27.08.2015 Views

Mesut ATALAY - Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi

Mesut ATALAY - Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi

Mesut ATALAY - Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

TÜRKİYE’NİN PETROL ARAMA POLİTİKASI<br />

<strong>Mesut</strong> <strong>ATALAY</strong><br />

Yerbil Petrol Mad. Jeol. Hizm. İnş. San. Ve Tic. Ltd. Şti., Ankara<br />

ÖZ<br />

Cumhuriyet döneminde başlangıçta sadece Devlet tarafından yürütülen petrol arama<br />

üretim faaliyeti, 1935 yılından 6326 sayılı Petrol Kanunu’nun çıkarıldığı 1954 yılına<br />

kadar Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) eliyle yürütülmüştür. Petrol Kanunu<br />

gereğince, arama üretim faaliyetleri Devlet adına TPAO ve özel sektör tarafından<br />

gerçekleştirilmiştir. 1954 sonrasında, özellikle yabancı şirketler tarafından, hızla artan<br />

faaliyetler sonucunda, 1960’lı yıllardan itibaren, TPAO ile birlikte Shell ve Mobil<br />

tarafından yeni sahalar keşfedilmiştir.<br />

Osmanlı’dan kayda değer bir jeoloji veya petrol mirası almayan Cumhuriyet<br />

döneminde, yerli özel sektör bir türlü oluşmamıştır. Son yıllarda petrol fiyatlarındaki<br />

artış ile yerli şirketler de petrol arama sektörüne yönelmişlerdir.<br />

Türkiye’nin petrol potansiyeli kara alanlarında sınırlıdır. Bakir olan açık deniz<br />

alanlarının potansiyelinin yüksek olduğuna inanılmaktadır. Petrol aramacılığında<br />

tecrübe ve bilgi birikiminin önemi vazgeçilmezdir. Türkiye’ye gelen bir yabancı şirket<br />

eğer bir keşifte bulunamamışsa, bir süre sonra, edindiği tecrübeyle birlikte Türkiye’yi<br />

terk edecektir. Halbuki, yerli şirketin edindiği tecrübe Türkiye’de kalacak ve daha<br />

sonraki faaliyetlerde kullanılacaktır. Özellikle petrol arayıcılarının sahipliğindeki yerli<br />

şirketler sektörün oluşması ve gelişmesi için vazgeçilmezdir. Petrol faaliyetlerinin<br />

TPAO ile birlikte yerli ve yabancı özel şirketler tarafından yürütülmesi, sektörün<br />

dengeli bir şekilde oluşmasını ve gelişmesini sağlayacaktır.<br />

GİRİŞ<br />

Petrolün tarihsel dönemde çeşitli amaçlarla kullanıldığı bilinmektedir. Osmanlı<br />

İmparatorluğu döneminde 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında petrol<br />

arama üretim konusunda çeşitli teşebbüsler ve faaliyetler olmasına rağmen, zamanın<br />

siyasal ve stratejik faktörlerinden dolayı ciddi bir arama üretim faaliyeti<br />

gerçekleşmemiştir. Petrol kaynaklarının paylaşımının Birinci Dünya Savaşı’nın<br />

1/9


nedenlerinden biri, hatta en önemlisi olduğu, hemen herkes tarafından kabul<br />

edilmektedir. Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki petrol politikaları ve petrol<br />

faaliyetleri çeşitli araştırmacılar tarafından incelenmiştir [Karadağ, 1991; Gümüş ve<br />

Altan, 1995; Ediger, 2005; Uluğbay, 2008; Çoban, 2009]. Petrol arama ve üretim<br />

faaliyetlerinin gecikmesinde siyasal faktörlerin yanında asıl önemli neden;<br />

Osmanlı’nın, Avrupa’nın sömürgeci devletleriyle karşılaştırıldığında, eğitim ve bilim<br />

alanında geri kalmış bir tarım toplumu olmasıdır.<br />

Osmanlı’nın parçalanmasından sonra, yaptığı devrimlerle çağı yakalamaya çalışan<br />

Türkiye Cumhuriyeti, petrol arama üretim alanında ciddi atılımlar başlatmıştır.<br />

Cumhuriyet dönemindeki petrol arama üretim faaliyetleri, genel olarak, başlangıçtan<br />

6326 Sayılı Petrol Kanunu’nun kabul edildiği 1954 yılına kadar geçen süre ve 1954<br />

sonrası olarak iki dönemde incelenirdi. Bu çalışmayla önerilen üçüncü dönemde,<br />

daha önce petrol arama konusunda herhangi bir varlık göstermemiş olan yerli<br />

sermayenin, 2003 yılından itibaren arama faaliyetine yönelmesi incelenmektedir.<br />

BİRİNCİ DÖNEM: 1923-1954<br />

Cumhuriyet’in kuruluşundan hemen sonra 24 Mart 1926 tarih ve 792 Sayılı Petrol<br />

Yasası ile bütün petrol ve petrol bileşiklerinin tabi olduğu madenlerin aranması ve<br />

işletilmesi hakkı Maden Kanunu hükümlerine uyulması şartıyla, Hükümete verilmiştir.<br />

1930 yılında ilk jeolojik etütler yapılmış; 20 Mayıs 1933 tarihinde 2189 sayılı yasa ile<br />

Petrol Arama ve İşletme İdaresi, 20 Haziran 1935 tarihinde çıkarılan 2804 sayılı yasa<br />

ile Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) kurulmuştur [Gümüş ve Altan, 1995].<br />

Yurt dışından sondaj makinesi ve yabancı sondaj personeli getirilmiş, Güneydoğu<br />

Anadolu ile Trakya ve Adana havzasında sondajlı aramalar başlamış, Türkiye’nin ilk<br />

sondaj kuyusu olan Midyat civarındaki Baspirin-1 kuyusunun sondajı 1936 yılında<br />

tamamlanmıştır. Böylece, jeolojik ve jeofizik etütler ile yüzey yapılarında yapılan<br />

sondajlar sonucunda 1940 yılında Raman-1 kuyusunda petrol keşfedilmiş, bunu 1951<br />

yılında Garzan sahasının keşfi izlemiştir. 20 yıllık bu dönemde 37 adet arama, 7 adet<br />

tespit, 13 adet üretim ve 19 adet test kuyusu olmak üzere toplam 76 adet kuyu<br />

delinmiştir.<br />

Daha önce herhangi bir petrol arama üretim tecrübesi olmayan Türkiye’nin bu<br />

faaliyeti, günün şartlarında önemli bir başarı olarak değerlendirilmelidir.<br />

İKİNCİ DÖNEM:1954-2003<br />

Giderek büyüyen Türkiye’de petrol ihtiyacı artmış, 1950 yılından sonra değişen<br />

politikalar sonunda 16 Mart 1954 tarihinde 6326 sayılı Petrol Kanunu yürürlüğe girmiş<br />

ve petrol aramaları yerli ve yabancı özel sermayeye de açılmıştır.<br />

Bu dönemde, 6326 sayılı Petrol Kanunu ile petrol politikasında büyük bir değişiklik<br />

olmuş; Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı kurularak, Devlet adına petrol arama ve<br />

2/9


üretiminden sorumlu kılınmıştır. Yabancı petrol şirketleri Türkiye’ye akın etmiş,<br />

jeolojik ve jeofizik çalışmalarını sondaj faaliyetleri takip etmiştir. Petrol<br />

faaliyetlerindeki birinci patlama olarak anılan 1954-1970 arasındaki bu dönemde,<br />

Türkiye’nin jeolojisi önemli oranda ortaya çıkmış, TPAO’nun üretimine ilave olarak<br />

Shell ve Mobil şirketleri yeni sahalar keşfederek yerli üretime katkıda bulunmuştur.<br />

Yerli üretim 1969 yılında 3.6 milyon tona ulaşmış, 6.63 milyon tonluk tüketimin<br />

%55’ini karşılayarak en yüksek oranı yakalamış, daha sonra sürekli azalmıştır<br />

[Atalay,2003]. Shell, üretimini hızla artırarak, 1968 ile 1983 yılları arasında en fazla<br />

petrol üreten şirket olmuştur. Bu durum, günün siyasal anlayışına ek olarak, ülkenin<br />

petrol kaynaklarının yabancı şirketlerin eline geçtiği kuşkusuyla “<strong>Milli</strong> Petrol”<br />

sloganıyla yeni bir anlayışın oluşmasına sebep olmuştur. Yapılan siyasi<br />

değerlendirmelerin yanında petrol ile ilgili çeşitli şehir efsaneleri kamuoyunda<br />

yaygınlaşmıştır.<br />

Türkiye’nin petrol tüketimi sürekli olarak artarken, 1960’lı yıllarda keşfedilen<br />

sahalardaki üretim azalma periyoduna girmiştir. 1970 yılından sonra keşfedilen yeni<br />

sahalardaki üretim miktarı eski sahalardaki azalmayı karşılayamadığı için yıllık<br />

toplam üretim azalarak 1984 yılında 2.08 milyon tona düşmüştür. Yerli petrol, yıllık<br />

16.45 milyon tonluk sivil tüketimin %12’sini karşılayabilmiştir.<br />

1970’li yıllarda giderek artan petrol fiyatlarından dolayı 1975 yılından itibaren jeolojik<br />

ve jeofizik faaliyetlerde olan artış, 1980’li yıllarda sondaj faaliyetlerinde artışa neden<br />

olmuştur. İkinci patlama dönemi olarak adlandırılan 1980’li yıllarda yeni sahalar<br />

keşfedilmiş, özellikle 1988 yılında keşfedilen Karakuş sahası yıllık toplam üretimde<br />

artışa neden olmuştur. Üretim, 1991 yılında 4.45 milyon ton ile rekor kırmasına<br />

rağmen, aynı yıl içindeki 21.16 milyon tonluk sivil tüketimin ancak %21’ini<br />

karşılayabilmiştir. 1990’lı yıllarda düşük seyreden ham petrol fiyatları arama<br />

faaliyetlerinde azalmaya sebep olmuş, sürekli olarak azalan yıllık petrol üretimi 2003<br />

yılında 2.37 milyon tona düşmüştür.<br />

Doğal gazı geç tanıyan Türkiye’de TPAO 1970 yılında Trakya’da Hamitabat ve<br />

Kumrular sahalarını, 1975 yılında da Güneydoğu Anadolu’da Çamurlu sahasını<br />

keşfetmiştir. Daha sonra Trakya’da yeni doğal gaz sahaları keşfedilmiştir. Üretim,<br />

taşıma ve pazarlama faaliyetleri petrolden farklı olan doğal gaz sınırlı olarak enerji<br />

üretiminde kullanılırken, 1987 yılından itibaren yaygın olarak kullanılmaya<br />

başlamıştır. Yerli üretim 1 milyar metreküpe ulaşmazken sürekli artan tüketim 2003<br />

yılında 21.4 milyar metreküp olmuştur.<br />

ÜÇÜNCÜ DÖNEM: 2003’TEN GÜNÜMÜZE<br />

Türkiye’de petrol faaliyetlerinin 2003 yılından günümüze kadar olan kısmının ayrı bir<br />

dönem olarak değerlendirilmesi bu çalışmayla önerilmektedir. Bu dönemin özellikleri;<br />

petrol fiyatlarının 1990’ların sonlarındaki 10 Dolar’dan 2000’li yılların başında 20’li<br />

Dolara, daha sonra da 120 Dolara tırmanması (Şekil 1), bu tırmanışa bağlı olarak<br />

3/9


arama ve üretim kuyu sayısında artış, Trakya’da sığ doğal gaz rezervlerinin keşfi ve<br />

Şekil.1 Brent Ham Petrol Fiyatlarının Yıllar İçinde Ortalama Fiyatları [TMMOB MMO, 2012]<br />

yerli şirketlerin petrol arama faaliyetlerine yönelmesidir. Ayrıca bu dönemde doğal<br />

gaz piyasa faaliyetleri 2 Mayıs 2001 tarih ve 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu<br />

ile, petrol piyasası da 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu ile yasal zemine<br />

kavuşmuştur. Yine bu dönemde Türk Petrol Kanunu TBMM’de kabul edilip<br />

Cumhurbaşkanı tarafından reddedilmiştir.<br />

1991-2001 yılları arasında delinen yıllık ortalama toplam kuyu sayısı 42.2 iken, bu<br />

rakam 2001-2011 yılları arasında 112.3’tür. Bu rakamda sığ doğal gaz üretim<br />

kuyularının sayısal üstünlüğü olmasına rağmen, delinen kuyu sayısında %266’lık<br />

önemli bir artışı gösterir. Aynı şekilde 1992-2002 yılları arasında arama üretim<br />

faaliyetinde bulunan ortalama şirket sayısı 22 yabancı 4 yerli olmak üzere 26 iken; bu<br />

rakamlar 2002-2012 yılları arasında 21 yabancı, 18 yerli olmak üzere toplam 39’dur.<br />

TÜRKİYE’NİN PETROL POTANSİYELİ<br />

Türkiye’de 80 yıla yaklaşan petrol arama sürecinde 53 yerli ve 176 yabancı olmak<br />

üzere toplam 229 şirket faaliyette bulunmuştur. Bu süreçte irili ufaklı toplam 118<br />

petrol ve 51 doğal gaz sahası keşfedilmiştir [TMMOB MMO, 2012]. Türkiye’nin bilinen<br />

toplam üretilebilir petrol rezervi 1.28 Milyar varil, kalan üretilebilir petrol rezervi 310<br />

milyon varil; bilinen üretilebilir doğal gaz rezervi 20 milyar metreküp, kalan üretilebilir<br />

doğal gaz rezervi ise 7 milyar metreküptür. Bu miktarlar Türkiye’nin günümüzdeki<br />

tüketimiyle karşılaştırıldığında; petrolde 1.5 yıllık, doğal gazda da 2 aylık tüketimi<br />

karşılayabilecek düzeyde rezervlerdir.<br />

4/9


Mevcut veriler ışığında, Türkiye’nin petrol potansiyeli kara alanlarında sınırlıdır. Deniz<br />

sahaları ise bakir olup potansiyelin yüksek olduğuna inanılmaktadır. Akdeniz’de son<br />

yıllarda yapılan çalışmalar doğu Akdeniz’in cazibesini artırmıştır. Karadeniz’de<br />

yapılan aramalardan henüz olumlu sonuç alınmamakla birlikte, potansiyelin yüksek<br />

olduğuna inanılmaktadır.<br />

PETROL SEKTÖRÜNDE TECRÜBE<br />

Her sektörün kendine göre tecrübesi vardır. Petrol aramacılığında tecrübe edinmek<br />

çok uzun zaman alır ve pahalıya mal olur. Çünkü petrol aramacılığı birkaç bilim ve<br />

birkaç mühendislik dalını birleştirip sentez oluşturan bir meslek, bir sanattır. Bir<br />

havzada arama ruhsatı aldıktan sonra, eğer arama çalışmaları olumlu olarak<br />

sonuçlanırsa, bir veya birden fazla sondaj kuyusu ile test etmek uzun zaman alır. Her<br />

bölgenin, her havzanın özellikleri diğerinden farklıdır.<br />

6326 sayılı Petrol Kanunu’na göre, Devlet adına petrol faaliyetinde bulunma hakkı<br />

TPAO’ya verilmiştir. TPAO, kurumsal olarak 80 yıllık bir birikimi temsil eder. Bu<br />

birikim TPAO’nun kendi çalışmalarıyla oluşturduğu tecrübedir. TPAO yurt dışına<br />

1980’li yıllarda açılmıştır. Halen Libya ve Kolombiya’da arama faaliyetinde bulunarak<br />

uluslararası tecrübe edinmektedir. Öte yandan, her türlü mesleki kurs ve eğitim<br />

programlarına rağmen, yurt dışından veya diğer şirketlerden personel alımı olmadığı<br />

için; bir kamu kuruluşu olarak TPAO, kendi geleneksel tecrübesini çeşitlendirme,<br />

melezleştirme ve zenginleştirmede gereken esnekliği gösterememektedir.<br />

Petrol faaliyetinde bulunan yabancı şirketler, Türkiye’ye ilk defa geldiklerinde, genel<br />

anlamda çok tecrübeli petrol şirketi olsa bile, Türkiye’nin jeolojisi, petrol potansiyeli,<br />

hukuk sistemi, maliye ve diğer konularda sınırlı bilgiye sahip olup, detaylar<br />

konusunda Türkiye tecrübesinden yoksundur. Az sayıda olsa da, bu şirketlerden<br />

keşifte bulunanlar ülkede kalıp üretim faaliyetine devam ederler. Ezici bir çoğunluk<br />

olarak keşifte bulunamayanlar da, sonunda, Kanun ve Tüzük gereği teslim etmeleri<br />

gereken dokümanları Devlete teslim edip ülkeyi terk ederler. Bu durumda, şirketler,<br />

faaliyette bulundukları yıllar içinde harcadıkları parayı Türkiye’de bırakıp, edindikleri<br />

tecrübeyi de beraberlerinde götürmüş olmaktadır.<br />

Yerli özel şirketler 2000’li yıllara kadar petrol sektöründe bir varlık gösteremediği için<br />

petrol sektörünün gelişmesine bir katkıda bulunamamıştır. 2000’li yıllarda çok sayıda<br />

şirket petrol arama faaliyetinde bulunmak için çaba göstermektedir. Bu şirketlerden<br />

bir kısmının sahipleri sektörün içinden geldikleri için, yöneticilerinin tecrübesi<br />

doğrultusunda faaliyet göstermektedirler. Fakat yerli şirketlerin çoğunluğu, petrol<br />

sektörü dışından geldikleri için, petrolcülük tecrübesinden yoksun olup öğrenme<br />

aşamasındadır. Bu şirketlerden, az sayıda da olsa, bir kısmının başarılı olup petrol<br />

keşfetmesi, sektörün çeşitlenmesi ve gelişmesi açısından oldukça önemlidir. Bu<br />

bakımdan, yerli özel sektörün de TPAO ve yabancı şirketlerle aynı seviyede<br />

değerlendirilmesinde ve hatta desteklenmesinde fayda vardır.<br />

5/9


Türkiye’de petrol sektörü tam olarak oluşmamıştır. Bunun nedeni yerli özel şirketlerin<br />

günümüze kadar ciddi bir varlık gösterememiş olmasıdır. Petrolcülükle ilgili çeşitli<br />

şehir efsanelerinin, asılsız söylentilerin kamuoyunda kabul görmesi, üniversite<br />

profesörleri ve basının bazı önemli köşe yazarlarınca dahi ifade edilmesi, sektörün<br />

tam olarak oluşmamasından dolayıdır.<br />

Günümüzde dünyada günde 86 milyon varil petrol üretilmektedir. TPAO’nun ve<br />

Genel <strong>Enerji</strong>’nin yurt dışında ürettikleri petrol de dahil olmak üzere, Türk şirketlerinin<br />

bu pastadan aldıkları pay %0.1 civarındadır. Türk şirketleri inşaat, beyaz eşya,<br />

elektronik, tekstil gibi birçok sektörde dünyada başarılı iken; petrol sektöründe henüz<br />

bir varlık gösterememiştir. Türkiye’nin kendi ihtiyacını karşılayabilecek miktarda petrol<br />

üretimi olmasa bile, TPAO veya özel sektörün yurt dışında yapacağı üretim ve bu<br />

üretimden elde edilecek gelir Türkiye için mali bakımdan önemli olacağı gibi, Türk<br />

petrol şirketlerinin veya Türk petrolcülerinin dünya çapında itibarını da artıracaktır.<br />

Yurt içinde tecrübe kazanıp petrol üreterek sermayesini güçlendiren özel şirketlerin iş<br />

geliştirme ve yeni yatırımlar konusunda bir kamu kuruluşu olan TPAO’dan daha<br />

kıvrak ve daha atak olacağı aşikardır.<br />

MEVZUAT<br />

Halen uygulanmakta olan 6326 sayılı Petrol Kanunu 16 Mart 1954 tarihinde yürürlüğe<br />

girmiştir. Kanun daha sonra, 21 Mayıs 1955 tarihinde yayımlanan 6558 sayılı Kanun,<br />

6 Haziran 1957 tarihinde yayımlanan 6987 sayılı Kanun, 18 Nisan 1973 tarihinde<br />

yayımlanan 1702 sayılı Kanun,12 Mart 1979 tarihinde yayımlanan 2217 sayılı Kanun,<br />

30 Mart 1983 tarihinde yayımlanan 2808 sayılı Kanun ile değiştirilerek 2000’li yıllara<br />

gelmiştir.<br />

6326 sayılı Kanun, esasen arama üretim faaliyetleriyle ilgili olarak müsaade ve<br />

arama ve işletme ruhsatnamesi ile ilgili hükümleri düzenlerken, arama üretim<br />

dışındaki faaliyetlerle ilgili hükümleri, sadece belge ile düzenlemiştir. Kanun’un<br />

mantığı aslında bu faaliyetlerin birer sanayi ve ticari faaliyet olarak<br />

değerlendirilmesidir.<br />

Giderek büyüyen ekonomiye paralel olarak gelişen enerji sektöründe, 3 Mart 2001<br />

tarihinde 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu, 2 Mayıs 2001 tarihinde 4646 sayılı<br />

Doğal Gaz Piyasası Kanunu ve 20 Aralık 2005 tarihinde de 5015 sayılı Petrol<br />

Piyasası Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu kanunların yürürlüğe girmesiyle, petrol ve<br />

doğal gazın arama ve üretim dışında kalan belgeye tabi faaliyetleri; yani rafineri,<br />

iletim, depolama, taşıma, dağıtım ve işleme faaliyetleri, yeni bir yasal düzenlemeye<br />

kavuşmuş ve 6326 sayılı Petrol Kanunu’nun ilgili maddeleri de iptal edilmiştir. Ayrıca,<br />

6326 sayılı Petrol Kanunu’nun yerine geçecek olan 5574 sayılı Türk Petrol Kanunu<br />

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmiş, fakat Cumhurbaşkanı tarafından<br />

reddedilmiştir. Bu Kanun’un yeniden yasalaşması gündemdedir. 5574 Kanun’un<br />

yasalaşması sürecinde genel olarak dört maddede yoğunlaşan eleştiriler veto<br />

gerekçesini oluşturmuştur. Mevcut haliyle artık sadece arama üretimi düzenleyen<br />

6/9


6326 sayılı Kanun, son yıllarda açık deniz sondajlarındaki bazı sorunlar hariç,<br />

yaklaşık 10 yıllık bu dönemde başarıyla uygulanmaktadır.<br />

Ancak, gerek Cumhurbaşkanı’nın veto gerekçeleri, gerekse diğer eleştiriler arasında<br />

rastlanmamasına rağmen; veto edilen 5574 sayılı Türk Petrol Kanunu’nun petrol<br />

sektörüne belki de en olumsuz etkisi, bir başka ifadeyle ülke çıkarına en aykırı yönü,<br />

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (PİGM) Teknik Arşivindeki açık verilerin parayla<br />

satılması hükmüdür. Bu konudaki eleştiri maalesef kamuoyunda cılız kalmıştır.<br />

Petrol arayıcı şirketler, Kanun ve Tüzük gereğince, faaliyetleriyle ilgili teknik raporları<br />

periyodik olarak PİGM’ye sunarlar. Yapılan jeolojik ve jeofizik çalışmalarla ilgili ham<br />

ve işlenmiş veriler, haritalar, delinen kuyularla ilgili karot, elektik log, test vb. veri ve<br />

yorumlar, ruhsat sahası terk raporları; PİGM teknik arşivinde, gizlilik statüsü<br />

kalktığında, açık bilgi olarak arayıcıların hizmetine sunulur. Sismik teypler Devlet<br />

adına TPAO Proses Merkezi’nde arşivlenmiş olup, kopyalama bedeli ödenerek elde<br />

edilir. Üretim kuyuları hariç, MTA ve PİGM’nin kuruluşundan beri biriken veriler,<br />

herhangi bir bedel ödenmeksizin kopyalanarak elde edilir.<br />

Petrol aramacılığı, arama yapılan havza ile ilgili mevcut bütün verilerin derlenip<br />

değerlendirilerek, çeşitli bilimsel ve mühendislik yöntemleriyle yeni verilerin elde<br />

edilmesi ve değerlendirilmesi sanatıdır. Günümüze kadar bir bedel ödemeksizin elde<br />

edilen veriler, çıkarılacak yeni yasa gereğince parayla satın alınacak; yani Devlet,<br />

yıllar önce arama yapıp ruhsatlarını ve Türkiye’yi terk eden şirketlerin ürettiği<br />

verilerden gelir elde edecektir. Gelecekte arama yapacak şirketler de; fiyatları<br />

zamanın yöneticilerin takdirine kalmış olan, belki de bugün hayal bile edilemeyecek<br />

fahiş fiyatlarla verileri satın almak durumunda kalacaktır. Her halükarda, ucuz veya<br />

sembolik bir fiyatla olsa bile, PİGM teknik arşivindeki veriler parayla satıldığında,<br />

dünyanın büyük şirketleri dahil tüm şirketler veri alınmasında seçici davranacak,<br />

verilerin bir kısmını alıp diğerlerini sonra almayı planlayıp almayacak, eksik verilerle<br />

değerlendirme tehlikesi ortaya çıkacaktır. Bu durum aramacılığın gerçekçiliği<br />

hakkında kuşkular doğuracaktır.<br />

Gerek verilerin parayla satılması, gerekse ruhsat müracaatında önerilen program<br />

maliyetinin %2’si kadar teminat alınması ve programın gerçekleşmeyen kısmına ait<br />

teminatın Hazine’ye gelir kaydedilmesinden amaç, mali gücü yüksek olmayan<br />

şirketlerin aramacılığına engel olmaktır. Unutulmamalıdır ki; petrol aramacılığında<br />

bilgi ve tecrübenin önemi, sermayenin çok önüne geçmiştir. Günümüzde uluslararası<br />

sermaye iyi hazırlanmış petrol prospekti avına çıkmıştır.<br />

SONUÇ VE ÖNERİLER<br />

Osmanlı’dan bir bilgi ve teknoloji mirası almayan Türkiye’de, 80 yıllık petrol arama<br />

üretim faaliyeti sonunda gelinen aşama önemli olmakla birlikte yetersizdir. Elde<br />

edilen arama, üretim ve rezerv rakamları, Türkiye’nin kara alanlarının petrol<br />

potansiyelinin sınırlı olduğunu göstermektedir. Deniz alanları az arandığı için,<br />

7/9


özellikle derin deniz alanlarının potansiyeli yüksek olarak değerlendirilmektedir.<br />

Türkiye’ye 1950-60’lı ve 1980’li yıllarda gelen büyük şirketlerin, potansiyeli yüksek<br />

derin deniz alanları ve şeyl gazı haricinde, Türkiye’ye gelmesi beklenmemelidir. Bu<br />

şirketlerin politikası, büyük maliyetli yüksek risk-yüksek potansiyel alanlarıdır. Bunun<br />

dışındaki sahaları orta ve küçük şirketlere bırakmışlardır.<br />

G-20 ülkeleri arasında yer alan Türkiye, dünyanın 17. büyük nüfus ve 18. sıradaki<br />

ekonomisine sahiptir. Dünyada günde 86 milyon ham petrol üretilmekte olup, Türk<br />

şirketlerinin bu üretimdeki payı %0.1’dir. Türkiye veya Türk şirketleri 100,000 varil<br />

günlük toplam üretime hiçbir zaman ulaşamamıştır.<br />

Devlet adına petrol faaliyetinde bulunan TPAO vazgeçilmezdir. 1954 yılından beri<br />

önemli faaliyetlerde bulunan yabancı şirketler, yeni teknik ve yeni bakış açısı<br />

getirmesinden dolayı vazgeçilmezdir. Yerli özel şirketler ise sektörün vazgeçilmez<br />

üçüncü ayağını oluşturmaktadır. Sektör bu üçlü sacayağı modelinde dengeli bir<br />

şekilde oluşmalı ve büyümelidir.<br />

Yerli şirketler başarılı oldukları taktirde; hem gelirleri, hem de sektörel tecrübeleri<br />

kalıcı ve kümülatif olarak artacaktır. Bu şekilde; bir yandan yurt içinde yeni arama<br />

faaliyetlerine girişirken, bir yandan da yurt dışında çeşitli ülkelerde çeşitli<br />

kombinasyonlarla diğer şirketlerle birlikte arama faaliyetinde bulunacaktır. Yurt<br />

dışında büyüyüp gelişen Türk petrol şirketleri Türkiye için sadece gelir transferi<br />

açısından değil, ülkenin potansiyeli açısından da önemlidir.<br />

8/9


KAYNAKÇA<br />

Atalay, M., 2003; Türkiye’de Petrol Aramacılığının Önemi, Avrasya Dosyası, <strong>Enerji</strong><br />

Özel, Bahar 2003, Cilt :9, Sayı:1, Ankara, ss. 169-191.<br />

Çoban, M. K., 2009; Dünden Bugüne Türkiye Cumhuriyeti’nde Petrol Aramaları,<br />

Poyraz Ofset, Ankara, 432 s.<br />

Ediger, V. Ş., 2005; Osmanlı’da Neft ve Petrol, ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayıncılık,<br />

Ankara, 496 s.<br />

Gümüş, Ö., ve Altan, Y., 1995; Petrolün Tarihçesi ve Türkiye’de Açılan Petrol<br />

Kuyuları, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara, 178 s.<br />

Karadağ, R., 1991; Petrol Fırtınası, Divan Yayınları, İstanbul, 378 s.<br />

TMMOB MMO, 2012; TBMM Makine Mühendisleri Odası, Türkiye’nin <strong>Enerji</strong><br />

Görünümü, Yayın No: MMO/588, Ankara, 241s.<br />

Uluğbay, H., 2008; İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e Petropolitik, De Ki Basım Yayım,<br />

Ankara, 456 s.<br />

9/9

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!