31.08.2015 Views

ÇOCUK İSTİSMARI VE İHMALİ ÜZERİNE BİR DERLEME İstanbul 2012

Çocuk İhmali ve İstismarı - Psikiyatrik Sosyal Hizmetler

Çocuk İhmali ve İstismarı - Psikiyatrik Sosyal Hizmetler

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

MUTLU YUVA MUTLU YAŞAM DERNEĞİ<br />

<strong>ÇOCUK</strong> <strong>İSTİSMARI</strong> <strong>VE</strong> <strong>İHMALİ</strong> <strong>ÜZERİNE</strong> <strong>BİR</strong><br />

<strong>DERLEME</strong><br />

MER<strong>VE</strong> KANSU<br />

Danışman: PROF. DR. NEVZAT TARHAN, YARD. DOÇ. DR.<br />

NÜKET İŞİTEN<br />

<strong>İstanbul</strong>, <strong>2012</strong><br />

1


İÇİNDEKİLER<br />

ÖNSÖZ, 7<br />

SUNUŞ, 8<br />

PROF. DR. NEVZAT TARHAN İLE RÖPORTAJ, 9<br />

BÖLÜM 1: <strong>ÇOCUK</strong> <strong>VE</strong> ERGENLERİN GELİŞİM DÖNEMLERİ<br />

Çocuk ve Ergenlerin Kişilik Gelişimi, 29<br />

Zeka Gelişimi, 29<br />

Bebeğin İlk 24 Aydaki Gelişim Süreçleri, 31<br />

Çocuk ve Ergenlerin Duygusal Gelişimi, 36<br />

Temel Güvene Karşı Güvensizlik, 36; Özerkliğe Karşı Utanç ve Kararsızlık, 36;<br />

Girişimciliğe Karşı Suçluluk Duygusu, 37; Beceriye Karşı Aşağılık Duygusu, 37;<br />

Kimlik Kazanmaya Karşı Kimlik Karmaşası, 38; Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık, 38;<br />

Üretkenliğe Karşı Verimsizlik, 38; Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk, 39<br />

Freud ve Psikoseksüel Gelişim Dönemleri, 40<br />

Yaşamın İlk Yılı: Erken Bağımlılıkta Oral Dönem, 40; Yaşamın İkinci Yılı:<br />

Başlangıçtaki Sosyalleşmede Anal Dönem, 40; 3-6 Yaşları Arasında Üçüncü Dönem:<br />

İlk Kimlik Oluşumunda Genital Dönem, 41; 6-12 Yaşları Arasında Dördüncü Dönem:<br />

Gizillik ve Kültürel İlişkiler Dönemi, 42; 12-15 Yaşları Arasında Beşinci Dönem:<br />

Puberte ve Ergenlik, 43<br />

Gelişimin Erken Dönemlerinin Sonraki Kişiliğe Etkisi, 44<br />

Çocuk ve Ergenlerin Cinsel Gelişimi, 46<br />

Cinsel Gelişim Evreleri, 46<br />

İlk 1-1,5 Yıl, 46; 1,5-3 Yaş, 46; 3-5 Yaş Dönemi, 47; Okul Çağı Dönemi, 47;<br />

Ergenlik Dönemi, 47<br />

Çocuğu Cinsel Konularda Bilgilendirirken Dikkat Edilmesi Gerekenler, 48<br />

2


Hangi Yaşta Hangi Bilgi?, 50<br />

Çocuğa Cinsel Eğitim Vermek Neden Gereklidir?, 52<br />

BÖLÜM 2: <strong>ÇOCUK</strong> <strong>İSTİSMARI</strong> <strong>VE</strong> <strong>İHMALİ</strong><br />

Çocuk İstismarı Nedir?, 53<br />

Çocuk İstismarı Türleri, 53<br />

Fiziksel İstismar, 53; Cinsel İstismar, 54; Duygusal İstismar, 54; İhmal, 54<br />

BÖLÜM 3: TRAVMA <strong>VE</strong> KORUMA ALTINDAKİ <strong>ÇOCUK</strong>LAR<br />

Travma Nedir?, 56<br />

Travma Geçirmiş Çocuklarda Gözlenebilecek Reaksiyonlar Nelerdir?,56<br />

Bizim İnancımız Ne olmalı?, 59<br />

Yardım Etme Yolları, 59<br />

Çocuğun Yaşadığı Travmanın Etkisinden Kurtulduğu Nasıl Anlaşılır?, 60<br />

Travma Sonrası İyileşme Aşamaları, 61<br />

1.Evre: Güvenliğin Tesis Edilmesi, 61; 2. Evre: Yas, 62; 3. Evre: Yeniden Bağ<br />

Kurma ve Kendiyle Barışma, 63<br />

BÖLÜM 4: BİZ NASIL <strong>ÇOCUK</strong>LARLA BERABERİZ?, 64<br />

Nasıl Bir Evde, Nasıl Bir Bakım?, 64<br />

Yoksun Çocuklarda Psikolojik Tedavi ve Amaç, 66<br />

Sosyalleşme Neden Önemli?, 68<br />

Onların Sorduğu Sorulara ve Konuşma Taleplerine Nasıl Karşılık Verilmeli?, 69<br />

“İyi Niyetime Rağmen Bana Neden Kötü Davranıyor?”, 71<br />

3


“Bana Bağlanmalı mı?” Sorusu ve Bağlanma Kuramı, 71<br />

Yetişkinlerde Bağlanmanın Önemi, 72<br />

Anne Yoksunluğunun Etkileri, 72<br />

Temel Mesajlar: “Sen Suçlu Değilsin, Çok Değerlisin!”, 74<br />

Aileleri Hakkında Ne Söylemeliyim?, 75<br />

Temel Soru: Kimi Model Alacak?, 75<br />

Sorunlu Davranışlara Nasıl Yaklaşılmalı?, 76<br />

Parolamız: “Sevgi ile Disiplin”, 77<br />

Disiplinin Olmazsa Olmazları: Tutarlılık, Kararlılık, Devamlılık, 79<br />

Ne Yapmalı?, 81<br />

Yardımcı Teknikler, 84<br />

BÖLÜM 5: UYUM <strong>VE</strong> DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI<br />

Davranış ve Uyum Sorunları Nedir?, 85<br />

Uyum ve Davranış Sorunları, 85; Davranış Bozukluğunun Nedenleri, 86;<br />

Çocuğun Davranış Bozukluğu Göstermesinin Nedenleri, 87; Olumlu İlişki Nasıl<br />

Kurulur?, 87<br />

Uyku Bozuklukları, 87<br />

Nasıl Önlenir?, 88<br />

Yeme Bozuklukları, 89<br />

Tanı Koşulları, 89; Nedenleri, 90; Bedensel Etkileri, 90; Tedavi, 91<br />

Tuvalet Sorunları, 92<br />

Enürezis, 92<br />

Enkoprezis, 92<br />

4


Enürezisin Nedenleri, 92; Tedavi, 93; Enkoprezisin Nedenleri, 94; Tedavi, 94<br />

Akıcı Konuşma Bozuklukları, 94<br />

Kekemelik, 94; Ortaya Çıktığı Durumlar, 95; Tedavi, 96<br />

İçine Kapanıklık, 96<br />

Nedenleri, 96; Tedavi, 97; Sosyal Beceri Eğitimi, 97<br />

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite, 98<br />

Nedenleri, 99; Tedavi, 99<br />

Özel Öğrenme Güçlüğü, 100<br />

Nedenleri, 100; Tedavi, 101<br />

Tik Bozuklukları, 101<br />

Motor veya Vokal Tik Bozukluğu, 101; Tourette Bozukluğu, 102; Nedenleri,<br />

102; Tedavi, 102<br />

Öfke-Saldırganlık, 102<br />

Çalma, 105<br />

Yalan, 106<br />

Nedenleri, 103; Nasıl Önlenir?, 103<br />

Nasıl Önlenir?, 105; Yaygın Tutumlar, 106; Nasıl Davranılmalıdır?, 106<br />

Nasıl Önlenir?, 107<br />

Küfür Etmek, 107<br />

Korku, 109<br />

Nedenleri, 108; Nasıl Önlenir?, 108<br />

Bebeklik Dönemi Korkuları, 109; Okul Öncesi Dönemi Korkuları, 109; Okul<br />

Dönemi Korkuları, 109; Ergenlik Dönemi Korkuları, 109; Nedenleri, 109; Tedavi, 110<br />

Çocukluk Ve Ergenlik Depresyonu, 110<br />

Tedavi, 110<br />

5


Mastürbasyon, 111<br />

Tedavi, 111<br />

Tırnak Yeme, 112<br />

Nedenleri, 112; Tedavi, 112<br />

Parmak Emme, 113<br />

Yaklaşım, 113<br />

Saç-Kaş Koparma, 114<br />

Kıskançlık, 114<br />

Nedenleri, 114; Yaklaşım, 114<br />

Karşıt Gelme, 115<br />

Nedenleri, 115; Yaklaşım, 116<br />

Aşırı Hareketlilik, 116<br />

Yaklaşım, 116<br />

6


ÖNSÖZ<br />

Mutlu Yuva Mutlu Yaşam Derneği çatısı altında açılan Çocuk Evleri’yle<br />

kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocuklar demir kapıların, soğuk duvarların,<br />

yemekhanelerin, yatakhanelerin ve üniformalı çalışanların olduğu toplu bir kurum<br />

yaşamından her çocuğun hakkı olan sıcak bir yuvaya taşınıyor. Bu, onların yaralarını<br />

sararak toplumla sağlıklı bir şekilde bütünleşmeleri yolunda attıkları en önemli adım<br />

belki de. Kendilerine ait odalarının, çalışma masalarının, mutfaklarının, evlerinin<br />

olmasıyla birlikte kendilerini hiç olmadığı kadar özel hissediyorlar. Bizim ne zaman<br />

öğrendiğimizi hatırlamayacak kadar kanıksadığımız şeylerle onlar ilk kez tanışıyorlar,<br />

keşfediyorlar ve onları farklı kılan tüm yoksunluklarından birer birer kurtuluyorlar.<br />

Yeni yaşamlarında komşular ediniyorlar, evleri için alışveriş yapıyorlar, arkadaşlarının<br />

evlerine gidiyor, onları evlerine davet ediyorlar… Yani olması gereken oluyor ve bu<br />

çocuklar, içine doğdukları toplumla bütünleşiyorlar. En önemlisi de o duvarların<br />

arkasındayken onlara ulaşamayan sağduyulu, merhametli yüreklerle buluşuyorlar.<br />

Maruz kaldıkları istismar ve ihmal, yaşadıkları yoksunluklar bu çocukları<br />

sadece devletin değil hepimizin korumasını ve sahip çıkmasını gerekli kılıyor. İlk<br />

açılan Çocuk Evi’nden bugüne kadar geçen süreçte karşımıza çıkan sorulardan yola<br />

çıkarak hazırlanan bu kitapçık, onları korumak adına atılmış küçük bir adım sadece.<br />

Bu işin yükünü en fazla taşıyan, çocukların hayatındaki en önemli figür olan bakıcı<br />

anneleri önceleyerek, bu alandaki herkesi bilgilendirmeyi ve desteklemeyi hedefleyen<br />

bu çalışmaya derneğimizin kurucusu Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın cümleleriyle<br />

başlamayı uygun gördük. Çocuk Evleri sistemini ve çocuklarımızı bu derneğin<br />

kurucusundan, onların manevi babasından tanıyarak başlayacağız. Sevgili Nevzat<br />

Tarhan Hocamız’ın hatırlattığı o müjdeye sığınarak iyi niyetle atılmış bu küçük adımın<br />

tamamlayıcısının Allah olmasını umut ediyoruz.<br />

Merve Kansu<br />

7


SUNUŞ<br />

Çocuk Evleri projesi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın öngördüğü, yasal<br />

koruma altına alınan çocukların daha kaliteli bir yaşam biçimine ulaşması için özel yasa ile<br />

geliştirilmiş bir projedir.<br />

Proje son derece iyi niyetle hazırlanmış bir çalışma idi. Aynı şekilde iyi niyet ve<br />

yüksek sorumlulukla çalışan Sivil Toplum Örgütü (STK) ayağına ihtiyaç vardı. Bu ihtiyacı<br />

karşılamak için kurulan derneğimiz Mutlu Yuva Mutlu Yaşam (MYMY) oldu.<br />

Koruma altındaki çocuklarımızın temel fiziki ihtiyaçlarını devletimiz çok rahatlıkla<br />

karşılayabilir oldu. Geçmiş yıllara göre bu konuda devlet STK’lara gerek bırakmadı. Ancak<br />

çocuklar mutlu değildi. Büyüdüklerinde suça ve şiddete yönelme oranları yüksekti, okul<br />

başarıları düşüktü, kuruma bir ziyaretçi geldiğinde çocuklarımız dokunacak anne-baba rolünde<br />

kişiler arıyorlardı. Çocukların davranış sorunları ile baş etmede kurum yöneticileri<br />

zorlanıyorlardı.<br />

İşte bu aşamada gönüllülük ve adanmışlıkla psikososyal destek sağlayan uzmanlar<br />

gerekiyordu. MYMY bir grup iş adamının büyük fedakarlıkla kurduğu dernek olarak bu işi<br />

üstlendi.<br />

İki yıllık uygulamamızın sonucunda Çocuk Evleri projesinin amaca hizmet<br />

edebildiğini görmek bizi çok mutlu etti. Çocuklarımızın davranış sorunları azaldı, yüzleri<br />

gülüyor. Sevilme, kendini değerli hissetme, güvende olma gibi psikolojik ihtiyaçları daha kolay<br />

karşılanır oldu.<br />

Merve Kansu, Mutlu Yuva Mutlu Yaşam Derneği’nin fedakar, şefkatli, sorumluluk<br />

sahibi bir ruh sağlığı yetkilisi idi. Kendisinden rehber bir kitapçık hazırlaması istendiğinde o,<br />

çok daha güzel ve gelişmişini hazırladı. Çeşitli kaynaklardan ihtiyaca göre bölümleri derleyerek<br />

ve referans göstererek çok işe yarayacak bir eser ortaya çıkardı. Kendisini kutlarım. Genç<br />

meslektaşıma güzel gayretini devam ettirmesini tavsiye ederim.<br />

Çocuk Evleri’nde görev alacak herkesin, hatta her anne babanın başucunda<br />

bulundurabileceği bu eser için emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.<br />

Prof. Dr.Nevzat Tarhan<br />

6 Ağustos <strong>2012</strong><br />

8


Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile Röportaj…<br />

Merve Kansu: Hocam, öncelikle tüm imkanlarınızı sunarak çocuklarımıza<br />

sağladığınız desteğe, yoğun çalışmalarınızın arasında bu kitapçığa verdiğiniz desteği<br />

de eklediğiniz için çok teşekkür ederek başlamak istiyorum. Sizin desteğiniz ve<br />

yönlendirmeniz olmasaydı bu kalıcı çalışma ortaya çıkamazdı….Ve röportajımıza en<br />

merak edilen soruyla başlamak istiyorum. Bu hayırlı işe girmeye, Mutlu Yuva Mutlu<br />

Yaşam Derneği çatısı altında Çocuk Evleri açmaya nasıl karar verdiniz? Bu düşünce<br />

nasıl gelişti?<br />

Nevzat Tarhan: Bu düşünce öncelikle Suffa Vakfı bünyesinde tartışılan bir<br />

konuydu. Çocuk Esirgeme Kurumu’ndaki çocukların mağduriyetinin ancak sivil<br />

toplum desteğiyle giderilebileceğinin düşünülmesi ve bu taleple Suffa Vakfı ile irtibata<br />

geçilmesi ile bu yola çıkıldı. Suffa Vakfı’nın prensip olarak bu talebi benimsemesiyle<br />

birlikte bana böyle bir derneğin kurulmasıyla ilgili düşüncemi ve bu yapının içinde<br />

olup olmayacağımı sordular. Tabii bir derneğin başkanı olmak zaman ve sorumluluk<br />

gerektiren bir iş. Fakat kimsesiz ve korunmaya muhtaç olan bu mağdur çocuklara<br />

yardım etmeyi görevim olarak gördüğüm için kabul ettim. İnsan bazı şeyleri talep<br />

etmeden önüne gelir. Eğer onu görev gibi kabul ederse, sorumluluğunu alır ve<br />

yapması gerekeni yapar. Böyle bir durumda da çeşitli imkansızlıklar (zaman<br />

imkansızlıkları vs.) nedeniyle hayır demek durumundaydım ancak bahsettiğim gibi<br />

bunu kaderin önüme çıkardığı bir görev olarak düşünerek kabul ettim. Daha sonra<br />

Tamer Bey, Mustafa Kemal Hoca Suffa Vakfı’nın yönetiminin de desteğini alarak<br />

derneği kurdular. Çocukların mağduriyetine devletin kurumlarının çözüm<br />

getirememesi nedeniyle bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de sivil toplum<br />

kuruluşlarının desteğine ihtiyaç duyuldu ve biz de sosyal sorumluluk gereği bu ihtiyacı<br />

karşılamaya talip olduk diyebilirim özetle.<br />

M.K.: Siz ‘Benim önüme çıktı, ben de görev bildim.” gibi cümleler kurarak<br />

mütevazi davranıyorsunuz sanki… Ben bu tarz hayırlı görevlerin bir hayat serüveninde<br />

bunu hak edenlerin önüne çıktığını düşünüyorum.<br />

9


N.T.: Aslında bunu bilemeyiz ama inşallah öyledir ve inşallah bu görevin<br />

üstesinden geliriz.<br />

M.K.: Hocam, kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocukların yaşadıkları yoksunluklar<br />

ve travmalar nedeniyle risk grubunda olduğunu biliyoruz. Bu çocuklar içinde bulundukları<br />

şartlardan zihinsel, sosyal ve duygusal olarak nasıl etkilenirler? Ne gibi risklerle karşı<br />

karşıyadırlar? Bu konuda bizi biraz bilgilendirir misiniz?<br />

N.T.: Bu çocuklar senin de söylediğin gibi çeşitli travmatik deneyimler<br />

yaşamışlar. Ya ihmale ya da istismara maruz kalmışlar. Çeşitli şekillerde anne baba<br />

modelleri konusunda hep travmatik modeller görmüş ya da model almamış<br />

durumdalar. Hepsi çocukluk dönemlerini olumsuz bir şekilde yaşıyorlar. Toplumda<br />

yaşayan bu tarz çocukların doğru şekilde eğitilmediklerinde ve desteklenmediklerinde<br />

suç makinası haline gelmeleri, suç örgütlerinin ara elemanları olmaları sık rastlanan bir<br />

durum. Kız çocukları kadın ticaretinde, erkek çocukları uyuşturucu madde ticaretinde<br />

rahatlıkla kullanılır hale geliyorlar. Çünkü bir çocuk sevgi eksikliği içinde<br />

büyüdüğünde, bağlanma ihtiyacını gidermek için başka şekilde yanlış şeylere<br />

bağlanabiliyor. Güvenli bağlanmayı başaramadığında güvensiz bağlanma ortaya<br />

çıkıyor ve parayla, ticari tuzaklarla kolaylıkla kandırılabiliyor. Bu nedenle bu çocuklar<br />

diğer insanlara göre oldukça şanssız doğuyorlar. Durumu şöyle görmek lazım: Bu<br />

durum çocukların kendi tercihleri değil, kendi suçları ya da kusurları da değil. Onların<br />

bu şanssızlıkları diğer insanlarda onlara iyilik ve yardım etme davranışının test<br />

edilmesine sebep oluyor. Yani onların durumu, iyi ve doğru insanların bunu bir fırsat<br />

olarak görüp onlara yardım etmelerine ve sınandıkları imtihandan geçmelerine sebep<br />

oluyor. Burada bir bakıma iki taraflı sınav var. Bu çocuklar olumsuzluklarla<br />

başladıkları bir hayatla sınanıyorlar. Ama onlardan daha şanslı olanlar da onlara nasıl<br />

davranacaklarıyla ilgili bir sınavla karşı karşıyalar. Bu çocukların en önemli özelliği<br />

toplumda belli bir oranda olmalarının tolere edilebilmesi. Ancak toplumda bu oran<br />

giderek yükseliyor. Türkiye’de de, dünyada da bu tarz şiddet kurbanı, annesiz babasız<br />

büyüyen çocuklar çoğalıyor. Kuzey Avrupa ülkelerinde, bizde cami önüne bırakılan<br />

çocuklar gibi bebek kutularına bırakılan çocuklar var. Bunlar anne baba modelinden<br />

yoksun olarak büyümek zorunda kalan çocuklar. Tabii böyle bir durumda insan “Bu<br />

çocukların kusuru ne?” “Yaratılışta bunun hikmeti nedir?” gibi sorularla vicdani olarak<br />

10


ir sorgulamanın içine giriyor. Bu sorulardan yola çıkılarak dünyada kötülük<br />

çalışmaları yapılıyor. “Kötü, çirkin neden yaratılmış?”, “Acı, elem, keder evrende<br />

neden var?” gibi sorulara cevap aranıyor. Şer problemi felsefenin en önemli<br />

problemlerinden birisidir. Bizim bunları anlayabilmemiz için duruma sadece çocuk<br />

penceresinden bakmamamız lazım. Yani kainatta bir sınav açılmış ve bu sınavın<br />

gerçekleşebilmesi için iyi, kötü, güzel, çirkin hepsinin birlikte bulunması gerekiyor.<br />

Sıcağın olması için muhakkak soğuk gerekiyor. Aydınlığın anlaşılması için karanlık<br />

gerekiyor. Bunların belli bir dozda olması bütün iyi insanlardaki gizli yeteneklerin<br />

ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu çocukların durumunda da, onlara yardım<br />

edebilecek kişilerin ortaya çıkmasıyla bir eksiyle bir artı birleşiyor ve beklenmedik<br />

olumlu sonuçlar alınıyor. Tarihe baktığımızda iyi bir aile ortamında yetişerek devlet<br />

adamı, siyasetçi, komutan gibi önemli şahsiyetler haline gelen öksüz ve yetimler<br />

olduğunu görmekteyiz. Hatta “Meşhur Olan Fakir Çocuklar” isimli, öğrenciliğimde<br />

aldığım bir kitap vardı. O kitapta fakir, perişan büyüyen fakat daha sonra çok önemli<br />

işler yapan çocuklar konu edilmişti. Orada iyilerin, şanslıların iyilik yapma iradesi ile<br />

bu çocukların mağduriyetinin birleşmesi sonucu kainatta daha güzel şeylerin ortaya<br />

çıkışı anlatılıyordu. Burada da bu çocuklara yardım etme irademizle onların acizliği,<br />

mağduriyeti ve mazlumluğu birleşiyor. Bu birliktelikten doğacak güzel sonuçlara<br />

ulaşmak için bizim bu çocuklara yardım etme iradesi içinde olmamız lazım. Bu<br />

çocuklar neden var diye söylenmek bizi aşan bir durum. Burada kendi küçük ve sınırlı<br />

penceremizden değil kainatın yaratıcısının penceresinden konuya bakmalıyız. Çünkü<br />

hayat sadece dünya hayatıyla sınırlı değil ve biz burada geçici birer misafiriz. İnsan<br />

misafir olduğu evdeki artıları ve eksileriyle kendini değerlendirmez. Misafir olduğunu<br />

bilip misafirlikten sonra önüne çıkacak şeylere göre yani büyük fotoğrafa göre hareket<br />

eder. Bu nedenle bu çocukların bir şekilde eksilerle dünyaya gelmesi kesitsel olarak<br />

onların aleyhine gözüküyor fakat bütünsel baktığınızda, ölümden sonrasını hesaba<br />

kattığınızda onlar için eksi olarak görünenin artıya dönüştüğü görülebiliyor. Burada<br />

bize düşen belli bir hikmete binaen O’nun böyle irade ettiğini kabul ederek bu<br />

çocuklarla ilgili üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmek, onlara sırt çevirmemek.<br />

M.K.: Hocam, bu çocukların yaşadıklarının, hissettirdiklerinin kainatın<br />

varoluşuyla, insanın en temel sorularıyla olan bağlantısı hakkında bizi aydınlattınız.<br />

11


Böyle güzel bir girişten sonra onlarla ilgili insanların sıklıkla sordukları diğer soruları<br />

size iletmek istiyorum. Benim gözlemlediğim kadarıyla “Bu çocuklar neden var?”<br />

sorusundan sonra en çok “Bu çocuk neden böyle?” sorusu soruluyor. Yani “Ben ona<br />

iyi niyetle yaklaştığım halde o bana neden böyle davranıyor?” “Aştığımızı sandığım<br />

yerde neden başa dönüyoruz?” “Anlatıyorum, anlatıyorum neden anlamıyor?” gibi<br />

soruların cevabı nedir? Onlara yaklaşımımız, beklentimiz ne yönde olmalı?<br />

N.T.: Bu tarz travma mağduru, çeşitli ihmal ve istismar kurbanı çocukların<br />

eğitiminde ve bakımında diğer çocuklara göre farklılıklar vardır. Bu çocuklara kişiye<br />

özel çözüm üretmek gerekir. Nasıl ki ayağı kırık bir insan günlerce evden çıkamaz,<br />

herkes gibi rahat yürüyemez, merdivenleri çıkamaz ve yolda ilerleyemezse travma<br />

yaşamış bir çocuk da psikolojik beceriler açısından beklenen tepkileri veremez. Yani<br />

bu çocuklar, sevgiyi ifade edebilme, duygusal okuryazarlık, başkalarının duygularını<br />

okuyup anlayabilme konusunda gerekli becerilere sahip değiller. Ayağı kırık bir<br />

insanın yürüyememesi gibi onlar da duygusal aktarımı sağlıklı yapamıyorlar. Bu<br />

nedenle bir ortopedistin yürüme engelli bir kişiye yürümeyi özel yöntemlerle öğrettiği<br />

gibi bu çocuklara da duygusal iletişimi özel yöntemlerle öğretmek gerekiyor. Ve<br />

bunun her çocuk için kişiye özel yapılması gerekiyor. Burada öncelikle çocukların<br />

ruhsal durumlarının hastalıkla ilgili boyutu var mı yok mu ona bakılır, tedavisi<br />

yapılırken de psikososyal becerileri, ihtiyaçları tespit edilerek çocuğun kişisel<br />

ihtiyacına göre yöntemler üretilir, geliştirilir. En çok karşılaşılan sorunlar nelerse<br />

onlara çözümler üretmek gerekiyor. Esas önemli olan çocuğun bireysel ihtiyaçlarını<br />

belirlemek. “O çocuk neden öğrenmiyor?” sorusuna cevap aranmalı. Genellikle en<br />

sağlıklı çocukta bile anne baba rolü önemlidir. Çocuğun bir isteği yerine getirmeden<br />

önce ona inanması gerekir. İnandıktan sonra ise birisiyle kıyaslama yapar. Öğrenmenin<br />

en pratik yöntemi kıyas yapmaktır. Annesinin, babasının ne yaptığına bakar. Ablasını,<br />

kardeşlerini gözlemler. Model aldığı kişiler gibi, bakıcısı, öğretmeni gibi yapmaya<br />

çalışır. Yani onun yediği gibi yer, onun konuştuğu gibi konuşur. Burada esas olan<br />

çocuk bir şeyi öğrenemediğinde, bir konuyla ilgili tekrar tekrar zorluk yaşandığında<br />

bunu nasıl aşarım diye düşünmektir. İngilizce’de bir söz vardır: ‘if there is a will,<br />

there is a way”. “Bir şeyi istiyorsanız, bir yolu vardır.” Yani burada çocuğu<br />

düzeltmek, ona yardım etmek istiyorsanız mutlaka bir yolu vardır. Ben bu nedenle<br />

12


işlerimi yürütürken de önüme mazeret getirilmesini kabul etmiyorum. “Ben şu işin<br />

yapılmasını istiyorum, bana bunun nasıl yapılacağının formülünü getirin.” diyorum.<br />

Bu işin nasıl yapılamayacağına değil nasıl yapılacağına kafa yormalısın. Burada da bu<br />

çocuğa nasıl eğitim vermek gerektiğine kafa yorulduğunda eğitim verende yetenekler<br />

gelişiyor. Bu bizi güçlendiriyor. Normal atla yarış atının bir farkı vardır. Normal at<br />

yürür yürür, koşar koşar yorulunca durur. Yarış atları ise koşar koşar yorulunca bir<br />

adım daha atar, durmaz, kendini aşmaya çalışır. Burada da bu çocukların bakımını ve<br />

eğitimini verenlerin karşılaştıkları zorluklar karşısında “Ben bu çocuğu nasıl<br />

eğitebilirim?” Ona nasıl yardımcı olurum? diyerek zihinlerini zorlamaları, yardım<br />

almaları, kitap karıştırmaları onlarda üretken düşüncenin ortaya çıkmasını<br />

sağlayacaktır. Üretken düşünceden sonra sezgisel düşünce ortaya çıkıyor, o kişinin<br />

aklına ilham geliyor ve bir şey yapıyor. Ama bunun için bir zihinsel çile gerekiyor.<br />

Zihinsel çile olmadan zihinsel doğum olmuyor. O bir kuluçka dönemi oluyor ondan<br />

sonra da doğum oluyor. Sancısız doğum var mı? Yok. Onun için burada iyi ve güzel<br />

şeylerin ortaya çıkması için zihnin zorlanması ve o çocuğa özel yöntemlerin<br />

keşfedilmesi gerekiyor.<br />

M.K.:Aslında kişi o çocuğa yardım ederken kendi gelişimi adına da bir yol<br />

kat etmiş oluyor değil mi?<br />

N.T.:Evet, öyle tabii ki. Ben kendi hayatımdan biliyorum. <strong>İstanbul</strong>’a 1988’de<br />

ilk geldiğimde GATA’dayım, serbest hekimlik yapıyorum. <strong>İstanbul</strong>’a yeni gelmişim,<br />

birçok hocalarımız var. Bana hasta gelir mi? Kim gelecek? O dönemde, hocalarımızın<br />

uğraşmadığı zor hastaları uğraşıp bir şekilde tedavi etmeye başladım. Daha sonra onlar<br />

Anadolu’dan hangi kasabadan geldiyse oralardan birçok zor hasta gelmeye başladı. Bu<br />

şekilde GATA’dan ayrıldıktan sonra da hiçbir kurumla anlaşmam olmadığı halde<br />

tavsiye edilen hastalarla oluşan bir hasta akışı oluştu. Bunu böyle zor hastalara özel<br />

emek vererek elde ettim, seanslarda bir hastayla 1,5 saat uğraştığım oluyordu. Burada<br />

benim rehberim de şu olmuştur: “Ölümden başka her şeyin çaresi vardır, arayın,<br />

bulun.” (Hadis-i Şerif) Böyle olunca da bazı şeyleri Allah size vesile yapıyor ölümden<br />

başka her şeyin iyileşmesine. Bu nedenle zorluklara bu gözle yaklaşmak gerekir. Bu<br />

zor çocuklarla ilgili de muhakkak bir yol vardır. Yani ölümcül olmayan her şeyin<br />

13


çaresi vardır. Bununla ilgili bilirsiniz belki bir hikaye vardır. Süt kazanına düşmüş iki<br />

kurbağa varmış. Kurbağalardan biri içine düştüğü koca kazandan kurtulmasının<br />

mümkün olmadığını düşünerek kendisini ölüme bırakıyor. Diğeri ise çırpınıyor<br />

çırpınıyor, yağ tabakasına düşüyor, atlıyor ve kurtuluyor. İnsanın iyi niyeti ve çabası<br />

varsa hiç beklemediği ve öngörmediği bir fırsat çıkıyor önüne. Ve bu fırsat kişiyi<br />

ileriye götürüyor. Böyle durumlarda görünmeyen bir el yardım ediyor insana. Zaten<br />

hadis-i şerif de var, hüsn-i niyet ve güzel gayretin tamamlayıcısı Allah’tır diye... Bu<br />

motivasyonla hareket edersek o çocukların güzelliğini görür ve gerçekten güzel bir şey<br />

yapmanın iç huzurunu yaşarız. Doğru bir şey yapmanın getirdiği iç huzuru kadar<br />

insanı ödüllendiren bir şey yoktur. O çocuklarla uğraşırken gösterilen çabanın sadece<br />

manevi karı yok tabii ki mesleki gelişime de çok önemli katkı sağlıyor.<br />

M.K.:Sormak isteğim sorunun cevabı söylediklerinizde var ama ben istiyorum<br />

ki bakıcı annelerimiz bu kitapçığı okuduğunda onlar için bir motivasyon olsun. Bu<br />

evlerin bazılarında beklenenden çok daha kısa sürede müthiş değişimler<br />

gerçekleşebiliyor. Biz hep deriz ya psikologun elinde sihirli değnek yoktur diye, ben<br />

bazen bakıcı annelerimizin elinde sihirli bir değnek olduğunu düşünüyorum. Siz Çocuk<br />

Evleri’nde çocukların önemli bir kısmında beklenenden kısa sürede görülen olumlu yöndeki<br />

bu değişimi neye bağlıyorsunuz? Bu projede size göre çocukların rehabilite olmasını sağlayan<br />

temel faktörler neler?<br />

N.T.: Bir kere bu çocuklar ev ortamına geldiğinde kısa sürede rahatlıyorlar.<br />

Ben şuna benzetiyorum bunu: Susuz bir insan birdenbire suya kavuşursa ne yapar?<br />

Dünyanın en mutlu, en huzurlu insanı gibi hisseder. Hatta çölde susuz kaldığı zaman<br />

insan serap görür biliyorsunuz, su vadisi görür, tekrar tekrar gidip bakar ancak<br />

bulamaz. Burada su ihtiyacı beynin çalışmasını bozar ve kişi görüntüyü resmen görür,<br />

uydurmaz. Çocukların durumu da bunun gibi. Onlarda da duygusal açlık var. Birden<br />

bire o duygusal açlığı, susuzluğu giderecek bir ortam sağlandığı zaman onlara çölde su<br />

vermişsin gibi tepki veriyorlar.Burada kolay toparlayan çocuklar, temel kişiliklerinin<br />

iyi ve sağlıklı olduğunu gösteriyor. Bu çocukların temel kişilikleri iyi ve sağlıklı ki iyi<br />

bir şeyle karşılaştıkları zaman hemen hazmedebiliyorlar ve mutlu olabiliyorlar. Bu, o<br />

çocuklar için iyi bir başlangıçtır ve Çocuk Evleri’nin bu çocuklar için ne kadar<br />

fonksiyonel olduğunun işaretidir. Bunlar önemli tespitler. Türkiye’de Çocuk Evleri<br />

14


sistemi mi, Koruyucu Aile sistemi mi daha uygun tartışması vardır. Koruyucu Aile<br />

sisteminin ideal olduğu söyleniyor. Fakat Koruyucu Aile sisteminin ne derece<br />

sürdürülebilir olduğu belli değil. Çocuk bir aileye bağlandıktan sonra travmatik bir<br />

şekilde ayrılmak zorunda kalabiliyor. Çocuk Evleri’nde daha geniş bir destek var.<br />

Çocuklar içerisinde eve uyum sağlayamayanlar, iyileşme gösteremeyenler<br />

daha fazla yaralanmış bir kuş gibi, uçmaya henüz hazır değiller. Onların tedavi<br />

edilmesi gerekiyor. Bu çocukların diğerlerine göre kat kat daha fazla takdir, onay,<br />

övgü ve sevgi sözcüklerine ihtiyaçları var. Sorun çıkardığı zaman ilgilenmek değil de<br />

her zaman iyi bir şeyler yaptığı zaman ilgilenmek gibi. Bu şekilde sağlıklı bağlanma<br />

sağlanabiliyor ve çocuk o kişiyi model alabiliyor. Bu tarz zorlukları insanlar kendi<br />

çocuklarında da yaşıyorlar. Mesela sandviç aileler vardır. Anne ya da babadan biri<br />

mükemmeliyetçidir diğeri acelecidir. Biri “Hadi hadi, çabuk ol.” der, diğeri de<br />

mükemmel olsun ister. Çocuk bu durumda arada kalır, tam da yapamaz tamamen de<br />

terk edemez. Kendini suçlar, beceriksiz olduğunu düşünür ve kendisini cezalandırarak<br />

rahatlar. Cezalandırılmaktan zevk alır artık çocuk, bağırtır, sinirlendirir, dayak yer ve<br />

rahatlar.<br />

M.K: Cezalandırılmanın rahatlatıcı bir yanı vardır değil mi hocam?<br />

N.T.:Ben kötüyüm ve cezalandırılmayı hak ediyorum duygusu vardır o<br />

çocukta. Cezalandırılmak bir rahatlamadır adeta, çocuk psikolojik doyum sağlama<br />

yolunu öyle seçmiştir. Bu durum süregeldiğinde çocuğun kişiliği haline geliyor. Böyle<br />

durumlarda o çocuğun davranış biçimini o çocuk değil bakıcı anne belirleyecek.<br />

Annenin, çocuk iyi bir şey yaptığı zaman takdir, övgü ve onay cümleleri kurup<br />

çocuğun psikolojik ihtiyacını o zaman gidermesi gerekir. Böyle yaptığında çocuğun<br />

kendini suçlayarak elde ettiği tatmine ihtiyaç kalmaz. Test eden, sınırları zorlayan<br />

çocuklardır bunlar. Bu doğru yaklaşımın sonucunda çocuk yanlış davranışını yüzde<br />

50-60 oranında azaltsa bile yeterli. Bu mümkündür. Ergenlikten önce davranışları<br />

değiştirmek daha kolaydır.<br />

M.K.: Bahsettiğiniz gibi özellikle eve yeni gelen çocuklar “Siz zaten hep<br />

böylesiniz, hadi beni dövün bekliyorum.” gibi cümleler kurabiliyorlar.<br />

15


N.T.:Çocuk onu kızdırmak, öç almak için yapmıyor. Ben dayağa layığım<br />

duygusu yaşıyor. Bu çocuğa “Sen iyi ve akıllı bir çocuksun, dövülmeden davranışlarını<br />

düzeltebilirsin.” denmeli. Çocuğu karşımıza alıp değiştirmek değil yanımıza alıp<br />

yönlendirmek lazım. Yani karşımıza alıp “Ne biçim çocuksun, neden böyle<br />

yapıyorsun!” denildiği zaman onda savunma duygusu oluşuyor ve daha çok bunu hak<br />

ediyorum diye düşünüyor. Bir insan tamamen kötü de değildir tamamen iyi de değildir.<br />

Onun iyi yönlerini ön plana çıkarıp “Bak sen iyi özellikleri olan sevgiye layık bir<br />

çocuksun ama şu davranışın sana yakışmıyor.” denilerek yaklaşıldığı zaman o çocuk<br />

değer gördüğünü, kendisine güvenildiğini hisseder. Bir müddet sonra o tarz yöntemlere<br />

ihtiyaç hissetmez. Direnci yönlendirmek gerekiyor. Direnci karşına almak onu<br />

güçlendirir halbuki yanına aldığında onu yönlendirmiş olursun.<br />

M.K: Kaynaklara baktığımızda Peygamber Efendimizin bir çocuğa ceza<br />

verdiğine, onun haysiyetini, onurunu zedeleyici bir davranışta bulunduğuna<br />

rastlamıyoruz. O, çocukları terbiye etmiş ancak hoşgörüyle ve sevgiyle. Kuran-ı<br />

Kerim’e baktığımızda da Mekki ayetlerde insanların cennet ve cehennem ile terbiye<br />

edilirken, müminlerin imanının kemale erdiği Medine dönemindeki ayetlerde“Allah<br />

sever/ sevmez.” ifadesine yer verildiğini görüyoruz. Nihai olarak Allah müminlerin<br />

onun sevgisinden mahrum kalmaktan korkmasını istiyor. Kamil insan yetiştirmek<br />

hedefiyle çıkılan bu yolda siz çocukların disiplininde nasıl bir yol öneriyorsunuz?<br />

N.T: Çocuğun disiplininde tutarlılık çok önemli. Bununla ilgili yapılan bir<br />

deneyde çocuk sallanan bir bacağa bakıyor. Çocuğun gözlemlediği bu bacak bir gün<br />

öyle bir gün böyle sallanıyor. Gözlemlediği durumda tutarsızlık var yani. Bu durumda<br />

çocuklardaki güven verici ve korku verici etkiye bakılıyor. Tutarlılık olan durumda<br />

çocuk o durumu tehdit olarak görmüyor. Ancak tutarlılığın olmadığı durumda çocukta<br />

devamlı bir korku oluşuyor. Bu deney çocuğun kendini mutlu, iyi hissetmesi için<br />

tutarlılığın gerekli olduğunu ortaya koyuyor. Diğer önemli bir ilke de çocukla göz<br />

kontağı kurulması. Bunu yaparken çocukla konuşmuyorsunuz ama elinizi omzuna<br />

atıyorsunuz, başınızı yüzüne dayıyorsunuz ve belki 15-20 dakika bir göz teması<br />

kuruyorsunuz. Bu sözel olmayan iletişim ve kurulan fiziksel temas bağlanmayı<br />

güçlendiriyor. Hiçbir şey yapmasanız bile çocukta duyguları okuma ve kendini<br />

16


güvende hissetme gibi sağlıklı bağlanmaya dair duygular oluşuyor. Annelikte bir diğer<br />

önemli ilke de niyet kavramının çocukta bilinmesini sağlamak. Yapılan iş çocuğun<br />

canını acıtsa da niyetin iyi olduğunu, niyetle yapılan davranışın farkını çocuğa<br />

öğretmek çok önemli. Çocukta soyut düşünce gelişmediği ve beyin, teori üreten bir<br />

zihin haline gelmediği için yapılan hareket hoşuna gitmediğinde çocuk onun kötü<br />

olduğunu düşünüyor. Ancak “Bak burada iğne yaparak senin canını yakıyoruz ama<br />

niyetimiz seni iyi etmek. Bu senin iyiliğin için.” denildiği zaman niyetle davranış<br />

arasındaki farkı anlıyor. Çocuğun konforunu bozan bir şeyi ona yaptırdığınızda,<br />

örneğin ayakkabısını giydirdiğinizde, bir yerde beklettiğinizde bunu kendisine yapılan<br />

bir kötülük gibi algılar, haksız bir saldırıya maruz kaldığını düşünür. Ama bunun<br />

arkasındaki niyeti anlatırsanız çocuk niyetli paylaşımı öğrendiği için soyut düşünce<br />

becerisi geliştirir. Bunların hepsi annelik ilkeleri.<br />

M.K.: Yani ikna etmek yaptırım uygulamaktan daha öncelikli?<br />

N.T: Ödül ceza sisteminde çocuğa gerekçeleri anlatıldığı zaman çocuk bunu<br />

haksız bir uygulama olarak görmez. Çocuğun beyninin ödül ceza sistemini<br />

geliştirmektir aslında annelik. Bahsedilen Mekki ayetlerde cennet cehennem<br />

vurgusunun çok yapılmasının nedeni o dönemin Müslümanlar için çileli bir dönem<br />

olması ve karşılarında zalim bir topluluğun bulunması. O dönemde kısa vadede<br />

menfaat bekleyemezsiniz. O zahmetli, çileli dönemde insan ancak öldükten sonra<br />

kazanacağı büyük bir mükafatı hayal ederek o çileye katlanabilir. Yapılan beyin<br />

çalışmalarında bir insanın yemek yerken, yemek yemeği düşünürken ve yemek yiyeni<br />

seyrederken beyninin aynı bölgelerinin çalıştığı görülüyor. Yani yemek yemeyi hayal<br />

etmeyi başaran kimse de yemek yiyormuş gibi zevk alabiliyor zihnini bu konuda<br />

eğitebilirse. İnsan zihninde hayalle zevk alabilme kapasitesi var. İşte cennet ve<br />

cehennem vurgusu yapılan ayetlerde o kullanılmış ve cennetteki vaatler ön plana<br />

çıkarılmış. “Yaptığımız boşa gitmiyor, bu dünyada görmeseniz bile diğer tarafta<br />

karşılığı var.” mesajı verilmiş. Uzun vadeli zevkleri ve bunların gerçeklerini gördüğü<br />

zaman kişi riske girebiliyor. Öyle durumlarda zorluklarla mücadeleye karşı<br />

dayanıklılık geliştirebiliyor. Hatta bu eğitimde de vardır. Zor derslere çalışırken şu<br />

sorulur: “Bu dersi neden çalışıyorsun?” Bu soruya cevap verince insan içindeki<br />

17


üşengeçlik duygularını yener. Gerçekçi bir hedefi hayal etmek bugünkü zahmete<br />

katlanılmasını sağlar. Hayal dünyasında hedefleri hatırlamak çeldiricilerle baş etmeyi<br />

sağlıyor. Bu zor dönemlerde kişi yakın mükafat yoksa uzun dönemdeki mükafatları<br />

düşünerek beyindeki o bölgeyi kullanır. Haksızlık yapanlara karşı “Yaşasın zalimler<br />

için cehennem!” der. Cehennemin varlığı kişinin zihnindeki adalet duygusuna hitap<br />

ediyor ve dayanıklılık eğitimi vermiş oluyor. Medine döneminde sevgi vurgusunun<br />

çok yapılmasının nedeni ise orada kısa vadeli mükafatların olması. Kişi sevginin kısa<br />

vadede sonuçlarını görebiliyor. Severse huzur buluyor. Olumlu bir şey yaptığında<br />

insan ilişkilerinde olumlu geri dönüşünü alıyor. Kişinin duygu eğitimi yapılmış oluyor<br />

bir bakıma. Duygularını eğiterek kişinin davranışları düzeltiliyor. Zaten bir bilginin<br />

kalıcı olması için düşünceye önce duygu katmak gerekiyor. Böyle yaptığınız zaman<br />

inanış haline geliyor ve kalıcı belleğe giriyor. Düşünceye duygu katmazsanız kalıcı<br />

belleğe girmiyor. İlk fırsatta unutuluyor. “Kulağına küpe olsun” sözü boşuna<br />

söylenmemiş. Şimdi anestezi ile yapılıyor gerçi ama eskiden çocuğun kulağı delinirken<br />

hoplardı. Hissettiği acı duygusu nedeniyle kulağının küpe için delindiği o günü hep<br />

hatırlardı. Çünkü o eyleme duygu ekleniyor orada. Fakat bunun kişilik haline gelmesi<br />

için tekrar edilmesi lazım. Tekrar edildiği zaman alışkanlık haline geliyor. Bu da<br />

yetmiyor tekrara devam etmek lazım. 6 ay sonra kişilik haline geliyor. Bir düşüncenin<br />

davranış haline dönüşmesi için 6 aylık takip gerekiyor. Bu nedenle çocukta doğruların<br />

tekrar edilmesi gerekiyor. Tutarlılık, kararlılık ve devamlılık çok önemli davranışların<br />

kalıcı olmasında. Bir gün öyle bir gün böyle davranırsak çocukta tutarsız disiplin<br />

oluşuyor. Böyle olunca çocukta kişilik sınırları gelişemiyor. Gevşek disiplin<br />

olduğunda çocuk nerede duracağını bilemiyor. Katı disiplin olduğunda ise çocukta<br />

korkuyla özgüven eksikliği oluşuyor. Kuşu avucumuzda tutar gibi fazla sıkarsak<br />

boğuluyor, serbest bıraktığımızda ise uçup gidiyor. Tatlı bir denge kurulmalı. İyi bir<br />

demirci ustası kimdir? Demiri sonuna kadar dövebilen ustadır. Yani yorulmayan, pes<br />

etmeyendir. Çocukla kararlı, tutarlı, birebir bir ilişki kurulduğu zaman hissettiği güven<br />

duygusu ve bir kişiyi rol model olarak benimsemesi çocuğun ruhsal gelişimine yetiyor.<br />

Bu zor değil.. Doğal olmak önemli, çocuğa güven verebilmek önemli. İstisnadır<br />

bunları yaptığında düzelmeyen çocuk. Amerikan Psikiyatri Birliği’nin bir kongresinde<br />

aldığım bir not var. Çok ağlayan bebek polikliniği açılmış. Sebepsiz ağlıyor bu<br />

çocuklar… Ve yapılan araştırmalarda bu çocuklara annelerinin güven veremediği<br />

18


tespit ediliyor. Annesi var ama anne rahatlatıp güven veremiyor. Çocuk anneyle yan<br />

yana geldiği zaman bir sığınak, fırtınada sığınacak bir liman gibi hissedemiyor. İyi<br />

niyetli ama devamlı çocuğu bir şeyler yapmaya zorluyor. Biraz önce dediğim gibi<br />

aceleci, sabırsız, mükemmeliyetçi, kaygılı anneler bunlar. Çocuğa güven veremiyorlar<br />

ve güvensiz durumlarda da çocuğun kaygısı artıyor ve ruh halini yönetmeyi<br />

öğrenemiyor. Serviste de çok ağlayıp hemşireyi sık çağıran çocuklar olduğu görülmüş<br />

bunların.<br />

M.K: Çocukla önce bir güven ilişkisi kurmanın, ilişki kurmanın öncelikli<br />

olduğunu söylüyorsunuz….<br />

N.T.: Güvenmenin olmadığı durumda uygun bağlanmama ortaya çıkıyor.<br />

Çocuk anneye sığınıp onda rahatlayamazsa kendi içinde bir anne imajı oluşturur ve<br />

orada rahatlamaya çalışır. Sevgi objesi olarak kendi bedenini alır, kendini sever.<br />

Zamanla bencilleşir, içine kapanır. Çocuğun eğitiminde güven verici ilişki çok<br />

önemlidir. Çocuk gördüğü zaman o güveni hissetmeli. Yuvada esas olan güvendir,<br />

sığınak olmasıdır. Anne güven vericidir. Sevgi burada güven sağlamanın bir aracıdır<br />

aslında. Çocuk için temel duygu güven duygusudur. Çocuğa güven verilebiliyorsa iyi<br />

annelik yapılıyor demektir. Sevgi verilebiliyorsa demiyorum, buraya dikkat edilmeli.<br />

Bir insan başkasının çocuğunu sevemeyebilir, sevgiyi çok veremeyebilir. Kendisini<br />

çocuğunu çok sevemediği için suçlu hissedebilir. Ancak burada çocukta güven<br />

duygusunu nasıl uyandırabilirim diye düşünmek lazım. Onu nasıl güvende hissettiririm<br />

diye düşünülmeli... Bu yapıldığı zaman zaten asgari bir sevgi bile yetiyor. Bir çocuğa<br />

on saat vakit ayırmak yerine yarımşar saat sevgi vererek on çocuğu rahatlıkla aynı<br />

anda büyütebilirsiniz. Ama bunun için güven verici bir sevgi sağlamak lazım.<br />

M.K. Sevgi bu durumda güven vermenin aracı mı?<br />

N.T: Evet, tabii güven vermenin aracı. İnsanın en büyük psikolojik ihtiyacı<br />

güven ihtiyacı. Dünyaya doğar doğmaz bir anda kendini düşün. Anne karnındaki bir<br />

çocuğu düşün. Bütün ihtiyacı karşılanıyor, nefes almaya bile ihtiyacı yok. Soğuk sıcak<br />

farkı yok. Doğar doğmaz ciğerlerine birden soğuk hava giriyor. Birden bire ışıkla<br />

karşılaşıyor. Birden bire şok oluyor çocuk. İlk duygusu korku, ilk tepkisi ağlamak, ilk<br />

19


ihtiyacı sığınma. Çocuğun sığınma ihtiyacını kim karşılıyorsa çocuğa güveni o veriyor.<br />

Burada anne veya anne yerine geçen kişi bunu yaparken sevgi veriyorsa çocuk<br />

güveniyor ve bağlanıyor. Sevgi veremeyen bir kimse çocuğa güven verdiğinde çocuk<br />

ona da bağlanabiliyor. Ama o sevgi vermiyor değil aslında, o sorumlulukla birlikte<br />

asgari bir sevgiyi kişi zaten veriyor. Onun için Çocuk Evleri’nde çocuğun sevgiyle<br />

büyütülmesi güzel ama daha önemlisi çocuğu güven sağlayarak büyütmek. Şu an gidip<br />

sperm bankasından sperm alınıyor, yumurtalık bankasından yumurta alınıyor. Taşıyıcı<br />

anne de çocuk sahibi oluyor. Şimdi burada genetik olarak o çocuk başkasının<br />

çocuğudur. Onu karnında taşımak taşıyıcı anneliktir, onu büyütmek koruyucu<br />

anneliktir. Biyolojik annelik burada sadece basamaklardan bir tanesidir. Anneliği<br />

burada sadece biyolojik anneliğe indirgemek çocuğun ruh sağlığı açısından uygun<br />

değildir. Miras hukukunda, medeni hukukta, evlenme, mahremiyet gibi konularda<br />

önemlidir biyolojik annelik. Kişilik gelişiminde taşıyıcı anneler ve koruyucu anneler<br />

daha önemlidir.<br />

Çocuğun psikolojik ihtiyaçları ve ruhsal gelişiminde büyüten bakıcı anne daha<br />

önemlidir. Bu nedenle evlat edinilen çocuklarda gerçeklik algısı oluşmadan, 6-7 yaştan<br />

önce “Sen evlatlık alındın ama bizim için öz çocuğumuzdan farkın yok.” şeklinde<br />

gerçeğin söylenmesi gerekiyor. Ergenlikten sonra anlatıldığında çocukta özerklik<br />

duygusu oluştuğu ve o kavramlar kafasında daha tam oturmadığı için annenin her<br />

hareketini sevilmediği şeklinde algılayabiliyor. Sevginin güvenli davranış sağlaması<br />

için sevgiye dürüstlük, devamlılık ve tutarlılık katmak gerekiyor. Bu sebeple güvenli<br />

davranış, içinde sevgi olan disiplinle ortaya çıkıyor.<br />

M.K.: Bakıcı annelerimizle ilgili çok önemli bilgiler verdiniz gerçekten<br />

Hocam. Onlardan bahsetmişken şunu sormak istiyorum: Çocuk Evleri’nde çocukların<br />

anne sevgi ve şefkatine olan ihtiyacı bakıcı annelerimiz tarafından karşılanmaya<br />

çalışılıyor. Ancak özellikle erkek çocukların model alma noktasında ihtiyaç duyduğu<br />

baba modelini sağlama noktasında nasıl bir yol izlenmesi gerekiyor sizce?<br />

N.T: Kız çocukları için de erkek çocukları için de şu anda erkek modeline<br />

ihtiyaç var. Çünkü çocuk sadece anneden öğrenmiyor, babadan da öğreniyor. Çocuğun<br />

her iki cinsle de iletişim becerilerini geliştirmesi gerekiyor. Anne çocuk için özellikle<br />

20


0-6 yaş döneminde vazgeçilmezdir, birinci plandadır. Baba ne kadar olursa olsun esas<br />

çocuğu şekillendiren, çocuğu nakış gibi işleyen annedir. Bazıları 0-3 yaş diyor ama 0-<br />

6 yaşa kadar anne yeterli olabiliyor. Ondan sonra baba daha çok ön plana çıkıyor.<br />

Çocuk sosyalleştikçe baba modeli yani bir güç ve güven modeli ön plana çıkıyor.<br />

Çocuk dış hayatla, gerçeklikle temas kurarken güçlü bir baba, amca, dayı gibi bir erkek<br />

modeli yanında olduğunda kendini dış ortamda daha iyi ifade edebiliyor, daha güvende<br />

hissedebiliyor. Bunun için bizim Çocuk Evleri’nde eğitim koçu gibi olabilecek<br />

ağabeylerle “abi modeli” geliştirmemiz gerekiyor. Kız çocuk da olsa erkek çocuk da<br />

olsa onu alıp ders çalıştıracak, beraber top oynayacak, spora gidecek o roldeki kişi<br />

haftada iki gün bile bunu yapabilirse Çocuk Evleri’ndeki bu eksikliği kapatırız. Bu bir<br />

ihtiyaçtır, bunu yok sayamayız. Ama anne birinci plandadır. Babanın olmamasını,<br />

eksik olmasını çok büyütmemek lazım şu anda. Ama 6 yaştan sonra çok önemli.<br />

M.K.: Mesela yaptığımız testlerde cinsel kimliği sorgulamak adına “Kızların<br />

nesi olur?” diye sorduğumuzda çok rahat cevap veriyorlar. Kimi “Tokası olur, uzun<br />

saçı olur.”, kimi “Eteği olur.” diyor. “Peki erkeklerin nesi olur?” diye sorulduğunda ise<br />

çoğunluğunda cevap alınamıyor. Ya da “Erkeklerin de saçı olur, kıyafeti olur.” gibi<br />

cevaplar veriyorlar. Normalde bu soruya “Baba çantası olur, kemeri, kravatı olur” gibi<br />

cevaplar geliyor ama burada gerçekten de sağlıklı bir erkeğin nesi olur cevabı<br />

gelmiyor.<br />

N.T.: Bunlar erkek kimliği ile ilgili kafalarında model oluşmadığını<br />

gösteriyor. Her eve haftanın belli günleri gelecek iki ağabey ile erkek modeli<br />

eksikliğinin karşılanabileceğini düşünüyorum. Bu hayata geçirildiği zaman ideal<br />

Çocuk Evi ortamı oluşturulmuş olur ve çocuklar anne baba yoksunluğunun en az<br />

riskiyle büyütülmüş olurlar.<br />

M.K: İnşallah…Hocam bize biraz da projemizin önemli bir ayağı olan “Gönüllü<br />

Ailelik” kavramından bahseder misiniz? Gönüllü ailelere bu projede nasıl bir misyon<br />

yüklüyorsunuz?<br />

N.T: Gönüllü aileler her hafta Cuma akşamları çocuklarını yemeğe alıyorlar,<br />

iki haftada bir Pazar günleri de tüm gün onlarla birlikte zaman geçiriyorlar. Çocukla<br />

ilgili acil bir şey olduğunda, ihtiyaç duyulduğunda yardım istenecek insanlar var.<br />

21


Çocukların sevgi, güven ve destek ihtiyacını karşılayacak bir aile var. Çocukta aşiret<br />

duygusu oluşturuyor bir bakıma. Doğu insanları neden geniş aileye ihtiyaç duyuyor şu<br />

anda? Geniş ailenin burada en büyük desteği nedir? Ailede birinde sıkıntı olduğu<br />

zaman aile üyeleri birbirine destek oluyor. Bir şey olmasa bile o destek güven veriyor.<br />

Gönüllü ailelik, bu geniş aile konseptini oluşturmak amacıyla yola çıkılmış bir proje.<br />

Batı, ideal ailenin çekirdek aile olduğunu söyledi, hatta yalıtılmış çekirdek aile dedi.<br />

İki genç evlendikten sonra geniş aileden tamamen kopuyor. Ayrı bir evde onlarla<br />

hiçbir bağ kurmaya ihtiyaç duymuyor. Buna “tekli modernizm” deniyor. Çekirdek<br />

aileyi batı sosyolojisi önerdi. Ancak bu modelle insanlar yalnız kaldı, çocuklar yalnız<br />

kaldı. Geniş aile olmadığı zaman hem yaşlılar yalnızlık çekti hem de anne babanın<br />

yetemediği durumlarda iş devlete kaldı, sosyal çalışmacılara kaldı. Onlar da anne<br />

babanın yerini tutamadılar.<br />

M.K.:Yaşlıların tecrübesinden faydalanamadılar…<br />

N.T.: Evet, geniş ailede ne vardı? Yaşlılar kendi tecrübelerini aktarıyordu,<br />

yeni evlenenlerin hatalarını bir bakıma yaşam koçu gibi tamamlıyorlardı.<br />

Modernizmde bencillik arttığı için birarada yaşama geliştirilemedi. Kaynana sorunları<br />

vs. nedeniyle geniş aile yürümüyor. Türk modeli oluşturuldu bu arada. Çekirdek aile<br />

gibi görünüyor ama çekirdek ev aslında. Evler ayrı ancak aynı apartmanda, sokakta ya<br />

da mahallelerde oturuluyor ve ihtiyaç olduğu zaman birbirine yardımcı olunuyor.<br />

Batılı bir sosyolog bizdeki bu yapı için “Türkiye’deki çekirdek aile değil ki çekirdek<br />

aileler konfederasyonu oluşturmuşlar.” diyor. Hakikaten gene bir dayanışma var. Biz<br />

Türk modeli arabesk bir çözüm üretmişiz ve iyi de olmuş aslında. Çekirdek aile gibi<br />

özerk olurken geniş ailenin bağlarını da devam ettirmişiz. Gönüllü aileler de böyle bir<br />

iş görüyor. Çocukların psikolojik destek ihtiyacını karşılıyorlar. O evi sosyal dokunun<br />

bir parçası haline getiriyorlar. O çocuklarla ilgili kaygı hisseden sadece dernek<br />

mensupları, oradaki anneler değil başka bir aile daha var. Bu, çocukta güven<br />

uyandırıyor ve aile ihtiyacını giderici bir etki oluşturuyor.<br />

M.K.: Peki, sizce gönüllü aileleri belirlerken karar verme aşamasında<br />

kriterlerimiz neler olmalı? Sonuçta çocuğu o aileye teslim ediyoruz ve bir gün boyunca<br />

o çocukla ne yaşadığını bilemiyoruz….<br />

22


N.T.: Bu kişilerin koruyucu aile şartlarına sahip kişiler olmaları lazım.<br />

Kurumun verdiği koruyucu aile tanımlamasına uymaları gerekiyor. Bakanlığın<br />

koruyucu aile şartlarına haiz olan kişileri gönüllü aile yapmamız lazım. Geçici<br />

koruyucu ailelik sistemi gibi bir şey bu. Bir müddet sonra ben bu çocuğu devamlı<br />

almak istiyorum diyebilir. O zaman koruyucu aile olabilir.<br />

M.K.: Sizce çocuk kurumdan eve geldikten ne kadar zaman sonra gönüllü aile<br />

edinmeli?<br />

N.T.: Burada çocuğun hazır olduğunu hissetmek önemli. Çocukla<br />

konuşulmalı. Yaşayacakları ona anlatılmalı. “Seveceğin, seni sevecek insanların<br />

olacağı, yeni arkadaşlıklar kurabileceğin bir aile var. Hafta sonları birlikte olacaksınız,<br />

güzel paylaşımlarda bulunacaksınız. Bu konuda ne düşünüyorsun?” diye sorularak<br />

çocuk hazırlanır, hazır olduğu zaman verilebilir. Tek doğru yok bu konuda.<br />

M.K.: Hocam çocukları da bakıcı anneleri de dolayısıyla sistemi de en fazla<br />

zorlayan konuya, aile görüşmelerine geçmek istiyorum. Çocukların önemli bir<br />

kısmının anne ve babası, ailesi var ve düzenli olmayan sıklıklarla onlarla görüşüyorlar.<br />

Sizce bu aile görüşmelerinin çocuklar üzerindeki etkisi nasıl olmaktadır? Aile<br />

görüşmelerinin düzenlenmesiyle ilgili önerileriniz nelerdir?<br />

N.T.: Evet, çocuklar annesiz babasız değil ancak bu kişiler onlara sağlıklı<br />

anne babalık yapamıyorlar. Ancak yasal olarak anne-babaları, çocukların ileride anne<br />

baba bilecekleri kişiler. Böyle durumlarda çocukların onlarla irtibatını tamamen<br />

kesmeyi hedeflemek doğru değil, gerçekçi de değil. Çocuğa travma da yaşatsa, ortada<br />

çocuğu olumsuz etkileyen bir durum da olsa çocuk için bu hayatın kaçınılamaz bir<br />

gerçeğidir. O kişi onun öz annesi ve öz babasıdır. Burada “Şu şu davranışlarına<br />

rağmen o senin annen ve baban. Onun niyeti iyi fakat bazen anne-babalıkla ilgili doğru<br />

yaklaşımları sergileyemeyerek seni üzebilir, incitebilir. Bu belki de onun elinde<br />

olmayan, mani olamadığı bir şey. Bunu bil.” tarzında cümlelerle çocuğu buna zihinsel<br />

olarak hazırlamak lazım. Tabii genellikle aileler çok sağlıklı kişiler değiller.<br />

Çocuğuyla empati kurmak yerine kendi içindeki suçluluk duygularını gidermek için<br />

“Seni alacağım, ben senin anne-babanım.” diyerek çocuğun duygularını<br />

23


sömürebiliyorlar. Bunun ardından çocuk daha da bozuluyor. Bu riskleri en aza<br />

indirmek için çocuğun bunlara hazırlanması ve görüşmelerin uzman gözetiminde<br />

olması gerekiyor. Belli bir kurum ortamında, belli şartlarda, takvime bağlı olarak<br />

önceden belirlenmiş günlerde bu görüşmeler gerçekleşmeli. O anne-baba zaten<br />

çocuğunu mutlu gördükçe suçluluk duygusu ve çocuk üzerindeki olumsuz etkisi<br />

azalacaktır. Onları koparmak değil mesafeli bir ilişki kurmalarını sağlamak gerekiyor.<br />

Görüşmeler en asgaride tutulduğunda hem yasal olarak asgari zorunluluk giderilmiş<br />

olur hem de çocuğun hayatın bir zorluğunu öğrenmesine yardım edilmiş olur.<br />

Ailesinden koparıldığı zaman ileride onlarla karşılaştığında daha büyük sorun çıkıyor.<br />

Yok saymak yerine çocuğun o acıyı çözmeyi öğrenmesi gerekiyor.<br />

M.K: Zaten onlar da ne olursa olsun ailelerinden kopmak istemiyorlar. Aile<br />

görüşmelerini verdiğiniz bilgiler ve yaptığınız yönlendirme doğrultusunda düzenlemek<br />

onları hem aile yoksunluğundan kurtaracak hem de koruyacaktır inşallah. Peki Hocam,<br />

sizce bu çocukların yoksunluklarını umuda ve mutluluğa dönüştürecek sosyal yaşamlarındaki<br />

kişilerin (öğretmenleri, komşuları vs.) çocuklarımıza vermeleri gereken temel mesajlar neler<br />

olmalı? Onlara ne gibi yönlendirmelerde bulunmak istersiniz?<br />

N.T.: Onların verebileceği en önemli mesaj, onlarla bire bir, güvenli bir ilişki<br />

kurarak dünyanın yaşanılabilir bir yer olduğu düşüncesini geliştirmelerini sağlamak.<br />

Bu durumda çocuk ümitsizliği, kararsızlığı, depresif olmayı bir kenara bırakıyor. Bu<br />

kadar olumsuzluğa, yoksunluğa rağmen bu hayat yaşanabilir düşüncesini geliştiriyor.<br />

Amerikan Psikiyatri Birliği’nin toplantısında, ilk defa bu toplantıda bir konu gündeme<br />

getirildi. Biyo-psiko-sosyal- spritüel modelden bahsedildi. Spritüel model manevi<br />

model… Koşulsuz sevgi veren bir yaratıcıya inanmak insanda ümit duygusunu<br />

oluşturuyor. Bunu terapide kullanmak üzere yeni keşfetmişler. Eğer hastalarda böyle<br />

bir duygu varsa, insan merhametli bir yaratıcının varlığına inanıyorsa olaylara karşı<br />

dayanıklılık kazanıyor. Hayat da mükafatını zaten tahammül edenlere veriyor. Böyle<br />

bir psikoloji yasası var. “Her şeyi gören, her şeyi bilen, her şeyi kontrol eden bir güç<br />

var ve O, şartsız seven, şefkat ve merhamet sahibi bir güç. O beni görüyor, beni<br />

duyuyor, her şeyin anahtarı onda, her şeyin kontrolü onda.” Böyle bir güce inandığı<br />

24


zaman bir kimse, bir uçakta giderken kaptana güvenmek gibi hayat gemisinde<br />

kontrolde olduğunu hissettiği için güven oluşuyor ve o güvenle rahat uyuyabiliyor. Siz<br />

uçakta giderken kaptanın sarhoş olduğunu düşünseniz uyuyabilir misiniz? Kainatın da<br />

bir kontrol edeni var.” O merhamet sahibi bir güç ve benim şu anda çektiğim<br />

eziyetlerin de O’nun bildiği bir hikmeti vardır.” diye düşünerek kişi kendini güvende<br />

hissediyor, ümitsizlikten kurtuluyor ve hayata daha çok bağlanıyor. Bu tarzda sevgi<br />

veren bir güce inanmak ruh sağlığını korumak açısından çok önemli.<br />

M.K.: Fıtratta güvenmek çok önemli o zaman…. Çocuklukta bakım verene<br />

güvenmek gerekiyor, yetişkinlikte bir yaratıcıya güvenmek gerekiyor.<br />

N.T.: Tabii ki…Bir avukata vekalet verirken bile güvenmen lazım. İkide bir<br />

“Ne yaptın, ne yaptın?” diye soramazsın. Evet insanın kendini eleştirmesi,<br />

sorgulaması lazım ancak güvenmediğiniz zaman uyuyamazsınız. Güven insan<br />

ilişkilerinde en temel duygu bu nedenle.<br />

M.K.: Görüşmemizin sonuna yaklaşırken merak ettiğim bir soru var. Siz “Bu<br />

çocuklar için en iyisi nedir?” sorusunu kendinize sorduğunuzda hangi cevapları alıyorsunuz?<br />

N.T.: Öncelikle şunu söylemeliyim, bu proje benim beklediğimden iyi<br />

gidiyor. Bunlar ciddi travmaları olan, zor çocuklar. Anne babalar kendi çocuklarıyla<br />

zorlanırken bu çocuklar için böyle bir sistem kurup onlara mutlu bir yuvada<br />

alabileceğine en yakın bakım ve eğitim desteğini sağlayabilmek çok önemli. Burada<br />

gönüllü emek veren kişilerin; gönüllü psikologların, gönüllü ailelerin olması, derneğin<br />

geniş bir aile gibi çalışması sonucunda büyük bir aile duygusunun oluşması sağlam bir<br />

temel oluşturuyor. Bunlar neticesinde kurumsal bir destek de oluştu. Ben toplu bir<br />

ahenk ve olumlu bir gidişat gözlemliyorum. Bu şekilde devam ederse bu çocukların<br />

çoğu gelecekte aidiyet duyguları gelişmiş bireyler olacaklar. Ben bu çocuklara iç<br />

sorumluluk- dış sorumluluk eğitimi tarzında, hem vicdani sorumluluğun hem de sosyal<br />

sorumluluğun öğretilmesini çok önemsiyorum. Bu çocuklara bilimsel literatürde<br />

“vicdani zeka” olarak tanımlanan manevi eğitimin verilmesi çok önemli. Bunu<br />

Mesnevi Terapi kitabımda “Vicdani Zeka” isimli bir bölümde işledik. Vicdani zeka<br />

kişinin vicdanını geliştirmeye yönelik eğitim verilmesi demek. Çocuğun içine iç bekçi<br />

25


koyacaksın, içinde zihinsel jüri oluşturacaksın. Kötülük yapmaya karşı o, frenleme<br />

mekanizması oluşturacak. Çocukta her şeyi bilen, kontrol eden bir güce inanma,<br />

güvenme ve ona karşı sorumluluklarını yerine getirme duygusu geliştirildiğinde,<br />

cezalandıran değil merhameti esas olan bir yaratıcı kavramı yerleştirildiğinde bu<br />

çocuklara ayaklarının üstünde durmak öğretilmiş olur. Onları hayatta hep yardım<br />

edilen, kendisi için yardım alınan değil kendi kendilerini yöneten çocuklar haline<br />

getirmeliyiz. Bunu yapabildiğimiz anda çocuklar ergenlik döneminden sonra, burada<br />

aldıkları temelle rahatlıkla hayat olaylarına karşı kendi ayakları üzerinde durabilen<br />

kişiler olabilirler. Anne babanın risklerini bile asgariye indiren bir sistem şu anda<br />

kuruluyor burada. Baba rolüyle ilgili giderilecek bir eksik var. Bunu da<br />

tamamlayabilirsek çocukların geleceğiyle ilgili birçok şey daha aşılabilir hale gelecek.<br />

Sivil toplum desteği, devletin kurumsal olarak sağladığı altyapı ve kolaylık burada<br />

sonuç veriyor. İlk sonuçlar şu anda benim tahmin ettiğimden daha iyi. Bu tarz<br />

çocuklarda böyle bir sonuç almak büyük başarıdır.<br />

M.K.: Koruyucu Ailelik sistemi Çocuk Evleri’ne güçlü bir alternatif olarak<br />

düşünülüyor. Sizin bu konudaki düşünceleriniz ne yönde?<br />

N.T.: Bu çocuklar için kültürümüze uygun çözümler bulmalıyız. Koruyucu<br />

Aile sisteminin riskleri var. Çocuk büyüdüğü zaman mahremiyet sıkıntısı devreye<br />

giriyor, rahat davranılamıyor, evde yabancı biri var gibi bir duygu oluşuyor. Onu<br />

devam ettirmek zor. Çocuk Evleri bu konuda daha güvenli. İlahiyatçıların burada<br />

çözüm bulması gerekiyor. Bu batıda önemli değil. Buradan biri İngilizce öğrenmeye<br />

gidiyor, birisinin evinde rahatlıkla yatıyor, kalkıyor, banyosunu yapıyor. Hiç rahatsız<br />

olmuyorlar. Bizde durum çok farklı.<br />

M.K.: Evlatlık alacak anneye suni hormonlarla süt salgılatılması ve süt<br />

annelik bağı oluşturarak mahremiyetin ortadan kaldırılması gibi formüllerden söz<br />

ediliyor. Siz buna nasıl bakıyorsunuz?<br />

N.T: Zorlamak gibi duruyor ama olabilir tabi şer’i açıdan. Ben onun yerine<br />

annelik kavramının biyolojik annelik ve psikolojik annelik diye ikiye ayrılmasından ve<br />

ilahiyatçılar tarafından böyle tartışılmasından yanayım. Şu anda çok şey değişti.<br />

26


Taşıyıcı annelik var mesela. Kadın çocuğu karnında taşıyor ama çocuğun genleri ona<br />

ait değil. Bu çocuk o annenin değil nasıl diyeceksin? Fıkıhçıların buna çözüm bulması<br />

lazım. Kadın doğurmuş o çocuğu, nasıl annesi değil denilebilir? Eskiden İmam-ı Azam<br />

fıkıh ölçülerini yazarken DNA mı vardı? DNA çıktı, mikroenjeksiyon<br />

çıktı…Laboratuar ortamında yumurtalıkla spermi döllendirip bir taşıyıcı anneye<br />

yüklüyorsun… Bir çocuğun ruh sağlığında, kişilik gelişiminde hepsinin rolü var ama<br />

en büyük rol doğurduktan sonra ona bakana aittir. Burada onu gerçek anne gibi<br />

görmek gerekir. Süt annelikte süt emzirince birden bire mahremiyet ortadan kalkıyor.<br />

Bunun bir hikmeti var. Ne oluyor da kalkıyor? Niye? Demek ki mahremiyet öyle çok<br />

keskin bir şey değil. Bir süt emzirme bile yorumlanabilir böyle durumlarda. “O kişinin<br />

taşıyıcı anne olması süt emzirme gibidir, doğar doğmaz onun bakımını vermesi süt<br />

emzirme gibidir.” diye bir fıkıhçı yorum yapabilir. İlahiyatçıların bunu zamana göre<br />

yorumlamaları lazım. Fıkhı da zorluyoruz ama… Gülüşmeler…<br />

M.K.: Her şey çocuklar için Hocam…..<br />

N.T.: Öyle, her şey çocuklar için. Eski fıkıh bilgileriyle gidildiği zaman<br />

mahremiyet sorun oluyor. Halbuki yeni şeyler çıktı. DNA’dan, mikroenjeksiyondan<br />

sonra durum değişti. Şimdi ölüm bile değişti. El-Ezher Üniversitesi beyin ölümü<br />

olduğu zaman gerçek ölüm kabul ediyor şu anda. Kalbi çalışsa da kişiyi ölmüş kabul<br />

ediyor dinen. Çünkü geri dönüşü olmayan bir durum. Eskiden suni aletle<br />

yaşatılamadığı için böyle bir kavram da yoktu. Burada da bunun yapılması lazım. Süt<br />

anneliği iyice yorumlamak gerekiyor. Burada emzirmenin ötesinde çocukla anne<br />

arasında oluşan bir bağ var. Anne çocukla diyelim 5-7 sene birlikte yaşadığı zaman<br />

aralarında süt anne gibi bir bağ oluşur. O bağın oluştuğuna kanaat getirildiği zaman<br />

artık süt annesi gibi sayılabilir. Hadislerde, ayetlerde bununla ilgili mani bir şey yoksa<br />

yapay bir hormon vermek yerine süt anneliği bu şekilde yorumlamak bana daha uygun<br />

geliyor. Büyük ihtimalle bu durumda da biyolojik bağ, gen polimorfizmi oluşuyor.<br />

Yani hücre yeni gen üretiyor ve anne yerine geçiyor.<br />

M.K.: Annenin o çocuğa bir şey olduğu zaman yüreği sızlıyorsa o bağ<br />

oluşmuştur değil mi?<br />

27


N.T.: İşte o bağın oluştuğuna kanaat getirdiğin zaman mahremiyet ortadan<br />

kalkmalı. Bu tarz yorumlamalar yapılabilir. Ama tabi bu ilahiyatçıların işi. Biz<br />

dediğimiz zaman manevi mesuliyeti var bunun.<br />

M.K: Dinde reformcu psikiyatrist denilebilir bundan sonrasında size.<br />

Gülüşmeler….<br />

N.T: Bu çocuklar ve toplum için en güzelinin olması hepimizin isteği. Bu<br />

konuda devlet, cumhuriyet tarihi boyunca hiç olmadığı kadar çaba gösteriyor. İnşallah<br />

çok daha güzel gelişmeler olacak.<br />

M.K.: İnşallah hocam…Sorularımızın sonuna geldik. Bize vakit ayırdığınız,<br />

bilgilerinizi bizimle paylaştığınız, ufkumuzu genişlettiğiniz için çok teşekkür ediyoruz.<br />

Bu derneğin başında bulunmanız, bu çocukların manevi babalığını yapmanız onlar<br />

için, hepimiz için büyük bir şans. Verdiğimiz emeklerin karşılığını onların insanlığa<br />

yarar sağlayan, anlam katan kişiler olduklarını görerek almamız duasıyla….<br />

N.T.: Estağfirullah…Bu duaya tüm kalbimle amin diyorum.<br />

28


<strong>BİR</strong>İNCİ BÖLÜM<br />

<strong>ÇOCUK</strong> <strong>VE</strong> ERGENLERİN GELİŞİM DÖNEMLERİ<br />

<strong>ÇOCUK</strong> <strong>VE</strong> ERGENLERİN KİŞİLİK GELİŞİMİ<br />

Zeka Gelişimi<br />

Zeka Nedir?<br />

Zeka, bireyin doğuştan sahip olduğu, kalıtımla kuşaktan kuşağa geçen ve<br />

merkezi sinir sisteminin işlevlerini kapsayan; deneyim, öğrenme ve çevreden<br />

kaynaklanan etkenlerle biçimlenen bir bileşimdir.<br />

Zeka gelişimi büyük oranda, doğumla birlikte getirilen biyolojik özelliklere<br />

bağlıdır. Yetersiz bir çevre, zekanın biyolojik olarak belirlenen en yüksek sınırına<br />

ulaşmasını engeller. Dışarıdan verilen uyarıların ve eğitimin yetersizliği çocuğun<br />

düşüncelerini geliştirme ve ilişkileri kavrama kapasitesinin gelişmesine yardımcı<br />

olamaz. Bu nedenle sadece uyaran eksikliği nedeni ile zekada sınırlılıklar<br />

gözlemlenebilir.<br />

Belirli bir yaştaki çocuklar gelişim dönemleri ve zeka düzeyleri bakımından<br />

birbirlerinden ayrılırlar. Fakat doğumdan olgunluğa dek izlenen fizyolojik gelişim<br />

dönemleri, zeka düzeyi her ne olursa olsun bütün çocuklarda aynıdır; bir basamak<br />

öbürünü izler.<br />

Zeka, yaşamın ilk on yılında büyük bir gelişme kaydeder. Bu süre içinde en<br />

hızlı gelişme ilk iki yılda gerçekleşir. Başlangıçta davranışı birkaç refleksten oluşan<br />

insan, iki yıl sonunda kendi başına yürüyebilen, konuşabilen, bazı basit problemleri<br />

çözebilen, neden sonuç ilişkisi kurabilen, basit planlamalar yapabilen, hatırlayabilen<br />

bir kişi hale gelir.<br />

29


Sembollerle düşünebilme 11 yaşında başlar. 12 yaştan sonra zekanın hızında<br />

azalma olsa da gelişmeye devam eder. Gelişmenin en üst düzeyine 14-18 yaşlar<br />

arasında varılır.<br />

Sonuçta, değişik dönemlerde çevredeki olayların çocuk tarafından nasıl<br />

algılandığı ve olumsuz bir durumda hangi yöntemin yardım için uygun olacağı bu<br />

sınırlar içinde tahmin edilebilir. Tek başına bu dönemlerin sırası değil, çocuğun bu<br />

dönemde neler yaşadığı ve nasıl üstesinden geldiği önemlidir. Ve bu deneyimlerin<br />

niteliğini belirleyen en önemli etkenlerden birisi de çocuğun zeka düzeyidir.<br />

0-2 Yaşlarında İlk Dönem:<br />

Gelişim; biyolojik özellikler, kalıtım, içinde bulunulan çevre, beslenme gibi<br />

birçok durumun etkin rol oynadığı çok yönlü ve karmaşık bir süreçtir.<br />

Anne karnında biyolojik destekle başlayan gelişim süreci, doğum sonrasında<br />

ise çevreyi gözlemleme, çevresinde gördüklerini anlama ve uygulama gibi komplike<br />

bir hal almaya başlar. Bebeğin davranışlarının temelinde belirli biyolojik aşamalar<br />

etkilidir. Bebek belirli aylarda yürür, diş çıkarır, ilk kelimesini söyler. Bu davranışların<br />

gerçekleşebilmesi, bebeğin o davranışı yerine getirebilecek düzeyde olgunlaşmasına<br />

bağlıdır. Davranışlar bu olgunlaşmaya bağlı olarak belirli bir sıra izler. O halde<br />

bebeklerimizden beklediğimiz davranışlar gelişim düzeyine uygun olmalıdır.<br />

Anneler, bazen bebeklerin normal gelişim süreçlerinden fazla beklentiye<br />

girilebilir. Kimi zaman da, gelişim süreçleri yaşından geri olduğu halde bunu fark edip<br />

destekleyemiyor olabilirler. Bu nedenle, bebeğin gelişimini izlemek pek çok yönden<br />

yararlı olmaktadır. Gelişim basamağındaki özellikler iyi takip edilir ve bilinirse,<br />

bebeğin gelişiminin yönü ve hızı da saptanmış olur. Gelişim hemen her bebek için aynı<br />

yaş döneminde belirli özelliklerin kazanılması olsa da, ebeveynler bu sürece katkıda<br />

bulunan öncelikli kişilerdir.<br />

30


Gelişim dönemlerini birbirinden kesin sınırlarla ayırmak olası değildir. Bebek<br />

için her fiziksel ve psikolojik gelişim bir sonraki dönem için önem taşır ve kendinden<br />

önceki dönemden etkilendiği gibi, bir sonraki dönem için de etkili olmaktadır.<br />

Bebeğin İlk 24 Aydaki Gelişim Süreçleri<br />

Bebeklerin zeka gelişimleri genel hatlarıyla ele alındığında, ilk 24 aydaki<br />

gelişim süreçleri aşağıdaki gibidir:<br />

1-4 Aylar:<br />

Bebekler yaşamlarının ilk ayında doğuştan geliştirmiş oldukları refleks<br />

tepkileri geliştirirler. Biraz deneyim kazandıktan sonra çevrelerindeki değişiklikleri<br />

algılamaya başlarlar. Örneğin, 1 - 4 aylar arasındaki bebek, beşiğine asılan bir<br />

oyuncağın bazen sallanıp, bazen hareketsiz durduğunu fark edebilir.<br />

4-8Aylar:<br />

Neden - sonuç ilişkilerini ayırt etme becerisi başlar. Hareketlerinin yarattığı<br />

sonuçları görmek ister. Örneğin, beşiğin kenarındaki ipe tesadüfen dokunduğunda ipin<br />

sallandığını ve ses çıkardığını fark ederse bir kez denedikten sonra ses duyabilmek için<br />

ipi çekmeye başlar.<br />

8-12Aylar:<br />

Neden ve sonuçları daha iyi ayırt etmeye başlar. Hedeflediği sonuçla arasına<br />

engel girerse bu engeli ortadan kaldırır. Örneğin, oyuncağı sakladığınızda onu arar;<br />

örtünün altına saklanan oyuncağı örtüyü kaldırarak bulur.<br />

31


12-18Aylar:<br />

Sorunlarının çözümü için yeni yollar aramaya başlar ve keşiflerinin sonucunu<br />

görmek ister. Oyuncakları yere atma ve düşüşlerini izleme sık görülen davranışlardan<br />

biridir. Artık bebeğiniz görüş alanında olamayan nesneleri daha sistemli aramaya<br />

başlamıştır. Karmaşık hareketleri taklit eder. Örneğin, ağabey veya abla tarafından<br />

yapılan oyunları tekrar etmeye çalışır, sayfa çevirebilir.<br />

18-24 Aylar:<br />

Zihinde sonuca götürecek yollar aramaya başlar. Örneğin, yüksekte duran<br />

oyuncağı almak için yastıkları üst üstte dizer ve onların üstüne çıkarak oyuncağını<br />

almaya çalışır. Zihinsel semboller kullanır. Oyunlarında değişiklikler görülür. Aile<br />

bireylerini taklit etmeye başlar. Yakın geçmiş ve yakın gelecekle ilgilenen ve plan<br />

yapabilen bir çocuk halini alır.<br />

Yukarıda da bahsettiğimiz üzere zeka; biyolojik ve genetik temele dayanan<br />

bir gelişim izler. Ancak bu, zeka geliştirilemez veya desteklenemez anlamına<br />

gelmemektedir. 0-6 yaş, zeka gelişiminde belirgin rol oynar. Bu süreçte anne ve<br />

babalar bebek ve çocuklarını yönlendirebilir. Bebek ve çocukların zeka gelişimi çeşitli<br />

aktivitelerle desteklenir.<br />

Oyun, 0-2 yaş bebeği için en önemli gelişim desteğidir.<br />

Pek çok farklı, çeşitli oyuncak alternatifleri bebeğin zekasını birçok yönden<br />

destekleyici olabilir. Bu dönemde bebeğin gelişimini destekleyen oyun ve oyuncakları<br />

örneklersek;<br />

Yaratıcı, hayal gücünü geliştiren oyuncaklar: Kukla sahnesi, el ve parmak<br />

kuklaları, bez bebekler, çeşitli giysiler, doktor araçları, telefonlar, bebek arabaları.<br />

Okuma ve konuşmayı geliştirecek uyarı araçları: Tahtadan harf ve sayılar,<br />

32


mıknatıslı harf ve sayılar, harf ve sayıları içeren oyuncaklar, dominolar, tamamlama,<br />

karşılaştırma oyunları, karatahta.<br />

Matematik ve Sayılar: Renkli çubuklar, mozaik geometrik şekiller, tahta<br />

oyuncak saat veya saati öğretecek tahta küpler, matematik kavramlarını geliştirecek<br />

oyunlar.<br />

Doğa Bilimleri: Mıknatıs, ayna, taş, yaprak, deniz kabuğu, doğayla ilgili<br />

çocuk kitap ve CD’leri.<br />

Müzik ve Dans Araçları: Ritim araçları (tef, davul, trampet, flüt, melodika,<br />

zil, çan, çıngırak), cd’ler.<br />

Bunun dışında; çocuğumuz kalem tutmaya başladığı andan itibaren onun bu<br />

gelişimini kalemlerle, boyalarla desteklemek önemlidir. En önemli destek ise;<br />

bebeğimiz kaç yaşında olursa olsun onu övmek, yüreklendirmek ve<br />

davranışlarımızla çok yönlü aktivitelerde ona model olabilmektir. Aktif<br />

öğrenmeye açık olabilmek; bağımsızlığını ve girişimciliğini desteklemek, yaşı kaç<br />

olursa olsun çocuğumuzu tanımak, onun gelişiminde etkili olacaktır.<br />

2-7 Yaşlarında İkinci Dönem: Animizm<br />

Zeka gelişiminin bu döneminde çocuk hızla dili öğrenir ve yalnızca hareketli<br />

bir varlıktan, sözcükleri ve düşünceleri alan bir kişiye dönüşür. Ancak bu dönemin en<br />

önemli özelliği çocuğun düşüncelerinin ve değerlendirmelerinin yetişkinlerden farklı<br />

olmasıdır.<br />

İsviçreli psikolog Piaget, yüzlerce Cenevreli çocuk üzerinde yaptığı sistematik<br />

deneme ve gözlemlere dayanarak bu dönemin dört ana özelliğini saptar:<br />

Benmerkezcilik, Animizm (bütün varlıkların ve evrenin bir ruh taşıdığını ileri süren<br />

öğreti), Preoperasyonel Mantık, Otoriter Ahlak<br />

33


Yedi yaşın altındaki çocuklar, benmerkezci bir dünyada yaşarlar. Bir araya<br />

geldiklerinde çok konuşurlar. Fakat konuşulanlar, paylaşılmış birkaç konudur. Her<br />

çocuk, kendisini hangi konu ilgilendiriyorsa yalnızca onun üzerinde konuşur. Piaget bu<br />

ilişkiyi kollektif monolog diye adlandırır. Bu dönemde çocuklar, kendilerini<br />

ilgilendiren konuların başkaları için de büyük anlam taşıdığını düşünürler. Kendileri<br />

dışındaki insanların düşüncelerini anlayamazlar. Çocuk, kendisini gerçekten evrenin<br />

merkezi gibi görür.<br />

Bu dönemdeki çocuk için her şey sanki canlıdır ve kendisi gibi duygu ve<br />

düşünceleri vardır. Olaylarda hiçbir zaman yansızlık ve doğal bir amaç yoktur. Her<br />

zaman güdülerine dayanarak psikolojik açıklamalar yaparlar. Bütün olaylar bir amaca<br />

yöneliktir. Rüzgar istediği için eser; başını çarptığı eski masa “kötü”dür. Bu dönemde<br />

çocuklar büyüye inanırlar ve onlara göre sözcükler, eylemler kadar güçlüdür.<br />

Psikolojik ve fiziksel dünya aynıdır. Düşleri gerçektir ve iyi ya da kötü dilekleri büyük<br />

olasılıkla gerçekleşir.<br />

Bu yaş çocuklarında akıl yürütme daha somut düşüncelere dayanır. Soyut<br />

kavramlar ve mecazlar yorumlanabilir değildir. Çocuklar, gözlemlerinden ve<br />

deneyimlerinden sebep sonuç ilişkisi kurarak bir sonuç çıkaramazlar. Soyut kavramlar<br />

ile somut kavramlar arasındaki farklılıkları hissetmezler ve anne-babalarından gelen<br />

açıklamaları hiç koşulsuz kabullenirler. “Annem/babam diyorsa doğrudur!” gibi.<br />

Çocukların nasıl bilye oynadıklarını araştıran Piaget, yedi yaşın altındakilerde<br />

otoriter ahlak konusundaki görüşlerini açıkça belirtir. Kurallar bu yaş dönemindeki<br />

çocuk için çok kutsaldır. Kuralın ne olduğunu bilmeyebilirler, fakat onun<br />

değiştirilemeyeceğine inanırlar. Benzer biçimde, anne-babalarının söylediklerini yerine<br />

getirmedikleri zaman kafalarında kendilerinin haklı olabilecekleri biçiminde bir<br />

düşünce yoktur. Ancak gelişimin bundan sonraki döneminde, onların da içinde etkin<br />

bir rol alacağı demokratik işbirliği ortamı ve kuralların karşılıklı değişimi akıllarına<br />

gelir. Otoriter ahlakın ayrılmaz bir parçası, suçlunun cezalandırılması anlamında “her<br />

yerde adalet” düşüncesidir. Eğer beş yaşındaki bir çocuk, annesinin sözü dışına çıkarak<br />

34


caddenin ortasına doğru koşarsa ve sonra yere düşerse, “yaramaz olduğu için”<br />

düştüğünü düşünür.<br />

Bu animistik dönemin özelliklerini bilmek, karışık olaylarda çocuğun<br />

tepkilerini anlamada kişiye yardımcı olur. Çocuk bu dönemde herhangi bir kötü<br />

durumu ceza olarak algılar. Benmerkezci bir dünyada yaşadığından bu cezayı, yaptığı<br />

herhangi bir yanlışın karşılığı olarak düşünür. Anne-babasının, kendi dışında bir konu<br />

hakkında tartışabileceklerini düşünmez. Otoriter ve büyülü bir dünya görüşü<br />

olduğundan, eğer annesinin isterse kendisini iyileştirebileceğini düşünür.<br />

7-16 Yaşları Arasında Üçüncü Dönem: Gerçekçilik<br />

Yedi yaşından sonra çocuk, büyük oranda, benmerkezcilik, animizm,<br />

preoperasyonel mantık ve otoriter ahlak niteliklerini yitirir. Somut nesnelerin, dünyaya<br />

ilişkin etkinliklerin yanı sıra, sözcüklerin, düşüncelerin ve kuralların ayrımına varır.<br />

Sosyal ilişkilerinde demokratik, işbirlikçi bir tavır söz konusudur.<br />

On iki yaşından sonra soyut mantık gelişir. Giderek artan bir biçimde çocuk,<br />

kafasında mantık işlemleri oluşturur. Problemi çözmek için somut şeylere ihtiyacı<br />

yoktur; sadece düşünceleri ona yeterlidir. [1]<br />

35


<strong>ÇOCUK</strong> <strong>VE</strong> ERGENLERİN SOSYAL <strong>VE</strong> DUYGUSAL GELİŞİMİ<br />

Erikson, Freud’un psikoseksüel gelişim olarak tanımladığı ve cinsel gelişmeyi<br />

temel alarak hazırladığı gelişimi, psikososyal kuram adı altında yeniden incelemiş,<br />

gelişimi “İNSANIN 8 EVRESİ” adı altında 8 evre halinde ele almıştır. Her evrede<br />

benliğin karşılaştığı bir olumlu benlik, bir de bunun karşıtını belirtmiştir.Temel güven<br />

ve bunun karşıtı olan temel güvensizlik gibi.<br />

Aşağıda Erikson’un bu kuramı özetlenmiştir.<br />

1. Temel Güvene Karşı Güvensizlik (0-1 Yaş)<br />

Bu dönem, Freud’un oral döneminin karşılığıdır. Çocuğun bu dönemde ilişki<br />

kurduğu en önemli kişi anne veya anne yerine geçen kişidir. Anne-çocuk ilişkisinde<br />

süreklilik, tutarlılık ve aynılık sağlanabilirse; çocuk, annesinin kendisini hep<br />

seveceğinden, isteyeceğinden ve terk etmeyeceğinden emin olma duygusu<br />

geliştirebilirse, çocukta temel güven duygusunun çekirdeği oluşur. Bebekteki sosyal<br />

güvenin ilk belirtisi, bebeğin beslenmesinin rahat ve tabii hale gelmesi, uykusunun<br />

derinleşmesi, bağırsaklarının rahatlamasıdır.<br />

Bu dönemin tehlikesi, temel güven duygusunun sağlıksız gelişmesidir.<br />

Erikson’a göre, en sağlıklı şekilde yetişmiş çocuklarda bile geçmişte bir<br />

zamanlar ana kucağında yaşanmış güzel bir cenneti yitirmiş olma duygusu ile bu<br />

cennete karşı bir özlem kalıntısı vardır. Bu cenneti yeniden bulma gereksinimi,<br />

Tanrı’ya inançta simgelenmiştir. Din, Erikson’a göre, insanda temel güveni sağlar.<br />

2. Özerkliğe Karşı Utanç ve Kararsızlık (2-3 Yaş)<br />

Bu dönem, Freud’un anal döneminin karşılığıdır. Çocukta bu evrede birbirine<br />

karşıt eş-anlı iki eğilim arasında bir seçim yapabilme yetisi gelişmektedir. Örneğin;<br />

çocuk önce annesine sarılır, sonra onu iter. Eline geçirebildiği şeyleri yakalar, sonra<br />

atar. Kakasını inatla tutabilir ya da bunları öfkeyle fırlatırcasına bırakabilir. Bu, yeni<br />

bir durumdur. Yapma ya da yapmama, isteme ya da istememe gibi. İşte özerklik<br />

36


duygusu birbirine zıt istek ve eğilimler arasında bir seçim yapabilme gücüdür. Çocuk<br />

içinde bulunduğu toplumun beklentilerine göre bazı şeyleri yapmayı örn; kakasını,<br />

çişini uygun zaman ve yerde bırakmak üzere tutabilmeyi öğrenirken, ağır utandırmalar<br />

ve cezalarla karşılaşırsa, utanç duygusu gelişerek seçim yapabilme ve irade yetilerinin<br />

gelişimi kösteklenebilir.<br />

Bu dönemin tehlikesi, utanç ve kuşkuculuk duygularının aşırı gelişmesidir.<br />

3. Girişimciliğe Karşı Suçluluk Duygusu (3-5 Yaş)<br />

Bu dönem, Freud’un fallik döneminin karşılığıdır. İlk iki dönemde çocukta<br />

güven ve özerklik duygularının temeli atılmıştı. Bu dönemde ise, çevreyi keşfetme ve<br />

ona egemen olma amacıyla girişim duygusunun temelleri atılmaktadır. Çevrenin<br />

tutumu çok önemlidir. Çevre tutumları hep baskılı, engelleyici, suçlayıcı olduğu sürece<br />

çocukta merak etme, yarışmadan hoşlanma, amaçta ısrar etme, başarmaktan zevk alma<br />

duyguları sağlıklı gelişemez. Gene bu dönemde çocuğun motor gelişmesi hızla<br />

olgunlaşırken, cinsel organlara yönelik ilgileri de artmıştır. Bu merak onu<br />

mastürbasyona, çocuklar arası cinsel oyunlara, büyüklerin cinsel yaşantısına aşırı<br />

ilgiye götürebilir. Bu dönemde aşırı korkutma, suçlama, ceza çocuğun ileriki<br />

yaşamında cinsel sorunlar yaşamasına yol açabilir.<br />

Bu dönem, analitik kuramda Oedipus Kompleksi olarak bilinen dönemdir.<br />

Bu dönemde çocuk, anne ya da baba ile özdeşim yaparak benliğini geliştirir,<br />

üst benlik oluşmaya başlar.<br />

Bu dönemin tehlikesi, aşırı suçluluk duygusunun gelişmesidir.<br />

4. Beceriye Karşı Aşağılık Duygusu (6-11 Yaş)<br />

Bu dönem, Freud’un gizil (latent) döneminin karşılığıdır. Çocuk, bu dönemde<br />

tek başına bir şeyler yapamayacağını sezerek başkaları ile işbirliği kurmaktan ve<br />

birlikte çalışmaktan haz almaya başlamıştır. Bu yaş grubunun dünyasına artık araç<br />

gereçler girmeye başlar. (çekiçle çivi çakmak, oyuncak ya da bebekleri kırıp yeniden<br />

37


yapmak vs.) Çocuk, artık ortaya çıkardığı şeylerle başkaları tarafından tanınmak ister.<br />

Başarılarından gurur ve zevk alma duygusu gelişmiştir.<br />

Bu dönemin tehlikesi, çocukta aşağılık duygusu ve yetersizliğin gelişmesidir.<br />

5. Kimlik Kazanmaya Karşı Kimlik Karmaşası (11-20 Yaş)<br />

Bu dönem, çocukluk ve yetişkinlik arasında bir geçiş dönemidir. Kişinin<br />

toplumsal yerini, mesleksel konumunu ve cinsel kimliğini tanımaya, yerine oturtmaya<br />

çalıştığı bir dönemdir. İşte bu çabaya kimlik bunalımı denir. Kimlik bunalımı ile<br />

kimlik karmaşasını birbirinden ayırt etmek gerekir. Kimlik bunalımı her gencin kendi<br />

kimlik duygusunu kazanabilmesi için bilinçli ya da bilinçdışı olarak verdiği bir<br />

savaşımdır ve doğal bir süreçtir. Kimlik karmaşası ise, bu bunalımın ağırlaşması;<br />

geçici de olsa uyumun oldukça ağır biçimde bozulmasıdır. Kimlik karmaşası, ruhsal<br />

çökkünlük, aşırı taşkınlık, antisosyal davranışlar vs. ile ortaya çıkabilir. Danışma ve<br />

tedavi olumlu sonuçlar verebilir. Kimilerindeyse bu durum yıllarca sürebilir.<br />

6. Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık (21-30 Yaş)<br />

Bir önceki dönemde kimlik duygusunu yerleştiren genç, bu dönemde kendi<br />

kimliğini bir başkası ya da başkalarının kimliği ile birleştirebilmeye hazırdır. Bu yakın<br />

ilişkiler kurma evresidir. Burada yakınlaşmadan, bireyin somut birleşmelere,<br />

eşleşmelere kendini bırakabilmesi, özveri yada ödünlerde bulunabilmesi anlaşılmalıdır.<br />

Kimlik bocalamasından henüz çıkamamış kişiler için bu dönemin tehlikesi yalnızlık<br />

duygusudur.<br />

7. Üretkenliğe Karşı Verimsizlik (Yetişkinlik Dönemi)<br />

Bu dönemde üreticilik deyince yeni bir kuşağı oluşturmak ve ona rehberlik<br />

etmek anlaşılır. Benliğin en önemli işlevi üretme, yaratma ve üretilen, yaratılan şeylere<br />

sevgi ile bağlanmadır. (çocuklar, sanat, bilim alanındaki yapıtlar vs.).<br />

Bu dönemin tehlikesi, kısırlık, verimsizlik, durağanlık ve benliğin<br />

yoksullaşmasıdır.<br />

38


8. Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk<br />

Benlik bütünlüğü, olumlu olumsuz, acı tatlı yönleri ile bütün bir yaşamın<br />

olduğu gibi kabullenişidir, geleceğin korku ve endişe ile karşılanmamasıdır. Kişi,<br />

sonucu belli olan gelecekten yani ölümden korkmaz. Benlik bütünlüğü duygusundan<br />

yoksun olan kişi, yaşamını yeni baştan yaşama özlemi duyar ve ölümden korkar. Eğer<br />

daha önceki evreler sağlıklı yaşanmışsa, kişi yaşlılığı ve ölümü de yaşamın doğal bir<br />

parçası olarak görür ve huzurludur.<br />

Bu dönemin tehlikesi, umut yitimi ve ölüm korkusudur.<br />

Erikson’ a göre, her gelişen dönem kendisinden sonra gelen döneme bir zemin<br />

hazırlar ve daha sonra gelen dönem önceki dönemlerden etkilenir. Yani daha önceki<br />

dönemler sağlıklı gelişmiş ya da gelişmemişse, bundan sonraki dönemlerin gelişimi de<br />

bundan büyük ölçüde etkilenecektir.<br />

39


FREUD <strong>VE</strong> PSİKOSEKSÜEL GELİŞİM DÖNEMLERİ<br />

Yaşamın İlk Yılı: Erken Bağımlılıkta Oral Dönem<br />

Yeni doğan bebek, zamanının büyük bölümünü uyuyarak geçirir. Tüm<br />

uyaranları, beslenme işlemleriyle sınırlıdır: Açlık, emme, doyma ve iç gurultuları, ağız<br />

hareketleri, başlangıçtaki doyumların tümünü oluşturduğundan bu dönem oral dönem<br />

diye adlandırılır.<br />

Yaşama dair her şey hem dünyayı tanıma hem kendini ifade etme buradan<br />

olur. Eline bir nesne verildiğinde doğrudan ağza götürülür ve tanınır; çıkarttığı<br />

seslerden acıktığı, altını kirlettiği, kendini güvende hissetmek amacı ile kucağa<br />

alınmak isteği vb. her şey buradan ifade edilir.<br />

İlk başta bebek, insanların ayrımına varamaz. Sonra insanların bir parçasını;<br />

yani yüzlerini, seslerini, sıcaklıklarını ya da verdikleri rahatlığı algılar ve algılama<br />

alanından kaybolduklarında, onları unutur. Anne-babası, en yakın olduğu kişiler<br />

olduğu için onları tanır ve unutmaz. Bu sosyal ilişkilerden hoşnutluk duyması, bakıcısı<br />

ile arasında sıkı bağlar kurulmasını sağlar. Yabancı ayırımı ve tepkisi gelişir.<br />

Yaşamın İkinci Yılı: Başlangıçtaki Sosyalleşmede Anal Dönem<br />

Yaşamın ikinci yılının başında çocuk, daha değişik bir kişi olur. Artık ayakta<br />

durabilir ve çevrede dolaşabilir. Temelde ilişkisi yine bir kişiyledir. Annesi nereye<br />

giderse onu izler. Annesi artık ona toplumun ondan ne gibi davranışlar beklediğini<br />

öğretmeye, sosyal kuralları aşılamaya başlar. Annesinin uygun olmayan<br />

davranışlarında verdiği “hayır” yanıtı ilişkilerinde çok derin bir değişikliği yol açar.<br />

Anne ile çocuk arasındaki değişen ilişkilerin özü, bu dönemin adını aldığı<br />

tuvalet eğitimidir. Çocuğun oturağı vardır ve dışkısını tutmaya ya da bırakmaya karar<br />

verebilir. Gelişimin bu noktasında çocuk, kendisini yönetebilir.<br />

40


Bu dönemde çocuğun temel görevi, kendisinden daha güçlü olan bir kişi<br />

ile nasıl ilişkide bulunacağını öğrenmesidir. Bu, yanında ya birçok deneyimler ve<br />

doyumlar ya da anksiyeteler getirir.<br />

Tuvalet eğitimi ve kendi yapabilirliği- yeterliliği bakım veren kişi ile çocuk<br />

arasında karşılıklı bir inatlaşma ve güçler savaşına dönüşebilir. Ondan istenen şeyleri<br />

yapmaya direnç gösterir (yemeyeceğim, giymeyeceğim, yatmayacağım gibi..). Ya da<br />

mutlaka ben yapacağım biçiminde olabilir. Burada önemli olan çocuğun ben<br />

merkezci olduğu ve kurallara karşı gelme ile karakterize bu dönemini sağlıklı ve rahat<br />

atlatabilmesine yardımcı olmaktır. Onunla karşılıklı inatlaşmak ve zorla yaptırmak<br />

yerine gündemi biraz değiştirerek odaklanılan konudan farklı bir şeye ilgisini<br />

yöneltmek; ancak daha sonra yapılması gereken her ne ise onu uygulamak olmalıdır.<br />

Dönem<br />

3-6 Yaşları Arasında Üçüncü Dönem: İlk Kimlik Oluşumunda Genital<br />

Çocuğun sosyal yaşamı, bu dönemde üçüncü büyük değişime uğrar. Zamanın<br />

büyük bir bölümünü bir kişi ile birlikte değil, bir grup içinde geçirir. Çocuk, birçok<br />

yeni sosyal isim ve yeni duygu ortaya çıkaran böyle bir üçlü konumla ilk kez karşı<br />

karşıya gelir. Kıskançlık ve rekabet belirir. Bunun şiddeti çocuğun isteklerini<br />

erteleyebilme yetisine bağlıdır. Yeni yürümeye başlayan anal dönem çocuğu,<br />

isteklerini erteleyemez. Çünkü gelecek kavramından yoksundur ve ona beklemesini<br />

söylemek anlamsızdır. İsteği yerine gelmezse dürtülerini denetleyemez. Huysuzluk<br />

nöbetine girer. Fakat dikkati başka yöne çekilebilir. Çocuk, genital dönemde artık<br />

tümüyle farklı nesnelere bağımlı değildir. Bunlar üzerine düşünüp yorumlar getirebilir.<br />

Gelecek kavramı oluşmuştur. “Sonra”ya kadar, “yarın”a kadar ve “ben büyüyünce”ye<br />

kadar bekleyebilirler. Bu dönemde çocuklar kendilerini büyümekte olan bir kişi olarak<br />

görürler. “Ben büyüyünce polis olacağım” ya da “bir hemşire olacağım” ya da “aynı<br />

babam gibi…” derler.<br />

41


Bu dönem, çocuğun büyüklük, yaş ve cinsiyet bakımından kendisini<br />

başkalarıyla karşılaştırdığı; kendi cinsel kimliğinin ayrımına vardığı, kendisiyle aynı<br />

cinsiyetten olan anne-babasını örnek aldığı bir dönemdir. Çocuklar, cinsiyet organları<br />

dahil bütün bedenlerini keşfederler. Anne-baba ile ayrıcalıklı bir ilişki kurmak isterler.<br />

Çocuk kendi geleceğinin, bir insan olarak kimliğinin ve anne-babası<br />

arasındaki cinsel bağların ayrımına varınca, üçüncü olarak yeni ve güçlü bir anksiyete<br />

kaynağı geliştirir: Kendi vicdanı. Anal dönemde çocuklar, yalnızca hoşnutsuzluk<br />

gösteren kişilerin varlığında yasaklanan dürtülerini bastırırlar. Genital dönemde ise ne<br />

zaman içlerinde yasaklanmış bir dürtü kabarırsa, hemen anne-babalarının<br />

sınırlamalarını anımsarlar. Vicdanlarının sesine uyarlar.<br />

Düşüncelerin eylemden daha güçlü olduğu, kaba güce dayalı ve otoriter bir<br />

ahlakın egemen olduğu, suçların cezalandırıldığı ve adaletin “göze göz, dişe diş”<br />

olduğu animistik dönemde suçluluk duygusu büyüktür. Çocuklar yıkıcılıklarının ve<br />

saldırganlıklarının kendilerine yöneleceği korkusu içindedirler.<br />

Bu yaş dönemi hem cinsel kimliğin öğrenildiği ve farklılıkların ayırımına<br />

varıldı dönemdir. Hem de aynı zamanda vicdan/ ahlak/ süperego gibi<br />

kavramsallaştırılan özelliklerin geliştiği dönemdir. Çocuk bu dönemde sosyalleşmeye<br />

başlar ve toplumsal kurallara uyumu öğrenir.<br />

Dönemi<br />

6-12 Yaşları Arasında Dördüncü Dönem: Gizillik ve Kültürel İlişkiler<br />

Bu dönemde çocuk, ilk kez yaşıtları arasında ayakta kalmayı öğrenir. Aklı,<br />

dikkat çekiciliği ve enerjikliği bakımından diğerleriyle karşılaştırılır. Aynı zamanda<br />

sosyal gruplar arasındaki benzerliklerin ve farklılıkların ayrımına varır. Biz kızlar, siz<br />

erkekler gibi. Ancak bir önceki dönemde görülen cinsel konular ile ilgili merak ve<br />

uğraşılar, ergenlik ve hormonal tetiklenmelere kadar uyutulur ve üstü örtülür.<br />

42


Çocuk bu dönemde söyleyiş, renk, sosyal bozukluk ve sakatlıklara karşı<br />

duyarlıdır. Bu yaş, en büyük uyumun gösterildiği yaştır. Çocuk yalnızca kendi<br />

kültürünün davranış biçimlerini ve kurallarını öğrenmekle kalmaz, aynı zamanda<br />

yaşıtları arasında kabul edilmek için çabalar. Çocuk, toplum dışına itilirse ve yeterince<br />

saygı görmezse özgüven yitimine bağlı anksiyete derinleşir.<br />

12-15 Yaşları Arasında Beşinci Dönem: Puberte ve Ergenlik<br />

Bir ergen, vücudundaki fizyolojik değişimlerle birlikte, ailesi ve sosyal<br />

çevrenin değişen beklentileriyle yüz yüze gelir. Biyolojik değişimlerin belirmesi,<br />

genital ve hatta daha erken dönemde yaşanan olayların yeniden ortaya çıkmasına yol<br />

açar. Gizlilik öncesi dönemde çözümlenmemiş çatışmalar yine su yüzüne çıkar ve<br />

bunlar önceden yaşananların yinelenmesi olduğundan, ergenlik, gelişimin önceki<br />

dönemlerinden kalan çözümlenmemiş sorunların ele alınması için ikinci bir şans<br />

gibi kabul edilir.<br />

Ergen kişinin, meslekler, karşı cinsten eşler ve ideolojiler üzerinde<br />

deneyimleri olur. Değişik gruplara ve eylemlere bağlanır. Giysiler ve gençliğe özgü<br />

davranışlar, ergen ile anne-baba arasında yeni ilişkiler kurulmasına yardımcı olur.<br />

Karşılıklı olarak birbirlerinden uzaklaşmaları, bağımsızlık ve olgunluk kazanmak için<br />

gerekli bir basamak olabilir. Aşırı bağımlılık altındaki gençlerin, anne babalara<br />

başkaldırmaları genellikle abartılır. Bu gençler, erken gelişen güvensizlik duygusundan<br />

kurtarılmalıdır. Yetersiz ve kendine güvenmeyen anne-babalar, çocuklarının bağımsız<br />

görüşlerinden korku duyarlar ve kendi ölçülerine uygun davranmaları konusunda<br />

diretirler. Böyle anne-babaların çocukları, aşırı ergenlik başkaldırıları içine<br />

sürüklenirler. [2]<br />

Oysa ergenin anne ve babasından (veya onları temsil eden kişilerden) farklı<br />

düşünce ve değerlerinin olabileceği, ayrı ve bağımsız bir kişilik geliştirmesi gerektiği<br />

unutulmamalıdır. Bu dönemde ergenler herhangi bir konuda örn. sosyal, politik,<br />

felsefi uzun uzun, gereksiz ve tekrarlayıcı (geviş getirir gibi) tartışmalar içine<br />

girebilir. Ebeveynleriyle ters düşecek biçimde davranabilir. Bu çatışmalar olması<br />

43


gereken ve beklenen durumlardır. Çünkü bu çatışmalar sonucu karşı taraf da bir<br />

kimliğinin oluştuğunun farkına varacaktır. Burada bize düşen onun düşüncelerine,<br />

duygularına ve farklılığına saygı göstermek ve kabul etmek olmalıdır. Fakat bu ona<br />

yol göstermek doğru değildir anlamına gelmemelidir. Dikkat edilmesi gereken onun<br />

karşısında değil yanında olduğumuzu hissettirerek ona yol göstermektir.<br />

GELİŞİMİN ERKEN DÖNEMLERİNİN SONRAKİ KİŞİLİĞE ETKİSİ<br />

Her dönem, kendine özgü bir yaşam biçimi getirir ve bu dönemler kesin<br />

çizgilerle sınırlandırılmış zaman dilimleri değildir. Bir yaştaki kadar olmasa da<br />

çocukların, çocukluk dönemi boyunca anne-babalarına bağımlılıkları sürer. Anne<br />

babalar anal dönemde çocuklarını eğitmeye başlar. Bu eğitim, ergenlik çağına değin<br />

sürer. Cinsel merak, genital dönemde belirir ve yaşam boyunca sürer.<br />

Oral dönemdeki çocuksu eylemlerin, ileride, yiyecek ve içeceğe düşkünlük<br />

biçimine dönüştüğünün, anal dönemdeki deneyimlerin obsesif kompulsif bozukluk,<br />

tuvalet işleriyle fazla uğraşma, cimrilik, kararsızlık, mükemmeliyetçilik, inatçılık, aşırı<br />

titizliğe karşı ilerideki tepkilerini etkilediğinin; genital dönemdeki deneyimlerin,<br />

yetişkinlikteki cinsel uyumu sağlamada yaşamsal bir önemi olduğunun düşünülmesi<br />

yeni değildir. Psikolog Erikson, erişkin kişiliği ile çocukluk deneyimleri arasında<br />

önemli bağlantılar olduğuna dikkat çekmiştir. Her dönemin, insan ilişkilerinde bir<br />

sorun ile ilişkili olduğunu söyler ve kişilik gelişiminin yaşam boyunca devam eden bir<br />

süreç olduğuna dikkat çeker.<br />

Oral dönemde çocuğun bağımlılığı ve annesi ile ilişkileri sırasında bu ilk<br />

bağımlılığı nasıl yaşadığı belirleyicidir. Bu, ileriki yaşamında diğer insanlarla kuracağı<br />

ilişkilerde alacağı tavrı etkiler. Yaptığı ilk çözümlemeler, ileriki yaşamında yapacağı<br />

çözümlemelerin bir örneğidir. Mutlu bir bebeklik “güven”i doğurur. Çocuğun<br />

gereksinmelerinin karşılanmadığı bir bebeklik ise kötümserlik ve “güvensizlik”le<br />

sonuçlanır. Oral döneme pozitif olarak takılan insanlar, yaşamları boyunca bağımlı<br />

olmayı çok isterler. Negatif olarak takılan insanlar ise ilerideki bütün bağımlılıklara<br />

44


şiddetle karşı çıkarlar. Örneğin hastayken ayakta kalabilmek ve başkalarının bakımına<br />

gereksinme duymamak için tüm güçleriyle savaşırlar.<br />

Çocukluk için anal dönemde belirleyici olay, kendisinden daha güçlü bir kişi<br />

ile karşılıklı ilişkiye girmesidir. Yeni yürümeye başlayan doygun bir çocukta<br />

“özerklik” ve çevresindekileri hoşnut edebilecek yetiye sahip olduğu konusunda güven<br />

gelişir. Yetişkin yaşamındaki aşırı boyun eğme ve anlamsız inatçılığın kökleri, erken<br />

çocukluk dönemindeki sosyal eğitimin yanlışlıklarında bulunur.<br />

İlk deneyimlerin aile içinde yaşandığı, cinsel rollerin ve cinsel dürtülerin<br />

ayrımına varıldığı genital dönemde, itici ve canlı bir merak ile tedirginlik ve çekingen<br />

bir geri çekiliş arasında seçim yapılır.<br />

Gizlilik döneminde çalışma yaşamına eğilim, iş arkadaşlıkları ve dostluk<br />

grupları ön plana geçme başlar. Eğer bu dönemdeki deneyimler çok fazla anksiyete<br />

getirirse, çocuk kendi yetenekleri ve yaşıtları arasındaki konumu hakkında aşağılık<br />

duygusu içinde büyüyebilir.<br />

Yeterli bir ergenlik, birey kimliğini sağlam bir yapıya oturttuğunda ve yaptığı<br />

seçimlerle doyuma ulaştığında gelişir. Ergen, çok gerilimli olduğu zaman kimlik<br />

oluşumu zayıflar. Birey, kim olduğunu ve yaşamdan ne beklediğini tam olarak<br />

hissedemez. [3]<br />

45


<strong>ÇOCUK</strong> <strong>VE</strong> ERGENLERİN CİNSEL GELİŞİMİ<br />

Cinsel Gelişim Evreleri<br />

İlk 1-1,5 Yıl<br />

Bebek annesinin memesine yaklaştığı an sakinleşir, ağlaması durur rahatlar.<br />

Anne ile sıcak ve yakın bir ilişki içindedir. Bu dönemde altı temizlenirken ona eşlik<br />

eden duyumları algılar ve bu dokunuş keyif veren bir yaşantı olur. Bazı kuramlara<br />

göre, bu dönemin çocuğun ilk cinsel haz yaşadığı dönem olduğu düşünülmektedir.<br />

Bu yaş döneminde bebek vücudunu ellemekten ve ellenmesinden hoşlanır. Bu<br />

son derece doğal bir durumdur. Bebeğin elini çekmeye çalışmak, eline vurmak gibi<br />

davranışlar yanlıştır. Bu dönemde bebeğe ihtiyacı olan güven ortamı yeterince<br />

sağlanırsa ve sevgi gereksinimi karşılanırsa cinsel gelişimi sağlıklı olacaktır.<br />

1,5-3 Yaş<br />

Çocuk bu dönemde tuvaletini tutarak duyduğu hazzı ertelemeyi öğrenir. Bu<br />

dönemde annenin baskıcı tutumları çocuğun inatçılık davranışları geliştirmesine neden<br />

olabilir. Tuvaletini yaparken cinsel organlarına dokunmak, ellemek doğaldır. Çocuk<br />

cinsel organlarını tanımak amacıyla onlara dokunur. Bu hareket cinsel bir eylem değil,<br />

yeni ve değişik bir şeydir. Anne-babanın paniklediğini gören çocuk bu hareketi daha<br />

ilginç bulmaya başlar ve yapmaya devam eder. Eğer ebeveynlerin ilk tepkisi<br />

paniklemek olmazsa, anne-baba nötr kalmayı başarabilir ve çocuğun ilgisini başka<br />

alanlara çevirebilirse çocuk bir süre sonra bu hareketini bırakır.<br />

Ayıp, günah gibi sözler söylemek, kızmak, bağırmak ve ceza vermek<br />

davranışı ortadan kaldırmayacaktır. Çocuk yasaklanan şeyi tekrar deneyecek, bu kez<br />

gizli yapacak ve yanı sıra suçluluk duyacaktır.<br />

Zaman zaman (erkek çocuklarda daha fazla) masturbasyon davranışı<br />

gözlenebilir. Kız ve erkeklerde cinsiyet farklılıklarını fark etme bu dönemde ortaya<br />

çıkmaya başlar.<br />

46


3-5 Yaş Dönemi<br />

Bu dönem çocuğun cinsel konulara ilgisinin arttığı dönemdir. 5 yaş civarında<br />

çocukların çoğunluğu kendi cinsiyetine ait rolleri ayırt etmekte ve tekrarlayan<br />

davranışlarla bu rolü benimsemektedir. Bu dönemde önünde doğru anne/ baba<br />

modelleri olması cinsiyetine ait doğru davranışları öğrenmesini ve ileride sorunlar<br />

yaşamamasını sağlayacaktır. Kız- erkek arasındaki farklılıklar, doğum, cinsel organlar<br />

ilgi alanındadır. Bu konuda sık sorular sorduğu gibi, cinsel organlara sık dokunma,<br />

anne babanın vücudunu merak etme, karşı cinsin vücuduna dokunma davranışları da<br />

sık görülür.<br />

Evcilik, doktorculuk gibi oyunlar tercih edilir. Oyunlarında kendi anne ve<br />

babalarının davranışlarını taklit ederler. Bu dönemde cinsel organlarını gösterme,<br />

çıplak olma, okul ortamı içinde birbirine dokunma, öpme gibi davranışlar gözlenebilir.<br />

Bu dönem bazı kuramlara göre erkek çocuğun anneye sahip olma, babaya yönelik<br />

düşmanlık duyguları, kız çocuklarda ise babaya yönelik sevgi, anneye yönelik<br />

paylaşamama duygularının gözlendiği dönem olarak düşünülmektedir.<br />

Okul Çağı Dönemi<br />

Bu dönem okulla birlikte sosyalleşmenin arttığı dönemdir. 7-8 yaşlarındaki<br />

çocuklar evlilik, doğum ve cinsel ilişki konularına meraklıdırlar. Birbirlerine cinsel<br />

organlarını gösterme, dönemin başlarında rastlanan bir durumdur. Okul ortamı içinde<br />

hem karşı cinse duyulan ilgi vardır, hem de iki cins arasında rekabet ve tartışmalar da<br />

sık olur. Kızlar ve erkekler diye okulda gruplaşmalar fazladır ve zaman zaman<br />

çekişmelere neden olur. Kızların bu dönemde karşı cinse ilgileri daha fazladır ve daha<br />

kolay belli ederler.<br />

Ergenlik Dönemi<br />

Cinsellik sadece fizyolojik değil, sosyal ve psikolojik değişikliklerden de<br />

etkilenir. Karşı cinse olduğu kadar, kendi cinsine ilginin de olduğu bir dönemdir.<br />

Kızlar erkeklerden daha önce ergenliğe adım atarlar. Değişiklikler kızlarda 1-2 yıl<br />

içinde tamamlanırken erkeklerde 4-5 yılı bulabilir. Bu dönemde erkek çocuklarda<br />

47


genelde utangaçlık, toplum içine girmekten kaçınma görülebilir. Masturbasyon ve ona<br />

eşlik eden fanteziler sıktır. Bir yandan zevk alırken bir yandan da suçluluk duygusu ve<br />

kaygı vardır. Bedeni ile ilgili ve cinsel organları ile ilgili endişeler olabilir. Kızlarda ise<br />

romantik fanteziler daha ön plandadır. Kızların fantezileri daha çok fiziksel<br />

görünümleri ile ilgilidir. Kendilerini fiziksel olarak daha çekici, ince, uzun hayal<br />

ederler. Yaşça büyük karşı cinse ilgi duyabilirler. Örn; öğretmenine, komşusuna ya da<br />

bir film yıldızına.<br />

Çocuğu Cinsel Konularda Bilgilendirirken Dikkat Edilmesi Gerekenler<br />

<br />

Çocuğun gelişim düzeyi hakkında ve olayları o yaşta nasıl algıladığı<br />

hakkında yeterli bilgiye sahip olunmalıdır. Yaşına uygun düzeyde açıklamalar ve<br />

konuşmalar yapılmalıdır.<br />

<br />

Doğru bir cinsel eğitim vermek için çocuğa mahrem alanları<br />

öğretilmelidir. Çocuğa cinsel organlarıyla ilgili “Bunlar sadece senin dokunabileceğin<br />

özel alanlar. Başkasının dokunması doğru değil. Banyo dışında anne-baba bile<br />

dokunamaz” şeklinde bir bilgilendirme yapılırsa, çocuk arkadaşlarıyla veya<br />

yakınlarıyla oyun oynadığında bununla ilgili bir hareketle karşılaşırsa hayır demeyi<br />

öğrenir.<br />

<br />

Okul çağına yaklaşmış bir çocuk evde çıplak dolaşıyorsa bu çocuğa<br />

neyin mahrem olduğunu öğretmek mümkün olmaz. Küçük yaştan itibaren çocuğun<br />

giydiği kıyafete kadar dikkat edilmeli, mahremiyet duygusu aşılanmalı, sınırları<br />

öğretilmelidir. Banyo saati dışında çocuğun poposunu fazla sevmemek, bu bölgeyi<br />

cinsel bir uyarı alanı olarak öğretmemeye dahi dikkat etmek gereklidir.<br />

<br />

Cinsel eğitim verirken bu konuda çocuğun merakını ve hayretini<br />

uyandırmamaya özen gösterilmelidir. Merak ve hayret uyandırıcı cevaplar çocuğun<br />

ilgisi o alana yoğunlaştırır.<br />

48


Çocuğun merak ettiği bu konuyu arkadaşlarından ya da internetten<br />

yalan yanlış, kulaktan dolma bilgilerle öğrenebileceği göz ardı edilmemeli ve çocuk<br />

cinsellik hakkında doğru bilgilendirilmelidir.<br />

<br />

Anne- babanın çocuğun bu konudaki sorularını cevapsız bırakması<br />

çocuğun soru sorma kapasitesini düşürür. Soran çocuk, her zaman hayatı daha<br />

kolay öğrenir, sorunlara daha kolay çözüm getirir. Çocuğu azarlamadan,<br />

terslemeden, yalan söylemeden, içindeki merak duygusunu yok etmeden sorularına<br />

cevap vermek, o an verilecek bir cevap bulunamıyorsa “Bu konuyu araştırıp<br />

cevaplayayım” demek ve gerçekten de araştırıp, düşünüp cevap vermek gerekir. [4]<br />

<br />

Çocuğun sorularına hazırlıksız yakalanmamak için soru sormaya<br />

başlamasından önce, anne ve babanın çocuğa hangi mesajları, ne şekilde vereceğine<br />

birlikte karar vermeleri ve hazır olmaları gereklidir.<br />

<br />

Çocukla cinsellikle ilgili konuları konuşurken sözsüz verilen mesajlara<br />

da dikkat edilmelidir.(yüz ifadeleri, bakışlar, beden dili)<br />

<br />

Konuşurken çocuğun anlayabileceği basit bir dilde detaylara girmeden<br />

anlatılmalı, argo ya da çok tıbbi terimlerle konuşulmamalıdır.<br />

<br />

Sadece sorduğu kadarına cevap verilmeli, merak ettiği ve dinlemeye<br />

hazır olduğu kadarı anlatılmalı, gereksiz detaylara girilmemelidir.<br />

<br />

Çocuğa cinsellikle ilgili bilgi verirken cinsel organların isimleri<br />

başlangıçtan itibaren doğru öğretilmelidir.<br />

<br />

Çocuğa cinsellikle ilgili ayıp, kötü, günah gibi yanlış mesajlar<br />

vermemeye dikkat edilmelidir. Özellikle kendi bedenine ve karşı cinsin bedenine ilgi<br />

duyan ve tanımaya çalışan çocukların bu merakının doğal olduğunu kabul ederek<br />

yaklaşmak, bilgilendirmek ve sınırları göstermek gereklidir.<br />

<br />

Anne ve babanın çocuğun yanında birbirlerine davranışları da çocuk<br />

için model oluşturacaktır. Birbirine sevgi ve saygı içinde yaklaşan ebeveynler de<br />

çocuğun ilişkilerini olumlu yönde etkileyecektir.<br />

49


Hangi Yaşta Hangi Bilgi?<br />

1-3 yaş çocuğu bedenine dokunmaktan hoşlanır. Buna karşı aşırı tepki<br />

göstermek, ayıp ya da günah gibi sözlerle yaklaşmak doğru değildir. Bedeni ya da<br />

karşı cinsin bedeni hakkında sorular sorarsa beden parçalarının isimlerini söylemekten<br />

çekinmemek gerekir. Neden kendi bedeni ile karşı cinsin bedeni arasında farklılıklar<br />

olduğunu merak etmesi ve sorması doğaldır. Bu durumda çocuğa yaşına uygun<br />

resimlerle çizerek anlatmak ve insanların bedenlerinin bazı bölümlerinin özel<br />

olduğunu söylemek daha doğru olacaktır. Bu dönemde çocuğa dokunmaktan<br />

kaçınılmamalıdır. Bu ileride ilişkilerinin sağlıklı olmasını sağlayacaktır.<br />

3-5 yaş çocuğuna soru sorarsa, çocuğun bir tohum olarak anne karnında özel<br />

bir yerde oluştuğu ve babanın da bu tohumun yerleşmesi ve büyümesine yardımcı<br />

olduğu konusunda bilgi vermek yeterli olacaktır. Aynı zamanda bu dönem çocuğun<br />

kendi cinsiyetine ait rolleri benimsemeye başladığı bir dönem olduğu için evde kendi<br />

cinsiyetinden olan ebeveyn ile sağlıklı ilişkide olması da önemlidir. Yine bu dönemde<br />

kız çocukların annenin eşyalarını (giysi, makyaj malzemesi) kullanmaya meraklı<br />

olması, erkek çocuğun babayı taklit etmesi (örn; traş olmayan çalışmak) da doğaldır.<br />

Okul çağından itibaren çocuğa bazı bilgilendirmelerde bulunmaya da dikkat<br />

etmelidir. Özellikle televizyon, yazılı basın, kitaplar ve web siteleri normal-anormal<br />

kavramının değişmesine neden olmuştur. Bu nedenle çocuklar zaman zaman<br />

cinsellikle ilgili onları etkileyebilecek ya da ürkütecek yazı ve resimlere rastlayabilir<br />

ya da günlük yaşamlarında karşılaşabilirler. Bu nedenle çocuğu ürkütmeden taciz gibi<br />

konularda bilgilendirmeye de konuşmalarda yer vermelidir. Ayrıca televizyonda<br />

görmesini istemeyeceğiniz bir sahne ile karşılaştığında panik içinde televizyonu<br />

kapatmak da doğru değildir. Çocuğa bazen televizyon ya da internette rastlayacağı<br />

50


görüntülerin abartılı olduğunu da anlatmak gerekir. Aksi takdirde çocuk gelecekte<br />

ilişki konusunda korkular yaşayabilir.<br />

Hatırlanması gereken en önemli nokta sizin tavırlarınızın ve fikirlerinizin<br />

çocuğun cinsel gelişimini oluşturacağı ve etkileyeceğidir. Şayet çocuğun sağlıklı bir<br />

cinsellik yaşamasını istiyorsak kendi cinselliğimizi ve bu konudaki yargılarımızı<br />

gözden geçirmemiz gerekecektir.<br />

Ergenlik Döneminde;<br />

<br />

Her şeyden önce artık karşınızdakinin çocuk olmadığını hatırlamanız<br />

gerekir. Konuşurkenki tavrınız ve kullandığınız dil çok önemlidir.<br />

<br />

Sorular sormak çocukluktaki kadar açık olmayacaktır. Genç, cinsel<br />

konularda daha az konuşacak, eksiklerini arkadaşları ya da medya kanalı ile kapatmaya<br />

çalışacaktır. Dikkat edilmesi gereken en önemli konu yanlış bilgiler edinmesini<br />

engellemek olacaktır.<br />

Ergenlik döneminde çocuğun cinsel olarak daha detaylı<br />

bilgilendirilmeye ihtiyacı vardır. Bu dönemde özellikle başlangıçta çocuğu bedeninde<br />

olabilecek değişiklikler hakkında bilgilendirmek, gerek bedensel kaygılarını gerekse<br />

bunlara bağlı olarak ortaya çıkabilecek sosyal kaygılarını engelleyecektir.<br />

Masturbasyon, adet görme, doğum kontrolü, cinsel yolla bulaşan hastalıklar gibi<br />

konularda doğru bilgi edinmesine yardımcı olmalıdır.<br />

<br />

Araştırmalara göre anne ve babası ile cinsel konularda konuşamayan ve<br />

bilgi edinemeyen ergenlerin cinsel ilişkiye girme yaşı daha küçük olmaktadır. Bu<br />

nedenle yanlış şekilde bilgi vermek ya da bilgi vermekten kaçınmak çocuğun<br />

istenmeyen sorunlarla karşılaşmasına neden olabilir.<br />

51


Ergenin cinsel eğitiminde hem anne hem de babanın rolü vardır. Eğitimi<br />

sadece anneye bırakmak doğru değildir. Özellikle bu dönemde erkek ergenin<br />

konuşmak için babaya daha fazla gereksinimi vardır. Baba erkek ergen için doğru<br />

modeldir. Babanın çocuğunun sorduğu soruları yanıtlamaktan kaçması, konuyu<br />

görmezden gelmesi, annenin kendi cinsiyetine ait olmayan konularda yanlış<br />

bilgilendirmelerde bulunması gencin gelişimini olumsuz etkileyecektir.<br />

Çocuğa Cinsel Eğitim Vermek Neden Gereklidir?<br />

<br />

<br />

Çocuğun kendi bedenini tanımasını sağlar.<br />

Çocuğun karşı cinsin bedenini tanımasını sağlar.<br />

<br />

Kendi bedenini ve karşı cinsinkini doğru tanıyan çocuğun ileride kendi<br />

cinsiyeti ve karşı cins ile ilişkileri daha sağlıklı olur.<br />

<br />

Karşı cins ile ilişkilerinde denge olur.<br />

<br />

Kendi bedenine ait sorumlukları yerine getirmeyi öğrenir. (bedeninin<br />

bakımı, sağlık ile ilgili konulara duyarlılık)<br />

<br />

Başkalarından edineceği yanlış bilgiler nedeniyle cinsel yaşantısında<br />

sorun yaşamaktan, kendi bedeni ile ilgili kaygılardan korunur.<br />

<br />

Cinsel taciz gibi kaygı verici durumlardan korunmasını sağlar.[5]<br />

52


İKİNCİ BÖLÜM<br />

<strong>ÇOCUK</strong> <strong>İSTİSMARI</strong> <strong>VE</strong> <strong>İHMALİ</strong><br />

<strong>ÇOCUK</strong> <strong>İSTİSMARI</strong> NEDİR?<br />

Çocuk istismarı karmaşık nedenleri ve trajik sonuçları olan, tıbbi, hukuki,<br />

gelişimsel ve psiko-sosyal kapsamlı ciddi bir sorundur. Dünya Sağlık Örgütü bir<br />

yetişkin tarafından bilerek veya bilmeyerek yapılan ve çocuğun sağlığını, fiziksel ve<br />

psiko-sosyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen davranışları çocuk istismarı olarak<br />

tanımlamaktadır. Çocuk istismarı ihmal, fiziksel, cinsel, duygusal istismar olarak dört<br />

grupta sınıflandırılmaktadır. [6]<br />

Çocuk İstismarı Türleri:<br />

1. Fiziksel İstismar<br />

2. Cinsel İstismar<br />

3. Duygusal İstismar<br />

Çocuk İhmali Türleri:<br />

1. Fiziksel Çocuk İhmali<br />

2. Cinsel Çocuk İhmali<br />

3. Duygusal Çocuk İhmali<br />

1. Fiziksel İstismar:<br />

Fiziksel istismar çocuğun fiziksel zarar görmesiyle ortaya çıkar. Çocuğa<br />

vurmak, tokat atmak, saç-kulak çekmek, çocuğu sarsmak, fırlatmak, dövmek, yakmak,<br />

ısırmak yoluyla çocukta fiziksel ve duygusal hasara yol açma biçimindedir. Kol ve<br />

bacak kemiklerinde kırıklar, iç organ yaralanmaları, kafa içi kanamalar fiziksel<br />

53


istismarın en ağır biçimleri olup çocuğun ölümüne yol açabilir. Fiziksel cezalandırma<br />

ev içinde olabildiği gibi okullarda da yaygındır. Genelde ebeveynden zarar gören<br />

çocuğun tıbbi yardıma geç başvurması ve eski yaraların çokluğu ile anlaşılabilir.<br />

Fiziksel istismara uğrayan çocukların %5 i öldürülmekte olup yineleme oranı %25 ‘<br />

dir.<br />

2. Cinsel İstismar:<br />

Çocukların cinsel yolla istismar edilmesidir. İntihar girişimi, okuldan kaçma,<br />

antisosyal davranış bozuklukları en önemli belirtilerdir.<br />

Çocuğun kendisinden en az dört yaş büyük bir kişi tarafından cinsel haz alma<br />

amacıyla zorla ya da ikna edilerek cinsel etkileşime maruz bırakılmasıdır. Cinselliği<br />

kışkırtan konuşmalardan, cinsel organ teşhirciliği, çocuğu cinsel ilişki ya da pornografi<br />

malzemesi yapmak, tecavüz ya da enseste kadar değişen eylemlerdir.<br />

3. Duygusal istismar:<br />

Çocuğun iç görüsünü ya da duygusal bütünlüğünü bozan her tür kronik<br />

eylem ya da eylemsizliktir. Çocukla sürekli alay etme, aşağılama, çocuktan<br />

kapasitesinin ötesinde aşırı beklenti içinde olma, aşırı koruma, bağımlı kılma, aşırı<br />

otorite, çocuğun davranışlarıyla uyumsuz aşırı cezalandırma, iz bırakmasa da yüze<br />

şiddet uygulama gibi eylemlerin yanı sıra çocuğu terk etme, gereksinimleriyle<br />

ilgilenmeme, yok sayma, çocuğun iletişim çabasına tepkisiz kalma da eylemsizlik<br />

biçiminde duygusal istismar biçimleridir.<br />

İstismar tiplerinden biri, tek başına olabileceği gibi, birden fazlası aynı<br />

çocukta var olabilir. Özellikle duygusal istismar hemen hemen her zaman diğer<br />

istismar tipleriyle beraber görülür. [7]<br />

4. İhmal:<br />

Çocuğa bakmakla yükümlü kişinin bu yükümlülüğünü yerine getirmemesi,<br />

beslenme, giyim, tıbbi, sosyal ve duygusal gereksinimler ya da yaşam koşulları için<br />

gerekli ilgiyi göstermeme gibi, çocuğu fiziksel ya da duygusal yönden ihmal etmesi<br />

54


şeklinde tanımlanmaktadır. Fiziksel ve cinsel istismara göre çok daha göreceli olduğu<br />

için tanısı zordur. İhmal ve istismarı ayıran en temel nokta ihmalin pasif, istismarın ise<br />

aktif bir davranış şekli olmasıdır. İhmal, özellikle büyüme geriliği olan, psiko-sosyal<br />

uyum güçlüğü çeken, eğitim gereksinimleri karşılanmayan çocuklarda akla gelmelidir.<br />

Çocuk Hakları Sözleşmesinin 19. Maddesine göre çocuğun<br />

yetiştirilmesinden sorumlu olanlar, bu haklarını çocuğa zarar verecek şekilde<br />

kullanamazlar. Devlet, çocuğu anne-babanın ya da çocuğun bakımından sorumlu<br />

başka kişilerin her türlü kötü muamelesinden korumak, çocuğun istismarını<br />

önlemek ve bu tür davranışlara maruz kalan çocukların tedavisini amaçlayan sosyal<br />

programlar hazırlamakla yükümlüdür.[8]<br />

55


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM<br />

TRAVMA <strong>VE</strong> KORUMA ALTINDAKİ <strong>ÇOCUK</strong>LAR<br />

Yoksun çocukların maruz kaldıkları fiziksel, duygusal ve cinsel istismar;<br />

ihmal ve terk edilmişlik onları birer travma mağduru haline getirmektedir.<br />

Travma Sonrası Stres Bozukluğu olarak adlandırılan bu durum; yaşanılan<br />

olaydan belirli bir süre sonra başlayan, olumsuz yaşantıların, ani bir hatırlatıcıyla<br />

karşılaşma durumunda yeniden canlanması ve kaçınıcı davranışlar sergileme ile<br />

karakterize bir tablodur. Bireyin tedavisi 5 yıldan 20 yıla kadar uzayabilir ve bir ekip<br />

çalışması gerektirir. Bu nedenle hem zor hem de masraflıdır.<br />

Travma Nedir?<br />

<br />

Yaşama karşı tehdit algılama<br />

<br />

<br />

Vücudun bütünlüğüne karşı tehdit algılama<br />

Sevdiklerine karşı tehdit algılama<br />

<br />

İnanç sistemlerine karşı tehdit algılama<br />

<br />

Ölüm, yaralanma, tehdit durumlarını deneyimleme ve tanık olma söz<br />

konusu ise bu olay kişi için travmatik bir yaşantıdır.<br />

Travma Geçirmiş Çocuklarda Gözlenebilecek Reaksiyonlar Nelerdir?<br />

<br />

<br />

davranışlar<br />

<br />

Korku ve kaygı<br />

Parmak emme, alt ıslatma gibi gelişim becerilerinde gerilik, bebeksi<br />

Ayrılma endişesinin oluşması<br />

56


Kabuslar<br />

<br />

gibi yeni korkuların oluşması<br />

Yalnız yatmaktan, gök gürültüsü ve şimşekten, yabancılardan korkma<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

Eskiden hiç yapmadığı davranışları yapmaya başlama<br />

Abartılı irkilme tepkileri<br />

Engellenmeye karşı toleransın az olması<br />

İçe kapanma; aktivitelere karşı duyulan isteksizlik<br />

Aşırı hareketlilik (en sık gözlenenlerden, çocuklarda depresyon belirtisi)<br />

<br />

Okul başarısında düşme, okula devamsızlık (6. yaşa dek beyin<br />

gelişiminin % 99’u tamamlanır. Deneyim ve yaşantılar beyin gelişimini etkiler.<br />

Travmatik yaşantılar beyin gelişimini ve fonksiyonlarını olumsuz yönde etkileyebilir.)<br />

<br />

Aşırı dikkat<br />

<br />

<br />

Dikkatte azalma<br />

Takıntılı bir biçimde tekrarlanan oyunlar<br />

<br />

Tekrar eden hatırlamalar<br />

<br />

uyku düzensizlikleri[9]<br />

Sebebi bulunmayan mide bulantısı, karın ağrısı, baş ağrısı, beslenme ve<br />

<br />

hale gelir.)<br />

Öfke nöbetleri (Saldırgan dürtüler mevcut durumla ilgisiz ve düzensiz<br />

<br />

Duygu ve davranışlarda dengesizlik (Denge, tam da travmatize insanda<br />

eksik olan şeydir. O kendini, unutmanın ya da travmanın yeniden yaşanmasının uçları<br />

arasında; yoğunluk seli, altüst edici duygular ve zerre kadar duygunun olmadığı çorak<br />

57


durum arasında; asabilik, itkisel eylemler ve eylemin tamamen ketlenmesi arasında<br />

bulur.)[10]<br />

Duygusal uyuşukluk ve olayı yeniden yaşama arasında gidip gelme [11]<br />

Travmatik olaydan sonra tüm çocuklar aynı tepkileri, aynı zamanda, aynı<br />

devamlılıkta göstermez. Travma, çocukların zayıf noktalarını bulur, yeni problemlere<br />

yol açabilir ve var olan problemleri şiddetlendirebilir. Travma, çok güçlü bir<br />

tetikleyicidir.<br />

Mizaç, birikmiş yaralar, olumsuz tecrübeler, travmalar ve bağlanma statüsü<br />

travmatik olaydan etkilenme derecesini belirler.<br />

<br />

<br />

Çocuğun sosyal desteği az veya yanlış ise,<br />

Acıya tahammül eşiği düşük bir mizacı var ise,<br />

<br />

<br />

İrili ufaklı travmatik olay yığını büyük ise,<br />

Güvenli bağlanamamış bir çocuk ise,<br />

<br />

Bağlanma figürleri geçmiş yaşamda çocuğu yeterince koruyamamış ise,<br />

<br />

Anne baba da travmatize olmuşsa, travmatik deneyimin yol açtığı<br />

duyguların ve inançların işlenmemiş olarak duvarın arkasına itilme ihtimali artar.[12]<br />

Travmatik etkinin şiddeti şu unsurlara bağlı olarak değişir:<br />

<br />

Travmanın doğası, şiddeti (Kuvvet doğanınki olduğunda afetten söz<br />

edilirken, kuvvet başka bir insanınki olduğunda, söz konusu olan vahşettir.)<br />

<br />

<br />

<br />

Direkt deneyimlemek<br />

Duymak ve televizyondan izlemek<br />

Kimi etkilediği (kendisi, tanıdığı veya bir yabancıyı…)<br />

58


Olay sonrası yaşamında değişen şeyler[13]<br />

Travmatize olmuş çocukların sosyal dünyasındaki insanlar, travmanın<br />

olumsuz sonuçlarını nihai olarak etkileyecek güce sahiptir. Onlardan gelen destekleyici<br />

bir tavır durumun etkisini azaltabilirken düşmanca ya da negatif bir tavır hasara<br />

katkıda bulunup travmatik sendromu alevlendirir.[14]<br />

Erişkin yaşamdaki tekrarlayan travma, kişiliğin daha önce biçimlenmiş<br />

yapısını kemirir ancak çocukluktaki tekrarlayan travma kişiliği biçimlendirir ve<br />

çarpıtır.[15] Bu nedenle çocuğun yaşamındaki kişiler için onu yeniden<br />

yaralayacak söylemlerden ve davranışlardan kaçınmak zorunludur.<br />

Bizim İnancımız Ne olmalı?<br />

Bazıları şuna inanır: Stres yaratan şey zarar verir. Olumsuz sonuçları hemen<br />

ya da gelecekte ortaya çıkar. Bizim inancımız ise şudur: Bu çocuklar yaşamlarındaki<br />

tüm yoksunluklara ve acılara rağmen ayakta kalmış muhteşem varlıklardır. İçlerinde<br />

her canlı gibi müthiş bir esneklik ve adaptasyon kuvveti barındırırlar. Doğal bir<br />

iyileşme ve başa çıkma mekanizmaları vardır. Bize düşen ise, bu mekanizmanın<br />

harekete geçmesini sağlamak, hızlandırmaktır.<br />

Yardım Etme Yolları:<br />

1- Kognitif Devamlılık: Bilgilendirme. Bilişsel bütünlüğünün bozulmasına<br />

engel olmak amacıyla başından geçenler hakkında bilgi vermek ve yaşadığı<br />

problemlerin kendisiyle değil çevresiyle ilgili olduğu mesajını vermek: “Sen kötü<br />

olduğun için bunlar başına gelmedi!”, “Sen kötü çocuk değil, incinmiş çocuksun!”<br />

2- Rol Devamlılığı: Küçük işler vermek, başarabileceği sorumluluklar<br />

vermek.<br />

3- Sosyal Devamlılık: Arkadaş kontakları kurmasını sağlamak, yalnız<br />

bırakmamak, haberleşmek.<br />

59


4- Zamansal Süreklilik: “Sen yine eskisi gibisin. Bu davranışların anormal<br />

duruma verilen normal tepkiler.” mesajını vermek<br />

5- Duygusal Süreklilik: Önemsemek, dinlemek.<br />

6- Psikolojik Devamlılık: Umutsuzluğunu besleyen duygu ve fantezilerine<br />

odaklanmak, onları umuda çevirmek. Onun durumuna üzüldüğünü gösterip olumsuz<br />

damga vurmamak.<br />

7- Bazı Başarısızlıkların Beklenebileceğini Konuşmak: Ortaya çıkabilecek<br />

riskleri alt etme tekniklerini geliştirmek. Karşılaşacağı olumsuzluklarla (ailesiyle<br />

yaşamadığı için dışlanmak, hakarete uğramak, aşağılanmak gibi) başa çıkma<br />

becerilerinin yerleşik hale gelmesi için sık tekrar etmek.<br />

8- Yaşadığı Travmayı Bir İlham ve Güç Kaynağına Çevirmek: Geçirdiği zor<br />

yaşantıların onu ne kadar güçlendirdiğini vurgulamak. Unutulmamalıdır ki, dönüşmüş<br />

travma hikayesi utanç ve aşağılanma hakkında değil haysiyet ve erdem<br />

hakkındadır.[16]<br />

Çocuğun Yaşadığı Travmanın Etkisinden Kurtulduğu Nasıl Anlaşılır?<br />

1- Semptomları idare edilebilir sınırlar içine çekilmiştir.<br />

2- Travmatik hatıralarla ilişkili duygulara dayanabilir durumdadır.<br />

3- Hatıraları üzerinde otoritesi vardır.<br />

4- Olayın hatırası duygularla birlikte tutarlı bir anlatıdır.<br />

5- Özsaygısı onarılmıştır.<br />

6- Önemli ilişkileri yeniden tesis edilmiştir.<br />

7- Travma hikayesini kuşatan, tutarlı bir anlam ve inanç sistemi yeniden<br />

kurulmuştur.[17]<br />

60


yükünü artırdığından böyle bir hoşgörü aslında amaca aykırıdır ve en yakınlarına<br />

yabancılaşmasına yol açar.[21]<br />

Güvenli bir çevrenin tesis edilmesi yalnızca ilgili insanların harekete<br />

geçirilmesini değil, gelecekte olacak şeylere karşı bir koruma planı geliştirmeyi de<br />

gerektirir. Travmanın sonucunda mağdurun, tehdidin ne kadar devam ettiğini<br />

değerlendirmesi ve geleceğine yönelik gerekli tedbirlerin alındığına ikna olması<br />

gerekir. [22]<br />

İyileşme sürecinin çizgisel, kesintisiz bir hat takip etmesi gerektiği bilgisine<br />

hiçbir yerde rastlanmaz. Bir noktada travma hatırası mutlaka geri dönecektir. Çoğu kez<br />

hızlandırıcı etken, önemli bir travma hatırlatıcısı –mesela bir veli toplantısı- ya da<br />

hayat şartlarındaki bir değişimdir. Bunun kabulünden sonra mağdur iyileşmenin ikinci<br />

evresine başlamak için hazırdır.[23]<br />

2. Evre: Yas<br />

Kronik çocukluk travması mağdurları hayatları boyunca hiçbir zaman yerine<br />

konmayacak şeyler için kederlenme külfetiyle yüz yüze kalır. Onlardan çalınan<br />

çocukluk tekrar yerine konamaz bir şeydir. Temel güvenin köklerinin, yani iyi bir<br />

ebeveyne inancın kaybına yas tutmaları gerekir. Kaderlerinden sorumlu olmadıklarını<br />

kabul etmeye başladıklarında çocuklukta yüzleşemedikleri varoluşsal umutsuzlukla<br />

karşılaşırlar.“Bakım veren ebeveynin iç imgesi olmaksızın nasıl hayatta kalınabilir?<br />

Anne baba olmadan hayat olur mu?” yas tutmanın bu evresindeki merkezi<br />

sorulardır.[24]<br />

Yasa boğulma, iyileşmenin bu evresinin hem en gerekli hem de en korkulan<br />

görevidir. Ancak yas, kayba gereken onuru vermenin yegane yoludur ve uygun bir<br />

telafisi yoktur.[25]<br />

Yasın ödülü, mağdur; “kötülüğünü”, damgalanmış kimliğini üzerinden atıp,<br />

artık bir şey saklamak zorunda olmadığı yeni ilişkiler için ümit beslemeye cesaret<br />

ettiğinde alınır ve iyileşmenin üçüncü evresine geçilir.[26]<br />

62


3. Evre: Yeniden Bağ Kurma ve Kendiyle Barışma:<br />

Psikolojik travmanın merkezi deneyimi çaresizlik ve tecrittir. İyileşmenin<br />

merkezi deneyimi ise güçlenme ve yeniden bağ kurmadır.[27] Travma mağduru<br />

çocuğun iyileşmesinin temel ilkesi onun güç ve kontrolünü onararak potansiyel<br />

gücünü yeniden kazandırmaktır. O, kendisine verilen zarardan sorumlu olmasa da,<br />

kendi iyileşmesinden sorumludur ve paradoksal olarak, bu görünen adaletsizliğin<br />

kabulü güçlenmenin başlangıcıdır. Bu süreçte, tahrip olmamış güçlerini ancak onları<br />

sonuna kadar kullanarak keşfedebilecek olan çocuğun çevresindekilere düşen ona<br />

acımak değil güçlendirmektir. Onun hayatıyla ilgili çok fazla sorumluluk almak onu<br />

bir kez daha himaye edilmiş ve güçsüzleştirilmiş hissettirmeye; her davranışını gözü<br />

kapalı kabul ise, büyük oranda kendini suçlamasını ve yalnızlığını artırarak<br />

davranışlarıyla yüzleşememesine neden olacağından bu davranışlardan kaçınmak<br />

zorunludur.<br />

Bu evrenin en önemli görevi çocuğun, tüm soruların içinde odaklandığı<br />

”Neden?” ve “Neden ben?” sorularının cevabında kendi suçluluğunun ve<br />

sorumluluğunun yer almadığını anlamasıdır. Bundan sonra o artık, güç ve kontrol<br />

duygusunu artırmak için, kendisini gelecekteki tehlikelere karşı korumak için ve<br />

güvenmeyi öğrendiği insanlarla ittifaklarını derinleştirmek için somut adımlar atmaya<br />

hazırdır. [28]<br />

İyileşmesini tamamlayan çocuk, birkaç yanılsamaya rağmen çoğu kez<br />

şükranla hayatla yüzleşir. Hayata bakışı trajik olabilir fakat gülmeyi baş tacı etmeyi<br />

öğrenmesi için çok neden olduğunun farkındadır. Neyin önemli olup neyin olmadığı<br />

konusunda net bir duygusu vardır ve kötülüğü hesaba katarak iyi olan şeye nasıl<br />

yapışacağını bilir. Çocuk, mirasının bir parçası olan travma hikayesine tamamen<br />

entegre olduğu zaman, onu sonraki kuşaklara bir musibetten çok, bir ilham ve<br />

güç kaynağı olarak intikal ettirebilir.<br />

63


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM<br />

BİZ NASIL <strong>ÇOCUK</strong>LARLA BERABERİZ?<br />

Bazıları bebeklik döneminden itibaren olmak üzere ailelerinden ayrı yaşayan,<br />

yetiştirme yurtlarında kalan, alışıp bağlandıkları kişilerden arka arkaya ayrılma<br />

deneyimleri yaşayan yoksun çocuklarla beraberiz.<br />

açar;<br />

Anne-baba yokluğu bu çocuklarda aşağıdaki düşüncelere ve sonuçlara yol<br />

<br />

Baştan ona vaat edilen “SÖZLEŞME” bozulmuştur!<br />

<br />

<br />

Hani beni hep koruyacaklardı?<br />

Neredeler?<br />

<br />

<br />

Bana mı kızdılar?<br />

Yanlış bir şey mi yaptım?<br />

<br />

<br />

Dalgalanmalar ve tepkilerde tutarsızlıklar olur.<br />

Kendilerine olan güvenleri azalır.[29]<br />

Bu durumdaki çocukların çok değişik sorunları vardır:<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

Başka insanlarla ilişki kurma yetenekleri zayıftır.<br />

Duygu ve düşüncelerini sözcüklerle anlatabilme kapasiteleri sınırlıdır.<br />

Yaşıtlarına göre, yaşam konusundaki görüşleri olgunlaşmamıştır.<br />

Gözle görülür davranış bozuklukları vardır.<br />

Öfke nöbetlerine girerler.<br />

64


Yataklarını ıslatabilirler.<br />

<br />

<br />

<br />

Altlarını kirletebilirler.<br />

Hırsızlık yapabilirler.<br />

Bakılmakta oldukları evlerden ya da yetiştirme yurtlarından kaçabilirler.<br />

<br />

Çok büyük yoksunluklar içinde olan çocuklarda ek olarak saplantılı<br />

yaklaşım da vardır. Bu çocuklar içten gelen engelleyemedikleri bir dürtü ile sürekli<br />

mastürbasyon yapabilirler. Herhangi bir cinsel konu sürekli kafalarını uğraştırabilir.<br />

Ya da aşırı küfür edebilirler.<br />

<br />

Bir saplantı biçiminde anahtar ve kilitlere ilgi duyabilirler. Ateşe<br />

meraklı olabilirler ve yangın çıkarabilirler.<br />

<br />

Yeni bir ayrılık deneyimi yaşamaktan korkarlar. Bu yüzden,<br />

yakınlaşmaya korkarlar. Aile bireyleri dışındaki insanların onlara ilgi göstermeleri,<br />

anksiyete (endişe) uyandırır. Çocuklar bu kişilerle ilişki kurmaktan kaçınırlar.[30]<br />

Nasıl Bir Evde, Nasıl Bir Bakım?<br />

Yoksun çocukların kişilik gelişimlerinin sağlıklı olması için, yanlış<br />

davranışlarının hoşgörüyle karşılandığı ve onlardan aşırı isteklerde<br />

bulunulmayan evlere yerleştirilmelidirler.[31]<br />

Çocuklar bu şartlarda kalıcı bir ev ortamına kavuştuklarında, geçmişte<br />

kalması gereken gelişim basamaklarını izlerler. Örneğin, sekiz dokuz yaşlarında,<br />

bebeklik dönemine özgü bağımlı davranış biçimlerini benimserler. Anne baba yerine<br />

geçen kişiler, bu davranışların; bir kendi kendine tedavi yöntemi ve doyurucu biçimde<br />

yaşanmamış gelişim dönemlerinin bir özeti olduğunu bilmelidirler.<br />

Psikolojik tedavi, yetişkinlere bu konuda yardımcı olmayı amaçlar. Bazen<br />

çocuklara, gereksinim duydukları doyumları anne-baba yerine geçen, destek veren<br />

65


kişiler sunabilirler; bazen de çocukların istedikleri bebeklik dönemine özgü doyumları,<br />

tedavi seansları sırasında yetişkinler sağlarlar. Örneğin; onlara bebekmiş gibi ilgi<br />

gösterirler, onları biberonla beslerler ve onlardan hiçbir istekte bulunmazlar.<br />

Yaşayamadıkları bebeklik dönemine özgü hazlar doyurulursa, çocuklar bu davranışları<br />

kendiliğinden bırakırlar. Oral davranışları, anal davranışlar izleyebilir. Çocuk altını<br />

kirletmekten hoşlanabilir. Ya da yıkıcı davranışlarda bulunabilir. Sonra genital döneme<br />

özgü davranışlar görülebilir.[32]<br />

Yaşanmamış döneme özgü davranışlar sergilendikten sonra çocuk yaşına<br />

uygun döneme özgü davranışlar gösterir. Bu nedenle, yoksun çocuklardan<br />

yaşlarına özgü davranışlar beklemeden önce içinde bulundukları durum göz<br />

önünde bulundurulmalıdır.<br />

Başına gelenler nedeniyle değersiz ve kötü olduğu düşüncesini benimseyen bu<br />

çocukların olumlu kendilik algısının gelişmesi, onlara bakım verenlerin iyi niyetli<br />

yaklaşımına bağlıdır. Bir çocuktan daha güçlü yetişkinler olarak bakım verenlerin,<br />

onların bireysellik ve onuruna saygı göstermesi kendilerini değerli ve saygıdeğer<br />

hissetmelerini; kendilerine saygılarının gelişmesini sağlar.[33]<br />

Yoksun Çocuklarda Psikolojik Tedavi ve Amaç<br />

Bu çocuklarda bir tedavi yöntemi belirlenirken çocuğun bakımı ve yaşamının<br />

bir düzene sokulması konuları göz önüne alınmalıdır. Eğer çocuğun dengeli bir ev<br />

yaşamı varsa, yakınlarından yeterli ilgi görüyorsa, sürekli bakım altındaysa ve temel<br />

sosyal standartlara sahipse, psikoterapi yaklaşımı tek başına etkili olabilir.<br />

Sosyal standartların düşük olduğu bir ev ortamında ihmal edilen, ailesini<br />

yitiren ya da anne-babasının yerini tutabilecek kişiler tarafından bakılmayan çocuklara<br />

psikoterapi uygulanması uygun değildir. Bu çocukların her şeyden önce gereksinme<br />

duydukları şey, anne-babalarının yerini tutacak bir yetişkindir. Ama çocuklar geçmişte<br />

türlü yoksunluklar ve streslerle karşı karşıya kaldıklarından, onların bakımını<br />

üstlenecek yetişkinlerin işi zordur. Çocuklar, her zaman ilgi ve destek görebilecekleri<br />

bir kişi ya da gruba gereksinim duyarlar ancak normalde onların bakımını üstlenen<br />

yetişkinler yıllardan beri, bir çocuğun verebileceği doyumdan vazgeçmişlerdir.<br />

66


Çocuğa bakacak olan kişilerin yaşlara göre çocukluk dönemi davranışlarını<br />

bilmeleri ve bu doğrultuda tutum geliştirmeleri gereklidir. Bakım verenlerin çocukların<br />

çeşitli örselenmeler sonucu bugünkü duruma gelmelerinde rol oynayan birinci derece<br />

yakın aile bireylerine karşı gelişen kendi tepkilerini sağlıklı ele alabilecek yeterlilikte<br />

olmaları önemlidir.[34]<br />

Bahsi geçen koşullarda yoksun çocuklara uygulanan psikolojik tedavinin<br />

iki amacı vardır:<br />

1) Çocukların geçmişte yaşayamadıkları deneyimleri yaşamaları<br />

sağlanır;<br />

2) İnsan ilişkileri konusundaki güvensizlikleri ortadan kaldırılır.<br />

Çocuklarda işlevsel olmayan savunma mekanizmalarının ortadan kaldırılması,<br />

kişilik gelişimlerinde yaşanan sorunların giderilmesi için ortam sağlanması ve<br />

uygulanacak olan yöntem, yıllarca sürecek bir tedaviyi gerektirir. Tedavide etkili olan<br />

kişiler, kuşkusuz anne- baba yerine geçen yetişkinlerdir. Uzmanların temel görevleri<br />

ise, yetişkinlere yardımcı olmak ve yetişkinlerin sağlayamadıkları hazları dolaysız<br />

yoldan çocuğa sunmaktır. [35]<br />

Muhalif tutum ve karşı gelme davranışları; travma yaşayan, bağlanma sorunu<br />

olan çocuklarda zedelenen benliğin onarılma çabasının bir ürünü ve kendini tatminin<br />

bir parçasıdır. Bu davranışlarla karşılaşıldığında çocuğun saldırganlığına gene<br />

saldırganlıkla karşılık verilmezse, çocuğun doyumu kesintiye uğrar. Daha büyük öfke<br />

patlamasına, çocuğun acı duymasına ve vicdani bir suçluluğun ilk belirtilerinin ortaya<br />

çıkmasına yol açar.[36]<br />

Herhangi bir nedenle kendi evi dışındaki bir ortamda bakılması gereken bütün<br />

çocuklar risk altında ve tehlike içindedirler. İçinde bulundukları konuma özgü stresler<br />

yaşarlar ve çoğunluğu ruhsal açıdan yıpranır. Onlarla ilgilenen kişilere çok önemli<br />

görevler düşer. Görevliler, ağır krizlerin bir hastalığa yol açmasını önleyebilirler,<br />

geçmişteki bakımın yetersizliklerini gidermek üzere, her çocuk için özel bir bakım<br />

67


yöntemi sağlayabilirler ve gelişimin bozulup, çocuğun yoksunluk içine düşmesini<br />

engelleyebilirler.<br />

Toplumun bakımına gereksinim duyan bu çocukların yıkıcı deneyimler<br />

yaşadıkları göz ardı edilmemelidir. Olumsuzluklarla dolu bir yaşamda her şeyin<br />

düzeltilemeyeceği gerçeğini göz önüne alıp, bazı şeyleri daha kötü bir duruma<br />

getirmemek için çaba harcanmalıdır.[37]<br />

Sosyalleşme Neden Önemli?<br />

Anlamlı bir dünyaya inanç, başkalarıyla ilişki içinde şekillenir ve hayatın ilk<br />

yıllarında başlar.[38]<br />

Deneysel veriler psikolojik sorunların, şu iki koşulun bir arada bulunması<br />

sonucu ortaya çıktığını ortaya koymaktadır: 1) Bunaltıcı bir endişe halinde olmak, 2)<br />

Çoğunlukla, anne-babanın yetersizliğine ve kültürel yoksunluğa bağlı eksik<br />

sosyalleşme.[39]<br />

Travma nedeniyle örselenen kendilik duygusu ancak ilk başta olduğu<br />

gibi başkalarıyla ilişki içinde yeniden inşa edilir. [40] İyileşme yalnızca ilişkiler<br />

bağlamı içinde yer alabilir; tecrit koşullarında mümkün değildir. Bu süreçte çocuk,<br />

travmatik deneyim tarafından zarar gören ve bozulan psikolojik becerilerini yeniden<br />

geliştirir. [41]<br />

Travmatik olayların yıpratıcı etkileri başkalarıyla ilişkileri biçimlendiren ve<br />

destekleyen kendiliğin psikolojik yapısının yanı sıra, birey ve toplum arasında bağ<br />

kuran bağlanma ve anlam sistemleri üzerinde de kendisini gösterir. Travma, çocuğun<br />

kendisine, başka insanlara ve onu yaratana güvenini kaybetmesine neden olur.<br />

Aile, arkadaşlık, sevgi ve toplum bağlarını koparabilir. İnsan yaşamına anlam veren<br />

inanç sistemlerinin sarsabilir. [42]<br />

Çocuğun inancındaki ve güven duygusundaki bu zedelenme, örseleyicinin<br />

çocuğa olan yakınlığı arttıkça artar.[43] Çünkü normalde onun güvenliğini ve<br />

68


korunmasını sağlayacak olan kişi tam da tehlike kaynağıdır. Kendi insanlarınca<br />

harcanabilir olduğunu gören çocuk, klasik travma sonrası semptomlarının yanı sıra,<br />

patolojik keder, bozulmuş ilişkiler ve kronik depresyon belirtileri de gösterir. Öfkenin<br />

kontrolsüz ifadesi ve herhangi bir biçimde saldırganlığa tahammülsüzlük arasında<br />

gidip gelir. Benzer gel-gitler yakınlığın düzenlenmesinde de ortaya çıkar. Travmatize<br />

çocuk, hem yakın ilişkilerden çekinir hem de canını dişine takarak onları arar. Sonuçta<br />

uçlar arasında salınan yoğun, istikrarsız ilişkiler yaşar.[44]<br />

Bu süreçte çocuk yalnızca en yakınında olanlardan değil, en geniş toplumdan<br />

da yardım bekler. O, hissettiği acıya seyirci olanlardan yükünü paylaşma,<br />

harekete geçme ve verilen sözleri unutmama talep eder. [45] Toplumun bu<br />

taleplere verdiği yanıtın travmanın nihai olarak çözülmesinde güçlü bir etkisi<br />

vardır.[46] Örselenen çocuk, düzen ve adalet duygusunun yeniden inşa edilmesi için<br />

zorunlu olan olumlu yanıtı toplumdan alamaması durumunda, kendisini tamamıyla terk<br />

edilmiş, kimsesiz, hayatı destekleyen insani ve ilahi koruma ve bakım sistemlerinin<br />

dışına atılmış hisseder. Sahip olduğu yabancılaşma ve kopma duygusu, en yakın aile<br />

bağlarından en soyut toplum ve din ortaklıklarına kadar her ilişkiye yayılır. Gelinen bu<br />

evrede çocuğun kendisini ait hissettiği kavram hayattan çok ölümdür.<br />

Onların Sorduğu Sorulara ve Konuşma Taleplerine Nasıl Karşılık<br />

Verilmeli?<br />

Travma yaşantısı ancak üzerinde işlenerek denetim altına alınır. Mağdurun<br />

sıkıntı veren olay hakkındaki gerçeği hatırlaması ve anlatması, hem sosyal<br />

düzenin onarılması hem de mağdurun iyileşmesinin ön şartıdır. [47] Travmatik<br />

hatıralardan kaçınma, iyileşme sürecinde yerinde saymaya yol açar ve işlenmemiş<br />

travmatik hatıraların çabuk tetiklenmesiyle sonuçlanır. Sıklıkla olduğu gibi sır üstün<br />

geldiğinde; travmatik olayın hikayesi sözel bir anlatı olarak değil de, uyumu bozan bir<br />

semptom olarak yüzeye çıkar ve sağaltım gerçekleşmez. Bu nedenle çocukların onlara<br />

sıkıntı veren olaylar hakkındaki konuşma taleplerini geri çevirmek amaca uygun<br />

değildir.<br />

69


Ancak çocuk için çok özel ve önemli olan durumlarda konunun uzman<br />

kişilerce değerlendirilmesi ve bu yönde yardım edilmesi gerektiği<br />

unutulmamalıdır. Bizlere düşen, başına gelen her ne olursa olsun çocuğun bunda bir<br />

suçunun olmadığını, kendisini değersiz hissetmemesi gerektiğini ve tüm yaşam<br />

zorluklarına rağmen mücadele ediyor olduğunu vurgulamak yani onu desteklemektir.<br />

Ayrıntıları merak edip anlatmaya zorlamaktan ve yeni yaralar/ zararlar verebilecek<br />

durumlardan kaçınmalıdır. Böyle durumlarda varsa onu takip eden uzman ekibe<br />

durumu bildirerek çocuğa yardımcı olmak gerekir. Eğer böyle bir tedavi ekibi yoksa<br />

ve yardım almıyorsa hemen bu konuda harekete geçilmesini sağlamak esastır.<br />

Çocukların sorular sormaya başlamaları yetişkinlerin açık sözlü olduklarına<br />

inanmalarıyla eş zamanlı olarak gelişir. Bu durumda, sorulara muhatap kalan kişilerin<br />

ilk tepkisi genellikle şaşkınlığa düşmek olur. Bakım altına alınan çocuklardan pek<br />

çoğunun geçmişte yıkıcı bir deneyim yaşamış olması, bu kaygının ortaya çıkmasında<br />

en önemli etkendir. Ancak bilinmesi gereken şudur ki; soru soran bir çocuk<br />

öğrenmeye hazırdır ve öğrenilemeyecek kadar kötü olan şeylerle yaşamaya<br />

katlanmak çok zordur. Konuşma girişimleri geri çevrildiğinde, sorularının üstü<br />

kapanıp görmezden gelindiğinde çocuğun çıkardığı tek sonuç, konuşulamayacak<br />

kadar anormal ve kötü bir hayatının olduğudur. Çocuğu böyle bir düşünceye<br />

mahkum etmemek ancak onun sorduğu soruları doğru yanıtlamaya hazır olmakla<br />

mümkündür. Bu aşamada, gerçekleri bilmek onun hakkıdır diye düşünerek, damdan<br />

düşer gibi bir sürü şey anlatıp, çocuğu endişe içinde bırakmamaya özen göstererek<br />

sorularına makul cevaplar vermek gereklidir.[48]<br />

Anne babasının neden yanında olmadığını soran bir çocuğa verilecek en<br />

temel mesaj; bu durumda onun hiçbir kabahatinin olmadığıdır. Yoksun<br />

çocuklara, ailesinin bakımı ve koruması altında olan her çocuk kadar değerli ve<br />

sevilmeye layık olduğu mesajını vermek her şeyden önemlidir.<br />

70


“İyi Niyetime Rağmen Bana Neden Kötü Davranıyor?”<br />

Yoksun çocukların daha önceki terk edilme ya da anne babadan birini yitirme<br />

deneyimi, yeni bir ilişki kurmalarını zorlaştırır. Bu ilişkiyi sınama gereği duyarlar.<br />

Geçmiş deneyimleri yüzünden ayıplandıklarını hissederler. Kendilerini oldukları gibi<br />

kabul edip etmeyeceklerini anlamak için kötü durumlarını hayatlarına yeni giren<br />

insanlara gösterme gereği duyarlar. Annelerine olan öfkelerini bakıcılarına<br />

yönlendirebilirler, onlara yardım etmeye çalışan insanlar karşısında aşağılandıklarını<br />

hissederek utanç duyabilir ve öfkelenebilirler.[49]<br />

Böyle durumlarda yoksun çocuklara “senin yaşadığın bu duyguyu<br />

anlıyorum ve şimdi senin yanındayım” mesajını vermek çok önemlidir. Onların<br />

güvenini kazanmanın zorlu ve zaman isteyen bir süreç olduğu unutulmamalıdır.<br />

“Bana Bağlanmalı mı?” Sorusu ve Bağlanma Kuramı<br />

Bağlanma, genelde çocuk ile yetişkin bir birey -çoğu zaman anne- arasındaki<br />

olumlu bağı ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Bağlanma kuramı hayvan<br />

gözlemleri ve deneyleri sonucunda gelişmiş bir kuramdır. Bağlanma kuramı insanların<br />

sosyal varlıklar olduklarını, diğer insanları yalnızca temel ihtiyaçlarını karşılayacak<br />

araçlar olarak algılamadıklarını kabul eder.<br />

Bağlanma her birey için mutlak bir gereksinim olup bağlanmanın<br />

olmadığı durumlar sağlıksızdır. Burada önemli olan; bakım veren kişi/kişiler ile<br />

çocuğun arasında kurulan bu ilişkinin güvenli ve devamlı olmasıdır.<br />

1971 yılında Harry Harlow tarafından yavru maymunlar üzerinde<br />

gerçekleştirilen bir dizi deney, bağlanmanın açlık ve benzeri temel gereksinimleri<br />

karşılamaya yönelik basit bir tepkiden ibaret olmadığını göstermiştir. Bu deneylerde,<br />

iki "yapay" anne kullanan Harlow, birini yumuşak ve sıcak bir peluşla kaplarken,<br />

diğerini çıplak bir tel olarak bırakmıştır. Minik maymunlar, süt emziği çıplak anneye<br />

iliştirilmiş olmasına rağmen peluşla kaplı anneyle vakit geçirmeyi tercih etmiştir.<br />

Harlow, minik maymunların beslendikleri zamanlarda bile peluş örtülü yapay anneden<br />

ayrılmadıklarını ve onunla iletişimi koparmak istemediklerini gözlemlemiştir.<br />

71


Besin sağlasa da, pasif olan anne maymun modeli yavrularda güven hissi<br />

uyandırmamış, gerçek anneyi modellemede tek başına yeterli olamamıştır. Gerçek<br />

maymunlarla iletişim kurmadan yetişen yavru maymunlar anormal davranışlar<br />

göstermiştir: Başka maymunlarla ilk karşılaşmalarında korkmuş ya da saldırganca<br />

davranmışlardır. Cinsel davranışlarında da anormallik görülmüştür. Bütün bunlar,<br />

erken yaşlarda anne ile kurulan bağın yavruların sosyal gelişimi için önemini<br />

göstermektedir.[50]<br />

Yetişkinlerde Bağlanmanın Önemi<br />

Bağlanma Kuramı'na göre, çocuk bebeklikten itibaren ona bakım veren ile<br />

yaşadığı deneyimleri ve onunla geliştirdiği ilişkisini ilerleyen yaşlarda her türlü yakın<br />

ilişkisinde model olarak kullanır; kişinin benlik modeli ile başkaları modeli bu sayede<br />

gelişir. Benlik modeli, kişinin ne ölçüde kendini sevgiye layık, değerli bir birey olarak<br />

gördüğüdür. Başkaları modeli ise, kişinin diğer insanları ne ölçüde güvenilir, ilgi ve<br />

sevgi sunmaya hazır bireyler olarak algıladığıdır. Bebekliklerinde her ihtiyaç<br />

duyduklarında gecikmeden ilgi gören ve bu sayede güvenli bağlanan bireyler, olumlu<br />

birer benlik ve başkaları modeli geliştirirler. Duygu ve düşüncelerini başkalarına<br />

açmaktan, ihtiyaçlarını ifade etmekten çekinmezler, kolaylıkla yakın ilişkiler<br />

kurabilirler.[51]<br />

Anne Yoksunluğunun Etkileri<br />

Bebek, doğduğu günden itibaren annesinin sıcaklığına, sesine, dokunuşuna<br />

kısacası her şeyine büyük bir ihtiyaç duyar. Annesinden ayrılmak çocukta şiddetli bir<br />

ayrılık kaygısı doğurur. Bu durum, çocukta güvensizlik ve düşmanlık duyguları<br />

oluşturarak kişilik gelişimini etkiler. Suçlu yetişkinlerin pek çoğunun çocukluk<br />

yıllarını ya tamamen, ya da uzunca bir süre annesiz geçirdiklerini ortaya koyan<br />

psikolog Bowlby’nin araştırmaları bu bilgileri desteklemektedir. [52]<br />

Amerikalı çocuk psikiyatristi Lowrey ise, ilk üç yılını yetimhanede geçiren<br />

çocuklarda “benlikçi”likle sevgi alamama ve verememenin klinik şikayetlerini,<br />

bununla birlikte saldırgan davranışlar ve konuşma bozuklukları tanımlamıştır. İki ya da<br />

üç yaşından sonra kurumlara gelen çocuklarda bu davranışlar görülmemektedir.<br />

72


Lowrey’in gözlemleri klasik bir çalışmada, başka bir Amerikalı psikiyatrist<br />

Goldfarb tarafından desteklenmiştir. Goldfarb, dört aylıktan üç yaşına kadar<br />

yetimhanede kalıp, sonra evlatlık olarak buradan ayrılan on beş çocuğu incelemiştir.<br />

Bir yandan da kuruma aynı zamanda gelen, fakat hemen evlat edinilen bir kontrol<br />

grubu üzerinde çalışmıştır. Araştırma sonuçlarına göre; erken çocukluk döneminde aile<br />

yaşamından yoksun kalan çocukların kişilikleri, pek çok bakımdan evlatlık alınan<br />

çocuklardan daha zayıftır. Zeka düzeyleri geridir, bellekleri zayıftır ve konuşma dili<br />

gelişimleri ile okul çalışmalarında bozukluklar vardır. [53]<br />

Okul öncesi dönemde annesinden ayrılan çocuklarda sık sık “Çocukluk Çağı<br />

Depresyonları” görülmektedir. Sürekli ağlayan, yeme içme problemleri yaşayan, her<br />

şeyi ve herkesi protesto eden bu çocuklarda, annesizlik daha da uzun sürerse, bu tür<br />

davranışlar yerini tam bir “iç kapanma” dönemine bırakmaktadır. Çocuk, en iyi ve en<br />

gelişmiş pedagojik metotlarla hizmet veren anaokulu ya da kreş türü kurumlarda<br />

bakılsa bile, teke tek ve devamlı bir bakımın yerini hiçbir şey tutamamaktadır.<br />

İçine kapanan çocukta bir süre sonra çocukluk çağı duygu durum bozuklukları hatta<br />

çocukluk şizofrenisi belirtileri başlayabilir.<br />

Bu çocuklarla çalışan kişilerde kendisine bağlanan örselenmiş bir çocuğun<br />

ondan sonra ne yaşayacağı kaygısı sıklıkla görülür. Oysa kısa da olsa sağlıklı<br />

sonlandırılmış bir bağlanma, her zaman için yoksunluktan daha iyidir ve olması<br />

gerekendir.<br />

Psikolog Spitz’in cezaevlerinde doğan 123 çocuk üzerinde yaptığı bir<br />

araştırma, bu konuda verilebilecek en güzel örneklerden biridir. Çocuklar cezaevi<br />

kuralları doğrultusunda, 6-12 ay kadar sonra annelerinin yanından alınıp bir çocuk<br />

yuvasına gönderilirler. Annelerinin yanındayken canlı, neşeli ve sağlıklı olan çocuklar,<br />

yeni yerlerinde üzüntülü, sürekli ağlayan, yanlarına yaklaşan yabancılardan korkan bir<br />

tablo çizerler. İkinci aydan sonra ise yataklarının kenarına büzülüp kalan, çevre ile<br />

ilişki kuramayan, sessiz, içine kapanık bir hale bürünürler. Ayrıca uykuları ve iştahları<br />

bozulmuş, gelişimleri gerilemiş, tam bir “problem çocuk” halini almışlardır. Eğer bu<br />

73


çocuklar yaşarlarsa sosyalleşme kusuru çeken, toplum dışı davranan otoriteye düşman<br />

bireyler olma olasılıkları çok yüksektir.<br />

Annenin yoksunluğu durumunda çocukların yaşamına birçok kişinin girip<br />

çıkması onların ruh sağlığına çok zarar vermektedir. Grup bakımı şeklindeki yuva ve<br />

kreşlerde sürekli bakıcı değişmesi, çocukluk depresyonuna sebep olmaktadır. Bu<br />

yüzden ilk 4 yıl anne yerine geçecek kişinin devamlı aynı olması çok önemlidir. Eğer<br />

bu sağlanamıyorsa çocuk, cezaevinde de olsa annesi ile büyümelidir. [54]<br />

Temel Mesajlar: “Sen Suçlu Değilsin, Çok Değerlisin!”<br />

Ailesi tarafından istismara uğramış ve ihmal edilmiş çocuk, ebeveyninin<br />

kötülük, çaresizlik ya da kayıtsızlığının günlük kanıtları karşısında bir adaptasyon<br />

süreci yaşar. Bu adaptasyon süresinde çocuk, kendince bir dizi savunmaya başvurmak<br />

zorunda kalır. Kaçamayacağı ya da değiştiremeyeceği dayanılmaz gerçekliği kendi<br />

anlam dünyasında değitirir. İstismarın hiç olmadığına inanmayı veya normalin bu<br />

olduğuna inanmayı seçebilir. Bu doğrultuda, istismarı bir sır olarak kendinden bile<br />

saklamaya çalışır. “Gerçekten olmadı.” der, normalize eder ya da duruma kendince<br />

mantıklı açıklamalar getirmeye çalışır. [55]<br />

Bu durumda çocuk, kaçınılmaz olarak nedenin kendi doğuştan kötülüğü<br />

olduğu sonucunu çıkartarak kirlenmiş, damgalanmış bir kimlik geliştirebilir.<br />

Yeryüzündeki varlığının, kendi dünyasındaki en güçlü insanlara korkunç şeyler<br />

yaptırdığına inanır. Bu düşünce, benmerkezci bir dünyada yaşayan ve yaşadığı<br />

herhangi bir kötü durumun yaptığı bir yanlışın karşılığı olduğunu düşünen yedi yaş<br />

altındaki çocuğun düşünce yapısıyla uyumludur.[56]<br />

İstismar edilen çocuklar çoğu kez öfke dolu, bazen de saldırgan olur.<br />

Çatışmaları çözecek sözel ve sosyal becerileri yeteri kadar gelişmemiştir; sorunlara<br />

düşmanca saldırı beklentisiyle yaklaşırlar. İstismar edilen çocuğun öfkesini kontrol<br />

etmedeki tahmin edilebilir güçlükleri, kötü biri olduğu kanaatini daha da<br />

74


kuvvetlendirir. Bir başkasıyla her düşmanca karşılaşma, kendisinin aslında nefret<br />

edilen bir insan olduğu hakkındaki düşüncesini destekler.[57]<br />

Bu çarpık düşünceyi değiştirmek amacıyla Çocuk Esirgeme Kurumu<br />

çalışanlarının yerine getirmesi gereken en önemli görev, rutin olarak onlara<br />

kabahatli olmadıklarına dair güvence vermektir.[58]<br />

Aileleri Hakkında Ne Söylemeliyim?<br />

Bütün çocuklar, anne-babalarına yakınlık duyarlar ve bu durum annebabalarının<br />

kötü kişiler olduklarını düşündüklerinde, kendilerinin de kötü ve<br />

sevimsiz olduklarını hissetmelerine neden olabilir.[59] Bu nedenle, çocuğa annebabasının<br />

kötü ve değersiz olduğunu hissettirmekten kaçınılmalıdır.<br />

Aile görüşmeleri çocuğa bakım verenlerle biyolojik aileler arasındaki<br />

diyalogun gerildiği anlara sahne olabilir. Bu durumun oluşmasında anne babaların<br />

çocuğun bakımını başkalarına bıraktıkları için hissettikleri derin suçluluk temel<br />

etkendir. Onlar, kendilerinin mutsuz ve vicdan azabı içinde olduklarını kabul etmek<br />

yerine savunma mekanizması geliştirerek, kavgacı ve suçlayıcı bir tutum içine girerler.<br />

Sosyal hizmet çalışanlarına ve çocuklarına mantıksız tepkiler gösterirler. Çocuğa ve<br />

çocuğun bakım yöntemine sert eleştiriler getirirler.[60] Bu durum hayatındaki iki<br />

önemli figürün çatışmasını gören çocuk için kaygı vericidir. Böyle durumlarda<br />

yapılması gereken anne babaların davranışları konusunda çocuklara gerçekçi<br />

açıklamalar yapmaktır. Böylece çocukların, onların “kötü” anne-babalar olduklarını<br />

düşünmeden, olumsuz davranışlarını anlayışla karşılayabilmesi sağlanmış olur.<br />

Temel Soru: Kimi Model Alacak?<br />

Ailenin olmaması veya ailenin dağılması sonucu ortaya çıkan anne-baba<br />

yokluğunun olumsuz psikolojik etkileri olabilir. Bu etkiler, anne-baba yitimi, çocuk<br />

yaşamının üçüncü ya da dördüncü yıllarında olduğunda ve yitik anne-baba çocukla<br />

aynı cinsiyette olduğu zaman en yüksek düzeydedir.[61]<br />

Çocuklar, gelişimin cinsel döneminde, anne-babayı örnek alırlar. Kendi<br />

gelecek düşüncelerini kafalarında oluşturunca, kız ve erkek çocuklar, anneleri ve<br />

75


abaları gibi olacaklarını sanırlar. Kişiliğin özü, yaşam boyunca değişmediği<br />

düşünülen bölümü, büyük ölçüde bu erken çocukluk çağının kişilik oluşumu olayları<br />

çerçevesinde örülmüştür. Araştırmalar, bu belirleyici yıllarda anne-babanın<br />

eksikliğinin kişilik gelişimini bozduğunu, babalarını yitiren çocuklar içinde erkek<br />

çocukların, sonraki yaşamlarında kendi cinsel yaşantıları ve evliliklerinde sorun<br />

yaşamaya, kızlara göre daha eğilimli olduklarını ortaya koymuştur.[62]<br />

Bu bilgiler doğrultusunda çocuğun hayatında model alabileceği<br />

yetişkinlerin yer almasının gerekliliği tartışmasızdır.<br />

Sorunlu Davranışlara Nasıl Yaklaşılmalı?<br />

Bir çocuk için temel ihtiyaçlar; kendini gerçekleştirme ve kendini değerli<br />

hissetmedir. Çocuk bunları kazanma yolunda engellerle karşılaştığında uyum yeteneği<br />

bozulur. Diğer insanlarda tehlikeli durum duygusu ya da öfke uyandıran huzursuz<br />

davranış, çocuğun duygusal bir sorunla boğuştuğunun ve uyumunun bozulduğunun ilk<br />

belirtisi olabilir. Bu gibi durumlarda çocuğu ayıplamak, savunmalarını<br />

güçlendirmesine ve suçluluk duygularını bastırmasına yol açar. Ortaya çıkan kriz<br />

anlarında çocukla birlikte tınlamak, onun duygusuna eşlik etmek çok önemlidir.<br />

“Üzülüyorsun… Neler oluyor? Seni dinlemek istiyorum biraz.” gibi cümlelerle onun<br />

duygusuna eşlik edilmeli ve anlaşılmak istendiği hissettirilmelidir. Çocuk önceden<br />

baskı altına aldığı yönlerini, ancak anlaşılacağını ve yerilmeyeceğini hissettiğinde,<br />

açıkladıklarının onun bu durumunu anlamayacak kişilere iletilmeyeceğine inandığında<br />

açığa vurur.<br />

Sorunlu davranışları her ne pahasına olursa olsun önlenmesi gereken bir<br />

durum olarak değil, çözümlenmesi gereken bir sorun olarak algılamak ve taşkın<br />

davranışın arkasındaki istekleri görmek gerekir. Böylece çocuk, düşen endişe<br />

düzeyiyle birlikte savunma mekanizmalarını yavaş yavaş bırakır ve daha önceden<br />

baskıladığı duygularını dolaysız olarak anlatma yolunu seçer.[63]<br />

Uygunsuz davranışları azaltmanın en etkili yolu olumlu davranışların düzenli<br />

olarak takdir edilmesi ve ödüllendirilmesidir. Gözdağı verme, sözel ya da fiziksel<br />

76


şiddet uygulama gibi yöntemler çocuğun endişe düzeyinin yükselmesine ve saldırgan<br />

davranışlarının artmasına yol açar.<br />

Uygunsuz davranışı ortadan kaldırmada sıklıkla başvurulan ceza yöntemi ise,<br />

doğaya; insan doğasına uygun değildir. Plastiği hazmedemeyen doğa gibi insan da<br />

cezayı hazmedemez. İnsan eğitiminde ceza kalp kırıcıdır, onur kırıcıdır ve<br />

yüzsüzleştiricidir. Bu nedenle olumsuz davranışın karşılığı, ceza değil davranışın<br />

hemen ardından gelen uygunsuz davranışla ilgili geribildirim, davranış<br />

karşısında ne hissedildiğini ifade etme ve çocuğun yaptığının bedelini ödemesi<br />

olmalıdır. Odasını dağıttığında toplatmak, etrafı kirlettiğinde temizletmek gibi<br />

uygulamalar çocuğun yanlış davranışının bedelini ödemesini sağlar.<br />

Davranışı büyük oranda model alarak öğrenen çocuğu cezalandırmak, ona bir<br />

başkasını nasıl cezalandıracağını; azarlamak ise nasıl azarlayacağını öğretir. Oysa<br />

olumsuz davranışının karşılığında, karşısındakine ne hissettirdiğini duyan çocuk,<br />

duygularını ifade ederek istediği sonucu elde etmeyi öğrenecektir. Çocuğun kendisini<br />

karşısındakinin yerine koyma becerisini geliştirmesi sağlanmalıdır. Kesin olan şudur<br />

ki, anlaşılan çocuk anlamayı, ilişki kurulan çocuk başkalarıyla ilişki kurmayı<br />

öğrenir.[64]<br />

Çocukla iletişimde etkili ve değerli olan zorlamaktan çok razı etmek,<br />

otoriter kontrolden çok karşılıklı etkileşimdir.<br />

Parolamız: “Sevgi ile Disiplin”<br />

Çocuğun ruhsal gelişiminde üç ana unsur çok önemlidir: Sevgi, disiplin ve<br />

ilgi. Bu unsurlar içerisinde en fazla yanlış yorumlanan kavram disiplindir. “Disiplin”<br />

ortalığı kasıp kavurmak değil, sağlıklı sınırlar koymaktır. Disiplinin ifade ettiği anlamı<br />

tam olarak kavrayabilmek için düzeltmek ve iyileştirmekle, yargılamak ve<br />

cezalandırmayı birbirine karıştırmamak gerekir.<br />

77


“Disiplin” çocuğa hayatın kurallarını öğretmektir, onun kişiliğini ezmek<br />

değildir. “Disiplin” çocuğu sağlıklı ve dengeli bir geleceğe hazırlamaktır. Çocuğun<br />

doğru ile yanlışı ayırma, kendini kontrol edebilme, öz disiplin sahibi olabilme, insan<br />

ilişkilerinde sınır koyabilme, iyi ve yardımsever olabilme gibi temel duygularını<br />

güçlendirmektir.<br />

Çocukla ilişkide daima orta yol aranmalıdır. Aşırıya kaçmak; ifrat, katı,<br />

tutucu, titiz, kuralcı, yargılayıcı, suçlayıcı olmaktır. Tersine bir aşırılık olan tefrit ise;<br />

göz yummak ve aşırı hoşgörülü olmak, çocuğun istediği her şeyi yerine getirmek<br />

demektir. Orta yol ise sertlik ve yumuşaklık arasındaki denge halidir. Tatlı bir<br />

disiplinle orta yolu bulabilmek beceri isteyen bir iştir.<br />

Bir genelleme yapılacak olduğunda üç tip ebeveyn yaklaşımı ile karşılaşılır:<br />

Otoriter Ebeveyn: Her şeye “hayır” demeye eğilimli, hükmetmeyi seven,<br />

esnekliği olmayan, emir veren, her zaman çocuk yerine karar veren, eleştiriye kapalı<br />

bir tutum sergileyen ebeveynlerdir. Bazı otoriter ailelerde disiplinle birlikte aşırı bir<br />

sevgi ve ilgi de görülür. Bazılarında ise, aşırı disiplinin icabı olarak benimsendiği için,<br />

ilgi ve sevgi çocuktan esirgenir.<br />

Liberal Ebeveyn: Çocuğun yanlış davranışlarına bile göz yuman, kararları<br />

tamamen çocuğa bırakan, hemen hemen hiç yaptırım uygulamayan, kabullenici, her<br />

şeye “evet” demeye eğilimli, eleştiriyi ciddiye almayan bir tutum sergileyen<br />

ebeveynler bu gruba girer. Üç temel unsur (sevgi, disiplin ve ilgi) bu tür ailelerde<br />

çocuğa en az seviyede gösterilir.<br />

Demokrat Ebeveyn: Çocuğu ile her şeyi tartışabilen, ikna ve inandırma<br />

yöntemini kullanan, gerekirse fikir değiştirebilen, eleştiriye açık, yönlendirici, karar<br />

verirken çocuğun da düşüncelerini alan, doğru yerde “evet”, doğru yerde “ hayır”<br />

diyebilen bir anlayışa sahip anne-babalardır. Sevgi, disiplin ve ilgi bir denge<br />

halindedir.<br />

78


Çocuğu en mutlu edecek atmosfer sevgi ve disiplinin uygun ölçüde<br />

dengelenmesiyle ortaya çıkar. Sıcak ve kucaklayıcı bir sevgi, iyi davranışlara destek<br />

olmak, hatalara makul ölçüde göz yummak, sabırlı ve tahammüllü olmak, mizah<br />

duygusunu geliştirmek, hoşgörülü, bağışlayıcı olmak, değer vermek, zaman ayırmak<br />

çocuk için gerekli mutluluk atmosferini oluşturacaktır.<br />

Mutluluk atmosferinde disiplin vermek, çocuğa olumsuz isteklerini kontrol<br />

altına almayı öğretmek, yanlış davranışlarının bedelini adaletle ödetmek, hayatın<br />

zorluk ve tehlikelerini tanımasını sağlamak, iç disiplin, diğergamlık, alçak gönüllülük,<br />

iyilikseverlik, çalışkan olmak, başkalarının hakkına saygı göstermek, dürüst ve adil<br />

olmak gibi özellikleri kazandırmaktır.<br />

Dozu kaçırılan disiplini çocuğa inisiyatif vererek, fırsat tanıyarak olumluya<br />

çevirmek mümkündür. [65]<br />

Disiplinin Olmazsa Olmazları: Tutarlılık, Kararlılık, Devamlılık<br />

Disiplin sağlamak bir beceridir. Bunu başarabilmek için önce bakım<br />

verenlerin kendilerini bu konuda eğitmeleri, çocuklarını nerede, nasıl<br />

durdurabilecekleri konusunda fikir sahibi olmaları, verdikleri sözün her zaman<br />

arkasında durmaları gerekir. Çocuk istediğini yaptırmak için bakım verenlerinin<br />

sınırlarını zorlamak ister. Çocuklara disiplin verirken mutlaka tutarlı olmak gerekir.<br />

Çocuk eğitimindeki en büyük sorunlardan biri bakım veren kişilerin<br />

aynı dili konuşmuyor oluşudur. Çocuk ruh sağlığı kliniklerine davranış problemleri<br />

nedeniyle yapılan başvurularda öncelikle bakım verenlerin tutumuna bakılır. Bakım<br />

verenlerin yanlış tutumları, bilinçli ebeveyn olamamayla ilgili hataları düzeltilir.<br />

Bunlar düzeltildiğinde de çocuktaki problemler çoğunlukla kendiliğinden düzelir.<br />

Çocuğun nasıl eğitileceği hususunda çocuğun sorumluluğunu taşıyan kişilerin<br />

öncelikle konuyu kendi aralarında konuşmaları gerekir. Bu konuşmada ortak bir dil,<br />

bir çözüm yöntemi belirlemeli; sonrasında bunu birlikte uygulamaya koymalıdırlar.<br />

79


Bakım verenler her konuda tam bir fikir birliğine varamayabilirler; ama çocuğun hayat<br />

başarısını, ekonomik başarısını temin edebilmek için yüzde 70-80 oranında anlaşmaları<br />

gerekir.<br />

Çocuk eğitiminde bakım verenlerin ortak hareket edememesi çocuğun<br />

eğitimini hem akademik başarı, hem de sosyal başarı yönünden etkiler. Çocuğun<br />

sorumluluğunu taşıyan yetişkinler çocuğa farklı mesajlar verirse, birinin evet dediği<br />

şeye ertesi gün bir diğeri hayır derse, veya bir gün evet denilen şeye ertesi gün hayır<br />

denilirse çocuk neyin iyi neyin kötü, neyin doğru neyin yanlış olduğunu kavrayamaz,<br />

kafasında sınırlar geliştiremez. Bencilce davranarak kendi hoşuna gideni, çıkarına en<br />

uygun olanı seçip ona yönelir.<br />

Ev veya yuvalarda yaşayan çocuklar için en önemli açık kapı bakım veren<br />

kişiler ile kural koyucu-ödüllendirici kişilerin çokluğu ve aralarındaki dil ve tutum<br />

farklılıklarıdır. Herkesin sıcak – soğuk algısı değiştiği gibi doğru ve yanlış<br />

değerlendirmeleri de farklı olacaktır. Disiplindeki çok seslilikten çocuğa sadece zarar<br />

gelir! Olabildiğince tek ses olunması; konulan kurallar, ödüllendirmeler ya da duruma<br />

göre cezalandırmalarda tutarlı ve sürekli olunması gereklidir.<br />

Yetişkinler arasında bazen çeşitli tartışmaların, problemlerin olması<br />

normaldir. Ancak bunlara şahit olan çocuğun hayatındaki yetişkinlerin konuyu<br />

uzatmadan sorunlara çözüm üretebildiğini, problemleri çözmeyi başarabildiğini<br />

görmesi gerekmektedir.[66] Çocuğun iki ayrı insanın doğal olarak iki ayrı fikre sahip<br />

olabileceğini, bunları tartışabileceklerini, kırıcı ve yıkıcı olmadan bir ortak noktada<br />

buluşabileceklerini de yaşayarak öğrenmesi gereklidir.<br />

80


Ne Yapmalı?<br />

<br />

Sık sık onu çok sevdiğinizi söyleyin.<br />

<br />

hoş bir şekilde vakit geçirin.<br />

<br />

Onunla kaliteli (duygu ve düşünce paylaşımı, karşılıklı etkileşim) ve<br />

Sık sık yaşına uygun görev ve sorumluluklar verin. Onun yapabileceği<br />

şeyleri kendisine bırakın, onun yerine bazı şeyleri siz yapmayın. Bu, çocuğun<br />

kabiliyetlerinin gelişmesini önleyerek kendini ortaya koymasını engeller.<br />

<br />

Ona sık, sık kendini nasıl hissettiğini sorun.<br />

<br />

Davranışlarının altında yatan nedeni anlamaya çalışın.<br />

<br />

Olaylar karşısında onun da fikrini ifade etmesini sağlayın. Söylediği<br />

şeylere önem verdiğinizi hissettirin.<br />

<br />

ödüllendirin.<br />

Onun iyi yönlerini ve başarılarını takdir edin, ön plana çıkarın ve<br />

Dinsel ilkeleri, çocuktaki suçluluk duygusunu artırmak için<br />

kullanmayın.<br />

<br />

Çocukların davranışlarına şekil vermek yerine düşüncelerini akılcı hale<br />

getirin. “Akıllı ol, bağırarak istediklerini elde edemiyorsun, iletişim becerilerini<br />

genişletirsen, haklarını genişletebilirsin.” mesajını verin.<br />

<br />

Bir çocuğun sahip olduğu şey, çocuk için onun bizzat kendisidir. Bu<br />

nedenle bir çocuğun elinden bir şey alındı mı, buna karşılık ona başka bir şey vermek<br />

gerekir.<br />

<br />

ilgi alanları oluşturun.<br />

<br />

davranışın yanlış.”<br />

İstenmeyen davranışların ortadan kalkması için çocuğa kabul edilebilir<br />

Kişiliğine değil davranışa vurgu yapın. “Sen iyi bir çocuksun ama bu<br />

81


kurarak ifade edin.<br />

İsteklerinizi kararlı, ciddi ve sakin bir şekilde mutlaka göz teması<br />

<br />

Yanlış seçimlerinin sonuçlarını söyleyin ve seçimi yine ona bırakın.<br />

<br />

Çocuğun işinin sınırları aşmaya çalışmak ve sürekli istemek olduğunu;<br />

yetişkinlere düşenin ise bu durumlarda sınırları belirlemek olduğunu unutmayın.<br />

<br />

hızlandırın.<br />

Çocuğun gelişmelerini adım, adım ona göstererek gelişmesini<br />

<br />

Ona problem çözmeyi öğretin. Kendisi çözmesi için zaman tanıyın.<br />

Hedefe ulaşması için alternatif aşama ve çözümleri gösterin.<br />

<br />

Ona ortaya çıkabilecek sorunlarla başa çıkma stratejilerini sunun.<br />

<br />

Okul ve sosyal yaşamda başarısızlık damgası çocuğu saldırgan olmaya<br />

ve yanlış davranışlara iteceğinden o alanlardaki gelişmesini takip edin.<br />

<br />

Kesin cümleler yerine soru cümleleri kullanın.<br />

<br />

kontrol edebilmeyi öğretin.<br />

Kendisinin ve karşısındakinin duygularını fark etmeyi, anlamayı ve<br />

<br />

Kendisine, karşısındakine, olaylara dair algıları üzerinde konuşun.<br />

<br />

İhtiyaçlarını anlatmak için duygularını göstermesini sağlayın.<br />

olun.<br />

<br />

Kızdığı kişinin rolüne sokup onun bakış açısını görmesine yardımcı<br />

<br />

yeteneği kazandırın.<br />

<br />

İlkel, toplumdışı içgüdüleri bastırıp egemenliği altına alabilecek<br />

Savunma mekanizmalarından vazgeçirin. Baskılanmış dürtülerini açığa<br />

çıkartarak sağlıklı bir biçimde karşılanmasını sağlayın.<br />

82


Düşüncelerinin avantajlarını ve dezavantajlarını gösterin.<br />

<br />

Problem çözücü davranışın ne olabileceğini konuşun. Seçim yelpazesini<br />

genişleterek çaresizliğini azaltın.<br />

<br />

Doğru düşünmeyi değil, esnek düşünmeyi, olaylara geniş bir<br />

perspektiften bakmayı öğretin. “Olaylara fare gibi mi kartal gibi mi bakıyorsun?”<br />

<br />

Ona model olun.<br />

<br />

çıkmaya hazırlayın.<br />

Tahrik edilmeye, dalga geçmelere siper alın, zorlu durumlarla başa<br />

<br />

Fikrini alın. “Sence bu öfkeyi nasıl yenelim?”<br />

<br />

Alternatifli düşünmesini sağlayın.“Üç farklı kişi bu olay hakkında ne<br />

düşünürdü?” “Aynı sorunu olan yaşıtının düşünce ve stratejileri ne olabilirdi?”<br />

<br />

Onun kabiliyetlerinin gelişmesine imkan ve zemin hazırlayın.<br />

<br />

<br />

Hatalı davranışlarını konuşarak, onu yargılamadan anlamaya çalışın.<br />

Olayların ve yaptıklarının hatalı taraflarını fark etmesine yardımcı olun.<br />

<br />

Onun kendini ifade etmesini kolaylaştırmak için karşılıklı olarak siz ona<br />

kendinizi ifade edin, ondan da kendini ifade etmesini isteyin. Sık sık sohbet edin.<br />

<br />

Onun girişimciliğini destekleyin.<br />

<br />

Onun yaşına uygun görevleri almasını ve bunu yaparak kendi<br />

kapasitesini geliştirmesini sağlayın.<br />

<br />

artırmaya çalışın.<br />

Ders, spor, sanat, sosyal, akademik aktiviteler ile başarı alanlarını<br />

<br />

<br />

Onun olaylar karşısındaki duygularına değer verdiğinizi belli edin.<br />

Arkadaşlıklarını ve girişimlerini uygun olduğu ölçüde destekleyin.<br />

83


gerektiğini ifade edin.<br />

Herkesin hata yapabileceğini ama hataları öğrenerek tekrarlamamak<br />

<br />

<br />

<br />

motive edin.<br />

<br />

Hatalarını büyütmeyin, bazı hatalarını yeri geldiğinde görmezden gelin.<br />

Kendi sınırlarını ve kendi kontrolünü belirlemesine yardımcı olun.<br />

Sevdiği kahraman olmasını sağlayın. (Örtülü Modelleme) O modelle<br />

Onu çok sevin!<br />

Yardımcı Teknikler:<br />

Seçim İllüzyonu:<br />

Çocuğa bir şeyi yaptırmakta zorlanıldığı durumlarda ona seçme hakkının<br />

kendisinde olduğunu hissettirmek sonuca ulaştırıcıdır. Örneğin;” Ahmet’ciğim 8.30’da<br />

mı yatmak istersin yoksa 9.00’da mı?” diye sorulduğunda çocuk kendisiyle ilgili bir<br />

meselede karar verme yetkisinin ona verilmesinden mutluluk duyar ve aslında ikisi de<br />

isteğe uygun olan iki seçenekten birini seçer.<br />

Paradoksal Yaklaşım:<br />

Çocuklara gelişimleri boyunca olumlu mesajlar vermek, iyi davranışlarını<br />

görmek, ödüllendirmek gerektiği temel bir bilgidir. Ancak bazı durumlarda “Aslansın,<br />

kaplansın, sen başarabilirsin” demek işe yaramaz. Bu durumlarda paradoksal bir<br />

yaklaşım benimsenerek “Kendine bir bak, yapabileceğini düşünürsen bunu yap.” gibi<br />

cümleler kurarak onu başarmak, kendini ispatlamak için hırslandırmak istenen sonucu<br />

elde etmeyi hızlandırır.<br />

84


BEŞİNCİ BÖLÜM<br />

UYUM <strong>VE</strong> DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI<br />

DAVRANIŞ <strong>VE</strong> UYUM SORUNLARI NEDİR ?<br />

Çocuklar yaşlarına uygun gelişim dönemlerinde yeni beceriler kazanırlar.<br />

Ancak çocuk gelişim ve değişim gösterirken ebeveynleri ya da çevresindeki yetişkinler<br />

yanlış tutum içindeyse, sorunlarını çözmede engellemelerle karşılaşırsa, döneme özgü<br />

bu sorunların çözümü yeni gelişim dönemlerine ve çocuğun ileriki yaşlarına ertelenir.<br />

Bu durumlarda ortaya çıkan sorunlar uyum ve davranış bozuklukları olarak<br />

adlandırılır.<br />

Uyum ve Davranış Sorunları<br />

<br />

<br />

Uyku Bozuklukları<br />

Yeme Bozuklukları<br />

<br />

<br />

Tuvalet Sorunları<br />

Kekemelik<br />

<br />

<br />

İçine Kapanıklık<br />

Tikler<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

Öfke-Saldırganlık<br />

Çalma<br />

Yalan<br />

Küfür<br />

Korkular<br />

85


Mastürbasyon (elle doyum)<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

Tırnak Yeme<br />

Parmak Emme<br />

Trikotilomani (saç koparma)<br />

Aşırı Hareketlilik<br />

<br />

Çocukluk Depresyonu<br />

Davranış Bozukluğunun Nedenleri<br />

<br />

<br />

Anne babanın aşırı koruyucu tutumu<br />

Anne babanın aşırı engelleyici tutumu<br />

<br />

<br />

Anne babanın sorunu görmezden gelmesi<br />

Ailede aşırı kuralsızlık<br />

<br />

<br />

Gelişim dönemine ait geçici sorunlara yanlış yaklaşım<br />

Anne baba kaybı ya da anne babadan uzun süreli ayrılık<br />

<br />

<br />

Anne babanın ayrılığı<br />

Aile içi çatışmalar<br />

<br />

<br />

Travmatik olaylar<br />

Okul sorunları<br />

<br />

Nörolojik ve psikiyatrik nedenler<br />

86


Çocuğun Davranış Bozukluğu Göstermesinin Nedenleri<br />

<br />

<br />

<br />

Dikkat Çekmek<br />

Kural Koyuculara Karşı Güç Kazanma İsteği<br />

İntikam Alma İsteği<br />

<br />

<br />

<br />

Yetersizlik Hissi<br />

Sorunu Yansıtma<br />

Sevgisizlik<br />

Olumlu İlişki Nasıl Kurulur?<br />

<br />

<br />

Sorunu doğru tanımlama<br />

Sevgi ihtiyacını karşılama<br />

<br />

<br />

Karşılıklı saygı<br />

Çocuğa zaman ayırmak<br />

<br />

Cesaretlendirmek<br />

Uyku Bozuklukları<br />

ergenler)<br />

<br />

Yaşa göre farklılıklar gösterir. (Oyun çocukları, okul çağı çocukları,<br />

<br />

gösterdiği bir tepkidir.<br />

Genelde kişinin psikososyal stres faktörlerine ve kaygı durumlarına<br />

87


Çocuklarda % 20-30 oranında görülür.<br />

Uyku Bozuklukları:<br />

<br />

<br />

Gece Kabusları<br />

Gece Terörü<br />

<br />

<br />

<br />

Uykuya Dalma Güçlüğü<br />

Kısa Uyanmalar<br />

Kafa Vurma<br />

<br />

<br />

Uyku Sıçramaları<br />

Sallanma<br />

<br />

<br />

Uykuda Konuşma<br />

Bacak Krampları<br />

<br />

<br />

Bruksizm (Diş sıkma)<br />

Uyku Enürezisi (Alt ıslatma)<br />

<br />

Uyurgezerlik<br />

Nasıl Önlenir?<br />

<br />

Uyku düzenini sağlamak<br />

<br />

<br />

Uyaran kontrolü (beslenme denetimi)<br />

Dereceli söndürme (aşamalı olarak bıraktırmak)<br />

88


Aynı yerde uyumak (kendi yatağında)<br />

ritüelleri<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

Yatağını ceza yeri olarak kullanmamak<br />

Okuma, şarkı söylemek, sakin oynamak gibi bireyselleştirilmiş yatak<br />

Yatakta kalmayı yüreklendirmek<br />

Yapılandırılmış uyku günlükleri<br />

Stres, kaygı faktörlerini kontrol<br />

Yeme Bozuklukları<br />

<br />

Anoreksiya Nevroza<br />

<br />

Bulimia Nevroza<br />

Tanı Koşulları<br />

<br />

Normal vücut ağırlığına sahip olmayı reddederek kendini kusturma,<br />

müshil ya da idrar söktürücü kullanma, aç kalma, aşırı egzersiz yapma<br />

<br />

Kilo almaktan korkma, kilo veriyor olmanın bu korkuyu azaltmaması<br />

kez)<br />

<br />

Tıkınırcasına yemenin ardından kendini kusturmak (üç ay/haftada iki<br />

<br />

düzensizleşme<br />

Aşırı olarak zayıflama ve adet döngüsünün ardışık üç kez olmaması,<br />

<br />

olduğuna inanmak)<br />

Beden biçimlerinin çarpık algılanması (çok zayıf olduğu halde şişman<br />

89


Bu durumları sorun olarak görmemek<br />

<br />

<br />

<br />

Sık sık tartılmak<br />

Bedenini aynada uzun uzun incelemek<br />

Cinsel sorunlar<br />

Nedenleri<br />

<br />

<br />

Kalıtım<br />

Hipatalamus lezyonları<br />

<br />

Genellikle bir diyet döneminin sonunda, ebeveynin ayrılması,<br />

boşanması gibi yaşantısal bir olayı takiben<br />

<br />

Aile içi çatışmalar<br />

<br />

<br />

Güzelliğe ilişkin kültürel standart olarak inceliğin desteklenmesi<br />

Aşırı korumacı, endişeli aile yapısı<br />

<br />

<br />

Çocuklarına söz hakkı vermeyen, değersiz hissettiren aileler<br />

Katı yaklaşım<br />

<br />

<br />

Kiloyla ilgili aile ve çevrenin istismarı<br />

Çocuksu kalmayı pekiştiren aile patolojisi<br />

Bedensel Etkileri<br />

<br />

<br />

<br />

Kan basıncı düşer<br />

Kalp atışı yavaşlar<br />

Kemik yoğunluğu azalır<br />

90


Deri kurur<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

Tırnaklar kolay kırılır<br />

Hormon düzeyleri değişir<br />

Kansızlık görülebilir<br />

Saçlar dökülebilir<br />

<br />

<br />

<br />

Beden tüylenebilir<br />

Elektrolit dengesi bozulur<br />

Tükrük salgıları azalır<br />

Tedavi<br />

<br />

<br />

Beden imgesi- ideal kilo kontrolü<br />

Antidepresif ilaç desteği<br />

<br />

<br />

İnanç ve inanışlarını değiştirmek<br />

Gıda kayıt takvimi<br />

<br />

Gevşeme egzersizleri<br />

<br />

yemesi gibi…)<br />

Normal yeme örüntülerinin geliştirilmesi- ödüller (sevdiği kişiyle<br />

<br />

Aile terapisi<br />

91


Tuvalet Sorunları<br />

Enürezis: Çocuklarda alt ıslatma bozukluğudur. Erkek çocuklarda daha sık<br />

görülür. Enürezis idrar kontrolünün beklendiği yaştan sonra (4-5 yaş) gece ya da gündüz,<br />

yatağına ya da giysilerine istemli ya da irade dışı olarak yineleyen (haftada en az 2 kez) idrar<br />

kaçırması olarak tanımlanır.<br />

Birincil;Doğduğundan beri hiç kuru kalmamıştır.<br />

İkincil; En az bir yıl kuru kaldıktan sonra tekrar yapmaya başlamıştır.<br />

1. Yalnız gece altını ıslatanlar<br />

2. Yalnız gündüz altını ıslatanlar<br />

3. Hem gece hem gündüz altını ıslatanlar<br />

4. Ara sıra altını ıslatanlar<br />

Enkoprezis: Çocuklarda görülen dışkı kaçırma bozukluğudur. Çocuğun<br />

tuvalet eğitimini tamamlaması gereken yaşa gelmiş olmasına rağmen istemli ya da<br />

istem dışı olarak kakasını kontrol edememesiyle ortaya çıkan bir bozukluktur. Seyrek<br />

görülen ve daha çok erkek çocuklarda rastlanan bir durumdur. Burada altını ıslatmadan<br />

daha ağır bir ruhsal uyumsuzluktan söz edilebilir. Bu tanı 4 yaşından sonra konur,<br />

dolayısıyla tedavi de o zaman söz konusudur.<br />

Enürezisin Nedenleri<br />

<br />

Kalıtımsal yatkınlık<br />

<br />

Organik bozukluklar. Mesane kapasitesi, böbrek sorunları, şeker<br />

hastalığı, nörolojik hastalıklar, ağır uyku<br />

92


Kardeş kıskançlığı, aileden birinin ölümü, boşanma, annenin tedavisi<br />

uzun süren hastalığı, okul sorunları (Başarısız çocuklar zaten bunun farkındadır,<br />

ailenin bunu dile getirmesi gereksiz ve yanlıştır.) vb. gibi tetikleyici nedenlerle<br />

kaygının bilinçdışı ifade edilmesi<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

Travmatik yaşantı<br />

Çocuğun sık sık üşütmesi<br />

Yanlış ve baskıcı tuvalet eğitimi verilmesi<br />

Sosyo-ekonomik durum<br />

Tedavi<br />

<br />

Tıbbi tahlillerle biyolojik mi psikolojik mi olduğunun anlaşılması<br />

<br />

Aileye danışmanlık ve terapi<br />

<br />

Kayıt yöntemi –ödül (Güneşli ve bulutlu günlerin olduğu bir çizelge<br />

hazırlanır ve her sabah duruma göre o çizelge doldurularak haftanın sonunda güneşli<br />

günlerin fazla olması durumunda, çocuğa maddi ya da manevi bir ödül verilir. İlk hafta<br />

sadece güneşli günler yazılarak çocuk motive edilir.)<br />

<br />

Kas güçlendirme (idrarını yaparken 5-7 kez tutup bıraktırma)<br />

<br />

Sıvı alımı kontrolü<br />

<br />

Alarm (Anne kaldırabilir) Çocuğun gecede birkaç kez tuvaletini yapmak<br />

üzere kaldırılması idrar kesesinin idrarı tutarak salınımını erteleme kapasitesini<br />

azaltacağından çocuk gecede bir kez tuvalete kaldırılmalıdır. Her ay, tuvalete gitmesi<br />

için uyandırıldığı saat 15’er dakika geri çekilerek idrar kesesinin kapasitesi artırılmalı<br />

ve gece yatış saatine kadar geriletilmelidir. Gecede iki kez tuvalete kaldırılmaya<br />

alışmış çocuklarda ise ilk kaldırılma saati her ay 15’er dakika geri alınarak yatış<br />

saatine, ikinci kaldırılma saati 15’er dakika ileri alınarak sabah kalkış saatine<br />

93


yaklaştırılmalıdır. Burada amaç çocuğun idrar kesesinin idrarı tutabilme kapasitesini<br />

gece yatış saatinden sabah kalkış saatine kadar uzatmaktır.<br />

<br />

İlaç tedavisi<br />

Enkoprezisin Nedenleri:<br />

<br />

<br />

<br />

Bağırsak işlevlerinde bozukluk<br />

Tuvalet eğitiminin yanlış verilmesi<br />

Annenin aşırı titiz yaklaşımı ile baskı uygulaması<br />

<br />

<br />

Yeni bir kardeşin doğumu gibi modelleme ile regresyon (gerileme)<br />

Psikolojik faktörler<br />

Tedavi<br />

<br />

Tıbbi kontrol<br />

<br />

<br />

İlaç tedavisi<br />

Kayıt ve ödül yöntemi<br />

<br />

<br />

Emdr (Travma tedavi yöntemi)<br />

Aile danışmanlığı ve terapisi<br />

Akıcı Konuşma Bozuklukları<br />

Kekemelik<br />

Kekemelik ya da konuşurken takılma, daha genel olarak tanımlarsak<br />

konuşmanın akıcılığını bozan duraklama ya da takılmalar çocuğun büyüme ve<br />

94


gelişmesiyle birlikte ortaya çıkar. 3-5 yaşlar arasında beyin gelişimi hızlanmakta ve<br />

çocuk daha hızlı düşünmektedir. İletişim sırasında düşüncelerin aktarılmasına yarayan<br />

konuşmanın oluşturulduğu dil ve dudak gibi aktarma organları ise henüz bu hıza<br />

yetişememektedir. Böylesi durumlarda konuşmanın başlangıcında bazı sözcükleri<br />

bulmada zorluk, takılma, gereksiz duraklama ve nefes düzenleme ile ilgili güçlükler<br />

ortaya çıkmaktadır. Eğer sesin oluşumu ile ilgili beyin işlevlerinde ya da aktarma<br />

organlarında belirgin bir sorun yoksa akıcı konuşma bozukluğu olarak ele<br />

alınmaktadır.<br />

<br />

Yaşına ve lehçesine uygun gelişimsel olarak çıkartması beklenen<br />

konuşma seslerini çıkartamaması, konuşmanın olağan akıcılığında ve zamanlama<br />

örüntüsünde bozukluk olmasıdır.<br />

<br />

4-5 yaşlarına kadar normaldir. Erkek çocuklarda daha sık görülür.<br />

<br />

Psikolojik ve organik kökenli olabilir.<br />

<br />

Genellikle cümlenin ilk kelimesinde, uzun ve sessiz harfle başlayan<br />

kelimelerin söylenmesinde, sessiz harfle başlayan kelimelerden sesli harfle başlayan<br />

kelimelere geçişte takılırlar.<br />

<br />

Şiir ve şarkı okurken takılmazlar.<br />

Ortaya Çıktığı Durumlar<br />

<br />

Kaygı, korku, stres yaratan durumlar<br />

<br />

<br />

Ailede kekemelik olması<br />

Baskı, eleştiri, aşağılandığı durumlarda<br />

<br />

<br />

Deprem, kaza, ölüm, boşanma, şiddet gibi travmatik yaşantılar<br />

Düzgün konuşması için baskı yapıldığı durumlarda<br />

95


Gelişiminin üstünde sorumluluk ve olgunluk beklendiğinde<br />

Tedavi<br />

<br />

Tiyatro, şarkı, şiir aktivitelerine katılmasını sağlamak<br />

<br />

Çevrenin yaklaşımlarını düzenlemek (konuşma konusunda baskı<br />

yapmamak, cümlesini onun yerine tamamlamamak, kısa cevaplı sorular sormak, daha<br />

çok zaman geçirmek, durumunu eleştirip alay etmemek, küçük sorumluluklar vererek<br />

güvenini artırmak)<br />

<br />

<br />

Nefes egzersizleri<br />

Küçük adımları ödüllendirmek<br />

İçine Kapanıklık<br />

<br />

Duygu ve düşüncelerini açıkça dile getiremeyip, hakkını elde<br />

edemeyecek düzeyde pasif kalmasıdır.<br />

<br />

<br />

Zayıf benlik algısı<br />

Başarısızlık duyguları<br />

<br />

<br />

Olumsuz iç konuşmalar<br />

Sorumluluk almak istememek<br />

Nedenleri<br />

<br />

tutumları<br />

Kıyaslanan, fiziksel şiddete uğrayan, değer verilmeyen, aşırı baskıcı aile<br />

96


Sosyal etkinliklere, arkadaş gruplarına katılımın sağlanmaması<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

Titizlik yaklaşımları<br />

Çocuğun küçük görülmesi, alaycı tavırlar<br />

Tutarsız anne baba tutumları<br />

Aşırı koruma<br />

Tedavi<br />

<br />

Çevrenin yaklaşımlarını düzenlemek (Söz hakkı tanımak, duygularını<br />

öğrenmek, değer vermek, onu dinlemek, müdahaleci davranmamak, sorumluluk<br />

vermek)<br />

<br />

<br />

Sosyal Beceri Eğitimi<br />

EMDR<br />

<br />

Sanat terapisi<br />

Grup Terapisi [67]<br />

Sosyal Beceri Eğitimi<br />

<br />

başlangıç.<br />

İlişkiyi Başlatmak: Karşıdakini izlemek, uygun yaklaşım, sınırlı<br />

yaratmamak.<br />

İlişkiyi Sürdürmek: İhtiyaçların çakışması durumunda çatışma<br />

<br />

Sosyal Sinyalleri Yakalamak: Yüz ve sözel ifade, ses tonu, beden dili,<br />

hatalara manevra, nasıl algılandığını bilme.<br />

97


Sosyal Dili Kullanabilmek: Övünen, düşmanca, alaysı, monolog<br />

konuşmalar, moda kelimeler, duygu ifadeleri, vites değiştirme, konu seçme, sohbeti<br />

sürdürme, durmayı bilmek, istekte bulunmak, iltifat etmek, reddetmek, kendi fikrini<br />

aktarmak.<br />

<br />

Aile Desteği: Problemi onun yerine çözmemek, kendi çözmesi için<br />

zaman tanımak, hissettirmeden korumak, empati geliştirmek, model olmak, hedef için<br />

alternatif aşama ve çözümleri göstermek, yalnızlığı seçtiğinde saygı göstermek,<br />

duyguları tanımasını, farklı durumlarda farklı kişilerin neler hissedeceğini<br />

düşündürmek, karşısındakinin duygularını anlamasını sağlamak.<br />

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite<br />

<br />

DEHB ya da Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu toplumun % 5'ini<br />

etkileyen (her 20-30 çocukta bir) ve sıklıkla nörolojik tabanlı bir gelişim<br />

bozukluğu olarak kabul edilir. Bu bozukluk tipik olarak kendini çocukluk<br />

çağında dikkatsizlik ve/veya aşırı hareketlilik (hiperaktivite), unutkanlık,<br />

tepkilerin kontrolsüzlüğü yahut ani ve dürtüsel tepkiler ve kolayca başka<br />

şeylere sapma olarak gösterir. Genellikle Dikkat Eksikliği Hiperaktivite<br />

Bozukluğu (DEHB) olarak adlandırılır. Çocukluk döneminde başlar, ergenlikte<br />

şekil değiştirerek devam eder. 4-5 yaşlarında fark edilir ve 7 yaşından sonra<br />

ilaç tedavisi başlanması tercih edilir. Erkek çocuklarda kızlara oranla daha sık<br />

görülür.<br />

<br />

<br />

<br />

Uğraşmaya başladığı herhangi bir şeyi hemen bırakma ve başka şeylerle<br />

ilgilenme<br />

Çok konuşma, aklına gelen ilk şeyi hiç düşünmeden hemen söyleme<br />

Başkalarının sözünü kesme<br />

98


Duyduklarına inanıp hemen harekete geçme<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

Aşırı ve amaçsız bir hareketlilik (hamilelikte başlar)<br />

Unutkanlık, sürekli bir şeylerini kaybetme<br />

Kendini organize edememe<br />

Yapılan işe uzun süre odaklanamama<br />

Nedenleri<br />

<br />

Tek bir nedeni yoktur, nöropsikolojik komplex ve gelişimsel bir sorun olarak<br />

görülür. Bir kısmı da edinsel ( sonradan bozulma ) olabilir.<br />

Tedavi<br />

<br />

<br />

İlaç tedavisi<br />

Terapi<br />

<br />

<br />

Beynin ön bölgesine ait bir işe başlama, başlanılan işi bitirme, stres altında<br />

soğukkanlı kalma, bekleyebilme, erteleyebilme gibi becerilerin geliştirilmesine<br />

yönelik davranış tedavileri<br />

Zihinsel beceri tekniklerinden faydalanmak<br />

<br />

Öğretmen desteği (sınıfta ön sıralara oturtma, dikkat dağıtacak uyaranları<br />

kaldırma, kısa molalar verme, olumlu davranışları ödüllendirme, arkadaşlarıyla<br />

bütünleşmesini destekleme<br />

Sportif faaliyetler [68]<br />

99


Özel Öğrenme Güçlüğü<br />

Öğrenme Bozukluğu tanısı bireysel olarak uygulanan testlerde, kişinin<br />

kronolojik yaşı, ölçülen zeka düzeyi ve aldığı eğitim göz önünde bulundurulduğunda<br />

okuma, matematik, yazılı anlatım becerilerinin beklenenin önemli ölçüde altında<br />

olmasıyla konur. Zeka ile ilgisi yoktur, zekanın ortalamanın üzerinde seyrettiği de<br />

söylenebilir. En önemli ayırt edici ve tanıya götürücü durum IQ ile beceriler<br />

arasındaki uyumsuzluktur. Yaşıtlarıyla arasındaki farklılığı sadece zeka ile<br />

açıklanamaz.<br />

<br />

Harfleri, heceleri karıştırma, kelimeleri tersten okuma, satır atlama, karışık<br />

yazma<br />

<br />

<br />

Sağını, solunu karıştırma, yönleri öğrenememe<br />

Zaman kavramını iyi öğrenememe, zamanlama yapamama<br />

<br />

Ardışıklıklarda yaşanan sorunlar (günler, aylar, çarpım tablosu vb).<br />

En yaygın görülen öğrenme bozukluğu türleri:<br />

1. Disleksiya (Okuma bozukluğu)<br />

2. Diskalküli (Matematik Öğrenme Güçlüğü)<br />

3. Disgrafi (Yazma Bozukluğu)<br />

4. Dispreksi (Motor Hareket Bozukluğu)<br />

Nedenleri<br />

A. Genetik Kuramlar<br />

B. Hemisferik Kuramlar<br />

100


Normal çocuklarda; ince motor beceriler 5 yaş, algısal beceriler 8 yaş, dil<br />

becerileri 11 yaşında spesifiye olur. Öğrenme Bozukluğu olan çocuklarda bu<br />

beceriler zamanında gelişmez.<br />

C. Diğer Beyin Gelişimini Etkileyen Faktörler<br />

<br />

<br />

Annenin sigara, alkol kullanımı, Fe eksikliği, kurşun gibi toksik maddelere<br />

maruz kalması v.s.<br />

Cerebello-thalamo-prefrontal devrede fonksiyon bozukluğu sonucu görüldüğü<br />

ileri sürülmektedir.<br />

Tedavi<br />

<br />

<br />

Öğrenme güçlüğünün türünün tespiti<br />

Bireysel / eğitsel terapi<br />

<br />

Çocuğun hangi öğrenme biçimi ile daha iyi öğrendiğini tespit ederek çocuk<br />

için özgün bir eğitim stratejisi oluşturma.<br />

<br />

<br />

Çocuk hangi alanda daha başarılıysa o alanda destekleme<br />

Çocuğun anlama, kavrama, algılama, karar mekanizmalarını çalıştırmaya<br />

yönelik bilgisayarlı eğitim modüllerinden faydalanma<br />

Ev ödevleri [69]<br />

Tik Bozuklukları<br />

Aynı şekilde tekrarlanan amaçsız, ani hareketlerdir.<br />

<br />

Motor veya Vokal Tik Bozukluğu: Göz kırpma, yüz kırıştırma, omuz<br />

atması, dudak hareketleri, geniz temizleme vb.<br />

101


Sosyal İlişki Sorunları<br />

Tourette Bozukluğu: Bedensel ve/veya ses tikleri, küfür, DE, OKB,<br />

Nedenleri<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

Aile bireylerini, çevreyi taklit<br />

Aile çatışması<br />

Yorgunluk<br />

Öfke<br />

<br />

<br />

Kaygı<br />

Korku<br />

Tedavi<br />

<br />

Aile Danışmanlığı (Güven verme, üzerinde durmama, küçük görmeme,<br />

alay etmeme, taklit etmeme, kıyaslamama)<br />

sağlama)<br />

<br />

Bilişsel Yaklaşım (Çocuğun çatışma ve sorunlarıyla başa çıkmasını<br />

<br />

Davranışçı Yöntemler (Kayıt/ Ödüllendirme, Arttırma: Gözünü daha<br />

fazla kırp. 7 kez kırpıyorsa 15 kez kırpmasını istemek)<br />

Öfke- Saldırganlık<br />

Bağımsız bir hastalık olmayıp bir bulgudur. Altta yatan bir ruhsal bozukluğun<br />

belirtisi olarak ortaya çıkar. Nedeni ayrıştırarak çözüm aranmalıdır.<br />

102


Nedenleri:<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

Psikolojik ihtiyaçların yerine getirilmemesi<br />

Aile modeli<br />

Ebeveynlerin ödüllendirmesi, desteklemesi<br />

Yetişkinlerden ceza, anlayışsızlık, yetersiz sevgi görmesi<br />

<br />

<br />

<br />

Baba yoksunluğu<br />

TV ve kitle iletişim araçlarının olumsuz etkisi<br />

İletişimsizlik<br />

<br />

<br />

Fiziki istismar<br />

Akran istismarı<br />

<br />

<br />

Akademik başarı sorunları<br />

Tutarsız disiplin<br />

<br />

<br />

Sosyal sorunlar<br />

Organik nedenler<br />

Nasıl Önlenir?<br />

1. Model olmamak<br />

2. Tolerans göstermemek (Pekiştirmemek, anında reaksiyon göstermek,<br />

kabul etmemek)<br />

3. Dayakla cezalandırmamak<br />

4. Sakinleştikten sonra davranışıyla ilgili konuşmak<br />

103


5. Aynı davranışın kendisine yapıldığında hissedeceklerini düşündürmek<br />

6. Öfke kontrolünü öğretmek (Durup 10’a kadar saymasını, o sırada<br />

kızdığı kişiye vurmak yerine ne yapabileceğini düşünmesini istemek ve bulamadığında<br />

bir yetişkinden yardım istemesi için yönlendirmek)<br />

7. Öfkesini geçirebilecek nedenleri düşündürmek<br />

8. Baskın eliyle öfkelendiği kişiye mektup yazmasını istemek. Baskın<br />

olmayan eliyle de öfkelendiği kişinin ona vereceği cevabı yazmasını istemek<br />

(Karşısındakinin bakış açısını, ne hissettiğini düşünmesini sağlamak)<br />

9. Öfkenin ona verdiği zararı düşündürmek<br />

10. Öfkeyi dışsallaştırarak ondan kurtulmasını sağlamak. Örneğin öfkesini<br />

çizmesini isteyip onu çöpe attırmak<br />

11. “Öfke mi seni sen mi öfkeyi yönetiyorsun?” sorusunu sorarak öfkeyi<br />

yönettiğinde hayatında nelerin değişeceğini konuşmak<br />

12. Öfkeli yüzüne aynada baktırmak<br />

13. Sorumluluklar vermek (Odanı topla değil, odayı toplamasını öğretmek)<br />

14. Davranışın dezavantajlarını göstermek<br />

15. Olumlu davranışı pekiştirmek (Davranış değişikliğinin temeli)<br />

16. Dışarıda oyun oynamasına olanak sağlamak<br />

17. Fazla odaklanmamak<br />

18. Tv izlemenin kısıtlanması ya da denetimi<br />

19. Sanatsal faaliyetler<br />

20. Sportif faaliyetler (çok önemli)<br />

104


21. Temel ihtiyaçların karşılanmış olması<br />

22. Baba ile sağlıklı birliktelik sağlamak<br />

23. Doğru iletişim dilini kullanmak<br />

Çalma<br />

<br />

<br />

<br />

Yeterli harçlık vermemek<br />

Sevgi yoksunluğu<br />

Mülkiyet fikrinin gelişmemiş olması<br />

<br />

<br />

Başkalarında olup onda olmayanların intikamını almak<br />

Yanlış özdeşim modeli<br />

<br />

<br />

Bilinçaltı destek<br />

Ebeveynle hesaplaşmak<br />

<br />

Depresyon- stres göstergesi olarak<br />

Nasıl Önlenir?<br />

1. Değerleri öğretmek<br />

2. Örnek oluşturmak<br />

3. İletişimi güçlendirmek (davranışın altındaki nedenleri anlamaya<br />

çalışmak)<br />

4. Harçlık vermek<br />

5. Mülkiyet haklarını öğretmek<br />

6. Maddi ve manevi (sevgi, ilgi) yoksunluk yaşatmamak<br />

105


Yaygın Tutumlar<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

Cezalandırmak- dayak<br />

Polisle korkutmak<br />

Babayla korkutmak<br />

Çözüme yönelik bir şey yapmamak<br />

Nasıl Davranılmalıdır?<br />

1. Aşırı tepki göstermemek<br />

2. Kötü damgalamamak<br />

3. Aldığını geri vermesini sağlamak<br />

4. Sorun çözme yöntemini kullanmak<br />

5. Bedeli ödemek<br />

Yalan<br />

<br />

Hayali Yalanlar<br />

<br />

<br />

Taklit Yalanlar<br />

Sosyal Yalanlar<br />

<br />

<br />

Savunma Yalanları<br />

Yüceltilmiş Yalanlar<br />

<br />

Yoksunluk Yalanları<br />

106


Nasıl Önlenir?<br />

1. Örnek olmak (Çocuğa bir davranışı kazandırmanın en etkili yolu model<br />

olmaktır.)<br />

2. Aşırı tepki göstermemek<br />

3. Beklentileri yüksek tutmamak<br />

4. Baskıdan kaçınmak, çok sınırlamamak<br />

5. Araç olarak kullanmamak (kritik durumlarda onu yalana alet etmemek)<br />

6. Sorgulamamak (gizli polis gibi çocuğun yalanını ortaya çıkarmaya<br />

çalışmamak)<br />

7. Kıyaslamamak<br />

8. Etkili iletişim kurmak (Anlaşılacağına inanan çocuk kendini olduğu gibi<br />

ortaya koymaktan çekinmez.)<br />

9. Etiketlememek<br />

10. Doğruyu kontrol etmek<br />

Küfür Etmek<br />

<br />

<br />

Beddua Etmek<br />

Cinsel İçerikli Sözler<br />

<br />

Kişiye Yönelik Küfürler<br />

107


Nedenleri<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

Dikkat Çekmek<br />

Sarsmak, Şok Etmek<br />

Ağızdan Kaçırmak<br />

Savunmak<br />

<br />

<br />

<br />

Olgunlaşma Kriteri Olarak Görmek<br />

Akranların Onaylaması<br />

Zevk Almak<br />

Nasıl Önlenir?<br />

1. Örnek oluşturmak<br />

2. Duygularını ifade edebilmesini sağlamak<br />

3. Karşılıklı tartışmayı öğretmek<br />

4. Önemsememek<br />

5. Sessizlik oyunu oynamak (Ben duymadım.)<br />

6. Sanatsal, sportif faaliyetlere yönlendirmek<br />

7. Cezalandırmamak<br />

8. Olumlu disiplin (Söylemediğinde ödüllendirmek)<br />

9. Anlamını bilmesini sağlamak<br />

108


Korku<br />

Çocuğun kendisini tehdit eden bir duruma verdiği tepkidir.<br />

Bebeklik Dönemi Korkuları: Çevrelerindeki ani ve bilinmeyen durumları<br />

kapsayan yüksek ses, parlak ışık, fiziksel desteğin aniden kaybolması, yabancılar<br />

bebeklik döneminde korku nedeni olabilir.<br />

Okul Öncesi Dönemi Korkuları: Karanlık, bedenlerine zarar geleceği<br />

düşüncesi, anne-babanın terk etmesi, yalnız kalmak, cadı, canavar, hayalet korkuları<br />

yanında daha da somutlaşmış hayvan, gök gürültüsü, hırsız, dilenci, polis korkuları<br />

gözlemlenebilir.<br />

Okul Dönemi Korkuları: İlkokula başlamayla birlikte yeni bir ortama girme,<br />

okulda tek başına olmak, başarısız olmak, rekabet içerisine girmek, hayvanlardan,<br />

kendine zarar verecek kişilerden, izledikleri filmlerden korku geliştirebilirler.<br />

Ergenlik Dönemi Korkuları: Gelecek, beğenilmemek, arkadaşları arasında<br />

alay konusu olmak, topluluk önünde konuşamamaktır.<br />

Nedenleri<br />

<br />

Beklenmedik korkutucu uyaranla karşılaşmak<br />

<br />

<br />

Klasik şartlanma<br />

Model alma<br />

<br />

Kitap, tv, filmler, bilgisayar oyunları<br />

109


Tedavi<br />

<br />

Aile Danışmanlığı (Korkularıyla alay etmemek, hissettiklerini paylaşım,<br />

uyarıcı filmleri engelleme, teminat vermemek, disiplin aracı olarak kullanmamak,<br />

korkutmamak)<br />

<br />

Kognitif Davranış Terapisi (Üzerine gitme, sistematik duyarsızlaştırma)<br />

“Üstüne gittiğimizin üstesinden geliriz”<br />

Çocukluk ve Ergenlik Depresyonu<br />

<br />

<br />

7-17 Yaş<br />

Depresif Duygu Durum<br />

<br />

<br />

Zevk alamama<br />

Yorgunluk<br />

<br />

<br />

Konsantrasyon problemleri<br />

İntihar düşüncesi<br />

Okul öncesi % 1, Okul çağı %2-3, Ergenlerde %7-13<br />

<br />

Eksikliği görülür.<br />

<br />

neden hem sonuç olabilir.<br />

Yaygın olarak Kaygı Bozukluğu, Davranım Bozukluğu, Dikkat<br />

Biyolojik yatkınlık, aile ve stres kaynakları, sosyal ilişkilerde sorun hem<br />

Tedavi<br />

<br />

<br />

Yetersizlik, değersizlik düşüncelerini yapılandırma/ değiştirme<br />

Sorun çözme becerilerini kazandırma<br />

110


Kendilik değerini arttırma<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

Sosyal beceri kazandırma<br />

Gevşeme<br />

Aile terapisi<br />

Grup terapisi<br />

<br />

Psikiyatrik yönlendirme<br />

Mastürbasyon<br />

<br />

Çocuk 3 yaş gibi kendi bedenini keşfetmeye yönelerek cinsel düşünce<br />

ve hayallerden arınmış fizyolojik temelli haz duygusu yaşar.<br />

<br />

Haz kendini uyarmasını devam ettirir.<br />

<br />

saplantı haline getirebilir.<br />

Sık yalnız kalan, uyarı ve sevgiden yoksun ileri yaş çocukları durumu<br />

olabilir.<br />

<br />

Kardeş doğumu, anne babadan birinin evden uzaklaşmış olması etken<br />

<br />

Ergenlik döneminde yapmak da yapmamak da doğaldır.<br />

Tedavi<br />

<br />

Bölgedeki kaşınmaya, tahrişe yol açan sorunları değerlendirmek<br />

<br />

Aile Danışmanlığı (İlgisini başka yöne çekmek, ayıp, günah dememek,<br />

ceza vermemek, ilişkinin gözden geçirilmesi)<br />

111


Tırnak Yeme<br />

<br />

<br />

<br />

Gergin, sıkıntılı ve öfkeli çocuğun dışavurumudur.<br />

Duygusal ve sinirli çocuklarda daha sık görülür<br />

Ergenlikte çevre tarafından kabul ve onay görme çabasıdır.<br />

Nedenleri<br />

<br />

<br />

Güvende hissetmemek<br />

Otoriter ebeveyn tutumları<br />

<br />

<br />

Model almak<br />

Ev ve okul ortamındaki sorunlar<br />

<br />

<br />

Sevgi ihtiyacı<br />

Korku, stres, öfke ve heyecan durumlarında kalması<br />

<br />

<br />

Aile çatışmaları<br />

Modelleme<br />

Tedavi<br />

<br />

Aile Danışmanlığı (Baskı ve şiddetin kontrolü, aile içi çatışmaların<br />

değişimi, uyarıların kesilerek ilgisini yönlendirme, el uğraşlarının çeşitlendirilmesi,<br />

gergin durumlarda sakinleştirmek)<br />

112


Günlük kayıt (bir günde elin ağza ne kadar gittiğini kayıt etme), arttırma<br />

(belli saatlerde tırnak yeme ödevi vermek, tırnağını yerken karşısına ayna koymak)<br />

Tırnak yemenin oluşturduğu ve oluşturması muhtemel sağlık<br />

problemlerini konuşmak (deri hastalıkları, parazit ve enfeksiyon riski, tırnak ve<br />

parmak yapısının bozulması)<br />

<br />

Sözel ifade ve duygularını dışa vurmasının teşvik etmek<br />

<br />

Tırnak yemediğinde olumlu mesajlar vermek, ödüllendirmek<br />

<br />

Enerjisini dışarı atabileceği spor ve sosyal faaliyet alanları oluşturmak<br />

tutmak<br />

<br />

Korku ve kaygı oluşturan tv programı ve bilgisayar oyunlarından uzak<br />

Parmak Emme<br />

<br />

2-3 yaşlarına kadar normal<br />

<br />

<br />

Yeni doğan bebek yaşamını sürdürebilmek için emer<br />

Sıkılgan, utangaç çocuk zor durumla karşılaşınca<br />

<br />

Uykuya dalarken sakinleştirici olarak parmağını emer<br />

Yaklaşım<br />

<br />

<br />

Gelişim döneminde ihtiyaç doyurulmuş olmalıdır<br />

Elini meşgul etmek<br />

<br />

<br />

Şiddet uygulamamak<br />

Sık sık uyarmamak<br />

<br />

<br />

Vazgeçmesi için uygun zamanı beklemek<br />

Cesaretlendirmek<br />

113


Uykuya dalmadan önce bir geçiş objesi olarak parmağını emiyorsa<br />

sevdiği bir oyuncak vermek ya da masal anlatarak dikkatini başka yöne çekmek<br />

Saç- Kaş Koparma<br />

<br />

2 yaş öncesi zeka geriliği, gelişim bozukluğundan<br />

<br />

2 yaş sonrası, aile içi çatışmalar, duyguları ifade etmede güçlük, yasak<br />

ve baskılar gibi stresi yenmek için<br />

<br />

Korku, endişe, öfkelerini ifade edemeyen çocuklar saldırganlık ve<br />

kızgınlık duygularını kendilerine yöneltirler. [70]<br />

Kıskançlık<br />

Nedenleri<br />

<br />

<br />

İlgi ve sevgi dağılımındaki adaletsizlik<br />

Çocukta depresyon ve mutsuzluğun olması<br />

<br />

olarak hissetmemesi<br />

Çocukta ders başarısızlığı ve okulda sorunlar olması, kendini başarılı<br />

Yaklaşım<br />

<br />

Küçük kardeşe ait bazı sorumlulukları büyük kardeşe vermek<br />

<br />

Her çocuğu aile içinde bir rolü, özelliği, davranışı ve karakteristik<br />

özelliği ile ön plana çıkarmak<br />

<br />

Aile olmanın altını çizerek sürekli birlik mesajları vermek<br />

114


düzenlemek<br />

Çocuğun kendini başarısız hissettiği alanları (okul, arkadaş ortamı v.b.)<br />

<br />

plana çıkarmak<br />

<br />

İki kardeşin ortak özelliklerini, ortak kaygılarını, ortak mutluluklarını ön<br />

Her iki kardeşe kişisel meşguliyet alanları oluşturarak birbirleri ile olan<br />

kesişim zamanlarını en aza indirmek<br />

<br />

Küçük kardeşin büyüğe saygı duyması, onu ağabey veya abla olarak<br />

sevip sözünü tutması için teşvik etmek<br />

<br />

Büyük kardeşin küçüğe desteğini, yardımını vurgulamak ve ikisinin<br />

birbiri için önemli olduğunu hissettirmek<br />

<br />

Kardeşler arasındaki anlaşmazlıkta taraf olmaktan kaçınmak, her iki<br />

tarafa da eşit mesafede durmak<br />

<br />

Problemlerin çözümü için farkındalıklarını artırmak<br />

Karşıt Gelme<br />

Nedenleri<br />

<br />

oluşturmamak<br />

Çocuğun aşırılıklarına göz yummak, her dediğini yaparak sınırları<br />

<br />

Çocuklarda davranışların düzenlenmesini ve dürtülerin engellenmesini<br />

sağlayan düzeneğin gelişmemesi ve ebeveynin çocuk için davranışlarını düzenleyen<br />

bir rehber olamaması<br />

<br />

Çocuk üzerinde gerekli otoritenin kurulamaması<br />

<br />

İletişim bozukluklarına karşı çocuğun tepki göstermesi<br />

115


Ev içinde çocuğun yapamayacağı, uygulayamayacağı çok ayrıntı ve<br />

baskı içeren kuralların fazlalığı<br />

<br />

<br />

Çocuğun iç çatışmalarının ve kaygısının olması<br />

Sık sık eleştirilme<br />

Yaklaşım<br />

<br />

sebebini araştırmak<br />

Çatışma ortamı oluşturmadan problemi çözmeye çalışmak, geriliminin<br />

<br />

<br />

Çocuğa dengeli ve düzenli olarak sevgi ve hoşgörü sunmak<br />

Davranışının sonuçlarını anlatmak<br />

<br />

göstermek<br />

Tepki göstermesinin ve karşı gelmesinin sonucu değiştirmediğini<br />

<br />

sergilemek<br />

Samimi, sevgi dolu ve bir o kadar da tutarlı ve otoriter bir tavır<br />

<br />

Küçük çocuklarda dikkatini başka yöne çekmek<br />

Aşırı Hareketlilik<br />

Yaklaşım<br />

<br />

<br />

Dinlemek, sabırlı olmak, tahammül seviyesini artırmak<br />

Aşırı tepkiler vererek incitmemek<br />

<br />

<br />

Dikkatini bir konuya verip o konuda devam etmesine yardımcı olmak<br />

“Dur düşün konuş”, “Dur düşün harekete geç” sistemini uygulamak<br />

116


Sonuçlardan öğrenmesini sağlamak, sonuçları konuşmak<br />

<br />

sağlamak<br />

<br />

Yaşa uygun sportif faaliyetlere yönlendirmek, enerjisini dışarı atmasını<br />

Ek öğrenme güçlüğü olup olmadığına dikkat etmek<br />

<br />

faaliyetler programlamak<br />

<br />

ortamlardan korumak<br />

Günlük hayatı organize etmek, onun için zevkli ve faydalı olacak<br />

Ev ortamını onun kişiliğine göre dizayn etmek, tehlikeli olabilecek<br />

<br />

<br />

Sosyalleşmesine yardımcı olmak<br />

Hatalı davranışlarına hemen kızmak yerine, konuşmayı tercih etmek<br />

<br />

<br />

Uygun ödül ve ceza sistemini devreye sokmak<br />

Olumlu davranışlara odaklanmak ve takdir etmek[71]<br />

117


NOTLAR<br />

1. Sula Wolff, Problem Çocuklar/ Stres Altındaki Çocukları Tedavi Etme<br />

Yöntemleri, Ayhan Oral, Seçkin Kara (çev.), 7. Basım, <strong>İstanbul</strong>: Say Yayınları, 2009,<br />

s. 21-28.<br />

2. Sula Wollf, s. 28-36.<br />

3. Sula Wollf, s. 37.<br />

4. Nevzat Tarhan, Sen Ben ve Çocuklarımız, 1. Basım, <strong>İstanbul</strong>: Timaş<br />

Yayınları, <strong>2012</strong>, s. 107.<br />

5. Nur Dinçer Genç, Çocuk ve Ergenlerin Cinsel Gelişimi sunumu,<br />

Davranış Bilimleri Enstitüsü, (2011).<br />

6. Kara, Bülent, Ümit Biçer, Ayşe Sevim Gökalp, “Çocuk İstismarı”<br />

[Electronic Version] Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi. 2004, 47, s. 1. (23<br />

Nisan <strong>2012</strong>).<br />

7. “Çocuk İstismarı”, 2011,<br />

http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87ocuk_istismar%C4%B1 (4 Şubat <strong>2012</strong>).<br />

8. Tıraşçı, Yaşar ve Süleyman Gören, “Çocuk İstismarı ve İhmali”<br />

[Electronic Version] Dicle Tıp Dergisi. 2007, 34, s. 3. (23 Nisan <strong>2012</strong>).<br />

9. Olcay Güner, Çocuklarda Psikolojik Travma, Yardım etme Yolları ve<br />

Etkin Sağaltım Teknikleri sunumu<br />

10. Judith Herman, Travma ve İyileşme, Tamer Tosun (çev.), 1. Basım,<br />

<strong>İstanbul</strong>: Literatür Yayıncılık, 2007, s.61.<br />

11. Judith Herman, s.2.<br />

12. Olcay Güner, Çocuklarda Psikolojik Travma, Yardım etme Yolları ve<br />

Etkin Sağaltım Teknikleri sunumu<br />

13. Olcay Güner, Çocuklarda Psikolojik Travma, Yardım etme Yolları ve<br />

Etkin Sağaltım Teknikleri sunumu<br />

14. Judith Herman, s.80.<br />

15. Judith Herman, s.125.<br />

118


16. Olcay Güner, Çocuklarda Psikolojik Travma, Yardım etme Yolları ve<br />

Etkin Sağaltım Teknikleri sunumu<br />

17. Olcay Güner, Çocuklarda Psikolojik Travma, Yardım etme Yolları ve<br />

Etkin Sağaltım Teknikleri sunumu<br />

18. Judith Herman, s.201.<br />

19. Judith Herman, s.208.<br />

20. Judith Herman, s.210.<br />

21. Judith Herman, s.82.<br />

22. Judith Herman, s.212.<br />

23. Judith Herman, s.226.<br />

24. Judith Herman, s.251.<br />

25. Judith Herman, s.247.<br />

26. Judith Herman, s.252.<br />

27. Judith Herman, s.256.<br />

28. Judith Herman, s.256.<br />

29. Olcay Güner, Çocuklarda Psikolojik Travma, Yardım etme Yolları ve<br />

Etkin Sağaltım Teknikleri sunumu, Davranış Bilimleri Enstitüsü, (2011).<br />

30. Sula Wolff, Problem Çocuklar/ Stres Altındaki Çocukları Tedavi Etme<br />

Yöntemleri, Ayhan Oral, Seçkin Kara (çev.), 7. Basım, <strong>İstanbul</strong>: Say Yayınları, 2009,<br />

s. 336.<br />

31. Sula Wollf, s. 337.<br />

32. Sula Wollf, s. 337.<br />

33. Judith Herman, s.69<br />

34. Sula Wollf, s. 334.<br />

35. Sula Wollf, s. 338.<br />

36. Sula Wollf, s. 341.<br />

37. Sula Wollf, s. 368.<br />

38. Judith Herman, s.71.<br />

119


39. Sula Wollf, s. 279.<br />

40. Judith Herman, s.80.<br />

41. Judith Herman, s.173.<br />

42. Judith Herman, s.67.<br />

43. Judith Herman, s.72.<br />

44. Judith Herman, s.74.<br />

45. Judith Herman, s.10.<br />

46. Judith Herman, s.91.<br />

47. Judith Herman, s.1.<br />

48. Sula Wollf, s. 339.<br />

49. Sula Wollf, s. 186.<br />

50. “Bağlanma Kuramı”, 2011,<br />

http://tr.wikipedia.org/wiki/Ba%C4%9Flanma_Kuram%C4%B1 (1 Şubat <strong>2012</strong>).<br />

51. “Bağlanma Kuramı”, 2011,<br />

http://tr.wikipedia.org/wiki/Ba%C4%9Flanma_Kuram%C4%B1 (1 Şubat <strong>2012</strong>).<br />

52. Nevzat Tarhan, Kendinizle Barışık Olmak, 13. Basım, <strong>İstanbul</strong>: Timaş<br />

Yayınları, 2001, s. 108.<br />

53. Sula Wollf, s. 41.<br />

54. Nevzat Tarhan, Kendinizle Barışık Olmak, s. 108.<br />

55. Judith Herman, s.132.<br />

56. Sula Wollf, s. 27.<br />

57. Judith Herman, s.135.<br />

58. Judith Herman, s.137.<br />

59. Sula Wollf, s. 361.<br />

60. Sula Wollf, s. 361.<br />

61. Rutter, M., “Psikotik Çocukların Eğitimlerinin Sağaltıcı Yönleri”,<br />

Weston, P. T.B., Otistik Çocukların Eğitimine Bazı Yaklaşımlar’dan, Pergamon Press,<br />

1965.<br />

120


62. Sula Wollf, s. 139.<br />

63. Sula Wollf, s. 317.<br />

64. Sula Wollf, s. 342.<br />

65. Nevzat Tarhan, Kendinizle Barışık Olmak, s. 105.<br />

66. Nevzat Tarhan, Sen Ben ve Çocuklarımız, 1. Basım, <strong>İstanbul</strong>: Timaş<br />

Yayınları, <strong>2012</strong>, s. 25.<br />

67. Şeyda Özdalga, Uyum ve Davranış Bozuklukları sunumu, Davranış<br />

Bilimleri Enstitüsü, (2011).<br />

68. Nevzat Tarhan, Sen Ben ve Çocuklarımız, s. 85.<br />

69. Nevzat Tarhan, Sen Ben ve Çocuklarımız, s. 120.<br />

70. Şeyda Özdalga, Uyum ve Davranış Bozuklukları sunumu, Davranış<br />

Bilimleri Enstitüsü, (2011).<br />

71. Osman Abalı, Davranış Problemleri ve Çözüm Yolları, <strong>İstanbul</strong>: Adeda<br />

Yayıncılık, 2007<br />

121

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!