31.08.2015 Views

Sayı 28 Mağaraya dair 2013 Yıl 5

Sayı 28 2013 Yıl: 5 Mağaraya dair - ASPEG

Sayı 28 2013 Yıl: 5 Mağaraya dair - ASPEG

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

<strong>Sayı</strong> <strong>28</strong><br />

<strong>Mağaraya</strong> <strong>dair</strong><br />

OCAK<br />

ŞUBAT<br />

<strong>2013</strong><br />

<strong>Yıl</strong>: 5


Yayın Kurulu<br />

Bülent Demir<br />

İlker Gürbüz<br />

Mesut Şen<br />

Ender Usuloğlu<br />

Katkıda Bulunanlar<br />

Bülent Demir<br />

Hakan Eğilmez<br />

Turgay Gönülalan<br />

Mehmet Sait Taylan<br />

Razvan Sabau<br />

Mesut Şen<br />

Ender Usuloğlu<br />

Fotoğraflar<br />

Ön Kapak: Belen Kokurdanı,<br />

Ender Usuloğlu<br />

<strong>Mağaraya</strong> Dair...<br />

Ocak Şubat ayları genelde mağaracılık açısından<br />

kesat aylar olduğu için bizde bir çok kulüp<br />

ve dernek gibi eğitim işlerine daldık. Çok bir<br />

faaliyetimiz olmasa bile yoğun bir eğitim dönemi<br />

geçirdik.<br />

Mağaracılık camiasına grup oluşumundan<br />

dernekleşmeye adım atan Kuzgun Mağara<br />

Araştırma Grubundaki arkadaşlarımızı tebrik<br />

ederiz. Mesut Şen, dernekleşme hikayesini ele<br />

aldı. Hazır dernekleşmeden devam ediyoruz,<br />

bizde ASPEG’in 5.yılını kutluyoruz. Arkadaşımız<br />

Ender Usuloğlu ise ASPEG’in tatlı acı, iyi kötü<br />

geçen 5 yılını biraz daha tarihi perspektiften<br />

anlatıyor.<br />

ASPEG olarak bir çok üyemiz İstanbul<br />

dışındandır. Ankara ve Antalya ağır basar<br />

İstanbul dışı üyelerimizde ama bir üyemiz var<br />

ki, Sait hocamız, ailesi Konya’da kendisi bilim ve<br />

çalışma uğruna Bitlis Adilcevaz’da dır. Gurbet<br />

ellerde onu yalnız bırakamazdık, bizde yanına<br />

gittik . Bu ziyareti onun kaleminden okuyacağız.<br />

Mağara Dalışcı üyemiz Hakan arkadaşımız,<br />

biz her ne kadar gezilere bu dönem pek sık<br />

gitmesekte, kendisi kar kış demeden ısrarla<br />

dalmaya ve sifonları geçmeye devam ediyor.<br />

Cirbin Ali dalışlarını ve neler yaptıklarını onun<br />

kaleminden okuyacağız.<br />

Bülent Demir ısrarlı yazı yaz dememiz<br />

karşısında bizi kırmadı ve iletişim konusunda<br />

yazdı.<br />

Herkese keyifli okumalar diliyoruz!<br />

Arka Kapak: Hasan Sabah’ın<br />

Kalesine giderken ki kanyon, İran,<br />

Ender Usuloğlu<br />

Bu dergide yer alan yazılar ve fotoğraflar, kaynak belirtilmeden kullanılamaz.<br />

Websitelerimiz: www.aspeg-medya.com<br />

www.aspeg-tr.org<br />

Bize ulaşmak ve(ya) mağaracı olmak istiyorsanız: info@aspeg-tr.org<br />

2


Ocak-Şubat<br />

İçindekiler<br />

Kışın Sifon Dalışı<br />

Sayfa:4<br />

İletişim<br />

Sayfa: 8<br />

ASPEG Gurbet’te<br />

Sayfa: 12<br />

Gruptan Derneğe<br />

KMG<br />

Sayfa: 16<br />

ASPEG’İN 5 YILI<br />

Sayfa: 20<br />

Fotoğraf: Ender Usuloğlu<br />

3


Soğuk, dışarısı -2 derece,<br />

Kuzey Poyrazı hafiften esiyor,<br />

Kamyonetin kasasında<br />

giyiniyoruz. Aslında soyunurken<br />

üşüme çok sorun değil, asıl<br />

mağaradan çıktıktan sonrayı<br />

düşünüyorum, malum sifon<br />

dalışı, ıslak bir şekilde -2 derecede<br />

giyinmek, adamı çok acıktırıyor.<br />

Özet bir giriş yapayım dedim ama<br />

detayları anlatmadan olmaz tabi.<br />

Ocak-Şubat <strong>2013</strong> , tarihlerinde,<br />

Cibril Ali(Yuvacık Kacaeli), Ali<br />

Şahin Pınarı(Kıyıköy Trakya)<br />

mağaralarına, sifon dalışlı için 2<br />

ayrı tarihte gezi düzenledik. Bu<br />

gezilerde Doruk Dündar, Sencer<br />

Çoltu, Ahmet Şener eşlik etti.<br />

Cibril Ali mağarası, halen Bümad<br />

tarafından araştırılmakta.<br />

Yaklaşık 300 metre yatay devam<br />

ettikten sonra, malzeme ile<br />

tıkanan bölümü kazıp, galeriyi<br />

genişletmişler. Normalde<br />

daha ileride olan sifon, suyun<br />

yükselmesinden dolayı daha önce<br />

bir noktada oluşmuş, sifonlardan<br />

sonra Srt ile tırmanılacak<br />

15 metrelik çıkış var, zaten<br />

sonrasında bir sifon daha<br />

oluşuyor. Aracı park ettiğimiz<br />

noktadan mağara ağzına yaklaşık<br />

500 metre aşağı doğru inmek<br />

durumunda kaldık. Zira dışarısı<br />

-2 derece olduğundan tüm yol<br />

buz ve mağara ağzına giden yolda<br />

ezilmemiş 30 cm kar olmuştu.<br />

Sifon dalışı için içimize giydiğimiz<br />

7mm elbise ile hareket etmek,<br />

ekstra zorlayıcı oldu. Bu arada<br />

biz araç kasasında hazırlanırken<br />

yanımızda duran minübüsten<br />

bir grup doğa yürüyücüsü, karda<br />

dolaşmak üzere yanımızdan<br />

geçti. Geçerkende ne yaptığımızı<br />

anlamaya çalışıyorlardı. Çünkü<br />

bir yandan , çantalara dalış<br />

tüplerini yerleştiriyorduk. Az<br />

sonra yanımıza kaybolmuş<br />

bir araç geldi. Zincirleri<br />

olmadığından , beraber gitmeyi<br />

istediler, ama biz daha mağaraya<br />

gireceğiz dediğimizde, daha bir<br />

şaşaladılar. Zaten bir de dalacağız<br />

deseydik herhalde bize uzaylı<br />

muamelesi yaparlardı.<br />

Neticede, 3 kişi çantalar ile<br />

beraber uzun bir yürüyüşten<br />

sonra, mağaraya giriş yaptık,<br />

daha önceden oluşan 5 metrelik<br />

sifonu geçtikten sonra, asıl<br />

4<br />

sifona geldiğimizde normalde<br />

4 metre uzunluğunda olması<br />

gereken sifonun yaklaşık 10<br />

metre uzunluğunda olabileceği<br />

tahmininde bulunduk, zira su<br />

fazla yükselmişti. Tüp havaları ve<br />

mevcut dönüşü riske etmemek<br />

için durumu zorlamadık ve geri<br />

döndük.<br />

Taşıma kolay olsun diye ufak<br />

tüpler (3 litre 200 var 600<br />

litre toplam hava) yanımıza<br />

almıştık, ilk sifonda 3/1 ini<br />

kullandığımızdan 2. sifona yeterli<br />

hava kalmama olasılığından, 2.<br />

girişi riske etmedik. Suyun fazla<br />

olacağını tahmin ediyorduk,<br />

sonuçta bu tarz penetrasyonlar,<br />

tecrübe artırımı açısından, kış<br />

aylarında mağara içindeki suyun<br />

yükselme potansiyeli anlamada<br />

ve daha sonra yapacağımız<br />

dalışlarda, efektif bir bilgi<br />

kazanımı sağladı. Çıkışla beraber,<br />

aynı mesafeyi sırtımızda çantalar<br />

ile tırmanmak, sonrasında<br />

soğuk havada giyinmek ve<br />

akabinde 5 çeşit yemek yeme ile<br />

taçlanan, buz üstünde off road ile<br />

bütünleşen, günübirlik geziden<br />

döndükten sonra, geçen yıl<br />

içindeki sifonu geçip, mağaranın<br />

kuru pasaj olarak devam ettiğini<br />

gördüğümüz, Ali Şahin Pınarı<br />

mağarası için, plan yaptık.<br />

3 hafta sonra Doruk ile mağara<br />

ağzına geldik. Suyun yüksek<br />

olacağını bildiğimiz için daha<br />

fazla tüp ve malzeme ile 2x3 litre,<br />

ışık sistemleri , uzun mağara<br />

ipi ve ölçüm setleri ile giriş<br />

yaptık. Tahmin ettiğimiz gibi,<br />

su yaklaşık 50 cm yükselmiş,<br />

çoğu yerde tavan ve su arası<br />

30 cm olacak şekilde ilerledik.<br />

Daha önce yürüyerek geçtiğimiz<br />

nokta 15 metre uzunluğunda<br />

sifon yapmıştı. Burayı geçtikten<br />

sonra, ana sifona ulaştığımızda<br />

20 metre uzunluğunda daha<br />

önce geçtiğimiz sifonun 30<br />

metre olabileceği varsayımında<br />

bulunduk. Geçebilecek havamız<br />

olmasına rağmen, geçtikten<br />

sonraki kuru pasajlarında su<br />

içinde olabileceğinden, ölçüm<br />

amaçlı ilerleme penetrasyonu<br />

sonlandırdık. Suyun ısısı 5<br />

derece olduğundan, beklemeli<br />

çalışmalarda koordinasyon<br />

kaybına yol açmasını istemedik.<br />

Burada gözlemimiz, suyun her<br />

2 mağarada yaklaşık 50 cm<br />

yükselmiş olduğu idi. 400-100<br />

metre rakımlarında toplanan<br />

havza suyunun mağara içine<br />

toplanması ve su artışı yaklaşık bu<br />

seviyelerde oluyor. Daha yüksek<br />

irtifalarda, kış ayını geçip yaz bile<br />

olsa, olası su debisi ve yüksekliğinin<br />

daha fazla olacağını ortaya<br />

koyuyor.<br />

Sonuçta , Sifon dalışlarımız<br />

devam etmekte. Başka haberler<br />

ve sifon sonrası haritalar ile geri<br />

gelmek üzere, ‘Sıcak Mağaralar’<br />

diliyorum.


Kış ayında sifon dalışı<br />

Yazı ve Fotoğraflar: Hakan Eğilmez<br />

5


Hubert Robert<br />

(1733-1808)<br />

“The Mouth Of A<br />

Cave”<br />

Fransız Yağlı Boya<br />

1784<br />

7


İletişim<br />

Yazı: Bülent Demir<br />

Fotoğraflar: Razvan Sabau<br />

8


Doğada İletişim<br />

Son otuz yılda hızla gelişen<br />

teknoloji ister istemez doğa<br />

sporlarını da etkilemiştir. Bu<br />

gelişmenin bir kısmı kulladığımız<br />

donanımların üretilmesinde<br />

kullanılırken bir kısmını da<br />

bizzat bizler kullanmaktayız. Bu<br />

sayımızda sizlere teknolojinin<br />

bizlere sunmuş olduğu bazı iletişim<br />

olanaklarından bahsedeceğim.<br />

İletişim, iletilen bilginin hem<br />

gönderici hem de alıcı tarafından<br />

anlaşıldığı ortamda bilginin bir<br />

göndericiden bir alıcıya aktarılma<br />

sürecidir. Buradaki alıcı veya<br />

gönderici her zaman insan<br />

olmayabilir.<br />

Doğada iletişim denince benim<br />

ilk aklıma duman geliyor. Belki<br />

bir kaç bin yıl geriden geliyor<br />

olsam da yazım duman üzerine<br />

değil, bunu “mangal” konulu bir<br />

yazıda daha detaylı işleyebiliriz.<br />

Bugün sizlere gps, spot ve uydu<br />

telefonlarından bahsetmek<br />

istiyorum. Eminim bir çok kişi en<br />

azından bunlardan birine sahiptir.<br />

GPS = Ben neredeyim?<br />

GPS (Global Positioning System)<br />

cihazları tek yönlü iletişimin<br />

mükemmel bir örneğini<br />

teşkil ederler. Düzenli olarak<br />

kodlanmış bilgi yollayan bir uydu<br />

ağından sinyal alıp , uydularla<br />

arasındaki mesafeyi ölçerek<br />

dünya üzerindeki kesin yeri tespit<br />

etmeyi mümkün kılar. Lütfen<br />

dikkat edelim, sinyalleri alır,<br />

matematiksel işlemlerden geçirir<br />

ve bize çıktıyı sunar. Bizden bir<br />

bilgi alıp uydulara göndermez.<br />

Kulağımıza güzel gelse de bu<br />

teknoloji bize ait değildir, biz<br />

sadece bize izin verildiği ölçüde bu<br />

nimetten yararlanırız. Sistemin<br />

ilk kuruluşu 1950’li yıllardaki<br />

askeri sistemlerin geliştirilmesine<br />

dayanır. 1980’li yıllardan<br />

itibaren de sivil kullanıma<br />

açılmıştır.<br />

Günümüzden yirmi yıl önce<br />

kullanılan GPS cihazları<br />

üzerindeki yongalar ormanlık<br />

alanlarda ve şehir içinde<br />

kullanıma izin vermiyordu.<br />

Çevresindeki bir objeden<br />

kolaylıkla etkileniyordu, hatta<br />

çantanızın içinden bile uydu<br />

sinyallerini yakalayamazdı.<br />

Siyah beyaz ekran üzerinde bir<br />

üçgen, arkasında iz çıkartarak<br />

garip şekiller çizerdi. Harita<br />

yüklemek, fotoğraf çekmek bir de<br />

üsteüne barometre özelliği ancak<br />

rüyanızda görebileceğiniz bir<br />

özellikti.<br />

Günler hızla geçti ve teknoloji<br />

beklenenin üzerinde bir hızla GPS<br />

‘leri etkiledi. SirfStarIII yonga seti<br />

ile sinyal yakalama özelliğindeki<br />

artış, çevreden gelen diğer<br />

parametrelerle değerlendirme<br />

ile inanılmaz sonuçlar ürettildi.<br />

Bina ve araç içinde çeken<br />

GPS’lere sahip olduk. Artık<br />

ormanlık bir alanda veya vadi<br />

içinde kaybolmayacaktık.<br />

Teknoloji peşimizi<br />

bırakmadı, kader ağlarımızı<br />

örmüştü bir kere. Telefon<br />

dünyasındaki gelişmeler<br />

de GPS cihazlarına<br />

hızla uyarlandı. Önce<br />

harita yükleme özelliğine<br />

kavuştuk. Gideceğimiz<br />

yerin haritasını yükleyerek<br />

daha doğru bir yön bulma<br />

imkanımız olmuştu. Bunun<br />

bir adım ardından renkli<br />

ekranlarla tanıştık. Cihazlar<br />

renklenmişti (nasıl bir işime<br />

yaradı anlatamam!)... Bunu<br />

topoğrafik ve üç boyutlu haritalar<br />

takip etti. Son beş yıl içinde<br />

üretilen GPS cihazlarına ise artık<br />

uydu görüntüleri yüklenebiliyor.<br />

Bir adım sonrasında canlı uydu<br />

görüntüleri olursa hiç şaşırmam.<br />

Bunlar olup biterken 2000<br />

yılında ilk aldığım 64MB hafızalı<br />

GPS cihazımın yeni sürümlerinde<br />

8GB hafıza bulunduğunu<br />

belirtmeden geçemeyeceğim.<br />

Yukarıdaki temel navigasyon<br />

özelliklerinin yanına; fotoğraf<br />

çekme, barometre, elektronik<br />

pusula gibi daha sayısız fonksiyon<br />

ilave edidi. Artık wireless<br />

üzerinden kendi iz kayıtlarımızı<br />

arkadaşımızla paylaşabiliyoruz.<br />

O da yetmedi telefonlarımızın<br />

içine kadar GPS girdi hatta<br />

saatlerimizin içine bile.<br />

Konu ne zaman açılsa “akıllı<br />

telefon mu?” yoksa “gps mi?”<br />

ikilemi ile karşılaşırız. Benim şahsi<br />

görüşüm GPS’dir. Çünkü ana<br />

görevi navigasyon olan bir cihaz<br />

daima akıllı telefonlardan daha<br />

iyi performans sergiler. Yağmur<br />

altında akıllı telefonu kullanmak<br />

oldukça güçtür, GPS açıkken akıllı<br />

telefonların şarjı 5-6 saatte biter,<br />

bazılarının bataryası değişmez,<br />

rota kaydetme (track log) bir<br />

çoğunda yoktur bunun için özel<br />

program satınalmanız gerekir.<br />

Bu sebeplerden dolayı belki en üst<br />

sürüm olmasa da bir GPS cihazına<br />

sahip olmanızı tavsiye ederim.<br />

Spot = Ben buradayım?<br />

Spot cihazlarda son zamanların<br />

vazgeçilmezlerinden biri oldu.<br />

GPS ile aynı mantıkta çalışmasına<br />

karşın hafif yollu çift yönlüdür.<br />

Bu cihazlardaki temel kullanım<br />

amacı; kişiyi takip etmek, acil bir<br />

durumda belirli bir merkezin veya<br />

kişinin uyarılmasıyla ilk yardım<br />

hizmetinin sağlanmasıdır.<br />

Aynen GPS’in çalışmasındaki<br />

prensip gibi yörüngedeki<br />

uydulardan sinyalleri alarak cihaz<br />

konumuzu belirler. Bunu belirli<br />

aralıklarla uydulara gönderir.<br />

Uydular da bu sinyalleri yer<br />

istasyonuna iletir. Yer istasyonu<br />

bulunduğunuz yeri bir arayüz ile<br />

sevdiklerinize harita üzerinde<br />

sunar. Acil bir durumda ise cihaz<br />

üzerindeki butonlardan birine<br />

basıp size bu hizmeti veren yere<br />

çağrı gönderirsiniz.<br />

9


Bu cihazın bana göre tek eksik<br />

noktası, üzerinde bulunduğunuz<br />

yerin koordinatlarını size<br />

vermemesi. Cihazın malesef<br />

ekranı yok. En azından benim<br />

Türkiye’de gördüklerimde.<br />

Özellikle mobil telefonların<br />

çekmediği, uzun sürecek<br />

faaliyetlerde bu cihazdan<br />

yanınızda bulundırmanız tavsiye<br />

edilir. Boyutları oldukça küçüktür,<br />

avucunuzun içine bile sığar.<br />

Cihaz bedeli yaklaşık 150-200<br />

dolar arasında. Bir de yıllık<br />

kullanım ücreti var.<br />

Uydu Telefonu = Nasılsın tatlım !<br />

Doğada iletişimin geldiği<br />

son noktalardan biri uydu<br />

telefonları diyebiliriz. Önce<br />

tek yönlü, ardından yarı çift<br />

yönlü cihazlardan sonra en üst<br />

basamağa geldik.<br />

GSM telefonlarının zorlu arazi<br />

şartlarında çalışmadığı herkesin<br />

bildiği bir gerçek. Son zamanlarda<br />

şehir merkezlerinden uzaktaki<br />

arazilerde cep telefonlarının<br />

çektiği ile ilgili reklamlar artmış<br />

olsa da şehir içinde hala GSM<br />

telefonlarının çekmediği bir çok<br />

yer var, üstelik bunlar merkezi<br />

yerler bile olabiliyor (örnek ;<br />

Bizim apartmanın asansörü,<br />

Beyoğlu’ndaki ara caddeler,<br />

Etiler, Balıkesir-Manisa yolu)<br />

Özellikle şehirden uzak, coğrafi<br />

koşulların GSM sinyallerini<br />

engellediği yerlerde uydu telefonu<br />

acil bir durumda hayatınızı<br />

kurtarabilecek bir araç uydu<br />

telefonu. Extreme sporlar ile<br />

uğraşan kişilerin kendi yerlerini<br />

ve durumlarını sık sık şehirdeki<br />

kişilere bildirmeleri de olası<br />

arama-kurtarma çalışmalarında<br />

10<br />

kilit rolü oynuyor. Akıllı bir<br />

telefona vereceğiniz paradan<br />

daha az maliyete sahip uydu<br />

telefonu riskli spor yapanların<br />

mutlaka edinmesi gereken bir<br />

iletişim cihazı.<br />

Türkiye’de bu hizmeti sunan<br />

iki operatör var. Bunlardan<br />

biri yüksek yörünge uydularını<br />

kullanıyor diğeri alçak yörünge<br />

uydularını. Aradaki farkı sizin için<br />

özetlemem gerekirse şöyle:<br />

Yüksek yörünge uydularına HEO<br />

(High Earth Orbit) diyoruz. Uydu<br />

dünyadan 36.000 kilometre<br />

uzakta bulunur, bu durumda<br />

dünya ile birlikte döner, aynen<br />

televizyon uydularında olduğu<br />

gibi. Yüksek yörüngede bulunması<br />

sebebiyle kapsama alanı geniştir<br />

hep aynı yerde dururlar. Bu<br />

yüzden de konuşmak için<br />

telefonunuzu hep aynı yöne<br />

yöneltmek zorunda kalırsınız.<br />

Eğer kafanız karıştıysa şöyle bir<br />

örnekleme yapayım. Bir dağ veya<br />

tepenin kuzey yamacındasınız,<br />

uydu da güneyde kalıyor, sonuç;<br />

konuşamazsınız !<br />

Alçak yörünge uyduları yani<br />

LEO (Low Earth Orbit) uyduları<br />

dünyadan yaklaşık 2.000<br />

kilometre uzaktaki yörüngelerine<br />

yerleştirilirler, alçak yörünge<br />

uyduları olarak adlandırılırlar,<br />

dünya ile birlikte değil kendi<br />

yörüngelerinde hareket ederler,<br />

kapsama alanları azdır. Uydu<br />

bazen kuzeyde, bazen güneyde<br />

bazen de batıda kalır. Bu<br />

yüzden de siz nerede olursanız<br />

olun uyduları yakalabilirsiniz.<br />

Onlarca uydu dünyanın<br />

çevresini turlamaktadır. Tek<br />

dezavantajı uyduların bazen<br />

sizin bulunduğunuz yerden<br />

geçmemesinden dolayı hizmet<br />

kesintisi yaşamanızdır. Bu süre<br />

de en fazla saata 3-5 dakika<br />

arasındadır ki bence gözardı<br />

edilebilecek küçük bir ayrıntıdır.<br />

Evinizin balkonunda alçak<br />

yörünge uyduları üzerinden<br />

konuşabilirken yüksek yörünge<br />

uydularında evinizin balkonun<br />

ne tarafa baktığı da önem taşır.<br />

Coğrafi koşulların değişebileceği<br />

yerlerde uydu telefonu<br />

kullanacaksanız alçak yörünge<br />

uyduları ile hizmet veren bir<br />

operatör seçmek en mantıklısı.<br />

Peki GPS’ler gelişirken uygu<br />

telefonları yerinde mi saydı?<br />

Elbette değil. Onların da<br />

boyutları küçüldü. Eskiden uydu<br />

telefonlarını alırken aksesur<br />

bölümünde “Taşımak için omuz<br />

askısı” satılırdı. Şimdi belinize<br />

takmak için kılıf satılıyor.<br />

Artık uydu telefonlarını<br />

bilgisayarınıza bağlayıp veri alışverişinde<br />

bulunabiliyorsunuz.<br />

Araç kitleri bile var. Tek<br />

değişmeyen şey antenleri (neyseki<br />

katlananı çıktı) ve uyduları<br />

görmek zorunda oluşları.<br />

Neredeyim (GPS) – Neredesin<br />

(Spot) – Nasılsın Tatlım (Uydu<br />

Telefonu)<br />

Ama hangisini almalıyız? Üçünü<br />

de mi almak lazım acaba? Hatta<br />

hepsini alıp boynumuza mı<br />

asmalıyız bir zamanlar “Olacak O<br />

Kadar” daki Cevat Kelle gibi? GPS<br />

ve Sport’u almanızı veya faaliyet<br />

yapacağınız grupta olmasını<br />

şiddetle tavsiye ederim. Özellikle<br />

de bilmediğiniz bir yerde faaliyet<br />

yapacaksanız bu konu önemli.<br />

Uydu telefonu ise size maddi<br />

yük getireceği için dernek veya<br />

grupların bünyesinde bulunmasını<br />

tavsiye ederim. Eğer üst seviye<br />

akıllı bir telefonunuz varsa siz<br />

zaten uydu telefonuna para<br />

verecek kadar bütçeye sahipsiniz<br />

demektir.


ASPEG GURBET’TE<br />

Yazı: Mehmet Sait Taylan<br />

Fotoğraflar: Turgay Gönülalan, Ender Usuloğlu<br />

2011 yılında doktoramı<br />

tamamladıktan sonra, Tübitak<br />

Doktora Sonrası Araştırma Bursu<br />

kazanmıştım. Projeye devam<br />

ederken, Biyoloji öğretmenliğine<br />

sınavsız (KPSS) geçebileceğimi<br />

öğrendim. Ancak ilan edilen<br />

kadroların en batısındaki şehir<br />

BİTLİS Adilcevaz ilçesiydi. Bir<br />

yıl burada Biyoloji öğretmenliği<br />

yapmaya karar verdim. Benim<br />

için oldukça güzel bir deneyim<br />

olacaktı.<br />

Hasret dolu, eşim, oğlum ve<br />

ASPEG’den ayrı bir şekilde,<br />

günlerimi geçirirken, Ender aradı<br />

ve organize edebilirse, Elif&Orko,<br />

Hakan ve kendisinin Bitlis’e<br />

gelebileceğini söyledi. Çok mutlu<br />

olmuştum, ASPEG derneğindeki<br />

ilişkilerin, arkadaşlıktan, hatta<br />

dostluktan öte olduğunu bir<br />

kez daha anladım. Heyecanla<br />

misafirlerimin gelişlerini<br />

beklemeye başladım. Ender ve<br />

Turgay, 1 Mart’ta, İstanbul’dan<br />

uçağa binip öğle saatlerinde<br />

Van’da olacaklarını söylediler.<br />

Elif&Orko yeni misafirleri :),<br />

Hakan’da koşusu olduğu için<br />

gelemeyeceklerdi. Son anda<br />

12<br />

Turgay ekibe dahil olmuştu.<br />

Ender ve Turgay, Van’dan araba<br />

kiralayıp, Adilcevaz’a geldiler.<br />

Onlara sımsıkı sarıldıktan sonra<br />

biraz dinlendiler ve akşam<br />

Aygır Gölü’ne gitmek üzere<br />

yola koyulduk. Burada çok<br />

lezzetli ve sosla ızgara edilmiş,<br />

balıklarımızı yedik. Restoranda,<br />

dağcı malzemeleri gördük, sürekli<br />

Süphan Dağı’na çıkan, restoran<br />

işletmecisiyle tanıştık. Açıkçası,<br />

yöre halkından birilerinin<br />

dağcılık yapmasına çok sevindik.<br />

Süphan’ın kuzey cephesine<br />

lav tüpleri olduğunu belirtti.<br />

İhbarımızı aldık ve daha sonra<br />

birlikte Süphan’a çıkma sözü<br />

alarak, restorandan ayrıldık.<br />

Daha sonra nevalelerimizi<br />

alarak eve geçtik ve ev<br />

arkadaşım Fatih’le birlikte<br />

misafirlerimize gitar çaldık…<br />

Dostum dostum türküsünü<br />

özellikle çalmak istedim, çünkü<br />

fark ettirmesem de, ASPEG’in<br />

BİTLİS’e kadar gelmesi beni<br />

çok duygulandırmıştı. Diğer bir<br />

deyişle duygusala bağlamıştım,<br />

evde birlikte Akseki Belgeseli’ni<br />

izledik, anılarımızı tazeledik ve bu<br />

yazıyı okuyan değerli tüm ASPEG<br />

üyeleri hakkında teker teker<br />

konuştuk. Hepinizin haberlerini<br />

aldım, o kadar özlemiştim ki<br />

sizleri…Ender daha önce bu<br />

bölgelere gelmiş. İstanbul’da<br />

iken programını yapmış bile!<br />

Cumartesi günü sabah erkenden<br />

çıkıp, Ahlat Selçuklu mezarları<br />

ve müzesi ziyareti, Nemrut<br />

Krater gölüne çıkış, ardından<br />

Bitlis’te 5 minare ziyareti ve tabiî<br />

ki olmazsa olmaz Büryan Kebabı<br />

yenmesi, Bitlis Müzesi ziyareti<br />

ve sonradan benim eklediğim,<br />

Adilcevaz’a dönüşte de Tatvan-<br />

Ahlat arasında geçen yıl, artezyen<br />

şeklinde ortaya çıkan kaplıcaya<br />

girilmesi (her ne kadar halka açık<br />

olmasa da) şeklinde programımızı<br />

yaparak uyuduk.<br />

Sabah uyanınca kar yağışı<br />

başlamıştı, biraz moralimiz<br />

bozuldu, çünkü krater gölünün<br />

yolu kapanmış olabilirdi, ancak<br />

Ender krater gölüne yürüme<br />

fikrini ortaya attı. Turgay ve<br />

ben de mecburen bu öneriyi<br />

kabul ettik, zaten kafasına bir<br />

şey koydu mu kesin yapacağını


iliyorduk. Hazırlandık ve yola<br />

koyulduk, yolun her iki tarafı<br />

karla çevrili olduğu için, kuşlar,<br />

asfalt üzerinde eriyen karların<br />

oluşturduğu su birikintilerine,<br />

su içmek için gelmişler ve yolu<br />

ortasında durdukları için,<br />

arabayla ilerlemeyi oldukça<br />

zorlaştırmışlardı. Ender kuşları<br />

ezmemek için sürekli kornaya<br />

basıyordu. Ahlat’a kadar bu<br />

şekilde geldik, tüm Adilcevaz ve<br />

Ahlat ASPEG’in buraya geldiğini<br />

böylelikle anlamış oldu, düğün<br />

korteji gibi korna sesi eşliğinde<br />

seyahat etmiştik. Karşıdan<br />

gelen araba şöförleri tuhaf<br />

tuhaf bakıyorlardı, bu çevreci ve<br />

hassas davranışa şaşırmışlardı,<br />

herhalde...<br />

Ahlat’ta Van gölü kenarında<br />

güzel bir yerde kahvaltı yaptık,<br />

göl o kadar güzel görünüyordu ki,<br />

Ender ve Turgay resim çekmekten<br />

kendilerini alıkoyamadılar.<br />

İştahla kahvaltımızı bitirdik.<br />

Ahlat Selçuklu mezarlarına<br />

doğru yola çıktık. Muhteşem<br />

bir manzarayla karşılaştık,<br />

Selçuklu’nun ilk başkentlerinden<br />

olan Ahlat’ta, gözümüzün<br />

alabildiğince çok sayıda mezar<br />

vardı. Resimler çekip, duamızı<br />

ettik. Romalılardan-Osmanlılara<br />

kadar bir çok medeniyeti içeren<br />

tarihi eserlerle dolu, Ahlat<br />

müzesini de gezdikten sonra,<br />

krater gölüne gitmek üzere<br />

Tatvan’a doğru yola koyulduk. Yol<br />

ayrımına gelince, yol kenarında<br />

bir görevli olduğunu fark ettik,<br />

görevli, yolun kapalı olduğunu ve<br />

dönmemiz gerektiğini söyledi.<br />

Sizce ne oldu? Evet bildiniz, Ender<br />

dinlemedi ve devam ettik, ancak<br />

zincir takmamıza rağmen, daha<br />

köye varamadan araba kara<br />

saplandı. Aynı zamanda tipi de<br />

başladı, Ender bir iki denemeden<br />

sonra, araba ilerlemeyince,<br />

geri dönmeye karar verdik.<br />

Biraz moralimiz bozulmuştu,<br />

yaza doğru tekrar geliriz diye,<br />

kendimizi avuttuk. Şimdi Bitlis<br />

vardı sırada. Yola çıktık, Bitlis’e<br />

varınca, Ender Belgesel çekmeye<br />

başladı (“Aspeg Gurbette”<br />

belgeseli). Bitlis’te beş minare<br />

türküsüne konu olan minareleri<br />

gezdik, Bitlis kalesine çıkıp,<br />

hepsini yukarıdan gördük, ünlü<br />

türküyü mıraldandık Ender’le…<br />

Bitlis iki dağın arasında bir<br />

vadi ve bu vadiden geçen ırmak<br />

üzerine kurulmuş bir şehir, evet<br />

yanlış duymadınız, çoğu yerde,<br />

su evlerin altından geçiyor,<br />

buradaki bebekler ninni sesiyle<br />

değil, evlerinin altından geçen su<br />

sesiyle uyuma şansına sahipler.<br />

Acıkmıştık, Bitlis’in en ünlü<br />

Büryancısına gittik, yemeğimizi<br />

yedik (muhteşemdi), ardından<br />

tatlımızı da yedikten sonra, Bitlis<br />

Müzesi’ni ziyaret ettik, daha<br />

yakın dönemleri anlatan bu müze<br />

de oldukça keyifliydi. Saat epey<br />

ilerlemişti, sıra kaplıca keyfine<br />

gelmişti. Kaplıca henüz faaliyete<br />

açılmamış olsa da, üzeri çadırla<br />

örtülmüş bir havuz mevcuttu.<br />

İşletmeciler, oldukça güzel bir<br />

tesis yapmışlar, sağ olsunlar tesisi<br />

bize gezdirip, bilgiler verdiler.<br />

Ardından havuza girmemize<br />

müsaade ettiler. Hemen kaplıcaya<br />

girdik, havuzda sifon geçiş<br />

çalışmaları yaptık, şifa dolu sudan<br />

içtik, tüm yorgunluğumuzu<br />

üzerimizden attık ve Adilcevaz’a<br />

doğru yola çıktık<br />

.<br />

Bu arada Adilcevaz ismi, Elcevaz’<br />

dan geliyor, ceviz diyarı<br />

anlamında ve dünyaca<br />

13


ünlü cevizlere sahip, elinizle<br />

kırabileceğiniz kadar ince kabuklu<br />

ve oldukça büyük. Ahlat ise<br />

“yaban armutu” anlamında…<br />

Eve gelince ev arkadaşım Fatih,<br />

bize güzel Türk Kahvesi’nden<br />

yaptı. İki gün boyunca çektiğimiz<br />

resimlere ve videolara baktık,<br />

ne kadar eğlendiğimizi bir kez<br />

daha fark ettik. Gece içime<br />

yine bir burukluk çöktü. Yarın<br />

dostlarım gidecekti, ertesi sabah<br />

İstanbul uçakları olduğu için,<br />

erkenden ayrılacaklardı. Sabah<br />

onları uğurlamadan önce sımsıkı<br />

sarıldım tekrar, Ender “Aspeg<br />

Gurbette” videosunu/belgeselini<br />

en kısa zamanda hazırlayacağını<br />

söyledi…<br />

Ender ve Turgay ayağınıza sağlık,<br />

sayenizde moral buldum, mutlu<br />

oldum…<br />

Ailemden iki insan, iki dost ziyaret<br />

etmişlerdi beni, yalnız olmadığımı<br />

hissettirmişlerdi, aramızdaki<br />

bağın mesafe tanımadığını…<br />

anlatılamaz aslında kelimelerle,<br />

çok anlamlıydı benim için, çok<br />

özel, sanırım ASPEG’in özelliği<br />

bu…<br />

14


GRUP<br />

DERNEK<br />

KMG<br />

Yazı ve Fotoğraflar<br />

Mesut Şen<br />

Kuzgun 2009’da 8 gaz<br />

mağaracı tarafından kuruldu.<br />

Başlangıçta dernek olma gibi bir<br />

düşüncemiz yoktu anarşist birkaç<br />

mağaracıydık sadece. Bir kuruma<br />

bağlı olmadığımız için ekibi grup<br />

olarak adlandırdık. Peki grubun<br />

ismi nerden geliyor? Kuzgun<br />

bildiğiniz gibi cici bir kuş, genelde<br />

mağaraların olduğu bölgelerde<br />

yaşadıkları için (yarasa kuşu!nu<br />

geçemese de) mağara keşfinde<br />

dikkate alınabilecek bir hayvan.<br />

Bize sempatik gelmesinin diğer<br />

sebeplerinden biri kuşun çok zeki<br />

olması ve hakkaten çok cici olması.<br />

Kuzgun isminde bir canlının<br />

varlığından haberi olmayan<br />

insanlar ilk duyduklarında<br />

kuzgun yerine kunduz anlasalar<br />

da ismimizden memnunuz. Aynı<br />

zamanda ülkenin en derin ikinci<br />

dikey mağarasının ismi, Kuzgun<br />

Mağarası’nı devam ettirmek şuan<br />

için hayal gibi görünse de güzel<br />

bir motivasyon. Rekorlardan<br />

bahsediyorum ama rekor<br />

meraklısı insanlar değiliz. Grubu<br />

eğlenmek için kurduk.<br />

Herkesin mağaracılık yapma<br />

sebebi başkadır ama temeli<br />

eğlenmektir (bu ilginç<br />

sebeplerin arasında facebook<br />

fotoğrafı çektirmek ve pek de<br />

16<br />

ilginç olmayan kız bulmak da<br />

var). Yaptığınız faaliyetlerde<br />

eğlenebilmeniz için ise ekibinizin<br />

sizinle kafa dengi insanlardan<br />

oluşması gerekiyor. Özellikle<br />

mağaracılık gibi bir uğraş<br />

için ekip uyumu çok önemli.<br />

İpiyle kuyuya inmek deyimini<br />

gerçeğe dönüştürüyoruz,<br />

kimse güvenmediği bir insanın<br />

döşediği hattan iniş yapmak,<br />

hoşlanmadığı birisiyle birlikte<br />

daralda sürünmek istemez. Zaten<br />

yaptığımız iş eylem açısından pek<br />

de eğlenceli bir şey değil bir de<br />

moral eksikliği olursa eğlenmeye<br />

girdiğimiz mağaradan işkence<br />

görmüş gibi çıkabiliriz. Bu<br />

yüzden ekibin birbiriyle uyumlu,<br />

anlaşabilen, birlikte eğlenebilen<br />

insanlardan oluşması gerekiyor.<br />

Biz de birlikte eğlendiğimiz 8 kişi<br />

çıktık yola. Ekibi kurmamızın<br />

ardından yeni üyelerimiz oldu.<br />

On küsür kişiyle etkinlikler<br />

düzenlemeye başladık.<br />

Etkinliklerde yapılan işin<br />

ciddiyeti dolayısıyla ciddi hareket<br />

etsek de hiç durmadan güldüğüm<br />

etkinlikler hatırlıyorum. Karmaşa<br />

çıkmaması için sorumlular atadık<br />

her zaman ama kimsenin canını<br />

sıkacak şekilde davranmadık.<br />

Bu yüzden etkinlik sonrası öneri<br />

eleştiri toplantılarımız hep kısa<br />

sürdü. Bunun sebebi sanırım<br />

ekipte hiyerarşi olmaması. Bizde<br />

hiyerarşi yok, ekibe yeni katılan<br />

birisi ile ekibin eskilerinden<br />

birisinin sözü bizde eşittir. Sürekli<br />

birilerinin gemiyi yüzdürmesi<br />

hem kaptanı sıkar hem de<br />

yolcuları. Hiyerarşi olmaması<br />

ayrımcılık olmamasını da<br />

sağlıyor, birinin başka birine<br />

torpil geçmesi gibi bir lüksü yok<br />

ki ihtiyacı da yok. Kim kimin ne<br />

yapıp yapamayacağını daha<br />

önceki performanslarından<br />

biliyor. Ben herşeyi yaparım diyen<br />

gaz oğlanlarımız da olmadığı için<br />

performans görev konusunda<br />

hiç sıkıntı yaşamıyoruz, kimse<br />

kaldıramayacağı taşın altına elini<br />

sokmuyor, işi yapabilecek istekli<br />

kişiye de sen bekle demiyoruz.<br />

Zaman içinde on küsür kişiyle<br />

kalmadık tabi üye sayımız arttı.<br />

Tabi sistem bozulmadı yeni üyenin<br />

neyi yapıp yapamayacağı zaten<br />

eğitimlerde belli oluyor. Üniversite<br />

kulüpleri gibi bir sürü sezonluk üye<br />

almadığımız için kişi takibinde<br />

sıkıntı çekmiyoruz. Grup olmanın<br />

en büyük avantajı bu sanırım,<br />

yeni üyeyi seçebilmek. İstediğiniz<br />

kişiyi gruba kabul edip istediğinizi<br />

kabul etmiyorsunuz. Bu sayede<br />

ekibin bütünlüğü de bozulmuyor.


Yeni üyeyi grup tanıdıktan sonra<br />

oylama açıyoruz, bir kişi bile<br />

gerekçeli bir sebeple hayır derse<br />

yeni üyeyi gruba kabul etmiyoruz.<br />

Neden? Bir kişinin dahi istemediği<br />

bir üyeyi kabul etmek, istemeyen<br />

kişiyi kaybetmek anlamına<br />

geliyor. Mağaracılık hevesle<br />

yürüyen bir aktivite çünkü ülkede<br />

mağaracılara bu faaliyetler için<br />

bir ödenek yok herkes gönüllü<br />

olrak yapıyor bu işi. Mağaracının<br />

bir şekilde hevesi kırılırsa<br />

mağaracılığı da sona eriyor.<br />

Zaten çok kalabalık olduğumuz<br />

için bir üyeyi bile kaybetmememiz<br />

gerekiyor.<br />

Peki yeni üyeye ne yapıyoruz?<br />

İlk fırsatta girebileceği bir<br />

mağaraya sokmaya çalışıyoruz.<br />

Çünkü mağaracı yetiştiriyoruz<br />

monk değil. Aylarca süren eğitim<br />

süreçlerimiz yok, mağaracı<br />

olmak isteyen kişiyi en kısa sürede<br />

mağara ile tanıştırmak gerekiyor.<br />

Çünkü mağaracılığın ne olduğunu<br />

bilmeyen birisi için mağara<br />

çok farklı bir şey. Böyle ev gibi<br />

heryeri taştan biraz uzun yada<br />

geniş, içinde yarasa kuşları olan,<br />

tavadan sarkan çubukların kolon<br />

gibi taşların<br />

olduğu karanlık<br />

bir yer. Evet<br />

bunlar da<br />

mağara ama<br />

bizim mağara<br />

anlayışımızı<br />

karşılamıyor.<br />

O soğuğu içine<br />

çekmeden,<br />

çamura<br />

bulanmadan,<br />

heryerinde<br />

ufak morluklar<br />

çizikler<br />

olmadan,<br />

içinde yeni bir<br />

yer keşfetme<br />

hissi olmadan,<br />

karanlık<br />

boşluklara<br />

iple sallanmadan, gökyüzünü,<br />

insanlığı ve hatta bazen yaşadığını<br />

unutmadan mağaracılığı anlamak<br />

mümkün değil. Biz de yeni üyenin<br />

en kısa sürede bunları yaşamasını<br />

mağaracılığı anlamasını gerçek<br />

mağaranın ne demek olduğunu<br />

görmesini istiyoruz. Tabi bunu<br />

yaparken hiçbir fikri olmayan<br />

insanların kolundan tutup<br />

mağaraya sokmuyoruz. Etkinliğe<br />

katılmadan önce faaliyet işleyişi<br />

hakkında bilgi, doğa ve kamp<br />

eğitimleri, eğer mağaraya<br />

girme ihtimali varsa mağara<br />

eğitimlerini vermeye başlıyoruz.<br />

Bu eğitimler, işin ciddi ve önemli<br />

kısımları öncelikli anlatıldığı<br />

için kısa sürüyor. Eğitimlerin<br />

detay kısımları zaman içerisinde<br />

veriliyor. Kişinin mağaracılığa<br />

<strong>dair</strong> tüm bilgileri dökümanlara<br />

işleniyor, hangi düğümü<br />

bildiğinden hangi mağarada kaç<br />

saat kaldığına kadar bilgileri<br />

kaydediyoruz. Rahat davransak<br />

da işin ciddiyetini hiçbir zaman<br />

unutmuyoruz gerekeni yapıyoruz.<br />

Kuruluştan bugüne kadar ne<br />

yaptık anlatacak olursak, üye<br />

sayımız 27’ye ulaştı, 30’dan fazla<br />

mağara girişi gerçekleştirdik,<br />

10 tane yeni mağara bulup<br />

haritaladık, mağara olarak<br />

kaydedilemeyecek bir sürü<br />

deliğe girip çıktık, ekip olarak<br />

toplamda 124 saat mağarada<br />

kaldık, yüzey tarama etkinliği<br />

gerçekleştirmememize rağmen<br />

ihbarlı mağara yollarında 8km2<br />

yüzey tarama yaptık. Elimizde ise<br />

daha girişini yapamadığımız 40’a<br />

yakın mağara var.<br />

Ekibin mağaracılık eğitimi<br />

konusunda en büyük katkı<br />

Eskişehir Mağara Araştırma<br />

Derneği’ne ait. Kurucu üyelerimiz<br />

eski Esmad üyesi, eğitimlerinin<br />

büyük bir kısmını oradan aldılar.<br />

Esmad’ın teorik ve pratik<br />

eğitimlerinin yanında farklı<br />

kaynaklardan da teorik bilgi<br />

edindik. Grubun kuruşulunda esas<br />

katkı ise Anadolu Speleoloji Grubu<br />

Derneği’ne ait. Hem eğitim hem<br />

de grubun gelişmesi için çok katkı<br />

sağladılar. Birlikte baya eğlenceli<br />

etkinlikler gerçekleştirdik<br />

.<br />

Ülkede kurumsal yapıda olmayan<br />

mağara ekiplerinin sayılmaması<br />

gibi ilginç bir durum var. Bu<br />

durum her ne kadar umrumuzda<br />

olmasa da yetkili devlet<br />

birimleriyle çalışma yürütebilmek<br />

adına dernek olmaya karar<br />

verdik. Geçtiğimiz az ekibin<br />

yapısını dernek olarak değiştirdik.<br />

Daha büyük çalışmalara imza<br />

atmak gibi bir getirisi var ama<br />

götürüsü olmayacak. Grupken de<br />

rutin toplantı yapmıyorduk şimdi<br />

de yapmayacağız, bürokratik<br />

işleri minimum seviyede tutacağız<br />

ki kimse bundan sıkılmasın. Aynı<br />

düzensiz sistemi kendi düzenimiz<br />

içinde devam ettireceğiz.<br />

17


ASPEG’in 5 yılına girdik. 5<br />

yıldır faaliyette olan bu grubun<br />

hikayesini yazmak istedim ama<br />

biraz geriden alarak, bizi ASPEG’i<br />

kurmaya iten koşulları detaylıca<br />

anlatmak ve 5 yılda neler<br />

yaptığımızı detaylıca yazmak<br />

istedim.<br />

Hikayemizin başlangıcı 15<br />

Ekim 2005 tarihinde yapılan<br />

Türkiye Mağaracılar Birliği’nin<br />

İstanbul’daki toplantısında<br />

başladı. En azından benim<br />

açımdan. <strong>Yıl</strong>lardır İstanbul’da<br />

sadece üniversite kulübü olan<br />

BÜMAK’ın varlığının yetersiz<br />

olduğunu, mutlaka daha<br />

fazla dernek ve üniversite<br />

kulüplerinin olması gerektiğini<br />

düşünüyor ve etrafımdaki<br />

insanlarla paylaşıyordum. Zaten<br />

dernek kurma fikri BÜMAK’ta<br />

mağaracılık yapmış ve işe<br />

girmiş, BÜMAK’ta mağaracılık<br />

yapmakta olan herkes tarafından<br />

evrile çevrile konuşuluyordu<br />

ama ortada henüz bir şey yoktu.<br />

Bende konuşmaktan başka<br />

bir şey yapmamıştım. İşte bu<br />

toplantıda klasik gene grupların<br />

dernekleşmesi gerektiği,<br />

federasyon olmamız için ön-şart<br />

olduğu konusu açılınca bende<br />

söz aldım ve İstanbul’da dernek<br />

kurulması konusunda bir fiil<br />

çalışacağımı belirttim. Tabii,<br />

benim derdim mağaracılığın<br />

yayılmasıydı yoksa sırf federasyon<br />

kurulsun diye böyle bir dernek<br />

kurulumuna ön-ayak olmak<br />

değildi.<br />

Bende çalışmalarıma başladım,<br />

20<br />

sanırım MAD’dan ve ASKAD’dan<br />

dernek tüzüklerini aldım,<br />

birçok insanla bir araya gelip,<br />

dernek kuruluşu için yardım,<br />

fikir ve destek aldım. Bülent<br />

Erdem abimizin ya ben zaten<br />

KAMAD (Küçük Asya Mağara<br />

Araştırma Derneği) diye dernek<br />

kurmuştum demesi üzerine, bir<br />

süre KAMAD olarak kendimizi<br />

ifade ettik ve sonunda anladık<br />

ki, Bülent Erdem abimiz bize<br />

şakayla karışık yalan söylemiş ya<br />

da avukatının ihmaline kaldık. Bu<br />

bahaneyle, şu ya da bu şekilde de<br />

olsa insanların bir araya gelme<br />

isteğini gördük. Toplantılar<br />

organize ettim, edilenlere<br />

katıldım ve dernekleşmeden<br />

önce grup şeklinde davranalım,<br />

bir bakalım bir arada neler<br />

yapabileceğiz sonuçu çıktıktan<br />

sonra mağaracılık yapmak<br />

isteyen insanlarla mağaracılık<br />

yaptık. Sonunda, Boğaziçi<br />

Üniversitesi’nde büyük bir<br />

toplantı yaptık, yaklaşık 25 kişi<br />

gelmişti. BÜMAK’ın kurucusu<br />

Nuzhet Dalfez’de gelmişti. Bu<br />

bence doğru yolda olduğumuzun<br />

işaretiydi. Kendisi bile derneğe<br />

olmak istediğini belirtmişti.<br />

Maalesef bu toplantıda, derneğin<br />

sorunlu olacağının ilk işaretleri<br />

oluşmuştu. Derneğin isminde<br />

bile anlaşılamamıştı. Bir grup<br />

insan BÜMAK’ın kopyası olsun,<br />

BÜMAK’ta mağaracılık yapıp iş<br />

hayatına başlayanlar bu dernekte<br />

devam etsin diye “Boğaziçi<br />

Uluslararası Mağarası Derneği”<br />

yani BUMAD olsun diye ısrar<br />

ederken, Nüzhet Dalfez ve benim<br />

de aralarında olduğum bir grup<br />

insan bu derneğin daha kapsayıcı<br />

olmasını diliyordu. Sırf ismini<br />

böyle istiyorlar diye, bende çok<br />

inat etmedim ismi kabul ettim<br />

ama sonuçta farklı nedenlerle<br />

biraraya gelmenin ilerde problem<br />

olacağını birazda dernek kurulsun<br />

diye görmezden geldim. Sonuçta<br />

hata yaptığımı anlayacaktım.<br />

2007 yılında altında benimde<br />

imzam olan BUMAD kuruldu ama<br />

problemlerde başladı. Burada<br />

problemlerin detayına girmek<br />

luzümsuz ama farklı nedenler<br />

ve amaçlarla gelen insanların<br />

birbirini ilerletmediğini gördüm.<br />

Problemli gidiş sadece benim değil<br />

yaklaşık 15 kişiyi etkiliyordu.<br />

Sonuçta oturup, konuştuk ve<br />

ayrılmaya karar verdik. Bu arada<br />

bende yeni oluşacak grubumuz<br />

için isimleri Ali Yamaç’a<br />

paslıyordum. Nihayet ASPEG<br />

(Anadolu Speleoloji Grubu)<br />

isminde karar kıldık. Grup,<br />

dernek gibi hareket edecekti,<br />

genel kurulu, yönetim kurulu ve<br />

tüzüğü olacaktı. BUMAD’dan<br />

istifa ederek, ASPEG grubunu<br />

14 Nisan 2008 tarihinde<br />

kurduk. ANÜMAB’dan ayrılan<br />

ve BÜMAD’a üye yaptığımız 6-8<br />

genç mağaracı da aramıza katıldı.<br />

ASPEG’i kurarken amacımız,<br />

mağaracılığı yaymak, düzgün<br />

yayın çıkartmak, mağaracılığı<br />

hem sportif hem de bilimsel<br />

olarak ele almak yani kısacası iş<br />

üretmekti.<br />

ASPEG’in ilk büyük projesi,<br />

Çevre ve Orman bakanlığı


Mağara Koruma Birimi ile<br />

yaptığımız “Küre Milli Parkı<br />

Mağaraları” projesi oldu. Selim<br />

Erdoğan’la 4.Ulusal Speloloji<br />

Sempozyumun’da tanışmıştım.<br />

Kendisi “Küre Milli Parkı” ile<br />

alakalı projeden bahsedince, o<br />

zaman bizi yeni oluşumumuzu<br />

ortaya çıkartana kadar<br />

beklemesini rica ettim. Sağolsun<br />

bizi bekledi ve projeyi bize verdi.<br />

Bu proje ile oldukça önemli<br />

malzeme desteği aldık. ASPEG’in<br />

hızla mağara araştırmalarına<br />

girişinde bu malzemeyi almamızın<br />

büyük payı vardır.<br />

İlk genel kurulumuzu 27 Aralık<br />

2008’de yaptık. Takiben 30<br />

Aralık’ta ilk yönetim kurulumuzu<br />

yaptık.<br />

“YÖNETİM KURULU TOPLANTISI<br />

30 ARALIK 2008<br />

Başkan seçimi yapıldı, Ender<br />

Usuloğlu başkan seçildi, kendisi<br />

bu görevden feragat etti ve Ali<br />

Aytan’ı aday gösterdi. Ali Aytan,<br />

ASPEG yeni Yönetim Kurulu<br />

Başkanı seçildi.<br />

Üye olmayanların gezi<br />

amortismanına % 25 ilave<br />

yapılması ve bu konunun Ali<br />

Aytan tarafından takip edilmesi<br />

kararlaştırıldı. Defterlerin<br />

alınması ve tutulması karara<br />

bağlandı. Finansman yollarının<br />

aranması gerekiyor, bu konu<br />

ile ilgili Sarp Ankara’dan<br />

ilgilenecek ve Yön. Kur. na mail<br />

atacak. Sponsorlarımızın web<br />

sitesinde tanıtımı yapılacak.<br />

Fatih Büyüktopçu’ya bir<br />

cevap yazılacak. Koruma<br />

işleri için Ceyhun Uludağ<br />

görevlendirilmiştir, Ceyhun<br />

kendi ekibini toplayacaktır. Ali<br />

Aytan ve Ali Yamaç, mail gruptan<br />

çıkartılmasını düşündüklerini<br />

liste halinde Yönetim Kurulu’na<br />

sunacaklar. E-Bülten’in<br />

düzeltilmesi için ekip ve tasarım<br />

önerilerinin dikkate alınmasına<br />

karar verildi. Avrasya Enstitüsü<br />

ile protokol yapılacak.<br />

Denetleme Kurulu, hukuken<br />

üzerinde olan görevlerin dışında<br />

malzemeyi de denetlemeli.<br />

WWF teması Ali Yamaç, DHKD<br />

teması ise Ender Usuloğlu<br />

tarafından yapılacak.<br />

Ali Aytan, Özgün<br />

Sarısoy ile görüşüp eksik<br />

eğitim dökümanlarının<br />

tamamlanmasına çalışacak. Eğer<br />

eksşkler tamamlanırsa elimizdeki<br />

malzeme ile birleştirilerek üyeler<br />

için basılacak.<br />

Ankara’da Durmuş<br />

Yarımpabuç’un ilkyardım<br />

eğitimini koordine etmesi kontrol<br />

edecek. İstanbul için bu kursu Ali<br />

Yamaç koordine edecek.<br />

Gezi raporları ve ASPEG<br />

haritaları web sayfasında<br />

yayınlanacak. Web sitesi Ocak 3.<br />

hafta içinde tamamlanmış olacak.<br />

Bülent Erdem’in kaynakçası<br />

için bir kaynak yaratılmaya<br />

çalışılacak, bu konu ile Ali Yamaç<br />

ilgilenecek. Polar ve tulum<br />

yapımında Fatih Şen’i, Simge<br />

Duğa taciz edecek.<br />

Küre finansmanının bundan<br />

sonraki kısmını Ali Aytan takip<br />

edecek. Hasankeyf Projesi ile<br />

ilgili olarak Ali Yamaç, Ender<br />

Usuloğlu’na bilgi verecek, Ender<br />

ATLAS’la görüşecek.<br />

Gezi programı Ender Usuloğlu<br />

tarafından yapılacak, öneriler<br />

Ender’e iletilecek. Metin Albukrek,<br />

National Geographic’ten randevu<br />

alacak.”<br />

Yeni bir nefes ve şevkle 2009<br />

yılına ASPEG hızlı girdi. 1 Ocak<br />

2009’da duvarlardan sarkarak<br />

TİT eğitimi ile başladık. Ocakşubat-mart<br />

ayları yoğun bir<br />

şekilde her türlü teorik, pratik<br />

ve sunum şeklinde eğitimlerle<br />

geçti. BUMAD’da “Karst”<br />

diye çıkarttığımız dergiyi<br />

“Obruk” olarak isimlendirdik<br />

ve çıkartmaya başladık. 2 aylık<br />

elektronik bültenimizin 4.sayısı<br />

2009’un Şubat sonunda çıkmıştı.<br />

Kuruluşundan yaklaşık bir<br />

yıl içinde ASPEG birçok gezi<br />

düzenlemiş ve 49 üyesi olmuştu.<br />

Geziler ve Tarihleri:<br />

10-12 Nisan 2008 Yenesu<br />

Mağarası<br />

17-19 Mayıs 2008 Yenesu<br />

Mağarası<br />

19-21 Mayıs 2008 Kırkgözler<br />

Mağarası<br />

7-9 Haziran 2008 Cinlikuyu<br />

Mağarası<br />

14-15 Haziran 2008 Akçakoca<br />

Koçköy Mağarası<br />

<strong>28</strong>-30 HAziran 2008 Küre Milli<br />

Parkı “Kuzey tarafı”<br />

12-20 Temmuz 2008 Küre Milli<br />

Parkı Sümenler Topmeydanı<br />

29 Temmuz 2008 Marmara<br />

Adası Keşif Gezisi<br />

6-12 Ağustos 2008 Ilgarini<br />

Mağarası<br />

29-30 Ağustos 2008 Küre Milli<br />

Parkı Pınarbaşı Ilıca<br />

29-30 Ağustos 2008 Dupnisa<br />

Mağarası<br />

26-30 Eylül 2008 Küre Milli<br />

Parkı Armutlu Yaylası, Bartın<br />

tarafı<br />

5-7 Eylül 2008 Yazören<br />

Mağarası<br />

20-21 Eylül 2008 Yazören<br />

Mağarası<br />

25-26 Ekim 2008<br />

Hamamboğazı Mağarası<br />

1-3 Kasım 2008 Atak Mağarası,<br />

Pınarbaşı<br />

31 Kasım-2 Aralık 2008 Dupnisa<br />

Mağarası<br />

1 Aralık 2008 Temirözü Mağarası<br />

14-16 Aralık 2008 Yığılca Gezisi<br />

6-13 Aralık 2008 Atak Mağarası<br />

10-11 Ocak 2009 Cinlikuyu<br />

Mağarası<br />

7-8 Şubat 2009 Ayvaini<br />

Mağarası<br />

23 Şubat-1 Mart 2009 Insuyu<br />

Mağarası<br />

23 Şubat-3 Mart 2009<br />

Hasankeyf Mağaraları<br />

14-15 Mart 2009 Gökgöl-<br />

Sofular-Cumayanı Mağaraları<br />

4-6 Nisan 2009 Pınarbaşı Gezisi<br />

20 Nisan 2009 Ayasofya<br />

İncelemeleri<br />

23 Nisan 2009 Ayasofya<br />

İncelemeleri<br />

23-26 Nisan 2009 Dağlı Kuylucu<br />

4 Mayıs 2009 Ayasofya<br />

İncelemeleri<br />

11 Mayıs 2009 Ayasofya<br />

İncelemeleri<br />

16-19 Mayıs 2009 Kuşkayası<br />

16-17 Mayıs 2009 Akseki Gezisi<br />

30 Mayıs 2009 Soğucak Mağarası<br />

3 Haziran 2009 Ayasofya<br />

İncelemeleri<br />

13-24 Haziran 2009 Armutlu<br />

Yaylası<br />

Bu gezilerin sonucunda<br />

Türkiye’nin en uzun 9.uncu<br />

mağarası olan Yazören tamamen<br />

araştırılmış ve haritalanmıştır.<br />

Yazören kolları ile beraber 3564<br />

m olmuştur. Yine Küre Milli<br />

Parkı projesiyle beraber küre<br />

dağlarındaki araştırılan mağara<br />

21


sayısı 40’lardan 80’nin üzerine<br />

çıkmış ve Atak mağarası gibi<br />

önemli uzunlukta bir mağara<br />

literatüre kazandırılmıştır. Atak<br />

mağarasının toplam uzunluğu<br />

1365 m olmuştur. Sadece<br />

mağaralarda değil aynı zamanda<br />

kültürel ve tarihi yapılarda<br />

da araştırmalarımız başladı.<br />

Ayasofya ve Topkapı tünelleri<br />

araştırmaları, Hasankeyf’teki<br />

mağaraların araştırılması bizi<br />

biz kılan önemli çalışmalardan<br />

biridir.<br />

Gönlümüzden geçen ASPEG<br />

mağaracılıkla ilgili her türlü<br />

etkinliği yapabilmesi temennisi<br />

yavaş yavaş gerçekleşiyordu. Bu<br />

çalışmaları ATLAS ve NG gibi<br />

dergilerde de yayınlamıştık.<br />

2008-<strong>2013</strong> yılları arasında<br />

çıkan yayınlarımız;<br />

“Küre milli parkı ara rapor 1<br />

(Aralık 2008)<br />

Küre milli parkı ara rapor 2<br />

(Aralık 2009)<br />

Küre milli parkı son rapor (Kasım<br />

2010)<br />

Yazören Mağarası (Yeraltından<br />

<strong>Sayı</strong>lar) ATLAS dergisi, Aralık<br />

2008<br />

Obruk’tan Düden’e Yeşilgöz’ün<br />

İçinde ATLAS dergisi, Eylül 2009<br />

Mağaralarda Hasankeyf, ATLAS<br />

dergisi, Haziran 2009<br />

Ayasofya ve Topkapı, NG dergisi,<br />

Mart 2010<br />

Küre’nin Mağaraları, ATLAS<br />

dergisi, Haziran 2010<br />

Mağara Koruma Broşürü<br />

DİP sayı 1<br />

Taşeli Platosu Mağara<br />

Araştırmaları Raporu 2012<br />

Akseki Mağaraları Araştırma<br />

Raporu 2012”<br />

ASPEG’deki üyelerin çok<br />

olması ve birçok üyenin aynı<br />

tarihlerde farklı geziler yapması,<br />

bazılarımızın işin teknik,<br />

sportif tarafına ağırlık verip<br />

döşeme, kurtarma ve benzeri<br />

konularda daha fazla üyemizin<br />

etkin olabilmesi için zaman<br />

ayırması, grup içinde yavaş yavaş<br />

gürültülerin çıkmasına sebep<br />

oldu. Bir yönetim kurulunda<br />

alınan karara göre o zaman ki<br />

eğitim kurulu (ben, Ali Aytan ve<br />

Barbaros Acartürk) na AKUT’la<br />

kurtarma ile ilgili görüşme ve<br />

beraber deneyim kazanmak<br />

22<br />

için sorumluluk verildi. 15<br />

Haziran 2009 tarihinde Ali<br />

Aytan’la beraber Nasuh Mahruki<br />

ile konuyu konuşup, AKUT’la<br />

ilk çalışmalara ağustos ayında<br />

başladık. Bu konuda grup içinde<br />

bazı insanlara rahatsızlık verdi.<br />

Aylar içinde AKUT üyesi insanlar<br />

mağaracılıkla tanıştı, karşılıklı<br />

eğitimler verdik, aldık fakat<br />

rahatsızlıklar bitmedi. Üstüne<br />

birde özellikle ANÜMAB’tan<br />

ayrılan mağaracıların “Daha<br />

fazla bilimsel” çalışmalar<br />

yapmak, eğitim alma ve verme<br />

isteği ortamı daha da gerdi. Bu<br />

arkadaşlara bir türlü mağarada<br />

bilimsel çalışmalar ilgili uzmanıyla<br />

beraber yapılır kavramını<br />

anlatamadık.<br />

Bu rahatsızlıklar sonunda bir<br />

grup insanın ayrılmak istemesi<br />

belirgin hale geldi. Ayrılmak<br />

isteyen arkadaşların önümüze<br />

sundukları önerileri dikkate<br />

alarak, ASPEG adına Ali Aytan ve<br />

ben yapılmak istenen pazarlığa<br />

taraf olduk. Sancılı 1-2 ay<br />

sonrasında, devamlı olarak pozitif<br />

uyarılarımıza rağmen gitmek<br />

isteyen arkadaşlara, en sonunda<br />

“gidene kal denmez” felsefesi<br />

ile yaklaşarak belli bir protokol<br />

çerçevesinde malzemelerin<br />

de %60’nı vererek, yollarını<br />

ayırdık. Böyle olmasını istemedik<br />

ama sanırız herkes için bu<br />

şekilde ayrılma iyi oldu. Geriye<br />

dönüp baktığımda, İstanbul’da<br />

bir dernek için çalışacağım<br />

dediğimden 3 yıl sonra, 2 dernek<br />

ve 1 grup ortaya çıktı. İtişip<br />

kakışma ile ortaya çıkacağına,<br />

talep fazlalığından çıkmış<br />

olmasını tercih ederdim ama<br />

olmadı.<br />

Bir daha böyle bir pazarlıkla<br />

karşılaşmamak ve başka bir iki<br />

sebepten dolayı, dernekleşme<br />

kararı aldık. Yoğun çalışmalar<br />

sonunda, 15 Nisan 2011<br />

tarihinde 174/189 kütük<br />

sıra numarası ile ASPEG<br />

dernekleşmiştir. İlk yönetim<br />

kurulunda Ali Aytan’ı başkan<br />

seçerek aktivitelerimize devam<br />

ettik. 2.yılımızda İlker Gürbüz<br />

arkadaşımızı başkan olarak seçtik.<br />

3 yılını grup olarak, 2 yılını yasal<br />

dernek olarak geçiren ekibimiz,<br />

çalışmalarına hız kesmeden<br />

devam etmektedir. Dedegöl<br />

projesi, Akseki projesi, Taşeli<br />

Platosu projesi, radyo dinletileri,<br />

belgesel çekimleri, mağara<br />

dalışları, Batonea Arkeoloji<br />

çalışmalarına katılarak yolumuza<br />

devam ediyoruz.<br />

Üye alırken bundan sonra daha<br />

dikkatli davranıyoruz. Sırf<br />

mağaracılar diye grup halinde<br />

içimize almıyoruz çünkü kendi<br />

mağaracılık kültürümüzü<br />

aşılamak zor oluyor hatta<br />

olmuyor. Kendi isteğiyle gelen<br />

insanlara her zaman sıcak<br />

bakıyoruz çünkü “bilerek ve<br />

isteyerek” geliyordur diye<br />

düşünüyoruz. Üyelerimizin kendi<br />

getirdiği arkadaşları “belli bir<br />

sınamadan” geçirdikten sonra<br />

üye yapıyoruz.<br />

Amacımız, ASPEG’in<br />

mağaracılık felsefesinden ödün<br />

vermemektedir. “ Önce iş,<br />

sonra eğlence”, “Mağaracılıkla<br />

ilgili herşeyi bu çatı altında<br />

yapabilmek”, “ Mağaracılığı<br />

yaymak ve ilgilenen insanları bu<br />

çatı altında toplamak”, “Yayın<br />

yapmak” felsefemizin temel yapı<br />

taşlarıdır.<br />

Yazan: Ender Usuloğlu

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!