ENTEGRASYON
Fikirlerin ayrâºldâºÂ¤âº nokta - IGMG
Fikirlerin ayrâºldâºÂ¤âº nokta - IGMG
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
YIL/JAHRGANG: 14 • SAYI/NR.: 159 • MART / MÄRZ 2008<br />
PERSPEKTIVE<br />
Monatliche Zeitschrift der<br />
Islamischen Gemeinschaft Milli Görüfl<br />
‹slam Toplumu Millî Görüfl aylık yay›n organ›<br />
Fikirlerin ayr›ld›¤› nokta<br />
<strong>ENTEGRASYON</strong><br />
DOSYA: Asr-› Saadet, Sosyal Hayat ve Aile
IGMG<br />
Perspektive<br />
IGMG AYLIK YAYIN ORGANI<br />
ED‹TÖR<br />
MART / MÄRZ 2008<br />
Y›l/Jg.: 14, Say›/Nr.: 159<br />
ADRES · ANSCHRIFT<br />
IGMG Perspektive<br />
Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen<br />
Tel.: 02237/ 656-0 • Fax: 02237/ 656 555<br />
www.igmg.de E-Mail: dergi@igmg.de<br />
YAYINCI · HERAUSGEBER<br />
Islamische Gemeinschaft Millî Görüfl<br />
IGMG e.V.<br />
Amtsgericht Bonn, VR 6621<br />
Vertreten durch den Vorstand:<br />
Osman Döring, Vorsitzender<br />
Oguz Ücüncü, Generalsekretär<br />
Ali Bozkurt, stellv. Vorsitzender<br />
GENEL YAYIN YÖNETMEN‹ · CHEFREDAKTEUR<br />
O¤uz Üçüncü<br />
(V.i.S.d.P)<br />
D‹ZG‹-LAYOUT<br />
‹lhan B‹LGÜ<br />
BASKI · DRUCK<br />
Yavuzsöhne-Duisburg<br />
Yay›nlanan makale ve fikir yaz›lar›n›n<br />
sorumluluklar› yazarlar›na aittir.<br />
•<br />
Die in der Zeitschrift veröffentlichten<br />
Meinungen binden die Autoren, nicht die IGMG.<br />
‹LAN SERV‹S‹ · ANZEIGENSERVICE<br />
Tel.: 02237/ 656-201 • Fax: 02237/ 656 555<br />
E-Mail: tanitma@igmg.de<br />
ABONE SERV‹S‹ · ABONNEMENT<br />
Islamische Gemeinschaft Millî Görüfl<br />
Lastschriftabteilung<br />
Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen<br />
Tel.: 02237/ 656-0 • Fax: 02237/ 656 555<br />
E-Mail: mitglied@igmg.de<br />
Y›ll›k abone ücreti: 59,-EURO<br />
Jahresabonnement: 59,-EURO<br />
IGMG Genel Merkez Üyelerine Ücretsizdir<br />
Für Vereinsmitglieder der IGMG kostenlos<br />
Der Bezugspreis ist im Mitgliedsbeitrag enthalten<br />
HESAP NO · BANKVERBINDUNG<br />
SEB-AG Köln.<br />
Kontonr.: 162 888 56 00<br />
BLZ 370 101 11<br />
Zihin bunaması<br />
23 Mart’ta, geleneksel Kur’an-ı Kerim Tilavet<br />
Yarıflmasının 20.cisini yapıyoruz. Kur’an-ı Kerim okumayı,<br />
Avrupa’daki camilerimizde ö¤renen çocuklarımızın katılaca¤ı<br />
bu yarıflmada, ayrıca dünyaca ünlü Kârilerden Dr.<br />
Ahmet Nuayna ile Sümeyye Eddeb de, Kur’an ziyafeti sunacaklar.<br />
Hepinizi bu programa davet ederken, sahasında<br />
uzman bilim adamlarımızın katılımı ile “Kur’an ve hayatımız”<br />
konulu bir panel düzenledi¤imizi de bildirmek istiyorum.<br />
Geçti¤imiz ayı de¤erlendirirken, karflılaflt¤ımız manzaraların<br />
hiç te iyi olmadı¤ını söyleyebiliriz. Dünyada savafllar<br />
ve iflgaller bitmemiflken, ‹srail’in özellikle Filistin’in<br />
Gazze bölgesindeki ablukasının arkasından yeniden bir<br />
askerî operasyon yapması ve çocuklarla bebekler dahil,<br />
çok sayıda sivili öldürmesi, bölge barıflı ile ilgili umutları<br />
yok etti. Teflkilat olarak, Gazze ve Filistin halkı ile dayanıflma<br />
içinde bulundu¤umuzu göstermek için insanî<br />
yardım yapıyoruz. Bu yardımlarımız devam edecek.<br />
Almanya’da, 9 kiflinin hayatını kaybetti¤i Ludwigshafen<br />
yangını, bir dizi yangının bafllangıcı olmakla kalmadı¤ı<br />
gibi, Almanya ile Türkiye arasında resmen entegrasyonasimilasyon<br />
kavgasını bafllattı. Türkiye Baflbakanı, asimilasyonu<br />
bir insanlık suçu olarak görürken, entegrasyonu<br />
destekledi. Alman siyasîler ise söylemleri ile, entegrasyondaki<br />
baflarısızlıklarını örtmeye çabaladılar.<br />
Türkiye ise, Müslüman kadınların baflları örtülü olarak<br />
üniversitelere devam edip edemeyece¤ini tartıfltı. Meclisin<br />
a¤ırlıklı bir ço¤unlukla kaldırdı¤ı yasa¤a, kimi Üniversiteler<br />
hâlâ direniyor. CHP, anayasa de¤iflikli¤inin iptalini isterken,<br />
kemalist elit tabaka, yasa¤ın, hukukî olmaktan öte,<br />
ideolojik bir tutumun sonucu oldu¤unu da ortaya koymufl<br />
oldu.<br />
Gelecek say›m›zda buluflmak üzere Allah’a emanet<br />
olun.<br />
• O¤uz ÜÇÜNCÜ
BU<br />
SAYIDA...<br />
yorum<br />
Sab›r denemesi 5<br />
6<br />
gündem<br />
gündem<br />
10<br />
gündem<br />
Provokasyonun Hollandacası 6<br />
Medyada çamur atma savafl› 8<br />
Entegrasyon derken asimilasyon istemek 10<br />
Yasak ideolojik mi, hukukî mi? 12<br />
Provokasyonun Hollandacası<br />
Entegrasyon derken<br />
asimilasyon istemek<br />
teşkilat<br />
IGMG yard›m heyeti Gazze’de 14<br />
Avrupa 20. Kur’an-› Kerim Yar›flmas› 23 Mart’ta yap›l›yor 15<br />
12<br />
gündem<br />
teşkilat<br />
14<br />
dosya<br />
Asr-ı Saadet’te sosyal hayat 16<br />
Saadetin kayna¤ı: Ev hayatı 18<br />
Aileyi helâlinden geçindirmek 20<br />
Hamidullah ve “‹slam Peygamberi” 22<br />
Yasak ideolojik mi, hukukî mi?<br />
IGMG yard›m heyeti Gazze’de<br />
islam coğrafyası<br />
Bangladefl 24<br />
26<br />
islam coğrafyası<br />
kültür<br />
28<br />
Batı Sahra sorunu 26<br />
kültür<br />
Beytü’l hikme’den Külliye’lere<br />
Müslümanlar›n günlük yaflama katk›lar› 28<br />
Bîrûnî 30<br />
Batı Sahra sorunu<br />
Beytü’l hikme’den Külliye’lere<br />
dossier<br />
Der Lebensunterhalt der Familie 32<br />
34 aktuell<br />
aktuell 36<br />
aktuell<br />
Ideologie oder Recht? 34<br />
Die mediale Schlammschlacht 36<br />
kommentar<br />
Geduldsprobe 38<br />
Ideologie oder Recht?<br />
Die mediale Schlammschlacht
yorum<br />
Sab›rlar s›nan›yor<br />
O¤uz ÜÇÜNCÜ • oucuncu@igmg.de<br />
Yaflan›lanlar önceden çok kolay<br />
öngörülebilen zincirleme tepkilerden<br />
ibaret. Dünyaca ünlü karikatürlerin<br />
çizerlerine yönelik cinayet<br />
komplosunun ortaya ç›kar›lmas›ndan<br />
sonra dayan›flma için tüm Danimarka<br />
gazetelerinde karikatürlerin<br />
tekrardan yay›nlanmas› veya daha<br />
sonra Berlin’de bir sergide Kabe’nin<br />
“ahmak tafl” bafll›¤›yla bir afifle<br />
yerlefltirilmesinin akabinde al›fl›lagelmifl<br />
tepkiler yaflan›yor. Olay, kal›-<br />
b›na uygun olarak flöyle gelifliyor:<br />
Sanatç›lar›n tahrikleri üzerine, k›zg›n<br />
Müslümanlar afl›r› tepki gösteriyor,<br />
sonras›nda da güvenlik birimleri<br />
ve siyasiler de hemen olaya dahil<br />
oluyorlar.<br />
Sonra bir bak›yorsunuz, Avrupa<br />
ayd›nlanmas›n›n kazan›mlar›n›n, hoflgörüsüz,<br />
darkafal› ve mizah yoksunu<br />
Müslümanlara karfl› savunuldu¤u ve<br />
Do¤u ile Bat› aras›nda günden güne<br />
artan ve önüne geçilemez kültür savafl›<br />
bafllam›fl bile. O müslümanlar ki,<br />
hala birfleyleri “kutsal” diye savunabilme<br />
cüretini gösteriyorlar. Asayifl<br />
sorumlumuz Wolfgang Schäuble’nin,<br />
Alman medyas›na yapt›¤›, bas›n özgürlü¤ünün<br />
ve Avrupa yaflam tarz›n›<br />
göstermek için karikatürlerin ayn›<br />
flekilde yay›nlanmas› yönündeki düflündürücü<br />
ça¤r›s› daha baflka nas›l<br />
aç›klanabilir.<br />
Federal ‹çiflleri Bakan›n›n da bu<br />
garip bas›n ve fikir özgürlü¤ü kavgas›na<br />
taraf olarak kat›lmas›, iflin tad›n›<br />
kaç›r›yor – her ne kadar ald›¤› sert<br />
tepkilerden sonra tavr›ndan yar›m<br />
Hollandal› poltikac› Wilders<br />
a¤›zla da olsa geri ad›m atm›fl olsa da.<br />
Biz, tekrar tekrar hat›rlatmak zorunda<br />
olmaktan haz almasak da, özgürlük<br />
ve sorumlulu¤un bir madalyonun<br />
iki yüzü oldu¤unu, karfl›dakinin<br />
hassasiyetlerini dikkate alman›n, kendi<br />
durufluna bir zarar›n›n olmayaca-<br />
¤›n› yine de hat›rlatal›m.<br />
Müslümanlar›n sab›rlar›n›n tekrar<br />
tekrar bir denemeye tabi tutulmas›n›n<br />
art›k hiç bir tad› kalmad›. Müslümanlar›n<br />
sürekli olarak tahrik edilmesi<br />
çoktan araç olmaktan ç›k›p,<br />
amaç haline gelmifl durumda ve birçok<br />
Avrupa ülkesinde tuhaf bir hal<br />
al›yor. Bir taraftan ak›l fukaras› Hollandal›<br />
bir politikac› Kur’an’› Kerim’e<br />
hakaret içeren bir filmin yay›nlanmas›n›<br />
isterken, di¤er yandan Avusturyal›<br />
akla zarar bir politikac› da alemlere<br />
rahmet olarak gönderilen bir Peygamberi<br />
“çocuk tacizcisi” olmakla itham<br />
edebiliyor.<br />
Bahsetti¤imiz zihinsel bunama<br />
göstergelerinin geçici olup olmad›¤›<br />
ise, kamuoyunun bu tahriklere ve<br />
provakatörlere gösterdi¤i dikkati gözönünde<br />
tutarsak flüpheli.<br />
Kendi flahs›n›n, kültürünün, dininin<br />
elefltiriye ve hicive aç›k olmas› ve<br />
bunlara sab›r gösterilmesi demokrasinin<br />
gereklerinden ise de, elefltirilekarfl›<br />
durumuzda, Mahatma Gandi’nin<br />
afla¤›daki sözü tavr›m›z› belirlemeli:<br />
“Sabretmek tasvip etmek anlam›na<br />
gelmez”. <br />
IGMG PERSPEKTIVE 5
gündem<br />
Provokasyonun Hollandacası<br />
Murat KURT • muratkurt66@hotmail.com<br />
Son zamanlarda Hollanda d›fl›ndakilerin<br />
genelde merak etti¤i<br />
soru flu: Hollanda’da neler olur?<br />
Hollanda’da di¤er Bat›l› ülkelerin<br />
baz›lar›nda oldu¤u gibi yabanc›<br />
düflmanl›¤› alevleniyor mu? Eskiden<br />
Hollanda denince laleler, yel<br />
de¤irmenleri, su kanallar› ve özgürlükler<br />
akla gelirdi. Oysa flimdilerde<br />
maalesef yabanc› düflmanl›¤›, az›nl›klara<br />
tahammülsüzlük ve ‹slam<br />
karfl›tl›¤› akla gelir oldu. Pekii, Hollanda’ya<br />
ne oldu da böyle bir de¤iflim<br />
söz konusu oldu?<br />
Hollanda da, di¤er baz› Bat›l› ülkeler<br />
gibi meflhur 11 Eylül sald›r›lar›ndan<br />
sonra bir zihniyet de¤iflimine<br />
u¤rad›. Asl›nda bu bir zihniyet<br />
de¤ifliminden ziyade “Hollandal›lar›n<br />
bir k›sm›n›n bilinç alt›nda olan<br />
yabanc› ve yabanc› de¤erlerine<br />
düflmanl›¤› gün yüzüne ç›kard›”<br />
dersek daha do¤ru bir tespit yapm›fl<br />
oluruz kanaatindeyim. Kafalardaki<br />
bu çarp›k zihniyet yang›n›na,<br />
az›nl›klardan baz›lar›n›n yanl›fl tutumlar›<br />
sonucu adeta yang›na körükle<br />
gitmelerini de gözard› etmemek<br />
gerekir.<br />
Toplumun baz› kesimlerinde<br />
olan bu düflmanca zihniyet, geçmifl<br />
dönemlerde Leefbaar Nederland<br />
Partisi lideri Pim Fortuyn, film yönetmeni<br />
Theo Van Gogh ve ‹slam<br />
dininden dönen eski milletvekili<br />
Ayaan Hirsi Ali ile de kendisini ortaya<br />
koydu. Hatta bu düflüncede<br />
olanlar, Hollandal›lardan geçmifl<br />
seçimlerin birinde epey de oy almay›<br />
baflard›. Bugünlerde yabanc›<br />
düflmanl›¤› ve ‹slam karfl›tl›¤› bayra¤›n›<br />
PVV (Özgürlükler Partisi)<br />
Baflkan› Geert Wilders etkili bir flekilde<br />
tafl›yor.<br />
Seçim çal›flmalar›nda afl›r›,<br />
uçuk fikirleriyle gündeme oturan<br />
Pim Fortuyn, 2002 genel seçimlerine<br />
az bir zaman kala Hollandal› bir<br />
sosyalist taraf›ndan öldürülmüfltü.<br />
Daha sonra eflcinsel olan Theo Van<br />
Gogh, Somali do¤umlu milletvekili<br />
Ayaan Hirsi Ali ile birlikte yapt›¤›<br />
“Submission-Teslimiyet” isimli<br />
filmde yüzleri peçeli ç›plak kad›n<br />
görüntüleri sergilemiflti. Kas›m<br />
2004’te Theo Van Gogh, Fas kökenli<br />
Hollandal› bir genç taraf›ndan<br />
b›çaklan›p silahla atefl edilerek<br />
öldürülmüfltü. Genç, söz konusu<br />
filmde ‹slam’a hakaret edildi¤i için<br />
bu eylemi gerçeklefltirdi¤ini söylemiflti.<br />
Milletvekili Hirsi Ali ise partisi<br />
VVD ile fikir ayr›l›¤›na düflmüfl<br />
ve ABD’ye göç etmek zorunda kalm›flt›.<br />
Geert Wilders önceki seçimlerde<br />
VVD (Liberal Parti) aday› olarak<br />
meclise girmifl ve daha sonra partisinin,<br />
Türkiye’nin Avrupa Birli¤i’ne<br />
girmek için müzakerelere bafllamas›<br />
karar›na destek verdi¤i için bu<br />
partiden ayr›larak ba¤›ms›z milletvekili<br />
olarak yoluna devam etmiflti.<br />
Hollanda’da 2006 y›l›ndaki son yap›lan<br />
genel seçimlere kendi partisini<br />
kurarak giren Wilders, bu seçimlerde<br />
150 sandalyelik parlementoda<br />
9 sandalye kazanarak sürpriz yapm›flt›.<br />
Yabanc›lara, özellikle de Müslümanlara<br />
karfl› olumsuz tutumunu<br />
her f›rsatta sürdüren Wilders, geçen<br />
sene fiubat ay›nda yapt›¤› bir<br />
konuflmada, “Müslümanlar Hollanda’da<br />
yaflamak istiyorlarsa, Kur’an’›n<br />
yar›s›n› y›rt›p atmal›lar” fleklinde çirkin<br />
bir sald›r›da bulunmufltu. Daha<br />
sonra parlamentoda Kuran’› Kerim<br />
ve Hitler’in Kavgam (Mein Kampf)<br />
kitab›n›n yasaklanmas› teklifini<br />
vermifl ancak parlamento bu teklifi<br />
reddetmiflti. Yine geçen y›l›n Kas›m<br />
ay›nda yapt›¤› bir aç›klamada ise,<br />
“Müslüman inanc›n›n fliddet ve faflist<br />
unsurlar›n› gösteren” bir film yapmakta<br />
oldu¤unu bildirmiflti. Siyaset<br />
sahnesine ç›kt›ktan sonra Wilders’›n<br />
iftiralar›n›n arkas› hiç kesilmedi.<br />
“Sorun ‹slam’›n kendisi. ‹slam<br />
bir fliddet dinidir” diyen Wilders,<br />
Peygamberimiz’e de hakaret<br />
ederek “Peygamber Muhammed<br />
6<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
gündem<br />
Geert Wilders<br />
bir fliddet adam›yd›. Kur’an, ço-<br />
¤unlukla bir fliddet kitab›. Müslümanlara<br />
yat›r›m yapmal›y›z ama<br />
önce Kur’an’›n ve inançlar›n›n yar›s›ndan<br />
vazgeçmeliler” diye fütursuz<br />
ve i¤renç aç›klamalarda bulundu.<br />
Wilders’in Kur’an-› Kerim’le ilgili<br />
sözlerine hükümetin ard›ndan,<br />
baflta Hollanda’da yaflayan Müslümanlar<br />
olmak üzere çok say›da vatandafl<br />
da tepki gösterdi. ‹ftirac›<br />
Wilders, kendisinin ve eflinin<br />
600’den fazla ölüm tehdidi ald›¤›n›<br />
iddia ederek “Özgürlü¤ümü ve özel<br />
hayat›m› ‹slam’a muhalif oldu¤um<br />
için kaybettim” fleklinde aç›klamalar<br />
yap›yor.<br />
‹ftirac› ve faflist milletvekili Wilders’in<br />
filminin içindeki ayr›nt›lar<br />
tam olarak bilinmiyor. Filmin hakaret<br />
boyutu tam olarak bilinmemekle<br />
birlikte, bu konuda çeflitli söylentiler<br />
ve duyumlar var. Filmde<br />
Kur’an’› Kerim’in, Adolf Hitler’in<br />
“Kavgam” kitab›na benzetildi¤i.<br />
Kur’an-› Kerim’in; “kad›nlara ve eflcinsellere<br />
hoflgörüsüzlü¤ün, cinayetin,<br />
canili¤in ve terörün ilham”<br />
kayna¤› olarak sunuldu¤u söylentileri<br />
ortal›kta geziyor. 10 dakikal›k<br />
film daha yay›nlanmadan büyük<br />
tepki çekti. Hollanda Müslüman<br />
Konseyi, Wilders’i “›rkç› ve faflist”<br />
olarak niteleyerek, ülkedeki Müslüman<br />
kesime itidal ça¤r›s›nda bulundu.<br />
Wilders, Hollanda’da yetkililerin<br />
filmin yay›mlanmas› halinde<br />
kendi güvenli¤i için ülkeyi terketmek<br />
zorunda kalabilece¤ini söylediklerini<br />
belirtiyor. Hükümet de filme<br />
gerek Hollanda gerekse ülke d›-<br />
fl›ndan gelecek olas› tepkilere karfl›<br />
haz›rl›klar›n› yap›yor. Film nedeniyle<br />
ölüm tehditleri alan Wilders<br />
de polis taraf›ndan korunuyor.<br />
Filmin yay›nlanmas› flu anda<br />
bir müddet ertelenmifl durumda.<br />
Hollanda Anayasas›’ndaki afl›r› özgürlük<br />
hükümleri filmin tamamen<br />
yasaklanmas›n›n mümkün olmad›¤›<br />
fleklinde yorumlan›yor. Yak›nda<br />
gösterilmesi muhtemel olan film<br />
nedeniyle Hollanda alarma geçmifl<br />
durumda. Hükümet, filmin piyasaya<br />
sürülmesinde sonra ç›kabilecek<br />
muhtemel olaylar konusunda bütün<br />
belediyelere uyar› yaz›s› gönderdi.<br />
Hollanda hükümeti, provokatif filmin<br />
yay›mlanmas›ndan sonra meydana<br />
gelebilecek fliddetli protestolardan<br />
endifle ediyor.<br />
D›fliflleri Bakan› Maxime Verhagen,<br />
Wilders’i bizzat ziyaret ederek<br />
film konusunda fikrini de¤ifltirmek<br />
için ikna etmeye çal›flt›. D›fliflleri<br />
Bakanl›¤›’n›n aç›klamas›na göre<br />
Verhagen toplant›da, böyle bir film<br />
çekmenin Wilders ve yak›n çevresi<br />
için çok tehlikeli olaca¤›n› söyledi.<br />
Ayr›ca filmin, Hollanda’n›n yurtd›-<br />
fl›ndaki ç›karlar›n› da olumsuz yönde<br />
etkileyece¤ini hat›rlatt›. Savunma<br />
Bakanl›¤› da “Wilders’i<br />
vazgeçirmek için elimizden<br />
geleni yap›yoruz” dedi. Fakat<br />
Wilders, ne tür bask›lar<br />
olursa olsun filmi internette<br />
veya televizyonlarda yay›nlayaca¤›n›<br />
söyledi. Hollanda<br />
hükümeti ise ulusal kanallar›n<br />
bu filmi yay›nlamayaca-<br />
¤›n› umdu¤unu aç›klayarak,<br />
“E¤er bu film ulusal kanallarda<br />
yay›nlan›rsa hükümetin<br />
destekledi¤i bir proje olarak<br />
alg›lan›r” dedi. ‹stihbarat<br />
Servisi ise “Bu film çekilirse,<br />
Danimarka’daki karikatür<br />
krizinden bile beteri yaflanabilir”<br />
diye görüfl bildirdi.<br />
Hükümetin uyar›s› do¤rultusunda<br />
belediye baflkanlar›<br />
özellikle camiileri ziyaret ederek<br />
Müslümanlara itidal ça¤r›s›nda<br />
bulundular. Bu çal›flmalar kapsam›nda<br />
Amsterdam Büyükflehir Belediyesi<br />
Baflkan› Job Cohen de, Kuzey<br />
Hollanda Millî Görüfl Federasyonu’nun<br />
en büyük camiisi olan<br />
Ayasofya Camii’ne bir Cuma namaz›ndan<br />
önce geldi. Baflkan Cohen,<br />
Wilders’›n düflüncelerine kat›lmad›klar›n›,<br />
bu düflüncelerin tehlikeli<br />
oldu¤unu belirterek, Wilders’›n<br />
yay›nlayaca¤› filmin içeri¤i konusunda<br />
bilgi sahibi olmad›klar›n›,<br />
ama muhtemelen ‹slam’› ve Müslümanlar›<br />
karalayan bir film olaca¤›n›<br />
söyledi. Baflkan Cohen, özellikle<br />
Müslümanlardan sakin olmalar›n›,<br />
polisi alarma geçirdi¤ini, film ç›kt›ktan<br />
sonra asayifli bozacak eylemlere<br />
girmemelerini söyleyerek, filmde<br />
suç unsuru olabilecek fleyler varsa<br />
birlikte mücadele etmeleri gerekti¤ini<br />
söyledi.<br />
Burada sorun olan, hiç te az›msanmayacak<br />
say›da olan Hollandal›lar›n<br />
bu tür afl›r› uçlu fikirlere sahip<br />
olmas›d›r. Yabanc›lar konusundaki<br />
bu olumsuz düflüncelere ve uygulamalara<br />
etkin ve kal›c› bir çözüm<br />
bulunmad›¤› takdirde, bundan<br />
sonraki muhtemel olumsuz geliflmelerin,<br />
az›nl›klar›n bu ülkedeki<br />
gelece¤ini tehdit etti¤i kadar Hollanda’n›n<br />
da gelece¤ini tehdit etti¤i<br />
apaç›k bir gerçektir. <br />
IGMG PERSPEKTIVE 7
gündem<br />
Baflbakan Erdo¤an ve Eyalet Baflbakan› Beck<br />
Medyada çamur atma savafl›<br />
Ludwigshafen yang›n› üzerine<br />
Ekrem fiENOL • esenol@igmg.de<br />
Ludwigshafen’da yaflanan feci yang›ndan<br />
bizlere ulaflan görüntüler<br />
gerçekten ac› vericiydi. Çocuklar›n›<br />
korkudan pencereden afla¤› atan aileler,<br />
ölümden kurtulmak için kendileri<br />
de afla¤› atl›yorlard›. Sonunda befli<br />
çocuk dokuz kifliyi kaybettik altm›fl kifli<br />
ise yaraland›.<br />
Ludwigshafen’da yaflanan olay ne<br />
kadar ac› ise yang›n sonras› medyaya<br />
yans›mas› da bir o kadar insanl›ktan<br />
uzakt›. Taraftutma ayyuka ç›km›flt›.<br />
Ludwigshafen’daki yang›n›n kurbanlar›n›n<br />
Türk vatandafl› olmalar›<br />
Türk medyas›n› pazar yerindeki ç›-<br />
¤›rtkana çevirdi. Sekiz ve dokuz yafllar›ndaki<br />
iki k›z çocu¤unun bir adam›<br />
binaya atefl koyarken gördüklerini<br />
söylemeleri kampanyan›n tetikleyicisi<br />
oldu. Evde oturanlar›n uzun zamand›r<br />
›rkç›lar taraf›ndan tehdit edildikleri,<br />
ayn› eve 2006 y›l›nda bir kundaklama<br />
daha yap›ld›¤›, olay›n ›rkç› bir sald›r›<br />
oldu¤u flüphelerini güçlendirdi¤i<br />
söylenirken, Mölln ve Solingen’de yaflananlar<br />
büyük harflerle manfletlere<br />
tafl›nd›.<br />
Türk haber kanallar›nda yang›n›n<br />
görüntülerinin tekrar tekrar yay›nlanmas›,<br />
k›smende bir Alman bayra¤›n›n<br />
ortas›na nazi gamal› haç iflaretinin<br />
yerlefltirilerek, sunucunun da yapan<br />
kiflilerden sözederken “Almanlar” demesi<br />
gibi tats›z fleylerde yafland›.<br />
Alman medyas›nda ise Eyalet<br />
Baflbakan› Kurt Beck’in henüz daha<br />
yang›n söndürülmeden ve soruflturma<br />
bafllat›lmadan ›rkç› bir kundaklama<br />
olay›n›n ihtimal d›fl› oldu¤unu<br />
aç›klamas› yer ald›.<br />
‹lk günlerde yaflan›lan›n ›rkç› bir<br />
kundaklama olay› oldu¤u ihtimali ile ilgili<br />
birfleyler göremedik. Böylece Almanya’da<br />
yang›n›n kurbanlar› üzerine<br />
konuflulmak yerine, medyada yay›nlanm›fl<br />
veya yay›nlanmam›fl haber bafll›klar›<br />
üzerine tart›fl›lmaya baflland›.<br />
Geçmiflte yaflanan zorla evlendirme<br />
ve namus cinayeti konular›nda<br />
medyada yer alan haberleri önyarg›-<br />
s›z olarak hat›rlamaya çal›flt›¤›m›zda<br />
bu olayda yaflan›lan haber verme tarz›<br />
ile paralellikler yafland›¤›n› görürüz.<br />
Tüm Türklerin ayr›ma gidilmeden<br />
ayn› kefeye koyulmas›na -hakl›<br />
olarak- ne kadar da k›zm›flt›k? Sonunda<br />
bu yarg›lar› hakl› ç›karan ne<br />
8<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
gündem<br />
IGMG Genel Baflkan› Karahan taziyede bulunuyor<br />
bir rakam ne de bilimsel araflt›rma<br />
ortaya konulabildi. Sözkonusu yarg›-<br />
lar karfl›s›nda kendimizi haks›zl›¤a<br />
u¤ram›fl hissettik. Özellikle Türk gazeteleri<br />
o dönemde nesnel olma ça¤r›s›<br />
yapan taraft›. Verilen peflin yarg›-<br />
lara karfl› bilim adamlar›n›n söyledikleri<br />
hergün gazetelerde yer al›yordu.<br />
Bugün ayn› Türk gazetelerinin<br />
Ludwigshafen’daki yang›n haberini<br />
verdikleri sayfalar›n› çevirdi¤inizde, o<br />
günlerde Alman medyas›n›n performans›n›<br />
sergiledikleri görülüyor. Halihaz›rda<br />
peflin yarg›larda bulunmama<br />
konusunda uyaran ve nesnellik ça¤r›-<br />
s› yapan Alman medyas› var karfl›m›zda.<br />
Kaderin bir oyunu mu desek.<br />
Almanya’da zorla evlendirme ve<br />
namus cinayetleri üzerine verilen haberlerin<br />
flekli ne kadar yanl›fl, nesnellikten<br />
uzak ve abart›l› ise, yang›n olay›n›n<br />
da “Almanlar›n” kundaklamas›<br />
oldu¤unu söylemek veya ima etmekte<br />
yanl›flt›r. Olay›n bir kundaklama oldu¤u<br />
ile ilgili görgü flahidi beyanlar›<br />
veya iflaretler olabilir, ancak hiçbir<br />
fley peflin yarg›lar› hakl› ç›karmaz.<br />
Olay›n arkas›nda ›rkç› motifin oldu¤u<br />
resmen ortaya ç›kar›lsa bile suçlular,<br />
Türk medyas›nda yer alan “Almanlar”<br />
olmayacaklar.<br />
Kendini aç›kça ele veren birfley<br />
var ki, o da nesnel haberlerin, ma¤durlar›n<br />
“kendilerinden” olmad›klar›<br />
sürece medyada yer bulabildi¤idir.<br />
Baflkas›n›n ac› ve hüzünleri üzerine<br />
ölçülü, analitik haber yapabilmek,<br />
kendi hakk›nda yapmaktan daha kolay<br />
anlafl›lan.<br />
Medyay› ilgilendiren noktan›n<br />
son tahlilde sat›fl rakamlar› oldu¤unu<br />
Bild ve Hürriyet gazetelerinin Genel<br />
Yay›n Yönetmenleri Kai Diekmann ve<br />
Ertu¤rul Özkök’ün ortak yorumlar›<br />
aç›kça gözler önüne serdi. ‹kiyüzlülükleri<br />
günyüzüne ç›kt›¤›nda ise siyasilere<br />
güvensizlik ortam›n› körüklememe<br />
ça¤r›s› yapmaya bafllad›lar. Bu<br />
arada ayn› gazeteler sürekli bir çamur<br />
atma habercili¤i yaparak, baz›<br />
bas›n kurallar›n› da çi¤nediler. Sözkonusu<br />
gazetelerin gerek Hessen<br />
Eyaleti’ndeki seçim döneminde gerekse<br />
Ludwigshafen’daki yang›nla ilgili<br />
habercili¤ine bakt›¤›m›zda insan›n<br />
“daha ne kadar piflkin olunabilir<br />
ki?” sorusunu kendi kendine soras›<br />
geliyor.<br />
Yapt›klar› habercilikle adeta yang›na<br />
körükle giden ve toplumda güvensizli¤i<br />
körükleyen bu gazeteler de-<br />
¤il miydi? Tahminleri gerçekmifl gibi<br />
lanse eden ve güvensizli¤e neden<br />
olanlar baflka gazeteler miydi? Bu<br />
aç›dan bak›ld›¤›nda sözkonusu gazetelerin<br />
ülkelerinde en çok okunanlar<br />
olmas› trajik de¤il mi?<br />
Tam da bu noktada kendimize<br />
medyan›n okuyucu olarak bizlere<br />
okumak istedi¤imizi servis edip etmedi¤ini<br />
sormal›y›z. Haberleri okudu-<br />
¤umuzda bafl›m›zla onayl›yor ve içimizde<br />
elimize f›rsat geçti¤inde ötekilerinden<br />
bize yapt›klar›n›n intikam›n›<br />
ayn› flekilde alm›fl olman›n hazz›n› m›<br />
yafl›yoruz ?<br />
Ne diyelim sular duruldu¤unda –<br />
en ac› yönü bu zaten - olaylarla ilgili<br />
hat›rlananlar sadece haberlerde gördüklerimizden<br />
ibaret olacak. Yaflanan›n<br />
gerçekte ›rkç› bir olay olup olmad›-<br />
¤›n› sadece az say›da insan bilecek. <br />
IGMG PERSPEKTIVE 9
gündem<br />
Erdo¤an’›n yang›n yeri ziyareti...<br />
Entegrasyon derken<br />
asimilasyon istemek<br />
Abdulgani E. KARAHAN • akarahan@igmg.de<br />
fiubat ay› ortas›nda, Türkiye Cumhuriyeti<br />
Baflbakan›’n›n yurt d›fl›nda<br />
yaflayan Türklerle Köln’de bir buluflmas›<br />
gerçekleflti. Sadece böyle bir<br />
pro¤ram›n gerçekleflmesi bile Alman<br />
kamuoyunu rahats›z etmeye yetti.<br />
Ama asıl, Baflbakan Recep Tayyip Erdo¤an’›n<br />
konuflmas› s›ras›nda söyledi¤i<br />
bir cümle kamuoyunu flok etti.<br />
Erdo¤an, salona gelen dinleyicilere,<br />
uyum sa¤lamalar› gerekti¤ini, ama,<br />
asimile olmaktan kaç›nmalar›n› söyledi.<br />
Çünkü, asimilasyon “bir insanl›k<br />
suçu” idi.<br />
Bu bir kaç kelimenin etkisi yo¤un<br />
oldu; özellikle, güneydeki Birlik Partisi<br />
siyasetcilerinin üzerinde. Bavyera<br />
Baflbakan› Beckstein, Baflbakan Recep<br />
Tayyip Erdo¤an’› “›rkc› söylem”<br />
kullanmakla itham edip, Erdo¤an’›n<br />
asimilasyonu ret etmesini sevindirici<br />
olmad›¤›n› ifade etti. H›ristiyan Sosyal<br />
Birlik (CSU) partisinin Genel Baflkan›<br />
Huber ise, hemen, Türkiye’nin<br />
Avrupa Birli¤i’ne üyeli¤ini tart›flmaya<br />
açt›. CSU’nun eski Genel sSekreteri<br />
Söder de, Erdo¤an’›n Almanya’da bir<br />
Türk partisi kurmak istedi¤ini iddia<br />
edecek kadar ileri gitti.<br />
Oysa, Alman siyasetcilerinin bu<br />
gerginli¤i hayret vericiydi. Bunlar,<br />
zaten y›llard›r talep ettiklerinin asimilasyon<br />
de¤il, entegrasyon oldu¤unu<br />
ifade etmiyorlar m›yd›? Erdo¤an’›n<br />
söyledi¤i de bundan farkl› bir fley de-<br />
¤ildi. O da, Almanya’daki Türk kökenli<br />
insanlara entegre olmalar›n›, Almanca<br />
dilini ö¤renmelerini, topluma<br />
uyum sa¤lamalar›n› söylüyor, ama,<br />
asimile olmamalar›n› istiyordu.<br />
Fakat bu gerginli¤in varl›¤›, bize<br />
flunu gösteriyordu: Asl›nda, bu siyasîler<br />
y›llard›r hep entegrasyon demifl,<br />
ama hep asimilasyon talep etmifllerdi.<br />
Yoksa, ileri gelen Birlik Partisi siyasîlerinin<br />
entegrasyonu “en ileri seviyede<br />
aynîleflme” olarak tarif etmelerini, ya<br />
da Federal eski ‹çiflleri Bakan› Otto<br />
Schily’nin “Entegrasyonun en iyi flekli,<br />
asimilasyon”dur sözlerini baflka<br />
türlü anlamak mümkün de¤il. Erdo-<br />
¤an’›n sözlerinin gerginli¤e sebep olmas›,<br />
özellikle flu ana kadar entegrasyonda<br />
yaflanan aksakl›klar›n sorumlulu¤unu,<br />
her zaman göçmenlerde arayanlar›n<br />
iç yüzünü de ortaya ç›karm›fl<br />
oldu. Söyledikleri ile, gerçekten istedikleri<br />
birbirini tutmad›¤›na göre,<br />
göçmenlerin de kendilerinden beklenenleri<br />
hiçbir zaman yerine getireme-<br />
10<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
gündem<br />
Uyum Bakan› Böhmer ve Devlet Bakan› Yaz›c›o¤lu<br />
mifl olmalar›na flaflmamak laz›m.<br />
Göçmenlerin hayal k›r›kl›¤›na sebep<br />
olan fley de iflte tam bu tutumdur.<br />
Ne yaparlarsa yaps›nlar, dil de ö¤renseler,<br />
meslek e¤itimlerini de bitirseler,<br />
ülkenin vatandafll›¤›n› da alsalar,<br />
kendilerini bu ülkenin vatandafl› olarak<br />
da hissetseler, tarihlerinden, kültürlerinden,<br />
dillerinden vaz geçmedikleri<br />
sürece, yeterli olmayacaklard›r.<br />
Siyasette birçok etkin isim, göçmen<br />
as›ll› insanlar› kendi insan› olarak<br />
kabul etmekten halen çok uzak.<br />
Say›n Merkel’in, Erdo¤an’›n kucaklay›c›<br />
ziyaretinden ürküp, kendisinin<br />
Türk kökenli insanlar›n da baflbakan›<br />
oldu¤unu aç›klamas› da çok birfley<br />
de¤ifltirmiyecektir.<br />
Evet, bu ifadesi do¤ru. Ancak,<br />
göçmenler böyle bir ifadeyi çok daha<br />
önce duymak istiyorlard›. Bu söylemi,<br />
Hessen Eyaleti’ndeki çirkin seçim<br />
kampanyas›ndan önce hat›rlam›fl olsayd›<br />
ve Birlik Partili siyasiler her önlerine<br />
gelen f›rsatta göçmenlerin yurt<br />
d›fl› edilmelerini talep etmeselerdi, zaten<br />
birçok k›r›lmalar ve üzüntüler yaflanmam›fl<br />
olacakt›.<br />
Unutmamak laz›m, Erdo¤an’›n<br />
konuflmas› ac› dolu bir haftaya denk<br />
gelmiflti. Dokuz insan ölmüfltü o hafta<br />
Ludwigshafen’de; yanarak, dumandan<br />
bo¤ularak. Ve ço¤u da çocukdu,<br />
yang›ndan, zehirli dumanlardan kaçamayanlar›n.<br />
Almanya, dokuz insan›n›<br />
kaybetti o yang›nda. Almanya<br />
daha fazlas›n› da kaybetti asl›nda.<br />
Almanya, biraz da güven kaybetti;<br />
Türk kökenli göçmenlerinin güvenini.<br />
Yang›ndan dolay› de¤il, yang›n sonras›<br />
araflt›rmalardan dolay› da de¤il.<br />
Gördükleri muameleydi, insanlar›m›-<br />
z› üzen. Baz› anlar, bu ac› günlerde iz<br />
b›rakt›. Türkiye d›fl›nda yaflayan<br />
Türklerden sorumlu bakan›n ziyareti<br />
böyle bir and›, Türkiye Baflbakan›’n›n<br />
ziyareti böyle bir and›, Alman Baflbakan›’n›n<br />
gelmemesi de böyle bir and›.<br />
‹nsanlar, orada Merkel’i arad›,<br />
ama, nafile. Oysa ziyareti kesinlikle<br />
bir suçlulu¤un kabulü olarak de¤il,<br />
“Ben sizin için de var›m”, ya da “Ben<br />
sizin de Baflbakan›n›z›m” ifadesinin<br />
tezahürü olarak beklendi. fiüphesiz<br />
bir jest olurdu, hükümetin entegrasyon<br />
söyleminde ciddî oldu¤unu dair<br />
bir iflaret. Baflbakan›n, entegrasyonu<br />
sadece bir talep olarak alg›lamad›¤›-<br />
n›, entegrasyon için kendini de görevli<br />
olarak hissetti¤inin ifadesi olurdu.<br />
Ama gelmedi.<br />
Onun yerine baflsa¤l›¤› dileklerini<br />
Uyum Bakan› bayan Maria Böhmer<br />
iletti. Ayn› Uyum Bakan› daha k›sa bir<br />
süre önce, göçmenlere rijid bir Göç<br />
Yasas›n›n reklam›n› yap›yor, Roland<br />
Koch’un ›rkç› seçim kampanyas›nda<br />
onun arkas›nda yer al›yordu. Bayan<br />
Böhmer, Uyum Bakanl›¤› görevini,<br />
kendinden önceki uyum sorumlular›<br />
gibi göçmenlerin yan›nda görmüyor,<br />
kendisini Birlik Partisi taleplerine elçi<br />
olarak alg›l›yordu. “Türk Toplumunun<br />
dostu olarak güven veren bir siyasetciye<br />
ihtiyaç var”, diyen Cem Özdemir<br />
hakl›yd›. Bu güven sahibi siyasetçi<br />
ise Böhmer de¤ildi.<br />
Göçmenlerin dikkatinden, daha<br />
önce kendilerine sahip ç›kmad›¤› için<br />
elefltirdikleri Türkiye Cumhuriyeti’nin<br />
olay yerinde oldu¤u kaçmad›. Ony›llard›r<br />
Avrupa’daki Türk göçmenleri<br />
Türkiye’yi hakl› olarak elefltiriyordu;<br />
kendilerine sahip ç›kmad›klar› için,<br />
din, dil ve kültür ba¤lam›ndaki ihtiyaçlar›n›n<br />
dikkate al›nmad›¤› için.<br />
Ama flimdi Ludwigshafen’de üst düzeyde<br />
varl›¤› göze çarpan olgu, iflte<br />
bu devletti. Lale Akgün’ün, Türkiye’nin,<br />
d›fl Türkler ile ilgili yeni do¤an<br />
bu ilgisinden uyum için bir tehlike<br />
sezmesi de yersiz de¤ildi. Ama bu<br />
tehlikenin varl›¤›, Türkiye Baflbakan›’n›n<br />
Almanya Baflbakan› taraf›ndan<br />
b›rak›lan bir bofllu¤u doldurmas›ndan<br />
kaynaklan›yordu. Türk göçmenlerin<br />
kalbini kazanmaya giden yolun,<br />
iflaret parm›¤›n› kald›rmak ve s›n›rs›z<br />
aynîleflmelerini istemek olmad›¤›n›n<br />
anlafl›lmas› gerekiyor art›k.<br />
Tüm bu tart›flmalar ba¤lam›nda,<br />
entegrasyon kavram› da olumlu yans›mas›n›<br />
kaybetmifl durumda. Ne zaman<br />
ki entegrasyon, bir engel olarak<br />
kullan›lmaya baflland›, ne zaman ki<br />
entegre etmek yerine, d›fllamak için<br />
kullan›ld›, ne zaman ki entegrasyon<br />
denilip asimilasyon anlafl›lmaya baflland›ysa,<br />
iflte o zaman entegrasyon<br />
kavram› kucaklay›c› etkisini kaybetti.<br />
Kavram›n içi boflalt›ld›, tek tarafl› bir<br />
çabaya indirgendi, siyasîlerin talepleri,<br />
aksine, destek vermek istememelerinin<br />
fliar› oldu. Bu söylemler, dikkati,<br />
sadece göçmenlerin sorumlulu¤una<br />
yöneltip, siyasetin görevlerini kamufle<br />
etti.<br />
Almanya’daki siyaset, asimilasyonun<br />
sadece kendisine entegrasyon<br />
denmesiyle olumlulaflmayaca¤›n› kabul<br />
etmek zorunda. Uyum politikalar›,<br />
ancak göçmen insanlar›n toplumsal<br />
hayata kat›l›mlar›n› sa¤lad›¤› oranda<br />
baflar›l› olabilir. Bunun için ise, önce<br />
güvene ve dürüstlü¤e ihtiyaç var, ki, bu<br />
da ancak eski kal›plaflm›fl asimilasyon<br />
taleplerinden vazgeçmek ile olur. <br />
IGMG PERSPEKTIVE 11
gündem<br />
‹deolojik mi, hukukî mi?<br />
Türkiye’de baflörtüsü yasa¤›<br />
‹lknur MELEKO⁄LU • imelekoglu@yahoo.de<br />
Türkiye’de 10 y›ldan beri aral›ks›z<br />
süren, binlerce baflörtülü k›z›n<br />
e¤itim görmesine mani olan ve sosyal<br />
bir sanc›ya dönüflen baflörtüsü<br />
yasa¤›na meclisin sahip ç›kmas› çok<br />
önemli bir ad›md›r. Ancak yasa¤›n<br />
kald›r›lmas› için yap›lan çal›flmalar<br />
tam bir kargafla içinde geçti ve hâlâ<br />
da geçiyor. AK Parti’nin ilk teklifi<br />
olan anayasa tasla¤›nda yer alan;<br />
“Ceza hukuku veya genel ahlaka ayk›r›<br />
olmamak kayd› ile hiç kimse k›l›k<br />
ve k›yafetinden dolay› yüksekö¤renim<br />
hakk›ndan mahrum b›rak›lamaz”<br />
ifadesi sorunu çözmekten<br />
uzakt›. Anayasada yer alacak bir<br />
metnin bu derece ayr›nt› içermesi<br />
yanl›fl oldu¤u gibi, bu flekilde düzenlenecek<br />
bir metin çok daha farkl› yorumlanmalara<br />
yol açacakt›.<br />
Yasa¤›n kald›r›lmas› yönününde<br />
yap›lan çal›flmalar da kafalar› kar›flt›-<br />
ran bir di¤er durum da, “örtünün çene<br />
alt›ndan ba¤lanmas›” gibi bir s›-<br />
n›rlama getirilmesinin anayasaya girecek<br />
olmas› idi.<br />
Yasa de¤iflikli¤ini haz›rlayan heyet;<br />
baflörtüsünün çene alt›ndan ba¤lanmas›<br />
ifadesine gerekçe olarak<br />
“yüzün aç›kta b›rak›lmas› ve kimli¤inin<br />
tespitine imkan vermesi”ni gösterdi.<br />
Böylece bu kanun metniyle peçe,<br />
burka, çarflaf gibi giysilere s›n›rlama<br />
getirilmesi amaçlan›yordu. Baflörtüsü<br />
ile ilgili böyle bir flekil çizilmesi<br />
ileride Anayasa Mahkemesi’nin<br />
de farkl› yorumlar›na konu olup, olay›n<br />
de¤iflik taraflara çekilmesi riskini<br />
tafl›yacakt›. Özgürlük ad›na; bir yandan<br />
genç k›zlar›n üniversitede baflörtülü<br />
okuma hakk›n› kabul ederken,<br />
bir yandan da ba¤lama flekline müdahale<br />
edilmesi, çene alt› gibi bir flart<br />
koflulmas› komik oldu¤u kadar utanç<br />
verici idi. Baflörtüsünün “kimlik tespitine<br />
imkan vermesi” hekesce kabul<br />
gördü; fakat çene alt›ym›fl, tavflan kula¤›ym›fl<br />
gibi ayr›nt›lar meseleyi basitlefltirip,<br />
çirkinlefltirdi. Neyse ki,<br />
gelen tepkiler üzerine bu ibarenin<br />
anayasaya girmesinin önüne geçildi.<br />
CHP ve rektörler kanad›nda da ilginç<br />
geliflmeler yafland›.<br />
Önceden baflörtüsünü savundu-<br />
¤u halde, CHP’den vekil oldu¤u için<br />
“Fikirlerim de¤iflti özgürlük gelmesin”<br />
dedi bir CHP’li.<br />
Bir rektör “Baflörtüsü laiklik ilkesine<br />
tamamen ayk›r›d›r ve üniversiteler<br />
de serbest olmamal›d›r. Fiyonk<br />
fleklinde yada çene alt›ndan i¤neyle<br />
ba¤lama flart› gelse bile baflörtüsüne<br />
özgürlük tan›nmamal›d›r. Çünkü<br />
hepsinin eflarb›n› i¤neli mi de¤il mi<br />
diye kontrol edemeyiz.” fleklinde<br />
aç›klamada bulundu. Y›llard›r bafllar›<br />
kapal› m›, aç›k m›? peruklu mu, de-<br />
¤il mi? diye ö¤rencileri ay›klamak,<br />
kontrol etmek hiç zor olmam›flt› de¤il<br />
mi rektör bey? Yine ayn› rektör “Baflörtülü<br />
ö¤renciler okuluma giremez.<br />
E¤er serbestlik yasalafl›r da girerlerse<br />
o zaman biz de laikli¤e ayk›r› davrand›klar›<br />
gerekçesiyle, hakettikleri<br />
notlar› vermeyiz” dedi. Bir baflka<br />
rektör de “Baflörtüsü serbest olursa<br />
okulu kilitleriz!”diye bir aç›klama<br />
yapt›. Pes yani rektör ünvan›na sahip<br />
e¤itimciler bunlar› söyleyebiliyorsa<br />
var›n gerisini siz düflünün.<br />
“Baflörtüsü kopya çekmeye yard›mc›<br />
olur”, “Haks›zl›klar artar”, “Baflörtülüler<br />
aç›klara sosyal bask› yapar” tarz›ndaki<br />
aç›klamalar› da hiç kaâle almadan<br />
sadece gülümseyerek izledim...<br />
2002’de “Türbanl›lardan oy istiyorum”<br />
diyen, mitinglerde baflörtülülere<br />
eflarp da¤›tan, seçim otobüsüne<br />
türbanl› kad›nlar› alarak oy avc›l›-<br />
¤› yapan Deniz Baykal ise sürecin bafl›ndan<br />
beri feryad figan dolafl›yor.<br />
“Baflörtüsü laikli¤e ayk›r›d›r”. “Dini<br />
inanc› için kapanan yoktur. Araflt›rd›m<br />
zaten farz da de¤ildir, yasa¤› kald›rmaya<br />
u¤raflmay›n” diyen Baykal,<br />
baflörtüsü sorunun çözümü için getirilen<br />
referandum önerilerine de<br />
“Cumhuriyet referandumla kurulmad›”diye<br />
cevap verdi. “Yeni bir peyganber<br />
mi ç›kt› da türban› ‹slamiyet’in<br />
bir ön flart› olarak sunuyorlar”<br />
laf› da Baykal’a ait.<br />
Yaflanan süreçte MHP ve AK Parti’nin<br />
baflörtüsüyle ilgili orta yolu bulma<br />
çabalar› sonucu asgari bir mutabakat<br />
sa¤lanarak 5735 say›l› “Türkiye<br />
Cumhuriyeti Anayasas›n›n Baz›<br />
Maddelerinde De¤ifliklik Yap›lmas›-<br />
na Dair Kanun” TBMM Genel Kurulu’nda<br />
rekor say›labilecek 411 oyla<br />
kabul edildi. Cumhurbaflkan› Abdullah<br />
Gül de yasay› onaylad›.<br />
Yasa ile anayasan›n 10. maddesi,<br />
12<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
gündem<br />
‹deolojinin tezahürü<br />
“Devlet organlar› ve idarî<br />
makamlar›, bütün ifllemlerinde<br />
ve her türlü kamu<br />
hizmetlerinden yararlan›lmas›nda<br />
kanun önünde<br />
eflitlik ilkesine uygun olarak<br />
hareket etmek zorundad›r”<br />
fleklinde de¤iflti.<br />
Anayasan›n “E¤itim<br />
ve ö¤renim hakk› ve ödevi”<br />
bafll›kl› 42. maddesine<br />
ise “Kanunda aç›kça yaz›-<br />
l› olmayan herhangi bir<br />
sebeple kimse yüksek ö¤renim<br />
hakk›n› kullanmaktan mahrum<br />
edilemez. Bu hakk›n kullan›m›-<br />
n›n s›n›rlar› kanunla belirlenir” f›kras›<br />
eklendi. Türbanla ilgili anayasa<br />
de¤iflikli¤inin Resmi Gazete’de<br />
yay›mlanmas›n›n ard›ndan YÖK<br />
Baflkan› Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan,<br />
üniversite rektörlerine gönderdi¤i<br />
yaz›da, baflörtüsünün yüksekö¤retimde<br />
serbest b›rak›lmas›n› öngören<br />
de¤iflikli¤in yer ald›¤› anayasan›n<br />
10. ve 42. maddelerine göre baflörtüsüne<br />
serbestlik tan›nmas› için<br />
ayr› bir kanunî düzenlemeye ihtiyaç<br />
olmad›¤›n› belirtti. Bunun üzerine<br />
baz› üniversiteler kap›lar›n› baflörtülülere<br />
açt›, baz›lar› da YÖK Kanunu’nun<br />
ek 17. maddesi de¤iflmeden<br />
baflörtülü ö¤rencileri derslere almayaca¤›n›<br />
belirterek, al›rlarsa<br />
anayasal suç ifllemifl olacaklar›n›<br />
söyledi.<br />
Sürecin devam›nda, CHP bir<br />
kez daha Anayasa mahkemesinin<br />
yolunu tutarak, üniversitelerde türban<br />
serbestli¤ine iliflkin anayasa<br />
de¤iflikli¤inin iptalini istedi. DSP<br />
ve Kamer Genç’in de destekledi¤i<br />
dava baflvuru dilekçesinde; Anayasa<br />
de¤iflikli¤inin, Anayasa’n›n 2.<br />
maddesinde belirtilen laiklik ilkesine<br />
ayk›r› oldu¤u, içini boflaltt›¤› ve<br />
ifllevsiz hale getirdi¤i savunularak,<br />
Anayasa’n›n ruhuna ayk›r› düzenleme<br />
yap›ld›¤› ileri sürülüyor. Dini<br />
simge kabul edilen türban›n üniversitelerde<br />
serbest b›rak›lmas›n›n<br />
amaçland›¤› savunulan dilekçede,<br />
türban yasa¤›na iliflkin önceki mahkeme<br />
kararlar› bulunuyor.<br />
Hukukçu CHP’li Önder Sav aç›klamalar›nda,<br />
türban yasa¤›n›n 1984<br />
y›l›ndan bu yana Dan›fltay, Anayasa<br />
Mahkemesi ve Avrupa ‹nsan Haklar›<br />
Mahkemesi kararlar› ›fl›¤›nda bir uygulama<br />
oldu¤unu vurgulamaktan geri<br />
durmuyor. Dilekçede ayr›ca, YÖK<br />
Baflkan› Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’›n<br />
uygulamaya iliflkin yapt›¤› aç›klamalar<br />
bulunuyor. Bakal›m sonucu hep<br />
birlikte görece¤iz...<br />
Meselenin özüne indi¤imizde<br />
üniversitelerde k›l›k k›yafetin serbest<br />
olmas› için anayasaya bir f›kra<br />
eklenmesine hiç gerek olmad›¤›n›<br />
görüyoruz. Tüm bu süreç gösteriyor<br />
ki, sorun asl›nda hukukî de¤il,<br />
siyasî ve ideolojiktir. Anayasay› bu<br />
ifle alet etmeye ve yasal olarak yeni<br />
bir düzenleme yapmaya gerek yoktur.<br />
Ek 17. Madde’ye hiç dokunulmad›.<br />
Demek ki bütün mesele, YÖK’e<br />
ve Rektörler Komitesi’ne iliflkin yeni<br />
düzenlemeler çerçevesinde, yasal<br />
dayana¤› olmayan bu yasa¤›<br />
anayasay› araya sokmadan siyasal<br />
zeminde çözebilmek.<br />
Türkiye’de on y›ld›r hiç bir kanun<br />
maddesi de¤ifltirilmeden baflörtüsü<br />
zulmü uygulan›yor. Anayasan›n 10.<br />
ve 42. maddelerinde yap›lan de¤ifliklikler,<br />
söz konusu maddelerin mevcut<br />
hallerine bir katk› yapmad›¤› gibi bir<br />
yenilikte getirmiyor. Zaten mevcut<br />
anayasada benzer hükümler vard›,<br />
devletin vatandafllar› aras›nda farkl›<br />
gerekçelerle ayr›mc›l›k yapamayaca-<br />
¤› belirtilmiflti. Kald› ki, anayasan›n<br />
42.maddesinde, “Hiç kimsenin e¤itim<br />
hakk›ndan yoksun b›rak›lamayaca¤›”<br />
özel olarak düzenlenmifl olmas›na<br />
ra¤men, baflörtülü k›zlar›n y›llard›r<br />
yüksekö¤retim kurumlar›n›n<br />
bahçesine dahi giremedi¤i apaç›k<br />
bir gerçektir. Öyleyse bu de-<br />
¤ifliklikler niye yap›ld›? YÖK yap›lan<br />
anayasa de¤iflikliklerine<br />
at›fta bulunarak üniversetilerde<br />
baflörtüsü yasa¤›n›n bundan<br />
böyle uygulanmayaca¤›n› aç›klad›.<br />
Bir yenilik olmadan<br />
YÖK’ten böyle bir karar ç›kmas›<br />
mümkün de¤ildi.<br />
Yasadaki Anayasa de¤iflikliklerinin,<br />
maddelerin özüne iliflkin<br />
hiçbir yenilik getirmedi¤ini<br />
bizzat Cumhurbaflkan› da teyit etti.<br />
Cumhurbaflkan›, de¤ifliklik hakk›nda;<br />
“Yap›lan incelemede, Anayasan›n 10.<br />
ve 42. maddelerine eklenmesi öngörülen<br />
hükümlerin, anayasada zaten<br />
var olan hükümleri daha ayr›nt›l› bir<br />
flekilde tavzih ve teyit etmek suretiyle<br />
kanun önünde eflitlik ilkesini ve e¤itim<br />
ve ö¤renim hakk›n› güçlendirmeyi<br />
hedefledi¤i anlafl›lm›flt›r”dedi.<br />
‹flte, bu kadar aç›k; Anayasan›n<br />
iki maddesinde yap›lan de¤ifliklik,<br />
“Zaten var olan hükümlerin daha<br />
ayr›nt›l› bir flekilde tavzih ve teyit”inden<br />
ibaret. O zaman y›llard›r<br />
uygulanan baflörtüsü yasa¤›, söz<br />
konusu maddelerin yeteri kadar<br />
tavzih edilmemifl olmas›ndan m›<br />
kaynaklan›yordu?<br />
O halde yasa¤›n sürdürülmesindeki<br />
bu inat ve afl›r› k›zg›nl›k oldukça<br />
anlams›zd›r. Çünkü flu ana kadar<br />
de¤iflen pek bir fley olmad›, hukuk<br />
ayn› hukuk, yasak ayn› yasakt›r.<br />
Bu nedenle kökten çözüm siyasettedir.<br />
Kad›nlar›n bafllar›n› nas›l<br />
açacaklar›n› kanunlarla belirlenmek<br />
ne kadar saçma olursa, kad›nlar›n<br />
bafllar›n› nas›l örteceklerini<br />
kanunlarla belirlemek de o denli<br />
saçma ve uygunsuz olur.<br />
As›l at›lmas› gereken ad›m, kad›nlar›n<br />
bafllar›n› örtme hakk›n›n<br />
kendilerine ait oldu¤unu kabul ederek,<br />
herkes için özgürlüklerin önünü<br />
açan bir de¤ifliklik yap›lmas›d›r.<br />
Tüm Türkiye’yi kapsayan her<br />
alanda söz konusu olacak serbestli-<br />
¤in gelmesi, gerçek insan haklar› ve<br />
gerçek demokrasi ülkesi olma ad›-<br />
na önemli bir ad›m olacakt›r... <br />
IGMG PERSPEKTIVE 13
teşkilat<br />
Beyt Hanun Belediyesi’nde<br />
Ailelerle<br />
IGMG yard›m heyeti Gazze’de<br />
Filistin'deki insanl›k dram›na sessiz kalmayaca¤›z<br />
“Her fleye ihtiyaçlar› var”<br />
‹slam Toplumum Millî Görüfl<br />
Teflkilat› yard›m heyeti, Filistin’in<br />
Gazze bölgesine götürdü¤ü yard›mları<br />
da¤›tt›.<br />
IGMG Genel Baflkan› Yavuz Çelik<br />
Karahan, Birleflmifl Milletlerin<br />
sessiz kald›¤› Gazze’deki insanl›k<br />
dram›na karfl› sessiz kalmayacaklar›n›<br />
ve yap›lan insanî yard›mlar›n<br />
daha da devam edece¤ini söyleyerek,<br />
Avrupa’daki Müslümanlar olarak<br />
Filistin halk› ile dayan›flma içinde<br />
bulunduklar›n› bildirdi.<br />
IGMG Avusturya-1 Bölge Baflkan›<br />
Muhammed Turhan baflkanl›¤›ndaki<br />
heyet, bölgede çeflitli resmî temaslarda<br />
da bulundu. ‹srail ambargosu ve ablukas›<br />
sebebiyle sa¤l›k ve g›da temin flartlar›n›n<br />
giderek kötüleflti¤i Gazze’de<br />
Sa¤l›k Bakan› Dr. Basim Naim ve Filistin<br />
Tabibler Birli¤i’ni ziyaret eden<br />
IGMG heyeti, Gazze’nin en büyük hastenesi<br />
olan fiifa hastanesinde incelemelerde<br />
bulundu.<br />
fiifa Hastanesi Baflhekimi Dr. Hüseyin<br />
Halef’den hastanenin durumu<br />
ve sa¤l›k hizmetleri ile ilgili bilgi alan<br />
heyet, bölgede sosyal hizmetler ve insanî<br />
yard›mlar yapan Cemiyyet-i ‹slamiye,<br />
Cemiyet-i Salah ve Mucammeal<br />
‹slamiye kurulufllar› ile de, ilaç, g›da<br />
ve giyecekten meydana gelen yard›mlar›n<br />
da¤›t›m›n› gerçeklefltirdi. Filistin’in<br />
Gazze bölgesinde 59 poliklinik<br />
ve 12 hastane bulunuyor. ‹srail<br />
ambargosu sebebiyle ilaç ve t›bbî<br />
malzeme s›k›nt›s› çeken hastaneler,<br />
elektrik kesintileri ve akar-yak›t ambargosu<br />
sebebiyle de ›s›tma problemi<br />
ile mücadele ediyorlar.<br />
IGMG heyeti, Filistin Meclis Baflkan›<br />
Ahmed Dahhar ile de bir görüflme<br />
yapt›. Dahhar, uluslararas› kamuoyunun<br />
Filistin halk›na olan deste¤inin<br />
sürmesini ve ‹srail’in politikalar›ndan<br />
vaz geçmesi için diplomatik<br />
bask› yap›lmas›n› istedi.<br />
Ocak ay› bafl›ndan beri ‹srail ablukas›<br />
ve ambargosu alt›nda bulunan<br />
Filistin’in Gazze bölgesindeki yard›mlar›n<br />
da¤›t›m› için yerleflim yerlerini<br />
gezen IGMG heyeti, imkans›zl›klar<br />
sebebiyle okullar›na gidemeyen bir<br />
ilk okul ö¤rencileri için iki otobüs<br />
al›nmas›na yard›mc› oldu. Han Yunis,<br />
Refah, Vusta, fiimali Gazze ve Gazze<br />
gibi befl ayr› vilayete ayr›lan Gazze<br />
fleridinde, Beyt Hanun Belediyesi’ni<br />
ziyaret eden IGMG heyeti, burada,<br />
Belediye Baflkan› Dr. Nazik Keferne<br />
ile de bir görüflme yaparak Filistin<br />
halk›n›n ihtiyaçlar›n› görüfltüler.<br />
G›da, ilaç ve akar-yak›t s›k›nt›s›-<br />
n›n had safhaya ulaflt›¤› Gazze’de, temel<br />
ihtiyaç maddelerinin temininde<br />
büyük s›k›nt› yaflan›yor. M›s›r hudut<br />
kap›s›n›n zorla aç›lmas› sonucunda<br />
bir nebze de olsa rahatlayan Gazze,<br />
bu s›n›r kap›s›n›n yeniden kapanmas›<br />
ile büyük bir s›k›nt› içinde bulunuyor.<br />
14<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
teşkilat<br />
Avrupa 20. Kur’an-› Kerim Yar›flmas›<br />
23 Mart’ta Wuppertal’da yap›l›yor<br />
Fatih Çiçek Fatih Arcan Adem Tozlu Mücahit Akargöl Mustafa Papak<br />
yunus Emre Çiftçi Yunus Emre Yanaz Davut Tekb›çak Abdullah Gündo¤an<br />
‹slam Toplumu<br />
Millî Görüfl taraf›ndan<br />
her y›l düzenlenen<br />
Avrupa<br />
Kur’an-› Kerim Tilavet<br />
yar›flmas› 23<br />
Mart’ta Wuppertal<br />
Üniversitesi salonlar›nda<br />
yap›l›yor.<br />
Bu sene 20.si yap›-<br />
lacak olan yar›flma 10–13 ve 14–18<br />
yafl gruplar› aras›nda gerçeklefltiriliyor.<br />
Daha önce, cemiyet ve bölgeler<br />
aras›nda yap›lan yar›flmalar› kazanarak,<br />
finale kalan yar›flmac›lar›n<br />
isimleri flöyle:<br />
Ruhr-A Bölge’sinden Fatih Çiçek,<br />
Kuzey Ruhr Bölge’sinden Fatih<br />
Arcan, Berlin Bölge’sinden Adem<br />
Tozlu, Rhein-Neckar-Saar Bölge’sinden<br />
Mücahit Akargöl, ve<br />
Avusturya-1 Bölge’sinden Mustafa<br />
Papak 14-18 yafl gruplar›nda yar›flmaya<br />
kat›lacaklar.<br />
10-13 yafl gruplar›nda yar›flmaya<br />
kat›lacaklar›n isimleri ise flöyle:<br />
Kuzey Ruhr Bölge’sinden Yunus<br />
Emre Çiftçi, Ruhr-A Bölge’sinden<br />
Yunus Emre Yanaz, Lyon Bölge’sinden<br />
Davut Tekbݍak, ve<br />
Avusturya-1 Bölgesi’nden Abdullah<br />
Gündo¤an.<br />
Avrupa 20. Kur’an-› Kerim Yar›flmas›’nda<br />
Jüri üyesi olarak ise Yrd.<br />
Doç. Mustafa Öztürk, Doç Dr. Zekeriya<br />
Pak, Ö¤r. Gör. Cemal Ergün,<br />
Ö¤r. Gör. Dr. Mehmet Emin Maflal›<br />
ile Yrd. Doç. Mustafa Akdemir bulunuyor.<br />
Yar›flma program›nda, dünyaca<br />
ünlü Kârilerden M›s›rl› fieyh Dr.<br />
Ahmet Nuayna ile Sümeyye Eddeb<br />
de Kur’an-› Kerim’den ayetler okuyacak.<br />
Dünya Haf›zlar Birli¤i Baflkan›<br />
fieyh Dr. Abdullah Basfar’›n<br />
da kat›larak dua edece¤i program<br />
Albert Einsteinstr. 20 adresindeki<br />
Wuppertal Üniversitesi salonlar›nda<br />
yap›l›yor.<br />
Öte yandan, Avrupa Kur’an-›<br />
Kerim Tilavet Yar›flmas› münasebetiyle<br />
“Kur’an ve Hayat›m›z” konulu<br />
bir de panel düzenleniyor. Yar›flmadan<br />
bir gün önce yap›lacak olan<br />
panel, Solingen’deki Theater- und<br />
Konzerthaus salonunda yap›lacak.<br />
Kur’an ve Hayat›m›z konulu panele<br />
kal›tacak olan ilim adamlar›m›z ve<br />
müzakerede bulunacak konular› ise<br />
flunlar: Prof. Dr. A. Lutfi Kazanc›:<br />
Kur’an Karfl›s›nda Peygamber ve<br />
Müslümanlar, Doç Dr. Zekeriya Pak:<br />
Kur’an’›n Okunufl ve Anlafl›lmas›,<br />
Ö¤r. Gör. Cemal Ergün: Kur’an’›n<br />
Toplumu Dönüfltürmede Rolü, Dr.<br />
Mehmet Emin Maflal›: Asr-› Saadette<br />
ve Günümüzde Kur’an ve Müslümanlar,<br />
Doç. Dr. Özcan H›d›r: Avrupa’n›n<br />
Kur’an ve ‹slam’a Bak›fl›.<br />
IGMG PERSPEKTIVE 15
dosya<br />
Asr-ı Saadet’te sosyal hayat<br />
Ahmet ARSLAN • ahmetasl@hotmail.de<br />
‹<br />
slam Tarihi’nin Hz. Peygamber dönemine<br />
Müslüman âlimler ‘Asr-›<br />
Saâdet’ ad›n› vermifllerdir. ‘Mutluluk<br />
Devri’ manas›n› ifade eden bu terkip,<br />
gerçekten de o dönemin bir kelimeyle<br />
ifade edilmesini sa¤layan isabetle seçilmifl<br />
bir terkiptir. Çünkü Peygamber<br />
Efendimiz (s.a.v.) döneminde bizzat<br />
O’nun rehberli¤i ve liderli¤inde ashab-›<br />
kirâm, ‹slam’›n bütün emirlerini<br />
anlam›fl, yaflam›fl ve yaflatm›fllard›. Hz.<br />
Peygamber’in e¤itiminden geçmifl<br />
olan ashab-› kirâm, ‹slam’a gönülden<br />
ba¤l›yd›lar. Samimiyet ve ihlâs içerisinde<br />
yaln›z bir Allah’a kul olmufllar,<br />
O’nun Resûlüne gönül vermifllerdi.<br />
Ruhlar›n›, düflüncelerini, davran›fl ve yaflay›fllar›n›<br />
Allah ve Rasûlunun istedi¤i<br />
flekilde flekillendirmifllerdi; Kitap ve Sünnet,<br />
onlara yön veriyordu. Bu sebeple<br />
de inand›klar› ulvî davalar›n› her fleyin<br />
üstünde tutuyor; dinleri u¤runa sahip<br />
olduklar›n› feda etmede zerre kadar<br />
tereddüt göstermiyorlard›.<br />
‹flte bu anlay›fl ve yaflay›fla sahip<br />
bulunan fertlerden oluflan ‹slam toplumunda,<br />
tam bir birlik ve beraberlik,<br />
âhenk ve uyum, dayan›flma ve yard›mlaflma,<br />
kaynaflma ve aktivite hakimdi.<br />
Müslümanlar, idarî, siyasî, sosyal, iktisadî,<br />
ilmî, askerî ve adlî gibi çok çeflitli<br />
yönlerden olgunlu¤un zirvesinde idiler.<br />
Belki idarî müesseseler geliflmemiflti,<br />
ama idarenin en mükemmeli veriliyordu.<br />
Henüz dünya imparatorluklar›<br />
dize getirilmemiflti, Müslümanlar<br />
dünyan›n dört bir taraf›na hâkimiyetlerini<br />
götürememifllerdi, ama bunun<br />
temelleri sa¤lam bir flekilde ve baflar›yla<br />
at›lm›flt›. Müslümanlar›n hayat<br />
standard› ve refah seviyesi pek yüksek<br />
de¤ildi ama, zaten onlar müreffeh,<br />
lüks ve israfa yönelik bir hayat›n aray›-<br />
c›lar› de¤illerdi. Çeflitli ilimlerle ilgili<br />
düzenli, sistemli eserler yaz›lmam›flt›<br />
ama, ashab-› kirâm, gerçek bilgiye yani<br />
vahye sahip ç›km›fl, ilmin önem ve<br />
de¤erini gayet iyi anlam›fllard›. Henüz<br />
o dönemde devaml› silah alt›nda tutulan<br />
ve e¤itim yapt›r›lan düzenli ordular<br />
yoktu ama; ‹slam toplumun her bir<br />
ferdi, gözünü budaktan esirgemeyen<br />
cesaret timsali bir kiflili¤e sahipti. Adliye<br />
saraylar›, mahkeme salonlar›, adliyeye<br />
dair di¤er organizasyonlar henüz<br />
mevcut de¤ildi ama; ‘H›rs›zl›k yapan,<br />
k›z›m Fât›ma da olsa cezas›n› verirdim.’<br />
diyen bir peygamberin tabîleri,<br />
adaletin eflsiz örneklerini sergilemifllerdi.<br />
Yani toplumun her köflesinde<br />
huzur, güven, asayifl, düzen ve istikrar<br />
hakimdi. Bu dönem, daha sonraki<br />
Müslüman nesillere örnek teflkîl eden<br />
mutluluk ve saâdet dönemiydi.<br />
Müslüman toplumun yap›s›<br />
‹nsan, yarat›l›fl› gere¤i mal, can, ›rz<br />
ve namus güvenli¤ini sa¤lamak ister.<br />
Hakk›n› almak, hakl› gördü¤ünü savunmak<br />
e¤ilimi tafl›r. ‹flte Asr-› Saadet’te<br />
mal, can, ›rz ve namus güvenli¤i ideal olacak<br />
ölçüde gerçeklefltirilmifltir.<br />
Asr-› Saadetin sosyal hayat boyutunu<br />
kavramak; ‹slam tebli¤inin Mekke<br />
ve Medine dönemlerini vahyin gelifl<br />
süreciyle birlikte kavramakla ve bütün<br />
yönleriyle Hz. Peygamber (s.a.v)’›, ‹slam’›n<br />
temel kaynaklar› yard›m›yla tan›makla<br />
ancak mümkün olabilecektir.<br />
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in üstün insanî<br />
özelliklerini; davas›na inanm›fl olma,<br />
azimli ve sebatkâr olma, adil olma, kolay›<br />
tercih etme, cömertlik gibi üstün liderlik<br />
vas›flar›n›, peygamberlik görevlerini<br />
Kur’an-› Kerim ve sahih sünnet arac›l›-<br />
¤›yla kavrad›¤›m›zda Asr-› Saadet toplumunu<br />
infla eden temel unsuru anlamam›z<br />
kolaylaflacakt›r.<br />
Hz. Peygamber (s.a.v) devri toplum<br />
hayat›, esaslar› Kur’an-› Kerim ve Sünnet-i<br />
Seniyye taraf›ndan belirlenmifl<br />
bir hayatt›r. Müslümanlar aras›ndaki<br />
kardefllik ruhunun, ensar ve muhacir<br />
kardeflli¤inde oldu¤u gibi, bu devrin<br />
sosyal hayat›n›n en önemli yönlerinden<br />
biri oldu¤unu söyleyebiliriz. Ancak<br />
bununla beraber toplumun güvenli¤i<br />
ve bütünlü¤ü iç içe oldu¤undan<br />
Asr-› Saâdet’te Müslüman olmayan<br />
unsurlara karfl› da kay›ts›z kal›nmam›flt›r.<br />
Medine Vesikas› diye bilinen<br />
metnin de ›spatlad›¤› gibi Yahudi kabilelerle<br />
Peygamber (s.a.v) liderli¤inde<br />
toplumun güvenlik ve huzuru için antlaflma<br />
yap›lm›flt›r. Bütün bunlar kan<br />
ba¤›ndan baflka insanlar› birlefltirici<br />
unsur tan›mayan bir anlay›fl›n ‹slam’la<br />
birlikte kardefllik ve vatandafll›k anlay›fllar›yla<br />
baflar›yla de¤ifltirildi¤ini<br />
gösterir.<br />
Müslümanlar›n toplumsal hayattaki<br />
mutluluklar›n›n anahtar› aralar›nda<br />
16<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
dosya<br />
yapt›klar› istiflare ve bunun sa¤lad›¤›<br />
dayan›flma ve yard›mlaflmaylad›r.<br />
“Mü’minlerin iflleri aralar›nda meflveret<br />
iledir.”(fiûrâ Sûresi, [42:38]) âyeti fluray›<br />
esas olarak emretmektedir. Asr› Saâdet’te<br />
bu prensip bizzat Peygamberimiz<br />
(s.a.v) eliyle en güzel flekilde uygulanm›flt›r.<br />
Sosyal hayat, flah›slar›n inisiyatifleri<br />
ile de¤il, genel prensipler<br />
üzerine binâ edilmifl sa¤lam bir temele<br />
oturtulmufltur.<br />
‹slam kardeflli¤inin yaflanmas›,<br />
Mescid-i Nebevi’nin inflas› ve Medine<br />
Sözleflmesi flüphesiz toplumsal hayat›n<br />
geliflmesine önemli katk›lar yapm›flt›r.<br />
Bunlar d›fl›nda evlili¤in teflviki, Hz.<br />
Peygamber’in bizzat kendi akrabalar›ndan<br />
bafllayarak kan davalar›n› kald›rmas›<br />
da sosyal hayat› canland›rm›fl<br />
ve geliflimini güven alt›na alm›flt›r.<br />
Asr-› Saâdet’te mescid yaln›zca ibadet<br />
yeri olarak kullan›lmam›flt›r. E¤itim<br />
merkezi, kimsesizler bar›na¤›, flurâ salonu,<br />
mahkeme, tedavi merkezi ve müsâmere<br />
alan› gibi çok yönlü toplum hizmetlerinin<br />
verildi¤i yer olmufltur. Ayr›ca mescidde<br />
isteyenin kalk›p hutbe irad etti¤i<br />
ya da fliir söyledi¤i, icab›nda kay›p ilan›<br />
yapt›¤›da vaki olmufltur.<br />
Hz. Peygamber (s.a.v.), Kur’an-›<br />
Kerim ve sünnet do¤rultusunda flekillenen<br />
‹slamî bir sosyal hayat için gerekli<br />
düzenlemeleri yaparken, sosyal<br />
kurulufllar› da ihmal etmemifltir. Yukar›da<br />
bahsi geçen mescidin inflas›n›n<br />
ard›ndan mescidin hemen yan›nda kurulan<br />
Suffa dikkat çekicidir. ‹lk kimsesizler<br />
yurdu fleklinde anlafl›labilecek<br />
bu kurum, Medine’ye gelen kimsesiz<br />
ve fakir sahabiler için bar›nak ve mektep<br />
olmufltur. Ayr›ca kurulan misafirhanelerde<br />
Medine’ye gelen misafirler<br />
a¤›rlanm›fl ve verilen hizmet anlay›fl›yla<br />
vak›f müessesinin temelleri de at›lm›flt›r.<br />
Ganimetlerin da¤›t›m organizesiyle<br />
de devlet hazinesinin fonksiyonlar›ndan<br />
biri icra edilmifltir. Bunlar›n yan›<br />
s›ra zamanla Medine’de idarî teflkilatlanmaya<br />
gidilmifltir. Bugün anlad›¤›-<br />
m›z manada olmasa bile vali, zab›ta,<br />
tahsildar, pazar yeri denetçisi, müezzin,<br />
baytü’l-mal emini gibi toplumsal<br />
hizmet birimleri ihdas edilmifltir.<br />
Toplumu meydana getiren faktörler<br />
Sosyolojik aç›dan toplumu meydana<br />
getiren faktörler din, dil, ideal, kültür,<br />
aile, toplumsal ahlak, hukuk ve adalet<br />
gibi unsurlard›r. Bu unsurlar cahiliye<br />
devrinden Asr-› Saâdet’e geçiflte,<br />
di¤er bir deyiflle ‹slamiyet’in do¤ufluyla<br />
yeniden yap›land›r›lm›flt›r.<br />
Putperestlik, hurafe ve törenin hakim<br />
oldu¤u dinî hayattan Kur’an-› Kerim’in<br />
infla etti¤i tevhid akidesi esasl›<br />
dinî hayata geçilmifltir. ‹slam’la birlikle<br />
tebli¤ edilen inanç sistemi önce itikad<br />
ve ibadet esaslar›na, bir de Allah inanc›na<br />
aç›kl›k getirmifltir.Bu esaslar›n<br />
önemli bir özelli¤i, birlefltirici olufllar›-<br />
n›n yan›nda sosyal hayat› düzenleyici<br />
karakterdedir.<br />
Asr-› Saâdet Müslüman toplumunun<br />
oluflumundaki idealler incelendi-<br />
¤inde flu hususlarla karfl›lafl›lmaktad›r:<br />
Tevhidi gerçeklefltirmek; iman, ibadet,<br />
ahlak, muamelat ve ceza hukuku aç›s›ndan<br />
en üstün dini yaymak; toplum içinde<br />
fitneyi ve sebeplerini ortadan kald›rmak;<br />
her türlü iyili¤i yaymak, kötülü¤ü engellemek;<br />
huzur ve can güvenli¤ini tesis etmek...<br />
‹slamiyet’in önemli bir<br />
yönü, toplumsal hayata<br />
bakar. Dolay›s›yla dinin<br />
sosyal hayata bakan yönünü<br />
ihmal ederek dindarl›k<br />
olmaz.<br />
Asr-› Saâdet’te ‹slam öncesi dönemin<br />
aksine sistemli bir aile düzeni yayg›nlaflt›r›lm›flt›r.<br />
Bu da kad›nlara ve k›z<br />
çocuklar›na cahiliyetinin aksine itibar›-<br />
n›n verilmesiyle gerçeklefltirilmifltir.<br />
Kur’an-› Kerim, kad›n- erkek rolleri, evlenme,<br />
boflanma, mehir, iddet, emzirme<br />
vb. konularda düzenlemeler yapm›flt›r.<br />
Bu düzenlemeler de baflta Hz. Peygamber’in<br />
aile hayat› olmak üzere sahabilerin<br />
hayatlar›nda en güzel flekilde<br />
tecrübe edilmifltir.<br />
‹slam öncesi Arap kültürü puta tap›-<br />
c›l›k ve kabile taassubu etraf›nda flekillenmifl<br />
bir kültür iken yeni toplumun<br />
kültür hayat› dinî esaslar etraf›nda flekillenmifltir.<br />
Oda¤› Kur’an-› Kerim olan<br />
ilim hayat› kültürün temel unsurunu<br />
oluflturmufltur. Bu temel unsurun yan›nda<br />
sözlük ve dil ilimleri, nesep ve tarih<br />
ilimleri, t›p ve hesap ilimleri de itibar görmüfl<br />
ve yayg›nlaflm›flt›r.<br />
Müslüman toplumu cahiliye döneminin<br />
örf ve adete dayal› hukuk sistemi<br />
yerine Kur’an ve Sünnet’e dayal›<br />
hukuk sistemini yaflam›fl ve yaflatm›flt›r.<br />
Bu yeni sistemin kolaylaflt›r›c›l›k,<br />
hakka riayeti teflvik, eflitlik ve flahsi sorumlulu¤u<br />
önceleme gibi hukuk tarihinin<br />
seyrini de¤ifltiren uygulamalar›<br />
vard›r. Asr-› Saâdet’te bütün insanlar<br />
hukuk karfl›s›nda eflittiler. Böylelikle<br />
adaletten sap›lmam›flt›r. Çünkü imtiyaz,<br />
adaletin düflman›d›r. Bunun için<br />
›rkç›, âdil davranamaz. Kur’an-› Kerim,<br />
sosyal hayatta insanlar›n birbirine<br />
üstünlü¤ünün ancak fazilet ve takva<br />
ölçüsüne göre oldu¤unu beyan eder.<br />
Fazilet ve takva ise tevazuu gerektirir.<br />
En faziletli ve en müttakî, en mütevazî<br />
oland›r. Tevazu, eflitlik, eflitlik ise adalet<br />
ile sonuçlan›r.<br />
Toplumun huzuru için bozucu etkilere<br />
karfl› daima dikkatli olmak gerekir.<br />
Asr› Saâdet’te bu dikkat kendini<br />
insanlara faydal› olmak ve iyili¤i emredip<br />
kötülü¤e engel olmak prensipleriyle<br />
gösterir. Asayiflin ve sosyal dengenin<br />
korunmas› için Peygamberimiz (s.a.v)<br />
“‹man altm›fl küsur flubedir. Yolda insanlara<br />
zarar verecek olan bir tafl› kenara<br />
koymak da imandand›r” (‹smail<br />
b. Muhammed b. Abdulhâdî, Aclunî)<br />
buyurmufltur. Bu hadiste sorumluluk<br />
duygusunun ve insanlara faydal› olman›n<br />
iman›n gere¤i oldu¤u vurgulanm›flt›r.<br />
Sonuç olarak<br />
‹slamiyet’in önemli bir yönü, toplumsal<br />
hayata bakar. Dolay›s›yla dinin<br />
sosyal hayata bakan yönünü ihmal ederek<br />
dindarl›k olmaz. Müslümanlara toplum<br />
bilinci vermek için Peygamberimiz<br />
(s.a.v) flöyle buyurmufltur: ‘Bir gemide<br />
yolculuk yapan, altta ve üstte bulunan<br />
yolculardan altta olanlar su almak<br />
için gemiyi delmek istedikleri takdirde<br />
üstte olan ve iflin vahametini görenler<br />
bu duruma müdahale etmezler<br />
de yapt›klar›na engel olmazlar ise,<br />
hepsi beraber bo¤ulurlar.”(Buhari,<br />
fiirket)<br />
‹slam dininin özünü iman esaslar›,<br />
ana unsurlar›n› da ibadetler teflkil<br />
eder. Genel ahlâk, âdâb, görgü ve nezâket<br />
kurallar› da dinin ve dindarl›¤›n<br />
gere¤idir. Bundan dolay› ‘Âdab-› muâflereti<br />
ö¤renmek farz-› aynd›r.” (‹bn-i<br />
Abidîn, Reddü’l-Muhtar, 1:29) Bunlar<br />
da aile ve komfluluk iliflkileri, sosyal<br />
iliflkiler ve kurumsal iliflkilerin tamam›-<br />
n› içine al›r. Bu da sosyal hayat›n tümü<br />
demektir. <br />
IGMG PERSPEKTIVE 17
dosya<br />
Saadetin kayna¤ı: Ev hayatı<br />
M. Hulusi ÜNYE • mhulusiunye@hotmail.com<br />
Kur’an-› Kerim’de de ev tabiri<br />
“beyt” kelimesi ile anlat›l›yor ve<br />
yeryüzünde kurulan ilk evin Ka’be<br />
oldu¤u bildiriliyor. Ancak bu evin<br />
ibadet için yap›ld›¤›n› bilmek gerekir:<br />
“‹nsanlar için yeryüzünde kurulan<br />
ilk ev, Mekke’de bulunan mübarek<br />
ve alemler için hidayet kayna¤›<br />
olan Ka’be’dir. Orda apaç›k ayetler<br />
(ve) ‹brahim’in makam› vard›r. Kim<br />
oraya girerse o güvenliktedir. Ona bir<br />
yol bulup güç yetirenlerin Ev’i haccetmesi<br />
Allah’›n insanlar üzerindeki<br />
hakk›d›r. Kim de küfre saparsa, kuflku<br />
yok, Allah alemlere karfl› muhtaç olmayand›r.”<br />
(Ali ‹mran Sûresi, [3:96/97])<br />
Adem (as) yeryüzüne, bu yeni<br />
hayat›nda kendisine laz›m olacak<br />
bütün bilgilerle donanm›fl olarak<br />
geldi. Yeryüzünde ço¤ald› ve bir<br />
medeni insan olarak kendisi ve çocuklar›<br />
için de bar›naklar yapt›. Mekan<br />
ya da mesken hep sayg› ve hurmete<br />
lay›k yerler oldu. Nitekim<br />
Kur’an-› Kerim’de evlerin, hatta ev<br />
içindeki odalar›n bile korunmas›<br />
gereken hukuklar› vard›: “Ey iman<br />
edenler! Evlerinizden baflka evlere<br />
izin almadan ve ev halk›na selam vermeden<br />
girmeyin. E¤er düflünecek<br />
olursan›z bu sizin için daha hay›rl›d›r.<br />
‹çinde eflyan›z bulunan ve oturulmayan<br />
bofl evlere girmenizde size bir<br />
günah yoktur. Allah, a盤a vurdu¤unuzu<br />
da, gizledi¤inizi de bilir.” (Nur<br />
Sûresi, [24:27-29])<br />
Dolay›s› ile ev ve ev eflyalar› hep<br />
olageldi. Çünkü evler insan›n huzur<br />
bulaca¤› s›¤›naklard›r. fiu ayet bunu<br />
gayet güzel beyan ediyor: “Allah,<br />
evlerinizi sizin için huzur yeri k›ld›. Size<br />
hayvanlar›n derisinden, yolculu¤unuzda<br />
ve oturdu¤unuzda kolayca tafl›yaca¤›n›z<br />
evler ve onlar›n yününden,<br />
tüyünden ve k›llar›ndan belli bir<br />
süre kullanaca¤›n›z, ev eflyas› ve de-<br />
¤erli mallar haz›rlad›.” (Nahl Sûresi,<br />
[16:80])<br />
Zaman zaman yap›lan kaz›larda<br />
ortaya ç›kan veriler gösteriyor ki,<br />
insanlar kendi ça¤lar›n›n getirdi¤i<br />
ilim ve bilgi çerçevesinde ve de imkanlar›<br />
ölçüsünde evler edindiler.<br />
“Âd kavminden sonra sizi halifeler<br />
yapt›¤›n›, ovalar›nda köflkler kurup,<br />
da¤lar›nda evler infla etti¤iniz bu topraklara<br />
yerlefltirdi¤ini bir hat›rlay›n.<br />
Allah’›n nimetlerini düflünün de yeryüzünde<br />
bozgunculuk yaparak taflk›nl›k<br />
etmeyin!” (A’raf Sûresi, [7:74]) ayetinde<br />
de görüldü¤ü gibi baz›lar›<br />
bizzat da¤lar› yontarak kaya evler<br />
yaparken bir k›sm› da¤lardaki mermeri<br />
tafl›yarak, onu hamur gibi yo-<br />
¤urup kal›nt›lar› halen yaflayan saraylar<br />
yapt›lar. Dolay›s› ile ‹slam’›n<br />
ilk geldi¤i günlerde, ‹ran’›n, Bizans’›n<br />
ve geliflmifl di¤er krall›klar›n<br />
saraylar›, Arap bedevilerin de<br />
çad›rlar› vard›.<br />
Peygamber Efendimiz (as), do¤du¤unda<br />
flehirli bir hayata gözlerini<br />
açm›flt›; ama ömrünün ilk y›llar›ndan<br />
3-5 senesini çöl evi olan çad›rda<br />
sürdürmüfltü. Evlilik dönemine<br />
kadar amcas› Ebu Talib’in evi<br />
ayn› zamanda kendisinin de evi olmufltu.<br />
Evlendikten sonra ise Hz.<br />
Hatice (ra) validemizin evine yerleflmiflti.<br />
O zaman Peygamber efendimizin<br />
evi, Ebu Leheb ile Ukbe bin<br />
Ebi Mu’ayt denilen iki az›l› müflrikin<br />
evleri aras›nda idi. Onun için de<br />
bu iki nasipsiz insan her f›rsatta<br />
18<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
dosya<br />
sevgili Peygamberimize eziyet etmeye,<br />
s›k›nt› vermeye çal›fl›rlard›.<br />
Efendimiz (as) Medine-i Münevvere’ye<br />
göçünce Mekke’de bulunan<br />
ev ve di¤er mali varl›klar› amcas›-<br />
n›n o¤lu Akil taraf›ndan sat›ld›. Daha<br />
sonra Peygamber Efendimiz<br />
(as), “Akîl bize evden, menzilden birfley<br />
b›rakt› m› ki?” (Buharî, Megazi<br />
Bölümü) buyuracakt›r.<br />
Sade bir hayat sürmeyi kendisine<br />
fliar edinen Peygamber Efendimiz<br />
(as): “Kölenin yedi¤i gibi yerim,<br />
kölenin oturdu¤u gibi otururum.<br />
Çünkü ben bir kuldan baflka bir fley<br />
de¤ilim” buyurmufltu. Hz. Peygamber<br />
(sav) sade ve temiz yaflamay›,<br />
hem ev içerisinde hem de evlerin<br />
d›fl›nda sürdürmüfl ve evlerin temizli¤ine<br />
büyük önem vermifltir.”Allah<br />
güzeldir ve güzeli sever ,<br />
cömerttir ve cömerdi sever, kerimdir<br />
ve kerimi sever, temizdir ve temizi sever.<br />
Evlerinizin çevresini temizleyin”<br />
(Tirmizî, edeb 41) buyurarak ça¤lar<br />
öncesinden, ça¤lar ötesine mesajlar<br />
vermiflti.<br />
‹nsan hayat›n›n büyük bir k›sm›-<br />
n›n içinde yafland›¤› mekanlar›n temiz,<br />
hijyenik ve dolay›s›yla sa¤l›kl›<br />
yerler haline getirilmesinde; düzenli<br />
havaland›rma, banyo ve mutfak<br />
gibi en çok mikrop bar›nd›rabilecek<br />
yerlerin her kullan›mdan sonra<br />
detayl› temizli¤i, toz tutan yerlerin<br />
s›kça tozunun al›nmas›, hal›lar›n<br />
her gün veya gün afl›r› süpürülmesi<br />
ve gerekti¤inde y›kanmas›, eve girildi¤inde<br />
ayakkab›lar›n ç›kar›larak<br />
soka¤›n kir ve pisliklerinin evin ortas›na<br />
kadar tafl›nmamas› gibi faktörlerin<br />
önemli rolü bulunmaktad›r.<br />
Bunun yan› s›ra yaflanan yerlerin<br />
mümkün oldu¤unca genifllik ve ferahl›k<br />
hissi veren, güne alan, tertipli,<br />
düzenli ve ayd›nl›k yerler olmas›<br />
insanlaa sa¤layaca¤› olumlu psikolojik<br />
etki bak›m›ndan da önemlidir.<br />
Peygamberimiz (as), yukarda<br />
da iflaret edildi¤i gibi o gün mevcut<br />
olan örf ve adetlere göre, sedir,<br />
divan, yatak, yorgan, ihram, ibrik,<br />
le¤en ve bunun gibi ev eflyas› kullanm›fl,<br />
ama en pahal›s› olsun diye<br />
özel bir arzu beslememifltir. Çünkü<br />
O, ayn› zamanda örnek bir aile reisi<br />
idi. O, efllerine karfl› son derece<br />
nazik, çocuklar›na karfl› flefkatli bir<br />
baba idi. Ev ifllerinde han›mlar›na<br />
yard›m eder, evin ihtiyaçlar›n› çarfl›<br />
ve pazardan alarak eve kendisi<br />
getirirdi. O, ne kad›n ne de hizmetçi<br />
hiç kimseyi dövmemifl ve incitmemiflti.<br />
Yuvas›nda kavga-gürültü<br />
olmaz, her an huzurla dolard›.<br />
Evinde daima güler yüzle hareket<br />
eder, han›mlar›na karfl› k›r›c› söz<br />
söylemez, kaba davran›flta bulunmazd›.<br />
Ayn› fleyi Müslümanlardan<br />
da ister ve flöyle buyururdu: “Sizin<br />
en hay›rl›n›z, kad›nlar›na karfl› iyi<br />
davranand›r.”<br />
‹nsan hayat›n›n büyük<br />
bir k›sm›n›n içinde yafland›¤›<br />
mekanlar›n temiz, hijyenik<br />
ve dolay›s›yla sa¤l›kl›<br />
yerler haline getirilmesinde;<br />
düzenli havaland›rma,<br />
banyo ve mutfak gibi en<br />
çok mikrop bar›nd›rabilecek<br />
yerlerin her kullan›mdan<br />
sonra detayl› temizli¤i,<br />
toz tutan yerlerin s›kça tozunun<br />
al›nmas›, hal›lar›n<br />
her gün veya gün afl›r› süpürülmesi<br />
ve gerekti¤inde<br />
y›kanmas›, eve girildi¤inde<br />
ayakkab›lar›n ç›kar›larak<br />
soka¤›n kir ve pisliklerinin<br />
evin ortas›na kadar tafl›nmamas›<br />
gibi faktörlerin<br />
önemli rolü bulunmaktad›r.<br />
‹slam tarihine bak›ld›¤›nda, evlerin<br />
en önemli fonksiyonu e¤itime,<br />
bilhassa vahiy e¤itimine yapm›fl olduklar›<br />
müsbet katk›da ortaya ç›-<br />
kar. ‹slam’›n o ilk ve zor y›llar›nda<br />
Peygamber Efendimiz (as)’›n kendi<br />
evi de dahil, yak›n arkadafllar›n›n<br />
evleri ve Ka’be, Müslümanlar›n<br />
dinlerini ö¤renme imkan› olmayan<br />
evler haline gelmiflti. Çünkü müflriklerin<br />
amans›z takibi söz konusu<br />
idi. Ne zaman ki Hz. Erkam Müslüman<br />
oldu, sevgili Peygamberimiz’i<br />
evlerine davet etti. Peygamber<br />
Efendimiz ve baflta Hz. Ebu Bekir<br />
olmak üzere ilk Müslümanlar›n ço-<br />
¤u bu evi flereflendirdiler. Erkam<br />
Hazretlerinin genifl ve ferah salonlar›nda,<br />
topluca namaz k›ld›lar. Huzur<br />
içinde sohbet ettiler, uzun uzun<br />
konufltular. Hz. Erkam, “Ya Resulallah,<br />
evim, evinizdir. Emrinizdedir.<br />
Nas›l, ne zaman ve ne kadar arzu buyurursan›z,<br />
kullanabilirsinz” dedi. Bu<br />
teklif sevgili Peygamberimiz’i çok<br />
ferahlatt›. Erkam ailesi, Mekke’nin<br />
ileri gelen ailelerinden oldu¤u için<br />
müflrikler ses ç›kartam›yorlard›.<br />
Peygamberimiz ve sevgili arkadafllar›<br />
üç y›l kadar, bu ilk ‹slam kalesinde<br />
bulufltular. Birçok ayet-i kerime,<br />
orada nazil oldu. Birçok meflhur<br />
kimse, orada hidayete erdi ve<br />
Müslüman oldu. Medine döneminde<br />
ise art›k toplum hayat›na yönelik<br />
düzenlemeler yer almaya bafllad›.<br />
Bunlar aras›nda evlere nas›l girilip<br />
ç›k›lmas› gerekti¤i de ö¤retildi. Bu<br />
manada inen baz› ayetlere yukarda<br />
iflaret edilmiflti. Bu ayetlerde görülece¤i<br />
gibi, evler e¤itimin uygulama<br />
merkezidir adeta. Ev içindeki edepler<br />
de yine bu dönemde ayetlerle<br />
belirlenmiflti.<br />
fiu ayet-i kerimelerde bu durumu<br />
aç›kça görmekteyiz: “Ey iman<br />
edenler, Yeme¤e ça¤r›lmadan Peygamber’in<br />
evlerine vakitli vakitsiz girmeyin.<br />
Davet edildi¤iniz zaman gidin<br />
ve yemek yiyince da¤›l›n, söze dalmay›n.<br />
Bu hal onu incitiyor, size söylemekten<br />
de çekiniyor. Allah ise gerçe-<br />
¤i söylemekten çekinmez. Peygamber’in<br />
han›mlar›ndan bir fley istedi¤iniz<br />
zaman, perde arkas›ndan isteyin.<br />
Bu hem sizin kalbiniz, hem de onlar›n<br />
kalpleri için daha temizdir. Sizin Allah’›n<br />
Resulü’ne eziyet etmeniz ve ondan<br />
sonra da onun efllerini nikahlaman›z<br />
asla caiz de¤ildir. Bu Allah kat›nda<br />
büyük bir günaht›r.” (Ahzab Sûresi,<br />
[33:53]). <br />
IGMG PERSPEKTIVE 19
dosya<br />
Aileyi helâlinden geçindirmek<br />
Fatma YILMAZER • yilmazer_f@yahoo.de<br />
Aile geçimini sa¤layacak<br />
olan kazanc›n ‹slamî<br />
kurallara uygun ve helal<br />
yolla elde edilmesi büyük<br />
önem tafl›maktad›r. Bu<br />
hususta riayet edilmesi<br />
gereken emir ve yasaklar<br />
mevcuttur.<br />
Ailenin toplumun en temel direklerinden<br />
biri oldu¤unu düflünürsek,<br />
muntazam bir aile yaflam›-<br />
n›n toplumun huzuru aç›s›ndan ne<br />
kadar önemli oldu¤unu kavrayabiliriz.<br />
Temeli ‹slam olan bir aile, Allah’›n<br />
(cc) takdirine mahzar olmak<br />
için tüm gücüyle çal›flacakt›r. ‹slam<br />
dini insan hayat› ile ilgili di¤er konularda<br />
oldu¤u gibi, aile düzeni<br />
aç›s›ndan aile kurumunun hangi<br />
kurallar çerçevesinde yürütülece¤ini<br />
de düzenlemifltir. Peygamber<br />
Efendimizin yaflam›fl oldu¤u ve ‹slam’›n<br />
alt›n dönemi olan “Asr-›<br />
Saadet” diye adland›rd›¤›m›z dönemde,<br />
‹slam dini en mükemmel<br />
haliyle yaflan›lm›fl ve o dönemden<br />
beri Peygamberimizin ailesi ve<br />
dostlar›n›n hayatlar› bizlere örnek<br />
olmufllard›r. fiimdi bu önemli konunun<br />
biraz detay›na girerek, Kur’an<br />
ve Sünnet ›fl›¤›nda ‹slam’da ailenin<br />
geçimi meselesinin üzerinde duraca¤›z.<br />
‹slam’da ailenin geçimini sa¤lamak<br />
erke¤in görevidir. Erkek, ailenin<br />
yiyecek ve giyecek gibi temel<br />
ihtiyaçlar›n› gidermekle yükümlüdür.<br />
Kur’an-› Kerim’de; “Allah´›n insanlardan<br />
bir k›sm›n› di¤erlerine üstün<br />
k›lmas› sebebiyle ve mallar›ndan<br />
harcama yapt›klar› için erkekler kad›nlar›n<br />
yöneticisi ve koruyucusudur.”<br />
(Nisa Sûresi, [4:34]) buyrulmaktad›r.<br />
Bu yükümlülük Allah’›n (cc)<br />
teveccühünü kazanmak için bir imkan<br />
sunmaktad›r. Zira ev geçimini<br />
sa¤lamak için yap›lan tüm tasarruflar<br />
ibadet niteli¤indedir. Ebu<br />
Mes’ud El-Ensari, Peygamber<br />
Efendimizin flu hadisini nakletmektedir:<br />
“Bir adam Allah’›n (cc) r›zas›n›<br />
umarak ailesinin geçimini sa¤larsa,<br />
harcad›klar› onun için birer sadaka<br />
olur.” (Buhari, 62. bölüm, No: 1) ‹slam<br />
dininin aile kurumuna verdi¤i<br />
büyük önem, Efendimizden nakledilen<br />
bu hadisten de aç›kça anlafl›lmaktad›r.<br />
‹nsan en yak›n›nda bulunan<br />
kimseleri koruma ve geçimini<br />
sa¤lamaya teflvik edilmekte, bunu<br />
yapt›¤› takdirde de ödüllendirilmektedir.<br />
Aile geçimini sa¤layacak olan kazanc›n<br />
‹slamî kurallara uygun ve helal<br />
yolla elde edilmesi büyük önem tafl›-<br />
maktad›r. Bu hususta riayet edilmesi<br />
gereken emir ve yasaklar mevcuttur.<br />
Bu emir ve yasaklara riayet edilmemesi,<br />
gerek bu dünyada gerekse ahirette<br />
menfi sonuçlar do¤urabilir.<br />
Kur’an-› Kerim’de yasaklanan, örne-<br />
20<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
dosya<br />
¤in flans oyunlar›, faiz, tefecilik ve alkollü<br />
içeceklerin sat›fl› gibi kazanç<br />
yollar›, caiz ve helal olmay›p yasaklanm›flt›r.<br />
Çok say›da ayet ve hadiste<br />
helal kazanc›n önemine dikkat çekilmifltir:<br />
“Ey iman edenler! Size verdi¤imiz<br />
r›z›klar›n temiz olanlar›ndan yeyin,<br />
e¤er siz yaln›z Allah’a kulluk ediyorsan›z<br />
O’na flükredin.” (Bakara Sûresi, [2:172]).<br />
Bir hadiste de “Farz olan ibadetleri eda<br />
ettikten sonra helal kazanç pesinden<br />
koflmak, farz k›l›nm›flt›r” (Abdullah<br />
ibn Mesud, Beyhaki,<br />
Miflkat). Burada ailenin geçiminin<br />
de ayn› di¤er farz<br />
olan ibadetler gibi farz k›l›nd›¤›<br />
belirtilmifl, helal ve meflru<br />
bir kazanc›n önemine<br />
vurgu yap›lm›flt›r.<br />
Çokça dile getirilen düflüncenin<br />
aksine, ‹slam’da<br />
kad›n›n da ailenin geçimine<br />
katk› sa¤lama imkan›<br />
vard›r. Zira Efendimizin<br />
han›mlar›ndan Zeynep<br />
binti Cahfl, el iflleri, örgü<br />
ve dokuma iflleri yaparak<br />
para kazan›yor, kazand›¤›<br />
paray› üçe bölerek, bir bölümünü<br />
orduya, bir bölümünü<br />
kendi evine ve kalan<br />
di¤er bölümünü de dokuma<br />
yapmak üzere yün sat›n<br />
almak için ay›r›yordu.<br />
Bugün de han›mlar, Efendimizin<br />
han›m›n› örnek<br />
al›p kendi kazançlar›n›<br />
sa¤layarak diledikleri flekilde<br />
tasarrufta bulunabilirler.<br />
Zira aile içerisinde<br />
kad›n, isterse ailenin geçimine<br />
katk›da bulunabilir,<br />
ancak erkek gibi aileyi geçindirmekle<br />
yükümlü de¤ildir. Baz›<br />
ataerkil kültürlerde kad›nlara çal›flma<br />
yasaklanm›flt›r, ancak bu yasa-<br />
¤›n sebebi dinî olmaktan ziyade<br />
kültürel bir arka plana sahiptir.<br />
Erke¤in ailenin geçimini sa¤lama<br />
konusundaki yükümlülü¤ünü<br />
yerine getirmemesi ‹slam inanc›nda<br />
günah olarak de¤erlendirilmektedir.<br />
Abdullah ibn Ömer (ra),<br />
Efendimizin flu hadisini naklediyor:<br />
“Bir kiflinin mesuliyetinde oldu¤u insanlar›n<br />
yiyeceklerini k›s›tlamas›, ona<br />
günah olarak yeter.” (Ebu Davud).<br />
Peygamber Efendimizin bu sözü,<br />
‹slam’da aile kurumunun korunmas›n›n<br />
önemine vurgu yaparken, ihmalinin<br />
ise günah oldu¤unu belirtmektedir.<br />
Ayr›ca ‹slam dininde kiflinin<br />
daima çal›flkan ve üretken olmas›<br />
esas› vard›r. Tembellik ve avarelik<br />
ise çirkin bir davran›fl biçimi<br />
olarak nitelendirilmektedir.<br />
Al›nteri, helâl ise hay›rl›dr...<br />
Bunun yan› s›ra ‹slam, Müslümanlar›<br />
zevk-ü sefa içerisinde olma<br />
ve ölçüsüz davran›fllardan men<br />
ederken, ailenin geçimi hususunda<br />
hem cimrilik hem de israf etmeme<br />
konusunda uyarm›flt›r. Kur’an-› Kerim’de<br />
Allah (cc): “Ey Adem o¤ullar›!<br />
Her secde ediflinizde güzel elbiselerinizi<br />
giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin;<br />
çünkü Allah israf edenleri sevmez<br />
” (Araf Sûresi, [7:31]) buyurmaktad›r.<br />
Peygamber Efendimizin,<br />
maddi imkanlar›n geniflledi¤i dönemlerde<br />
dahi gözlemlenen mütevazi<br />
yaflant›s›, Müslümanlara örnek<br />
teflkil etmektedir. Efendimiz sadakaya<br />
çok önem vermifl, hatta k›tl›k<br />
zamanlar›nda bile yoksullar ve ihtiyaç<br />
sahipleri için yard›mda bulunmufltur.<br />
Ancak bu yard›mlarda da<br />
orta yolun bulunmas› tavsiye edilir.<br />
Bu konuyla ilgili Allah (cc) Kur’an-›<br />
Kerim’de Müslümanlar› flu flekilde<br />
tasvir eder: “(O kullar), harcad›klar›nda<br />
ne israf ne de cimrilik<br />
ederler; ikisi aras›nda<br />
orta bir yol tutarlar.”<br />
(Furkan Sûresi, [25:67])<br />
Son olarak belirtilmesi<br />
gereken bir di¤er husus<br />
da, Efendimizin sünnetinde<br />
bereketin ehemmiyetinin<br />
vurgulanmas›-<br />
d›r. Ev geçiminin bereketli<br />
olmas› için gerekli<br />
davran›fl biçimlerine dikkat<br />
edilmesi tavsiye edilmektedir.<br />
Örne¤in yemek<br />
zamanlar› hep birlikte<br />
sofraya oturman›n, tüm<br />
aile bireylerinin birlikte<br />
olmas›n›n bereket getirdi¤i<br />
belirtilmektedir. Peygamber<br />
Efendimizin bereket<br />
hususundaki tavsiyelerine<br />
riayet edilmesi,<br />
ailenin geçimini sa¤lama<br />
aç›s›ndan son derece<br />
önem tafl›maktad›r. Öte<br />
yandan insan da tüm insanl›¤›n<br />
r›zk›n› verenin<br />
Allah (cc) oldu¤unu unutmamal›d›r.<br />
Kur’an-› Kerim’de<br />
bu konuda: “fiüphesiz<br />
r›z›k veren, güç ve<br />
kuvvet sahibi olan ancak Allah´t›r.” (Zariyat<br />
Sûresi, [51:58]) ve “Yeryüzünde yürüyen<br />
her canl›n›n r›zk›, yaln›zca Allah’›n<br />
üzerinedir.” (Hud Sûresi, [11:6])<br />
buyrulmaktad›r. ‹flte bu sebeplerle insan,<br />
ailenin geçimini sa¤lama konusundaki<br />
çabalar›nda daima Allah’a<br />
(cc) tevekkül etmelidir.<br />
Kaynak:<br />
• M. Abdulhalim: ‹slam‘da erke¤in efline<br />
karfl› vazifeleri, Bütün yönleriyle Asr-›<br />
Saadet’te ‹slam, 1. Cilt<br />
IGMG PERSPEKTIVE 21
dosya<br />
‹slam Peygamberi<br />
‹lhan B‹LGÜ • ibilgu@igmg.de<br />
Modern biyografi kitaplar›, daha<br />
çok roman/hikaye fleklinde<br />
kaleme al›n›r. Okuyucunun ilgisi,<br />
kitab›n konusu olan kiflinin hayat›ndan<br />
çok, zaman zaman, kitab› kaleme<br />
alan yazar›n edebî dili, olaylar›<br />
ve konular› ifade edebilme yetene-<br />
¤ine tak›l›p kal›r. Böylesi bir anlat›mla,<br />
bir insan›n hayat›n› kaleme<br />
olmak çok kolay olabilir. Ama, hayat›<br />
ele al›nan insan, Allah’›n elçisi<br />
Hazreti Muhammed Mustafa<br />
(s.a.v.) ise, yaz›lacak her kelime, verilecek<br />
her hüküm, yazar›n dili ne<br />
kadar edebî olursa olsun, dikkatle<br />
de¤erlendirilecektir. Zira, Peygamberimiz’in<br />
hayat›, tamam›yla di¤er<br />
insanlar için örnek olmak durumunda<br />
olan bir hayatt›r. Dolay›s›yla,<br />
O’nun bu yüce hayat›n› dillendirmek,<br />
baflkalar›na aktarmak, edebî<br />
becerilerin yan› s›ra, derin bir tarih<br />
ve fik›h bilgisini de gerekli k›lmaktad›r.<br />
Buradaki f›k›h bilgisi, ister<br />
istemez, tesfir, hadis gibi temel<br />
hüküm kayna¤› olan ilimlerde de<br />
donan›ml› olmay› gerektirir.<br />
‹slam tarihi boyunca Peygamberimiz’in<br />
hayat›n› kaleme alan eserler<br />
olmufl ve bu eserlerin ço¤u da,<br />
ilk dönem tarihçilerinden ‹bn ‹shak’›n<br />
tertib etti¤i usul üzere devam<br />
ede gelmifltir. Takdim etmeye<br />
çal›flt›¤›m›z, merhum Prof Dr. Muhammed<br />
Hamidullah’›n “‹slam Peygamberi”<br />
adl› kitab› ise, bu eski gelenekle,<br />
Peygamberimiz’in hayat›-<br />
n›n her safhas›n›n Müslümanlar<br />
için örnekli¤ini ortaya koyma gayretini<br />
içeren tefsir, hadis ve f›k›h<br />
ilimlerinin yo¤urulmas›yla ortaya<br />
konmufl bir eser. Merhumun talebelerinden<br />
say›lan Prof. Dr. Salih<br />
Tu¤ taraf›ndan da terceme edilen<br />
“‹slam Peygamberi”, Hamidullah’›n<br />
kendine has olarak ortaya koydu¤u<br />
bir yazma usulu ile yaz›lm›fl. Neredeyse<br />
her paragraf bir madde halinde<br />
ortaya konulmufl. Fakat kitab›n<br />
alamet-i farikas› burada de¤il.<br />
As›l alamet-i farika, kronolojik anlat›mdan<br />
tamam›yla vazgeçilmemifl<br />
olsa da, Peygamberimiz’in özel ve<br />
aile hayat›, sosyal ve iktisadî hayat›<br />
yönlendirmesi, getirdi¤i inanç ve<br />
ibadetler, farkl› din ve inançlar ile<br />
uluslaras› iliflkileri, savafl ve bar›fl<br />
gibi konulardaki tavr› ve hükümleri<br />
gibi konular› ayr› ayr› de¤erlendirmesinde<br />
yat›yor.<br />
Hamidullah, bu kitab›n› her ne<br />
kadar Frans›zca olarak yazsa da (Le<br />
Prophète de l’Islam, sa vie et son euvre”)<br />
kitab›n›n kaynaklar›n› Türkiye’de<br />
ders verdi¤i s›rada gezdi¤i<br />
kütüphenelerde bulmufl. Bu yüzden<br />
de bu kitab›n Türkçe’ye çevrilmesine<br />
önem vermifl ve zaman zaman<br />
da yard›mc› olmufl.<br />
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in<br />
(s.a.v.) hayat›n› niçin tetkik<br />
ediyoruz? sorusu ile bafllayan kitab,<br />
Peygamberimiz’in hayat›n›n bir hikaye<br />
fleklinde ele al›namayaca¤›n›,<br />
dolay›s›yla okuyucunun, Peygamber’in<br />
hayat›n› okurken, kendisinde<br />
zorunlu örneklik bulmas› gerekti¤ine<br />
iflaret ediyor. Hamidullah, bu<br />
soruya çeflitli cevaplar vererek<br />
aç›kl›k getirmeye çal›fl›yor: “Hayatta,<br />
o rehberin gösterdi¤i yol takip<br />
edilmezse Müslüman olunamaz. ...<br />
‹lâhî tebli¤e bafllamas›n›n ilk gününden<br />
itibaren Muhammed a.s.s., bütün<br />
dünyaya hitap ediyordu, kendisini hiç<br />
bir flekilde sadece bir milletle s›n›rland›rm›yordu;<br />
›rk ve s›n›f farklar›n›<br />
tan›m›yordu. ‹slam aç›s›ndan, insanlar›n<br />
mutlak eflitli¤i ve ancak gönülden<br />
gelerek yapt›¤› ifller dolay›s›yla<br />
(takvâ bak›m›ndan) baz› fertlerin üstün<br />
olabilece¤i, köklü bir kâidedir. ...<br />
Muhammed a.s.s., kendisini, mü’minlere<br />
tatbikini emretti¤i kâidelerin üstünde<br />
asla görmemifltir. Tamamen<br />
aksine O, namaz k›lm›fl, oruç tutmufl<br />
ve etraf›ndaki sahabîlerine verilmesini<br />
emretti¤i zekat miktarlar›n› aflan<br />
nisbetlerde tasaddukta bulunmufltur.<br />
... O’nun ö¤retti¤i fleylere gelince. O,<br />
insan hayat›n›n bütün görünüflleri ile<br />
ilgilenmifltir: ‹nan›fllar, ruhî-manevî<br />
alan, ahlâk, iktisat, siyaset, hulâsâ, ister<br />
ferdî veya toplumsal, ister ruhî ve<br />
dünyevî olsun, her alanda kaideler<br />
getirmifltir. Bütün bunlar›n da ötesinde,<br />
ayr›ca kendi flahs›nda en güzel örne¤i<br />
de bize b›rakm›flt›r.”<br />
“‹slam Peygamberi” kitab›n›n temel<br />
özeti bu. Bu noktalardan hareketle<br />
haz›rlanm›fl ve okuyucunun<br />
22<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
dosya<br />
buna göre okumas› gereken<br />
kitab, ilk dönemlerde<br />
Peygamberimiz’in<br />
hayat› ile ilgili<br />
kaynaklar›n özelliklerini<br />
anlatt›ktan sonra,<br />
Arab yar›madas› ve o<br />
zaman›n dünyas›n›n<br />
genel bir resmini çizer.<br />
Sonra da, ilâhî vahyin<br />
neden Mekke’de ve<br />
Peygamberimiz’e indirilmifl<br />
olabilece¤inin,<br />
psikolojik, sosyolojik,<br />
co¤rafî ve fiilî sebeblerinin<br />
hikmetlerini araflt›r›r.<br />
Hamidullah, bu hikmetleri<br />
araflt›r›r ve<br />
Peygamberimiz’in hayat›n›n›n<br />
örnekli¤ini<br />
ortaya koymaya çal›-<br />
fl›rken, siyer ile ilgili ilk<br />
kaynaklar› anlatt›¤› bölümde<br />
dikkat çekti¤i flu<br />
ilkeye de s›k› s›k› uymaya<br />
çal›fl›r: “... Nihayet,<br />
‘ilâhî tebli¤i’ insanlara<br />
ulaflt›ran bu ‘elçi’,<br />
bir çok vas›flar› nefsinde<br />
cemetmifl bir kimse oldu¤una<br />
göre, onun hayat›n›<br />
kaleme alma ifli, biyofrafi yazar›n›n<br />
da bir tak›m istisnaî<br />
vas›flar› nefsinde toplam›fl olmas›n›<br />
gerektirir. Her fleyden evvel, böyle<br />
bir biyograf›n, objektif ve tarafs›z bir<br />
etüdü gözeterek, konusunda samimî<br />
bir sevgi ile derin bir anlay›fl arzusu<br />
tafl›mas› laz›m gelmektedir... ‘<br />
Bu yüzdendir ki Hamidullah, Allah<br />
Resûlü’nün (s.a.v.) hayat›n› anlat›rken,<br />
sadece anlatmaya de¤il,<br />
bu muhteflem hayat› anlamaya da<br />
çal›fl›r. En çok üzerinde durdu¤u<br />
nokta ise, O’nun bir insan, bir kul<br />
ve ayn› zamanda bir vahiy elçisi<br />
olarak, bir insan›n hayat›nda karfl›-<br />
laflaca¤› her fleyde örnek olma vasf›na<br />
vurgu yapmas›d›r. Efendimizin<br />
(s.a.v.) sosyal, ekonomik ve uluslararas›<br />
iliflkilerdeki hayat›n› anlatmak<br />
için özel bir gayret sarfeden<br />
Hamidullah, belki de Avrupa’da<br />
yayg›n olan oryantalist/flark›yatç› anlay›fl›na<br />
da cevap olmak üzere, Peygamberimiz’in,<br />
hem gerçekten de<br />
var oldu¤unu ve bütün insanlara,<br />
k›yamete kadar her alanda örneklik<br />
olma vasf›n› korudu¤unu anlatmaya<br />
çal›fl›r. ‹slam’›n hükümlerinin tarihte/geçmiflte<br />
kald›¤› iddias›n›n<br />
aksine, bu hükümlerin hem tarihî/tarihin<br />
örne¤i, hem de gelece¤i<br />
kuflatt›¤›n› vurgulamak ister. Medine<br />
Vesikas› ve Peygamber Efendimiz’in<br />
çevre ülke hakimlerine yazd›¤›<br />
mektuplar›n önemini, uluslararas›<br />
iliflkiler bak›m›ndan yeniden<br />
de¤erlendirir. Bu de¤erlenedirmelerle<br />
Hamidullah, Peygamberimiz’in,<br />
baflka dünyalarla diplomasiye<br />
uygun bir iliflki kurdu¤unu ortaya<br />
koyar ve günümüz Müslümanlar›n›,<br />
bu iliflkilerden ders almaya ça-<br />
¤›r›r.<br />
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in<br />
(s.a.v.) hayat› ile ilgili yaz›lm›fl<br />
pek çok kaynak eserdeki bilgileri<br />
yo¤urarak ortaya<br />
konulan “‹slam Peygamberi”<br />
adl› eser, tam<br />
bir tarih s›ralamas›na<br />
göre anlat›m yap›lmasa<br />
da, daha sonra ikinci<br />
bölümde, bu kronolojik<br />
bilgilendirmenin<br />
d›fl›na ç›k›p, konulara<br />
ayr›lan bir kaynak eser<br />
haline gelir. Zaten kitab›n<br />
tam ismi “‹slam<br />
Peygamberi: Hayat› ve<br />
Faaliyeti (Eseri)” fleklindedir.<br />
Tercemelerin birinde,<br />
“‹slam Peygamberi:<br />
Hayat› ve Faaliyeti”<br />
tercemesi yap›l›rken,<br />
bir baflkas›nda “‹slam<br />
Peygamberi: Hayat› ve<br />
Eseri” ibaresi yer al›r.<br />
Ad›, gerek faaliyeti, gerekse<br />
eseri olsun, kitap,<br />
Efendimiz Hazreti<br />
Muhammed’in (s.a.v.)<br />
dünya insanl›¤›na kazand›rd›klar›,<br />
insanlardan<br />
yap›lmas›n› veya<br />
yap›lmamas›n› istedikileri<br />
emirleri anlat›r.<br />
Hamidullah, bu bölümün<br />
ilk konusu olarak,<br />
Efendimizin flahsî ve aile hayat›n›<br />
de¤erlendirir. Daha sonra da,<br />
O’nun getirdi¤i dinin kaynaklar›-<br />
n›n, yani Kur’an-› Kerim ile Hadislerin<br />
günümüze kadar daha sonraki<br />
nesillere nas›l sa¤lam bir flekilde<br />
aktar›ld›¤›n› aktar›r.<br />
Kitab›n bundan sonraki bölümleri,<br />
her biri ayr› bir konu veya kitap<br />
halinde de¤erlendirilebilecek<br />
flekilde haz›rlanm›fl. Yani, bir insan<br />
hayat›n› anlatan biyografik bilgilerin<br />
ötesinde, bu biyografiyi oluflturan<br />
olaylar›n de¤erlendirilmesi ve<br />
bunlardan ortaya ç›kan hükümler<br />
fleklinde ayr› ayr› bölümlere ayr›lm›fl.<br />
K›sacas›, “‹slam Peygamberi”<br />
kitab›, kendisinin bir kaynak kitap<br />
olmas›n›n yan› s›ra, baflka kitaplara<br />
kaynakl›k edecek eserleri de ortaya<br />
koyuyor ve Peygamber Efendimizi<br />
anlama yolunda önemli bir kaynak<br />
olarak karfl›m›za ç›k›yor. <br />
IGMG PERSPEKTIVE 23
islam coğrafyası<br />
Baflkent Dakka’da trafik<br />
Bangladefl<br />
Ad›n› televizyonlarda genelde açl›k<br />
ve sefaletin kol gezdi¤i fakir bir ülke<br />
olarak veya muson ya¤murlar›n›n,<br />
f›rt›nalar›n, kas›rgalar›n yol açt›¤› felaketler<br />
nedeniyle duydu¤umuz uzak bir<br />
ülkeden, Bangladefl’ten bahsedece¤iz.<br />
Son olarak geçti¤imiz kurban bayram›<br />
öncesinde yaflanan saatteki h›z› 240<br />
km’yi bulan Sidr kas›rgas›, Bangladefl’te<br />
befl binden fazla insan›n ölmesine,<br />
yedi milyondan fazla insan›n da evsiz<br />
kalmas›na yol açm›flt›.<br />
Bangladefl’te daha önce yaflanan<br />
en büyük kas›rgalardan 1970 y›l›nda<br />
meydana gelen kas›rgada da 500 bin,<br />
1991'deki kas›rgada ise 143 bin kifli ölmüfltü.<br />
Sidr kas›rgas›n›n hemen ard›ndan,<br />
tüm dünya Müslümanlar›n›n<br />
bayram› olan Kurban Bayram›’n›n<br />
gelmesi, kas›rga ma¤durlar›n›n yaralar›n›n<br />
sar›lmas›na, ihtiyaçlar›n›n giderilmesine<br />
mümkün oldu¤unca etkili<br />
olurken, dünyan›n farkl› bölgelerinde<br />
yaflayan Müslümanlar Bangladefl’te<br />
yaflayan kardefllerini unutmayarak çeflitli<br />
kurulufllar arac›l›¤› ile yard›mlar›n›<br />
onlara ulaflt›rd›lar.<br />
Genel bilgiler<br />
Güney Asya ülkelerinden olan<br />
Bangladefl, resmî ad› ile Bangladefl<br />
Müslüman Halk Cumhuriyeti, bat›, kuzey<br />
ve do¤udan Hindistan'la, güneydo¤udan<br />
Birmanya (Burma) ile, güneyden<br />
de Bengal körfeziyle çevrili<br />
Müslüman bir ülkedir.<br />
1971 senesine kadar Müslüman<br />
Pakistan'›n "Do¤u Pakistan" adl› eyaleti,<br />
daha önceleri de ‹ngilizlerin K›ta<br />
Hindi'nde Bengal eyaleti idi.<br />
2007 y›l› tahminlerine göre nüfusu<br />
150.000 milyon civar›nda olan Bangladefl,<br />
dünyan›n nüfus yo¤unlu¤u bak›-<br />
m›ndan en kalabal›k ülkelerindendir.<br />
Halk›n yüzde 90'› köylerde, yüzde 10'u<br />
flehirlerde yaflar.<br />
Dakka Bangladefl'in baflflehri ve en<br />
büyük flehridir. Di¤er büyük flehirler<br />
Chittagong, Khulna, Rajshahi, Barisal<br />
ve Sylhet dir.<br />
Güneydo¤u sahilindeki Chittagong<br />
flehri, önemli bir limand›r. Bangladefl'in<br />
resmî dili Bengal dilidir. Halk›n<br />
ço¤u bu dili konuflur. Ayr›ca Urduca<br />
dili de yayg›nd›r. Kuzey ve do¤u<br />
da¤l›k bölgelerinde yaflayanlar da mahalli<br />
lisanlar› konuflurlar.<br />
Din<br />
Halk›n yüzde 85'i Müslüman olup<br />
devletin resmî dini ‹slam’d›r. Baz› flehirlerde<br />
bulunan küçük az›nl›klar hariç<br />
Müslümanlar›n hepsi Sünni mezheplere<br />
ba¤l›d›r. Bunun yan› s›ra bölgeye<br />
Yusuf Z‹YA • yza301@hotmail.com<br />
gelen ilk tebli¤cilerin daha çok sûfi olmalar›<br />
nedeniyle halk aras›nda tasavvuf<br />
da yayg›nd›r. Bu davetçilerin en etkilisi<br />
Celaleddin-i Rumi’nin talebesi oldu¤u<br />
ileri sürülen ve türbesi dini bir ziyaret<br />
merkezi haline gelmifl bulunan<br />
fiah Celal’dir.<br />
Nüfusun yüzde 10’unu oluflturan<br />
Hindular kast diye adland›r›lan dört s›-<br />
n›fa ayr›l›r. Bunlar Brahmanlar (rahipler),<br />
Kflatriyalar (askerler), Veysiyalar<br />
(tüccarlar) ve fiudralar’d›r (en alt tabaka).<br />
Hinduizm’de kastlar aras›nda evlilik<br />
yasaklanm›flt›r. Hindular›n Hindu<br />
olmayanlarla yemek yemeleri bile<br />
mümkün de¤ildir. Ancak bu kurallar›n<br />
sertli¤i modern e¤itimin etkisiyle gittikçe<br />
yumuflat›lm›flt›r.<br />
Bangladefl’te yaflam<br />
Toprak büyüklü¤ü olarak Türkiye’nin<br />
beflte biri kadar olan bir ülke<br />
olan Bangladefl’te 150 milyon insan<br />
yafl›yor. Bu demek oluyor ki ülkenin<br />
her taraf› insan kayn›yor. fiehre indi¤inizde<br />
Rikfla denilen bisikletlerin fazlal›-<br />
¤›n›, hatta tüm ülkenin her taraf›nda<br />
motorlu veya motorsuz olabilen üç tekerlekli<br />
bu ulafl›m arac›n›n çok önemli<br />
oldu¤unu fark edebilirsiniz. Ayr›ca ‹ngilizlerden<br />
kalma bir hat›ra olarak araç<br />
trafi¤inin soldan akmas› gibi hususlar<br />
24<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
islam coğrafyası<br />
da dikkatinizi çekebilir. Vahfli hayvanlar<br />
aras›nda bulunan dünyaca meflhur<br />
bengal kaplanlar›n›n da Sunderban<br />
ormanlar›nda yaflad›¤› bilinmektedir.<br />
Ülkenin para birimi "Taka"d›r. Erkekler<br />
genelde "Lungi" denilen bir elbise,<br />
kad›nlar da "Burka" denilen vücudu<br />
örten geleneksel bir elbise giyerler.<br />
Bangladefl’te IGMG Kurban Kampanyas›<br />
Ülkenin tarihine bak›fl<br />
Bangladefl’in bulundu¤u topraklar›n<br />
tarihini ‹slam öncesi, ‹slam, ‹ngiliz,<br />
Pakistan ve bugünkü dönem olmak<br />
üzere befl döneme ay›rabiliriz. ‹slam’›n<br />
bölgeye geliflinden önce s›ras›yla Maurya,<br />
Gupta, Harfla, Pala ve en son Sena<br />
imparatorluklar›n›n hakimiyeti alt›nda<br />
kalan Bengal bölgesi, baflta Hinduizm,<br />
Budizm olmak üzere birçok<br />
inanç ve felsefenin tesirlerini hissettirdi¤i<br />
bir bölge olmufltur. Onuncu as›rdan<br />
itibaren Müslüman tüccarlar yoluyla<br />
‹slam bölgeye nüfuz etmeye bafllarken,<br />
bugünkü Bangladefl topraklar›na<br />
‹slam’›n, Türk kumandan› Muhammed<br />
Bahtiyar Halaci'nin 1203’te<br />
Bengal'i fethetmesiyle girdi¤i bilinmektedir.<br />
1203-1340 y›llar› aras›nda<br />
Bengal yönetimi Delhi Sultanl›¤›'na<br />
ba¤l› kalm›flt›r. 1340’ta ba¤›ms›z sultanl›k<br />
olan Bengal, 1576’da Babürlüler<br />
taraf›ndan iflgal edilmifl, 1757’ye kadar<br />
Babürlülerin hakimiyetinde kalm›flt›r.<br />
Bu tarihte Bengal sultan› Siracuddevle'nin<br />
‹ngilizlere yenilmesi ‹ngilizlerin<br />
ülkede hakimiyetlerini kurmalar›na<br />
imkan sa¤larken, bu durum Müslümanlar›n<br />
ülke yönetimindeki etkinliklerinin<br />
zay›flamas› sonucunu do¤urmufltur.<br />
12. as›rdan 1757 y›l›na kadar Müslümanlar›n<br />
idaresinde kalan bugünkü<br />
Bangladefl ve Pakistan’› içeren Hint<br />
yar›madas›, 1757’den 1905 y›l›na kadar<br />
‹ngilizlerin sömürgesi alt›nda kalm›flt›r.<br />
Bu dönemde özellikle Müslümanlar<br />
bask›lara maruz kalm›fl, resmî<br />
dil ‹ngilizce yap›lm›flt›. Müslümanlara<br />
bask› yap›l›rken Hindulara kendilerini<br />
yönetme hakk› verilmesi Muhammed<br />
Ali Cinnah önderli¤inde ‹slami bir hareketi<br />
do¤urmufl ve bu hareket Pakistan<br />
ad›nda ba¤›ms›z Müslüman bir<br />
devlet kurduklar›n› ilan etmiflti. ‹ngiltere’ye<br />
karfl› bafllayan direnifl h›zlan›rken<br />
1940’da ba¤›ms›z Pakistan devletinin<br />
kurulmas› kararlaflt›r›lm›fl ve bu<br />
hareketin önderli¤ini de Muhammed<br />
Ali Cinnah yapm›flt›. 1946’da Hint Yar›madas›’nda<br />
Hindistan ve Pakistan<br />
adlar›yla iki devletin kurulmas›na karar<br />
verildi. ‹ngiltere’nin 1947’de Hint<br />
yar›madas›ndan tamamen çekilmesiyle,<br />
Hindistan'dan ba¤›ms›z Pakistan<br />
devletinin kuruluflu ilan edildi. Bugünkü<br />
Bangladefl’te, Do¤u Pakistan ad›yla<br />
bu devlete ba¤land›. Hindistan'›n elinde<br />
kalan topraklar Bat› ve Do¤u Pakistan'›<br />
birbirinden ay›r›yor ve ba¤lant›y›<br />
kesiyordu. Bu bölünmeler s›ras›nda<br />
milyonlarca Müslüman ve Hindu yer<br />
de¤ifltirmek zorunda kal›rken, arada<br />
ç›kan çat›flmalarda yüz binlerce insan<br />
ölüyordu. Ayr›ca bu bölünme sonras›nda<br />
Do¤u Pakistan'›n elinde kalan<br />
topraklar›n ‹ngilizlerin sömürge döneminde<br />
özellikle ihmal etti¤i topraklar<br />
olmas› zaman içinde çeflitli problemlere<br />
yol açt›. Ekonomik sorunlar›n yan›nda<br />
devletin resmî dili konusunda<br />
da bir anlaflmazl›k ç›kt›. Çünkü Do¤u<br />
Pakistan halk› ço¤unlukla Bengalce,<br />
Bat› Pakistan halk› ise Urduca konufluyordu.<br />
Bu ve benzeri problemler<br />
1971’de iki Pakistan'› bir iç savafla götürdü.<br />
Savafla çok say›da Hindu’nun<br />
ülkesine geçmesini bahane eden Hindistan<br />
da müdahale etti. Hindistan<br />
müdahalesi Pakistan yönetimini zor<br />
durumda b›rakt›. Dolay›s›yla Pakistan<br />
kuvvetleri daha fazla direnemeyerek<br />
Do¤u Pakistan'› kendi haline b›rakt› ve<br />
Do¤u Pakistan 26 Mart 1971 tarihinde<br />
Pakistan'dan ayr›larak Bangladefl<br />
ad›nda ba¤›ms›z bir devlet haline geldi.<br />
Ancak ba¤›ms›zl›¤›n› kazanmas›,<br />
Bangladefl’in sorunlar›n› çözmesine ve<br />
huzura kavuflmas›na yetmedi. ‹leriki<br />
dönemlerde de gerek siyasi sistemin<br />
tam manas›yla oturtulamamas› gerekse<br />
ülkenin ‹slami kimli¤inin aksine<br />
sosyalist bir yönetim yada diktatörlük<br />
kurma denemeleri, ülkede baz› aral›klarla<br />
darbe giriflimleri ve buna ba¤l›<br />
olarak da cunta yönetiminin hüküm<br />
sürdü¤ü dönemlerle sonuçland›. Bugün<br />
‹yacuddin Ahmed’in baflkanl›¤›n›<br />
yapt›¤› Bangladefl, BM, ‹KÖ (‹slam<br />
Konferans› Örgütü), ‹ngiliz Uluslar<br />
Toplulu¤u, IMF (Uluslararas› Para Fonu),<br />
‹slam Kalk›nma Bankas› gibi uluslararas›<br />
örgütlere üyedir.<br />
Arkadafllar›m›z Bangladefl’te<br />
Kurban organizasyonu çerçevesinde<br />
Bangladefl’in farkl› bölgelerine görevli<br />
olarak giden arkadafllar›m›z bölgede<br />
yaflad›klar› izlenimleri paylaflt›lar.<br />
Bangladefl'i vuran Sidr kas›rgas› sonras›nda<br />
her ne kadar baflkent Dakka ›slah<br />
edilmifl olsa da kas›rgan›n büyüklü¤ünü<br />
ve korkunçlu¤unu hissetmenin mümkün<br />
oldu¤unu söyleyen Nihat Köse arkadafl›m›z,<br />
Dakka flehrinde yaflanan felaket<br />
nedeniyle var›n› yo¤unu kaybederek,<br />
sokakta yaflayan çok say›da insan›n<br />
bulundu¤unu ve bu insanlar›n gelecekten<br />
ümitsiz bir flekilde sefalet içerisinde<br />
hayatlar›n› sürdürdüklerini belirtiyor.<br />
Bu insanlara yard›mda bulunabilmek<br />
için Kurban organizasyonu çerçevesinde<br />
belirli bir plan dahilinde harekete<br />
geçmenin do¤ru olaca¤›n› düflünen<br />
görevli arkadafllar›m›z, çal›flmalar›-<br />
n›, bölgede bulunan kardefl organizasyonlarla<br />
birlikte haz›rlam›fl olduklar›<br />
plan çerçevesinde uygulamaya koyduklar›n›,<br />
böylelikle kurbanl›klar› tespit edilen<br />
bölge ve flehirlere da¤›tt›klar›n› rapor<br />
ediyor. Bunun yan› s›ra farkl› bölgelerde<br />
kurulmufl olan e¤itim yuvalar›n›<br />
da ziyaret edip, orada bulunan çocuklara<br />
hediyeler verip, ihtiyaçlar›n› giderme<br />
gayretinde olan arkadafllar›m›z, kurban<br />
bayram›n› Bangladeflli çocuklarla beraberce<br />
karfl›lad›klar›n› ve onlar›n duyduklar›<br />
sevincin görme¤e de¤er oldu-<br />
¤unu belirtiyorlar. <br />
Kaynaklar:<br />
• TDV ‹slam Ansiklopedisi<br />
• “Sidr kas›rgas›n›n ard›ndan Bangladefl’te”,<br />
Nihat Köse, igmg.de<br />
• Bangladefl, M. Ahmet Varol, Vahdet dergisi<br />
• Ac›n›n ve güzelli¤in doruklar›nda bir ülke:<br />
Bangladefl, As›m Gültekin, ihh.org<br />
IGMG PERSPEKTIVE 25
islam coğrafyası<br />
Batı Sahra sorunu<br />
Mehmet ÖZKAN • metkan82@hotmail.com<br />
Fas’›n güneyinde Atlas Okyanusu’nun<br />
k›y›s›nda bulunan Bat› Sahra<br />
bölgesinin asl›nda halen, uluslararas›<br />
iliflkilerde problemli alanlardan birisi<br />
oldu¤u gerçe¤i hep gözden kaçm›flt›r.<br />
Uluslararas› toplumun ilgisi ancak s›-<br />
cak çat›flmalar yafland›¤› zaman o bölgeye<br />
yönelmifl olup, ‹slam dünyas›n›n<br />
konuya ilgisi ise hemen hemen yok denecek<br />
kadar azd›r. Konuyu ele alan yaz›m<br />
literatürünün bile di¤er bir çok küçük<br />
soruna göre çok daha az olmas› asl›nda<br />
Bat› Sahra’n›n genifl kitlelerce bilinmemesine<br />
yol açm›fl dolay›s›yla gözden<br />
uzak b›rakm›flt›r. Konuya en çok ilgi<br />
duyanlar Afrika devletleri olmufl<br />
olup halen konuyu yak›ndan takip<br />
eden ve çözüm arayan yine onlard›r.<br />
Bu yaz›da Bat› Sahra sorunu uluslararas›<br />
hukuk, bölge dengeleri ve küresel<br />
dengeler aç›s›ndan olmak üzere üç aç›-<br />
dan ele al›nacak, son bölümde ise genel<br />
de¤erlendirmeye yer verilecektir.<br />
Bat› Sahra, Afrika k›tas›n›n Avrupa<br />
devletleri taraf›ndan resmen<br />
sömürge olarak paylafl›ld›¤› 1884 y›-<br />
l›nda yap›lan Berlin Konferans› sonucunda<br />
‹spanya’n›n egemenli¤i alt›na<br />
girmiflti. Bat› Sahra halk› ve zaman<br />
zaman da Fas ordusu, ‹spanyol<br />
sömürgesine karfl› direnifl gösterdi<br />
ise de, bölgenin ikinci sömürgeci<br />
gücü olan Fransa’n›n askerî yard›m›<br />
ile bu direnifller baflt›r›lm›flt›, ‹kinci<br />
Dünya Savafl› sonras›nda sömürge<br />
alt›ndaki uluslar›n ba¤ms›zl›klar›n›<br />
kazanmaya bafllamas›n›n do¤al bir<br />
sonucu olarak Bat› Sahra da Birleflmifl<br />
Milletler tarafindan muhtemel<br />
ba¤›ms›z devlet statüsü kazanm›flt›.<br />
Ba¤›ms›zl›¤›n› kazan›p modern ulus<br />
devletler aras›na kat›lmay› uman<br />
Bat› Sahra, ‹spanya sömürgecili¤i<br />
Batı Sahra Bayra¤ı<br />
sona ermesine ra¤men sömürgecilikten<br />
kurtulamam›flt›r.<br />
Önceleri BM kararlar›na direnen<br />
‹spanya daha sonra, 31 Ekim 1975 tarihinde<br />
Fas’›n askeri müdehelesinin yan›<br />
s›ra, Kral Hasan’›n 6 Kas›m’da düzenledi¤i<br />
ve 350 bin Fasl›’n›n yürüyüfle<br />
geçti¤i Yeflil Yürüyüfl tehditi sonras›nda<br />
bölgeyi terketmek durumunda kald›.<br />
Ancak, 1973 y›l›nda silahl› direnifl<br />
bafllatan ve ba¤›ms›zl›k için mücadele<br />
eden Polisario örgütünün baflar›lar› da<br />
bunda etkili olmakla birlikte, Fas Bat›<br />
Sahra’n›n kuzeyini iflgal etti. Fas ile beraber<br />
Bat› Sahra’n›n güney bölgesini<br />
iflgal eden Moritanya ise daha sonra<br />
bölgeyi terk etmifl, fakat Fas halen bölgenin<br />
tamam›nda egemenlik iddias›n›<br />
sürdürmektedir. Fas ve Moritanya’n›n<br />
iflgaline karfl› mücadele eden Polisario<br />
adl› Bat› Sahra’n›n temsilcisi örgüt,<br />
özellikle Cezayir’in deste¤i sayesinde<br />
direniflinde baflar›l› olmufltur. Bat›<br />
Sahra’n›n nüfusu 275 bin civar›nda<br />
olup, yaklafl›k 170 bini savafl sonucu<br />
mülteci konumuna düflmüfl ve halen<br />
Cezayirdeki Tindouf mülteci kamplar›nda<br />
yaflamaktad›rlar.<br />
Bat› Sahra, Birleflmifl Milletlerin<br />
1975 ve sonraki y›llarda ald›¤› kararlar<br />
çerçevesinde ba¤›ms›zl›¤›n› kazanmas›<br />
öngörülen ve bunun sa¤lanmas›n›<br />
uluslararas› toplumun sorumlulu¤u<br />
olarak gören bir hukukî statüye sahipti.<br />
Fakat Bat› Sahra’n›n ba¤›ms›zl›¤›n›n<br />
uluslararas› toplumca kabulü Fas’›n<br />
engellemeleri sonucu hep geciktirildi.<br />
Fas bölgede referandum yap›lmas›n›<br />
ve ancak bu sayede bölgenin ba¤›ms›z<br />
olup olamayaca¤›na karar verilmesi<br />
gerekti¤ini belirten politikas›n› uluslararas›<br />
alanda özellikle Fransa’n›n deste¤iyle<br />
kabul ettirdi. Bu çerçevede 1990<br />
sonras›nda Birleflmifl Milletler referandum<br />
yap›lmas› için çal›flmalara bafllad›.<br />
Kimlerin oy kullanaca¤› meselesi halen<br />
çözülememifl olup, bu durum Bat› Sahra’n›n<br />
gelece¤ini ertelemektedir. Fas’›n<br />
bölgeye göçü teflvik etti¤i ve dolay›s›yla<br />
demografik dengeleri de¤ifltirmeye<br />
çal›flt›¤› bugün için bilinen bir gerçektir.<br />
Uluslararas› toplum soruna çözüm<br />
bulma giriflimlerini 1990’lar›n ikinci yar›s›nda<br />
artt›rm›flt›. Amerika’n›n eski<br />
D›fliflleri Bakan› James Baker, dönemin<br />
Birleflmifl Milletler Genel Sekreteri Kofi<br />
Annan taraf›ndan özel temsilci olarak<br />
konuyla ilgilenmek üzere 1997 y›-<br />
l›nda atanm›flt›. 2003 y›l›na kadar çal›flmalar›n›<br />
yürüten Baker, referandumda<br />
oy kullanacak kiflilerin belirlendi¤i yaklafl›k<br />
doksan bin ismi içeren bir liste haz›rlam›fl<br />
ve referandum için gerekli ön<br />
çal›flmalar› yapm›flt›. Fakat Fas bu listeye<br />
itiraz etmifl ve 130 bin kiflilik eklenmesi<br />
gereken yeni bir liste sunmufltur.<br />
Bu durum hem süreci t›kam›fl hem de<br />
durumu zorlaflt›rm›flt›r. Bat› Sahra’nın<br />
bir kısmı, Polisario’nun 1975 y›l›nda<br />
26<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
islam coğrafyası<br />
Tindouf yakınlarındaki mülteci kampı<br />
ilan etti¤i sürgünde ba¤›ms›z hükümeti<br />
taraf›ndan idare edilmektedir. Genel<br />
anlamda Fas kontrol etse de, mültecilerin<br />
yafladi¤› Cezayir s›n›r›ndaki bölgenin<br />
içiflleri ve asayifli Polisario’nun<br />
kontrolündedir. Toplam 70 ülkenin tan›d›¤›<br />
Sahravî Arap Demokratik Cumhuriyeti<br />
halen BM üyesi olmay›p, ba-<br />
¤›ms›zl›¤› BM Güvenlik Konseyi taraf›ndan<br />
da tan›nmam›flt›r. Özel de Fransa,<br />
genel de ise ‹ngiltere ve Amerika,<br />
Bat› Sahra’n›n ba¤›ms›zl›k ilan›n›n<br />
flimdilik BM taraf›ndan tan›nmas›na<br />
karfl› ç›kmaktad›r. Sorun flu an itibariyle<br />
uluslararas› toplumun gündeminden<br />
uzak varl›¤›n› sürdürmektedir.<br />
Bat› Sahra sorunu Kuzey Afrika<br />
bölge dengeleri aç›s›ndan çeflitli aktörlerin<br />
ç›kar ve çat›flma merkezi olarak<br />
özel bir incelemeyi hak etmektedir.<br />
Genel olarak Ma¤rib bölgesinde iki<br />
devlet bölgesel liderlik mücadelesi<br />
yapmaktad›r: Fas ve Cezayir. Bu iki<br />
devletin konumuna göre di¤er küçük<br />
aktörler kendilerine rol belirlemektedirler.<br />
Cezayir Atlas Okyanusu’na s›n›-<br />
r› olmayan bir devlettir. Bat› Sahra<br />
üzerinde bu aç›l›m› yapmay› planlamakta<br />
ve bölgenin Fas taraf›ndan tam<br />
kontrolü sa¤lan›rsa, bunun Cezayir’i<br />
bölgesel güç dengeleri aç›s›ndan zay›flataca¤›n›<br />
düflünmektedir. Fas için<br />
ise hem Bat› Sahra’n›n stratejik önemi<br />
hem de Cezayir gibi bir bölgesel rakibin<br />
gücünü azaltmak önemlidir. En temel<br />
olarak bu sebeple Cezayir tarih<br />
boyunca Bat› Sahra’n›n temsilcisi Polisario’yu<br />
silahsal, maddi ve diplomatik<br />
aç›dan hep desteklemifltir. Bat› Sahra’y›<br />
bölge aç›s›ndan önemli k›lan bir<br />
di¤er etken ise orada bulunan fosfat<br />
yataklar›, çok verimli bal›kç›l›k sektörü<br />
ve de muhtemelen varl›¤› tahmin edilen<br />
petrol yataklar›d›r. Stratejik önemin<br />
yan›nda bu tür yeralt› zenginliklerinin<br />
de iflin içine girmesi, Bat› Sahra’y›<br />
bölgesel çat›flma alan›n›n merkezi<br />
haline getirmifltir.<br />
Küresel anlamdaki stratejik denklem<br />
bölgesel dengeleri de yak›ndan etkilemektedir.<br />
Fransa özellikle Fas’›n<br />
tezlerini aç›kça desteklemekte ve Bat›<br />
Sahra’n›n ba¤›ms›zl›¤›na karfl› ç›kmaktad›r.<br />
Bunda en temel sebep Fransa’n›n<br />
Fas ile olan yo¤un ticari iliflkileri<br />
ve ortak yat›r›mlar›d›r. 1990’lardan itibaren<br />
ortaya ç›kan radikal ‹slamî hareketlere<br />
karfl› Bat›c› bir durufl gösteren<br />
Fas’›n önemi özellikle 11 Eylül sonras›nda<br />
artm›fl ve Fas, Amerika’›n kuzey<br />
Afrika’daki en önemli partneri haline<br />
gelmifltir. Cezayir’e bu konularda pek<br />
de güvenmeyen Bat› için Fas, küstürülmemesi<br />
ve desteklenmesi gereken bir<br />
devlet olarak alg›lanmaktad›r. 2003<br />
sonras›nda Fas’›n yapt›¤› s›n›rl› da olsa<br />
demokratikleflme ad›mlar› bat›l›lar taraf›ndan<br />
hem desteklenmekte hem de<br />
aç›l›mlar›n ‹slamc› bir partiyi iktidara<br />
getirmemesi için yak›ndan takip edilmektedir.<br />
Eski sömürgeci devlet olan<br />
Baflkent el Uyun Merkez Camii<br />
‹spanya, Bat› Sahra’n›n ba¤›ms›zl›¤›na<br />
kavuflmas› konusunda do¤rudan sorumlulu¤a<br />
sahiptir, fakat ‹spanya’n›n<br />
Fas’›n kuzeyinde bulunan iki bölge<br />
üzerindeki egemenlik iddialar› ve bu<br />
konuda Fas ile do¤rudan bir çat›flmaya<br />
girmeme niyeti bir nevi z›mmi bir ikili<br />
anlaflmaya yol açm›fl durumdad›r. ‹spanya,<br />
Bat› Sahra konusunda çok ba-<br />
¤›ms›zl›kç› bir talepte bulunmayacak<br />
buna karfl›l›k ise Fas, ‹spanya’n›n kontrolündeki<br />
iki bölge konusunda çok konuflmamaktad›r.<br />
Küresel dengeler aç›-<br />
s›ndan Bat› Sahra’y› en çok destekleyen<br />
Afrika devletleri olmufltur. Güney<br />
Afrika ve Kenya gibi bir çok büyük<br />
devlet Bat› Sahra’n›n ba¤›ms›zl›¤›n› tan›m›fl<br />
ve diplomatik temsilci açm›flt›r.<br />
Bat› Sahra Afrika Birli¤i’nin tam üyesi<br />
olarak kabul edilmifl olup, bu durumu<br />
protesto eden Fas halen Afrika Birli-<br />
¤i’ne kat›lmam›flt›r. Bat› Sahra’ya deste¤in<br />
en çok Afrika k›tas›ndan gelmesinin<br />
arkas›nda Cezayir’in Afrika k›tas›nda<br />
etkili bir devlet olmas›n›n da rolü<br />
vard›r. Gerek Afrika Birli¤inin kurulmas›nda<br />
gerekse Afrika’daki birçok<br />
geliflmede liderlik yapan Cezayir’in Bat›<br />
Sahra’ya destek ça¤r›lar› flimdilik Afrika<br />
k›tas›nda yan›t bulmufltur.<br />
Bat› Sahra konusu gerek Avrupa<br />
gerekse Afrika siyasetinin önemli bir<br />
parças› konumundad›r. Fakat gerek<br />
‹slam Konferans› Örgütü ve Arap Birli¤i<br />
gibi örgütler gerekse Müslüman<br />
devletler tek bafllar›na bu konuya pek<br />
ilgi götermemifllerdir. ‹slam dünyas›-<br />
n›n bir sorunu olmas›na ra¤men en<br />
çok deste¤in Afrikal› devletlerden gelmesi,<br />
‹slam dünyas›ndaki siyasî bofllugun<br />
bir di¤er göstegesi olarak da okunabilir.<br />
‹slam dünyas›n›n bu konuya<br />
e¤ilmesi art›k bir ihtiyaçtan ziyade zorunluluktur.<br />
<br />
IGMG PERSPEKTIVE 27
kültür<br />
Beytü’l hikme’den Külliye’lere...<br />
Müslümanlar›n günlük yaflama katk›lar›<br />
‹lknur MELEKO⁄LU • imelekoglu@yahoo.de<br />
Müslümanlar›n bulufllar›n› ve<br />
çal›flmalar›n› tan›tmaya çal›flt›¤›m›z<br />
yaz› dizimizin bu ayki konusu<br />
kapsam›nda “Okullar ve E¤itim”<br />
alan›n› ele alaca¤›z. Konu genifl olmas›<br />
hasebiyle “Üniversiteler ve Kütüphaneler”<br />
konular›n› gelecek say›-<br />
m›za b›rakmak durumunday›z.<br />
Beytül Hikme ve Halife Mamun<br />
Ba¤dat 1200 y›l önce ‹slam devletinin<br />
Baflkenti olarak en parlak<br />
günlerini yaflam›flt›r. Abbasi Halifeleri<br />
Raflid, Mamun, Mu’tadid ve<br />
Muktafi dönemlerinde bir ilim ve<br />
kültür merkezi haline gelen Ba¤dat;<br />
dünyan›n en zengin flehri ve ‹stanbul(o<br />
dönemki ad›yla Konstantinapol)’dan<br />
sonra dünyan›n en kalabal›k<br />
kenti idi. Müslüman ilim adamlar›n›n<br />
ve de¤erli kitaplar›n biraraya<br />
gelmesiyle oluflturulan Beytül<br />
Hikme’nin de kurulmas›yla Ba¤dat;<br />
bir sanat, mektuplar ve ilim merkezi<br />
haline gelmifltir.<br />
Beytül Hikme; befleri ilimlerin<br />
yan›s›ra, matematik, astronomi, t›p,<br />
kimya, fizik, ço¤rafya gibi ilim dallar›nda<br />
araflt›rmalar yap›lan bir<br />
merkeze dönüflmüfltür. Beytül Hikme’nin<br />
ve Ba¤dat’›n bu denli yüksek<br />
bir geliflmifllik seviyesine ulaflmas›n›n<br />
temelinde, yukar›da bahsedilen<br />
dört halifenin ilmî çal›flmalara<br />
verdi¤i kiflisel önem yatmaktad›r.<br />
Halife Harun Reflid’in dedesi<br />
Halife Muhammed el-Mehdi kiflisel<br />
merak›ndan dolay› elyazmas› kitaplar›<br />
toplamaya bafllam›fl; onun bu<br />
gelene¤ini önce o¤lu, sonra torunu<br />
Harun Reflid devam ettirmifl, Harun<br />
Reflid toplanan bu kitaplar›<br />
“Beytül Hikme” ad›n› verdi¤i tek bir<br />
salondan oluflan bir binada toplam›flt›r.<br />
Ard›ndan 813-833 y›llar›<br />
aras›nda halifelik yapan Halife Mamun,<br />
Beytül Hikme’yi bir akademiye<br />
dönüfltürüp bir çok bilim dal›<br />
için yeni bölümler oluflturmufltur.<br />
Beytül Hikme’nin ad› Mamun döneminde<br />
Darul Hikme olarak de¤ifltirilmifltir,<br />
ancak Beytül Hikme de<br />
Dar’ul Hikme de “ilim-hikmet evi”<br />
anlam›ndad›r.<br />
Harun Reflid, Beytül Hikme’de<br />
Hazinat al-Hikme (hikmet hazinesi)<br />
ad›nda bir de kütüphane oluflturmufltur.<br />
Bu kütüphane de bir çok<br />
bilimsel kitap toplanm›fl, bu sayede<br />
Beytül Hikme adeta bir bilim akademisine<br />
dönüflmüfltür.<br />
Beytül Hikme bir çok de¤erli bilim<br />
adam›n› birarada toplam›flt›r.<br />
Bunlardan biri olan fizik, astronomi,<br />
kimya, matematik, geometri,<br />
felsefe ve mant›k alanlar›nda uzman<br />
el-Kindi, Halife Mamun taraf›ndan<br />
Aristo’nun eserlerini tercüme<br />
etme iflini yönetmekle görevlendirilmiflti.<br />
Bu ba¤lamda Aristo’nun<br />
eserlerinin dünyaya yay›lmas› burada<br />
yap›lan tercümeler sayesinde<br />
olmufltur. Beytül Hikme’de yaklafl›k<br />
10 farkl› dil konufluluyor ve bu dillerde<br />
tercümeler yap›l›yordu.<br />
Halife Mamun, Sicilya hükümdar›yla<br />
irtibata geçerek Sicilya kütüphanesinde<br />
bulunan tüm kitaplar›n<br />
bir kopyas›n› da Beytül Hikme’ye<br />
kazand›rm›flt›r. Mamun Bizans<br />
‹mparatorlu¤u’na da bilim<br />
adamlar› göndererek orada bulunan<br />
de¤erli Rumca kitaplar› tercüme<br />
ettirmifltir. Halife Mamun’un,<br />
‹ran-Horasan’dan yüzlerce deveyle<br />
elyazmas› kitaplar› Beytül Hikme’ye<br />
getirtti¤i de tarihçiler taraf›ndan<br />
tesbit edilmifltir. Mamun Madras<br />
al-Falaki ad›nda bir de astronomi<br />
merkezi kurmufltur. Halife Mamun<br />
Ptolemy’nin ve di¤er Rum bilimcilerin<br />
mevcut haritalar›n› bilim<br />
adamlar›na gelifltirterek bir dünya<br />
haritas› haz›rlatm›flt›r. Mamun<br />
Beytül Hikme’nin geliflmesi için çal›flmakla<br />
kalmam›fl, kendisi de burda<br />
oluflturulan ilim meclislerine<br />
bizzat kat›lm›fl, ilim adamlar›yla fikir<br />
al›flveriflinde bulunmufltur. Baz›<br />
Arap tarihçileri Halife Mamun’a<br />
geride b›rakt›¤› kültür ve ilim miras›<br />
nedeniyle “Arap medeniyetinin<br />
efendisi” ünvan›n› vermifllerdir.<br />
Mamun’un çabalar› sayesinde bir<br />
tercüme bürosu ve bir kütüphane<br />
olarak kurulan Beytül Hikme bir<br />
çok sanatç›n›n, yazarlar›n, flairlerin,<br />
bilim adam›n›n buluflma merkezi<br />
olmufltur.<br />
Beytül Hikme’de çal›flmalar yapan<br />
ünlü flah›slar aras›nda; cebirin<br />
babas› olarak bilinen Harezmi, al-<br />
Kindi, fizikçi ve tercüman el-‹badi,<br />
28<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
kültür<br />
yine ünlü tercüman Ibn el-<br />
Bitrik el-Turcuman’› sayabiliriz,<br />
ancak bu flah›slar›n<br />
yapt›klar› çal›flmalar› daha<br />
sonra ayr›nt›l› olarak ele<br />
alaca¤›m›z için burda de-<br />
¤inmiyoruz.<br />
Yaklafl›k 500 y›l boyunca<br />
Ba¤dat’›n bir ilim ve<br />
kültür merkezi olmas›nda<br />
en önemli etken olan, dünyada<br />
da sanat ve ilmî çal›flmalar›n<br />
gelifltirilmesi ve<br />
yay›lmas›na çok büyük<br />
katk›lar› olan Beytül Hikme,<br />
Mo¤allar’›n sald›r›lar›<br />
sonucu tahrip edilmifltir.<br />
Camiler ve Okullaflma<br />
1000 y›l önce Müslüman<br />
ülkelerde camiler<br />
okuldu. Din ve ilim aras›nda<br />
fark gözetilmezdi, bu<br />
nedenle de camiler hem<br />
ibadet hem de ö¤retim ve<br />
e¤itim yerleri idi. Müslüman<br />
ülkelerde, di¤er ülkelerde<br />
görülmemifl bir flekilde<br />
bilim ve din yanyana<br />
yürütülüyordu, öyleki bir<br />
yere cami yap›lmas› oradaki<br />
temel yap›n›n bafllat›lmas› anlam›na<br />
geliyordu. Peygamberimiz,<br />
camileri bir e¤itim ve ö¤retim merkezi<br />
haline getirmifl, bir camiden<br />
di¤erine koflarak buralarda hem<br />
e¤itim vermifl hemde camileri yönetmifltir.<br />
Peygamberimiz “ilim ehli”<br />
olarak adland›r›lan Kur’an ö¤retmenlerini<br />
de¤iflik kabilelere yollam›fl,<br />
bu sistem sayesinde e¤itim<br />
heryere yay›lm›flt›r. Peygamber<br />
Efendimiz(sav) zaman›nda Medine’de<br />
7 cami vard›.<br />
Medine’deki ilk okul 653 y›l›nda<br />
kuruldu ve okullaflma fikri di¤er ülkelere<br />
de yay›ld›. fiam’da 744’de,<br />
8.yy’da Kordoba’da ve 9.yy’da ‹spanya’da<br />
okullar kuruldu ki bunlar<br />
camiler kapsam›nda idi. K›z ve erkek<br />
çocuklar›n›n e¤itimi için hemen<br />
hemen her cami kapsam›nda bir de<br />
ilkokul seviyesinde okul kuruldu.<br />
Müslüman ülkeler de zengin olup<br />
özel ö¤retmenleri bulunan çocuklar<br />
hariç, her çocuk 6 yafl civar›nda<br />
Medreseleri anlatan minyatür<br />
okula bafllard›. E¤itim herkesin ulaflabilmesi<br />
için ya ücretsizdi, yada<br />
çok cüzi bir miktar talep ediliyordu.<br />
Çocuklar temel ‹slamî bilgiler ve<br />
Kur’an e¤itiminin yan›s›ra aritmetik<br />
dersleri de al›yordu.<br />
10.yy’a gelindi¤inde ilk önce<br />
‹ran’da e¤itim camilerden “ö¤retmen<br />
evleri” olarak adland›r›lan mekanlara<br />
kayd›r›lm›flt›r ki, bu da yavafl<br />
yavafl okullar›n geliflmesi anlam›na<br />
geliyordu. 10.yy’da Palermo’da<br />
ünlü co¤rafyac›, gezgin ve ticaret<br />
adam› ‹bn Hawqalin’in yaklafl›k<br />
300 hocas›-ö¤retmeni oldu¤u<br />
söylenir.<br />
1066 y›l›nda Selçuklu Türkleri’nin<br />
kurdu¤u “Nizamiye Medresesi”<br />
adl› okul, ilk ayr› binas› bulunan<br />
okuldur. Müslüman ülkelerde devlet<br />
yada halife e¤itim ö¤retim üzerinde<br />
baz› yetkilere sahipti, örne¤in<br />
ö¤retmenlerin mesleklerine bafllamadan<br />
önce halifeden izin almalar›<br />
gerekiyordu. Okul sistemi de 4 k›sma<br />
ayr›l›yordu. ‹lki temel<br />
e¤itimin verildi¤i ilkokul<br />
düzeyindeki okullar. ‹kincisi<br />
ortaö¤retim okullar›.<br />
Üçüncüsü; Kur’an e¤itimi<br />
verilip imam ve müezzin<br />
yetifltirilen “Okuyucu okullar›’<br />
denen okullar. Dördüncüsü<br />
de “Hadis okullar›”,<br />
hadis e¤itimi verip üniversite<br />
seviyesinde idi, mezunlar›<br />
camilerde Cuma<br />
Ö¤retmenli¤i yap›yordu.<br />
T›p e¤itimi veren ilk<br />
okul 1231 y›l›nda fiam’da<br />
kurulmufltur. Bu tarihten<br />
önce t›p e¤itimi hastanelerde<br />
veriliyordu. Osmanl›<br />
hükümdar› Kanuni Sultan<br />
Süleyman devrine kadar<br />
t›p e¤itimi veren okullar›n<br />
say›s› çok azd›, onun devrinde<br />
bu okullar›n say›s›nda<br />
büyük bir art›fl ve geliflme<br />
yaflanm›flt›r.<br />
Külliyeler<br />
Osmanl›lar 15.yy da<br />
“Külliye” ad› verilen bir sistem<br />
kurmufllard›r. Külliyeler<br />
okul, hastane, cami, yemekhane<br />
ve avludan olufluyordu.<br />
Sa¤l›k hizmetleri ve yemeklerin bedava<br />
oldu¤u bu sistem sayesinde<br />
e¤itim büyük kitlelere ulaflt›r›lm›flt›r.<br />
Bursa ve Edirne’de büyük külliyeler<br />
kurulmufltur, sadece ‹stanbul’daki<br />
Fatih Külliyesi’nde 16 ayr›<br />
okul bulunuyordu. Ö¤retmen maafl›,<br />
yemek masraf›, ö¤renci bursu<br />
gibi tüm masraflar halk yada çeflitli<br />
kurulufllar›n oluflturdu¤u vak›flar<br />
taraf›ndan karfl›lan›yordu. ‹slamî<br />
temellere dayand›¤› müddetçe her<br />
vak›f okul açabiliyordu. E¤itime verilen<br />
bu de¤erle bu alana büyük yat›r›mlar<br />
yap›lm›fl ve Müslüman ülkelerde<br />
e¤itimin yay›l›p geliflmesi<br />
sa¤lanm›flt›r.<br />
Kaynak:<br />
• 1001 Inventions-Muslim heritage<br />
in our world, Chief Editor: Prof. Salim<br />
T S Al-Hassani<br />
• www.1001inventions.com<br />
IGMG PERSPEKTIVE 29
kültür<br />
Bîrûnî<br />
Ömer Faruk ALTINTAfi • ofaltintas@igmg.de<br />
Bîrûnî’nin dünya haritas›<br />
Birçok ilim dal›nda eserler<br />
vermifl olan Bîrûnî (973-<br />
1061) dünya tarihinin en tan›nm›fl<br />
ilim adamlar› aras›nda yer<br />
almaktad›r. Soyu, milliyeti, ailesi<br />
hakk›nda belirsizlik sözkonusu<br />
ise de kendisi hakk›ndaki tarihi<br />
malûmattan ve kendi flahsî<br />
hayat› ve entellektüel serüveniyle<br />
ilgili ayr›nt›lardan s›k s›k<br />
sözetti¤i eserlerinden ç›kar›lan<br />
ip uçlar›na göre Türk oldu¤u<br />
kabul edilmektedir. Çocuklu-<br />
¤undan beri araflt›rmac› bir ruha<br />
sahip oldu¤u ve çeflitli konular›<br />
ö¤renmek için afl›r› bir istek<br />
duydu¤unu eserlerinde belirten<br />
Bîrûnî’nin, uzun süreli bir<br />
ö¤renim hayat›n›n olmad›¤›,<br />
daha çok kendi kendini yetifltirdi¤i<br />
bilinmektedir. Bu husus,<br />
onun sahip oldu¤u araflt›rma<br />
ruhu ve ilmî tecessüsün yan› s›-<br />
ra erken yafllarda eser vermifl<br />
olmas›ndan da ç›kar›labilir.<br />
Bîrûnî’nin ilmî yönünü belirleyen<br />
en önemli özelliklerden biri, onun<br />
çok çeflitli alanlarda baflar›l› eserler<br />
verebilmifl olmas›d›r. Araflt›rma tutkusu,<br />
ça¤›n›n ilmî ve felsefî birikimini<br />
yeniden üretici tarzda de¤erlendirme<br />
baflar›s›yla birleflince döneminin<br />
zirveye ulaflan isimlerinden olmufltur.<br />
Bîrûnî’nin özellikle tabiî ve<br />
matematik ilimlerdeki baflar›s› ve<br />
orijinalli¤i göz al›c›d›r. Ayn› baflar›y›<br />
gösterdi¤i beflerî ilimler ve dinler tarihi<br />
sahas› da onun ilmî tavr›ndan<br />
objektiflik ilkesinin belirgin tarzda<br />
kendini gösterdi¤i alanlard›r. Bu genel<br />
ilmî çerçeve içinde astronomi,<br />
aritmetik, geometri, fizik, kimya, t›p,<br />
eczac›l›k, tarih, co¤rafya, filoloji ve<br />
etnolojiden jeodezi, botanik, mineraloji,<br />
dinler ve mezhepler tarihine kadar<br />
otuza yak›n bilim dal›nda çal›flmalar,<br />
bulufllar gerçeklefltirmifl olan<br />
Bîrûnî, yo¤un ilmî faaliyetinin yan›<br />
s›ra dinî hassasiyetini daima korumas›n›<br />
bilen bir flahsiyettir.<br />
Onun tükenmek bilmeyen araflt›rma<br />
gayretini, taviz vermez<br />
objektiflik endiflesini ve çok samimi<br />
dinî duygular› kendi flahs›nda<br />
baflar›yla dengeledi¤i öncelikle<br />
belirtilmelidir.<br />
Bîrûnî’nin yaflad›¤› dönemde<br />
zirveye ulaflan öteki flahsiyetin<br />
‹bn Sinâ oluflu, onun ‹slam<br />
medeniyetinin en üretken dönemlerinde<br />
varl›k gösterdi¤inin<br />
baflka bir kan›t›d›r. “Efl-fiifa”<br />
gibi dev bir aklî ilimler ansiklopedisinin,<br />
“El- ‹flarât ve’ttenbihat’<br />
gibi veciz bir felsefe<br />
flaheserinin yazar› olan ‹bn Sinâ’n›n,<br />
t›ptaki efsanevi flöhreti<br />
yan›nda metafizik ve psikolojideki<br />
derinli¤iyle de ça¤dafllar›ndan<br />
ayr› de¤erlendirilmesi<br />
gerekir. Ancak buna karfl›l›k<br />
ça¤dafl› olan Bîrûnî’nin matematik,<br />
astronomi, ve fizikte<br />
gösterdi¤i baflar› ‹bn Sinâ’ya<br />
nisbetle ileri bir ad›m say›lmal›d›r.<br />
Her ikisi de ansiklopedist olan bu iki<br />
büyük âlimi ay›ran özellik, ‹bn Sinâ’n›n<br />
psikoloji üzerine temellendirilmifl<br />
bir metafizi¤i öne ç›karmas›,<br />
Bîrûnî’nin ise matematik ve fizik<br />
ilimlere çok fazla önem verip metafizi¤in<br />
akla dayal› spekülatif kan›tlama<br />
metoduna ‹bn Sinâ kadar fazla ilgi<br />
duymamas›d›r. Buna karfl›l›k gözlem<br />
ve deneyi matematik diliyle aç›klamaya<br />
verdi¤i önem ve ilmî metodo-<br />
30<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
kültür<br />
Bîrûnî’nin günefl tutulmas›n› izah›<br />
loji titizli¤i Bîrûnî’yi Ortaça¤’›n öteki<br />
üstâd›ndan daha fazla modern<br />
ilim adam› tipine yaklaflt›rm›flt›r.<br />
Ancak bu farkl›l›k do¤al olarak Bîrûnî’nin<br />
sadece bir “bilim adam›” tipi<br />
çizip felsefe ile u¤raflmad›¤› anlam›na<br />
gelmez. Felsefî eserlerinden<br />
neredeyse hiçbiri günümüze ulaflmamas›na<br />
ra¤men onun derin flekilde<br />
felsefe çal›flt›¤› ve özellikle Ebu<br />
Bekir er-Râzi gibi filozoflar›n Aristoculuk<br />
aleyhtar› felsefesiyle ilgilendi¤i<br />
bilinmektedir. Bu ilgi, ona Râzi’nin<br />
S›rrü’l-esrar adl› eserini k›r›k<br />
y›l aratacak kadar da yo¤undur.<br />
Ancak Bîrûnî, daha sonra birçok<br />
bölümünü anlams›z buldu¤u bu<br />
esere bir elefltiri yazmaktan da geri<br />
durmam›flt›r.<br />
Bîrûnî’nin ilmî flahsiyetini belirlerken<br />
gözlem ve deneye verdi¤i<br />
önemin özel olarak vurgulanmas›<br />
gerekir. Ancak onun bütün ilmî metodu<br />
deneycilikten ibaret de de¤ildir.<br />
Ona göre tabiat› anlamak için sadece<br />
tek bir yol yoktur. Gözlem ve deney<br />
kadar tefekkür ve ak›l yürütme, bunun<br />
da ötesinde ilahî vahyin iflaretleri<br />
de bilgi kayna¤›d›r. Bîrûnî’nin en<br />
çok temayüz etti¤i saha hiç flüphesiz<br />
astronomi olmakla beraber, modern<br />
araflt›rmac›lar›n pek fazla yönelmedi¤i<br />
astroloji de ilgi duydu¤u alanlar<br />
aras›ndad›r. Bunun yan›s›ra onun<br />
yer kabu¤undaki de¤iflikliklerle ilgili<br />
olarak gerçeklefltirdi¤i jeolojik incelemeler,<br />
onun keskin bir gözlemci oldu¤unun<br />
bir baflka delilidir. Denizlerin<br />
karalara, karalar›n denizlere dönüfltü¤ü<br />
teorisini fosiller üzerindeki<br />
gözlemlerine dayand›rm›fl ve tabiat<br />
tarihi bak›m›ndan önemli bulgular<br />
elde etmifltir.<br />
Sahip oldu¤u ilmî araflt›rma ruhu<br />
yan›nda dinî inançlara ba¤l›l›¤› onun<br />
düflüncesinde ilim ve dinin dengeli<br />
bir uyumunu gerçeklefltirmifltir. Çok<br />
çeflitli dinler ve felsefelerle mukayeseli<br />
olarak u¤raflmas›na, Grek, ‹ran<br />
ve Hint kültürlerinin belli bafll› klasiklerini<br />
derinden incelemifl olmas›-<br />
na ve çeflitli pozitif bilim dallar›nda<br />
ça¤›n›n standartlar›n›n çok üstünde<br />
bilgi seviyesine ulaflm›fl bulunmas›-<br />
na ra¤men daima samimi bir Müslüman<br />
olarak kalm›flt›r. Kendisinden<br />
önce ortaya konmufl bulunan ve çeflitli<br />
kültürlerin sonuçlar› olan ilmî birikim<br />
üzerinde cesaretle e¤ilen Bîrûnî,<br />
bu birikimi yeniden keflfetme konusunda<br />
emsalsiz bir gayret sarfetmifltir.<br />
Bununla birlikte eserlerinden<br />
tan›d›¤› çok say›daki ilmî flahsiyetin<br />
otoritesi, onda bir taklit duygusu<br />
uyand›rmak yerine orijinal katk›da<br />
bulunma flevki do¤urmufltur. ‹lmî<br />
otoriteyi takdir etmek, bu otorite sebebiyle<br />
taklide düflmemek, aksine tenkit<br />
ve tâhkike yönelmek, bunlar› yaparken<br />
mensup oldu¤u dinin ilkelerine sonuna<br />
kadar ba¤l› kalmak ve nihayet bu ba¤l›l›¤›<br />
ilmî araflt›rmalar›ndaki objektiflik<br />
ölçüsünü zedelemeyecek flekilde sürdürmek<br />
onun ilmî flahsiyetini ifade<br />
eden en tipik tav›rlard›r. Bu anlamda<br />
Bîrûnî’nin eserlerinde dinin önemi,<br />
hidâyet üzere olma iste¤i, ilimsiz ibadetin<br />
eksikli¤i, iç ve d›fl temizlik, ibadetin<br />
vazgeçilmezli¤i, Allah korkusunun<br />
fert ve toplum psikolojisi üzerindeki<br />
olumlu rolü, dünyevî ihtiraslardan<br />
uzak olman›n gereklili¤i gibi konulara<br />
dair beyanlar›, dinî inanç ve<br />
yaflay›fl› hakk›nda önemli ip uçlar› ihtiva<br />
etmektedir.<br />
Bunun yan› s›ra Bîrûnî’nin öteki<br />
dinlere de ciddi bir flekilde e¤ilmesi,<br />
bunun da ötesinde oldukça objektif<br />
de¤erlendirmeler yapabilmesi, kendisine<br />
inanç fenomenini ilmî flekilde<br />
inceleme ve farkl› dinler aras›nda<br />
mukayeseler yapma imkân› vermifltir.<br />
Do¤rudan do¤ruya bir dinler tarihi<br />
yazmam›flsa da bu sahada yap›-<br />
lacak araflt›rmalar için ortaya sa¤lam<br />
metodolojik esaslar ve örnekler<br />
koymufltur. Farkl› din ve kültürleri<br />
mukayeseli olarak incelemek için gerekli<br />
olan dilleri ö¤renen Bîrûnî bu<br />
konuda da devrinin en büyük ismidir.<br />
Kendisi Harizmce, So¤dca, Arapça,<br />
Farsça, Grekçe, ‹branice, Süryânice,<br />
Sanskritçe bilmekteydi. Bunlardan<br />
Arapça, Farsça ve Sanskritçe’ye<br />
birinden di¤erine tercümeler yapacak<br />
kadar hakimdi. Hatta bir eserinde<br />
Grekçe iki kitab› çevirece¤inden<br />
sözetmektedir. Hindistan’la ilgili eserinde<br />
ise Sanskritçe’den Arapça’ya<br />
yapt›¤› çevirileri zikretmektedir. Bîrûnî’nin<br />
tespit edilmifl baflka çevirileri<br />
de mevcuttur. Bîrûnî hakk›nda<br />
modern dönemde yap›lan araflt›rmalar›n<br />
çoklu¤u onun ne kadar<br />
önemli ve iz b›rakm›fl bir flahsiyet oldu¤unu<br />
göstermektedir. <br />
Kaynak:<br />
TDV- ‹slam Ansiklopedisi, “Bîrûnî”<br />
IGMG PERSPEKTIVE 31
dossier<br />
Der Lebensunterhalt der Familie<br />
Fatma YILMAZER • yilmazer_f@yahoo.de<br />
In Anbetracht der Tatsache, dass<br />
die Familie zu den wichtigsten<br />
Grundpfeilern der Gesellschaft<br />
gehört, ist ein solides Familienleben<br />
für das Gemeinwohl dieser<br />
Gesellschaft sehr wichtig. Eine Familie,<br />
dessen Fundament der Islam<br />
ist, wird mit aller Kraft danach streben,<br />
das Wohlgefallen Allahs zu<br />
erlangen. Wie in allen anderen<br />
Lebensfragen gibt der Islam auch<br />
in Bezug auf das Familienleben<br />
Aufschluss darüber, nach welchen<br />
Regeln die Institution der Ehe zu<br />
führen ist. Zu Lebzeiten des<br />
Propheten, die in der Literatur als<br />
das „Goldene Zeitalter“ (Asr-i Saâda)<br />
des Islams beschrieben wird,<br />
wurde uns der Islam in seiner<br />
besten Form vorgelebt und seitdem<br />
gilt die Lebensweise der Prophetenfamilie<br />
und der Gefährten als Richtlinie<br />
für uns Muslime. Wir wollen<br />
uns im Folgenden mit dem gewichtigen<br />
Thema befassen, was uns<br />
Koran und Sunna im Hinblick auf<br />
die Versorgung der Familie lehren.<br />
Im Islam gehört die Versorgung<br />
der Familie zu den Pflichten des<br />
Mannes. Ihm obliegt die Aufgabe<br />
den Bedürfnissen seiner Familie,<br />
wie Nahrung und Kleidung, nachzukommen.<br />
Im Koran heißt es: „Die<br />
Männer stehen für die Frauen in<br />
Verantwortung ein, mit Rücksicht<br />
darauf wie Allah den einen von ihnen<br />
mit mehr Vorzügen als den anderen<br />
ausgestattet hat, und weil sie von<br />
ihrem Vermögen (für die Frauen)<br />
ausgeben.“ (Sure Nisâ, [4:34]) Diese<br />
Verpflichtung hat den Vorzug, dass<br />
es eine Möglichkeit bietet das<br />
Wohlwollen Allahs zu erlangen.<br />
Denn alle Ausgaben, die für den<br />
Haushalt ausgegeben werden,<br />
haben den Wert einer gottesdienstlichen<br />
Handlung (Ibâda).<br />
Abu Mas’ûd al-Ansârî berichtete,<br />
dass der Gesandte Allahs (saw)<br />
sagte: „Wenn der Muslim, den Lohn<br />
Allahs erwartend, etwas von seinem<br />
Vermögen für den Unterhalt seiner<br />
Familie ausgibt, dem werden seine<br />
Ausgaben gleich dem Lohn einer Sadaka<br />
(Almosen) bewertet.“ (Buchârî,<br />
Kapitel 62, Nr. 1)<br />
Anhand dieser Aussage des<br />
Propheten wird deutlich welch hohe<br />
Stellung die Familie im Islam<br />
hat. Der Mensch wird zum Schutz<br />
und zur Versorgung jener, denen<br />
er am nächsten ist, ermuntert und<br />
erhält für diese Handlung einen<br />
Lohn.<br />
Hierbei ist es von großer Bedeutung,<br />
dass der Lebensunterhalt<br />
auf eine islamgerechte Art und<br />
Weise verdient wird. Diesbezüglich<br />
gibt es einige Gebote und Verbote,<br />
dessen Missachtung sowohl im<br />
Diesseits, als auch im Jenseits mit<br />
fatalen Folgen verbunden wird.<br />
Einnahmequellen, die nicht mit<br />
dem Koran zu vereinbaren sind,<br />
z.B. Glücksspiele, Zinsen und<br />
Wucher sowie der Verkauf von<br />
alkoholischen Getränken, gelten als<br />
unrein, als nicht halâl. In zahlreichen<br />
Versen und Hadîthen wird<br />
auf die Wichtigkeit eines Einkommens<br />
hingewiesen, das halâl ist: „O<br />
ihr, die ihr glaubt! Esst von den guten<br />
Dingen, mit denen Wir euch versorgen,<br />
und dankt Allah, so ihr Ihm<br />
dient.“ (Sure Bakara, [2-172]) In einem<br />
Hadîth heißt es: „Das Streben<br />
nach dem Erwerb von statthaftem<br />
Lebensunterhalt ist (ebenso) Pflicht<br />
wie die übrigen Pflichten (im Islam).”<br />
(Abdullâh Ibni Mas’ud, Bajhâkî,<br />
Mischkat) Hieraus geht hervor, dass<br />
die Versorgung der Familie eine<br />
Pflicht ist, gleich den anderen<br />
Pflichten, denen nachgegangen<br />
werden muss. Zudem wird betont<br />
wie wichtig ein statthaftes, reines<br />
Einkommen ist.<br />
Entgegen der häufigen Annahme,<br />
hat auch die Frau die Möglichkeit<br />
zum Lebensunterhalt der Familie<br />
beizutragen. So ist es bekannt,<br />
dass eine der Frauen des Propheten,<br />
Zajnab bint Dschahsch, mit<br />
Handarbeiten, Spinnerei und<br />
Weberei Geld verdiente. Ihre Ein-<br />
32<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
dossier<br />
nahmen teilte sie in drei Teile,<br />
einen Teil spendete sie an Arme,<br />
einen Teil behielt sie fürs Haus, und<br />
den letzten Teil verwendete sie, um<br />
Rohwolle und andere Arbeitsmaterialien<br />
zu kaufen. Nach dem Vorbild<br />
der Frau des Propheten können<br />
die Frauen ihr eigenes Geld<br />
verdienen und je nach belieben<br />
ausgeben. Denn im Gegensatz zum<br />
Ehemann, ist es nicht die Pflicht<br />
der Frau zum Haushaltseinkommen<br />
beizutragen. In manch patriarchalisch<br />
geprägten Kulturen<br />
wird den Frauen das Recht zu<br />
arbeiten verwehrt, doch diese Vorgehensweise<br />
hat vielmehr einen<br />
kulturellen als einen religiösen Hintergrund.<br />
Die Vernachlässigung der<br />
Pflichten, die der Mann gegenüber<br />
seiner Familie hat, wird der muslimischen<br />
Glaubenslehre zufolge als<br />
etwas Sündhaftes angesehen. Abdullâh<br />
ibni Umar (ra) berichtet,<br />
dass der Prophet (saw) sagte: „Es ist<br />
(schon) genug an Sünde, dass ein<br />
Mann jene vernachlässigt, die er zu<br />
ernähren hat.“ (Abû Dâwûd) Am<br />
Beispiel dieser Aussage des<br />
Propheten, wird deutlich welchen<br />
Schutz die Familie im Islam genießt,<br />
wird doch die Vernachlässigung<br />
dieser als eine Sünde<br />
beschrieben. Ferner existiert im<br />
Islam der Grundsatz, dass der<br />
Mensch stets aktiv und produktiv<br />
sein muss, wohingegen Faulheit<br />
und Müßiggang als etwas Verwerfliches<br />
betrachtet werden.<br />
Des Weiteren ist darauf hinzuweisen,<br />
dass der Islam als der Weg<br />
der Mitte die Muslime dazu auffordert,<br />
Ausschweifungen und Maßlosigkeit<br />
zu vermeiden. Im Hinblick<br />
auf die Versorgung der Familie<br />
wird angemahnt, weder Geiz noch<br />
Verschwendung an den Tag zu<br />
legen. Im Koran gebietet Allah: „O<br />
ihr Kinder Adams! Zieht euch für<br />
jede Gebetsstätte schön an und esst<br />
und trinkt, aber schweift nicht aus.<br />
Siehe, Er liebt die Ausschweifenden<br />
nicht.“ (Sure Âraf, [7:31]) Die<br />
bescheidene Lebensweise des<br />
Propheten, der selbst in Zeiten des<br />
Wohlstands kein Leben im Überfluss<br />
führte, dient den Muslimen als<br />
Beispiel. Er legte großen Wert auf<br />
das Verteilen von Sadaka und hatte<br />
sogar in Zeiten dringender Not,<br />
stets eine Spende für die Armen<br />
und Bedürftigen. Auch beim Spenden<br />
wird angemahnt, den Weg der<br />
Mitte einzuschlagen. Allah<br />
beschreibt im Koran die Muslime<br />
wie folgt: „Und diejenigen, welche<br />
beim Spenden weder verschwenderisch<br />
noch geizig sind, sondern die<br />
richtige Mitte dazwischen einhalten.“<br />
(Sure Furkân, [25:67])<br />
Abschließend bleibt noch zu<br />
erwähnen, dass in der Sunna die<br />
Wichtigkeit der Baraka (Segen)<br />
hervorgehoben wird. Es wird<br />
empfohlen die Möglichkeiten, die<br />
Segen in den Haushalt bringen, zu<br />
beachten. Beispielsweise wird<br />
darauf hingewiesen, dass die gemeinsame<br />
Einnahme der Mahlzeiten,<br />
im Beisammensein aller Familienmitglieder,<br />
Segen mit sich<br />
bringt. Die Befolgung dieser und<br />
weiterer Empfehlungen des<br />
Propheten in Bezug auf die Baraka<br />
im Haushalt sind hinsichtlich der<br />
Versorgung der Familie sehr<br />
bedeutend. Auch muss der Mensch<br />
zu der Einsicht gelangen, dass<br />
Allah der Erhabene der Haupternährer<br />
aller Menschen ist. Im<br />
Koran heißt es dazu: „Wahrlich,<br />
Allah, Er (allein) ist der Versorger,<br />
der Herr aller Stärke, der Unerschütterliche“<br />
(Sure Zârijât, [51:58]) „Kein<br />
Lebewesen gibt es auf Erden, dessen<br />
Versorgung Ihm nicht obläge.“ (Sure<br />
Hûd, [11:6]) Aus diesem Grunde soll<br />
der Mensch bei seinen Bemühungen<br />
und Bestrebungen die Familie<br />
zu ernähren stets auf Allah vertrauen.<br />
<br />
Quelle:<br />
M. Abdulhalim: ‹slam‘da Erke¤in Efline<br />
Karfl› Vazifeleri, Bütün Yönleriyle Asr-ı<br />
Saadet’te ‹slam, 1. Cilt<br />
IGMG PERSPEKTIVE 33
aktuell<br />
Ideologie oder Recht?<br />
Das Kopftuchverbot in der Türkei<br />
‹lknur MELEKO⁄LU • imelekoglu@yahoo.de<br />
Das Kopftuchverbot ist eine soziale<br />
Misere, die es tausenden jungen<br />
kopftuchtragenden Frauen seit zehn<br />
Jahren unmöglich macht, ein Studium<br />
zu absolvieren. Dass sich das Parlament<br />
des Problems angenommen hat,<br />
ist ein sehr bedeutender Schritt. Doch<br />
die Aufhebung des Verbotes war und<br />
ist immer noch ein einziges Dilemma.<br />
Der Vorschlag der AKP (Partei für Gerechtigkeit<br />
und Entwicklung), die folgenden<br />
Zusatz befürwortete, konnte<br />
das Problem nicht lösen: „Niemandem<br />
darf das Recht auf höhere Bildung aufgrund<br />
seines äußeren Erscheinungsbildes<br />
oder seiner Kleidung verwehrt<br />
werden, solange diese nicht dem Strafgesetz<br />
oder der allgemeinen Moral<br />
verstoßen.“ Eine so detaillierte Aussage<br />
hat keinen Platz in einem Verfassungstext<br />
und kann unterschiedlichen<br />
Willkürlichkeiten Tür und Tor öffnen.<br />
Ein anderer Gedanke, der für noch<br />
mehr Verwirrung sorgte, war der<br />
Vorschlag, für das Tragen des Kopftuches<br />
die Ergänzung „das Kopftuch<br />
unter dem Kinn binden zu lassen“ in<br />
die Verfassung aufzunehmen. Die<br />
Gruppe, die diese Verfassungsänderung<br />
ausgearbeitet hat, begründete<br />
den Vorschlag damit, dass „das Gesicht<br />
unverhüllt bleibt und somit die<br />
Möglichkeit der Identifizierung gegeben<br />
ist“. Doch die eigentliche Intention<br />
ist, Kleidungsarten wie den<br />
Schleier, die Burka oder den Ganzkörperschleier<br />
zu verbieten. Eine solch<br />
genau festgelegte Beschreibung birgt<br />
die Gefahr der Auslegung, insbesondere<br />
vonseiten des Verfassungsgerichtes,<br />
in eine völlig andere Richtung.<br />
Ein Vorschlag wie der, das Kopftuch<br />
unter dem Kinn binden zu lassen, womit<br />
jungen muslimischen Frauen das<br />
Recht des Besuches der Hochschule<br />
gegeben werden soll, ist lächerlich<br />
und gleichzeitig beschämend. Dass<br />
das Kopftuch die Identifizierung ermöglichen,<br />
also das Gesicht offen gelassen<br />
werden soll, kann von jedem<br />
nachvollzogen werden. Doch der genannte<br />
Vorschlag dient zu nichts anderem<br />
als der Vereinfachung und Entstellung<br />
des Sachverhaltes. Glücklicherweise<br />
konnte verhindert werden,<br />
dass dieser Zusatz in die Verfassung<br />
eingefügt wurde.<br />
Besonders die Reaktionen aus den<br />
Reihen der CHP (Republikanische<br />
Volkspartei) und der Universitätsrektoren<br />
sind interessant. Obwohl sich<br />
beispielsweise ein Abgeordneter der<br />
CHP vorher für das Kopftuch ausgesprochen<br />
hatte, wollte er nun nichts<br />
mehr von Freiheit wissen und gab bekannt,<br />
seine Ansicht geändert zu haben.<br />
Währenddessen meinte ein Rektor:<br />
„Das Tragen eines Kopftuches<br />
steht dem Prinzip des Laizismus entgegen<br />
und sollte an den Universitäten<br />
nicht getragen werden dürfen. Das<br />
gilt auch, wenn es unter dem Kinn in<br />
Form einer Schleife gebunden oder<br />
mit einer Nadel befestigt wird. Denn<br />
wir können nicht kontrollieren, ob es<br />
nun mit einer Nadel befestigt wurde<br />
oder nicht.“ Man müsste diesen Herren<br />
fragen, ob es denn nicht schwer<br />
war, jahrelang zu kontrollieren, ob die<br />
Köpfe bedeckt waren oder nicht bzw.<br />
eine Perücke getragen wurde. Der<br />
gleiche Rektor sagte auch: „Kopftuchtragenden<br />
Studentinnen kommen bei<br />
mir nicht rein. Wenn diese Freiheit<br />
per Gesetz Gültigkeit erlangen sollte<br />
und sie doch hinein kämen, würden<br />
wir ihnen einfach nicht die ihnen<br />
zustehenden Zensuren geben, weil sie<br />
das Prinzip des Laizismus missachten.“<br />
Ein anderer Rektor gab bekannt,<br />
dass er die Universität schließen wolle,<br />
wenn das Tragen des Kopftuches<br />
legalisiert werden würde. Wenn man<br />
solche Äußerungen von jemandem<br />
hört, der ja immerhin Rektors ist,<br />
kann man nur noch den Kopf schütteln.<br />
Genauso kann man über Sätze<br />
wie „Durch das Kopftuch wird das<br />
Abschreiben erleichtert.“ und „Die<br />
Ungerechtigkeiten nehmen zu.“ oder<br />
„Die Kopftuchtragenden üben einen<br />
sozialen Druck auf die Unbedeckten<br />
aus.“ nur noch lachen.<br />
Von Deniz Baykal, der 2002 um die<br />
Stimmen der kopftuchtragenden<br />
Frauen warb, indem er auf Wahlveranstaltungen<br />
Kopftücher verteilte und<br />
Kopftuchträgerinnen auf seine Wahltouren<br />
mitnahm, stammen die folgenden<br />
Sätze: „Das Kopftuch widerspricht<br />
dem Laizismus.“, „Niemand<br />
bedeckt sich aufgrund seiner religiösen<br />
Überzeugung. Das Tragen eines<br />
Kopftuchs ist sowieso keine religiöse<br />
Pflicht. Versucht nicht das Verbot aufzuheben.“<br />
Den Vorschlag, ein Referendum<br />
einzuberufen, um das Problem<br />
zu lösen, kommentierte Baykal<br />
mit „Die Republik wurde auch nicht<br />
durch ein Referendum gegründet.“<br />
Auch der Satz „Ist den ein neuer Prophet<br />
gesandt worden, dass man das<br />
Kopftuch als Erfordernis des Islams<br />
hinstellt?“ stammt von Deniz Baykal.<br />
Auf dem Weg zur Aufhebung des<br />
Verbotes und im Bemühen, einen Mittelweg<br />
zu finden, hat sich zwischen<br />
der AKP und der MHP (Partei der Nationalistischen<br />
Bewegung) ein minimaler<br />
Konsens gebildet, infolge dessen<br />
das „Gesetz zur Änderung einiger<br />
Artikel der Verfassung der Republik<br />
34<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
aktuell<br />
Polizeigewalt...<br />
Türkei“ mit 411 Stimmen in der Großen<br />
Nationalversammlung der Türkei<br />
beschlossenen und später von Staatpräsident<br />
Abdullah Gül ratifizierte<br />
wurde. Nach dem Gesetz lautet Artikel<br />
10 der Verfassung nun: „Die staatlichen<br />
Organe und Verwaltungsinstanzen<br />
sind verpflichtet, sich bei allen<br />
Verfahren und öffentlichen Diensten<br />
an das Prinzip der Gleichheit zu halten.“<br />
Artikel 42, der Artikel über<br />
„Recht und Pflicht zu Erziehung und<br />
Bildung“, wurde um die Sätze „Niemandem<br />
darf das Recht auf Bildung<br />
verwehrt werden, wenn es nicht einen<br />
eindeutig in einem Gesetz festgelegt<br />
Grund dafür gibt. Die Grenzen des<br />
Gebrauchs von diesem Recht werden<br />
vom Gesetz festgelegt.“ Nachdem das<br />
Gesetz amtlich bekannt gegeben wurde,<br />
wies der Vorsitzende des Türkischen<br />
Hochschulrates (YÖK), Prof.<br />
Dr. Yusuf Ziya Özcan, in einem Schreiben<br />
die Universitätsrektoren darauf<br />
hin, dass das Gesetz, mit dem das Tragen<br />
des Kopftuches laut Artikel 10 und<br />
42 der Verfassung nun freigestellt ist,<br />
keiner weiteren gesetzlichen Regelungen<br />
bedarf. Daraufhin ließen manche<br />
Universitäten auch kopftuchtragende<br />
Studentinnen an die Hochschule,<br />
während dies andere mit Verweis auf<br />
Artikel 17 des Hochschulgesetzes ablehnten,<br />
da sie sonst eine verfassungsrechtliche<br />
Straftat begehen würden.<br />
Des Weiteren hat die CHP erneut<br />
den Versuch unternommen, die Freistellung<br />
des Kopftuches durch das<br />
Verfassungsgericht aufheben zu lassen.<br />
In der auch von der DSP (Demokratische<br />
Linkspartei) und Kamer Genç<br />
unterstützten Verfassungsklage heißt<br />
es, dass die aktuelle Änderung der<br />
Verfassung dem Prinzip des Laizimus<br />
in Artikel 2 widerspreche, diese aushöhle<br />
und überflüssig mache und somit<br />
nicht in Einklang mit dem Geist<br />
der Verfassung stünde, wobei auch<br />
auf andere Gerichtsurteile bezug genommen<br />
wird. Der Jurist und CHP-<br />
Abgeordnete Önder Sav betont indes,<br />
dass das Kopftuchverbot seit 1984 in<br />
Einklang mit den Urteilen des Staatsrates,<br />
des Verfassungsgerichtes und<br />
des Europäischen Gerichtshofes für<br />
Menschenrechte stünde. In der Verfassungsklage<br />
befinden sich auch<br />
Aussagen des Vorsitzenden des Türkischen<br />
Hochschulrates Prof. Dr. Yusuf<br />
Ziya Özcan. Was dabei herauskommen<br />
wird, bleibt abzuwarten.<br />
Bei genauerer Betrachtung sieht<br />
man, dass es im Grunde keiner Änderung<br />
der Verfassung bedarf, um dem<br />
Einzelnen die Art seiner Kleidung an<br />
einer Hochschulen freizustellen. Das<br />
ganze Verfahren verdeutlich jedoch<br />
sehr gut, dass es sich hierbei um keine<br />
rechtliche, sondern vielmehr politische<br />
und ideologische Angelegenheit<br />
handelt. Es ist nicht nötig die Verfassung<br />
einzubeziehen und eine neue<br />
gesetzliche Regelung einzuführen. Artikel<br />
17 des Hochschulgesetzes blieb<br />
während der ganzen Prozedur unberührt.<br />
Das heißt, dass die ganze Angelenheit<br />
eigentlich in das Aufgabenfeld<br />
der Politik gehört, die sich auf den<br />
Hochschulrat und die Rektorenkonferenz<br />
konzentrieren müsste, ohne je die<br />
Verfassung miteinzubeziehen. Seit<br />
zehn Jahren besteht nun das Kopftuchverbt<br />
in der Türkei, ohne dafür je<br />
ein Gestz geändert zu haben. Die<br />
Änderungen, die an den Artikeln 10<br />
und 42 der Verfassung vorgenommen<br />
wurden, haben weder einen Einfluss<br />
auf ihre ursprüngliche Aussage noch<br />
fügen sie ihnen etwas neues hinzu. In<br />
der bestehenden Verfassung waren<br />
ohnehin Bestimmungen enthalten, die<br />
den Staat daran hindern sollen, die<br />
Staatsbürger unterschiedlich zu behandeln,<br />
so wie in Artikel 42, wonach<br />
„niemandem das Recht auf Bildung<br />
verwehrt werden darf“. Die<br />
Realität jedoch ist, dass trotz dieser<br />
Bestimmungen, kopftuchtragende<br />
Frauen nicht einmal den Vorhof<br />
einer höheren Bildungsanstalt betreten<br />
dürfen.<br />
Es stellt sich also die Frage, weshalb<br />
diese Änderungen dann überhaupt<br />
vorgenommen wurden? Man<br />
erkennt die Antwort im Verhalten des<br />
Türkische Hochschulrates, der in Anlehnung<br />
an die Verfassungsänderung<br />
die Aufhebung des Verbotes bekannt<br />
gab. Ohne das Gesetz wäre solch eine<br />
Entscheidung nicht vorstellbar. Dabei<br />
bestätigt auch der Staatspräsident,<br />
dass die Änderung der Verfassung ihr<br />
im Grunde nichts hinzufügen: „Die<br />
Untersuchung der Änderungsvorschläge,<br />
die man an den Artikeln 10<br />
und 42 der Verfassung vorzunehmen<br />
beabsichtigt, ergibt, dass es die Absicht<br />
dieser Änderung ist, das Prinzip<br />
der Gleichheit vor dem Gesetz und<br />
das Recht auf Erziehung und Bildung,<br />
die ohnehin in der Verfassung verankert<br />
sind, genauer zu erklären und zu<br />
bestätigen.“ Das sagt alles. Die Änderung<br />
der beiden Artikel besteht darin,<br />
sie „genauer zu erklären und zu<br />
bestätigen“. Nun muss man aber fragen,<br />
ob das Verbot bisher bestehen<br />
konnte, weil die Artikel der Verfassung<br />
nicht deutlich genug waren? In diesem<br />
Fall ergibt es nämlich keinen Sinn, sich<br />
so über die Aufhebung des Verbotes<br />
aufzuregen. Denn verändert hat sich<br />
eigentlich nicht viel. Wenn das Gesetz<br />
dasselbe ist, ist auch das Verbot immer<br />
noch gültig. Aus diesem Grund kann es<br />
für dieses Problem nur eine politische<br />
Lösung.<br />
Genauso wie es falsch ist das<br />
Kopftuch per Gesetz zu verbieten, so<br />
unsinnig und unangebracht wäre es,<br />
den Frauen vorzuschreiben wie sie sich<br />
zu verdecken haben. Der einzig richtige<br />
Schritt, der getan werden muss, ist, die<br />
Entscheidung für oder gegen ein Kopftuch<br />
den Frauen zu überlasen, um somit<br />
die Freiheit zu gewährleisten. Nur wenn<br />
in der gesamten Türkei Freiheit<br />
herrscht, kann von Menschenrechten<br />
und einem demokratischem Staat<br />
gesprochen werden. <br />
IGMG PERSPEKTIVE 35
aktuell<br />
Recep Tayyip Erdo¤an und Kurt Beck in Ludwigshafen<br />
Die mediale Schlammschlacht<br />
Nach dem Brand in Ludwigshafen<br />
Ekrem fiENOL • esenol@igmg.de<br />
Die Bilder vom verheerenden Hausbrand<br />
in Ludwigshafen waren<br />
schrecklich. Eltern warfen in Panik<br />
ihre Kinder aus den Fenstern und<br />
sprangen hinterher, um dem sicheren<br />
Tod in den Flammen zu entkommen.<br />
Am Ende kamen neun Menschen<br />
ums Leben, fünf davon Kinder.<br />
Mehr als 60 Menschen wurden teilweise<br />
schwer verletzt.<br />
So schrecklich die Ereignisse in<br />
Ludwigshafen waren, so unmenschlich<br />
war auch die an Einseitigkeit<br />
kaum mehr zu überbieten.<br />
Da die Opfer in Ludwigshafen<br />
türkische Staatsbürger waren, mutmaßten<br />
türkische Medien über die<br />
Ursachen, wie ein Wahrsager auf<br />
dem Jahrmarkt. Die Aussagen zweier<br />
Mädchen (8 und 9 Jahre jung), die<br />
einen Mann beim Feuerlegen gesehen<br />
haben wollten, gaben den<br />
Startschuss für die Kampagne.<br />
Drohungen, die die türkischen<br />
Hausbewohner von Rechtsextremisten<br />
seit längerem erhalten hätten<br />
und auch die Nachricht, dass auf das<br />
Haus im Jahre 2006 bereits einmal<br />
ein Anschlag verübt wurde, erhöhten<br />
sowohl den Verdacht, es könne<br />
sich um eine rechtsextremistische<br />
Tat handeln, als auch die Auflagen.<br />
Erinnerungen an Mölln und Solingen<br />
wurden mit besonders großen<br />
Schriften geweckt.<br />
Türkische Nachrichtensendungen<br />
zeigten Bilder vom Brand in<br />
endlosen Wiederholungsschleifen.<br />
Auch geschmackloses flimmerte ab<br />
und zu über die Bildschirme. So<br />
wurde beispielsweise mitten auf die<br />
deutsche Flagge das Hakenkreuz<br />
platziert oder der Moderator sprach<br />
über “die Deutschen“, wenn er die<br />
möglichen Täter meinte.<br />
Deutsche Medien dagegen zitierten<br />
allenfalls den rheinland-pfälzischen<br />
Ministerpräsidenten Kurt<br />
Beck, der eine fremdenfeindliche Tat<br />
ausschloss, noch bevor das Feuer<br />
gelöscht war und Ermittler das<br />
36<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
aktuell<br />
Gebäude untersuchen konnten.<br />
Einen möglichen fremdenfeindlichen<br />
Hintergrund konnte man in<br />
den ersten Tagen nach dem Brand<br />
jedenfalls noch nicht lesen. So kam<br />
es, dass in Deutschland mehr über<br />
die gedruckten bzw. nicht gedruckten<br />
Schlagzeilen diskutiert wurde als<br />
über die Opfer selbst.<br />
Und wenn wir ehrlich zurückblicken,<br />
werden wir unweigerlich<br />
gewisse Parallelen zur Berichterstattung<br />
über Zwangsehen oder Ehrenmorde<br />
in den deutschen Medien erkennen.<br />
Wie sehr - und zu Recht -<br />
haben wir uns darüber aufgeregt,<br />
dass keine Differenzierung stattfinde<br />
und alle Türken über einen Haufen<br />
geworfen werden? Schließlich gab<br />
und gibt es weder Zahlen noch Studien,<br />
die eine pauschale Verurteilung<br />
rechtfertigten. Wir waren verletzt,<br />
beleidigt und fühlten uns zu<br />
Unrecht verurteilt. Insbesondere<br />
türkische Zeitungen riefen zu mehr<br />
Sachlichkeit auf. Aussagen zahlreicher<br />
Wissenschaftler wurden tagtäglich<br />
abgedruckt, um der pauschalen<br />
Verurteilung entgegenzuwirken.<br />
Wenn wir uns dieselben türkischen<br />
Blätter über den Brand in Ludwigshafen<br />
berichten sehen, fällt auf, dass<br />
sie in einem atemberaubenden Tempo<br />
an den Ungeschicken deutscher<br />
Medien jener Tage vorbeiziehen.<br />
Heute sind es die deutschen Medien<br />
vor voreiligen und pauschalen<br />
Verurteilungen warnen und zur<br />
Sachlichkeit aufrufen. Ironie des<br />
Schicksals.<br />
Genauso falsch, unsachlich, übertrieben<br />
und vorurteilsbehaftet die<br />
Berichterstattung in Deutschland<br />
über Ehrenmorde und Zwangsehen<br />
war, genauso war es falsch zu behaupten<br />
oder gar zu unterstellen, es könnte<br />
ein Anschlag von „den Deutschen“<br />
gewesen sein. Es mögen noch so<br />
viele Indizien oder Zeugenaussagen<br />
vorliegen, die ein Anschlag als möglich<br />
erscheinen lassen. Nichts könnte<br />
eine pauschale Verurteilung<br />
rechtfertigen. Selbst wenn ein fremdenfeindlicher<br />
Hintergrund, der von<br />
der Oberstaatsanwaltschaft als<br />
Nach dem Brand<br />
„äußerst unwahrscheinlich“ bezeichnet<br />
wurde, wären die Täter sicher<br />
nicht „die Deutschen“.<br />
Allem Anschein nach hat es sich<br />
eingebürgert, dass die objektivsachliche<br />
Berichterstattung nur so<br />
lange anhält, bis Opfer nicht „die<br />
Eigenen“ sind. Über fremdes Leid<br />
und Schmerz lässt sich wohl ruhiger<br />
und analytischer berichten als über<br />
das Eigene.<br />
Dass es den Medienmachern<br />
letzten Endes nur um Auflagenzahlen<br />
geht, zelebriert ein gemeinsamer<br />
Kommentar des Bild-Chefredakteurs<br />
Kai Diekmann und Hürriyet-<br />
Chefredakteurs Ertugrul Özkök besonders<br />
eindrucksvoll. Als ihr Doppelspiel<br />
offensichtlich wurde, riefen<br />
sie Politiker dazu auf, kein Misstrauen<br />
zu schüren. Dabei lieferten<br />
sich gerade diese Blätter regelmäßig<br />
Schlammschlachten und verstießen<br />
gegen so manche Regel des Pressecodexes.<br />
Angesichts der Schlagzeilen<br />
der beiden Blätter, sei es um<br />
den hessischen Wahlkampf oder um<br />
die Brandkatastrophe in Ludwigshafen,<br />
fragt man sich, wie unverfroren<br />
man überhaupt noch sein kann.<br />
Sind es nicht gerade diese Zeitungen<br />
gewesen, die mit ihrer<br />
Berichterstattung meist Öl ins Feuer<br />
gegossen und gerade Misstrauen in<br />
der Bevölkerung geschürt haben?<br />
Sind es nicht gerade diese Zeitungen<br />
gewesen, die aus vagen Vermutungen<br />
Tatsachen machten und damit<br />
insbesondere Misstrauen geschürt<br />
haben? Ist es angesichts dessen<br />
nicht traurig, dass beide Blätter zu<br />
den meist gelesenen ihrer Länder<br />
gehören?<br />
Müssen wir uns an dieser Stelle<br />
nicht die Frage gefallen lassen, ob<br />
wir nicht unseren Teil dazu beitragen,<br />
dass Medien letztlich dass berichten,<br />
was wir als Leser serviert<br />
haben möchten. Nicken wir nicht<br />
mit unseren Köpfen zustimmend<br />
und empfinden im innersten eine gewisse<br />
Genugtuung, wenn der Andere<br />
auf die gleiche Art und Weise fertig<br />
gemacht wird, wie sie uns nur<br />
eine Gelegenheit vorher abgefertigt<br />
haben?<br />
Am Ende, wenn das ganze ausgestanden<br />
ist,- und das ist das Fatale<br />
– werden die Erinnerungen stark<br />
von der Berichterstattung geprägt<br />
sein. Ob sich im Nachhinein eine<br />
fremdenfeindliche Tat bewahrheitet<br />
hat oder auch nicht, werden nur die<br />
wenigsten registrieren. <br />
IGMG PERSPEKTIVE 37
kommentar<br />
Geduldsprobe<br />
O¤uz ÜÇÜNCÜ • oucuncu@igmg.de<br />
Es ist inzwischen eine allzu vorhersehbare<br />
Kettenreaktion. Ob<br />
mit der Neuauflage der weltbekannten<br />
Karikaturen, die nach der<br />
Aufdeckung eines Mordkomplotts<br />
gegen den Initiator der Karikaturenaktion<br />
aus Solidarität in allen dänischen<br />
Tageszeitungen abgedruckt<br />
wurden oder aktuell mit einer<br />
Plakat-Ausstellung in Berlin bei<br />
dem die Kaâba in Mekka als „Dummer<br />
Stein“ tituliert wird, es funktioniert<br />
nach dem inzwischen vertrauten<br />
Muster: Künstler provozieren,<br />
wütende Muslime überreagieren<br />
und rufen unweigerlich Sicherheitsbehörden<br />
und Politiker auf<br />
den Plan.<br />
Und plötzlich ist er dann wieder<br />
da, der von Zeit zu Zeit aufflammende<br />
und allem Anschein nach<br />
unvermeidliche Kulturkampf zwischen<br />
Okzident und Orient, bei<br />
dem es gilt, ohne wenn und aber<br />
die Errungenschaften der europäischen<br />
Aufklärung gegen engstirnige,<br />
intolerante und humorlose<br />
Muslime, denen unerklärlicherweise<br />
immer noch Dinge „heilig“, sprich<br />
unantastbar sind, zu verteidigen.<br />
Wie sonst ist denn auch der jüngste,<br />
denkwürdige Aufruf unseres<br />
obersten Ordnungshüters Wolfgang<br />
Schäuble an die Herausgeber<br />
der deutschen Printmedien zu verstehen,<br />
die dänischen Karikaturen<br />
als Ausdruck gelebter Pressefreiheit<br />
und europäischer Lebensart ebenfalls<br />
nachzudrucken.<br />
Ehrlicherweise vergeht einem<br />
doch das Lachen, wenn selbst der<br />
Bundesinnenminister sich in diesem<br />
bizarren Streit um Presse- und<br />
Meinungsfreiheit parteiisch erklärt,<br />
wobei er seinen Standpunkt unter<br />
dem Eindruck der harschen Kritik<br />
die auf ihn niederging, wenn auch<br />
etwas halbherzig, relativiert hat.<br />
Man mag dann auch eigentlich<br />
nicht mehr zum so und sovielten<br />
Male daran erinnern, dass Freiheit<br />
und Verantwortung zwei Seiten ein<br />
und derselben Medaille sind und<br />
keinem ein Zacken aus seiner Krone<br />
bricht, wenn er auf offenkundige<br />
Sensibilitäten seines Gegenübers<br />
Rücksicht nimmt.<br />
Nein, lustig ist es längst nicht<br />
mehr, wenn die Geduld der Muslime<br />
immer wieder aufs Neue auf die<br />
Probe gestellt wird. Die permanente<br />
Provokation von Muslimen verkommt<br />
immer mehr zum Selbstzweck<br />
und treibt in vielen europäischen<br />
Ländern merkwürdige<br />
Blüten. Da kündigt ein minderbemittelter<br />
holländischer Politiker einen<br />
Film an, der den Koran im wahrsten<br />
Sinne des Wortes auseinander nehmen<br />
will. Oder eine österreichische<br />
Politikerin mit einem offensichtlich<br />
ähnlich „hohen“ Intelligenzquotienten<br />
beschimpft den als Barmherzigkeit<br />
für alle Welten entsandten Propheten<br />
Muhammed als „Kinderschänder“.<br />
Ob diese geistigen Ausfälle<br />
schon den vorläufigen Höhepunkt<br />
an Geschmacklosigkeiten markieren<br />
bleibt, angesichts der öffentlichen<br />
Aufmerksamkeit die solchen Provokateuren<br />
nach wie vor gewiss ist,<br />
zweifelhaft. Auch wenn es ohne<br />
Zweifel zu den Spielregeln der<br />
Demokratie gehört Kritik und Satire<br />
an der eigenen Person, der eigenen<br />
Kultur und der eigenen Religion<br />
zu ertragen bzw. zu erdulden<br />
gilt doch für den Umgang damit<br />
folgende Maxime von Mahatma<br />
Gandhi: „Zur Duldsamkeit gehört<br />
nicht, dass ich auch billige, was ich<br />
dulde.“ <br />
38<br />
IGMG<br />
PERSPEKTIVE
25 yaşından küçük gençlere, Nisan-Haziran arasında özel Umre fiyatı (800,- Euro) (*)<br />
IGMG UMRE UÇUŞ PLANI / FLUGPLAN 2008 / 1429 IGMG RAMAZAN UMRESİ UÇUŞ PLANI / FLUGPLAN 2008-1429<br />
NO BÖLGE G‹D‹fi DÖNÜfi UÇUfi YER‹ PROGRAM MÜDDET ÜCRET<br />
1 HAMBURG 09.03.2008 23.03.2008 FRANKFURT PASKALYA 2 Hafta 1190,- y Turist program›<br />
2 Ruhr-A/K-Ruhr 14.03.2008 28.03.2008 FRANKFURT PASKALYA 2 HAFTA 940,- y Gençler: 800,- y<br />
3 KÖLN 16.03.2008 30.03.2008 FRANKFURT PASKAYA 2 HAFTA 940,- y Gençler: 800,- y<br />
4 HESSEN 23.03.2008 06.04.2008 FRANKFURT PASKALYA 2 Hafta 940,- y Gençler: 800,- y<br />
5 STRASBURG 06.04.2008 20.04.2008 FRANKFURT PASKALYA 2 Hafta 1040,- y Gençler: 900,- y<br />
6 STUTTGART 11.05.2008 25.05.2008 FRANKFURT PFINGSTEN 2 Hafta 940,- y Gençler: 800,- y<br />
7 FREIBURG/SCHWB 09.05.2008 23.05.2008 FRANKFURT PFINGSTEN 2 Hafta 940,- y Gençler: 800,- y<br />
8 MÜN‹H 10.05.2008 24.05.2008 MÜN‹H PFINGSTEN 2 Hafta 940,-y Gençler: 800,- y<br />
9 HAMBURG 17.07.2008 31.07.2008 HAMURG YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1050,-y<br />
10 STUTTGART 24.07.2008 07.08.2008 STUTTGART YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1050,-y<br />
11 MÜN‹H 04.08.2008 28.08.2008 MÜN‹H YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1050,-y<br />
12 LYON 01.07.2008 15.07.2008 LYON YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1150,-y<br />
13 PAR‹S 01.07.2008 15.07.2008 PAR‹S YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1150,-y<br />
14 DÜSSELDORF 26.06.2008 10.07.2008 DÜSSELDORF YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1050,-y<br />
15HANNOVER/BREMEN 10.07.2008 24.07.2008 HANNOVER YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1050,-y<br />
16 BERL‹N 17.07.2008 31.07.2008 BERL‹N YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1050,-y<br />
17 STRASBURG 01.07.2008 15.07.2008 STRASBURG YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1150,-y<br />
18 AMSTERDAM 22.07.2008 05.08.2008 AMSTERDAM YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1150,-y<br />
19 FRANKFURT 23.06.2008 07.07.2008 FRANKFURT YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1050,-y<br />
NO BÖLGE G‹D‹fi DÖNÜfi UÇUfi YER‹ PROGRAM MÜDDET ÜCRET<br />
1 GENEL 01.09.2008 01.10.2008 Frankfurt TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1495,- y<br />
2 GENEL 15.09.2008 02.10.2008 Frankfurt SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1395,-y<br />
3 PAR‹S 01.09.2008 01.10..2008 PAR‹S TÜM RAMAZAN 4Hafta 1595,-y<br />
4 PAR‹S 15.09.2008 02.10.2008 PAR‹S SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />
5 AMSTERDAM 01.09.2008 01.10..2008 AMSTERDAM TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />
6 AMSTERDAM 15.09.2008 02.10.2008 AMSTERDAM SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />
8 LYON 01.09.2008 01.10..2008 LYONN TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />
9 LYON 15.09.2008 02.10.2008 LYONN SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />
10 STRASBOURG 01.09.2008 01.10..2008 STRASBOURG TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />
11 STRASBOURG 15.09.2008 02.10.2008 STRASBOURG SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />
12 V‹YANA 01.09.2008 01.10..2008 V‹YANA TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />
13 V‹YANA 15.09.2008 02.10.2008 V‹YANA SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />
14 BRÜKSEL 01.09.2008 01.10..2008 BRÜKSEL TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />
15 BRÜKSEL 15.09.2008 02.10.2008 BRÜKSEL SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />
16 ZÜR‹H 01.09.2008 01.10..2008 ZÜR‹H TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />
17 ZÜR‹H 15.09.2008 02.10.2008 ZÜR‹H SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />
18 DÜSSELDORF 28.09.2008 12.10.2008 Frankfurt SON BAHAR 2 Hafta 1250,-y<br />
• Uçuş tarihlerinde 1-2 günlük değişiklik olabilir.<br />
• Türkiye üzeri uçuşlarda Umre dönüşü Türkiye’de<br />
aynı bilet ile izin yapma imkanına sahipsiniz.<br />
• Ferdî gitmek isteyenler için özel fiyat<br />
1025,- Euro (Bu fiyat Nisan ve Ağustos<br />
arası geçerlidir.)<br />
Hacc ve Umre ‘Millî Görüş’ ile bir başkadır<br />
Banka Hesap Numarası: IGMG • SEB AG – Köln • Konto Nr.: 162 888 5602 • BLZ: 370 101 11<br />
Islamische Gemeinschaft Millî Görüş · İslam Toplumu Millî Görüş · Hac ve Umre Organizasyonu<br />
Boschstr. 61-65 · D-50171 Kerpen · Tel.: +49 (0)2237-656 310/311 · Fax: +49 (0)2237-656 319<br />
· E-Mail: hacumre@igmg.de · www.igmg.de<br />
* Genclere özel olan bu program,<br />
Almanya haricindeki<br />
ülkeler için 900 Euro’dur.<br />
• 6 hafta önceden müracaat<br />
etmek ve en az 30-40 kişilik<br />
grup olunması halinde yukarıda<br />
belirtilen program harici, istenilen<br />
tarihte Umre organizasyonu<br />
yapılabilir.