ÇOCUK İSTİSMARI VE İHMALİ ÜZERİNE BİR DERLEME İstanbul 2012
Ãocuk Ä°hmali ve Ä°stismarı - Psikiyatrik Sosyal Hizmetler
Ãocuk Ä°hmali ve Ä°stismarı - Psikiyatrik Sosyal Hizmetler
- No tags were found...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
MUTLU YUVA MUTLU YAŞAM DERNEĞİ<br />
<strong>ÇOCUK</strong> <strong>İSTİSMARI</strong> <strong>VE</strong> <strong>İHMALİ</strong> <strong>ÜZERİNE</strong> <strong>BİR</strong><br />
<strong>DERLEME</strong><br />
MER<strong>VE</strong> KANSU<br />
Danışman: PROF. DR. NEVZAT TARHAN, YARD. DOÇ. DR.<br />
NÜKET İŞİTEN<br />
<strong>İstanbul</strong>, <strong>2012</strong><br />
1
İÇİNDEKİLER<br />
ÖNSÖZ, 7<br />
SUNUŞ, 8<br />
PROF. DR. NEVZAT TARHAN İLE RÖPORTAJ, 9<br />
BÖLÜM 1: <strong>ÇOCUK</strong> <strong>VE</strong> ERGENLERİN GELİŞİM DÖNEMLERİ<br />
Çocuk ve Ergenlerin Kişilik Gelişimi, 29<br />
Zeka Gelişimi, 29<br />
Bebeğin İlk 24 Aydaki Gelişim Süreçleri, 31<br />
Çocuk ve Ergenlerin Duygusal Gelişimi, 36<br />
Temel Güvene Karşı Güvensizlik, 36; Özerkliğe Karşı Utanç ve Kararsızlık, 36;<br />
Girişimciliğe Karşı Suçluluk Duygusu, 37; Beceriye Karşı Aşağılık Duygusu, 37;<br />
Kimlik Kazanmaya Karşı Kimlik Karmaşası, 38; Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık, 38;<br />
Üretkenliğe Karşı Verimsizlik, 38; Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk, 39<br />
Freud ve Psikoseksüel Gelişim Dönemleri, 40<br />
Yaşamın İlk Yılı: Erken Bağımlılıkta Oral Dönem, 40; Yaşamın İkinci Yılı:<br />
Başlangıçtaki Sosyalleşmede Anal Dönem, 40; 3-6 Yaşları Arasında Üçüncü Dönem:<br />
İlk Kimlik Oluşumunda Genital Dönem, 41; 6-12 Yaşları Arasında Dördüncü Dönem:<br />
Gizillik ve Kültürel İlişkiler Dönemi, 42; 12-15 Yaşları Arasında Beşinci Dönem:<br />
Puberte ve Ergenlik, 43<br />
Gelişimin Erken Dönemlerinin Sonraki Kişiliğe Etkisi, 44<br />
Çocuk ve Ergenlerin Cinsel Gelişimi, 46<br />
Cinsel Gelişim Evreleri, 46<br />
İlk 1-1,5 Yıl, 46; 1,5-3 Yaş, 46; 3-5 Yaş Dönemi, 47; Okul Çağı Dönemi, 47;<br />
Ergenlik Dönemi, 47<br />
Çocuğu Cinsel Konularda Bilgilendirirken Dikkat Edilmesi Gerekenler, 48<br />
2
Hangi Yaşta Hangi Bilgi?, 50<br />
Çocuğa Cinsel Eğitim Vermek Neden Gereklidir?, 52<br />
BÖLÜM 2: <strong>ÇOCUK</strong> <strong>İSTİSMARI</strong> <strong>VE</strong> <strong>İHMALİ</strong><br />
Çocuk İstismarı Nedir?, 53<br />
Çocuk İstismarı Türleri, 53<br />
Fiziksel İstismar, 53; Cinsel İstismar, 54; Duygusal İstismar, 54; İhmal, 54<br />
BÖLÜM 3: TRAVMA <strong>VE</strong> KORUMA ALTINDAKİ <strong>ÇOCUK</strong>LAR<br />
Travma Nedir?, 56<br />
Travma Geçirmiş Çocuklarda Gözlenebilecek Reaksiyonlar Nelerdir?,56<br />
Bizim İnancımız Ne olmalı?, 59<br />
Yardım Etme Yolları, 59<br />
Çocuğun Yaşadığı Travmanın Etkisinden Kurtulduğu Nasıl Anlaşılır?, 60<br />
Travma Sonrası İyileşme Aşamaları, 61<br />
1.Evre: Güvenliğin Tesis Edilmesi, 61; 2. Evre: Yas, 62; 3. Evre: Yeniden Bağ<br />
Kurma ve Kendiyle Barışma, 63<br />
BÖLÜM 4: BİZ NASIL <strong>ÇOCUK</strong>LARLA BERABERİZ?, 64<br />
Nasıl Bir Evde, Nasıl Bir Bakım?, 64<br />
Yoksun Çocuklarda Psikolojik Tedavi ve Amaç, 66<br />
Sosyalleşme Neden Önemli?, 68<br />
Onların Sorduğu Sorulara ve Konuşma Taleplerine Nasıl Karşılık Verilmeli?, 69<br />
“İyi Niyetime Rağmen Bana Neden Kötü Davranıyor?”, 71<br />
3
“Bana Bağlanmalı mı?” Sorusu ve Bağlanma Kuramı, 71<br />
Yetişkinlerde Bağlanmanın Önemi, 72<br />
Anne Yoksunluğunun Etkileri, 72<br />
Temel Mesajlar: “Sen Suçlu Değilsin, Çok Değerlisin!”, 74<br />
Aileleri Hakkında Ne Söylemeliyim?, 75<br />
Temel Soru: Kimi Model Alacak?, 75<br />
Sorunlu Davranışlara Nasıl Yaklaşılmalı?, 76<br />
Parolamız: “Sevgi ile Disiplin”, 77<br />
Disiplinin Olmazsa Olmazları: Tutarlılık, Kararlılık, Devamlılık, 79<br />
Ne Yapmalı?, 81<br />
Yardımcı Teknikler, 84<br />
BÖLÜM 5: UYUM <strong>VE</strong> DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI<br />
Davranış ve Uyum Sorunları Nedir?, 85<br />
Uyum ve Davranış Sorunları, 85; Davranış Bozukluğunun Nedenleri, 86;<br />
Çocuğun Davranış Bozukluğu Göstermesinin Nedenleri, 87; Olumlu İlişki Nasıl<br />
Kurulur?, 87<br />
Uyku Bozuklukları, 87<br />
Nasıl Önlenir?, 88<br />
Yeme Bozuklukları, 89<br />
Tanı Koşulları, 89; Nedenleri, 90; Bedensel Etkileri, 90; Tedavi, 91<br />
Tuvalet Sorunları, 92<br />
Enürezis, 92<br />
Enkoprezis, 92<br />
4
Enürezisin Nedenleri, 92; Tedavi, 93; Enkoprezisin Nedenleri, 94; Tedavi, 94<br />
Akıcı Konuşma Bozuklukları, 94<br />
Kekemelik, 94; Ortaya Çıktığı Durumlar, 95; Tedavi, 96<br />
İçine Kapanıklık, 96<br />
Nedenleri, 96; Tedavi, 97; Sosyal Beceri Eğitimi, 97<br />
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite, 98<br />
Nedenleri, 99; Tedavi, 99<br />
Özel Öğrenme Güçlüğü, 100<br />
Nedenleri, 100; Tedavi, 101<br />
Tik Bozuklukları, 101<br />
Motor veya Vokal Tik Bozukluğu, 101; Tourette Bozukluğu, 102; Nedenleri,<br />
102; Tedavi, 102<br />
Öfke-Saldırganlık, 102<br />
Çalma, 105<br />
Yalan, 106<br />
Nedenleri, 103; Nasıl Önlenir?, 103<br />
Nasıl Önlenir?, 105; Yaygın Tutumlar, 106; Nasıl Davranılmalıdır?, 106<br />
Nasıl Önlenir?, 107<br />
Küfür Etmek, 107<br />
Korku, 109<br />
Nedenleri, 108; Nasıl Önlenir?, 108<br />
Bebeklik Dönemi Korkuları, 109; Okul Öncesi Dönemi Korkuları, 109; Okul<br />
Dönemi Korkuları, 109; Ergenlik Dönemi Korkuları, 109; Nedenleri, 109; Tedavi, 110<br />
Çocukluk Ve Ergenlik Depresyonu, 110<br />
Tedavi, 110<br />
5
Mastürbasyon, 111<br />
Tedavi, 111<br />
Tırnak Yeme, 112<br />
Nedenleri, 112; Tedavi, 112<br />
Parmak Emme, 113<br />
Yaklaşım, 113<br />
Saç-Kaş Koparma, 114<br />
Kıskançlık, 114<br />
Nedenleri, 114; Yaklaşım, 114<br />
Karşıt Gelme, 115<br />
Nedenleri, 115; Yaklaşım, 116<br />
Aşırı Hareketlilik, 116<br />
Yaklaşım, 116<br />
6
ÖNSÖZ<br />
Mutlu Yuva Mutlu Yaşam Derneği çatısı altında açılan Çocuk Evleri’yle<br />
kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocuklar demir kapıların, soğuk duvarların,<br />
yemekhanelerin, yatakhanelerin ve üniformalı çalışanların olduğu toplu bir kurum<br />
yaşamından her çocuğun hakkı olan sıcak bir yuvaya taşınıyor. Bu, onların yaralarını<br />
sararak toplumla sağlıklı bir şekilde bütünleşmeleri yolunda attıkları en önemli adım<br />
belki de. Kendilerine ait odalarının, çalışma masalarının, mutfaklarının, evlerinin<br />
olmasıyla birlikte kendilerini hiç olmadığı kadar özel hissediyorlar. Bizim ne zaman<br />
öğrendiğimizi hatırlamayacak kadar kanıksadığımız şeylerle onlar ilk kez tanışıyorlar,<br />
keşfediyorlar ve onları farklı kılan tüm yoksunluklarından birer birer kurtuluyorlar.<br />
Yeni yaşamlarında komşular ediniyorlar, evleri için alışveriş yapıyorlar, arkadaşlarının<br />
evlerine gidiyor, onları evlerine davet ediyorlar… Yani olması gereken oluyor ve bu<br />
çocuklar, içine doğdukları toplumla bütünleşiyorlar. En önemlisi de o duvarların<br />
arkasındayken onlara ulaşamayan sağduyulu, merhametli yüreklerle buluşuyorlar.<br />
Maruz kaldıkları istismar ve ihmal, yaşadıkları yoksunluklar bu çocukları<br />
sadece devletin değil hepimizin korumasını ve sahip çıkmasını gerekli kılıyor. İlk<br />
açılan Çocuk Evi’nden bugüne kadar geçen süreçte karşımıza çıkan sorulardan yola<br />
çıkarak hazırlanan bu kitapçık, onları korumak adına atılmış küçük bir adım sadece.<br />
Bu işin yükünü en fazla taşıyan, çocukların hayatındaki en önemli figür olan bakıcı<br />
anneleri önceleyerek, bu alandaki herkesi bilgilendirmeyi ve desteklemeyi hedefleyen<br />
bu çalışmaya derneğimizin kurucusu Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın cümleleriyle<br />
başlamayı uygun gördük. Çocuk Evleri sistemini ve çocuklarımızı bu derneğin<br />
kurucusundan, onların manevi babasından tanıyarak başlayacağız. Sevgili Nevzat<br />
Tarhan Hocamız’ın hatırlattığı o müjdeye sığınarak iyi niyetle atılmış bu küçük adımın<br />
tamamlayıcısının Allah olmasını umut ediyoruz.<br />
Merve Kansu<br />
7
SUNUŞ<br />
Çocuk Evleri projesi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın öngördüğü, yasal<br />
koruma altına alınan çocukların daha kaliteli bir yaşam biçimine ulaşması için özel yasa ile<br />
geliştirilmiş bir projedir.<br />
Proje son derece iyi niyetle hazırlanmış bir çalışma idi. Aynı şekilde iyi niyet ve<br />
yüksek sorumlulukla çalışan Sivil Toplum Örgütü (STK) ayağına ihtiyaç vardı. Bu ihtiyacı<br />
karşılamak için kurulan derneğimiz Mutlu Yuva Mutlu Yaşam (MYMY) oldu.<br />
Koruma altındaki çocuklarımızın temel fiziki ihtiyaçlarını devletimiz çok rahatlıkla<br />
karşılayabilir oldu. Geçmiş yıllara göre bu konuda devlet STK’lara gerek bırakmadı. Ancak<br />
çocuklar mutlu değildi. Büyüdüklerinde suça ve şiddete yönelme oranları yüksekti, okul<br />
başarıları düşüktü, kuruma bir ziyaretçi geldiğinde çocuklarımız dokunacak anne-baba rolünde<br />
kişiler arıyorlardı. Çocukların davranış sorunları ile baş etmede kurum yöneticileri<br />
zorlanıyorlardı.<br />
İşte bu aşamada gönüllülük ve adanmışlıkla psikososyal destek sağlayan uzmanlar<br />
gerekiyordu. MYMY bir grup iş adamının büyük fedakarlıkla kurduğu dernek olarak bu işi<br />
üstlendi.<br />
İki yıllık uygulamamızın sonucunda Çocuk Evleri projesinin amaca hizmet<br />
edebildiğini görmek bizi çok mutlu etti. Çocuklarımızın davranış sorunları azaldı, yüzleri<br />
gülüyor. Sevilme, kendini değerli hissetme, güvende olma gibi psikolojik ihtiyaçları daha kolay<br />
karşılanır oldu.<br />
Merve Kansu, Mutlu Yuva Mutlu Yaşam Derneği’nin fedakar, şefkatli, sorumluluk<br />
sahibi bir ruh sağlığı yetkilisi idi. Kendisinden rehber bir kitapçık hazırlaması istendiğinde o,<br />
çok daha güzel ve gelişmişini hazırladı. Çeşitli kaynaklardan ihtiyaca göre bölümleri derleyerek<br />
ve referans göstererek çok işe yarayacak bir eser ortaya çıkardı. Kendisini kutlarım. Genç<br />
meslektaşıma güzel gayretini devam ettirmesini tavsiye ederim.<br />
Çocuk Evleri’nde görev alacak herkesin, hatta her anne babanın başucunda<br />
bulundurabileceği bu eser için emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.<br />
Prof. Dr.Nevzat Tarhan<br />
6 Ağustos <strong>2012</strong><br />
8
Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile Röportaj…<br />
Merve Kansu: Hocam, öncelikle tüm imkanlarınızı sunarak çocuklarımıza<br />
sağladığınız desteğe, yoğun çalışmalarınızın arasında bu kitapçığa verdiğiniz desteği<br />
de eklediğiniz için çok teşekkür ederek başlamak istiyorum. Sizin desteğiniz ve<br />
yönlendirmeniz olmasaydı bu kalıcı çalışma ortaya çıkamazdı….Ve röportajımıza en<br />
merak edilen soruyla başlamak istiyorum. Bu hayırlı işe girmeye, Mutlu Yuva Mutlu<br />
Yaşam Derneği çatısı altında Çocuk Evleri açmaya nasıl karar verdiniz? Bu düşünce<br />
nasıl gelişti?<br />
Nevzat Tarhan: Bu düşünce öncelikle Suffa Vakfı bünyesinde tartışılan bir<br />
konuydu. Çocuk Esirgeme Kurumu’ndaki çocukların mağduriyetinin ancak sivil<br />
toplum desteğiyle giderilebileceğinin düşünülmesi ve bu taleple Suffa Vakfı ile irtibata<br />
geçilmesi ile bu yola çıkıldı. Suffa Vakfı’nın prensip olarak bu talebi benimsemesiyle<br />
birlikte bana böyle bir derneğin kurulmasıyla ilgili düşüncemi ve bu yapının içinde<br />
olup olmayacağımı sordular. Tabii bir derneğin başkanı olmak zaman ve sorumluluk<br />
gerektiren bir iş. Fakat kimsesiz ve korunmaya muhtaç olan bu mağdur çocuklara<br />
yardım etmeyi görevim olarak gördüğüm için kabul ettim. İnsan bazı şeyleri talep<br />
etmeden önüne gelir. Eğer onu görev gibi kabul ederse, sorumluluğunu alır ve<br />
yapması gerekeni yapar. Böyle bir durumda da çeşitli imkansızlıklar (zaman<br />
imkansızlıkları vs.) nedeniyle hayır demek durumundaydım ancak bahsettiğim gibi<br />
bunu kaderin önüme çıkardığı bir görev olarak düşünerek kabul ettim. Daha sonra<br />
Tamer Bey, Mustafa Kemal Hoca Suffa Vakfı’nın yönetiminin de desteğini alarak<br />
derneği kurdular. Çocukların mağduriyetine devletin kurumlarının çözüm<br />
getirememesi nedeniyle bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de sivil toplum<br />
kuruluşlarının desteğine ihtiyaç duyuldu ve biz de sosyal sorumluluk gereği bu ihtiyacı<br />
karşılamaya talip olduk diyebilirim özetle.<br />
M.K.: Siz ‘Benim önüme çıktı, ben de görev bildim.” gibi cümleler kurarak<br />
mütevazi davranıyorsunuz sanki… Ben bu tarz hayırlı görevlerin bir hayat serüveninde<br />
bunu hak edenlerin önüne çıktığını düşünüyorum.<br />
9
N.T.: Aslında bunu bilemeyiz ama inşallah öyledir ve inşallah bu görevin<br />
üstesinden geliriz.<br />
M.K.: Hocam, kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocukların yaşadıkları yoksunluklar<br />
ve travmalar nedeniyle risk grubunda olduğunu biliyoruz. Bu çocuklar içinde bulundukları<br />
şartlardan zihinsel, sosyal ve duygusal olarak nasıl etkilenirler? Ne gibi risklerle karşı<br />
karşıyadırlar? Bu konuda bizi biraz bilgilendirir misiniz?<br />
N.T.: Bu çocuklar senin de söylediğin gibi çeşitli travmatik deneyimler<br />
yaşamışlar. Ya ihmale ya da istismara maruz kalmışlar. Çeşitli şekillerde anne baba<br />
modelleri konusunda hep travmatik modeller görmüş ya da model almamış<br />
durumdalar. Hepsi çocukluk dönemlerini olumsuz bir şekilde yaşıyorlar. Toplumda<br />
yaşayan bu tarz çocukların doğru şekilde eğitilmediklerinde ve desteklenmediklerinde<br />
suç makinası haline gelmeleri, suç örgütlerinin ara elemanları olmaları sık rastlanan bir<br />
durum. Kız çocukları kadın ticaretinde, erkek çocukları uyuşturucu madde ticaretinde<br />
rahatlıkla kullanılır hale geliyorlar. Çünkü bir çocuk sevgi eksikliği içinde<br />
büyüdüğünde, bağlanma ihtiyacını gidermek için başka şekilde yanlış şeylere<br />
bağlanabiliyor. Güvenli bağlanmayı başaramadığında güvensiz bağlanma ortaya<br />
çıkıyor ve parayla, ticari tuzaklarla kolaylıkla kandırılabiliyor. Bu nedenle bu çocuklar<br />
diğer insanlara göre oldukça şanssız doğuyorlar. Durumu şöyle görmek lazım: Bu<br />
durum çocukların kendi tercihleri değil, kendi suçları ya da kusurları da değil. Onların<br />
bu şanssızlıkları diğer insanlarda onlara iyilik ve yardım etme davranışının test<br />
edilmesine sebep oluyor. Yani onların durumu, iyi ve doğru insanların bunu bir fırsat<br />
olarak görüp onlara yardım etmelerine ve sınandıkları imtihandan geçmelerine sebep<br />
oluyor. Burada bir bakıma iki taraflı sınav var. Bu çocuklar olumsuzluklarla<br />
başladıkları bir hayatla sınanıyorlar. Ama onlardan daha şanslı olanlar da onlara nasıl<br />
davranacaklarıyla ilgili bir sınavla karşı karşıyalar. Bu çocukların en önemli özelliği<br />
toplumda belli bir oranda olmalarının tolere edilebilmesi. Ancak toplumda bu oran<br />
giderek yükseliyor. Türkiye’de de, dünyada da bu tarz şiddet kurbanı, annesiz babasız<br />
büyüyen çocuklar çoğalıyor. Kuzey Avrupa ülkelerinde, bizde cami önüne bırakılan<br />
çocuklar gibi bebek kutularına bırakılan çocuklar var. Bunlar anne baba modelinden<br />
yoksun olarak büyümek zorunda kalan çocuklar. Tabii böyle bir durumda insan “Bu<br />
çocukların kusuru ne?” “Yaratılışta bunun hikmeti nedir?” gibi sorularla vicdani olarak<br />
10
ir sorgulamanın içine giriyor. Bu sorulardan yola çıkılarak dünyada kötülük<br />
çalışmaları yapılıyor. “Kötü, çirkin neden yaratılmış?”, “Acı, elem, keder evrende<br />
neden var?” gibi sorulara cevap aranıyor. Şer problemi felsefenin en önemli<br />
problemlerinden birisidir. Bizim bunları anlayabilmemiz için duruma sadece çocuk<br />
penceresinden bakmamamız lazım. Yani kainatta bir sınav açılmış ve bu sınavın<br />
gerçekleşebilmesi için iyi, kötü, güzel, çirkin hepsinin birlikte bulunması gerekiyor.<br />
Sıcağın olması için muhakkak soğuk gerekiyor. Aydınlığın anlaşılması için karanlık<br />
gerekiyor. Bunların belli bir dozda olması bütün iyi insanlardaki gizli yeteneklerin<br />
ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu çocukların durumunda da, onlara yardım<br />
edebilecek kişilerin ortaya çıkmasıyla bir eksiyle bir artı birleşiyor ve beklenmedik<br />
olumlu sonuçlar alınıyor. Tarihe baktığımızda iyi bir aile ortamında yetişerek devlet<br />
adamı, siyasetçi, komutan gibi önemli şahsiyetler haline gelen öksüz ve yetimler<br />
olduğunu görmekteyiz. Hatta “Meşhur Olan Fakir Çocuklar” isimli, öğrenciliğimde<br />
aldığım bir kitap vardı. O kitapta fakir, perişan büyüyen fakat daha sonra çok önemli<br />
işler yapan çocuklar konu edilmişti. Orada iyilerin, şanslıların iyilik yapma iradesi ile<br />
bu çocukların mağduriyetinin birleşmesi sonucu kainatta daha güzel şeylerin ortaya<br />
çıkışı anlatılıyordu. Burada da bu çocuklara yardım etme irademizle onların acizliği,<br />
mağduriyeti ve mazlumluğu birleşiyor. Bu birliktelikten doğacak güzel sonuçlara<br />
ulaşmak için bizim bu çocuklara yardım etme iradesi içinde olmamız lazım. Bu<br />
çocuklar neden var diye söylenmek bizi aşan bir durum. Burada kendi küçük ve sınırlı<br />
penceremizden değil kainatın yaratıcısının penceresinden konuya bakmalıyız. Çünkü<br />
hayat sadece dünya hayatıyla sınırlı değil ve biz burada geçici birer misafiriz. İnsan<br />
misafir olduğu evdeki artıları ve eksileriyle kendini değerlendirmez. Misafir olduğunu<br />
bilip misafirlikten sonra önüne çıkacak şeylere göre yani büyük fotoğrafa göre hareket<br />
eder. Bu nedenle bu çocukların bir şekilde eksilerle dünyaya gelmesi kesitsel olarak<br />
onların aleyhine gözüküyor fakat bütünsel baktığınızda, ölümden sonrasını hesaba<br />
kattığınızda onlar için eksi olarak görünenin artıya dönüştüğü görülebiliyor. Burada<br />
bize düşen belli bir hikmete binaen O’nun böyle irade ettiğini kabul ederek bu<br />
çocuklarla ilgili üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmek, onlara sırt çevirmemek.<br />
M.K.: Hocam, bu çocukların yaşadıklarının, hissettirdiklerinin kainatın<br />
varoluşuyla, insanın en temel sorularıyla olan bağlantısı hakkında bizi aydınlattınız.<br />
11
Böyle güzel bir girişten sonra onlarla ilgili insanların sıklıkla sordukları diğer soruları<br />
size iletmek istiyorum. Benim gözlemlediğim kadarıyla “Bu çocuklar neden var?”<br />
sorusundan sonra en çok “Bu çocuk neden böyle?” sorusu soruluyor. Yani “Ben ona<br />
iyi niyetle yaklaştığım halde o bana neden böyle davranıyor?” “Aştığımızı sandığım<br />
yerde neden başa dönüyoruz?” “Anlatıyorum, anlatıyorum neden anlamıyor?” gibi<br />
soruların cevabı nedir? Onlara yaklaşımımız, beklentimiz ne yönde olmalı?<br />
N.T.: Bu tarz travma mağduru, çeşitli ihmal ve istismar kurbanı çocukların<br />
eğitiminde ve bakımında diğer çocuklara göre farklılıklar vardır. Bu çocuklara kişiye<br />
özel çözüm üretmek gerekir. Nasıl ki ayağı kırık bir insan günlerce evden çıkamaz,<br />
herkes gibi rahat yürüyemez, merdivenleri çıkamaz ve yolda ilerleyemezse travma<br />
yaşamış bir çocuk da psikolojik beceriler açısından beklenen tepkileri veremez. Yani<br />
bu çocuklar, sevgiyi ifade edebilme, duygusal okuryazarlık, başkalarının duygularını<br />
okuyup anlayabilme konusunda gerekli becerilere sahip değiller. Ayağı kırık bir<br />
insanın yürüyememesi gibi onlar da duygusal aktarımı sağlıklı yapamıyorlar. Bu<br />
nedenle bir ortopedistin yürüme engelli bir kişiye yürümeyi özel yöntemlerle öğrettiği<br />
gibi bu çocuklara da duygusal iletişimi özel yöntemlerle öğretmek gerekiyor. Ve<br />
bunun her çocuk için kişiye özel yapılması gerekiyor. Burada öncelikle çocukların<br />
ruhsal durumlarının hastalıkla ilgili boyutu var mı yok mu ona bakılır, tedavisi<br />
yapılırken de psikososyal becerileri, ihtiyaçları tespit edilerek çocuğun kişisel<br />
ihtiyacına göre yöntemler üretilir, geliştirilir. En çok karşılaşılan sorunlar nelerse<br />
onlara çözümler üretmek gerekiyor. Esas önemli olan çocuğun bireysel ihtiyaçlarını<br />
belirlemek. “O çocuk neden öğrenmiyor?” sorusuna cevap aranmalı. Genellikle en<br />
sağlıklı çocukta bile anne baba rolü önemlidir. Çocuğun bir isteği yerine getirmeden<br />
önce ona inanması gerekir. İnandıktan sonra ise birisiyle kıyaslama yapar. Öğrenmenin<br />
en pratik yöntemi kıyas yapmaktır. Annesinin, babasının ne yaptığına bakar. Ablasını,<br />
kardeşlerini gözlemler. Model aldığı kişiler gibi, bakıcısı, öğretmeni gibi yapmaya<br />
çalışır. Yani onun yediği gibi yer, onun konuştuğu gibi konuşur. Burada esas olan<br />
çocuk bir şeyi öğrenemediğinde, bir konuyla ilgili tekrar tekrar zorluk yaşandığında<br />
bunu nasıl aşarım diye düşünmektir. İngilizce’de bir söz vardır: ‘if there is a will,<br />
there is a way”. “Bir şeyi istiyorsanız, bir yolu vardır.” Yani burada çocuğu<br />
düzeltmek, ona yardım etmek istiyorsanız mutlaka bir yolu vardır. Ben bu nedenle<br />
12
işlerimi yürütürken de önüme mazeret getirilmesini kabul etmiyorum. “Ben şu işin<br />
yapılmasını istiyorum, bana bunun nasıl yapılacağının formülünü getirin.” diyorum.<br />
Bu işin nasıl yapılamayacağına değil nasıl yapılacağına kafa yormalısın. Burada da bu<br />
çocuğa nasıl eğitim vermek gerektiğine kafa yorulduğunda eğitim verende yetenekler<br />
gelişiyor. Bu bizi güçlendiriyor. Normal atla yarış atının bir farkı vardır. Normal at<br />
yürür yürür, koşar koşar yorulunca durur. Yarış atları ise koşar koşar yorulunca bir<br />
adım daha atar, durmaz, kendini aşmaya çalışır. Burada da bu çocukların bakımını ve<br />
eğitimini verenlerin karşılaştıkları zorluklar karşısında “Ben bu çocuğu nasıl<br />
eğitebilirim?” Ona nasıl yardımcı olurum? diyerek zihinlerini zorlamaları, yardım<br />
almaları, kitap karıştırmaları onlarda üretken düşüncenin ortaya çıkmasını<br />
sağlayacaktır. Üretken düşünceden sonra sezgisel düşünce ortaya çıkıyor, o kişinin<br />
aklına ilham geliyor ve bir şey yapıyor. Ama bunun için bir zihinsel çile gerekiyor.<br />
Zihinsel çile olmadan zihinsel doğum olmuyor. O bir kuluçka dönemi oluyor ondan<br />
sonra da doğum oluyor. Sancısız doğum var mı? Yok. Onun için burada iyi ve güzel<br />
şeylerin ortaya çıkması için zihnin zorlanması ve o çocuğa özel yöntemlerin<br />
keşfedilmesi gerekiyor.<br />
M.K.:Aslında kişi o çocuğa yardım ederken kendi gelişimi adına da bir yol<br />
kat etmiş oluyor değil mi?<br />
N.T.:Evet, öyle tabii ki. Ben kendi hayatımdan biliyorum. <strong>İstanbul</strong>’a 1988’de<br />
ilk geldiğimde GATA’dayım, serbest hekimlik yapıyorum. <strong>İstanbul</strong>’a yeni gelmişim,<br />
birçok hocalarımız var. Bana hasta gelir mi? Kim gelecek? O dönemde, hocalarımızın<br />
uğraşmadığı zor hastaları uğraşıp bir şekilde tedavi etmeye başladım. Daha sonra onlar<br />
Anadolu’dan hangi kasabadan geldiyse oralardan birçok zor hasta gelmeye başladı. Bu<br />
şekilde GATA’dan ayrıldıktan sonra da hiçbir kurumla anlaşmam olmadığı halde<br />
tavsiye edilen hastalarla oluşan bir hasta akışı oluştu. Bunu böyle zor hastalara özel<br />
emek vererek elde ettim, seanslarda bir hastayla 1,5 saat uğraştığım oluyordu. Burada<br />
benim rehberim de şu olmuştur: “Ölümden başka her şeyin çaresi vardır, arayın,<br />
bulun.” (Hadis-i Şerif) Böyle olunca da bazı şeyleri Allah size vesile yapıyor ölümden<br />
başka her şeyin iyileşmesine. Bu nedenle zorluklara bu gözle yaklaşmak gerekir. Bu<br />
zor çocuklarla ilgili de muhakkak bir yol vardır. Yani ölümcül olmayan her şeyin<br />
13
çaresi vardır. Bununla ilgili bilirsiniz belki bir hikaye vardır. Süt kazanına düşmüş iki<br />
kurbağa varmış. Kurbağalardan biri içine düştüğü koca kazandan kurtulmasının<br />
mümkün olmadığını düşünerek kendisini ölüme bırakıyor. Diğeri ise çırpınıyor<br />
çırpınıyor, yağ tabakasına düşüyor, atlıyor ve kurtuluyor. İnsanın iyi niyeti ve çabası<br />
varsa hiç beklemediği ve öngörmediği bir fırsat çıkıyor önüne. Ve bu fırsat kişiyi<br />
ileriye götürüyor. Böyle durumlarda görünmeyen bir el yardım ediyor insana. Zaten<br />
hadis-i şerif de var, hüsn-i niyet ve güzel gayretin tamamlayıcısı Allah’tır diye... Bu<br />
motivasyonla hareket edersek o çocukların güzelliğini görür ve gerçekten güzel bir şey<br />
yapmanın iç huzurunu yaşarız. Doğru bir şey yapmanın getirdiği iç huzuru kadar<br />
insanı ödüllendiren bir şey yoktur. O çocuklarla uğraşırken gösterilen çabanın sadece<br />
manevi karı yok tabii ki mesleki gelişime de çok önemli katkı sağlıyor.<br />
M.K.:Sormak isteğim sorunun cevabı söylediklerinizde var ama ben istiyorum<br />
ki bakıcı annelerimiz bu kitapçığı okuduğunda onlar için bir motivasyon olsun. Bu<br />
evlerin bazılarında beklenenden çok daha kısa sürede müthiş değişimler<br />
gerçekleşebiliyor. Biz hep deriz ya psikologun elinde sihirli değnek yoktur diye, ben<br />
bazen bakıcı annelerimizin elinde sihirli bir değnek olduğunu düşünüyorum. Siz Çocuk<br />
Evleri’nde çocukların önemli bir kısmında beklenenden kısa sürede görülen olumlu yöndeki<br />
bu değişimi neye bağlıyorsunuz? Bu projede size göre çocukların rehabilite olmasını sağlayan<br />
temel faktörler neler?<br />
N.T.: Bir kere bu çocuklar ev ortamına geldiğinde kısa sürede rahatlıyorlar.<br />
Ben şuna benzetiyorum bunu: Susuz bir insan birdenbire suya kavuşursa ne yapar?<br />
Dünyanın en mutlu, en huzurlu insanı gibi hisseder. Hatta çölde susuz kaldığı zaman<br />
insan serap görür biliyorsunuz, su vadisi görür, tekrar tekrar gidip bakar ancak<br />
bulamaz. Burada su ihtiyacı beynin çalışmasını bozar ve kişi görüntüyü resmen görür,<br />
uydurmaz. Çocukların durumu da bunun gibi. Onlarda da duygusal açlık var. Birden<br />
bire o duygusal açlığı, susuzluğu giderecek bir ortam sağlandığı zaman onlara çölde su<br />
vermişsin gibi tepki veriyorlar.Burada kolay toparlayan çocuklar, temel kişiliklerinin<br />
iyi ve sağlıklı olduğunu gösteriyor. Bu çocukların temel kişilikleri iyi ve sağlıklı ki iyi<br />
bir şeyle karşılaştıkları zaman hemen hazmedebiliyorlar ve mutlu olabiliyorlar. Bu, o<br />
çocuklar için iyi bir başlangıçtır ve Çocuk Evleri’nin bu çocuklar için ne kadar<br />
fonksiyonel olduğunun işaretidir. Bunlar önemli tespitler. Türkiye’de Çocuk Evleri<br />
14
sistemi mi, Koruyucu Aile sistemi mi daha uygun tartışması vardır. Koruyucu Aile<br />
sisteminin ideal olduğu söyleniyor. Fakat Koruyucu Aile sisteminin ne derece<br />
sürdürülebilir olduğu belli değil. Çocuk bir aileye bağlandıktan sonra travmatik bir<br />
şekilde ayrılmak zorunda kalabiliyor. Çocuk Evleri’nde daha geniş bir destek var.<br />
Çocuklar içerisinde eve uyum sağlayamayanlar, iyileşme gösteremeyenler<br />
daha fazla yaralanmış bir kuş gibi, uçmaya henüz hazır değiller. Onların tedavi<br />
edilmesi gerekiyor. Bu çocukların diğerlerine göre kat kat daha fazla takdir, onay,<br />
övgü ve sevgi sözcüklerine ihtiyaçları var. Sorun çıkardığı zaman ilgilenmek değil de<br />
her zaman iyi bir şeyler yaptığı zaman ilgilenmek gibi. Bu şekilde sağlıklı bağlanma<br />
sağlanabiliyor ve çocuk o kişiyi model alabiliyor. Bu tarz zorlukları insanlar kendi<br />
çocuklarında da yaşıyorlar. Mesela sandviç aileler vardır. Anne ya da babadan biri<br />
mükemmeliyetçidir diğeri acelecidir. Biri “Hadi hadi, çabuk ol.” der, diğeri de<br />
mükemmel olsun ister. Çocuk bu durumda arada kalır, tam da yapamaz tamamen de<br />
terk edemez. Kendini suçlar, beceriksiz olduğunu düşünür ve kendisini cezalandırarak<br />
rahatlar. Cezalandırılmaktan zevk alır artık çocuk, bağırtır, sinirlendirir, dayak yer ve<br />
rahatlar.<br />
M.K: Cezalandırılmanın rahatlatıcı bir yanı vardır değil mi hocam?<br />
N.T.:Ben kötüyüm ve cezalandırılmayı hak ediyorum duygusu vardır o<br />
çocukta. Cezalandırılmak bir rahatlamadır adeta, çocuk psikolojik doyum sağlama<br />
yolunu öyle seçmiştir. Bu durum süregeldiğinde çocuğun kişiliği haline geliyor. Böyle<br />
durumlarda o çocuğun davranış biçimini o çocuk değil bakıcı anne belirleyecek.<br />
Annenin, çocuk iyi bir şey yaptığı zaman takdir, övgü ve onay cümleleri kurup<br />
çocuğun psikolojik ihtiyacını o zaman gidermesi gerekir. Böyle yaptığında çocuğun<br />
kendini suçlayarak elde ettiği tatmine ihtiyaç kalmaz. Test eden, sınırları zorlayan<br />
çocuklardır bunlar. Bu doğru yaklaşımın sonucunda çocuk yanlış davranışını yüzde<br />
50-60 oranında azaltsa bile yeterli. Bu mümkündür. Ergenlikten önce davranışları<br />
değiştirmek daha kolaydır.<br />
M.K.: Bahsettiğiniz gibi özellikle eve yeni gelen çocuklar “Siz zaten hep<br />
böylesiniz, hadi beni dövün bekliyorum.” gibi cümleler kurabiliyorlar.<br />
15
N.T.:Çocuk onu kızdırmak, öç almak için yapmıyor. Ben dayağa layığım<br />
duygusu yaşıyor. Bu çocuğa “Sen iyi ve akıllı bir çocuksun, dövülmeden davranışlarını<br />
düzeltebilirsin.” denmeli. Çocuğu karşımıza alıp değiştirmek değil yanımıza alıp<br />
yönlendirmek lazım. Yani karşımıza alıp “Ne biçim çocuksun, neden böyle<br />
yapıyorsun!” denildiği zaman onda savunma duygusu oluşuyor ve daha çok bunu hak<br />
ediyorum diye düşünüyor. Bir insan tamamen kötü de değildir tamamen iyi de değildir.<br />
Onun iyi yönlerini ön plana çıkarıp “Bak sen iyi özellikleri olan sevgiye layık bir<br />
çocuksun ama şu davranışın sana yakışmıyor.” denilerek yaklaşıldığı zaman o çocuk<br />
değer gördüğünü, kendisine güvenildiğini hisseder. Bir müddet sonra o tarz yöntemlere<br />
ihtiyaç hissetmez. Direnci yönlendirmek gerekiyor. Direnci karşına almak onu<br />
güçlendirir halbuki yanına aldığında onu yönlendirmiş olursun.<br />
M.K: Kaynaklara baktığımızda Peygamber Efendimizin bir çocuğa ceza<br />
verdiğine, onun haysiyetini, onurunu zedeleyici bir davranışta bulunduğuna<br />
rastlamıyoruz. O, çocukları terbiye etmiş ancak hoşgörüyle ve sevgiyle. Kuran-ı<br />
Kerim’e baktığımızda da Mekki ayetlerde insanların cennet ve cehennem ile terbiye<br />
edilirken, müminlerin imanının kemale erdiği Medine dönemindeki ayetlerde“Allah<br />
sever/ sevmez.” ifadesine yer verildiğini görüyoruz. Nihai olarak Allah müminlerin<br />
onun sevgisinden mahrum kalmaktan korkmasını istiyor. Kamil insan yetiştirmek<br />
hedefiyle çıkılan bu yolda siz çocukların disiplininde nasıl bir yol öneriyorsunuz?<br />
N.T: Çocuğun disiplininde tutarlılık çok önemli. Bununla ilgili yapılan bir<br />
deneyde çocuk sallanan bir bacağa bakıyor. Çocuğun gözlemlediği bu bacak bir gün<br />
öyle bir gün böyle sallanıyor. Gözlemlediği durumda tutarsızlık var yani. Bu durumda<br />
çocuklardaki güven verici ve korku verici etkiye bakılıyor. Tutarlılık olan durumda<br />
çocuk o durumu tehdit olarak görmüyor. Ancak tutarlılığın olmadığı durumda çocukta<br />
devamlı bir korku oluşuyor. Bu deney çocuğun kendini mutlu, iyi hissetmesi için<br />
tutarlılığın gerekli olduğunu ortaya koyuyor. Diğer önemli bir ilke de çocukla göz<br />
kontağı kurulması. Bunu yaparken çocukla konuşmuyorsunuz ama elinizi omzuna<br />
atıyorsunuz, başınızı yüzüne dayıyorsunuz ve belki 15-20 dakika bir göz teması<br />
kuruyorsunuz. Bu sözel olmayan iletişim ve kurulan fiziksel temas bağlanmayı<br />
güçlendiriyor. Hiçbir şey yapmasanız bile çocukta duyguları okuma ve kendini<br />
16
güvende hissetme gibi sağlıklı bağlanmaya dair duygular oluşuyor. Annelikte bir diğer<br />
önemli ilke de niyet kavramının çocukta bilinmesini sağlamak. Yapılan iş çocuğun<br />
canını acıtsa da niyetin iyi olduğunu, niyetle yapılan davranışın farkını çocuğa<br />
öğretmek çok önemli. Çocukta soyut düşünce gelişmediği ve beyin, teori üreten bir<br />
zihin haline gelmediği için yapılan hareket hoşuna gitmediğinde çocuk onun kötü<br />
olduğunu düşünüyor. Ancak “Bak burada iğne yaparak senin canını yakıyoruz ama<br />
niyetimiz seni iyi etmek. Bu senin iyiliğin için.” denildiği zaman niyetle davranış<br />
arasındaki farkı anlıyor. Çocuğun konforunu bozan bir şeyi ona yaptırdığınızda,<br />
örneğin ayakkabısını giydirdiğinizde, bir yerde beklettiğinizde bunu kendisine yapılan<br />
bir kötülük gibi algılar, haksız bir saldırıya maruz kaldığını düşünür. Ama bunun<br />
arkasındaki niyeti anlatırsanız çocuk niyetli paylaşımı öğrendiği için soyut düşünce<br />
becerisi geliştirir. Bunların hepsi annelik ilkeleri.<br />
M.K.: Yani ikna etmek yaptırım uygulamaktan daha öncelikli?<br />
N.T: Ödül ceza sisteminde çocuğa gerekçeleri anlatıldığı zaman çocuk bunu<br />
haksız bir uygulama olarak görmez. Çocuğun beyninin ödül ceza sistemini<br />
geliştirmektir aslında annelik. Bahsedilen Mekki ayetlerde cennet cehennem<br />
vurgusunun çok yapılmasının nedeni o dönemin Müslümanlar için çileli bir dönem<br />
olması ve karşılarında zalim bir topluluğun bulunması. O dönemde kısa vadede<br />
menfaat bekleyemezsiniz. O zahmetli, çileli dönemde insan ancak öldükten sonra<br />
kazanacağı büyük bir mükafatı hayal ederek o çileye katlanabilir. Yapılan beyin<br />
çalışmalarında bir insanın yemek yerken, yemek yemeği düşünürken ve yemek yiyeni<br />
seyrederken beyninin aynı bölgelerinin çalıştığı görülüyor. Yani yemek yemeyi hayal<br />
etmeyi başaran kimse de yemek yiyormuş gibi zevk alabiliyor zihnini bu konuda<br />
eğitebilirse. İnsan zihninde hayalle zevk alabilme kapasitesi var. İşte cennet ve<br />
cehennem vurgusu yapılan ayetlerde o kullanılmış ve cennetteki vaatler ön plana<br />
çıkarılmış. “Yaptığımız boşa gitmiyor, bu dünyada görmeseniz bile diğer tarafta<br />
karşılığı var.” mesajı verilmiş. Uzun vadeli zevkleri ve bunların gerçeklerini gördüğü<br />
zaman kişi riske girebiliyor. Öyle durumlarda zorluklarla mücadeleye karşı<br />
dayanıklılık geliştirebiliyor. Hatta bu eğitimde de vardır. Zor derslere çalışırken şu<br />
sorulur: “Bu dersi neden çalışıyorsun?” Bu soruya cevap verince insan içindeki<br />
17
üşengeçlik duygularını yener. Gerçekçi bir hedefi hayal etmek bugünkü zahmete<br />
katlanılmasını sağlar. Hayal dünyasında hedefleri hatırlamak çeldiricilerle baş etmeyi<br />
sağlıyor. Bu zor dönemlerde kişi yakın mükafat yoksa uzun dönemdeki mükafatları<br />
düşünerek beyindeki o bölgeyi kullanır. Haksızlık yapanlara karşı “Yaşasın zalimler<br />
için cehennem!” der. Cehennemin varlığı kişinin zihnindeki adalet duygusuna hitap<br />
ediyor ve dayanıklılık eğitimi vermiş oluyor. Medine döneminde sevgi vurgusunun<br />
çok yapılmasının nedeni ise orada kısa vadeli mükafatların olması. Kişi sevginin kısa<br />
vadede sonuçlarını görebiliyor. Severse huzur buluyor. Olumlu bir şey yaptığında<br />
insan ilişkilerinde olumlu geri dönüşünü alıyor. Kişinin duygu eğitimi yapılmış oluyor<br />
bir bakıma. Duygularını eğiterek kişinin davranışları düzeltiliyor. Zaten bir bilginin<br />
kalıcı olması için düşünceye önce duygu katmak gerekiyor. Böyle yaptığınız zaman<br />
inanış haline geliyor ve kalıcı belleğe giriyor. Düşünceye duygu katmazsanız kalıcı<br />
belleğe girmiyor. İlk fırsatta unutuluyor. “Kulağına küpe olsun” sözü boşuna<br />
söylenmemiş. Şimdi anestezi ile yapılıyor gerçi ama eskiden çocuğun kulağı delinirken<br />
hoplardı. Hissettiği acı duygusu nedeniyle kulağının küpe için delindiği o günü hep<br />
hatırlardı. Çünkü o eyleme duygu ekleniyor orada. Fakat bunun kişilik haline gelmesi<br />
için tekrar edilmesi lazım. Tekrar edildiği zaman alışkanlık haline geliyor. Bu da<br />
yetmiyor tekrara devam etmek lazım. 6 ay sonra kişilik haline geliyor. Bir düşüncenin<br />
davranış haline dönüşmesi için 6 aylık takip gerekiyor. Bu nedenle çocukta doğruların<br />
tekrar edilmesi gerekiyor. Tutarlılık, kararlılık ve devamlılık çok önemli davranışların<br />
kalıcı olmasında. Bir gün öyle bir gün böyle davranırsak çocukta tutarsız disiplin<br />
oluşuyor. Böyle olunca çocukta kişilik sınırları gelişemiyor. Gevşek disiplin<br />
olduğunda çocuk nerede duracağını bilemiyor. Katı disiplin olduğunda ise çocukta<br />
korkuyla özgüven eksikliği oluşuyor. Kuşu avucumuzda tutar gibi fazla sıkarsak<br />
boğuluyor, serbest bıraktığımızda ise uçup gidiyor. Tatlı bir denge kurulmalı. İyi bir<br />
demirci ustası kimdir? Demiri sonuna kadar dövebilen ustadır. Yani yorulmayan, pes<br />
etmeyendir. Çocukla kararlı, tutarlı, birebir bir ilişki kurulduğu zaman hissettiği güven<br />
duygusu ve bir kişiyi rol model olarak benimsemesi çocuğun ruhsal gelişimine yetiyor.<br />
Bu zor değil.. Doğal olmak önemli, çocuğa güven verebilmek önemli. İstisnadır<br />
bunları yaptığında düzelmeyen çocuk. Amerikan Psikiyatri Birliği’nin bir kongresinde<br />
aldığım bir not var. Çok ağlayan bebek polikliniği açılmış. Sebepsiz ağlıyor bu<br />
çocuklar… Ve yapılan araştırmalarda bu çocuklara annelerinin güven veremediği<br />
18
tespit ediliyor. Annesi var ama anne rahatlatıp güven veremiyor. Çocuk anneyle yan<br />
yana geldiği zaman bir sığınak, fırtınada sığınacak bir liman gibi hissedemiyor. İyi<br />
niyetli ama devamlı çocuğu bir şeyler yapmaya zorluyor. Biraz önce dediğim gibi<br />
aceleci, sabırsız, mükemmeliyetçi, kaygılı anneler bunlar. Çocuğa güven veremiyorlar<br />
ve güvensiz durumlarda da çocuğun kaygısı artıyor ve ruh halini yönetmeyi<br />
öğrenemiyor. Serviste de çok ağlayıp hemşireyi sık çağıran çocuklar olduğu görülmüş<br />
bunların.<br />
M.K: Çocukla önce bir güven ilişkisi kurmanın, ilişki kurmanın öncelikli<br />
olduğunu söylüyorsunuz….<br />
N.T.: Güvenmenin olmadığı durumda uygun bağlanmama ortaya çıkıyor.<br />
Çocuk anneye sığınıp onda rahatlayamazsa kendi içinde bir anne imajı oluşturur ve<br />
orada rahatlamaya çalışır. Sevgi objesi olarak kendi bedenini alır, kendini sever.<br />
Zamanla bencilleşir, içine kapanır. Çocuğun eğitiminde güven verici ilişki çok<br />
önemlidir. Çocuk gördüğü zaman o güveni hissetmeli. Yuvada esas olan güvendir,<br />
sığınak olmasıdır. Anne güven vericidir. Sevgi burada güven sağlamanın bir aracıdır<br />
aslında. Çocuk için temel duygu güven duygusudur. Çocuğa güven verilebiliyorsa iyi<br />
annelik yapılıyor demektir. Sevgi verilebiliyorsa demiyorum, buraya dikkat edilmeli.<br />
Bir insan başkasının çocuğunu sevemeyebilir, sevgiyi çok veremeyebilir. Kendisini<br />
çocuğunu çok sevemediği için suçlu hissedebilir. Ancak burada çocukta güven<br />
duygusunu nasıl uyandırabilirim diye düşünmek lazım. Onu nasıl güvende hissettiririm<br />
diye düşünülmeli... Bu yapıldığı zaman zaten asgari bir sevgi bile yetiyor. Bir çocuğa<br />
on saat vakit ayırmak yerine yarımşar saat sevgi vererek on çocuğu rahatlıkla aynı<br />
anda büyütebilirsiniz. Ama bunun için güven verici bir sevgi sağlamak lazım.<br />
M.K. Sevgi bu durumda güven vermenin aracı mı?<br />
N.T: Evet, tabii güven vermenin aracı. İnsanın en büyük psikolojik ihtiyacı<br />
güven ihtiyacı. Dünyaya doğar doğmaz bir anda kendini düşün. Anne karnındaki bir<br />
çocuğu düşün. Bütün ihtiyacı karşılanıyor, nefes almaya bile ihtiyacı yok. Soğuk sıcak<br />
farkı yok. Doğar doğmaz ciğerlerine birden soğuk hava giriyor. Birden bire ışıkla<br />
karşılaşıyor. Birden bire şok oluyor çocuk. İlk duygusu korku, ilk tepkisi ağlamak, ilk<br />
19
ihtiyacı sığınma. Çocuğun sığınma ihtiyacını kim karşılıyorsa çocuğa güveni o veriyor.<br />
Burada anne veya anne yerine geçen kişi bunu yaparken sevgi veriyorsa çocuk<br />
güveniyor ve bağlanıyor. Sevgi veremeyen bir kimse çocuğa güven verdiğinde çocuk<br />
ona da bağlanabiliyor. Ama o sevgi vermiyor değil aslında, o sorumlulukla birlikte<br />
asgari bir sevgiyi kişi zaten veriyor. Onun için Çocuk Evleri’nde çocuğun sevgiyle<br />
büyütülmesi güzel ama daha önemlisi çocuğu güven sağlayarak büyütmek. Şu an gidip<br />
sperm bankasından sperm alınıyor, yumurtalık bankasından yumurta alınıyor. Taşıyıcı<br />
anne de çocuk sahibi oluyor. Şimdi burada genetik olarak o çocuk başkasının<br />
çocuğudur. Onu karnında taşımak taşıyıcı anneliktir, onu büyütmek koruyucu<br />
anneliktir. Biyolojik annelik burada sadece basamaklardan bir tanesidir. Anneliği<br />
burada sadece biyolojik anneliğe indirgemek çocuğun ruh sağlığı açısından uygun<br />
değildir. Miras hukukunda, medeni hukukta, evlenme, mahremiyet gibi konularda<br />
önemlidir biyolojik annelik. Kişilik gelişiminde taşıyıcı anneler ve koruyucu anneler<br />
daha önemlidir.<br />
Çocuğun psikolojik ihtiyaçları ve ruhsal gelişiminde büyüten bakıcı anne daha<br />
önemlidir. Bu nedenle evlat edinilen çocuklarda gerçeklik algısı oluşmadan, 6-7 yaştan<br />
önce “Sen evlatlık alındın ama bizim için öz çocuğumuzdan farkın yok.” şeklinde<br />
gerçeğin söylenmesi gerekiyor. Ergenlikten sonra anlatıldığında çocukta özerklik<br />
duygusu oluştuğu ve o kavramlar kafasında daha tam oturmadığı için annenin her<br />
hareketini sevilmediği şeklinde algılayabiliyor. Sevginin güvenli davranış sağlaması<br />
için sevgiye dürüstlük, devamlılık ve tutarlılık katmak gerekiyor. Bu sebeple güvenli<br />
davranış, içinde sevgi olan disiplinle ortaya çıkıyor.<br />
M.K.: Bakıcı annelerimizle ilgili çok önemli bilgiler verdiniz gerçekten<br />
Hocam. Onlardan bahsetmişken şunu sormak istiyorum: Çocuk Evleri’nde çocukların<br />
anne sevgi ve şefkatine olan ihtiyacı bakıcı annelerimiz tarafından karşılanmaya<br />
çalışılıyor. Ancak özellikle erkek çocukların model alma noktasında ihtiyaç duyduğu<br />
baba modelini sağlama noktasında nasıl bir yol izlenmesi gerekiyor sizce?<br />
N.T: Kız çocukları için de erkek çocukları için de şu anda erkek modeline<br />
ihtiyaç var. Çünkü çocuk sadece anneden öğrenmiyor, babadan da öğreniyor. Çocuğun<br />
her iki cinsle de iletişim becerilerini geliştirmesi gerekiyor. Anne çocuk için özellikle<br />
20
0-6 yaş döneminde vazgeçilmezdir, birinci plandadır. Baba ne kadar olursa olsun esas<br />
çocuğu şekillendiren, çocuğu nakış gibi işleyen annedir. Bazıları 0-3 yaş diyor ama 0-<br />
6 yaşa kadar anne yeterli olabiliyor. Ondan sonra baba daha çok ön plana çıkıyor.<br />
Çocuk sosyalleştikçe baba modeli yani bir güç ve güven modeli ön plana çıkıyor.<br />
Çocuk dış hayatla, gerçeklikle temas kurarken güçlü bir baba, amca, dayı gibi bir erkek<br />
modeli yanında olduğunda kendini dış ortamda daha iyi ifade edebiliyor, daha güvende<br />
hissedebiliyor. Bunun için bizim Çocuk Evleri’nde eğitim koçu gibi olabilecek<br />
ağabeylerle “abi modeli” geliştirmemiz gerekiyor. Kız çocuk da olsa erkek çocuk da<br />
olsa onu alıp ders çalıştıracak, beraber top oynayacak, spora gidecek o roldeki kişi<br />
haftada iki gün bile bunu yapabilirse Çocuk Evleri’ndeki bu eksikliği kapatırız. Bu bir<br />
ihtiyaçtır, bunu yok sayamayız. Ama anne birinci plandadır. Babanın olmamasını,<br />
eksik olmasını çok büyütmemek lazım şu anda. Ama 6 yaştan sonra çok önemli.<br />
M.K.: Mesela yaptığımız testlerde cinsel kimliği sorgulamak adına “Kızların<br />
nesi olur?” diye sorduğumuzda çok rahat cevap veriyorlar. Kimi “Tokası olur, uzun<br />
saçı olur.”, kimi “Eteği olur.” diyor. “Peki erkeklerin nesi olur?” diye sorulduğunda ise<br />
çoğunluğunda cevap alınamıyor. Ya da “Erkeklerin de saçı olur, kıyafeti olur.” gibi<br />
cevaplar veriyorlar. Normalde bu soruya “Baba çantası olur, kemeri, kravatı olur” gibi<br />
cevaplar geliyor ama burada gerçekten de sağlıklı bir erkeğin nesi olur cevabı<br />
gelmiyor.<br />
N.T.: Bunlar erkek kimliği ile ilgili kafalarında model oluşmadığını<br />
gösteriyor. Her eve haftanın belli günleri gelecek iki ağabey ile erkek modeli<br />
eksikliğinin karşılanabileceğini düşünüyorum. Bu hayata geçirildiği zaman ideal<br />
Çocuk Evi ortamı oluşturulmuş olur ve çocuklar anne baba yoksunluğunun en az<br />
riskiyle büyütülmüş olurlar.<br />
M.K: İnşallah…Hocam bize biraz da projemizin önemli bir ayağı olan “Gönüllü<br />
Ailelik” kavramından bahseder misiniz? Gönüllü ailelere bu projede nasıl bir misyon<br />
yüklüyorsunuz?<br />
N.T: Gönüllü aileler her hafta Cuma akşamları çocuklarını yemeğe alıyorlar,<br />
iki haftada bir Pazar günleri de tüm gün onlarla birlikte zaman geçiriyorlar. Çocukla<br />
ilgili acil bir şey olduğunda, ihtiyaç duyulduğunda yardım istenecek insanlar var.<br />
21
Çocukların sevgi, güven ve destek ihtiyacını karşılayacak bir aile var. Çocukta aşiret<br />
duygusu oluşturuyor bir bakıma. Doğu insanları neden geniş aileye ihtiyaç duyuyor şu<br />
anda? Geniş ailenin burada en büyük desteği nedir? Ailede birinde sıkıntı olduğu<br />
zaman aile üyeleri birbirine destek oluyor. Bir şey olmasa bile o destek güven veriyor.<br />
Gönüllü ailelik, bu geniş aile konseptini oluşturmak amacıyla yola çıkılmış bir proje.<br />
Batı, ideal ailenin çekirdek aile olduğunu söyledi, hatta yalıtılmış çekirdek aile dedi.<br />
İki genç evlendikten sonra geniş aileden tamamen kopuyor. Ayrı bir evde onlarla<br />
hiçbir bağ kurmaya ihtiyaç duymuyor. Buna “tekli modernizm” deniyor. Çekirdek<br />
aileyi batı sosyolojisi önerdi. Ancak bu modelle insanlar yalnız kaldı, çocuklar yalnız<br />
kaldı. Geniş aile olmadığı zaman hem yaşlılar yalnızlık çekti hem de anne babanın<br />
yetemediği durumlarda iş devlete kaldı, sosyal çalışmacılara kaldı. Onlar da anne<br />
babanın yerini tutamadılar.<br />
M.K.:Yaşlıların tecrübesinden faydalanamadılar…<br />
N.T.: Evet, geniş ailede ne vardı? Yaşlılar kendi tecrübelerini aktarıyordu,<br />
yeni evlenenlerin hatalarını bir bakıma yaşam koçu gibi tamamlıyorlardı.<br />
Modernizmde bencillik arttığı için birarada yaşama geliştirilemedi. Kaynana sorunları<br />
vs. nedeniyle geniş aile yürümüyor. Türk modeli oluşturuldu bu arada. Çekirdek aile<br />
gibi görünüyor ama çekirdek ev aslında. Evler ayrı ancak aynı apartmanda, sokakta ya<br />
da mahallelerde oturuluyor ve ihtiyaç olduğu zaman birbirine yardımcı olunuyor.<br />
Batılı bir sosyolog bizdeki bu yapı için “Türkiye’deki çekirdek aile değil ki çekirdek<br />
aileler konfederasyonu oluşturmuşlar.” diyor. Hakikaten gene bir dayanışma var. Biz<br />
Türk modeli arabesk bir çözüm üretmişiz ve iyi de olmuş aslında. Çekirdek aile gibi<br />
özerk olurken geniş ailenin bağlarını da devam ettirmişiz. Gönüllü aileler de böyle bir<br />
iş görüyor. Çocukların psikolojik destek ihtiyacını karşılıyorlar. O evi sosyal dokunun<br />
bir parçası haline getiriyorlar. O çocuklarla ilgili kaygı hisseden sadece dernek<br />
mensupları, oradaki anneler değil başka bir aile daha var. Bu, çocukta güven<br />
uyandırıyor ve aile ihtiyacını giderici bir etki oluşturuyor.<br />
M.K.: Peki, sizce gönüllü aileleri belirlerken karar verme aşamasında<br />
kriterlerimiz neler olmalı? Sonuçta çocuğu o aileye teslim ediyoruz ve bir gün boyunca<br />
o çocukla ne yaşadığını bilemiyoruz….<br />
22
N.T.: Bu kişilerin koruyucu aile şartlarına sahip kişiler olmaları lazım.<br />
Kurumun verdiği koruyucu aile tanımlamasına uymaları gerekiyor. Bakanlığın<br />
koruyucu aile şartlarına haiz olan kişileri gönüllü aile yapmamız lazım. Geçici<br />
koruyucu ailelik sistemi gibi bir şey bu. Bir müddet sonra ben bu çocuğu devamlı<br />
almak istiyorum diyebilir. O zaman koruyucu aile olabilir.<br />
M.K.: Sizce çocuk kurumdan eve geldikten ne kadar zaman sonra gönüllü aile<br />
edinmeli?<br />
N.T.: Burada çocuğun hazır olduğunu hissetmek önemli. Çocukla<br />
konuşulmalı. Yaşayacakları ona anlatılmalı. “Seveceğin, seni sevecek insanların<br />
olacağı, yeni arkadaşlıklar kurabileceğin bir aile var. Hafta sonları birlikte olacaksınız,<br />
güzel paylaşımlarda bulunacaksınız. Bu konuda ne düşünüyorsun?” diye sorularak<br />
çocuk hazırlanır, hazır olduğu zaman verilebilir. Tek doğru yok bu konuda.<br />
M.K.: Hocam çocukları da bakıcı anneleri de dolayısıyla sistemi de en fazla<br />
zorlayan konuya, aile görüşmelerine geçmek istiyorum. Çocukların önemli bir<br />
kısmının anne ve babası, ailesi var ve düzenli olmayan sıklıklarla onlarla görüşüyorlar.<br />
Sizce bu aile görüşmelerinin çocuklar üzerindeki etkisi nasıl olmaktadır? Aile<br />
görüşmelerinin düzenlenmesiyle ilgili önerileriniz nelerdir?<br />
N.T.: Evet, çocuklar annesiz babasız değil ancak bu kişiler onlara sağlıklı<br />
anne babalık yapamıyorlar. Ancak yasal olarak anne-babaları, çocukların ileride anne<br />
baba bilecekleri kişiler. Böyle durumlarda çocukların onlarla irtibatını tamamen<br />
kesmeyi hedeflemek doğru değil, gerçekçi de değil. Çocuğa travma da yaşatsa, ortada<br />
çocuğu olumsuz etkileyen bir durum da olsa çocuk için bu hayatın kaçınılamaz bir<br />
gerçeğidir. O kişi onun öz annesi ve öz babasıdır. Burada “Şu şu davranışlarına<br />
rağmen o senin annen ve baban. Onun niyeti iyi fakat bazen anne-babalıkla ilgili doğru<br />
yaklaşımları sergileyemeyerek seni üzebilir, incitebilir. Bu belki de onun elinde<br />
olmayan, mani olamadığı bir şey. Bunu bil.” tarzında cümlelerle çocuğu buna zihinsel<br />
olarak hazırlamak lazım. Tabii genellikle aileler çok sağlıklı kişiler değiller.<br />
Çocuğuyla empati kurmak yerine kendi içindeki suçluluk duygularını gidermek için<br />
“Seni alacağım, ben senin anne-babanım.” diyerek çocuğun duygularını<br />
23
sömürebiliyorlar. Bunun ardından çocuk daha da bozuluyor. Bu riskleri en aza<br />
indirmek için çocuğun bunlara hazırlanması ve görüşmelerin uzman gözetiminde<br />
olması gerekiyor. Belli bir kurum ortamında, belli şartlarda, takvime bağlı olarak<br />
önceden belirlenmiş günlerde bu görüşmeler gerçekleşmeli. O anne-baba zaten<br />
çocuğunu mutlu gördükçe suçluluk duygusu ve çocuk üzerindeki olumsuz etkisi<br />
azalacaktır. Onları koparmak değil mesafeli bir ilişki kurmalarını sağlamak gerekiyor.<br />
Görüşmeler en asgaride tutulduğunda hem yasal olarak asgari zorunluluk giderilmiş<br />
olur hem de çocuğun hayatın bir zorluğunu öğrenmesine yardım edilmiş olur.<br />
Ailesinden koparıldığı zaman ileride onlarla karşılaştığında daha büyük sorun çıkıyor.<br />
Yok saymak yerine çocuğun o acıyı çözmeyi öğrenmesi gerekiyor.<br />
M.K: Zaten onlar da ne olursa olsun ailelerinden kopmak istemiyorlar. Aile<br />
görüşmelerini verdiğiniz bilgiler ve yaptığınız yönlendirme doğrultusunda düzenlemek<br />
onları hem aile yoksunluğundan kurtaracak hem de koruyacaktır inşallah. Peki Hocam,<br />
sizce bu çocukların yoksunluklarını umuda ve mutluluğa dönüştürecek sosyal yaşamlarındaki<br />
kişilerin (öğretmenleri, komşuları vs.) çocuklarımıza vermeleri gereken temel mesajlar neler<br />
olmalı? Onlara ne gibi yönlendirmelerde bulunmak istersiniz?<br />
N.T.: Onların verebileceği en önemli mesaj, onlarla bire bir, güvenli bir ilişki<br />
kurarak dünyanın yaşanılabilir bir yer olduğu düşüncesini geliştirmelerini sağlamak.<br />
Bu durumda çocuk ümitsizliği, kararsızlığı, depresif olmayı bir kenara bırakıyor. Bu<br />
kadar olumsuzluğa, yoksunluğa rağmen bu hayat yaşanabilir düşüncesini geliştiriyor.<br />
Amerikan Psikiyatri Birliği’nin toplantısında, ilk defa bu toplantıda bir konu gündeme<br />
getirildi. Biyo-psiko-sosyal- spritüel modelden bahsedildi. Spritüel model manevi<br />
model… Koşulsuz sevgi veren bir yaratıcıya inanmak insanda ümit duygusunu<br />
oluşturuyor. Bunu terapide kullanmak üzere yeni keşfetmişler. Eğer hastalarda böyle<br />
bir duygu varsa, insan merhametli bir yaratıcının varlığına inanıyorsa olaylara karşı<br />
dayanıklılık kazanıyor. Hayat da mükafatını zaten tahammül edenlere veriyor. Böyle<br />
bir psikoloji yasası var. “Her şeyi gören, her şeyi bilen, her şeyi kontrol eden bir güç<br />
var ve O, şartsız seven, şefkat ve merhamet sahibi bir güç. O beni görüyor, beni<br />
duyuyor, her şeyin anahtarı onda, her şeyin kontrolü onda.” Böyle bir güce inandığı<br />
24
zaman bir kimse, bir uçakta giderken kaptana güvenmek gibi hayat gemisinde<br />
kontrolde olduğunu hissettiği için güven oluşuyor ve o güvenle rahat uyuyabiliyor. Siz<br />
uçakta giderken kaptanın sarhoş olduğunu düşünseniz uyuyabilir misiniz? Kainatın da<br />
bir kontrol edeni var.” O merhamet sahibi bir güç ve benim şu anda çektiğim<br />
eziyetlerin de O’nun bildiği bir hikmeti vardır.” diye düşünerek kişi kendini güvende<br />
hissediyor, ümitsizlikten kurtuluyor ve hayata daha çok bağlanıyor. Bu tarzda sevgi<br />
veren bir güce inanmak ruh sağlığını korumak açısından çok önemli.<br />
M.K.: Fıtratta güvenmek çok önemli o zaman…. Çocuklukta bakım verene<br />
güvenmek gerekiyor, yetişkinlikte bir yaratıcıya güvenmek gerekiyor.<br />
N.T.: Tabii ki…Bir avukata vekalet verirken bile güvenmen lazım. İkide bir<br />
“Ne yaptın, ne yaptın?” diye soramazsın. Evet insanın kendini eleştirmesi,<br />
sorgulaması lazım ancak güvenmediğiniz zaman uyuyamazsınız. Güven insan<br />
ilişkilerinde en temel duygu bu nedenle.<br />
M.K.: Görüşmemizin sonuna yaklaşırken merak ettiğim bir soru var. Siz “Bu<br />
çocuklar için en iyisi nedir?” sorusunu kendinize sorduğunuzda hangi cevapları alıyorsunuz?<br />
N.T.: Öncelikle şunu söylemeliyim, bu proje benim beklediğimden iyi<br />
gidiyor. Bunlar ciddi travmaları olan, zor çocuklar. Anne babalar kendi çocuklarıyla<br />
zorlanırken bu çocuklar için böyle bir sistem kurup onlara mutlu bir yuvada<br />
alabileceğine en yakın bakım ve eğitim desteğini sağlayabilmek çok önemli. Burada<br />
gönüllü emek veren kişilerin; gönüllü psikologların, gönüllü ailelerin olması, derneğin<br />
geniş bir aile gibi çalışması sonucunda büyük bir aile duygusunun oluşması sağlam bir<br />
temel oluşturuyor. Bunlar neticesinde kurumsal bir destek de oluştu. Ben toplu bir<br />
ahenk ve olumlu bir gidişat gözlemliyorum. Bu şekilde devam ederse bu çocukların<br />
çoğu gelecekte aidiyet duyguları gelişmiş bireyler olacaklar. Ben bu çocuklara iç<br />
sorumluluk- dış sorumluluk eğitimi tarzında, hem vicdani sorumluluğun hem de sosyal<br />
sorumluluğun öğretilmesini çok önemsiyorum. Bu çocuklara bilimsel literatürde<br />
“vicdani zeka” olarak tanımlanan manevi eğitimin verilmesi çok önemli. Bunu<br />
Mesnevi Terapi kitabımda “Vicdani Zeka” isimli bir bölümde işledik. Vicdani zeka<br />
kişinin vicdanını geliştirmeye yönelik eğitim verilmesi demek. Çocuğun içine iç bekçi<br />
25
koyacaksın, içinde zihinsel jüri oluşturacaksın. Kötülük yapmaya karşı o, frenleme<br />
mekanizması oluşturacak. Çocukta her şeyi bilen, kontrol eden bir güce inanma,<br />
güvenme ve ona karşı sorumluluklarını yerine getirme duygusu geliştirildiğinde,<br />
cezalandıran değil merhameti esas olan bir yaratıcı kavramı yerleştirildiğinde bu<br />
çocuklara ayaklarının üstünde durmak öğretilmiş olur. Onları hayatta hep yardım<br />
edilen, kendisi için yardım alınan değil kendi kendilerini yöneten çocuklar haline<br />
getirmeliyiz. Bunu yapabildiğimiz anda çocuklar ergenlik döneminden sonra, burada<br />
aldıkları temelle rahatlıkla hayat olaylarına karşı kendi ayakları üzerinde durabilen<br />
kişiler olabilirler. Anne babanın risklerini bile asgariye indiren bir sistem şu anda<br />
kuruluyor burada. Baba rolüyle ilgili giderilecek bir eksik var. Bunu da<br />
tamamlayabilirsek çocukların geleceğiyle ilgili birçok şey daha aşılabilir hale gelecek.<br />
Sivil toplum desteği, devletin kurumsal olarak sağladığı altyapı ve kolaylık burada<br />
sonuç veriyor. İlk sonuçlar şu anda benim tahmin ettiğimden daha iyi. Bu tarz<br />
çocuklarda böyle bir sonuç almak büyük başarıdır.<br />
M.K.: Koruyucu Ailelik sistemi Çocuk Evleri’ne güçlü bir alternatif olarak<br />
düşünülüyor. Sizin bu konudaki düşünceleriniz ne yönde?<br />
N.T.: Bu çocuklar için kültürümüze uygun çözümler bulmalıyız. Koruyucu<br />
Aile sisteminin riskleri var. Çocuk büyüdüğü zaman mahremiyet sıkıntısı devreye<br />
giriyor, rahat davranılamıyor, evde yabancı biri var gibi bir duygu oluşuyor. Onu<br />
devam ettirmek zor. Çocuk Evleri bu konuda daha güvenli. İlahiyatçıların burada<br />
çözüm bulması gerekiyor. Bu batıda önemli değil. Buradan biri İngilizce öğrenmeye<br />
gidiyor, birisinin evinde rahatlıkla yatıyor, kalkıyor, banyosunu yapıyor. Hiç rahatsız<br />
olmuyorlar. Bizde durum çok farklı.<br />
M.K.: Evlatlık alacak anneye suni hormonlarla süt salgılatılması ve süt<br />
annelik bağı oluşturarak mahremiyetin ortadan kaldırılması gibi formüllerden söz<br />
ediliyor. Siz buna nasıl bakıyorsunuz?<br />
N.T: Zorlamak gibi duruyor ama olabilir tabi şer’i açıdan. Ben onun yerine<br />
annelik kavramının biyolojik annelik ve psikolojik annelik diye ikiye ayrılmasından ve<br />
ilahiyatçılar tarafından böyle tartışılmasından yanayım. Şu anda çok şey değişti.<br />
26
Taşıyıcı annelik var mesela. Kadın çocuğu karnında taşıyor ama çocuğun genleri ona<br />
ait değil. Bu çocuk o annenin değil nasıl diyeceksin? Fıkıhçıların buna çözüm bulması<br />
lazım. Kadın doğurmuş o çocuğu, nasıl annesi değil denilebilir? Eskiden İmam-ı Azam<br />
fıkıh ölçülerini yazarken DNA mı vardı? DNA çıktı, mikroenjeksiyon<br />
çıktı…Laboratuar ortamında yumurtalıkla spermi döllendirip bir taşıyıcı anneye<br />
yüklüyorsun… Bir çocuğun ruh sağlığında, kişilik gelişiminde hepsinin rolü var ama<br />
en büyük rol doğurduktan sonra ona bakana aittir. Burada onu gerçek anne gibi<br />
görmek gerekir. Süt annelikte süt emzirince birden bire mahremiyet ortadan kalkıyor.<br />
Bunun bir hikmeti var. Ne oluyor da kalkıyor? Niye? Demek ki mahremiyet öyle çok<br />
keskin bir şey değil. Bir süt emzirme bile yorumlanabilir böyle durumlarda. “O kişinin<br />
taşıyıcı anne olması süt emzirme gibidir, doğar doğmaz onun bakımını vermesi süt<br />
emzirme gibidir.” diye bir fıkıhçı yorum yapabilir. İlahiyatçıların bunu zamana göre<br />
yorumlamaları lazım. Fıkhı da zorluyoruz ama… Gülüşmeler…<br />
M.K.: Her şey çocuklar için Hocam…..<br />
N.T.: Öyle, her şey çocuklar için. Eski fıkıh bilgileriyle gidildiği zaman<br />
mahremiyet sorun oluyor. Halbuki yeni şeyler çıktı. DNA’dan, mikroenjeksiyondan<br />
sonra durum değişti. Şimdi ölüm bile değişti. El-Ezher Üniversitesi beyin ölümü<br />
olduğu zaman gerçek ölüm kabul ediyor şu anda. Kalbi çalışsa da kişiyi ölmüş kabul<br />
ediyor dinen. Çünkü geri dönüşü olmayan bir durum. Eskiden suni aletle<br />
yaşatılamadığı için böyle bir kavram da yoktu. Burada da bunun yapılması lazım. Süt<br />
anneliği iyice yorumlamak gerekiyor. Burada emzirmenin ötesinde çocukla anne<br />
arasında oluşan bir bağ var. Anne çocukla diyelim 5-7 sene birlikte yaşadığı zaman<br />
aralarında süt anne gibi bir bağ oluşur. O bağın oluştuğuna kanaat getirildiği zaman<br />
artık süt annesi gibi sayılabilir. Hadislerde, ayetlerde bununla ilgili mani bir şey yoksa<br />
yapay bir hormon vermek yerine süt anneliği bu şekilde yorumlamak bana daha uygun<br />
geliyor. Büyük ihtimalle bu durumda da biyolojik bağ, gen polimorfizmi oluşuyor.<br />
Yani hücre yeni gen üretiyor ve anne yerine geçiyor.<br />
M.K.: Annenin o çocuğa bir şey olduğu zaman yüreği sızlıyorsa o bağ<br />
oluşmuştur değil mi?<br />
27
N.T.: İşte o bağın oluştuğuna kanaat getirdiğin zaman mahremiyet ortadan<br />
kalkmalı. Bu tarz yorumlamalar yapılabilir. Ama tabi bu ilahiyatçıların işi. Biz<br />
dediğimiz zaman manevi mesuliyeti var bunun.<br />
M.K: Dinde reformcu psikiyatrist denilebilir bundan sonrasında size.<br />
Gülüşmeler….<br />
N.T: Bu çocuklar ve toplum için en güzelinin olması hepimizin isteği. Bu<br />
konuda devlet, cumhuriyet tarihi boyunca hiç olmadığı kadar çaba gösteriyor. İnşallah<br />
çok daha güzel gelişmeler olacak.<br />
M.K.: İnşallah hocam…Sorularımızın sonuna geldik. Bize vakit ayırdığınız,<br />
bilgilerinizi bizimle paylaştığınız, ufkumuzu genişlettiğiniz için çok teşekkür ediyoruz.<br />
Bu derneğin başında bulunmanız, bu çocukların manevi babalığını yapmanız onlar<br />
için, hepimiz için büyük bir şans. Verdiğimiz emeklerin karşılığını onların insanlığa<br />
yarar sağlayan, anlam katan kişiler olduklarını görerek almamız duasıyla….<br />
N.T.: Estağfirullah…Bu duaya tüm kalbimle amin diyorum.<br />
28
<strong>BİR</strong>İNCİ BÖLÜM<br />
<strong>ÇOCUK</strong> <strong>VE</strong> ERGENLERİN GELİŞİM DÖNEMLERİ<br />
<strong>ÇOCUK</strong> <strong>VE</strong> ERGENLERİN KİŞİLİK GELİŞİMİ<br />
Zeka Gelişimi<br />
Zeka Nedir?<br />
Zeka, bireyin doğuştan sahip olduğu, kalıtımla kuşaktan kuşağa geçen ve<br />
merkezi sinir sisteminin işlevlerini kapsayan; deneyim, öğrenme ve çevreden<br />
kaynaklanan etkenlerle biçimlenen bir bileşimdir.<br />
Zeka gelişimi büyük oranda, doğumla birlikte getirilen biyolojik özelliklere<br />
bağlıdır. Yetersiz bir çevre, zekanın biyolojik olarak belirlenen en yüksek sınırına<br />
ulaşmasını engeller. Dışarıdan verilen uyarıların ve eğitimin yetersizliği çocuğun<br />
düşüncelerini geliştirme ve ilişkileri kavrama kapasitesinin gelişmesine yardımcı<br />
olamaz. Bu nedenle sadece uyaran eksikliği nedeni ile zekada sınırlılıklar<br />
gözlemlenebilir.<br />
Belirli bir yaştaki çocuklar gelişim dönemleri ve zeka düzeyleri bakımından<br />
birbirlerinden ayrılırlar. Fakat doğumdan olgunluğa dek izlenen fizyolojik gelişim<br />
dönemleri, zeka düzeyi her ne olursa olsun bütün çocuklarda aynıdır; bir basamak<br />
öbürünü izler.<br />
Zeka, yaşamın ilk on yılında büyük bir gelişme kaydeder. Bu süre içinde en<br />
hızlı gelişme ilk iki yılda gerçekleşir. Başlangıçta davranışı birkaç refleksten oluşan<br />
insan, iki yıl sonunda kendi başına yürüyebilen, konuşabilen, bazı basit problemleri<br />
çözebilen, neden sonuç ilişkisi kurabilen, basit planlamalar yapabilen, hatırlayabilen<br />
bir kişi hale gelir.<br />
29
Sembollerle düşünebilme 11 yaşında başlar. 12 yaştan sonra zekanın hızında<br />
azalma olsa da gelişmeye devam eder. Gelişmenin en üst düzeyine 14-18 yaşlar<br />
arasında varılır.<br />
Sonuçta, değişik dönemlerde çevredeki olayların çocuk tarafından nasıl<br />
algılandığı ve olumsuz bir durumda hangi yöntemin yardım için uygun olacağı bu<br />
sınırlar içinde tahmin edilebilir. Tek başına bu dönemlerin sırası değil, çocuğun bu<br />
dönemde neler yaşadığı ve nasıl üstesinden geldiği önemlidir. Ve bu deneyimlerin<br />
niteliğini belirleyen en önemli etkenlerden birisi de çocuğun zeka düzeyidir.<br />
0-2 Yaşlarında İlk Dönem:<br />
Gelişim; biyolojik özellikler, kalıtım, içinde bulunulan çevre, beslenme gibi<br />
birçok durumun etkin rol oynadığı çok yönlü ve karmaşık bir süreçtir.<br />
Anne karnında biyolojik destekle başlayan gelişim süreci, doğum sonrasında<br />
ise çevreyi gözlemleme, çevresinde gördüklerini anlama ve uygulama gibi komplike<br />
bir hal almaya başlar. Bebeğin davranışlarının temelinde belirli biyolojik aşamalar<br />
etkilidir. Bebek belirli aylarda yürür, diş çıkarır, ilk kelimesini söyler. Bu davranışların<br />
gerçekleşebilmesi, bebeğin o davranışı yerine getirebilecek düzeyde olgunlaşmasına<br />
bağlıdır. Davranışlar bu olgunlaşmaya bağlı olarak belirli bir sıra izler. O halde<br />
bebeklerimizden beklediğimiz davranışlar gelişim düzeyine uygun olmalıdır.<br />
Anneler, bazen bebeklerin normal gelişim süreçlerinden fazla beklentiye<br />
girilebilir. Kimi zaman da, gelişim süreçleri yaşından geri olduğu halde bunu fark edip<br />
destekleyemiyor olabilirler. Bu nedenle, bebeğin gelişimini izlemek pek çok yönden<br />
yararlı olmaktadır. Gelişim basamağındaki özellikler iyi takip edilir ve bilinirse,<br />
bebeğin gelişiminin yönü ve hızı da saptanmış olur. Gelişim hemen her bebek için aynı<br />
yaş döneminde belirli özelliklerin kazanılması olsa da, ebeveynler bu sürece katkıda<br />
bulunan öncelikli kişilerdir.<br />
30
Gelişim dönemlerini birbirinden kesin sınırlarla ayırmak olası değildir. Bebek<br />
için her fiziksel ve psikolojik gelişim bir sonraki dönem için önem taşır ve kendinden<br />
önceki dönemden etkilendiği gibi, bir sonraki dönem için de etkili olmaktadır.<br />
Bebeğin İlk 24 Aydaki Gelişim Süreçleri<br />
Bebeklerin zeka gelişimleri genel hatlarıyla ele alındığında, ilk 24 aydaki<br />
gelişim süreçleri aşağıdaki gibidir:<br />
1-4 Aylar:<br />
Bebekler yaşamlarının ilk ayında doğuştan geliştirmiş oldukları refleks<br />
tepkileri geliştirirler. Biraz deneyim kazandıktan sonra çevrelerindeki değişiklikleri<br />
algılamaya başlarlar. Örneğin, 1 - 4 aylar arasındaki bebek, beşiğine asılan bir<br />
oyuncağın bazen sallanıp, bazen hareketsiz durduğunu fark edebilir.<br />
4-8Aylar:<br />
Neden - sonuç ilişkilerini ayırt etme becerisi başlar. Hareketlerinin yarattığı<br />
sonuçları görmek ister. Örneğin, beşiğin kenarındaki ipe tesadüfen dokunduğunda ipin<br />
sallandığını ve ses çıkardığını fark ederse bir kez denedikten sonra ses duyabilmek için<br />
ipi çekmeye başlar.<br />
8-12Aylar:<br />
Neden ve sonuçları daha iyi ayırt etmeye başlar. Hedeflediği sonuçla arasına<br />
engel girerse bu engeli ortadan kaldırır. Örneğin, oyuncağı sakladığınızda onu arar;<br />
örtünün altına saklanan oyuncağı örtüyü kaldırarak bulur.<br />
31
12-18Aylar:<br />
Sorunlarının çözümü için yeni yollar aramaya başlar ve keşiflerinin sonucunu<br />
görmek ister. Oyuncakları yere atma ve düşüşlerini izleme sık görülen davranışlardan<br />
biridir. Artık bebeğiniz görüş alanında olamayan nesneleri daha sistemli aramaya<br />
başlamıştır. Karmaşık hareketleri taklit eder. Örneğin, ağabey veya abla tarafından<br />
yapılan oyunları tekrar etmeye çalışır, sayfa çevirebilir.<br />
18-24 Aylar:<br />
Zihinde sonuca götürecek yollar aramaya başlar. Örneğin, yüksekte duran<br />
oyuncağı almak için yastıkları üst üstte dizer ve onların üstüne çıkarak oyuncağını<br />
almaya çalışır. Zihinsel semboller kullanır. Oyunlarında değişiklikler görülür. Aile<br />
bireylerini taklit etmeye başlar. Yakın geçmiş ve yakın gelecekle ilgilenen ve plan<br />
yapabilen bir çocuk halini alır.<br />
Yukarıda da bahsettiğimiz üzere zeka; biyolojik ve genetik temele dayanan<br />
bir gelişim izler. Ancak bu, zeka geliştirilemez veya desteklenemez anlamına<br />
gelmemektedir. 0-6 yaş, zeka gelişiminde belirgin rol oynar. Bu süreçte anne ve<br />
babalar bebek ve çocuklarını yönlendirebilir. Bebek ve çocukların zeka gelişimi çeşitli<br />
aktivitelerle desteklenir.<br />
Oyun, 0-2 yaş bebeği için en önemli gelişim desteğidir.<br />
Pek çok farklı, çeşitli oyuncak alternatifleri bebeğin zekasını birçok yönden<br />
destekleyici olabilir. Bu dönemde bebeğin gelişimini destekleyen oyun ve oyuncakları<br />
örneklersek;<br />
Yaratıcı, hayal gücünü geliştiren oyuncaklar: Kukla sahnesi, el ve parmak<br />
kuklaları, bez bebekler, çeşitli giysiler, doktor araçları, telefonlar, bebek arabaları.<br />
Okuma ve konuşmayı geliştirecek uyarı araçları: Tahtadan harf ve sayılar,<br />
32
mıknatıslı harf ve sayılar, harf ve sayıları içeren oyuncaklar, dominolar, tamamlama,<br />
karşılaştırma oyunları, karatahta.<br />
Matematik ve Sayılar: Renkli çubuklar, mozaik geometrik şekiller, tahta<br />
oyuncak saat veya saati öğretecek tahta küpler, matematik kavramlarını geliştirecek<br />
oyunlar.<br />
Doğa Bilimleri: Mıknatıs, ayna, taş, yaprak, deniz kabuğu, doğayla ilgili<br />
çocuk kitap ve CD’leri.<br />
Müzik ve Dans Araçları: Ritim araçları (tef, davul, trampet, flüt, melodika,<br />
zil, çan, çıngırak), cd’ler.<br />
Bunun dışında; çocuğumuz kalem tutmaya başladığı andan itibaren onun bu<br />
gelişimini kalemlerle, boyalarla desteklemek önemlidir. En önemli destek ise;<br />
bebeğimiz kaç yaşında olursa olsun onu övmek, yüreklendirmek ve<br />
davranışlarımızla çok yönlü aktivitelerde ona model olabilmektir. Aktif<br />
öğrenmeye açık olabilmek; bağımsızlığını ve girişimciliğini desteklemek, yaşı kaç<br />
olursa olsun çocuğumuzu tanımak, onun gelişiminde etkili olacaktır.<br />
2-7 Yaşlarında İkinci Dönem: Animizm<br />
Zeka gelişiminin bu döneminde çocuk hızla dili öğrenir ve yalnızca hareketli<br />
bir varlıktan, sözcükleri ve düşünceleri alan bir kişiye dönüşür. Ancak bu dönemin en<br />
önemli özelliği çocuğun düşüncelerinin ve değerlendirmelerinin yetişkinlerden farklı<br />
olmasıdır.<br />
İsviçreli psikolog Piaget, yüzlerce Cenevreli çocuk üzerinde yaptığı sistematik<br />
deneme ve gözlemlere dayanarak bu dönemin dört ana özelliğini saptar:<br />
Benmerkezcilik, Animizm (bütün varlıkların ve evrenin bir ruh taşıdığını ileri süren<br />
öğreti), Preoperasyonel Mantık, Otoriter Ahlak<br />
33
Yedi yaşın altındaki çocuklar, benmerkezci bir dünyada yaşarlar. Bir araya<br />
geldiklerinde çok konuşurlar. Fakat konuşulanlar, paylaşılmış birkaç konudur. Her<br />
çocuk, kendisini hangi konu ilgilendiriyorsa yalnızca onun üzerinde konuşur. Piaget bu<br />
ilişkiyi kollektif monolog diye adlandırır. Bu dönemde çocuklar, kendilerini<br />
ilgilendiren konuların başkaları için de büyük anlam taşıdığını düşünürler. Kendileri<br />
dışındaki insanların düşüncelerini anlayamazlar. Çocuk, kendisini gerçekten evrenin<br />
merkezi gibi görür.<br />
Bu dönemdeki çocuk için her şey sanki canlıdır ve kendisi gibi duygu ve<br />
düşünceleri vardır. Olaylarda hiçbir zaman yansızlık ve doğal bir amaç yoktur. Her<br />
zaman güdülerine dayanarak psikolojik açıklamalar yaparlar. Bütün olaylar bir amaca<br />
yöneliktir. Rüzgar istediği için eser; başını çarptığı eski masa “kötü”dür. Bu dönemde<br />
çocuklar büyüye inanırlar ve onlara göre sözcükler, eylemler kadar güçlüdür.<br />
Psikolojik ve fiziksel dünya aynıdır. Düşleri gerçektir ve iyi ya da kötü dilekleri büyük<br />
olasılıkla gerçekleşir.<br />
Bu yaş çocuklarında akıl yürütme daha somut düşüncelere dayanır. Soyut<br />
kavramlar ve mecazlar yorumlanabilir değildir. Çocuklar, gözlemlerinden ve<br />
deneyimlerinden sebep sonuç ilişkisi kurarak bir sonuç çıkaramazlar. Soyut kavramlar<br />
ile somut kavramlar arasındaki farklılıkları hissetmezler ve anne-babalarından gelen<br />
açıklamaları hiç koşulsuz kabullenirler. “Annem/babam diyorsa doğrudur!” gibi.<br />
Çocukların nasıl bilye oynadıklarını araştıran Piaget, yedi yaşın altındakilerde<br />
otoriter ahlak konusundaki görüşlerini açıkça belirtir. Kurallar bu yaş dönemindeki<br />
çocuk için çok kutsaldır. Kuralın ne olduğunu bilmeyebilirler, fakat onun<br />
değiştirilemeyeceğine inanırlar. Benzer biçimde, anne-babalarının söylediklerini yerine<br />
getirmedikleri zaman kafalarında kendilerinin haklı olabilecekleri biçiminde bir<br />
düşünce yoktur. Ancak gelişimin bundan sonraki döneminde, onların da içinde etkin<br />
bir rol alacağı demokratik işbirliği ortamı ve kuralların karşılıklı değişimi akıllarına<br />
gelir. Otoriter ahlakın ayrılmaz bir parçası, suçlunun cezalandırılması anlamında “her<br />
yerde adalet” düşüncesidir. Eğer beş yaşındaki bir çocuk, annesinin sözü dışına çıkarak<br />
34
caddenin ortasına doğru koşarsa ve sonra yere düşerse, “yaramaz olduğu için”<br />
düştüğünü düşünür.<br />
Bu animistik dönemin özelliklerini bilmek, karışık olaylarda çocuğun<br />
tepkilerini anlamada kişiye yardımcı olur. Çocuk bu dönemde herhangi bir kötü<br />
durumu ceza olarak algılar. Benmerkezci bir dünyada yaşadığından bu cezayı, yaptığı<br />
herhangi bir yanlışın karşılığı olarak düşünür. Anne-babasının, kendi dışında bir konu<br />
hakkında tartışabileceklerini düşünmez. Otoriter ve büyülü bir dünya görüşü<br />
olduğundan, eğer annesinin isterse kendisini iyileştirebileceğini düşünür.<br />
7-16 Yaşları Arasında Üçüncü Dönem: Gerçekçilik<br />
Yedi yaşından sonra çocuk, büyük oranda, benmerkezcilik, animizm,<br />
preoperasyonel mantık ve otoriter ahlak niteliklerini yitirir. Somut nesnelerin, dünyaya<br />
ilişkin etkinliklerin yanı sıra, sözcüklerin, düşüncelerin ve kuralların ayrımına varır.<br />
Sosyal ilişkilerinde demokratik, işbirlikçi bir tavır söz konusudur.<br />
On iki yaşından sonra soyut mantık gelişir. Giderek artan bir biçimde çocuk,<br />
kafasında mantık işlemleri oluşturur. Problemi çözmek için somut şeylere ihtiyacı<br />
yoktur; sadece düşünceleri ona yeterlidir. [1]<br />
35
<strong>ÇOCUK</strong> <strong>VE</strong> ERGENLERİN SOSYAL <strong>VE</strong> DUYGUSAL GELİŞİMİ<br />
Erikson, Freud’un psikoseksüel gelişim olarak tanımladığı ve cinsel gelişmeyi<br />
temel alarak hazırladığı gelişimi, psikososyal kuram adı altında yeniden incelemiş,<br />
gelişimi “İNSANIN 8 EVRESİ” adı altında 8 evre halinde ele almıştır. Her evrede<br />
benliğin karşılaştığı bir olumlu benlik, bir de bunun karşıtını belirtmiştir.Temel güven<br />
ve bunun karşıtı olan temel güvensizlik gibi.<br />
Aşağıda Erikson’un bu kuramı özetlenmiştir.<br />
1. Temel Güvene Karşı Güvensizlik (0-1 Yaş)<br />
Bu dönem, Freud’un oral döneminin karşılığıdır. Çocuğun bu dönemde ilişki<br />
kurduğu en önemli kişi anne veya anne yerine geçen kişidir. Anne-çocuk ilişkisinde<br />
süreklilik, tutarlılık ve aynılık sağlanabilirse; çocuk, annesinin kendisini hep<br />
seveceğinden, isteyeceğinden ve terk etmeyeceğinden emin olma duygusu<br />
geliştirebilirse, çocukta temel güven duygusunun çekirdeği oluşur. Bebekteki sosyal<br />
güvenin ilk belirtisi, bebeğin beslenmesinin rahat ve tabii hale gelmesi, uykusunun<br />
derinleşmesi, bağırsaklarının rahatlamasıdır.<br />
Bu dönemin tehlikesi, temel güven duygusunun sağlıksız gelişmesidir.<br />
Erikson’a göre, en sağlıklı şekilde yetişmiş çocuklarda bile geçmişte bir<br />
zamanlar ana kucağında yaşanmış güzel bir cenneti yitirmiş olma duygusu ile bu<br />
cennete karşı bir özlem kalıntısı vardır. Bu cenneti yeniden bulma gereksinimi,<br />
Tanrı’ya inançta simgelenmiştir. Din, Erikson’a göre, insanda temel güveni sağlar.<br />
2. Özerkliğe Karşı Utanç ve Kararsızlık (2-3 Yaş)<br />
Bu dönem, Freud’un anal döneminin karşılığıdır. Çocukta bu evrede birbirine<br />
karşıt eş-anlı iki eğilim arasında bir seçim yapabilme yetisi gelişmektedir. Örneğin;<br />
çocuk önce annesine sarılır, sonra onu iter. Eline geçirebildiği şeyleri yakalar, sonra<br />
atar. Kakasını inatla tutabilir ya da bunları öfkeyle fırlatırcasına bırakabilir. Bu, yeni<br />
bir durumdur. Yapma ya da yapmama, isteme ya da istememe gibi. İşte özerklik<br />
36
duygusu birbirine zıt istek ve eğilimler arasında bir seçim yapabilme gücüdür. Çocuk<br />
içinde bulunduğu toplumun beklentilerine göre bazı şeyleri yapmayı örn; kakasını,<br />
çişini uygun zaman ve yerde bırakmak üzere tutabilmeyi öğrenirken, ağır utandırmalar<br />
ve cezalarla karşılaşırsa, utanç duygusu gelişerek seçim yapabilme ve irade yetilerinin<br />
gelişimi kösteklenebilir.<br />
Bu dönemin tehlikesi, utanç ve kuşkuculuk duygularının aşırı gelişmesidir.<br />
3. Girişimciliğe Karşı Suçluluk Duygusu (3-5 Yaş)<br />
Bu dönem, Freud’un fallik döneminin karşılığıdır. İlk iki dönemde çocukta<br />
güven ve özerklik duygularının temeli atılmıştı. Bu dönemde ise, çevreyi keşfetme ve<br />
ona egemen olma amacıyla girişim duygusunun temelleri atılmaktadır. Çevrenin<br />
tutumu çok önemlidir. Çevre tutumları hep baskılı, engelleyici, suçlayıcı olduğu sürece<br />
çocukta merak etme, yarışmadan hoşlanma, amaçta ısrar etme, başarmaktan zevk alma<br />
duyguları sağlıklı gelişemez. Gene bu dönemde çocuğun motor gelişmesi hızla<br />
olgunlaşırken, cinsel organlara yönelik ilgileri de artmıştır. Bu merak onu<br />
mastürbasyona, çocuklar arası cinsel oyunlara, büyüklerin cinsel yaşantısına aşırı<br />
ilgiye götürebilir. Bu dönemde aşırı korkutma, suçlama, ceza çocuğun ileriki<br />
yaşamında cinsel sorunlar yaşamasına yol açabilir.<br />
Bu dönem, analitik kuramda Oedipus Kompleksi olarak bilinen dönemdir.<br />
Bu dönemde çocuk, anne ya da baba ile özdeşim yaparak benliğini geliştirir,<br />
üst benlik oluşmaya başlar.<br />
Bu dönemin tehlikesi, aşırı suçluluk duygusunun gelişmesidir.<br />
4. Beceriye Karşı Aşağılık Duygusu (6-11 Yaş)<br />
Bu dönem, Freud’un gizil (latent) döneminin karşılığıdır. Çocuk, bu dönemde<br />
tek başına bir şeyler yapamayacağını sezerek başkaları ile işbirliği kurmaktan ve<br />
birlikte çalışmaktan haz almaya başlamıştır. Bu yaş grubunun dünyasına artık araç<br />
gereçler girmeye başlar. (çekiçle çivi çakmak, oyuncak ya da bebekleri kırıp yeniden<br />
37
yapmak vs.) Çocuk, artık ortaya çıkardığı şeylerle başkaları tarafından tanınmak ister.<br />
Başarılarından gurur ve zevk alma duygusu gelişmiştir.<br />
Bu dönemin tehlikesi, çocukta aşağılık duygusu ve yetersizliğin gelişmesidir.<br />
5. Kimlik Kazanmaya Karşı Kimlik Karmaşası (11-20 Yaş)<br />
Bu dönem, çocukluk ve yetişkinlik arasında bir geçiş dönemidir. Kişinin<br />
toplumsal yerini, mesleksel konumunu ve cinsel kimliğini tanımaya, yerine oturtmaya<br />
çalıştığı bir dönemdir. İşte bu çabaya kimlik bunalımı denir. Kimlik bunalımı ile<br />
kimlik karmaşasını birbirinden ayırt etmek gerekir. Kimlik bunalımı her gencin kendi<br />
kimlik duygusunu kazanabilmesi için bilinçli ya da bilinçdışı olarak verdiği bir<br />
savaşımdır ve doğal bir süreçtir. Kimlik karmaşası ise, bu bunalımın ağırlaşması;<br />
geçici de olsa uyumun oldukça ağır biçimde bozulmasıdır. Kimlik karmaşası, ruhsal<br />
çökkünlük, aşırı taşkınlık, antisosyal davranışlar vs. ile ortaya çıkabilir. Danışma ve<br />
tedavi olumlu sonuçlar verebilir. Kimilerindeyse bu durum yıllarca sürebilir.<br />
6. Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık (21-30 Yaş)<br />
Bir önceki dönemde kimlik duygusunu yerleştiren genç, bu dönemde kendi<br />
kimliğini bir başkası ya da başkalarının kimliği ile birleştirebilmeye hazırdır. Bu yakın<br />
ilişkiler kurma evresidir. Burada yakınlaşmadan, bireyin somut birleşmelere,<br />
eşleşmelere kendini bırakabilmesi, özveri yada ödünlerde bulunabilmesi anlaşılmalıdır.<br />
Kimlik bocalamasından henüz çıkamamış kişiler için bu dönemin tehlikesi yalnızlık<br />
duygusudur.<br />
7. Üretkenliğe Karşı Verimsizlik (Yetişkinlik Dönemi)<br />
Bu dönemde üreticilik deyince yeni bir kuşağı oluşturmak ve ona rehberlik<br />
etmek anlaşılır. Benliğin en önemli işlevi üretme, yaratma ve üretilen, yaratılan şeylere<br />
sevgi ile bağlanmadır. (çocuklar, sanat, bilim alanındaki yapıtlar vs.).<br />
Bu dönemin tehlikesi, kısırlık, verimsizlik, durağanlık ve benliğin<br />
yoksullaşmasıdır.<br />
38
8. Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk<br />
Benlik bütünlüğü, olumlu olumsuz, acı tatlı yönleri ile bütün bir yaşamın<br />
olduğu gibi kabullenişidir, geleceğin korku ve endişe ile karşılanmamasıdır. Kişi,<br />
sonucu belli olan gelecekten yani ölümden korkmaz. Benlik bütünlüğü duygusundan<br />
yoksun olan kişi, yaşamını yeni baştan yaşama özlemi duyar ve ölümden korkar. Eğer<br />
daha önceki evreler sağlıklı yaşanmışsa, kişi yaşlılığı ve ölümü de yaşamın doğal bir<br />
parçası olarak görür ve huzurludur.<br />
Bu dönemin tehlikesi, umut yitimi ve ölüm korkusudur.<br />
Erikson’ a göre, her gelişen dönem kendisinden sonra gelen döneme bir zemin<br />
hazırlar ve daha sonra gelen dönem önceki dönemlerden etkilenir. Yani daha önceki<br />
dönemler sağlıklı gelişmiş ya da gelişmemişse, bundan sonraki dönemlerin gelişimi de<br />
bundan büyük ölçüde etkilenecektir.<br />
39
FREUD <strong>VE</strong> PSİKOSEKSÜEL GELİŞİM DÖNEMLERİ<br />
Yaşamın İlk Yılı: Erken Bağımlılıkta Oral Dönem<br />
Yeni doğan bebek, zamanının büyük bölümünü uyuyarak geçirir. Tüm<br />
uyaranları, beslenme işlemleriyle sınırlıdır: Açlık, emme, doyma ve iç gurultuları, ağız<br />
hareketleri, başlangıçtaki doyumların tümünü oluşturduğundan bu dönem oral dönem<br />
diye adlandırılır.<br />
Yaşama dair her şey hem dünyayı tanıma hem kendini ifade etme buradan<br />
olur. Eline bir nesne verildiğinde doğrudan ağza götürülür ve tanınır; çıkarttığı<br />
seslerden acıktığı, altını kirlettiği, kendini güvende hissetmek amacı ile kucağa<br />
alınmak isteği vb. her şey buradan ifade edilir.<br />
İlk başta bebek, insanların ayrımına varamaz. Sonra insanların bir parçasını;<br />
yani yüzlerini, seslerini, sıcaklıklarını ya da verdikleri rahatlığı algılar ve algılama<br />
alanından kaybolduklarında, onları unutur. Anne-babası, en yakın olduğu kişiler<br />
olduğu için onları tanır ve unutmaz. Bu sosyal ilişkilerden hoşnutluk duyması, bakıcısı<br />
ile arasında sıkı bağlar kurulmasını sağlar. Yabancı ayırımı ve tepkisi gelişir.<br />
Yaşamın İkinci Yılı: Başlangıçtaki Sosyalleşmede Anal Dönem<br />
Yaşamın ikinci yılının başında çocuk, daha değişik bir kişi olur. Artık ayakta<br />
durabilir ve çevrede dolaşabilir. Temelde ilişkisi yine bir kişiyledir. Annesi nereye<br />
giderse onu izler. Annesi artık ona toplumun ondan ne gibi davranışlar beklediğini<br />
öğretmeye, sosyal kuralları aşılamaya başlar. Annesinin uygun olmayan<br />
davranışlarında verdiği “hayır” yanıtı ilişkilerinde çok derin bir değişikliği yol açar.<br />
Anne ile çocuk arasındaki değişen ilişkilerin özü, bu dönemin adını aldığı<br />
tuvalet eğitimidir. Çocuğun oturağı vardır ve dışkısını tutmaya ya da bırakmaya karar<br />
verebilir. Gelişimin bu noktasında çocuk, kendisini yönetebilir.<br />
40
Bu dönemde çocuğun temel görevi, kendisinden daha güçlü olan bir kişi<br />
ile nasıl ilişkide bulunacağını öğrenmesidir. Bu, yanında ya birçok deneyimler ve<br />
doyumlar ya da anksiyeteler getirir.<br />
Tuvalet eğitimi ve kendi yapabilirliği- yeterliliği bakım veren kişi ile çocuk<br />
arasında karşılıklı bir inatlaşma ve güçler savaşına dönüşebilir. Ondan istenen şeyleri<br />
yapmaya direnç gösterir (yemeyeceğim, giymeyeceğim, yatmayacağım gibi..). Ya da<br />
mutlaka ben yapacağım biçiminde olabilir. Burada önemli olan çocuğun ben<br />
merkezci olduğu ve kurallara karşı gelme ile karakterize bu dönemini sağlıklı ve rahat<br />
atlatabilmesine yardımcı olmaktır. Onunla karşılıklı inatlaşmak ve zorla yaptırmak<br />
yerine gündemi biraz değiştirerek odaklanılan konudan farklı bir şeye ilgisini<br />
yöneltmek; ancak daha sonra yapılması gereken her ne ise onu uygulamak olmalıdır.<br />
Dönem<br />
3-6 Yaşları Arasında Üçüncü Dönem: İlk Kimlik Oluşumunda Genital<br />
Çocuğun sosyal yaşamı, bu dönemde üçüncü büyük değişime uğrar. Zamanın<br />
büyük bir bölümünü bir kişi ile birlikte değil, bir grup içinde geçirir. Çocuk, birçok<br />
yeni sosyal isim ve yeni duygu ortaya çıkaran böyle bir üçlü konumla ilk kez karşı<br />
karşıya gelir. Kıskançlık ve rekabet belirir. Bunun şiddeti çocuğun isteklerini<br />
erteleyebilme yetisine bağlıdır. Yeni yürümeye başlayan anal dönem çocuğu,<br />
isteklerini erteleyemez. Çünkü gelecek kavramından yoksundur ve ona beklemesini<br />
söylemek anlamsızdır. İsteği yerine gelmezse dürtülerini denetleyemez. Huysuzluk<br />
nöbetine girer. Fakat dikkati başka yöne çekilebilir. Çocuk, genital dönemde artık<br />
tümüyle farklı nesnelere bağımlı değildir. Bunlar üzerine düşünüp yorumlar getirebilir.<br />
Gelecek kavramı oluşmuştur. “Sonra”ya kadar, “yarın”a kadar ve “ben büyüyünce”ye<br />
kadar bekleyebilirler. Bu dönemde çocuklar kendilerini büyümekte olan bir kişi olarak<br />
görürler. “Ben büyüyünce polis olacağım” ya da “bir hemşire olacağım” ya da “aynı<br />
babam gibi…” derler.<br />
41
Bu dönem, çocuğun büyüklük, yaş ve cinsiyet bakımından kendisini<br />
başkalarıyla karşılaştırdığı; kendi cinsel kimliğinin ayrımına vardığı, kendisiyle aynı<br />
cinsiyetten olan anne-babasını örnek aldığı bir dönemdir. Çocuklar, cinsiyet organları<br />
dahil bütün bedenlerini keşfederler. Anne-baba ile ayrıcalıklı bir ilişki kurmak isterler.<br />
Çocuk kendi geleceğinin, bir insan olarak kimliğinin ve anne-babası<br />
arasındaki cinsel bağların ayrımına varınca, üçüncü olarak yeni ve güçlü bir anksiyete<br />
kaynağı geliştirir: Kendi vicdanı. Anal dönemde çocuklar, yalnızca hoşnutsuzluk<br />
gösteren kişilerin varlığında yasaklanan dürtülerini bastırırlar. Genital dönemde ise ne<br />
zaman içlerinde yasaklanmış bir dürtü kabarırsa, hemen anne-babalarının<br />
sınırlamalarını anımsarlar. Vicdanlarının sesine uyarlar.<br />
Düşüncelerin eylemden daha güçlü olduğu, kaba güce dayalı ve otoriter bir<br />
ahlakın egemen olduğu, suçların cezalandırıldığı ve adaletin “göze göz, dişe diş”<br />
olduğu animistik dönemde suçluluk duygusu büyüktür. Çocuklar yıkıcılıklarının ve<br />
saldırganlıklarının kendilerine yöneleceği korkusu içindedirler.<br />
Bu yaş dönemi hem cinsel kimliğin öğrenildiği ve farklılıkların ayırımına<br />
varıldı dönemdir. Hem de aynı zamanda vicdan/ ahlak/ süperego gibi<br />
kavramsallaştırılan özelliklerin geliştiği dönemdir. Çocuk bu dönemde sosyalleşmeye<br />
başlar ve toplumsal kurallara uyumu öğrenir.<br />
Dönemi<br />
6-12 Yaşları Arasında Dördüncü Dönem: Gizillik ve Kültürel İlişkiler<br />
Bu dönemde çocuk, ilk kez yaşıtları arasında ayakta kalmayı öğrenir. Aklı,<br />
dikkat çekiciliği ve enerjikliği bakımından diğerleriyle karşılaştırılır. Aynı zamanda<br />
sosyal gruplar arasındaki benzerliklerin ve farklılıkların ayrımına varır. Biz kızlar, siz<br />
erkekler gibi. Ancak bir önceki dönemde görülen cinsel konular ile ilgili merak ve<br />
uğraşılar, ergenlik ve hormonal tetiklenmelere kadar uyutulur ve üstü örtülür.<br />
42
Çocuk bu dönemde söyleyiş, renk, sosyal bozukluk ve sakatlıklara karşı<br />
duyarlıdır. Bu yaş, en büyük uyumun gösterildiği yaştır. Çocuk yalnızca kendi<br />
kültürünün davranış biçimlerini ve kurallarını öğrenmekle kalmaz, aynı zamanda<br />
yaşıtları arasında kabul edilmek için çabalar. Çocuk, toplum dışına itilirse ve yeterince<br />
saygı görmezse özgüven yitimine bağlı anksiyete derinleşir.<br />
12-15 Yaşları Arasında Beşinci Dönem: Puberte ve Ergenlik<br />
Bir ergen, vücudundaki fizyolojik değişimlerle birlikte, ailesi ve sosyal<br />
çevrenin değişen beklentileriyle yüz yüze gelir. Biyolojik değişimlerin belirmesi,<br />
genital ve hatta daha erken dönemde yaşanan olayların yeniden ortaya çıkmasına yol<br />
açar. Gizlilik öncesi dönemde çözümlenmemiş çatışmalar yine su yüzüne çıkar ve<br />
bunlar önceden yaşananların yinelenmesi olduğundan, ergenlik, gelişimin önceki<br />
dönemlerinden kalan çözümlenmemiş sorunların ele alınması için ikinci bir şans<br />
gibi kabul edilir.<br />
Ergen kişinin, meslekler, karşı cinsten eşler ve ideolojiler üzerinde<br />
deneyimleri olur. Değişik gruplara ve eylemlere bağlanır. Giysiler ve gençliğe özgü<br />
davranışlar, ergen ile anne-baba arasında yeni ilişkiler kurulmasına yardımcı olur.<br />
Karşılıklı olarak birbirlerinden uzaklaşmaları, bağımsızlık ve olgunluk kazanmak için<br />
gerekli bir basamak olabilir. Aşırı bağımlılık altındaki gençlerin, anne babalara<br />
başkaldırmaları genellikle abartılır. Bu gençler, erken gelişen güvensizlik duygusundan<br />
kurtarılmalıdır. Yetersiz ve kendine güvenmeyen anne-babalar, çocuklarının bağımsız<br />
görüşlerinden korku duyarlar ve kendi ölçülerine uygun davranmaları konusunda<br />
diretirler. Böyle anne-babaların çocukları, aşırı ergenlik başkaldırıları içine<br />
sürüklenirler. [2]<br />
Oysa ergenin anne ve babasından (veya onları temsil eden kişilerden) farklı<br />
düşünce ve değerlerinin olabileceği, ayrı ve bağımsız bir kişilik geliştirmesi gerektiği<br />
unutulmamalıdır. Bu dönemde ergenler herhangi bir konuda örn. sosyal, politik,<br />
felsefi uzun uzun, gereksiz ve tekrarlayıcı (geviş getirir gibi) tartışmalar içine<br />
girebilir. Ebeveynleriyle ters düşecek biçimde davranabilir. Bu çatışmalar olması<br />
43
gereken ve beklenen durumlardır. Çünkü bu çatışmalar sonucu karşı taraf da bir<br />
kimliğinin oluştuğunun farkına varacaktır. Burada bize düşen onun düşüncelerine,<br />
duygularına ve farklılığına saygı göstermek ve kabul etmek olmalıdır. Fakat bu ona<br />
yol göstermek doğru değildir anlamına gelmemelidir. Dikkat edilmesi gereken onun<br />
karşısında değil yanında olduğumuzu hissettirerek ona yol göstermektir.<br />
GELİŞİMİN ERKEN DÖNEMLERİNİN SONRAKİ KİŞİLİĞE ETKİSİ<br />
Her dönem, kendine özgü bir yaşam biçimi getirir ve bu dönemler kesin<br />
çizgilerle sınırlandırılmış zaman dilimleri değildir. Bir yaştaki kadar olmasa da<br />
çocukların, çocukluk dönemi boyunca anne-babalarına bağımlılıkları sürer. Anne<br />
babalar anal dönemde çocuklarını eğitmeye başlar. Bu eğitim, ergenlik çağına değin<br />
sürer. Cinsel merak, genital dönemde belirir ve yaşam boyunca sürer.<br />
Oral dönemdeki çocuksu eylemlerin, ileride, yiyecek ve içeceğe düşkünlük<br />
biçimine dönüştüğünün, anal dönemdeki deneyimlerin obsesif kompulsif bozukluk,<br />
tuvalet işleriyle fazla uğraşma, cimrilik, kararsızlık, mükemmeliyetçilik, inatçılık, aşırı<br />
titizliğe karşı ilerideki tepkilerini etkilediğinin; genital dönemdeki deneyimlerin,<br />
yetişkinlikteki cinsel uyumu sağlamada yaşamsal bir önemi olduğunun düşünülmesi<br />
yeni değildir. Psikolog Erikson, erişkin kişiliği ile çocukluk deneyimleri arasında<br />
önemli bağlantılar olduğuna dikkat çekmiştir. Her dönemin, insan ilişkilerinde bir<br />
sorun ile ilişkili olduğunu söyler ve kişilik gelişiminin yaşam boyunca devam eden bir<br />
süreç olduğuna dikkat çeker.<br />
Oral dönemde çocuğun bağımlılığı ve annesi ile ilişkileri sırasında bu ilk<br />
bağımlılığı nasıl yaşadığı belirleyicidir. Bu, ileriki yaşamında diğer insanlarla kuracağı<br />
ilişkilerde alacağı tavrı etkiler. Yaptığı ilk çözümlemeler, ileriki yaşamında yapacağı<br />
çözümlemelerin bir örneğidir. Mutlu bir bebeklik “güven”i doğurur. Çocuğun<br />
gereksinmelerinin karşılanmadığı bir bebeklik ise kötümserlik ve “güvensizlik”le<br />
sonuçlanır. Oral döneme pozitif olarak takılan insanlar, yaşamları boyunca bağımlı<br />
olmayı çok isterler. Negatif olarak takılan insanlar ise ilerideki bütün bağımlılıklara<br />
44
şiddetle karşı çıkarlar. Örneğin hastayken ayakta kalabilmek ve başkalarının bakımına<br />
gereksinme duymamak için tüm güçleriyle savaşırlar.<br />
Çocukluk için anal dönemde belirleyici olay, kendisinden daha güçlü bir kişi<br />
ile karşılıklı ilişkiye girmesidir. Yeni yürümeye başlayan doygun bir çocukta<br />
“özerklik” ve çevresindekileri hoşnut edebilecek yetiye sahip olduğu konusunda güven<br />
gelişir. Yetişkin yaşamındaki aşırı boyun eğme ve anlamsız inatçılığın kökleri, erken<br />
çocukluk dönemindeki sosyal eğitimin yanlışlıklarında bulunur.<br />
İlk deneyimlerin aile içinde yaşandığı, cinsel rollerin ve cinsel dürtülerin<br />
ayrımına varıldığı genital dönemde, itici ve canlı bir merak ile tedirginlik ve çekingen<br />
bir geri çekiliş arasında seçim yapılır.<br />
Gizlilik döneminde çalışma yaşamına eğilim, iş arkadaşlıkları ve dostluk<br />
grupları ön plana geçme başlar. Eğer bu dönemdeki deneyimler çok fazla anksiyete<br />
getirirse, çocuk kendi yetenekleri ve yaşıtları arasındaki konumu hakkında aşağılık<br />
duygusu içinde büyüyebilir.<br />
Yeterli bir ergenlik, birey kimliğini sağlam bir yapıya oturttuğunda ve yaptığı<br />
seçimlerle doyuma ulaştığında gelişir. Ergen, çok gerilimli olduğu zaman kimlik<br />
oluşumu zayıflar. Birey, kim olduğunu ve yaşamdan ne beklediğini tam olarak<br />
hissedemez. [3]<br />
45
<strong>ÇOCUK</strong> <strong>VE</strong> ERGENLERİN CİNSEL GELİŞİMİ<br />
Cinsel Gelişim Evreleri<br />
İlk 1-1,5 Yıl<br />
Bebek annesinin memesine yaklaştığı an sakinleşir, ağlaması durur rahatlar.<br />
Anne ile sıcak ve yakın bir ilişki içindedir. Bu dönemde altı temizlenirken ona eşlik<br />
eden duyumları algılar ve bu dokunuş keyif veren bir yaşantı olur. Bazı kuramlara<br />
göre, bu dönemin çocuğun ilk cinsel haz yaşadığı dönem olduğu düşünülmektedir.<br />
Bu yaş döneminde bebek vücudunu ellemekten ve ellenmesinden hoşlanır. Bu<br />
son derece doğal bir durumdur. Bebeğin elini çekmeye çalışmak, eline vurmak gibi<br />
davranışlar yanlıştır. Bu dönemde bebeğe ihtiyacı olan güven ortamı yeterince<br />
sağlanırsa ve sevgi gereksinimi karşılanırsa cinsel gelişimi sağlıklı olacaktır.<br />
1,5-3 Yaş<br />
Çocuk bu dönemde tuvaletini tutarak duyduğu hazzı ertelemeyi öğrenir. Bu<br />
dönemde annenin baskıcı tutumları çocuğun inatçılık davranışları geliştirmesine neden<br />
olabilir. Tuvaletini yaparken cinsel organlarına dokunmak, ellemek doğaldır. Çocuk<br />
cinsel organlarını tanımak amacıyla onlara dokunur. Bu hareket cinsel bir eylem değil,<br />
yeni ve değişik bir şeydir. Anne-babanın paniklediğini gören çocuk bu hareketi daha<br />
ilginç bulmaya başlar ve yapmaya devam eder. Eğer ebeveynlerin ilk tepkisi<br />
paniklemek olmazsa, anne-baba nötr kalmayı başarabilir ve çocuğun ilgisini başka<br />
alanlara çevirebilirse çocuk bir süre sonra bu hareketini bırakır.<br />
Ayıp, günah gibi sözler söylemek, kızmak, bağırmak ve ceza vermek<br />
davranışı ortadan kaldırmayacaktır. Çocuk yasaklanan şeyi tekrar deneyecek, bu kez<br />
gizli yapacak ve yanı sıra suçluluk duyacaktır.<br />
Zaman zaman (erkek çocuklarda daha fazla) masturbasyon davranışı<br />
gözlenebilir. Kız ve erkeklerde cinsiyet farklılıklarını fark etme bu dönemde ortaya<br />
çıkmaya başlar.<br />
46
3-5 Yaş Dönemi<br />
Bu dönem çocuğun cinsel konulara ilgisinin arttığı dönemdir. 5 yaş civarında<br />
çocukların çoğunluğu kendi cinsiyetine ait rolleri ayırt etmekte ve tekrarlayan<br />
davranışlarla bu rolü benimsemektedir. Bu dönemde önünde doğru anne/ baba<br />
modelleri olması cinsiyetine ait doğru davranışları öğrenmesini ve ileride sorunlar<br />
yaşamamasını sağlayacaktır. Kız- erkek arasındaki farklılıklar, doğum, cinsel organlar<br />
ilgi alanındadır. Bu konuda sık sorular sorduğu gibi, cinsel organlara sık dokunma,<br />
anne babanın vücudunu merak etme, karşı cinsin vücuduna dokunma davranışları da<br />
sık görülür.<br />
Evcilik, doktorculuk gibi oyunlar tercih edilir. Oyunlarında kendi anne ve<br />
babalarının davranışlarını taklit ederler. Bu dönemde cinsel organlarını gösterme,<br />
çıplak olma, okul ortamı içinde birbirine dokunma, öpme gibi davranışlar gözlenebilir.<br />
Bu dönem bazı kuramlara göre erkek çocuğun anneye sahip olma, babaya yönelik<br />
düşmanlık duyguları, kız çocuklarda ise babaya yönelik sevgi, anneye yönelik<br />
paylaşamama duygularının gözlendiği dönem olarak düşünülmektedir.<br />
Okul Çağı Dönemi<br />
Bu dönem okulla birlikte sosyalleşmenin arttığı dönemdir. 7-8 yaşlarındaki<br />
çocuklar evlilik, doğum ve cinsel ilişki konularına meraklıdırlar. Birbirlerine cinsel<br />
organlarını gösterme, dönemin başlarında rastlanan bir durumdur. Okul ortamı içinde<br />
hem karşı cinse duyulan ilgi vardır, hem de iki cins arasında rekabet ve tartışmalar da<br />
sık olur. Kızlar ve erkekler diye okulda gruplaşmalar fazladır ve zaman zaman<br />
çekişmelere neden olur. Kızların bu dönemde karşı cinse ilgileri daha fazladır ve daha<br />
kolay belli ederler.<br />
Ergenlik Dönemi<br />
Cinsellik sadece fizyolojik değil, sosyal ve psikolojik değişikliklerden de<br />
etkilenir. Karşı cinse olduğu kadar, kendi cinsine ilginin de olduğu bir dönemdir.<br />
Kızlar erkeklerden daha önce ergenliğe adım atarlar. Değişiklikler kızlarda 1-2 yıl<br />
içinde tamamlanırken erkeklerde 4-5 yılı bulabilir. Bu dönemde erkek çocuklarda<br />
47
genelde utangaçlık, toplum içine girmekten kaçınma görülebilir. Masturbasyon ve ona<br />
eşlik eden fanteziler sıktır. Bir yandan zevk alırken bir yandan da suçluluk duygusu ve<br />
kaygı vardır. Bedeni ile ilgili ve cinsel organları ile ilgili endişeler olabilir. Kızlarda ise<br />
romantik fanteziler daha ön plandadır. Kızların fantezileri daha çok fiziksel<br />
görünümleri ile ilgilidir. Kendilerini fiziksel olarak daha çekici, ince, uzun hayal<br />
ederler. Yaşça büyük karşı cinse ilgi duyabilirler. Örn; öğretmenine, komşusuna ya da<br />
bir film yıldızına.<br />
Çocuğu Cinsel Konularda Bilgilendirirken Dikkat Edilmesi Gerekenler<br />
<br />
Çocuğun gelişim düzeyi hakkında ve olayları o yaşta nasıl algıladığı<br />
hakkında yeterli bilgiye sahip olunmalıdır. Yaşına uygun düzeyde açıklamalar ve<br />
konuşmalar yapılmalıdır.<br />
<br />
Doğru bir cinsel eğitim vermek için çocuğa mahrem alanları<br />
öğretilmelidir. Çocuğa cinsel organlarıyla ilgili “Bunlar sadece senin dokunabileceğin<br />
özel alanlar. Başkasının dokunması doğru değil. Banyo dışında anne-baba bile<br />
dokunamaz” şeklinde bir bilgilendirme yapılırsa, çocuk arkadaşlarıyla veya<br />
yakınlarıyla oyun oynadığında bununla ilgili bir hareketle karşılaşırsa hayır demeyi<br />
öğrenir.<br />
<br />
Okul çağına yaklaşmış bir çocuk evde çıplak dolaşıyorsa bu çocuğa<br />
neyin mahrem olduğunu öğretmek mümkün olmaz. Küçük yaştan itibaren çocuğun<br />
giydiği kıyafete kadar dikkat edilmeli, mahremiyet duygusu aşılanmalı, sınırları<br />
öğretilmelidir. Banyo saati dışında çocuğun poposunu fazla sevmemek, bu bölgeyi<br />
cinsel bir uyarı alanı olarak öğretmemeye dahi dikkat etmek gereklidir.<br />
<br />
Cinsel eğitim verirken bu konuda çocuğun merakını ve hayretini<br />
uyandırmamaya özen gösterilmelidir. Merak ve hayret uyandırıcı cevaplar çocuğun<br />
ilgisi o alana yoğunlaştırır.<br />
48
Çocuğun merak ettiği bu konuyu arkadaşlarından ya da internetten<br />
yalan yanlış, kulaktan dolma bilgilerle öğrenebileceği göz ardı edilmemeli ve çocuk<br />
cinsellik hakkında doğru bilgilendirilmelidir.<br />
<br />
Anne- babanın çocuğun bu konudaki sorularını cevapsız bırakması<br />
çocuğun soru sorma kapasitesini düşürür. Soran çocuk, her zaman hayatı daha<br />
kolay öğrenir, sorunlara daha kolay çözüm getirir. Çocuğu azarlamadan,<br />
terslemeden, yalan söylemeden, içindeki merak duygusunu yok etmeden sorularına<br />
cevap vermek, o an verilecek bir cevap bulunamıyorsa “Bu konuyu araştırıp<br />
cevaplayayım” demek ve gerçekten de araştırıp, düşünüp cevap vermek gerekir. [4]<br />
<br />
Çocuğun sorularına hazırlıksız yakalanmamak için soru sormaya<br />
başlamasından önce, anne ve babanın çocuğa hangi mesajları, ne şekilde vereceğine<br />
birlikte karar vermeleri ve hazır olmaları gereklidir.<br />
<br />
Çocukla cinsellikle ilgili konuları konuşurken sözsüz verilen mesajlara<br />
da dikkat edilmelidir.(yüz ifadeleri, bakışlar, beden dili)<br />
<br />
Konuşurken çocuğun anlayabileceği basit bir dilde detaylara girmeden<br />
anlatılmalı, argo ya da çok tıbbi terimlerle konuşulmamalıdır.<br />
<br />
Sadece sorduğu kadarına cevap verilmeli, merak ettiği ve dinlemeye<br />
hazır olduğu kadarı anlatılmalı, gereksiz detaylara girilmemelidir.<br />
<br />
Çocuğa cinsellikle ilgili bilgi verirken cinsel organların isimleri<br />
başlangıçtan itibaren doğru öğretilmelidir.<br />
<br />
Çocuğa cinsellikle ilgili ayıp, kötü, günah gibi yanlış mesajlar<br />
vermemeye dikkat edilmelidir. Özellikle kendi bedenine ve karşı cinsin bedenine ilgi<br />
duyan ve tanımaya çalışan çocukların bu merakının doğal olduğunu kabul ederek<br />
yaklaşmak, bilgilendirmek ve sınırları göstermek gereklidir.<br />
<br />
Anne ve babanın çocuğun yanında birbirlerine davranışları da çocuk<br />
için model oluşturacaktır. Birbirine sevgi ve saygı içinde yaklaşan ebeveynler de<br />
çocuğun ilişkilerini olumlu yönde etkileyecektir.<br />
49
Hangi Yaşta Hangi Bilgi?<br />
1-3 yaş çocuğu bedenine dokunmaktan hoşlanır. Buna karşı aşırı tepki<br />
göstermek, ayıp ya da günah gibi sözlerle yaklaşmak doğru değildir. Bedeni ya da<br />
karşı cinsin bedeni hakkında sorular sorarsa beden parçalarının isimlerini söylemekten<br />
çekinmemek gerekir. Neden kendi bedeni ile karşı cinsin bedeni arasında farklılıklar<br />
olduğunu merak etmesi ve sorması doğaldır. Bu durumda çocuğa yaşına uygun<br />
resimlerle çizerek anlatmak ve insanların bedenlerinin bazı bölümlerinin özel<br />
olduğunu söylemek daha doğru olacaktır. Bu dönemde çocuğa dokunmaktan<br />
kaçınılmamalıdır. Bu ileride ilişkilerinin sağlıklı olmasını sağlayacaktır.<br />
3-5 yaş çocuğuna soru sorarsa, çocuğun bir tohum olarak anne karnında özel<br />
bir yerde oluştuğu ve babanın da bu tohumun yerleşmesi ve büyümesine yardımcı<br />
olduğu konusunda bilgi vermek yeterli olacaktır. Aynı zamanda bu dönem çocuğun<br />
kendi cinsiyetine ait rolleri benimsemeye başladığı bir dönem olduğu için evde kendi<br />
cinsiyetinden olan ebeveyn ile sağlıklı ilişkide olması da önemlidir. Yine bu dönemde<br />
kız çocukların annenin eşyalarını (giysi, makyaj malzemesi) kullanmaya meraklı<br />
olması, erkek çocuğun babayı taklit etmesi (örn; traş olmayan çalışmak) da doğaldır.<br />
Okul çağından itibaren çocuğa bazı bilgilendirmelerde bulunmaya da dikkat<br />
etmelidir. Özellikle televizyon, yazılı basın, kitaplar ve web siteleri normal-anormal<br />
kavramının değişmesine neden olmuştur. Bu nedenle çocuklar zaman zaman<br />
cinsellikle ilgili onları etkileyebilecek ya da ürkütecek yazı ve resimlere rastlayabilir<br />
ya da günlük yaşamlarında karşılaşabilirler. Bu nedenle çocuğu ürkütmeden taciz gibi<br />
konularda bilgilendirmeye de konuşmalarda yer vermelidir. Ayrıca televizyonda<br />
görmesini istemeyeceğiniz bir sahne ile karşılaştığında panik içinde televizyonu<br />
kapatmak da doğru değildir. Çocuğa bazen televizyon ya da internette rastlayacağı<br />
50
görüntülerin abartılı olduğunu da anlatmak gerekir. Aksi takdirde çocuk gelecekte<br />
ilişki konusunda korkular yaşayabilir.<br />
Hatırlanması gereken en önemli nokta sizin tavırlarınızın ve fikirlerinizin<br />
çocuğun cinsel gelişimini oluşturacağı ve etkileyeceğidir. Şayet çocuğun sağlıklı bir<br />
cinsellik yaşamasını istiyorsak kendi cinselliğimizi ve bu konudaki yargılarımızı<br />
gözden geçirmemiz gerekecektir.<br />
Ergenlik Döneminde;<br />
<br />
Her şeyden önce artık karşınızdakinin çocuk olmadığını hatırlamanız<br />
gerekir. Konuşurkenki tavrınız ve kullandığınız dil çok önemlidir.<br />
<br />
Sorular sormak çocukluktaki kadar açık olmayacaktır. Genç, cinsel<br />
konularda daha az konuşacak, eksiklerini arkadaşları ya da medya kanalı ile kapatmaya<br />
çalışacaktır. Dikkat edilmesi gereken en önemli konu yanlış bilgiler edinmesini<br />
engellemek olacaktır.<br />
Ergenlik döneminde çocuğun cinsel olarak daha detaylı<br />
bilgilendirilmeye ihtiyacı vardır. Bu dönemde özellikle başlangıçta çocuğu bedeninde<br />
olabilecek değişiklikler hakkında bilgilendirmek, gerek bedensel kaygılarını gerekse<br />
bunlara bağlı olarak ortaya çıkabilecek sosyal kaygılarını engelleyecektir.<br />
Masturbasyon, adet görme, doğum kontrolü, cinsel yolla bulaşan hastalıklar gibi<br />
konularda doğru bilgi edinmesine yardımcı olmalıdır.<br />
<br />
Araştırmalara göre anne ve babası ile cinsel konularda konuşamayan ve<br />
bilgi edinemeyen ergenlerin cinsel ilişkiye girme yaşı daha küçük olmaktadır. Bu<br />
nedenle yanlış şekilde bilgi vermek ya da bilgi vermekten kaçınmak çocuğun<br />
istenmeyen sorunlarla karşılaşmasına neden olabilir.<br />
51
Ergenin cinsel eğitiminde hem anne hem de babanın rolü vardır. Eğitimi<br />
sadece anneye bırakmak doğru değildir. Özellikle bu dönemde erkek ergenin<br />
konuşmak için babaya daha fazla gereksinimi vardır. Baba erkek ergen için doğru<br />
modeldir. Babanın çocuğunun sorduğu soruları yanıtlamaktan kaçması, konuyu<br />
görmezden gelmesi, annenin kendi cinsiyetine ait olmayan konularda yanlış<br />
bilgilendirmelerde bulunması gencin gelişimini olumsuz etkileyecektir.<br />
Çocuğa Cinsel Eğitim Vermek Neden Gereklidir?<br />
<br />
<br />
Çocuğun kendi bedenini tanımasını sağlar.<br />
Çocuğun karşı cinsin bedenini tanımasını sağlar.<br />
<br />
Kendi bedenini ve karşı cinsinkini doğru tanıyan çocuğun ileride kendi<br />
cinsiyeti ve karşı cins ile ilişkileri daha sağlıklı olur.<br />
<br />
Karşı cins ile ilişkilerinde denge olur.<br />
<br />
Kendi bedenine ait sorumlukları yerine getirmeyi öğrenir. (bedeninin<br />
bakımı, sağlık ile ilgili konulara duyarlılık)<br />
<br />
Başkalarından edineceği yanlış bilgiler nedeniyle cinsel yaşantısında<br />
sorun yaşamaktan, kendi bedeni ile ilgili kaygılardan korunur.<br />
<br />
Cinsel taciz gibi kaygı verici durumlardan korunmasını sağlar.[5]<br />
52
İKİNCİ BÖLÜM<br />
<strong>ÇOCUK</strong> <strong>İSTİSMARI</strong> <strong>VE</strong> <strong>İHMALİ</strong><br />
<strong>ÇOCUK</strong> <strong>İSTİSMARI</strong> NEDİR?<br />
Çocuk istismarı karmaşık nedenleri ve trajik sonuçları olan, tıbbi, hukuki,<br />
gelişimsel ve psiko-sosyal kapsamlı ciddi bir sorundur. Dünya Sağlık Örgütü bir<br />
yetişkin tarafından bilerek veya bilmeyerek yapılan ve çocuğun sağlığını, fiziksel ve<br />
psiko-sosyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen davranışları çocuk istismarı olarak<br />
tanımlamaktadır. Çocuk istismarı ihmal, fiziksel, cinsel, duygusal istismar olarak dört<br />
grupta sınıflandırılmaktadır. [6]<br />
Çocuk İstismarı Türleri:<br />
1. Fiziksel İstismar<br />
2. Cinsel İstismar<br />
3. Duygusal İstismar<br />
Çocuk İhmali Türleri:<br />
1. Fiziksel Çocuk İhmali<br />
2. Cinsel Çocuk İhmali<br />
3. Duygusal Çocuk İhmali<br />
1. Fiziksel İstismar:<br />
Fiziksel istismar çocuğun fiziksel zarar görmesiyle ortaya çıkar. Çocuğa<br />
vurmak, tokat atmak, saç-kulak çekmek, çocuğu sarsmak, fırlatmak, dövmek, yakmak,<br />
ısırmak yoluyla çocukta fiziksel ve duygusal hasara yol açma biçimindedir. Kol ve<br />
bacak kemiklerinde kırıklar, iç organ yaralanmaları, kafa içi kanamalar fiziksel<br />
53
istismarın en ağır biçimleri olup çocuğun ölümüne yol açabilir. Fiziksel cezalandırma<br />
ev içinde olabildiği gibi okullarda da yaygındır. Genelde ebeveynden zarar gören<br />
çocuğun tıbbi yardıma geç başvurması ve eski yaraların çokluğu ile anlaşılabilir.<br />
Fiziksel istismara uğrayan çocukların %5 i öldürülmekte olup yineleme oranı %25 ‘<br />
dir.<br />
2. Cinsel İstismar:<br />
Çocukların cinsel yolla istismar edilmesidir. İntihar girişimi, okuldan kaçma,<br />
antisosyal davranış bozuklukları en önemli belirtilerdir.<br />
Çocuğun kendisinden en az dört yaş büyük bir kişi tarafından cinsel haz alma<br />
amacıyla zorla ya da ikna edilerek cinsel etkileşime maruz bırakılmasıdır. Cinselliği<br />
kışkırtan konuşmalardan, cinsel organ teşhirciliği, çocuğu cinsel ilişki ya da pornografi<br />
malzemesi yapmak, tecavüz ya da enseste kadar değişen eylemlerdir.<br />
3. Duygusal istismar:<br />
Çocuğun iç görüsünü ya da duygusal bütünlüğünü bozan her tür kronik<br />
eylem ya da eylemsizliktir. Çocukla sürekli alay etme, aşağılama, çocuktan<br />
kapasitesinin ötesinde aşırı beklenti içinde olma, aşırı koruma, bağımlı kılma, aşırı<br />
otorite, çocuğun davranışlarıyla uyumsuz aşırı cezalandırma, iz bırakmasa da yüze<br />
şiddet uygulama gibi eylemlerin yanı sıra çocuğu terk etme, gereksinimleriyle<br />
ilgilenmeme, yok sayma, çocuğun iletişim çabasına tepkisiz kalma da eylemsizlik<br />
biçiminde duygusal istismar biçimleridir.<br />
İstismar tiplerinden biri, tek başına olabileceği gibi, birden fazlası aynı<br />
çocukta var olabilir. Özellikle duygusal istismar hemen hemen her zaman diğer<br />
istismar tipleriyle beraber görülür. [7]<br />
4. İhmal:<br />
Çocuğa bakmakla yükümlü kişinin bu yükümlülüğünü yerine getirmemesi,<br />
beslenme, giyim, tıbbi, sosyal ve duygusal gereksinimler ya da yaşam koşulları için<br />
gerekli ilgiyi göstermeme gibi, çocuğu fiziksel ya da duygusal yönden ihmal etmesi<br />
54
şeklinde tanımlanmaktadır. Fiziksel ve cinsel istismara göre çok daha göreceli olduğu<br />
için tanısı zordur. İhmal ve istismarı ayıran en temel nokta ihmalin pasif, istismarın ise<br />
aktif bir davranış şekli olmasıdır. İhmal, özellikle büyüme geriliği olan, psiko-sosyal<br />
uyum güçlüğü çeken, eğitim gereksinimleri karşılanmayan çocuklarda akla gelmelidir.<br />
Çocuk Hakları Sözleşmesinin 19. Maddesine göre çocuğun<br />
yetiştirilmesinden sorumlu olanlar, bu haklarını çocuğa zarar verecek şekilde<br />
kullanamazlar. Devlet, çocuğu anne-babanın ya da çocuğun bakımından sorumlu<br />
başka kişilerin her türlü kötü muamelesinden korumak, çocuğun istismarını<br />
önlemek ve bu tür davranışlara maruz kalan çocukların tedavisini amaçlayan sosyal<br />
programlar hazırlamakla yükümlüdür.[8]<br />
55
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM<br />
TRAVMA <strong>VE</strong> KORUMA ALTINDAKİ <strong>ÇOCUK</strong>LAR<br />
Yoksun çocukların maruz kaldıkları fiziksel, duygusal ve cinsel istismar;<br />
ihmal ve terk edilmişlik onları birer travma mağduru haline getirmektedir.<br />
Travma Sonrası Stres Bozukluğu olarak adlandırılan bu durum; yaşanılan<br />
olaydan belirli bir süre sonra başlayan, olumsuz yaşantıların, ani bir hatırlatıcıyla<br />
karşılaşma durumunda yeniden canlanması ve kaçınıcı davranışlar sergileme ile<br />
karakterize bir tablodur. Bireyin tedavisi 5 yıldan 20 yıla kadar uzayabilir ve bir ekip<br />
çalışması gerektirir. Bu nedenle hem zor hem de masraflıdır.<br />
Travma Nedir?<br />
<br />
Yaşama karşı tehdit algılama<br />
<br />
<br />
Vücudun bütünlüğüne karşı tehdit algılama<br />
Sevdiklerine karşı tehdit algılama<br />
<br />
İnanç sistemlerine karşı tehdit algılama<br />
<br />
Ölüm, yaralanma, tehdit durumlarını deneyimleme ve tanık olma söz<br />
konusu ise bu olay kişi için travmatik bir yaşantıdır.<br />
Travma Geçirmiş Çocuklarda Gözlenebilecek Reaksiyonlar Nelerdir?<br />
<br />
<br />
davranışlar<br />
<br />
Korku ve kaygı<br />
Parmak emme, alt ıslatma gibi gelişim becerilerinde gerilik, bebeksi<br />
Ayrılma endişesinin oluşması<br />
56
Kabuslar<br />
<br />
gibi yeni korkuların oluşması<br />
Yalnız yatmaktan, gök gürültüsü ve şimşekten, yabancılardan korkma<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Eskiden hiç yapmadığı davranışları yapmaya başlama<br />
Abartılı irkilme tepkileri<br />
Engellenmeye karşı toleransın az olması<br />
İçe kapanma; aktivitelere karşı duyulan isteksizlik<br />
Aşırı hareketlilik (en sık gözlenenlerden, çocuklarda depresyon belirtisi)<br />
<br />
Okul başarısında düşme, okula devamsızlık (6. yaşa dek beyin<br />
gelişiminin % 99’u tamamlanır. Deneyim ve yaşantılar beyin gelişimini etkiler.<br />
Travmatik yaşantılar beyin gelişimini ve fonksiyonlarını olumsuz yönde etkileyebilir.)<br />
<br />
Aşırı dikkat<br />
<br />
<br />
Dikkatte azalma<br />
Takıntılı bir biçimde tekrarlanan oyunlar<br />
<br />
Tekrar eden hatırlamalar<br />
<br />
uyku düzensizlikleri[9]<br />
Sebebi bulunmayan mide bulantısı, karın ağrısı, baş ağrısı, beslenme ve<br />
<br />
hale gelir.)<br />
Öfke nöbetleri (Saldırgan dürtüler mevcut durumla ilgisiz ve düzensiz<br />
<br />
Duygu ve davranışlarda dengesizlik (Denge, tam da travmatize insanda<br />
eksik olan şeydir. O kendini, unutmanın ya da travmanın yeniden yaşanmasının uçları<br />
arasında; yoğunluk seli, altüst edici duygular ve zerre kadar duygunun olmadığı çorak<br />
57
durum arasında; asabilik, itkisel eylemler ve eylemin tamamen ketlenmesi arasında<br />
bulur.)[10]<br />
Duygusal uyuşukluk ve olayı yeniden yaşama arasında gidip gelme [11]<br />
Travmatik olaydan sonra tüm çocuklar aynı tepkileri, aynı zamanda, aynı<br />
devamlılıkta göstermez. Travma, çocukların zayıf noktalarını bulur, yeni problemlere<br />
yol açabilir ve var olan problemleri şiddetlendirebilir. Travma, çok güçlü bir<br />
tetikleyicidir.<br />
Mizaç, birikmiş yaralar, olumsuz tecrübeler, travmalar ve bağlanma statüsü<br />
travmatik olaydan etkilenme derecesini belirler.<br />
<br />
<br />
Çocuğun sosyal desteği az veya yanlış ise,<br />
Acıya tahammül eşiği düşük bir mizacı var ise,<br />
<br />
<br />
İrili ufaklı travmatik olay yığını büyük ise,<br />
Güvenli bağlanamamış bir çocuk ise,<br />
<br />
Bağlanma figürleri geçmiş yaşamda çocuğu yeterince koruyamamış ise,<br />
<br />
Anne baba da travmatize olmuşsa, travmatik deneyimin yol açtığı<br />
duyguların ve inançların işlenmemiş olarak duvarın arkasına itilme ihtimali artar.[12]<br />
Travmatik etkinin şiddeti şu unsurlara bağlı olarak değişir:<br />
<br />
Travmanın doğası, şiddeti (Kuvvet doğanınki olduğunda afetten söz<br />
edilirken, kuvvet başka bir insanınki olduğunda, söz konusu olan vahşettir.)<br />
<br />
<br />
<br />
Direkt deneyimlemek<br />
Duymak ve televizyondan izlemek<br />
Kimi etkilediği (kendisi, tanıdığı veya bir yabancıyı…)<br />
58
Olay sonrası yaşamında değişen şeyler[13]<br />
Travmatize olmuş çocukların sosyal dünyasındaki insanlar, travmanın<br />
olumsuz sonuçlarını nihai olarak etkileyecek güce sahiptir. Onlardan gelen destekleyici<br />
bir tavır durumun etkisini azaltabilirken düşmanca ya da negatif bir tavır hasara<br />
katkıda bulunup travmatik sendromu alevlendirir.[14]<br />
Erişkin yaşamdaki tekrarlayan travma, kişiliğin daha önce biçimlenmiş<br />
yapısını kemirir ancak çocukluktaki tekrarlayan travma kişiliği biçimlendirir ve<br />
çarpıtır.[15] Bu nedenle çocuğun yaşamındaki kişiler için onu yeniden<br />
yaralayacak söylemlerden ve davranışlardan kaçınmak zorunludur.<br />
Bizim İnancımız Ne olmalı?<br />
Bazıları şuna inanır: Stres yaratan şey zarar verir. Olumsuz sonuçları hemen<br />
ya da gelecekte ortaya çıkar. Bizim inancımız ise şudur: Bu çocuklar yaşamlarındaki<br />
tüm yoksunluklara ve acılara rağmen ayakta kalmış muhteşem varlıklardır. İçlerinde<br />
her canlı gibi müthiş bir esneklik ve adaptasyon kuvveti barındırırlar. Doğal bir<br />
iyileşme ve başa çıkma mekanizmaları vardır. Bize düşen ise, bu mekanizmanın<br />
harekete geçmesini sağlamak, hızlandırmaktır.<br />
Yardım Etme Yolları:<br />
1- Kognitif Devamlılık: Bilgilendirme. Bilişsel bütünlüğünün bozulmasına<br />
engel olmak amacıyla başından geçenler hakkında bilgi vermek ve yaşadığı<br />
problemlerin kendisiyle değil çevresiyle ilgili olduğu mesajını vermek: “Sen kötü<br />
olduğun için bunlar başına gelmedi!”, “Sen kötü çocuk değil, incinmiş çocuksun!”<br />
2- Rol Devamlılığı: Küçük işler vermek, başarabileceği sorumluluklar<br />
vermek.<br />
3- Sosyal Devamlılık: Arkadaş kontakları kurmasını sağlamak, yalnız<br />
bırakmamak, haberleşmek.<br />
59
4- Zamansal Süreklilik: “Sen yine eskisi gibisin. Bu davranışların anormal<br />
duruma verilen normal tepkiler.” mesajını vermek<br />
5- Duygusal Süreklilik: Önemsemek, dinlemek.<br />
6- Psikolojik Devamlılık: Umutsuzluğunu besleyen duygu ve fantezilerine<br />
odaklanmak, onları umuda çevirmek. Onun durumuna üzüldüğünü gösterip olumsuz<br />
damga vurmamak.<br />
7- Bazı Başarısızlıkların Beklenebileceğini Konuşmak: Ortaya çıkabilecek<br />
riskleri alt etme tekniklerini geliştirmek. Karşılaşacağı olumsuzluklarla (ailesiyle<br />
yaşamadığı için dışlanmak, hakarete uğramak, aşağılanmak gibi) başa çıkma<br />
becerilerinin yerleşik hale gelmesi için sık tekrar etmek.<br />
8- Yaşadığı Travmayı Bir İlham ve Güç Kaynağına Çevirmek: Geçirdiği zor<br />
yaşantıların onu ne kadar güçlendirdiğini vurgulamak. Unutulmamalıdır ki, dönüşmüş<br />
travma hikayesi utanç ve aşağılanma hakkında değil haysiyet ve erdem<br />
hakkındadır.[16]<br />
Çocuğun Yaşadığı Travmanın Etkisinden Kurtulduğu Nasıl Anlaşılır?<br />
1- Semptomları idare edilebilir sınırlar içine çekilmiştir.<br />
2- Travmatik hatıralarla ilişkili duygulara dayanabilir durumdadır.<br />
3- Hatıraları üzerinde otoritesi vardır.<br />
4- Olayın hatırası duygularla birlikte tutarlı bir anlatıdır.<br />
5- Özsaygısı onarılmıştır.<br />
6- Önemli ilişkileri yeniden tesis edilmiştir.<br />
7- Travma hikayesini kuşatan, tutarlı bir anlam ve inanç sistemi yeniden<br />
kurulmuştur.[17]<br />
60
yükünü artırdığından böyle bir hoşgörü aslında amaca aykırıdır ve en yakınlarına<br />
yabancılaşmasına yol açar.[21]<br />
Güvenli bir çevrenin tesis edilmesi yalnızca ilgili insanların harekete<br />
geçirilmesini değil, gelecekte olacak şeylere karşı bir koruma planı geliştirmeyi de<br />
gerektirir. Travmanın sonucunda mağdurun, tehdidin ne kadar devam ettiğini<br />
değerlendirmesi ve geleceğine yönelik gerekli tedbirlerin alındığına ikna olması<br />
gerekir. [22]<br />
İyileşme sürecinin çizgisel, kesintisiz bir hat takip etmesi gerektiği bilgisine<br />
hiçbir yerde rastlanmaz. Bir noktada travma hatırası mutlaka geri dönecektir. Çoğu kez<br />
hızlandırıcı etken, önemli bir travma hatırlatıcısı –mesela bir veli toplantısı- ya da<br />
hayat şartlarındaki bir değişimdir. Bunun kabulünden sonra mağdur iyileşmenin ikinci<br />
evresine başlamak için hazırdır.[23]<br />
2. Evre: Yas<br />
Kronik çocukluk travması mağdurları hayatları boyunca hiçbir zaman yerine<br />
konmayacak şeyler için kederlenme külfetiyle yüz yüze kalır. Onlardan çalınan<br />
çocukluk tekrar yerine konamaz bir şeydir. Temel güvenin köklerinin, yani iyi bir<br />
ebeveyne inancın kaybına yas tutmaları gerekir. Kaderlerinden sorumlu olmadıklarını<br />
kabul etmeye başladıklarında çocuklukta yüzleşemedikleri varoluşsal umutsuzlukla<br />
karşılaşırlar.“Bakım veren ebeveynin iç imgesi olmaksızın nasıl hayatta kalınabilir?<br />
Anne baba olmadan hayat olur mu?” yas tutmanın bu evresindeki merkezi<br />
sorulardır.[24]<br />
Yasa boğulma, iyileşmenin bu evresinin hem en gerekli hem de en korkulan<br />
görevidir. Ancak yas, kayba gereken onuru vermenin yegane yoludur ve uygun bir<br />
telafisi yoktur.[25]<br />
Yasın ödülü, mağdur; “kötülüğünü”, damgalanmış kimliğini üzerinden atıp,<br />
artık bir şey saklamak zorunda olmadığı yeni ilişkiler için ümit beslemeye cesaret<br />
ettiğinde alınır ve iyileşmenin üçüncü evresine geçilir.[26]<br />
62
3. Evre: Yeniden Bağ Kurma ve Kendiyle Barışma:<br />
Psikolojik travmanın merkezi deneyimi çaresizlik ve tecrittir. İyileşmenin<br />
merkezi deneyimi ise güçlenme ve yeniden bağ kurmadır.[27] Travma mağduru<br />
çocuğun iyileşmesinin temel ilkesi onun güç ve kontrolünü onararak potansiyel<br />
gücünü yeniden kazandırmaktır. O, kendisine verilen zarardan sorumlu olmasa da,<br />
kendi iyileşmesinden sorumludur ve paradoksal olarak, bu görünen adaletsizliğin<br />
kabulü güçlenmenin başlangıcıdır. Bu süreçte, tahrip olmamış güçlerini ancak onları<br />
sonuna kadar kullanarak keşfedebilecek olan çocuğun çevresindekilere düşen ona<br />
acımak değil güçlendirmektir. Onun hayatıyla ilgili çok fazla sorumluluk almak onu<br />
bir kez daha himaye edilmiş ve güçsüzleştirilmiş hissettirmeye; her davranışını gözü<br />
kapalı kabul ise, büyük oranda kendini suçlamasını ve yalnızlığını artırarak<br />
davranışlarıyla yüzleşememesine neden olacağından bu davranışlardan kaçınmak<br />
zorunludur.<br />
Bu evrenin en önemli görevi çocuğun, tüm soruların içinde odaklandığı<br />
”Neden?” ve “Neden ben?” sorularının cevabında kendi suçluluğunun ve<br />
sorumluluğunun yer almadığını anlamasıdır. Bundan sonra o artık, güç ve kontrol<br />
duygusunu artırmak için, kendisini gelecekteki tehlikelere karşı korumak için ve<br />
güvenmeyi öğrendiği insanlarla ittifaklarını derinleştirmek için somut adımlar atmaya<br />
hazırdır. [28]<br />
İyileşmesini tamamlayan çocuk, birkaç yanılsamaya rağmen çoğu kez<br />
şükranla hayatla yüzleşir. Hayata bakışı trajik olabilir fakat gülmeyi baş tacı etmeyi<br />
öğrenmesi için çok neden olduğunun farkındadır. Neyin önemli olup neyin olmadığı<br />
konusunda net bir duygusu vardır ve kötülüğü hesaba katarak iyi olan şeye nasıl<br />
yapışacağını bilir. Çocuk, mirasının bir parçası olan travma hikayesine tamamen<br />
entegre olduğu zaman, onu sonraki kuşaklara bir musibetten çok, bir ilham ve<br />
güç kaynağı olarak intikal ettirebilir.<br />
63
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM<br />
BİZ NASIL <strong>ÇOCUK</strong>LARLA BERABERİZ?<br />
Bazıları bebeklik döneminden itibaren olmak üzere ailelerinden ayrı yaşayan,<br />
yetiştirme yurtlarında kalan, alışıp bağlandıkları kişilerden arka arkaya ayrılma<br />
deneyimleri yaşayan yoksun çocuklarla beraberiz.<br />
açar;<br />
Anne-baba yokluğu bu çocuklarda aşağıdaki düşüncelere ve sonuçlara yol<br />
<br />
Baştan ona vaat edilen “SÖZLEŞME” bozulmuştur!<br />
<br />
<br />
Hani beni hep koruyacaklardı?<br />
Neredeler?<br />
<br />
<br />
Bana mı kızdılar?<br />
Yanlış bir şey mi yaptım?<br />
<br />
<br />
Dalgalanmalar ve tepkilerde tutarsızlıklar olur.<br />
Kendilerine olan güvenleri azalır.[29]<br />
Bu durumdaki çocukların çok değişik sorunları vardır:<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Başka insanlarla ilişki kurma yetenekleri zayıftır.<br />
Duygu ve düşüncelerini sözcüklerle anlatabilme kapasiteleri sınırlıdır.<br />
Yaşıtlarına göre, yaşam konusundaki görüşleri olgunlaşmamıştır.<br />
Gözle görülür davranış bozuklukları vardır.<br />
Öfke nöbetlerine girerler.<br />
64
Yataklarını ıslatabilirler.<br />
<br />
<br />
<br />
Altlarını kirletebilirler.<br />
Hırsızlık yapabilirler.<br />
Bakılmakta oldukları evlerden ya da yetiştirme yurtlarından kaçabilirler.<br />
<br />
Çok büyük yoksunluklar içinde olan çocuklarda ek olarak saplantılı<br />
yaklaşım da vardır. Bu çocuklar içten gelen engelleyemedikleri bir dürtü ile sürekli<br />
mastürbasyon yapabilirler. Herhangi bir cinsel konu sürekli kafalarını uğraştırabilir.<br />
Ya da aşırı küfür edebilirler.<br />
<br />
Bir saplantı biçiminde anahtar ve kilitlere ilgi duyabilirler. Ateşe<br />
meraklı olabilirler ve yangın çıkarabilirler.<br />
<br />
Yeni bir ayrılık deneyimi yaşamaktan korkarlar. Bu yüzden,<br />
yakınlaşmaya korkarlar. Aile bireyleri dışındaki insanların onlara ilgi göstermeleri,<br />
anksiyete (endişe) uyandırır. Çocuklar bu kişilerle ilişki kurmaktan kaçınırlar.[30]<br />
Nasıl Bir Evde, Nasıl Bir Bakım?<br />
Yoksun çocukların kişilik gelişimlerinin sağlıklı olması için, yanlış<br />
davranışlarının hoşgörüyle karşılandığı ve onlardan aşırı isteklerde<br />
bulunulmayan evlere yerleştirilmelidirler.[31]<br />
Çocuklar bu şartlarda kalıcı bir ev ortamına kavuştuklarında, geçmişte<br />
kalması gereken gelişim basamaklarını izlerler. Örneğin, sekiz dokuz yaşlarında,<br />
bebeklik dönemine özgü bağımlı davranış biçimlerini benimserler. Anne baba yerine<br />
geçen kişiler, bu davranışların; bir kendi kendine tedavi yöntemi ve doyurucu biçimde<br />
yaşanmamış gelişim dönemlerinin bir özeti olduğunu bilmelidirler.<br />
Psikolojik tedavi, yetişkinlere bu konuda yardımcı olmayı amaçlar. Bazen<br />
çocuklara, gereksinim duydukları doyumları anne-baba yerine geçen, destek veren<br />
65
kişiler sunabilirler; bazen de çocukların istedikleri bebeklik dönemine özgü doyumları,<br />
tedavi seansları sırasında yetişkinler sağlarlar. Örneğin; onlara bebekmiş gibi ilgi<br />
gösterirler, onları biberonla beslerler ve onlardan hiçbir istekte bulunmazlar.<br />
Yaşayamadıkları bebeklik dönemine özgü hazlar doyurulursa, çocuklar bu davranışları<br />
kendiliğinden bırakırlar. Oral davranışları, anal davranışlar izleyebilir. Çocuk altını<br />
kirletmekten hoşlanabilir. Ya da yıkıcı davranışlarda bulunabilir. Sonra genital döneme<br />
özgü davranışlar görülebilir.[32]<br />
Yaşanmamış döneme özgü davranışlar sergilendikten sonra çocuk yaşına<br />
uygun döneme özgü davranışlar gösterir. Bu nedenle, yoksun çocuklardan<br />
yaşlarına özgü davranışlar beklemeden önce içinde bulundukları durum göz<br />
önünde bulundurulmalıdır.<br />
Başına gelenler nedeniyle değersiz ve kötü olduğu düşüncesini benimseyen bu<br />
çocukların olumlu kendilik algısının gelişmesi, onlara bakım verenlerin iyi niyetli<br />
yaklaşımına bağlıdır. Bir çocuktan daha güçlü yetişkinler olarak bakım verenlerin,<br />
onların bireysellik ve onuruna saygı göstermesi kendilerini değerli ve saygıdeğer<br />
hissetmelerini; kendilerine saygılarının gelişmesini sağlar.[33]<br />
Yoksun Çocuklarda Psikolojik Tedavi ve Amaç<br />
Bu çocuklarda bir tedavi yöntemi belirlenirken çocuğun bakımı ve yaşamının<br />
bir düzene sokulması konuları göz önüne alınmalıdır. Eğer çocuğun dengeli bir ev<br />
yaşamı varsa, yakınlarından yeterli ilgi görüyorsa, sürekli bakım altındaysa ve temel<br />
sosyal standartlara sahipse, psikoterapi yaklaşımı tek başına etkili olabilir.<br />
Sosyal standartların düşük olduğu bir ev ortamında ihmal edilen, ailesini<br />
yitiren ya da anne-babasının yerini tutabilecek kişiler tarafından bakılmayan çocuklara<br />
psikoterapi uygulanması uygun değildir. Bu çocukların her şeyden önce gereksinme<br />
duydukları şey, anne-babalarının yerini tutacak bir yetişkindir. Ama çocuklar geçmişte<br />
türlü yoksunluklar ve streslerle karşı karşıya kaldıklarından, onların bakımını<br />
üstlenecek yetişkinlerin işi zordur. Çocuklar, her zaman ilgi ve destek görebilecekleri<br />
bir kişi ya da gruba gereksinim duyarlar ancak normalde onların bakımını üstlenen<br />
yetişkinler yıllardan beri, bir çocuğun verebileceği doyumdan vazgeçmişlerdir.<br />
66
Çocuğa bakacak olan kişilerin yaşlara göre çocukluk dönemi davranışlarını<br />
bilmeleri ve bu doğrultuda tutum geliştirmeleri gereklidir. Bakım verenlerin çocukların<br />
çeşitli örselenmeler sonucu bugünkü duruma gelmelerinde rol oynayan birinci derece<br />
yakın aile bireylerine karşı gelişen kendi tepkilerini sağlıklı ele alabilecek yeterlilikte<br />
olmaları önemlidir.[34]<br />
Bahsi geçen koşullarda yoksun çocuklara uygulanan psikolojik tedavinin<br />
iki amacı vardır:<br />
1) Çocukların geçmişte yaşayamadıkları deneyimleri yaşamaları<br />
sağlanır;<br />
2) İnsan ilişkileri konusundaki güvensizlikleri ortadan kaldırılır.<br />
Çocuklarda işlevsel olmayan savunma mekanizmalarının ortadan kaldırılması,<br />
kişilik gelişimlerinde yaşanan sorunların giderilmesi için ortam sağlanması ve<br />
uygulanacak olan yöntem, yıllarca sürecek bir tedaviyi gerektirir. Tedavide etkili olan<br />
kişiler, kuşkusuz anne- baba yerine geçen yetişkinlerdir. Uzmanların temel görevleri<br />
ise, yetişkinlere yardımcı olmak ve yetişkinlerin sağlayamadıkları hazları dolaysız<br />
yoldan çocuğa sunmaktır. [35]<br />
Muhalif tutum ve karşı gelme davranışları; travma yaşayan, bağlanma sorunu<br />
olan çocuklarda zedelenen benliğin onarılma çabasının bir ürünü ve kendini tatminin<br />
bir parçasıdır. Bu davranışlarla karşılaşıldığında çocuğun saldırganlığına gene<br />
saldırganlıkla karşılık verilmezse, çocuğun doyumu kesintiye uğrar. Daha büyük öfke<br />
patlamasına, çocuğun acı duymasına ve vicdani bir suçluluğun ilk belirtilerinin ortaya<br />
çıkmasına yol açar.[36]<br />
Herhangi bir nedenle kendi evi dışındaki bir ortamda bakılması gereken bütün<br />
çocuklar risk altında ve tehlike içindedirler. İçinde bulundukları konuma özgü stresler<br />
yaşarlar ve çoğunluğu ruhsal açıdan yıpranır. Onlarla ilgilenen kişilere çok önemli<br />
görevler düşer. Görevliler, ağır krizlerin bir hastalığa yol açmasını önleyebilirler,<br />
geçmişteki bakımın yetersizliklerini gidermek üzere, her çocuk için özel bir bakım<br />
67
yöntemi sağlayabilirler ve gelişimin bozulup, çocuğun yoksunluk içine düşmesini<br />
engelleyebilirler.<br />
Toplumun bakımına gereksinim duyan bu çocukların yıkıcı deneyimler<br />
yaşadıkları göz ardı edilmemelidir. Olumsuzluklarla dolu bir yaşamda her şeyin<br />
düzeltilemeyeceği gerçeğini göz önüne alıp, bazı şeyleri daha kötü bir duruma<br />
getirmemek için çaba harcanmalıdır.[37]<br />
Sosyalleşme Neden Önemli?<br />
Anlamlı bir dünyaya inanç, başkalarıyla ilişki içinde şekillenir ve hayatın ilk<br />
yıllarında başlar.[38]<br />
Deneysel veriler psikolojik sorunların, şu iki koşulun bir arada bulunması<br />
sonucu ortaya çıktığını ortaya koymaktadır: 1) Bunaltıcı bir endişe halinde olmak, 2)<br />
Çoğunlukla, anne-babanın yetersizliğine ve kültürel yoksunluğa bağlı eksik<br />
sosyalleşme.[39]<br />
Travma nedeniyle örselenen kendilik duygusu ancak ilk başta olduğu<br />
gibi başkalarıyla ilişki içinde yeniden inşa edilir. [40] İyileşme yalnızca ilişkiler<br />
bağlamı içinde yer alabilir; tecrit koşullarında mümkün değildir. Bu süreçte çocuk,<br />
travmatik deneyim tarafından zarar gören ve bozulan psikolojik becerilerini yeniden<br />
geliştirir. [41]<br />
Travmatik olayların yıpratıcı etkileri başkalarıyla ilişkileri biçimlendiren ve<br />
destekleyen kendiliğin psikolojik yapısının yanı sıra, birey ve toplum arasında bağ<br />
kuran bağlanma ve anlam sistemleri üzerinde de kendisini gösterir. Travma, çocuğun<br />
kendisine, başka insanlara ve onu yaratana güvenini kaybetmesine neden olur.<br />
Aile, arkadaşlık, sevgi ve toplum bağlarını koparabilir. İnsan yaşamına anlam veren<br />
inanç sistemlerinin sarsabilir. [42]<br />
Çocuğun inancındaki ve güven duygusundaki bu zedelenme, örseleyicinin<br />
çocuğa olan yakınlığı arttıkça artar.[43] Çünkü normalde onun güvenliğini ve<br />
68
korunmasını sağlayacak olan kişi tam da tehlike kaynağıdır. Kendi insanlarınca<br />
harcanabilir olduğunu gören çocuk, klasik travma sonrası semptomlarının yanı sıra,<br />
patolojik keder, bozulmuş ilişkiler ve kronik depresyon belirtileri de gösterir. Öfkenin<br />
kontrolsüz ifadesi ve herhangi bir biçimde saldırganlığa tahammülsüzlük arasında<br />
gidip gelir. Benzer gel-gitler yakınlığın düzenlenmesinde de ortaya çıkar. Travmatize<br />
çocuk, hem yakın ilişkilerden çekinir hem de canını dişine takarak onları arar. Sonuçta<br />
uçlar arasında salınan yoğun, istikrarsız ilişkiler yaşar.[44]<br />
Bu süreçte çocuk yalnızca en yakınında olanlardan değil, en geniş toplumdan<br />
da yardım bekler. O, hissettiği acıya seyirci olanlardan yükünü paylaşma,<br />
harekete geçme ve verilen sözleri unutmama talep eder. [45] Toplumun bu<br />
taleplere verdiği yanıtın travmanın nihai olarak çözülmesinde güçlü bir etkisi<br />
vardır.[46] Örselenen çocuk, düzen ve adalet duygusunun yeniden inşa edilmesi için<br />
zorunlu olan olumlu yanıtı toplumdan alamaması durumunda, kendisini tamamıyla terk<br />
edilmiş, kimsesiz, hayatı destekleyen insani ve ilahi koruma ve bakım sistemlerinin<br />
dışına atılmış hisseder. Sahip olduğu yabancılaşma ve kopma duygusu, en yakın aile<br />
bağlarından en soyut toplum ve din ortaklıklarına kadar her ilişkiye yayılır. Gelinen bu<br />
evrede çocuğun kendisini ait hissettiği kavram hayattan çok ölümdür.<br />
Onların Sorduğu Sorulara ve Konuşma Taleplerine Nasıl Karşılık<br />
Verilmeli?<br />
Travma yaşantısı ancak üzerinde işlenerek denetim altına alınır. Mağdurun<br />
sıkıntı veren olay hakkındaki gerçeği hatırlaması ve anlatması, hem sosyal<br />
düzenin onarılması hem de mağdurun iyileşmesinin ön şartıdır. [47] Travmatik<br />
hatıralardan kaçınma, iyileşme sürecinde yerinde saymaya yol açar ve işlenmemiş<br />
travmatik hatıraların çabuk tetiklenmesiyle sonuçlanır. Sıklıkla olduğu gibi sır üstün<br />
geldiğinde; travmatik olayın hikayesi sözel bir anlatı olarak değil de, uyumu bozan bir<br />
semptom olarak yüzeye çıkar ve sağaltım gerçekleşmez. Bu nedenle çocukların onlara<br />
sıkıntı veren olaylar hakkındaki konuşma taleplerini geri çevirmek amaca uygun<br />
değildir.<br />
69
Ancak çocuk için çok özel ve önemli olan durumlarda konunun uzman<br />
kişilerce değerlendirilmesi ve bu yönde yardım edilmesi gerektiği<br />
unutulmamalıdır. Bizlere düşen, başına gelen her ne olursa olsun çocuğun bunda bir<br />
suçunun olmadığını, kendisini değersiz hissetmemesi gerektiğini ve tüm yaşam<br />
zorluklarına rağmen mücadele ediyor olduğunu vurgulamak yani onu desteklemektir.<br />
Ayrıntıları merak edip anlatmaya zorlamaktan ve yeni yaralar/ zararlar verebilecek<br />
durumlardan kaçınmalıdır. Böyle durumlarda varsa onu takip eden uzman ekibe<br />
durumu bildirerek çocuğa yardımcı olmak gerekir. Eğer böyle bir tedavi ekibi yoksa<br />
ve yardım almıyorsa hemen bu konuda harekete geçilmesini sağlamak esastır.<br />
Çocukların sorular sormaya başlamaları yetişkinlerin açık sözlü olduklarına<br />
inanmalarıyla eş zamanlı olarak gelişir. Bu durumda, sorulara muhatap kalan kişilerin<br />
ilk tepkisi genellikle şaşkınlığa düşmek olur. Bakım altına alınan çocuklardan pek<br />
çoğunun geçmişte yıkıcı bir deneyim yaşamış olması, bu kaygının ortaya çıkmasında<br />
en önemli etkendir. Ancak bilinmesi gereken şudur ki; soru soran bir çocuk<br />
öğrenmeye hazırdır ve öğrenilemeyecek kadar kötü olan şeylerle yaşamaya<br />
katlanmak çok zordur. Konuşma girişimleri geri çevrildiğinde, sorularının üstü<br />
kapanıp görmezden gelindiğinde çocuğun çıkardığı tek sonuç, konuşulamayacak<br />
kadar anormal ve kötü bir hayatının olduğudur. Çocuğu böyle bir düşünceye<br />
mahkum etmemek ancak onun sorduğu soruları doğru yanıtlamaya hazır olmakla<br />
mümkündür. Bu aşamada, gerçekleri bilmek onun hakkıdır diye düşünerek, damdan<br />
düşer gibi bir sürü şey anlatıp, çocuğu endişe içinde bırakmamaya özen göstererek<br />
sorularına makul cevaplar vermek gereklidir.[48]<br />
Anne babasının neden yanında olmadığını soran bir çocuğa verilecek en<br />
temel mesaj; bu durumda onun hiçbir kabahatinin olmadığıdır. Yoksun<br />
çocuklara, ailesinin bakımı ve koruması altında olan her çocuk kadar değerli ve<br />
sevilmeye layık olduğu mesajını vermek her şeyden önemlidir.<br />
70
“İyi Niyetime Rağmen Bana Neden Kötü Davranıyor?”<br />
Yoksun çocukların daha önceki terk edilme ya da anne babadan birini yitirme<br />
deneyimi, yeni bir ilişki kurmalarını zorlaştırır. Bu ilişkiyi sınama gereği duyarlar.<br />
Geçmiş deneyimleri yüzünden ayıplandıklarını hissederler. Kendilerini oldukları gibi<br />
kabul edip etmeyeceklerini anlamak için kötü durumlarını hayatlarına yeni giren<br />
insanlara gösterme gereği duyarlar. Annelerine olan öfkelerini bakıcılarına<br />
yönlendirebilirler, onlara yardım etmeye çalışan insanlar karşısında aşağılandıklarını<br />
hissederek utanç duyabilir ve öfkelenebilirler.[49]<br />
Böyle durumlarda yoksun çocuklara “senin yaşadığın bu duyguyu<br />
anlıyorum ve şimdi senin yanındayım” mesajını vermek çok önemlidir. Onların<br />
güvenini kazanmanın zorlu ve zaman isteyen bir süreç olduğu unutulmamalıdır.<br />
“Bana Bağlanmalı mı?” Sorusu ve Bağlanma Kuramı<br />
Bağlanma, genelde çocuk ile yetişkin bir birey -çoğu zaman anne- arasındaki<br />
olumlu bağı ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Bağlanma kuramı hayvan<br />
gözlemleri ve deneyleri sonucunda gelişmiş bir kuramdır. Bağlanma kuramı insanların<br />
sosyal varlıklar olduklarını, diğer insanları yalnızca temel ihtiyaçlarını karşılayacak<br />
araçlar olarak algılamadıklarını kabul eder.<br />
Bağlanma her birey için mutlak bir gereksinim olup bağlanmanın<br />
olmadığı durumlar sağlıksızdır. Burada önemli olan; bakım veren kişi/kişiler ile<br />
çocuğun arasında kurulan bu ilişkinin güvenli ve devamlı olmasıdır.<br />
1971 yılında Harry Harlow tarafından yavru maymunlar üzerinde<br />
gerçekleştirilen bir dizi deney, bağlanmanın açlık ve benzeri temel gereksinimleri<br />
karşılamaya yönelik basit bir tepkiden ibaret olmadığını göstermiştir. Bu deneylerde,<br />
iki "yapay" anne kullanan Harlow, birini yumuşak ve sıcak bir peluşla kaplarken,<br />
diğerini çıplak bir tel olarak bırakmıştır. Minik maymunlar, süt emziği çıplak anneye<br />
iliştirilmiş olmasına rağmen peluşla kaplı anneyle vakit geçirmeyi tercih etmiştir.<br />
Harlow, minik maymunların beslendikleri zamanlarda bile peluş örtülü yapay anneden<br />
ayrılmadıklarını ve onunla iletişimi koparmak istemediklerini gözlemlemiştir.<br />
71
Besin sağlasa da, pasif olan anne maymun modeli yavrularda güven hissi<br />
uyandırmamış, gerçek anneyi modellemede tek başına yeterli olamamıştır. Gerçek<br />
maymunlarla iletişim kurmadan yetişen yavru maymunlar anormal davranışlar<br />
göstermiştir: Başka maymunlarla ilk karşılaşmalarında korkmuş ya da saldırganca<br />
davranmışlardır. Cinsel davranışlarında da anormallik görülmüştür. Bütün bunlar,<br />
erken yaşlarda anne ile kurulan bağın yavruların sosyal gelişimi için önemini<br />
göstermektedir.[50]<br />
Yetişkinlerde Bağlanmanın Önemi<br />
Bağlanma Kuramı'na göre, çocuk bebeklikten itibaren ona bakım veren ile<br />
yaşadığı deneyimleri ve onunla geliştirdiği ilişkisini ilerleyen yaşlarda her türlü yakın<br />
ilişkisinde model olarak kullanır; kişinin benlik modeli ile başkaları modeli bu sayede<br />
gelişir. Benlik modeli, kişinin ne ölçüde kendini sevgiye layık, değerli bir birey olarak<br />
gördüğüdür. Başkaları modeli ise, kişinin diğer insanları ne ölçüde güvenilir, ilgi ve<br />
sevgi sunmaya hazır bireyler olarak algıladığıdır. Bebekliklerinde her ihtiyaç<br />
duyduklarında gecikmeden ilgi gören ve bu sayede güvenli bağlanan bireyler, olumlu<br />
birer benlik ve başkaları modeli geliştirirler. Duygu ve düşüncelerini başkalarına<br />
açmaktan, ihtiyaçlarını ifade etmekten çekinmezler, kolaylıkla yakın ilişkiler<br />
kurabilirler.[51]<br />
Anne Yoksunluğunun Etkileri<br />
Bebek, doğduğu günden itibaren annesinin sıcaklığına, sesine, dokunuşuna<br />
kısacası her şeyine büyük bir ihtiyaç duyar. Annesinden ayrılmak çocukta şiddetli bir<br />
ayrılık kaygısı doğurur. Bu durum, çocukta güvensizlik ve düşmanlık duyguları<br />
oluşturarak kişilik gelişimini etkiler. Suçlu yetişkinlerin pek çoğunun çocukluk<br />
yıllarını ya tamamen, ya da uzunca bir süre annesiz geçirdiklerini ortaya koyan<br />
psikolog Bowlby’nin araştırmaları bu bilgileri desteklemektedir. [52]<br />
Amerikalı çocuk psikiyatristi Lowrey ise, ilk üç yılını yetimhanede geçiren<br />
çocuklarda “benlikçi”likle sevgi alamama ve verememenin klinik şikayetlerini,<br />
bununla birlikte saldırgan davranışlar ve konuşma bozuklukları tanımlamıştır. İki ya da<br />
üç yaşından sonra kurumlara gelen çocuklarda bu davranışlar görülmemektedir.<br />
72
Lowrey’in gözlemleri klasik bir çalışmada, başka bir Amerikalı psikiyatrist<br />
Goldfarb tarafından desteklenmiştir. Goldfarb, dört aylıktan üç yaşına kadar<br />
yetimhanede kalıp, sonra evlatlık olarak buradan ayrılan on beş çocuğu incelemiştir.<br />
Bir yandan da kuruma aynı zamanda gelen, fakat hemen evlat edinilen bir kontrol<br />
grubu üzerinde çalışmıştır. Araştırma sonuçlarına göre; erken çocukluk döneminde aile<br />
yaşamından yoksun kalan çocukların kişilikleri, pek çok bakımdan evlatlık alınan<br />
çocuklardan daha zayıftır. Zeka düzeyleri geridir, bellekleri zayıftır ve konuşma dili<br />
gelişimleri ile okul çalışmalarında bozukluklar vardır. [53]<br />
Okul öncesi dönemde annesinden ayrılan çocuklarda sık sık “Çocukluk Çağı<br />
Depresyonları” görülmektedir. Sürekli ağlayan, yeme içme problemleri yaşayan, her<br />
şeyi ve herkesi protesto eden bu çocuklarda, annesizlik daha da uzun sürerse, bu tür<br />
davranışlar yerini tam bir “iç kapanma” dönemine bırakmaktadır. Çocuk, en iyi ve en<br />
gelişmiş pedagojik metotlarla hizmet veren anaokulu ya da kreş türü kurumlarda<br />
bakılsa bile, teke tek ve devamlı bir bakımın yerini hiçbir şey tutamamaktadır.<br />
İçine kapanan çocukta bir süre sonra çocukluk çağı duygu durum bozuklukları hatta<br />
çocukluk şizofrenisi belirtileri başlayabilir.<br />
Bu çocuklarla çalışan kişilerde kendisine bağlanan örselenmiş bir çocuğun<br />
ondan sonra ne yaşayacağı kaygısı sıklıkla görülür. Oysa kısa da olsa sağlıklı<br />
sonlandırılmış bir bağlanma, her zaman için yoksunluktan daha iyidir ve olması<br />
gerekendir.<br />
Psikolog Spitz’in cezaevlerinde doğan 123 çocuk üzerinde yaptığı bir<br />
araştırma, bu konuda verilebilecek en güzel örneklerden biridir. Çocuklar cezaevi<br />
kuralları doğrultusunda, 6-12 ay kadar sonra annelerinin yanından alınıp bir çocuk<br />
yuvasına gönderilirler. Annelerinin yanındayken canlı, neşeli ve sağlıklı olan çocuklar,<br />
yeni yerlerinde üzüntülü, sürekli ağlayan, yanlarına yaklaşan yabancılardan korkan bir<br />
tablo çizerler. İkinci aydan sonra ise yataklarının kenarına büzülüp kalan, çevre ile<br />
ilişki kuramayan, sessiz, içine kapanık bir hale bürünürler. Ayrıca uykuları ve iştahları<br />
bozulmuş, gelişimleri gerilemiş, tam bir “problem çocuk” halini almışlardır. Eğer bu<br />
73
çocuklar yaşarlarsa sosyalleşme kusuru çeken, toplum dışı davranan otoriteye düşman<br />
bireyler olma olasılıkları çok yüksektir.<br />
Annenin yoksunluğu durumunda çocukların yaşamına birçok kişinin girip<br />
çıkması onların ruh sağlığına çok zarar vermektedir. Grup bakımı şeklindeki yuva ve<br />
kreşlerde sürekli bakıcı değişmesi, çocukluk depresyonuna sebep olmaktadır. Bu<br />
yüzden ilk 4 yıl anne yerine geçecek kişinin devamlı aynı olması çok önemlidir. Eğer<br />
bu sağlanamıyorsa çocuk, cezaevinde de olsa annesi ile büyümelidir. [54]<br />
Temel Mesajlar: “Sen Suçlu Değilsin, Çok Değerlisin!”<br />
Ailesi tarafından istismara uğramış ve ihmal edilmiş çocuk, ebeveyninin<br />
kötülük, çaresizlik ya da kayıtsızlığının günlük kanıtları karşısında bir adaptasyon<br />
süreci yaşar. Bu adaptasyon süresinde çocuk, kendince bir dizi savunmaya başvurmak<br />
zorunda kalır. Kaçamayacağı ya da değiştiremeyeceği dayanılmaz gerçekliği kendi<br />
anlam dünyasında değitirir. İstismarın hiç olmadığına inanmayı veya normalin bu<br />
olduğuna inanmayı seçebilir. Bu doğrultuda, istismarı bir sır olarak kendinden bile<br />
saklamaya çalışır. “Gerçekten olmadı.” der, normalize eder ya da duruma kendince<br />
mantıklı açıklamalar getirmeye çalışır. [55]<br />
Bu durumda çocuk, kaçınılmaz olarak nedenin kendi doğuştan kötülüğü<br />
olduğu sonucunu çıkartarak kirlenmiş, damgalanmış bir kimlik geliştirebilir.<br />
Yeryüzündeki varlığının, kendi dünyasındaki en güçlü insanlara korkunç şeyler<br />
yaptırdığına inanır. Bu düşünce, benmerkezci bir dünyada yaşayan ve yaşadığı<br />
herhangi bir kötü durumun yaptığı bir yanlışın karşılığı olduğunu düşünen yedi yaş<br />
altındaki çocuğun düşünce yapısıyla uyumludur.[56]<br />
İstismar edilen çocuklar çoğu kez öfke dolu, bazen de saldırgan olur.<br />
Çatışmaları çözecek sözel ve sosyal becerileri yeteri kadar gelişmemiştir; sorunlara<br />
düşmanca saldırı beklentisiyle yaklaşırlar. İstismar edilen çocuğun öfkesini kontrol<br />
etmedeki tahmin edilebilir güçlükleri, kötü biri olduğu kanaatini daha da<br />
74
kuvvetlendirir. Bir başkasıyla her düşmanca karşılaşma, kendisinin aslında nefret<br />
edilen bir insan olduğu hakkındaki düşüncesini destekler.[57]<br />
Bu çarpık düşünceyi değiştirmek amacıyla Çocuk Esirgeme Kurumu<br />
çalışanlarının yerine getirmesi gereken en önemli görev, rutin olarak onlara<br />
kabahatli olmadıklarına dair güvence vermektir.[58]<br />
Aileleri Hakkında Ne Söylemeliyim?<br />
Bütün çocuklar, anne-babalarına yakınlık duyarlar ve bu durum annebabalarının<br />
kötü kişiler olduklarını düşündüklerinde, kendilerinin de kötü ve<br />
sevimsiz olduklarını hissetmelerine neden olabilir.[59] Bu nedenle, çocuğa annebabasının<br />
kötü ve değersiz olduğunu hissettirmekten kaçınılmalıdır.<br />
Aile görüşmeleri çocuğa bakım verenlerle biyolojik aileler arasındaki<br />
diyalogun gerildiği anlara sahne olabilir. Bu durumun oluşmasında anne babaların<br />
çocuğun bakımını başkalarına bıraktıkları için hissettikleri derin suçluluk temel<br />
etkendir. Onlar, kendilerinin mutsuz ve vicdan azabı içinde olduklarını kabul etmek<br />
yerine savunma mekanizması geliştirerek, kavgacı ve suçlayıcı bir tutum içine girerler.<br />
Sosyal hizmet çalışanlarına ve çocuklarına mantıksız tepkiler gösterirler. Çocuğa ve<br />
çocuğun bakım yöntemine sert eleştiriler getirirler.[60] Bu durum hayatındaki iki<br />
önemli figürün çatışmasını gören çocuk için kaygı vericidir. Böyle durumlarda<br />
yapılması gereken anne babaların davranışları konusunda çocuklara gerçekçi<br />
açıklamalar yapmaktır. Böylece çocukların, onların “kötü” anne-babalar olduklarını<br />
düşünmeden, olumsuz davranışlarını anlayışla karşılayabilmesi sağlanmış olur.<br />
Temel Soru: Kimi Model Alacak?<br />
Ailenin olmaması veya ailenin dağılması sonucu ortaya çıkan anne-baba<br />
yokluğunun olumsuz psikolojik etkileri olabilir. Bu etkiler, anne-baba yitimi, çocuk<br />
yaşamının üçüncü ya da dördüncü yıllarında olduğunda ve yitik anne-baba çocukla<br />
aynı cinsiyette olduğu zaman en yüksek düzeydedir.[61]<br />
Çocuklar, gelişimin cinsel döneminde, anne-babayı örnek alırlar. Kendi<br />
gelecek düşüncelerini kafalarında oluşturunca, kız ve erkek çocuklar, anneleri ve<br />
75
abaları gibi olacaklarını sanırlar. Kişiliğin özü, yaşam boyunca değişmediği<br />
düşünülen bölümü, büyük ölçüde bu erken çocukluk çağının kişilik oluşumu olayları<br />
çerçevesinde örülmüştür. Araştırmalar, bu belirleyici yıllarda anne-babanın<br />
eksikliğinin kişilik gelişimini bozduğunu, babalarını yitiren çocuklar içinde erkek<br />
çocukların, sonraki yaşamlarında kendi cinsel yaşantıları ve evliliklerinde sorun<br />
yaşamaya, kızlara göre daha eğilimli olduklarını ortaya koymuştur.[62]<br />
Bu bilgiler doğrultusunda çocuğun hayatında model alabileceği<br />
yetişkinlerin yer almasının gerekliliği tartışmasızdır.<br />
Sorunlu Davranışlara Nasıl Yaklaşılmalı?<br />
Bir çocuk için temel ihtiyaçlar; kendini gerçekleştirme ve kendini değerli<br />
hissetmedir. Çocuk bunları kazanma yolunda engellerle karşılaştığında uyum yeteneği<br />
bozulur. Diğer insanlarda tehlikeli durum duygusu ya da öfke uyandıran huzursuz<br />
davranış, çocuğun duygusal bir sorunla boğuştuğunun ve uyumunun bozulduğunun ilk<br />
belirtisi olabilir. Bu gibi durumlarda çocuğu ayıplamak, savunmalarını<br />
güçlendirmesine ve suçluluk duygularını bastırmasına yol açar. Ortaya çıkan kriz<br />
anlarında çocukla birlikte tınlamak, onun duygusuna eşlik etmek çok önemlidir.<br />
“Üzülüyorsun… Neler oluyor? Seni dinlemek istiyorum biraz.” gibi cümlelerle onun<br />
duygusuna eşlik edilmeli ve anlaşılmak istendiği hissettirilmelidir. Çocuk önceden<br />
baskı altına aldığı yönlerini, ancak anlaşılacağını ve yerilmeyeceğini hissettiğinde,<br />
açıkladıklarının onun bu durumunu anlamayacak kişilere iletilmeyeceğine inandığında<br />
açığa vurur.<br />
Sorunlu davranışları her ne pahasına olursa olsun önlenmesi gereken bir<br />
durum olarak değil, çözümlenmesi gereken bir sorun olarak algılamak ve taşkın<br />
davranışın arkasındaki istekleri görmek gerekir. Böylece çocuk, düşen endişe<br />
düzeyiyle birlikte savunma mekanizmalarını yavaş yavaş bırakır ve daha önceden<br />
baskıladığı duygularını dolaysız olarak anlatma yolunu seçer.[63]<br />
Uygunsuz davranışları azaltmanın en etkili yolu olumlu davranışların düzenli<br />
olarak takdir edilmesi ve ödüllendirilmesidir. Gözdağı verme, sözel ya da fiziksel<br />
76
şiddet uygulama gibi yöntemler çocuğun endişe düzeyinin yükselmesine ve saldırgan<br />
davranışlarının artmasına yol açar.<br />
Uygunsuz davranışı ortadan kaldırmada sıklıkla başvurulan ceza yöntemi ise,<br />
doğaya; insan doğasına uygun değildir. Plastiği hazmedemeyen doğa gibi insan da<br />
cezayı hazmedemez. İnsan eğitiminde ceza kalp kırıcıdır, onur kırıcıdır ve<br />
yüzsüzleştiricidir. Bu nedenle olumsuz davranışın karşılığı, ceza değil davranışın<br />
hemen ardından gelen uygunsuz davranışla ilgili geribildirim, davranış<br />
karşısında ne hissedildiğini ifade etme ve çocuğun yaptığının bedelini ödemesi<br />
olmalıdır. Odasını dağıttığında toplatmak, etrafı kirlettiğinde temizletmek gibi<br />
uygulamalar çocuğun yanlış davranışının bedelini ödemesini sağlar.<br />
Davranışı büyük oranda model alarak öğrenen çocuğu cezalandırmak, ona bir<br />
başkasını nasıl cezalandıracağını; azarlamak ise nasıl azarlayacağını öğretir. Oysa<br />
olumsuz davranışının karşılığında, karşısındakine ne hissettirdiğini duyan çocuk,<br />
duygularını ifade ederek istediği sonucu elde etmeyi öğrenecektir. Çocuğun kendisini<br />
karşısındakinin yerine koyma becerisini geliştirmesi sağlanmalıdır. Kesin olan şudur<br />
ki, anlaşılan çocuk anlamayı, ilişki kurulan çocuk başkalarıyla ilişki kurmayı<br />
öğrenir.[64]<br />
Çocukla iletişimde etkili ve değerli olan zorlamaktan çok razı etmek,<br />
otoriter kontrolden çok karşılıklı etkileşimdir.<br />
Parolamız: “Sevgi ile Disiplin”<br />
Çocuğun ruhsal gelişiminde üç ana unsur çok önemlidir: Sevgi, disiplin ve<br />
ilgi. Bu unsurlar içerisinde en fazla yanlış yorumlanan kavram disiplindir. “Disiplin”<br />
ortalığı kasıp kavurmak değil, sağlıklı sınırlar koymaktır. Disiplinin ifade ettiği anlamı<br />
tam olarak kavrayabilmek için düzeltmek ve iyileştirmekle, yargılamak ve<br />
cezalandırmayı birbirine karıştırmamak gerekir.<br />
77
“Disiplin” çocuğa hayatın kurallarını öğretmektir, onun kişiliğini ezmek<br />
değildir. “Disiplin” çocuğu sağlıklı ve dengeli bir geleceğe hazırlamaktır. Çocuğun<br />
doğru ile yanlışı ayırma, kendini kontrol edebilme, öz disiplin sahibi olabilme, insan<br />
ilişkilerinde sınır koyabilme, iyi ve yardımsever olabilme gibi temel duygularını<br />
güçlendirmektir.<br />
Çocukla ilişkide daima orta yol aranmalıdır. Aşırıya kaçmak; ifrat, katı,<br />
tutucu, titiz, kuralcı, yargılayıcı, suçlayıcı olmaktır. Tersine bir aşırılık olan tefrit ise;<br />
göz yummak ve aşırı hoşgörülü olmak, çocuğun istediği her şeyi yerine getirmek<br />
demektir. Orta yol ise sertlik ve yumuşaklık arasındaki denge halidir. Tatlı bir<br />
disiplinle orta yolu bulabilmek beceri isteyen bir iştir.<br />
Bir genelleme yapılacak olduğunda üç tip ebeveyn yaklaşımı ile karşılaşılır:<br />
Otoriter Ebeveyn: Her şeye “hayır” demeye eğilimli, hükmetmeyi seven,<br />
esnekliği olmayan, emir veren, her zaman çocuk yerine karar veren, eleştiriye kapalı<br />
bir tutum sergileyen ebeveynlerdir. Bazı otoriter ailelerde disiplinle birlikte aşırı bir<br />
sevgi ve ilgi de görülür. Bazılarında ise, aşırı disiplinin icabı olarak benimsendiği için,<br />
ilgi ve sevgi çocuktan esirgenir.<br />
Liberal Ebeveyn: Çocuğun yanlış davranışlarına bile göz yuman, kararları<br />
tamamen çocuğa bırakan, hemen hemen hiç yaptırım uygulamayan, kabullenici, her<br />
şeye “evet” demeye eğilimli, eleştiriyi ciddiye almayan bir tutum sergileyen<br />
ebeveynler bu gruba girer. Üç temel unsur (sevgi, disiplin ve ilgi) bu tür ailelerde<br />
çocuğa en az seviyede gösterilir.<br />
Demokrat Ebeveyn: Çocuğu ile her şeyi tartışabilen, ikna ve inandırma<br />
yöntemini kullanan, gerekirse fikir değiştirebilen, eleştiriye açık, yönlendirici, karar<br />
verirken çocuğun da düşüncelerini alan, doğru yerde “evet”, doğru yerde “ hayır”<br />
diyebilen bir anlayışa sahip anne-babalardır. Sevgi, disiplin ve ilgi bir denge<br />
halindedir.<br />
78
Çocuğu en mutlu edecek atmosfer sevgi ve disiplinin uygun ölçüde<br />
dengelenmesiyle ortaya çıkar. Sıcak ve kucaklayıcı bir sevgi, iyi davranışlara destek<br />
olmak, hatalara makul ölçüde göz yummak, sabırlı ve tahammüllü olmak, mizah<br />
duygusunu geliştirmek, hoşgörülü, bağışlayıcı olmak, değer vermek, zaman ayırmak<br />
çocuk için gerekli mutluluk atmosferini oluşturacaktır.<br />
Mutluluk atmosferinde disiplin vermek, çocuğa olumsuz isteklerini kontrol<br />
altına almayı öğretmek, yanlış davranışlarının bedelini adaletle ödetmek, hayatın<br />
zorluk ve tehlikelerini tanımasını sağlamak, iç disiplin, diğergamlık, alçak gönüllülük,<br />
iyilikseverlik, çalışkan olmak, başkalarının hakkına saygı göstermek, dürüst ve adil<br />
olmak gibi özellikleri kazandırmaktır.<br />
Dozu kaçırılan disiplini çocuğa inisiyatif vererek, fırsat tanıyarak olumluya<br />
çevirmek mümkündür. [65]<br />
Disiplinin Olmazsa Olmazları: Tutarlılık, Kararlılık, Devamlılık<br />
Disiplin sağlamak bir beceridir. Bunu başarabilmek için önce bakım<br />
verenlerin kendilerini bu konuda eğitmeleri, çocuklarını nerede, nasıl<br />
durdurabilecekleri konusunda fikir sahibi olmaları, verdikleri sözün her zaman<br />
arkasında durmaları gerekir. Çocuk istediğini yaptırmak için bakım verenlerinin<br />
sınırlarını zorlamak ister. Çocuklara disiplin verirken mutlaka tutarlı olmak gerekir.<br />
Çocuk eğitimindeki en büyük sorunlardan biri bakım veren kişilerin<br />
aynı dili konuşmuyor oluşudur. Çocuk ruh sağlığı kliniklerine davranış problemleri<br />
nedeniyle yapılan başvurularda öncelikle bakım verenlerin tutumuna bakılır. Bakım<br />
verenlerin yanlış tutumları, bilinçli ebeveyn olamamayla ilgili hataları düzeltilir.<br />
Bunlar düzeltildiğinde de çocuktaki problemler çoğunlukla kendiliğinden düzelir.<br />
Çocuğun nasıl eğitileceği hususunda çocuğun sorumluluğunu taşıyan kişilerin<br />
öncelikle konuyu kendi aralarında konuşmaları gerekir. Bu konuşmada ortak bir dil,<br />
bir çözüm yöntemi belirlemeli; sonrasında bunu birlikte uygulamaya koymalıdırlar.<br />
79
Bakım verenler her konuda tam bir fikir birliğine varamayabilirler; ama çocuğun hayat<br />
başarısını, ekonomik başarısını temin edebilmek için yüzde 70-80 oranında anlaşmaları<br />
gerekir.<br />
Çocuk eğitiminde bakım verenlerin ortak hareket edememesi çocuğun<br />
eğitimini hem akademik başarı, hem de sosyal başarı yönünden etkiler. Çocuğun<br />
sorumluluğunu taşıyan yetişkinler çocuğa farklı mesajlar verirse, birinin evet dediği<br />
şeye ertesi gün bir diğeri hayır derse, veya bir gün evet denilen şeye ertesi gün hayır<br />
denilirse çocuk neyin iyi neyin kötü, neyin doğru neyin yanlış olduğunu kavrayamaz,<br />
kafasında sınırlar geliştiremez. Bencilce davranarak kendi hoşuna gideni, çıkarına en<br />
uygun olanı seçip ona yönelir.<br />
Ev veya yuvalarda yaşayan çocuklar için en önemli açık kapı bakım veren<br />
kişiler ile kural koyucu-ödüllendirici kişilerin çokluğu ve aralarındaki dil ve tutum<br />
farklılıklarıdır. Herkesin sıcak – soğuk algısı değiştiği gibi doğru ve yanlış<br />
değerlendirmeleri de farklı olacaktır. Disiplindeki çok seslilikten çocuğa sadece zarar<br />
gelir! Olabildiğince tek ses olunması; konulan kurallar, ödüllendirmeler ya da duruma<br />
göre cezalandırmalarda tutarlı ve sürekli olunması gereklidir.<br />
Yetişkinler arasında bazen çeşitli tartışmaların, problemlerin olması<br />
normaldir. Ancak bunlara şahit olan çocuğun hayatındaki yetişkinlerin konuyu<br />
uzatmadan sorunlara çözüm üretebildiğini, problemleri çözmeyi başarabildiğini<br />
görmesi gerekmektedir.[66] Çocuğun iki ayrı insanın doğal olarak iki ayrı fikre sahip<br />
olabileceğini, bunları tartışabileceklerini, kırıcı ve yıkıcı olmadan bir ortak noktada<br />
buluşabileceklerini de yaşayarak öğrenmesi gereklidir.<br />
80
Ne Yapmalı?<br />
<br />
Sık sık onu çok sevdiğinizi söyleyin.<br />
<br />
hoş bir şekilde vakit geçirin.<br />
<br />
Onunla kaliteli (duygu ve düşünce paylaşımı, karşılıklı etkileşim) ve<br />
Sık sık yaşına uygun görev ve sorumluluklar verin. Onun yapabileceği<br />
şeyleri kendisine bırakın, onun yerine bazı şeyleri siz yapmayın. Bu, çocuğun<br />
kabiliyetlerinin gelişmesini önleyerek kendini ortaya koymasını engeller.<br />
<br />
Ona sık, sık kendini nasıl hissettiğini sorun.<br />
<br />
Davranışlarının altında yatan nedeni anlamaya çalışın.<br />
<br />
Olaylar karşısında onun da fikrini ifade etmesini sağlayın. Söylediği<br />
şeylere önem verdiğinizi hissettirin.<br />
<br />
ödüllendirin.<br />
Onun iyi yönlerini ve başarılarını takdir edin, ön plana çıkarın ve<br />
Dinsel ilkeleri, çocuktaki suçluluk duygusunu artırmak için<br />
kullanmayın.<br />
<br />
Çocukların davranışlarına şekil vermek yerine düşüncelerini akılcı hale<br />
getirin. “Akıllı ol, bağırarak istediklerini elde edemiyorsun, iletişim becerilerini<br />
genişletirsen, haklarını genişletebilirsin.” mesajını verin.<br />
<br />
Bir çocuğun sahip olduğu şey, çocuk için onun bizzat kendisidir. Bu<br />
nedenle bir çocuğun elinden bir şey alındı mı, buna karşılık ona başka bir şey vermek<br />
gerekir.<br />
<br />
ilgi alanları oluşturun.<br />
<br />
davranışın yanlış.”<br />
İstenmeyen davranışların ortadan kalkması için çocuğa kabul edilebilir<br />
Kişiliğine değil davranışa vurgu yapın. “Sen iyi bir çocuksun ama bu<br />
81
kurarak ifade edin.<br />
İsteklerinizi kararlı, ciddi ve sakin bir şekilde mutlaka göz teması<br />
<br />
Yanlış seçimlerinin sonuçlarını söyleyin ve seçimi yine ona bırakın.<br />
<br />
Çocuğun işinin sınırları aşmaya çalışmak ve sürekli istemek olduğunu;<br />
yetişkinlere düşenin ise bu durumlarda sınırları belirlemek olduğunu unutmayın.<br />
<br />
hızlandırın.<br />
Çocuğun gelişmelerini adım, adım ona göstererek gelişmesini<br />
<br />
Ona problem çözmeyi öğretin. Kendisi çözmesi için zaman tanıyın.<br />
Hedefe ulaşması için alternatif aşama ve çözümleri gösterin.<br />
<br />
Ona ortaya çıkabilecek sorunlarla başa çıkma stratejilerini sunun.<br />
<br />
Okul ve sosyal yaşamda başarısızlık damgası çocuğu saldırgan olmaya<br />
ve yanlış davranışlara iteceğinden o alanlardaki gelişmesini takip edin.<br />
<br />
Kesin cümleler yerine soru cümleleri kullanın.<br />
<br />
kontrol edebilmeyi öğretin.<br />
Kendisinin ve karşısındakinin duygularını fark etmeyi, anlamayı ve<br />
<br />
Kendisine, karşısındakine, olaylara dair algıları üzerinde konuşun.<br />
<br />
İhtiyaçlarını anlatmak için duygularını göstermesini sağlayın.<br />
olun.<br />
<br />
Kızdığı kişinin rolüne sokup onun bakış açısını görmesine yardımcı<br />
<br />
yeteneği kazandırın.<br />
<br />
İlkel, toplumdışı içgüdüleri bastırıp egemenliği altına alabilecek<br />
Savunma mekanizmalarından vazgeçirin. Baskılanmış dürtülerini açığa<br />
çıkartarak sağlıklı bir biçimde karşılanmasını sağlayın.<br />
82
Düşüncelerinin avantajlarını ve dezavantajlarını gösterin.<br />
<br />
Problem çözücü davranışın ne olabileceğini konuşun. Seçim yelpazesini<br />
genişleterek çaresizliğini azaltın.<br />
<br />
Doğru düşünmeyi değil, esnek düşünmeyi, olaylara geniş bir<br />
perspektiften bakmayı öğretin. “Olaylara fare gibi mi kartal gibi mi bakıyorsun?”<br />
<br />
Ona model olun.<br />
<br />
çıkmaya hazırlayın.<br />
Tahrik edilmeye, dalga geçmelere siper alın, zorlu durumlarla başa<br />
<br />
Fikrini alın. “Sence bu öfkeyi nasıl yenelim?”<br />
<br />
Alternatifli düşünmesini sağlayın.“Üç farklı kişi bu olay hakkında ne<br />
düşünürdü?” “Aynı sorunu olan yaşıtının düşünce ve stratejileri ne olabilirdi?”<br />
<br />
Onun kabiliyetlerinin gelişmesine imkan ve zemin hazırlayın.<br />
<br />
<br />
Hatalı davranışlarını konuşarak, onu yargılamadan anlamaya çalışın.<br />
Olayların ve yaptıklarının hatalı taraflarını fark etmesine yardımcı olun.<br />
<br />
Onun kendini ifade etmesini kolaylaştırmak için karşılıklı olarak siz ona<br />
kendinizi ifade edin, ondan da kendini ifade etmesini isteyin. Sık sık sohbet edin.<br />
<br />
Onun girişimciliğini destekleyin.<br />
<br />
Onun yaşına uygun görevleri almasını ve bunu yaparak kendi<br />
kapasitesini geliştirmesini sağlayın.<br />
<br />
artırmaya çalışın.<br />
Ders, spor, sanat, sosyal, akademik aktiviteler ile başarı alanlarını<br />
<br />
<br />
Onun olaylar karşısındaki duygularına değer verdiğinizi belli edin.<br />
Arkadaşlıklarını ve girişimlerini uygun olduğu ölçüde destekleyin.<br />
83
gerektiğini ifade edin.<br />
Herkesin hata yapabileceğini ama hataları öğrenerek tekrarlamamak<br />
<br />
<br />
<br />
motive edin.<br />
<br />
Hatalarını büyütmeyin, bazı hatalarını yeri geldiğinde görmezden gelin.<br />
Kendi sınırlarını ve kendi kontrolünü belirlemesine yardımcı olun.<br />
Sevdiği kahraman olmasını sağlayın. (Örtülü Modelleme) O modelle<br />
Onu çok sevin!<br />
Yardımcı Teknikler:<br />
Seçim İllüzyonu:<br />
Çocuğa bir şeyi yaptırmakta zorlanıldığı durumlarda ona seçme hakkının<br />
kendisinde olduğunu hissettirmek sonuca ulaştırıcıdır. Örneğin;” Ahmet’ciğim 8.30’da<br />
mı yatmak istersin yoksa 9.00’da mı?” diye sorulduğunda çocuk kendisiyle ilgili bir<br />
meselede karar verme yetkisinin ona verilmesinden mutluluk duyar ve aslında ikisi de<br />
isteğe uygun olan iki seçenekten birini seçer.<br />
Paradoksal Yaklaşım:<br />
Çocuklara gelişimleri boyunca olumlu mesajlar vermek, iyi davranışlarını<br />
görmek, ödüllendirmek gerektiği temel bir bilgidir. Ancak bazı durumlarda “Aslansın,<br />
kaplansın, sen başarabilirsin” demek işe yaramaz. Bu durumlarda paradoksal bir<br />
yaklaşım benimsenerek “Kendine bir bak, yapabileceğini düşünürsen bunu yap.” gibi<br />
cümleler kurarak onu başarmak, kendini ispatlamak için hırslandırmak istenen sonucu<br />
elde etmeyi hızlandırır.<br />
84
BEŞİNCİ BÖLÜM<br />
UYUM <strong>VE</strong> DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI<br />
DAVRANIŞ <strong>VE</strong> UYUM SORUNLARI NEDİR ?<br />
Çocuklar yaşlarına uygun gelişim dönemlerinde yeni beceriler kazanırlar.<br />
Ancak çocuk gelişim ve değişim gösterirken ebeveynleri ya da çevresindeki yetişkinler<br />
yanlış tutum içindeyse, sorunlarını çözmede engellemelerle karşılaşırsa, döneme özgü<br />
bu sorunların çözümü yeni gelişim dönemlerine ve çocuğun ileriki yaşlarına ertelenir.<br />
Bu durumlarda ortaya çıkan sorunlar uyum ve davranış bozuklukları olarak<br />
adlandırılır.<br />
Uyum ve Davranış Sorunları<br />
<br />
<br />
Uyku Bozuklukları<br />
Yeme Bozuklukları<br />
<br />
<br />
Tuvalet Sorunları<br />
Kekemelik<br />
<br />
<br />
İçine Kapanıklık<br />
Tikler<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Öfke-Saldırganlık<br />
Çalma<br />
Yalan<br />
Küfür<br />
Korkular<br />
85
Mastürbasyon (elle doyum)<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Tırnak Yeme<br />
Parmak Emme<br />
Trikotilomani (saç koparma)<br />
Aşırı Hareketlilik<br />
<br />
Çocukluk Depresyonu<br />
Davranış Bozukluğunun Nedenleri<br />
<br />
<br />
Anne babanın aşırı koruyucu tutumu<br />
Anne babanın aşırı engelleyici tutumu<br />
<br />
<br />
Anne babanın sorunu görmezden gelmesi<br />
Ailede aşırı kuralsızlık<br />
<br />
<br />
Gelişim dönemine ait geçici sorunlara yanlış yaklaşım<br />
Anne baba kaybı ya da anne babadan uzun süreli ayrılık<br />
<br />
<br />
Anne babanın ayrılığı<br />
Aile içi çatışmalar<br />
<br />
<br />
Travmatik olaylar<br />
Okul sorunları<br />
<br />
Nörolojik ve psikiyatrik nedenler<br />
86
Çocuğun Davranış Bozukluğu Göstermesinin Nedenleri<br />
<br />
<br />
<br />
Dikkat Çekmek<br />
Kural Koyuculara Karşı Güç Kazanma İsteği<br />
İntikam Alma İsteği<br />
<br />
<br />
<br />
Yetersizlik Hissi<br />
Sorunu Yansıtma<br />
Sevgisizlik<br />
Olumlu İlişki Nasıl Kurulur?<br />
<br />
<br />
Sorunu doğru tanımlama<br />
Sevgi ihtiyacını karşılama<br />
<br />
<br />
Karşılıklı saygı<br />
Çocuğa zaman ayırmak<br />
<br />
Cesaretlendirmek<br />
Uyku Bozuklukları<br />
ergenler)<br />
<br />
Yaşa göre farklılıklar gösterir. (Oyun çocukları, okul çağı çocukları,<br />
<br />
gösterdiği bir tepkidir.<br />
Genelde kişinin psikososyal stres faktörlerine ve kaygı durumlarına<br />
87
Çocuklarda % 20-30 oranında görülür.<br />
Uyku Bozuklukları:<br />
<br />
<br />
Gece Kabusları<br />
Gece Terörü<br />
<br />
<br />
<br />
Uykuya Dalma Güçlüğü<br />
Kısa Uyanmalar<br />
Kafa Vurma<br />
<br />
<br />
Uyku Sıçramaları<br />
Sallanma<br />
<br />
<br />
Uykuda Konuşma<br />
Bacak Krampları<br />
<br />
<br />
Bruksizm (Diş sıkma)<br />
Uyku Enürezisi (Alt ıslatma)<br />
<br />
Uyurgezerlik<br />
Nasıl Önlenir?<br />
<br />
Uyku düzenini sağlamak<br />
<br />
<br />
Uyaran kontrolü (beslenme denetimi)<br />
Dereceli söndürme (aşamalı olarak bıraktırmak)<br />
88
Aynı yerde uyumak (kendi yatağında)<br />
ritüelleri<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Yatağını ceza yeri olarak kullanmamak<br />
Okuma, şarkı söylemek, sakin oynamak gibi bireyselleştirilmiş yatak<br />
Yatakta kalmayı yüreklendirmek<br />
Yapılandırılmış uyku günlükleri<br />
Stres, kaygı faktörlerini kontrol<br />
Yeme Bozuklukları<br />
<br />
Anoreksiya Nevroza<br />
<br />
Bulimia Nevroza<br />
Tanı Koşulları<br />
<br />
Normal vücut ağırlığına sahip olmayı reddederek kendini kusturma,<br />
müshil ya da idrar söktürücü kullanma, aç kalma, aşırı egzersiz yapma<br />
<br />
Kilo almaktan korkma, kilo veriyor olmanın bu korkuyu azaltmaması<br />
kez)<br />
<br />
Tıkınırcasına yemenin ardından kendini kusturmak (üç ay/haftada iki<br />
<br />
düzensizleşme<br />
Aşırı olarak zayıflama ve adet döngüsünün ardışık üç kez olmaması,<br />
<br />
olduğuna inanmak)<br />
Beden biçimlerinin çarpık algılanması (çok zayıf olduğu halde şişman<br />
89
Bu durumları sorun olarak görmemek<br />
<br />
<br />
<br />
Sık sık tartılmak<br />
Bedenini aynada uzun uzun incelemek<br />
Cinsel sorunlar<br />
Nedenleri<br />
<br />
<br />
Kalıtım<br />
Hipatalamus lezyonları<br />
<br />
Genellikle bir diyet döneminin sonunda, ebeveynin ayrılması,<br />
boşanması gibi yaşantısal bir olayı takiben<br />
<br />
Aile içi çatışmalar<br />
<br />
<br />
Güzelliğe ilişkin kültürel standart olarak inceliğin desteklenmesi<br />
Aşırı korumacı, endişeli aile yapısı<br />
<br />
<br />
Çocuklarına söz hakkı vermeyen, değersiz hissettiren aileler<br />
Katı yaklaşım<br />
<br />
<br />
Kiloyla ilgili aile ve çevrenin istismarı<br />
Çocuksu kalmayı pekiştiren aile patolojisi<br />
Bedensel Etkileri<br />
<br />
<br />
<br />
Kan basıncı düşer<br />
Kalp atışı yavaşlar<br />
Kemik yoğunluğu azalır<br />
90
Deri kurur<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Tırnaklar kolay kırılır<br />
Hormon düzeyleri değişir<br />
Kansızlık görülebilir<br />
Saçlar dökülebilir<br />
<br />
<br />
<br />
Beden tüylenebilir<br />
Elektrolit dengesi bozulur<br />
Tükrük salgıları azalır<br />
Tedavi<br />
<br />
<br />
Beden imgesi- ideal kilo kontrolü<br />
Antidepresif ilaç desteği<br />
<br />
<br />
İnanç ve inanışlarını değiştirmek<br />
Gıda kayıt takvimi<br />
<br />
Gevşeme egzersizleri<br />
<br />
yemesi gibi…)<br />
Normal yeme örüntülerinin geliştirilmesi- ödüller (sevdiği kişiyle<br />
<br />
Aile terapisi<br />
91
Tuvalet Sorunları<br />
Enürezis: Çocuklarda alt ıslatma bozukluğudur. Erkek çocuklarda daha sık<br />
görülür. Enürezis idrar kontrolünün beklendiği yaştan sonra (4-5 yaş) gece ya da gündüz,<br />
yatağına ya da giysilerine istemli ya da irade dışı olarak yineleyen (haftada en az 2 kez) idrar<br />
kaçırması olarak tanımlanır.<br />
Birincil;Doğduğundan beri hiç kuru kalmamıştır.<br />
İkincil; En az bir yıl kuru kaldıktan sonra tekrar yapmaya başlamıştır.<br />
1. Yalnız gece altını ıslatanlar<br />
2. Yalnız gündüz altını ıslatanlar<br />
3. Hem gece hem gündüz altını ıslatanlar<br />
4. Ara sıra altını ıslatanlar<br />
Enkoprezis: Çocuklarda görülen dışkı kaçırma bozukluğudur. Çocuğun<br />
tuvalet eğitimini tamamlaması gereken yaşa gelmiş olmasına rağmen istemli ya da<br />
istem dışı olarak kakasını kontrol edememesiyle ortaya çıkan bir bozukluktur. Seyrek<br />
görülen ve daha çok erkek çocuklarda rastlanan bir durumdur. Burada altını ıslatmadan<br />
daha ağır bir ruhsal uyumsuzluktan söz edilebilir. Bu tanı 4 yaşından sonra konur,<br />
dolayısıyla tedavi de o zaman söz konusudur.<br />
Enürezisin Nedenleri<br />
<br />
Kalıtımsal yatkınlık<br />
<br />
Organik bozukluklar. Mesane kapasitesi, böbrek sorunları, şeker<br />
hastalığı, nörolojik hastalıklar, ağır uyku<br />
92
Kardeş kıskançlığı, aileden birinin ölümü, boşanma, annenin tedavisi<br />
uzun süren hastalığı, okul sorunları (Başarısız çocuklar zaten bunun farkındadır,<br />
ailenin bunu dile getirmesi gereksiz ve yanlıştır.) vb. gibi tetikleyici nedenlerle<br />
kaygının bilinçdışı ifade edilmesi<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Travmatik yaşantı<br />
Çocuğun sık sık üşütmesi<br />
Yanlış ve baskıcı tuvalet eğitimi verilmesi<br />
Sosyo-ekonomik durum<br />
Tedavi<br />
<br />
Tıbbi tahlillerle biyolojik mi psikolojik mi olduğunun anlaşılması<br />
<br />
Aileye danışmanlık ve terapi<br />
<br />
Kayıt yöntemi –ödül (Güneşli ve bulutlu günlerin olduğu bir çizelge<br />
hazırlanır ve her sabah duruma göre o çizelge doldurularak haftanın sonunda güneşli<br />
günlerin fazla olması durumunda, çocuğa maddi ya da manevi bir ödül verilir. İlk hafta<br />
sadece güneşli günler yazılarak çocuk motive edilir.)<br />
<br />
Kas güçlendirme (idrarını yaparken 5-7 kez tutup bıraktırma)<br />
<br />
Sıvı alımı kontrolü<br />
<br />
Alarm (Anne kaldırabilir) Çocuğun gecede birkaç kez tuvaletini yapmak<br />
üzere kaldırılması idrar kesesinin idrarı tutarak salınımını erteleme kapasitesini<br />
azaltacağından çocuk gecede bir kez tuvalete kaldırılmalıdır. Her ay, tuvalete gitmesi<br />
için uyandırıldığı saat 15’er dakika geri çekilerek idrar kesesinin kapasitesi artırılmalı<br />
ve gece yatış saatine kadar geriletilmelidir. Gecede iki kez tuvalete kaldırılmaya<br />
alışmış çocuklarda ise ilk kaldırılma saati her ay 15’er dakika geri alınarak yatış<br />
saatine, ikinci kaldırılma saati 15’er dakika ileri alınarak sabah kalkış saatine<br />
93
yaklaştırılmalıdır. Burada amaç çocuğun idrar kesesinin idrarı tutabilme kapasitesini<br />
gece yatış saatinden sabah kalkış saatine kadar uzatmaktır.<br />
<br />
İlaç tedavisi<br />
Enkoprezisin Nedenleri:<br />
<br />
<br />
<br />
Bağırsak işlevlerinde bozukluk<br />
Tuvalet eğitiminin yanlış verilmesi<br />
Annenin aşırı titiz yaklaşımı ile baskı uygulaması<br />
<br />
<br />
Yeni bir kardeşin doğumu gibi modelleme ile regresyon (gerileme)<br />
Psikolojik faktörler<br />
Tedavi<br />
<br />
Tıbbi kontrol<br />
<br />
<br />
İlaç tedavisi<br />
Kayıt ve ödül yöntemi<br />
<br />
<br />
Emdr (Travma tedavi yöntemi)<br />
Aile danışmanlığı ve terapisi<br />
Akıcı Konuşma Bozuklukları<br />
Kekemelik<br />
Kekemelik ya da konuşurken takılma, daha genel olarak tanımlarsak<br />
konuşmanın akıcılığını bozan duraklama ya da takılmalar çocuğun büyüme ve<br />
94
gelişmesiyle birlikte ortaya çıkar. 3-5 yaşlar arasında beyin gelişimi hızlanmakta ve<br />
çocuk daha hızlı düşünmektedir. İletişim sırasında düşüncelerin aktarılmasına yarayan<br />
konuşmanın oluşturulduğu dil ve dudak gibi aktarma organları ise henüz bu hıza<br />
yetişememektedir. Böylesi durumlarda konuşmanın başlangıcında bazı sözcükleri<br />
bulmada zorluk, takılma, gereksiz duraklama ve nefes düzenleme ile ilgili güçlükler<br />
ortaya çıkmaktadır. Eğer sesin oluşumu ile ilgili beyin işlevlerinde ya da aktarma<br />
organlarında belirgin bir sorun yoksa akıcı konuşma bozukluğu olarak ele<br />
alınmaktadır.<br />
<br />
Yaşına ve lehçesine uygun gelişimsel olarak çıkartması beklenen<br />
konuşma seslerini çıkartamaması, konuşmanın olağan akıcılığında ve zamanlama<br />
örüntüsünde bozukluk olmasıdır.<br />
<br />
4-5 yaşlarına kadar normaldir. Erkek çocuklarda daha sık görülür.<br />
<br />
Psikolojik ve organik kökenli olabilir.<br />
<br />
Genellikle cümlenin ilk kelimesinde, uzun ve sessiz harfle başlayan<br />
kelimelerin söylenmesinde, sessiz harfle başlayan kelimelerden sesli harfle başlayan<br />
kelimelere geçişte takılırlar.<br />
<br />
Şiir ve şarkı okurken takılmazlar.<br />
Ortaya Çıktığı Durumlar<br />
<br />
Kaygı, korku, stres yaratan durumlar<br />
<br />
<br />
Ailede kekemelik olması<br />
Baskı, eleştiri, aşağılandığı durumlarda<br />
<br />
<br />
Deprem, kaza, ölüm, boşanma, şiddet gibi travmatik yaşantılar<br />
Düzgün konuşması için baskı yapıldığı durumlarda<br />
95
Gelişiminin üstünde sorumluluk ve olgunluk beklendiğinde<br />
Tedavi<br />
<br />
Tiyatro, şarkı, şiir aktivitelerine katılmasını sağlamak<br />
<br />
Çevrenin yaklaşımlarını düzenlemek (konuşma konusunda baskı<br />
yapmamak, cümlesini onun yerine tamamlamamak, kısa cevaplı sorular sormak, daha<br />
çok zaman geçirmek, durumunu eleştirip alay etmemek, küçük sorumluluklar vererek<br />
güvenini artırmak)<br />
<br />
<br />
Nefes egzersizleri<br />
Küçük adımları ödüllendirmek<br />
İçine Kapanıklık<br />
<br />
Duygu ve düşüncelerini açıkça dile getiremeyip, hakkını elde<br />
edemeyecek düzeyde pasif kalmasıdır.<br />
<br />
<br />
Zayıf benlik algısı<br />
Başarısızlık duyguları<br />
<br />
<br />
Olumsuz iç konuşmalar<br />
Sorumluluk almak istememek<br />
Nedenleri<br />
<br />
tutumları<br />
Kıyaslanan, fiziksel şiddete uğrayan, değer verilmeyen, aşırı baskıcı aile<br />
96
Sosyal etkinliklere, arkadaş gruplarına katılımın sağlanmaması<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Titizlik yaklaşımları<br />
Çocuğun küçük görülmesi, alaycı tavırlar<br />
Tutarsız anne baba tutumları<br />
Aşırı koruma<br />
Tedavi<br />
<br />
Çevrenin yaklaşımlarını düzenlemek (Söz hakkı tanımak, duygularını<br />
öğrenmek, değer vermek, onu dinlemek, müdahaleci davranmamak, sorumluluk<br />
vermek)<br />
<br />
<br />
Sosyal Beceri Eğitimi<br />
EMDR<br />
<br />
Sanat terapisi<br />
Grup Terapisi [67]<br />
Sosyal Beceri Eğitimi<br />
<br />
başlangıç.<br />
İlişkiyi Başlatmak: Karşıdakini izlemek, uygun yaklaşım, sınırlı<br />
yaratmamak.<br />
İlişkiyi Sürdürmek: İhtiyaçların çakışması durumunda çatışma<br />
<br />
Sosyal Sinyalleri Yakalamak: Yüz ve sözel ifade, ses tonu, beden dili,<br />
hatalara manevra, nasıl algılandığını bilme.<br />
97
Sosyal Dili Kullanabilmek: Övünen, düşmanca, alaysı, monolog<br />
konuşmalar, moda kelimeler, duygu ifadeleri, vites değiştirme, konu seçme, sohbeti<br />
sürdürme, durmayı bilmek, istekte bulunmak, iltifat etmek, reddetmek, kendi fikrini<br />
aktarmak.<br />
<br />
Aile Desteği: Problemi onun yerine çözmemek, kendi çözmesi için<br />
zaman tanımak, hissettirmeden korumak, empati geliştirmek, model olmak, hedef için<br />
alternatif aşama ve çözümleri göstermek, yalnızlığı seçtiğinde saygı göstermek,<br />
duyguları tanımasını, farklı durumlarda farklı kişilerin neler hissedeceğini<br />
düşündürmek, karşısındakinin duygularını anlamasını sağlamak.<br />
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite<br />
<br />
DEHB ya da Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu toplumun % 5'ini<br />
etkileyen (her 20-30 çocukta bir) ve sıklıkla nörolojik tabanlı bir gelişim<br />
bozukluğu olarak kabul edilir. Bu bozukluk tipik olarak kendini çocukluk<br />
çağında dikkatsizlik ve/veya aşırı hareketlilik (hiperaktivite), unutkanlık,<br />
tepkilerin kontrolsüzlüğü yahut ani ve dürtüsel tepkiler ve kolayca başka<br />
şeylere sapma olarak gösterir. Genellikle Dikkat Eksikliği Hiperaktivite<br />
Bozukluğu (DEHB) olarak adlandırılır. Çocukluk döneminde başlar, ergenlikte<br />
şekil değiştirerek devam eder. 4-5 yaşlarında fark edilir ve 7 yaşından sonra<br />
ilaç tedavisi başlanması tercih edilir. Erkek çocuklarda kızlara oranla daha sık<br />
görülür.<br />
<br />
<br />
<br />
Uğraşmaya başladığı herhangi bir şeyi hemen bırakma ve başka şeylerle<br />
ilgilenme<br />
Çok konuşma, aklına gelen ilk şeyi hiç düşünmeden hemen söyleme<br />
Başkalarının sözünü kesme<br />
98
Duyduklarına inanıp hemen harekete geçme<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Aşırı ve amaçsız bir hareketlilik (hamilelikte başlar)<br />
Unutkanlık, sürekli bir şeylerini kaybetme<br />
Kendini organize edememe<br />
Yapılan işe uzun süre odaklanamama<br />
Nedenleri<br />
<br />
Tek bir nedeni yoktur, nöropsikolojik komplex ve gelişimsel bir sorun olarak<br />
görülür. Bir kısmı da edinsel ( sonradan bozulma ) olabilir.<br />
Tedavi<br />
<br />
<br />
İlaç tedavisi<br />
Terapi<br />
<br />
<br />
Beynin ön bölgesine ait bir işe başlama, başlanılan işi bitirme, stres altında<br />
soğukkanlı kalma, bekleyebilme, erteleyebilme gibi becerilerin geliştirilmesine<br />
yönelik davranış tedavileri<br />
Zihinsel beceri tekniklerinden faydalanmak<br />
<br />
Öğretmen desteği (sınıfta ön sıralara oturtma, dikkat dağıtacak uyaranları<br />
kaldırma, kısa molalar verme, olumlu davranışları ödüllendirme, arkadaşlarıyla<br />
bütünleşmesini destekleme<br />
Sportif faaliyetler [68]<br />
99
Özel Öğrenme Güçlüğü<br />
Öğrenme Bozukluğu tanısı bireysel olarak uygulanan testlerde, kişinin<br />
kronolojik yaşı, ölçülen zeka düzeyi ve aldığı eğitim göz önünde bulundurulduğunda<br />
okuma, matematik, yazılı anlatım becerilerinin beklenenin önemli ölçüde altında<br />
olmasıyla konur. Zeka ile ilgisi yoktur, zekanın ortalamanın üzerinde seyrettiği de<br />
söylenebilir. En önemli ayırt edici ve tanıya götürücü durum IQ ile beceriler<br />
arasındaki uyumsuzluktur. Yaşıtlarıyla arasındaki farklılığı sadece zeka ile<br />
açıklanamaz.<br />
<br />
Harfleri, heceleri karıştırma, kelimeleri tersten okuma, satır atlama, karışık<br />
yazma<br />
<br />
<br />
Sağını, solunu karıştırma, yönleri öğrenememe<br />
Zaman kavramını iyi öğrenememe, zamanlama yapamama<br />
<br />
Ardışıklıklarda yaşanan sorunlar (günler, aylar, çarpım tablosu vb).<br />
En yaygın görülen öğrenme bozukluğu türleri:<br />
1. Disleksiya (Okuma bozukluğu)<br />
2. Diskalküli (Matematik Öğrenme Güçlüğü)<br />
3. Disgrafi (Yazma Bozukluğu)<br />
4. Dispreksi (Motor Hareket Bozukluğu)<br />
Nedenleri<br />
A. Genetik Kuramlar<br />
B. Hemisferik Kuramlar<br />
100
Normal çocuklarda; ince motor beceriler 5 yaş, algısal beceriler 8 yaş, dil<br />
becerileri 11 yaşında spesifiye olur. Öğrenme Bozukluğu olan çocuklarda bu<br />
beceriler zamanında gelişmez.<br />
C. Diğer Beyin Gelişimini Etkileyen Faktörler<br />
<br />
<br />
Annenin sigara, alkol kullanımı, Fe eksikliği, kurşun gibi toksik maddelere<br />
maruz kalması v.s.<br />
Cerebello-thalamo-prefrontal devrede fonksiyon bozukluğu sonucu görüldüğü<br />
ileri sürülmektedir.<br />
Tedavi<br />
<br />
<br />
Öğrenme güçlüğünün türünün tespiti<br />
Bireysel / eğitsel terapi<br />
<br />
Çocuğun hangi öğrenme biçimi ile daha iyi öğrendiğini tespit ederek çocuk<br />
için özgün bir eğitim stratejisi oluşturma.<br />
<br />
<br />
Çocuk hangi alanda daha başarılıysa o alanda destekleme<br />
Çocuğun anlama, kavrama, algılama, karar mekanizmalarını çalıştırmaya<br />
yönelik bilgisayarlı eğitim modüllerinden faydalanma<br />
Ev ödevleri [69]<br />
Tik Bozuklukları<br />
Aynı şekilde tekrarlanan amaçsız, ani hareketlerdir.<br />
<br />
Motor veya Vokal Tik Bozukluğu: Göz kırpma, yüz kırıştırma, omuz<br />
atması, dudak hareketleri, geniz temizleme vb.<br />
101
Sosyal İlişki Sorunları<br />
Tourette Bozukluğu: Bedensel ve/veya ses tikleri, küfür, DE, OKB,<br />
Nedenleri<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Aile bireylerini, çevreyi taklit<br />
Aile çatışması<br />
Yorgunluk<br />
Öfke<br />
<br />
<br />
Kaygı<br />
Korku<br />
Tedavi<br />
<br />
Aile Danışmanlığı (Güven verme, üzerinde durmama, küçük görmeme,<br />
alay etmeme, taklit etmeme, kıyaslamama)<br />
sağlama)<br />
<br />
Bilişsel Yaklaşım (Çocuğun çatışma ve sorunlarıyla başa çıkmasını<br />
<br />
Davranışçı Yöntemler (Kayıt/ Ödüllendirme, Arttırma: Gözünü daha<br />
fazla kırp. 7 kez kırpıyorsa 15 kez kırpmasını istemek)<br />
Öfke- Saldırganlık<br />
Bağımsız bir hastalık olmayıp bir bulgudur. Altta yatan bir ruhsal bozukluğun<br />
belirtisi olarak ortaya çıkar. Nedeni ayrıştırarak çözüm aranmalıdır.<br />
102
Nedenleri:<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Psikolojik ihtiyaçların yerine getirilmemesi<br />
Aile modeli<br />
Ebeveynlerin ödüllendirmesi, desteklemesi<br />
Yetişkinlerden ceza, anlayışsızlık, yetersiz sevgi görmesi<br />
<br />
<br />
<br />
Baba yoksunluğu<br />
TV ve kitle iletişim araçlarının olumsuz etkisi<br />
İletişimsizlik<br />
<br />
<br />
Fiziki istismar<br />
Akran istismarı<br />
<br />
<br />
Akademik başarı sorunları<br />
Tutarsız disiplin<br />
<br />
<br />
Sosyal sorunlar<br />
Organik nedenler<br />
Nasıl Önlenir?<br />
1. Model olmamak<br />
2. Tolerans göstermemek (Pekiştirmemek, anında reaksiyon göstermek,<br />
kabul etmemek)<br />
3. Dayakla cezalandırmamak<br />
4. Sakinleştikten sonra davranışıyla ilgili konuşmak<br />
103
5. Aynı davranışın kendisine yapıldığında hissedeceklerini düşündürmek<br />
6. Öfke kontrolünü öğretmek (Durup 10’a kadar saymasını, o sırada<br />
kızdığı kişiye vurmak yerine ne yapabileceğini düşünmesini istemek ve bulamadığında<br />
bir yetişkinden yardım istemesi için yönlendirmek)<br />
7. Öfkesini geçirebilecek nedenleri düşündürmek<br />
8. Baskın eliyle öfkelendiği kişiye mektup yazmasını istemek. Baskın<br />
olmayan eliyle de öfkelendiği kişinin ona vereceği cevabı yazmasını istemek<br />
(Karşısındakinin bakış açısını, ne hissettiğini düşünmesini sağlamak)<br />
9. Öfkenin ona verdiği zararı düşündürmek<br />
10. Öfkeyi dışsallaştırarak ondan kurtulmasını sağlamak. Örneğin öfkesini<br />
çizmesini isteyip onu çöpe attırmak<br />
11. “Öfke mi seni sen mi öfkeyi yönetiyorsun?” sorusunu sorarak öfkeyi<br />
yönettiğinde hayatında nelerin değişeceğini konuşmak<br />
12. Öfkeli yüzüne aynada baktırmak<br />
13. Sorumluluklar vermek (Odanı topla değil, odayı toplamasını öğretmek)<br />
14. Davranışın dezavantajlarını göstermek<br />
15. Olumlu davranışı pekiştirmek (Davranış değişikliğinin temeli)<br />
16. Dışarıda oyun oynamasına olanak sağlamak<br />
17. Fazla odaklanmamak<br />
18. Tv izlemenin kısıtlanması ya da denetimi<br />
19. Sanatsal faaliyetler<br />
20. Sportif faaliyetler (çok önemli)<br />
104
21. Temel ihtiyaçların karşılanmış olması<br />
22. Baba ile sağlıklı birliktelik sağlamak<br />
23. Doğru iletişim dilini kullanmak<br />
Çalma<br />
<br />
<br />
<br />
Yeterli harçlık vermemek<br />
Sevgi yoksunluğu<br />
Mülkiyet fikrinin gelişmemiş olması<br />
<br />
<br />
Başkalarında olup onda olmayanların intikamını almak<br />
Yanlış özdeşim modeli<br />
<br />
<br />
Bilinçaltı destek<br />
Ebeveynle hesaplaşmak<br />
<br />
Depresyon- stres göstergesi olarak<br />
Nasıl Önlenir?<br />
1. Değerleri öğretmek<br />
2. Örnek oluşturmak<br />
3. İletişimi güçlendirmek (davranışın altındaki nedenleri anlamaya<br />
çalışmak)<br />
4. Harçlık vermek<br />
5. Mülkiyet haklarını öğretmek<br />
6. Maddi ve manevi (sevgi, ilgi) yoksunluk yaşatmamak<br />
105
Yaygın Tutumlar<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Cezalandırmak- dayak<br />
Polisle korkutmak<br />
Babayla korkutmak<br />
Çözüme yönelik bir şey yapmamak<br />
Nasıl Davranılmalıdır?<br />
1. Aşırı tepki göstermemek<br />
2. Kötü damgalamamak<br />
3. Aldığını geri vermesini sağlamak<br />
4. Sorun çözme yöntemini kullanmak<br />
5. Bedeli ödemek<br />
Yalan<br />
<br />
Hayali Yalanlar<br />
<br />
<br />
Taklit Yalanlar<br />
Sosyal Yalanlar<br />
<br />
<br />
Savunma Yalanları<br />
Yüceltilmiş Yalanlar<br />
<br />
Yoksunluk Yalanları<br />
106
Nasıl Önlenir?<br />
1. Örnek olmak (Çocuğa bir davranışı kazandırmanın en etkili yolu model<br />
olmaktır.)<br />
2. Aşırı tepki göstermemek<br />
3. Beklentileri yüksek tutmamak<br />
4. Baskıdan kaçınmak, çok sınırlamamak<br />
5. Araç olarak kullanmamak (kritik durumlarda onu yalana alet etmemek)<br />
6. Sorgulamamak (gizli polis gibi çocuğun yalanını ortaya çıkarmaya<br />
çalışmamak)<br />
7. Kıyaslamamak<br />
8. Etkili iletişim kurmak (Anlaşılacağına inanan çocuk kendini olduğu gibi<br />
ortaya koymaktan çekinmez.)<br />
9. Etiketlememek<br />
10. Doğruyu kontrol etmek<br />
Küfür Etmek<br />
<br />
<br />
Beddua Etmek<br />
Cinsel İçerikli Sözler<br />
<br />
Kişiye Yönelik Küfürler<br />
107
Nedenleri<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Dikkat Çekmek<br />
Sarsmak, Şok Etmek<br />
Ağızdan Kaçırmak<br />
Savunmak<br />
<br />
<br />
<br />
Olgunlaşma Kriteri Olarak Görmek<br />
Akranların Onaylaması<br />
Zevk Almak<br />
Nasıl Önlenir?<br />
1. Örnek oluşturmak<br />
2. Duygularını ifade edebilmesini sağlamak<br />
3. Karşılıklı tartışmayı öğretmek<br />
4. Önemsememek<br />
5. Sessizlik oyunu oynamak (Ben duymadım.)<br />
6. Sanatsal, sportif faaliyetlere yönlendirmek<br />
7. Cezalandırmamak<br />
8. Olumlu disiplin (Söylemediğinde ödüllendirmek)<br />
9. Anlamını bilmesini sağlamak<br />
108
Korku<br />
Çocuğun kendisini tehdit eden bir duruma verdiği tepkidir.<br />
Bebeklik Dönemi Korkuları: Çevrelerindeki ani ve bilinmeyen durumları<br />
kapsayan yüksek ses, parlak ışık, fiziksel desteğin aniden kaybolması, yabancılar<br />
bebeklik döneminde korku nedeni olabilir.<br />
Okul Öncesi Dönemi Korkuları: Karanlık, bedenlerine zarar geleceği<br />
düşüncesi, anne-babanın terk etmesi, yalnız kalmak, cadı, canavar, hayalet korkuları<br />
yanında daha da somutlaşmış hayvan, gök gürültüsü, hırsız, dilenci, polis korkuları<br />
gözlemlenebilir.<br />
Okul Dönemi Korkuları: İlkokula başlamayla birlikte yeni bir ortama girme,<br />
okulda tek başına olmak, başarısız olmak, rekabet içerisine girmek, hayvanlardan,<br />
kendine zarar verecek kişilerden, izledikleri filmlerden korku geliştirebilirler.<br />
Ergenlik Dönemi Korkuları: Gelecek, beğenilmemek, arkadaşları arasında<br />
alay konusu olmak, topluluk önünde konuşamamaktır.<br />
Nedenleri<br />
<br />
Beklenmedik korkutucu uyaranla karşılaşmak<br />
<br />
<br />
Klasik şartlanma<br />
Model alma<br />
<br />
Kitap, tv, filmler, bilgisayar oyunları<br />
109
Tedavi<br />
<br />
Aile Danışmanlığı (Korkularıyla alay etmemek, hissettiklerini paylaşım,<br />
uyarıcı filmleri engelleme, teminat vermemek, disiplin aracı olarak kullanmamak,<br />
korkutmamak)<br />
<br />
Kognitif Davranış Terapisi (Üzerine gitme, sistematik duyarsızlaştırma)<br />
“Üstüne gittiğimizin üstesinden geliriz”<br />
Çocukluk ve Ergenlik Depresyonu<br />
<br />
<br />
7-17 Yaş<br />
Depresif Duygu Durum<br />
<br />
<br />
Zevk alamama<br />
Yorgunluk<br />
<br />
<br />
Konsantrasyon problemleri<br />
İntihar düşüncesi<br />
Okul öncesi % 1, Okul çağı %2-3, Ergenlerde %7-13<br />
<br />
Eksikliği görülür.<br />
<br />
neden hem sonuç olabilir.<br />
Yaygın olarak Kaygı Bozukluğu, Davranım Bozukluğu, Dikkat<br />
Biyolojik yatkınlık, aile ve stres kaynakları, sosyal ilişkilerde sorun hem<br />
Tedavi<br />
<br />
<br />
Yetersizlik, değersizlik düşüncelerini yapılandırma/ değiştirme<br />
Sorun çözme becerilerini kazandırma<br />
110
Kendilik değerini arttırma<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Sosyal beceri kazandırma<br />
Gevşeme<br />
Aile terapisi<br />
Grup terapisi<br />
<br />
Psikiyatrik yönlendirme<br />
Mastürbasyon<br />
<br />
Çocuk 3 yaş gibi kendi bedenini keşfetmeye yönelerek cinsel düşünce<br />
ve hayallerden arınmış fizyolojik temelli haz duygusu yaşar.<br />
<br />
Haz kendini uyarmasını devam ettirir.<br />
<br />
saplantı haline getirebilir.<br />
Sık yalnız kalan, uyarı ve sevgiden yoksun ileri yaş çocukları durumu<br />
olabilir.<br />
<br />
Kardeş doğumu, anne babadan birinin evden uzaklaşmış olması etken<br />
<br />
Ergenlik döneminde yapmak da yapmamak da doğaldır.<br />
Tedavi<br />
<br />
Bölgedeki kaşınmaya, tahrişe yol açan sorunları değerlendirmek<br />
<br />
Aile Danışmanlığı (İlgisini başka yöne çekmek, ayıp, günah dememek,<br />
ceza vermemek, ilişkinin gözden geçirilmesi)<br />
111
Tırnak Yeme<br />
<br />
<br />
<br />
Gergin, sıkıntılı ve öfkeli çocuğun dışavurumudur.<br />
Duygusal ve sinirli çocuklarda daha sık görülür<br />
Ergenlikte çevre tarafından kabul ve onay görme çabasıdır.<br />
Nedenleri<br />
<br />
<br />
Güvende hissetmemek<br />
Otoriter ebeveyn tutumları<br />
<br />
<br />
Model almak<br />
Ev ve okul ortamındaki sorunlar<br />
<br />
<br />
Sevgi ihtiyacı<br />
Korku, stres, öfke ve heyecan durumlarında kalması<br />
<br />
<br />
Aile çatışmaları<br />
Modelleme<br />
Tedavi<br />
<br />
Aile Danışmanlığı (Baskı ve şiddetin kontrolü, aile içi çatışmaların<br />
değişimi, uyarıların kesilerek ilgisini yönlendirme, el uğraşlarının çeşitlendirilmesi,<br />
gergin durumlarda sakinleştirmek)<br />
112
Günlük kayıt (bir günde elin ağza ne kadar gittiğini kayıt etme), arttırma<br />
(belli saatlerde tırnak yeme ödevi vermek, tırnağını yerken karşısına ayna koymak)<br />
Tırnak yemenin oluşturduğu ve oluşturması muhtemel sağlık<br />
problemlerini konuşmak (deri hastalıkları, parazit ve enfeksiyon riski, tırnak ve<br />
parmak yapısının bozulması)<br />
<br />
Sözel ifade ve duygularını dışa vurmasının teşvik etmek<br />
<br />
Tırnak yemediğinde olumlu mesajlar vermek, ödüllendirmek<br />
<br />
Enerjisini dışarı atabileceği spor ve sosyal faaliyet alanları oluşturmak<br />
tutmak<br />
<br />
Korku ve kaygı oluşturan tv programı ve bilgisayar oyunlarından uzak<br />
Parmak Emme<br />
<br />
2-3 yaşlarına kadar normal<br />
<br />
<br />
Yeni doğan bebek yaşamını sürdürebilmek için emer<br />
Sıkılgan, utangaç çocuk zor durumla karşılaşınca<br />
<br />
Uykuya dalarken sakinleştirici olarak parmağını emer<br />
Yaklaşım<br />
<br />
<br />
Gelişim döneminde ihtiyaç doyurulmuş olmalıdır<br />
Elini meşgul etmek<br />
<br />
<br />
Şiddet uygulamamak<br />
Sık sık uyarmamak<br />
<br />
<br />
Vazgeçmesi için uygun zamanı beklemek<br />
Cesaretlendirmek<br />
113
Uykuya dalmadan önce bir geçiş objesi olarak parmağını emiyorsa<br />
sevdiği bir oyuncak vermek ya da masal anlatarak dikkatini başka yöne çekmek<br />
Saç- Kaş Koparma<br />
<br />
2 yaş öncesi zeka geriliği, gelişim bozukluğundan<br />
<br />
2 yaş sonrası, aile içi çatışmalar, duyguları ifade etmede güçlük, yasak<br />
ve baskılar gibi stresi yenmek için<br />
<br />
Korku, endişe, öfkelerini ifade edemeyen çocuklar saldırganlık ve<br />
kızgınlık duygularını kendilerine yöneltirler. [70]<br />
Kıskançlık<br />
Nedenleri<br />
<br />
<br />
İlgi ve sevgi dağılımındaki adaletsizlik<br />
Çocukta depresyon ve mutsuzluğun olması<br />
<br />
olarak hissetmemesi<br />
Çocukta ders başarısızlığı ve okulda sorunlar olması, kendini başarılı<br />
Yaklaşım<br />
<br />
Küçük kardeşe ait bazı sorumlulukları büyük kardeşe vermek<br />
<br />
Her çocuğu aile içinde bir rolü, özelliği, davranışı ve karakteristik<br />
özelliği ile ön plana çıkarmak<br />
<br />
Aile olmanın altını çizerek sürekli birlik mesajları vermek<br />
114
düzenlemek<br />
Çocuğun kendini başarısız hissettiği alanları (okul, arkadaş ortamı v.b.)<br />
<br />
plana çıkarmak<br />
<br />
İki kardeşin ortak özelliklerini, ortak kaygılarını, ortak mutluluklarını ön<br />
Her iki kardeşe kişisel meşguliyet alanları oluşturarak birbirleri ile olan<br />
kesişim zamanlarını en aza indirmek<br />
<br />
Küçük kardeşin büyüğe saygı duyması, onu ağabey veya abla olarak<br />
sevip sözünü tutması için teşvik etmek<br />
<br />
Büyük kardeşin küçüğe desteğini, yardımını vurgulamak ve ikisinin<br />
birbiri için önemli olduğunu hissettirmek<br />
<br />
Kardeşler arasındaki anlaşmazlıkta taraf olmaktan kaçınmak, her iki<br />
tarafa da eşit mesafede durmak<br />
<br />
Problemlerin çözümü için farkındalıklarını artırmak<br />
Karşıt Gelme<br />
Nedenleri<br />
<br />
oluşturmamak<br />
Çocuğun aşırılıklarına göz yummak, her dediğini yaparak sınırları<br />
<br />
Çocuklarda davranışların düzenlenmesini ve dürtülerin engellenmesini<br />
sağlayan düzeneğin gelişmemesi ve ebeveynin çocuk için davranışlarını düzenleyen<br />
bir rehber olamaması<br />
<br />
Çocuk üzerinde gerekli otoritenin kurulamaması<br />
<br />
İletişim bozukluklarına karşı çocuğun tepki göstermesi<br />
115
Ev içinde çocuğun yapamayacağı, uygulayamayacağı çok ayrıntı ve<br />
baskı içeren kuralların fazlalığı<br />
<br />
<br />
Çocuğun iç çatışmalarının ve kaygısının olması<br />
Sık sık eleştirilme<br />
Yaklaşım<br />
<br />
sebebini araştırmak<br />
Çatışma ortamı oluşturmadan problemi çözmeye çalışmak, geriliminin<br />
<br />
<br />
Çocuğa dengeli ve düzenli olarak sevgi ve hoşgörü sunmak<br />
Davranışının sonuçlarını anlatmak<br />
<br />
göstermek<br />
Tepki göstermesinin ve karşı gelmesinin sonucu değiştirmediğini<br />
<br />
sergilemek<br />
Samimi, sevgi dolu ve bir o kadar da tutarlı ve otoriter bir tavır<br />
<br />
Küçük çocuklarda dikkatini başka yöne çekmek<br />
Aşırı Hareketlilik<br />
Yaklaşım<br />
<br />
<br />
Dinlemek, sabırlı olmak, tahammül seviyesini artırmak<br />
Aşırı tepkiler vererek incitmemek<br />
<br />
<br />
Dikkatini bir konuya verip o konuda devam etmesine yardımcı olmak<br />
“Dur düşün konuş”, “Dur düşün harekete geç” sistemini uygulamak<br />
116
Sonuçlardan öğrenmesini sağlamak, sonuçları konuşmak<br />
<br />
sağlamak<br />
<br />
Yaşa uygun sportif faaliyetlere yönlendirmek, enerjisini dışarı atmasını<br />
Ek öğrenme güçlüğü olup olmadığına dikkat etmek<br />
<br />
faaliyetler programlamak<br />
<br />
ortamlardan korumak<br />
Günlük hayatı organize etmek, onun için zevkli ve faydalı olacak<br />
Ev ortamını onun kişiliğine göre dizayn etmek, tehlikeli olabilecek<br />
<br />
<br />
Sosyalleşmesine yardımcı olmak<br />
Hatalı davranışlarına hemen kızmak yerine, konuşmayı tercih etmek<br />
<br />
<br />
Uygun ödül ve ceza sistemini devreye sokmak<br />
Olumlu davranışlara odaklanmak ve takdir etmek[71]<br />
117
NOTLAR<br />
1. Sula Wolff, Problem Çocuklar/ Stres Altındaki Çocukları Tedavi Etme<br />
Yöntemleri, Ayhan Oral, Seçkin Kara (çev.), 7. Basım, <strong>İstanbul</strong>: Say Yayınları, 2009,<br />
s. 21-28.<br />
2. Sula Wollf, s. 28-36.<br />
3. Sula Wollf, s. 37.<br />
4. Nevzat Tarhan, Sen Ben ve Çocuklarımız, 1. Basım, <strong>İstanbul</strong>: Timaş<br />
Yayınları, <strong>2012</strong>, s. 107.<br />
5. Nur Dinçer Genç, Çocuk ve Ergenlerin Cinsel Gelişimi sunumu,<br />
Davranış Bilimleri Enstitüsü, (2011).<br />
6. Kara, Bülent, Ümit Biçer, Ayşe Sevim Gökalp, “Çocuk İstismarı”<br />
[Electronic Version] Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi. 2004, 47, s. 1. (23<br />
Nisan <strong>2012</strong>).<br />
7. “Çocuk İstismarı”, 2011,<br />
http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87ocuk_istismar%C4%B1 (4 Şubat <strong>2012</strong>).<br />
8. Tıraşçı, Yaşar ve Süleyman Gören, “Çocuk İstismarı ve İhmali”<br />
[Electronic Version] Dicle Tıp Dergisi. 2007, 34, s. 3. (23 Nisan <strong>2012</strong>).<br />
9. Olcay Güner, Çocuklarda Psikolojik Travma, Yardım etme Yolları ve<br />
Etkin Sağaltım Teknikleri sunumu<br />
10. Judith Herman, Travma ve İyileşme, Tamer Tosun (çev.), 1. Basım,<br />
<strong>İstanbul</strong>: Literatür Yayıncılık, 2007, s.61.<br />
11. Judith Herman, s.2.<br />
12. Olcay Güner, Çocuklarda Psikolojik Travma, Yardım etme Yolları ve<br />
Etkin Sağaltım Teknikleri sunumu<br />
13. Olcay Güner, Çocuklarda Psikolojik Travma, Yardım etme Yolları ve<br />
Etkin Sağaltım Teknikleri sunumu<br />
14. Judith Herman, s.80.<br />
15. Judith Herman, s.125.<br />
118
16. Olcay Güner, Çocuklarda Psikolojik Travma, Yardım etme Yolları ve<br />
Etkin Sağaltım Teknikleri sunumu<br />
17. Olcay Güner, Çocuklarda Psikolojik Travma, Yardım etme Yolları ve<br />
Etkin Sağaltım Teknikleri sunumu<br />
18. Judith Herman, s.201.<br />
19. Judith Herman, s.208.<br />
20. Judith Herman, s.210.<br />
21. Judith Herman, s.82.<br />
22. Judith Herman, s.212.<br />
23. Judith Herman, s.226.<br />
24. Judith Herman, s.251.<br />
25. Judith Herman, s.247.<br />
26. Judith Herman, s.252.<br />
27. Judith Herman, s.256.<br />
28. Judith Herman, s.256.<br />
29. Olcay Güner, Çocuklarda Psikolojik Travma, Yardım etme Yolları ve<br />
Etkin Sağaltım Teknikleri sunumu, Davranış Bilimleri Enstitüsü, (2011).<br />
30. Sula Wolff, Problem Çocuklar/ Stres Altındaki Çocukları Tedavi Etme<br />
Yöntemleri, Ayhan Oral, Seçkin Kara (çev.), 7. Basım, <strong>İstanbul</strong>: Say Yayınları, 2009,<br />
s. 336.<br />
31. Sula Wollf, s. 337.<br />
32. Sula Wollf, s. 337.<br />
33. Judith Herman, s.69<br />
34. Sula Wollf, s. 334.<br />
35. Sula Wollf, s. 338.<br />
36. Sula Wollf, s. 341.<br />
37. Sula Wollf, s. 368.<br />
38. Judith Herman, s.71.<br />
119
39. Sula Wollf, s. 279.<br />
40. Judith Herman, s.80.<br />
41. Judith Herman, s.173.<br />
42. Judith Herman, s.67.<br />
43. Judith Herman, s.72.<br />
44. Judith Herman, s.74.<br />
45. Judith Herman, s.10.<br />
46. Judith Herman, s.91.<br />
47. Judith Herman, s.1.<br />
48. Sula Wollf, s. 339.<br />
49. Sula Wollf, s. 186.<br />
50. “Bağlanma Kuramı”, 2011,<br />
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ba%C4%9Flanma_Kuram%C4%B1 (1 Şubat <strong>2012</strong>).<br />
51. “Bağlanma Kuramı”, 2011,<br />
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ba%C4%9Flanma_Kuram%C4%B1 (1 Şubat <strong>2012</strong>).<br />
52. Nevzat Tarhan, Kendinizle Barışık Olmak, 13. Basım, <strong>İstanbul</strong>: Timaş<br />
Yayınları, 2001, s. 108.<br />
53. Sula Wollf, s. 41.<br />
54. Nevzat Tarhan, Kendinizle Barışık Olmak, s. 108.<br />
55. Judith Herman, s.132.<br />
56. Sula Wollf, s. 27.<br />
57. Judith Herman, s.135.<br />
58. Judith Herman, s.137.<br />
59. Sula Wollf, s. 361.<br />
60. Sula Wollf, s. 361.<br />
61. Rutter, M., “Psikotik Çocukların Eğitimlerinin Sağaltıcı Yönleri”,<br />
Weston, P. T.B., Otistik Çocukların Eğitimine Bazı Yaklaşımlar’dan, Pergamon Press,<br />
1965.<br />
120
62. Sula Wollf, s. 139.<br />
63. Sula Wollf, s. 317.<br />
64. Sula Wollf, s. 342.<br />
65. Nevzat Tarhan, Kendinizle Barışık Olmak, s. 105.<br />
66. Nevzat Tarhan, Sen Ben ve Çocuklarımız, 1. Basım, <strong>İstanbul</strong>: Timaş<br />
Yayınları, <strong>2012</strong>, s. 25.<br />
67. Şeyda Özdalga, Uyum ve Davranış Bozuklukları sunumu, Davranış<br />
Bilimleri Enstitüsü, (2011).<br />
68. Nevzat Tarhan, Sen Ben ve Çocuklarımız, s. 85.<br />
69. Nevzat Tarhan, Sen Ben ve Çocuklarımız, s. 120.<br />
70. Şeyda Özdalga, Uyum ve Davranış Bozuklukları sunumu, Davranış<br />
Bilimleri Enstitüsü, (2011).<br />
71. Osman Abalı, Davranış Problemleri ve Çözüm Yolları, <strong>İstanbul</strong>: Adeda<br />
Yayıncılık, 2007<br />
121