31.08.2015 Views

AİLE HAKEMLİĞİ

Bilimsel tebliğin devamını okumak için lütfen tıklayınız… - Psikiyatrik ...

Bilimsel tebliğin devamını okumak için lütfen tıklayınız… - Psikiyatrik ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İSLÂM HUKUKUNDA<br />

<strong>AİLE</strong> <strong>HAKEMLİĞİ</strong><br />

MEHMET ÇELEN<br />

İslâm Hukuku Uzmanı<br />

NİSAN 2012-İSTANBUL<br />

1


İÇİNDEKİLER<br />

GİRİŞ<br />

I. BÖLÜM<br />

İSLÂM’DA <strong>AİLE</strong> <strong>HAKEMLİĞİ</strong> MESELESİ<br />

A. Sözlük ve Terim Anlamı<br />

B. Tarihçesi<br />

C. Kur’ân’da Aile Hakemliği<br />

D. Sünnette ve Sahabe Döneminde Aile Hakemliği<br />

a. Peygamber Döneminde<br />

b. Sahabe Döneminde<br />

E. Aile Hakemliği Meselesine Fıkhî Mezheplerin Bakışı<br />

F. 1917 Osmanlı Devleti Aile Hukuku Kararnamesi’nde Aile Hakemliği<br />

G. Mısır ve Diğer İslâm Ülkelerinde Aile Hakemliği (Ahvâl-i Şahsiyye)<br />

II. BÖLÜM<br />

<strong>AİLE</strong> <strong>HAKEMLİĞİ</strong>NDE TEMEL MESELELER<br />

A. Hakemliği Gerekli Kılan Şartlar<br />

B. Aile Hakemi Kim Olabilir? Hakemin Vasıfları<br />

C. Hakemi Kimler Talep Eder?<br />

D. Hakemin Konumu<br />

1- Hakem Şahit midir?<br />

2- Hakem Vekil midir?<br />

3- Hakem Arabulucu ve Uzlaştırıcı mıdır?<br />

4- Hakem Danışman veya Psikolog mudur?<br />

5- Hakemlerin Karar Verme Yetkisi<br />

E. Hakemliği Uygulama Usûlü<br />

1- Taraflar veya Biri Hakem Tayinine Yanaşmıyor<br />

2- Hakemlerin Kararını Mahkeme Uygulamıyor<br />

3- Hakemler Boşuyor, Mahkeme Boşamıyor<br />

4- Mahkeme Boşuyor, Hakemler Boşamıyor<br />

F. Hakemliğin Hukuki Sonucu<br />

G. Laik ülkelerde İslâmî aile hakemliğinin uygulanışı<br />

Hindistan Modeli<br />

ABD (Amerika Birleşik Devletleri)<br />

Avrupa’da<br />

SONUÇ<br />

Aileyi Korumada Aile Hakemliği Kanunu<br />

KAYNAKÇA<br />

2


GİRİŞ 1<br />

Ülkemizde son yıllarda ürkütücü düzeyde artan boşanma vakaları ve bu sayının on<br />

yılda yaklaşık bir milyona ulaşması, hadisenin sosyal bir yara ve problem haline geldiğinin<br />

işaretidir.<br />

Ayrıca istatistiklere göre boşanmaların çoğalıp evlenmelerin azalması, aile içi şiddetin<br />

artması, boşanmalardan sonra özellikle kadın aleyhine oluşan cinayetlerin gerçekleşmesi,<br />

boşanan ailelerin birbirlerine düşman olması, aralarındaki kin ve öfkenin dinmemesi, ortada<br />

kalan çocukların ya anne ya baba sevgisinden mahrum kalması, eşlerden biri tarafından anne<br />

veya babanın hayatta oldukları halde öldü gösterilmesi gibi olumsuz olaylar toplumun en<br />

temel taşı sayılan ailenin çözülmesini ve çöküşünü hızla artırmaktadır.<br />

Gerçekten var olan bu sosyal probleme sağlıklı ve kalıcı çözümler bulmamız<br />

gerekiyor. Bu çözümler üretilip uygulamaya sokulmadığı takdirde, ileride toplumu çok yıkıcı<br />

ve onarılması güç felaketler beklemektedir.<br />

Bu olumsuz tablolar, toplumun bu safhaya nasıl geldiği veya getirildiği sorusunu akla<br />

getirmektedir. Elbette bu soruya verilecek birçok cevap vardır. Ama en önemli cevaplardan<br />

birisi toplumun yapısına, inancına, örf ve âdetlerine uymayan kanunların yıllardır uygulanır<br />

olmasıdır.<br />

1926 yılından günümüze kadar Katolik Hıristiyanlık ve putperest Roma hukukundan<br />

mülhem olan İsviçre medeni hukukunun 2 aynen Türkçeye tercüme edilerek, hem de bozuk bir<br />

tercümeyle yürürlüğe konulması ve uygulanması, gerçek hukuk normlarına ters bir uygulama<br />

olmuştur. Çünkü kanunlar, aslı itibariyle her yerde toplumların taleplerine, tercihlerine,<br />

yapısına ve inancına göre düzenlenir ve şekillenir.<br />

Türkiye’de yaşayan toplumların; Türk, Kürt, Arap, Gürcü, Çerkez, Laz, Abaza,<br />

Arnavut, Boşnak, Türkmen ve diğerlerinin % 99’unun Müslüman olması ve İslâm dininin bu<br />

mozaiğin temel taşı gerçekleştirmesi, yürürlükte olan bu uygulamaları tekrar düşünmemizi ve<br />

yapılan yanlışları düzeltmemiz gerektirdiğini belirtmektedir. Öyleki hukuk normlarına<br />

uymayan bu olumsuz uygulamalar, toplumda derin izler bırakmış ve problemleri kangren<br />

haline dönüştürmüştür.<br />

Bizler de bu kısacık çalışmamızla probleme bir nebzecik neşter olabilirsek ne mutlu!<br />

İslâm tarihi boyunca uygulanmış olan “aile hakemliği” veya “aile meclisi” meselesi,<br />

günümüzde uygulanarak problemin hafifletilmesine veya azaltılmasına yardımcı olacaktır. Bu<br />

1 Bu tebliğ, Adana’da bulunan Yuva Kurma ve Aileyi Koruma Derneği (YUVA-KUR) tarafından 14 Mayıs<br />

2012’de düzenlenen “Aileyi Korumada Aile Hakemliğinin Rolü” konulu panelde sunulmuştur.<br />

2 Bkz. Karaman, Hayrettin, Mukayeseli İslâm Hukuku, s. 224, İrfan Yayınevi, İstanbul, 1982. “İsviçre-Türk<br />

Medeni Kanunu’nun sistematiği modern pandekt hukukuna dayanır. Bu da Almanya’da 15. Asırdan itibaren<br />

iktibasına başlanmış Roma Hukuku’dur ki buna ‘müşterek hukuk’ adı da verilmektedir.”<br />

3


meselenin, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde kanunlaştırıldığı ve günümüzde de birçok<br />

İslâm ülkesinde uygulandığını belirtmemiz gerekir.<br />

Genel anlamda hakemlik, tarih boyunca toplumlarda var olan anlaşmazlıkları çözmek<br />

için uygulanan vazgeçilmez bir müessese olmuştur. Örneğin son peygamber Hz. Muhammed<br />

(s.a.v.), daha kendisine peygamberlik gelmezden önce 35 yaşında kabileler arasında hakemlik<br />

yapmıştır. O dönemde Ka’be’yi inşa eden Mekke’nin müşrik kabileleri Hacerülesved’i kimin<br />

yerleştireceği konusunda aralarında ihtilaf çıkmış, herhangi bir antlaşmaya varmamışlar.<br />

Bunun üzerine kabileler aralarında neredeyse savaşmaya karar vermiştir. Ancak bu sırada<br />

Kureyşlilerin en yaşlısı Ebû Ümeyye b. Muğîre’nin teklifi üzerine Harem-i Şerif’in Benî<br />

Şeybe kapısından ilk giren şahsın hakem tayin edilmesine karar verildi. Tam o sırada<br />

beklenen yerden Hz. Muhammed çıkageldi. Kureyşliler hep bir ağızdan “Bu, güvenilir (emin)<br />

bir kimsedir. Onun vereceği karara razıyız.” dediler. Mesele Peygamberimiz (s.a.v.)’e<br />

anlatıldığında, hemen sırtından abasını (ridâ) çıkararak yere serdi. Hacerülesved’i abanın<br />

üzerine koydu. Her kabileden birer kişiyi abanın kenarlarından tutturarak taşın konulacağı<br />

yere getirtti. Burada taşı kendi eliyle Ka’be’nin duvarına yerleştirdi. Kureyşliler, Hz.<br />

Muhammed (s.a.v.)’in bu problemi çözümünden son derece memnun oldular. 3 Böylece<br />

peygamber, bir anlaşmazlığı çözmüş ve savaşın önüne geçmiştir.<br />

Zihinlerde çok iyi bilinen bir hakem olayı da Hz. Ali (r.a.) döneminde yaşanmıştır.<br />

İslâm tarihinde Sıffîn Savaşı’nda, savaşın sonlarına doğru Hz. Ali (r.a.) ve Muaviye arasında<br />

hakem seçilen Ebû Musa el-Eş’arî ile Amr ibn el-As vakası yaşanmıştır. Burada ise hakemler<br />

arası ihtilaf nedeniyle olumlu bir sonuç ortaya çıkmamıştır.<br />

Anadolu’da da Güney ve Doğu bölgelerinde insanlar arasında çıkan anlaşmazlıklar ve<br />

ailevî meseleler, daha çok orada âlim olarak bilinen “mela”, “seyda” çözülmüştür.<br />

“Mela/Molla” ve “seyda”, klasik medreselerimizde mezun olan hocalarımıza verilen isimdir.<br />

Bölgede mevcut olan “şeyhler” tarafından da bu tarz sorunlar çözüme kavuşturulmuştur.<br />

Ayrıca bölgede bu tür anlaşmazlıklarda “ağalar” da rol oynamıştır.<br />

Özel anlamda hakemlik, aile açısından birçok görevlerin yerine getirilmesini sağlayan<br />

bir müessese olmuştur. Bu müessese, tarihte var olan büyük ve geniş aile yapılanmasında,<br />

aileler arasında arabuluculuğu, olaylara doğru şahitlik etmeyi ve barış için işlerini yürütmeyi<br />

sağlamıştır. Ayrıca çekirdek aile olarak eşler arasında meydana gelen anlaşmazlıkları çözüme<br />

kavuşturmak için de uğraşmıştır. Şayet eşler arasında boşanma gerçekleşirse de birbirine<br />

düşman ve kanlı bıçaklı olan, kin ve öfkeyle küskün bir şekilde ayrılan değil, medeni bir<br />

tarzda ayrılıklarıyla ilgili problemlerini halletmiş olarak ayrılmalarını temin etmiş ve<br />

etmektedir.<br />

Eğer aileler arasında hakemlik olayı gerçekleşmezse, toplumda her zaman şu<br />

olumsuzluklara şahit olmak mümkün olacaktır:<br />

1- Ayrılan eşlerin aileleri birbirlerine düşman olmaktadır.<br />

3 Bkz. Sarıçam, İbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 72, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara,<br />

2011.<br />

4


2- Ayrılan eşlerin aileleri arasındaki küskünlük yıllarca, hatta ömür boyu<br />

sürmektedir.<br />

3- Tarafların birbirlerine olan kin ve öfkesi dinmemektedir.<br />

4- Boşanmak isteyen kadınların bir kısmı, kocaları tarafından ya sakat bırakılmakta<br />

veya öldürülmektedir.<br />

5- Boşanmak isteyen kocalarını öldüren kadınlara da rastlanılmaktadır.<br />

6- Çocuklar, eşlerden birinin (baba veya anne) sevgisinden mahrum olarak<br />

yetişmektedir. Bu da çocuklar üzerinde birçok psikolojik bunalımlara neden<br />

olmaktadır.<br />

7- Çocuk, hangi eşin yanında kalıyorsa diğer eş çoğunlukla “ölü” hale getirilmekte,<br />

ölmediği halde öldürülmektedir. Bu durum, çocuklar üzerinde çok olumsuz etkiler<br />

ve izler bırakmaktadır.<br />

8- Çocuklar eşlerden bir tarafın velayetinde iken, diğer eş kendi çocuğunu<br />

görememekte, çocuk eşten kaçırılmakta veya gösterilmemektedir. Böylece<br />

çocuğun kendisi, doğrudan problemin içinde olmakta ve olayların altında<br />

ezilmektedir.<br />

9- Çocuğunu göremeyen eş, karşı tarafa misilleme olarak kendi çocuğunu kaçırmakta<br />

ve böylece taraflar arası düşmanlık sürüp gitmektedir.<br />

10- Ya da çocuk, velayetini üstlenen eş tarafından diğer eşe karşı düşman olarak<br />

yetiştirilmektedir. Böylece çocuk, anlaşmazlığın hiç tarafı olmadığı halde adaletsiz<br />

bir şekilde taraf olmaya sürüklenmektedir. Bu da çocuk üzerinde telafisi mümkün<br />

olmayan yaralar açmakta, psikolojisini bozmakta ve değişik bunalımlara<br />

sürüklemektedir.<br />

Genel olarak aile hakemliğine, aile meclisi demek de mümkündür. Bu çerçevede<br />

bakıldığında ailede meydana gelebilecek her türlü anlaşmazlığı çözüme kavuşturan, tarafların<br />

hak ve hukukunu gözeten ve birbirleriyle barışmasını sağlayan bir fonksiyon icra eder.<br />

Bu hakemlik veya aile meclisi, toplumun en küçük birimi olan aileler arasında huzur<br />

ve barışı gerçekleştirirken, daha doğrusu toplumun huzurunu sağlamaktadır. Çünkü sağlıklı<br />

ailelerden oluşan toplumlar, netice itibariyle sağlıklı ve dinamik olur, huzur ve barış içinde<br />

yaşarlar.<br />

5


I. BÖLÜM<br />

İSLÂM’DA <strong>AİLE</strong> <strong>HAKEMLİĞİ</strong> MESELESİ<br />

6


A. Sözlük ve Terim Anlamı<br />

a. Sözlük Anlamı<br />

Aile hakemliği, iki kelimeden oluşan bir isim tamlamasıdır. Her ikisi de Arapça asıllı<br />

kelimedir.<br />

Aile: Nesep ve evlilikle bir araya gelmiş, bir çatı altında bulunan topluluktur.<br />

Çoğunlukla ana, baba, çocuklar ile büyük ana ve büyük babadan oluşmuştur. 4 Bu<br />

tanım daha çok çekirdek aile, dar aile veya küçük aileyi belirtmektedir. Ya da karı,<br />

koca ve evlenmemiş çocuklardan oluşan topluluktur. 5<br />

Bir kimsenin hanımı, akrabası veya ev halkına da aile denir. 6<br />

Büyük aile: Aralarında kan bağı bulunanların tamamı, soy anlamınadır. Aynı evde<br />

oturan hısım ve yakınların oluşturduğu bütündür. 7 Bu tarz aileye geniş aile de denir.<br />

Ana, baba ve çocukların yanı sıra büyükanne, büyükbaba, dayı, amca gibi yakınları da<br />

içine alan ailedir. 8<br />

Türkçede aile ile ilgili şu isim tamlamaları sıkça kullanılmaktadır: Aile dostu, aile<br />

hayatı, aile ocağı, aile yurdu, aile bahçesi, aile reisi, aile bütçesi, aile göçü, aile<br />

ilişkileri, aile planlaması, aile hukuku, aile sosyolojisi, aile hekimliği, aile saadeti, aile<br />

meclisi ve aile yuvası gibi.<br />

Hakem: Tarafların aralarındaki anlaşmazlığı çözmek için yetkili olarak seçtikleri ve<br />

üzerinde anlaştıkları kişidir. Seçme ve karar verme yetkisi bulunan kimsedir. Çeşitli<br />

yarışmaları ve maçları (futbol, güreş, boks vs.) idare eden kimsedir. Aynı zamanda<br />

jüri, bir yarışmada değerlendirme yapan kimsedir. 9<br />

Hakem, aynı zamanda Allah’ın isimlerinden biridir. Daha özel anlamda Kur’ân’ı<br />

Kerim’de “Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım?” 10 ifadesi geçmektedir. 11 Bu<br />

çerçevede hakem kelimesi, Kur’ân’ı Kerim’de sadece iki yerde geçmektedir.<br />

Türkçede “hakem heyeti, hakem kararı ve hakemli dergi” gibi ifadeler<br />

kullanılmaktadır.<br />

4 Mustafa, İbrahim (heyet), Mu’cemu’l-vasît, c. II, s. 643, Çağrı Yayınları, İstanbul, ts.; bkz. Doğan, D. Mehmet,<br />

Büyük Türkçe Sözlük, s. 15, Birlik Yayınları, Ankara, 1981; Püsküllüoğlu, Ali, Türkçe Sözlük, s. 61, Yapı Kredi<br />

Yayınları, İstanbul, 1995; Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, s. 831, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2009.<br />

5 Demir, Ömer, Acar, Mustafa, Sosyal Bilimler Sözlüğü, s. 18, Ağaç Yayıncılık, İstanbul, 1992; Türk Dil<br />

Kurumu, Türkçe Sözlük, s. 45, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2009.<br />

6 Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, s. 25, Doğuş Matbaası, Ankara, 1978.<br />

7 Püsküllüoğlu, a.g.e, s. 61.<br />

8 Demir, Ömer, Acar, Mustafa, Sosyal Bilimler Sözlüğü, s. 18, Ağaç Yayıncılık, İstanbul, 1992.<br />

9 Mustafa, İbrahim (heyet), Mu’cemu’l-vasît, c. I, s. 189; bkz. Doğan, D. Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, s. 383-<br />

384; Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, s. 374, Doğuş Matbaası, Ankara, 1978;<br />

Püsküllüoğlu, a.g.e., s. 707.<br />

10 En’âm, 6, 114.<br />

11 İsfehânî, Rağıb, Müfredatu elfazi’l-Kur’ân (thk. Safvân Adnan Davûdî),s. 249, Daru’ş-Şamiye, Beyrut, 1413<br />

h./ 1993 m.<br />

7


Arapça’da “yaşlı erkeğe” de hakem denilmektedir. 12 Hakem, başka bir deyişle “ıslah<br />

etmek için gayret etmek veya bir şeyden men etmektir.” 13 “İki hasım arasını bulacak<br />

ve davalarını halledecek kişidir.” 14<br />

Günümüzde mahkemeler tarafından belirlenen yeminli hakemler mevcuttur. Bu<br />

hakemlerin verdiği karara “hakem kararı” denilmektedir.<br />

Hâkim: Egemenliğini yürüten, buyruğunu yürüten, sözünü geçiren, egemen<br />

anlamındadır. 15<br />

Hâkim ile hakem arasında en belirgin fark, öncekinin egemenliğinin bütün alanlarda<br />

gerçekleşmesi, hakemin ise belirli ve sınırlı konularda kararının geçerli olmasıdır.<br />

b. Terim Anlamı<br />

Aile hakemliğini geniş ve dar anlamda ifade etmek gerekir:<br />

Geniş anlamda aile hakemi: Aile fertleri veya büyük aileyi oluşturan aileler<br />

arasındaki anlaşmazlığı çözmek için yetkili olarak seçtikleri ve üzerinde anlaştıkları<br />

kişidir. Daha çok bu konumda hakem görevini ailenin en büyüğü, aile reisi veya<br />

ailenin bilge kişisi yapar.<br />

Aile meclisi kavramı da bu anlama yakındır. Aile meclisi: Aile fertlerinin ortak<br />

görüşlerini belirleyen ve yerine getiren heyettir. 16<br />

Dar anlamda aile hakemi: Eşler (karı-koca) arasındaki anlaşmazlığı çözmek için<br />

aileden (veya aile dışında) yetkili olarak seçilen ve üzerinde anlaşılan kişi veya<br />

kişilerdir.<br />

B. Tarihçesi<br />

Aile hakemliği veya aile meclisi meselesi insanlık tarihiyle birlikte çok eskilere<br />

dayanır. O zamanlarda oluşan problemlerin, aile büyükleri, kabile önderleri veya bilge kişiler<br />

tarafından çözüme kavuşturulduğu bir gerçektir. Tarih boyunca bu küçük toplumlarda (kabile,<br />

aşiret ve klan), problemlerle ilgili ileri gelenlerin aldığı kararlar ve verdiği hükümler geçerli<br />

olmuş ve toplumda uygulanmıştır. İçinde peygamberin bulunduğu toplumlarda,<br />

peygamberler çözümün merkezinde yer almış, ailede ve toplumda meydana gelen<br />

anlaşmazlıkları çözmüştür. Peygamberin bulunmadığı yerlerde, peygamberin görevlendirdiği<br />

bilgili ve salih kişiler, âlimler bu görevi üstlenmiştir.<br />

12 Mustafa, İbrahim (heyet), Mu’cemu’l-vasît, c. I, s. 189, Çağrı Yayınları, İstanbul, ts.<br />

13 Ebu’l-Bekâ, Eyyub b. Musa el-Huseynî, el-Kulliyât mu’cemu’l-mustalahât ve’l-furûki’l-luğaviyye,<br />

Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1419 h./1998 m. II. Baskı<br />

14 Sabunî, Muhammed Ali, Ahkâm Tefsiri (çev. Mazhar Taşkesenlioğlu), c. I, s. 397, Şamil Yayınevi, İstanbul, ts.<br />

15 Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, s. 831, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2009.<br />

16 Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, s. 45.<br />

8


Yahudi ve Hıristiyan toplumlarda da onların bilginleri, haham, papaz ve rahipleri bu<br />

tarz problemleri çözen taraf olmuştur. Günümüzde dahi ABD (Amerika Birleşik<br />

Devletleri)’de ve Avrupa ülkelerinde hem kiliselerdeki din adamları (rahip ve papazlar) hem<br />

de havra ve sinagoglardaki hahamlar ailelerin sırdaşı konumundadır. Onların mahrem ve çok<br />

özel problemleriyle ilgilenmekte ve bunlara çözümler üretmektedirler.<br />

Budizm, Manihaizm, Brahmanizm, Hinduizm, Zerdüştlük, Nesturizm, Şamanizm ve<br />

diğer Asya dinlerinde de bu tür problemler, din adamları ve bilginleri tarafından çözülmüştür.<br />

Hâlâ bu uygulamaların yürürlükte olduğunu söyleyebiliriz. 17<br />

Dünyadaki bütün toplumlarda bu tarz uygulamalar değişik çehrelerle günümüze kadar<br />

süregelmiştir. Çünkü toplum olmanın tabiatı böylesi bir çözümü gerekli kılmaktadır.<br />

Günümüzde uluslar arası ticarette “tahkim meselesi” vardır. Bu, taraflar arası ticari,<br />

alım, satım ve gümrük gibi konularda anlaşmazlık çıktığında, hakem tayin edilmesini öngören<br />

devletler arasındaki hukuki antlaşmalardır. Sonuç olarak hakem kararları uygulanır.<br />

İslâm’ın son peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)’e indirilen Kur’ân’da bu konu, bir<br />

âyet-i kerimeyle açıklayıcı bir şekilde emredilmiştir. İslâm âlimleri ve müçtehitleri, bu âyetin<br />

uygulanması yönünde birçok önerilerde bulunmuş, bu uygulamanın sistematiğini oluşturmuş<br />

ve üzerinde içtihat etmişlerdir. Bu içtihatlar, kararlar ve fetvalar, daha sonraları oluşturulan<br />

kanunlar günümüze kadar bize ulaşmıştır. Bu konu, tefsir, fıkıh ve Ahkâmu’l-Kur’ân<br />

kitaplarında derinliğine işlenmiş ve bizlere ışık tutmuştur.<br />

C. Kur’ân’da Aile hakemliği<br />

İnsanlığa en son olarak gönderilen ilâhî kitap Kur’ân’ı Kerim’de şöyle<br />

buyrulmaktadır:<br />

“Eğer (eşlerin) aralarının açılmasından endişe duyarsanız, erkeğin ailesinden bir<br />

hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar arayı düzeltmek isterlerse,<br />

Allah onların arasını bulur. Çünkü Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından<br />

haberdardır.” 18<br />

Eşler arasındaki ihtilaf ya kadının nüşuzu/isyanıyla ya da erkeğin zulmetmesiyle<br />

meydana gelir. Erkek, kadının isyanı ve dik başlılığını bu âyetin öncesinde geçtiği üzere üç<br />

şekilde tedip yöntemiyle tedavi etmeye çalışır. Erkek zulmüne devam ettiğinde veya kadını<br />

isyandan acze düşüldüğünde ya da evlilikte Allah’ın sınırları yerine getirilmediğinden ve<br />

17 Bkz. Foltz, Richard C., İpek Yolu Dinleri (Çev. Aydın Aslan), s. 42, 57, 95, 102, Medrese yayınları, İstanbul,<br />

2006.<br />

18 Nisa, 4, 35.<br />

9


aralarının açılmasından endişe duyulduğunda onların maslahat ve menfaatlerini düşünen kefil<br />

Mü’minlerin tarafların ailesinden bir hakem göndermeleri farzdır. 19<br />

İslâm’da aile müessesesi mukaddes olup toplumun temel yapısı olması bakımından<br />

büyük değer taşır. Bunun için İslâm, aile yapısının uzun ömürlü olması ve gelişmesi için<br />

yapısındaki çatlaklara yeni tuğlalar koyarak tamir etmek ister.<br />

İslâm, burada karı-koca arasının açılmasından korkulduğu an son çareyi gösteriyor.<br />

Bir hakem erkeğin ailesinden, bir hakem kadının ailesinden gönderilmesini istiyor.<br />

Bu hakemlerin eşlerin arasını bozan ruhi taşkınlıklardan, bilinçaltında kalan<br />

hatıralardan ve hayatın olaylarından uzak kalmaları gerekir. Aynı zamanda hayat<br />

atmosferlerini bozan, ilişkileri engelleyen, eşlere yakın olmaları hasebiyle hayatlarındaki<br />

diğer bütün temiz duyguları örten etkilerden de uzak olmaları gerekir. Evet, iki ailenin<br />

taleplerine kulak vererek, küçük çocuklara şefkat göstererek… Zamanımızda olduğu gibi<br />

birini diğerine tercih etmekten çekinerek… Yıkılmakla karşı karşıya bulunan ailenin,<br />

çocukların ve eşlerin selametini düşünerek… Aslında bu iki hakem, ailenin sır vereceği en<br />

güvenilir kimselerdir. Çünkü kendi ailelerindendir. Bunun için sırlarını dökmekte bir sakınca<br />

yoktur. Bu hakemlerin öğrendikleri sırları yaymakta çıkarları da yoktur. Hatta saklamakta<br />

büyük menfaatleri vardır.<br />

Her iki hakem de eşlerin ıslahında hemfikirdirler. Tabii ki eşlerin kalbinde gerçekten<br />

geçim arzusu varsa… Zira sadece öfke dahi bu isteği engellemeye yeterlidir. Yüce Allah,<br />

hakemlerin kalplerindeki kuvvetli arzu vasıtasıyla eşler arasındaki geçimsizliği giderir. 20<br />

Müfessir İzzet Derveze, bu âyetin nüzul sebebi hakkında özel bir rivayete<br />

ulaşamadığını belirtmiştir. 21 Ayrıca müfessirlerin görüşüne göre, bu âyetin muhatabı<br />

peygamber (s.a.v.), eşler ve ilgili alanlar olduğunu ifade ederler. Bu ilgili alanlar,<br />

peygamberin vekilleri, emir sahipleri ve kadılar olur. 22 Bu konuda Hz. (Ali (r.a.)’den gelen<br />

rivayette, eşler arasındaki anlaşmazlıkların önce emir sahiplerine, sonra da onun vekiline<br />

bildirilmesini emretmiş ve emir sahiplerinin bu tarz anlaşmazlıklarda müdahale hakkının<br />

bulunduğunu söylemiştir. 23<br />

Aslında Allah, hakemlerin kimin seçeceği konusunu belirsiz bırakmıştır. Eğer karı<br />

koca anlaşmazlıklarını çözüme bağlamak istiyorlarsa, kendi akrabalarından birer hakem<br />

seçebilirler. Ya da iki tarafın aile reisleri, bu işi çözümlemek üzere iki hakemi<br />

görevlendirebilir. Yahut da iş mahkemeye intikal etmişse, mahkeme henüz bir girişimde<br />

19 Reşid Rıza, Seyyid Muhammed, İslâm’da Kadının Hukuku (çev. Mehmet Çelen), s. 58, Nida Yayınları,<br />

Malatya, 2008.<br />

20 Kutup, Seyyid, Fi Zilali’l-Kur’ân (çev. Bekir Karlığa, M. Emin Saraç, İ. Hakkı Şengüler), c. III, s. 220,<br />

Hikmet Yayınları, İstanbul, ts.<br />

21 Derveze, İzzet, et-Tefsiru’l-hadis (çev. Mustafa Altınkaya), c. VI, s. 124, Ekin Yayınları, 1997.<br />

22 Zemahşerî, Tefsiru’l-Keşşâf, el-Mektebetu’ş-Şamile, (bkz. Nisa sûresi, 35. âyetin tefsiri); Derveze, a.g.e. s.<br />

125-126; el-Kâsimî, Cemaleddin, Mehâsinu’t-te’vil, el-Mektebetu’ş-Şamile, (bkz. Nisa sûresi, 35. âyetin tefsiri);<br />

23 Derveze, a.g.e., c. VI, s. 126.<br />

10


ulunmadan önce iki hakem tayin edebilir. Çünkü bu, mahkemeye başvurmadan veya son<br />

adımı atmadan önce yapılan barıştırma planıdır. 24<br />

Burada hakemlerin akrabadan olması daha uygun görülmüştür. Akraba dışında hakem<br />

tayini de caizdir. Hakemin seçim hakkı öncelikle eşlere aittir. Bu işlemin her iki tarafın<br />

akrabalarıyla müşavereyle yapılması daha müstehaptır. Bu hakemlerin yetki dereceleri ne<br />

olacaktır? Birleştirmek ve ayırmak gibi her ki durumu da gerçekleştirebilirler mi? Bu konuda<br />

İslâm müçtehitleri ihtilaf etmiştir. Bir kısmı ayırabilir ve bu talak-ı bain (kesin boşanma) olur<br />

demiştir ki bu Hz. Ali (r.a.)’den rivayet edilmiştir. Bir kısmı da hakemler, birleştirmekle<br />

görevlidirler, aralarını ayıramazlar demiştir ki bu da el-Hasen el-Basrî (rh.a.)’den rivayet<br />

edilmiştir. 25 Hanefî ve Şafiî ekollerine göre hakemlerin işi sonuca bağlama yetkisi yoktur,<br />

sadece eşler tarafından kabul edilip edilmeyeceği belli olmayan barıştırma girişimlerinde<br />

bulunma yetkisi vardır. Halife Osman (r.a.) ve Halife Ali (r.a.) şartlar gereğince, barışma ve<br />

ayrılma kararını uygulama yetkisine sahip hakemler tayin etmiştir. Abdullah ibn Abbas (r.a.),<br />

Said b. Cübeyr, İbrahim en-Nehâî, Şa’bî, Muhammed b. Sirin ve diğer fakihlere göre,<br />

hakemler uygun gördükleri (barış veya boşanma) her şeyi zorla kabul ettirme yetkisine<br />

sahiptirler. 26<br />

D. Sünnette ve Sahabe Döneminde Aile Hakemliği<br />

a. Peygamber Döneminde<br />

Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde fiilen hakemlik olayının gereçleştiğine dair bir<br />

rivayete rastlamadık. Ancak Resûlullah (s.a.v.), kendi döneminde gelişen olaylara veya<br />

problemlere anında çözümler buluyor, bunu da hemen uyguluyordu. Zaten Sahabe arasında<br />

herhangi bir ailevî mesele olduğunda onlar bunu Resûlullah (s.a.v.)’a intikal ettiriyorlardı. O<br />

da âyet iniyorsa onu bildiriyor veya âyet inmezse de kendi hükmünü icra ediyordu. Bununla<br />

ilgili iki örnek verdiğimiz zaman, mesele daha iyi anlaşılacaktır.<br />

Sahabelerden Abdullah b. Ömer (r.a.), bir gün kendi hanımını hayızlı olduğu sırada<br />

boşuyor. Durum babası Hz. Ömer (r.a.) tarafından Resûlullah (s.a.v.)’a intikal ettiriliyor,<br />

peygamberimiz de boşamanın hayızlı olduğu anda yapılamayacağını, kadının temiz anında<br />

yapması gerektiğini emrediyor ve şöyle buyuruyor: “Ona emret hanımına dönsün, sonra onu<br />

temizlenip tekrar hayız görünceye kadar ve sonra temizleninceye kadar -nikâh altında- tutsun.<br />

Bundan sonra da ister tutsun, isterse birleşmeden boşasın. İşte Yüce Allah’ın, kadınların<br />

içinde boşanmasının emrettiği iddet budur.” 27 Bunun üzerine Abdullah b. Ömer (r.a.),<br />

24 Mevdûdî, Ebu’l A’lâ, Tefhimu’l-Kur’ân (çev. Muhammed Han Kayanî ve heyet), c. I, s. 318, İnsan Yayınları,<br />

İstanbul, 1986.<br />

25 Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, c. II, s. 1352-1353, Eser Kitabevi, İstanbul, ts.<br />

26 Mevdûdî, a.g.e., c. I, s. 318.<br />

27 Buhârî, K. et-Talâk, bab: 1; Müslim, K. et-Talâk, bab: 1; İbn Mâce, K. et-Talâk Talâk, 2; Nesâî, K. et-Talâk, 1;<br />

Tirmizî, K. et-Talâk, 1.<br />

11


Resûlullah (s.a.v.)’ın emrine uyarak boşamadan vazgeçiyor, hanımını temizli anını bekliyor<br />

ve ondan sonra boşuyor.<br />

Sâbit b. Kays’ın hanımı olan Übeyy oğlu Abdullah kızı Cemile (veya Habîbe),<br />

kocasının çirkinliğinden, başka bir rivayete göre kendisini dövdüğünden dolayı Resûlullah<br />

(s.a.v.)’a gelerek kocasından ayırmasını ister. Bu konuda şöyle der:<br />

“-Ey Allah’ın Resûlü! Sâbit b. Kays’ın ne dinine ne de huyuna bir diyeceğim var.<br />

Fakat Müslümanlıkta küfran-ı nimetten çekiniyorum.” Resûlullah (s.a.v.) ona sordu:<br />

“-Bahçesini geri verecek misin?” O da cevap verdi:<br />

“-Evet.” Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) Sâbit’e:<br />

“-Bahçeyi kabul et ve onu boşa!” dedi. 28<br />

Burada kadın, kocasından boşanma talebinde bulunuyor. İslâm hukukunda bu işleme<br />

“muhâlâa” ismi veriliyor. Bu da “kadının bir bedel karşılığında evlilik bağından kurtulması”<br />

demektir. Bu hanım, peygamberin onayıyla mehir olarak almış olduğu bahçeyi kocasına geri<br />

vererek nikâh akdini feshetmiş oluyordu.<br />

Bir olayı da Tirmizî, Rükâne’den şu rivayeti yaparak kaydediyor:<br />

“-Ey Allah’ın Resûlü, karımı bette talakı ile (kesin bir şekilde) boşadım.” dedim. O da:<br />

“-Neye niyet ettin?” dedi.<br />

“-Bir talaka niyet ettim.” dedim.<br />

“-Vallahi mi?” dedi.<br />

“-Vallahi.” dedim.<br />

“-Niyetin ne ise talak odur.” dedi. 29<br />

Bu, hanımını bir mecliste üç talakla boşayan bir sahabenin durumu peygambere<br />

ulaştırılmasıyla aralarında böylesi bir diyalog geçiyor. Bu hadiste de görüldüğü üzere<br />

peygamber, bir mecliste yapılan üç talakı bir talak olarak değerlendiriyor.<br />

Bu üç örnekte de olduğu gibi ailevî meseleler, bir hâkim veya hakem olarak kabul<br />

edilen peygambere iletiliyor. Peygamber de bu konudaki hükümlerini veriyor ve onların<br />

uygulamasını sağlıyor.<br />

b. Sahabe Döneminde<br />

Sahabe döneminde de aile hakemliğiyle ilgili uygulamalar özellikle Râşid<br />

28 Buhârî, K. et-Talâk, Bab: 11; İbn Mâce, K. et-Talâk, 21; Ebû Dâvûd, K. et-Talâk, bab fi’l-hulu’; Dârimî, K. et-<br />

Talâk, 6; bkz. Ateş, Süleyman, Kurân’a Göre Evlenme ve Boşanma, s. 75, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul, ts.<br />

29 Tirmizî, K. et-Talâk, 2; Ebû Dâvûd, Müslim ve Ahmed b. Hanbel’de rivayet etmiştir; et-Tâc, c.II, s. 310; bkz.<br />

Ateş, a.g.e., s. 64.<br />

12


Hâlifelerin iktidarları zamanında geçmiştir. Burada birkaç örnek vererek meselenin<br />

anlaşılmasını sağlamaya çalışalım.<br />

II. Halife Hz. Ömer (r.a.) döneminde şöyle bir olay geçmiştir.<br />

Bir kadın Hz. Ömer’e (r.a) gelerek:<br />

-“Sana dünyadaki insanların en hayırlısını şikâyet etmeye geldim. Dünyada onun kadar<br />

salih amel işleyen bir kişi daha yoktur. İnsan onu ancak onun yaptığı amelleri yaparak<br />

geçebilir. O gecesini ibadetle gündüzünü de oruçla geçirir...” dedikten sonra hayâ ve<br />

utancından gerisini getiremeyerek:<br />

-“Ey Mü’minlerin Emîri! Beni bu şikâyeti tamamlamaktan bağışla!” dedi. Hz. Ömer de<br />

ona:<br />

-“Allah sana mükâfatını versin. Sen kocanı çok güzel bir şekilde övdün. Seni<br />

bağışlıyorum” dedi.<br />

Kadın gittikten sonra Ka’b b. Sûr (r.a):<br />

-“Ey Mü’minlerin Emîri! O kadın utanarak gerisini getiremediyse de bence size açık bir<br />

şekilde birisini şikâyet etti” dedi. Hz. Ömer’in:<br />

-“Peki, o kimi şikâyet etti?” diye sorması üzerine de Ka’b:<br />

-“Kocasını şikâyet etti. Çünkü o, karısının kendisi üzerindeki haklarından biri olan<br />

zevciyet hakkını gözetmemektedir” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer:<br />

-“Derhal bana o kadınla kocasını getirin!” diye emretti. Onların gelişinden sonra da<br />

Ka’b’a:<br />

-“Bunların davalarını sen hallet” buyurdu.<br />

Ka’b: “Senin bulunduğun bir yerde ben nasıl hakemlik yapabilirim?” diye itiraz etmek<br />

istediyse de, Hz. Ömer:<br />

-“Bu davaya sen bakmalısın. Çünkü ben anlayamadığım halde sen kadının ne demek<br />

istediğini anlayıverdin. Bu yüzden de bunların arasında hakemlik yapmak benden çok senin<br />

hakkındır” dedi. Ka’b da kadının kocasına dönerek şunları söyledi:<br />

-“Allah Teâlâ “Hoşunuza giden kadınlarla iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz” (Nisa<br />

4/3) buyuruyor. Bu durumda üç gün oruç tut; dördüncü günü de oruçsuz olarak karının<br />

yanında geçir. Aynı şekilde üç gece sabaha kadar ibadet et; ancak dördüncü geceyi karınla<br />

birlikte geçir ve onun yanında yat!”.<br />

Onun verdiği bu hüküm üzerine Hz. Ömer<br />

-“Senin bu yaptığın, birincisinden de güzeldir” buyurdu ve onu Basra kadılığına tayin<br />

etti. 30<br />

III. Halife Hz. Osman (r.a.) ile IV. Halife Ali (r.a.) şartlar gereğince, barışma ve<br />

ayrılma kararını uygulama yetkisine sahip hakemleri tayin etmişlerdir. 31<br />

Ebu Tâlib’in oğlu Akîl ile (Utbe b. Rebia’nın kızı olan) hanımı Fatıma’nın meselesi<br />

Hz. Osman (r.a.)’ın mahkemesine getirilince, müminlerin emiri olan Hz. Osman (r.a.)<br />

kocasının ailesiden İbn Abbas’ı, kadının ailesinden de Muaviye’yi hakem tayin etti ve onlara<br />

şartlar gereği barıştırma ve boşandırma yetkisi verdi. 32 Bu iki hakeme şöyle dedi:<br />

30 Kandehlevi, M. Yusuf, Hayatü’s-Sahabe, c. III, s. 256-258, Akçağ Yayınları, Ankara, 1997.<br />

31 Mevdudi, a.g.e., c. I, s. 318.<br />

32 Mevdudi, a.g.e.a.y.<br />

13


“-Sizin kanaatiniz barıştırma noktasında olursa onları barıştırırım. Eğer ayrılması<br />

noktasında olursa onları ayırırım.” 33<br />

Aynı şekilde Hz. Ali (r.a.) halifeliği döneminde buna benzer bir durumda hakemler<br />

tayin etti ve onlara eşleri barıştırma ve ayırma yetkisi verdi. 34<br />

Bununla ilgili örnek şöyle vuku bulmuştur. Abdurrezzak, İbn Abbas (r.a.) hadisinden<br />

tahric ederek Muhammed b. Sîrîn’den o da Ubeyde (r.a.)’den şöyle dediğini rivayet etmiştir:<br />

Bir gün her birinin yanında bir grup insan bulunan [aralarında anlaşmazlık olan] bir<br />

kadın ile bir erkeği Hz. Ali (r.a.)’nin yanına geldiklerine şahit oldum. Bunun üzerine Hz. Ali<br />

(r.a.), kadının ailesinden bir hakem, erkeğin ailesinden bir hakem tayin etti. Sonra da<br />

hakemleri huzuruna çağırarak onlara şöyle dedi:<br />

“-Üzerinize düşen görevin ne olduğunu biliyor musunuz? Sizin yapmanız gereken<br />

şudur: Eşleri birleştirirseniz ben de onları birleştiririm. (Başka bir rivayette: Eşleri<br />

ayırırsanız ben de onları ayırırım).” Bunu duyan kadın şöyle dedi:<br />

“-İster lehime ister aleyhime olsun Allah’ın kitabındaki hükme razı olurum.” Koca da<br />

bunun üzerine:<br />

“Eğer ayrılık olursa, hayır, kabul etmem.” dedi. Bunu duyan Hz. Ali (r.a.):<br />

“-Yalan söyledin. Allah’a yemin ederim ki aleyhine de olsa Allah’ın kitabındaki hükme<br />

razı olmadıkça buradan çıkamazsın.” dedi. 35<br />

E. Aile Hakemliği Meselesine Fıkhî Mezheplerin Bakışı<br />

“Eğer (eşlerin) aralarının açılmasından endişe duyarsanız, erkeğin ailesinden bir<br />

hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar arayı düzeltmek isterlerse,<br />

Allah onların arasını bulur. Çünkü Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından<br />

haberdardır.” 36<br />

Bu âyet-i kerime gereğince bütün İslâm müçtehitleri geçimsizlik halinde cemiyet veya<br />

devleti temsilen hâkimin mezkûr iki hakemi gönderip ıslah teşebbüsünde bulunmalarını<br />

isteyeceği hükmünde birleşmişlerdir.<br />

Fıkhî mezhepler eşleri barıştırma meselesinde ittifak ettikleri halde, hakemlerin yetkisi<br />

konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bu konuda iki temel görüş ortaya çıkmıştır:<br />

1- Ebû Hanife ve bir rivayete göre İmam Şafiî ve Ahmed b. Hanbel’e göre hakemler<br />

vekil durumundadır. Müvekkilleri neye yetki vermişlerse ancak o tasarrufları<br />

33 Bkz. İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azîm, el-Mektebetu’ş-Şamile, Nisa sûresi 35. âyetin tefsirine; Ebu’l-<br />

Hayyân, Bahru’l-Muhît, el-Mektebetu’ş-Şamile, Nisa sûresi 35. âyetin tefsirine.<br />

34 Mevdudi, a.g.e.a.y.<br />

35 Bu olayı İbn Ebî Hâtim rivayet etmiştir.; bkz. İbn Kesir, a.g.e.a.y; Cessas, Ahkâmu’l-Kurân, Nisa sûresi 35.<br />

âyetin tefsirine.<br />

36 Nisa, 4, 35.<br />

14


geçerli olur; resen boşayamazlar; çünkü boşamak -nassın istisnaları dışındakocaya<br />

aittir.<br />

2- İmam Mâlik ve diğer rivayete göre Ahmed b. Hanbel ile Ali, İbn Abbas, Şa’bî,<br />

İbrahim Nehâî, Evzâî, Muhammed b. Sirin, Said b. Cübeyr gibi müçtehitlere göre<br />

hakemler hâkim durumundadır. Karı-kocanın vekâlet vermesine muhtaç olmadan<br />

ıslah, bedel karşılığında veya bedelsiz tefrik şıklarından birini tercih onlara aittir.<br />

Mezkûr Âyet ile sahabe tatbikatı buna delalet etmektedir.” 37<br />

F. 1917 Osmanlı Devleti Aile Hukuku Kararnamesi’nde Aile Hakemliği<br />

Modern anlamda ilk İslâm aile hukuku kanunu 1917 yılında Osmanlı<br />

İmparatorluğu’nda tedvin edilen “Hukuk-ı Aile Kararnâmesi”dir. Bu kararnâme,<br />

Osmanlılardan sonra da bazı İslâm Ülkeleri’nde uzun süre yürürlükte kalmış ve daha sonra<br />

hazırlanan aile kanunlarına örnek olmuştur.<br />

Mecelle şahsın hukuku, aile ve miras hukuku gibi özel hukuk dallarını<br />

kapsamadığından bu alan yine fıkıh ve fetva kitaplarına kalıyor, bu ise özellikle hâkimler için<br />

bazı güçlükler ve problemler doğuruyordu. Boşluğu doldurmak için bir komisyon kurulmuş,<br />

şekil bakımından çağdaş kanunlar örnek alınarak ve Hanefî mezhebi yanında diğer<br />

mezheplerin bazı hükümleri de dahil olmak üzere fıkha dayalı adı geçen komisyonun<br />

hazırladığı proje “Hukuk-ı Aile Kararnâmesi” adıyla bir kararnâme olarak 25 Ekim 1917<br />

tarihinde yürürlüğe konulmuştur. 38 19 Haziran 1919 tarihine kadar yürürlükte kalan<br />

kararnâme bu tarihte içten ve dıştan bazı baskılar sonunda yürürlükten kaldırıldı. 39<br />

Aile hukukumuzun taknîn ve tedvini cereyanının ilk ürünü olan 1917 aile kararnâmesi<br />

157 maddeden ibaret olup münâkehât ve müfarakât diye iki kitaba bölünmüştür. Münâkehât<br />

kitabı altı ana kısımdan, müfarakât kitabı da üç ana kısımdan oluşmuştur. 40<br />

Bu kararname, zamanın değişmesiyle hükümlerin de değişebileceği, devlet başkanının<br />

tercih ettiği mezhep hükmünün tatbik edileceği 41 gibi prensiplerden yararlanarak<br />

düzenlenmiş, İslâm’ın ruhuna uygun maddelerdir.<br />

37 İmam Malik b. Enes (v. 179/795), el-Muvatta’ (nşr. M. F. Abdulbaki), s. 584, Mısır, 1051; Eş-Şîrâzî, Ebû<br />

İshak İbrahim b. Ali (v. 476/1083), el-Mühezzeb, c. II, s.71, Kahire, 1959; İbn Kudâme, Abdullah b. Ahmed (v.<br />

620/1223) el-Muğnî, c. VII, s.321, Kahire, 1970; İbn Rüşd, Ebu’l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed el-<br />

Hâfid (v. 595/1199), Bidâyetü’l-müctehid nihâyetü’l-muktesıd, c.II, s. 81, İstanbul, 1333; bkz. Karaman, a.g.e.,<br />

c. I, s. 318-319; Mevdudi, a.g.e., c. I, s. 318.<br />

38 Takvim-i veqayi’de neşir tarihi: 31 Teşrin-i evvel 1333; Karaman, a.g.e., c. I, s. 225.<br />

39 Fındıkoğlu, Fahreddin Ziya, “Aile Hukukumuzun Tedvini Meselesi”, s. 711-719, Ebu’l-Ulâ Mardin’e<br />

Armağan, İstanbul, 1944; Karaman, a.g.e., c. I, s. 225; Erman, Hasan, Medenî Hukuk Dersleri-Başlangıç<br />

Bölümü, s. 24-26, Der yayınları, İstanbul, 2010.<br />

40 Karaman, a.g.e., c. I, s. 225-226.<br />

41 Mecelle’nin mazbatası ile 1801. maddeleri.<br />

15


2 Mayıs 1923 tarihinde İstanbul’da toplanan ahkâm-ı şahsiye komisyon yeni bir kanun<br />

hazırlamak için çalışmıştır. Bu komisyonun mesai ve müzakereleriyle aldığı kararlar Adliye<br />

Ceridesi, yıl 1339’da neşredilmiştir.<br />

1924-25 yılları arasında aynı gaye ile toplanan ikinci bir komisyon çalışmaları<br />

neticesinde bir lâyiha hazırlamıştır. Bu lâyihanın birçok hükümleri 1917 tarihli Hukuk-ı Aile<br />

Kararnâmesi’nin aynıdır. Lâyiha 142 maddedir. 42<br />

Batı kanunlarından birinin Türk Medeni Kanunu olarak iktibas fikri 1925 yılında iyice<br />

kuvvetlenmiş, nihayet bir gün devrin Adliye Vekili M. Esat Bozkurt’un mezkûr komisyonlar<br />

önünde yaptığı bir tebliğle 43 bunların görevlerine son verilmiştir. İsviçre Medeni Kanunu bazı<br />

tadiller ile kül haline terceme ettirilerek 17 Şubat 1926 tarihinde kabul edilmiş ve 6 Ekim<br />

1926 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. 44<br />

Hukuk-ı Aile Kararnâmesi’nin hakemlerle ilgili 130. maddesinde kötü muamele ve<br />

geçimsizliği şöyle düzenlemiştir:<br />

“Zevceyn beyninde niza ve şikak zuhur edip de tarafeynden biri hâkime müracaat<br />

ederse hâkim tarafeyn ailelerinden birer hakem tayin eder. Bir veya iki taraf ailesinden<br />

hakem tayin edilecek kimse bulunamaz veya bulunup da hakem olacak evsâfı haiz<br />

olmazsa, hariçten münasip olanları tayin eyler. Bu suretle teşekkül eden aile meclisi<br />

tarafeynin ifadât ve müdâfâatını tetkik ile beynlerini ıslaha çalışır. Kabil olmadığı<br />

surette kusur zevcde ise beynlerini tefrik eder. Ve zevcede ise mehrin tamamı veya bir<br />

kısmı üzerine muhâlâa eyler. Hakemler ittifak edemezler ise hâkim evsâf-ı lâzimeyi<br />

haiz diğer bir heyet-i hakemiyye veya tarafeyne karabeti olmayan üçüncü bir hakem<br />

tayin eyler. Hakemlerin verecekleri hüküm kat’î ve nâkabil-i itirazdır.”<br />

131. madde : “…tefrîka dair sadır olan hüküm talâk-ı bâini tazammun eder ve keyfiyet<br />

ale’l-usûl tescil edilir.”<br />

Kanun “aile meclisi” dediği hakem heyetine, kabil-i itiraz olmamak üzere ıslah ve<br />

boşama yetkisi vererek Mâlikî mezhebini iltizam etmiştir. Hanefî mezhebinin hâkim<br />

bulunduğu Osmanlı camiasında Mâlikî mezhebine ait bir hükmün alınması, mezkûr<br />

kanunun esbâb-ı mûcibe lâyihasında müdâfaa edilmiştir. 45<br />

42 Adliye Cerîdesi, yıl: 1340-1341.<br />

43 Bu tebliğin metni şudur: “Sayın Arkadaşlar, Türk ihtilalinin kararı, Batı medeniyetini kayıtsız şartsız kendine<br />

mal etek, benimsemektir. Bu karar o kadar kesin bir azme dayanmaktadır ki önüne çıkacaklar demirle, ateşle yok<br />

edilmeğe mahkûmdurlar. Bu prensip bakımından kanunlarımızı oldukları gibi Batı’dan almak zorundayız.<br />

Böylelikle Türk ulusunsun iradesine uygun harekette bulunmuş olacağız. Keyif ve isteklerimize göre değil,<br />

milletimizin dileklerine göre iş başarmaya borçluyuz. Şimdiye kadar geçen hizmetlerinize teşekkür eder,<br />

komisyonların vazifelerine son veririm.” Bkz. Karaman, a.g.e., c. I, s. 227.<br />

44 Fındıkoğlu, a.g.e.a.y.; Velidedeoğlu, Hıfzı Veldet, Türk Medeni Hukukunun Umumî Esasları, s. 61-90,<br />

İstanbul, 1951; bkz. Karaman, a.g.e., c. I, s. 227.<br />

45 Bkz. Ceride-i İlmiyye, yıl: 1336, sayı: 34, s. 1020-1021; Karaman, a.g.e., c. I, s. 319.<br />

16


G. Mısır ve Diğer İslâm Ülkelerinde Aile Hakemliği<br />

(Ahvâl-i Şahsiyye)<br />

Hukuk-ı Aile Kararnâmesi Suriye, Irak, Lübnan gibi İslâm ülkelerinde uzun zaman<br />

yürürlükte kalmıştır. Suriye ve Irakta kabul edilen başka yerli kanunlar onun yerini almış,<br />

Lübnan’da ise bugüne kadar yürürlüğü devam etmiştir. 46<br />

Mısır Medeni Kanunu da İslâm aile hukukunu/Ahvâl-i Şahsiyye’yi uygulamış ve<br />

günümüze kadar yürürlüğü devam etmiştir.<br />

Suriye Medeni Kanunu, aile hakemliği meselesinde Hukuk-ı Aile Kararnâmesi’ndeki<br />

hususları 112-115. maddeleri aynı esası, bazı farklarla daha ayrıntılı bir şekilde<br />

benimsemiştir:<br />

“Söz veya fiil ile kendisine kötü muamelede bulunan ve hayatı çekilmez hale getiren<br />

kocasından şikâyet eden kadının ondan ayrılmayı talep etmesi caizdir. Zarar verdiği sabit olur<br />

hâkim de aralarını ıslaha muvaffak olamazsa onları ayırır ve bu bir bâin talak olur. Kötü<br />

muamele ve zarar sabit olmaz veya müddeî koca olursa hâkim, anlaşıp barışmaları bir aydan<br />

az olmamak üzere onlara mühlet verir. İddia sahibi ısrar eder anlaşma da gerçekleşmemiş<br />

bulunursa hâkim; birisi karının diğeri erkeğin ailesinden ki hakem tayin eder. Bu mümkün<br />

olmadığı takdirde hâkim ıslah kabiliyetini takdir ettiği kimseleri hakem tayin eder ve<br />

vazifelerini dürüstlük ve adalet içinde yapacaklarına yemin ettirir.” (fıkra: 1-3)<br />

“Hakemler önce anlaşmazlık ve geçimsizlik sebeplerini araştırır, sonra karı-koca ile<br />

bulunmalarını zaruri gördükleri kimseleri hâkimin başkanlık ettiği bir celsede toplarlar.<br />

Taraflardan birinin gelmemesi hakemliğe mani değildir. Aralarını bulmak için bütün<br />

gayretlerini sarf ederler.” (113/1-2)<br />

“Hakemler aralarını bulmaktan ümit kesince bakarlar eğer kötülük ve kusurun tamamı<br />

veya çoğu kocada ise 47 bir talak ile onları ayırırlar…” (114/1)<br />

“Kusurun tamamı veya çoğu kadında ise 48 muhâlâa yoluyla ayrılığa hükmederler…”<br />

(114/2)<br />

“Hakemler ihtilaf ederse hâkim bir üçüncüsünü ilave eder.” (114/3)<br />

46 Karaman, a.g.e., c. I, s. 227.<br />

47 1929 tarihli Mısır Medeni Kanunu iki tarafın kusurlu olması ile kusurun kimde olduğunun anlaşılmaması<br />

halini de bu hükme tabi kılmıştır. Bkz. Karaman, a.g.e., c. I, s. 321.<br />

48 Mısır Medeni Kanununa göre bu durumda dava reddedilir ve tefrika hükmedilmez; ancak kadın ızrarı ispat<br />

ederse tefrik bahis mevzûu olur; ispatsız şikâyetin tekerrüründe ise hakemlere başvurulur. Bkz. Karaman, a.g.e.,<br />

c. I, s. 321.<br />

17


“Hakemler kararlarını hâkime bildirirler. Kararın gerekçeli olması şart değildir.<br />

Kanunun hükümlerine uygun olduğu takdirde hâkim bu kararı hükme bağlar.” (115) 49<br />

II. BÖLÜM<br />

<strong>AİLE</strong> <strong>HAKEMLİĞİ</strong>NDE TEMEL MESELELER<br />

49 Bu kanunlar için bkz. Karaman, a.g.e., c. I, s. 320-321.<br />

18


A. Hakemliği Gerekli Kılan Şartlar<br />

Evlilik, aslı itibariyle eşler arasında gerçekleşen gönüllü bir ortaklıktır. Bu ortaklığın<br />

getirdiği birtakım kural ve esaslar vardır. Kocanın ve kadının birbirlerine karşı hakları olduğu<br />

gibi, tarafların gözetmesi gereken hukukları da mevcuttur. Bu hak ve hukuklar korunmadığı,<br />

gözetilmediği ve çiğnendiği vakit, eşler arasındaki muhabbet, saygı ve şefkatte azalır.<br />

Evliliğin temelini oluşturan bu şartların azalmaya başlaması, kavgaların ve huzursuzlukların<br />

başlamasına ve ailenin direğinin yıkılmasına neden olur. İşte bu durumda aile içinde olumsuz<br />

ve somut olarak şu durumlar ortaya çıkar:<br />

1- Erkek kötü muamele ve zulmüne devam eder.<br />

2- Erkek kadından yüz çevirir, huysuzluk yapar ve ona karşı sorumluluklarını yerine<br />

getirmez.<br />

3- Kadını kocasına karşı isyan eder, huysuzluk yapar ve ona karşı sorumluluklarını<br />

yerine getirmez.<br />

4- Kadın, kocasına ait emanetlerini yerine getirmez ve korumaz.<br />

5- Evlilikte olması gereken Allah’ın sınırları eşlerin her ikisi veya biri tarafından<br />

yerine getirilmez.<br />

6- Büyük kavga ve huzursuzluklar nedeniyle eşlerin aralarının açılmasından endişe<br />

duyulur.<br />

7- Anlaşmazlık had safhada olur, eşler arasında kin, öfke ve husumet meydana gelir.<br />

8- Eşler arasındaki sevgi, merhamet, hürmet ve şefkat birlikteki bir hayatı sarsacak<br />

düzeyde ortadan kalkar.<br />

Bu durumlar ve şartlar ortaya çıktığında tarafların ailesinden salahiyetli ve ehliyetli<br />

kimselerden birer kişinin hakem olması suretiyle eşler arasındaki huzursuzluğu kaldırmaya,<br />

onlara öğüt vermeye ve onları barıştırmaya çalışılır.<br />

H. Aile Hakemi Kim Olabilir? Hakemin Vasıfları<br />

Aile hakemi, öncelikli olarak eşlerin ailesinden birinin olması gerekir. Çünkü hakem<br />

olarak görevlendirilecek kişiler, akrabaları olduğundan tarafları çok iyi tanıyan, onların aile<br />

hayatına vakıf olan, ailenin gizli yanlarını bilen, eşlerin talep ve tercihlerini en iyi şekilde<br />

anlama kabiliyetine sahiptir.<br />

19


Akraba olan hakemlerin, kimin kötü muamele ve zulüm yaptığını, kimin isyana ve<br />

günaha daldığını, haksızlığın nereden kaynaklandığını tespit etmeleri daha kolay ve daha<br />

uygundur. Çünkü insanlar, sırlarını saklayacağını düşündüğü akrabalarına daha çok açılır ve<br />

rahat bir şekilde içlerini dökebilirler. Onlarla mahremlerini ve sırlarını kolaylıkla<br />

paylaşabilirler. Zaten hakemler de bu sırları kimseye söylemeyeceklerdir. Hatta<br />

söylemelerinin hiçbir faydası da yoktur.<br />

Tarafların ailesi içinde böyle salahiyetli ve ehliyetli bir kimse bulunmadığı zaman ne<br />

yapılacaktır? Bu problem öylece bırakılacak ve sürüncemede mi kalacaktır? Elbette bu<br />

sorunun cevabı olarak hayır, diyoruz. İslâm, din olarak kendi müntesiplerini hiçbir zaman<br />

boşlukta ve askıda bırakmaz. İslâm hukuku buna da çözüm getirmiştir. O takdirde bu<br />

donanımlara sahip kişiler aile hakemliği yapacaktır. Bu kişiler günümüzde kimler olabilir? Bu<br />

soruya şöyle cevap verilebilir:<br />

1- İslâm hukukçusu veya uzmanı olması gerekir..<br />

2- İslâm aile hukukunu ve toplum hayatını iyi bilen âlimler.<br />

3- İslâm aile hukukunu ve toplum hayatını iyi bilen kanaat önderleri, müftü, mele ve<br />

hocalar.<br />

4- Toplum ve aile hayatını iyi bilen bilge ve tecrübeli kişiler. Bu kimseler, İslâm<br />

hukukunu bilmezseler de, eşlerin birbirlerine karşı hak, hukuk, görev ve<br />

sorumluluklarını çok iyi bildiklerinden sağlıklı çözümler getirebilirler.<br />

5- İslâm aile hukukunu ve toplum hayatını iyi bilen psikologlar.<br />

Bu kişiler, yukarıdaki sıralamaya göre tercih edilirler. Öncelikli olarak bu konuda<br />

görevlendirilmesi gerekenler, İslâm hukuku uzmanlarıdır. Onlar yoksa yukarıdaki sıra<br />

gözetilerek diğerleri hakem olarak tayin edilir.<br />

Hakemin Vasıfları Nelerdir:<br />

Toplumun temel taşının oluşturan aile yapısının korunmasında görevlendirilecek<br />

hakemlerin, elbette belirli özelliklere sahip olması gerekir. Alelade insanlar böylesi önemli bir<br />

vazife için görevlendirilemezler. Bundan dolayı hakemlerde bulunması gereken vasıfları şöyle<br />

sıralayabiliriz:<br />

1- Müslüman, hür, akıllı ve bâliğ olmalıdır.<br />

2- Hakem evli olmalıdır.<br />

3- Hakem aileden biri olmalıdır.<br />

4- Aileden ehliyetli bir hakem bulunmazsa, dışarıdan salahiyetli ve ehliyetli biri<br />

olmalıdır.<br />

5- Adalet sahibi olmalıdır.<br />

6- Güzel ahlâk sahibi ve mazbut bir hayatı olmalıdır.<br />

7- Güvenilir ve sır saklayan biri olmalıdır.<br />

8- Aile hukukunu ve eşler arası ilişkileri bilen ileri görüşlü ve basiretli biri olmalıdır.<br />

Bu vasıfları ve şartları şahsında taşımayan kişilerin hakem olması doğru ve uygun<br />

20


değildir. Fayda yerine zarar getirir, belki de onarılması mümkün olmayan durumların ortaya<br />

çıkmasına neden olurlar.<br />

İ. Hakemi Kimler Talep Eder?<br />

Eşler arasında aile hayatı çekilmez hale geldiğinde ve huzursuzluk ileri boyutlara<br />

ulaştığında, ailenin selameti ve barışı için hakem talep etmek gerekecektir. Ancak bu talep<br />

kimden gelecektir? Hangi taraftan hakem talebi gelirse işleme konulmalı ve<br />

değerlendirilmelidir? Bu konuda söz sahibi kim olacaktır? Bu sorulara cevap verilmesi<br />

gerekmektedir. Çünkü âyet-i kerimede, hakem gönderilmesi emredilmiş, fakat hakemin kimin<br />

talep edeceği konusu açıklığa kavuşturulmamıştır. Biz de mütalaalarımız sonucu şu kanaate<br />

vardığımızı ve sıralamanın şöyle olması gerektiğini belirtebiliriz.<br />

1- Eşlerden biri, kadın veya koca hakem talep edebilir.<br />

2- Eşlerden her ikisi birlikte hakem talep edebilir.<br />

3- Eşlerden birinin ailesi; ana, baba veya kardeşleri hakem talep edebilir.<br />

4- Eşlerden her ikisinin ailesi birlikte hakem talep edebilir.<br />

5- Eşlerin yakın aile dostları hakem talep edebilir.<br />

6- Eşlerin yakın komşuları ve sırdaşları hakem talep edebilir.<br />

J. Hakemin Konumu<br />

İslâm müçtehitleri arasında aile hakeminin konumu çok tartışılmıştır. Hakem şahit<br />

midir, vekil midir yoksa arabulucu mudur? Ya da sadece barıştırma konusunda yetkilidir<br />

veyahut hem barıştırma hem de ayırma konusunda yetkilidir. Bu konularda farklı içtihatlar<br />

ortaya çıkmıştır. Biz bunları sırasıyla görmeye çalışalım.<br />

1- Hakem Şahit midir?<br />

Bir kısım müçtehitler hakemin şahit olduğunu belirtmişlerdir. Karı-koca arasındaki<br />

anlaşmazlıklara tanık olduklarını ve bu konuda çözüm önerilerini sunmaları gerektiğini ifade<br />

ederler. Eşler arasında onları birleştirmek ve ayırmak konusunda herhangi bir zorlayıcı<br />

etkileri bulunmadığı görüşündedirler.<br />

2- Hakem Vekil midir?<br />

Vekil, aslın adına görevlendirildiği işi yapan kişidir. Vekildeki en önemli husus karar<br />

veremez olmasıdır. Ancak karar verebilmesi için özel olarak yetkilendirilmesi gerekir.<br />

Böylece sadece verilen görevi yapar ve o konuda asıla rapor verir. Bunun dışında görev<br />

yapması doğru ve hukuken de geçerli değildir.<br />

21


Hz. Ali (r.a.), kendi halifeliği döneminde hakemleri vekil görseydi onlara şöyle bir<br />

soru yöneltmezdi:<br />

-“Sizler görevlerinizin ne gerektirdiğini biliyor musunuz? Sizler, onların aralarını<br />

birleştirseniz ben de birleştiririm. Eğer onları ayırırsanız ben de ayırırım.” demişti.<br />

3- Hakem Arabulucu ve Uzlaştırıcı mıdır?<br />

Aslı itibariyle hakemlerde arabuluculuk ve uzlaştırıcılık görevi mevcuttur. Ancak<br />

arabuluculuk, karar veren bir merci değildir. Tarafların arasını bulmaya ve onları<br />

uzlaştırmaya, arasını bulmaya gayret eden barış elçileri konumundadırlar. Taraflar<br />

barışırlarsa görevlerini tamamlamış olurlar. Ama barışmadıkları takdirde yapacakları<br />

bir şeyleri olmaz.<br />

4- Hakem Danışman, aile terapisti veya Psikolog mudur?<br />

Hakemler, eşler için birer danışman hatta psikolog durumundadırlar. Ancak<br />

danışmanlık ve psikologluk, farklı farklı işlemlerdir.<br />

Danışmanlar, kendilerine danışılan konularda bilgiler veren, tavsiye ve öğütlerde<br />

bulunan kişilerdir. Danışan kişilere doğru yolu ve yöntemleri gösterirler.<br />

Danışmanların yaptırım görevi yoktur, zaten böyle bir güce de sahip değildir.<br />

Psikologlar ise danışmanlardan farklı bir statüye sahiptir. Psikolojisi bozulan, manen<br />

huzursuz olan ve dengesiz davranışlar sergileyen kişileri tedavi etmeye çalışırlar. O<br />

şahsın psikolojik yapısını, talep ve tercihlerini, sosyal ilişkilerini tespit ederek ona<br />

uygun çözümler üretmeye çalışırlar. Sadece bir doktor-hasta ilişkisi içinde bu<br />

çözümleri üretirler.<br />

Aile terapistleri de aileye yol gösteren, eşler arası ilişkileri düzenlemeye çalışan, eşleri<br />

huzurlu bir aile ortamında yaşatmayı amaçlayan, barış ve güveni tesis eden çalışmalar<br />

sergilerler. Yaptırımdan ziyade eşler arası barışın gerçekleşmesi, ayrılığın olmaması<br />

için gayret ederler. Bir nevi aileye destek veren kurum olarak çalışırlar.<br />

5- Hakemlerin Karar Verme Yetkisi<br />

İslâm müçtehitlerinin hakemlerin karar verme yetkilerinin ve bu yetkinin sınırlarının<br />

ne kadar olduğu konusunda ihtilaf ettiklerini önceden belirtmiştik.<br />

Hakemlerin icra ettikleri fonksiyonlara bakıldığında, eşler arasında hem şahitlik hem<br />

arabuluculuk hem de aileyi vekâleten temsil ettiklerini müşahede etmekteyiz. Bütün<br />

bunlardan da öte, ailenin devam edip etmeyeceğine karar veren bir merci<br />

konumundadır.<br />

Hakem kelimesinin hem sözlük anlamı hem de Kur’ân’da kullanıldığı anlamı<br />

incelediğimizde, “yetkisi olan, karar ve hüküm veren, seçme ve karar verme yetkisi<br />

olan” bir konumda bulunduğunu görürüz.<br />

22


Hafız İbn Kesir, “Hakemlerin evliliğin devamına veya bitirilmesi hususunda karar<br />

verme yetkilerinin olduğuna dair icmâ’ edildiğini” bildirmiştir. 50<br />

Zaten ıslah ve barıştırma çabaları, bir işi düzeltmeyi amaçlamaktadır. Yetkisiz<br />

düzeltme yapmak ve işleri yoluna koymak çoğu zaman mümkün değildir. Bu nedenle<br />

düzeltme amacı, düzeltmeyi yapacak şahıslara verilecek yetkiyi de beraberinde<br />

getirmektedir.<br />

Hakemlerde evliliğin yürüyeceği kanaati hâsıl olduğunda, buna uygun düzenlemeler<br />

yaparak, nasihat ve tavsiyeleri yanında birtakım kararları uygulamaya geçirirler.<br />

Ama evliliğin yürümeyeceği, evlilik bağının tamamen sarsıldığı, evliliğin devamının<br />

taraflara kötülük ve zarar vereceğinin tespitinin yapıldığı, evliliğin devamında eşlerin<br />

birbirlerinin hak ve hukukuna riayet etmeyerek günah ve isyana dalacağı galib-i zannı<br />

hasıl olduğunda eşlerin ayrılmasına karar verirler. Hakemler, bu işlemle de düzeltme<br />

yoluna gidiyor, tarafların birbirine zarar vermeden, düşman olmadan, cinayete<br />

teşebbüs etmeden, medeni ve güzel bir şekilde ayrılmalarını sağlıyor. Görüldüğü üzere<br />

hakemler, her iki halde de eşlere en güzel bir biçimde yardım etmektedirler.<br />

K. Hakemliği Uygulama Usûlü<br />

Hakemliğin uygulama usûlü, belirli bir çerçevede sırasıyla şöyle gerçekleşir:<br />

Aile tarafından seçilen hakemler, öncelikli olarak eşler ile görüşür. Kadın tarafının<br />

hakemi kadınla, erkek tarafın hakemi erkekle görüşme yapar. Aileyi derinden sarsan<br />

ve aile birliğini tehlikeye atan huzursuzluk ve anlaşmazlıkların nedenlerini ve asıl<br />

kaynaklarını öğrenmeye çalışır. Bu arada evliliğin devam etmesi yönünde eşlere<br />

nasihat etmekten geri durmazlar. Barışın önemi, eşlerin hak ve hukuklarına riayet<br />

etmesi, aralarındaki sevgi ve saygının var olması, şefkat ve merhametin terk<br />

edilmemesi için tavsiyede bulunurlar.<br />

Hakemler, eşleri ayrı ayrı dinledikten sonra gözlemlerini, anlaşmazlığın nedenlerini ve<br />

evliliğin yürümesine mani olan durumları tespit edip aralarında müzakere ederler.<br />

Bundan sonra hakemlerin her ikisi birlikte, aynı mecliste önce tek tek sonra aynı<br />

mecliste karı-kocayı birlikte dinlerler.<br />

Hakemler, eşleri dinledikten sonra durumu tekrar aralarında görüşüp müzakere eder,<br />

ayrıca bilinmesi gereken bir husus varsa onu araştırırlar. Eşlerin barışması ve evlilik<br />

hayatını yürütmesi için elinden gelen bütün çabayı gösterirler.<br />

Hakemler, evliliğin devamına ve tarafların barışmasına karar verirlerse, eşler bu karara<br />

uyar. Kendilerine yapılan nasihat ve tavsiyeleri de dikkate alarak, birbirlerinin hak ve<br />

hukukuna riayet ederek evliliklerini yürütürler. Eşler, hakemlerin kararına itaat ederek<br />

hem sevap kazanır hem de evliliklerini ayakta tutmuş olurlar.<br />

50 bkz. el-Kasimî, Mehâsinu’t-te’vil, Nisa sûresi 35. âyetin tefsirine.<br />

23


Hakemler, eşlerin ayrılmaları noktasında kanaatleri ağır basar, ama aralarında barışma<br />

ümidi varsa, eşlere bir aydan az olmamak şartıyla en fazla üç ay gibi bir süre tanırlar.<br />

Bu sürenin bitiminde hakemler, eşleri aynı mecliste ikisi birlikte iken dinlerler. Sonra<br />

da dinlediklerini değerlendirirler. Hakemlerin kanaati evliliğin devamından yanaysa<br />

devamına, ayrılmaları gerekiyorsa ayrılmalarına karar verirler. Bu karar, mahkeme<br />

tarafından uygulanır ve resmiyette tescil edilir.<br />

1- Taraflar veya Biri Hakem Tayinine Yanaşmıyor<br />

Eşler arasında anlaşmazlık, geçimsizlik, niza ve şiddet had safhaya ulaştığı halde<br />

hakem talebine ve tayinine yanaşmayabilirler. Eşlerin her ikisi veya birisi hakem<br />

tayini istemezse bu takdirde ne yapılması gerekecektir.<br />

Bu konuyla ilgili olarak âyet-i kerimeye baktığımızda bizlere hitaben: “Eğer (eşlerin)<br />

aralarının açılmasından endişe duyarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve<br />

kadının ailesinden bir hakem gönderin.” 51 buyuruyor. Yüce Allah (c.c.), âyet-i<br />

kerimeyle bu durumlarda mükellef Müslümanlar üzerine hakem göndermelerini<br />

farz kılıyor. Bunu da ya eşlerin birinci derecede yakın akrabaları, sırdaş ve<br />

dostları, olaya şahit olan yakın komşuları yapacaktır.<br />

Eşlerden biri veya her ikisi ailelerin gönderdiği hakemleri kabul etmezlerse,<br />

duruma mahkeme müdahale eder. Artık tarafların mahkemenin tayin ettiği<br />

hakemlere itiraz hakları yoktur.<br />

Mahkeme hakemlerin alacağı karara göre, eşlerin durumunu tescil eder ve olayı<br />

sonlandırır.<br />

2- Hakemlerin Kararını Mahkeme Uygulamıyor<br />

Hakemler, aralarında anlaşmazlık ve ihtilaf bulunan bir aile hakkında barıştırma ya da<br />

ayırma kararı verebilir. Ancak bu kararı mahkeme uygulamadığı takdirde çözüm yolu<br />

nasıl olacaktır?<br />

Mahkeme iki hakemin kararını uygulamak istemediği zaman kendisinin tespit edeceği<br />

üçüncü bir hakemi, bu hakemlerin yanına tayin eder. Yeni hakemle birlikte önceki<br />

hakemler tekrar eşleri dinleyerek aile hakkında olumlu ya da olumsuz bir karara<br />

varırlar. Artık bu karar, mahkeme tarafından uygulanır ve hukuki sonuç tescil edilir.<br />

3- Hakemler Boşuyor, Mahkeme Boşamıyor<br />

Hakemlerin aile ile ilgili verdiği karar çok önemlidir. Barıştırmayla ilgili kararlar fazla<br />

eşler ve aileler üzerinde problem teşkil etmez. Ancak hakemlerin boşamayla ilgili<br />

kararını mahkeme uygulamayıp boşamayı kabul etmezse ne yapılması gerekir?<br />

Bu ayrılma kararı ne olacaktır, askıda mı kalacak? Elbette eşlerin durumunun askıda<br />

kalması, kendi hak ve hukuklarını yerine getirememelerinden dolayı zarara<br />

51 Nisa, 4, 35.<br />

24


uğramalarına neden olur. Bu da hukukun kabul edemeyeceği bir durumdur. O zaman<br />

mahkemenin ne yapması lazımdır.<br />

Böylesi bir durumda mahkeme iki yol izleyebilir:<br />

1- Mahkeme var olan hakem heyetine üçüncü bir hakem tayin eder. Üç kişilik hakem<br />

heyeti, meseleyi yeniden görüşür ve değerlendirir. Artık bu heyetin aldığı karar,<br />

mahkeme tarafından uygulanır ve hukuki sonuç tescil edilir.<br />

2- Ya da Mahkeme, hakemlerin çalışmalarını eksik bulur ve alınan kararları ve<br />

gerekçelerini yetersiz olduğuna kanaat ederse, kendisi ikinci bir hakem heyeti<br />

tayin eder.<br />

4- Mahkeme Boşuyor, Hakemler Boşamıyor<br />

Hakemler, eşler ile görüşmelerini, dinlemelerini ve değerlendirmelerini<br />

tamamladıktan sonra evliliğin devam etmesine hükmedebilir. Ama mahkeme,<br />

hakemler evliliğin devam etmesi ve boşanmaya gerek olmadığı kararına varmasına<br />

rağmen eşleri boşamak isterse ne yapılması gerekir?<br />

Aslında olayı derinliğine incelediğimizde, aile hakemlerin rolünün mahkemeden<br />

daha ileri düzeyde olduğunu görebiliriz. Çünkü aile hakemleri, bulundukları<br />

konum ve ehliyet gereği eşleri en iyi tanıma özelliğine sahip kişilerdir. Mahkeme<br />

heyetinin, eşleri bu düzeyde tanıması ve olaylara derinliğine nüfuz etmesi mümkün<br />

değildir. Sadece itiraflar ve şahitlikler üzerine hüküm vereceklerdir. Çoğunluklar,<br />

eşler mahkemelerde gerçekleri açıklamamakta veya mahrem olduğu gerekçesiyle<br />

söylememektedir. Hatta eşler, bu mahremiyetleri söylemiş olsa bile mahkemenin,<br />

bunları ispat edecek hukuki delillendirmeleri yerine getirmesi mümkün değildir.<br />

Aslı itibariyle iki kişi arasında geçen olayları delillendirme hukuken mümkün<br />

değildir.<br />

İşte aile hakemliği müessesesi, mahkemelerde var olan bu açığı kapatabilme<br />

özelliğine sahiptir. Aile hakemleri, eşlerle samimi ortamlarda birebir görüşüp<br />

meseleye nüfuz edebilme fırsatını elde ederler. Mahkemelerin böylesi bir şansa<br />

sahip değildir.<br />

Bundan dolayı hakemlerin boşamadığı bir aile yapısını mahkemenin boşaması<br />

doğru bir uygulama değildir.<br />

L. Hakemliğin Hukuki Sonucu<br />

Kanaatimizce hakemliğin hukuki sonucu şöyle olmalıdır:<br />

Hakemler, ailenin ehliyetli ve güvenilir kişilerinden seçildiği için eşlerin aile hayatını,<br />

talep ve tercihlerini, hatalarını, kimin haksız ve kötü davranış içinde olduğunu görme<br />

şansları daha yüksektir. Aileyi yakından tanıdıkları için de getirecekleri çözüm önerileri<br />

ailenin sağlığı, kalıcılığı veya güzellikle ve medeni bir şekilde ayrılmalarını sağlayacak<br />

ölçekte olacaktır.<br />

Hakemler tarafından barış sağlanıp birleşim de olsa ayrılık da olsa ailenin selameti ve<br />

huzuru gerçekleşecek, işler daha güvenli, kolay ve rahat yürüyecektir.<br />

25


Bundan dolayı aile hakemlerinin aldığı kararlar, daha sağlıklı ve ailenin yapısına daha<br />

uygun kararlar olacaktır. Onun için bu kararlara öncelikle eşlerin uyması ve eşlerin ailelerinin<br />

uyum sağlaması lazımdır. Hakemlerin kararlarını uygulamada aileler, daha etkin roller almalı<br />

ve işleri kolaylaştırmalıdır. Karar sonrası da dedikodulara, ileri geri konuşmalara ve burun<br />

bükmelere iltifat etmeyerek ortamın gerilmesine meydan vermemelidirler.<br />

Mahkemelerin de bu kararları hemen uygulayarak resmi tescil işlemlerini<br />

gerçekleştirmeleri gerekir.<br />

M. Laik ülkelerde İslâmî Aile Hakemliğinin Uygulanışı<br />

Laik ülkelerde İslâmî aile hakemliği uygulanıyor mu, yoksa uygulanmıyor mu? Bu<br />

soruya cevabımız olumlu olacaktır. Bununla ilgili olarak gerek laik ülkelerde gerek seküler<br />

ülkelerde nasıl uygulamalar yapılıyor, örneklerle görmeye çalışalım.<br />

Hindistan Modeli<br />

Hindistan, yönetim olarak laikliği uygulayan bir ülkedir. Nüfusunun çoğunluğunun<br />

başka din mensubu olması, ülkede farklı hukukların da uygulanması esasını getirmiştir.<br />

Ülkede yaşayan yaklaşık 200 milyon Müslüman nüfus için İslâm aile hukuku<br />

uygulanmaktadır. Yargı sisteminde de İslâm hukuku aile mahkemeleri oluşturulmuştur.<br />

Böylece Müslümanlar evlenme, boşanma, miras ve bunlarla ilgili meselelerini bu<br />

mahkemelerde çözüme kavuşturmaktadırlar.<br />

ABD (Amerika Birleşik Devletleri)<br />

ABD ve bir kısım Avrupa ülkeleri, anayasalarında laiklik ilkesi bulunmasa da seküler<br />

uygulamalar yapmakta, dinlere karşı eksplisit uygulamalar içinde olmaktadırlar. Yani dinlere<br />

karşı açık seçik olma ve nötr konumlarını muhafaza etmek istemektedirler.<br />

Örneğin günümüzde ABD’de, nikâh akdi kiliselerde, havra ve sinagoglarda<br />

yapılmakta, yapılan bu akitler geçerli olup resmen kabul edilmekte, devlet ise sadece hukuki<br />

sonucu tescil etmektedir. Yine orada İslâm aile hukukunun bir esası olan nikâh akdi yapma<br />

yetkisi cami imamlarına ve tekkelerde bulunan şeyhlere verilmiştir. ABD’de bulunan Cerrâhî,<br />

Nakşî, Bektaşi, Şâzelî, Rufaî, Mevlevi ve diğer tekkelere bu konularda yetki verilmiştir. Bu<br />

yetkilendirme, resmi makamlarca yapılıp, yine onlar tarafından kabul edilmektedir.<br />

Belediyeler, dini nikâh akdi yapmayanlar için nikâh akdini gerçekleştirmektedir.<br />

Avrupa’da<br />

Türkiye medyasında üç yıl önce gündeme gelen “İngiltere’de Şeriat Mahkemeleri” şu anda<br />

da İngiltere’de uygulaması devam etmektedir. Elbette İslâm hukukunun geçerli olduğu mahkemelerde,<br />

aile hukuku da uygulanacaktır. Aile hukukunun bir bölümünü oluşturan aile hakemliği de yürürlüğünü<br />

koruyacaktır.<br />

Almanya’da bir eyalette Adalet Bakanı, şeriatçı yargıçlara ihtiyaç duyduğunu tüm dünyaya<br />

ilan etmiştir. Hatta bazı mahkemelerde, Müslümanların davalarına İslâm hukuku yargıçlarının<br />

26


aktığını ifade etmiştir. Buna bir örnekte verilmektedir: İki hanımlı olup da ölen bir kocanın ilk<br />

hanımı, Almanya’da mahkemeye dava açmış, kocasının emekli maaşının yalnızca kendisine<br />

bağlanmasını talep etmiştir. Ancak davayı görüşen mahkeme, İslâm hukukunda iki eşliliğe müsaade<br />

edildiği için birinci eşin davasını reddetmiş ve emekli maaşını her iki hanıma da bağlamıştır.<br />

SONUÇ<br />

Aileyi korumada aile hakemliği, toplumların her döneminde gerekli ve faydalı olan ve<br />

sigorta görevi görmüş bir kurumdur. Bu kurumun var edilmesi ve yaşatılması aileyi birçok<br />

tehlikelerden koruyacak, boşanmaların önünü alacak veya en azından azaltacak koruyucu bir<br />

sistemdir.<br />

Bu sistemin toplumda sağlıklı ve kuralına uygun olarak uygulanması, boşanma sonrası<br />

oluşabilecek küskünlük, kin ve öfke, nefret, cinayet, sakat bırakma ve yaralamalar gibi<br />

olumsuzlukları da yok edecek veya asgari düzeye indirecektir.<br />

Ayrıca bu sistemin uygulanması, toplumun büyük çoğunluğunun Müslüman olması<br />

sebebiyle de gereklidir. Çünkü Müslümanlar, dünyadaki bütün işlerini dinin emirlerine ve<br />

yasaklarına göre yapmaktadırlar. Böyle olmadığı takdirde kendi inançlarını yaşamalarına<br />

engel olunur. Bu da anayasalarda teminat altına alınmış olan “din ve inanç hürriyeti”, “dinin<br />

emirlerini uygularken ibadetleri yerine getirme” gibi esaslarına aykırı düşer.<br />

Aile hakemliği, tarihte bütün İslâm ülkelerinde uygulanmıştır. Son dönemde de<br />

Osmanlı Devleti’nde uygulanmıştır. Bu kurum, uzun süre Mısır, Suriye, Irak ve Lübnan’da da<br />

aile hukuku kapsamında yürürlükte kalmıştır.<br />

Günümüzde ABD’de, Avrupa’da İngiltere ve Almanya’nın bir kısım eyaletlerinde<br />

yaşayan Müslümanlar, aile meselelerini buradaki mahkemelerde İslâm dininin hükümlerine<br />

göre çözmektedirler. Hindistan’da yaşayan Müslümanların tamamı, orada kendileri için tesis<br />

edilmiş olan İslâm aile mahkemelerinde problemlerini halletmektedirler. Din ve inançlarının<br />

gereğine göre muamele görmeleri, bütün insanların en tabiî hakkıdır.<br />

ABD, İngiltere ve Almanya gibi laik ülkelerde bu tarz uygulamalar olduğuna göre,<br />

halkının % 99’u Müslüman olan Türkiye’de bu kanunların uygulanmasına hiçbir mani<br />

olmamalıdır.<br />

Netice olarak aile hakemliği sisteminin kanunlarının şu şekilde olmasını öneriyoruz:<br />

Aileyi Korumada Aile Hakemliği Kanunu:<br />

Madde 1- Eşler arasında anlaşmazlık, geçimsizlik ve niza had safhaya ulaşırsa,<br />

a- Eşlerden her ikisi birlikte hakem tayinine müracaat ederse,<br />

b- Eşlerden biri kadın veya koca hakem tayinini talep ederse,<br />

c- Eşlerin birinci derecede akrabası hakem tayinini talep ederse,<br />

27


d- Eşlerin yakın sırdaşı veya komşusu hakem tayinini talep ederse<br />

hâkim tarafların ailesinden birer hakem tayin eder.<br />

Madde 2- Hâkim, ailelerden bir taraf veya iki taraf arasında hakem tayin edilecek<br />

kimse bulamaz veya bulunup hakem olacak vasıfları taşımazsa, dışarıdan hakemliğe uygun ve<br />

ıslah kabiliyetini takdir ettiği kişileri tayin eder.<br />

Madde 3- Teşekkül eden aile meclisi/hakemler heyeti, eşlerle görüşür, onları dinler,<br />

savunmalarını alır, anlaşmazlık ve geçimsizlik nedenlerini araştırır. Varsa iddiaları şahitleri de<br />

dinler ve eşlerin aralarını bulmak için bütün gayretlerini sarf eder ve barıştırmaya çalışırlar.<br />

Madde 4- Hakemler eşlerin aralarını bulmaktan ümit kestiğinde, eğer kötülük ve<br />

kusurun tamamı veya çoğunluğu kocada ise bir bâin talak ile onları ayırırlar.<br />

Madde 5- Kusurun tamamı veya çoğunluğu kadında ise mehrin tamamı veya bir kısmı<br />

üzerinde muhâlâa yoluyla ayrılığa hükmederler.<br />

Madde 6- Kusurun ve kötülüğün eşlerden hangisinde daha çok olduğu kararı<br />

verilemezse, o takdirde hakemler eşlerin aralarını barıştıramazsa tarafları ayırırlar (fesih).<br />

Madde 7- Hakemler ihtilaf ederse,<br />

a- Hâkim taraflara akrabalığı olmayan bir üçüncü hakem ilave eder.<br />

b- Ya da vasıfları taşıyan yeni bir hakem heyeti tayin eder.<br />

Madde 8- Hakemlerin vermiş olduğu kararlar kesindir ve itiraz edilemez. Hâkim bu<br />

kararı tescil eder ve hükme bağlar.<br />

28


KAYNAKÇA<br />

Kur’ân’ı Kerim.<br />

Ateş, Süleyman, Kur’ân’a Göre Evlenme ve Boşanma, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul, ts.<br />

Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail (v. 256 h./870 m.), el-Câmiu’s-sahîh, I-VIII,<br />

İstanbul, 1325.<br />

Cerîde, Cerîde-i Adliye, yıl: 1340-1341.<br />

Cerîde-i İlmiye, yıl: 1336, sayı: 34.<br />

el-Cessâs, Ebû Bekr Ahmed b. Ali er-Râzî (v. 370 h./980 m.), Ahkâmu’l-Kur’ân, el-<br />

Mektebetu’ş-Şamile, (bkz. Nisa sûresi, 35. âyetin tefsiri)<br />

Çelen, Ahmet, Kur’ân’ı Kerim ve Türkçe Meâli, Emre Mtb., Malatya, 2003.<br />

Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah, Sunenu’d-Dârimî<br />

Demir, Ömer, Acar, Mustafa, Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ağaç Yayıncılık, İstanbul, 1992.<br />

Derveze, İzzet, et-Tefsiru’l-hadis (çev. Mustafa Altınkaya), Ekin Yayınları, İstanbul, 1997.<br />

Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Doğuş Matbaası, Ankara, 1978.<br />

Doğan, D. Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, Birlik yayınları, Ankara, 1981.<br />

Ebu’l-Bekâ, Eyyub b. Musa el-Huseynî (v. 1094 h./1683 m.), el-Kulliyât mu’cemu’lmustalahât<br />

ve’l-furûki’l-luğaviyye, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1419 h./1998 m. II. Baskı<br />

Ebû Dâvûd, Süleyman b. el-Eş’as es-Sicistânî, es-Sünen, Mısır, 1371 h./1952 m.<br />

Ebu’l-Hayyân, Bahru’l-Muhît, el-Mektebetu’ş-Şamile, Nisa sûresi 35. âyetin tefsirine.<br />

Erman, Hasan, Medenî Hukuk Dersleri-Başlangıç Bölümü, Der yayınları, İstanbul, 2010.<br />

Fındıkoğlu, Fahreddin Ziya, “Aile Hukukumuzun Tedvini Meselesi”, Ebu’l-Ulâ Mardin’e<br />

Armağan, İstanbul, 1944<br />

Foltz, Richard C., İpek Yolu Dinleri (çev. Aydın Aslan), Medrese Yayınları, İstanbul, 2006.<br />

İbn Hanbel, Ahmed (v. 241 h./855 m.), Musned, I-VI, Mısır, 1313, nşr. A. M. Şakir, ı-XV,<br />

Mısır 1375-1377.<br />

İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azîm, el-Mektebetu’ş-Şamile, (bkz. Nisa sûresi 35. âyetin<br />

tefsirine.)<br />

İbn Kudâme, Abdullah b. Ahmed (v. 620 h./1223 m.) el-Muğnî, I-X, Kahire, 1970.<br />

29


İbn Mâce, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezid el-Kazvînî (v. 275 h./888 m.), es-Sünen, thk.<br />

Muhammed Fuâd Abdu’l-Bâkî, Mısır, 1372 h./1972 m.<br />

İbn Rüşd, Ebu’l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed el-Hâfid (v. 595 h./1199 m.),<br />

Bidâyetü’l-müctehid nihâyetü’l-muktesıd, İstanbul, 1333.<br />

İsfehânî, Rağıb (v. 425 h.), Müfredâtu elfazi’l-Kur’ân (thk. Safvân Adnan Davûdî), Dâru’ş-<br />

Şâmiye, Beyrut, 1413 h./1993 m.<br />

Kandehlevi, M. Yusuf, Hayatü’s-Sahabe, Akçağ Yayınları, I-IV, Ankara, 1997.<br />

Karaman, Hayreddin, Mukayeseli İslâm Hukuku, İrfan Yayınevi, İstanbul, 1982.<br />

el-Kâsimî, Cemaleddin, Mehâsinu’t-te’vil, el-Mektebetu’ş-Şamile, (bkz. Nisa, 35. Âyetin<br />

tefsiri)<br />

Kutup, Seyyid, Fi Zilali’l-Kur’ân (çev. Bekir Karlığa, M. Emin Saraç, İ. Hakkı Şengüler),<br />

Hikmet Yayınları, İstanbul, ts.<br />

Malik b. Enes (v. 179 h./795 m.), el-Muvatta’ (nşr. M. F. Abdulbaki), I-II, Mısır, 1051.<br />

Mevdûdî, Ebu’l A’lâ, Tefhimu’l-Kur’ân (çev. Muhammed Han Kayanî ve heyet), c. I, s. 318,<br />

İnsan Yayınları, İstanbul, 1986.<br />

Mustafa, İbrahim (heyet), Mu’cemu’l-vasît, Çağrı Yayınları, İstanbul, ts.<br />

Müslim, Ebu’l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc en-Neysâbûrî (v. 216 H./831 m.), Sahîhu<br />

Müslim, thk. Muhammed Fuâd Abdu’l-Bâkî, Mısır, 1374 h./1955 m.<br />

Nesâî, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şu’ayb (v. 279 h./ 892 m.), es-Sünen, Mısır, 1383 h./1964<br />

m.<br />

Püsküllüoğlu, Ali, Türkçe Sözlük, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1995.<br />

Reşid Rıza, Seyyid Muhammed (v. 1354 h./1935 m.), İslâm’da Kadının Hukuku (çev.<br />

Mehmet Çelen), Nida Yayınları, Malatya, 2008.<br />

Sabunî, Muhammed Ali, Ahkâm Tefsiri (çev. Mazhar Taşkesenlioğlu), Şamil Yayınevi,<br />

İstanbul, ts.<br />

Sarıçam, İbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları,<br />

Ankara, 2011.<br />

Eş-Şîrâzî, Ebû İshak İbrahim b. Ali (v. 476/1083), el-Mühezzeb, I-II, Kahire, 1959.<br />

Takvim-i veqayi, neşir: 31 Teşrin-i evvel 1333.<br />

Tirmizî, Ebû İsâ Muhammed b. İsâ (v. 279 h./892 m.), es-Sünen, thk. Ahmed Muhammed<br />

Şakir, Mısır, ts.<br />

Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2009.<br />

30


Velidedeoğlu, Hıfzı Veldet, Türk Medeni Hukukunun Umumî Esasları, s. 61-90, İstanbul,<br />

1951.<br />

Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, Eser Kitabevi, İstanbul, ts.<br />

Zemahşerî, Tefsiru’l-Keşşâf, el-Mektebetu’ş-Şamile (bkz. Nisa sûresi, 35. âyetin tefsiri).<br />

31

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!