itmenleri<br />

ARANIYOR !<br />

Biz Sizleri Ar›yoruz!<br />

Anaokul E¤itmenleri<br />

Okul öncesi e¤tim kurumlar›nda görev alabilecek,<br />

ilgili okullardan mezun olan Anaokul E¤itmenleri<br />

(staatl. anerkannte Erzieher/-in) aranmaktad›r.<br />

IGMG E¤itim Bafllanl›¤› • Boschstr. 61-65 • 50171 Kerpen • Tel: +00 49 2237 / 656 271<br />

E-Mail: egtim@igmg.de


IGMG<br />

Perspektive<br />

IGMG AYLIK YAYIN ORGANI<br />

ED‹TÖR<br />

EYLÜL-EK‹M / SEPTEMBER-OKTOBER 2008<br />

Y›l/Jg.: 14, Say›/Nr.: 165-166<br />

ADRES · ANSCHRIFT<br />

IGMG Perspektive<br />

Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen<br />

Tel.: 02237/ 656-0 • Fax: 02237/ 656 555<br />

www.igmg.de E-Mail: dergi@igmg.de<br />

YAYINCI · HERAUSGEBER<br />

Islamische Gemeinschaft Millî Görüfl<br />

IGMG e.V.<br />

Amtsgericht Bonn, VR 6621<br />

Vertreten durch den Vorstand:<br />

Osman Döring, Vorsitzender<br />

Oguz Ücüncü, Generalsekretär<br />

Ali Bozkurt, stellv. Vorsitzender<br />

GENEL YAYIN YÖNETMEN‹ · CHEFREDAKTEUR<br />

O¤uz Üçüncü<br />

(V.i.S.d.P)<br />

D‹ZG‹-LAYOUT<br />

‹lhan B‹LGÜ<br />

BASKI · DRUCK<br />

Yavuzsöhne-Duisburg<br />

Yay›nlanan makale ve fikir yaz›lar›n›n<br />

sorumluluklar› yazarlar›na aittir.<br />

•<br />

Die in der Zeitschrift veröffentlichten<br />

Meinungen binden die Autoren, nicht die IGMG.<br />

‹LAN SERV‹S‹ · ANZEIGENSERVICE<br />

Tel.: 02237/ 656-201 • Fax: 02237/ 656 555<br />

E-Mail: tanitma@igmg.de<br />

ABONE SERV‹S‹ · ABONNEMENT<br />

Islamische Gemeinschaft Millî Görüfl<br />

Lastschriftabteilung<br />

Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen<br />

Tel.: 02237/ 656-0 • Fax: 02237/ 656 555<br />

E-Mail: mitglied@igmg.de<br />

Y›ll›k abone ücreti: 59,-EURO<br />

Jahresabonnement: 59,-EURO<br />

IGMG Genel Merkez Üyelerine Ücretsizdir<br />

Für Vereinsmitglieder der IGMG kostenlos<br />

Der Bezugspreis ist im Mitgliedsbeitrag enthalten<br />

HESAP NO · BANKVERBINDUNG<br />

SEB-AG Köln.<br />

Kontonr.: 162 888 56 00<br />

BLZ 370 101 11<br />

<strong>Ramazan</strong> ve Bayram›n›z mübarek olsun<br />

Dergimizin bu sayısı elinizde oldu¤u sırada, izin için Türkiye’ye<br />

gidenlerin büyük bir ço¤unlu¤u geri dönmüfl olacak.<br />

fiimdi yeni bir çalıflma dönemi baflladı. Teflkilatımız da 2008-<br />

2009 çalıflma yılına girmifl oldu.<br />

Yaz dönemi boyunca da hizmetlerine devam eden teflkilatımızın<br />

Yaz Tatilini De¤erlendirme Programları’ndan on<br />

binlerce çocu¤umuz yararlandı.<br />

Rabb’imize flükürler olsun ki 11 ayın sultanı olarak<br />

tanımlanan oruç ve sabır ayı <strong>Ramazan</strong>’a ulaflmıfl bulunuyoruz.<br />

‹badetlerle yo¤rulan ve manevî havası di¤er zamanlardan da<br />

yo¤un olan bu ayın, her ne kadar yemek-içmek gibi en temel<br />

ihtiyaçlarımızı, sırf Allah rızası için erteledi¤imiz, bu yüzden<br />

de zaman zaman sıkıntılar yafladı¤ımız bir ay olsa da, ruhlarımızın<br />

temizlendi¤i, kardefllik muhabbetimizin yo¤unlafltı¤ı<br />

bir ay olmasını niyaz ediyoruz. Bu ayın önemli ibadetleri<br />

arasında, teravih namazları yer alıyor. Teravih namazlarımızı,<br />

mutlaka cemaatle ve camilerimizde eda edelim. Dostlarımızı,<br />

sevdiklerimizi iftarlara davet edelim, bize gelen<br />

davetlere de icabet edelim. Yer yüzündeki di¤er insanların<br />

ve hususiyetle ‹slam ümmetinin ihtiyaç sahiplerinin de durumlarını<br />

düflünerek üzerimize terettüb eden sadakalarımızı,<br />

fitrelerimizi ve zekatlarımızı da ödeyelim. Teflkilatımızın,<br />

bu ibadetleri yerine getirmeye yardımcı olan Zekat-Fitre<br />

kampanyalarına katılalım.<br />

Bizler <strong>Ramazan</strong> ayına hazırlanırken Kafkasya’daki geliflmelerden<br />

endifle duydu¤umuzu belirtmek isteriz. Gürcistan’ın<br />

yanlıfl bir adımının bölgeyi nasıl bir savafl bölgesi haline getirdi¤ini,<br />

Rusya’nın bombardıman ve iflgali ile görmüfl olduk. Bu<br />

arada, Türkiye’de Ergenokon isimli bir oluflumun, ülkede<br />

nasıl bir kaos ortamı oluflturdu¤u gerçe¤i ile de yüzleflmeye<br />

baflladık.<br />

Savaflsız, iflgalsiz bir dünya niyazı ile, <strong>Ramazan</strong>’›z› ve <strong>Ramazan</strong><br />

bayramınızı flimdiden tebrik eder, gelecek sayımızda<br />

buluflmak üzere, Allah’a emanet olun.<br />

• O¤uz ÜÇÜNCÜ


BU<br />

SAYIDA...<br />

yorum<br />

Ruhsuz olimpiyatlar!!! 5<br />

5<br />

yorum<br />

gündem<br />

6<br />

gündem<br />

“Kapat›lmama karar›” ve “‹slam dininin öznel yap›s›” 6<br />

teşkilat<br />

Yaz Okullar› baflar›yla tamamland› 8<br />

Ruhsuz olimpiyatlar!!!<br />

“Kapat›lmama karar›” ve<br />

“‹slam dininin öznelli¤i”<br />

Hay›r yolunda Kurban Kampanyas› 10<br />

8<br />

teşkilat<br />

toplum<br />

12<br />

toplum<br />

Nasr Hâmid Ebû Zeyd ve tarihselli¤e bak›fl› 12<br />

irşad<br />

‹mân-âhlâk-amel; De¤er-davran›fl bütünlü¤ü 15<br />

<strong>Ramazan</strong> ay› ibadetleri 18<br />

‹nfak, zekat ve sadaka 21<br />

Sab›rl› oruç; oruçlu sab›r 24<br />

Bayram›n›z, “bayram” olsun! 26<br />

28<br />

IGMG Yaz Okullar› bitti<br />

islam coğrafyası<br />

Nasr Hâmid Zeyd ve tarihsellik<br />

kültür<br />

32<br />

islam coğrafyası<br />

Türkmenistan 28<br />

kültür<br />

Nizâmülmülk 30<br />

Geometri ve Trigonometri<br />

Müslümanlar›n günlük yaflama katk›lar› 32<br />

Türkmenistan<br />

Geometri ve trigonometri<br />

34 dossier kommentar 38<br />

dossier<br />

Die Geschichtlichkeit koranischer Gebote 34<br />

kommentar<br />

Olympia ohne Geist!!! 38<br />

Die Geschichtlichkeit koranischer<br />

Gebote<br />

Olympia ohne Geist!!!


yorum<br />

Ruhsuz olimpiyatlar!!!<br />

O¤uz ÜÇÜNCÜ • oucuncu@igmg.de<br />

Hay›r, bu oyunlar, bu zamana<br />

kadarki en iyi oyunlar elbette<br />

de¤ildi, Uluslararas› Olimpiyat Komitesi<br />

Baflkan›, ev sahibi Çinlilerle<br />

milyarlarca dolar destek veren<br />

sponsorlara sayg› sebebiyle tersini<br />

söylese de. Tam aksine, bu oyunlar,<br />

ac›mas›z bir diktatörlü¤ün gölgesi<br />

alt›nda ne bir heyecan›n, ne de bir<br />

atmosferin geliflmesine müsaade<br />

etmeyen oyunlard›. Bu milyarl›k<br />

sirkin tehlikeye girmemesi için<br />

Olimpiyat yöneticileri, oyunlar›n<br />

Pekin’e verilmesinden itibaren,<br />

oyun bozanl›k etmeyerek göz yumuyorlard›<br />

ve kabul edilemiyecek<br />

ödünler veriyorlard›.<br />

Devâsa spor alanlar›n›n rekor<br />

bir sürede infla edilebilmesi için, fakirlerin<br />

en fakirinin mülklerinin zorakî<br />

kamulaflt›r›ld›¤›na flahit olundu.<br />

Do¤an›n kalbinden sökülüp al›-<br />

nan alanlara aç›lan inflaatler, sular›n<br />

kirletilmesi ve Pekin’i kuflatan<br />

hava kirlili¤i gibi meseleler hakk›nda<br />

ise ölüm sessizli¤i hakimdi. Hatta,<br />

daha adayl›k sürecinde bile,<br />

dünyada en fazla idam›n gercekleflti¤i<br />

bu ülkedeki insan haklar› durumu<br />

dahi umursanmad›. Uluslararas›<br />

Olimpiyat Komitesi sorumlular›-<br />

n›n, oyunlar›n baslamafl›ndan k›sa<br />

bir süre önce Çinli iktidar sahiplerinin,<br />

ülkenin etnik az›nl›klar›na karfl›<br />

ac›mas›zca sürdürdü¤ü muamele<br />

karfl›s›ndaki sessizlikleri dikkat çekiyordu.<br />

Dahas›, binlerce rejim tenkitcisinin<br />

içeri al›nmas› da hiç bir<br />

direnifl görmeksizin kabul edilebiliyordu.<br />

Hatta, s›k s›k tekrarlanan<br />

medya sansürü bile oyunlar›n selameti<br />

için baflka bir flekilde de¤erlendiriliyordu.<br />

Bir otoriter rejimin oyunlar› bu<br />

flekilde kullanmas›n› asl›nda ilk defa<br />

görmüyoruz. Nitekim 1936 Berlin<br />

olimpiyatlar›nda da Nazi rejiminin<br />

olimpiyat oyunlar›n› her aç›dan<br />

üstün bir ›rk olma isbat›na araç olarak<br />

kulland›¤›na flahit olmufltuk.<br />

Ve o zamanki “medenî dünya”, yine<br />

olimpiyat oyunlar›n›n selameti ad›-<br />

na afla¤›lamay› görmezlikten gelmiflti.<br />

Bu tür bir sulh politikas›n›n<br />

sonucu hepimizce malum. Bu tecrübelerin<br />

›fl›¤›nda, bir kaç ony›l<br />

sonrasnda ac›mas›z bir diktatörlü-<br />

¤e neden bu kadar tavizler verildi-<br />

¤ini kabullenmek zor.<br />

Bütün dünyan›n gözleri önünde<br />

Tibet’de olsun, Do¤u Türkistan’da<br />

olsun, Çin’in bask› alt›nda tuttu¤u<br />

bölgelerinde insanlar yaralan›yor,<br />

tutuklan›yor, hatta öldürülüyor. Bu<br />

gerçeklerin üzerini ne ihtiflaml› ve<br />

görkemli, yer yer abart›l› aç›l›fl töreni,<br />

ne staddaki zoraki gülmekle<br />

görevlendirilmifl seyirciler, ne de bol<br />

madalya toplayan “örnek çinli atletler”<br />

örtebilir. Böylece, Komünist partisi<br />

liderli¤inin büyük bir propaganda<br />

ile kendi rejiminin üstünlü¤ü konusunda<br />

insanl›¤› ikna etme giriflimi<br />

ac›kl› bir sekilde baflar›s›z oldu. Asl›nda,<br />

ald›klar› önlemlerle, bu dünyan›n<br />

spor sevdal›lar›n›n ruh halini de yerle<br />

bir ettiler. fiimdi, temel insan haklar›-<br />

n› ayaklar alt›na alan ülkelerde oyunlar<br />

düzenlenip düzenlenmemesine<br />

karar verecek olanlar elbette ki olimpiyat<br />

komitesi sorumlular›d›r. Ve bu<br />

aç›dan spor camias›n›n da diktatörlüklerle<br />

iliflkilerinde çifte standart uygulamamalar›<br />

önemli.<br />

Her halde Vancouver’de Kanadal›lar›n,<br />

ya da Londra’da ‹ngilizlerin,<br />

tekrar sporseverlere olimpiyat<br />

ruhu yaflat›p yaflatamayacaklar›n›<br />

görmek için iki ya da dört y›l daha<br />

sabredip beklememiz gerekecek.<br />

2014 y›l›nda Rusya’n›n Soçi flehrinde<br />

yap›lacak olan K›fl Olimpiyatlar›<br />

da, Rusya’n›n Kafkaslardaki ac›mas›z<br />

tav›rlar› ba¤lam›nda daha flimdiden<br />

can s›k›c› bir durum ald›. <br />

IGMG PERSPEKTIVE 5


gündem<br />

“Kapat›lmama karar›” ve<br />

“‹slam dininin öznel yap›s›”<br />

‹lhan B‹LGÜ • ibilgu@igmg.de<br />

T<br />

. C. Yarg›tay Cumhuriyet Baflsavc›s›<br />

Abdurrahman Yalç›nkaya’n›n,<br />

14 Mart 2008 tarihinde, Adalet ve<br />

Kalk›nma Partisi hakk›nda “laiklik karfl›tl›¤›n›n<br />

oda¤› olmak” iddias›yla kapatma<br />

davas›n› açt›¤›nda, ço¤u kimse,<br />

partinin kapat›lmas›na “derinlerde”<br />

karar verildi¤ini, dolay›s›yla kapat›laca¤›na<br />

inan›yordu. Partinin önde<br />

gelen yöneticileri dahi, ayn› kanaate<br />

sahip iken, Anayasa Mahkemesi itaraf›ndan<br />

“kapat›lmama” karar›n›n<br />

aç›kland›¤› günler öncesinde mahkeme<br />

üyelerinden Osman Paksüt’ün<br />

“Kapat›lsa da, kapat›lmasa da k›yametin<br />

kopaca¤›” kehanetinde bulunmas›,<br />

Türkiye’deki hukuk mant›¤›n› ortaya<br />

koyuyordu.<br />

“Kapat›lmama” karar›, asl›nda<br />

parti dahil kimseyi pek fazla sevindiremedi.<br />

Ortaya, tam da Türkiye’ye<br />

hâs bir hukuk karar› ortaya<br />

ç›kd›: Suçlunun, suç ifllemedi¤i, ya<br />

da, suçsuzun suç ifllemiflli¤inin isbat<br />

edildi¤i gibi bir gerabet. Fakat<br />

her fleyden de önemlisi, kararla<br />

Türkiye’de, dünyadaki uygulamalar›ndan<br />

tamam›yla farkl› bir “laiklik<br />

anlay›fl›” da ortaya konuldu.<br />

Hukukçular, al›nan karar›n her<br />

yönünü elefltiriyor. Mahkeme Baflkan›<br />

Haflim K›l›ç, sanki bu elefltirileri<br />

beklercesine, karar› aç›klad›¤›<br />

konuflmaya bir mukaddime ile girerek,<br />

parti kapat›lmalar›n›n sorumlulu¤unu<br />

siyasal partilere, daha<br />

do¤rusu Meclis’te grubu bulunan<br />

siyasîlere yükledi. Ancak, ayn›<br />

Mahkeme’nin, Meclis’teki yasama<br />

faaliyetlerine dokunulmazl›k getiren<br />

Anayasa kural›n› fiilen ihlal<br />

edip, yasaklamaya dayanak gerekçesi<br />

olarak kabul etmesini ise izah<br />

edemedi. Hakk›n› vermek gerekir<br />

ki, Haflim K›l›ç üyeler içerisinde, bu<br />

kararlara muhalif kalan tek üye olma<br />

ünvan›na da sahip.<br />

Özellikle 28 fiubat sürecinden<br />

beri, parti kapatma ve Yarg›tay kararlar›<br />

göz önünde bulunduruldu-<br />

¤unda, Türkiye’de, hukukun hakimleri<br />

ile ideolojinin hakimlerinin birbiriyle<br />

yar›flt›¤› tart›fl›lmaya bafllanm›flt›.<br />

‹ddianame ve mahkemenin<br />

ço¤unlu¤unun kabullerine bak›l›rsa,<br />

hukukun hakemli¤inden çok,<br />

ideolojinin hakemli¤i bir ilke haline<br />

gelmifl durumdad›r.<br />

Söylentilere göre, Yarg›tay<br />

Cumhuriyet Baflsavc›s› Abdurrahman<br />

Yalç›nkaya, CHP hariç Meclis’teki<br />

di¤er partilerin de kat›l›m›<br />

ile yap›lan bir anayasa de¤iflikli¤i<br />

ile, üniversitelerde baflörtüsü ile<br />

ö¤renim hakk›n›n tan›nmas›na imkan<br />

veren yola girilmeseydi, bu davan›n<br />

aç›lmayaca¤›n› söylemifl.<br />

Böylece, iddialar›n hukukî gerekçelerden<br />

ziyade, ideolojik gerekçelere<br />

dayand›¤› da ortaya konulmufl oluyor.<br />

Baflsavc›’n›n ideolojik yaklafl›-<br />

m›, laiklik tan›mlamas›nda da yat›-<br />

yor. Hatta Baflsavc›, böylesine ideolojik<br />

bir yaklafl›m›n Türkiye’de hukuk<br />

temeli olmas› gerekti¤ine dair<br />

iddias›n›n temelinde, bizzat ‹slam<br />

dinin kendi özelli¤inin yatt›¤›n› ortaya<br />

koyuyor.<br />

Baflsavc› iddianamesinde, Anayasa<br />

Mahkemesi’nin daha önceki<br />

kararlar›na iflaretle Türkiye’de bat›<br />

dünyas›ndan farkl› bir laiklik uygulamas›<br />

gerekti¤ine iflaret ediyor:<br />

“Kararlarda ilk göze çarpan unsur<br />

bat› dünyas›ndan al›nan laiklik kavram›n›n<br />

Türkiye’de farkl› bir anlam tafl›-<br />

mas› bu nedenle farkl› bir uygulama<br />

fleklinin gereklili¤idir. Uygulama farkl›l›¤›<br />

ülkelerin içinde bulunduklar› özgün<br />

flartlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin<br />

kurulmas›nda laikli¤in önemi, modern<br />

devlet yaratma sürecinde laikli-<br />

¤in rolü ya da ‹slam dininin öznel yap›s›<br />

ile gerekçelendirilmifltir”<br />

Laikli¤in Türkiye’de farkl› bir<br />

flekilde uygulanmas› luzumuyla ilgili<br />

gerekçe flöyle devam ediyor:<br />

“‹slaml›k bireylerin yaln›z vicdanlar›na<br />

iliflkin olan dinî inanç bölümünü<br />

düzenlemekle kalmam›fl, ayn› zamanda<br />

bütün toplum iliflkilerini, devlet faaliyetlerini<br />

ve hukuku da tanzim etmifltir.”<br />

Daha da ileri giden Baflsavc›,<br />

öne sürdü¤ü farkl› uygulamal› laikli¤inde,<br />

devletin dinsel konularda<br />

6<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


gündem<br />

Anayasa Mahkemesi<br />

denetim ve gözetim hakk› oldu¤unu,<br />

bunun da din ve vicdan özgürlü¤ünün<br />

k›s›tland›¤› anlam›na gelemeyece¤ini<br />

öne sürüyor:<br />

“Devlete, dinsel konularda denetim<br />

ve gözetim hakk› tan›nmas›, din<br />

ve vicdan özgürlü¤ünün demokratik<br />

toplum düzeninin gereklerine ayk›r›<br />

bir s›n›rlama say›lamaz.”<br />

Görüldü¤ü gibi, Yarg›tay Cumhuriyet<br />

Baflsavc›s›, bir partiyi ve o partinin<br />

“laikli¤e ayk›r› eylemlerin oda¤› oldu¤u”<br />

iddias›n› belgelemekten ziyade,<br />

Türkiye’deki milyonlarca ve dünyada<br />

1 milyar› aflan insanlar›n dini olan ‹slâm’›<br />

sorguluyor ve bu dinin “öznel<br />

yap›s›”n›n yarg›lanarak mahkum edilmesini<br />

istiyor. Hatta daha da ileri giderek,<br />

Türkiye devletine bu anlamda<br />

“dinsel konularda denetim ve gözetim<br />

hakk› tan›nmas›, din ve vicdan<br />

özgürlü¤ünün demokratik<br />

toplum düzeninin gereklerine<br />

ayk›r› bir s›n›rlama<br />

say›lamaz” diyerek de,<br />

devletin dine müdahele<br />

etmesi gerekti¤i görevini<br />

yüklüyor.<br />

Savc› böyle bir iddiada<br />

bulunurken, Anayasa<br />

Mahkesi’nin ayn› görüflleri<br />

paylafl›p paylaflmad›¤›<br />

sorulabilir. Ne var ki savc›,<br />

görüfllerini, mahkemenin<br />

daha önceki kararlar›na dayand›rd›¤›<br />

için, Mahkeme’nin ayn› görüflü paylaflt›¤›<br />

kabul edilebilecektir. Bununla<br />

birlikte, “kapat›lmama” karar›n›n, partinin,<br />

“‹slam dininin öznel yap›s›”ndan<br />

dolay› farkl› bir uygulamay› hak eden<br />

laikli¤e karfl› “laiklik karfl›tl›¤›n›n oda¤›<br />

olma” suçunu ifllemedi¤i anlam›na da<br />

gelmiyor. Zira, 11 hakimden 10’u böylesi<br />

bir suçun ifllendi¤ine karar vermifl,<br />

6’s› kapat›lmay› hak etti¤ini, 4’ü de para<br />

cezas› ile cezaland›r›lmay› hak etti-<br />

¤ini karara ba¤l›yor.<br />

“Kapatmama” kararl› Anayasa<br />

Mahkemesi yarg›lamas›, Türkiye’de<br />

laiklik tan›mlamas› ve özellikle uygulamas›nda<br />

yepyeni 盤›r açacak<br />

durumdad›r. Belki de, parti sözcülerinin<br />

savunmas›nda da iflaret edildi¤i<br />

gibi “Ezanlar›n ve çan seslerinin<br />

dahi susturulmas›” dahi gerekecektir.<br />

Çünkü, “devletin dinsel konularda<br />

denetim ve gözetim hakk› da” bulunmakta<br />

ve Türkiye’de insanlar›n<br />

büyük ço¤unlu¤u, hâlâ, “öznel yap›-<br />

s›” Anayasa Mahkemesi’nin dikkatinden<br />

kaçmayan ‹slâm dinine mensub<br />

bulunuyor.<br />

Anayasa Mahkemesi’ne göre, her<br />

ne kadar “bat› dünyas›ndan al›nan laiklik<br />

kavram›n›n” bat› dünyas›nda uygulanmas›<br />

bilinse ve dinî özgürlüklere<br />

dokunulmasa ve “dinsel konularda denetim<br />

ve gözetim hakk›” bulunmasa<br />

da, bu laikli¤in “Türkiye’de farkl› bir<br />

anlam tafl›mas› bu nedenle farkl› bir uygulama<br />

fleklinin gereklili¤i”nden hareketle,<br />

laiklik nas›l ihlal edilebilecektir?<br />

Bu sorulara da iddianameden al›nt›-<br />

larla cevap vermek ve Türkiye tipi laikli¤in<br />

örneklerini görmek mümkün<br />

olacakt›r:<br />

“Türban›n yüksekö¤retim kurumlar›nda<br />

serbestçe tak›lmas›na olanak sa¤lamak<br />

üzere Anayasan›n 10 ncu ve 42<br />

nci maddelerinde de¤ifliklik yap›lmas›n›<br />

içeren kanun teklifinin AKP ile MHP<br />

milletvekillerinin imzalar›yla, ayn› amaca<br />

yönelik olarak 2547 say›l› Yüksekö¤retim<br />

Kanunun Ek 17 nci maddesinde<br />

de¤ifliklik yap›lmas›na dair kanun teklifinin<br />

ise her iki partili yedi milletvekilinin<br />

imzalar›yla 29.01.2008 ve 30.01.2008<br />

tarihlerinde TBMM’ne sunuldu¤u”, ...<br />

“Hayrettin Karaman Yeni fiafak yazar›.<br />

Kendine ait www.hayrettinkaraman.net<br />

isimli site var. Dinci yaz›lar›<br />

var. Bu durumu biline biline <strong>Ramazan</strong>da<br />

M.Kemal Öke taraf›ndan TRT’ye ç›-<br />

kar›l›p program yapt›r›ld›¤›,” ... “Sa¤l›k<br />

Kurulufllar› Ruhsatland›rma Yönetmeli-<br />

¤i Tasar›s›’n›n 113. maddesinde birinci<br />

basamak sa¤l›k kurulufllar›nda, hastalar›n<br />

dini gereklerini yerine getirebilecekleri<br />

mekânlar ayr›lmas›n›n öngörüldü¤ü,”<br />

... “Diyanet ‹flleri ile Milli E¤itim<br />

Bakanl›¤›’n›n denetim ve gözetiminde<br />

yaz Kuran kurslar›n›n aç›lmas›, halen<br />

Diyanet’in k›fl aylar›nda düzenledi¤i<br />

Kuran kurslar›na gitmek için gereken<br />

ilk ve ortaö¤retimi bitirmifl olma, yani<br />

15 yafl ve yaz aylar›nda aranan 12 yafl<br />

s›n›r› flart›n›n kald›r›lmas›n›n öngörüldü¤ü<br />

yasa teklifinin TBMM Baflkanl›-<br />

¤›’na sunuldu¤u,” ... “Milli E¤itim Bakanl›¤›,<br />

Aç›k Ö¤retim Lisesi Yönetmeli-<br />

¤i’nde 2006-2007 ö¤retim y›l›ndan itibaren<br />

geçerli olmak üzere ‹mam Hatip<br />

Lisesi ö¤rencileriyle ilgili önemli bir düzenleme<br />

yaparak, ‹mam Hatip Lisesi<br />

son s›n›f ö¤rencileri ya da mezunlar›-<br />

n›n, Aç›k Ö¤retim Lisesinde bir dönem<br />

ö¤renim gördükten sonra Ö¤renci Seçme<br />

S›nav›’nda (ÖSS) istedikleri alandan<br />

s›nava girebilmelerine olanak<br />

tan›nd›¤›” ... TBMM<br />

Anayasa Komisyonu Baflkan›<br />

ve AKP ‹stanbul Milletvekili<br />

Prof. Dr. Burhan<br />

Kuzu’nun, “Baflörtülü<br />

kad›nlar›n siyaset yapma<br />

engeli kalkar diyemem<br />

ama baflörtülü k›zlar›n<br />

üniversitede okumalar›n›n<br />

önündeki engelin<br />

kalkmas› için yeni<br />

anayasada aç›k düzenleme<br />

olacak” fleklinde beyanda<br />

bulundu¤u,” ... AKP ‹zmir Yönetim<br />

Kurulu Üyesi Avukat Ayfle Yüreklitürk’ün<br />

‹zmir ‹l Genel Meclisi’nin<br />

2005 y›l› Aral›k <strong>ay›nda</strong> yap›lan toplant›-<br />

s›na türbanla gelerek, A KP’li meclis<br />

üyelerinin aras›na oturdu¤u, bu tutumunun<br />

a¤›r tart›flmalara sebebiyet verdi¤i”,<br />

tesbit edilmifltir.<br />

Her hâlde, ideolojik yaklafl›ml› laiklik<br />

anlay›fl›na karfl› odakl›k yapmak,<br />

ancak bu flekilde mümkün olacakt›r.<br />

Çünkü, “Gerçekte laiklik din-devlet iflleri<br />

ayr›l›¤› biçiminde daralt›lamaz. Boyutlar›<br />

daha büyük, alan› daha genifl bir<br />

uygarl›k, özgürlük ve ça¤dafll›k ortam›-<br />

d›r. Türkiye’nin modernleflme felsefesi,<br />

insanca yaflama yöntemidir, insanl›k<br />

idealidir.” ... “Ça¤dafllaflmay› h›zland›-<br />

ran ve Türk Devrimi’nin kayna¤› olan<br />

laiklik ilkesi toplumun ak›l ve bilim d›fl›<br />

düflüncelerle yarg›lardan uzak kalmas›-<br />

n› amaçlar.” <br />

IGMG PERSPEKTIVE 7


teşkilat<br />

Kız ö¤renciler<br />

Yaz Okullar› baflar›yla tamamland›<br />

Önceki y›llarda oldu¤u gibi 2008<br />

y›l› yaz tatili döneminde IGMG E¤itim<br />

Baflkanlı¤ı Yaz Tatilini De¤erlendirme<br />

Porgramlarını baflarıyla tamamladı.<br />

IGMG Temel E¤itim Müfredatlar›<br />

çerçevesinde düzenlenen<br />

programlardan binlerce çocuk ve<br />

genç yararlandı.<br />

IGMG Genel Baflkan Yard›mc›s›<br />

ve E¤itim Baflkan› Mehmet Gedik<br />

programların, binlerce çocu¤umuzun,<br />

inanç yap›lar›n› olgunlaflt›ran,<br />

pedagojik ve didaktik metodlar dahilinde<br />

dinî e¤itimi yapıldı¤ını söyledi.<br />

Gedik, daha önce temel e¤itim programlar›n›<br />

tamamlam›fl olan 16 yafl<br />

üzeri gençlerimizden bir grubun da,<br />

Gençlik E¤itim ve Tatil Programlar›yla,<br />

Türkiye’de yap›lan gezilerle, Umre<br />

ve M›s›r’da yapılan programlara<br />

katıldı¤ını söyledi. 30 gün süren<br />

Mısır programında, e¤itim ve geziler<br />

yapılırken, gençlerimiz, sabahlar› Kuran’›-<br />

Kerim, Tecvit ve Ezber dersleri<br />

ile, günlük hayatta kullanabilecekleri<br />

pratik Arapca derslerini de uygulamal›<br />

olarak aldı. Mısır gezileri aras›nda<br />

Kahire, ‹skenderiye, Piramitler,<br />

Yaz tatili de¤erlendirildi<br />

Tur-i Sina, Nil nehri gezintileri, flehir<br />

turlar› ve çeflitli müze ziyaret programlar›<br />

yer aldı.<br />

Yaz Tatili de¤erlendirme programlarında,<br />

dinî e¤itim ve ö¤retimin<br />

yanı sıra, gerçeklefltirilen sosyal aktivitelerle,<br />

çocuklarımızın sorumluluk<br />

duygusunu pekifltirmek ve özgüven<br />

8<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


teşkilat<br />

Erkek ö¤renciler<br />

kazand›r›larak, kifliliklerinin gelifltirilmesi<br />

hedefleniyor.<br />

2008 Yaz Okullar› haz›rl›klar› her<br />

y›l oldu¤u gibi May›s <strong>ay›nda</strong>, Bölge<br />

E¤itim Baflkanlar›n›n bilgilendirilmesi<br />

ve görev yapacak e¤itim ö¤retmenlerinin<br />

hizmet içi e¤itimlerinin yap›lmas›<br />

ile bafllandı. Yaz Tatilini De¤erlendirme<br />

Programları, Genel Merkez<br />

Kad›n Kollar›, Üniversiteliler ve<br />

Gençlik Teflkilat› e¤itim birimlerinin<br />

de hizmet içi e¤itimlerinin yap›lmas›<br />

ile bafllayan hazırlıkları takiben, ülke<br />

ve eyaletlerin tatil dönemine göre Haziran<br />

ay› sonundan itibaren baflladı.<br />

IGMG E¤itim Baflkanlı¤ı, Bölge<br />

ve Cemiyet E¤itim Baflkanları ile birlikte,<br />

programlarların iflleyiflini izlemek<br />

ve denetlemek üzere programların<br />

yapıldı¤ı yerleri ziyaret etti.<br />

Programlar, geçti¤imiz y›llarda oldu-<br />

¤u gibi bu y›l da, Belçika, Hollanda,<br />

Danimarka, Fransa, ‹sveç, ‹sviçre,<br />

Avusturya, ‹talya, Norveç, ‹ngiltere<br />

gibi ülkelerde ve Almanya’n›n de¤iflik<br />

eyaletlerinde gerçeklefltirildi.<br />

Bölgelerimizde yat›l› ve gündüzlü<br />

olarak düzenlenen Yaz Okullar›’nda<br />

k›z ve erkek olmak üzere yaklafl›k<br />

20.000 çocuk ve gencimiz, mesleklerinde<br />

tecrübeli ve e¤iticimlerin görev<br />

yaptı¤ı programa katıldı.<br />

Yaz Okulları programlarında, bilmeyenler<br />

ve yeni bafllayanlar için<br />

Kur’an alfabesi ö¤retimi, Kur’an-› Kerim,<br />

Tecvid ve Ezber derslerinin yanı<br />

sıra, E¤itim Baflkanl›¤›m›z taraf›ndan<br />

haz›rlanan Temel E¤itim Müfredatlar›na<br />

uygun Dinî Bilgiler, Ahlak ve<br />

Adab-› Muafleret, Türkçe dil dersleri<br />

ile insanî iliflkiler dersleri veriliyor.<br />

Ayrıca, kimi programlarımızda, yerel<br />

lisanlarda ‹slam Din dersleri verilirken,<br />

ö¤rencilerimiz bir sonraki okul<br />

sezonuna da haz›rlandılar.<br />

Program yerlerinin bulunduklar›<br />

flehirler ve bölgeler dikkate al›narak<br />

yap›lan gezi programlar›, flehir turlar›,<br />

gemi gezileri, k›r ve teleferik gezileri<br />

ve müze programlar›ndan olufltu.<br />

Kurslara kat›lan ö¤rencilere e¤lenceli<br />

yar›flmalar, sinema programlar›, tiyatro<br />

oyunlar›, Phantasiland gibi e¤lence<br />

ve gezi yerleri dahil edilerek, çocuklar›m›z›n<br />

e¤lenmeleri sa¤landı.<br />

Yaz Okullarında, kolejlerimizden<br />

mezun olan ö¤rencilerimizle sosyal<br />

bilimler dallar›nda okuyan üniversite<br />

ö¤rencilerimiz stajyer ö¤retmenler<br />

olarak görev yaptı.<br />

Ö¤renmek küçük yaflta bafll›yor<br />

IGMG PERSPEKTIVE 9


teşkilat<br />

Hay›r yolunda Kurban Kampanyas›<br />

IGMG Kurban Kampanyas› 2008 haz›rl›klar› bafllad›<br />

Zaman ne çabuk geçiyor. Son<br />

<strong>Ramazan</strong> ay›n›n izleri zihnimizden<br />

silinmeden yeni bir <strong>Ramazan</strong> ay›n›<br />

ihya ediyoruz. <strong>Ramazan</strong> ay›n›n ard›ndan<br />

Kurban Bayram› da, flüphesiz<br />

ayn› h›zla misafirimiz olacak.<br />

IGMG’de Kurban Bayram› denilince<br />

akla gelen ilk fley, Kurban Kampanyas›<br />

organizasyonu. Pek de<br />

uzakta durmayan Kurban Bayram›’n›<br />

hesaba katarak, IGMG Sosyal<br />

Hizmetler Baflkan› Ali Bozkurt’a,<br />

yeni bir Kurban Kampanyas› öncesi<br />

Kampanya ile ilgili son durumu<br />

sorduk.<br />

Perspektif: IGMG Kurban<br />

Kampanyas› 2008 haz›rl›klar›yla ilgili<br />

bilgi alabilirmiyiz?<br />

Ali Bozkurt: Tabiî, öncelikle<br />

Kurban Komisyonu’nun y›l boyu<br />

toplant›lar yaparak altyap› haz›rl›klar›n›<br />

takip etti¤ini ifade etmem gerek.<br />

Önümüzdeki haftalarda gönüllüler,<br />

tan›t›m ve hedef ülkelerle ilgili<br />

haz›rl›k çal›flmalar›m›z devam<br />

edecek.<br />

Tan›t›m konusunda gerekli olan<br />

broflür, afifl ve 5 dildeki DVD malzemelerimiz<br />

haz›rlanm›flt›r. Mübarek<br />

<strong>Ramazan</strong> <strong>ay›nda</strong>, geçen y›lki<br />

Kurban Kampanya’m›zda görevli<br />

olan kardefllerimiz<br />

bu materyallerle<br />

cemiyetlerimizde<br />

tan›t›m<br />

çal›flmalar›nda<br />

bulunarak,<br />

Kurban organizasyonu<br />

hakk›nda cemaatimizi<br />

ve<br />

toplumumuz<br />

bilgilendirecekler.<br />

Gönüllüler<br />

konusunda bölgelerimizden<br />

gelen müracaatlar›<br />

de¤erlendirerek<br />

görevli<br />

Ali Bozkurt<br />

kardefllerimizi netlefltirme konusunda<br />

son aflamaday›z. Gönüllü<br />

olarak tespit edilen kardefllerimizi<br />

ikinci aflamada gerek sorumluluklar›<br />

ve gereksede gidecekleri ülkeler<br />

hakk›nda e¤itece¤iz. Hedef ülkelerle<br />

ilgili tespit ve iletiflim haz›rl›klar›-<br />

m›zda ayr›ca devam etmektedir.<br />

Perpsektif: Bu arada bu y›l kaç<br />

ülkede ne kadar kurban kesimi hedeflenmekte?<br />

Ali Bozkurt: Geçen y›l 73 ülkede<br />

74 bin civar›nda kurban kesimi<br />

gerçeklefltirmifltik. Bu y›l ülke say›-<br />

s›n› 80’e ve hedef kurban say›s›n›da<br />

80 binin üzerine ç›karmay› planl›-<br />

yoruz.<br />

Tabiî, bu arada biz 100 bin kurban<br />

kesimi gerçeklefltirmeyi 2010<br />

y›l›na kadar hedefliyoruz. Önceki<br />

dönemlerde befl y›ll›k hedef olarak<br />

tespit etti¤imiz bu rakama tespit<br />

edilen sürede ulaflaca¤›m›z› tahmin<br />

ediyorum.<br />

Perpsektif: Hedef ülkelerde<br />

görevli olan gönüllüler neye göre<br />

tespit edilmektedir?<br />

10<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


teşkilat<br />

Pakistan<br />

Ali Bozkurt: Hedef ülkede yap›-<br />

lan çal›flmay› rapor haline getirmek,<br />

yine çal›flmalar› foto¤raf ve video<br />

olarak kay›t alt›na almak ve belirli<br />

bir kurumun temsilcisi olman›n<br />

bilincinde olmak, gönüllülerimizin<br />

üstlendikleri sorumluluklar›n bafl›nda<br />

gelmektedir. Bölgelerden bize<br />

gelen baflvurular› bu sorumluklardan<br />

yola ç›karak de¤erlendiriyoruz.<br />

Tabi bu arada, Avrupa’da yetiflen<br />

önemli bir genç ve üniversiteli<br />

kitleyi göz önünde bulundurdu¤umuzda,<br />

bu kesimden kardefllerimizin<br />

görev almas›da bizim için<br />

önemlidir. Kurban gönüllüsü olmak<br />

onlar içinde ayr› bir birikimdir. Bu<br />

konuda Gençlik Teflkilat›m›zla olan<br />

iflbirli¤imiz devam etmektedir.<br />

Perpsektif: Kurban Kampanyas›n›n<br />

anlam›n› bir kez daha tazeleyecek<br />

olursak neler söylerdiniz?<br />

Ali Bozkurt: Öncelikle Kurban<br />

vacip olan bir ibadettir. Bu vacip<br />

ibadeti kurumsal hale getirdi¤inizde<br />

ayr›ca bir çok hay›rlara vesile<br />

oluyorsunuz. ‹flte teflkilat olarak bunu<br />

yapmaya çal›fl›yoruz. Yard›m etti¤imiz<br />

bölgede yaflayan insanlar›n<br />

refah düzeyinin ve toplumsal bilincinin<br />

artmas› bizim için önemlidir<br />

ki Kurban Kampanyas› buna vesile<br />

olan bir çal›flmad›r.<br />

Biz, bu yard›mlar›n o bölgelerdeki<br />

insanlar›n hayatlar›n› di¤er<br />

aç›lardanda desteklemesini istiyoruz.<br />

‹stiyoruz ki yard›m edilen ihtiyaç<br />

sahibi sahibi insanlar yaflad›klar›<br />

toplumda söz sahibi olsunlar.<br />

Bizim burada bir kurum olarak<br />

yapt›¤›m›z çal›flmalar gidilen ülkelerde<br />

kurumsallaflmay› teflvik eden<br />

bir etkide bulunuyor. Dikkat ederseniz<br />

dünyada bu çerçevede yaflanan<br />

yeni ve farkl› bir hareketlilik<br />

söz konusu. ‹nsani yard›m çal›flmalar›nda<br />

bulunun kurum ve kurulufllar›n<br />

say›s› geçmifle k›yasla artmakta.<br />

Tabi bu sevindirici bir geliflme.<br />

Bir Kurban Organizasyonuyla siz<br />

di¤er dünyalar› tan›yor ve iflbirli¤ine<br />

giriyorsunuz. Kurumlar aras› iflbirli¤ini<br />

art›r›yorsunuz. Örne¤in<br />

Afrka ülkelerinde beraber çal›flt›¤›-<br />

m›z baz› kurumlar, ‘‘biz de böyle<br />

olamaz m›y›z’’ diyerek toplumsal<br />

sorumluluklar›n› art›r›yorlar.<br />

Benin<br />

IGMG PERSPEKTIVE 11


toplum<br />

Nasr Hâmid Ebû Zeyd ve<br />

tarihselli¤e bak›fl›<br />

Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin MAfiALI • eminmasali@hotmail.com<br />

Nasr Hâmid Ebû Zeyd<br />

M<br />

›s›rl› ilim adam› Nasr Hâmid<br />

Ebû Zeyd tarihsellik anlay›fl›n›<br />

müstakil bir makalede ele alm›fl ve<br />

bu makalesini de en-Nass es-Sulta<br />

el-Hakîka isimli eserine “Tarihsellik:<br />

Kar›flt›r›lan Bir Kavram” bafll›¤› alt›nda<br />

yer vermifltir. Dolay›s›yla<br />

onun tarihsellik telakkisini resmederken<br />

daha ziyade onun bu yaz›s›-<br />

n› temel almaya çal›flaca¤›z.<br />

Evvelemirde flunu belirtmek gerekir<br />

ki tarihsellik tart›flmalar› XVI-<br />

I. ve XIX. yüzy›llar aras›nda H›ristiyan<br />

dünyas›nda, Bat›-Hristiyan düflünce<br />

sisteminin dogmatik yap›s›na<br />

tepki olarak ortaya ç›kan reform<br />

hareketleri çerçevesinde, Kilisenin<br />

as›rlar boyu oluflturdu¤u dogmatik<br />

esaslar›n, tarihselci-tenkitçi 1<br />

bir<br />

bak›flla yeniden yorumlanmas› çabalar›na<br />

koflut olarak neflet etmifltir.<br />

XIX. yüzy›lda bafllayan ‹slam<br />

düflüncesinde yenilenme çabalar›,<br />

bu yüzy›l sonunda hayli belirginlik<br />

kazanan modernleflme hareketi ve<br />

en nihayet XX. yüzy›l ulus-devletlerinin<br />

oluflumu ile gün yüzüne ç›kan<br />

yenilenme talepleri, yenilikçi ak›mlara<br />

dönüflmüfltür. Bu yenilikçi<br />

ak›mlar, Müslümanlar›n modern<br />

Bat› düflüncesiyle ve uluslar›yla daha<br />

s›k› bir diyalog içine girmesi ve<br />

giderek oluflumu daha belirgin hale<br />

gelen uluslararas› düflünce ekseninde<br />

aktif bir konum kazanmas›<br />

amac›yla yeniden yap›lanma projeleri<br />

üretmeye bafllam›fllard›r. Bu<br />

yenilenme sürecinde daha ziyade<br />

dogmatik alanlar sorun teflkil etti¤i<br />

için öncelikle dinin de¤iflen ve de-<br />

¤iflmeyen yönleri üzerinde durulmufl,<br />

tarihsellik fikri de bu çerçevede<br />

gündeme gelmifltir.<br />

Tarihselci yaklafl›m›n Bat›da geliflti¤i<br />

flekliyle Kur’ân’a uygulanmas›<br />

ise müsteflrikler taraf›ndan gerçeklefltirilmifl<br />

2 ; daha sonra müslümanlar<br />

da bu görüfle belli<br />

oranlarda destek vermifller,<br />

buna ba¤l› olarak da<br />

XX. yüzy›l modernleflme<br />

hareketi çerçevesinde tarihselci<br />

görüfl belli bir kabul<br />

görmeye bafllam›flt›r.<br />

Ancak tarihselcilik, Bat›’da<br />

do¤mas› ve ‹slâm gelene¤inin<br />

d›fl›nda geliflme<br />

süreci takip etmesinin etkisiyle<br />

müslümanlar taraf›ndan<br />

oldu¤u gibi benimsenmemifltir.<br />

Müslüman<br />

tarihselciler, oryantalistleri<br />

vahyin metafizik ve moral<br />

evrensel özünü tarihe<br />

ve topluma indirgeyerek<br />

gözard› etmekle elefltirmifller;<br />

tarihselcili¤i dini<br />

metni anlama s›ras›nda<br />

metnin oluflum döneminin<br />

tarihi flartlar›n› göz önünde<br />

bulundurmak ve yorum<br />

etkinli¤inde anlayan öznenin<br />

konumunun itibara al›nmas›<br />

olarak alg›lam›fllard›r 3 . Temel savlar›<br />

ise tarihüstü bir bak›fl aç›s›n› do-<br />

¤uran ezelîlik-ebedîlik ve de¤iflmezlik<br />

anlay›fl›n› de¤ifltirerek toplum<br />

ve tarihin içinde olan dinin antropolojik<br />

okumas›n›n yap›lmas› 4 ,<br />

Kur’an’a vahyin VII. yüzy›ldaki tarihsel–toplumsal<br />

ba¤lam›ndan bak›lmas›<br />

gerekti¤i yönünde olup ahkâm<br />

âyetlerinin de ancak ideal bir<br />

12<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


toplum<br />

‹slâmî ortamda mümkün<br />

olabilece¤i fleklindedir.<br />

Bugünün flartlar› ise ondört<br />

as›r ötesinden çok<br />

farkl›d›r. Bu durum,<br />

Kur’an’›n literal anlamlar›-<br />

n›n zorunlu olarak dayat›lmas›n›<br />

imkans›z k›lmaktad›r.<br />

Dolay›s›yla araflt›rmac›n›n<br />

öncelikle neyin vahyin<br />

özgün inflas›, neyin de<br />

‹slâm-öncesi töre ve toplumsal-dinsel<br />

gelene¤in<br />

ürünü oldu¤unu belirlemesi,<br />

daha sonra da ‹slâm’›n<br />

hac gibi gelifltirmek suretiyle<br />

tamamen benimsedikleri<br />

ile kölelik, kad›n haklar›<br />

ve savafl sorunlar› gibi<br />

gelifltirilmesinin önemini<br />

müslümanlara hissettirmekle<br />

birlikte k›smen kabul<br />

ettiklerini birbirinden<br />

ay›rt edebilmesi amac›yla<br />

tarihselci yöntem kullan›lmaktad›r<br />

5 .<br />

Ebû Zeyd’e göre<br />

‘tarihsel olma’<br />

Kitaplar›, Almanca’ya da çevrildi<br />

Ebû Zeyd gerek tarihselcili¤in<br />

teolojik temellendirmesini gerekse<br />

tarihselli¤i nas›l alg›lad›¤›n› ve bir<br />

fleyin tarihsel olmas› ile neyi kastetti¤ini<br />

Mutezile’nin ilahi s›fat ve<br />

özellikle de ‘kelâm’ anlay›fl›na yönelik<br />

analizleri çerçevesinde ortaya<br />

koymaktad›r.<br />

fiöyle ki Mutezile’ye göre<br />

Kur’an zâtî s›fatlar alan›na ait de¤ildir,<br />

dolay›s›yla da muhdes ve mahluktur.<br />

Çünkü Kur’an ilahi kelamd›r,<br />

kelam ise s›fat de¤il fiildir; bu<br />

bak›mdan zâtî s›fatlar alan›na de¤il,<br />

fiilî s›fatlar alan›na aittir. Mutezile’ye<br />

göre bu iki alan aras›ndaki<br />

fark fludur: ‹lki yani zâtî s›fatlar, Allah’›n<br />

Zât›’n›n, evrenin yoktan yarat›lmas›<br />

öncesi itibariyle sahip oldu¤u<br />

yeganeli¤i ifade ederken, fiilî<br />

s›fatlar alan›, Allah’›n evren ile iliflkisi<br />

itibariyle sahip oldu¤u s›fatlar›<br />

ifade etmektedir. Dolay›s›yla da fiilî<br />

s›fatlar, mevcudiyeti evrenin varl›-<br />

na ba¤l› olan s›fatlar iken Zâtî s›fatlar<br />

evrenin yarat›l›fl› öncesi itibariyle<br />

söz konusu olan s›fatlard›r. Sözgelimi<br />

“adalet” s›fat›, ancak bu s›fat›n<br />

gerçekleflmesini sa¤layacak bir<br />

alan›n varolmas› ba¤lam›nda anlafl›labilir<br />

ki bu alan da evrendir. Keza<br />

“r›z›k verici olma” s›fat›, “r›z›k verilen”le<br />

yani evrenin varolmas›yla<br />

irtibatl›d›r. Bu durum kelam s›fat›<br />

için de geçerlidir. Zira bu s›fat, bir<br />

“muhatab›n” varl›¤›n› gerekli k›lmaktad›r.<br />

Dolay›s›yla “kelam s›fat›”<br />

da “fiilî s›fatlar alan›”na ait olacakt›r.<br />

Bu durumda Allah’› “ezelden beri<br />

mütekellimdir” fleklinde nitelemek<br />

ve O’nun kelam›n›n kadim oldu¤unu<br />

söylemek, Allah’›n, muhatap olmaks›z›n<br />

–çünkü evren henüz yokluktad›r-<br />

kelamda bulundu¤u anlam›na<br />

gelir ki bu da hikmeti ilâhîye<br />

ters düfler. Bu anlay›fl çerçevesinde<br />

mutezile zâtî s›fatlar›n evrenin varl›¤›na<br />

gereksim duymayan “ilim”,<br />

“kudret”, “ezelî olma” ve “hayat” s›-<br />

fatlar›ndan ibaret oldu¤unu düflünmüfltür.<br />

Nitekim mutezileye göre<br />

Allah, “Zât›yla Âlim”, “Zât›yla Kâdir”,<br />

“Zât›yla Kadîm” ve “Zât›yla Hay”<br />

olup evreni de bu dört s›fattan varetmifltir.<br />

Mutezile bu durumda Allah’›n<br />

evrenin yarat›l›fl›n› sa¤layan<br />

?kün” hitab›n›n muhatab› olmayan<br />

bir hitap olarak alg›lanmamas›<br />

için, evrenin yarat›l›fl› öncesinde<br />

bu hitaba muhatap olmas›n›<br />

sa¤layan bir varl›k boyutu bulundu¤unu<br />

kabul etmek durumunda<br />

kalm›fllard›r.<br />

Bu çerçevede Ebû Zeyd<br />

kudret-fiil (ilahî kudret-ilâhî fiil)<br />

ay›r›m›n›n önemine iflaret<br />

etmektedir. Onun ifadelerine<br />

göre ilahi kudret mutlakt›r,<br />

ezeli ve kadim olan Zat-› ilahi’nin<br />

s›fatlar›ndan biri olmas›<br />

hasebiyle de kesinlikle s›n›rs›zd›r.<br />

Bu bir aç›dan böyledir. Fakat<br />

di¤er aç›dan kudret, sonsuz<br />

olan ve gerçekleflmesi yani<br />

olanaktan “eyleme” geçmesi<br />

zorunlu ve kesin olmayan fiillere<br />

yönelik “potansiyeli” ifade<br />

etmektedir. Dolay›s›yla da<br />

“kudret”, teorik olarak gerçekleflmesi<br />

mümkün olan imkanlar›n<br />

tamam›n› kapsamaktad›r.<br />

‹lahi kudret mutlak oldu¤una<br />

göre, onun imkan› dahilinde olan<br />

fiiller haliyle sonsuzdur. Ancak ilahi<br />

fiillerin tahakkuk mahalli olan evren,<br />

zaman ve mekana ba¤›ml› olmas›<br />

hasebiyle sonludur. Dolay›s›yla<br />

ilahi kudretin sahip oldu¤u potansiyel<br />

ile ilahi fiiller aras›nda hiç<br />

bir zaman bir örtüflme olmayacakt›r.<br />

Bu ifadelerinin de gösterdi¤i<br />

üzere Ebû Zeyd’e göre, ilahî fiiller<br />

bir yönüyle ilahi kudretle irtibatl›-<br />

d›r. Zira tahakkuku kesin olan olmayan<br />

bütün ilahi fiiller, ilahi kudretin<br />

kapsam›nda yer almaktad›r.<br />

Lakin ilahî fiillerin tahakkuk alan›<br />

evrendir. Evren de zaman ve mekanla<br />

kay›tl› oldu¤u için, kudretteki<br />

varl›¤› itibariyle s›n›rs›z olan ilahi<br />

fiiller evrendeki varl›¤› itibariyle s›-<br />

n›rl›l›k arzeder. Kaynak itibariyle<br />

mutlak kudretle irtibatl› olan ilahi<br />

filerrin mümkün evrenle ilintili olmas›,<br />

onlar› tarihe ba¤›ml› ve tarihsel<br />

k›lmaktad›r. Dolay›s›yla kudretteki<br />

varl›¤› itibariyle ilahi fiiller s›-<br />

n›rs›z olmakla birlikte tarihsel mümkün<br />

ile (evren) olan iliflkileri aç›s›ndan<br />

tarihe ba¤›ml›d›rlar. Ebû Zeyd bu<br />

ba¤lamda Gazzâli’ye at›fta bulunmaktad›r.<br />

Zira Gazâlî’nin “Miflkâ-<br />

IGMG PERSPEKTIVE 13


toplum<br />

tü’l-envâr” isimli eserindeki<br />

ifadesine göre ilahi fiillerin ilki,<br />

evrenin yarat›lmas›d›r ki<br />

bu fiil de tarih bafllang›c› olarak<br />

kabul edilmektedir. Çünkü<br />

bu fiille birlikte “zaman”<br />

bafllam›flt›r. O halde “evrenin<br />

yarat›lmas›” tarihsel bir olayd›r<br />

ve bu noktada hiç bir fikir<br />

ayr›l›¤› yoktur. fiu halde tarihsellik,<br />

evrenin yarat›l›fl› itibariyle<br />

söz konusudur. Evrenin<br />

yarat›lmas› sonras›na ait bütün<br />

fiiller tarihsel olmaktad›r.<br />

Di¤er bir ifadeyle burada tarihsellik,<br />

zaman içerisinde<br />

meydana gelme anlam›na gelmektedir.<br />

‹lk ilahi fiil –evrenin<br />

yarat›lmas›-, zaman› bafllatan<br />

eylem oldu¤una göre, bu ilk fiilden<br />

sonraki bütün fiiller, zaman<br />

ve tarih içinde vuku bulduklar›<br />

için, tarihsel fiiller olurlar.<br />

Böylece “ilahi kudret” ile<br />

“ilahî fiil” aras›nda iki düzeyde<br />

bir ay›r›m gerçekleflmifl<br />

olur: Birinci düzey: Kudretin ilahi<br />

fiillere iliflkin potansiyeli ifade etmesi<br />

buna ba¤l› olarak da sonsuz<br />

olmas›na karfl›n fiillerin sonlu evrenle<br />

ba¤lant›l› olmalar› hasebiyle<br />

sonlu olmas›. Bu durumda ilahi<br />

kudret “mümkün olma”y›, ilahi fiiller<br />

ise “gerçekleflme”yi ifade etmektedir.<br />

Her mümkün de gerçekleflecek<br />

de¤ildir. ‹kinci düzey ise, kudretin,<br />

kadîm ve ezelî Zât’tan ayr›lmayan<br />

bir s›fat olmas› sebebiyle “ezelî” olmas›na<br />

karfl›n ilahi fiillerin ezeli de-<br />

¤il sonradan olma ve tarihsel olufludur.<br />

Dolay›s›yla Ebû Zeyd imkan dahilinde<br />

olma bak›m›ndan bir s›fatla<br />

nitelenme ile s›fat›n “eyleme” dönüflmesi<br />

aras›n› ay›rmakta, s›fat›n<br />

fiilde görünüm kazanmas›n› tarihsel<br />

gerçekleflme olarak de¤erlendirmektedir.<br />

Buna göre kelâm-› ilâhî<br />

meydana gelme itibar›yla bir “fiil”<br />

oldu¤una göre, ilâhî kelâm›n görünümlerinden<br />

biri olan Kur’ân-› Kerîm<br />

de kaç›n›lmaz olarak kadîm ve<br />

ezelî olamayacakt›r.<br />

Ebû Zeyd bu çerçevede “kelâm”<br />

s›fat›n›n ezeli olan ilim s›fat›yla irtibat›na<br />

da de¤inmektedir. Zati bir<br />

Ebû Zeyd, yorumlar› ile dikkatleri çekti<br />

s›fat olan “ilim” s›fat›n›n kimi durumda<br />

“kelam” gibi bir baflka fiil<br />

tarz›nda tecelli etti¤ini ifade etmektedir.<br />

Lakin burada “kelam” her ne<br />

kadar ilm-i ilâhî’yi a盤a ç›karan bir<br />

“fiil” olsa da bütünüyle ona karfl›l›k<br />

gelmemekte, onunla bütünüyle örtüflmemektedir.<br />

Ebû Zeyd’e göre kelâm-› ilâhî/Kur’ân’›n<br />

ezeli olarak telakki<br />

edilmesinin sebebi, onunla kudret<br />

ve ilim s›fat› aras›ndaki iliflkinin hatal›<br />

kurgulanmas›d›r. An›lan s›fatlar<br />

kadim ve ezelî oldu¤undan, onlarla<br />

irtibatl› olan kelam s›fat› da bu flekilde<br />

kadim ve ezeli addedilmifltir.<br />

Sözün özü kelâm-› ilâhî bir fiildir,<br />

dolay›s›yla da tarihseldir. Çünkü<br />

bütün ilâhî fiiller, muhdes ve<br />

mahluk olmas› hasebiyle tarihsel<br />

olan “evren”de tahakkuk eden fiillerdir.<br />

‹lâhî kelam›n görünümlerinden<br />

biri olmas› itibar›yla Kur’an da<br />

ayn› flekilde tarihsel bir fenomendir.<br />

Ebû Zeyd tarihsellik anlay›fl›n›n<br />

Kur’an’›n delaletinin evrensel oldu-<br />

¤u fleklindeki telakkiyi geçersiz k›laca¤›<br />

fleklindeki itiraz› yersiz bulmaktad›r.<br />

Ona göre böyle bir iddiay›<br />

savunanlar farkl› delalet tiplerini<br />

birbirine kar›flt›rmakta ve<br />

dilsel delaletin di¤er delalet<br />

tiplerinden farkl› kurallar› oldu¤unu<br />

idrak edememektedirler.<br />

Dilsel delalete has<br />

özellikler sayesinde dilsel<br />

metinler, ortaya konmalar›-<br />

n›n üzerinden belli bir zaman<br />

diliminin geçmesine ba¤l›<br />

olarak iletiflim görevini yitirmezler,<br />

anlamsal olarak muhataplarla<br />

iletiflim iliflkilerini<br />

sürdürürler. Befler ürünü sanatsal<br />

metinler için dahi durum<br />

böyle iken, dini metinlerin<br />

delaletinin insana hitaba<br />

ve onunla anlamsal olarak<br />

iletiflimde bulunmaya muktedir<br />

olmad›¤›n› düflünmek asla<br />

mümkün de¤ildir. <br />

Kaynaklar:<br />

1<br />

Tarihsellik kavram›n›n do¤uflu ve<br />

geliflimi hakk›nda genifl bilgi için<br />

bkz. Mehmet Paçac›, “Kur’ân ve<br />

Tarihsellik Tart›flmas›”, Kur’an’›<br />

Anlamada Tarihsellik Sorunu Sempozyumu,<br />

‹stanbul 2000, s. 18; Yasin Aktay,<br />

“Kur’ân Tarihselcili¤ine Bir Soykütü¤ü<br />

(Geneology) Denemesi”, Kur’an’› Anlamada<br />

Tarihsellik Sorunu Sempozyumu, ‹stanbul<br />

2000, s. 31; Ahmet Nedim Serinsu,<br />

Tarihsellik ve Esbâs-› Nüzûl, ‹stanbul<br />

1996, s. 23-30; Do¤an Özlem, Tarih Felsefesi,<br />

‹stanbul 1996, s. 151-160.<br />

2<br />

Örnek olarak bkz. Rudi Paret, Kur’ân<br />

Üzerine Makaleler, çev. Ömer Özsoy, Ankara<br />

1995, s. 17,18; Montgomery Watt,<br />

Hz. Muhammed’in Mekkesi, çev. Mehmet<br />

Akif Ersin, Ankara 1995, s. 62-69.<br />

3<br />

Genifl bilgi için bkz. Emin el-Hûlî, Kur’ân<br />

Tefsirinde Yeni Bir Metod, çev. Mevlüt<br />

Güngör, ‹stanbul 1995, s. 80; Câbirî,<br />

“Ça¤dafl Dünyada ‘fieriat’›n Tatbiki’<br />

Problemi”, ‹slâmiyât, I(1998/4), s. 44; Fazlurrahman,<br />

‹slâm ve Ça¤dafll›k, çev. Alparslan<br />

Aç›kgenç-M. Hayri K›rbaflo¤lu,<br />

Ankara 1998, s. 25-26; Hasan Hanefî, et-<br />

Turâs ve’t-tecdîd mevk›fünâ mine’t-türâsi’l-kadîm,<br />

4. bs., Beyrut 1992/1412, s. 64;<br />

Aflmâvî, s. 109-112.<br />

4<br />

Muhammed Arkoun, el-‹slâm, Avrubâ,<br />

el-garb rihânâtü’l-ma’nâ ve irâdâtü’l-heymene,<br />

çev. Hâflim Sâlih, Beyrut 1995, s.<br />

171-172.<br />

5<br />

Nasr Hâmid Ebû Zeyd, “Soruflturma”,<br />

‹slâmiyât, I(1998/4), s. 274.<br />

14<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


irşad<br />

‹mân-âhlâk-amel<br />

De¤er-davranıfl bütünlü¤ü<br />

Assoc. Prof. Dr. Özcan HIDIR • ohidir@hotmail.de<br />

İslam, bize davranışlarımızın<br />

kendi içimizde hesabını verebilmeyi,<br />

hiç kimsenin olmadığı<br />

bir yerde bile şeffaflığı,<br />

kendimize karşı dürüstlüğü,<br />

kendimize karşı hesap<br />

verebilir olmayı, Allah Teâla’ya<br />

karşı hesap verebilir olmayı<br />

öğütlermektedir.<br />

“‹mân-ahlâk-amel” bir baflka ifadeyle<br />

“de¤er-davran›fl” bütünlü¤ü,<br />

ahlâkî de¤erlerin kaygan zeminden<br />

kurtar›larak, bir hayat biçimine dönüflmesini<br />

ifade eder. Bu bir anlamda<br />

ahlak›n soyutluktan somutluga<br />

dönüflmesi demektir. Esasen bu oldukça<br />

önemli ve kompleks bir konudur.<br />

Zira ahlâkî de¤erler tek bafl›na<br />

bir fley ifade etmez. Ahlâkî de¤erlerin,<br />

hayat›m›zda vücut bulmufl, yaflayan<br />

de¤erler olmas› gerekir. Bunun<br />

için de konuflmaktan ziyade konuflulan<br />

imani-ahlâkî de¤erlerin bir süreç<br />

dahilinde davran›fl bilincine, hayat<br />

tarz›na dönüfltürülmesi esast›r.<br />

Tabiat›yla bu dönüflümde kiflinin<br />

iradesi, hayata bak›fl› ve sorumluluk<br />

duygusu öne ç›kar. Yani insan›n yaln›z<br />

kald›¤›nda da, temel ahlâkî de-<br />

¤erlere sahip ç›kan ve ona göre davranan<br />

bir kifli haline dönüflmesi, ahlâkî<br />

de¤erlerin vicdanlarda kökleflmesini,<br />

tek bafl›na da olsa düflünsel<br />

alanda dahi, ona ayk›r› davranmay›<br />

bir bak›ma insaniyetini, onurunu ve<br />

yarat›l›fl misyonunu kaybetme kadar<br />

tehlikeli görebilme bak›fl›n› kazanmas›d›r.<br />

Burada, de¤erin davran›fla dönüflmesi<br />

ve bir irade gösterilmesi<br />

aç›s›ndan, ‹slâm Dîni ile ahlâk aras›nda<br />

kopmaz, köklü bir ba¤›n oldu-<br />

¤unu görürüz. Çünkü ‹slam, bize<br />

davran›fllar›m›z›n kendi içimizde hesab›n›<br />

verebilmeyi, hiç kimsenin olmad›¤›<br />

bir yerde bile fleffafl›¤›, kendimize<br />

karfl› dürüstlü¤ü, kendimize<br />

karfl› hesap verebilir olmay›, Allah<br />

Teâla’ya karfl› hesap verebilir olmay›<br />

ö¤ütlemektedir. Mesela Kur’an-› Kerîm’de<br />

ve Hz. Peygamber’in Sünnet’inde<br />

çok özel bir ibadet olarak<br />

yer alan namaz ile ahlâk aras›nda,<br />

dikkatli okunmad›¤›nda farkedilemeyen<br />

önemli bir irtibat kurulmaktad›r.<br />

Buna göre Kur’an’a göre namaz,<br />

insan› bütün kötülüklerden al›-<br />

koymal›d›r. Bir bak›ma namaz bize,<br />

biraz önce ifade edilen ahlâkî de¤erlere<br />

uygun davran›fl bilinci kazand›rmaktad›r.<br />

Günde befl defa Allah Teâla’n›n<br />

huzuruna ç›k›p iradesini ve<br />

O’nunla irtibat›n› yenileyen kifli, namaz›n<br />

d›fl›nda da bilincini ve O’nunla<br />

ba¤›n› devam ettirir ve herkese<br />

karfl› böyle bir sorumluluk içinde<br />

davran›r. Bu aç›dan bak›l›rsa namaz<br />

ile ahlâkî davran›fllar, kötülükten kaç›nma<br />

ve iyili¤i, güzelli¤i yeryüzünde<br />

egemen k›lma aras›nda kopmaz bir<br />

ba¤lant› vard›r.<br />

Oruç, hac, zekat gibi ‹slâm Dini’nin<br />

di¤er temel ibadetleri ile ahlâk<br />

aras›nda da benzer flekilde iliflki kurmak<br />

tabiat›yla mümkündür. Mesela<br />

oruç konusundaki hadisler incelendi¤inde,<br />

sadece aç kalan fakat insanlara<br />

kötülükte bulunan, kötülükten<br />

uzak durmayan, iyilik ve güzellik peflinde<br />

koflmayan kiflilerin orucunun<br />

yal›n bir aç kalma olarak nitelendirildi¤i<br />

görülür. Bu anlamda gerçek<br />

oruç, Yüce Yarat›c› ile kurulan ba¤›n<br />

davran›fllara yans›t›labilmesi ve<br />

oruçlu geçen bütün zaman diliminin<br />

güzellikler zaman›, iyilikler zaman›,<br />

kötülüklerden kaç›nma ve kendi ken-<br />

IGMG PERSPEKTIVE 15


irşad<br />

dini denetim alt›nda tutabilmesi yani<br />

manevî-vicdanî oto-kontrol mekanizmas›n›<br />

kurabilmesi ile de¤er kazanmaktad›r.<br />

Bu itibarla hangi aç›dan bak›l›rsa<br />

bak›ls›n Kur’an ve Sünnet gibi iki temel<br />

kayna¤a dayanan ‹slâm Dini hep<br />

ahlâkl› olmay›, ahlâkl› davranmay›,<br />

ahlâkî de¤erleri hayata yans›tmay›<br />

ö¤ütlemektedir. Zira Kur’an ve Sünnet,<br />

zarif ve medenî bir toplumdan<br />

beklenen davran›fl ilkelerini (ahlâk)<br />

aç›klamaktad›r. Zira medeniyet idraki,<br />

sonuçta fert ve toplumlar› medenî<br />

davran›fla yani ahlâkl› ve zarif olmaya<br />

yöneltmiyorsa, hiç bir anlam ifade<br />

etmez. Kur’an-› Kerîm, kendisine<br />

ilim verildi¤i halde hayat›na tatbik<br />

etmeyen veya bu ilmin tam tersi davran›fllar<br />

sergileyen kimselerin bu durumunu,<br />

verilebilecek en kötü misalle<br />

flöyle tavsif etmektedir:<br />

“Onlara, kendisine âyetlerimizden<br />

verdi¤imiz ve fakat onlardan<br />

s›yr›l›p ç›kan, o yüzden de fleytan›n<br />

takibine u¤rayan ve sonunda azg›nlardan<br />

olan kimsenin haberini oku.<br />

Dileseydik elbette onu bu âyetler sayesinde<br />

yükseltirdik. Fakat o, dünyaya<br />

sapland› ve hevesinin pefline düfltü.<br />

Onun durumu t›pk› köpe¤in durumuna<br />

benzer. Üstüne varsan da<br />

dilini ç›kar›p solur, b›raksan da dilini<br />

sark›t›p solur.<br />

Hz. Peygamber de faydas›z ilimden<br />

Allah’a s›¤›nm›flt›r. ‹lmin en baflta<br />

gelen faydas›, sahibinin davran›fl›-<br />

n› olgunlaflt›r›p ahlâk›n› güzellefltirmesi,<br />

davran›fllar›n› terbiye etmesidir.<br />

Resûlüllah (s.a.) flöyle buyurur:<br />

“Allah’›m! Faydas›z ilimden, korkmayan<br />

kalpten, tatmin olmak bilmeyen<br />

nefisten ve kabul edilmeyen duadan<br />

sana s›¤›n›r›m!”<br />

fiu halde erdemli/ahlâkl› davran›fl,<br />

ferdi yücelten ve toplumun geliflip<br />

yükselmesine vesile olan her<br />

alanda anlam kazan›r. Yani bir toplumun<br />

fertleri manevî olarak ibadetle,<br />

fikir ve düflünce olarak ilimle, iktisadî<br />

aç›dan çal›flmayla, ahlâkî olarak<br />

erdemle, sosyal aç›dan karfl›l›kl› dayan›flma<br />

ve yard›mlaflmayla, maddî<br />

olarak da yeryüzünü mamur hale getirmekle<br />

geliflir ve yücelir.<br />

Ahlâk-amel bütünlü¤ünün ilk ve<br />

en önemli esaslar›ndan biri, bir de-<br />

¤er olarak sahip oldu¤u ahlâk›n› medeni<br />

davran›fla dönüfltürebilmesi,<br />

medeni olmayan kötü ve çirkin huylar<br />

ile insan› alçaltan davran›fllardan<br />

kaç›nmas›d›r. Tabiat›yla bu neyin iyi<br />

neyin kötü oldu¤unu bilmeyi gerektirir.<br />

Ahlâki özellikleri kazanmada<br />

ahlakı amele<br />

dönüştürmede, yukarıda<br />

da değindiğimiz gibi,“örnek<br />

şahsiyetler”<br />

ve “rol modeller” son<br />

derece önemi haizdir.<br />

Bu anlamda Hz. Peygamber,<br />

özelde Müslümanlar<br />

genel olarak<br />

da bütün insanlık için<br />

örnek bir şahsiyettir.<br />

“Ben, güzel ahlâk› tamamlamak<br />

için gönderildim” ve “Muhakkak Allah,<br />

güzel ahlâk› sever ve çirkin ve insan›<br />

alçaltan davran›fllardan da hoflnut<br />

olmaz” hadislerinde oldu¤u üzere<br />

Hz. Peygamber bazan, genel olarak<br />

güzel ahlak›n öneminden söz<br />

ederken di¤er baz›lar›nda ise somut<br />

olarak neyin güzel ahlak neyin ise<br />

çirkin oldu¤unu belirtir.<br />

Özellikle ilk olarak zikredilen hadisinde<br />

Hz. Peygamber’in, “güzel ahlâk”›<br />

risâletinin esas gâyesi olarak<br />

gördü¤ü belirtilmelidir. Bu ayn› zamanda<br />

ahlak›n amelle bütünleflmesinde<br />

rol model veya örnek flahsiyetlerin<br />

önemini gösterir. Bu itibarla<br />

O’nun (s.a.) hayat›n›n her safhas›nda<br />

güzel ahlâk numunelerini görmek<br />

mümkündür. Hz. Peygamber’in güzel<br />

ahlak› risaletinin gayesi olarak<br />

de¤erlendirilmesi, ahlak›, “dînimiz,<br />

dünyam›z ve âhiretimizin mamur olmas›na<br />

yol açan davran›fllar” olarak<br />

anlamam›za yol açar. Hz. Peygamber’in<br />

flu duas›n› da böyle yorumlamak<br />

mümkündür: “Allah’›m! Bana<br />

iflimin ismeti olan dînimi ›slah et. Varaca¤›m›z<br />

yer olan âhiretimi de ›slah<br />

et. Benim için hayat› her hay›r hususunda<br />

ziyade k›l ve bana ölümü her<br />

flerden rahat k›l.”<br />

Ahlâki özellikleri kazanmada ahlak›<br />

amele dönüfltürmede, yukar›da<br />

da de¤indi¤imiz gibi, “örnek flahsiyetler”<br />

ve “rol modeller” son derece<br />

önemi haizdir. Bu anlamda Hz. Peygamber,<br />

özelde Müslümanlar genel<br />

olarak da bütün insanl›k için örnek<br />

bir flahsiyettir. Zira Allah Teâla’n›n,<br />

geçmifl peygamberlerin bir mîras›<br />

olarak, güzel ahlâk›n bütün yönlerinin<br />

kendisinde mükemmel mânada<br />

temsil edilen ve Kur’an’da “üsve-i<br />

hasene=en güzel örnek” olarak taltif<br />

edilen ve hakk›nda “Muhakkak sen,<br />

yüce bir ahlâk üzeresin” buyurulan<br />

Resûlüllah’› Müslümanlara göndermesi,<br />

özelde bu ümmete genelde ise<br />

bütün insanl›¤a olan nimetlerin en<br />

büyüklerindendir. Zira Allah’tan ald›¤›<br />

ilahi mesajlar› O (s.a.), harfiyyen<br />

hayat›na yans›tm›flt›r. Bu itibarlad›r<br />

ki, Hz. Âifle’ye (r.a.) Hz. Peygamber’in<br />

ahlâk› sorulmufl ve “Onun<br />

(s.a.) ahlâk› Kur’an’dan ibarettir” cevab›n›<br />

vermifltir.<br />

Bu sözüyle Hz. Âifle, Resûlüllah’›n<br />

hayat›n›n, Kur’an’›n canl› örne¤i oldu¤unu<br />

kastetmifltir. Zira Hz. Peygamber,<br />

Kur’an’› insanlara sözleriyle<br />

aç›klad›¤› gibi, hayat›nda da<br />

Kur’an’›n gere¤ini uygulam›flt›r. Bu<br />

itibarla, geçmifl peygamberlerin hayatlar›na<br />

dair bilgiler kayboldu¤u<br />

halde, do¤umundan vefat›na kadar<br />

Resûlüllah’›n sîretinin en ince ayr›nt›-<br />

lar›na ait rivayet ve bilgilerin kaydedilerek<br />

nesilden nesile aktar›lm›flt›r.<br />

Özellikle Onun (s.a.) peygamberli¤i ile<br />

Medine’ye hicreti sonras› döneme ait<br />

bilgi ve rivayetler çok daha ayr›nt›l›-<br />

d›r. Her as›rda bu konuda pek çok<br />

eser kaleme al›nm›flt›r. Kad› ‹yaz’›n<br />

fiifâ-i fierif’i bu konudaki en önemli ve<br />

bereketli kitaplardan biridir.<br />

Öte yandan ahlâk›n davran›fla dönüflmesinin<br />

en önemli tezâhürü, “medenî<br />

davran›fl”t›r. Medenî davran›fl,<br />

esasen “âdâb-› muâfleret”ten baflka<br />

16<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


irşad<br />

bir fley de¤ildir. Bir anlamda “adâb-›<br />

muâfleret”, medenî davran›fl›n (ahlak)<br />

sosyal hayat içerisinde uygulay›fl biçimleridir.<br />

Hz. Peygamber afla¤›da<br />

mealini verece¤imiz hadislerindeki<br />

özlü ve kapsaml› sözleriyle, Rabbi,<br />

kendisi ve insanlarla olan iliflkisinin<br />

ölçüsünü ortaya koymufl, bu aç›dan<br />

medeni davran›fl modelleri (adab-›<br />

muafleret) sunmufltur:<br />

“Müminlerin îman bak›m›ndan en<br />

kemâle ermifli, ahlâk› en mükemmel<br />

oland›r. Sizin en hay›rl›n›z, kad›nlar›-<br />

n›za karfl› en hay›rl› ve ahlâkl› olan›-<br />

n›zd›r.”<br />

“Muhakkak kifli güzel ahlâk›yla,<br />

geceleri ibadetle gündüzleri de oruçla<br />

geçiren kimsenin derecesine ulafl›r.”<br />

“Nerede olursan ol Allah’tan<br />

kork; bir kötülük yapt›¤›n›zda onun<br />

ard›ndan bir iyilik yap ki, onu yok etsin.<br />

‹nsanlara da güzel ahlâk ile muamelede<br />

bulunun.”<br />

Bu itibarla medenî davran›fl›n yani<br />

güzel ahlâk›n Kur’an ve Sünnet’te<br />

yer alan en önemli hususiyetlerinden<br />

birinin, insanlara sertlikle de¤il, flefkat,<br />

müsamaha ve yumuflakl›kla muamele<br />

etmek yani “geçimli insan olmak”<br />

oldu¤unu söylemeliyiz. Yine<br />

insanlarla muamelede k›zg›nl›¤a sebebiyet<br />

verecek davran›fllarla mücadele<br />

etmek, devaml› kendini hakl› ç›-<br />

karmamak, öfkesine hakim olmak,<br />

hakl› oldu¤u bir durumda bile muhatab›na<br />

müsamahakâr ve dürüst davranmak,<br />

her hal ü karda dosdo¤ru<br />

olmak, fliddet ve zorluklar karfl›s›nda<br />

yumuflakl›k göstermek, Sünnet’ten<br />

ö¤rendi¤imiz güzel ahlâk örnekleridir.<br />

Allah Teala, Kur’an-› Kerim’de<br />

“(Resûlüm!) Sen af yolunu tut, iyili¤i<br />

emret ve cahillerden yüz çevir” buyurur.<br />

Di¤er bir ayette ise "Sana emredildi¤i<br />

gibi dosdo¤ru ol" buyurulmufltur.<br />

Hz. Peygamber esasen baflka<br />

bir yol üzerinde olamazd›. fiu halde<br />

buradaki “ahlâk›n kategorik<br />

emr”i, esasen ümmet içindir.<br />

Yine Kur’an’da, “ibâdü’r-Rahmân=Rahman’›n<br />

kullar›” diye nitelenen<br />

kimseler hakk›ndaki, “Rahman’›n<br />

(has kullar› onlard›r ki, yeryüzünde<br />

tevazu ile yürürler ve kendini bilmez<br />

kimseler onlara laf att›¤›nda (incitmeksizin)<br />

‘Selam!’ derler (geçerler)”<br />

âyetinde de, Allah’›n gerçek kullar›-<br />

n›n ahlâk›n›n ipuçlar› vard›r. Ayn› flekilde<br />

Allah’›n, geniflli¤i yer ve gök kadar<br />

olan cennet haz›rlad›¤›n› vadetti-<br />

¤i müttaki kullar› hakk›ndaki, “O takvâ<br />

sahipleri ki, bollukta da darl›kta da<br />

Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar<br />

ve insanlar› affederler.<br />

Medenî davranışın yani<br />

güzel ahlâkın Kur’an ve<br />

Sünnet’te yer alan en<br />

önemli hususiyetlerinden<br />

birinin, insanlara<br />

sertlikle değil, şefkat,<br />

müsamaha ve yumuşaklıkla<br />

muamele etmek yani<br />

“geçimli insan olmak”<br />

olduğunu söylemeliyiz.<br />

Allah da güzel davran›flta bulunanlar›<br />

sever” âyeti de, sözünü etti-<br />

¤imiz ahlâk-amel bütünlü¤ünde örnek<br />

flahsiyetlerin önemine iflaret etmektedir.<br />

Hz. Peygamber’in insanlara r›fk<br />

ve müsamaha ile davrand›¤›n›n en<br />

önemli misallerinden biri de, flu hadistir:<br />

Ebû Hüreyre’nin bildirdi¤ine<br />

göre, bir bedevî mescidin duvar›na<br />

küçük abdest bozmufltu. Orada bulunan<br />

sahâbîler, onu derhal bu fiilinden<br />

vazgeçirmek için oraya kofltular.<br />

Bunun üzerine Resûlüllüh (s.a.), “Küçük<br />

abdest bozdu¤u yerin üzerine<br />

bir kova dolusu su dökün” dedi ve<br />

flöyle buyurdu: “Muhakkak siz, zorlaflt›r›c›<br />

de¤il, kolaylaflt›r›c› olarak<br />

gönderildiniz.”<br />

fiüphesiz bu ahmak ve kaba bedevînin<br />

davran›fl›na karfl› gösterilecek<br />

en güzel tav›r, kolayl›k ve geniflliktir.<br />

Enes’ten (r.a.) nakledildigine<br />

göre o flöyle demifltir: “Bir keresinde<br />

Resûlüllah ile birlikte yürüyordum.<br />

Resûlüllah’›n üzerinde saça¤› kal›n<br />

Necrân dokumas› bir kaftan vard›.<br />

Derken bir bedevî bize yetiflti ve Hz.<br />

Peygamber’in kaftan›ndan tutup fliddetle<br />

çekti. Bu s›rada ben Resûlüllah’›n<br />

boynu ile iki omuzu aras›na<br />

bakt›m. (Bir de ne göreyim?) Bedevinin<br />

kaftan› fliddetli çekiflinin etkisiyle<br />

kaftan›n (kal›n) kenar› Resûlüllah’›n<br />

boynunda iz b›rakm›flt›. Sonra bedevî,<br />

‘Yâ Muhammed! Yan›nda bulunan<br />

Allah’›n mal›ndan bana da verilmesini<br />

emret!’ dedi. Bunun üzerine<br />

Resûlüllah flefkatle bedevîye bakt› ve<br />

gülerek, ona istedi¤inin verilmesini<br />

emretti.”<br />

Bu tavr›yla Hz. Peygamber, câhil,<br />

usûl ve âdap bilmez bu bedevînin yetiflme<br />

ortam›n› dikkate al›p ona karfl›<br />

medenî bir insandan beklenen tavr›<br />

ortaya koymufltur.<br />

Netice olarak flunu söyleyebiliriz<br />

ki, ahlak-amel, de¤er-davran›fl bütünlü¤ü<br />

son derece önemi haizdir.<br />

Ahlak›n amele dönüflmesinde ise iki<br />

husus özellikle öne ç›kar:<br />

1. Bir örnek flahsiyet, ahlak abidesi<br />

olarak Hz. Peygamber,<br />

2. Bu örnek flahsiyetin (Hz. Peygamber)<br />

Sünnetinin bütününde tezahür<br />

eden “edep/medeni davran›fl<br />

modelleri”<br />

Esasen bu iki husus, bir de¤er<br />

olarak ahlak›n› amele ve davran›fla<br />

dönüfltürmek isteyen kifli için temel<br />

ölçüdür. Zira Kur’an'da, “üsve-i hasene”<br />

vurgusu ve “büyük bir ahlak<br />

üzere gönderildi¤i” bildirilerek Hz.<br />

Peygamber’in flahisyeti bir rol model<br />

olarak öne ç›kar›rken di¤er taraftan<br />

da Hz. Peygamber, hayat›yla bunu<br />

somutlaflt›rm›fl, ahlak›n›n tezahürlerini<br />

ortaya koymufltur. Gayr-i müslim<br />

ülkelerde az›nl›k halinde yaflayan<br />

biz Müslümanlara düflen ise, bu davran›fl<br />

modellerini iyi özümseyip onlarla<br />

özdeflleflmek ve dolay›s›yla "‹slamî<br />

temsil görevi"mizi en iyi surette<br />

yerine getirmektir. <br />

1<br />

Bu konuda genifl bir araflt›rma için bk.<br />

http://www.islamhukuku.com/Uploads/Sayilar/sayi7__(p13-49)564.PDF<br />

IGMG PERSPEKTIVE 17


irşad<br />

<strong>Ramazan</strong> ay› ibadetleri<br />

M. Hulusi ÜNYE • mhulusiunye@hotmail.com<br />

Kendisine, Müslümanlar›n “Onbir<br />

ay›n sultan›” dedi¤i <strong>Ramazan</strong> ay’›<br />

kendisinde eda edilen ve bu aya<br />

mahsus olan ibadetleri yönü ile de<br />

hem farkl› hem de bereketlidir. <strong>Ramazan</strong><br />

ay› farkl›d›r; çünkü Kur’an-›<br />

Kerim’imiz de ismi aç›kça zikredilen<br />

ve kendisinden bahsedilen tek ayd›r.<br />

Dünya ve ahiret sadetinin yegane<br />

anahtar› olan mukaddes kitab›m›z<br />

Kur’an-› Kerim bu ay içerisinde indirilmifltir.<br />

Yüce Rabbimiz: “<strong>Ramazan</strong><br />

ay’› öyle bir ayd›r ki, insanlara<br />

do¤ru yolu gösteren, hidayeti ve hakk›<br />

bat›ldan ay›rmay› aç›klayan Kur’an,<br />

bu ayda indirildi” 1<br />

buyurmufltur.<br />

Hakk›nda “Kadir gecesi bin aydan daha<br />

hay›rl›d›r” 2<br />

buyurulan Kadir gecesi<br />

bu ay içerisindedir. Dinimizin<br />

befl temel ibadetinden birisi olan<br />

oruç ibadeti bu ayda üzerimize farz<br />

k›l›nm›fl ve <strong>Ramazan</strong> ay›n›n di¤er<br />

aylardan hem farkl› hem de bereketli<br />

olmas›na sebep teflkil etmifltir. Nitekim<br />

Kur’an’›m›zda “Sizden kim bu<br />

aya yetiflirse oruç tutsun” 3<br />

buyurulmufltur.<br />

<strong>Ramazan</strong> ay›n›n bu özelliklerinin<br />

yan›nda di¤er aylarda olmayan<br />

ve <strong>Ramazan</strong> ay›na mahsus olan ibadetleri<br />

yönü ile de farkl›d›r. ‹flte bu<br />

yaz›m›zda bu ibadetlerden k›saca<br />

bahsetmek istiyoruz.<br />

Farz olan oruç ibadeti<br />

Yukarda da bahsedildi¤i gibi dinimizin<br />

befl temel esas›ndan ve dört<br />

temel ibadetinden birisi olan oruç<br />

ibadeti bu ayda eda edilir. Oruç,<br />

bedenle yap›lan ibadetlerden birisi<br />

ve her mükellef üzerine farz-› aynla<br />

farz olan bir ibadettir.<br />

Dinimizin beş temel<br />

ibadetinden birisi olan<br />

oruç ibadeti<br />

<strong>Ramazan</strong> ayında<br />

üzerimize farz<br />

kılınmıştır.<br />

Resul-ü Ekrem (sav) efendimizin,<br />

“Bir kimse, baflka bir mükellefin<br />

yerine oruç tutmaz. Yine bir kimse,<br />

baflka bir mükellefin yerine namaz<br />

k›lmaz” 4 buyurdu¤u bilinmektedir.<br />

Kur’an-› Kerim’de; “Ey iman<br />

edenler!.. Sizden evvelki (ümmet)lere<br />

yaz›ld›¤› gibi, sizin üzerinize de oruç<br />

yaz›ld› (farz k›l›nd›). Ta ki, korunas›-<br />

n›z” 5 buyurulmufltur.<br />

Ayr›ca oruç ibadetinin farz k›l›nd›¤›na<br />

dair ümmetin icma› da sabit<br />

olmufltur. Oruç ibadetinin yerine getirilmesi<br />

kulluk görevlerinden çok<br />

önemli bir vazifeyi daha yerine getirmek<br />

anlam›n› tafl›r. Nitekim Peygamber<br />

efendimiz (as), bir hadislerinde<br />

oruç tutan insan›n derece ve k›ymetini<br />

ifade etmesi sadedinde flöyle buyurmufltur:<br />

“Oruç bir kalkand›r. Oruçlu<br />

kötü (kem) söz söylemesin. Kendisiyle<br />

itiflmek ve dalaflmak isteyene iki defa<br />

‘Ben oruçluyum’ desin ve uymas›n. Ruhum<br />

yed-i kudretinde olan Allahu Teâlâ<br />

(c.c)’ya yemin ederim ki; oruçlu a¤z›n<br />

(açl›k) kokusu, Allah indinde misk kokusundan<br />

daha temizdir. Cenab-› Hak buyurmufltur<br />

ki: “Oruçlu kimse benim r›-<br />

zam için yemesini, içmesini ve cinsi arzular›n›<br />

b›rakm›flt›r. Oruç do¤rudan<br />

do¤ruya bana yap›lan (riya kar›flmayan)<br />

bir ibadettir. Onun say›s›z sevab›n› da,<br />

do¤rudan do¤ruya ben veririm. Halbuki<br />

baflka ibadetlerin hepsi on misliyle<br />

ödenmektedir” 6<br />

Oruç ibadetinin farz oldu¤unu bildiren<br />

yukardaki Bakara suresindeki<br />

ayette oldu¤u gibi, oruç, insan› takvaya<br />

erifltirir ve onu korumaya al›r. Bunu<br />

gayet aç›k bir flekilde ifade buyurarak<br />

Peygamber efendimiz (as) flöyle<br />

buyurmfltur: “Oruç insan› Cehennem<br />

ateflinden koruyan bir kalkand›r. T›pk›<br />

18<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


irşad<br />

sizi harpte ölüme karfl› muhafaza eden<br />

bir kalkan gibi” 7<br />

Bu özelli¤i sebebiyle<br />

dir ki, oruç, oruç tutan› her türlü flehevi<br />

arzudan al›koyan ve kulun ihlâs›-<br />

n› art›ran bir ibadettir. Açl›k, susuzluk<br />

ve nefsin di¤er arzular›na karfl› mücadele<br />

etmek oldukça zor ve önemlidir.<br />

Oruç tutarak bunu baflaran bir<br />

Müslüman, büyük bir imtihan› geçmifl<br />

olur. Bazan s›f›r, bazan da k›rk<br />

derecede oruç tutan bir Müslüman<br />

asl›nda “dondurucu bir so¤ukta veya<br />

kavurucu bir s›cakta bile; Allah’›n<br />

emirlerini eda etmeye, O’nun emrine<br />

boyun e¤meye haz›r›m” demektedir.<br />

Öyle ise, Allah’a kullu¤un en önemli<br />

göstergelerinden birisi olan oruç ibadetinde<br />

gevfleklik göstermeden tam<br />

bir ciddiyetle bu<br />

muazzam ibadeti<br />

yerine getirmekte<br />

kusur göstermeyelim.<br />

F›t›r Sadakas›<br />

Sadaka, nafile<br />

olarak yap›lan<br />

hay›r ve hasenât›,<br />

insan ve hayvanlara<br />

yap›lan<br />

iyilik, lütuf ve ihsanlar›,<br />

hatta insan<br />

gönlünü hofl<br />

eden güzel söz<br />

ve davran›fllar›n<br />

bütününü kapsayan bir ibadet çeflididir.<br />

Sadakaya, inanan insanlar›n<br />

Allah’›n emirlerine uyma konusundaki<br />

“sadakatlarini” göstermifl olmalar›<br />

sebebiyle “sadaka” da denilmifltir.<br />

‹flte bu sadaka çeflitlerinden birisi de<br />

<strong>Ramazan</strong> ay›n›n sonunda verilmesi<br />

vacip olan f›t›r sadakas›d›r. F›t›r sadakas›,<br />

<strong>Ramazan</strong> ay›n›n sonuna yetiflen<br />

ve aslî ihtiyaçlar›n›n d›fl›nda en<br />

az nisap miktar› bir mala sahip olan<br />

her Müslüman›n yoksullara vermesi<br />

gereken bir sadakad›r. Bu sadakaya<br />

k›saca, “fitre” denir. Fitre, f›trat sadakas›,<br />

yani sevap için verilen yarat›l›fl<br />

ihsan› anlam›na gelir. “Oruçlular›<br />

gereksiz ve çirkin sözlerden ar›nd›rmak<br />

ve yoksullara yiyecek sa¤lamak<br />

için hicretten sonra zekat farz olmadan<br />

önce vacib k›l›nm›flt›r.” 8<br />

F›t›r sadakas›n›, hür Müslüman<br />

ve as›l ihtiyac›ndan fazla nisap miktar›<br />

bir mala sahip olan kifliler verir.<br />

Ak›ll› ve erginlik ça¤›na ulaflmak<br />

flart de¤ildir. Ak›l hastalar›n›n ve<br />

delilerin velileri onlar›n mallar›ndan<br />

f›t›r sadakas› verirler. <strong>Ramazan</strong><br />

<strong>ay›nda</strong> oruç tutmam›fl veya tutamam›fl<br />

olanlar da f›t›r sadakas›n› verirler.<br />

F›t›r sadakas›n›n vakti, <strong>Ramazan</strong><br />

Bayram› sabah›d›r. Ancak bayram<br />

sabah›ndan önce ve sonra her<br />

ne zaman verilebilir ve sahih olur.<br />

Bir farkla ki, sabah namaz› ile bayram<br />

namaz› aras›nda veya bayramdan<br />

birkaç gün önce verilmesi müstehapt›r.<br />

Bayramdan sonra fitreyi<br />

vermek caiz olmakla beraber, bir<br />

vacib ibadet geciktirilmifl olaca¤›ndan<br />

dolay› bu do¤ru de¤ildir.<br />

F›t›r sadakas›, mal›n de¤il, bafl›n<br />

yani insanin kendisinin zekat›d›r.<br />

Onun için de bayram sabah› fitre<br />

vermeye imkan tan›yacak bir mala<br />

sahip olanlar bu görevi yerine getirirler.<br />

Böyle bir mala sahip olan bir<br />

Müslüman, kendisinin, bali¤ olmayan<br />

çocuklar›n›n, hizmetinde bulunanlar›n,<br />

fitrelerini verir. Yan›nda<br />

bulunan büyük çocu¤unun ve han›-<br />

m›n›n fitrelerini kendilerine sormadan<br />

verse bu da caiz olur.<br />

Fitre ödenirken fakirin menfaatine<br />

uygun olan fleyin tercih edilmesi<br />

daha faziletlidir. Zekat kimlere verilirse<br />

sadaka-i f›t›rda onlara verilir. Ancak<br />

bir fitrenin yaln›z bir fakire verilmesi<br />

uygun olur. Onun bir kaç fakire<br />

parçalanarak verilmesi do¤ru olmaz.<br />

F›t›r sadakas› öncelikle mükellefin bulundu¤u<br />

yerdeki fakirlere verilir. Fakat<br />

baflka yerlerde daha yak›n ve daha<br />

fakir insanlar varsa oralara göndermek<br />

daha da iyi olur. Sadaka-i f›t›r<br />

deyip geçmemek gerekir. Müslümanlar<br />

ciddi bir flekilde sadece Fitrelerini<br />

bir araya getirmifl olsalar ve bir organize<br />

dahilinde bu ibadeti eda edecek<br />

olsalar, ‹slam ülkelerinde fakirlikten iz<br />

ve eser kalmazd›.<br />

‹tikaf<br />

“İbrahim ile İsmail’e şöyle ahid verdik: Beytimi, hem tavaf edenler için,<br />

hem ibadete kapananlar için, hem de rükû ve secde edenler için tertemiz<br />

tutun!” (Bakara Suresi, [2:185)<br />

Bir yerde bekleme, durma ve<br />

kendini orada hapsetme anlamlar›-<br />

na gelir. Dini terim olarak ise, ak›l<br />

bâli¤ veya temyiz<br />

gücüne sahip<br />

bir Müslüman›n<br />

befl vakit namaz<br />

k›l›nan bir mescitte<br />

ibadet niyetiyle<br />

k›sa bir süre<br />

de olsa durmas›<br />

demektir. ‹tikâf,<br />

bir ibadettir ve<br />

hem Kur’an hem<br />

de sünnetle sabittir.<br />

Kur’an-›<br />

Kerim’de <strong>Ramazan</strong><br />

ay›n›n gecelerinden<br />

bahsedilirken<br />

“Camilerde<br />

itikâfta iken<br />

de han›mlar›n›za yaklaflmay›n.” 9<br />

buyurulur.<br />

Bir di¤er ayette ise, “Ayr›ca<br />

‹brahim ile ‹smail’e flöyle ahid verdik:<br />

Beytimi, hem tavaf edenler için, hem<br />

ibadete kapananlar için, hem de rükû<br />

ve secde edenler için tertemiz tutun!”<br />

10<br />

buyurulur ve itikâf ibadetinin daha<br />

önceki ümmetlerde de yap›ld›¤›-<br />

na iflaret edilir. Peygamber Efendimiz<br />

(as), özellikle <strong>Ramazan</strong> ay›n›n<br />

son on gününde itikâfa girerdi. Hz.<br />

Âîfle (ra) validemiz bu durumu flöyle<br />

anlatm›flt›r: “Resulullah (s.a.s) <strong>Ramazan</strong>’›n<br />

son on gününde itikâf yaparlard›.<br />

Bu durum vefat zaman›na kadar bu<br />

flekilde devam etmifltir. Daha sonra<br />

Hz. Peygamber’in zevceleri itikâf› sürdürmüfllerdir”<br />

11<br />

‹tikaf müddetinin en az› hakk›nda<br />

‹slam alimleri çeflitli ictihatlar<br />

IGMG PERSPEKTIVE 19


irşad<br />

ortaya koymufllard›r. Buna göre,<br />

ibadet niyetiyle içinde befl vakit namaz<br />

k›l›nan bir camide bir saatlik<br />

bir zaman diliminde bile itikafa niyet<br />

etmek, kifliye itikaf yapm›fl olma<br />

sevab›n› ba¤›fllayabilir.<br />

Mescidde yap›lan itikâf erkeklere<br />

mahsustur. Kad›nlar ise evlerinin<br />

bir köflesinde itikafa girebilirler. 12<br />

‹tikaf, hükümleri itibariyle üç<br />

k›sma ayr›l›r: Vacip, sünnet ve mendup<br />

(müstehap). Adanm›fl olan itikaf›n<br />

yap›lmas› vaciptir. <strong>Ramazan</strong><br />

ay›n›n son on gününde itikafa girmek<br />

ise sünnettir. Vacip ve sünnet<br />

olmayarak, sair zamanlarda yap›lacak<br />

ititkaf ise müstehapt›r. Bunun<br />

belirli bir zaman› yoktur. Öyleki, camiye<br />

giren kimse ç›k›ncaya kadar<br />

itikâfa niyet ederse orada kald›¤›<br />

sürece itikâfta say›l›r. Bu itikâfda<br />

oruç flart de¤ildir.<br />

‹tikâf›n geçerli olmas› için flu<br />

flartlar›n bulunmas› gerekir: Niyet,<br />

içinde befl vakit namaz k›l›nan cami,<br />

vacip ve sünnet itikaflarda oruçlu<br />

olmak, hay›z ve nifastan temiz olmak<br />

gibi. Bafllanm›fl olan bir itikaf›,<br />

cinsel iliflkiye girmek, ihtiyaçs›z camiden<br />

ç›kmak ve bay›lmak gibi fleyler<br />

bozar. ‹tikâfda olan kimsenin<br />

mescid içinde yemesi, içmesi, uyumas›<br />

ve ihtiyac› olan fleyleri sat›n almas›<br />

caizdir. ‹tikâf s›ras›nda kötü ve<br />

çirkin söz söylememek, <strong>Ramazan</strong>›n<br />

son on gününü ve cemaat› kalabal›k<br />

olan mescidi tercih etmek, itikâf<br />

günlerinde Kur’an, hadis, Allah’› zikir<br />

ve ibadetle meflgul olmak ve temiz<br />

elbise giyip güzel kokular sürünmek<br />

itikâf›n adab›ndand›r.<br />

Teravih namaz›:<br />

<strong>Ramazan</strong> ay›na mahsus <strong>ibadetlerimiz</strong>den<br />

birisi de Teravih namaz›<br />

k›lmakt›r. Ebû Hüreyre (ra) flöyle<br />

anlat›yor: “Resulullah (sas)’in Teravih<br />

namaz› hakk›nda flöyle buyurdu¤unu<br />

iflittim: Kim inanarak ve sevab›n›<br />

umarak Allah r›zas› için teravih namaz›<br />

k›larsa geçmifl günahlar› ba¤›fllan›r”<br />

13<br />

Bu hadis-i flerif ve benzeri<br />

hadislerden ve Ümmet-i Muhammedin<br />

icma›ndan anl›yoruz ki, <strong>Ramazan</strong><br />

ay›n›n üstün faziletlerinden<br />

birisi de Teravih namaz›n› k›lmakt›r.<br />

Teravih namaz›, <strong>Ramazan</strong> ay›<br />

gecelerine mahsus bir sünnet-i müekkede<br />

olan ibadettir. Dolay›s› ile<br />

ihmal edilmemesi gerekir. ‹badet<br />

zevkini afl›lamas› sebebiyle de<br />

gençlerimizi bu namazlara haz›rlamam›z<br />

yerinde bir hareket olur.<br />

<strong>Ramazan</strong> ayının üstün<br />

faziletlerinden birisi<br />

de Teravih namazını<br />

kılmaktır. Teravih namazı,<br />

<strong>Ramazan</strong> ayı gecelerine<br />

mahsus bir<br />

sünnet-i müekkede<br />

olan ibadettir. Dolayısı<br />

ile ihmal edilmemesi<br />

gerekir.<br />

<strong>Ramazan</strong> <strong>ay›nda</strong> bolca Kur’an-›<br />

Kerim okumak, hay›r ve hasenatta<br />

bulunmak: ‹bn Abbas (ra) der ki:<br />

“Resulullah (s.a.s) insanlar›n en cömerdi<br />

idi. Onun bu cömertli¤i <strong>Ramazan</strong><br />

ay’› girip de kendisiyle Cebrail<br />

(a.s.) karfl›laflt›¤› zaman daha da artard›.<br />

Cebrail (a.s.) <strong>Ramazan</strong> ay’› ç›k›ncaya<br />

kadar her gece Resulullah (s.a.s) ile<br />

buluflup, Resulullah (s.a.s) Kur’an’› arzeder<br />

(okur) du. Resulullah (s.a.s)<br />

Cebrail (a.s) ile bulufltu¤unda insanlara<br />

rahmet getiren rüzgardan daha cömert,<br />

daha faydal› olurdu” 14<br />

Hadis-i fleriften anlafl›ld›¤› gibi,<br />

<strong>Ramazan</strong> <strong>ay›nda</strong> Kur’an-› Kerim’i<br />

hatmetmek Peygamberimizin sünnetidir.<br />

Bunun yan›nda gücü yeten<br />

müminlerin çokça sadaka vermeleri,<br />

hay›r ve hasenatta bulunmalar›<br />

çok büyük sevapt›r. Nitekim Hz.<br />

Peygamber (sas)’e: “Hangi sadaka<br />

daha faziletlidir?” diye sorulunca,<br />

Peygamber Efendimiz (as), “<strong>Ramazan</strong><br />

<strong>ay›nda</strong> verilen sadaka” buyurmufltur.<br />

15<br />

Bundan dolay›d›r ki, ‹slam’› çok iyi<br />

anlam›fl ve kavram›fl olan Anadolu<br />

Müslüman›, <strong>Ramazan</strong> <strong>ay›nda</strong> ödenmesi<br />

gerekli olan f›t›r sadakas›n›n yan›nda,<br />

farz olan ve y›l›n her mevsiminde<br />

eda edilebilecek zekat ibadetini de<br />

<strong>Ramazan</strong> ay› içinde ödemeyi adet<br />

edinmifltir. Çünkü bu flekilde <strong>Ramazan</strong><br />

ay›n›n özel bereketinden daha fazla<br />

nasip alma ve di¤er insanlar› da nasiplendirme<br />

imkan› sa¤lanm›fl olur.<br />

Bu güzel uygulamay› Avrupa’ya tafl›-<br />

mak isteyen Teflkilat›m›z da, öteden<br />

beri <strong>Ramazan</strong> ay›na mahsus özel çal›flma<br />

plan› çerçevesinde, bu mali ve sosyal<br />

<strong>ibadetlerimiz</strong>i daha iyi de¤erlendirme<br />

gayesi ile hareket etmektedir.<br />

Bu cümleden olmak üzere zekat, f›tra,<br />

ma¤dur ve mazlumlarla dayan›flma<br />

organizeleri oluflturmufl ve bu ibadetlerin<br />

edas› için din kardefllerine yard›m<br />

etmek istemifltir. Onun için de bütün<br />

kardefllerimizden, ruhlar›n inceldi¤i,<br />

gönüllerin sevgi ve merhametle<br />

doldu¤u, cömertlik damarlar›n›n f›flk›rd›¤›,<br />

<strong>Ramazan</strong> ay›n›n feyiz ve bereketinin<br />

coflup taflt›¤› bu dönemi çok iyi<br />

de¤erlendirmelerini ve yap›lacak çal›flmalara<br />

destek vermelerini istirham<br />

ediyoruz. Cenab-› Hak, bütün Ümmet-i<br />

Muhammed’in ibadetlerini<br />

kabul, hata ve kusurlar›n› ma¤fur<br />

ve bütün insanl›¤a <strong>Ramazan</strong> ay›n›n<br />

bereketiyle huzur ve mutluluklar ihsan<br />

buyursun. <br />

Kaynaklar:<br />

1<br />

el-Bakara, 2:185<br />

2<br />

el-Kadir, 97:3<br />

3<br />

el-Bakara, 2:185<br />

4<br />

‹bnül-Hümam, Fethül-Kadir, Beyrut 1315,<br />

II, 85<br />

5<br />

el-Bakara, 2:183<br />

6<br />

Sahih-i Buharî Muhtasar› Tecrid-i Sarih<br />

Tercümesi, VI, 248, Hadis no: 897<br />

7<br />

Nesâî, Savm, IV, 167<br />

8<br />

Buhârî, Zekât, 70, 71, 77; Müslim, Zekât, 12,<br />

13, 16; Ebu Dâvud, Zekât, 18, 20; Nesâi, Zekat,<br />

31, 33; ‹bn Mace, Zekat, 21)<br />

9<br />

el-Bakara, 2:187<br />

10<br />

el-Bakara, 2:125<br />

11<br />

Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 67, 129; bk.<br />

Buhârî, ‹’tikâf, 1-18; Ezân, 12, 135; Hayz 10;<br />

Müslim, ‹’tikâf, 1-6; Ebû Dâvud, Ramazân,<br />

3; Savm, 77<br />

12<br />

ez-Zebîdî, Tecrîd-i«Sarîh, Terc. Kamil Miras,<br />

Ankara 1984, VI, 323-326<br />

13<br />

Buhârî, Teravih,I; ayr›ca bk. Teravih<br />

14<br />

Buharî, Savm, 7<br />

15<br />

Tirmizî, Zekat, 28<br />

20<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


irşad<br />

‹nfak, zekat ve sadaka<br />

‹man, ihlas ve sadakatin iflaretleri<br />

Ahmet ARSLAN • ahmetasl@yahoo.de<br />

Nice Kur’an-› Kerim okuyucusu<br />

vahyin bafltan sona kadar vermeyi,<br />

fedakarl›kta bulunmay› vurgulad›¤›n›<br />

tespit etmifltir. ‹nfak, sadaka<br />

ve zekât kavramlar›yla yaklafl›k<br />

yüz ayette Allahû Teâlâ, kullar›-<br />

na iman›n bir gere¤ini, ibadetlerin<br />

temellerinden birini ve flükretmenin<br />

aç›k yolunu bildirmifltir. Vahyin<br />

gelmeye baflla¤› ilk y›llardan risaletin<br />

son y›llar›na kadar her zaman<br />

gündemde olan zekat, infak ve<br />

sadakadan bahseden ayetlerde nelerden<br />

infak edilece¤i ([2:3] [2:267]<br />

[8:3] [13:22]), niçin infak edilmesi<br />

gerekti¤i ([2:261] [2:265] [2:272]<br />

[3:92] [4:38] [8:60]), nerelere verilebilece¤i<br />

([2:215] [2:271] [9:60] [9:71]),<br />

ne kadar verilmesi gerekti¤i<br />

([2:219]), nas›l verilmesi gerekti¤i<br />

([2:262] [2:274] [13:22]), verilenin<br />

hangi hallerde geçersiz say›laca¤›<br />

([2:264]) ve daha bir çok hususta<br />

aç›k beyanlarda bulunulmufl, Allah<br />

için bu ibadetin nas›l yap›labile¤›-<br />

n›n bir çok ayr›nt›s› say›lm›flt›r. 1<br />

İslam’da, vermenin<br />

genel adı olan infak;<br />

nafaka verip geçindirme,<br />

besleme, Allah yolunda<br />

harcama anlamına<br />

gelmektedir.<br />

‹badetlerin bir madolyon gibi<br />

dünyaya ve ahirete bakan iki yüzleri<br />

vard›r. ‹badetler, herfleyden önce<br />

Allah’a ve ahiret gününe iman›n<br />

gere¤i ve bir anlamda ›sbat› hedefiyle<br />

gerçeklefltirilirler.<br />

Bu›nun d›fl›nda ibadetlerin hepsinin<br />

bu dünyaya iliflkin ulaflt›rmak<br />

istedi¤i hedefleri ve hikmetleri de<br />

vard›r. Zaten tevhid inanc›na göre<br />

dünya ve ahiret aras›nda sebep sonuç<br />

iliflkisinden oluflan ayr›lmaz bir<br />

bütünlük söz konusudur.<br />

‹nfak Kavram›<br />

‹slam’da vermenin genel ad›<br />

olan infak; nafaka verip geçindirme,<br />

besleme, Allah yolunda harcama<br />

anlam›na gelmektedir. Bir terim<br />

olarak; gerek h›s›mlardan ve gerekse<br />

di¤er insanlardan yoksul ve<br />

muhtaç olanlara para veya maiflet<br />

yard›m› yaparak, onlar›n geçimini<br />

sa¤lama, demektir.<br />

‹slâm hukukunda infak›n kapsam›<br />

genifltir. Aile reisinin bakmakla<br />

yükümlü oldu¤u kimselere harcama<br />

yapmas›n› kapsad›¤› gibi; di¤er<br />

yoksul ve muhtaçlara yap›lan zekât,<br />

sadaka ve benzeri yard›mlar› da an-<br />

IGMG PERSPEKTIVE 21


irşad<br />

lam› içine al›r. Zekât gibi miktar›<br />

belirli yard›mlaflma hükümleri gelmeden<br />

önce, Ashâb-› kiram yoksullar<br />

için ne kadar harcayacaklar›n›<br />

bilmiyorlard›.<br />

Muaz b. Cebel ile Sa'lebe (ra),<br />

Hz. Peygamber (sav)'e “Kölelerimiz<br />

ve h›s›mlar›m›z var. Bunlara mal›m›zdan<br />

ne flekilde ve ne miktarda harcayal›m”<br />

diye sordu¤unda, flu ayet inmiflti:<br />

“Ey Muhammed! Sana, hangi<br />

fleyi nafaka vereceklerini sorarlar. De<br />

ki: "‹htiyac›n›zdan artan› verin.”<br />

[2:219] Zekât farz k›l›nmadan önce,<br />

kazanç sahipleri, bu ayete göre, her<br />

günkü kazançlar›ndan kendilerine<br />

yetecek kadar›n› al›r, gerisini tasadduk<br />

ederlerdi. Alt›n, gümüfl gibi nakit<br />

sahipleri<br />

de, bir y›ll›k<br />

geçimini ay›-<br />

r›r, geri kalan›n›<br />

Allah yolunda<br />

harcarlard›.<br />

2<br />

Kur'an-›<br />

Kerîm'in pek<br />

çok âyetinde,<br />

varl›kl› müminlere<br />

“Allah<br />

yolunda infak”<br />

emir ve tavsiyesinde<br />

bulunulmufl,<br />

Allah yolunda harcayanlar<br />

övülmüfltür. “Ey iman edenler, kazand›klar›n›z›n<br />

ve sizin için yerden ç›-<br />

kard›¤›m›z ürünlerin en helâl ve iyisinden<br />

Allah yolunda harcay›n (zekât<br />

ve sadaka verin).” [2:267]; “Mallar›n›<br />

gizli ve aç›k olarak gece ve gündüz<br />

harcayan kimseler var ya, iste onlar›n,<br />

Rableri kat›nda ecirleri vard›r.<br />

Onlara hiçbir kortu yoktur ve onlar<br />

mahzun da olmayacaklard›r.”<br />

[2:274]; “Mallar›n› Allah yolunda<br />

harcayanlar›n hâli, her bafla¤› yüz<br />

daneli yedi baflak bitiren bir tohumun<br />

hâli gibidir. Allah diledi¤i kimseye<br />

daha kat kat verir. Allah'›n ihsan›<br />

çok genifltir. Her fleyi hakk›yle bilendir.”<br />

[2:261] Bakara Suresi'nin ilk<br />

ayetlerinde takvâ sahiplerinin vas›flar›<br />

say›l›rken, “Allah yolunda<br />

harcayanlar”; gayba inanan ve namaz<br />

k›landan sonra üçüncü s›rada<br />

zikredilir (Bak. [2:3] [3:134])<br />

Allah yolunda yap›lan harcaman›n,<br />

mal›n sevilen çeflidinden yap›lmas›,<br />

kifliyi “birr” derecesine ulaflt›r›r.<br />

Ömer b. Abdülaziz,<br />

yoksullara bol miktarda<br />

şeker dağıtır ve sebebini<br />

soranlara da şu cevabı<br />

verirdi: Çünkü ben en<br />

çok şekeri<br />

severim.<br />

“Ey iman edenler, kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardığımız ürünlerin<br />

en helâl ve iyisinden Allah yolunda harcayın (zekât ve sadaka verin).” (Bakara<br />

Suresi, [2:267])<br />

Hadiste zikredilen aile<br />

fertlerine (ehl); karısı, çocukları,<br />

nafakası kendisine<br />

gerekli olan erkek ve kız<br />

kardeşleri ile amcası ve<br />

amcasının çocukları, evinde<br />

beslediği yabancı yoksul<br />

çocuklar dahildir.<br />

Ayette flöyle buyurulur: “Sevdi-<br />

¤iniz fleylerden Allah yolunda harcay›ncaya<br />

kadar Cennete ve iyili¤in en<br />

güzeline (birr) eremezsiniz.” [3:92] Bu<br />

ayet inince, Ebû Talha (ra) en çok<br />

sevdi¤i mal› olan “B›rhâ” bahçesini<br />

Allah yolunda tasadduk etmek istemifl,<br />

Hz. Peygamber'in; “yak›n h›-<br />

s›mlar›na ve amcas›n›n o¤ullar›na<br />

vermesi” tavsiyesine uyarak böyle<br />

yapm›flt›r. 3<br />

Hz. Ömer Hayber'den<br />

hissesine düflen de¤erli ganimet<br />

topra¤›n› vakfetmifltir.<br />

Zeyd b. Hârise (ra) “Seyl” ad›ndaki<br />

ünlü at›n› tasadduk etmesini<br />

Hz. Peygamber'den istemifl, O da<br />

at› Usâme b. Zeyd (ra)'e vermifltir.<br />

Hasan el-Basrî flöyle der: “Bir kimse<br />

sevdi¤i bir tek hurmay› bile Allah r›-<br />

zas› için sadaka olarak verirse bu<br />

ayetteki “birr”e mazhar olmufl olur.”<br />

Ömer b. Abdülaziz, yoksullara bol<br />

miktarda fleker da¤›t›r ve sebebini<br />

soranlara da flu cevab› verirdi:<br />

Çünkü ben en çok flekeri severim.<br />

‹nfak›n en fazîletlisi ve en önde<br />

geleni kiflinin<br />

muhtaç durumda<br />

bulunan<br />

h›s›mlar›-<br />

na yapt›¤›<br />

harcamalard›r.<br />

Ayette<br />

flöyle buyurulur:<br />

“Erkekler,<br />

kad›nlar›n koruyup<br />

kollay›-<br />

c›lar›d›rlar.<br />

Çünkü Allah,<br />

insanlar›n kimini<br />

kiminden<br />

üstün k›lm›flt›r. Bir de erkekler kendi<br />

mallar›ndan harcamakta (ve ailenin<br />

geçimini sa¤lamakta)d›rlar.” [4:34]<br />

Âile fertlerine yap›lacak harcama<br />

sadaka hükmündedir. Hadiste flöyle<br />

buyurulur: “Bir müslüman, aile fertlerinin<br />

geçimini, Allah'›n r›zas›n›<br />

umarak sa¤lasa bu, kendisi için sadaka<br />

olur.”<br />

Hadiste zikredilen aile fertlerine<br />

(ehl); kar›s›, çocuklar›, nafakas›<br />

kendisine gerekli olan erkek ve k›z<br />

kardeflleri ile amcas› ve amcas›n›n<br />

çocuklar›, evinde besledi¤i yabanc›<br />

yoksul çocuklar dahildir. Bir<br />

kimsenin bakmakla yükümlü oldu-<br />

¤u kimseleri geçindirmesi, onun<br />

üzerine vaciptir. E¤er bu masraflar›<br />

yaparken Allah r›zas›n› kazanmay›<br />

kastederse, sürekli sadaka<br />

ecri al›r. Ancak bu konuda Allah<br />

r›zas›n› kasdetmezse, üzerinden<br />

22<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


irşad<br />

borç düfler, fakat ayr›ca bir ecir<br />

alamaz. 4<br />

Bu hususa, Sa'd b. Ebî Vakkas'›n<br />

nakletti¤i flu hadis de delâlet eder:<br />

Veda Hacc› y›l› Mekke'de hastalanan<br />

Sa'd b. Ebî Vakkas tek varisi<br />

olan k›z›na çok servet kalaca¤›n›<br />

düflünerek servetinin üçte ikisini<br />

vasiyet yoluyla baflkas›na b›rakmak<br />

ister. Hz. Peygamber raz› olmaz.<br />

Yar›s›n› b›rakmak ister. Resulullah<br />

(sav), “üçte birini vasiyet etmesi”ne<br />

müsaade eder ve flöyle buyurur:<br />

“Ey Sa'd! Senin mirasç›lar›n› zengin<br />

b›rakman, onlar› yoksul ve baflkalar›na<br />

avuç açar bir halde b›rakmandan<br />

daha hay›rl›d›r. Sen, Allah r›zas›<br />

için harcad›¤›n nafakadan dolay› ecir<br />

al›rs›n. Hatta, yemek yerken eflinin<br />

a¤z›na verdi¤in lokmadan ötürü de<br />

ecir al›rs›n.” 5<br />

Ancak Sa'd, bu hastal›¤›ndan<br />

iyileflip uzun bir müddet daha yaflam›fl<br />

ve bu k›z›ndan baflka çocuklar›<br />

olmufltur.<br />

Buna göre, bir kimse, mal›n›n<br />

üçte birine kadar olan k›sm›n› vasiyet<br />

yoluyla Allah yolunda harcayabilir.<br />

Servetin üçte ikisi mirasç›lar›n<br />

korunmufl hissesidir. Ancak, mirasç›lara<br />

vasiyetle mal b›rak›lmas› hadisle<br />

yasaklanm›flt›r. Çünkü mirasç›lara<br />

Allahu Teâlâ belirli miras hisseleri<br />

tahsis etmifltir. 6<br />

Zekat Ar›n(d›r)makt›r<br />

Dünyanın çeşitli yörelerinde<br />

zenginlerin alabildiğine<br />

lüks ve israfa dalmaları,<br />

sayelerinde kazanç<br />

sağladıkları fakirleri<br />

düşünmemeleri, onlara<br />

yardım ellerini uzatmamaları,<br />

fakirlerin<br />

kendilerine kıskançlık<br />

ve kin duymalarına sebep<br />

olmuştur.<br />

Zekat; temizlik, artma, bereket,<br />

bir mal›n belli bir miktar›n›, Allah'›n<br />

Kur'ân-› Kerim'de sayd›¤›<br />

sekiz s›n›ftan birisine veya bir kaç›na<br />

Allah r›zas› için vermek anlam›na<br />

gelen malî ibadetin ad›d›r.<br />

Fakirin hakk› ç›kar›larak mal›,<br />

cimrilik kirinden ar›nd›rarak da<br />

flahs› temizledi¤i ve malda berekete<br />

sebep oldu¤u için bu malî ibadete<br />

zekât denilmifltir. Nitekim<br />

Kur'ân-› Kerîm'de “Ey Muhammed!<br />

Mallar›n›n bir k›sm›n› kendilerini temizleyip<br />

ar›tacak sadaka olarak al.”<br />

[9:193] ve “...Sarfetti¤iniz her hangi<br />

bir fleyin yerine O daha iyisini koyar.”<br />

[34:39] buyurulur.<br />

Zekâta sadaka da denilir. Bu ismin<br />

verilmesinin sebebi zekât›n<br />

mal› temizleyip s›hhat ve kemaline<br />

sebep olmas›, zekât verenin de imân›ndaki<br />

sadakat ve olgunlu¤una delalet<br />

etmesidir. Ancak sadaka; hem<br />

farz hem de nafile olan malî ibadetler<br />

için kullan›ld›¤› halde zekât sadece<br />

farz olan›na mahsustur. 7 Zekât›n;<br />

zekât veren, zekât alan ve zekât<br />

al›n›p verilen toplumda sa¤lad›¤›<br />

faydalar göz önüne al›nd›¤›nda,<br />

onun ne derece büyük bir önem ifade<br />

etti¤i ortaya ç›kar.<br />

Zekât, her fleyden önce kulun<br />

Allah'›n emrine itaat edip, kullu¤unu<br />

göstermesinin en güzel niflanesidir.<br />

Çünkü, zekât vermeyi Allah emretmifltir.<br />

Kulun vazifesi; öncelikle<br />

neden ve niçinini araflt›rmadan<br />

Rabbi taraf›ndan emrolundu¤u fleyi<br />

yapmakt›r. Müslüman; sevdi¤i,<br />

inand›¤› Rabbinden ald›¤› emri, can›n›n<br />

yongas› olan mal›n hiç bir<br />

maddî karfl›l›k beklemeden vererek,<br />

kulluk borcunu en güzel flekilde<br />

ödemifl olur. Bunun yan› s›ra zekât<br />

kifliyi, günah ve cimrilik kirlerinden<br />

temizler. ‹nsandaki, mal sevgisini<br />

k›r›p, Allah sevgisinin ön plana geçmesine<br />

sebep olur. “Ey mü'minler!<br />

Sizi mallar›n›z ve çocuklar›n›z Allah'›<br />

anmaktan al›koymas›n, böyle olanlar<br />

hüsrana u¤rayanlard›r.” [63:9] âyet-i<br />

kerîmesinin iflaret etti¤i manay›<br />

gerçeklefltirir.<br />

Zekât fakirler aç›s›ndan da son<br />

derece önemlidir ve onlar için en<br />

büyük garantidir. Çünkü, o sadece<br />

fakirin hakk›d›r ve mutlaka fakire<br />

verilecektir. Zekât›n, toplum aç›s›ndan<br />

önemi de; zekât› veren ve alan<br />

aç›s›ndan öneminden daha afla¤›<br />

de¤ildir. Allah insanlar›n tümünü<br />

ayn› kabiliyet ve güçte yaratmam›flt›r.<br />

‹nsanlar›n fizikî yap›lar›nda oldu¤u<br />

gibi malî güçlerinde de farkl›-<br />

l›klar vard›r.<br />

Dünyan›n çeflitli yörelerinde<br />

zenginlerin alabildi¤ine lüks ve israfa<br />

dalmalar›, sayelerinde kazanç<br />

sa¤lad›klar› fakirleri düflünmemeleri,<br />

onlara yard›m ellerini uzatmamalar›,<br />

fakirlerin kendilerine k›skançl›k<br />

ve kin duymalar›na sebep<br />

olmufltur. Bunun neticesi olarak da<br />

toplumlarda sosyal patlamalar, huzursuzluklar<br />

ve isyanlar görülmüfltür.<br />

‹flte zekât, bütün bu olumsuz<br />

hadiselerin önünde en güzel seddir.<br />

Toplum içerisindeki fertlerin düflecekleri<br />

dar durumlarda onlar› koruyan<br />

sosyal bir düzendir. ‹nsanlar<br />

aras›ndaki dayan›flman›n sa¤lanmas›na<br />

yard›mc› olur. Zenginlere<br />

fakirler aras›ndaki mesafeyi daralt›r.<br />

Fakirlerin gönüllerinde zenginlere<br />

karfl› do¤abilecek k›skançl›k ve<br />

kinleri söndürür. ‹nsanlar aras›nda<br />

sevgi ve kardeflli¤i yayar. Böylece;<br />

hem fakirin aç, susuz ve ç›plak kalmas›n›<br />

önler hem de toplumun düzen<br />

ve huzurunun bozulmas›na engel<br />

olur. <br />

Kaynaklar:<br />

Genel Kaynak: fiamil ‹slam Ansiklopedisi, ‹nfak<br />

ve Zekat Maddeleri<br />

1<br />

Kur’an-› Kerim Fihristi<br />

2<br />

ez-Zebîdî, Tecridî Sarîh, Terc. K Miras, Ankara<br />

1978, XI, 371<br />

3<br />

Buhârî, Zekât, 44, Vesâyâ, 17, 26; Müslim Zekât,<br />

43; Ahmed b. Hanbel, III, 141, 256<br />

4<br />

bk. ez-Zebîdî, a.g.e, IV, 411-417, XI, 372, 373<br />

5<br />

Buhârî, Merdâ, 16; Mâlik, Muvatta', Vasiyye, 4<br />

6<br />

bk. en-Nisâ, 4/11, 12, 176; el-Enfâl, 8/75<br />

7<br />

M. Hamdi Yaz›r, Hak Dini, Kur’an Dili, II, 933<br />

IGMG PERSPEKTIVE 23


irşad<br />

Sab›rl› oruç; oruçlu sab›r<br />

Osman PAKÖZ • osmanpakoz@yahoo.com<br />

Hz. Muhammed (sav) buyurmaktad›r<br />

ki: “Oruç sabr›n yar›s›d›r.”<br />

(‹bn Mâce, S›yâm 44)<br />

Oruç, dilimize Farsça’dan geçmifl<br />

bir kelimedir. Orucun Kuran’daki<br />

ad› “Savm” veya “S›yam”’d›r.<br />

Savm, sözlükte bir ifli yapmaktan al›-<br />

koymak, geri durmak anlam›ndad›r.<br />

fieriattaki tarifi ise flöyledir: “Sabah›n<br />

bafllang›c› say›lan, 'Fecr-i Sad›k' ad›<br />

verilen beyazl›¤›n do¤u ufkunda<br />

belirmesinden güneflin<br />

bat›fl›na kadarki sürede mükellef<br />

bir insan›n, ibadet niyetiyle<br />

nefsini: yemek, içmek ve<br />

cinsel iliflki gibi orucu bozan<br />

fleylerden uzak tutmas›d›r.”<br />

Oruç, ‹slam’›n befl temelinden<br />

birisidir. Farziyeti,<br />

Kitap ve Sünnet ile sabittir.<br />

Kameri senenin dokuzuncu<br />

ay›n›n (<strong>Ramazan</strong>) tamam›n›<br />

kapsayacak flekilde bir ay<br />

süren bedeni bir ibadettir.<br />

Bu ibadette Müslüman’a,<br />

günlük olarak yapageldi¤i<br />

baz› meflru fleyler bir müddetli¤ine<br />

yasaklan›r.<br />

‹badetlerde “Niçin bu<br />

ibadeti yapmal›y›z?” sorusu<br />

önemlidir. Bu sorunun cevab›<br />

dinin hayatta anlamland›r›lmas›<br />

yolunda çok büyük ehemmiyete<br />

sahiptir. Allah (cc), bir fleyin<br />

yap›lmas›n› veya yap›lma-mas›n›<br />

ferman buyurdu¤unda söz konusu<br />

emrin veya yasa¤›n gerekçesinide<br />

genellikle ifade etmifltir. Orucun<br />

farziyetini bildiren Bakara 183. ayeti<br />

kerime bunun örne¤idir. “Siz Ey<br />

imana ermifl olanlar! Oruç, sizden öncekilere<br />

farz k›l›nd›¤› gibi size de farz<br />

k›l›nd›, ki takvaya eriflesiniz (Allah'a<br />

karfl› sorumlulu¤unuzun bilincine varas›n›z).”<br />

[2:183]<br />

Sorumlulu¤un bilincine varmak;<br />

takva, ciddi bir süreç ister. Bir iflin<br />

devaml› ve ciddi yap›lmas› için en<br />

gerekli az›k “sab›r”d›r.<br />

“Siz Ey imana ermiş olanlar! Oruç, sizden öncekilere<br />

farz kılındığı gibi size de farz kılındı, ki<br />

takvaya erişesiniz (Allah'a karşı sorumluluğunuzun<br />

bilincine varasınız).” (Bakara Suresi, [2:183)<br />

Dolay›s›yla kiflinin sabr›n› art›r›-<br />

c› amellerin bafl›nda oruç ibadeti<br />

gelir. Sürekli olarak yapageldi¤i<br />

fleylerden vazgeçmek ciddi bir tahammüldür.<br />

‹flte oruç Müslüman’a<br />

bu tahammülü ö¤retir.<br />

Sözlük anlam› itibar› ile sab›r;<br />

tutmak,dayanmak, cüret etmek flecaat<br />

göstermek, acele etmeden sükunetle<br />

iflin sonunu beklemek, itidalli<br />

olmak, pes etmemek, y›lmamak,<br />

tahammül göstermek, huzur,<br />

dinginlik, sebat, metanet hali, vb<br />

anlamlar›na gelir. Terim olarak ise;<br />

bafla gelenlerden dolay› Allah’tan<br />

baflkas›na flikayet etmemek(flekva),<br />

zorluklar karfl›s›nda hali Allah’a arz<br />

etmek, Allah’a tevekkül etmek ve<br />

teslimiyet göstermek, Allah’a<br />

dayan›p,güvenmek,<br />

flehevi duygular› frenlemek<br />

vb. anlamlara gelir.<br />

Kelime anlamlar› birlikte<br />

düflünüldü¤ünde Oruç<br />

ve Sab›r manada ikizdirler.<br />

Adeta birbirlerinin sebebi<br />

ve sonucudurlar.<br />

Oruç tutan kifli nelere<br />

sabretmektedir?<br />

Oruçlu, yemeye al›flt›¤›<br />

fleyleri yemekten uzak durmaya<br />

sabretmektedir. Ne<br />

kadar helal olursa olsun ve<br />

yine ne kadar kendi kazanc›<br />

olursa olsun hemen önündeki<br />

nimetlerin tad›na dahi<br />

bakamaz. Baflka zamanlarda<br />

hemen a¤z›n›n pay›n›<br />

verece¤i kiflilere karfl› daha<br />

mütehammil ve anlay›fll› olur. Sabr›n›n<br />

kayna¤› tutttu¤u orucudur.<br />

Böyle durumlarda Hz. Peygamberin<br />

(sav) “Ben oruçluyum.” deyin<br />

tavsiyesi akl›nda adeta m›h gibi<br />

durmaktad›r. Karn›n›n tok oldu-<br />

¤unda tez canl› ve aceleciyken, açl›-<br />

¤›n verdi¤i kendine has a¤›rbafll›l›k<br />

24<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


irşad<br />

ile oruçlu art›k teenni ile hareket<br />

eden sab›r timsali birisi oluvermifltir.<br />

Nefsin cimrili¤e mahkumiyeti<br />

insan için en ›zd›rap verici mahkumiyetlerdendir.<br />

Cömertlik ise vermenin<br />

doyumsuz hürriyeti ile doludur.<br />

Nefsin cimrilik talebi o kadar<br />

›srarl› ve tekrarlay›c›d›r ki ona karfl›<br />

mukavemet göstermek ondan<br />

daha güçlü bir sabr› gerektirir.<br />

Oruçlu insan için “vermek” daha<br />

kolayd›r. Bu kolayl›k orucun sabra<br />

yapt›¤› takviyedir.<br />

Her taraftan Müslüman’›n hayat›n›<br />

tehdit eden unsurlardan bir taneside<br />

cinselliktir. Dört bir yandan<br />

hakikisinden tutunda göz, kulak, el<br />

vs. zinalar› ile havayla temas edercesine<br />

temas›n kolaylaflt›¤› bir as›rda<br />

bütün “çekiciliklere” karfl› yine<br />

sab›r silah› kuflan›lmal›d›r. Oruçlu,<br />

bu gibi tehlikeli durumlarda gözüne,<br />

kula¤›na, di¤er azlar›na daha da<br />

sahip bir hal içindedir. Bu mücadelede<br />

yak›t› yine sab›rd›r.<br />

Sabr›n›n sonu selamettir. Akflam<br />

iftar vakti oruçlu nimetlere kavuflman›n<br />

verdi¤i mutlulu¤un içinde<br />

adeta yüzmektedir. Bu mutluluk<br />

ona sabr›n hediyesidir. Peygamberi<br />

müjdenin ilkine ulaflm›fl, ikincisine<br />

de orucunun mükafaat›n› alaca¤›<br />

gün ulaflacakt›r. Sabr›n sonunun<br />

selamet oldu¤unu oruçlu kadar güzel<br />

anlayan bir baflkas›n› hemen hemen<br />

bulamazs›n›z.<br />

Rabbimiz, Asr Suresinde “sabr›<br />

karfl›l›kl› olarak tavsiye” etmeyi emreder.<br />

Sabr›n sürekli olmas› için,<br />

dava kardeflleri karfl›l›kl› olarak birbirlerine<br />

sabr› hat›rlatmal› ve tavsiye<br />

etmelidirler. Birisinin unuttu¤u,<br />

ihmal ett¤i anda bir di¤eri hat›rlatmak<br />

suretiyle ortama yine etrafa<br />

sabr› hakim k›lmal›d›r.<br />

Oruç, özelliklede <strong>Ramazan</strong> Orucu<br />

topluca yap›lan bir ibadettir. Kiflinin<br />

tek bafl›na böyle bir sabr› ve<br />

devam› göstermesi kolay de¤ildir.<br />

Ancak “El ile gelen dü¤ün bayram”<br />

oldu¤u için sabretmek art›k daha<br />

kolaylaflm›flt›r. Hatta dü¤ün bayram<br />

olmufltur. Kitleler halinde oruç<br />

tutmak, sabr› karfl›l›kl› yapman›n<br />

en güzel örneklerin birisidir.<br />

Sabr›n gerçekleflmesi için, sa¤lam<br />

bir imana ve güçlü bir iradeye<br />

ihtiyaç vard›r. Bunu da Allah’tan istemek<br />

gerekir. ‹man ve irade ile<br />

sabr› elde ettikten sonra, sab›r ve<br />

namaz ile de her konuda Allah’tan<br />

yard›m dileyebiliriz [2:183]. Namaz<br />

ibadetinin en yo¤un oldu¤u mevsim<br />

<strong>Ramazan</strong> mevsimidir. Befl vakit<br />

namala birlikte k›l›nan k›yam/teravih<br />

namazlar› sabr› takviye edici bir<br />

özelli¤e haizdir.<br />

Allah’›n doksan dokuz güzel isminden<br />

biri de “sabûr”’dur. Sabr›<br />

tavsiye eden Yüce yarat›c›n›n bizatihi<br />

kendisi Sabur s›fat› gere¤i, çok<br />

sab›rl›d›r. fiirk, küfür, nifak ve isyanlar›<br />

sebebiyle insanlar› hemen<br />

cezaland›rmaz ve sabreder. Onlar›n<br />

tövbe edip hallerini düzeltmelerini<br />

bekler, mühlet verir. Allah, aceleci<br />

de¤ildir.<br />

Oruç insanın sabrını, dolasıyla<br />

imanını güçlendiren<br />

bir ibadettir. İmanı<br />

güçlü olan kişi daima<br />

ümitvar olur. Başına gelen<br />

küçücük bir musibette,<br />

ye’se düşen kişinin<br />

oruç antremanıyla imanını<br />

güçlendirmesi icabetmektedir.<br />

Oruç ibadetine destek olsun diye<br />

Rabbimiz “sahur”u meflru k›lm›fl<br />

hatta onu hararetle tavsiye etmifltir.<br />

Oruçlu, gündüz karfl›laflaca¤› zorluklara,<br />

geceden haz›rl›¤›n› yapmal›d›r.<br />

Bu da sahurda mümkündür.<br />

Sabur olan Allah’›n ahlak›yla ahlaklan›p,<br />

cezaland›rmalarda, k›zmalarda<br />

acele etmemek, yine oruç ibadetinin<br />

ö¤retti¤i erdemler aras›ndad›r.<br />

Sahurda güçlenmifl sabur flahsiyetler<br />

gündüz asla aceleci de¤ildirler.<br />

Bir tak›m insanlar, tembelli¤i<br />

kendine meslek edindi¤i için sab›rla<br />

tan›flmaktan kaç›n›rlar. Sabr›n<br />

kendilerinden, çal›flma, didinme ve<br />

tahammül bekleyece¤ini bilirler.<br />

Dolay›s›yla bu zahmetli yolu tercih<br />

etmezler. Bu insanlar sabr›n insan›<br />

güçlendirdi¤ini, problemleri güçlü<br />

bir silah gibi yok etti¤ini anlasalar,<br />

ondan kaçmakla ne büyük yanl›fl<br />

yapt›klar›n› anlayacakt›rlar.<br />

Oruç insan›n sabr›n›, dolas›yla<br />

iman›n› güçlendiren bir ibadettir.<br />

‹man› güçlü olan kifli daima ümitvar<br />

olur. Bafl›na gelen küçücük bir<br />

musibette, ye’se düflen kiflinin oruç<br />

antreman›yla iman›n› güçlendirmesi<br />

icabetmektedir. Sab›r ve iman bir<br />

recycling iflareti gibi sürekli birbirine<br />

dönüflür ve birbirini tamamlar.<br />

Bir demet sab›r:<br />

“Fakat kim sabreder, affederse<br />

flüphesiz bu, çok önemli ifllerdendir.”<br />

[42:43]<br />

“Biz, sabredenlerin karfl›l›¤›n›,<br />

yapt›klar›n›n en güzeliyle verece¤iz.”<br />

[16:96]<br />

“Sabredenlere mükâfatlar› hesaps›z<br />

ödenecektir.” [39:10][25:75]<br />

“Mü’minin ifli tuhaft›r, her ifli hay›rd›r.<br />

Bu, yaln›z mü’mine verilmifltir.<br />

Sevindirici bir iflle karfl›lafl›rsa flükreder,<br />

o ifl kendisi hakk›nda hay›rl› olur.<br />

Üzücü bir iflle karfl›lafl›rsa sabreder,<br />

kendisi için hay›rl› olur.” (Müslim,<br />

Zühd: 64; Dârimî, Rikak: 61; ‹bn<br />

Hanbel, Müsned: 5/24)<br />

“Hiç kimseye sab›rdan daha hay›rl›<br />

bir mükâfat verilmemifltir.” (Buharî,<br />

Rikak: 20; Müslim, Zekat: 124;<br />

Tirmizî, Birr: 77; Ebu Davut, Zekat:<br />

28; Nesâî, Zekat: 85)<br />

“Yaln›z sabredenlere, ecirleri sonsuz<br />

olarak ödenecektir.” [39:10]<br />

“Bedende bafl ne ise, imanda da<br />

sab›r ayn›d›r. Bafls›z beden olmayaca-<br />

¤› gibi, sab›rs›z da iman olamaz.” (Hz.<br />

Ali r.a.)<br />

“Sab›r, kurtuluflun anahtar›d›r.”<br />

(Mevlana)<br />

“Sabr›n en büyü¤ü, Allah’›n emir<br />

ve yasaklar›na karfl› sabretmektir.”<br />

(Ka’bül-Ahbar)<br />

“Sab›r ac›d›r, ama tatl› meyvesi<br />

vard›r.” (Sadi)<br />

“Hofllanmad›¤›na sabretmedikçe,<br />

hoflland›¤›n› ele geçiremezsin.” (Hz.<br />

‹sa (a.s.)) <br />

IGMG PERSPEKTIVE 25


irşad<br />

Bayram›n›z, “bayram” olsun!<br />

Murat KURT • muratkurt66@hotmail.com<br />

Anlam›...<br />

Bayram, “Dinî ve millî aç›dan özel<br />

önemi olan ve milletçe kutlanan gün”<br />

demektir. Bayram kelimesinin Arapça’s›,<br />

sözlüklerde “adet halini alan sevinç<br />

ve keder; bir araya toplanma günü”<br />

anlamlar›yla karfl›lanan îd’dir.<br />

(El-Iyd). Kelime, Kur'an'da sadece<br />

Maide Sûresi 114. ayette geçmektedir.<br />

Bu kelimenin asl›n›n ise ›vd oldu-<br />

¤u ve ‘tekrar dönmek’ anlam›n› tafl›-<br />

d›¤›, lügatç›lar taraf›ndan, “çünkü o<br />

her y›l yeni bir sevinçle döner” fleklinde<br />

yorumlanarak mevsimlerin dönmesine<br />

ba¤land›¤› bilinmektedir.<br />

Türkçe'deki "bayram" kelimesinin asl›,<br />

Farsça "bezm-i râm"dan bozma<br />

"bezrâm"d›r. Zamanla halk dilinde<br />

bezram, bayram olarak söylenmeye<br />

bafllanm›fl. Bezram da "sevinç ve e¤lence<br />

günü" manas›na gelmektedir.<br />

Geçmiflte…<br />

Hicretin 2. senesinden itibaren<br />

Müslümanlar biri Kurban, di¤eri <strong>Ramazan</strong><br />

olmak üzere y›lda iki bayram<br />

kutluyorlar. Bayramlar sevinç içinde,<br />

efl dost ile bir fleyler yenilip içilerek<br />

geçirilen ferah günleridir. Onun için<br />

Efendimiz <strong>Ramazan</strong> Bayram›'n›n birinci<br />

ve Kurban Bayram›'n›n tüm günlerinde<br />

oruç tutmay› yasaklam›flt›r.<br />

Bayramlar, bütün bir milletin kat›-<br />

l›m› ile kutlanan, her seviyeden insan›n<br />

sevin(diril)di¤i, yard›mlaflma ve<br />

‹slam kardeflli¤i duygusunun en fazla<br />

hissedildi¤i günlerdir kuflkusuz.<br />

Her bayramda, özellikle yaşı<br />

ilerlemiş olanlardan, adetmiş<br />

gibi özlem dolu şöyle<br />

bir nida yükselir;Ahh! Nerede<br />

o eski bayramlar? Sahi<br />

nerede o eski bayramlar?<br />

Her bayramda, özellikle yafl› ilerlemifl<br />

olanlardan, adetmifl gibi özlem<br />

dolu flöyle bir nida yükselir; Ahh! Nerede<br />

o eski bayramlar? Sahi nerede o<br />

eski bayramlar? Böyle bir tez ortaya<br />

at›l›yor y›llard›r. Muhtemelen bugün<br />

çocuk olanlar da y›llar sonra böyle bir<br />

tez ile ç›kacaklar ortaya Ahh! Nerede<br />

o eski bayramlar? Bizim zaman›m›zda<br />

flu vard›, bu vard›, insanlar flöyle<br />

yapard›! diyecekler. Zaman›n ilerlemesi<br />

ve adetlerin de¤iflmesi ile ortaya<br />

ç›kan, eskiye özlemlerin sonu hiç bir<br />

zaman gelmeyecektir. Nesil de¤ifltikçe<br />

bir önceki neslin uygulamalar› özlemle<br />

yadedilecektir.<br />

Osmanl› Devleti'nde Bayram töreni<br />

ile ilgili ilk resmî düzenleme Fâtih<br />

Sultan Mehmed Hân taraf›ndan yap›lm›fl;<br />

ç›kard›¤› ilk Osmanl› "Kânûnnâme"sinde<br />

devletin yapaca¤› Bayram<br />

töreninin âdab ve erkân›n› da<br />

aç›klam›flt›.<br />

Bayram›n birinci günü zevale kadar<br />

kabir ziyareti yap›lmas› sünnet–i<br />

seniyyeden oldu¤undan, kabristana<br />

gidilip sanki, evvelen ahirete irtihal<br />

eden büyükler ile bayramlafl›l›r; ruhlar›na<br />

aflr–› flerifler okunarak da hediyyeleri<br />

takdim k›l›nm›fl olur. Eskiden<br />

flehir ve kasabalar bayram›n dört<br />

gününü mahallelere bölüfltürüp hangi<br />

mahallenin bayram›n›n hangi güne<br />

rastlad›¤›n› da bayram namaz›nda<br />

ilan ederlermifl. Böylece her mahalleye<br />

tahsis edilen günde, o mahallenin<br />

eflraf ve halk› evini terk etmez, ziya-<br />

26<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


irşad<br />

retçiler de buna göre gittikleri evin<br />

sadece kap›–duvar›n› görüp üzülmekten<br />

kurtulurlarm›fl. Ayr›ca k›zartmalar<br />

kal›n ekmek dilimlerinin içine bol<br />

maydanoz ile birlikte konuyor ve bedava<br />

da¤›t›l›yordu. Paras›n› yüksek<br />

ve zengin flahsiyetler ödüyormufl. Ayr›ca,<br />

herkes istedi¤i eve girer, sofraya<br />

oturur ve ikram görürdü. Fakir, zengin<br />

bütün Müslümanlar, evlerine gelen<br />

insanlar›n dini, ›rk›, sosyal durumu<br />

ne olursa olsun, kendi varl›k durumlar›na<br />

göre ziyafet verirler, onlar›<br />

memnun etmeye çal›fl›rlard›. Bayram›n<br />

ikinci ve üçüncü günleri de flenlik<br />

devam ederdi.” Bu adetlerin baz›lar›<br />

halen Anadolu’daki birbirine yak›n<br />

köyler aras›nda devam ettirilmektedir.<br />

Çocuklar›n ve bu vesile ile büyüklerin<br />

toplan›p e¤lendikleri bu meydanlarda<br />

asma sal›ncaklar, dönme<br />

dolaplar, atl› kar›ncalar, at ve deve ile<br />

meydan turlar›, özel çad›rlarda teflhir<br />

edilen canl› mahluklar, egzotik canavarlar,<br />

deniz k›zlar› ve yine çad›rlarda<br />

icra–i san’at eyleyen eski zaman tiyatrocular›,<br />

karagözcüler, canbaz ve<br />

hokkabazlar. Mevsimine göre ci¤er<br />

kebab›, pilav, aflure, keten helva,<br />

meyve, kuru yemifl, flerbet, boza,<br />

dondurma vs. satan insanlar vard›.<br />

Bayram günleri, di¤er dinlerden<br />

olanlar da Müslümanlar’›n merasimine<br />

ifltirak ederler, onlarda bayram yaparlard›.<br />

‹slamî merasime kalben kat›lmayanlar<br />

için bile, bu bir bayramd›.<br />

Biraz daha nostalji yapal›m. Eskiden,<br />

zamanlar <strong>Ramazan</strong>-› fierîf, Bayram<br />

ve kandil günlerine çok hürmet edilirdi.<br />

Bu mübârek günlerde herkes birbirini<br />

ziyâret eder, Kur’ân-› Kerîm ve<br />

mevlid-i flerîf okunur, as›k yüzlülük,<br />

sayg›s›zl›k ve nâdânl›k yoktu. Herkes<br />

flendi, güleryüzlü ve nefl’eli idi. Herkes<br />

hediyeleflirdi. Misâfirlere izzet ve ikrâm<br />

ile gönüller hofl edilirdi. Zarûret<br />

olmadan büyüklerin ve hürmete flâyân<br />

kimselerin yan›nda yüksek sesle konuflmak,<br />

çok ay›p ve nezâketsizlik say›-<br />

l›rd›. Çocuklar âilelerinden ald›klar›<br />

terbiye îcâb› bafl köfleye oturmazlard›.<br />

Hulâsa o günler, bugün hayâl dahî<br />

edemeyece¤iniz demlerdi.<br />

Avrupa’da yetiflen çocuklar›m›za<br />

da ayn› duygular› yaflatmak için çaba<br />

sarfetmemiz gerekmektedir. Belki<br />

çok eskilerdeki bir çok fleyi bulamayabiliriz<br />

ama nezaket, terbiye, sayg›,<br />

de¤erlerimizi önemseme ve onun gere¤ini<br />

yerine getirme gibi hasletleri<br />

çocuklar›m›za kazand›rabiliriz.<br />

Günümüzde...<br />

Bayramlar küskünlerin bar›flt›¤›,<br />

inanan insanlar›n birbirleriyle kaynaflt›¤›<br />

günlerdir diye sürekli söylenir.<br />

Bu günlerde çocuklar›m›z›n bilinç<br />

altlar›na akraba hukukunu yerlefltirmek<br />

için, ay›rt etmeksizin tüm yak›nlar›m›zla<br />

ve dostlar›m›zla birbirimizi<br />

ziyaret ederek bayram kutlamalar›n›<br />

ihmal etmemeliyiz.<br />

Çocuklarımız, Avrupa’daki<br />

gelecek nesillerimizi<br />

oluşturacağı için, bir çok<br />

manevî değerlerimizle<br />

birlikte, bayramlarımızın<br />

da bir çoşku vesilesi olarak<br />

onlara tattırılması<br />

önemlidir.<br />

Bayramlar›m›z, her zaman söylendi¤i<br />

gibi birlik ve beraberli¤imizin<br />

önemli bir niflanesi, küslerin bar›flmas›,<br />

akrabalar›n, dostlar›n birbirini ziyaret<br />

etmesi, küçüklerin büyüklerin<br />

elini öperek sayg› ve hürmet duygular›n›n<br />

ayakta tutulmas›na yard›mc›<br />

olan de¤erlerimizden.<br />

Çocuklar›m›z, Avrupa’daki gelecek<br />

nesillerimizi oluflturaca¤› için,<br />

bir çok manevî de¤erlerimizle birlikte,<br />

bayramlar›m›z›n da bir çoflku vesilesi<br />

olarak onlara tatt›r›lmas›<br />

önemlidir. Bunun için yeni ve de¤iflik<br />

çal›flmalar üretmemiz gerekmektedir.<br />

Yine evlerimize ziyarete gelen<br />

yavrular›m›za bayram hediyeleri haz›rlayabiliriz.<br />

Onlara bayram flekeri<br />

ve oyuncaklardan oluflan paketler<br />

hediye edebiliriz. Bunlar gibi daha<br />

bir çok özgün çal›flmalar yapabiliriz.<br />

Kendi çocuklar›m›z› bayrama en güzel<br />

flekilde haz›rlarken, bir Müslüman<br />

olarak çevremizdeki ihtiyaç sahibi<br />

insanlar› ve onlar›n çocuklar›n›<br />

da gözetmemiz gerekiyor. Muhtaç<br />

insanlar, varl›kl› insanlara birer<br />

emanetttir. Bu hukuku da gözeterek<br />

hareket etmeliyiz.<br />

Bir yanl›fl› düzeltme...<br />

fiekerden bahsetmiflken bir yanl›-<br />

fl› da düzeltmekte fayda var diye düflünüyorum.<br />

Mübarek <strong>Ramazan</strong> bayram›n›n,<br />

fleker bayram› olarak tan›mlanmas›<br />

gerçekten çok bilgisizce ve<br />

umursamazca bir tan›mlamad›r. Bizim<br />

bayramlar›m›z fleker ve et bayramlar›<br />

de¤ildir. Oysa ki <strong>Ramazan</strong><br />

Bayram›'n› "bayram" eden bir ayl›k<br />

ruhi bak›m ve onar›md›r. Müminin<br />

bayram› ruhunun beslendi¤i, iman›-<br />

n›n kavileflti¤i, yüre¤inin onar›ld›¤›, iç<br />

dünyas›n›n zenginleflti¤i, nefsinin terbiye<br />

edildi¤i, akl›n›n saflaflt›¤› bir sürecin<br />

kutlanmas›d›r. Bilinmesi gereken<br />

bizim <strong>Ramazan</strong> ve Kurban isimli<br />

iki tane bayram›m›z oldu¤udur.<br />

‹slam dünyas›...<br />

Son olarak mübarek <strong>Ramazan</strong><br />

Bayram›’n› kutlarken ‹slam co¤rafyas›n›n<br />

baz› yerlerinde mazlum, ma¤dur<br />

ve zulüm alt›nda yaflayan Müslüman<br />

kardefllerimizden de bahsetmek<br />

istiyorum. Yeryüzünde bir buçuk milyarl›k<br />

büyük bir öksüz ailemiz var.<br />

Balkanlardan uzakdo¤uya, ortaasyaya,<br />

ortado¤udan kafkaslara kadar bir<br />

çok ‹slam co¤rafyas›nda bayram da<br />

kutlansa gözyafl› ve sefalet var. Açl›k<br />

ve savafl var. Ço¤u zaman haberlerde<br />

dinliyoruz bugün kaç kifli katledildi,<br />

bugün kaç ailenin oca¤›na yang›n<br />

düfltü diye. <strong>Ramazan</strong>›, kurban› ile<br />

bayramlar, senede en az›ndan iki defa,<br />

bizlere dünyan›n baflka yerlerinde<br />

s›k›nt› çeken kardefllerimizin oldu¤unu<br />

hat›rlatmas› bak›m›ndan da çok<br />

önemli bir vesiledir. Her zaman hat›rlamak<br />

ve yard›m elimizi uzatmak zorunda<br />

oldu¤umuz kardefllerimizi, bu<br />

bayramlar› da vesile k›larak maddî ve<br />

manevî olarak daha fazla kucaklamam›z<br />

ve kucaklayanlara destek vermemiz<br />

gerekmiyor mu?<br />

Bayram›n›z› kutlarken bir hocaefendi’nin<br />

güzel bir sözünü buraya almak<br />

istiyorum; “Hayat› <strong>Ramazan</strong> olan›n<br />

ahireti de bayram olur.” <br />

IGMG PERSPEKTIVE 27


islam coğrafyası<br />

Aflkabad’da, Sultanahmet Camii’nin benzeri infla edildi<br />

Türkmenistan<br />

Bir pazar yeri<br />

27 Ekim 1991 tarihinde Sovyet Sosyalist<br />

Cumhuriyetler Birli¤i (SSCB)<br />

da¤›ld›¤›nda ba¤›ms›zl›¤›n› kazanan<br />

genç bir cumhuriyet olan Türkmenistan,<br />

‹ran, Afganistan, Özbekistan, Kazakistan<br />

ve Hazar Denizi ile çevrili bir<br />

Orta Asya ülkesidir. Türkmenistan<br />

zengin do¤algaz ve petrol yataklar›,<br />

di¤er Türki cumhuriyetlere göre daha<br />

homojen olan befl milyona yak›n nüfusu<br />

ve stratejik co¤rafi konumu ile<br />

Orta Asya’da ciddi bir öneme sahiptir.<br />

Baflkenti Aflkabat olan Türkmenistan<br />

befl vilayete ayr›lm›flt›r: Ahal, Balkan,<br />

Daflo¤uz, Levap ve Mari. Önemli<br />

flehirleri olarak baflkent Aflkabat’›n d›-<br />

fl›nda Merv, Türkmenbafl›, Daflo¤uz,<br />

Bayram Ali, Çardcov, Köhne, Ürgenç<br />

ve Keski say›labilir. Para birimi Manat<br />

olan Türkmenistan, BM, ‹KÖ, BDT gibi<br />

uluslararas› kurulufllara üyedir.<br />

Türkmenistan topraklar›n›n beflte<br />

dördünü Karakum çölü kaplamaktad›r.<br />

Dünyan›n en büyük gölü olan Hazar<br />

Denizi’nin bir bölümü Türkmenistan<br />

s›n›rlar› içinde kal›r.<br />

‹ran, Irak, Suriye, Anadolu Türkmen<br />

boylar›na ait olanlar için "Türkmen"<br />

deyimi kullan›l›r. Türkmenler,<br />

Türklerin O¤uz soyundand›r. Türkmen<br />

ad› bugün dar manada Türkmenistan<br />

Cumhuriyeti’nde yaflayan Türkmenler<br />

ile Irak, ‹ran, Suriye ve Anadolu’daki<br />

Türkmen boylar›na mensup olanlar<br />

için kullan›lmaktad›r. Türkmenistan’da<br />

nüfusun %77’sini Türkmenler, % 10<br />

kadar›n› Ruslar, %9,2’sini Özbek Türkleri,<br />

% 2,5’unu Kazaklar, %0,9’unu<br />

Azerbaycan Türkleri ve di¤er az›nl›klar<br />

oluflturmaktad›r.<br />

Yusuf Z‹YA • yza301@hotmail.com<br />

Dil ve Din<br />

Türkmenistan’›n resmi dili Türkmencedir.<br />

Türkmenler Türkçenin<br />

O¤uz lehçeleri grubuna giren bir lehçesini<br />

konuflmaktad›rlar. Türkmen<br />

lehçesi Azeri lehçesine ve Türkiye<br />

Türkçesine çok yak›nd›r. Türkmen dili<br />

daha önce Arap harfleriyle yaz›l›rd›.<br />

Ancak Türkmenistan Sovyet Cumhuriyeti’nin<br />

kurulmas›ndan sonra kiril<br />

alfabesiyle yaz›lmaya bafllad›. Türkmenistan<br />

halk›n›n % 89’u Müslüman,<br />

kalan› Ortodoks Hristiyand›r. Türkmenler<br />

sünni olup Hanefi mezhebindendir.<br />

Sovyet yönetimi 1928’de Türkmenler<br />

aras›nda ‹slamiyeti tamamen<br />

kald›rmak gayesiyle din aleyhtar› büyük<br />

bir kampanya bafllatm›fllard›. Bu<br />

Orta Asya’da yürütülen en sert ‹slam<br />

aleyhtar› kampanya idi ve 1941 senesine<br />

kadar sürmüfltü. ‹kinci Dünya savafl›<br />

s›ras›nda kampanya durdurulmuflsa<br />

da 1948’de yeniden bafllat›ld›<br />

ve son y›llara kadar devam ettirildi.<br />

Neticede resmi dini makamlar zay›flad›.<br />

Fakat ‹slami bilincin kaybolmas›n›<br />

sa¤layamad›.<br />

Tarihi<br />

Selçuklularla birlikte Maveraünnehir’e<br />

ve ard›ndan Horasan’a gelen<br />

Türkmenler, daha sonraki dönemlerde<br />

Azerbaycan ve Anadolu’ya da yerleflmifllerdir.<br />

13. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndan<br />

itibaren bulunduklar› bölgelerde<br />

çeflitli beylikler, daha sonraki dönemde<br />

de Morgan, Parfiy ve Harezm devletlerini<br />

kurmufllard›r.<br />

18. yüzy›l›n ilk yar›s›nda Ruslar,<br />

Türkmenlerin yaflad›klar› topraklar›<br />

ele geçirme giriflimlerine bafllam›fllar<br />

28<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


islam coğrafyası<br />

Her yerde Türkmenbafl› var<br />

Türkmenbafl› türbesi<br />

ama baflar›l› olamam›fllard›r. Ancak<br />

1869’da Hazar Gölü’nün do¤usunda<br />

bir ileri karakol kurmufllard›r. Bu tarihten<br />

10 y›l sonra Türkmenistan’› istila<br />

etmeye bafllayan Ruslar, Türkmenlerin<br />

güçlü direniflleri ile karfl›laflarak<br />

geri çekilmifllerdir. Ne var ki daha<br />

sonra da sürekli devam eden bask› ve<br />

istilalardan güçsüz düflen Türkmenistan<br />

1924 y›l›nda Rusya’ya ba¤lanm›flt›r.<br />

67 y›l Sovyet hâkimiyeti alt›nda kalan<br />

Türkmenistan halk›, Sovyetlerin<br />

bask›lar›yla dil, din ve kültürlerinden<br />

uzaklaflt›r›lmaya çal›fl›lm›flt›r.<br />

Sovyetler Birli¤i'nin da¤›lma sürecine<br />

girmesi üzerine, Türkmenler de<br />

kendi Cumhuriyetlerini kurmak üzere<br />

harekete geçmifl ve Türkmenistan<br />

Meclisi, 27 Ekim 1991'deki ola¤anüstü<br />

toplant›s›nda oy birli¤i ile ba¤›ms›z<br />

Türkmenistan Devleti'nin kurulmas›-<br />

na karar vermifltir. 27 Ekim Türkmenistan'›n<br />

ba¤›ms›zl›k günü olarak ilân<br />

edilmifltir. Türkmenistan’›n ba¤›ms›zl›¤›n›<br />

kazanmas›ndan bu yana Orta<br />

Asya’n›n en bask›c› rejimine sahip<br />

olan ülkesi oldu¤u söylenebilir. Bunun<br />

nedeni ülkenin tek parti ile yönetilmesinin<br />

yan› s›ra, ba¤›ms›zl›¤›ndan bu<br />

yana devlet baflkan› olan ve 21 Aral›k<br />

2006 tarihinde ölen Saparmurat Atayeviç<br />

Niyazov Türkmenbafl›’n›n politikalar›d›r.<br />

Ülkede Niyazov’un a¤z›ndan<br />

ç›kan her söz yasa kabul edilmifltir.<br />

Niyazov iktidar›n› öylesine kaim<br />

Ulafl›m<br />

k›lmak istemifltir ki, son y›llarda binlerce<br />

yere kendi ad›n› verdirmifl, meydanlar›<br />

heykelleri ile doldurtmufl ve<br />

Türkmenlerin ulusal paralar›n›n üzerine<br />

resmini bast›rtm›flt›r. Türkmen lider<br />

taraf›ndan oluflturulan Halk Konseyi,<br />

1999’da Niyazov’a ömür boyu<br />

devlet baflkanl›¤› yapma yetkisi vermiflti.<br />

Niyazov 21 Aral›k 2006 tarihinde<br />

hayat›n› kaybederken, bugün<br />

Türkmenistan’›n Cumhurbaflkanl›¤›<br />

görevini Kurbangul› Berd›muhamedov<br />

yürütmektedir.<br />

Türkmenistan’dan notlar<br />

Orta Asya Cumhuriyetleri aras›nda<br />

en büyük do¤algaz rezervlerine ve y›ll›k<br />

üretim kapasitesine sahip olan ülke<br />

Türkmenistan’d›r. Türkmenistan’da<br />

do¤algaz, elektrik, su ve tuz’un 2030 y›-<br />

l›na kadar vatandafllara tamamen bedava<br />

da¤›t›lmas› kararlaflt›r›lm›flt›r.<br />

Türkmenistan’da sa¤l›k hizmetleri tamamen<br />

devlet taraf›ndan verilmektedir.<br />

Gerek elektrik üretimi, gerek di¤er<br />

enerji kaynaklar›, özellikle de do¤algaz<br />

aç›s›ndan zengin bir ülkedir. Ülke ekonomisinin<br />

temel tafl›n› pamuk, do¤algaz<br />

ve petrol oluflturmaktad›r.<br />

1 dolara bir flifle içecek de¤il de 25<br />

litre petrol sat›n alabilece¤iniz ya da en<br />

büyük banknot 10.000 manat oldu¤u<br />

için, 100 dolar bozdurmaya kalkt›¤›n›zda<br />

bir bavul dolusu para ile karfl›laflt›¤›-<br />

n›z bir ülke Türkmenistan. Ülkede son<br />

y›llarda muazzam bir ekonomik kalk›nma<br />

süreci yafland›¤› gözleniyor.<br />

Her yerde fabrikalar, okullar, kütüphaneler<br />

yap›l›yor. Yerli halk›n ayl›k ortalama<br />

geliri 40 dolar civar›nda. Elektrik,<br />

su, petrol, do¤algaz bedava olunca<br />

geriye yaln›z mutfak masraf› kal›-<br />

yor ama sokakta yürürken gördü¤ünüz<br />

insanlar›n refah içinde yaflad›¤›n›<br />

söylemek pek de mümkün de¤il. Tar›m<br />

ve hayvanc›l›k ülkenin co¤rafi yap›s›<br />

nedeniyle alabildi¤ine büyük bozk›rlarda<br />

yap›lam›yor. Yere tükürmek, sigaran›n<br />

külünü kald›r›ma silkelemek, izmariti<br />

parklara fiskelemek büyük para cezalar›n›<br />

göze almak demek.<br />

Devletin evlenen herkese bir daire<br />

verdi¤i, yurtd›fl›ndan kalmak için gelenlere<br />

bu dairelerin ayda 50 dolara<br />

kiraland›¤›, orta büyüklükte bir evin<br />

7000 dolara al›nabildi¤i, ö¤rencilerin<br />

çal›flanlardan da çok maafl alabildi¤i,<br />

benzinin 60 litresinin yaklafl›k 2 dolara<br />

geldi¤inden ve bunun yan›nda da<br />

elektri¤e, gaza nerdeyse hiç para verilmedi¤inden<br />

bir ailenin geçinmesine<br />

ayda 100 dolar›n rahat rahat yetti¤i,<br />

mutfakta gaz›n sürekli aç›k durdu¤u,<br />

gerekince oca¤a tencere kondu¤u bir<br />

ülke Türkmenistan.<br />

Türkmenistan’da müzik ve fliir<br />

Türkmenistan’da müzik, halk kültürü<br />

aç›s›ndan oldukça önemli bir<br />

ö¤edir. Tarz› ve içeri¤i ile Türkmen<br />

müzi¤i K›rg›z ve Kazaklar›n müzi¤ine<br />

çok benzemektedir. Geçmiflte Türkmenistan<br />

gelene¤inde flark›c›lar ve<br />

bakfl› ad› verilen flamanlar seyahat<br />

ederek ud ve dutar gibi telli çalg› aletleri<br />

ile flark› söylerler, dü¤ün ve bayram<br />

gibi özel günleri flenlendirirlerdi.<br />

Bu nedenle dutar Türkmenistan müzik<br />

kültürünün en yayg›n ve önde gelen<br />

müzik aletidir. <br />

Kaynaklar:<br />

• Türkmenler ve Türkmenistan, http://ekitap.kulturturizm.gov.tr<br />

• Emin Türkler beldesi: Türkmenistan, Hatice<br />

Orman, ihh.org.tr<br />

• Ülkeler Tarihi: Türkmenistan, tarihsayfam.com<br />

IGMG PERSPEKTIVE 29


Nizâmülmülk, Türk-‹slâm unkültür<br />

Nizâmülmülk<br />

Derleyen: Ömer Faruk ALTINTAfi • ofaltintas@igmg.de<br />

Horasan’›n Tus flehrine ba¤l›<br />

Râdkân köyünde do¤an Nizâmülmülk<br />

(1018-1092) Büyük<br />

Selçuklu ‹mparatorlu¤u’na, Alparslan<br />

(1063-1072) ve Melikflah<br />

(1072-1092) dönemlerinde otuz<br />

y›la yak›n vezirlik etmifl büyük<br />

bir flahsiyettir. Nizâmülmülk’ün<br />

Kuran ve Hadis ilimleri tahsil etti¤i<br />

ayr›ca devrin meflhur âlim,<br />

edip ve flairlerinin sohbet meclislerine<br />

ve derslerine kat›l›p infla<br />

ve hitabet sanat›nda ileri bir<br />

seviyeye ulaflt›¤› bilinmektedir.<br />

Horasan’›n Selçuklular›n eline<br />

geçmesinden sonra devlet kademlerinde<br />

idareci olarak görev<br />

almaya bafllayan Nizâmülmülk,<br />

Tu¤rul bey döneminde Horasan’›<br />

yönetti. Alparslan’›n kardefli<br />

Süleyman ile giriflti¤i taht<br />

kavgas› s›ras›nda Alparslan’›n<br />

yan›nda yer ald›. ‹dari ve siyasi<br />

kabiliyetleri ile Alparslan’›n dikkatini<br />

çeken Nizâmülmülk,, kendisinin<br />

tahta geçmesinden sonra<br />

vezirlik görevine getirildi.<br />

Malazgirt Muharebesi hariç Alparslan’›n<br />

bütün seferlerine kat›lan<br />

Nizâmülmülk, bu savafllar›n kazan›lmas›nda<br />

önemli roller oynad›.<br />

Sultan Melikflah’›n rakiplerini bertaraf<br />

ederek tahta geçmesinde büyük<br />

hizmetleri olan Nizâmülmülk,<br />

onun döneminde Büyük Selçuklu<br />

Nizâmülmülk<br />

Devleti için ciddi tehlike teflkil eden<br />

Hasan Sabbâh 1<br />

ve adamlar›yla<br />

mücadeleyi bir devlet politikas› haline<br />

getirdi.<br />

Adaleti, idari kabiliyeti, cömertli¤i,<br />

bilgeli¤i ve güzel ahlâk›yla tan›-<br />

nan Nizâmülmülk, halk›na hukukuna<br />

özen gösteren, insanlar›n zulüm<br />

ve haks›zl›¤a u¤ramamas› için çal›-<br />

flan biri olarak<br />

bilinmektedir.<br />

Devlet kap›s›n›n<br />

flikâyetçilere<br />

daima aç›k olmas›n›<br />

istedi¤i,<br />

âlimlere ve sufilere<br />

sayg› gösterdi¤i,<br />

onlar›<br />

ayakta karfl›lad›-<br />

¤› ve sohbet<br />

meclislerine kat›lmaktan<br />

zevk<br />

ald›¤› rivayet<br />

edilir. Mezhep<br />

çat›flmalar›n› ortadan<br />

kald›rmak<br />

amac›yla Efl’ariler’i<br />

ve fiafiiler’i<br />

takip siyasetine<br />

son vererek bu<br />

politika yüzünden<br />

ülkelerini<br />

terk eden Ebü’l<br />

Kas›m el-Kufleyri<br />

ve Ebü’l-Meâlî<br />

‹mamü’l-Haremeyn<br />

el-Cüveyni gibi âlimlerin ülkelerine<br />

dönmesini sa¤lam›flt›r. Nizâmülmülk,<br />

Bât›nîler’le askeri, siyasi<br />

ve ilmi metodlarla mücadele etmifl<br />

ve bundan dolay› Bât›nîler’ce<br />

bafl düflman ilan edilmifltir.<br />

30<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


kültür<br />

surlar›n› birlefltirmek suretiyle iktâ<br />

sistemini gelifltirmifl ve daha düzenli<br />

bir yap›ya kavuflturmufltur.<br />

Askerî iktâ sistemi onun gayretleriyle<br />

Büyük Selçuklular’da ilk defa<br />

uygulanmaya bafllanm›fl ve k›sa bir<br />

sürede ülkenin her taraf›nda yayg›nlaflm›flt›r.<br />

Nizâmülmülk’ün tar›m<br />

topraklar›n› iktâ bölgelerine ay›rarak<br />

gelirlerini askerlere tahsis etmesi<br />

ülkenin refah düzeyinin yükselmesini<br />

sa¤lam›flt›r. Sultan Alparslan<br />

ve Melikflah zaman›nda<br />

birçok savaflta önemli rol oynayan<br />

Nizâmülmülk, orduya çok önem<br />

vermifl, Büyük Selçuklu ordusunu<br />

yaln›z o devrin de¤il Ortaça¤’›n en<br />

güçlü ordusu haline getirmifltir. Sâmani<br />

ve Gazneli devlet teflkilat›n›<br />

esas alarak Büyük Selçuklular’›n<br />

merkez (divan) ve saray teflkilat›n›<br />

tesis etmifl ve ‹slâm geleneklerine<br />

uygun biçimde mahkemeler kurmufltur.<br />

Büyük Selçuklular’la Abbâsîler<br />

aras›ndaki münasebetlerin<br />

olumlu bir seyir takip etmesinde<br />

önemli rol oynayan Nizâmülmülk,<br />

Alparslan’la iktidar› boyunca ve<br />

Sultan Melikflah ile son zamanlar›-<br />

na kadar büyük bir âhenk içinde<br />

çal›flm›fl, Büyük Selçuklu Devleti<br />

Melikflah zaman›nda onun çabalar›yla<br />

gücünün zirvesine ulaflm›flt›r.<br />

Siyâsetnâme: Türkçe<br />

Nizâmülmülk’ün ‹slâm e¤itim<br />

tarihinde önemli bir yeri vard›r.<br />

Baflta Ba¤dat olmak üzere çeflitli<br />

flehirlerde tesis etti¤i ve kendi ad›-<br />

na nisbetle “Nizâmiye medreseleri”<br />

diye an›lan il resmi e¤itim kurumlar›yla<br />

ilmin geliflmesi için gayret etmifl,<br />

medreselere kitaplar ba¤›fllam›fl,<br />

araziler vakfetmifltir. Tarihte<br />

medrese yapt›ran ilk vezir olarak<br />

bilinen Nizâmülmülk, hadis rivayetiyle<br />

de meflgul olmufl, ayr›ca çeflitli<br />

flehirlerde hadis yaz›lmas› amac›yla<br />

toplant›lar düzenlemifltir.<br />

Nizâmülmülk vezirli¤inin yan›<br />

s›ra ‹slâm kültür ve medeniyeti, çeflitli<br />

‹slâm devletleri ve özellikle Büyük<br />

Selçuklu devlet teflkilat› hakk›nda<br />

bilgi veren Siyâsetnâme adl›<br />

eseriyle tan›n›r. Nizâmülmülk’ün,<br />

eserinin bafl›nda belirtti¤ine göre<br />

Sultan Melikflah devlet idaresine<br />

dair kitap yaz›lmas› için kendi devlet<br />

adamlar› aras›nda bir yar›flma<br />

açm›flt›r. Sultan verdi¤i emirde eserin<br />

çerçevesini çizmifl ve konusunu<br />

belirtmifltir: “her biriniz memleketimiz<br />

hakk›nda düflününüz ve zaman›m›zda<br />

iyi olmayan›n ne oldu¤unu,<br />

divan ve bârgâh›m›zda o flartlar›<br />

yerine getirmeyenlere veya bizden<br />

gizlenmifl olana, bizden önceki<br />

padiflahlar›n flartlar›n› yerine getirdikleri<br />

bizim tedbir almad›¤›m›z<br />

hangi meflguliyetler bulundu¤una<br />

bak›n›z. Selçuklu sultanlar› ve baflkalar›<br />

devrinde geçmifl meliklerin<br />

her ne kanun ve adetleri varsa, onlar<br />

üzerine düflününüz, aç›k flekilde<br />

yaz›n›z ve bize arz ediniz ki, biz onlar<br />

üzerine düflünelim; bundan sonra<br />

din ve dünya ifllerimizin yürümesi<br />

için emir verelim; gerçeklefltirilmesi<br />

gerekeni, gerçeklefltirelim ve<br />

her meflguliyet kendi prensibine<br />

göre yürüsün..” Anlafl›ld›¤›na göre<br />

Sultan yaz›l›p, kendisine sunulan<br />

eserler aras›nda Nizâmülmülk’ün<br />

yazd›¤› eseri be¤enmifltir. Nizâmülmülk<br />

yazd›¤› eseri kendisi de be-<br />

¤enmektedir, zira o eserinde “Hiçbir<br />

padiflah...Bu kitab› eline almamazl›k<br />

edemez..‹nsanlar bu kitab›<br />

ne kadar çok okurlarsa, din ve dünya<br />

ifllerinde uyan›kl›klar› o kadar<br />

Siyâsetnâme: ‹ngilizce<br />

fazla artar…Onlara do¤ru tedbirler<br />

alma yollar› aç›l›r..” der.<br />

Siyâsetnâme’de verilen örneklerin<br />

ve anlat›lan hikâyelerin bir k›sm›<br />

‹slâm öncesine, büyük bir k›sm›<br />

Selçuklu öncesine, bir bölümü de<br />

Selçuklu dönemine aittir. Nizâmülmülk,<br />

böylece çeflitli devirlerdeki<br />

uygulamalar› karfl›laflt›rarak kendi<br />

dönemi için en ideal olan› seçip tavsiye<br />

etti¤ini vurgulamaktad›r. Siyâsetnâme<br />

türünün en güzel örneklerinden<br />

biri olarak kabul edilen eser,<br />

erken tarihlerden itibaren tarihçilerin<br />

ilgisini çekmifl, çeflitli neflir ve<br />

tercümeleri yap›lm›flt›r. Nizâmülmülk,<br />

Siyâsetnâme adl› eserinde<br />

emrinde çal›flt›¤› Büyük Selçuklu<br />

‹mparatorlu¤u’nun bafl düflman›<br />

ilan etti¤i Hasan Sabbâh’›n Bât›nî<br />

fedailerinden biri taraf›ndan hançerlenerek<br />

öldürülmüfltür. Hasan<br />

Sabbâh’›n öldürttü¤ü ilk devlet<br />

adam› Nizâmülmülk’tür. <br />

Kaynak:<br />

• TDV ‹slam Ansiklopedisi, “Nizâmülmülk”<br />

• Türk Tarih Kurumu Yay.(yay. haz.) Köymen,<br />

Mehmet A., Siyâsetnâme<br />

1<br />

Hasan Sabbâh ile ilgili ayr›nt›l› bilgi için<br />

bkz: IGMG Perspektive, fiubat 08<br />

IGMG PERSPEKTIVE 31


kültür<br />

Geometri ve Trigonometri<br />

Müslümanlar›n günlük yaflama katk›lar›<br />

‹lknur MELEKO⁄LU • imelekoglu@yahoo.de<br />

Müslüman matematikçiler özellikle<br />

cebir, say›lar teorisi ve<br />

sistemine katk›lar›yla ün yapm›fllard›r,<br />

ancak onlar›n geometri ve trigonometriye<br />

katk›lar› da büyüktür.<br />

Bu say›m›zda onlar›n matemati¤in<br />

bu iki önemli dal›nda yapt›¤› çal›flmalar›<br />

aktaraca¤›z.<br />

Geometri<br />

Geometri uzay›n ve uzayda tasarlanabilen<br />

biçimlerin, kurallara uyularak<br />

incelenmesini konu alan matematik<br />

dal›d›r. “Geometri” kelimesi, dünyan›n<br />

ölçümü anlam›na gelir. Kaynaklar,<br />

geometrinin M›s›r’da bafllad›-<br />

¤›n›, Yunanl›lar’›n geometriyi M›-<br />

s›r’dan ö¤renmifl olduklar›n› belirtmektedir.<br />

Matemati¤in; aritmetik, cebir ve<br />

trigonometri dallar›n›n kurucular›<br />

denebilecek kadar eserler ortaya koyan,<br />

8. ile 16.yy ‹slam Dünyas› alimleri;<br />

geometri dal›nda da, temel teflkil<br />

edecek, zaman› için orijinal ve k›ymetini<br />

uzun y›llar koruyan eserler ortaya<br />

koymufllard›r.Geometri; Müslüman<br />

sanatç›lar, hattatlar ve mimarlar için<br />

ayr› bir öneme sahiptir. Do¤adaki ölçülerle<br />

matematiksel kavramlar aras›nda<br />

bir ba¤lant› oldu¤unun fark›ndayd›lar<br />

ve bu ba¤lant› çal›flmalar›nda<br />

onlara ayr› bir ilham vermifltir.<br />

‹lk defa, cebiri geometriye tatbik<br />

etme fikri, ilmi metotlarla çal›flan<br />

Müslüman matematikçilerin eseri olmufltur.<br />

Bu durum, geometrinin çok<br />

k›sa zamanda geliflmesini sa¤lam›flt›r.<br />

Yunan Öklit’in “Elementler” adl› kitab›nda<br />

geometri konusuna çok yer verilmifltir.<br />

Eski Yunan alimlerinin ortaya<br />

koyduklar› bu tür geometri konular›n›<br />

kapsayan eserler, uzun y›llar<br />

anlafl›lamam›flt›r. Ne zaman ki; ‹slam<br />

alimlerinin bu eserlere yazd›klar› yorumlamalar<br />

sonucu, Öklid ve ça¤dafllar›n›n<br />

eserleri ancak anlafl›labilirlik<br />

kazanm›flt›r. Müslümanlar›n geometrideki<br />

araflt›rmalar› 3 temel esere dayan›r.1.si,<br />

Öklit’in Elementler kitab›<br />

2.si, Arflimed’in 2 eseri, Apolonyos<br />

“Konikler” kitab›d›r.<br />

Piri Reis haritasında trigonemetri kullanıldı<br />

Avrupal› Matematikçiler, analitik<br />

geometriyi, Descartes’›n, 1637 y›l›nda<br />

yazd›¤› La Geometri adl› eseri ile bafllat›rlar.<br />

Halbuki, Harizmi taraf›ndan<br />

830 y›l›nda Arapça olarak yaz›lan<br />

Cebri ve’l Mukabele adl› eserde, analitik<br />

geometriye ait ilk bilgiler ortaya<br />

konmufltur. Denebilir ki; cebrin geometriye<br />

tatbikat› demek olan, analitik<br />

geometriyi münferit bir geometri dal›<br />

haline getirme metotlar›n› ilk olarak<br />

Harezmî taraf›ndan ortaya konmufltur.<br />

Hatta, Ömer Hayyam’›n Cebir adl›<br />

eserinde de, analitik geometriye ait<br />

bilgilerin varl›¤› görülür. Do¤ulu milletlerin<br />

tarih ve kültürlerini inceleyen<br />

Sigrid Hunke, analitik geometri konusunda<br />

flunlar› yazar: “Adedi çokluklarla,<br />

geometrik çokluklar›n beraber yürütülmesi<br />

gerekti¤ine dair kesin fikire ilk<br />

olarak, ‹slam ilim sahas›nda rastlan›r…”<br />

Trigonometrinin Avrupa’da duyulup<br />

da¤›lmas›na etkisi olanlar›n bafl›nda<br />

gelen Sabit bin Kurra, geometri<br />

konular›ndaki çal›flmalar› ile de ad›n›<br />

sürdürmüfl olan ünlü matematikçilerden<br />

biridir. Konikler kitab› ile Apolonyos’a<br />

flerh yazd›. Huneyn bin ‹shak taraf›ndan<br />

Öklid’in Elementler adl› eserine<br />

yaz›lan flerhi, ilaveler yaparak düzeltti.<br />

Menalaus, Apolonyos, Fisagor,<br />

Archimed, Öklid ve Theodosus’un<br />

eserlerini Arapçaya tercüme etmekle,<br />

geometriye, zaman için orijinal olan,<br />

yeni bilgiler kazand›rm›flt›r. Georges<br />

Rivoire flunlar› yazar: “...Cebirin geometriye<br />

uygulamas›n›, müslümanlara<br />

borçluyuz. Bu da, 900 y›l›nda vefat etmifl<br />

Sabit bin Kurra’n›n eseridir.”<br />

Ebu Sahl el-Kuhî ise konik bölümler<br />

teorisini düzgün yedigen ve çokgenleri<br />

gelifltirmekte kullanm›flt›r. Arflimed’in<br />

kitaplar›yla ilgilenmifl ve Arflimed’in<br />

“Küre ve silindir üzerine” adl›<br />

kitab›na yorum yazm›flt›r. En çok<br />

üzerinde durdu¤u husus, konik bölümler<br />

ve onlar›n karmafl›k geometrik<br />

nesnelerin yap›m›ndaki kullan›mlar›<br />

ile ilgili problemlerin çözümü olmufltur.<br />

Düzgün yedigenler oluflturulmas›<br />

ile ilgili ayr›nt›l› yap›lanmay› vermifltir.<br />

Trigonometri çal›flmalar› d›fl›nda,<br />

düzgün çokyüzlüler konusuyla da u¤raflanlardan<br />

biri de Ebu Vefa’d›r. 7 ve<br />

32<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


kültür<br />

9 kenarl› düzgün çokgenlerin yaklafl›k<br />

çizimlerine dair yeni bir geometrik<br />

yöntemler ortaya koymufltur. K›smen<br />

Hint modellerine dayal› olarak ortaya<br />

koydu¤u geometrik çizimleri, geometri<br />

bak›m›ndan önem tafl›r. Ebu’l<br />

Vefa’n›n çizim geometrisine ait ortaya<br />

koydu¤u çal›flmalara flu örnekleri<br />

verebiliriz: Pergelle daire içine, aç›kl›-<br />

¤›n› bozmadan kare çizmek. Verilen<br />

bir do¤ru parças›n›, pergel yard›m›yla<br />

eflit parçalara bölmek. Verilen bir<br />

kare içine, eflkenar bir üçgen çizmek.<br />

Geometri tarihi incelendi¤inde;<br />

Thales, Öklid, Pisagor’un haz›rlad›klar›<br />

eserler ve bu eserlerinde ortaya att›klar›<br />

teoremler, Harezmî, Ömer Hayyam,<br />

Sabit bin Kurra, Beyrunî, Nasirüddin<br />

Tusî’nin yazd›klar› flerhler ve<br />

ortaya koyduklar› görüfller sonucu,<br />

geometrinin yeni boyutlar<br />

kazand›¤›n› görürüz. Bat› Avrupa’n›n<br />

uyanmas›ndan önceki<br />

yüzy›la kadar Yunan geometrisini<br />

tam olarak Müslümanlar anlam›flt›r.<br />

Yunan klasiklerini, geometrilerini,<br />

fen bilimlerini ve felsefelerini<br />

Arapça’ya çevirmifllerdir.<br />

Okullaflma olmad›¤› için<br />

gelecek gençlere bu çeviriler ö¤retilmemifl,<br />

bu kitaplar sadece<br />

neredeyse bir süs olarak sarayda<br />

kalm›flt›r. Yapt›klar› hizmet,<br />

kaybolmaya yüz tutmufl Yunan<br />

klasiklerini, matematiklerini ve<br />

düflüncelerini Arapça çevirileriyle<br />

Avrupa’ya iletmifllerdir.<br />

Geometri alan›nda çal›flmalar yapan<br />

bir di¤er isim de ‹bn-i Heysem’dir.<br />

Geometrik flekillerin, konik e¤rilerinin<br />

arakesitleri yard›m›yla sistematik olarak<br />

kurulabilece¤ini göstermifltir. Ayr›ca,<br />

bu e¤rilerin, noktalar halinde infla<br />

edilebilece¤i ve sürekli olarak çizilebilece¤ini<br />

ortaya koymufltur. ‹bn-i Heysem<br />

sürekli hareket kavram›n›n geometriye<br />

girmesine vesile olmufl, ard›ndan,<br />

ilk defa geometriye dayal› bir<br />

uzay kavram›n› gelifltirmifltir.<br />

Trigonometri<br />

Trigonometri, genelde üçgenlerle<br />

ilgili problemlerin çözümünde kullan›lmas›yla<br />

önplana ç›ksa da, astronomi,<br />

haritac›l›k ve yön bulma ile ilgili<br />

karmafl›k problemlerin çözümünde<br />

de kullan›l›r. Trigonometrinin do¤uflu<br />

Müslümanlar›n çokca üzerinde durdu¤u<br />

ilim dallar›ndan biri olan astronomiye<br />

dayan›r, trigonometri özellikle<br />

namaz vakitlerinin kesin olarak<br />

tesbit edilebilmeleri için yap›lan hesaplamalarla<br />

ortaya ç›km›flt›r.<br />

Matemati¤in önemli bir dal› olan<br />

trigonometri orijin olarak tamamiyle<br />

Müslümanlara aittir. Trigonometrideki<br />

temel kavramlardan olan sinüs, kosinüs,<br />

tanjant, kotanjant tariflerini ilk<br />

yapan ve böylece trigonometrinin kurucusu<br />

ünvan›na hak kazanan el-Battanî’dir<br />

(858-929). El Battanî “sinüs” ve<br />

“kosinüs”ü bugün bizim kulland›¤›m›z<br />

“oran” fleklinde de¤il de “uzunluklar”<br />

olarak, “tanjant” › da “uzat›lm›fl gölgeler”<br />

olarak tan›mlam›flt›r.<br />

Geometri, cami süslemelerinde de kullanıldı<br />

Gezegenlerin hareketlerini gözlemlemesi<br />

Battani’nin trigonometri<br />

dal›n› kurmas›ndaki en büyük motivasyonu<br />

olmufltur. El-Battanî matematiksel<br />

ifllemleri ortaya atm›fl ve di-<br />

¤er ilim adamlar›n› da onun bu çal›flmalar›n›<br />

gelifltirmeye teflvik etmifltir.<br />

Trigonometrik mefhum, tarif, teorem<br />

ve formüllerin birço¤unu trigonometriye<br />

ve kürevî trigonometriye<br />

kazand›ranlar›n bafl›nda Ebu’l Vefa<br />

gelir, sinüs teoremini genel uzay üçgeni<br />

için ispatlam›fl, sinüs de¤erlerini<br />

bulmak için yeni bir teknik ortaya<br />

koymufltur. Sinüs toplam fark formülünü,<br />

yar›m aç› formülünü ilk defa ortaya<br />

atm›fl, sekant kavram›ndan ilk<br />

olarak bahsetmifltir.<br />

Trigonometriye önemli katk›larda<br />

bulunmufl bir baflka alim de ‹bni Yunus’tur<br />

(950-1009). Kosinüs toplam ve<br />

fark formüllerini ç›karm›fl, ters dönüflüm<br />

formülünü vererek logaritman›n<br />

icad›na temel teflkil etmifltir. Birunî<br />

ise, birim çember ve trigonometri ba-<br />

¤›nt›s›n› göstermifl, meflhur kosinüs<br />

teoremini göstererek, modern trigonometrinin<br />

temellerini atm›flt›r. Harizmi<br />

ise sinüs, kosinüs, ve trigonometrik<br />

tablolar› gelifltirmifl, onun bu<br />

çal›flmalar› bat›ya tafl›nm›flt›r. Cabir<br />

b. Eflah da kürevî trigonometriye katk›da<br />

bulunan ayr› bir matematikçidir.<br />

Nasirüddin Tusî (1201-1274) ilk<br />

defa trigonometriyi ba¤›ms›z bir<br />

ilim dal› olarak ele alarak sistematik<br />

hale getirmifl, eserinin iki yüzy›l boyunca<br />

trigonometriye önemli katk›-<br />

lar› olmufltur. Tusî, Sin 3 A’n›n in A<br />

cinsinden eflitini bulmufl, üçgenlerle<br />

çember yaylar› aras›ndaki<br />

iliflkiyi ortaya koymufl;<br />

her üçgenin bir çember<br />

içine oturtulabilece¤inden<br />

haraket ederek, trigonometri<br />

ile ilgili birçok yeni hesap<br />

metodu teklif etmifltir.<br />

Son olarak matematikçilik<br />

yönü pek bilinmeyen büyük<br />

deha ‹bni Sina, 17. yüzy›lda<br />

Newton ve Leibniz’in sonsuz<br />

say›lar hesap teorisine 6 yüzy›l<br />

önce çok yaklaflm›fl ve limit<br />

nazariyesini gelifltirmiflti.<br />

Newton ve Leibniz’in ‹bni Sina’dan<br />

yararlan›p yararlanmad›¤›<br />

karanl›k bir nokta olarak<br />

kalmas›na ra¤men bu hadise birkaç<br />

as›r içinde büyüyen parlak ‹slam<br />

medeniyeti hakk›nda bize önemli<br />

ipuçlar› vermektedir.<br />

Müslüman alimlerin trigonemetri<br />

sahas›ndaki bu çal›flmalardan<br />

dolay›, trigonometri Müslümanlar›n<br />

kurup, gelifltirdi¤i ve Avrupa’ya nakletti¤i<br />

ilim dallar› aras›ndaki yerini alm›flt›r.<br />

<br />

Kaynaklar:<br />

• 1001 Inventions-Muslim Heritage In Our<br />

World, Chief Editor-Prof.Salim T S Al-<br />

Hassani<br />

• www.1001inventions.com<br />

• http://www.interaktifmatematik.com<br />

• http://varliginbilimi.azbuz.com.<br />

IGMG PERSPEKTIVE 33


dossier<br />

Die Geschichtlichkeit<br />

koranischer Gebote<br />

Prof. Dr. Saffet KÖSE • saffetkose@hotmail.com<br />

In letzter Zeit wird immer öfter über<br />

die Geschichtlichkeit koranischer<br />

Gebote (Hukm) diskutiert, wobei die<br />

vertretenen Ansätze in drei Kategorien<br />

zu bewerten sind. Die Vertreter<br />

des modernistisch-historischen Ansatzes,<br />

die sich dem Sachverhalt aus<br />

einem soziologisch-antropologischen<br />

Blickwinkel nähern, vertreten folgende<br />

Ansicht: Der Koran wurde zu einer<br />

bestimmten Zeit offenbart und<br />

die Gebote des Korans haben sich<br />

unter den Umständen dieser Zeit entwickelt.<br />

Das bedeutet, dass die Gebote,<br />

die Eigenheiten dieser Zeit widerspiegeln.<br />

Eine Veränderung der<br />

Voraussetzungen bringt deshalb eine<br />

unvermeidliche Veränderung der<br />

entsprechenden Gebote mit sich.<br />

Gemäß einer anderen Auffassung,<br />

die von traditionellen Kreisen vertreten<br />

wird und in der wissenschaftlichen<br />

Welt nicht viel Anerkennung<br />

gefunden hat, ist das von den Altvorderen<br />

überlieferte Wissen vollkommen<br />

ausreichend und bedarf keiner<br />

Erweiterung. Die Vertreter des dritten<br />

Ansatzes, die einen Mittelweg<br />

einzuschlagen versuchen, sind der<br />

Meinung, dass diejenigen eindeutigen<br />

(kat‘î) Gebote, die nicht von<br />

Raum und Zeit abhängig sind, nicht<br />

abänderbar sind, während die von<br />

einem vorherrschenden Brauch (Urf)<br />

oder eines bestimmen Grundes (Illa)<br />

abhängigen Gebote an diese gebunden<br />

sind und je nach Brauch und<br />

Grund auch veränderbar sind. Dieser<br />

gemäßigte Ansatz lässt sich auch in<br />

der Mecelle, (tr. Mecelle) dem osmanischen<br />

Gesetzeskanon, finden.<br />

Im Koran wird keine<br />

Person oder Gemeinschaft<br />

nur um des bloßen<br />

historischen Wissens<br />

Willen erwähnt.<br />

Beim historischen Ansatzes ist<br />

der änderbare Bereich der koranischen<br />

Gebote sehr weit gefasst. Unserer<br />

Meinung nach haben drei Motive<br />

zu dieser Auffassung geführt:<br />

Erstens, werden einige als historisch<br />

betrachtete Gebote von historischen<br />

Personen abhängig gemacht. Zweitens,<br />

spielt der erdrückende Einfluss<br />

der Moderne, mit deren Werten einige<br />

Gebote im Widerspruch stehen,<br />

eine Rolle. Drittens, beruft man sich<br />

auf einige Praktiken des Kalifen<br />

Umar.<br />

Im Koran wird keine Person oder<br />

Gemeinschaft nur um des bloßen historischen<br />

Wissens Willen erwähnt.<br />

Während bei Berichten über Personen<br />

stets der Modellcharakter eine<br />

Rolle spielt, wird von Gemeinschaften<br />

berichtet, um eine Lehre zu vermitteln<br />

und einige soziologische Momente<br />

festzuhalten. In diesem Sinne<br />

hat die Botschaft, die durch die koranischen<br />

Berichte über Personen und<br />

Gemeinschaften vermittelt wird, einen<br />

universellen Charakter. Die folgenden<br />

Verse, die von den Ehegattinnen<br />

des Gesandten Gottes handeln,<br />

verdeutlichen diesen Gedanken:<br />

„O Frauen des Propheten! Wenn<br />

eine von euch sich offenkundig unanständig<br />

verhält, wird ihre Strafe verdoppelt<br />

werden. Und dies ist Allah<br />

ein leichtes. Wer von euch jedoch<br />

Allah und Seinem Gesandten gehorcht<br />

und rechtschaffen handelt, der<br />

geben Wir doppelten Lohn, und Wir<br />

34<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


dossier<br />

haben für sie eine edle Versorgung<br />

bereitet.“ (Sure Ahzâb, [33:30-31])<br />

Hier werden die Ehegattinnen<br />

des Propheten im Sinne eines Modells<br />

erwähnt. Die universelle Botschaft<br />

des Verses lautet: Die Verantwortung<br />

derjenigen, die eine gesellschaftliche<br />

Vorbildfunktion und eine<br />

Führungsrolle innehaben, ist größer,<br />

da ihre guten und schlechten Handlungen<br />

nicht nur sie selbst betreffen,<br />

sondern auch andere Menschen beeinflussen.<br />

Denn die Menschen richten<br />

ihr Verhalten nach ihren Vorbildern<br />

aus. Die Gattinnen des Gesandten<br />

werde an dieser Stelle als Beispiele<br />

erwähnt, um diese universelle<br />

Botschaft mitzuteilen, nicht nur um<br />

eine historische Situation darzustellen.<br />

Demnach gilt dieser<br />

Grundsatz ebenso<br />

für den Lehrer in der<br />

Schule, den Arzt im<br />

Krankenhaus oder den<br />

Imâm in der Gesellschaft.<br />

Bevor auf das zweite<br />

Motiv des historischen<br />

Interpretationsansatzes<br />

eingegangen werden<br />

kann, muss eine<br />

Differenzierung vorgenommen<br />

werden. Die<br />

Beziehung vom Menschen<br />

zu Allah, vom<br />

Menschen zum Kosmos<br />

(Âlam) und vom Menschen zum<br />

Menschen wird im Koran in drei Kategorien<br />

behandelt. Ähnliches gilt<br />

auch für die Hadîthe. Die erste Kategorie<br />

von Versen bezieht sich auf das<br />

Verhältnis von Mensch und Allah<br />

und handelt vom Glauben (Îmân) und<br />

von den Gottesdiensten (pl. Îbâdât).<br />

Die grundlegende Eigenschaft dieser<br />

Verse ist ihre Unabänderbarkeit; Im<br />

Grunde ist in diesem Bereich auch<br />

keine Änderung erforderlich. Diese<br />

Themen sind im Koran und in der<br />

Sunna in ausreichender Weise und<br />

mit den notwendigen Details erläutert<br />

worden. Im Allgemeinen soll<br />

durch die Etablierung eines festen<br />

Glaubens an Allah, die menschliche<br />

Vernunft von Aberglauben und den<br />

Ketten der bloßen Nachahmung befreit<br />

werden. Das Ziel der Gottesdienste<br />

hingegen ist es, den Geist zu<br />

läutern und den Charakter zu vervollkommnen.<br />

Die zweite Kategorie von Versen,<br />

die sogenannten „kosmischen Verse“,<br />

handeln vom vollkommenen<br />

Gleichgewicht des Kosmos. Der Koran<br />

begnügt sich damit, lediglich<br />

darauf hinzuweisen und fordert die<br />

bewusst Erforschung seiner Schöpfung<br />

(Sure Furkân, [25:2]) Die in der<br />

klassischen Literatur als kosmische<br />

Verse bezeichneten Koranverse, gehören<br />

zu den Wegen, die zu Allah<br />

führen. Jeder, der die unvergleichliche<br />

Ordnung und das Gleichgewicht<br />

im Kosmos sieht, kann zum Schöpfer<br />

dieser Ordnung finden. Umgekehrt,<br />

Wie müssen wir den Koran verstehen?<br />

kann auch derjenigen, der die Störung<br />

dieses Gleichgewichts beobachtet,<br />

zu Allah finden, wenn er überlegt,<br />

wer die Macht besitzt, dies zu bewerkstelligen.<br />

Dies wird in viele Versen<br />

zur Sprache gebracht (Sure Kijâma,<br />

[75:8-9]); Sure Insân, [76:8-10]).<br />

Im Koran wird erklärt, dass dem<br />

Mensch die Fähigkeit gegeben wurde,<br />

diese Zeichen zu erkennen (Sure<br />

An‘âm, [6;10]), sofern er sich vorurteilslos<br />

und nicht eigensinnig verhält<br />

(Muddaththir, [74:16]). Deshalb wird<br />

es als eine gesellschaftliche Pflicht<br />

(Farz-i Kifâja) angesehen, sich mit<br />

den Naturwissenschaften zu befassen.<br />

Dass, was in Bezug auf die Notwendigkeit<br />

der religiösen Wissenschaften<br />

gilt, hat auch Gültigkeit für<br />

die Beschäftigung mit der Physik,<br />

Chemie, Mathematik, Astronomie<br />

oder Medizin.<br />

Als Beispiel hierzu sei folgender<br />

Vers erwähnt: Im Vers „Und wenn<br />

die Meere überkochen…“ (Sure Takwîr,<br />

[81:6]) wird von einer Begebenheit<br />

berichtet, die sich am Tag des<br />

Jüngste Gerichts (Kijâma) ereignen<br />

wird. Gleichzeitig wird von einer Eigenschaft<br />

des Wassers gesprochen.<br />

Das Wort „tasdschîr“, dass im Vers<br />

vorkommt, bedeutet im Arabischen<br />

„(das Feuer) entzünden“. Der bekannte<br />

Korankommentator Mawdûdî<br />

(gest. 1979) erklärt, dass dieser<br />

Vers auf ein Wunder hinweist: Allah<br />

hat das Wasser aus Sauerstoff und<br />

Wasserstoff erschaffen. Ohne Sauerstoff<br />

kann kein Feuer brennen. Wasserstoff<br />

hingegen ist<br />

von Natur aus entflammbar.<br />

Zusammen<br />

ergeben diese beiden<br />

Gase Wasser, womit<br />

Feuer gelöscht werden<br />

kann. Zu den Geschehnissen,<br />

die sich am Tag<br />

des Jüngsten Gerichts<br />

ereignen werden, gehört,<br />

dass die Meere<br />

brennen (überkochen)<br />

werden, indem sich die<br />

chemische Verfassung<br />

des Wassers, sprich<br />

Sauerstoff und Wasserstoff,<br />

ändert. Wasserstoff<br />

wird brennen und Sauerstoff<br />

wird den Prozess beschleunigen. Es<br />

wird unmöglich sein, das Feuer zu<br />

löschen, weil die Substanz, mit der es<br />

gelöscht werden könnte, selbst<br />

brennt.<br />

So kann ein Wissenschaftler, der<br />

diesen Vers untersucht, über die Erkenntnis,<br />

dass zur Zeit der Offenbarung<br />

des Korans, dies nur Allah gewusst<br />

haben kann, zu Allah finden.<br />

Der Koran gibt bezüglich den Naturwissenschaften<br />

nur Hinweise.<br />

Diese werden mit der Zeit entdeckt<br />

und erforscht. Die durch die Erforschung<br />

der Ordnung des Kosmos<br />

offengelegten Geheimnisse werden<br />

nicht nur das Leben der Menschen<br />

erleichtern, sondern auch dazu<br />

führen, dass diejenigen, die nicht<br />

IGMG PERSPEKTIVE 35


irschad<br />

glauben, zum Glauben finden bzw.<br />

die Gläubigen in ihrem Glauben<br />

gestärkt werden, da sie so erkennen<br />

können, dass nur Allah der Schöpfer<br />

einer solch vollkommenen Ordnung<br />

sein kann. Nur Allah konnte<br />

zur Zeit der Offenbarung des Korans<br />

diese Hinweise geben.<br />

Hinsichtlich der zwischenmenschlichen<br />

Beziehung kann zwischen<br />

zwei Arten von Geboten unterschieden<br />

werden. Der Koran und – im<br />

Allgemeinen – die Sunna beinhalten<br />

aufgrund ihrer kontinuierlichen und<br />

universellen Natur lediglich<br />

Grundsätze. Sie gehen nur in Ausnahmefällen<br />

auf Detailfragen ein.<br />

Diese Grundsätze haben einen universellen<br />

Charakter und beinhalten<br />

Lösungsansätze für Probleme aller<br />

Zeiten und Orte. Die Anwendung<br />

dieser Prinzipien auf den Alltag erfolgt<br />

auf dem Wege der Rechtsfindung<br />

(Idschtihâd). Allgemein ist mit<br />

Idschtihâd die Lösungsfindung für<br />

Fragen gemeint, die nicht in klarer<br />

Weise im Koran und in der Sunna<br />

geregelt sind, indem ein Bezug mit<br />

den oben genannten Grundsätzen<br />

hergestellt wird. Bezüglich des universellen<br />

Caharkters dieser<br />

Grundsätze gibt es keine Diskussionen.<br />

Jedoch ist es möglich, dass das<br />

Prinzip zwar bestehen bleibt, während<br />

es zu unterschiedliche Praktiken<br />

kommt, die von Ort und Zeit<br />

abhängig sind. Die Erleichterung<br />

geht hier vom Prinzip selbst aus.<br />

Hierzu kann Zur Erläuterung folgendes<br />

Beispiel herangezogen werden:<br />

Die im Koran und in der Sunna<br />

festgelegten Prinzipien bezüglich<br />

des Vertrags schreiben vor, dass<br />

der Vertrag verbindlich ist und<br />

nicht von einem der Vertragspartner<br />

aufgelöst werden kann (Sure<br />

Mâida, [5:1]); dass der Vertrag das<br />

Einverständnis beider Partner erfordert<br />

(Sure Nisâ, [4:29]) und ein etwaiger<br />

Betrug, eine Hintergehung<br />

und dergleichen dem Betrogenen<br />

das Recht gibt, den Handel für ungültig<br />

zu erklären (Buchârî, „Îmân“,<br />

164, „Magie“, 48, 60; Muslim, „Magie“,<br />

48; Tirmizî, „Magie“, 72; Abû<br />

Dâwûd, „Magie“, 50); dass die Bedingungen<br />

eines das allgemeine<br />

Wohl nicht gefährdenden und der<br />

Moral nicht widersprechenden Vertrags<br />

von den Partnern festgelegt<br />

werden können und verbindlich<br />

sind (Buhârî, „Idschâra“, 14; Abû<br />

Dâwûd, „Akdija“, 12; Tirmizî, „Ahkâm“,<br />

17); dass bei allen nicht vertraglich<br />

festgelegten Bestimmungen<br />

der allgemeine Brauch zum Maßstab<br />

für etwaige Rechte oder Pflichten<br />

genommen wird. Der Brauch ist<br />

also nicht nur ein Maßstab des eigentlichen<br />

Vertrages, sondern dient<br />

Der Koran ist die letzte göttliche Botschaft<br />

auch zur Ermittlung von Rechten<br />

und Pflichten (Sure Bakara, [2:233]);<br />

Buchârî, „Magie“, 95; Nasâî, „Kudât“,<br />

31; Ibni Mâdscha, „Tidschârât“,<br />

65; Dârimî, „Nikâh“, 54), sofern<br />

diese nicht der Scharîa widersprechen<br />

und bei Vertragsschluss gegeben<br />

waren. Solange es innerhalb<br />

des Rahmens dieser Prinzipien<br />

geschieht, ist es also legitim einen<br />

Vertrag per Post, Fax, Internet oder<br />

anderweitig abzuschließen.<br />

Des Weiteren gibt es im Koran<br />

detaillierte Gebote, deren Zahl jedoch<br />

sehr gering ist. Die grundlegende<br />

Eigenschaft dieser Gebote<br />

ist es, das Wohl (Maslaha)/ den<br />

Vorteil der Menschen zu wahren,<br />

so dass dieser nicht aufgrund zeitlich<br />

oder räumlicher Veränderungen<br />

aufgehoben bzw. verändert<br />

werden kann. Dazu gehören die<br />

Regelungen bezüglich der Erbschaft,<br />

die Aufzählung derjenigen,<br />

mit denen es verboten ist eine Ehe<br />

einzugehen (Muharramât) sowie<br />

einige Strafen (Hudûd). Unter diesen<br />

werden am meisten die Bestimmungen<br />

zur Erbschaft und die<br />

Strafen diskutiert. Dabei gibt es<br />

nur wenige Strafen, deren Festsetzung<br />

und Maß je nach Ort und Zeit<br />

variieren können und gemäß bestimmter<br />

Grundsätze von der Legislative<br />

festgesetzt werden können.<br />

Die Herangehensweise des traditionellen<br />

islamischen Rechts an<br />

die detaillierten Gebote ist Folgende:<br />

Die im Koran und der Sunna<br />

eindeutig festgelegten Gebote unterliegen<br />

keinerlei Veränderungen.<br />

Hinter diesem Gedanken steckt die<br />

Überzeugung, dass das Gemeinwohl<br />

(Maslaha) in keiner anderen<br />

Weise, als durch dieses spezifische<br />

Gebot erreicht werden kann.<br />

Der Koran ist die letzte göttliche<br />

Botschaft und wird seine Originalität<br />

immer wahren. Auch seine<br />

Universalität und Kontiunität werden<br />

unangetastet bleiben. Deshalb<br />

muss man, wenn man eines seiner<br />

Gebote beurteilt, nicht nur dieses<br />

bestimmte Gebot im Ganzen des<br />

Systems einzuordnen wissen, sondern<br />

auch auf die Bedingungen der<br />

Praxis sehen. Aus diesem Blickwinkel<br />

betrachtet, erkennt man, dass<br />

die Grundsätze und Gebote in einen<br />

Gesamtzusammenhang eingebettet<br />

sind.<br />

Die vom christlich geprägten<br />

36<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


irschad<br />

Westen forcierte moderne Lebensweise,<br />

die Kraft wirkungsvoller<br />

Mittel jegliche Werte zu „entwerten“<br />

versucht, hat auf diesem Weg<br />

große Erfolge(!) erzielt. Sich den<br />

grundlegenden Werten des Islam<br />

aus diesem Blickwinkel zu nähern,<br />

ist problematisch. Denn die westlichen<br />

Gesell-schaften sind nach einem<br />

langen Konflikt mit der Kirche<br />

und durch einen Prozess der Befreiung<br />

von der Religion zu dem<br />

geworden, was sie heute sind. Sie<br />

präferieren eine Lebensweise, in<br />

der der Mensch statt Gott, Vernunft<br />

(Akl) statt Offenbarung<br />

(Wahy) und Wissenschaft statt Religion<br />

(Dîn) herrschen. Im Grunde<br />

hat dieser Prozess zu einer Gesellschaft<br />

geführt, in der Gott in den<br />

Körper des Menschen (Geistliche<br />

agieren im Namen Gottes) geschlüpft<br />

ist und die Kirche den<br />

Menschen vergöttlicht, wodruch<br />

dieser von der Religion befreit<br />

wurde. Aus diesem Grund müssen<br />

wir Muslime uns dem Sachverhalt<br />

von innen nähern. Demnach ist<br />

klar, dass es aufgrund der Gesamtheit<br />

des Islams und der Wirklichkeit<br />

des Korans keine Möglichkeit einer<br />

historischen Betrachtung gibt.<br />

Hinzukommt, dass die historische<br />

Betrachtung heiliger Schriften,<br />

bei-spielsweise der Bibel, eine Notwendigkeit<br />

ist. Denn diese Schriften<br />

haben ihre Originalität verloren<br />

und tragen somit die Zeichen einer<br />

bestimmten Zeit. Sie besitzen keine<br />

Kontinuität und keine Universalität.<br />

Zuletzt muss noch folgendes<br />

erwähnt werden. Eine der grundlegenden<br />

Ausgangspunkte der Befürworter<br />

eines historischen Ansatzes<br />

sind einige Praktiken des Kalifen<br />

Umar. Es kann nicht die Rede<br />

davon sein, dass, wie einige Wissenschatler<br />

meinen, der Kalif Umar<br />

nicht gemäß den Geboten gehandelt,<br />

diese abgeändert oder zeitweilig<br />

außer Kraft gesetzt habe, da<br />

dies für das Gemeinwohl erforderlich<br />

war. Mit anderen Worten:<br />

Umar hat keine anderen Gebote<br />

befolgt, als die, die geboten worden<br />

waren. Es ist falsch, zu behaupten,<br />

Umar habe die Zahlung<br />

der Zakât an diejenigen, deren<br />

Herzen gewonnen werden sollen<br />

(Muallafa-i Kulûb), eingestellt.<br />

Denn diejenigen, denen er gegenüber<br />

so gehandelt hat, gehörten<br />

nicht mehr zu diesem Personenkreis.<br />

Anders gesagt: Nicht das Gebot,<br />

denjenigen, deren Herzen<br />

gewonnen werden sollen, von der<br />

Zakât zu geben, hat sich verändert,<br />

sondern die Eigenschaft dieser<br />

Personen, die sie zu diesem Personenkreis<br />

gehören ließ. Hier gilt<br />

dasselbe wir für denjenigen<br />

Armen, der keinen Anspruch mehr<br />

an der Zakât hat, weil er reich<br />

geworden ist. Dies ist, was Umar<br />

getan hat.<br />

Es ist auch falsch zu behaupten,<br />

dass Umar die Strafe für Diebstahl<br />

nicht engewendet oder aufgehoben<br />

habe, da kein Diebstahl vorlag. Es<br />

handelte sich also nicht um Diebe,<br />

da in ihrem Verhalten nicht das<br />

Element des Diebstahl gegeben<br />

war. Ähnliche Praktiken sind vom<br />

Gesandten Gottes bekannt.<br />

Genauso ist es nicht richtig, zu<br />

sagen, dass Umar, entgegen den<br />

Geboten gehandelt habe und die<br />

(neu eroberten) irakischen Gebiete<br />

nicht an die Teilnehmer des Feldzugs<br />

verteilt habe. Denn diese<br />

Entscheidung liegt allein beim<br />

Staatschef.<br />

Die Behauptung, Umar habe die<br />

Scheidung mit drei „Scheidungssprüchen“<br />

(Talâk) zur gleichen Zeit,<br />

entgegen den klaren Bestimmungen,<br />

als drei Talâk betrachtet, ist<br />

falsch. Seine Worte diesbezüglich<br />

sind klar und aufschlussreich. Da<br />

Umar sah, dass die Menschen die<br />

Prozedur der Scheidung, die im<br />

Koran und der Sunna festgehalten<br />

wird, nicht mehr einhielten, und es<br />

zur Gewohnheit wurde, sich vom<br />

Ehepartner statt erst mal mit einem<br />

Talâk, direkt mit drei Talâk zu trennen,<br />

erließ er, quasi als vorübergehende<br />

strafrechtliche Vorbeugung,<br />

dass es verbindlich sei, die Scheidung<br />

mit drei Talâk durchzuführen.<br />

Der Wortlaut seines Vorschlags,<br />

den er dem Rat vorbrachte, belegt<br />

diese Ansicht. Deshalb ist es nicht<br />

das Ziel, den dreimaligen Ausspruch<br />

des Talâk zu legitimieren,<br />

sondern die Menschen zur vom<br />

Koran und der Sunna vorgesehenen<br />

Prozedur zu zwingen. Das<br />

eigentliche Ziel ist es also das ursprüngliche<br />

Gebot zu wahren. Aus<br />

diesem Grund handelt es sich hierbei<br />

um eine zeitlich begrenzte vorbeugende<br />

Maßnahme. Schließlich<br />

gibt es auch Quellen, die bestätigen,<br />

dass Umar diese Praxis nicht<br />

billigte und diejenigen, die sie anwandten<br />

mit Schlägen bestrafte. Es<br />

ist anzunehmen, dass er die Bestrafung<br />

durch Schläge anwandte,<br />

nachdem die vorbeugende<br />

Maßnahme keine Wirkung gezeigt<br />

hatte. <br />

IGMG PERSPEKTIVE 37


kommentar<br />

Olympia ohne Geist!!!<br />

O¤uz ÜÇÜNCÜ • oucuncu@igmg.de<br />

Nein, es waren bestimmt nicht<br />

die besten Spiele aller Zeiten,<br />

auch wenn der Präsident des Internationalen<br />

Olympischen Komitees<br />

aus Rücksicht auf die chinesischen<br />

Gastgeber und die milliardenschweren<br />

Sponsoren etwas anderes<br />

sagt. Ganz im Gegenteil, es waren<br />

Spiele, die im Schatten einer<br />

erbarmungslosen Diktatur weder<br />

Stimmung noch Atmosphäre entfalten<br />

konnten. Und um den milliardenschweren<br />

Zirkus nicht zu gefährden,<br />

haben die Olympiafunktionäre<br />

von dem Moment der Vergabe der<br />

Spiele nach Peking an gute Miene<br />

zum bösen Spiel gemacht und jede<br />

noch so große Kröte geschluckt.<br />

Man hat darüber hinweg gesehen,<br />

dass die Ärmsten der Armen<br />

zwangsenteignet wurden, um die<br />

gigantomanischen Sportstätten in<br />

Rekordzeit bauen zu können. Der<br />

Raubbau an der Natur, die Wasserverschmutzung<br />

und der Smog in<br />

Peking wurden totgeschwiegen.<br />

Auch hat man die Situation der<br />

Menschenrechte in dem Land mit<br />

den meisten Hinrichtungen weltweit<br />

während der Bewerbungsphase<br />

konsequent ignoriert.<br />

Auffällig schweigsam waren die<br />

Verantwortlichen des IOC, als die<br />

chinesischen Machthaber im Vorfeld<br />

der Spiele unerbittlich brutal<br />

gegen die ethnischen Minderheiten<br />

des Landes vorgegangen sind. Darüber<br />

hinaus hat man widerstandslos<br />

hingenommen, dass tausende<br />

Regimekritiker vor dem Beginn der<br />

Spiele einfach weggesperrt worden<br />

sind. Selbst die offen praktizierte<br />

Medienzensur wurde wider<br />

besseres Wissen relativiert und<br />

zum „Wohl“ der Spiele in Kauf genommen.<br />

Dabei erleben wir diese Art der<br />

Vorgehensweise eines autoritären<br />

Regimes doch nicht zum ersten<br />

Mal. Auch bei den olympischen<br />

Spielen 1936 in Berlin hat das Nazi-<br />

Regime die olympischen Spiele für<br />

den Herrschaftsanspruch einer in<br />

allen Belangen überlegenen Rasse<br />

instrumentalisiert. Und die „zivilisierte<br />

Welt“ hat sich auch damals<br />

jede noch so große Demütigung,<br />

um des olympischen Gedankens<br />

Willen, gefallen lassen. Das Ergebnis<br />

dieser Art von Appeasement<br />

Politik ist uns allen bekannt, so dass<br />

es im Lichte dieser Erfahrungen<br />

schwer nachzuvollziehen ist,<br />

warum man ein paar Jahrzehnte<br />

später einer brutalen Diktatur so<br />

viele Zugeständnisse macht.<br />

Vor den Augen der Welt wurden<br />

Menschen in Tibet, in Ost-Turkistan<br />

und anderen unterdrückten<br />

Regionen Chinas verletzt, verhaftet<br />

oder gar getötet. Darüber kann<br />

auch die imposante, teils groteske<br />

Eröffnungsfeier und das aufgesetzte<br />

Lächeln der in die Stadien abkommandierten<br />

Zuschauer, sowie<br />

die vielen Medaillen chinesischer<br />

„Modellathleten“ nicht hinwegtäuschen.<br />

Somit ist der Versuch der<br />

KP-Führung mit einer großangelegten<br />

PR-Offensive die Menschheit<br />

von der Überlegenheit ihres<br />

Systems zu überzeugen, kläglich<br />

gescheitert. Tatsächlich haben sie<br />

mit ihren Maßnahmen den Sportbegeisterten<br />

der Welt die Stimmung<br />

gründlich verdorben. Es ist<br />

nun an den Sportfunktionären des<br />

IOC zu entscheiden, ob es überhaupt<br />

noch zu verantworten ist, die<br />

Spiele in Länder zu vergeben, die<br />

fundamentale Menschenrechte mit<br />

Füßen treten. Ganz im Gegenteil<br />

ist auch der Sport gut beraten, in<br />

puncto Umgang mit Diktaturen<br />

nicht mit zweierlei Maß zu messen.<br />

So müssen wir uns weitere zwei<br />

bzw. vier Jahre gedulden und<br />

schauen, ob es den Kanadiern in<br />

Vancouver bei den Winterspielen<br />

oder den Briten in London gelingen<br />

wird, uns wieder für die Spiele<br />

und den olympischen Gedanken zu<br />

begeistern, denn auch die<br />

olympischen Winterspiele 2014 im<br />

russischen Sotschi, entfalten im<br />

Angesicht des martialischen Auftreten<br />

des russischen Bären im Kaukasus<br />

bereits jetzt einen faden<br />

Beigeschmack. <br />

38<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


IGMG RAMAZAN UMRESİ UÇUŞ PLANI / FLUGPLAN 2008-1429 IGMG RAMAZAN UMRESİ UÇUŞ PLANI / FLUGPLAN 2008-1429<br />

NO BÖLGE G‹D‹fi DÖNÜfi UÇUfi YER‹ PROGRAM MÜDDET ÜCRET<br />

1 GENEL 01.09.2008 01.10.2008 Frankfurt TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1495,- y<br />

2 GENEL 15.09.2008 02.10.2008 Frankfurt SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1395,-y<br />

3 PAR‹S 01.09.2008 01.10..2008 PAR‹S TÜM RAMAZAN 4Hafta 1595,-y<br />

4 PAR‹S 15.09.2008 02.10.2008 PAR‹S SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />

5 AMSTERDAM 01.09.2008 01.10..2008 AMSTERDAM TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />

6 AMSTERDAM 15.09.2008 02.10.2008 AMSTERDAM SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />

8 LYON 01.09.2008 01.10..2008 LYONN TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />

9 LYON 15.09.2008 02.10.2008 LYONN SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />

NO BÖLGE G‹D‹fi DÖNÜfi UÇUfi YER‹ PROGRAM MÜDDET ÜCRET<br />

10 STRASBOURG 01.09.2008 01.10..2008 STRASBOURG TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />

11 STRASBOURG 15.09.2008 02.10.2008 STRASBOURG SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />

12 V‹YANA 01.09.2008 01.10..2008 V‹YANA TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />

13 V‹YANA 15.09.2008 02.10.2008 V‹YANA SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />

14 BRÜKSEL 01.09.2008 01.10..2008 BRÜKSEL TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />

15 BRÜKSEL 15.09.2008 02.10.2008 BRÜKSEL SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />

16 ZÜR‹H 01.09.2008 01.10..2008 ZÜR‹H TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />

17 ZÜR‹H 15.09.2008 02.10.2008 ZÜR‹H SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />

18 DÜSSELDORF 28.09.2008 12.10.2008 Frankfurt SON BAHAR 2 Hafta 1250,-y<br />

• Uçuş tarihlerinde 1-2 günlük değişiklik olabilir.<br />

• Türkiye üzeri uçuşlarda Umre dönüşü Türkiye’de<br />

aynı bilet ile izin yapma imkanına sahipsiniz.<br />

Hacc ve Umre ‘Millî Görüş’ ile bir başkadır<br />

Banka Hesap Numarası: IGMG • SEB AG – Köln • Konto Nr.: 162 888 5602 • BLZ: 370 101 11<br />

Islamische Gemeinschaft Millî Görüş · İslam Toplumu Millî Görüş · Hac ve Umre Organizasyonu<br />

Boschstr. 61-65 · D-50171 Kerpen · Tel.: +49 (0)2237-656 310/311 · Fax: +49 (0)2237-656 319<br />

· E-Mail: hacumre@igmg.de · www.igmg.de<br />

• 6 hafta önceden müracaat<br />

etmek ve en az 30-40 kişilik<br />

grup olunması halinde yukarıda<br />

belirtilen program harici, istenilen<br />

tarihte Umre organizasyonu<br />

yapılabilir.


“Mü’minlerin mallarından zekat al<br />

ki, onunla kendilerini arındırmış ve<br />

mallarını bereketlendirmiş olursun.”<br />

Tevbe: 103<br />

IGMG Zekat ve Fitre Komisyonu, İslam’ın bu temel ibadetini yerine getirmenize yardımcı oluyor.<br />

Siz de Zekat ve Fitre’lerinizi, IGMG Zekat ve Fitre Komisyonu aracılığı ile değerlendirin<br />

Hesap Numaras›: IGMG • SEB Bank AG Köln • Kontonr.: 162 888 56 01 • BLZ: 370 101 11 • Verwendungszweck: Zekat/Fitre<br />

‹slam Toplumu Millî Görüfl • Boschstr. 61-65 · D-50171 Kerpen • Tel: +49 (0)2237-656 291 • Fax: +49 (0)2237-656 222 • sosyalhizmetler@igmg.de · www.igmg.de

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!