19.09.2015 Views

ENTEGRASYON

Fikirlerin ayr›ld›¤› nokta - IGMG

Fikirlerin ayr›ld›¤› nokta - IGMG

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

YIL/JAHRGANG: 14 • SAYI/NR.: 159 • MART / MÄRZ 2008<br />

PERSPEKTIVE<br />

Monatliche Zeitschrift der<br />

Islamischen Gemeinschaft Milli Görüfl<br />

‹slam Toplumu Millî Görüfl aylık yay›n organ›<br />

Fikirlerin ayr›ld›¤› nokta<br />

<strong>ENTEGRASYON</strong><br />

DOSYA: Asr-› Saadet, Sosyal Hayat ve Aile


IGMG<br />

Perspektive<br />

IGMG AYLIK YAYIN ORGANI<br />

ED‹TÖR<br />

MART / MÄRZ 2008<br />

Y›l/Jg.: 14, Say›/Nr.: 159<br />

ADRES · ANSCHRIFT<br />

IGMG Perspektive<br />

Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen<br />

Tel.: 02237/ 656-0 • Fax: 02237/ 656 555<br />

www.igmg.de E-Mail: dergi@igmg.de<br />

YAYINCI · HERAUSGEBER<br />

Islamische Gemeinschaft Millî Görüfl<br />

IGMG e.V.<br />

Amtsgericht Bonn, VR 6621<br />

Vertreten durch den Vorstand:<br />

Osman Döring, Vorsitzender<br />

Oguz Ücüncü, Generalsekretär<br />

Ali Bozkurt, stellv. Vorsitzender<br />

GENEL YAYIN YÖNETMEN‹ · CHEFREDAKTEUR<br />

O¤uz Üçüncü<br />

(V.i.S.d.P)<br />

D‹ZG‹-LAYOUT<br />

‹lhan B‹LGÜ<br />

BASKI · DRUCK<br />

Yavuzsöhne-Duisburg<br />

Yay›nlanan makale ve fikir yaz›lar›n›n<br />

sorumluluklar› yazarlar›na aittir.<br />

•<br />

Die in der Zeitschrift veröffentlichten<br />

Meinungen binden die Autoren, nicht die IGMG.<br />

‹LAN SERV‹S‹ · ANZEIGENSERVICE<br />

Tel.: 02237/ 656-201 • Fax: 02237/ 656 555<br />

E-Mail: tanitma@igmg.de<br />

ABONE SERV‹S‹ · ABONNEMENT<br />

Islamische Gemeinschaft Millî Görüfl<br />

Lastschriftabteilung<br />

Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen<br />

Tel.: 02237/ 656-0 • Fax: 02237/ 656 555<br />

E-Mail: mitglied@igmg.de<br />

Y›ll›k abone ücreti: 59,-EURO<br />

Jahresabonnement: 59,-EURO<br />

IGMG Genel Merkez Üyelerine Ücretsizdir<br />

Für Vereinsmitglieder der IGMG kostenlos<br />

Der Bezugspreis ist im Mitgliedsbeitrag enthalten<br />

HESAP NO · BANKVERBINDUNG<br />

SEB-AG Köln.<br />

Kontonr.: 162 888 56 00<br />

BLZ 370 101 11<br />

Zihin bunaması<br />

23 Mart’ta, geleneksel Kur’an-ı Kerim Tilavet<br />

Yarıflmasının 20.cisini yapıyoruz. Kur’an-ı Kerim okumayı,<br />

Avrupa’daki camilerimizde ö¤renen çocuklarımızın katılaca¤ı<br />

bu yarıflmada, ayrıca dünyaca ünlü Kârilerden Dr.<br />

Ahmet Nuayna ile Sümeyye Eddeb de, Kur’an ziyafeti sunacaklar.<br />

Hepinizi bu programa davet ederken, sahasında<br />

uzman bilim adamlarımızın katılımı ile “Kur’an ve hayatımız”<br />

konulu bir panel düzenledi¤imizi de bildirmek istiyorum.<br />

Geçti¤imiz ayı de¤erlendirirken, karflılaflt¤ımız manzaraların<br />

hiç te iyi olmadı¤ını söyleyebiliriz. Dünyada savafllar<br />

ve iflgaller bitmemiflken, ‹srail’in özellikle Filistin’in<br />

Gazze bölgesindeki ablukasının arkasından yeniden bir<br />

askerî operasyon yapması ve çocuklarla bebekler dahil,<br />

çok sayıda sivili öldürmesi, bölge barıflı ile ilgili umutları<br />

yok etti. Teflkilat olarak, Gazze ve Filistin halkı ile dayanıflma<br />

içinde bulundu¤umuzu göstermek için insanî<br />

yardım yapıyoruz. Bu yardımlarımız devam edecek.<br />

Almanya’da, 9 kiflinin hayatını kaybetti¤i Ludwigshafen<br />

yangını, bir dizi yangının bafllangıcı olmakla kalmadı¤ı<br />

gibi, Almanya ile Türkiye arasında resmen entegrasyonasimilasyon<br />

kavgasını bafllattı. Türkiye Baflbakanı, asimilasyonu<br />

bir insanlık suçu olarak görürken, entegrasyonu<br />

destekledi. Alman siyasîler ise söylemleri ile, entegrasyondaki<br />

baflarısızlıklarını örtmeye çabaladılar.<br />

Türkiye ise, Müslüman kadınların baflları örtülü olarak<br />

üniversitelere devam edip edemeyece¤ini tartıfltı. Meclisin<br />

a¤ırlıklı bir ço¤unlukla kaldırdı¤ı yasa¤a, kimi Üniversiteler<br />

hâlâ direniyor. CHP, anayasa de¤iflikli¤inin iptalini isterken,<br />

kemalist elit tabaka, yasa¤ın, hukukî olmaktan öte,<br />

ideolojik bir tutumun sonucu oldu¤unu da ortaya koymufl<br />

oldu.<br />

Gelecek say›m›zda buluflmak üzere Allah’a emanet<br />

olun.<br />

• O¤uz ÜÇÜNCÜ


BU<br />

SAYIDA...<br />

yorum<br />

Sab›r denemesi 5<br />

6<br />

gündem<br />

gündem<br />

10<br />

gündem<br />

Provokasyonun Hollandacası 6<br />

Medyada çamur atma savafl› 8<br />

Entegrasyon derken asimilasyon istemek 10<br />

Yasak ideolojik mi, hukukî mi? 12<br />

Provokasyonun Hollandacası<br />

Entegrasyon derken<br />

asimilasyon istemek<br />

teşkilat<br />

IGMG yard›m heyeti Gazze’de 14<br />

Avrupa 20. Kur’an-› Kerim Yar›flmas› 23 Mart’ta yap›l›yor 15<br />

12<br />

gündem<br />

teşkilat<br />

14<br />

dosya<br />

Asr-ı Saadet’te sosyal hayat 16<br />

Saadetin kayna¤ı: Ev hayatı 18<br />

Aileyi helâlinden geçindirmek 20<br />

Hamidullah ve “‹slam Peygamberi” 22<br />

Yasak ideolojik mi, hukukî mi?<br />

IGMG yard›m heyeti Gazze’de<br />

islam coğrafyası<br />

Bangladefl 24<br />

26<br />

islam coğrafyası<br />

kültür<br />

28<br />

Batı Sahra sorunu 26<br />

kültür<br />

Beytü’l hikme’den Külliye’lere<br />

Müslümanlar›n günlük yaflama katk›lar› 28<br />

Bîrûnî 30<br />

Batı Sahra sorunu<br />

Beytü’l hikme’den Külliye’lere<br />

dossier<br />

Der Lebensunterhalt der Familie 32<br />

34 aktuell<br />

aktuell 36<br />

aktuell<br />

Ideologie oder Recht? 34<br />

Die mediale Schlammschlacht 36<br />

kommentar<br />

Geduldsprobe 38<br />

Ideologie oder Recht?<br />

Die mediale Schlammschlacht


yorum<br />

Sab›rlar s›nan›yor<br />

O¤uz ÜÇÜNCÜ • oucuncu@igmg.de<br />

Yaflan›lanlar önceden çok kolay<br />

öngörülebilen zincirleme tepkilerden<br />

ibaret. Dünyaca ünlü karikatürlerin<br />

çizerlerine yönelik cinayet<br />

komplosunun ortaya ç›kar›lmas›ndan<br />

sonra dayan›flma için tüm Danimarka<br />

gazetelerinde karikatürlerin<br />

tekrardan yay›nlanmas› veya daha<br />

sonra Berlin’de bir sergide Kabe’nin<br />

“ahmak tafl” bafll›¤›yla bir afifle<br />

yerlefltirilmesinin akabinde al›fl›lagelmifl<br />

tepkiler yaflan›yor. Olay, kal›-<br />

b›na uygun olarak flöyle gelifliyor:<br />

Sanatç›lar›n tahrikleri üzerine, k›zg›n<br />

Müslümanlar afl›r› tepki gösteriyor,<br />

sonras›nda da güvenlik birimleri<br />

ve siyasiler de hemen olaya dahil<br />

oluyorlar.<br />

Sonra bir bak›yorsunuz, Avrupa<br />

ayd›nlanmas›n›n kazan›mlar›n›n, hoflgörüsüz,<br />

darkafal› ve mizah yoksunu<br />

Müslümanlara karfl› savunuldu¤u ve<br />

Do¤u ile Bat› aras›nda günden güne<br />

artan ve önüne geçilemez kültür savafl›<br />

bafllam›fl bile. O müslümanlar ki,<br />

hala birfleyleri “kutsal” diye savunabilme<br />

cüretini gösteriyorlar. Asayifl<br />

sorumlumuz Wolfgang Schäuble’nin,<br />

Alman medyas›na yapt›¤›, bas›n özgürlü¤ünün<br />

ve Avrupa yaflam tarz›n›<br />

göstermek için karikatürlerin ayn›<br />

flekilde yay›nlanmas› yönündeki düflündürücü<br />

ça¤r›s› daha baflka nas›l<br />

aç›klanabilir.<br />

Federal ‹çiflleri Bakan›n›n da bu<br />

garip bas›n ve fikir özgürlü¤ü kavgas›na<br />

taraf olarak kat›lmas›, iflin tad›n›<br />

kaç›r›yor – her ne kadar ald›¤› sert<br />

tepkilerden sonra tavr›ndan yar›m<br />

Hollandal› poltikac› Wilders<br />

a¤›zla da olsa geri ad›m atm›fl olsa da.<br />

Biz, tekrar tekrar hat›rlatmak zorunda<br />

olmaktan haz almasak da, özgürlük<br />

ve sorumlulu¤un bir madalyonun<br />

iki yüzü oldu¤unu, karfl›dakinin<br />

hassasiyetlerini dikkate alman›n, kendi<br />

durufluna bir zarar›n›n olmayaca-<br />

¤›n› yine de hat›rlatal›m.<br />

Müslümanlar›n sab›rlar›n›n tekrar<br />

tekrar bir denemeye tabi tutulmas›n›n<br />

art›k hiç bir tad› kalmad›. Müslümanlar›n<br />

sürekli olarak tahrik edilmesi<br />

çoktan araç olmaktan ç›k›p,<br />

amaç haline gelmifl durumda ve birçok<br />

Avrupa ülkesinde tuhaf bir hal<br />

al›yor. Bir taraftan ak›l fukaras› Hollandal›<br />

bir politikac› Kur’an’› Kerim’e<br />

hakaret içeren bir filmin yay›nlanmas›n›<br />

isterken, di¤er yandan Avusturyal›<br />

akla zarar bir politikac› da alemlere<br />

rahmet olarak gönderilen bir Peygamberi<br />

“çocuk tacizcisi” olmakla itham<br />

edebiliyor.<br />

Bahsetti¤imiz zihinsel bunama<br />

göstergelerinin geçici olup olmad›¤›<br />

ise, kamuoyunun bu tahriklere ve<br />

provakatörlere gösterdi¤i dikkati gözönünde<br />

tutarsak flüpheli.<br />

Kendi flahs›n›n, kültürünün, dininin<br />

elefltiriye ve hicive aç›k olmas› ve<br />

bunlara sab›r gösterilmesi demokrasinin<br />

gereklerinden ise de, elefltirilekarfl›<br />

durumuzda, Mahatma Gandi’nin<br />

afla¤›daki sözü tavr›m›z› belirlemeli:<br />

“Sabretmek tasvip etmek anlam›na<br />

gelmez”. <br />

IGMG PERSPEKTIVE 5


gündem<br />

Provokasyonun Hollandacası<br />

Murat KURT • muratkurt66@hotmail.com<br />

Son zamanlarda Hollanda d›fl›ndakilerin<br />

genelde merak etti¤i<br />

soru flu: Hollanda’da neler olur?<br />

Hollanda’da di¤er Bat›l› ülkelerin<br />

baz›lar›nda oldu¤u gibi yabanc›<br />

düflmanl›¤› alevleniyor mu? Eskiden<br />

Hollanda denince laleler, yel<br />

de¤irmenleri, su kanallar› ve özgürlükler<br />

akla gelirdi. Oysa flimdilerde<br />

maalesef yabanc› düflmanl›¤›, az›nl›klara<br />

tahammülsüzlük ve ‹slam<br />

karfl›tl›¤› akla gelir oldu. Pekii, Hollanda’ya<br />

ne oldu da böyle bir de¤iflim<br />

söz konusu oldu?<br />

Hollanda da, di¤er baz› Bat›l› ülkeler<br />

gibi meflhur 11 Eylül sald›r›lar›ndan<br />

sonra bir zihniyet de¤iflimine<br />

u¤rad›. Asl›nda bu bir zihniyet<br />

de¤ifliminden ziyade “Hollandal›lar›n<br />

bir k›sm›n›n bilinç alt›nda olan<br />

yabanc› ve yabanc› de¤erlerine<br />

düflmanl›¤› gün yüzüne ç›kard›”<br />

dersek daha do¤ru bir tespit yapm›fl<br />

oluruz kanaatindeyim. Kafalardaki<br />

bu çarp›k zihniyet yang›n›na,<br />

az›nl›klardan baz›lar›n›n yanl›fl tutumlar›<br />

sonucu adeta yang›na körükle<br />

gitmelerini de gözard› etmemek<br />

gerekir.<br />

Toplumun baz› kesimlerinde<br />

olan bu düflmanca zihniyet, geçmifl<br />

dönemlerde Leefbaar Nederland<br />

Partisi lideri Pim Fortuyn, film yönetmeni<br />

Theo Van Gogh ve ‹slam<br />

dininden dönen eski milletvekili<br />

Ayaan Hirsi Ali ile de kendisini ortaya<br />

koydu. Hatta bu düflüncede<br />

olanlar, Hollandal›lardan geçmifl<br />

seçimlerin birinde epey de oy almay›<br />

baflard›. Bugünlerde yabanc›<br />

düflmanl›¤› ve ‹slam karfl›tl›¤› bayra¤›n›<br />

PVV (Özgürlükler Partisi)<br />

Baflkan› Geert Wilders etkili bir flekilde<br />

tafl›yor.<br />

Seçim çal›flmalar›nda afl›r›,<br />

uçuk fikirleriyle gündeme oturan<br />

Pim Fortuyn, 2002 genel seçimlerine<br />

az bir zaman kala Hollandal› bir<br />

sosyalist taraf›ndan öldürülmüfltü.<br />

Daha sonra eflcinsel olan Theo Van<br />

Gogh, Somali do¤umlu milletvekili<br />

Ayaan Hirsi Ali ile birlikte yapt›¤›<br />

“Submission-Teslimiyet” isimli<br />

filmde yüzleri peçeli ç›plak kad›n<br />

görüntüleri sergilemiflti. Kas›m<br />

2004’te Theo Van Gogh, Fas kökenli<br />

Hollandal› bir genç taraf›ndan<br />

b›çaklan›p silahla atefl edilerek<br />

öldürülmüfltü. Genç, söz konusu<br />

filmde ‹slam’a hakaret edildi¤i için<br />

bu eylemi gerçeklefltirdi¤ini söylemiflti.<br />

Milletvekili Hirsi Ali ise partisi<br />

VVD ile fikir ayr›l›¤›na düflmüfl<br />

ve ABD’ye göç etmek zorunda kalm›flt›.<br />

Geert Wilders önceki seçimlerde<br />

VVD (Liberal Parti) aday› olarak<br />

meclise girmifl ve daha sonra partisinin,<br />

Türkiye’nin Avrupa Birli¤i’ne<br />

girmek için müzakerelere bafllamas›<br />

karar›na destek verdi¤i için bu<br />

partiden ayr›larak ba¤›ms›z milletvekili<br />

olarak yoluna devam etmiflti.<br />

Hollanda’da 2006 y›l›ndaki son yap›lan<br />

genel seçimlere kendi partisini<br />

kurarak giren Wilders, bu seçimlerde<br />

150 sandalyelik parlementoda<br />

9 sandalye kazanarak sürpriz yapm›flt›.<br />

Yabanc›lara, özellikle de Müslümanlara<br />

karfl› olumsuz tutumunu<br />

her f›rsatta sürdüren Wilders, geçen<br />

sene fiubat ay›nda yapt›¤› bir<br />

konuflmada, “Müslümanlar Hollanda’da<br />

yaflamak istiyorlarsa, Kur’an’›n<br />

yar›s›n› y›rt›p atmal›lar” fleklinde çirkin<br />

bir sald›r›da bulunmufltu. Daha<br />

sonra parlamentoda Kuran’› Kerim<br />

ve Hitler’in Kavgam (Mein Kampf)<br />

kitab›n›n yasaklanmas› teklifini<br />

vermifl ancak parlamento bu teklifi<br />

reddetmiflti. Yine geçen y›l›n Kas›m<br />

ay›nda yapt›¤› bir aç›klamada ise,<br />

“Müslüman inanc›n›n fliddet ve faflist<br />

unsurlar›n› gösteren” bir film yapmakta<br />

oldu¤unu bildirmiflti. Siyaset<br />

sahnesine ç›kt›ktan sonra Wilders’›n<br />

iftiralar›n›n arkas› hiç kesilmedi.<br />

“Sorun ‹slam’›n kendisi. ‹slam<br />

bir fliddet dinidir” diyen Wilders,<br />

Peygamberimiz’e de hakaret<br />

ederek “Peygamber Muhammed<br />

6<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


gündem<br />

Geert Wilders<br />

bir fliddet adam›yd›. Kur’an, ço-<br />

¤unlukla bir fliddet kitab›. Müslümanlara<br />

yat›r›m yapmal›y›z ama<br />

önce Kur’an’›n ve inançlar›n›n yar›s›ndan<br />

vazgeçmeliler” diye fütursuz<br />

ve i¤renç aç›klamalarda bulundu.<br />

Wilders’in Kur’an-› Kerim’le ilgili<br />

sözlerine hükümetin ard›ndan,<br />

baflta Hollanda’da yaflayan Müslümanlar<br />

olmak üzere çok say›da vatandafl<br />

da tepki gösterdi. ‹ftirac›<br />

Wilders, kendisinin ve eflinin<br />

600’den fazla ölüm tehdidi ald›¤›n›<br />

iddia ederek “Özgürlü¤ümü ve özel<br />

hayat›m› ‹slam’a muhalif oldu¤um<br />

için kaybettim” fleklinde aç›klamalar<br />

yap›yor.<br />

‹ftirac› ve faflist milletvekili Wilders’in<br />

filminin içindeki ayr›nt›lar<br />

tam olarak bilinmiyor. Filmin hakaret<br />

boyutu tam olarak bilinmemekle<br />

birlikte, bu konuda çeflitli söylentiler<br />

ve duyumlar var. Filmde<br />

Kur’an’› Kerim’in, Adolf Hitler’in<br />

“Kavgam” kitab›na benzetildi¤i.<br />

Kur’an-› Kerim’in; “kad›nlara ve eflcinsellere<br />

hoflgörüsüzlü¤ün, cinayetin,<br />

canili¤in ve terörün ilham”<br />

kayna¤› olarak sunuldu¤u söylentileri<br />

ortal›kta geziyor. 10 dakikal›k<br />

film daha yay›nlanmadan büyük<br />

tepki çekti. Hollanda Müslüman<br />

Konseyi, Wilders’i “›rkç› ve faflist”<br />

olarak niteleyerek, ülkedeki Müslüman<br />

kesime itidal ça¤r›s›nda bulundu.<br />

Wilders, Hollanda’da yetkililerin<br />

filmin yay›mlanmas› halinde<br />

kendi güvenli¤i için ülkeyi terketmek<br />

zorunda kalabilece¤ini söylediklerini<br />

belirtiyor. Hükümet de filme<br />

gerek Hollanda gerekse ülke d›-<br />

fl›ndan gelecek olas› tepkilere karfl›<br />

haz›rl›klar›n› yap›yor. Film nedeniyle<br />

ölüm tehditleri alan Wilders<br />

de polis taraf›ndan korunuyor.<br />

Filmin yay›nlanmas› flu anda<br />

bir müddet ertelenmifl durumda.<br />

Hollanda Anayasas›’ndaki afl›r› özgürlük<br />

hükümleri filmin tamamen<br />

yasaklanmas›n›n mümkün olmad›¤›<br />

fleklinde yorumlan›yor. Yak›nda<br />

gösterilmesi muhtemel olan film<br />

nedeniyle Hollanda alarma geçmifl<br />

durumda. Hükümet, filmin piyasaya<br />

sürülmesinde sonra ç›kabilecek<br />

muhtemel olaylar konusunda bütün<br />

belediyelere uyar› yaz›s› gönderdi.<br />

Hollanda hükümeti, provokatif filmin<br />

yay›mlanmas›ndan sonra meydana<br />

gelebilecek fliddetli protestolardan<br />

endifle ediyor.<br />

D›fliflleri Bakan› Maxime Verhagen,<br />

Wilders’i bizzat ziyaret ederek<br />

film konusunda fikrini de¤ifltirmek<br />

için ikna etmeye çal›flt›. D›fliflleri<br />

Bakanl›¤›’n›n aç›klamas›na göre<br />

Verhagen toplant›da, böyle bir film<br />

çekmenin Wilders ve yak›n çevresi<br />

için çok tehlikeli olaca¤›n› söyledi.<br />

Ayr›ca filmin, Hollanda’n›n yurtd›-<br />

fl›ndaki ç›karlar›n› da olumsuz yönde<br />

etkileyece¤ini hat›rlatt›. Savunma<br />

Bakanl›¤› da “Wilders’i<br />

vazgeçirmek için elimizden<br />

geleni yap›yoruz” dedi. Fakat<br />

Wilders, ne tür bask›lar<br />

olursa olsun filmi internette<br />

veya televizyonlarda yay›nlayaca¤›n›<br />

söyledi. Hollanda<br />

hükümeti ise ulusal kanallar›n<br />

bu filmi yay›nlamayaca-<br />

¤›n› umdu¤unu aç›klayarak,<br />

“E¤er bu film ulusal kanallarda<br />

yay›nlan›rsa hükümetin<br />

destekledi¤i bir proje olarak<br />

alg›lan›r” dedi. ‹stihbarat<br />

Servisi ise “Bu film çekilirse,<br />

Danimarka’daki karikatür<br />

krizinden bile beteri yaflanabilir”<br />

diye görüfl bildirdi.<br />

Hükümetin uyar›s› do¤rultusunda<br />

belediye baflkanlar›<br />

özellikle camiileri ziyaret ederek<br />

Müslümanlara itidal ça¤r›s›nda<br />

bulundular. Bu çal›flmalar kapsam›nda<br />

Amsterdam Büyükflehir Belediyesi<br />

Baflkan› Job Cohen de, Kuzey<br />

Hollanda Millî Görüfl Federasyonu’nun<br />

en büyük camiisi olan<br />

Ayasofya Camii’ne bir Cuma namaz›ndan<br />

önce geldi. Baflkan Cohen,<br />

Wilders’›n düflüncelerine kat›lmad›klar›n›,<br />

bu düflüncelerin tehlikeli<br />

oldu¤unu belirterek, Wilders’›n<br />

yay›nlayaca¤› filmin içeri¤i konusunda<br />

bilgi sahibi olmad›klar›n›,<br />

ama muhtemelen ‹slam’› ve Müslümanlar›<br />

karalayan bir film olaca¤›n›<br />

söyledi. Baflkan Cohen, özellikle<br />

Müslümanlardan sakin olmalar›n›,<br />

polisi alarma geçirdi¤ini, film ç›kt›ktan<br />

sonra asayifli bozacak eylemlere<br />

girmemelerini söyleyerek, filmde<br />

suç unsuru olabilecek fleyler varsa<br />

birlikte mücadele etmeleri gerekti¤ini<br />

söyledi.<br />

Burada sorun olan, hiç te az›msanmayacak<br />

say›da olan Hollandal›lar›n<br />

bu tür afl›r› uçlu fikirlere sahip<br />

olmas›d›r. Yabanc›lar konusundaki<br />

bu olumsuz düflüncelere ve uygulamalara<br />

etkin ve kal›c› bir çözüm<br />

bulunmad›¤› takdirde, bundan<br />

sonraki muhtemel olumsuz geliflmelerin,<br />

az›nl›klar›n bu ülkedeki<br />

gelece¤ini tehdit etti¤i kadar Hollanda’n›n<br />

da gelece¤ini tehdit etti¤i<br />

apaç›k bir gerçektir. <br />

IGMG PERSPEKTIVE 7


gündem<br />

Baflbakan Erdo¤an ve Eyalet Baflbakan› Beck<br />

Medyada çamur atma savafl›<br />

Ludwigshafen yang›n› üzerine<br />

Ekrem fiENOL • esenol@igmg.de<br />

Ludwigshafen’da yaflanan feci yang›ndan<br />

bizlere ulaflan görüntüler<br />

gerçekten ac› vericiydi. Çocuklar›n›<br />

korkudan pencereden afla¤› atan aileler,<br />

ölümden kurtulmak için kendileri<br />

de afla¤› atl›yorlard›. Sonunda befli<br />

çocuk dokuz kifliyi kaybettik altm›fl kifli<br />

ise yaraland›.<br />

Ludwigshafen’da yaflanan olay ne<br />

kadar ac› ise yang›n sonras› medyaya<br />

yans›mas› da bir o kadar insanl›ktan<br />

uzakt›. Taraftutma ayyuka ç›km›flt›.<br />

Ludwigshafen’daki yang›n›n kurbanlar›n›n<br />

Türk vatandafl› olmalar›<br />

Türk medyas›n› pazar yerindeki ç›-<br />

¤›rtkana çevirdi. Sekiz ve dokuz yafllar›ndaki<br />

iki k›z çocu¤unun bir adam›<br />

binaya atefl koyarken gördüklerini<br />

söylemeleri kampanyan›n tetikleyicisi<br />

oldu. Evde oturanlar›n uzun zamand›r<br />

›rkç›lar taraf›ndan tehdit edildikleri,<br />

ayn› eve 2006 y›l›nda bir kundaklama<br />

daha yap›ld›¤›, olay›n ›rkç› bir sald›r›<br />

oldu¤u flüphelerini güçlendirdi¤i<br />

söylenirken, Mölln ve Solingen’de yaflananlar<br />

büyük harflerle manfletlere<br />

tafl›nd›.<br />

Türk haber kanallar›nda yang›n›n<br />

görüntülerinin tekrar tekrar yay›nlanmas›,<br />

k›smende bir Alman bayra¤›n›n<br />

ortas›na nazi gamal› haç iflaretinin<br />

yerlefltirilerek, sunucunun da yapan<br />

kiflilerden sözederken “Almanlar” demesi<br />

gibi tats›z fleylerde yafland›.<br />

Alman medyas›nda ise Eyalet<br />

Baflbakan› Kurt Beck’in henüz daha<br />

yang›n söndürülmeden ve soruflturma<br />

bafllat›lmadan ›rkç› bir kundaklama<br />

olay›n›n ihtimal d›fl› oldu¤unu<br />

aç›klamas› yer ald›.<br />

‹lk günlerde yaflan›lan›n ›rkç› bir<br />

kundaklama olay› oldu¤u ihtimali ile ilgili<br />

birfleyler göremedik. Böylece Almanya’da<br />

yang›n›n kurbanlar› üzerine<br />

konuflulmak yerine, medyada yay›nlanm›fl<br />

veya yay›nlanmam›fl haber bafll›klar›<br />

üzerine tart›fl›lmaya baflland›.<br />

Geçmiflte yaflanan zorla evlendirme<br />

ve namus cinayeti konular›nda<br />

medyada yer alan haberleri önyarg›-<br />

s›z olarak hat›rlamaya çal›flt›¤›m›zda<br />

bu olayda yaflan›lan haber verme tarz›<br />

ile paralellikler yafland›¤›n› görürüz.<br />

Tüm Türklerin ayr›ma gidilmeden<br />

ayn› kefeye koyulmas›na -hakl›<br />

olarak- ne kadar da k›zm›flt›k? Sonunda<br />

bu yarg›lar› hakl› ç›karan ne<br />

8<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


gündem<br />

IGMG Genel Baflkan› Karahan taziyede bulunuyor<br />

bir rakam ne de bilimsel araflt›rma<br />

ortaya konulabildi. Sözkonusu yarg›-<br />

lar karfl›s›nda kendimizi haks›zl›¤a<br />

u¤ram›fl hissettik. Özellikle Türk gazeteleri<br />

o dönemde nesnel olma ça¤r›s›<br />

yapan taraft›. Verilen peflin yarg›-<br />

lara karfl› bilim adamlar›n›n söyledikleri<br />

hergün gazetelerde yer al›yordu.<br />

Bugün ayn› Türk gazetelerinin<br />

Ludwigshafen’daki yang›n haberini<br />

verdikleri sayfalar›n› çevirdi¤inizde, o<br />

günlerde Alman medyas›n›n performans›n›<br />

sergiledikleri görülüyor. Halihaz›rda<br />

peflin yarg›larda bulunmama<br />

konusunda uyaran ve nesnellik ça¤r›-<br />

s› yapan Alman medyas› var karfl›m›zda.<br />

Kaderin bir oyunu mu desek.<br />

Almanya’da zorla evlendirme ve<br />

namus cinayetleri üzerine verilen haberlerin<br />

flekli ne kadar yanl›fl, nesnellikten<br />

uzak ve abart›l› ise, yang›n olay›n›n<br />

da “Almanlar›n” kundaklamas›<br />

oldu¤unu söylemek veya ima etmekte<br />

yanl›flt›r. Olay›n bir kundaklama oldu¤u<br />

ile ilgili görgü flahidi beyanlar›<br />

veya iflaretler olabilir, ancak hiçbir<br />

fley peflin yarg›lar› hakl› ç›karmaz.<br />

Olay›n arkas›nda ›rkç› motifin oldu¤u<br />

resmen ortaya ç›kar›lsa bile suçlular,<br />

Türk medyas›nda yer alan “Almanlar”<br />

olmayacaklar.<br />

Kendini aç›kça ele veren birfley<br />

var ki, o da nesnel haberlerin, ma¤durlar›n<br />

“kendilerinden” olmad›klar›<br />

sürece medyada yer bulabildi¤idir.<br />

Baflkas›n›n ac› ve hüzünleri üzerine<br />

ölçülü, analitik haber yapabilmek,<br />

kendi hakk›nda yapmaktan daha kolay<br />

anlafl›lan.<br />

Medyay› ilgilendiren noktan›n<br />

son tahlilde sat›fl rakamlar› oldu¤unu<br />

Bild ve Hürriyet gazetelerinin Genel<br />

Yay›n Yönetmenleri Kai Diekmann ve<br />

Ertu¤rul Özkök’ün ortak yorumlar›<br />

aç›kça gözler önüne serdi. ‹kiyüzlülükleri<br />

günyüzüne ç›kt›¤›nda ise siyasilere<br />

güvensizlik ortam›n› körüklememe<br />

ça¤r›s› yapmaya bafllad›lar. Bu<br />

arada ayn› gazeteler sürekli bir çamur<br />

atma habercili¤i yaparak, baz›<br />

bas›n kurallar›n› da çi¤nediler. Sözkonusu<br />

gazetelerin gerek Hessen<br />

Eyaleti’ndeki seçim döneminde gerekse<br />

Ludwigshafen’daki yang›nla ilgili<br />

habercili¤ine bakt›¤›m›zda insan›n<br />

“daha ne kadar piflkin olunabilir<br />

ki?” sorusunu kendi kendine soras›<br />

geliyor.<br />

Yapt›klar› habercilikle adeta yang›na<br />

körükle giden ve toplumda güvensizli¤i<br />

körükleyen bu gazeteler de-<br />

¤il miydi? Tahminleri gerçekmifl gibi<br />

lanse eden ve güvensizli¤e neden<br />

olanlar baflka gazeteler miydi? Bu<br />

aç›dan bak›ld›¤›nda sözkonusu gazetelerin<br />

ülkelerinde en çok okunanlar<br />

olmas› trajik de¤il mi?<br />

Tam da bu noktada kendimize<br />

medyan›n okuyucu olarak bizlere<br />

okumak istedi¤imizi servis edip etmedi¤ini<br />

sormal›y›z. Haberleri okudu-<br />

¤umuzda bafl›m›zla onayl›yor ve içimizde<br />

elimize f›rsat geçti¤inde ötekilerinden<br />

bize yapt›klar›n›n intikam›n›<br />

ayn› flekilde alm›fl olman›n hazz›n› m›<br />

yafl›yoruz ?<br />

Ne diyelim sular duruldu¤unda –<br />

en ac› yönü bu zaten - olaylarla ilgili<br />

hat›rlananlar sadece haberlerde gördüklerimizden<br />

ibaret olacak. Yaflanan›n<br />

gerçekte ›rkç› bir olay olup olmad›-<br />

¤›n› sadece az say›da insan bilecek. <br />

IGMG PERSPEKTIVE 9


gündem<br />

Erdo¤an’›n yang›n yeri ziyareti...<br />

Entegrasyon derken<br />

asimilasyon istemek<br />

Abdulgani E. KARAHAN • akarahan@igmg.de<br />

fiubat ay› ortas›nda, Türkiye Cumhuriyeti<br />

Baflbakan›’n›n yurt d›fl›nda<br />

yaflayan Türklerle Köln’de bir buluflmas›<br />

gerçekleflti. Sadece böyle bir<br />

pro¤ram›n gerçekleflmesi bile Alman<br />

kamuoyunu rahats›z etmeye yetti.<br />

Ama asıl, Baflbakan Recep Tayyip Erdo¤an’›n<br />

konuflmas› s›ras›nda söyledi¤i<br />

bir cümle kamuoyunu flok etti.<br />

Erdo¤an, salona gelen dinleyicilere,<br />

uyum sa¤lamalar› gerekti¤ini, ama,<br />

asimile olmaktan kaç›nmalar›n› söyledi.<br />

Çünkü, asimilasyon “bir insanl›k<br />

suçu” idi.<br />

Bu bir kaç kelimenin etkisi yo¤un<br />

oldu; özellikle, güneydeki Birlik Partisi<br />

siyasetcilerinin üzerinde. Bavyera<br />

Baflbakan› Beckstein, Baflbakan Recep<br />

Tayyip Erdo¤an’› “›rkc› söylem”<br />

kullanmakla itham edip, Erdo¤an’›n<br />

asimilasyonu ret etmesini sevindirici<br />

olmad›¤›n› ifade etti. H›ristiyan Sosyal<br />

Birlik (CSU) partisinin Genel Baflkan›<br />

Huber ise, hemen, Türkiye’nin<br />

Avrupa Birli¤i’ne üyeli¤ini tart›flmaya<br />

açt›. CSU’nun eski Genel sSekreteri<br />

Söder de, Erdo¤an’›n Almanya’da bir<br />

Türk partisi kurmak istedi¤ini iddia<br />

edecek kadar ileri gitti.<br />

Oysa, Alman siyasetcilerinin bu<br />

gerginli¤i hayret vericiydi. Bunlar,<br />

zaten y›llard›r talep ettiklerinin asimilasyon<br />

de¤il, entegrasyon oldu¤unu<br />

ifade etmiyorlar m›yd›? Erdo¤an’›n<br />

söyledi¤i de bundan farkl› bir fley de-<br />

¤ildi. O da, Almanya’daki Türk kökenli<br />

insanlara entegre olmalar›n›, Almanca<br />

dilini ö¤renmelerini, topluma<br />

uyum sa¤lamalar›n› söylüyor, ama,<br />

asimile olmamalar›n› istiyordu.<br />

Fakat bu gerginli¤in varl›¤›, bize<br />

flunu gösteriyordu: Asl›nda, bu siyasîler<br />

y›llard›r hep entegrasyon demifl,<br />

ama hep asimilasyon talep etmifllerdi.<br />

Yoksa, ileri gelen Birlik Partisi siyasîlerinin<br />

entegrasyonu “en ileri seviyede<br />

aynîleflme” olarak tarif etmelerini, ya<br />

da Federal eski ‹çiflleri Bakan› Otto<br />

Schily’nin “Entegrasyonun en iyi flekli,<br />

asimilasyon”dur sözlerini baflka<br />

türlü anlamak mümkün de¤il. Erdo-<br />

¤an’›n sözlerinin gerginli¤e sebep olmas›,<br />

özellikle flu ana kadar entegrasyonda<br />

yaflanan aksakl›klar›n sorumlulu¤unu,<br />

her zaman göçmenlerde arayanlar›n<br />

iç yüzünü de ortaya ç›karm›fl<br />

oldu. Söyledikleri ile, gerçekten istedikleri<br />

birbirini tutmad›¤›na göre,<br />

göçmenlerin de kendilerinden beklenenleri<br />

hiçbir zaman yerine getireme-<br />

10<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


gündem<br />

Uyum Bakan› Böhmer ve Devlet Bakan› Yaz›c›o¤lu<br />

mifl olmalar›na flaflmamak laz›m.<br />

Göçmenlerin hayal k›r›kl›¤›na sebep<br />

olan fley de iflte tam bu tutumdur.<br />

Ne yaparlarsa yaps›nlar, dil de ö¤renseler,<br />

meslek e¤itimlerini de bitirseler,<br />

ülkenin vatandafll›¤›n› da alsalar,<br />

kendilerini bu ülkenin vatandafl› olarak<br />

da hissetseler, tarihlerinden, kültürlerinden,<br />

dillerinden vaz geçmedikleri<br />

sürece, yeterli olmayacaklard›r.<br />

Siyasette birçok etkin isim, göçmen<br />

as›ll› insanlar› kendi insan› olarak<br />

kabul etmekten halen çok uzak.<br />

Say›n Merkel’in, Erdo¤an’›n kucaklay›c›<br />

ziyaretinden ürküp, kendisinin<br />

Türk kökenli insanlar›n da baflbakan›<br />

oldu¤unu aç›klamas› da çok birfley<br />

de¤ifltirmiyecektir.<br />

Evet, bu ifadesi do¤ru. Ancak,<br />

göçmenler böyle bir ifadeyi çok daha<br />

önce duymak istiyorlard›. Bu söylemi,<br />

Hessen Eyaleti’ndeki çirkin seçim<br />

kampanyas›ndan önce hat›rlam›fl olsayd›<br />

ve Birlik Partili siyasiler her önlerine<br />

gelen f›rsatta göçmenlerin yurt<br />

d›fl› edilmelerini talep etmeselerdi, zaten<br />

birçok k›r›lmalar ve üzüntüler yaflanmam›fl<br />

olacakt›.<br />

Unutmamak laz›m, Erdo¤an’›n<br />

konuflmas› ac› dolu bir haftaya denk<br />

gelmiflti. Dokuz insan ölmüfltü o hafta<br />

Ludwigshafen’de; yanarak, dumandan<br />

bo¤ularak. Ve ço¤u da çocukdu,<br />

yang›ndan, zehirli dumanlardan kaçamayanlar›n.<br />

Almanya, dokuz insan›n›<br />

kaybetti o yang›nda. Almanya<br />

daha fazlas›n› da kaybetti asl›nda.<br />

Almanya, biraz da güven kaybetti;<br />

Türk kökenli göçmenlerinin güvenini.<br />

Yang›ndan dolay› de¤il, yang›n sonras›<br />

araflt›rmalardan dolay› da de¤il.<br />

Gördükleri muameleydi, insanlar›m›-<br />

z› üzen. Baz› anlar, bu ac› günlerde iz<br />

b›rakt›. Türkiye d›fl›nda yaflayan<br />

Türklerden sorumlu bakan›n ziyareti<br />

böyle bir and›, Türkiye Baflbakan›’n›n<br />

ziyareti böyle bir and›, Alman Baflbakan›’n›n<br />

gelmemesi de böyle bir and›.<br />

‹nsanlar, orada Merkel’i arad›,<br />

ama, nafile. Oysa ziyareti kesinlikle<br />

bir suçlulu¤un kabulü olarak de¤il,<br />

“Ben sizin için de var›m”, ya da “Ben<br />

sizin de Baflbakan›n›z›m” ifadesinin<br />

tezahürü olarak beklendi. fiüphesiz<br />

bir jest olurdu, hükümetin entegrasyon<br />

söyleminde ciddî oldu¤unu dair<br />

bir iflaret. Baflbakan›n, entegrasyonu<br />

sadece bir talep olarak alg›lamad›¤›-<br />

n›, entegrasyon için kendini de görevli<br />

olarak hissetti¤inin ifadesi olurdu.<br />

Ama gelmedi.<br />

Onun yerine baflsa¤l›¤› dileklerini<br />

Uyum Bakan› bayan Maria Böhmer<br />

iletti. Ayn› Uyum Bakan› daha k›sa bir<br />

süre önce, göçmenlere rijid bir Göç<br />

Yasas›n›n reklam›n› yap›yor, Roland<br />

Koch’un ›rkç› seçim kampanyas›nda<br />

onun arkas›nda yer al›yordu. Bayan<br />

Böhmer, Uyum Bakanl›¤› görevini,<br />

kendinden önceki uyum sorumlular›<br />

gibi göçmenlerin yan›nda görmüyor,<br />

kendisini Birlik Partisi taleplerine elçi<br />

olarak alg›l›yordu. “Türk Toplumunun<br />

dostu olarak güven veren bir siyasetciye<br />

ihtiyaç var”, diyen Cem Özdemir<br />

hakl›yd›. Bu güven sahibi siyasetçi<br />

ise Böhmer de¤ildi.<br />

Göçmenlerin dikkatinden, daha<br />

önce kendilerine sahip ç›kmad›¤› için<br />

elefltirdikleri Türkiye Cumhuriyeti’nin<br />

olay yerinde oldu¤u kaçmad›. Ony›llard›r<br />

Avrupa’daki Türk göçmenleri<br />

Türkiye’yi hakl› olarak elefltiriyordu;<br />

kendilerine sahip ç›kmad›klar› için,<br />

din, dil ve kültür ba¤lam›ndaki ihtiyaçlar›n›n<br />

dikkate al›nmad›¤› için.<br />

Ama flimdi Ludwigshafen’de üst düzeyde<br />

varl›¤› göze çarpan olgu, iflte<br />

bu devletti. Lale Akgün’ün, Türkiye’nin,<br />

d›fl Türkler ile ilgili yeni do¤an<br />

bu ilgisinden uyum için bir tehlike<br />

sezmesi de yersiz de¤ildi. Ama bu<br />

tehlikenin varl›¤›, Türkiye Baflbakan›’n›n<br />

Almanya Baflbakan› taraf›ndan<br />

b›rak›lan bir bofllu¤u doldurmas›ndan<br />

kaynaklan›yordu. Türk göçmenlerin<br />

kalbini kazanmaya giden yolun,<br />

iflaret parm›¤›n› kald›rmak ve s›n›rs›z<br />

aynîleflmelerini istemek olmad›¤›n›n<br />

anlafl›lmas› gerekiyor art›k.<br />

Tüm bu tart›flmalar ba¤lam›nda,<br />

entegrasyon kavram› da olumlu yans›mas›n›<br />

kaybetmifl durumda. Ne zaman<br />

ki entegrasyon, bir engel olarak<br />

kullan›lmaya baflland›, ne zaman ki<br />

entegre etmek yerine, d›fllamak için<br />

kullan›ld›, ne zaman ki entegrasyon<br />

denilip asimilasyon anlafl›lmaya baflland›ysa,<br />

iflte o zaman entegrasyon<br />

kavram› kucaklay›c› etkisini kaybetti.<br />

Kavram›n içi boflalt›ld›, tek tarafl› bir<br />

çabaya indirgendi, siyasîlerin talepleri,<br />

aksine, destek vermek istememelerinin<br />

fliar› oldu. Bu söylemler, dikkati,<br />

sadece göçmenlerin sorumlulu¤una<br />

yöneltip, siyasetin görevlerini kamufle<br />

etti.<br />

Almanya’daki siyaset, asimilasyonun<br />

sadece kendisine entegrasyon<br />

denmesiyle olumlulaflmayaca¤›n› kabul<br />

etmek zorunda. Uyum politikalar›,<br />

ancak göçmen insanlar›n toplumsal<br />

hayata kat›l›mlar›n› sa¤lad›¤› oranda<br />

baflar›l› olabilir. Bunun için ise, önce<br />

güvene ve dürüstlü¤e ihtiyaç var, ki, bu<br />

da ancak eski kal›plaflm›fl asimilasyon<br />

taleplerinden vazgeçmek ile olur. <br />

IGMG PERSPEKTIVE 11


gündem<br />

‹deolojik mi, hukukî mi?<br />

Türkiye’de baflörtüsü yasa¤›<br />

‹lknur MELEKO⁄LU • imelekoglu@yahoo.de<br />

Türkiye’de 10 y›ldan beri aral›ks›z<br />

süren, binlerce baflörtülü k›z›n<br />

e¤itim görmesine mani olan ve sosyal<br />

bir sanc›ya dönüflen baflörtüsü<br />

yasa¤›na meclisin sahip ç›kmas› çok<br />

önemli bir ad›md›r. Ancak yasa¤›n<br />

kald›r›lmas› için yap›lan çal›flmalar<br />

tam bir kargafla içinde geçti ve hâlâ<br />

da geçiyor. AK Parti’nin ilk teklifi<br />

olan anayasa tasla¤›nda yer alan;<br />

“Ceza hukuku veya genel ahlaka ayk›r›<br />

olmamak kayd› ile hiç kimse k›l›k<br />

ve k›yafetinden dolay› yüksekö¤renim<br />

hakk›ndan mahrum b›rak›lamaz”<br />

ifadesi sorunu çözmekten<br />

uzakt›. Anayasada yer alacak bir<br />

metnin bu derece ayr›nt› içermesi<br />

yanl›fl oldu¤u gibi, bu flekilde düzenlenecek<br />

bir metin çok daha farkl› yorumlanmalara<br />

yol açacakt›.<br />

Yasa¤›n kald›r›lmas› yönününde<br />

yap›lan çal›flmalar da kafalar› kar›flt›-<br />

ran bir di¤er durum da, “örtünün çene<br />

alt›ndan ba¤lanmas›” gibi bir s›-<br />

n›rlama getirilmesinin anayasaya girecek<br />

olmas› idi.<br />

Yasa de¤iflikli¤ini haz›rlayan heyet;<br />

baflörtüsünün çene alt›ndan ba¤lanmas›<br />

ifadesine gerekçe olarak<br />

“yüzün aç›kta b›rak›lmas› ve kimli¤inin<br />

tespitine imkan vermesi”ni gösterdi.<br />

Böylece bu kanun metniyle peçe,<br />

burka, çarflaf gibi giysilere s›n›rlama<br />

getirilmesi amaçlan›yordu. Baflörtüsü<br />

ile ilgili böyle bir flekil çizilmesi<br />

ileride Anayasa Mahkemesi’nin<br />

de farkl› yorumlar›na konu olup, olay›n<br />

de¤iflik taraflara çekilmesi riskini<br />

tafl›yacakt›. Özgürlük ad›na; bir yandan<br />

genç k›zlar›n üniversitede baflörtülü<br />

okuma hakk›n› kabul ederken,<br />

bir yandan da ba¤lama flekline müdahale<br />

edilmesi, çene alt› gibi bir flart<br />

koflulmas› komik oldu¤u kadar utanç<br />

verici idi. Baflörtüsünün “kimlik tespitine<br />

imkan vermesi” hekesce kabul<br />

gördü; fakat çene alt›ym›fl, tavflan kula¤›ym›fl<br />

gibi ayr›nt›lar meseleyi basitlefltirip,<br />

çirkinlefltirdi. Neyse ki,<br />

gelen tepkiler üzerine bu ibarenin<br />

anayasaya girmesinin önüne geçildi.<br />

CHP ve rektörler kanad›nda da ilginç<br />

geliflmeler yafland›.<br />

Önceden baflörtüsünü savundu-<br />

¤u halde, CHP’den vekil oldu¤u için<br />

“Fikirlerim de¤iflti özgürlük gelmesin”<br />

dedi bir CHP’li.<br />

Bir rektör “Baflörtüsü laiklik ilkesine<br />

tamamen ayk›r›d›r ve üniversiteler<br />

de serbest olmamal›d›r. Fiyonk<br />

fleklinde yada çene alt›ndan i¤neyle<br />

ba¤lama flart› gelse bile baflörtüsüne<br />

özgürlük tan›nmamal›d›r. Çünkü<br />

hepsinin eflarb›n› i¤neli mi de¤il mi<br />

diye kontrol edemeyiz.” fleklinde<br />

aç›klamada bulundu. Y›llard›r bafllar›<br />

kapal› m›, aç›k m›? peruklu mu, de-<br />

¤il mi? diye ö¤rencileri ay›klamak,<br />

kontrol etmek hiç zor olmam›flt› de¤il<br />

mi rektör bey? Yine ayn› rektör “Baflörtülü<br />

ö¤renciler okuluma giremez.<br />

E¤er serbestlik yasalafl›r da girerlerse<br />

o zaman biz de laikli¤e ayk›r› davrand›klar›<br />

gerekçesiyle, hakettikleri<br />

notlar› vermeyiz” dedi. Bir baflka<br />

rektör de “Baflörtüsü serbest olursa<br />

okulu kilitleriz!”diye bir aç›klama<br />

yapt›. Pes yani rektör ünvan›na sahip<br />

e¤itimciler bunlar› söyleyebiliyorsa<br />

var›n gerisini siz düflünün.<br />

“Baflörtüsü kopya çekmeye yard›mc›<br />

olur”, “Haks›zl›klar artar”, “Baflörtülüler<br />

aç›klara sosyal bask› yapar” tarz›ndaki<br />

aç›klamalar› da hiç kaâle almadan<br />

sadece gülümseyerek izledim...<br />

2002’de “Türbanl›lardan oy istiyorum”<br />

diyen, mitinglerde baflörtülülere<br />

eflarp da¤›tan, seçim otobüsüne<br />

türbanl› kad›nlar› alarak oy avc›l›-<br />

¤› yapan Deniz Baykal ise sürecin bafl›ndan<br />

beri feryad figan dolafl›yor.<br />

“Baflörtüsü laikli¤e ayk›r›d›r”. “Dini<br />

inanc› için kapanan yoktur. Araflt›rd›m<br />

zaten farz da de¤ildir, yasa¤› kald›rmaya<br />

u¤raflmay›n” diyen Baykal,<br />

baflörtüsü sorunun çözümü için getirilen<br />

referandum önerilerine de<br />

“Cumhuriyet referandumla kurulmad›”diye<br />

cevap verdi. “Yeni bir peyganber<br />

mi ç›kt› da türban› ‹slamiyet’in<br />

bir ön flart› olarak sunuyorlar”<br />

laf› da Baykal’a ait.<br />

Yaflanan süreçte MHP ve AK Parti’nin<br />

baflörtüsüyle ilgili orta yolu bulma<br />

çabalar› sonucu asgari bir mutabakat<br />

sa¤lanarak 5735 say›l› “Türkiye<br />

Cumhuriyeti Anayasas›n›n Baz›<br />

Maddelerinde De¤ifliklik Yap›lmas›-<br />

na Dair Kanun” TBMM Genel Kurulu’nda<br />

rekor say›labilecek 411 oyla<br />

kabul edildi. Cumhurbaflkan› Abdullah<br />

Gül de yasay› onaylad›.<br />

Yasa ile anayasan›n 10. maddesi,<br />

12<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


gündem<br />

‹deolojinin tezahürü<br />

“Devlet organlar› ve idarî<br />

makamlar›, bütün ifllemlerinde<br />

ve her türlü kamu<br />

hizmetlerinden yararlan›lmas›nda<br />

kanun önünde<br />

eflitlik ilkesine uygun olarak<br />

hareket etmek zorundad›r”<br />

fleklinde de¤iflti.<br />

Anayasan›n “E¤itim<br />

ve ö¤renim hakk› ve ödevi”<br />

bafll›kl› 42. maddesine<br />

ise “Kanunda aç›kça yaz›-<br />

l› olmayan herhangi bir<br />

sebeple kimse yüksek ö¤renim<br />

hakk›n› kullanmaktan mahrum<br />

edilemez. Bu hakk›n kullan›m›-<br />

n›n s›n›rlar› kanunla belirlenir” f›kras›<br />

eklendi. Türbanla ilgili anayasa<br />

de¤iflikli¤inin Resmi Gazete’de<br />

yay›mlanmas›n›n ard›ndan YÖK<br />

Baflkan› Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan,<br />

üniversite rektörlerine gönderdi¤i<br />

yaz›da, baflörtüsünün yüksekö¤retimde<br />

serbest b›rak›lmas›n› öngören<br />

de¤iflikli¤in yer ald›¤› anayasan›n<br />

10. ve 42. maddelerine göre baflörtüsüne<br />

serbestlik tan›nmas› için<br />

ayr› bir kanunî düzenlemeye ihtiyaç<br />

olmad›¤›n› belirtti. Bunun üzerine<br />

baz› üniversiteler kap›lar›n› baflörtülülere<br />

açt›, baz›lar› da YÖK Kanunu’nun<br />

ek 17. maddesi de¤iflmeden<br />

baflörtülü ö¤rencileri derslere almayaca¤›n›<br />

belirterek, al›rlarsa<br />

anayasal suç ifllemifl olacaklar›n›<br />

söyledi.<br />

Sürecin devam›nda, CHP bir<br />

kez daha Anayasa mahkemesinin<br />

yolunu tutarak, üniversitelerde türban<br />

serbestli¤ine iliflkin anayasa<br />

de¤iflikli¤inin iptalini istedi. DSP<br />

ve Kamer Genç’in de destekledi¤i<br />

dava baflvuru dilekçesinde; Anayasa<br />

de¤iflikli¤inin, Anayasa’n›n 2.<br />

maddesinde belirtilen laiklik ilkesine<br />

ayk›r› oldu¤u, içini boflaltt›¤› ve<br />

ifllevsiz hale getirdi¤i savunularak,<br />

Anayasa’n›n ruhuna ayk›r› düzenleme<br />

yap›ld›¤› ileri sürülüyor. Dini<br />

simge kabul edilen türban›n üniversitelerde<br />

serbest b›rak›lmas›n›n<br />

amaçland›¤› savunulan dilekçede,<br />

türban yasa¤›na iliflkin önceki mahkeme<br />

kararlar› bulunuyor.<br />

Hukukçu CHP’li Önder Sav aç›klamalar›nda,<br />

türban yasa¤›n›n 1984<br />

y›l›ndan bu yana Dan›fltay, Anayasa<br />

Mahkemesi ve Avrupa ‹nsan Haklar›<br />

Mahkemesi kararlar› ›fl›¤›nda bir uygulama<br />

oldu¤unu vurgulamaktan geri<br />

durmuyor. Dilekçede ayr›ca, YÖK<br />

Baflkan› Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’›n<br />

uygulamaya iliflkin yapt›¤› aç›klamalar<br />

bulunuyor. Bakal›m sonucu hep<br />

birlikte görece¤iz...<br />

Meselenin özüne indi¤imizde<br />

üniversitelerde k›l›k k›yafetin serbest<br />

olmas› için anayasaya bir f›kra<br />

eklenmesine hiç gerek olmad›¤›n›<br />

görüyoruz. Tüm bu süreç gösteriyor<br />

ki, sorun asl›nda hukukî de¤il,<br />

siyasî ve ideolojiktir. Anayasay› bu<br />

ifle alet etmeye ve yasal olarak yeni<br />

bir düzenleme yapmaya gerek yoktur.<br />

Ek 17. Madde’ye hiç dokunulmad›.<br />

Demek ki bütün mesele, YÖK’e<br />

ve Rektörler Komitesi’ne iliflkin yeni<br />

düzenlemeler çerçevesinde, yasal<br />

dayana¤› olmayan bu yasa¤›<br />

anayasay› araya sokmadan siyasal<br />

zeminde çözebilmek.<br />

Türkiye’de on y›ld›r hiç bir kanun<br />

maddesi de¤ifltirilmeden baflörtüsü<br />

zulmü uygulan›yor. Anayasan›n 10.<br />

ve 42. maddelerinde yap›lan de¤ifliklikler,<br />

söz konusu maddelerin mevcut<br />

hallerine bir katk› yapmad›¤› gibi bir<br />

yenilikte getirmiyor. Zaten mevcut<br />

anayasada benzer hükümler vard›,<br />

devletin vatandafllar› aras›nda farkl›<br />

gerekçelerle ayr›mc›l›k yapamayaca-<br />

¤› belirtilmiflti. Kald› ki, anayasan›n<br />

42.maddesinde, “Hiç kimsenin e¤itim<br />

hakk›ndan yoksun b›rak›lamayaca¤›”<br />

özel olarak düzenlenmifl olmas›na<br />

ra¤men, baflörtülü k›zlar›n y›llard›r<br />

yüksekö¤retim kurumlar›n›n<br />

bahçesine dahi giremedi¤i apaç›k<br />

bir gerçektir. Öyleyse bu de-<br />

¤ifliklikler niye yap›ld›? YÖK yap›lan<br />

anayasa de¤iflikliklerine<br />

at›fta bulunarak üniversetilerde<br />

baflörtüsü yasa¤›n›n bundan<br />

böyle uygulanmayaca¤›n› aç›klad›.<br />

Bir yenilik olmadan<br />

YÖK’ten böyle bir karar ç›kmas›<br />

mümkün de¤ildi.<br />

Yasadaki Anayasa de¤iflikliklerinin,<br />

maddelerin özüne iliflkin<br />

hiçbir yenilik getirmedi¤ini<br />

bizzat Cumhurbaflkan› da teyit etti.<br />

Cumhurbaflkan›, de¤ifliklik hakk›nda;<br />

“Yap›lan incelemede, Anayasan›n 10.<br />

ve 42. maddelerine eklenmesi öngörülen<br />

hükümlerin, anayasada zaten<br />

var olan hükümleri daha ayr›nt›l› bir<br />

flekilde tavzih ve teyit etmek suretiyle<br />

kanun önünde eflitlik ilkesini ve e¤itim<br />

ve ö¤renim hakk›n› güçlendirmeyi<br />

hedefledi¤i anlafl›lm›flt›r”dedi.<br />

‹flte, bu kadar aç›k; Anayasan›n<br />

iki maddesinde yap›lan de¤ifliklik,<br />

“Zaten var olan hükümlerin daha<br />

ayr›nt›l› bir flekilde tavzih ve teyit”inden<br />

ibaret. O zaman y›llard›r<br />

uygulanan baflörtüsü yasa¤›, söz<br />

konusu maddelerin yeteri kadar<br />

tavzih edilmemifl olmas›ndan m›<br />

kaynaklan›yordu?<br />

O halde yasa¤›n sürdürülmesindeki<br />

bu inat ve afl›r› k›zg›nl›k oldukça<br />

anlams›zd›r. Çünkü flu ana kadar<br />

de¤iflen pek bir fley olmad›, hukuk<br />

ayn› hukuk, yasak ayn› yasakt›r.<br />

Bu nedenle kökten çözüm siyasettedir.<br />

Kad›nlar›n bafllar›n› nas›l<br />

açacaklar›n› kanunlarla belirlenmek<br />

ne kadar saçma olursa, kad›nlar›n<br />

bafllar›n› nas›l örteceklerini<br />

kanunlarla belirlemek de o denli<br />

saçma ve uygunsuz olur.<br />

As›l at›lmas› gereken ad›m, kad›nlar›n<br />

bafllar›n› örtme hakk›n›n<br />

kendilerine ait oldu¤unu kabul ederek,<br />

herkes için özgürlüklerin önünü<br />

açan bir de¤ifliklik yap›lmas›d›r.<br />

Tüm Türkiye’yi kapsayan her<br />

alanda söz konusu olacak serbestli-<br />

¤in gelmesi, gerçek insan haklar› ve<br />

gerçek demokrasi ülkesi olma ad›-<br />

na önemli bir ad›m olacakt›r... <br />

IGMG PERSPEKTIVE 13


teşkilat<br />

Beyt Hanun Belediyesi’nde<br />

Ailelerle<br />

IGMG yard›m heyeti Gazze’de<br />

Filistin'deki insanl›k dram›na sessiz kalmayaca¤›z<br />

“Her fleye ihtiyaçlar› var”<br />

‹slam Toplumum Millî Görüfl<br />

Teflkilat› yard›m heyeti, Filistin’in<br />

Gazze bölgesine götürdü¤ü yard›mları<br />

da¤›tt›.<br />

IGMG Genel Baflkan› Yavuz Çelik<br />

Karahan, Birleflmifl Milletlerin<br />

sessiz kald›¤› Gazze’deki insanl›k<br />

dram›na karfl› sessiz kalmayacaklar›n›<br />

ve yap›lan insanî yard›mlar›n<br />

daha da devam edece¤ini söyleyerek,<br />

Avrupa’daki Müslümanlar olarak<br />

Filistin halk› ile dayan›flma içinde<br />

bulunduklar›n› bildirdi.<br />

IGMG Avusturya-1 Bölge Baflkan›<br />

Muhammed Turhan baflkanl›¤›ndaki<br />

heyet, bölgede çeflitli resmî temaslarda<br />

da bulundu. ‹srail ambargosu ve ablukas›<br />

sebebiyle sa¤l›k ve g›da temin flartlar›n›n<br />

giderek kötüleflti¤i Gazze’de<br />

Sa¤l›k Bakan› Dr. Basim Naim ve Filistin<br />

Tabibler Birli¤i’ni ziyaret eden<br />

IGMG heyeti, Gazze’nin en büyük hastenesi<br />

olan fiifa hastanesinde incelemelerde<br />

bulundu.<br />

fiifa Hastanesi Baflhekimi Dr. Hüseyin<br />

Halef’den hastanenin durumu<br />

ve sa¤l›k hizmetleri ile ilgili bilgi alan<br />

heyet, bölgede sosyal hizmetler ve insanî<br />

yard›mlar yapan Cemiyyet-i ‹slamiye,<br />

Cemiyet-i Salah ve Mucammeal<br />

‹slamiye kurulufllar› ile de, ilaç, g›da<br />

ve giyecekten meydana gelen yard›mlar›n<br />

da¤›t›m›n› gerçeklefltirdi. Filistin’in<br />

Gazze bölgesinde 59 poliklinik<br />

ve 12 hastane bulunuyor. ‹srail<br />

ambargosu sebebiyle ilaç ve t›bbî<br />

malzeme s›k›nt›s› çeken hastaneler,<br />

elektrik kesintileri ve akar-yak›t ambargosu<br />

sebebiyle de ›s›tma problemi<br />

ile mücadele ediyorlar.<br />

IGMG heyeti, Filistin Meclis Baflkan›<br />

Ahmed Dahhar ile de bir görüflme<br />

yapt›. Dahhar, uluslararas› kamuoyunun<br />

Filistin halk›na olan deste¤inin<br />

sürmesini ve ‹srail’in politikalar›ndan<br />

vaz geçmesi için diplomatik<br />

bask› yap›lmas›n› istedi.<br />

Ocak ay› bafl›ndan beri ‹srail ablukas›<br />

ve ambargosu alt›nda bulunan<br />

Filistin’in Gazze bölgesindeki yard›mlar›n<br />

da¤›t›m› için yerleflim yerlerini<br />

gezen IGMG heyeti, imkans›zl›klar<br />

sebebiyle okullar›na gidemeyen bir<br />

ilk okul ö¤rencileri için iki otobüs<br />

al›nmas›na yard›mc› oldu. Han Yunis,<br />

Refah, Vusta, fiimali Gazze ve Gazze<br />

gibi befl ayr› vilayete ayr›lan Gazze<br />

fleridinde, Beyt Hanun Belediyesi’ni<br />

ziyaret eden IGMG heyeti, burada,<br />

Belediye Baflkan› Dr. Nazik Keferne<br />

ile de bir görüflme yaparak Filistin<br />

halk›n›n ihtiyaçlar›n› görüfltüler.<br />

G›da, ilaç ve akar-yak›t s›k›nt›s›-<br />

n›n had safhaya ulaflt›¤› Gazze’de, temel<br />

ihtiyaç maddelerinin temininde<br />

büyük s›k›nt› yaflan›yor. M›s›r hudut<br />

kap›s›n›n zorla aç›lmas› sonucunda<br />

bir nebze de olsa rahatlayan Gazze,<br />

bu s›n›r kap›s›n›n yeniden kapanmas›<br />

ile büyük bir s›k›nt› içinde bulunuyor.<br />

14<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


teşkilat<br />

Avrupa 20. Kur’an-› Kerim Yar›flmas›<br />

23 Mart’ta Wuppertal’da yap›l›yor<br />

Fatih Çiçek Fatih Arcan Adem Tozlu Mücahit Akargöl Mustafa Papak<br />

yunus Emre Çiftçi Yunus Emre Yanaz Davut Tekb›çak Abdullah Gündo¤an<br />

‹slam Toplumu<br />

Millî Görüfl taraf›ndan<br />

her y›l düzenlenen<br />

Avrupa<br />

Kur’an-› Kerim Tilavet<br />

yar›flmas› 23<br />

Mart’ta Wuppertal<br />

Üniversitesi salonlar›nda<br />

yap›l›yor.<br />

Bu sene 20.si yap›-<br />

lacak olan yar›flma 10–13 ve 14–18<br />

yafl gruplar› aras›nda gerçeklefltiriliyor.<br />

Daha önce, cemiyet ve bölgeler<br />

aras›nda yap›lan yar›flmalar› kazanarak,<br />

finale kalan yar›flmac›lar›n<br />

isimleri flöyle:<br />

Ruhr-A Bölge’sinden Fatih Çiçek,<br />

Kuzey Ruhr Bölge’sinden Fatih<br />

Arcan, Berlin Bölge’sinden Adem<br />

Tozlu, Rhein-Neckar-Saar Bölge’sinden<br />

Mücahit Akargöl, ve<br />

Avusturya-1 Bölge’sinden Mustafa<br />

Papak 14-18 yafl gruplar›nda yar›flmaya<br />

kat›lacaklar.<br />

10-13 yafl gruplar›nda yar›flmaya<br />

kat›lacaklar›n isimleri ise flöyle:<br />

Kuzey Ruhr Bölge’sinden Yunus<br />

Emre Çiftçi, Ruhr-A Bölge’sinden<br />

Yunus Emre Yanaz, Lyon Bölge’sinden<br />

Davut Tekbݍak, ve<br />

Avusturya-1 Bölgesi’nden Abdullah<br />

Gündo¤an.<br />

Avrupa 20. Kur’an-› Kerim Yar›flmas›’nda<br />

Jüri üyesi olarak ise Yrd.<br />

Doç. Mustafa Öztürk, Doç Dr. Zekeriya<br />

Pak, Ö¤r. Gör. Cemal Ergün,<br />

Ö¤r. Gör. Dr. Mehmet Emin Maflal›<br />

ile Yrd. Doç. Mustafa Akdemir bulunuyor.<br />

Yar›flma program›nda, dünyaca<br />

ünlü Kârilerden M›s›rl› fieyh Dr.<br />

Ahmet Nuayna ile Sümeyye Eddeb<br />

de Kur’an-› Kerim’den ayetler okuyacak.<br />

Dünya Haf›zlar Birli¤i Baflkan›<br />

fieyh Dr. Abdullah Basfar’›n<br />

da kat›larak dua edece¤i program<br />

Albert Einsteinstr. 20 adresindeki<br />

Wuppertal Üniversitesi salonlar›nda<br />

yap›l›yor.<br />

Öte yandan, Avrupa Kur’an-›<br />

Kerim Tilavet Yar›flmas› münasebetiyle<br />

“Kur’an ve Hayat›m›z” konulu<br />

bir de panel düzenleniyor. Yar›flmadan<br />

bir gün önce yap›lacak olan<br />

panel, Solingen’deki Theater- und<br />

Konzerthaus salonunda yap›lacak.<br />

Kur’an ve Hayat›m›z konulu panele<br />

kal›tacak olan ilim adamlar›m›z ve<br />

müzakerede bulunacak konular› ise<br />

flunlar: Prof. Dr. A. Lutfi Kazanc›:<br />

Kur’an Karfl›s›nda Peygamber ve<br />

Müslümanlar, Doç Dr. Zekeriya Pak:<br />

Kur’an’›n Okunufl ve Anlafl›lmas›,<br />

Ö¤r. Gör. Cemal Ergün: Kur’an’›n<br />

Toplumu Dönüfltürmede Rolü, Dr.<br />

Mehmet Emin Maflal›: Asr-› Saadette<br />

ve Günümüzde Kur’an ve Müslümanlar,<br />

Doç. Dr. Özcan H›d›r: Avrupa’n›n<br />

Kur’an ve ‹slam’a Bak›fl›.<br />

IGMG PERSPEKTIVE 15


dosya<br />

Asr-ı Saadet’te sosyal hayat<br />

Ahmet ARSLAN • ahmetasl@hotmail.de<br />

‹<br />

slam Tarihi’nin Hz. Peygamber dönemine<br />

Müslüman âlimler ‘Asr-›<br />

Saâdet’ ad›n› vermifllerdir. ‘Mutluluk<br />

Devri’ manas›n› ifade eden bu terkip,<br />

gerçekten de o dönemin bir kelimeyle<br />

ifade edilmesini sa¤layan isabetle seçilmifl<br />

bir terkiptir. Çünkü Peygamber<br />

Efendimiz (s.a.v.) döneminde bizzat<br />

O’nun rehberli¤i ve liderli¤inde ashab-›<br />

kirâm, ‹slam’›n bütün emirlerini<br />

anlam›fl, yaflam›fl ve yaflatm›fllard›. Hz.<br />

Peygamber’in e¤itiminden geçmifl<br />

olan ashab-› kirâm, ‹slam’a gönülden<br />

ba¤l›yd›lar. Samimiyet ve ihlâs içerisinde<br />

yaln›z bir Allah’a kul olmufllar,<br />

O’nun Resûlüne gönül vermifllerdi.<br />

Ruhlar›n›, düflüncelerini, davran›fl ve yaflay›fllar›n›<br />

Allah ve Rasûlunun istedi¤i<br />

flekilde flekillendirmifllerdi; Kitap ve Sünnet,<br />

onlara yön veriyordu. Bu sebeple<br />

de inand›klar› ulvî davalar›n› her fleyin<br />

üstünde tutuyor; dinleri u¤runa sahip<br />

olduklar›n› feda etmede zerre kadar<br />

tereddüt göstermiyorlard›.<br />

‹flte bu anlay›fl ve yaflay›fla sahip<br />

bulunan fertlerden oluflan ‹slam toplumunda,<br />

tam bir birlik ve beraberlik,<br />

âhenk ve uyum, dayan›flma ve yard›mlaflma,<br />

kaynaflma ve aktivite hakimdi.<br />

Müslümanlar, idarî, siyasî, sosyal, iktisadî,<br />

ilmî, askerî ve adlî gibi çok çeflitli<br />

yönlerden olgunlu¤un zirvesinde idiler.<br />

Belki idarî müesseseler geliflmemiflti,<br />

ama idarenin en mükemmeli veriliyordu.<br />

Henüz dünya imparatorluklar›<br />

dize getirilmemiflti, Müslümanlar<br />

dünyan›n dört bir taraf›na hâkimiyetlerini<br />

götürememifllerdi, ama bunun<br />

temelleri sa¤lam bir flekilde ve baflar›yla<br />

at›lm›flt›. Müslümanlar›n hayat<br />

standard› ve refah seviyesi pek yüksek<br />

de¤ildi ama, zaten onlar müreffeh,<br />

lüks ve israfa yönelik bir hayat›n aray›-<br />

c›lar› de¤illerdi. Çeflitli ilimlerle ilgili<br />

düzenli, sistemli eserler yaz›lmam›flt›<br />

ama, ashab-› kirâm, gerçek bilgiye yani<br />

vahye sahip ç›km›fl, ilmin önem ve<br />

de¤erini gayet iyi anlam›fllard›. Henüz<br />

o dönemde devaml› silah alt›nda tutulan<br />

ve e¤itim yapt›r›lan düzenli ordular<br />

yoktu ama; ‹slam toplumun her bir<br />

ferdi, gözünü budaktan esirgemeyen<br />

cesaret timsali bir kiflili¤e sahipti. Adliye<br />

saraylar›, mahkeme salonlar›, adliyeye<br />

dair di¤er organizasyonlar henüz<br />

mevcut de¤ildi ama; ‘H›rs›zl›k yapan,<br />

k›z›m Fât›ma da olsa cezas›n› verirdim.’<br />

diyen bir peygamberin tabîleri,<br />

adaletin eflsiz örneklerini sergilemifllerdi.<br />

Yani toplumun her köflesinde<br />

huzur, güven, asayifl, düzen ve istikrar<br />

hakimdi. Bu dönem, daha sonraki<br />

Müslüman nesillere örnek teflkîl eden<br />

mutluluk ve saâdet dönemiydi.<br />

Müslüman toplumun yap›s›<br />

‹nsan, yarat›l›fl› gere¤i mal, can, ›rz<br />

ve namus güvenli¤ini sa¤lamak ister.<br />

Hakk›n› almak, hakl› gördü¤ünü savunmak<br />

e¤ilimi tafl›r. ‹flte Asr-› Saadet’te<br />

mal, can, ›rz ve namus güvenli¤i ideal olacak<br />

ölçüde gerçeklefltirilmifltir.<br />

Asr-› Saadetin sosyal hayat boyutunu<br />

kavramak; ‹slam tebli¤inin Mekke<br />

ve Medine dönemlerini vahyin gelifl<br />

süreciyle birlikte kavramakla ve bütün<br />

yönleriyle Hz. Peygamber (s.a.v)’›, ‹slam’›n<br />

temel kaynaklar› yard›m›yla tan›makla<br />

ancak mümkün olabilecektir.<br />

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in üstün insanî<br />

özelliklerini; davas›na inanm›fl olma,<br />

azimli ve sebatkâr olma, adil olma, kolay›<br />

tercih etme, cömertlik gibi üstün liderlik<br />

vas›flar›n›, peygamberlik görevlerini<br />

Kur’an-› Kerim ve sahih sünnet arac›l›-<br />

¤›yla kavrad›¤›m›zda Asr-› Saadet toplumunu<br />

infla eden temel unsuru anlamam›z<br />

kolaylaflacakt›r.<br />

Hz. Peygamber (s.a.v) devri toplum<br />

hayat›, esaslar› Kur’an-› Kerim ve Sünnet-i<br />

Seniyye taraf›ndan belirlenmifl<br />

bir hayatt›r. Müslümanlar aras›ndaki<br />

kardefllik ruhunun, ensar ve muhacir<br />

kardeflli¤inde oldu¤u gibi, bu devrin<br />

sosyal hayat›n›n en önemli yönlerinden<br />

biri oldu¤unu söyleyebiliriz. Ancak<br />

bununla beraber toplumun güvenli¤i<br />

ve bütünlü¤ü iç içe oldu¤undan<br />

Asr-› Saâdet’te Müslüman olmayan<br />

unsurlara karfl› da kay›ts›z kal›nmam›flt›r.<br />

Medine Vesikas› diye bilinen<br />

metnin de ›spatlad›¤› gibi Yahudi kabilelerle<br />

Peygamber (s.a.v) liderli¤inde<br />

toplumun güvenlik ve huzuru için antlaflma<br />

yap›lm›flt›r. Bütün bunlar kan<br />

ba¤›ndan baflka insanlar› birlefltirici<br />

unsur tan›mayan bir anlay›fl›n ‹slam’la<br />

birlikte kardefllik ve vatandafll›k anlay›fllar›yla<br />

baflar›yla de¤ifltirildi¤ini<br />

gösterir.<br />

Müslümanlar›n toplumsal hayattaki<br />

mutluluklar›n›n anahtar› aralar›nda<br />

16<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


dosya<br />

yapt›klar› istiflare ve bunun sa¤lad›¤›<br />

dayan›flma ve yard›mlaflmaylad›r.<br />

“Mü’minlerin iflleri aralar›nda meflveret<br />

iledir.”(fiûrâ Sûresi, [42:38]) âyeti fluray›<br />

esas olarak emretmektedir. Asr› Saâdet’te<br />

bu prensip bizzat Peygamberimiz<br />

(s.a.v) eliyle en güzel flekilde uygulanm›flt›r.<br />

Sosyal hayat, flah›slar›n inisiyatifleri<br />

ile de¤il, genel prensipler<br />

üzerine binâ edilmifl sa¤lam bir temele<br />

oturtulmufltur.<br />

‹slam kardeflli¤inin yaflanmas›,<br />

Mescid-i Nebevi’nin inflas› ve Medine<br />

Sözleflmesi flüphesiz toplumsal hayat›n<br />

geliflmesine önemli katk›lar yapm›flt›r.<br />

Bunlar d›fl›nda evlili¤in teflviki, Hz.<br />

Peygamber’in bizzat kendi akrabalar›ndan<br />

bafllayarak kan davalar›n› kald›rmas›<br />

da sosyal hayat› canland›rm›fl<br />

ve geliflimini güven alt›na alm›flt›r.<br />

Asr-› Saâdet’te mescid yaln›zca ibadet<br />

yeri olarak kullan›lmam›flt›r. E¤itim<br />

merkezi, kimsesizler bar›na¤›, flurâ salonu,<br />

mahkeme, tedavi merkezi ve müsâmere<br />

alan› gibi çok yönlü toplum hizmetlerinin<br />

verildi¤i yer olmufltur. Ayr›ca mescidde<br />

isteyenin kalk›p hutbe irad etti¤i<br />

ya da fliir söyledi¤i, icab›nda kay›p ilan›<br />

yapt›¤›da vaki olmufltur.<br />

Hz. Peygamber (s.a.v.), Kur’an-›<br />

Kerim ve sünnet do¤rultusunda flekillenen<br />

‹slamî bir sosyal hayat için gerekli<br />

düzenlemeleri yaparken, sosyal<br />

kurulufllar› da ihmal etmemifltir. Yukar›da<br />

bahsi geçen mescidin inflas›n›n<br />

ard›ndan mescidin hemen yan›nda kurulan<br />

Suffa dikkat çekicidir. ‹lk kimsesizler<br />

yurdu fleklinde anlafl›labilecek<br />

bu kurum, Medine’ye gelen kimsesiz<br />

ve fakir sahabiler için bar›nak ve mektep<br />

olmufltur. Ayr›ca kurulan misafirhanelerde<br />

Medine’ye gelen misafirler<br />

a¤›rlanm›fl ve verilen hizmet anlay›fl›yla<br />

vak›f müessesinin temelleri de at›lm›flt›r.<br />

Ganimetlerin da¤›t›m organizesiyle<br />

de devlet hazinesinin fonksiyonlar›ndan<br />

biri icra edilmifltir. Bunlar›n yan›<br />

s›ra zamanla Medine’de idarî teflkilatlanmaya<br />

gidilmifltir. Bugün anlad›¤›-<br />

m›z manada olmasa bile vali, zab›ta,<br />

tahsildar, pazar yeri denetçisi, müezzin,<br />

baytü’l-mal emini gibi toplumsal<br />

hizmet birimleri ihdas edilmifltir.<br />

Toplumu meydana getiren faktörler<br />

Sosyolojik aç›dan toplumu meydana<br />

getiren faktörler din, dil, ideal, kültür,<br />

aile, toplumsal ahlak, hukuk ve adalet<br />

gibi unsurlard›r. Bu unsurlar cahiliye<br />

devrinden Asr-› Saâdet’e geçiflte,<br />

di¤er bir deyiflle ‹slamiyet’in do¤ufluyla<br />

yeniden yap›land›r›lm›flt›r.<br />

Putperestlik, hurafe ve törenin hakim<br />

oldu¤u dinî hayattan Kur’an-› Kerim’in<br />

infla etti¤i tevhid akidesi esasl›<br />

dinî hayata geçilmifltir. ‹slam’la birlikle<br />

tebli¤ edilen inanç sistemi önce itikad<br />

ve ibadet esaslar›na, bir de Allah inanc›na<br />

aç›kl›k getirmifltir.Bu esaslar›n<br />

önemli bir özelli¤i, birlefltirici olufllar›-<br />

n›n yan›nda sosyal hayat› düzenleyici<br />

karakterdedir.<br />

Asr-› Saâdet Müslüman toplumunun<br />

oluflumundaki idealler incelendi-<br />

¤inde flu hususlarla karfl›lafl›lmaktad›r:<br />

Tevhidi gerçeklefltirmek; iman, ibadet,<br />

ahlak, muamelat ve ceza hukuku aç›s›ndan<br />

en üstün dini yaymak; toplum içinde<br />

fitneyi ve sebeplerini ortadan kald›rmak;<br />

her türlü iyili¤i yaymak, kötülü¤ü engellemek;<br />

huzur ve can güvenli¤ini tesis etmek...<br />

‹slamiyet’in önemli bir<br />

yönü, toplumsal hayata<br />

bakar. Dolay›s›yla dinin<br />

sosyal hayata bakan yönünü<br />

ihmal ederek dindarl›k<br />

olmaz.<br />

Asr-› Saâdet’te ‹slam öncesi dönemin<br />

aksine sistemli bir aile düzeni yayg›nlaflt›r›lm›flt›r.<br />

Bu da kad›nlara ve k›z<br />

çocuklar›na cahiliyetinin aksine itibar›-<br />

n›n verilmesiyle gerçeklefltirilmifltir.<br />

Kur’an-› Kerim, kad›n- erkek rolleri, evlenme,<br />

boflanma, mehir, iddet, emzirme<br />

vb. konularda düzenlemeler yapm›flt›r.<br />

Bu düzenlemeler de baflta Hz. Peygamber’in<br />

aile hayat› olmak üzere sahabilerin<br />

hayatlar›nda en güzel flekilde<br />

tecrübe edilmifltir.<br />

‹slam öncesi Arap kültürü puta tap›-<br />

c›l›k ve kabile taassubu etraf›nda flekillenmifl<br />

bir kültür iken yeni toplumun<br />

kültür hayat› dinî esaslar etraf›nda flekillenmifltir.<br />

Oda¤› Kur’an-› Kerim olan<br />

ilim hayat› kültürün temel unsurunu<br />

oluflturmufltur. Bu temel unsurun yan›nda<br />

sözlük ve dil ilimleri, nesep ve tarih<br />

ilimleri, t›p ve hesap ilimleri de itibar görmüfl<br />

ve yayg›nlaflm›flt›r.<br />

Müslüman toplumu cahiliye döneminin<br />

örf ve adete dayal› hukuk sistemi<br />

yerine Kur’an ve Sünnet’e dayal›<br />

hukuk sistemini yaflam›fl ve yaflatm›flt›r.<br />

Bu yeni sistemin kolaylaflt›r›c›l›k,<br />

hakka riayeti teflvik, eflitlik ve flahsi sorumlulu¤u<br />

önceleme gibi hukuk tarihinin<br />

seyrini de¤ifltiren uygulamalar›<br />

vard›r. Asr-› Saâdet’te bütün insanlar<br />

hukuk karfl›s›nda eflittiler. Böylelikle<br />

adaletten sap›lmam›flt›r. Çünkü imtiyaz,<br />

adaletin düflman›d›r. Bunun için<br />

›rkç›, âdil davranamaz. Kur’an-› Kerim,<br />

sosyal hayatta insanlar›n birbirine<br />

üstünlü¤ünün ancak fazilet ve takva<br />

ölçüsüne göre oldu¤unu beyan eder.<br />

Fazilet ve takva ise tevazuu gerektirir.<br />

En faziletli ve en müttakî, en mütevazî<br />

oland›r. Tevazu, eflitlik, eflitlik ise adalet<br />

ile sonuçlan›r.<br />

Toplumun huzuru için bozucu etkilere<br />

karfl› daima dikkatli olmak gerekir.<br />

Asr› Saâdet’te bu dikkat kendini<br />

insanlara faydal› olmak ve iyili¤i emredip<br />

kötülü¤e engel olmak prensipleriyle<br />

gösterir. Asayiflin ve sosyal dengenin<br />

korunmas› için Peygamberimiz (s.a.v)<br />

“‹man altm›fl küsur flubedir. Yolda insanlara<br />

zarar verecek olan bir tafl› kenara<br />

koymak da imandand›r” (‹smail<br />

b. Muhammed b. Abdulhâdî, Aclunî)<br />

buyurmufltur. Bu hadiste sorumluluk<br />

duygusunun ve insanlara faydal› olman›n<br />

iman›n gere¤i oldu¤u vurgulanm›flt›r.<br />

Sonuç olarak<br />

‹slamiyet’in önemli bir yönü, toplumsal<br />

hayata bakar. Dolay›s›yla dinin<br />

sosyal hayata bakan yönünü ihmal ederek<br />

dindarl›k olmaz. Müslümanlara toplum<br />

bilinci vermek için Peygamberimiz<br />

(s.a.v) flöyle buyurmufltur: ‘Bir gemide<br />

yolculuk yapan, altta ve üstte bulunan<br />

yolculardan altta olanlar su almak<br />

için gemiyi delmek istedikleri takdirde<br />

üstte olan ve iflin vahametini görenler<br />

bu duruma müdahale etmezler<br />

de yapt›klar›na engel olmazlar ise,<br />

hepsi beraber bo¤ulurlar.”(Buhari,<br />

fiirket)<br />

‹slam dininin özünü iman esaslar›,<br />

ana unsurlar›n› da ibadetler teflkil<br />

eder. Genel ahlâk, âdâb, görgü ve nezâket<br />

kurallar› da dinin ve dindarl›¤›n<br />

gere¤idir. Bundan dolay› ‘Âdab-› muâflereti<br />

ö¤renmek farz-› aynd›r.” (‹bn-i<br />

Abidîn, Reddü’l-Muhtar, 1:29) Bunlar<br />

da aile ve komfluluk iliflkileri, sosyal<br />

iliflkiler ve kurumsal iliflkilerin tamam›-<br />

n› içine al›r. Bu da sosyal hayat›n tümü<br />

demektir. <br />

IGMG PERSPEKTIVE 17


dosya<br />

Saadetin kayna¤ı: Ev hayatı<br />

M. Hulusi ÜNYE • mhulusiunye@hotmail.com<br />

Kur’an-› Kerim’de de ev tabiri<br />

“beyt” kelimesi ile anlat›l›yor ve<br />

yeryüzünde kurulan ilk evin Ka’be<br />

oldu¤u bildiriliyor. Ancak bu evin<br />

ibadet için yap›ld›¤›n› bilmek gerekir:<br />

“‹nsanlar için yeryüzünde kurulan<br />

ilk ev, Mekke’de bulunan mübarek<br />

ve alemler için hidayet kayna¤›<br />

olan Ka’be’dir. Orda apaç›k ayetler<br />

(ve) ‹brahim’in makam› vard›r. Kim<br />

oraya girerse o güvenliktedir. Ona bir<br />

yol bulup güç yetirenlerin Ev’i haccetmesi<br />

Allah’›n insanlar üzerindeki<br />

hakk›d›r. Kim de küfre saparsa, kuflku<br />

yok, Allah alemlere karfl› muhtaç olmayand›r.”<br />

(Ali ‹mran Sûresi, [3:96/97])<br />

Adem (as) yeryüzüne, bu yeni<br />

hayat›nda kendisine laz›m olacak<br />

bütün bilgilerle donanm›fl olarak<br />

geldi. Yeryüzünde ço¤ald› ve bir<br />

medeni insan olarak kendisi ve çocuklar›<br />

için de bar›naklar yapt›. Mekan<br />

ya da mesken hep sayg› ve hurmete<br />

lay›k yerler oldu. Nitekim<br />

Kur’an-› Kerim’de evlerin, hatta ev<br />

içindeki odalar›n bile korunmas›<br />

gereken hukuklar› vard›: “Ey iman<br />

edenler! Evlerinizden baflka evlere<br />

izin almadan ve ev halk›na selam vermeden<br />

girmeyin. E¤er düflünecek<br />

olursan›z bu sizin için daha hay›rl›d›r.<br />

‹çinde eflyan›z bulunan ve oturulmayan<br />

bofl evlere girmenizde size bir<br />

günah yoktur. Allah, a盤a vurdu¤unuzu<br />

da, gizledi¤inizi de bilir.” (Nur<br />

Sûresi, [24:27-29])<br />

Dolay›s› ile ev ve ev eflyalar› hep<br />

olageldi. Çünkü evler insan›n huzur<br />

bulaca¤› s›¤›naklard›r. fiu ayet bunu<br />

gayet güzel beyan ediyor: “Allah,<br />

evlerinizi sizin için huzur yeri k›ld›. Size<br />

hayvanlar›n derisinden, yolculu¤unuzda<br />

ve oturdu¤unuzda kolayca tafl›yaca¤›n›z<br />

evler ve onlar›n yününden,<br />

tüyünden ve k›llar›ndan belli bir<br />

süre kullanaca¤›n›z, ev eflyas› ve de-<br />

¤erli mallar haz›rlad›.” (Nahl Sûresi,<br />

[16:80])<br />

Zaman zaman yap›lan kaz›larda<br />

ortaya ç›kan veriler gösteriyor ki,<br />

insanlar kendi ça¤lar›n›n getirdi¤i<br />

ilim ve bilgi çerçevesinde ve de imkanlar›<br />

ölçüsünde evler edindiler.<br />

“Âd kavminden sonra sizi halifeler<br />

yapt›¤›n›, ovalar›nda köflkler kurup,<br />

da¤lar›nda evler infla etti¤iniz bu topraklara<br />

yerlefltirdi¤ini bir hat›rlay›n.<br />

Allah’›n nimetlerini düflünün de yeryüzünde<br />

bozgunculuk yaparak taflk›nl›k<br />

etmeyin!” (A’raf Sûresi, [7:74]) ayetinde<br />

de görüldü¤ü gibi baz›lar›<br />

bizzat da¤lar› yontarak kaya evler<br />

yaparken bir k›sm› da¤lardaki mermeri<br />

tafl›yarak, onu hamur gibi yo-<br />

¤urup kal›nt›lar› halen yaflayan saraylar<br />

yapt›lar. Dolay›s› ile ‹slam’›n<br />

ilk geldi¤i günlerde, ‹ran’›n, Bizans’›n<br />

ve geliflmifl di¤er krall›klar›n<br />

saraylar›, Arap bedevilerin de<br />

çad›rlar› vard›.<br />

Peygamber Efendimiz (as), do¤du¤unda<br />

flehirli bir hayata gözlerini<br />

açm›flt›; ama ömrünün ilk y›llar›ndan<br />

3-5 senesini çöl evi olan çad›rda<br />

sürdürmüfltü. Evlilik dönemine<br />

kadar amcas› Ebu Talib’in evi<br />

ayn› zamanda kendisinin de evi olmufltu.<br />

Evlendikten sonra ise Hz.<br />

Hatice (ra) validemizin evine yerleflmiflti.<br />

O zaman Peygamber efendimizin<br />

evi, Ebu Leheb ile Ukbe bin<br />

Ebi Mu’ayt denilen iki az›l› müflrikin<br />

evleri aras›nda idi. Onun için de<br />

bu iki nasipsiz insan her f›rsatta<br />

18<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


dosya<br />

sevgili Peygamberimize eziyet etmeye,<br />

s›k›nt› vermeye çal›fl›rlard›.<br />

Efendimiz (as) Medine-i Münevvere’ye<br />

göçünce Mekke’de bulunan<br />

ev ve di¤er mali varl›klar› amcas›-<br />

n›n o¤lu Akil taraf›ndan sat›ld›. Daha<br />

sonra Peygamber Efendimiz<br />

(as), “Akîl bize evden, menzilden birfley<br />

b›rakt› m› ki?” (Buharî, Megazi<br />

Bölümü) buyuracakt›r.<br />

Sade bir hayat sürmeyi kendisine<br />

fliar edinen Peygamber Efendimiz<br />

(as): “Kölenin yedi¤i gibi yerim,<br />

kölenin oturdu¤u gibi otururum.<br />

Çünkü ben bir kuldan baflka bir fley<br />

de¤ilim” buyurmufltu. Hz. Peygamber<br />

(sav) sade ve temiz yaflamay›,<br />

hem ev içerisinde hem de evlerin<br />

d›fl›nda sürdürmüfl ve evlerin temizli¤ine<br />

büyük önem vermifltir.”Allah<br />

güzeldir ve güzeli sever ,<br />

cömerttir ve cömerdi sever, kerimdir<br />

ve kerimi sever, temizdir ve temizi sever.<br />

Evlerinizin çevresini temizleyin”<br />

(Tirmizî, edeb 41) buyurarak ça¤lar<br />

öncesinden, ça¤lar ötesine mesajlar<br />

vermiflti.<br />

‹nsan hayat›n›n büyük bir k›sm›-<br />

n›n içinde yafland›¤› mekanlar›n temiz,<br />

hijyenik ve dolay›s›yla sa¤l›kl›<br />

yerler haline getirilmesinde; düzenli<br />

havaland›rma, banyo ve mutfak<br />

gibi en çok mikrop bar›nd›rabilecek<br />

yerlerin her kullan›mdan sonra<br />

detayl› temizli¤i, toz tutan yerlerin<br />

s›kça tozunun al›nmas›, hal›lar›n<br />

her gün veya gün afl›r› süpürülmesi<br />

ve gerekti¤inde y›kanmas›, eve girildi¤inde<br />

ayakkab›lar›n ç›kar›larak<br />

soka¤›n kir ve pisliklerinin evin ortas›na<br />

kadar tafl›nmamas› gibi faktörlerin<br />

önemli rolü bulunmaktad›r.<br />

Bunun yan› s›ra yaflanan yerlerin<br />

mümkün oldu¤unca genifllik ve ferahl›k<br />

hissi veren, güne alan, tertipli,<br />

düzenli ve ayd›nl›k yerler olmas›<br />

insanlaa sa¤layaca¤› olumlu psikolojik<br />

etki bak›m›ndan da önemlidir.<br />

Peygamberimiz (as), yukarda<br />

da iflaret edildi¤i gibi o gün mevcut<br />

olan örf ve adetlere göre, sedir,<br />

divan, yatak, yorgan, ihram, ibrik,<br />

le¤en ve bunun gibi ev eflyas› kullanm›fl,<br />

ama en pahal›s› olsun diye<br />

özel bir arzu beslememifltir. Çünkü<br />

O, ayn› zamanda örnek bir aile reisi<br />

idi. O, efllerine karfl› son derece<br />

nazik, çocuklar›na karfl› flefkatli bir<br />

baba idi. Ev ifllerinde han›mlar›na<br />

yard›m eder, evin ihtiyaçlar›n› çarfl›<br />

ve pazardan alarak eve kendisi<br />

getirirdi. O, ne kad›n ne de hizmetçi<br />

hiç kimseyi dövmemifl ve incitmemiflti.<br />

Yuvas›nda kavga-gürültü<br />

olmaz, her an huzurla dolard›.<br />

Evinde daima güler yüzle hareket<br />

eder, han›mlar›na karfl› k›r›c› söz<br />

söylemez, kaba davran›flta bulunmazd›.<br />

Ayn› fleyi Müslümanlardan<br />

da ister ve flöyle buyururdu: “Sizin<br />

en hay›rl›n›z, kad›nlar›na karfl› iyi<br />

davranand›r.”<br />

‹nsan hayat›n›n büyük<br />

bir k›sm›n›n içinde yafland›¤›<br />

mekanlar›n temiz, hijyenik<br />

ve dolay›s›yla sa¤l›kl›<br />

yerler haline getirilmesinde;<br />

düzenli havaland›rma,<br />

banyo ve mutfak gibi en<br />

çok mikrop bar›nd›rabilecek<br />

yerlerin her kullan›mdan<br />

sonra detayl› temizli¤i,<br />

toz tutan yerlerin s›kça tozunun<br />

al›nmas›, hal›lar›n<br />

her gün veya gün afl›r› süpürülmesi<br />

ve gerekti¤inde<br />

y›kanmas›, eve girildi¤inde<br />

ayakkab›lar›n ç›kar›larak<br />

soka¤›n kir ve pisliklerinin<br />

evin ortas›na kadar tafl›nmamas›<br />

gibi faktörlerin<br />

önemli rolü bulunmaktad›r.<br />

‹slam tarihine bak›ld›¤›nda, evlerin<br />

en önemli fonksiyonu e¤itime,<br />

bilhassa vahiy e¤itimine yapm›fl olduklar›<br />

müsbet katk›da ortaya ç›-<br />

kar. ‹slam’›n o ilk ve zor y›llar›nda<br />

Peygamber Efendimiz (as)’›n kendi<br />

evi de dahil, yak›n arkadafllar›n›n<br />

evleri ve Ka’be, Müslümanlar›n<br />

dinlerini ö¤renme imkan› olmayan<br />

evler haline gelmiflti. Çünkü müflriklerin<br />

amans›z takibi söz konusu<br />

idi. Ne zaman ki Hz. Erkam Müslüman<br />

oldu, sevgili Peygamberimiz’i<br />

evlerine davet etti. Peygamber<br />

Efendimiz ve baflta Hz. Ebu Bekir<br />

olmak üzere ilk Müslümanlar›n ço-<br />

¤u bu evi flereflendirdiler. Erkam<br />

Hazretlerinin genifl ve ferah salonlar›nda,<br />

topluca namaz k›ld›lar. Huzur<br />

içinde sohbet ettiler, uzun uzun<br />

konufltular. Hz. Erkam, “Ya Resulallah,<br />

evim, evinizdir. Emrinizdedir.<br />

Nas›l, ne zaman ve ne kadar arzu buyurursan›z,<br />

kullanabilirsinz” dedi. Bu<br />

teklif sevgili Peygamberimiz’i çok<br />

ferahlatt›. Erkam ailesi, Mekke’nin<br />

ileri gelen ailelerinden oldu¤u için<br />

müflrikler ses ç›kartam›yorlard›.<br />

Peygamberimiz ve sevgili arkadafllar›<br />

üç y›l kadar, bu ilk ‹slam kalesinde<br />

bulufltular. Birçok ayet-i kerime,<br />

orada nazil oldu. Birçok meflhur<br />

kimse, orada hidayete erdi ve<br />

Müslüman oldu. Medine döneminde<br />

ise art›k toplum hayat›na yönelik<br />

düzenlemeler yer almaya bafllad›.<br />

Bunlar aras›nda evlere nas›l girilip<br />

ç›k›lmas› gerekti¤i de ö¤retildi. Bu<br />

manada inen baz› ayetlere yukarda<br />

iflaret edilmiflti. Bu ayetlerde görülece¤i<br />

gibi, evler e¤itimin uygulama<br />

merkezidir adeta. Ev içindeki edepler<br />

de yine bu dönemde ayetlerle<br />

belirlenmiflti.<br />

fiu ayet-i kerimelerde bu durumu<br />

aç›kça görmekteyiz: “Ey iman<br />

edenler, Yeme¤e ça¤r›lmadan Peygamber’in<br />

evlerine vakitli vakitsiz girmeyin.<br />

Davet edildi¤iniz zaman gidin<br />

ve yemek yiyince da¤›l›n, söze dalmay›n.<br />

Bu hal onu incitiyor, size söylemekten<br />

de çekiniyor. Allah ise gerçe-<br />

¤i söylemekten çekinmez. Peygamber’in<br />

han›mlar›ndan bir fley istedi¤iniz<br />

zaman, perde arkas›ndan isteyin.<br />

Bu hem sizin kalbiniz, hem de onlar›n<br />

kalpleri için daha temizdir. Sizin Allah’›n<br />

Resulü’ne eziyet etmeniz ve ondan<br />

sonra da onun efllerini nikahlaman›z<br />

asla caiz de¤ildir. Bu Allah kat›nda<br />

büyük bir günaht›r.” (Ahzab Sûresi,<br />

[33:53]). <br />

IGMG PERSPEKTIVE 19


dosya<br />

Aileyi helâlinden geçindirmek<br />

Fatma YILMAZER • yilmazer_f@yahoo.de<br />

Aile geçimini sa¤layacak<br />

olan kazanc›n ‹slamî<br />

kurallara uygun ve helal<br />

yolla elde edilmesi büyük<br />

önem tafl›maktad›r. Bu<br />

hususta riayet edilmesi<br />

gereken emir ve yasaklar<br />

mevcuttur.<br />

Ailenin toplumun en temel direklerinden<br />

biri oldu¤unu düflünürsek,<br />

muntazam bir aile yaflam›-<br />

n›n toplumun huzuru aç›s›ndan ne<br />

kadar önemli oldu¤unu kavrayabiliriz.<br />

Temeli ‹slam olan bir aile, Allah’›n<br />

(cc) takdirine mahzar olmak<br />

için tüm gücüyle çal›flacakt›r. ‹slam<br />

dini insan hayat› ile ilgili di¤er konularda<br />

oldu¤u gibi, aile düzeni<br />

aç›s›ndan aile kurumunun hangi<br />

kurallar çerçevesinde yürütülece¤ini<br />

de düzenlemifltir. Peygamber<br />

Efendimizin yaflam›fl oldu¤u ve ‹slam’›n<br />

alt›n dönemi olan “Asr-›<br />

Saadet” diye adland›rd›¤›m›z dönemde,<br />

‹slam dini en mükemmel<br />

haliyle yaflan›lm›fl ve o dönemden<br />

beri Peygamberimizin ailesi ve<br />

dostlar›n›n hayatlar› bizlere örnek<br />

olmufllard›r. fiimdi bu önemli konunun<br />

biraz detay›na girerek, Kur’an<br />

ve Sünnet ›fl›¤›nda ‹slam’da ailenin<br />

geçimi meselesinin üzerinde duraca¤›z.<br />

‹slam’da ailenin geçimini sa¤lamak<br />

erke¤in görevidir. Erkek, ailenin<br />

yiyecek ve giyecek gibi temel<br />

ihtiyaçlar›n› gidermekle yükümlüdür.<br />

Kur’an-› Kerim’de; “Allah´›n insanlardan<br />

bir k›sm›n› di¤erlerine üstün<br />

k›lmas› sebebiyle ve mallar›ndan<br />

harcama yapt›klar› için erkekler kad›nlar›n<br />

yöneticisi ve koruyucusudur.”<br />

(Nisa Sûresi, [4:34]) buyrulmaktad›r.<br />

Bu yükümlülük Allah’›n (cc)<br />

teveccühünü kazanmak için bir imkan<br />

sunmaktad›r. Zira ev geçimini<br />

sa¤lamak için yap›lan tüm tasarruflar<br />

ibadet niteli¤indedir. Ebu<br />

Mes’ud El-Ensari, Peygamber<br />

Efendimizin flu hadisini nakletmektedir:<br />

“Bir adam Allah’›n (cc) r›zas›n›<br />

umarak ailesinin geçimini sa¤larsa,<br />

harcad›klar› onun için birer sadaka<br />

olur.” (Buhari, 62. bölüm, No: 1) ‹slam<br />

dininin aile kurumuna verdi¤i<br />

büyük önem, Efendimizden nakledilen<br />

bu hadisten de aç›kça anlafl›lmaktad›r.<br />

‹nsan en yak›n›nda bulunan<br />

kimseleri koruma ve geçimini<br />

sa¤lamaya teflvik edilmekte, bunu<br />

yapt›¤› takdirde de ödüllendirilmektedir.<br />

Aile geçimini sa¤layacak olan kazanc›n<br />

‹slamî kurallara uygun ve helal<br />

yolla elde edilmesi büyük önem tafl›-<br />

maktad›r. Bu hususta riayet edilmesi<br />

gereken emir ve yasaklar mevcuttur.<br />

Bu emir ve yasaklara riayet edilmemesi,<br />

gerek bu dünyada gerekse ahirette<br />

menfi sonuçlar do¤urabilir.<br />

Kur’an-› Kerim’de yasaklanan, örne-<br />

20<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


dosya<br />

¤in flans oyunlar›, faiz, tefecilik ve alkollü<br />

içeceklerin sat›fl› gibi kazanç<br />

yollar›, caiz ve helal olmay›p yasaklanm›flt›r.<br />

Çok say›da ayet ve hadiste<br />

helal kazanc›n önemine dikkat çekilmifltir:<br />

“Ey iman edenler! Size verdi¤imiz<br />

r›z›klar›n temiz olanlar›ndan yeyin,<br />

e¤er siz yaln›z Allah’a kulluk ediyorsan›z<br />

O’na flükredin.” (Bakara Sûresi, [2:172]).<br />

Bir hadiste de “Farz olan ibadetleri eda<br />

ettikten sonra helal kazanç pesinden<br />

koflmak, farz k›l›nm›flt›r” (Abdullah<br />

ibn Mesud, Beyhaki,<br />

Miflkat). Burada ailenin geçiminin<br />

de ayn› di¤er farz<br />

olan ibadetler gibi farz k›l›nd›¤›<br />

belirtilmifl, helal ve meflru<br />

bir kazanc›n önemine<br />

vurgu yap›lm›flt›r.<br />

Çokça dile getirilen düflüncenin<br />

aksine, ‹slam’da<br />

kad›n›n da ailenin geçimine<br />

katk› sa¤lama imkan›<br />

vard›r. Zira Efendimizin<br />

han›mlar›ndan Zeynep<br />

binti Cahfl, el iflleri, örgü<br />

ve dokuma iflleri yaparak<br />

para kazan›yor, kazand›¤›<br />

paray› üçe bölerek, bir bölümünü<br />

orduya, bir bölümünü<br />

kendi evine ve kalan<br />

di¤er bölümünü de dokuma<br />

yapmak üzere yün sat›n<br />

almak için ay›r›yordu.<br />

Bugün de han›mlar, Efendimizin<br />

han›m›n› örnek<br />

al›p kendi kazançlar›n›<br />

sa¤layarak diledikleri flekilde<br />

tasarrufta bulunabilirler.<br />

Zira aile içerisinde<br />

kad›n, isterse ailenin geçimine<br />

katk›da bulunabilir,<br />

ancak erkek gibi aileyi geçindirmekle<br />

yükümlü de¤ildir. Baz›<br />

ataerkil kültürlerde kad›nlara çal›flma<br />

yasaklanm›flt›r, ancak bu yasa-<br />

¤›n sebebi dinî olmaktan ziyade<br />

kültürel bir arka plana sahiptir.<br />

Erke¤in ailenin geçimini sa¤lama<br />

konusundaki yükümlülü¤ünü<br />

yerine getirmemesi ‹slam inanc›nda<br />

günah olarak de¤erlendirilmektedir.<br />

Abdullah ibn Ömer (ra),<br />

Efendimizin flu hadisini naklediyor:<br />

“Bir kiflinin mesuliyetinde oldu¤u insanlar›n<br />

yiyeceklerini k›s›tlamas›, ona<br />

günah olarak yeter.” (Ebu Davud).<br />

Peygamber Efendimizin bu sözü,<br />

‹slam’da aile kurumunun korunmas›n›n<br />

önemine vurgu yaparken, ihmalinin<br />

ise günah oldu¤unu belirtmektedir.<br />

Ayr›ca ‹slam dininde kiflinin<br />

daima çal›flkan ve üretken olmas›<br />

esas› vard›r. Tembellik ve avarelik<br />

ise çirkin bir davran›fl biçimi<br />

olarak nitelendirilmektedir.<br />

Al›nteri, helâl ise hay›rl›dr...<br />

Bunun yan› s›ra ‹slam, Müslümanlar›<br />

zevk-ü sefa içerisinde olma<br />

ve ölçüsüz davran›fllardan men<br />

ederken, ailenin geçimi hususunda<br />

hem cimrilik hem de israf etmeme<br />

konusunda uyarm›flt›r. Kur’an-› Kerim’de<br />

Allah (cc): “Ey Adem o¤ullar›!<br />

Her secde ediflinizde güzel elbiselerinizi<br />

giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin;<br />

çünkü Allah israf edenleri sevmez<br />

” (Araf Sûresi, [7:31]) buyurmaktad›r.<br />

Peygamber Efendimizin,<br />

maddi imkanlar›n geniflledi¤i dönemlerde<br />

dahi gözlemlenen mütevazi<br />

yaflant›s›, Müslümanlara örnek<br />

teflkil etmektedir. Efendimiz sadakaya<br />

çok önem vermifl, hatta k›tl›k<br />

zamanlar›nda bile yoksullar ve ihtiyaç<br />

sahipleri için yard›mda bulunmufltur.<br />

Ancak bu yard›mlarda da<br />

orta yolun bulunmas› tavsiye edilir.<br />

Bu konuyla ilgili Allah (cc) Kur’an-›<br />

Kerim’de Müslümanlar› flu flekilde<br />

tasvir eder: “(O kullar), harcad›klar›nda<br />

ne israf ne de cimrilik<br />

ederler; ikisi aras›nda<br />

orta bir yol tutarlar.”<br />

(Furkan Sûresi, [25:67])<br />

Son olarak belirtilmesi<br />

gereken bir di¤er husus<br />

da, Efendimizin sünnetinde<br />

bereketin ehemmiyetinin<br />

vurgulanmas›-<br />

d›r. Ev geçiminin bereketli<br />

olmas› için gerekli<br />

davran›fl biçimlerine dikkat<br />

edilmesi tavsiye edilmektedir.<br />

Örne¤in yemek<br />

zamanlar› hep birlikte<br />

sofraya oturman›n, tüm<br />

aile bireylerinin birlikte<br />

olmas›n›n bereket getirdi¤i<br />

belirtilmektedir. Peygamber<br />

Efendimizin bereket<br />

hususundaki tavsiyelerine<br />

riayet edilmesi,<br />

ailenin geçimini sa¤lama<br />

aç›s›ndan son derece<br />

önem tafl›maktad›r. Öte<br />

yandan insan da tüm insanl›¤›n<br />

r›zk›n› verenin<br />

Allah (cc) oldu¤unu unutmamal›d›r.<br />

Kur’an-› Kerim’de<br />

bu konuda: “fiüphesiz<br />

r›z›k veren, güç ve<br />

kuvvet sahibi olan ancak Allah´t›r.” (Zariyat<br />

Sûresi, [51:58]) ve “Yeryüzünde yürüyen<br />

her canl›n›n r›zk›, yaln›zca Allah’›n<br />

üzerinedir.” (Hud Sûresi, [11:6])<br />

buyrulmaktad›r. ‹flte bu sebeplerle insan,<br />

ailenin geçimini sa¤lama konusundaki<br />

çabalar›nda daima Allah’a<br />

(cc) tevekkül etmelidir.<br />

Kaynak:<br />

• M. Abdulhalim: ‹slam‘da erke¤in efline<br />

karfl› vazifeleri, Bütün yönleriyle Asr-›<br />

Saadet’te ‹slam, 1. Cilt<br />

IGMG PERSPEKTIVE 21


dosya<br />

‹slam Peygamberi<br />

‹lhan B‹LGÜ • ibilgu@igmg.de<br />

Modern biyografi kitaplar›, daha<br />

çok roman/hikaye fleklinde<br />

kaleme al›n›r. Okuyucunun ilgisi,<br />

kitab›n konusu olan kiflinin hayat›ndan<br />

çok, zaman zaman, kitab› kaleme<br />

alan yazar›n edebî dili, olaylar›<br />

ve konular› ifade edebilme yetene-<br />

¤ine tak›l›p kal›r. Böylesi bir anlat›mla,<br />

bir insan›n hayat›n› kaleme<br />

olmak çok kolay olabilir. Ama, hayat›<br />

ele al›nan insan, Allah’›n elçisi<br />

Hazreti Muhammed Mustafa<br />

(s.a.v.) ise, yaz›lacak her kelime, verilecek<br />

her hüküm, yazar›n dili ne<br />

kadar edebî olursa olsun, dikkatle<br />

de¤erlendirilecektir. Zira, Peygamberimiz’in<br />

hayat›, tamam›yla di¤er<br />

insanlar için örnek olmak durumunda<br />

olan bir hayatt›r. Dolay›s›yla,<br />

O’nun bu yüce hayat›n› dillendirmek,<br />

baflkalar›na aktarmak, edebî<br />

becerilerin yan› s›ra, derin bir tarih<br />

ve fik›h bilgisini de gerekli k›lmaktad›r.<br />

Buradaki f›k›h bilgisi, ister<br />

istemez, tesfir, hadis gibi temel<br />

hüküm kayna¤› olan ilimlerde de<br />

donan›ml› olmay› gerektirir.<br />

‹slam tarihi boyunca Peygamberimiz’in<br />

hayat›n› kaleme alan eserler<br />

olmufl ve bu eserlerin ço¤u da,<br />

ilk dönem tarihçilerinden ‹bn ‹shak’›n<br />

tertib etti¤i usul üzere devam<br />

ede gelmifltir. Takdim etmeye<br />

çal›flt›¤›m›z, merhum Prof Dr. Muhammed<br />

Hamidullah’›n “‹slam Peygamberi”<br />

adl› kitab› ise, bu eski gelenekle,<br />

Peygamberimiz’in hayat›-<br />

n›n her safhas›n›n Müslümanlar<br />

için örnekli¤ini ortaya koyma gayretini<br />

içeren tefsir, hadis ve f›k›h<br />

ilimlerinin yo¤urulmas›yla ortaya<br />

konmufl bir eser. Merhumun talebelerinden<br />

say›lan Prof. Dr. Salih<br />

Tu¤ taraf›ndan da terceme edilen<br />

“‹slam Peygamberi”, Hamidullah’›n<br />

kendine has olarak ortaya koydu¤u<br />

bir yazma usulu ile yaz›lm›fl. Neredeyse<br />

her paragraf bir madde halinde<br />

ortaya konulmufl. Fakat kitab›n<br />

alamet-i farikas› burada de¤il.<br />

As›l alamet-i farika, kronolojik anlat›mdan<br />

tamam›yla vazgeçilmemifl<br />

olsa da, Peygamberimiz’in özel ve<br />

aile hayat›, sosyal ve iktisadî hayat›<br />

yönlendirmesi, getirdi¤i inanç ve<br />

ibadetler, farkl› din ve inançlar ile<br />

uluslaras› iliflkileri, savafl ve bar›fl<br />

gibi konulardaki tavr› ve hükümleri<br />

gibi konular› ayr› ayr› de¤erlendirmesinde<br />

yat›yor.<br />

Hamidullah, bu kitab›n› her ne<br />

kadar Frans›zca olarak yazsa da (Le<br />

Prophète de l’Islam, sa vie et son euvre”)<br />

kitab›n›n kaynaklar›n› Türkiye’de<br />

ders verdi¤i s›rada gezdi¤i<br />

kütüphenelerde bulmufl. Bu yüzden<br />

de bu kitab›n Türkçe’ye çevrilmesine<br />

önem vermifl ve zaman zaman<br />

da yard›mc› olmufl.<br />

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in<br />

(s.a.v.) hayat›n› niçin tetkik<br />

ediyoruz? sorusu ile bafllayan kitab,<br />

Peygamberimiz’in hayat›n›n bir hikaye<br />

fleklinde ele al›namayaca¤›n›,<br />

dolay›s›yla okuyucunun, Peygamber’in<br />

hayat›n› okurken, kendisinde<br />

zorunlu örneklik bulmas› gerekti¤ine<br />

iflaret ediyor. Hamidullah, bu<br />

soruya çeflitli cevaplar vererek<br />

aç›kl›k getirmeye çal›fl›yor: “Hayatta,<br />

o rehberin gösterdi¤i yol takip<br />

edilmezse Müslüman olunamaz. ...<br />

‹lâhî tebli¤e bafllamas›n›n ilk gününden<br />

itibaren Muhammed a.s.s., bütün<br />

dünyaya hitap ediyordu, kendisini hiç<br />

bir flekilde sadece bir milletle s›n›rland›rm›yordu;<br />

›rk ve s›n›f farklar›n›<br />

tan›m›yordu. ‹slam aç›s›ndan, insanlar›n<br />

mutlak eflitli¤i ve ancak gönülden<br />

gelerek yapt›¤› ifller dolay›s›yla<br />

(takvâ bak›m›ndan) baz› fertlerin üstün<br />

olabilece¤i, köklü bir kâidedir. ...<br />

Muhammed a.s.s., kendisini, mü’minlere<br />

tatbikini emretti¤i kâidelerin üstünde<br />

asla görmemifltir. Tamamen<br />

aksine O, namaz k›lm›fl, oruç tutmufl<br />

ve etraf›ndaki sahabîlerine verilmesini<br />

emretti¤i zekat miktarlar›n› aflan<br />

nisbetlerde tasaddukta bulunmufltur.<br />

... O’nun ö¤retti¤i fleylere gelince. O,<br />

insan hayat›n›n bütün görünüflleri ile<br />

ilgilenmifltir: ‹nan›fllar, ruhî-manevî<br />

alan, ahlâk, iktisat, siyaset, hulâsâ, ister<br />

ferdî veya toplumsal, ister ruhî ve<br />

dünyevî olsun, her alanda kaideler<br />

getirmifltir. Bütün bunlar›n da ötesinde,<br />

ayr›ca kendi flahs›nda en güzel örne¤i<br />

de bize b›rakm›flt›r.”<br />

“‹slam Peygamberi” kitab›n›n temel<br />

özeti bu. Bu noktalardan hareketle<br />

haz›rlanm›fl ve okuyucunun<br />

22<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


dosya<br />

buna göre okumas› gereken<br />

kitab, ilk dönemlerde<br />

Peygamberimiz’in<br />

hayat› ile ilgili<br />

kaynaklar›n özelliklerini<br />

anlatt›ktan sonra,<br />

Arab yar›madas› ve o<br />

zaman›n dünyas›n›n<br />

genel bir resmini çizer.<br />

Sonra da, ilâhî vahyin<br />

neden Mekke’de ve<br />

Peygamberimiz’e indirilmifl<br />

olabilece¤inin,<br />

psikolojik, sosyolojik,<br />

co¤rafî ve fiilî sebeblerinin<br />

hikmetlerini araflt›r›r.<br />

Hamidullah, bu hikmetleri<br />

araflt›r›r ve<br />

Peygamberimiz’in hayat›n›n›n<br />

örnekli¤ini<br />

ortaya koymaya çal›-<br />

fl›rken, siyer ile ilgili ilk<br />

kaynaklar› anlatt›¤› bölümde<br />

dikkat çekti¤i flu<br />

ilkeye de s›k› s›k› uymaya<br />

çal›fl›r: “... Nihayet,<br />

‘ilâhî tebli¤i’ insanlara<br />

ulaflt›ran bu ‘elçi’,<br />

bir çok vas›flar› nefsinde<br />

cemetmifl bir kimse oldu¤una<br />

göre, onun hayat›n›<br />

kaleme alma ifli, biyofrafi yazar›n›n<br />

da bir tak›m istisnaî<br />

vas›flar› nefsinde toplam›fl olmas›n›<br />

gerektirir. Her fleyden evvel, böyle<br />

bir biyograf›n, objektif ve tarafs›z bir<br />

etüdü gözeterek, konusunda samimî<br />

bir sevgi ile derin bir anlay›fl arzusu<br />

tafl›mas› laz›m gelmektedir... ‘<br />

Bu yüzdendir ki Hamidullah, Allah<br />

Resûlü’nün (s.a.v.) hayat›n› anlat›rken,<br />

sadece anlatmaya de¤il,<br />

bu muhteflem hayat› anlamaya da<br />

çal›fl›r. En çok üzerinde durdu¤u<br />

nokta ise, O’nun bir insan, bir kul<br />

ve ayn› zamanda bir vahiy elçisi<br />

olarak, bir insan›n hayat›nda karfl›-<br />

laflaca¤› her fleyde örnek olma vasf›na<br />

vurgu yapmas›d›r. Efendimizin<br />

(s.a.v.) sosyal, ekonomik ve uluslararas›<br />

iliflkilerdeki hayat›n› anlatmak<br />

için özel bir gayret sarfeden<br />

Hamidullah, belki de Avrupa’da<br />

yayg›n olan oryantalist/flark›yatç› anlay›fl›na<br />

da cevap olmak üzere, Peygamberimiz’in,<br />

hem gerçekten de<br />

var oldu¤unu ve bütün insanlara,<br />

k›yamete kadar her alanda örneklik<br />

olma vasf›n› korudu¤unu anlatmaya<br />

çal›fl›r. ‹slam’›n hükümlerinin tarihte/geçmiflte<br />

kald›¤› iddias›n›n<br />

aksine, bu hükümlerin hem tarihî/tarihin<br />

örne¤i, hem de gelece¤i<br />

kuflatt›¤›n› vurgulamak ister. Medine<br />

Vesikas› ve Peygamber Efendimiz’in<br />

çevre ülke hakimlerine yazd›¤›<br />

mektuplar›n önemini, uluslararas›<br />

iliflkiler bak›m›ndan yeniden<br />

de¤erlendirir. Bu de¤erlenedirmelerle<br />

Hamidullah, Peygamberimiz’in,<br />

baflka dünyalarla diplomasiye<br />

uygun bir iliflki kurdu¤unu ortaya<br />

koyar ve günümüz Müslümanlar›n›,<br />

bu iliflkilerden ders almaya ça-<br />

¤›r›r.<br />

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in<br />

(s.a.v.) hayat› ile ilgili yaz›lm›fl<br />

pek çok kaynak eserdeki bilgileri<br />

yo¤urarak ortaya<br />

konulan “‹slam Peygamberi”<br />

adl› eser, tam<br />

bir tarih s›ralamas›na<br />

göre anlat›m yap›lmasa<br />

da, daha sonra ikinci<br />

bölümde, bu kronolojik<br />

bilgilendirmenin<br />

d›fl›na ç›k›p, konulara<br />

ayr›lan bir kaynak eser<br />

haline gelir. Zaten kitab›n<br />

tam ismi “‹slam<br />

Peygamberi: Hayat› ve<br />

Faaliyeti (Eseri)” fleklindedir.<br />

Tercemelerin birinde,<br />

“‹slam Peygamberi:<br />

Hayat› ve Faaliyeti”<br />

tercemesi yap›l›rken,<br />

bir baflkas›nda “‹slam<br />

Peygamberi: Hayat› ve<br />

Eseri” ibaresi yer al›r.<br />

Ad›, gerek faaliyeti, gerekse<br />

eseri olsun, kitap,<br />

Efendimiz Hazreti<br />

Muhammed’in (s.a.v.)<br />

dünya insanl›¤›na kazand›rd›klar›,<br />

insanlardan<br />

yap›lmas›n› veya<br />

yap›lmamas›n› istedikileri<br />

emirleri anlat›r.<br />

Hamidullah, bu bölümün<br />

ilk konusu olarak,<br />

Efendimizin flahsî ve aile hayat›n›<br />

de¤erlendirir. Daha sonra da,<br />

O’nun getirdi¤i dinin kaynaklar›-<br />

n›n, yani Kur’an-› Kerim ile Hadislerin<br />

günümüze kadar daha sonraki<br />

nesillere nas›l sa¤lam bir flekilde<br />

aktar›ld›¤›n› aktar›r.<br />

Kitab›n bundan sonraki bölümleri,<br />

her biri ayr› bir konu veya kitap<br />

halinde de¤erlendirilebilecek<br />

flekilde haz›rlanm›fl. Yani, bir insan<br />

hayat›n› anlatan biyografik bilgilerin<br />

ötesinde, bu biyografiyi oluflturan<br />

olaylar›n de¤erlendirilmesi ve<br />

bunlardan ortaya ç›kan hükümler<br />

fleklinde ayr› ayr› bölümlere ayr›lm›fl.<br />

K›sacas›, “‹slam Peygamberi”<br />

kitab›, kendisinin bir kaynak kitap<br />

olmas›n›n yan› s›ra, baflka kitaplara<br />

kaynakl›k edecek eserleri de ortaya<br />

koyuyor ve Peygamber Efendimizi<br />

anlama yolunda önemli bir kaynak<br />

olarak karfl›m›za ç›k›yor. <br />

IGMG PERSPEKTIVE 23


islam coğrafyası<br />

Baflkent Dakka’da trafik<br />

Bangladefl<br />

Ad›n› televizyonlarda genelde açl›k<br />

ve sefaletin kol gezdi¤i fakir bir ülke<br />

olarak veya muson ya¤murlar›n›n,<br />

f›rt›nalar›n, kas›rgalar›n yol açt›¤› felaketler<br />

nedeniyle duydu¤umuz uzak bir<br />

ülkeden, Bangladefl’ten bahsedece¤iz.<br />

Son olarak geçti¤imiz kurban bayram›<br />

öncesinde yaflanan saatteki h›z› 240<br />

km’yi bulan Sidr kas›rgas›, Bangladefl’te<br />

befl binden fazla insan›n ölmesine,<br />

yedi milyondan fazla insan›n da evsiz<br />

kalmas›na yol açm›flt›.<br />

Bangladefl’te daha önce yaflanan<br />

en büyük kas›rgalardan 1970 y›l›nda<br />

meydana gelen kas›rgada da 500 bin,<br />

1991'deki kas›rgada ise 143 bin kifli ölmüfltü.<br />

Sidr kas›rgas›n›n hemen ard›ndan,<br />

tüm dünya Müslümanlar›n›n<br />

bayram› olan Kurban Bayram›’n›n<br />

gelmesi, kas›rga ma¤durlar›n›n yaralar›n›n<br />

sar›lmas›na, ihtiyaçlar›n›n giderilmesine<br />

mümkün oldu¤unca etkili<br />

olurken, dünyan›n farkl› bölgelerinde<br />

yaflayan Müslümanlar Bangladefl’te<br />

yaflayan kardefllerini unutmayarak çeflitli<br />

kurulufllar arac›l›¤› ile yard›mlar›n›<br />

onlara ulaflt›rd›lar.<br />

Genel bilgiler<br />

Güney Asya ülkelerinden olan<br />

Bangladefl, resmî ad› ile Bangladefl<br />

Müslüman Halk Cumhuriyeti, bat›, kuzey<br />

ve do¤udan Hindistan'la, güneydo¤udan<br />

Birmanya (Burma) ile, güneyden<br />

de Bengal körfeziyle çevrili<br />

Müslüman bir ülkedir.<br />

1971 senesine kadar Müslüman<br />

Pakistan'›n "Do¤u Pakistan" adl› eyaleti,<br />

daha önceleri de ‹ngilizlerin K›ta<br />

Hindi'nde Bengal eyaleti idi.<br />

2007 y›l› tahminlerine göre nüfusu<br />

150.000 milyon civar›nda olan Bangladefl,<br />

dünyan›n nüfus yo¤unlu¤u bak›-<br />

m›ndan en kalabal›k ülkelerindendir.<br />

Halk›n yüzde 90'› köylerde, yüzde 10'u<br />

flehirlerde yaflar.<br />

Dakka Bangladefl'in baflflehri ve en<br />

büyük flehridir. Di¤er büyük flehirler<br />

Chittagong, Khulna, Rajshahi, Barisal<br />

ve Sylhet dir.<br />

Güneydo¤u sahilindeki Chittagong<br />

flehri, önemli bir limand›r. Bangladefl'in<br />

resmî dili Bengal dilidir. Halk›n<br />

ço¤u bu dili konuflur. Ayr›ca Urduca<br />

dili de yayg›nd›r. Kuzey ve do¤u<br />

da¤l›k bölgelerinde yaflayanlar da mahalli<br />

lisanlar› konuflurlar.<br />

Din<br />

Halk›n yüzde 85'i Müslüman olup<br />

devletin resmî dini ‹slam’d›r. Baz› flehirlerde<br />

bulunan küçük az›nl›klar hariç<br />

Müslümanlar›n hepsi Sünni mezheplere<br />

ba¤l›d›r. Bunun yan› s›ra bölgeye<br />

Yusuf Z‹YA • yza301@hotmail.com<br />

gelen ilk tebli¤cilerin daha çok sûfi olmalar›<br />

nedeniyle halk aras›nda tasavvuf<br />

da yayg›nd›r. Bu davetçilerin en etkilisi<br />

Celaleddin-i Rumi’nin talebesi oldu¤u<br />

ileri sürülen ve türbesi dini bir ziyaret<br />

merkezi haline gelmifl bulunan<br />

fiah Celal’dir.<br />

Nüfusun yüzde 10’unu oluflturan<br />

Hindular kast diye adland›r›lan dört s›-<br />

n›fa ayr›l›r. Bunlar Brahmanlar (rahipler),<br />

Kflatriyalar (askerler), Veysiyalar<br />

(tüccarlar) ve fiudralar’d›r (en alt tabaka).<br />

Hinduizm’de kastlar aras›nda evlilik<br />

yasaklanm›flt›r. Hindular›n Hindu<br />

olmayanlarla yemek yemeleri bile<br />

mümkün de¤ildir. Ancak bu kurallar›n<br />

sertli¤i modern e¤itimin etkisiyle gittikçe<br />

yumuflat›lm›flt›r.<br />

Bangladefl’te yaflam<br />

Toprak büyüklü¤ü olarak Türkiye’nin<br />

beflte biri kadar olan bir ülke<br />

olan Bangladefl’te 150 milyon insan<br />

yafl›yor. Bu demek oluyor ki ülkenin<br />

her taraf› insan kayn›yor. fiehre indi¤inizde<br />

Rikfla denilen bisikletlerin fazlal›-<br />

¤›n›, hatta tüm ülkenin her taraf›nda<br />

motorlu veya motorsuz olabilen üç tekerlekli<br />

bu ulafl›m arac›n›n çok önemli<br />

oldu¤unu fark edebilirsiniz. Ayr›ca ‹ngilizlerden<br />

kalma bir hat›ra olarak araç<br />

trafi¤inin soldan akmas› gibi hususlar<br />

24<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


islam coğrafyası<br />

da dikkatinizi çekebilir. Vahfli hayvanlar<br />

aras›nda bulunan dünyaca meflhur<br />

bengal kaplanlar›n›n da Sunderban<br />

ormanlar›nda yaflad›¤› bilinmektedir.<br />

Ülkenin para birimi "Taka"d›r. Erkekler<br />

genelde "Lungi" denilen bir elbise,<br />

kad›nlar da "Burka" denilen vücudu<br />

örten geleneksel bir elbise giyerler.<br />

Bangladefl’te IGMG Kurban Kampanyas›<br />

Ülkenin tarihine bak›fl<br />

Bangladefl’in bulundu¤u topraklar›n<br />

tarihini ‹slam öncesi, ‹slam, ‹ngiliz,<br />

Pakistan ve bugünkü dönem olmak<br />

üzere befl döneme ay›rabiliriz. ‹slam’›n<br />

bölgeye geliflinden önce s›ras›yla Maurya,<br />

Gupta, Harfla, Pala ve en son Sena<br />

imparatorluklar›n›n hakimiyeti alt›nda<br />

kalan Bengal bölgesi, baflta Hinduizm,<br />

Budizm olmak üzere birçok<br />

inanç ve felsefenin tesirlerini hissettirdi¤i<br />

bir bölge olmufltur. Onuncu as›rdan<br />

itibaren Müslüman tüccarlar yoluyla<br />

‹slam bölgeye nüfuz etmeye bafllarken,<br />

bugünkü Bangladefl topraklar›na<br />

‹slam’›n, Türk kumandan› Muhammed<br />

Bahtiyar Halaci'nin 1203’te<br />

Bengal'i fethetmesiyle girdi¤i bilinmektedir.<br />

1203-1340 y›llar› aras›nda<br />

Bengal yönetimi Delhi Sultanl›¤›'na<br />

ba¤l› kalm›flt›r. 1340’ta ba¤›ms›z sultanl›k<br />

olan Bengal, 1576’da Babürlüler<br />

taraf›ndan iflgal edilmifl, 1757’ye kadar<br />

Babürlülerin hakimiyetinde kalm›flt›r.<br />

Bu tarihte Bengal sultan› Siracuddevle'nin<br />

‹ngilizlere yenilmesi ‹ngilizlerin<br />

ülkede hakimiyetlerini kurmalar›na<br />

imkan sa¤larken, bu durum Müslümanlar›n<br />

ülke yönetimindeki etkinliklerinin<br />

zay›flamas› sonucunu do¤urmufltur.<br />

12. as›rdan 1757 y›l›na kadar Müslümanlar›n<br />

idaresinde kalan bugünkü<br />

Bangladefl ve Pakistan’› içeren Hint<br />

yar›madas›, 1757’den 1905 y›l›na kadar<br />

‹ngilizlerin sömürgesi alt›nda kalm›flt›r.<br />

Bu dönemde özellikle Müslümanlar<br />

bask›lara maruz kalm›fl, resmî<br />

dil ‹ngilizce yap›lm›flt›. Müslümanlara<br />

bask› yap›l›rken Hindulara kendilerini<br />

yönetme hakk› verilmesi Muhammed<br />

Ali Cinnah önderli¤inde ‹slami bir hareketi<br />

do¤urmufl ve bu hareket Pakistan<br />

ad›nda ba¤›ms›z Müslüman bir<br />

devlet kurduklar›n› ilan etmiflti. ‹ngiltere’ye<br />

karfl› bafllayan direnifl h›zlan›rken<br />

1940’da ba¤›ms›z Pakistan devletinin<br />

kurulmas› kararlaflt›r›lm›fl ve bu<br />

hareketin önderli¤ini de Muhammed<br />

Ali Cinnah yapm›flt›. 1946’da Hint Yar›madas›’nda<br />

Hindistan ve Pakistan<br />

adlar›yla iki devletin kurulmas›na karar<br />

verildi. ‹ngiltere’nin 1947’de Hint<br />

yar›madas›ndan tamamen çekilmesiyle,<br />

Hindistan'dan ba¤›ms›z Pakistan<br />

devletinin kuruluflu ilan edildi. Bugünkü<br />

Bangladefl’te, Do¤u Pakistan ad›yla<br />

bu devlete ba¤land›. Hindistan'›n elinde<br />

kalan topraklar Bat› ve Do¤u Pakistan'›<br />

birbirinden ay›r›yor ve ba¤lant›y›<br />

kesiyordu. Bu bölünmeler s›ras›nda<br />

milyonlarca Müslüman ve Hindu yer<br />

de¤ifltirmek zorunda kal›rken, arada<br />

ç›kan çat›flmalarda yüz binlerce insan<br />

ölüyordu. Ayr›ca bu bölünme sonras›nda<br />

Do¤u Pakistan'›n elinde kalan<br />

topraklar›n ‹ngilizlerin sömürge döneminde<br />

özellikle ihmal etti¤i topraklar<br />

olmas› zaman içinde çeflitli problemlere<br />

yol açt›. Ekonomik sorunlar›n yan›nda<br />

devletin resmî dili konusunda<br />

da bir anlaflmazl›k ç›kt›. Çünkü Do¤u<br />

Pakistan halk› ço¤unlukla Bengalce,<br />

Bat› Pakistan halk› ise Urduca konufluyordu.<br />

Bu ve benzeri problemler<br />

1971’de iki Pakistan'› bir iç savafla götürdü.<br />

Savafla çok say›da Hindu’nun<br />

ülkesine geçmesini bahane eden Hindistan<br />

da müdahale etti. Hindistan<br />

müdahalesi Pakistan yönetimini zor<br />

durumda b›rakt›. Dolay›s›yla Pakistan<br />

kuvvetleri daha fazla direnemeyerek<br />

Do¤u Pakistan'› kendi haline b›rakt› ve<br />

Do¤u Pakistan 26 Mart 1971 tarihinde<br />

Pakistan'dan ayr›larak Bangladefl<br />

ad›nda ba¤›ms›z bir devlet haline geldi.<br />

Ancak ba¤›ms›zl›¤›n› kazanmas›,<br />

Bangladefl’in sorunlar›n› çözmesine ve<br />

huzura kavuflmas›na yetmedi. ‹leriki<br />

dönemlerde de gerek siyasi sistemin<br />

tam manas›yla oturtulamamas› gerekse<br />

ülkenin ‹slami kimli¤inin aksine<br />

sosyalist bir yönetim yada diktatörlük<br />

kurma denemeleri, ülkede baz› aral›klarla<br />

darbe giriflimleri ve buna ba¤l›<br />

olarak da cunta yönetiminin hüküm<br />

sürdü¤ü dönemlerle sonuçland›. Bugün<br />

‹yacuddin Ahmed’in baflkanl›¤›n›<br />

yapt›¤› Bangladefl, BM, ‹KÖ (‹slam<br />

Konferans› Örgütü), ‹ngiliz Uluslar<br />

Toplulu¤u, IMF (Uluslararas› Para Fonu),<br />

‹slam Kalk›nma Bankas› gibi uluslararas›<br />

örgütlere üyedir.<br />

Arkadafllar›m›z Bangladefl’te<br />

Kurban organizasyonu çerçevesinde<br />

Bangladefl’in farkl› bölgelerine görevli<br />

olarak giden arkadafllar›m›z bölgede<br />

yaflad›klar› izlenimleri paylaflt›lar.<br />

Bangladefl'i vuran Sidr kas›rgas› sonras›nda<br />

her ne kadar baflkent Dakka ›slah<br />

edilmifl olsa da kas›rgan›n büyüklü¤ünü<br />

ve korkunçlu¤unu hissetmenin mümkün<br />

oldu¤unu söyleyen Nihat Köse arkadafl›m›z,<br />

Dakka flehrinde yaflanan felaket<br />

nedeniyle var›n› yo¤unu kaybederek,<br />

sokakta yaflayan çok say›da insan›n<br />

bulundu¤unu ve bu insanlar›n gelecekten<br />

ümitsiz bir flekilde sefalet içerisinde<br />

hayatlar›n› sürdürdüklerini belirtiyor.<br />

Bu insanlara yard›mda bulunabilmek<br />

için Kurban organizasyonu çerçevesinde<br />

belirli bir plan dahilinde harekete<br />

geçmenin do¤ru olaca¤›n› düflünen<br />

görevli arkadafllar›m›z, çal›flmalar›-<br />

n›, bölgede bulunan kardefl organizasyonlarla<br />

birlikte haz›rlam›fl olduklar›<br />

plan çerçevesinde uygulamaya koyduklar›n›,<br />

böylelikle kurbanl›klar› tespit edilen<br />

bölge ve flehirlere da¤›tt›klar›n› rapor<br />

ediyor. Bunun yan› s›ra farkl› bölgelerde<br />

kurulmufl olan e¤itim yuvalar›n›<br />

da ziyaret edip, orada bulunan çocuklara<br />

hediyeler verip, ihtiyaçlar›n› giderme<br />

gayretinde olan arkadafllar›m›z, kurban<br />

bayram›n› Bangladeflli çocuklarla beraberce<br />

karfl›lad›klar›n› ve onlar›n duyduklar›<br />

sevincin görme¤e de¤er oldu-<br />

¤unu belirtiyorlar. <br />

Kaynaklar:<br />

• TDV ‹slam Ansiklopedisi<br />

• “Sidr kas›rgas›n›n ard›ndan Bangladefl’te”,<br />

Nihat Köse, igmg.de<br />

• Bangladefl, M. Ahmet Varol, Vahdet dergisi<br />

• Ac›n›n ve güzelli¤in doruklar›nda bir ülke:<br />

Bangladefl, As›m Gültekin, ihh.org<br />

IGMG PERSPEKTIVE 25


islam coğrafyası<br />

Batı Sahra sorunu<br />

Mehmet ÖZKAN • metkan82@hotmail.com<br />

Fas’›n güneyinde Atlas Okyanusu’nun<br />

k›y›s›nda bulunan Bat› Sahra<br />

bölgesinin asl›nda halen, uluslararas›<br />

iliflkilerde problemli alanlardan birisi<br />

oldu¤u gerçe¤i hep gözden kaçm›flt›r.<br />

Uluslararas› toplumun ilgisi ancak s›-<br />

cak çat›flmalar yafland›¤› zaman o bölgeye<br />

yönelmifl olup, ‹slam dünyas›n›n<br />

konuya ilgisi ise hemen hemen yok denecek<br />

kadar azd›r. Konuyu ele alan yaz›m<br />

literatürünün bile di¤er bir çok küçük<br />

soruna göre çok daha az olmas› asl›nda<br />

Bat› Sahra’n›n genifl kitlelerce bilinmemesine<br />

yol açm›fl dolay›s›yla gözden<br />

uzak b›rakm›flt›r. Konuya en çok ilgi<br />

duyanlar Afrika devletleri olmufl<br />

olup halen konuyu yak›ndan takip<br />

eden ve çözüm arayan yine onlard›r.<br />

Bu yaz›da Bat› Sahra sorunu uluslararas›<br />

hukuk, bölge dengeleri ve küresel<br />

dengeler aç›s›ndan olmak üzere üç aç›-<br />

dan ele al›nacak, son bölümde ise genel<br />

de¤erlendirmeye yer verilecektir.<br />

Bat› Sahra, Afrika k›tas›n›n Avrupa<br />

devletleri taraf›ndan resmen<br />

sömürge olarak paylafl›ld›¤› 1884 y›-<br />

l›nda yap›lan Berlin Konferans› sonucunda<br />

‹spanya’n›n egemenli¤i alt›na<br />

girmiflti. Bat› Sahra halk› ve zaman<br />

zaman da Fas ordusu, ‹spanyol<br />

sömürgesine karfl› direnifl gösterdi<br />

ise de, bölgenin ikinci sömürgeci<br />

gücü olan Fransa’n›n askerî yard›m›<br />

ile bu direnifller baflt›r›lm›flt›, ‹kinci<br />

Dünya Savafl› sonras›nda sömürge<br />

alt›ndaki uluslar›n ba¤ms›zl›klar›n›<br />

kazanmaya bafllamas›n›n do¤al bir<br />

sonucu olarak Bat› Sahra da Birleflmifl<br />

Milletler tarafindan muhtemel<br />

ba¤›ms›z devlet statüsü kazanm›flt›.<br />

Ba¤›ms›zl›¤›n› kazan›p modern ulus<br />

devletler aras›na kat›lmay› uman<br />

Bat› Sahra, ‹spanya sömürgecili¤i<br />

Batı Sahra Bayra¤ı<br />

sona ermesine ra¤men sömürgecilikten<br />

kurtulamam›flt›r.<br />

Önceleri BM kararlar›na direnen<br />

‹spanya daha sonra, 31 Ekim 1975 tarihinde<br />

Fas’›n askeri müdehelesinin yan›<br />

s›ra, Kral Hasan’›n 6 Kas›m’da düzenledi¤i<br />

ve 350 bin Fasl›’n›n yürüyüfle<br />

geçti¤i Yeflil Yürüyüfl tehditi sonras›nda<br />

bölgeyi terketmek durumunda kald›.<br />

Ancak, 1973 y›l›nda silahl› direnifl<br />

bafllatan ve ba¤›ms›zl›k için mücadele<br />

eden Polisario örgütünün baflar›lar› da<br />

bunda etkili olmakla birlikte, Fas Bat›<br />

Sahra’n›n kuzeyini iflgal etti. Fas ile beraber<br />

Bat› Sahra’n›n güney bölgesini<br />

iflgal eden Moritanya ise daha sonra<br />

bölgeyi terk etmifl, fakat Fas halen bölgenin<br />

tamam›nda egemenlik iddias›n›<br />

sürdürmektedir. Fas ve Moritanya’n›n<br />

iflgaline karfl› mücadele eden Polisario<br />

adl› Bat› Sahra’n›n temsilcisi örgüt,<br />

özellikle Cezayir’in deste¤i sayesinde<br />

direniflinde baflar›l› olmufltur. Bat›<br />

Sahra’n›n nüfusu 275 bin civar›nda<br />

olup, yaklafl›k 170 bini savafl sonucu<br />

mülteci konumuna düflmüfl ve halen<br />

Cezayirdeki Tindouf mülteci kamplar›nda<br />

yaflamaktad›rlar.<br />

Bat› Sahra, Birleflmifl Milletlerin<br />

1975 ve sonraki y›llarda ald›¤› kararlar<br />

çerçevesinde ba¤›ms›zl›¤›n› kazanmas›<br />

öngörülen ve bunun sa¤lanmas›n›<br />

uluslararas› toplumun sorumlulu¤u<br />

olarak gören bir hukukî statüye sahipti.<br />

Fakat Bat› Sahra’n›n ba¤›ms›zl›¤›n›n<br />

uluslararas› toplumca kabulü Fas’›n<br />

engellemeleri sonucu hep geciktirildi.<br />

Fas bölgede referandum yap›lmas›n›<br />

ve ancak bu sayede bölgenin ba¤›ms›z<br />

olup olamayaca¤›na karar verilmesi<br />

gerekti¤ini belirten politikas›n› uluslararas›<br />

alanda özellikle Fransa’n›n deste¤iyle<br />

kabul ettirdi. Bu çerçevede 1990<br />

sonras›nda Birleflmifl Milletler referandum<br />

yap›lmas› için çal›flmalara bafllad›.<br />

Kimlerin oy kullanaca¤› meselesi halen<br />

çözülememifl olup, bu durum Bat› Sahra’n›n<br />

gelece¤ini ertelemektedir. Fas’›n<br />

bölgeye göçü teflvik etti¤i ve dolay›s›yla<br />

demografik dengeleri de¤ifltirmeye<br />

çal›flt›¤› bugün için bilinen bir gerçektir.<br />

Uluslararas› toplum soruna çözüm<br />

bulma giriflimlerini 1990’lar›n ikinci yar›s›nda<br />

artt›rm›flt›. Amerika’n›n eski<br />

D›fliflleri Bakan› James Baker, dönemin<br />

Birleflmifl Milletler Genel Sekreteri Kofi<br />

Annan taraf›ndan özel temsilci olarak<br />

konuyla ilgilenmek üzere 1997 y›-<br />

l›nda atanm›flt›. 2003 y›l›na kadar çal›flmalar›n›<br />

yürüten Baker, referandumda<br />

oy kullanacak kiflilerin belirlendi¤i yaklafl›k<br />

doksan bin ismi içeren bir liste haz›rlam›fl<br />

ve referandum için gerekli ön<br />

çal›flmalar› yapm›flt›. Fakat Fas bu listeye<br />

itiraz etmifl ve 130 bin kiflilik eklenmesi<br />

gereken yeni bir liste sunmufltur.<br />

Bu durum hem süreci t›kam›fl hem de<br />

durumu zorlaflt›rm›flt›r. Bat› Sahra’nın<br />

bir kısmı, Polisario’nun 1975 y›l›nda<br />

26<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


islam coğrafyası<br />

Tindouf yakınlarındaki mülteci kampı<br />

ilan etti¤i sürgünde ba¤›ms›z hükümeti<br />

taraf›ndan idare edilmektedir. Genel<br />

anlamda Fas kontrol etse de, mültecilerin<br />

yafladi¤› Cezayir s›n›r›ndaki bölgenin<br />

içiflleri ve asayifli Polisario’nun<br />

kontrolündedir. Toplam 70 ülkenin tan›d›¤›<br />

Sahravî Arap Demokratik Cumhuriyeti<br />

halen BM üyesi olmay›p, ba-<br />

¤›ms›zl›¤› BM Güvenlik Konseyi taraf›ndan<br />

da tan›nmam›flt›r. Özel de Fransa,<br />

genel de ise ‹ngiltere ve Amerika,<br />

Bat› Sahra’n›n ba¤›ms›zl›k ilan›n›n<br />

flimdilik BM taraf›ndan tan›nmas›na<br />

karfl› ç›kmaktad›r. Sorun flu an itibariyle<br />

uluslararas› toplumun gündeminden<br />

uzak varl›¤›n› sürdürmektedir.<br />

Bat› Sahra sorunu Kuzey Afrika<br />

bölge dengeleri aç›s›ndan çeflitli aktörlerin<br />

ç›kar ve çat›flma merkezi olarak<br />

özel bir incelemeyi hak etmektedir.<br />

Genel olarak Ma¤rib bölgesinde iki<br />

devlet bölgesel liderlik mücadelesi<br />

yapmaktad›r: Fas ve Cezayir. Bu iki<br />

devletin konumuna göre di¤er küçük<br />

aktörler kendilerine rol belirlemektedirler.<br />

Cezayir Atlas Okyanusu’na s›n›-<br />

r› olmayan bir devlettir. Bat› Sahra<br />

üzerinde bu aç›l›m› yapmay› planlamakta<br />

ve bölgenin Fas taraf›ndan tam<br />

kontrolü sa¤lan›rsa, bunun Cezayir’i<br />

bölgesel güç dengeleri aç›s›ndan zay›flataca¤›n›<br />

düflünmektedir. Fas için<br />

ise hem Bat› Sahra’n›n stratejik önemi<br />

hem de Cezayir gibi bir bölgesel rakibin<br />

gücünü azaltmak önemlidir. En temel<br />

olarak bu sebeple Cezayir tarih<br />

boyunca Bat› Sahra’n›n temsilcisi Polisario’yu<br />

silahsal, maddi ve diplomatik<br />

aç›dan hep desteklemifltir. Bat› Sahra’y›<br />

bölge aç›s›ndan önemli k›lan bir<br />

di¤er etken ise orada bulunan fosfat<br />

yataklar›, çok verimli bal›kç›l›k sektörü<br />

ve de muhtemelen varl›¤› tahmin edilen<br />

petrol yataklar›d›r. Stratejik önemin<br />

yan›nda bu tür yeralt› zenginliklerinin<br />

de iflin içine girmesi, Bat› Sahra’y›<br />

bölgesel çat›flma alan›n›n merkezi<br />

haline getirmifltir.<br />

Küresel anlamdaki stratejik denklem<br />

bölgesel dengeleri de yak›ndan etkilemektedir.<br />

Fransa özellikle Fas’›n<br />

tezlerini aç›kça desteklemekte ve Bat›<br />

Sahra’n›n ba¤›ms›zl›¤›na karfl› ç›kmaktad›r.<br />

Bunda en temel sebep Fransa’n›n<br />

Fas ile olan yo¤un ticari iliflkileri<br />

ve ortak yat›r›mlar›d›r. 1990’lardan itibaren<br />

ortaya ç›kan radikal ‹slamî hareketlere<br />

karfl› Bat›c› bir durufl gösteren<br />

Fas’›n önemi özellikle 11 Eylül sonras›nda<br />

artm›fl ve Fas, Amerika’›n kuzey<br />

Afrika’daki en önemli partneri haline<br />

gelmifltir. Cezayir’e bu konularda pek<br />

de güvenmeyen Bat› için Fas, küstürülmemesi<br />

ve desteklenmesi gereken bir<br />

devlet olarak alg›lanmaktad›r. 2003<br />

sonras›nda Fas’›n yapt›¤› s›n›rl› da olsa<br />

demokratikleflme ad›mlar› bat›l›lar taraf›ndan<br />

hem desteklenmekte hem de<br />

aç›l›mlar›n ‹slamc› bir partiyi iktidara<br />

getirmemesi için yak›ndan takip edilmektedir.<br />

Eski sömürgeci devlet olan<br />

Baflkent el Uyun Merkez Camii<br />

‹spanya, Bat› Sahra’n›n ba¤›ms›zl›¤›na<br />

kavuflmas› konusunda do¤rudan sorumlulu¤a<br />

sahiptir, fakat ‹spanya’n›n<br />

Fas’›n kuzeyinde bulunan iki bölge<br />

üzerindeki egemenlik iddialar› ve bu<br />

konuda Fas ile do¤rudan bir çat›flmaya<br />

girmeme niyeti bir nevi z›mmi bir ikili<br />

anlaflmaya yol açm›fl durumdad›r. ‹spanya,<br />

Bat› Sahra konusunda çok ba-<br />

¤›ms›zl›kç› bir talepte bulunmayacak<br />

buna karfl›l›k ise Fas, ‹spanya’n›n kontrolündeki<br />

iki bölge konusunda çok konuflmamaktad›r.<br />

Küresel dengeler aç›-<br />

s›ndan Bat› Sahra’y› en çok destekleyen<br />

Afrika devletleri olmufltur. Güney<br />

Afrika ve Kenya gibi bir çok büyük<br />

devlet Bat› Sahra’n›n ba¤›ms›zl›¤›n› tan›m›fl<br />

ve diplomatik temsilci açm›flt›r.<br />

Bat› Sahra Afrika Birli¤i’nin tam üyesi<br />

olarak kabul edilmifl olup, bu durumu<br />

protesto eden Fas halen Afrika Birli-<br />

¤i’ne kat›lmam›flt›r. Bat› Sahra’ya deste¤in<br />

en çok Afrika k›tas›ndan gelmesinin<br />

arkas›nda Cezayir’in Afrika k›tas›nda<br />

etkili bir devlet olmas›n›n da rolü<br />

vard›r. Gerek Afrika Birli¤inin kurulmas›nda<br />

gerekse Afrika’daki birçok<br />

geliflmede liderlik yapan Cezayir’in Bat›<br />

Sahra’ya destek ça¤r›lar› flimdilik Afrika<br />

k›tas›nda yan›t bulmufltur.<br />

Bat› Sahra konusu gerek Avrupa<br />

gerekse Afrika siyasetinin önemli bir<br />

parças› konumundad›r. Fakat gerek<br />

‹slam Konferans› Örgütü ve Arap Birli¤i<br />

gibi örgütler gerekse Müslüman<br />

devletler tek bafllar›na bu konuya pek<br />

ilgi götermemifllerdir. ‹slam dünyas›-<br />

n›n bir sorunu olmas›na ra¤men en<br />

çok deste¤in Afrikal› devletlerden gelmesi,<br />

‹slam dünyas›ndaki siyasî bofllugun<br />

bir di¤er göstegesi olarak da okunabilir.<br />

‹slam dünyas›n›n bu konuya<br />

e¤ilmesi art›k bir ihtiyaçtan ziyade zorunluluktur.<br />

<br />

IGMG PERSPEKTIVE 27


kültür<br />

Beytü’l hikme’den Külliye’lere...<br />

Müslümanlar›n günlük yaflama katk›lar›<br />

‹lknur MELEKO⁄LU • imelekoglu@yahoo.de<br />

Müslümanlar›n bulufllar›n› ve<br />

çal›flmalar›n› tan›tmaya çal›flt›¤›m›z<br />

yaz› dizimizin bu ayki konusu<br />

kapsam›nda “Okullar ve E¤itim”<br />

alan›n› ele alaca¤›z. Konu genifl olmas›<br />

hasebiyle “Üniversiteler ve Kütüphaneler”<br />

konular›n› gelecek say›-<br />

m›za b›rakmak durumunday›z.<br />

Beytül Hikme ve Halife Mamun<br />

Ba¤dat 1200 y›l önce ‹slam devletinin<br />

Baflkenti olarak en parlak<br />

günlerini yaflam›flt›r. Abbasi Halifeleri<br />

Raflid, Mamun, Mu’tadid ve<br />

Muktafi dönemlerinde bir ilim ve<br />

kültür merkezi haline gelen Ba¤dat;<br />

dünyan›n en zengin flehri ve ‹stanbul(o<br />

dönemki ad›yla Konstantinapol)’dan<br />

sonra dünyan›n en kalabal›k<br />

kenti idi. Müslüman ilim adamlar›n›n<br />

ve de¤erli kitaplar›n biraraya<br />

gelmesiyle oluflturulan Beytül<br />

Hikme’nin de kurulmas›yla Ba¤dat;<br />

bir sanat, mektuplar ve ilim merkezi<br />

haline gelmifltir.<br />

Beytül Hikme; befleri ilimlerin<br />

yan›s›ra, matematik, astronomi, t›p,<br />

kimya, fizik, ço¤rafya gibi ilim dallar›nda<br />

araflt›rmalar yap›lan bir<br />

merkeze dönüflmüfltür. Beytül Hikme’nin<br />

ve Ba¤dat’›n bu denli yüksek<br />

bir geliflmifllik seviyesine ulaflmas›n›n<br />

temelinde, yukar›da bahsedilen<br />

dört halifenin ilmî çal›flmalara<br />

verdi¤i kiflisel önem yatmaktad›r.<br />

Halife Harun Reflid’in dedesi<br />

Halife Muhammed el-Mehdi kiflisel<br />

merak›ndan dolay› elyazmas› kitaplar›<br />

toplamaya bafllam›fl; onun bu<br />

gelene¤ini önce o¤lu, sonra torunu<br />

Harun Reflid devam ettirmifl, Harun<br />

Reflid toplanan bu kitaplar›<br />

“Beytül Hikme” ad›n› verdi¤i tek bir<br />

salondan oluflan bir binada toplam›flt›r.<br />

Ard›ndan 813-833 y›llar›<br />

aras›nda halifelik yapan Halife Mamun,<br />

Beytül Hikme’yi bir akademiye<br />

dönüfltürüp bir çok bilim dal›<br />

için yeni bölümler oluflturmufltur.<br />

Beytül Hikme’nin ad› Mamun döneminde<br />

Darul Hikme olarak de¤ifltirilmifltir,<br />

ancak Beytül Hikme de<br />

Dar’ul Hikme de “ilim-hikmet evi”<br />

anlam›ndad›r.<br />

Harun Reflid, Beytül Hikme’de<br />

Hazinat al-Hikme (hikmet hazinesi)<br />

ad›nda bir de kütüphane oluflturmufltur.<br />

Bu kütüphane de bir çok<br />

bilimsel kitap toplanm›fl, bu sayede<br />

Beytül Hikme adeta bir bilim akademisine<br />

dönüflmüfltür.<br />

Beytül Hikme bir çok de¤erli bilim<br />

adam›n› birarada toplam›flt›r.<br />

Bunlardan biri olan fizik, astronomi,<br />

kimya, matematik, geometri,<br />

felsefe ve mant›k alanlar›nda uzman<br />

el-Kindi, Halife Mamun taraf›ndan<br />

Aristo’nun eserlerini tercüme<br />

etme iflini yönetmekle görevlendirilmiflti.<br />

Bu ba¤lamda Aristo’nun<br />

eserlerinin dünyaya yay›lmas› burada<br />

yap›lan tercümeler sayesinde<br />

olmufltur. Beytül Hikme’de yaklafl›k<br />

10 farkl› dil konufluluyor ve bu dillerde<br />

tercümeler yap›l›yordu.<br />

Halife Mamun, Sicilya hükümdar›yla<br />

irtibata geçerek Sicilya kütüphanesinde<br />

bulunan tüm kitaplar›n<br />

bir kopyas›n› da Beytül Hikme’ye<br />

kazand›rm›flt›r. Mamun Bizans<br />

‹mparatorlu¤u’na da bilim<br />

adamlar› göndererek orada bulunan<br />

de¤erli Rumca kitaplar› tercüme<br />

ettirmifltir. Halife Mamun’un,<br />

‹ran-Horasan’dan yüzlerce deveyle<br />

elyazmas› kitaplar› Beytül Hikme’ye<br />

getirtti¤i de tarihçiler taraf›ndan<br />

tesbit edilmifltir. Mamun Madras<br />

al-Falaki ad›nda bir de astronomi<br />

merkezi kurmufltur. Halife Mamun<br />

Ptolemy’nin ve di¤er Rum bilimcilerin<br />

mevcut haritalar›n› bilim<br />

adamlar›na gelifltirterek bir dünya<br />

haritas› haz›rlatm›flt›r. Mamun<br />

Beytül Hikme’nin geliflmesi için çal›flmakla<br />

kalmam›fl, kendisi de burda<br />

oluflturulan ilim meclislerine<br />

bizzat kat›lm›fl, ilim adamlar›yla fikir<br />

al›flveriflinde bulunmufltur. Baz›<br />

Arap tarihçileri Halife Mamun’a<br />

geride b›rakt›¤› kültür ve ilim miras›<br />

nedeniyle “Arap medeniyetinin<br />

efendisi” ünvan›n› vermifllerdir.<br />

Mamun’un çabalar› sayesinde bir<br />

tercüme bürosu ve bir kütüphane<br />

olarak kurulan Beytül Hikme bir<br />

çok sanatç›n›n, yazarlar›n, flairlerin,<br />

bilim adam›n›n buluflma merkezi<br />

olmufltur.<br />

Beytül Hikme’de çal›flmalar yapan<br />

ünlü flah›slar aras›nda; cebirin<br />

babas› olarak bilinen Harezmi, al-<br />

Kindi, fizikçi ve tercüman el-‹badi,<br />

28<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


kültür<br />

yine ünlü tercüman Ibn el-<br />

Bitrik el-Turcuman’› sayabiliriz,<br />

ancak bu flah›slar›n<br />

yapt›klar› çal›flmalar› daha<br />

sonra ayr›nt›l› olarak ele<br />

alaca¤›m›z için burda de-<br />

¤inmiyoruz.<br />

Yaklafl›k 500 y›l boyunca<br />

Ba¤dat’›n bir ilim ve<br />

kültür merkezi olmas›nda<br />

en önemli etken olan, dünyada<br />

da sanat ve ilmî çal›flmalar›n<br />

gelifltirilmesi ve<br />

yay›lmas›na çok büyük<br />

katk›lar› olan Beytül Hikme,<br />

Mo¤allar’›n sald›r›lar›<br />

sonucu tahrip edilmifltir.<br />

Camiler ve Okullaflma<br />

1000 y›l önce Müslüman<br />

ülkelerde camiler<br />

okuldu. Din ve ilim aras›nda<br />

fark gözetilmezdi, bu<br />

nedenle de camiler hem<br />

ibadet hem de ö¤retim ve<br />

e¤itim yerleri idi. Müslüman<br />

ülkelerde, di¤er ülkelerde<br />

görülmemifl bir flekilde<br />

bilim ve din yanyana<br />

yürütülüyordu, öyleki bir<br />

yere cami yap›lmas› oradaki<br />

temel yap›n›n bafllat›lmas› anlam›na<br />

geliyordu. Peygamberimiz,<br />

camileri bir e¤itim ve ö¤retim merkezi<br />

haline getirmifl, bir camiden<br />

di¤erine koflarak buralarda hem<br />

e¤itim vermifl hemde camileri yönetmifltir.<br />

Peygamberimiz “ilim ehli”<br />

olarak adland›r›lan Kur’an ö¤retmenlerini<br />

de¤iflik kabilelere yollam›fl,<br />

bu sistem sayesinde e¤itim<br />

heryere yay›lm›flt›r. Peygamber<br />

Efendimiz(sav) zaman›nda Medine’de<br />

7 cami vard›.<br />

Medine’deki ilk okul 653 y›l›nda<br />

kuruldu ve okullaflma fikri di¤er ülkelere<br />

de yay›ld›. fiam’da 744’de,<br />

8.yy’da Kordoba’da ve 9.yy’da ‹spanya’da<br />

okullar kuruldu ki bunlar<br />

camiler kapsam›nda idi. K›z ve erkek<br />

çocuklar›n›n e¤itimi için hemen<br />

hemen her cami kapsam›nda bir de<br />

ilkokul seviyesinde okul kuruldu.<br />

Müslüman ülkeler de zengin olup<br />

özel ö¤retmenleri bulunan çocuklar<br />

hariç, her çocuk 6 yafl civar›nda<br />

Medreseleri anlatan minyatür<br />

okula bafllard›. E¤itim herkesin ulaflabilmesi<br />

için ya ücretsizdi, yada<br />

çok cüzi bir miktar talep ediliyordu.<br />

Çocuklar temel ‹slamî bilgiler ve<br />

Kur’an e¤itiminin yan›s›ra aritmetik<br />

dersleri de al›yordu.<br />

10.yy’a gelindi¤inde ilk önce<br />

‹ran’da e¤itim camilerden “ö¤retmen<br />

evleri” olarak adland›r›lan mekanlara<br />

kayd›r›lm›flt›r ki, bu da yavafl<br />

yavafl okullar›n geliflmesi anlam›na<br />

geliyordu. 10.yy’da Palermo’da<br />

ünlü co¤rafyac›, gezgin ve ticaret<br />

adam› ‹bn Hawqalin’in yaklafl›k<br />

300 hocas›-ö¤retmeni oldu¤u<br />

söylenir.<br />

1066 y›l›nda Selçuklu Türkleri’nin<br />

kurdu¤u “Nizamiye Medresesi”<br />

adl› okul, ilk ayr› binas› bulunan<br />

okuldur. Müslüman ülkelerde devlet<br />

yada halife e¤itim ö¤retim üzerinde<br />

baz› yetkilere sahipti, örne¤in<br />

ö¤retmenlerin mesleklerine bafllamadan<br />

önce halifeden izin almalar›<br />

gerekiyordu. Okul sistemi de 4 k›sma<br />

ayr›l›yordu. ‹lki temel<br />

e¤itimin verildi¤i ilkokul<br />

düzeyindeki okullar. ‹kincisi<br />

ortaö¤retim okullar›.<br />

Üçüncüsü; Kur’an e¤itimi<br />

verilip imam ve müezzin<br />

yetifltirilen “Okuyucu okullar›’<br />

denen okullar. Dördüncüsü<br />

de “Hadis okullar›”,<br />

hadis e¤itimi verip üniversite<br />

seviyesinde idi, mezunlar›<br />

camilerde Cuma<br />

Ö¤retmenli¤i yap›yordu.<br />

T›p e¤itimi veren ilk<br />

okul 1231 y›l›nda fiam’da<br />

kurulmufltur. Bu tarihten<br />

önce t›p e¤itimi hastanelerde<br />

veriliyordu. Osmanl›<br />

hükümdar› Kanuni Sultan<br />

Süleyman devrine kadar<br />

t›p e¤itimi veren okullar›n<br />

say›s› çok azd›, onun devrinde<br />

bu okullar›n say›s›nda<br />

büyük bir art›fl ve geliflme<br />

yaflanm›flt›r.<br />

Külliyeler<br />

Osmanl›lar 15.yy da<br />

“Külliye” ad› verilen bir sistem<br />

kurmufllard›r. Külliyeler<br />

okul, hastane, cami, yemekhane<br />

ve avludan olufluyordu.<br />

Sa¤l›k hizmetleri ve yemeklerin bedava<br />

oldu¤u bu sistem sayesinde<br />

e¤itim büyük kitlelere ulaflt›r›lm›flt›r.<br />

Bursa ve Edirne’de büyük külliyeler<br />

kurulmufltur, sadece ‹stanbul’daki<br />

Fatih Külliyesi’nde 16 ayr›<br />

okul bulunuyordu. Ö¤retmen maafl›,<br />

yemek masraf›, ö¤renci bursu<br />

gibi tüm masraflar halk yada çeflitli<br />

kurulufllar›n oluflturdu¤u vak›flar<br />

taraf›ndan karfl›lan›yordu. ‹slamî<br />

temellere dayand›¤› müddetçe her<br />

vak›f okul açabiliyordu. E¤itime verilen<br />

bu de¤erle bu alana büyük yat›r›mlar<br />

yap›lm›fl ve Müslüman ülkelerde<br />

e¤itimin yay›l›p geliflmesi<br />

sa¤lanm›flt›r.<br />

Kaynak:<br />

• 1001 Inventions-Muslim heritage<br />

in our world, Chief Editor: Prof. Salim<br />

T S Al-Hassani<br />

• www.1001inventions.com<br />

IGMG PERSPEKTIVE 29


kültür<br />

Bîrûnî<br />

Ömer Faruk ALTINTAfi • ofaltintas@igmg.de<br />

Bîrûnî’nin dünya haritas›<br />

Birçok ilim dal›nda eserler<br />

vermifl olan Bîrûnî (973-<br />

1061) dünya tarihinin en tan›nm›fl<br />

ilim adamlar› aras›nda yer<br />

almaktad›r. Soyu, milliyeti, ailesi<br />

hakk›nda belirsizlik sözkonusu<br />

ise de kendisi hakk›ndaki tarihi<br />

malûmattan ve kendi flahsî<br />

hayat› ve entellektüel serüveniyle<br />

ilgili ayr›nt›lardan s›k s›k<br />

sözetti¤i eserlerinden ç›kar›lan<br />

ip uçlar›na göre Türk oldu¤u<br />

kabul edilmektedir. Çocuklu-<br />

¤undan beri araflt›rmac› bir ruha<br />

sahip oldu¤u ve çeflitli konular›<br />

ö¤renmek için afl›r› bir istek<br />

duydu¤unu eserlerinde belirten<br />

Bîrûnî’nin, uzun süreli bir<br />

ö¤renim hayat›n›n olmad›¤›,<br />

daha çok kendi kendini yetifltirdi¤i<br />

bilinmektedir. Bu husus,<br />

onun sahip oldu¤u araflt›rma<br />

ruhu ve ilmî tecessüsün yan› s›-<br />

ra erken yafllarda eser vermifl<br />

olmas›ndan da ç›kar›labilir.<br />

Bîrûnî’nin ilmî yönünü belirleyen<br />

en önemli özelliklerden biri, onun<br />

çok çeflitli alanlarda baflar›l› eserler<br />

verebilmifl olmas›d›r. Araflt›rma tutkusu,<br />

ça¤›n›n ilmî ve felsefî birikimini<br />

yeniden üretici tarzda de¤erlendirme<br />

baflar›s›yla birleflince döneminin<br />

zirveye ulaflan isimlerinden olmufltur.<br />

Bîrûnî’nin özellikle tabiî ve<br />

matematik ilimlerdeki baflar›s› ve<br />

orijinalli¤i göz al›c›d›r. Ayn› baflar›y›<br />

gösterdi¤i beflerî ilimler ve dinler tarihi<br />

sahas› da onun ilmî tavr›ndan<br />

objektiflik ilkesinin belirgin tarzda<br />

kendini gösterdi¤i alanlard›r. Bu genel<br />

ilmî çerçeve içinde astronomi,<br />

aritmetik, geometri, fizik, kimya, t›p,<br />

eczac›l›k, tarih, co¤rafya, filoloji ve<br />

etnolojiden jeodezi, botanik, mineraloji,<br />

dinler ve mezhepler tarihine kadar<br />

otuza yak›n bilim dal›nda çal›flmalar,<br />

bulufllar gerçeklefltirmifl olan<br />

Bîrûnî, yo¤un ilmî faaliyetinin yan›<br />

s›ra dinî hassasiyetini daima korumas›n›<br />

bilen bir flahsiyettir.<br />

Onun tükenmek bilmeyen araflt›rma<br />

gayretini, taviz vermez<br />

objektiflik endiflesini ve çok samimi<br />

dinî duygular› kendi flahs›nda<br />

baflar›yla dengeledi¤i öncelikle<br />

belirtilmelidir.<br />

Bîrûnî’nin yaflad›¤› dönemde<br />

zirveye ulaflan öteki flahsiyetin<br />

‹bn Sinâ oluflu, onun ‹slam<br />

medeniyetinin en üretken dönemlerinde<br />

varl›k gösterdi¤inin<br />

baflka bir kan›t›d›r. “Efl-fiifa”<br />

gibi dev bir aklî ilimler ansiklopedisinin,<br />

“El- ‹flarât ve’ttenbihat’<br />

gibi veciz bir felsefe<br />

flaheserinin yazar› olan ‹bn Sinâ’n›n,<br />

t›ptaki efsanevi flöhreti<br />

yan›nda metafizik ve psikolojideki<br />

derinli¤iyle de ça¤dafllar›ndan<br />

ayr› de¤erlendirilmesi<br />

gerekir. Ancak buna karfl›l›k<br />

ça¤dafl› olan Bîrûnî’nin matematik,<br />

astronomi, ve fizikte<br />

gösterdi¤i baflar› ‹bn Sinâ’ya<br />

nisbetle ileri bir ad›m say›lmal›d›r.<br />

Her ikisi de ansiklopedist olan bu iki<br />

büyük âlimi ay›ran özellik, ‹bn Sinâ’n›n<br />

psikoloji üzerine temellendirilmifl<br />

bir metafizi¤i öne ç›karmas›,<br />

Bîrûnî’nin ise matematik ve fizik<br />

ilimlere çok fazla önem verip metafizi¤in<br />

akla dayal› spekülatif kan›tlama<br />

metoduna ‹bn Sinâ kadar fazla ilgi<br />

duymamas›d›r. Buna karfl›l›k gözlem<br />

ve deneyi matematik diliyle aç›klamaya<br />

verdi¤i önem ve ilmî metodo-<br />

30<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


kültür<br />

Bîrûnî’nin günefl tutulmas›n› izah›<br />

loji titizli¤i Bîrûnî’yi Ortaça¤’›n öteki<br />

üstâd›ndan daha fazla modern<br />

ilim adam› tipine yaklaflt›rm›flt›r.<br />

Ancak bu farkl›l›k do¤al olarak Bîrûnî’nin<br />

sadece bir “bilim adam›” tipi<br />

çizip felsefe ile u¤raflmad›¤› anlam›na<br />

gelmez. Felsefî eserlerinden<br />

neredeyse hiçbiri günümüze ulaflmamas›na<br />

ra¤men onun derin flekilde<br />

felsefe çal›flt›¤› ve özellikle Ebu<br />

Bekir er-Râzi gibi filozoflar›n Aristoculuk<br />

aleyhtar› felsefesiyle ilgilendi¤i<br />

bilinmektedir. Bu ilgi, ona Râzi’nin<br />

S›rrü’l-esrar adl› eserini k›r›k<br />

y›l aratacak kadar da yo¤undur.<br />

Ancak Bîrûnî, daha sonra birçok<br />

bölümünü anlams›z buldu¤u bu<br />

esere bir elefltiri yazmaktan da geri<br />

durmam›flt›r.<br />

Bîrûnî’nin ilmî flahsiyetini belirlerken<br />

gözlem ve deneye verdi¤i<br />

önemin özel olarak vurgulanmas›<br />

gerekir. Ancak onun bütün ilmî metodu<br />

deneycilikten ibaret de de¤ildir.<br />

Ona göre tabiat› anlamak için sadece<br />

tek bir yol yoktur. Gözlem ve deney<br />

kadar tefekkür ve ak›l yürütme, bunun<br />

da ötesinde ilahî vahyin iflaretleri<br />

de bilgi kayna¤›d›r. Bîrûnî’nin en<br />

çok temayüz etti¤i saha hiç flüphesiz<br />

astronomi olmakla beraber, modern<br />

araflt›rmac›lar›n pek fazla yönelmedi¤i<br />

astroloji de ilgi duydu¤u alanlar<br />

aras›ndad›r. Bunun yan›s›ra onun<br />

yer kabu¤undaki de¤iflikliklerle ilgili<br />

olarak gerçeklefltirdi¤i jeolojik incelemeler,<br />

onun keskin bir gözlemci oldu¤unun<br />

bir baflka delilidir. Denizlerin<br />

karalara, karalar›n denizlere dönüfltü¤ü<br />

teorisini fosiller üzerindeki<br />

gözlemlerine dayand›rm›fl ve tabiat<br />

tarihi bak›m›ndan önemli bulgular<br />

elde etmifltir.<br />

Sahip oldu¤u ilmî araflt›rma ruhu<br />

yan›nda dinî inançlara ba¤l›l›¤› onun<br />

düflüncesinde ilim ve dinin dengeli<br />

bir uyumunu gerçeklefltirmifltir. Çok<br />

çeflitli dinler ve felsefelerle mukayeseli<br />

olarak u¤raflmas›na, Grek, ‹ran<br />

ve Hint kültürlerinin belli bafll› klasiklerini<br />

derinden incelemifl olmas›-<br />

na ve çeflitli pozitif bilim dallar›nda<br />

ça¤›n›n standartlar›n›n çok üstünde<br />

bilgi seviyesine ulaflm›fl bulunmas›-<br />

na ra¤men daima samimi bir Müslüman<br />

olarak kalm›flt›r. Kendisinden<br />

önce ortaya konmufl bulunan ve çeflitli<br />

kültürlerin sonuçlar› olan ilmî birikim<br />

üzerinde cesaretle e¤ilen Bîrûnî,<br />

bu birikimi yeniden keflfetme konusunda<br />

emsalsiz bir gayret sarfetmifltir.<br />

Bununla birlikte eserlerinden<br />

tan›d›¤› çok say›daki ilmî flahsiyetin<br />

otoritesi, onda bir taklit duygusu<br />

uyand›rmak yerine orijinal katk›da<br />

bulunma flevki do¤urmufltur. ‹lmî<br />

otoriteyi takdir etmek, bu otorite sebebiyle<br />

taklide düflmemek, aksine tenkit<br />

ve tâhkike yönelmek, bunlar› yaparken<br />

mensup oldu¤u dinin ilkelerine sonuna<br />

kadar ba¤l› kalmak ve nihayet bu ba¤l›l›¤›<br />

ilmî araflt›rmalar›ndaki objektiflik<br />

ölçüsünü zedelemeyecek flekilde sürdürmek<br />

onun ilmî flahsiyetini ifade<br />

eden en tipik tav›rlard›r. Bu anlamda<br />

Bîrûnî’nin eserlerinde dinin önemi,<br />

hidâyet üzere olma iste¤i, ilimsiz ibadetin<br />

eksikli¤i, iç ve d›fl temizlik, ibadetin<br />

vazgeçilmezli¤i, Allah korkusunun<br />

fert ve toplum psikolojisi üzerindeki<br />

olumlu rolü, dünyevî ihtiraslardan<br />

uzak olman›n gereklili¤i gibi konulara<br />

dair beyanlar›, dinî inanç ve<br />

yaflay›fl› hakk›nda önemli ip uçlar› ihtiva<br />

etmektedir.<br />

Bunun yan› s›ra Bîrûnî’nin öteki<br />

dinlere de ciddi bir flekilde e¤ilmesi,<br />

bunun da ötesinde oldukça objektif<br />

de¤erlendirmeler yapabilmesi, kendisine<br />

inanç fenomenini ilmî flekilde<br />

inceleme ve farkl› dinler aras›nda<br />

mukayeseler yapma imkân› vermifltir.<br />

Do¤rudan do¤ruya bir dinler tarihi<br />

yazmam›flsa da bu sahada yap›-<br />

lacak araflt›rmalar için ortaya sa¤lam<br />

metodolojik esaslar ve örnekler<br />

koymufltur. Farkl› din ve kültürleri<br />

mukayeseli olarak incelemek için gerekli<br />

olan dilleri ö¤renen Bîrûnî bu<br />

konuda da devrinin en büyük ismidir.<br />

Kendisi Harizmce, So¤dca, Arapça,<br />

Farsça, Grekçe, ‹branice, Süryânice,<br />

Sanskritçe bilmekteydi. Bunlardan<br />

Arapça, Farsça ve Sanskritçe’ye<br />

birinden di¤erine tercümeler yapacak<br />

kadar hakimdi. Hatta bir eserinde<br />

Grekçe iki kitab› çevirece¤inden<br />

sözetmektedir. Hindistan’la ilgili eserinde<br />

ise Sanskritçe’den Arapça’ya<br />

yapt›¤› çevirileri zikretmektedir. Bîrûnî’nin<br />

tespit edilmifl baflka çevirileri<br />

de mevcuttur. Bîrûnî hakk›nda<br />

modern dönemde yap›lan araflt›rmalar›n<br />

çoklu¤u onun ne kadar<br />

önemli ve iz b›rakm›fl bir flahsiyet oldu¤unu<br />

göstermektedir. <br />

Kaynak:<br />

TDV- ‹slam Ansiklopedisi, “Bîrûnî”<br />

IGMG PERSPEKTIVE 31


dossier<br />

Der Lebensunterhalt der Familie<br />

Fatma YILMAZER • yilmazer_f@yahoo.de<br />

In Anbetracht der Tatsache, dass<br />

die Familie zu den wichtigsten<br />

Grundpfeilern der Gesellschaft<br />

gehört, ist ein solides Familienleben<br />

für das Gemeinwohl dieser<br />

Gesellschaft sehr wichtig. Eine Familie,<br />

dessen Fundament der Islam<br />

ist, wird mit aller Kraft danach streben,<br />

das Wohlgefallen Allahs zu<br />

erlangen. Wie in allen anderen<br />

Lebensfragen gibt der Islam auch<br />

in Bezug auf das Familienleben<br />

Aufschluss darüber, nach welchen<br />

Regeln die Institution der Ehe zu<br />

führen ist. Zu Lebzeiten des<br />

Propheten, die in der Literatur als<br />

das „Goldene Zeitalter“ (Asr-i Saâda)<br />

des Islams beschrieben wird,<br />

wurde uns der Islam in seiner<br />

besten Form vorgelebt und seitdem<br />

gilt die Lebensweise der Prophetenfamilie<br />

und der Gefährten als Richtlinie<br />

für uns Muslime. Wir wollen<br />

uns im Folgenden mit dem gewichtigen<br />

Thema befassen, was uns<br />

Koran und Sunna im Hinblick auf<br />

die Versorgung der Familie lehren.<br />

Im Islam gehört die Versorgung<br />

der Familie zu den Pflichten des<br />

Mannes. Ihm obliegt die Aufgabe<br />

den Bedürfnissen seiner Familie,<br />

wie Nahrung und Kleidung, nachzukommen.<br />

Im Koran heißt es: „Die<br />

Männer stehen für die Frauen in<br />

Verantwortung ein, mit Rücksicht<br />

darauf wie Allah den einen von ihnen<br />

mit mehr Vorzügen als den anderen<br />

ausgestattet hat, und weil sie von<br />

ihrem Vermögen (für die Frauen)<br />

ausgeben.“ (Sure Nisâ, [4:34]) Diese<br />

Verpflichtung hat den Vorzug, dass<br />

es eine Möglichkeit bietet das<br />

Wohlwollen Allahs zu erlangen.<br />

Denn alle Ausgaben, die für den<br />

Haushalt ausgegeben werden,<br />

haben den Wert einer gottesdienstlichen<br />

Handlung (Ibâda).<br />

Abu Mas’ûd al-Ansârî berichtete,<br />

dass der Gesandte Allahs (saw)<br />

sagte: „Wenn der Muslim, den Lohn<br />

Allahs erwartend, etwas von seinem<br />

Vermögen für den Unterhalt seiner<br />

Familie ausgibt, dem werden seine<br />

Ausgaben gleich dem Lohn einer Sadaka<br />

(Almosen) bewertet.“ (Buchârî,<br />

Kapitel 62, Nr. 1)<br />

Anhand dieser Aussage des<br />

Propheten wird deutlich welch hohe<br />

Stellung die Familie im Islam<br />

hat. Der Mensch wird zum Schutz<br />

und zur Versorgung jener, denen<br />

er am nächsten ist, ermuntert und<br />

erhält für diese Handlung einen<br />

Lohn.<br />

Hierbei ist es von großer Bedeutung,<br />

dass der Lebensunterhalt<br />

auf eine islamgerechte Art und<br />

Weise verdient wird. Diesbezüglich<br />

gibt es einige Gebote und Verbote,<br />

dessen Missachtung sowohl im<br />

Diesseits, als auch im Jenseits mit<br />

fatalen Folgen verbunden wird.<br />

Einnahmequellen, die nicht mit<br />

dem Koran zu vereinbaren sind,<br />

z.B. Glücksspiele, Zinsen und<br />

Wucher sowie der Verkauf von<br />

alkoholischen Getränken, gelten als<br />

unrein, als nicht halâl. In zahlreichen<br />

Versen und Hadîthen wird<br />

auf die Wichtigkeit eines Einkommens<br />

hingewiesen, das halâl ist: „O<br />

ihr, die ihr glaubt! Esst von den guten<br />

Dingen, mit denen Wir euch versorgen,<br />

und dankt Allah, so ihr Ihm<br />

dient.“ (Sure Bakara, [2-172]) In einem<br />

Hadîth heißt es: „Das Streben<br />

nach dem Erwerb von statthaftem<br />

Lebensunterhalt ist (ebenso) Pflicht<br />

wie die übrigen Pflichten (im Islam).”<br />

(Abdullâh Ibni Mas’ud, Bajhâkî,<br />

Mischkat) Hieraus geht hervor, dass<br />

die Versorgung der Familie eine<br />

Pflicht ist, gleich den anderen<br />

Pflichten, denen nachgegangen<br />

werden muss. Zudem wird betont<br />

wie wichtig ein statthaftes, reines<br />

Einkommen ist.<br />

Entgegen der häufigen Annahme,<br />

hat auch die Frau die Möglichkeit<br />

zum Lebensunterhalt der Familie<br />

beizutragen. So ist es bekannt,<br />

dass eine der Frauen des Propheten,<br />

Zajnab bint Dschahsch, mit<br />

Handarbeiten, Spinnerei und<br />

Weberei Geld verdiente. Ihre Ein-<br />

32<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


dossier<br />

nahmen teilte sie in drei Teile,<br />

einen Teil spendete sie an Arme,<br />

einen Teil behielt sie fürs Haus, und<br />

den letzten Teil verwendete sie, um<br />

Rohwolle und andere Arbeitsmaterialien<br />

zu kaufen. Nach dem Vorbild<br />

der Frau des Propheten können<br />

die Frauen ihr eigenes Geld<br />

verdienen und je nach belieben<br />

ausgeben. Denn im Gegensatz zum<br />

Ehemann, ist es nicht die Pflicht<br />

der Frau zum Haushaltseinkommen<br />

beizutragen. In manch patriarchalisch<br />

geprägten Kulturen<br />

wird den Frauen das Recht zu<br />

arbeiten verwehrt, doch diese Vorgehensweise<br />

hat vielmehr einen<br />

kulturellen als einen religiösen Hintergrund.<br />

Die Vernachlässigung der<br />

Pflichten, die der Mann gegenüber<br />

seiner Familie hat, wird der muslimischen<br />

Glaubenslehre zufolge als<br />

etwas Sündhaftes angesehen. Abdullâh<br />

ibni Umar (ra) berichtet,<br />

dass der Prophet (saw) sagte: „Es ist<br />

(schon) genug an Sünde, dass ein<br />

Mann jene vernachlässigt, die er zu<br />

ernähren hat.“ (Abû Dâwûd) Am<br />

Beispiel dieser Aussage des<br />

Propheten, wird deutlich welchen<br />

Schutz die Familie im Islam genießt,<br />

wird doch die Vernachlässigung<br />

dieser als eine Sünde<br />

beschrieben. Ferner existiert im<br />

Islam der Grundsatz, dass der<br />

Mensch stets aktiv und produktiv<br />

sein muss, wohingegen Faulheit<br />

und Müßiggang als etwas Verwerfliches<br />

betrachtet werden.<br />

Des Weiteren ist darauf hinzuweisen,<br />

dass der Islam als der Weg<br />

der Mitte die Muslime dazu auffordert,<br />

Ausschweifungen und Maßlosigkeit<br />

zu vermeiden. Im Hinblick<br />

auf die Versorgung der Familie<br />

wird angemahnt, weder Geiz noch<br />

Verschwendung an den Tag zu<br />

legen. Im Koran gebietet Allah: „O<br />

ihr Kinder Adams! Zieht euch für<br />

jede Gebetsstätte schön an und esst<br />

und trinkt, aber schweift nicht aus.<br />

Siehe, Er liebt die Ausschweifenden<br />

nicht.“ (Sure Âraf, [7:31]) Die<br />

bescheidene Lebensweise des<br />

Propheten, der selbst in Zeiten des<br />

Wohlstands kein Leben im Überfluss<br />

führte, dient den Muslimen als<br />

Beispiel. Er legte großen Wert auf<br />

das Verteilen von Sadaka und hatte<br />

sogar in Zeiten dringender Not,<br />

stets eine Spende für die Armen<br />

und Bedürftigen. Auch beim Spenden<br />

wird angemahnt, den Weg der<br />

Mitte einzuschlagen. Allah<br />

beschreibt im Koran die Muslime<br />

wie folgt: „Und diejenigen, welche<br />

beim Spenden weder verschwenderisch<br />

noch geizig sind, sondern die<br />

richtige Mitte dazwischen einhalten.“<br />

(Sure Furkân, [25:67])<br />

Abschließend bleibt noch zu<br />

erwähnen, dass in der Sunna die<br />

Wichtigkeit der Baraka (Segen)<br />

hervorgehoben wird. Es wird<br />

empfohlen die Möglichkeiten, die<br />

Segen in den Haushalt bringen, zu<br />

beachten. Beispielsweise wird<br />

darauf hingewiesen, dass die gemeinsame<br />

Einnahme der Mahlzeiten,<br />

im Beisammensein aller Familienmitglieder,<br />

Segen mit sich<br />

bringt. Die Befolgung dieser und<br />

weiterer Empfehlungen des<br />

Propheten in Bezug auf die Baraka<br />

im Haushalt sind hinsichtlich der<br />

Versorgung der Familie sehr<br />

bedeutend. Auch muss der Mensch<br />

zu der Einsicht gelangen, dass<br />

Allah der Erhabene der Haupternährer<br />

aller Menschen ist. Im<br />

Koran heißt es dazu: „Wahrlich,<br />

Allah, Er (allein) ist der Versorger,<br />

der Herr aller Stärke, der Unerschütterliche“<br />

(Sure Zârijât, [51:58]) „Kein<br />

Lebewesen gibt es auf Erden, dessen<br />

Versorgung Ihm nicht obläge.“ (Sure<br />

Hûd, [11:6]) Aus diesem Grunde soll<br />

der Mensch bei seinen Bemühungen<br />

und Bestrebungen die Familie<br />

zu ernähren stets auf Allah vertrauen.<br />

<br />

Quelle:<br />

M. Abdulhalim: ‹slam‘da Erke¤in Efline<br />

Karfl› Vazifeleri, Bütün Yönleriyle Asr-ı<br />

Saadet’te ‹slam, 1. Cilt<br />

IGMG PERSPEKTIVE 33


aktuell<br />

Ideologie oder Recht?<br />

Das Kopftuchverbot in der Türkei<br />

‹lknur MELEKO⁄LU • imelekoglu@yahoo.de<br />

Das Kopftuchverbot ist eine soziale<br />

Misere, die es tausenden jungen<br />

kopftuchtragenden Frauen seit zehn<br />

Jahren unmöglich macht, ein Studium<br />

zu absolvieren. Dass sich das Parlament<br />

des Problems angenommen hat,<br />

ist ein sehr bedeutender Schritt. Doch<br />

die Aufhebung des Verbotes war und<br />

ist immer noch ein einziges Dilemma.<br />

Der Vorschlag der AKP (Partei für Gerechtigkeit<br />

und Entwicklung), die folgenden<br />

Zusatz befürwortete, konnte<br />

das Problem nicht lösen: „Niemandem<br />

darf das Recht auf höhere Bildung aufgrund<br />

seines äußeren Erscheinungsbildes<br />

oder seiner Kleidung verwehrt<br />

werden, solange diese nicht dem Strafgesetz<br />

oder der allgemeinen Moral<br />

verstoßen.“ Eine so detaillierte Aussage<br />

hat keinen Platz in einem Verfassungstext<br />

und kann unterschiedlichen<br />

Willkürlichkeiten Tür und Tor öffnen.<br />

Ein anderer Gedanke, der für noch<br />

mehr Verwirrung sorgte, war der<br />

Vorschlag, für das Tragen des Kopftuches<br />

die Ergänzung „das Kopftuch<br />

unter dem Kinn binden zu lassen“ in<br />

die Verfassung aufzunehmen. Die<br />

Gruppe, die diese Verfassungsänderung<br />

ausgearbeitet hat, begründete<br />

den Vorschlag damit, dass „das Gesicht<br />

unverhüllt bleibt und somit die<br />

Möglichkeit der Identifizierung gegeben<br />

ist“. Doch die eigentliche Intention<br />

ist, Kleidungsarten wie den<br />

Schleier, die Burka oder den Ganzkörperschleier<br />

zu verbieten. Eine solch<br />

genau festgelegte Beschreibung birgt<br />

die Gefahr der Auslegung, insbesondere<br />

vonseiten des Verfassungsgerichtes,<br />

in eine völlig andere Richtung.<br />

Ein Vorschlag wie der, das Kopftuch<br />

unter dem Kinn binden zu lassen, womit<br />

jungen muslimischen Frauen das<br />

Recht des Besuches der Hochschule<br />

gegeben werden soll, ist lächerlich<br />

und gleichzeitig beschämend. Dass<br />

das Kopftuch die Identifizierung ermöglichen,<br />

also das Gesicht offen gelassen<br />

werden soll, kann von jedem<br />

nachvollzogen werden. Doch der genannte<br />

Vorschlag dient zu nichts anderem<br />

als der Vereinfachung und Entstellung<br />

des Sachverhaltes. Glücklicherweise<br />

konnte verhindert werden,<br />

dass dieser Zusatz in die Verfassung<br />

eingefügt wurde.<br />

Besonders die Reaktionen aus den<br />

Reihen der CHP (Republikanische<br />

Volkspartei) und der Universitätsrektoren<br />

sind interessant. Obwohl sich<br />

beispielsweise ein Abgeordneter der<br />

CHP vorher für das Kopftuch ausgesprochen<br />

hatte, wollte er nun nichts<br />

mehr von Freiheit wissen und gab bekannt,<br />

seine Ansicht geändert zu haben.<br />

Währenddessen meinte ein Rektor:<br />

„Das Tragen eines Kopftuches<br />

steht dem Prinzip des Laizismus entgegen<br />

und sollte an den Universitäten<br />

nicht getragen werden dürfen. Das<br />

gilt auch, wenn es unter dem Kinn in<br />

Form einer Schleife gebunden oder<br />

mit einer Nadel befestigt wird. Denn<br />

wir können nicht kontrollieren, ob es<br />

nun mit einer Nadel befestigt wurde<br />

oder nicht.“ Man müsste diesen Herren<br />

fragen, ob es denn nicht schwer<br />

war, jahrelang zu kontrollieren, ob die<br />

Köpfe bedeckt waren oder nicht bzw.<br />

eine Perücke getragen wurde. Der<br />

gleiche Rektor sagte auch: „Kopftuchtragenden<br />

Studentinnen kommen bei<br />

mir nicht rein. Wenn diese Freiheit<br />

per Gesetz Gültigkeit erlangen sollte<br />

und sie doch hinein kämen, würden<br />

wir ihnen einfach nicht die ihnen<br />

zustehenden Zensuren geben, weil sie<br />

das Prinzip des Laizismus missachten.“<br />

Ein anderer Rektor gab bekannt,<br />

dass er die Universität schließen wolle,<br />

wenn das Tragen des Kopftuches<br />

legalisiert werden würde. Wenn man<br />

solche Äußerungen von jemandem<br />

hört, der ja immerhin Rektors ist,<br />

kann man nur noch den Kopf schütteln.<br />

Genauso kann man über Sätze<br />

wie „Durch das Kopftuch wird das<br />

Abschreiben erleichtert.“ und „Die<br />

Ungerechtigkeiten nehmen zu.“ oder<br />

„Die Kopftuchtragenden üben einen<br />

sozialen Druck auf die Unbedeckten<br />

aus.“ nur noch lachen.<br />

Von Deniz Baykal, der 2002 um die<br />

Stimmen der kopftuchtragenden<br />

Frauen warb, indem er auf Wahlveranstaltungen<br />

Kopftücher verteilte und<br />

Kopftuchträgerinnen auf seine Wahltouren<br />

mitnahm, stammen die folgenden<br />

Sätze: „Das Kopftuch widerspricht<br />

dem Laizismus.“, „Niemand<br />

bedeckt sich aufgrund seiner religiösen<br />

Überzeugung. Das Tragen eines<br />

Kopftuchs ist sowieso keine religiöse<br />

Pflicht. Versucht nicht das Verbot aufzuheben.“<br />

Den Vorschlag, ein Referendum<br />

einzuberufen, um das Problem<br />

zu lösen, kommentierte Baykal<br />

mit „Die Republik wurde auch nicht<br />

durch ein Referendum gegründet.“<br />

Auch der Satz „Ist den ein neuer Prophet<br />

gesandt worden, dass man das<br />

Kopftuch als Erfordernis des Islams<br />

hinstellt?“ stammt von Deniz Baykal.<br />

Auf dem Weg zur Aufhebung des<br />

Verbotes und im Bemühen, einen Mittelweg<br />

zu finden, hat sich zwischen<br />

der AKP und der MHP (Partei der Nationalistischen<br />

Bewegung) ein minimaler<br />

Konsens gebildet, infolge dessen<br />

das „Gesetz zur Änderung einiger<br />

Artikel der Verfassung der Republik<br />

34<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


aktuell<br />

Polizeigewalt...<br />

Türkei“ mit 411 Stimmen in der Großen<br />

Nationalversammlung der Türkei<br />

beschlossenen und später von Staatpräsident<br />

Abdullah Gül ratifizierte<br />

wurde. Nach dem Gesetz lautet Artikel<br />

10 der Verfassung nun: „Die staatlichen<br />

Organe und Verwaltungsinstanzen<br />

sind verpflichtet, sich bei allen<br />

Verfahren und öffentlichen Diensten<br />

an das Prinzip der Gleichheit zu halten.“<br />

Artikel 42, der Artikel über<br />

„Recht und Pflicht zu Erziehung und<br />

Bildung“, wurde um die Sätze „Niemandem<br />

darf das Recht auf Bildung<br />

verwehrt werden, wenn es nicht einen<br />

eindeutig in einem Gesetz festgelegt<br />

Grund dafür gibt. Die Grenzen des<br />

Gebrauchs von diesem Recht werden<br />

vom Gesetz festgelegt.“ Nachdem das<br />

Gesetz amtlich bekannt gegeben wurde,<br />

wies der Vorsitzende des Türkischen<br />

Hochschulrates (YÖK), Prof.<br />

Dr. Yusuf Ziya Özcan, in einem Schreiben<br />

die Universitätsrektoren darauf<br />

hin, dass das Gesetz, mit dem das Tragen<br />

des Kopftuches laut Artikel 10 und<br />

42 der Verfassung nun freigestellt ist,<br />

keiner weiteren gesetzlichen Regelungen<br />

bedarf. Daraufhin ließen manche<br />

Universitäten auch kopftuchtragende<br />

Studentinnen an die Hochschule,<br />

während dies andere mit Verweis auf<br />

Artikel 17 des Hochschulgesetzes ablehnten,<br />

da sie sonst eine verfassungsrechtliche<br />

Straftat begehen würden.<br />

Des Weiteren hat die CHP erneut<br />

den Versuch unternommen, die Freistellung<br />

des Kopftuches durch das<br />

Verfassungsgericht aufheben zu lassen.<br />

In der auch von der DSP (Demokratische<br />

Linkspartei) und Kamer Genç<br />

unterstützten Verfassungsklage heißt<br />

es, dass die aktuelle Änderung der<br />

Verfassung dem Prinzip des Laizimus<br />

in Artikel 2 widerspreche, diese aushöhle<br />

und überflüssig mache und somit<br />

nicht in Einklang mit dem Geist<br />

der Verfassung stünde, wobei auch<br />

auf andere Gerichtsurteile bezug genommen<br />

wird. Der Jurist und CHP-<br />

Abgeordnete Önder Sav betont indes,<br />

dass das Kopftuchverbot seit 1984 in<br />

Einklang mit den Urteilen des Staatsrates,<br />

des Verfassungsgerichtes und<br />

des Europäischen Gerichtshofes für<br />

Menschenrechte stünde. In der Verfassungsklage<br />

befinden sich auch<br />

Aussagen des Vorsitzenden des Türkischen<br />

Hochschulrates Prof. Dr. Yusuf<br />

Ziya Özcan. Was dabei herauskommen<br />

wird, bleibt abzuwarten.<br />

Bei genauerer Betrachtung sieht<br />

man, dass es im Grunde keiner Änderung<br />

der Verfassung bedarf, um dem<br />

Einzelnen die Art seiner Kleidung an<br />

einer Hochschulen freizustellen. Das<br />

ganze Verfahren verdeutlich jedoch<br />

sehr gut, dass es sich hierbei um keine<br />

rechtliche, sondern vielmehr politische<br />

und ideologische Angelegenheit<br />

handelt. Es ist nicht nötig die Verfassung<br />

einzubeziehen und eine neue<br />

gesetzliche Regelung einzuführen. Artikel<br />

17 des Hochschulgesetzes blieb<br />

während der ganzen Prozedur unberührt.<br />

Das heißt, dass die ganze Angelenheit<br />

eigentlich in das Aufgabenfeld<br />

der Politik gehört, die sich auf den<br />

Hochschulrat und die Rektorenkonferenz<br />

konzentrieren müsste, ohne je die<br />

Verfassung miteinzubeziehen. Seit<br />

zehn Jahren besteht nun das Kopftuchverbt<br />

in der Türkei, ohne dafür je<br />

ein Gestz geändert zu haben. Die<br />

Änderungen, die an den Artikeln 10<br />

und 42 der Verfassung vorgenommen<br />

wurden, haben weder einen Einfluss<br />

auf ihre ursprüngliche Aussage noch<br />

fügen sie ihnen etwas neues hinzu. In<br />

der bestehenden Verfassung waren<br />

ohnehin Bestimmungen enthalten, die<br />

den Staat daran hindern sollen, die<br />

Staatsbürger unterschiedlich zu behandeln,<br />

so wie in Artikel 42, wonach<br />

„niemandem das Recht auf Bildung<br />

verwehrt werden darf“. Die<br />

Realität jedoch ist, dass trotz dieser<br />

Bestimmungen, kopftuchtragende<br />

Frauen nicht einmal den Vorhof<br />

einer höheren Bildungsanstalt betreten<br />

dürfen.<br />

Es stellt sich also die Frage, weshalb<br />

diese Änderungen dann überhaupt<br />

vorgenommen wurden? Man<br />

erkennt die Antwort im Verhalten des<br />

Türkische Hochschulrates, der in Anlehnung<br />

an die Verfassungsänderung<br />

die Aufhebung des Verbotes bekannt<br />

gab. Ohne das Gesetz wäre solch eine<br />

Entscheidung nicht vorstellbar. Dabei<br />

bestätigt auch der Staatspräsident,<br />

dass die Änderung der Verfassung ihr<br />

im Grunde nichts hinzufügen: „Die<br />

Untersuchung der Änderungsvorschläge,<br />

die man an den Artikeln 10<br />

und 42 der Verfassung vorzunehmen<br />

beabsichtigt, ergibt, dass es die Absicht<br />

dieser Änderung ist, das Prinzip<br />

der Gleichheit vor dem Gesetz und<br />

das Recht auf Erziehung und Bildung,<br />

die ohnehin in der Verfassung verankert<br />

sind, genauer zu erklären und zu<br />

bestätigen.“ Das sagt alles. Die Änderung<br />

der beiden Artikel besteht darin,<br />

sie „genauer zu erklären und zu<br />

bestätigen“. Nun muss man aber fragen,<br />

ob das Verbot bisher bestehen<br />

konnte, weil die Artikel der Verfassung<br />

nicht deutlich genug waren? In diesem<br />

Fall ergibt es nämlich keinen Sinn, sich<br />

so über die Aufhebung des Verbotes<br />

aufzuregen. Denn verändert hat sich<br />

eigentlich nicht viel. Wenn das Gesetz<br />

dasselbe ist, ist auch das Verbot immer<br />

noch gültig. Aus diesem Grund kann es<br />

für dieses Problem nur eine politische<br />

Lösung.<br />

Genauso wie es falsch ist das<br />

Kopftuch per Gesetz zu verbieten, so<br />

unsinnig und unangebracht wäre es,<br />

den Frauen vorzuschreiben wie sie sich<br />

zu verdecken haben. Der einzig richtige<br />

Schritt, der getan werden muss, ist, die<br />

Entscheidung für oder gegen ein Kopftuch<br />

den Frauen zu überlasen, um somit<br />

die Freiheit zu gewährleisten. Nur wenn<br />

in der gesamten Türkei Freiheit<br />

herrscht, kann von Menschenrechten<br />

und einem demokratischem Staat<br />

gesprochen werden. <br />

IGMG PERSPEKTIVE 35


aktuell<br />

Recep Tayyip Erdo¤an und Kurt Beck in Ludwigshafen<br />

Die mediale Schlammschlacht<br />

Nach dem Brand in Ludwigshafen<br />

Ekrem fiENOL • esenol@igmg.de<br />

Die Bilder vom verheerenden Hausbrand<br />

in Ludwigshafen waren<br />

schrecklich. Eltern warfen in Panik<br />

ihre Kinder aus den Fenstern und<br />

sprangen hinterher, um dem sicheren<br />

Tod in den Flammen zu entkommen.<br />

Am Ende kamen neun Menschen<br />

ums Leben, fünf davon Kinder.<br />

Mehr als 60 Menschen wurden teilweise<br />

schwer verletzt.<br />

So schrecklich die Ereignisse in<br />

Ludwigshafen waren, so unmenschlich<br />

war auch die an Einseitigkeit<br />

kaum mehr zu überbieten.<br />

Da die Opfer in Ludwigshafen<br />

türkische Staatsbürger waren, mutmaßten<br />

türkische Medien über die<br />

Ursachen, wie ein Wahrsager auf<br />

dem Jahrmarkt. Die Aussagen zweier<br />

Mädchen (8 und 9 Jahre jung), die<br />

einen Mann beim Feuerlegen gesehen<br />

haben wollten, gaben den<br />

Startschuss für die Kampagne.<br />

Drohungen, die die türkischen<br />

Hausbewohner von Rechtsextremisten<br />

seit längerem erhalten hätten<br />

und auch die Nachricht, dass auf das<br />

Haus im Jahre 2006 bereits einmal<br />

ein Anschlag verübt wurde, erhöhten<br />

sowohl den Verdacht, es könne<br />

sich um eine rechtsextremistische<br />

Tat handeln, als auch die Auflagen.<br />

Erinnerungen an Mölln und Solingen<br />

wurden mit besonders großen<br />

Schriften geweckt.<br />

Türkische Nachrichtensendungen<br />

zeigten Bilder vom Brand in<br />

endlosen Wiederholungsschleifen.<br />

Auch geschmackloses flimmerte ab<br />

und zu über die Bildschirme. So<br />

wurde beispielsweise mitten auf die<br />

deutsche Flagge das Hakenkreuz<br />

platziert oder der Moderator sprach<br />

über “die Deutschen“, wenn er die<br />

möglichen Täter meinte.<br />

Deutsche Medien dagegen zitierten<br />

allenfalls den rheinland-pfälzischen<br />

Ministerpräsidenten Kurt<br />

Beck, der eine fremdenfeindliche Tat<br />

ausschloss, noch bevor das Feuer<br />

gelöscht war und Ermittler das<br />

36<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


aktuell<br />

Gebäude untersuchen konnten.<br />

Einen möglichen fremdenfeindlichen<br />

Hintergrund konnte man in<br />

den ersten Tagen nach dem Brand<br />

jedenfalls noch nicht lesen. So kam<br />

es, dass in Deutschland mehr über<br />

die gedruckten bzw. nicht gedruckten<br />

Schlagzeilen diskutiert wurde als<br />

über die Opfer selbst.<br />

Und wenn wir ehrlich zurückblicken,<br />

werden wir unweigerlich<br />

gewisse Parallelen zur Berichterstattung<br />

über Zwangsehen oder Ehrenmorde<br />

in den deutschen Medien erkennen.<br />

Wie sehr - und zu Recht -<br />

haben wir uns darüber aufgeregt,<br />

dass keine Differenzierung stattfinde<br />

und alle Türken über einen Haufen<br />

geworfen werden? Schließlich gab<br />

und gibt es weder Zahlen noch Studien,<br />

die eine pauschale Verurteilung<br />

rechtfertigten. Wir waren verletzt,<br />

beleidigt und fühlten uns zu<br />

Unrecht verurteilt. Insbesondere<br />

türkische Zeitungen riefen zu mehr<br />

Sachlichkeit auf. Aussagen zahlreicher<br />

Wissenschaftler wurden tagtäglich<br />

abgedruckt, um der pauschalen<br />

Verurteilung entgegenzuwirken.<br />

Wenn wir uns dieselben türkischen<br />

Blätter über den Brand in Ludwigshafen<br />

berichten sehen, fällt auf, dass<br />

sie in einem atemberaubenden Tempo<br />

an den Ungeschicken deutscher<br />

Medien jener Tage vorbeiziehen.<br />

Heute sind es die deutschen Medien<br />

vor voreiligen und pauschalen<br />

Verurteilungen warnen und zur<br />

Sachlichkeit aufrufen. Ironie des<br />

Schicksals.<br />

Genauso falsch, unsachlich, übertrieben<br />

und vorurteilsbehaftet die<br />

Berichterstattung in Deutschland<br />

über Ehrenmorde und Zwangsehen<br />

war, genauso war es falsch zu behaupten<br />

oder gar zu unterstellen, es könnte<br />

ein Anschlag von „den Deutschen“<br />

gewesen sein. Es mögen noch so<br />

viele Indizien oder Zeugenaussagen<br />

vorliegen, die ein Anschlag als möglich<br />

erscheinen lassen. Nichts könnte<br />

eine pauschale Verurteilung<br />

rechtfertigen. Selbst wenn ein fremdenfeindlicher<br />

Hintergrund, der von<br />

der Oberstaatsanwaltschaft als<br />

Nach dem Brand<br />

„äußerst unwahrscheinlich“ bezeichnet<br />

wurde, wären die Täter sicher<br />

nicht „die Deutschen“.<br />

Allem Anschein nach hat es sich<br />

eingebürgert, dass die objektivsachliche<br />

Berichterstattung nur so<br />

lange anhält, bis Opfer nicht „die<br />

Eigenen“ sind. Über fremdes Leid<br />

und Schmerz lässt sich wohl ruhiger<br />

und analytischer berichten als über<br />

das Eigene.<br />

Dass es den Medienmachern<br />

letzten Endes nur um Auflagenzahlen<br />

geht, zelebriert ein gemeinsamer<br />

Kommentar des Bild-Chefredakteurs<br />

Kai Diekmann und Hürriyet-<br />

Chefredakteurs Ertugrul Özkök besonders<br />

eindrucksvoll. Als ihr Doppelspiel<br />

offensichtlich wurde, riefen<br />

sie Politiker dazu auf, kein Misstrauen<br />

zu schüren. Dabei lieferten<br />

sich gerade diese Blätter regelmäßig<br />

Schlammschlachten und verstießen<br />

gegen so manche Regel des Pressecodexes.<br />

Angesichts der Schlagzeilen<br />

der beiden Blätter, sei es um<br />

den hessischen Wahlkampf oder um<br />

die Brandkatastrophe in Ludwigshafen,<br />

fragt man sich, wie unverfroren<br />

man überhaupt noch sein kann.<br />

Sind es nicht gerade diese Zeitungen<br />

gewesen, die mit ihrer<br />

Berichterstattung meist Öl ins Feuer<br />

gegossen und gerade Misstrauen in<br />

der Bevölkerung geschürt haben?<br />

Sind es nicht gerade diese Zeitungen<br />

gewesen, die aus vagen Vermutungen<br />

Tatsachen machten und damit<br />

insbesondere Misstrauen geschürt<br />

haben? Ist es angesichts dessen<br />

nicht traurig, dass beide Blätter zu<br />

den meist gelesenen ihrer Länder<br />

gehören?<br />

Müssen wir uns an dieser Stelle<br />

nicht die Frage gefallen lassen, ob<br />

wir nicht unseren Teil dazu beitragen,<br />

dass Medien letztlich dass berichten,<br />

was wir als Leser serviert<br />

haben möchten. Nicken wir nicht<br />

mit unseren Köpfen zustimmend<br />

und empfinden im innersten eine gewisse<br />

Genugtuung, wenn der Andere<br />

auf die gleiche Art und Weise fertig<br />

gemacht wird, wie sie uns nur<br />

eine Gelegenheit vorher abgefertigt<br />

haben?<br />

Am Ende, wenn das ganze ausgestanden<br />

ist,- und das ist das Fatale<br />

– werden die Erinnerungen stark<br />

von der Berichterstattung geprägt<br />

sein. Ob sich im Nachhinein eine<br />

fremdenfeindliche Tat bewahrheitet<br />

hat oder auch nicht, werden nur die<br />

wenigsten registrieren. <br />

IGMG PERSPEKTIVE 37


kommentar<br />

Geduldsprobe<br />

O¤uz ÜÇÜNCÜ • oucuncu@igmg.de<br />

Es ist inzwischen eine allzu vorhersehbare<br />

Kettenreaktion. Ob<br />

mit der Neuauflage der weltbekannten<br />

Karikaturen, die nach der<br />

Aufdeckung eines Mordkomplotts<br />

gegen den Initiator der Karikaturenaktion<br />

aus Solidarität in allen dänischen<br />

Tageszeitungen abgedruckt<br />

wurden oder aktuell mit einer<br />

Plakat-Ausstellung in Berlin bei<br />

dem die Kaâba in Mekka als „Dummer<br />

Stein“ tituliert wird, es funktioniert<br />

nach dem inzwischen vertrauten<br />

Muster: Künstler provozieren,<br />

wütende Muslime überreagieren<br />

und rufen unweigerlich Sicherheitsbehörden<br />

und Politiker auf<br />

den Plan.<br />

Und plötzlich ist er dann wieder<br />

da, der von Zeit zu Zeit aufflammende<br />

und allem Anschein nach<br />

unvermeidliche Kulturkampf zwischen<br />

Okzident und Orient, bei<br />

dem es gilt, ohne wenn und aber<br />

die Errungenschaften der europäischen<br />

Aufklärung gegen engstirnige,<br />

intolerante und humorlose<br />

Muslime, denen unerklärlicherweise<br />

immer noch Dinge „heilig“, sprich<br />

unantastbar sind, zu verteidigen.<br />

Wie sonst ist denn auch der jüngste,<br />

denkwürdige Aufruf unseres<br />

obersten Ordnungshüters Wolfgang<br />

Schäuble an die Herausgeber<br />

der deutschen Printmedien zu verstehen,<br />

die dänischen Karikaturen<br />

als Ausdruck gelebter Pressefreiheit<br />

und europäischer Lebensart ebenfalls<br />

nachzudrucken.<br />

Ehrlicherweise vergeht einem<br />

doch das Lachen, wenn selbst der<br />

Bundesinnenminister sich in diesem<br />

bizarren Streit um Presse- und<br />

Meinungsfreiheit parteiisch erklärt,<br />

wobei er seinen Standpunkt unter<br />

dem Eindruck der harschen Kritik<br />

die auf ihn niederging, wenn auch<br />

etwas halbherzig, relativiert hat.<br />

Man mag dann auch eigentlich<br />

nicht mehr zum so und sovielten<br />

Male daran erinnern, dass Freiheit<br />

und Verantwortung zwei Seiten ein<br />

und derselben Medaille sind und<br />

keinem ein Zacken aus seiner Krone<br />

bricht, wenn er auf offenkundige<br />

Sensibilitäten seines Gegenübers<br />

Rücksicht nimmt.<br />

Nein, lustig ist es längst nicht<br />

mehr, wenn die Geduld der Muslime<br />

immer wieder aufs Neue auf die<br />

Probe gestellt wird. Die permanente<br />

Provokation von Muslimen verkommt<br />

immer mehr zum Selbstzweck<br />

und treibt in vielen europäischen<br />

Ländern merkwürdige<br />

Blüten. Da kündigt ein minderbemittelter<br />

holländischer Politiker einen<br />

Film an, der den Koran im wahrsten<br />

Sinne des Wortes auseinander nehmen<br />

will. Oder eine österreichische<br />

Politikerin mit einem offensichtlich<br />

ähnlich „hohen“ Intelligenzquotienten<br />

beschimpft den als Barmherzigkeit<br />

für alle Welten entsandten Propheten<br />

Muhammed als „Kinderschänder“.<br />

Ob diese geistigen Ausfälle<br />

schon den vorläufigen Höhepunkt<br />

an Geschmacklosigkeiten markieren<br />

bleibt, angesichts der öffentlichen<br />

Aufmerksamkeit die solchen Provokateuren<br />

nach wie vor gewiss ist,<br />

zweifelhaft. Auch wenn es ohne<br />

Zweifel zu den Spielregeln der<br />

Demokratie gehört Kritik und Satire<br />

an der eigenen Person, der eigenen<br />

Kultur und der eigenen Religion<br />

zu ertragen bzw. zu erdulden<br />

gilt doch für den Umgang damit<br />

folgende Maxime von Mahatma<br />

Gandhi: „Zur Duldsamkeit gehört<br />

nicht, dass ich auch billige, was ich<br />

dulde.“ <br />

38<br />

IGMG<br />

PERSPEKTIVE


25 yaşından küçük gençlere, Nisan-Haziran arasında özel Umre fiyatı (800,- Euro) (*)<br />

IGMG UMRE UÇUŞ PLANI / FLUGPLAN 2008 / 1429 IGMG RAMAZAN UMRESİ UÇUŞ PLANI / FLUGPLAN 2008-1429<br />

NO BÖLGE G‹D‹fi DÖNÜfi UÇUfi YER‹ PROGRAM MÜDDET ÜCRET<br />

1 HAMBURG 09.03.2008 23.03.2008 FRANKFURT PASKALYA 2 Hafta 1190,- y Turist program›<br />

2 Ruhr-A/K-Ruhr 14.03.2008 28.03.2008 FRANKFURT PASKALYA 2 HAFTA 940,- y Gençler: 800,- y<br />

3 KÖLN 16.03.2008 30.03.2008 FRANKFURT PASKAYA 2 HAFTA 940,- y Gençler: 800,- y<br />

4 HESSEN 23.03.2008 06.04.2008 FRANKFURT PASKALYA 2 Hafta 940,- y Gençler: 800,- y<br />

5 STRASBURG 06.04.2008 20.04.2008 FRANKFURT PASKALYA 2 Hafta 1040,- y Gençler: 900,- y<br />

6 STUTTGART 11.05.2008 25.05.2008 FRANKFURT PFINGSTEN 2 Hafta 940,- y Gençler: 800,- y<br />

7 FREIBURG/SCHWB 09.05.2008 23.05.2008 FRANKFURT PFINGSTEN 2 Hafta 940,- y Gençler: 800,- y<br />

8 MÜN‹H 10.05.2008 24.05.2008 MÜN‹H PFINGSTEN 2 Hafta 940,-y Gençler: 800,- y<br />

9 HAMBURG 17.07.2008 31.07.2008 HAMURG YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1050,-y<br />

10 STUTTGART 24.07.2008 07.08.2008 STUTTGART YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1050,-y<br />

11 MÜN‹H 04.08.2008 28.08.2008 MÜN‹H YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1050,-y<br />

12 LYON 01.07.2008 15.07.2008 LYON YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1150,-y<br />

13 PAR‹S 01.07.2008 15.07.2008 PAR‹S YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1150,-y<br />

14 DÜSSELDORF 26.06.2008 10.07.2008 DÜSSELDORF YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1050,-y<br />

15HANNOVER/BREMEN 10.07.2008 24.07.2008 HANNOVER YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1050,-y<br />

16 BERL‹N 17.07.2008 31.07.2008 BERL‹N YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1050,-y<br />

17 STRASBURG 01.07.2008 15.07.2008 STRASBURG YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1150,-y<br />

18 AMSTERDAM 22.07.2008 05.08.2008 AMSTERDAM YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1150,-y<br />

19 FRANKFURT 23.06.2008 07.07.2008 FRANKFURT YAZ TAT‹L‹ 2 Hafta 1050,-y<br />

NO BÖLGE G‹D‹fi DÖNÜfi UÇUfi YER‹ PROGRAM MÜDDET ÜCRET<br />

1 GENEL 01.09.2008 01.10.2008 Frankfurt TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1495,- y<br />

2 GENEL 15.09.2008 02.10.2008 Frankfurt SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1395,-y<br />

3 PAR‹S 01.09.2008 01.10..2008 PAR‹S TÜM RAMAZAN 4Hafta 1595,-y<br />

4 PAR‹S 15.09.2008 02.10.2008 PAR‹S SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />

5 AMSTERDAM 01.09.2008 01.10..2008 AMSTERDAM TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />

6 AMSTERDAM 15.09.2008 02.10.2008 AMSTERDAM SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />

8 LYON 01.09.2008 01.10..2008 LYONN TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />

9 LYON 15.09.2008 02.10.2008 LYONN SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />

10 STRASBOURG 01.09.2008 01.10..2008 STRASBOURG TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />

11 STRASBOURG 15.09.2008 02.10.2008 STRASBOURG SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />

12 V‹YANA 01.09.2008 01.10..2008 V‹YANA TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />

13 V‹YANA 15.09.2008 02.10.2008 V‹YANA SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />

14 BRÜKSEL 01.09.2008 01.10..2008 BRÜKSEL TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />

15 BRÜKSEL 15.09.2008 02.10.2008 BRÜKSEL SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />

16 ZÜR‹H 01.09.2008 01.10..2008 ZÜR‹H TÜM RAMAZAN 4 Hafta 1595,-y<br />

17 ZÜR‹H 15.09.2008 02.10.2008 ZÜR‹H SON ‹K‹ Hafta 2 Hafta 1495,-y<br />

18 DÜSSELDORF 28.09.2008 12.10.2008 Frankfurt SON BAHAR 2 Hafta 1250,-y<br />

• Uçuş tarihlerinde 1-2 günlük değişiklik olabilir.<br />

• Türkiye üzeri uçuşlarda Umre dönüşü Türkiye’de<br />

aynı bilet ile izin yapma imkanına sahipsiniz.<br />

• Ferdî gitmek isteyenler için özel fiyat<br />

1025,- Euro (Bu fiyat Nisan ve Ağustos<br />

arası geçerlidir.)<br />

Hacc ve Umre ‘Millî Görüş’ ile bir başkadır<br />

Banka Hesap Numarası: IGMG • SEB AG – Köln • Konto Nr.: 162 888 5602 • BLZ: 370 101 11<br />

Islamische Gemeinschaft Millî Görüş · İslam Toplumu Millî Görüş · Hac ve Umre Organizasyonu<br />

Boschstr. 61-65 · D-50171 Kerpen · Tel.: +49 (0)2237-656 310/311 · Fax: +49 (0)2237-656 319<br />

· E-Mail: hacumre@igmg.de · www.igmg.de<br />

* Genclere özel olan bu program,<br />

Almanya haricindeki<br />

ülkeler için 900 Euro’dur.<br />

• 6 hafta önceden müracaat<br />

etmek ve en az 30-40 kişilik<br />

grup olunması halinde yukarıda<br />

belirtilen program harici, istenilen<br />

tarihte Umre organizasyonu<br />

yapılabilir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!