12.07.2015 Views

E.Ü. HYO Dergisi Cilt 26 - Sayı Ek - 2010 - Hemşirelik Yüksekokulu

E.Ü. HYO Dergisi Cilt 26 - Sayı Ek - 2010 - Hemşirelik Yüksekokulu

E.Ü. HYO Dergisi Cilt 26 - Sayı Ek - 2010 - Hemşirelik Yüksekokulu

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

DİKKAT!Dergi yazım kurallarındaki değişikliklere özen gösteriniz.AÇIKLAMALARBu dergi 22 <strong>Ek</strong>im 1984 gün ve 18553 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan "<strong>Ü</strong>niversitelerdeDers Aracı Olarak Kullanılan Kitaplar, Teksirler ve Yardımcı Ders Kitapları DışındakiYayınlarla İlgili Yönetmelik" bağlamında yayınlanmaktadır.Yayın TürleriAdı geçen yönetmeliğin 2. ve 3. maddeleri uyarınca dergide eğitim ve araştırmaçalışmalarına paralel olarak orjinal araştırma raporları, bilimsel tarama yazıları, yeni biryöntem veya teknik tanımlayan kısa bildiri yazıları ve çok önemli bilimsel çevirileryayınlanabilir.Yayın HaklarıYayınlanacak yazıların bilim dil bakımından sorumluluğu yazarlara aittir. Yayın Kurulugerekli değişiklik veya kısaltmaları yazardan isteyebilir veya yazarın izni alınarak içeriğibozmayacak değişiklikler yapabilir. Basılmayacak yazılar için bir ay içinde yazara bilgiverilir.


ISSN – 1300 – 3046<strong>Cilt</strong> <strong>26</strong>, <strong>Sayı</strong> <strong>Ek</strong>Yayın SahibiProf. Dr. Çiçek FADILOĞLU <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu AdınaSorumlu MüdürProf. Dr. Ahsen ŞİRİNYayın Alt KomisyonuProf. Dr. Çiçek FADILOĞLU (Başkan) Prof. Dr. Gülümser ARGONProf. Dr. Ayla BAYIK TEMELProf. Dr. Zümrüt BAŞBAKKALDoç. Dr. Meryem YAVUZDergi Yayın KuruluProf. Dr. Olcay ÇAM (Editör)Prof. Dr. Leyla KHORSHID (Editör Yrd)Prof. Dr. Ahsen ŞİRİNProf. Dr. Aynur ESENProf. Dr. Süheyla ÖZSOYProf. Dr. Zümrüt BAŞBAKKALDoç. Dr. Meryem YAVUZBasım YeriEge <strong>Ü</strong>niversitesi Basımevi, Bornova - İzmirBaskı Tarihi28 Haziran, 2013Yönetim YeriEge <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek OkuluEge <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu (E<strong>Ü</strong><strong>HYO</strong>) tarafındanyılda üç sayı/bir cilt hakemli dergi olarak yayınlanır.Türkiye Atıf Dizini’nde yer almaktadır. Indexed in Türkiye Citation Index.Yazışma AdresiÖzen DURAKOĞLU: ozen.durakoglu@ege.edu.trEge <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong>, Yayın İşleri 35100 Bornova/İZMİR


HEMŞİRELİK Y<strong>Ü</strong>KSEKOKULU DERGİSİDERGİ HAKEM KURULUPROFESÖRLERAKBAYRAK NalanAKYOLCU NerimanARGON GülümserARSLAN HediyeAŞTI NesrinAŞTI TürkinazBAHAR ZuhalBAŞBAKKAL ZümrütBAYIK TEMEL AylaBAYRAKTAR NurhanBED<strong>Ü</strong>K TülinBULDUKOĞLU KadriyeBUZLU SevimÇAM OlcayÇAVUŞOĞLU HicranÇİMETE GülerECEVİT ALPAR ŞuleEMİROĞLU Oya NuranENÇ NurayERCİ BehiceERDEMİR FirdevsERDOĞAN SemraEROĞLU KafiyeESEN AynurEŞER İsmetETİ ASLAN FatmaFADILOĞLU ÇiçekGÖKDOĞAN FerayGÖRG<strong>Ü</strong>L<strong>Ü</strong> SelmaGÖZ<strong>Ü</strong>M SebahatHATİPOĞLU SevgiKANAN NevinKARADAKOVAN AyferKARANİSOĞLU HacerKARATAŞ NimetKHORSHID LeylaKOCAMAN GülserenKÖM<strong>Ü</strong>RC<strong>Ü</strong> NuranNAHÇİVAN NursenOCAKÇI AyşeOKUMUŞ HülyaOLGUN NerminÖZ FatmaÖZBAŞARAN FerdaÖZHAN ELBAŞ NalanÖZSOY SüheylaPASİNLİOĞLU TürkanPINAR RukiyeSABUNCU NecmiyeSAVAŞER SevimSEVİĞ <strong>Ü</strong>mitSEVİL <strong>Ü</strong>mranŞENOL ÇELİK SevilayŞİRİN AhsenTAŞOCAK Gülsün<strong>Ü</strong>ST<strong>Ü</strong>N BestiYILDIRIM AytolonYILDIZ SuzanDOÇENTLERABAAN SüheylaACAROĞLU RenginAKYOL AsiyeALTUN İnsafBAYKAL <strong>Ü</strong>lküÇEBER EsinDEMİRKIRAN FatmaDEMİR KORKMAZ FatmaDİNÇ LeylaENGİN EsraG<strong>Ü</strong>NEŞ <strong>Ü</strong>lküKAPTAN GültenKARAÇAM ZekiyeKARADAĞ AyişeKULAKAÇ ÖzenKUKULU KamileÖĞCE FilizÖZEL EFE EmineUÇAR HülyaUYSAL AynurUZUN ÖzgeSAN TURGAY AyşeSOĞUKPINAR NerimanSEREN İNTEPELER ŞeydaŞENUZUN FisunTERZİOĞLU FüsunYAVUZ MeryemZAYBAK Ayten


Editörden Okura,Değerli Okuyucularımız,Dergimizin bu ek sayısını 2000 yılına kadar olan yüksek lisans ve doktora tezözetlerine ayırmış durumdayız. <strong>Ek</strong> sayıyı bu şekilde oluşturmanın en önemli sebebi,önceki yıllarda yapılan tezlerin en azından özetlerinin internet ortamındabulunmasını sağlamaktır. Bugünü oluşturan bilgi birikimi, önceki bilgilerin üzerinegeliştirilerek ortaya çıkmıştır. Geçmişteki bilgilerin yok olmaması ve emeği geçenlerinhaklarının teslim edilmesi için, bu ek sayı emeğe saygı özelliği de taşımaktadır.Okurlarımızın ve araştırmacılarımızın kaynak olarak buradaki tezleri de göstererekbizim amacımızın gerçekleşmesini sağlamaya yardımcı olacaklarını umuyor vediliyorum.<strong>Ek</strong> sayının oluşturulma sürecinde benimle birlikte yorulan yayın işlerindegörevli Özen Durakoğlu’na da teşekkür ederim.Mesleğimizin yüceltilmesinde emeği geçen, tezleri yapan meslektaşlarıma,tezlerde danışmanlık yaparak beyin enerjilerini tüketen akademisyen meslektaşlarıma,siz okur ve araştırmacılara teşekkür eder, sağlıklı ve verimli günler dileyerek, sevgi vesaygılarımı sunarım.Prof. Dr. Olcay ÇAMEDİTÖRm.olcay.cam@ege.edu.trolcaycam@yahoo.comİletişim Mail Adresi:Özen DURAKOĞLUozen.durakoglu@ege.edu.tr


İÇİNDEKİLERCERRAHİ HASTALIKLARI HEMŞİRELİĞİ ANABİLİM DALIYüksek Lisans TezleriPreoperatif Hastaların Emosyonel DurumlarıGüliz K<strong>Ü</strong>Ç<strong>Ü</strong>KBIYIKLAR…………………………………………..…….…………….……3Hastane Enfeksiyonları ve Önlenmesi Konusunda Yardımcı Personelin BilgiDüzeyini Geliştirmede Modüler Ve Standart Eğitimin KarşılaştırılmasıŞenay ÖZENDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. İnci EREFE…………………...….………….….…….4Prostat Ameliyatı Olan Hastaların Ameliyat Sonrası Bakımına İlişkin HemşirelerinBilgi Düzeylerinin SaptanmasıZuhal POSTACIOĞLUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Leman BİROL………………...……….…….……….5Deri Grefti Alınan Verici Sahaların İyileşmesinde İnsan Amniotik Membranıve Vazelin Furasin Pansumanının Etkilerinin KarşılaştırılmasıHarika ATADanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç. Dr. Alev DRAMALI………………....……….……. 6Kardiyo-Pulmoner Arrest Geçiren Hastalarda Yapılması Gereken İşlemlere İlişkinHemşirelerin Bilgi Düzeylerinin SaptanmasıHuriye G<strong>Ü</strong>LTERDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Armağan Y<strong>Ü</strong>REKLİ………………..….…..……7Santral Venöz Basınç Ölçülmesinde Kullanılan Solüsyonlar ve YöntemlerinBasınç <strong>Ü</strong>zerine Etkilerinin İncelenmesi <strong>Hemşirelik</strong> ProgramıMeral ATAYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Çiçek FADILOĞLU………….………..………..…… 8Ameliyat Öncesi Solunum Egzersizlerinin Ameliyat Sonrası SolunumFonksiyon Testlerine Alınan Analjezik <strong>Sayı</strong>sına, Hastanede Kalış Süresine EtkisiTürkan ÖZBAYIRDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Zeynep CONK ……………………………………...9Kolorektal Ameliyatlar Öncesi Barsak Temizliğinde Uygulanan DeğişikYöntemlerin ve Hasta Toleransının KarşılaştırılmasıMeryem YAVUZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Alev DRAMALI…………………….…….…..……..10


Böbrek Transplantasyonu Canlı Alıcı ve Vericilerinde Bilgilendirici <strong>Hemşirelik</strong>Yaklaşımının Pre-Operatif ve Post-Operatif Kaygı Düzeyleri <strong>Ü</strong>zerindeki EtkisiDilek DALLIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Alev DRAMALI……………………….……….…...12Annelerin Çocuklarına Uyguladıkları Oral Antibiotiklerin Ameliyat Sonrası EtkisiSatı TAŞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Alev DRAMALI……………………………..….…...14Kolostomili Hastalara Bakım Veren Hemşirelerin Bilgi Düzeylerinin İncelenmesiMukaddes CANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. <strong>Ü</strong>mran G<strong>Ü</strong>LER………………..……….……..15<strong>Ü</strong>st Batın Ameliyatı Yapılan Hastalarda Hipotermiyi Önlemek İçin AmeliyatEsnasında Isıtıcı Blanket Kullanımının Etkisinin İncelenmesiEmel YILMAZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Şenay KAYMAKÇI………….……………........16Değişik Zamanlarda Uygulanan Premedikasyonun Hastanın Kan Basıncı ve KalpAtım Hızı <strong>Ü</strong>zerine Olan Etkisinin KaşılaştırılmasıSultan ÖZKANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DIRAMALI…………….…….……………….19Güdük Ödeminin Önlenmesinde Elastik Bandaj – Rijid SargınınEtkisinin İncelenmesiU. Filiz ÖĞCEDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALI…………………….………………21Kalıcı Mesane Kateterizasyonunda Kullanılan Kateterlerde Uygulanan <strong>Hemşirelik</strong>Girişimlerinin <strong>Ü</strong>riner Enfeksiyon Yönünden Etkisinin İncelenmesiNurten ABUT ALANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALI…………………….………………23Periferik İntravenöz Kateterlerin Açıklığının Sağlanması ve KomplikasyonlarınınÖnlenmesinde Serum Fizyolojik İle Heparinli Serum Fizyolojik SıvılarınınEtkinliğinin KarşılaştırılmasıFatma DEMİRDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALI………………….…………….…...24Sedatif Müziğin Preoperatif Kaygı Düzeyine İntraoperatif Kan Basıncı ve NabızParametrelerine Etkisinin İncelenmesiŞengül VAROLDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yar.Doç.Dr. Türkan ÖZBAYIR……………….…….…...…....<strong>26</strong>


Koroner By-Pass Ameliyatı Olan Hastaların Taburcu Olduktan Sonra İlkBir Ay İçinde Karşılaştıkları Sorunların SaptanmasıElif ORTAÇDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALI…………………….…….………...29Glukometre İle Kan Glukozu İzlenmesinde Arteriel Kan İle Kapiller KanınKullanımının KarşılaştırılmasıGül Özlem YILDIRIMDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Şenay KAYMAKÇI………….…….….……….31HCV’si (Hepatit C Virüs) Pozitif Hemodiyaliz Hastalarına Verilen Eğitimin BilgiTransferi Yöntemiyle Hasta Yakınlarına DönüşümüGülay OYUR ÇELİKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Türkan ÖZBAYIR…………….….….………...33Çocuklarda İntravenöz Girişimlerden Önce Lokal Anestetik Etkili Krem EmlaUygulaması İle Eğitim Verilerek Yapılan Hazırlığın Ağrı <strong>Ü</strong>zerine EtkilerininİncelenmesiYelda CANDANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Şenay KAYMAKÇI……………….…………...35Ameliyat Öncesi Planlanmış ve Planlanmamış Eğitim Alan KolesistektomiliHastaların Servise Uyum Durumlarının KarşılaştırılmasıFadime GÖK ÖZERDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard. Doç.Dr. Şenay KAYMAKÇI…………..……….………38Kemoterapotik Ajanların Hazırlanması Ve Uygulanması Sırasında HemşirelerinMaruz Kaldığı Sağlık Risklerinin ve Bu Risklerden Korunmak İçin AlınanÖnlemlerin Etkinliğinin İncelenmesiBirsen G<strong>Ü</strong>NEYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Türkan ÖZBAYIR…………….….….………...41Lomber Disk Ameliyatı Olmuş Erişkin Hastaların Genel Sağlık Statüsü BoyutlarınınÖlçülmesiPakize ÖZY<strong>Ü</strong>REKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALI………………….……….………...45Koroner Bypass Ameliyatı Geçiren Hastalarda <strong>Ü</strong>ç Farklı Isıtma YöntemininAmeliyat Sonrası Hipoterminin Önlenmesi <strong>Ü</strong>zerine Etkilerinin İncelenmesiNurcan ÖZTAŞ G<strong>Ü</strong>ZELAYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Şenay KAYMAKÇI…………….….….……….48Postoperatif Ağrı Yönetiminde Nonparmakolojik Girişimler ve HastanınKendi Ağrısını Değerlendirmesine Göre Analjezik Uygulaması Yöntemi ve RutinAnaljezi Yönteminin KarşılaştırılmasıAyla YAVUZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Türkan ÖZBAYIR………….………..………...50


Açık Kalp Ameliyatı Olan Kişilerde Ventilatörden Ayırma Döneminde Arteriyel KanGazı Analizi İle Pulse Oksimetre Ölçümleri Arasındaki Uyumun AraştırılmasıSibel KORKMAZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALI……………….…………..………...52Doktora TezleriKolon ve Rektum Operasyonlarında Preoperatif Kolon Hazırlık YöntemlerininAmeliyat Sonrası Enfeksiyon <strong>Ü</strong>zerindeki EtkileriAlev DRAMALI………………………………………………………………...………...57Skolyozun Post-Operatif Sağıtımında <strong>Hemşirelik</strong> BakımıArmağan Y<strong>Ü</strong>REKLİ……………………………………………………………….……..58Modifiye Radikal Mastektomi Sonrası Geciktirilmiş Omuz Egzersizlerinin OmuzFonksiyonları, Drenaj Miktarı, Etkisinin İncelenmesiŞenay ÖZENDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALI…………………………..………...59Yoğun Bakımda Tüple Beslenen Hastalarda, Kullanılan Yöntemin, DiyareOluşturma Sıklığına Etkisinin İncelenmesiTürkan ÖZBAYIRDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALI……………………….……………60Total Parentral Beslenmede Geliştirilen İzlem Protokolünün KomplikasyonlarınGörülme Durumuna EtkisiAklime DİCLE SARIKAYADanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALI………………………..…………...62Gebelerde Doğum Öncesi ve Doğum Sonrası Dönemlerde Durumluk-SürekliKaygı Düzeylerinin İncelenmesiGülümser SERTBAŞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALI………………….........….…………66Postoperatif Ağrı Kontrolünde İntravenöz Hasta Kontrollü Analjezi ve Aralıklıİntramusküler Analjezi Yöntemlerinin KarşılaştırılmasıDilek DALLI……………………………………………………………….…….………68Günübirlik Cerrahi Hastalarının Bakımı İçin Hemşire Bakım Formu Geliştirilmesive Formun Kalite Güvenliğinin İzlemiMeryem YAVUZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALI…………………..…..…….……….70Stoma Bakım Eğitim Alan ve Almayan Hemşirelerin İzlediği Hastaların AmeliyattanSonra Yaşama Uyum Durumlarının KarşılaştırılmasıMeral ATAYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALI…………………………………….72


PSİKİYATRİ HEMŞİRELİĞİ ANABİLİM DALIDoçentlik TeziDurumluk-Sürekli Anksiyete, Postoperatif Ağrı Ve <strong>Hemşirelik</strong> Etkileşiminin İlişkileriAysel KUMRAL …………………………………………………………….....…………77Yüksek Lisans TezleriEge <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu Birinci Sınıf Öğrencilerinin KlinikUygulama Kaygı DüzeylerininincelenmesiGönül ÖZG<strong>Ü</strong>RDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. İnci EREFE………………………….....….………....81Hemşirelerin, Ruh Hastalığı ve Hastalarına Karşı Tutumlarının AraştırılmasıMahire Olcay KIRLANGIÇ ÇAMDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Leman BİROL……………………………….……..82Hastanede Yatan Hastalarda Hastaneye İlişkin Stres Yaratan Etkenlerin SaptanmasıAyça ARIKANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Alev DRAMALI……………………………...83Huzurevinde Kalan Yaşlıların Şimdiki Yaşantılarını Algılayışları İle Aynı KurumdaGörevli Hemşirelerin Bu Konudaki Gözlemlerinin KarşılaştırılmasıAycan KARADAĞLIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Zeynep CONK………………….…………....84Peptik <strong>Ü</strong>lser Hastalığının Oluşumunda, Geçmiş Yaşam Olaylarının RolününİncelenmesiHülya DUMANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Güneş AKGÖN<strong>Ü</strong>L……………..…….……....85Bir Devlet Hastanesinde Çalışan Hemşirelerin Empati Düzeylerinin İncelenmesiEmine KARADUMAN PİŞMİŞOĞLUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Olcay ÇAM………………...…………………86Kronik Şizofreni Tanısı Alan Hasta Eşleri İle Kronik Böbrek Yetmezliği Tanısı AlanHasta Eşlerinin Stresle Başetme Tarzlarının İncelenmesiMualla YILMAZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Aycan KARAASLAN………………………….88İlköğretim Öğrencilerinin Anneleri İle Olan İlişkilerini Algılayışları ve Bu İlişkiyiEtkileyen Etmenlerin İncelenmesiİlknur PEKTAŞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Gönül ÖZG<strong>Ü</strong>R………………….……………91


İlköğretim Okulu Öğretmenlerinde Somatizasyon Ölçeğinin Geçerlik veGüvenirlik ÇalışmasıŞeyda D<strong>Ü</strong>LGERLERDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Gönül ÖZG<strong>Ü</strong>R………...…………….………112Doktora TezleriHemşirelerde Tükenmişlik (Burnout) Sendromunun AraştırılmasıM. Olcay ÇAMDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Armağan Y<strong>Ü</strong>REKLİ………………………....117Bornova Bölgesinde Oturan Emeklilerde, Emeklilik, Sağlık ve Sosyal Destekİlişkisinin İncelenmesiGönül ÖZG<strong>Ü</strong>RDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Zeynep CONK…………………………………....120Sağlık Meslek Lisesi <strong>Hemşirelik</strong> Bölümü Öğrencilerinin Benlik SaygısıDüzeylerinin İncelenmesiAycan KARADAĞLIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Zeynep CONK……………………………….…...122Okul Çağı Çocuğu Davranış Sorunları İle Annelerin Anksiyete Düzeylerive Algıladıkları Sosyal Destek Arasındaki İlişkinin İncelenmesiAyça G<strong>Ü</strong>RKANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Çiçek FADILOĞLU……….…..…………………...125İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALIYüksek Lisans TezleriUzun Süreli Yatak İstirathatinin Bir Komplikasyonu Olarak Ortaya Çıkan YatakYaralarının (Dekübitüs <strong>Ü</strong>lserlerinin)Önlenmesinde Koyun Postu KullanımınınEtkisinin AraştırılmasıAyfer KARADAKOVANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Çiçek FADIOĞLU……………….…………129Hemşirelerin Sitostatik İlaçlar Hakkındaki Bilgi Düzeylerinin SaptanmasıHatice ERTUĞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yar.Doç.Dr. Çiçek FADILOĞLU…………………….……130Bireylerin Epilepsi Hastalığı Hakkındaki Bilgi Düzeylerinin SaptanmasıNesrin DEĞİRMENCİDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: .Yard.Doç.Dr. Çiçek FADILOĞLU……………..…….…….131Tüberkülozlu Hastaların Tedaviye Uyum Durumları ve Bunu Etkileyen EtmenlerinİncelenmesiFatma CAMDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Gülseren KOCAMAN………….……….…….…...132


Hastaların Bakım Gereksinimlerine Göre Hemşirelerin Direkt Bakım YüklerininİncelenmesiÖzden MUSALDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Gülseren KOCAMAN………………………..…....134Hemodialize Giren Yaşam Kalitesinin Saptanması ve Bilgilendirici <strong>Hemşirelik</strong>Yaklaşımlarının Yaşam Kalitesine Olan Etkisinin İncelenmesiAsiye Durmaz AKYOLDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Kamile ERGİN………………………………..…...136Miyokard İnfarküstü Tanısıyla Hastaneye Yatan Hastalara Verilen Planlı SağlıkEğitiminin, Hastaların Bilgi Düzeylerine Ve Tedaviye Uyum Durumlarına OlanEtkisinin İncelenmesiÖzlem ERDOĞANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Kamile ERGİN……….……………………..……..138Tüberkülozlu Hastaların Hastalığa İlişkin Bilgileri İle Tedavi ve Bakıma İlişkinTutumlarının İncelenmesiŞerife AKSOYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Aynur ESEN………………...…………..…….…...142Göğüs Hastalıkları Servislerinde Çalışan Sağlık Personelinin Çalışma YaşantılarıBoyunca Tüberküloz Hastalığına Yakalanma Oranlarının ve Bunu EtkileyenEtmenlerin İncelenmesiBehtiye DİNDARDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ayfer KARADAKOVAN………………..…….……145Perkütan Translumimal Koroner Anjiyoplasti Uygulanan Hastalara YönelikGeliştirilen Standart <strong>Hemşirelik</strong> Bakım Modelinin Hastanın Yaşam Kalitesineve Bakım Yeterliliğine Olan Etkisinin İncelenmesiFisun ŞENUZUN ERG<strong>Ü</strong>NDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Çiçek FADILOĞLU…………………….…….…....147Toplumun Akut Miyokard İnfarktüsü İle İlgili Bilgilerinin İncelenmesiNursen DELİBAYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Aynur ESEN………………………….…..……......148Mekanik Ventilatöre Bağlı Hastalarda Standart <strong>Hemşirelik</strong> Bakımının NosokomiyalPnömoni Gelişimini Önlemede Etkisinin İncelenmesiFatma ÇAVDARDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ayfer KARADAKOVAN…………………..………152Koroner By-Pass Ameliyatı Öncesi Serviste Rutin ve Planlı Eğitim Alan HastalarınYoğun Bakıma Uyumlarının KarşılaştırılmasıNesime ATARDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ayfer KARADAKOVAN…………………...………154


Psoriasisli Hastaların Yaşam Kalitesi ve Yaşam Kalitesini Etkileyen FaktörlerininİncelenmesiNaile BAYRAMOVADanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ayfer KARADAKOVAN….………………………..156Koroner Stent Uygulanan Hastalara Verilen Planlı Sağlık Eğitiminin HastalarınTedaviye Uyum Durumlarına Olan Etkisinin İncelenmesiFigen OKÇİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Aynur ESEN………………………………..……..158Doktora TezleriHemiplejili Hastalarda <strong>Hemşirelik</strong> Bakımı ve Rehabilitasyonun Günlük YaşamAktivitelerine Olan EtkisiÇiçek FADILOĞLU……………………………………………………………………..161Hipertansiyonlu Hastaların Eğitiminde Modüler Eğitimin Etkisinin İncelenmesiGülümser ARGONDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Gürbüz G<strong>Ü</strong>M<strong>Ü</strong>ŞDİS……………………………...162Kanser Hastalarının Gereksinimlerinin Saptanması ve Hasta-Hemşire GörüşlerininKarşılaştırılmasıKamile ERGİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Tomris KABAKÇI…………………………………164Romantizmal Kalp Hastalıklarında Erken Tanı ve Koruyucu Program GeliştirmeninGerekliliğine İlişkin Bir İncelemeAynur ESENDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Gürbüz G<strong>Ü</strong>M<strong>Ü</strong>ŞDİŞ………………..……………..165Gürültülü Ortamlarda Çalışmanın Kan Basıncı ve Nabız Hızı <strong>Ü</strong>zerindeki Etkisi veBu Konuda Yapılan Hizmet İçi Eğitimin, İşçilerin Koruyucu Önlem Almaya İlişkinBilgi ve Davranışlarına Etkisinin İncelenmesiAyfer KARADAKOVANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Çiçek FADILOĞLU………………….……………168Kalıcı Mesane Kateterizasyonun Yardımcı Olduğu <strong>Ü</strong>riner Sistem İnfeksiyonlarınınÖnlenmesinde, Mesanenin Providon-İyodla İrrigasyonu ve <strong>Hemşirelik</strong> BakımınınEtkilerinin KarşılaştırılmasıLeyla KADİR KHORSHIDDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç. Dr. Zeynep CONK …………………………………..171Kemoterapi Uygulanan Lösemeli Hastalarda Planlanmış Bir Ağız BakımıYönteminin, Ağız İçi Maya Enfeksiyonları ve Diğer KomplikasyonlarınÖnlenmesindeki Etkililiğinin İncelenmesiİsmet EŞERDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFE…………………………………..……173


Subkutan Heparin Uygulamasında Farklı Lokalizasyon ve UygulamalarınHematom Oluşumuna Etkisi İle Hematomun Giderilmesinde Buz UygulamasıEtkinliğinin İncelenmesiAsiye DURMAZ AKYOLDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Çiçek FADILOĞLU………………………..……....175HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALIYüksek Lisans TezleriBornova Kız Meslek Lisesi Öğrencilerinin Sağlık Sorunları ve Sağlıkla İlgili GenelYaklaşımlarGülsün AYDEMİRDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. İnci EREFE………………………………………..179Diyabetes Mellitus Tanısıyla Hastaneye Yatan Hastalara VerilenTaburculuk Eğitiminin Hastaların Evde Bakım GereksinimleriniKarşılamaya Etkisinin İncelenmesiNaciye AKTAŞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç. Dr. Ayla BAYIK………………………….…………....181Afyon İlinin Sosyo-Demografik ve Sağlık Durumunun TanımlanmasıYeter ÇİFTÇİ KİTİŞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi : Doç.Dr. Zuhal BAHAR…………………………..………..1830-5 Yaş Arası Çocuklarda Febril Konvülzyon Görülme Sıklığı ve Rol OynayanDemografik ÖzelliklerLeyla KÖKSALDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFE…………………….………….………185Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesinde ÇalışanHemşirelerin Durumluluk Sürekli Kaygı Düzeylerinin İncelenmesiSemra AYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Zuhal BAHAR……………………..……………...187İshal Konusunda Eğitilmiş İlkokul Öğrencilerinden Ebeveylerine Bilgi TransferiEsin T<strong>Ü</strong>RKİSTANLIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ayla BAYIK…………………………..…………....189İzmir Metropolünde Çalışan Sağlık Personelinin Sigara Konusundaki Tutum veDavranışlarıSelma ÖNCELDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Zuhal BAHAR…………………………..………...191Bayan İlkokul Öğretmenleri ve Hemşirelerin Yaşam Biçiminden Kaynaklanan SağlıkRisk Faktörlerinin Karşılaştırmalı İncelenmesiBilgin Kıray VURALDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFE…………………….………….………193


İzmir Hastanelerinde Fenilketonüri Tarama Programının İşleyişini EtkileyenEtmenlerin İncelenmesiEmine ÖZDİREK KANDİLDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFE……………………………..…………195Çalışan Çocukların (12-18 Yaş) Kendi Sağlıklarını Yükseltmedeki Sağlıkla İlgiliDavranış Biçimlerinin SaptanmasıZuhal EMLEKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Süheyla ALTUĞ ÖZSOY……….…………....198Çocuk İstismarı ve İhmalinin Belirti ve Risklerini Tanılamada Hemşire ve EbelerinBilgi Düzeylerinin SaptanmasıAynur UYSALDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFE…………………………….…….……200<strong>Ü</strong>niversite Öğretim Elemanlarının Sağlığı Geliştirme Davranışları ve BunuEtkileyen Etmenlerin İncelenmesiŞükran AYTAN AKÇADanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Ayla BAYIK………………………………..……...203Eritropoetin ve Demir Tedavisine İlişkin Planlı Eğitimin Hemodiyaliz HastalarınınBilgi ve Uygulamalarına EtkisiMünesser GELMEZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFE…………………….…………….……205Koruyucu Sağlık Hizmetlerinde Çalışan Hemşirelerin Görevlerini Algılamaları veGerçekleştirebilme Durumlarını Etkileyen Etmenlerin İncelenmesiZiyafet HANOĞLUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Ayla BAYIK………………………………..……...20715 Yaş <strong>Ü</strong>zeri Kadın ve Erkeklerde Algılanan Sağlık Durumunun DeğerlendirilmesiAsiye UZANTIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Süheyla ALTUĞ ÖZSOY……………………210İlkokul Çağı Çocuklarının Kişisel Sağlık Görüşleri, Olumlu Sağlık Davranışlarıİle Bunları Etkileyen Etmenlerin İncelenmesiHülya ELİBOL UYSALDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Ayla BAYIK ………………………………………213Planlı Eğitimin Erkeklerin Aile Planması Yöntemlerine İlişkin Bilgi ve TutumlarınaEtkisinin İncelenmesiMeryem METİNOĞLUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFE ……………………………………….215


Doktora TezleriSağlık Hizmetleririnin Sosyalleştirilmesinden Önce Bornova Bölgesinde Anne veÇocukların Koruyucu Sağlık Hizmetlerinden Yararlanma DurumlarıGülseren KOCAMANDoktora Yöneticisi: Prof.Dr. Mehmet TOKGÖZ………………………………..……...219<strong>Ü</strong>ç Ayrı Sosyalize Bölgede Çalışan Ebelerin Çocuk Sağlığı Hizmetlerine İlişkin BilgiDüzeylerinin Karşılaştırılması ve Bornova Bölgesinde Verilen Görev-İçi EğitiminEbelerin Bilgi ve Davranışlarına EtkisiZuhal BAHARDoktora Yöneticisi: Prof.Dr. Tuğrul ÖZG<strong>Ü</strong>R………………………………..…………221Bornova Sosyalizasyon Bölgesi İlçe Merkezinde Evli Doğurgan Çağdaki KadınlardaDüşüklerin Epidemiyolojik İncelenmesiAyla BAYIKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi Prof.Dr. Tuğrul ÖZG<strong>Ü</strong>R…………………………….……...223Çalışan Kadınlarda Çalışma Koşullarının Gebeliğin Gidişi, Sonucu İle Gebelik<strong>Ü</strong>rününü (Yeni Doğan) Etkileyişi Ve Çalışan-Çalışmayan Kadınlar ArasındakiFarklılıkların İncelenmesiGülsün AYDEMİRDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFE………………………………………..225Soyağacı Yöntemiyle Lise Öğrencilerinde Kronik Hastalık Risklerinin Belirlenmesi veKorunmaya Yönelik Sağlık Eğitimi Programlarının DüzenlenmesiSüheyla Altuğ ÖZSOYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ayla BAYIK………………………………..……...230Aile Planlaması Konusunda Kaçırılmış Fırsatların Yakalanmasında HemşireninDanışman RolüEsin T<strong>Ü</strong>RKİSTANLIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Ayla BAYIK………………………………..……...234Okul Sağlığı <strong>Hemşirelik</strong> Hizmetlerinin Öğrencilerin Sağlık ve Başarı DurumunaEtkisinin İncelenmesiSelma ÖNCELDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFE………………………………..………235ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI HEMŞİRELİĞİ ANABİLİM DALIYüksek Lisans Tezleri0-24 Ay Arası Bebeklerde Görülen Bez Dermatiti Pişik’in SağaltımındaZeytinyağı ve Anne Sütünün Etkilerinin KarşılaştırılmasıZümrüt BAŞBAKKALDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Zeynep CONK……………………………....241


Hemşirelerin Bebek Beslenmesine İlişkin Bilgi Düzeylerinin Saptanması ve BunuEtkileyeceği Düşünülen Bazı Etkenlerin İncelenmesiCandan DAĞLIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç. Zeynep CONK…………………………………242Annelerin Gastroenterite İlişkin Bilgi Düzeylerinin Saptanması ve Bunu EtkileyenEtmenlerin SaptanmasıMünevver KILIÇDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Zeynep CONK……………………….……..243Ateşli Çocuklarda Annelerin Bakıma İlişkin Uygulamalarının SaptanmasıVezire ALAKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Alev DRAMALI………………………….………..244İzmir İl Buca İlçesine Bağlı İki İlkokuldaki Diş Çürüğü Olan ve Olmayan Son SınıfÖğrencilerinin Beslenme ve Ağız Hijyeni Alışkanlıklarının İncelenmesiRukiye ZORBAZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Güneş AKGÖN<strong>Ü</strong>L……………….…….……245Sağlıklı Çocuk Polikliniğine Başvuran Annelerin Anne Sütü Verme Eğilimi veBuna Etki Eden Faktörlerin İncelenmesiŞenay OKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Güneş GENÇ……………..………….…….……...246Çocuklarda Görülen Zehirlenmeler ve Annelerin Bu Konuya İlişkin Bilgi veUygulamalarının İncelenmesiNevin TURANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Güneş GENÇ………………………….…….……248Total Parenteral Beslenme Konusunda Hemşirelerin Bilgi Düzeyini GeliştirmedeModüler Ve Standart Eğitim Yöntemlerinin KarşılaştırılmasıRabia EKTİDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Zeynep CONK…………………………..………..250Protein-Enerji Malnütrisyonu Tanısı Olan Olgularda Ailelerin Özellikleri ve EğitiminEtkisinin İncelenmesiAzam Mohammad GAHIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Güneş GENÇ………………………………..……252Beslenme Eğitimi Alan ve Almayan İlkokul Öğrencilerinin TelevizyonReklamlarından Etkilenme Durumlarının İncelenmesiFigen Kayhan YARDIMCIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Güneş GENÇ…………………….………....254Psişik Enüresisli Çocuklarda Ailenin Yapı Tutum Davranış ve YaklaşımlarınınİncelenmesiHüveyda GENÇDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Zeynep CONK……………………….…….……..256


Ağrılı İşlemler Öncesi Eğitim Verilerek Yapılan Hazırlığın, Çocukların AğrıAlgılamalarına EtkisiNilüfer OKTAY EVGİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Zeynep CONK……………………………..……..258Çocuk Hastaların Hastaneye İlişkin Korkuları ve Korkuyu Etkileyen EtmenlerinİncelenmesiDilek ERGİN ŞAHANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Zümrüt BAŞBAKKAL…………….…………259Çocuklarda İnfüzyon Uygulamalarında <strong>Ek</strong>stravazasyon ve Tromboflebit GelişmeDurumu ve Etkileyen EtmenlerSaniye ÇİMENDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Zeynep CONK…………………………………....<strong>26</strong>1Çocuklarda İntramüsküler Enjeksiyonlardan Önce Lokal Anestetik Etkili KremEmla Uygulaması İle Eğitim Verilerek Yapılan Hazırlığın Ağrıyı AzaltmadakiEtkinliklerinin KarşılaştırılmasıAyşe KOÇYİĞİTDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Zümrüt BAŞBAKKAL………….…………...<strong>26</strong>3Prematüre Bebeği Olan Ailelere Serviste Uygulanan Planlı Eğitimin Bebek veAile <strong>Ü</strong>zerine Olan Etkilerinin İncelenmesiTürkan MUTLUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Bahire BOLIŞIK……………………..……...<strong>26</strong>5Kronik Hastalığın Çocuklar ve Annelerinin Depresyon Düzeylerine ve Anne-Çocukİlişkilerine Etkisinin İncelenmesiSibel SÖNMEZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Bahire BOLIŞIK………….………………….<strong>26</strong>8Prematüre Bebeklerde Kulak Tıkacı Kullanılması İle Gürültünün AzaltılmasıylaFizyolojik Ve Davranışsal Cevapların DeğerlendirilmesiArfiye ŞENDanışman Öğiretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Bahire BOLIŞIK………………………..…....271Hemodiyaliz Tedavisini Sürdüren Çocuklarda Terminoloji Bilgisinin İncelenmesi veÖğretilmesiArzu ÖZT<strong>Ü</strong>RKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Bahire BOLIŞIK……………………..……...272Verilen Kemoterapi Yan Etkileriyle İlgili Bilginin Annelerin Anksiyete DüzeylerineEtkisinin İncelenmesiAycan ERDURAN……………………………………………………………………...274


Mekanik Ventilatör Desteği Alan Yenidoğanın Bakımı Konusunda GeliştirilenStandart <strong>Hemşirelik</strong> Bakım Modelinin Bakım Kalitesine EtkisiHatice BAL YILMAZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof .Dr. Zeynep CONK…………………………………...276Yanık Pansumanı Değişimi Esnasında Çocukların Hissettikleri Ağrının BelirlenmesiBelgin DANIŞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Zeynep CONK………….………...………..……...278Doktora TezleriDeğişik Yerleşim Bölgelerinde Annelerin Bebek Bakımı BilgilerininDeğerlendirilmesiZeynep CONK ……………………………………...…………………………………281Farklı Sosyo <strong>Ek</strong>onomik Düzeyden Gelen İlkokul Çağı Çocuklarının FizikGelişmelerindeki EtkileriGüneş AKGÖN<strong>Ü</strong>LDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Müfit ARCASOY………………………..………...282İdrar Yolu Enfeksiyonu Olan Çocukların Annelerinin Bu Hastalığa İlişkin Bilgi veUygulamalarının Saptanması ve Eğitimin Hastalığın İyileşmesinde EtkisininİncelenmesiEmine ERDALDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alphan CURA………………………….………....283Mekonyum Aspirasyon Sendromlu Bebeklerin Sağaltımında Postural DrenajEtkinliğinin İncelenmesiBahire BOLIŞIKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Güngör NİŞLİ………………………………..…...284İzmir Metropolünde 0-60 Ay Arası Çocuklarda Aşılama YaygınlığınınDeğerlendirilmesi İle Aşılamayı Etkileyen Etmenlerin ve BağışıklamadaHemşirenin Rolünün AraştırılmasıZümrüt BAŞBAKKALDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Zeynep CONK……………..……………....……...285Ailelerin Sigara İçmelerinin ve Bazı Çevresel Faktörlerin Bebeklerde Bronşit,Trakeit Görülme Durumuna Etkisinin İncelenmesiMünevver KILIÇDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Zeynep CONK………….………...………………286Hastaneye Ameliyat Olmak <strong>Ü</strong>zere Gelen 7-14 Yaş Grubu Çocukların Korkuları ve<strong>Hemşirelik</strong> UygulamalarıVezire ALAKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Zeynep CONK……………………………..……..288


Thalassemia Majorlü Çocuğu Olan Ailelerin Umutsuzluk ve DepresyonDurumlarının İncelenmmesiSelmin Şenol SEZGİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Zeynep CONK…………………………………....289Pnömonisi Olan Çocuğun Bakımı Konusunda Geliştirilen Bakım StandardınınBakım Kalitesine EtkisiCandan ÖZT<strong>Ü</strong>RKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Zeynep CONK…………………………………....292Malatya İl Merkezinde Bebeklerin Beslenmelerinin Büyüme ve Gelişmelerine EtkisiŞenay OKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Zeynep CONK…………………………………....294KADIN SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI HEMŞİRELİĞİ ANABİLİM DALIYüksek Lisans TezleriHastanede Miadında Canlı Doğum Yapan Kadınların Bebek Doğum Ağırlığı İlePlasenta Ağırlığı Arasındaki İlişkinin İncelenmesiCahide BEYCANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Aynur SARUHAN…………………………...299Adolesanlarda Menstruel Döneme İlişkin Özelliklerin ve Normal Dışı GenitalAkıntı Durumunun İncelenmesiAyşe IŞIKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Elçin ERDOĞAN……………………………303Lisans Eğitimi Yapan 18-25 Yaş Arası Spor Yapan ve Yapmayanların Vücut YağOranları İle Menstrüel Yapıları Arasındaki İlişkinin AraştırılmasıNeriman TATAR SOĞUKPINARDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALI…………………………………...304İzmir Metropolü, Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezlerinde ÇalışanEbe ve Hemşirelerin Jinekolojik Kanserlerin Erken Tanısı ve KorunmasıKonusundaki Bilgi Düzeyleri ve Uygulamalarının İncelenmesiNursen Demirel BOLSOYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Ahsen ŞİRİN………………………………...307Doğum Salonunda Çalışan Ebe ve Hemşirelerin Puerperal EnfeksiyonlarınÖnlenmesinde Aseptik Uygulamalara İlişkin Bilgilerine, Planlı Eğitimin EtkisininİncelenmesiHilmiye AKSUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. <strong>Ü</strong>mran DEMİR……………………………...309


Postopartum Erken Dönemde Görülen Meme Sorunları ve Bunu EtkileyenFaktörlerin İncelenmesiHatice MERTDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ahsen ŞİRİN……………………………………...311Menopoz Polikliğine Başvuran Kadınların Menopoza İlişkin Yakınmalarına VerilenPlanlı Eğitimin Etkinliğinin İncelenmesiGül KARACAN ERTEMDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ahsen ŞİRİN……………………………………...312Yenidoğanların Apgar Skoru, Nöromüsküler Gelişimleri (Refleksler) ve YaşamsalBulguları İle İlgili Ebe-Hemşirelere Verilen Eğitimin Etkinliğinin İncelenmesiBirsen KARACA SAYDAMDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ahsen ŞİRİN……………………….……….…….314Primiparların Doğum Öncesi Bakıma İlişkin Uygulamalarının İncelenmesiAyşen ÇEBİŞLİDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ahsen ŞİRİN……………………….……………..317Kadınların Progesteron İçerikli Aile Planlaması Yöntemlerinden Norplant ve DepoProvera’yı Seçme ve Bırakma Nedenlerinin İncelenmesiAyhan ÖZT<strong>Ü</strong>RK AKKURTDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Aynur SARUHAN…………….……………..31915-49 Yaş Evli Kadınların Gebeliğe ve Aile Planlamasına İlişkin GelenekselUygulamalarının İncelenmesiAyten TAŞPINARDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. <strong>Ü</strong>mran DEMİR…………………………………....32215-49 Yaş Doğurgan Çağı Kadınlarda Vaginitisin Tanılanmasında HemşireninEtkinliğinin Belirlenmesi ve Vaginitisin Oluşumuna Neden Olan FaktörlerinİncelenmesiSevgi ÖZKANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. <strong>Ü</strong>mran DEMİR …………………………………...3<strong>26</strong>Gebelikte Yaşanan Fiziksel Sorunların Saptanması ve Bunları EtkileyenEtmenlerin İncelenmesiAyfer BAKICIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. <strong>Ü</strong>mran DEMİR…………………………………....329Çanakkale Devlet Hastanesine Doğum Yapmak İçin Başvuran Kadınların AntenatalBakım Alma Durumlarının İncelenmesiFide GÖKTAŞ KAYADanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Aynur SARUHAN……………….…………..332


İnfertil Kadınlarda Yalnızlık Düzeyi ve Bunu Etkileyen Faktörlerin İncelenmesiOya <strong>Ü</strong>nder KAVLAKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Aynur SARUHAN……………….…………..334Çalışan Hemşirelerde Menstrual Yakınmaların İncelenmesiZeynep DAŞIKANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Aynur SARUHAN…………….……………..338Erken Dönemde Bebeğin Emzirilmesiyle Plesenta Ayrılma Süresi Arasındakiİlişkinin İncelenmesiHafize ÖZT<strong>Ü</strong>RKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. <strong>Ü</strong>mran DEMİR…………………………………....341Ebelerin Görev, Yetki ve Sorumluluklarını Algılama Durumlarının Belirlenmesi veGeliştirilen Ölçeğin Geçerlik ve Güvenirliğinin İncelenmesiEmine DAŞDİBİ BEYDİLLİDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ahsen ŞİRİN……………………….……………..344İnseminasyon Uygulanacak Kadınlarda İnseminasyon Öncesi ve SonrasıDurumluluk-Sürekli Kaygı Düzeylerinin İncelenmesiHatice DALANER ÇOBANOĞLU……………………………………….……………....347Doktora Tezleriİlk Doğumunu Yapan Loğusaların Doğum Sonrası Bakıma İlişkin Bilgi veUygulamalarının Saptanması, Planlı Eğitimin Bilgi Düzeylerine ve Doğum SonrasıKomplikasyonların Önlenmesine Etkisinin İncelenmesiElçin ERDOĞANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Mustafa EMİNOĞLU……………….…….………351Doğum Sonrası Loğusa ve Bebek Sağlığı Yönünden Bireysel Düzeyde AşamalıEğitimin Gerekliliği <strong>Ü</strong>zerine Bir AraştırmaAhsen ŞİRİN…………………………………………………………………..……….352İzmir Metropolü’nde Evli ve Doğurgan Yaşta (15-49) Olan Kadınların DoğumAralıklarına Etki Eden Faktörlerin İncelenmesi<strong>Ü</strong>mran DEMİRDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Çiçek FADILOĞLU………………….……………354Kürtaja Başvuran Kadınların Kaygı Durumlarının İncelenmesiFerda ULUFERDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFE………………………….…………….356Miadında Doğan Bebeklerin Fizyolojik Gelişimlerine Etki Eden FaktörlerinİncelenmesiAynur SARUHAN ………………………………………………………….…..………359


Ebe ve <strong>Hemşirelik</strong> Fonksiyonu Olarak Leopold Manevralarının FetalMalpresantasyonuları Tanımlamadaki Etkinliğinin AraştırılmasıNeriman SOĞUKPINARDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. <strong>Ü</strong>mran DEMİR………………………….………...361Sezaryen Sonrası Ağrı Kontrolünde İlaç Dışı Farklı İki Yöntemin (Masaj/Dokunmave Müzik/Gevşeme) Etkililiğinin Karşılaştırılarak İncelenmesiSerap SELVER BABACANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ahsen ŞİRİN……………………….……….…….364HEMŞİRELİK ESASLARI ANABİLİM DALIYüksek Lisans TezleriHacettepe <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Koleji <strong>Hemşirelik</strong> Bölümü <strong>Ü</strong>çüncü ve DördüncüSınıf Öğrencilerinin Kas İçi Enjeksiyon Konusundaki Bilgi ve UygulamalarındaDeneyim Süresinin Etkinliğine İlişkin Karşılaştırmalı Bir ÇalışmaEmine ÇAKIRCALIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Leman BİROL……………………………….……369Diyabetes Mellitus Tanısı İle Hiç Hastaneye Yatmamış Erişkin DiyabetikHastaların Bilgi Düzeylerinin Saptanması<strong>Ü</strong>mran SEVİLDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Çiçek FADILOĞLU…………………….……370Hemşirelerin Hastanın Amaliyet Öncesi Hazırlık ve Bakımına İlişkin BilgiDüzeylerinin SaptanmasıAklime SARIKAYADanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Armağan Y<strong>Ü</strong>REKLİ………………….……....371Hemşirelerin Sigaranın Zararlı Etkilerine İlişkin Bilgi Düzeylerinin Saptanmasıİsmet EŞERDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Leman BİROL……………………………….……372Hemşirelerin Ağız ve Kas İçi Yoluyla İlaç Verilmesine İlişkin Bilgi DüzeylerininSaptanması ile Uygulamadaki Hatalar ve Bunların Nedenlerinin BelirtilmesiFerda ULUFERDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Leman BİROL…………………………….………373Kan Transfüzyonu Konusunda Hemşirelerin Bilgi Düzeyini Arttırmada ModülerEğitimin Etkinliğinin SaptanmasıNilgün DERELİDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yar.Doç.Dr. Armağan Y<strong>Ü</strong>REKLİ………………..………….374


Öğrenci Hemşirelerin Klinik Deneyimlerinin İlk Gününde Hasta İle İletişimiBaşlatmadaki Güçlüklerinin SaptanmasıLeyla KADİRDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Leman BİROL……………………………….……375Yatak Yaralarının İyileşmesinde Lokal İnsülin Ve Rivanol PansumanlarınınEtkinliklerinin KarşılaştırılmasıEmine AVCIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Alev DRAMALI……...……….……….……...376Şaşılığı Olan Çocukların Psikolojik Sorunlarının Saptanması ve Etkili<strong>Hemşirelik</strong> BakımıCanan T<strong>Ü</strong>RKOĞLUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Alev DRAMALI……….…………………….…….377Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> Öğrencilerinin Ölüme İlişkinDüşüncelerinin İncelenmesiKamuran YAĞANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Dr. Emine ERDAL………………………………….……....378Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Meslek Lisesi Hemşire Bölümü Öğrencilerinin<strong>Hemşirelik</strong> Mesleği Hakkındaki Görüşleri ve Bu Mesleği Seçmelerindeki EtmenlerAynur SARUHANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Armağan Y<strong>Ü</strong>REKLİ……………….………....379Ameliyat Öncesi Solunum Egzersizlerinin Ameliyat Sonrası Solunum FonksiyonTestlerine, Alınan Analjezik <strong>Sayı</strong>sına, Hastanede Kalış Süresine EtkisiTürkan ÖZBAYIRDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Zeynep CONK …………………………………...380Sezaryenle Doğum Yapacak Annelerle Ameliyat Öncesinde Kurulan Eğitselİlişkinin Ameliyat Sonrası Rehabilitasyonun Başarısına EtkisiSüheyla ALTUĞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. İnci EREFE………………………………………..3820-6 Yaş Grubu Çocuğu Olan Annelerin Çocukluk Hastalıklarında KullandıklarıKendi Kendine Tedavi Uygulamalarının İncelenmesiAyten YETİŞİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Dr. Emine ERDAL……………………………….………....384Hekim ve Hemşirelerin Hasta Hakları Konusunda Tutumlarının İncelenmesiGülbanu ZENCİR G<strong>Ü</strong>NYEL………………………….……………………….………....386Laboratuvar Birimlerinde Çalışan Sağlık Teknisyenlerinin Aids Hastalığına İlişkinBilgilerinin SaptanmasıNazan TUNADanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç. Dr Emine ÇAKIRLI……...……………………....387


Hemşirelerin Kemoterapinin Zararlı Etkilerinden Korunmaya Yönelik Bilgi veTutumlarının İncelenmesiNecmiye D<strong>Ü</strong>ZENLİ BİLGİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Leyla KHORSHİD…………………………...389Hastanede Yatan Yetişkin Hastaların Uyku Gereksinimlerini Etkileyen EtmenlerinİncelenmesiAyşen ÇETİN TOSUNOĞLU…………………………………………………………....391Kanser Tanısı Konmuş 7-11 Yaş Grubu Çocukların Kendilerini Aile İçinde AlgılamaDurumlarının İncelenmesiTürkan G<strong>Ü</strong>RB<strong>Ü</strong>ZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. İsmet EŞER…………………………………392Basınç Yaralarının Önlenmesinde Standart <strong>Hemşirelik</strong> Bakımının EtkisininİncelenmesiAyşe SAN TURGAYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Emine ÇAKIRCALI………………………….393Yoğun Bakım <strong>Ü</strong>nitesinde Çalışan Hemşirelerin Ölüm Olayı Karşısındaki AnksiyeteDüzeylerinin İncelenmesiEsma Sarı ŞAHİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Leyla KHORSHID………………………….……...394İntramüsküler Enjeksiyona Bağlı Ağrının Azaltılmasında Lokal Buz UygulamasınınEtkinliğinin İncelenmesiŞerife CİHANGİR KÖKTEPEDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Leyla KHORSHID………………………….……...395Hemşirelerin, <strong>Hemşirelik</strong> İşlevlerini Yerine Getirip, Getirememe Durumları veNedenlerinin İncelenmesiAysel AYEVDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Nilgün DERELİ……………………………...396Cerrahi Kliniklerine Ameliyat Olmak <strong>Ü</strong>zere Yatan Hastaların HastaneyeYatıştaki Anksiyeteleri Ve Anksiyeteyi Gidermede <strong>Hemşirelik</strong> YaklaşımınınEtkisinin İncelenmesiZüheyla DÖNMEZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Nilgün DERELİ………………………..…......397Hastanede Yatan Yetişkin Hastaların <strong>Hemşirelik</strong> Bakımına İlişkin Memnun OlmaDurumlarının İncelenmesiŞadan ÖNCEL KAYACIKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. İsmet EŞER…………………………………399


Hemşirelerin, <strong>Hemşirelik</strong> Sürecine İlişkin Bilgi ve Görüşlerinin İncelenmesiNursel YILMAZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Nilgün DERELİ……………….……….…......402Hasta Kontrollü Analjezi Yöntemine İlişkin Verilen Hasta Eğitiminin PostoperatifAğrının Giderilmesine Etkisinin İncelenmesiNecla ÇETİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. İsmet EŞER…………………………….…....404HEMŞİRELİKTE YÖNETİM ANABİLİM DALIYüksek Lisans TezleriServis Hemşirelerinin Hizmet-İçi Eğitim Gereksinimlerine İlişkin Bildirimleriile Yönetici Hemşirelerin GörüşleriMeral YAMANDAĞLIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFE………………………….……….……409Hastanede Yatan Hastaların Doyumluluk Durumları ve Bu Duruma Etki EdenFaktörlerin İncelenmesiZerrin ERT<strong>Ü</strong>RKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Armağan Y<strong>Ü</strong>REKLİ……….…….……….......411Bir <strong>Ü</strong>niversite Hastanesinde Çalışan Hemşirelerin İş Doyumu ve ÖrgütselGereksinimlerine İlişkin Bir İncelemeÖzgül YAVAŞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Gülümser ARGON…………………………..…....412Bir <strong>Ü</strong>niversite Hastanesinde Çalışan Hemşirelerin Motivasyonel DurumlarınınİncelenmesiPakize ŞENG<strong>Ü</strong>L SARIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Gülümser ARON…………………………………414SSK Ege Doğumevi ve Kadın Hastalıkları Hastanesinde Çalışan HemşirelerinGerçekleştirdikleri <strong>Hemşirelik</strong> Uygulamaları ve Bu Uygulamaların Gerekliliğineİlişkin Görüşlerinin İncelenmesiAytaç OLGUNDENİZ TURPCULUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Gülümser ARGON………………….…….……....417Yönetici Hemşireliğin Gerektirdiği Yönetim Becerilerine İlişkin Bir ÇalışmaFahriye VATANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç .Dr. Gülümser ARGON……………………..………...421İzmir S.S.K. Hastanelerinde Hemşirelere Uygulanan İşe Alıştırma Programlarınaİlişkin Hemşirelerin GörüşleriGönül KUTLU DEVECİOĞLUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Gülümser ARGON……………………………….424


Acil Servislerde Başvuran Hastaların Aldıkları Hizmetten MemnuniyetlerininİncelenmesiBurcu SEZGİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Gülümser ARGON………………….…….……....425<strong>Ü</strong>st Düzey Yönetici Hemşirelerin Yetke (Otorite) Anlayış ve Devri KonusundakiEğilimleri Ve UygulamalarıGülbin BAŞT<strong>Ü</strong>RK ÇELİKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç. Dr. Gülümser ARGON……………….…….………...428Ohio Eyalet <strong>Ü</strong>niversitesi Modeline Göre Yönetici Hemşirelerin LiderlikDavranışlarının BelirlenmesiGülseven SAATLIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Gülümser ARGON……………….……….……....430İş Analizine Dayalı Olarak Geliştirilen Bir İş Tanımı Modeli<strong>Ü</strong>lkü YAPUCUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Gülümser ARGON……………….…….………....433Hemşirelerin Hastanelerdeki Örgütsel Çatışma Nedenlerine Lişkin Görüşlerininİncelenmesiİlknur ÇİMENSELDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Gülümser ARGON……………….………….…....437Yönetici Hemşirelerde Yönetsel Stres Ölçeği Gerçeklik ve Güvenirlik ÇalışmasıElmas KOÇ DUYMAZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Gülümser ARGON…………….………….……....440HEMŞİRELİKTE ÖĞRETİM ANABİLİM DALIYüksek Lisans TezleriAids Konusunda Eğitilen Ortaokul Öğrencilerinden Ebeveynlerine BilgiTransferinin İncelenmesiDöndü ERBAŞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Çiçek FADILOĞLU……………………….………443Hemşirelerin Sağlık Eğitimi Etkinliklerini Etkileyen Etmenlerin BelirlenmesineYönelik Ölçek Geliştirme ÇalışmasıFatma TOSUN KILINÇDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Ayla BAYIK…………………….………….……...446Hemşire Eğitimcilerin Stres Kaynaklarının İncelenmesiEmine TURGUTDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALI………………….………………..449


<strong>Hemşirelik</strong> Eğitiminde Bireysel Öğretim Yönetiminin Etkinliğinin İncelenmesiFatma ÖZT<strong>Ü</strong>RK ORGUNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALI…………..………….…….……....450Farklı Düzeyde Yetişen Hemşirelerin Hizmet İçi Eğitime Duydukları Gereksinimve Katılımlarını Etkileyen Etmenlerin SaptanmasıNurcan BİLGİÇDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALI………...………………….……....451Türkiye’deki <strong>Hemşirelik</strong> Yüksekokulları Öğretim Elemanları İleÖğrencilerinin Okullarındaki Danışmanlık Hizmetleri Hakkındaki GörüşVe Düşüncelerinin İncelenmesiBillur BECERENDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALI…………………………………..453


Editörden Okura,Değerli Okuyucularımız,Dergimizin bu ek sayısını 2000 yılına kadar olan yüksek lisans ve doktora tezözetlerine ayırmış durumdayız. <strong>Ek</strong> sayıyı bu şekilde oluşturmanın en önemli sebebi,önceki yıllarda yapılan tezlerin en azından özetlerinin internet ortamındabulunmasını sağlamaktır. Bugünü oluşturan bilgi birikimi, önceki bilgilerin üzerinegeliştirilerek ortaya çıkmıştır. Geçmişteki bilgilerin yok olmaması ve emeği geçenlerinhaklarının teslim edilmesi için, bu ek sayı emeğe saygı özelliği de taşımaktadır.Okurlarımızın ve araştırmacılarımızın kaynak olarak buradaki tezleri de göstererekbizim amacımızın gerçekleşmesini sağlamaya yardımcı olacaklarını umuyor vediliyorum.<strong>Ek</strong> sayının oluşturulma sürecinde benimle birlikte yorulan yayın işlerindegörevli Özen Durakoğlu’na da teşekkür ederim.Mesleğimizin yüceltilmesinde emeği geçen, tezleri yapan meslektaşlarıma,tezlerde danışmanlık yaparak beyin enerjilerini tüketen akademisyen meslektaşlarıma, sizokur ve araştırmacılara teşekkür eder, sağlıklı ve verimli günler dileyerek, sevgi vesaygılarımı sunarım.Prof. Dr. Olcay ÇAMEDİTÖRm.olcay.cam@ege.edu.trolcaycam@yahoo.comİletişim Mail Adresi:Özen DURAKOĞLUozen.durakoglu@ege.edu.tr


CERRAHİ HASTALIKLARI HEMŞİRELİĞİANABİLİM DALIY<strong>Ü</strong>KSEK LİSANS TEZLERİ


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>2


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriPREOPERATİF HASTALARIN EMOSYONEL DURUMLARIGüliz K<strong>Ü</strong>Ç<strong>Ü</strong>KBIYIKLARİzmir-1972ÖZETÇalışmamızı kısaca özetlersek görülüyor ki 15 vak’anın 11’rinde en az psikiyatrik ilgiyi çekecekkadar bunalımları ortaya çıktığı bir gerçektir.Hastaların operasyonda tam bir başarının sağlanması için vak’aların hijyenik tedbir ve hazırlıklarıyerine getirilirken çıkan sonuca göre operatif vak’aların psişik yönden de eğilmek bir zorunlulukhaline gelmektedir. Esasen çalışmamızda bu amacı realize etmeğe yönelmek için atılmış bir adımdır.3


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>HASTANE ENFEKSİYONLARI VE ÖNLENMESİ KONUSUNDA YARDIMCIPERSONELİN BİLGİ D<strong>Ü</strong>ZEYİNİ GELİŞTİRMEDE MOD<strong>Ü</strong>LER VE STANDART EĞİTİMİNKARŞILAŞTIRILMASIŞenay ÖZENDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. İnci EREFEİzmir-1984ÖZETAraştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Hastanesinde, <strong>Ü</strong>roloji Ana Bilim Dalı, Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı,Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı, Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı, Kulak BurunBoğaz Ana Bilim Dalı servis ve ameliyathanelerinde çalışan yardımcı personelin hastaneenfeksiyonları, oluşması ve önlenmesine ilişkin bilgi düzeylerini saptamak ve konuda modülereğitiminin standart eğitimin standart eğitimine göre daha etkili olup olmadığını araştırmak amacıylayapılmıştır. Yukarıda ismi belirtilen Cerrahi Ana Bilim Dallarında toplam 40 personele uygulanmıştır.Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde iki ayrı gruba ait ortalama arasındaki farkın önemliliktesti, aynı gruba ait ortalamalar arası farkın önemlilik testi kullanılmıştır.Sonuç olarak personelin hastane enfeksiyonları, düşmesi ve önlenmesi konusunda bilgilerininistenen düzeyde olmadığı saptanmıştır. Personel iki gruba ayrılarak bir gruba modüler eğitim, diğergruba standart eğitim uygulanmış ve sonuçta her iki eğitim yönetiminin de personelin bilgi düzeyiniartırıcı etkisi belirlenmiş olmakla beraber modüler eğitimin standart eğitime göre daha etkili olduğusaptanmıştır.Hastanede yeni görev alan ve halen çalışmakta olan personele eğitim verilmesi ve bu eğitimprogramlarının belirli sürede tekrarlanması, eğitimin uygulanmasından daha kullanışlı olmasınedeniyle modüler eğitim yönteminden yararlanılması önerilmiştir.4


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriPROSTAT AMELİYATI OLAN HASTALARIN AMELİYAT SONRASI BAKIMINA İLİŞKİNHEMŞİRELERİN BİLGİ D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNİN SAPTANMASIZuhal POSTACIOĞLUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Leman BİROLİzmir-1984ÖZETAraştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, İzmir Atatürk Sağlık Sitesi DevletHastanesi, Tepecik Sosyal Sigortalar Kurumu Hastanesi, Buca Sosyal Sigortalar Kurumu <strong>Ü</strong>rolojiKliniklerinde çalışan Hemşirelerin prostatektomi ameliyatı olan hastaların bakımına vegelişebilecek komplikasyonların önlenmesine ilişkin bilgi düzeylerini saptamak amacıylayapılmıştır. Yukarıda ismi belirtilen hastanelerde çalışan toplam 32 hemşireye uygulanmıştır.Bilgiler ise anket formu ile toplanmıştır.Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde iki ortalama arasında önemlilik testi, yüzdelik vevaryans analizi kullanılmıştır.Sonuç olarak: Hemşirelerin prostatektromili hasta bakımı ve gelişebilecek komplikasyonlarınönlenmesine ilişkin bilgi düzeylerinin istenen düzeyde olmadığı saptanmıştır. Bunedenle hastalara kapsamlı hemşirelik bakımı verebilmek amacı ile mezuniyet sonrasıdönemde sürekli görev içi eğitim programlarının düzenlenmesi, ve bu eğitim programlarınınaltı aylık sürelerle bilgilerinin yenilenmesi amacıyla tekrarlanması önerilmiştir.5


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>DERİ GREFTİ ALINAN VERİCİ SAHALARIN İYİLEŞMESİNDE İNSAN AMNİOTİKMEMBRANI VE VAZELİN – FURASİN PANSUMANININ ETKİLERİNİNKARŞILAŞTIRILMASIHarika ATADanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç. Dr. Alev DRAMALIİzmir-1984ÖZETBu çalışma, kısmi kalınlıkta deri grefti alınan verici sahalarda ağrıyı azaltması, enfeksiyonuönlemesi ve epitelyumizasyonu hızlandırması bakımından insan amnionunun, ayni bölgelerinsağaltımında yaygın olarak kullanılan vazelin-furasin gaz pansumanından daha üstünolduğunu saptamak amacıyla yapılmıştır.Araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi AnabilimDalında, 20 Mart 1984–20 Mayıs 1984 tarihleri arasında kısmi kalınlıkta deri grefti alınan 15hasta üzerinde yapılmıştır.Araştırma kapsamına, kısmi kalınlıkta deri grefti alınan, 5-18 yaş grubu arasındaki hastalaralınmıştır. Araştırma kapsamına alınan 15 hasta immunolojik farklılıklarını önlemek amacıylahem deney hem kontrol grubu olarak kullanılmıştır.Araştırmada veriler, greft alınan bölgeleri 20 gün izleyerek, sonuçların araştırıcı tarafındanhazırlanan bir çizelgeye doldurulması ile toplanmıştır.Çizelge ile elde edilen veriler, biri dışında, araştırıcı tarafından elde değerlendirilmiştir. Birveri (vazelin–furasingaz ve amnionun iyileştirme sürelerine göre incelenmesi) Ege <strong>Ü</strong>niversitesiHesap Bilimleri Merkezinde değerlendirilmiştir. Değerlendirmede iki ortalama arası farkınönemlilik testi olan t testi kullanılmıştır.Değerlendirme sonucunda, amnion kullanımının kısmi kalınlıkta deri grefti alınanbölgelerde ağrıyı azaltma, enfeksiyonu önleme ve epitelyumizasyonu hızlandırmada etkinolduğu sonucu bulunmuştur.Bu çalışma sonucunda, hastaların kısmi kalınlıkta deri grefti alınan bölgelerin sağaltımındavazelin–furasin gaz kullanımı yerine amnion kullanılması, amnion kullanımının yaygınlaştırılmasıiçin ders programlarında bu konuya değinilip, özellikle Ortopedi ve PlastikRekonstrüktif Cerrahi Kliniklerinde (deri greftleri adı geçen kliniklerde alındığı için) çalışanhemşirelere bir seminer düzenleyerek, kanunun tanıtılması önerilmiştir. Ayrıca aynı çalışmanındaha çok sayıda denek kullanılarak ve yara iyileşmesini etkileyen tüm etmenler (diabet, stres,kortizon kullanımı v.b) incelenerek yinelenmesi ve amnion kullanımının bizim ülkemizde deyaygın kullanım alanı kazanmasına yönelik çalışmalar yapılması önerilmiştir.6


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriKARDİYO-PULMONER ARREST GEÇİREN HASTALARDA YAPILMASI GEREKENİŞLEMLERE İLİŞKİN HEMŞİRELERİN BİLGİ D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNİN SAPTANMASIHuriye G<strong>Ü</strong>LTERDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Armağan Y<strong>Ü</strong>REKLİİzmir-1985ÖZETAraştırma, Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Araştırma ve Uuygulama Merkezikliniklerinde çalışan hemşirelerin Kardiyo-pulmoner arrest geçiren hastalarda yapılmasıgereken işlemlere ilişkin bilgi düzeylerini saptamak amacıyla yapılmıştır. Bu hastanede çalışantoplam 40 hemşire, araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Bilgiler anket formu iletoplanmıştır.Elde edilen veriler, araştırmacı tarafından yüzdelik ve iki ortalama arasındaki farkınönemlilik testi (t testi) kullanılarak, analiz edilmiştir.Sonuç olarak: Hemşirelerin kardiyo-pulmoner arreste ilişkin bilgi düzeylerinin istenendüzeyde olmadığı saptanmıştır. Eğitim durumları aldıkları bilgi puanlarını etkilemektedir.Yüksek okul mezunu hemşirelerin bilgi puan ortalamaları lise mezunlarına kıyasla daha yüksekbulunmuştur. Hemşirelerin bilgi açıklarının kapatılması amacıyla temel ve sürekli eğitimprogramlarında bu konuya ağırlık verilmesi, görev içi eğitim programlarının sık sürelerleyenilenmesi, önerilmektedir. Ayrıca hemşirelik mesleğinin eğitiminde de hemşireningereksinimi olan ve üzerinde durulması gereken şey derin, kapsamlı ve dengeli bir eğitimsağlanabilmesidir.7


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SANTRAL VENÖZ BASINÇ ÖLÇ<strong>Ü</strong>LMESİNDE KULLANILAN SOL<strong>Ü</strong>SYONLAR VEYÖNTEMLERİN BASINÇ <strong>Ü</strong>ZERİNE ETKİLERİNİN İNCELENMESİ HEMŞİRELİKPROGRAMIMeral ATAYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Çiçek FADILOĞLUİzmir-1988ÖZETSantral Venöz Basınç ölçümü, kritik durumda olan hastaların bakımında oldukça sıkkullanılan bir yöntemdir. Tanı koyma ve tedaviyi sürdürmede ölçülmesinin zorunlu olduğu pekçok otorce kabul edilmiş Santral Venöz Basınç, sağ kalbin fonksiyonu ve sistemik venözdolaşım hakkında genel bir fikir vermektedir.Santral Venöz Basınç ölçümlerinden daha doğru sonuç alınması için kullanılacak en uygunsolüsyon ve yöntemin araştırıldığı bu çalışmada şu bulgular elde edilmiştir:SVB ölçümünde kullanılmasının doğru olduğu düşünülen yoğunluğu kan yoğunluğuna enyakın % 09 NACI solüsyonu ile yoğunlukları farklı % 5 Dex RL ve Isolyte solüsyonlarıyla yapılanölçüm sonuçları karşılaştırılmıştır. 20 hastadan günde 2 kez 3 gün süreyle alınan toplam 360ölçüm sonucuna göre;% 09 NACI solüsyonuyla yapılan ölçüm ortalaması: 1.730 ± 0.353,% 5 Dex RL solüsyonuyla yapılan ölçüm ortalaması: 0.954 ± 0.342,Isolyte solüsyonuyla yapılan ölçüm ortalaması: 1.05 ± 0.351Olarak bulunmuştur. Yapılan istatistiksel analiz sonucu % 09 NACI solüsyonu ile % 5 Dex RLve Isolyte solüsyonları arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. (P>0.01).% 5 Dex RL ve Isolyte solüsyonları arasında ise anlamlı bir fark bulumnmamıştır (P> 0.05).Periferik Venöz Basınç ölçümleriyle Santral Venöz Basınç değerinin alınıp alınamayacağınınaraştırıldığı 2. bölümde de yine 20 hastadan 3 gün süreyle sabah-akşam Periferik Venöz Basınçve Santral Venöz Basınç alınmıştır. Hastalar 10 normovolemik, 10 hipervolemik hasta olmaküzere 2 gruba ayrılmıştır.Toplam 240 ölçüm sonucuna göre;SVB ortalaması: 2.537 ± 0.716 cmH2O,PVB ortalaması: 9.129 ± 0.784 cm H2 O olarak bulunmuştur.İstatistiksel analiz sonucu SVB ile PVB ölçümleri arasında anlamlı bir farklılık bulunmuştur.(P < 0.01).Elde edilen sonuçlara göre % 5 Dex RL ve Isolyte solüsyonları ile yapılacak SVB ölçümdeğerlerinin gerçek SVB değerinden farklı olacağı ve PVB ölçümünün SVB değeriniyansıtmayacağı saptanmıştır.Araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Hastanesi Anestezi Yoğun Bakım Kliniği’nde 20 Ağustos–3Aralık 1987 ve 1 Mart–15 Nisan 1988 tarihleri arasında yatmış, örnekleme uygun hastalarüzerinde yapılmıştır.Araştırma kapsamına santral venöz kateteri bulunan hastalar alınmıştır. Araştırmanın evreniher bölüm için 20 hasta oluşturmuştur.8


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriAMELİYAT ÖNCESİ SOLUNUM EGZERSİZLERİNİN AMELİYAT SONRASISOLUNUM FONKSİYON TESTLERİNE ALINAN ANALJEZİK SAYISINA,HASTANEDE KALIŞ S<strong>Ü</strong>RESİNE ETKİSİTürkan ÖZBAYIRDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Zeynep CONKİzmir-1988ÖZETBu çalışma, ameliyat öncesi egzersiz eğitiminin, ameliyat sonrası fonksiyon testleri, alınananaljezik sayısı ve hastanede kalış süresi üzerine etkisini araştırmak amacı ile planlanmıştır.Araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’na 15 Haziran-31Temmuz 1987 tarihleri arasında ameliyat olmak üzere başvuran; 20 yaş ve üzerinde, elektifüst batın cerrahisi girişimleri uygulanmış, solunum fo9nksiyon testleri yönünden işbirliğiyapabilecek hastalar, genel anestezi uygulanan ve acil girişim uygulanmayan 39 hasta üzerindeyapılmıştır.39 hastanın 192u deney grubu olarak alınmış ve araştırmacı tarafından derin soluma,öksürme, yatak egzersizlerini içeren ameliyat öncesi planlı eğitim verilmiş, 20’si kontrol grubuolarak alınmış ve planlı eğitim verilmiştir.Araştırmada veriler; ameliyat öncesi ilk 24 saatte solunum fonksiyon testleri, Vital Kapasite,Zorlu <strong>Ek</strong>spiratuvar Volüm 1 saniyelik değerleri hastaya yatağında alınmış ve ameliyat sonrası ilk24 saatte yinelenmiştir.Alınan analjezik sayısı hesaplamasında, ameliyat sonrası ilk 72 saatte verilen analjezik sayısıhesaplanmış, Hastanede kalış süresi için hasta taburcu olduktan sonra hastanede kaldığı günsayısı hesaplanarak elde edilen verilerin toplanmasında, hasta ile ilgili tanıtıcı bilgiler tablolarhalinde, deney grubunda ameliyat öncesi ve sonrası VK ve ZEV1 değerlendirmesinde iki eşarasındaki farkın önemlilik testi (t testi), kontrol grubunda ameliyat öncesi ve sonrası VK, ZEV1değerlendirmesinde iki eş arasındaki farkın önemlilik testi(t testi), kontrol ve deney grubuarasındaki VK ve ZEV1 değerlendirmesinde iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi (t testi),kontrol ve deney grubu arasında FEV1/VK oranlarının değerlendirilmesinde iki ortalamaarasındaki farkın önemlilik testi (t testi) uygulanmıştır.Verilerin değerlendirilmesi sonucunda, deney grubunda VK ve ZEV1 ameliyat sonrasıortalaması kontrol grubuna göre daha az azalma görülmüştür. (P


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>KOLOREKTAL AMELİYATLAR ÖNCESİ BARSAK TEMİZLİĞİNDE UYGULANANDEĞİŞİK YÖNTEMLERİN VE HASTA TOLERANSININ KARŞILAŞTIRILMASIMeryem YAVUZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1990ÖZETKolorektal operasyonlarda ameliyat öncesi hazırlık ve antibiotik profilaksi yapılmasınıngerekliliği herkes tarafından kabul edilen bir görüştür. Yetersiz bir preoperatif barsak hazırlığısonucu ameliyatlardan sonra % 30-60 oranında yara enfeksiyonu ve karın içi abse gibikomplikasyonları meydana getirmektedir. Kolorektal cerrahide preoperatif hazırlığın gerekliliğitartışmasızdır.Bu çalışmada kolorektal ameliyatlar öncesinde mekanik barsak temizleme yöntemlerindenHintyağı, %10’luk Mannitol ve Lavman, hasta toleransıve kolon temizliği açısındankıyaslanmıştır.Araştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Dokuz Eylül<strong>Ü</strong>niversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Tepecik Sosyal Sigortalar Kurumu 2. Cerrahi Servisi’ne13 Kasım 1989-16 Mart 1990 tarihleri arasında kolorektal ameliyat olmak için yatmış vesınırlamalara uyularak seçilmiş 30 hastaya uygulanmıştır.Hastaların toleransı değerlendirilerek hintyağında daha fazla mide bulantısı, karın ağrısı,kramp, anal irritasyon ve tad duygusu şikayetlerinin olduğu, lavmanda ise daha fazla şişkinlik,karın ağrısı, anal irritasyon oluştuğu gözlenmiştir.Mannitolde bu şikayetler çok az seviyede bulunmuştur. Diğer semptomlarda önemlifarklılık görülmemiştir.Hintyağı mannitol yönteminde lavman yöntemine oranla daha iyi temizlik olduğugörülmüştür. (İdeal temizlik oranı hintyağında % 80, mannitolde % 70, lavmanda % 60 idi.).Barsakların hazırlanmasında önceki ve sonraki hematolojik, biokimyasal ve vücut ağırlığıdeğişikliklerinde hintyağı yönteminde istatistiksel açıdan fark görülmemiştir. Mannitolyönteminde potasyum (K) (P< 0.10) ve vücut ağırlığında (P


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriSUMMARYIt’s commonly agreed that it is necessary to make pre-operative preparations and prophylaxisfor colorectal operations. The proportion of the infected cuts and the abscesses in the abdomen dueto ineffective pre-operative bowel preparations may vry from 30% to 60%In this study we compared the pre-operative mechanical bowel cleaning procedures in whichcastor oil mannitol and enema is used with regard to the patients’tolerance and cleanliness.The reserach was carried out on the patients hospitalized in at the Departments of GeneralSurgery at the Faculty of Medicane at Ege University and 9 Eylül University and also in the SecondGeneral Surgery Service of Tepecik Sosyal Sigortalar Kurumu Hospital to be operated on colorectalbetween November, 13-1989 and March, 16 –1990 .After observing the degree of tolerance of tolerance of the patients it was found out that whilecastor oil caused nausea, stomachache, cramp, anal irritation and absence in the sense of taste,enema caused more distension, stomachache and anal irrigation.Such complaints were found to be very few in the use of mannital. No significant differenceswere found in the other symptoms.In the processes of castor oil and mannitol the rate of cleanliness was higher than the one inthe process of enema. (Ideal cleanliness rate was 80% for castor oil, 70% for manoitol and 60% forenema.)No statistical differences were found in hematologic, biochemical and total body-weightvariations before or after the bowel preparation procedures. It was also observed that there was asignificant difference in the proportions of potassium (P


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>BÖBREK TRANSPLANTASYONU CANLI ALICI VE VERİCİLERİNDE BİLGİLENDİRİCİHEMŞİRELİK YAKLAŞIMININ PRE-OPERATİF VE POST-OPERATİF KAYGID<strong>Ü</strong>ZEYLERİ <strong>Ü</strong>ZERİNDEKİ ETKİSİDilek DALLIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1991ÖZETBöbrek tansplantasyon alıcı ve vericilerinde Durumluk Sürekli Kaygı Envanteri kullanılarakyapılan bu çalışmada; bilgilendirici hemşirelik yaklaşımı ile ameliyat öncesi ve sonrası kaygıdüzeylerinin etkileşimi araştırılmıştır.Araştırmada Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Organ Nakli Araştırma ve Uygulama Merkezi’ne 22 Ocak 1990-15 Şubat 1991 tarihleri arasında böbrek transplantasyonu için başvuran <strong>26</strong> böbrek alıcısı ve <strong>26</strong>böbrek vericisi toplam 52 hasta üzerinde yapılmıştır.Böbrek alıcı ve vericileri 13’er kişilik deney ve kontrol gruplarına ayrılmıştır. Deneygrubundaki alıcı ve vericilere karşılıklı görüşme ve böbrek transplantasyonu ile ilgili bilgileriiçeren el kitabı verilerek planlı eğitim verilmiş, ameliyattan 24 saat önce ve 72 saat sonraDurumluk Sürekli Kaygı Envanteri uygulanmıştır. Kontrol grubundaki alıcı ve vericilere planlıeğitim verilmemiş yine ameliyattan 24 saat önce ve 72 saat sonra Durumluk Sürekli KaygıEnvanteri uygulanmıştır.Hastalarla ilgili tanıtıcı bilgiler yüzdelik tablolar halinde sunulmuştur.Deney grubundaki alıcı ve vericilerin ameliyat öncesi ve sonrası kaygı ortamlarınındeğerlendirilmesinde iki eş arasındaki farkın önemlilik testi (t testi); kontrol grubundaki alıcı vevericilerin ameliyat öncesi ve sonrası kaygı ortalamalarının iki eş arasındaki farkın önemliliktesti (t testi), deney ve kontrol grubu arasındaki durumluk sürekli kaygı puanlarınındeğerlendirilmesinde iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi (t testi) uygulanmıştır.Verilerin değerlendirilmesi sonucunda ameliyat, tüm transplantasyon alıcı ve vericilerindedurumluk kaygı yükselmesine neden olmaktadır.Deney grubundaki alıcılarda durumluk ve sürekli kaygı ameliyat sonrası düşmektedir.(p


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriKontrol ve deney gruplarındaki transplantasyon vericilerinde durumluk kaygı ortalamalarıarasında anlamlı fark bulunmuş (p0.05).Sonuç olarak bilgilendirici hemşirelik yaklaşımının böbrek transplantasyon alıcı ve vericilerindekaygı düzeylerini etkilediği saptanmıştır.SUMMARYIn this study, a relationship between “Informative Nursery Approach “and “Anxiety Levels”wasexamined by “State Trait Anxiety Invertory” in renal transplantation patients and their living relateddonors.<strong>26</strong> living related kidney donors and <strong>26</strong> renal transplantation patients which was performed atEge University Transplantation Research Center between 16 January 1990 and 15 Feburary 1991,were taken into consideration.Patients divieded four groups as a control donor, control transplanted patients, donor studygroup and recipent study group. Each group included 13 patients, study groups were giveninformation by abooklet which includes renal transplantation topics and by personal interview.”State Trait Anxiety Intervory” was evaluated 24 hours pre-operatively and 72 hours postoperativelyin all groups.Informations about patients were documented on tables as a percentage.Adifference between avarage anxiety in study groups and control groups were evaluated by ttest statistically. Control and study groups were also compared to each other by t test.As a conclusion:An operation get the anxiety levels increased prominertly in all groups of patients.State trait anxiety levels decreased significantly after an operation (p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>ANNELERİN ÇOCUKLARINA UYGULADIKLARI ORAL ANTİBİOTİKLERİNAMELİYAT SONRASI ETKİSİEFFECTS OF ANTIBIOTICS USED FOR THE CHILDREN BY THEIR MOTHERS TO THEPOST OPERATİVE PERIODSatı TAŞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1991SUMMARYIt is accepted by everyone that it is dangerious to use drungs not according to, or without aprescriptions.Among all the drungs antibiotics are increasing the importance of that subject, because it ismostly used in the pediatric surgery clinics, in 0-14 age group.In this research, in the pediatric surgery policlinic, it is searched that how the antibiotics areused fort he patients by their mothers and the effect of their antibiotic us ge methods, to thepostoperative period.In this researc it is tried to determine if there is a difference between the group which used theantibiotics with and an according to the prescription and the group which used antibiotics withoutand not according to the prescription.This researc is applied to two hundred fifty mothers who cameto pediatric surgery policlinic inDr. Behçet Uz Children Hospital between the dates of March 15 th 1991 and August 15 th 1991 andseventy children from this group thet were operated.By evaluating the properties of mothers it has been shown that, education, age and economicstatus, has an effect on bringing the child to the doctor when he or.14


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriKOLOSTOMİLİ HASTALARA BAKIM VEREN HEMŞİRELERİNBİLGİ D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNİN İNCELENMESİMukaddes CANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. <strong>Ü</strong>mran G<strong>Ü</strong>LERİzmir-1994ÖZETBu çalışma kolostomili hastalara bakım veren hemşirelerin bilgi düzeylerinin incelenmesiamacıyla planlanmıştır.Araştırma, E.<strong>Ü</strong>.T.F. ve 9 Eylül <strong>Ü</strong>.T.F. Hastaneleri, Buca ve Tepecik S.S.K. Hastaneleri, AtatürkDevlet Hastanesi ve Özel Sağlık Hastanesi Genel Cerrahi Birimlerinde 1 Temmuz-30 Ağustos1994 tarihleri arasında yürütülmüştür.Araştırma kapsamına toplam 139 hemşire alınmıştır. E.<strong>Ü</strong>.T.F. ve 9 Eylül <strong>Ü</strong>.T.F. Hastanelerindeçalışan 33 hemşire kolostomi ile ilgili hizmet-içi eğitim almış, diğer hastanelerdeki 106kişi almamıştır.Veri toplama aracı olarak, geçerlik ve güvenirliği sınanmış anket formu deneklere görüşmetekniği uygulanarak doldurulmuştur.Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde sayı ve yüzdelik, varyans analizi ve iki ortalamaarasındaki farkın önemlilik testi (T- testi ) kullanılmıştır.Deneklerin toplam bilgi puanlarına göre dağılımına bakıldığında; deneklerin puanları% 70-85 arasında olduğu saptanmıştır. (Tablo 30). Bu bize, deneklerin bilgi düzeylerinin “iyi”olduğunu gösterir.Deneklerin toplam bilgi puan ortalamaları ile deneklerin mezun oldukları okul, çalıştıklarıkurum, kolostomi ile ilgili daha önceden bilgi alma durumu ve daha önceden hizmet-içi eğitimalma durumu arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. (F=8,10,P0,05)15


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong><strong>Ü</strong>ST BATIN AMELİYATI YAPILAN HASTALARDA HİPOTERMİYİ ÖNLEMEK İÇİNAMELİYAT ESNASINDA ISITICI BLANKET KULLANIMININ ETKİSİNİN İNCELENMESİEmel YILMAZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Şenay KAYMAKÇIİzmir-1997ÖZETBu araştırma; üst batın ameliyatı yapılan hastalarda hipotermiyi önlemede ısıtıcı blakentinetkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla ameliyat süresince ameliyat masası üzerindeısıtıcı blanket konularak uygulanan ısının; normoterminin korunmasına, hastanın hemodinamikfonksiyonlarına, metabolik durumuna, protrombin zamanına, anesteziden uyanma süresine,ameliyattan sonra titreme ve komplikasyon oluşma durumuna yoğun bakım ve hastanedekalma süresine etkisi incelenmiştir.Araştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde1.12.1996-1.3.1997 tarihleri arasında yatan, üst batın ameliyatı yapılan ameliyat süresi 2saatten fazla olan, tesadüfi örneklem yöntemiyle seçilen 46 hasta üzerinde yapılmıştır. Deneygrubundaki hastalar ısıtıcı blanketin ısısı blanketle ısıtılmış, kontrol grubundaki hastalarısıtılmamıştır. Isıtıcı blakantin ısıs 40°C de sabit tutulmuş ve hastanın altına yerleştirilmiştir.Veriler; yaş, cinsiyet, BMI, amaliyat türü, ameliyat ve anestezi süresi, ameliyathane ısısı,verilen solüsyonların ısısı, ameliyattan önce aç kalma süresi, titreme ve koplikasyon oluşmadurumu, post operatif ve hastanede kalış süresi olarak kayıt edilmiştir.Peroperatif ısı düşmesine yol açan faktörler her iki grupta da aynıdır ve aralarındaistatistiksel olarak fark bulunmamıştır. (p>0.05).Santral ısı ölçümü rektal probe kullanılarak yapılmıştır. Rektal ısı, diğer vital bulgular ve 0 2satürasyonu ameliyat esnasında 10 dakika arayla, ameliyat sonrasında 0,2,4,6’ıncı saatlerdealınmıştır.Kanşekeri, üre, kreatinin, sodyum, potasyum, hemoglabin, hematokrit, lökosit, eritrosit, trombosit, kan gazı ve protrombin zamanı analizleri pre ve post operatif dönemde yapılmıştır.Verilerin analizinde, sayı, yüzde, varyans analizi (ANOVA), Ki-kare t-testi korelasyonanalizleri kullanılmıştır.Araştırma sonuçlarına göre ısıtıcı blanketle ısı, uygulanan grupta peroperatif dönemde ısıdüşmesi olmamıştır. Santral ısı 36°C‘nin altına düşmemiştir. Fakat kontrol grubunda ısı düşmesioluşmuş ve santral ısı 36°C ‘nin altına düşmüştür. İki grup arasındaki ısı farkı istatistiksel olarakanlamlıdır. (p


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriIsıtıcı blanketle ısıtılan gruptaki hastaların ısı, nabız, solunum ve 02 satürasyonu değerliolumlu yönde etkilenmiştir. Kan gazı, hemogram iyon (kan şekeri, üre, kreatinin, sodyum,potasyum ve protrombin zamanı değerlerinde iki grup arasında istatistiksel olarak önemli birfark saptanmamıştır. (p>0.05).Araştırmanın sonucunda: ısıtıcı blanketin hastanın normotermisini korumada yardımcıolduğu bulunmuştur.İstenmeyen hipoterminin önlenmesi, normoterminin korunması, anesteziden uyanmasüresinin çabuklaştırılması, hipotermiye bağlı üşüme, titreme ve komplikasyonların azaltılmasıiçin, ameliyat masası üzerinde ısı düzenleyici battaniye hasta ameliyathaneden ayrılıncayakadar kullanılmalı, hazırlık döneminde hastanın vücut yüzeyinin dışarıyla teması önlenmeli,hastanın boyama ve steril ameliyathane örtüleriyle örtülmesi arasında geçen süre en azaindirilmelidir. Hastanın operasyon bölgesinin etrafının steril örtülerle örtülerek ısı kaybıazaltılma ve strelite korunmalıdır. Ayrıca IV sıvılar, kan ürünleri ve yıkılma solüsyonları hastayaverilmeden önce ısıtılmalı, ameliyathane ısısı ameliyathane çalışanları ve hastalara uygunolarak ayarlanmalıdır. Cerrahi ekip santral ısıyı sürekli izlemeli, böylece hastaların ısıdüşmesinde etkili olan faktörler ve hastaların soğuğa karşı verdikleri tepkiler belirlenebilir.Peroperatif dönemde çevre ısısının ayarlanması temel kural olduğundan, hemşireler ameliyatsalonlarının ısısının nasıl ayarlandığını bilmelidirler. Yapılan hizmet için programlarında kasıtsızhipotermi insidansını azaltan hemşirelik girişimleri ve tehlikeleri anlatılarak hemşirelerin bukonuda bilgili olması sağlanmalıdır. Ameliyathane hemşireleri ameliyathane içinde sürekli,yoğun ve koordinasyonlu çalışmalarıuyla hipotermi problemini çözmelidir.Bu araştırmanın daha fazla ısıtma tekniği kullanılarak yapılması böylece en etkin yönteminhangisi olduğunun belirlenmesi, ameliyat sonrası alınan kan örneklerinin ameliyat öncesideğerlerle karşılaştırıldığında daha iyi sonuçlar elde etmek için, ameliyattan sonra daha uzunsürede alınması, daha fazla denekle uzun süre hasta izlenerek tekrar yapılması önerilmiştir.SUMMARYThis study was planned to determine the efficiency of heating blanket in preventing inadvertenthypothermia during upper-abdominal procedures.For this purpose,the effects of the appliedheating by water-circulating blanket that existed on the operation room bed were investigated forthe preservation of normothermia,hemodinamic from anaesthesia,occurrence of the shivering,thecomplications after the operation and the time of stay in postanesthesia care unit and duration ofdischarge from the hospital.46 patients were referred to the Surgery Clinc of Ege University Medical School Hospital from 1stDecember 1996 through 1 st March 1997. Forty six patients who received elective abdominalsurgery for more than two hours were randomly assigned into two groups. Group I patients werewarmed by using a water-circulating blanket (experimental-group). Group II patients was notwarmed (control group 9. The water-circulating blanket was set to 40°C and placed under thevolunteer on the operation room bed.The data, through the patients’ age, sex, body mass index, type of the surgery, lenght of thesurgery and the anaesthesia, ambient temperature in the theatre, temperature of the solution andblood administred during the perioperative period, duration of fasting, occurrence of the shiveringand were collected and recorded. Patients in the different groups were matched for homogeneity bycategorising a number of predisposing vriable for heat loss. There was no significant differencebetween two groups in regard to patients’ characteristics(p>0.05).17


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Core temperature measurement was made using a rectal probe. The rectal temperature andother vital sings which were pulse, respiratory rate, blood pressure and saturation of Oxygen wereevaluated and recorded at 10 minutes intervals during perioperative period. During thepostoperative period, same paremeters were observed and recorded at 2 hours intervals for 6 hours.Blood gulcose, blood rea, creatinine, sodium, potassium, haemoglobin, hemotocrit, whiteblood cell, red blood cell, platelet, protrombin time and blood gas analysis were examined duringboth the preoperative and postoperative periods.For statisticl analysis, percentage student is t-test, analysis of variance (ANOVA), Chi-square(X2), persons ‘ correlation were used.The findings demonstrated that in Group I patients for whom the heating blanket were used notemperature lessening was detected during the perioperotive period. The patients’ coretemperature were not reduced below 36°C. On the contrary, in the control group hypothermiaoccurred and patients’ core temperatures were dropped below 36°C. The temperature differencewas statistically significant between these two groups.(p


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriDEĞİŞİK ZAMANLARDA UYGULANAN PREMEDİKASYONUN HASTANINKAN BASINCI VE KALP ATIM HIZI <strong>Ü</strong>ZERİNE OLAN ETKİSİNİN KAŞILAŞTIRILMASIEFFECTS OF PREMEDICATION WHICH WAS IN DIFFERENT TIMES ON THE BLOODPRESSURE AND THE SPEED OF HEART BEAT OF THE PATIENTSultan ÖZKANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1998ÖZETBu araştırmada, değişik zamanlarda uygulanan premedikasyonun hastanın kan basıncı vekalp atım hızı üzerine olan etkisinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.Araştırmaya Dicle <strong>Ü</strong>niversitesi Uygulama Hastanesi Cerrahi ve Kadın Doğum kliniklerindeŞubat-Temmuz 1997 tarihleri arasında genel anestezi altında ameliyet olacaklardan ASAsınıflamasına göre I ve II gurupta yer alan, laboratuar bulguları herhangi bir özellik göstermeyen,şişman ve normal ağırlıkta olan 20-60 yaş arası genç yetişkin ve orta yaş grubu hastalaralınmıştır.Basit rastgele örnekleme yoluyla 3 grupta eşit sayıda (42 hasta) seçilen toplam 1<strong>26</strong>hastanın 1.grup (kontrol)= gece ve sabah premedikasyon uygulanan hastalar2.grup (deney I)=gece premedikasyon uygulanan hastalar3.grup (deney I)= sabah premedikasyon uygulanan hastalarYaş, cins, klinik tanı olarak benzer özellikler taşımasına çalışarak anestezi polikliniğinde,gece uyumadan hemen önce, sabah uyandıktan hemen sonra, ameliyathanede anesteziyebaşlamadan hemen önce arteriyel kan basıncı ve kalp atım hızı ölçümleri yapılmıştır.Araştırmada premedikasyon amacıyla bu hastanede rutin olarak kullanılan gece 10mg. Diazemcap. P.O. ameliyat sabahı 10mg. Diazem amp.+ 0.5 mg. Atropin amp. İ.M. kullanılmıştır.Verilerin analizinde sayı, yüzde, x2 (ki-kare), t testi, Mann-Whitney U testi, Varyans Analiziyöntemi kullanılmıştır.Gruplar arasında yapılan ölçümlerin karşılaştırlamısanda Kontrol grubu ile Deney I veKontrol grubu ile Deney II grubu arasında ölçümlerde anlamlı fark saptanmıştır. (P>0.05) fakatDeney I grubu ile deney II grubunun karşılaştırılmasında sadece ameliyathanede ölçülen kalpatım hızı değeride anlamlı (P>0.05) farklı bulunmuştur.Deney I ve Deney Ligrubundaki hastaların normal kabul edilen ölçümleri ile ameliyathanedeölçülen kan basıncı ve kalp atım hızı değerleri anlamlı (P


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SUMMARYIn this research, the deciding of the effect of premedication, which was applied in differenttimes on the blood pressure and the speed of heart beat of the patient had been aimed.The young and adult petients, who were fat and normal and whose laboratory findings whichwere in Group I and II according to the ASA classification, hadn’t any specialty, who would beoperated in general anesthesia between the dates of the February and July 1997 in surgical andobstetri clinics in Dicle University research and practice Hospital, who wre between the ages of 20and 60 had been taken to the research Through the help of a simple exemplification, the measuringof arteriel blood pressure and heart rate in 3 groups, which had 42 patients had been done in 1<strong>26</strong>chosen patient who were at the same age and sex, and who were similar clinic diagnosis. Just aftersleeping in the night and waking up in the morning in the anesthesia policlinic and prior to theanesthesia in an operating room.Group (Control): The patient who were applied premedication at night and in the morning.Group (Test I): The patient who were applied premedication at nightGroup (Test II): The patient who were applied premedication at the morning.In the research, at night 10mg. Diazem cap P.O. had been used and 10mg. Dizazem amp+ 0.5mg Atropin amp. I.M. had been used in the morning in this hospital in a routine way.In the analysis of the series, number, percent, x2, t test, Mann-Whitney U test, the technique ofVaryans Analysis had been utilized. In comparing the measuring made among the groups aconsiderable (P>0.05) difference had nor determined between the group of control and the groupof Test I, and between the group of control and the group of Test II. But in comparing the group ofTest I with the group of test II, just the blood pressure wich was measuret in the operating room hada significant difference (P


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriG<strong>Ü</strong>D<strong>Ü</strong>K ÖDEMİNİN ÖNLENMESİNDE ELASTİK BANDAJ– RİJİD SARGININETKİSİNİN İNCELENMESİAN EVALUATION OF ELASTIC BANDAGE-RIGID DRESSING EFFECTS ON STUMP OEDEMAU. Filiz ÖĞCEDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1998ÖZETBu araştırma, elastik bandaj-rijid sargı tekniğinin, alt ekstremite amputasyonlarından sonragüdükde meydana gelen ödem üzerine etkisini araştırmak amacıyla yapılmıştır.Deneysel olarak planlanan araştırmaya, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Ortopedi-Travmatoloji Anabilim Dalı ve Göğüs-Kalp-Damar Cerrahisi Anabilim Dalı ile İzmir AtatürkEğitim Hastanesi Ortopedi-Travmatoloji Servisi ve Buca Sosyal Sigortalar Hastanesi Ortopedi-Travmatoloji Servisi’nde, Mart 1997-Aralık 1997 tarihleri arasında alt ekstremite amputasyonuolan bireyler, tesadüfi örneklem yöntemiyle seçilerek alınmıştır. Araştırmanın örneklemiDeney Grubu (ampute edilen bacağına elastik bandaj ve rijid sargı uygulanan) 30, KontrolGrubu (ampute edilen bacağına elastik bandaj ve rijid sargı uygulanmayan )30 olmak üzere60 hastadan oluşmuştur. Deney grubunda amputasyondan sonraki ilk gün elastik bandajuygulamasına başlanmış (7 saat sarılı kalacak şekilde, 1 saat ara verilerek günde 3 sefer) ve10.cu günden itibaren gündüz rijid sargı (7 saat) gece elastik bandaj olarak 30 gün devamedilmiştir. Hastalara elastik bandaj ve rijid sargı uygulama aralarında 30 dakika dinlenmeleriönerilmiş ve ardından 30 dakika izometrik bacak egzersizleri yaptırılmıştır. Kontrol grubundakihastalara hiçbirisi yapılmamıştır.Araştırma sonucunu etkileyebilecek faktörler olan yaş, etyoloji ve amputasyon seviyeleri ikigrupta da eşit tutulmuş olup aralarında istatistiksel olarak fark bulunmamıştır. (p=1)Hastaların ödem miktarı, ameliyatın 1.ci günü, 8.ci günü,15.ci günü ve 30.cu günü yapılandüdüğün hacim ve çevre ölçümlerinin izlenmesiyle kaydedilmiştir. Verilerin istatistiksel değerlendirilmesiKİ-kare, t–testi, sayı, yüzde, varyans analizi ve korelasyon analizleri kullanılarakyapılmıştır.Elastik bandaj-rijid sargı uygulanan deney grubundaki hastalarda ödem miktarının 30 günsonunda, elastik bandaj ve rijid sargı uygulanmayan kontrol grubundaki hastalara oranladaha fazla miktarda ve daha çabuk azaldığı saptanmıştır. Bu fark istatistiksel olarak anlamlıbulunmuştur. (p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SUMMARYThis research has been conducted to determine the effects of elastic bandage and rigid dressingon edema which occurs on the stump after lower extremity amputations.The research was desidned as an experimental study and carried out in the Orthopadie-Traumatology Department, Cardiac Surgery of Ege University Medical School Hospital, Ortopadie-Traumatology Department of İzmir Atatürk Eğitim Hospital and Ortopadie-TraumatologyDepartment of İzmir Eğitim Hospital, from March 1997 to December 1997. People who have had anamputation from their lower extremities were randomly assigned as the research subjects. Thestudy population of 60 amputees was divided into two groups; the first group of 30 was anexperimental group to whom elastic bandage and rigid dressing had been applied, the secondgroup of 30 served as the control group to whom elastic bandage and rigid dressing had not beenapplied. The experimental group of amputees had the elastic bandage applied 3 times a day tothem from the first day of amputation. After the 10 th day, they had the rigid dressing applied 7hours during the daytime with ongoing usage of the elastic bandage during the other 14 hoursuntil the 30 th day after their operation. The patients did 30 minutes of isometric exercises followedby a recommended 30 minutes of rest time between applications of the elastic bandage and therigid dressing.There was no significant difference between the two groups in regard to the patients’characteristics such as; age, etiology or amputation level (p=1).The amount of edema was reported as measurement of volume and circumference of thestump on the 1 st day, the 8 th day, the 15 th day and the 30 th day of amputation.The data is analyzed with the statistical tests of Chi-square, t-test, persons’ correlation andanalysis of variance.The results demonstrate that the amount of edema in experimental group was much reducedand earlier so than control group after the 30 th day of amputation. The difference was fundstatistically significant between these two groups(p


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriKALICI MESANE KATETERİZASYONUNDA KULLANILAN KATETERLERDEUYGULANAN HEMŞİRELİK GİRİŞİMLERİNİN <strong>Ü</strong>RİNER ENFEKSİYON YÖN<strong>Ü</strong>NDENETKİSİNİN İNCELENMESİEFFECTS OF NURSING APPLLICATION RELATED TO CATHETERS USED FOR PERMANENTBLADDER CATHETERISATION ON URINARY INFECTIONSNurten ABUT ALANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1998ÖZETBu araştırma, kalıcı mesane kateterizasyonunda kullanılan kateterlerde uygulananhemşirelik girişimlerinin üriner enfeksiyon yönünden etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır.Deneysel olarak planlanan araştırma, Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ndeAnestezi Yoğun Bakım, Genel Cerrahi, Nöroşirürji ve Ortopedi kliniklerinde yapılmıştır.Araştırmanın örneklemini 21 kontrol, 21 birinci deney, 21 ikinci deney grubunda toplam 63hasta oluşmaktadır. Araştırmanın kontrol grubuna plastik kateter uygulanarak % 1’lik salvonsolüsyonu ile perine temizliği uygulanmış, birinci deney grubuna plastik kateter uygulanarak% 1’lik salvom solüsyonu ile perine temizliği uygulanmış ve buna ek olarak eksternal orifiseTerramycine pomad sürülmüştür. İkinci deney grubuna silikon kateter takılarak streril izotonikNACI ile perine temizliği uygulanmıştır. Veri toplamada deneklere ilişkin bilgileri içeren vearaştırmacı tarafından hazırlanan hasta gözlem formu kullanılmıştır. Hasta gözlem formu;hastayı tanıtıcı bilgiler, kullanılan kateter çeşidi ve özellikleri, uygulanan kateter bakım tipi,klinik bulgular, sistemik antibiyotik uygulama, alınan günlük sıvı miktarı, idrar miktarı, idrardansitesi. pH’1 ve mikroskobik bulgulara ilişkin bilgileri kapsamaktadır.İdrar sedimentinde 5 ve daha fazla lökosit olması (lökositüri), idrarda bulanıklık, ateş,meatusta yanma ve idrar kültüründe üreme olması üriner enfeksiyon belirtileri olarakalınmıştır.Bu araştırmada elde edilen sonuçlar şunlardır:Birinci deney grubunda idrarda bulanıklık(%19.07) ve ateş(%60) bulgusu daha yüksekoranda saptanmıştır. Kateter türü ile ateş arasında anlamlı ilişki olduğu ve silikon kateteri olanhastalarda ateş bulgusunun daha az (% 9.50) olduğu saptanmıştır. Bilinç durumu ile ateşarasında anlamlı bir ilişki olduğu ve bilinci kapalı hastaların %68.42’sinde ateş bulgususaptanmıştır. Kateter numarası ile bulanık idrar, lökositüri ve ateş görülme arasında ilişkibulunmadığı saptanmıştır. Kateterin dışında kalan uzunluğu ile bulanık idrar görülme arasındailişki olmadığı bulunmuştur. Günlük idrar miktarı ve alınan sıvı miktarı ile bulanık idrar arasındailişki olmadığı saptanmıştır. Günlük alınan sıvı miktarı ile lökositüri görülme arasında ilişkiolmadığı bulunmuştur. Cinsiyet ile lökostüri arasında ilişki olmadığı saptanmıştır.23


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>PERİFERİK İNTRAVENÖZ KATETERLERİN AÇIKLIĞININ SAĞLANMASI VEKOMPLİKASYONLARININ ÖNLENMESİNDE SERUM FİZYOLOJİK İLE HEPARİNLİSERUM FİZYOLOJİK SIVILARININ ETKİNLİĞİNİN KARŞILAŞTIRILMASIEFFICACY OF SALINE VERSUS HEPARIN FLUSH SOLUTION TO MAINTAIN PERIPHERALINTERMITTENT INTRAVENOUS CATHETERSFatma DEMİRDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1998ÖZETBu araştırmada; periferik intravenöz kateterlerin açıklığının sağlanması, komplikasyonlarınınönlenmesi ve kalma süresinin arttırılmasında serum fizyolojik ve heparinli serum fizyolojik flushsıvılarının etkilerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.Araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji ileGastroenteroloji servisinde 4.3.1996-19.3.1997 tarihleri arasında yatan ve hekim tarafındanintravenöz tedavi istemi verilen hastalar üzerinde yapılmıştır.Tesadüfi örneklem yöntemiyle seçilen 60 hasta I. grup ve II. grup olmak üzere iki grubaayrılmıştır. Her iki grubun bağımsız değişkenler açısından benzer özellikler taşımasına dikkatedilmiştir. Tüm hastalara intravenöz tedavi ve komplikasyonları hakkında bilgi verilmiş, kateterbölgesinde hassasiyet, lokal ısı artışı ve ağrı olduğunda araştırmacıya haber vermeleriistenmiştir. I. gruptaki hastaların kateterleri her tedavi öncesi ve sonrası, eğer tedavileri sıkaralıklarla değilse her 6 saatte bir 2 ml serum fizyolojik ile fluslamam yapılmıştır. II. gruptakihastaların kateterleri ise her tedavi öncesi ve sonrası ve eğer tedavileri sık aralıklarla değilse her6 saatte bir mililitresinde 10 iü heparin içeren sıvıdan 2 ml ile flushlama yapılmıştır. Kateterbölgesinin her 24 saatte pansumanı yapılmış ve komplikasyonlar açısından gözlenmiştir.Komplikasyonlar; ödem, ağrı, kızarıklık, palpasyonda venin sert bir şekilde ele gelmesi, lokalısı artışı ve tıkanıklık olarak belirlenmiştir. Komplikasyonlar yerine flebit terimi tanılaması zorolduğu için kullanılmamıştır.Intravenöz kateter açıklığını, komplikasyonlarını ve kalma süresini etkileyecek tüm etmenlerher iki gruptada aynıdır ve gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır.(P>0.05)Verilerin analizinde sayı, yüzde, Ki-kare testi Manny Whitney U testi, kullanılmıştır.Araştırma sonuçlarına göre;Periferik intravenöz kateterlerin açıklığının sağlanmasında, serum fizyolojik flush sıvısıkullanımı ile heparinli serum fizyolojik flush sıvısı kullanımı arasında fark olmadığı görülmüştür.I. grup ile II. grup arasında kateter açıklığı açısından fark anlamlı bulunmamıştır. (P > 0.05)Flush sıvısı olarak serum fzyolojik veya heparinli serum fizyolojik flush sıvısı kullanımıarasında komplikasyon açısından fark olmadığı görülmüştür. I. gruptaki hastalar ile II. gruptakihastalarda komplikasyon oluşması açısından anlamlı fark bulunmamıştır. (X2 = 0.161) (P>0.05).24


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriKateterin kalma süresini arttırmada serum fizyolojik flush sıvısı kullanımı ile heparinli serumfizyolojik flush sıvısı kullanımı arasında fark bulunmadığı görülmüştür. I. gruptaki hastalar ileII. gruptaki hastalar arasında kateterin kalma süresi açısından anlamlı fark bulunmamıştır.(X2 = 0.000)(P>0.05).Periferik intravenöz kateterlerin açıklığının sağlanması, komplikasyonlarının önlenmesi vekalma süresinin arttırılması heparinli serum fizyolojik flush sıvısı yerine serum fizyolojuik flushsıvısı kullanılması önerilmektedir.SUMMARYThe purpose of this study was to determine te efficacy of saline versus heparin flush solution tomaintain periheral intermittent intravenous catheters.The study was performed from 4 March 1996 to 19 March 1997 in Orthopaedics andTraumatology Service and Gastrointerelogy services at Ege University Medicine of Faculty Researchand Practice Hospital. Patients were entered into the study when a physician wrote an order tointermittent peripheral intravenous catheter.Sixty patients were selected randomly and divided into groups. Grup I (n= 30) were patientsrandomly selected to receive saline flush and Group II (n= 30) were patients randomly selected toreceive heparin flush which contains 10 ü heparin in one mililitre of saline according to a previouslyestablished random allocation list. Both groups were controlled as to independent variables. Allpatients who were assigned to involved in the study received education about intravenous therapyand complications were asked for to contanct with researcher if there were any complication.In group I intravenous flushing occured before and after every medication infusion or every 6hours mif no medication were given with 2 mililitre of saline solution. In group II patients thisprocedure was performed with 2 mililitre of heparin solution which contains 10 iü heparin in onemililitre of saline.Data were collected by a questionnaire and observation form, from patient or patientsobserved form. Catheters were inserted and flushed and every medications given by researcher.İnsertion site was observed and dressed every 24 hours by researcher.Complication of intravenous therapy were defined as swelling, pain, redness, palpable venouscord, local increased themperatures, and resistance to flush. The words “infilitration and Phlebitis”were not used because those terms are difficult to define.Percentages and chi-square test and Mann Whitney U test were used to determine if therestatistically significant diffewrences between two groups.The results of the study as follows:There is no difference in patency when peripheral intermittent intravenous catheters areflushed with heparin or when they are flushed with saline.There is no difference in incidence of phlebitis when periheral intermittent intravenouscatheteres catheters are flushed with heparin or when they are flushed with saline (X2=0.161,P>0.05)There is no difference in duration of the catheter when peripheral intermitten intravenouscatheters are flushed with heparin or when they are flushed with saline (X2=0.000, P>0.05)We offer that to use saline flush instead of heparin flush to maintain peripheral intermittentintravenous catheters.25


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SEDATİF M<strong>Ü</strong>ZİĞİN PREOPERATİF KAYGI D<strong>Ü</strong>ZEYİNE İNTRAOPERATİFKAN BASINCI VE NABIZ PARAMETRELERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİŞengül VAROLDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yar.Doç.Dr. Türkan ÖZBAYIRİzmir-1998ÖZETBu araştırmada spinal-epidural anestezi planlanan inguinal herni tamiri yapılacakhastalarda sedatif müzik kullanımının preoperatif dönemde yapılan hasta eğitimi esnasındadurumluk kaygı düzeyine, intraoperatif dönemde de sistolik-diastolik kan basıncı ve nabızdeğerlerine etkisi incelenmiştir.Araştırma Atatürk Eğitim Hastanesi Genel Cerrahi Kliniklerinde 15.9.1997-15.7.1998 tarihleriarasında yatan, inguinal herni tamiri yapılan spinal-epidural anestezi uygulanan, olasılıksızörneklem yöntemi ile seçilen 40 hasta ile yapılmıştır. Hastalar deney ve kontrol grubu olmaküzere iki gruba ayrılmıştır. Deney grubundaki hastalara preoperatif hasta eğitimi süresince veameliyat süresince sedatif müzik dinletilmiş, kontrol grubuna ise dinletilmiştir.Veriler yaş, cinsiyet, eğitim durumu, medeni durum, anestezi şekli, ameliyat süreleri,sevdikleri müzik türü, eğitim öncesi ve sonrası durumluk kaygı değeri, sürekli kaygı değeri,preoperatif ve intraoperatif sistolikdiastolik kan basıncı ortalamaları olarak kayıt edilmiştir.Hastaların yaşı, cinsiyeti, eğitim durumu, medeni durumu, anestezi şekli, ameliyat süreleri,sevdikleri müzik türü açısından her iki grup arasında istatistiksel olarak fark yoktur. Gruplarınhomojenliği sağlanmıştır. (P>0.01)Preoperatif müzik kliniğine ait radyo teyp ile intraoperatif dönemde de araştırıcıya aitwalkmenle sağlanmıştır. Preoperatif hasta eğitimi esnasında kaygı düzeyi durumluk-süreklikaygı envanteri ölçülmüştür. Sistolikdiastolik kan basıncı kliniklere ait tansiyon aleti ileölçülmüştür.Verilerin analizinde sayı, % ki-kare, WILCOXON eşleştirilmiş iki örnek testi, Kovaryans analizi,Korelasyon testi, FRIEDMAN iki yönlü ANOVA testi kullanılmıştır.Araştırma sonuçlarına göre preoperatif hasta eğitimi esnasında müzik dinleyen gruptadurumluk kaygı düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (P


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriAraştırmanın sonucunda; sedatif müziğin durumluk kaygı düzeyini azalttığı, sistolikdiastolikkan basıncı ve nabız stabilleştirdiği bulunmuştur.Hastalar için oldukça stresli olan preoperatif dönemin neden olacağı durumluk kaygıdüzeylerindeki artış sedatif müzik kullanımı ile azaltılabilir.Ameliyathane şartlarında spinal-epidural anestezi uygulanan hastaların kaygıya bağlıoluşabilecek sistolik-diastolik kan basıncı ve nabız değişikliklerini önlemek ve uyanık olduklarıameliyat süresince hoş vakit geçirmelerini sağlamak amacıyla walkmenle müzik dinletilebilir.Müzik kullanımı preoperatif ve intraoperatif dönemde hastalara psikplpjik yardımı içerenbir hemşirelik işlevi olarak kullanılabilir.Bu araştırmada denek sayısının daha fazla tutularak yapılması, anestezi ekibi, ameliyatekibi ve hemşirelerin bu işlemin hastaya psikolojik destek amaçlı yapıldığı konusundabilinçlendirilmesi önerilir.SUMMARYIn this research, the effect of the use of sedative music on anxiety state level during the patienteducation in pre operative period and systolic–diastolic blood pressure and pulse values in intraoperative period on the patients who are planned to have spinal-epidural anaesthesia and inguinalhernia repair is examined.The researc has been carried out by coincidental sampling method with 40 patientshospitalised at Department of General Surgery of Atatürk Educational Hospital between the datesSeptember 15, 1997 and July 15, 1998 and who have had spinal-epidural anaesthesia appliedinguinal hernia repair. Patients have been splited into two groups as experimental and controlgroups.Patients in the experimental group have been made to listen the sedative music duringpreoperative patient education period but the control group have not been.The data has been registered as age, educational level, marital status, type of anaesthesia,surgery duration, kind of music they like, pre and post education anxiety state value, pre operativeand intra operative systolic-diastolic blood pressure averages.There is no statistical difference among the two groups as educational level, marital status, typeof anaesthesia, surgery duration, kind of duration, kind of music they like. The homogeneity of thegroups has been supplied. (P 0.01)Pre operative music has been supplied by a clinic owned radio / tape player and by researcherowned walkman during intra operative period. Anxiety level has been measured by state-traitanxiety during pre operative period patient education. Systolic-diastolic blood pressure has beenmeasured by clinic owned blood pressure monitor.Number, %, chi-square, two WILCOXON paired samples test, COVERIANCE analysis, Correlationtest, FRIEDMAN two way ANAVA test have been used for the data analysis.According to the research results, statistically meaningful difference at anxiety state level hasbeen found at the music listening group during pre operativ patient education. (P


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Positive stabilising effect on systolic-diastolic blood pressure and pulse has been seen bymaking patients to listen to sedative music by walkman during the operation. (P


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriKORONER BY-PASS AMELİYATI OLAN HASTALARIN TABURCU OLDUKTANSONRA İLK BİR AY İÇİNDE KARŞILAŞTIKLARI SORUNLARIN SAPTANMASIDETERMINATION OF PROBLEMS OCCUR IN THE FIRST MONTH AFTERCORONER BY-PASS SURGERYElif ORTAÇDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1999ÖZETAraştırma koroner by-pass ameliyatı olan hastaların taburcu olduktan sonra ilk 1 aylıkdönemde evde karşılaştıkları sorunlarının saptanması amacı ile tanımlayıcı olarak planlanmıştır.Araştırma örneklemine 01.08.1999-01.11.1999 tarihleri arasında koroner by-pass ameliyatıgeçiren, sınırlamalara uygun, araştırmaya katılmayı kabul eden 31 hasta alınmıştır.Veri toplamada iki bölümden oluşan anket formu kullanılmıştır. Anketin birinci bölümühastaların sosyo-demografik özelliklerini tanımlayan bilgileri içermektedir. İkinci bölümdearaştırmacı tarafından geliştirilen ve ameliyattan sonra evde karşılaşabilecekleri sorunlarısaptamaya yönelik 53 sorudan oluşan ölçek bulunmaktadır. Uzman görüşü alındıktan sonrauygun olmayan seçenekler çıkartılıp 46 soruluk ölçek oluşturulmuştur. Anket formları hastalaraevde doldurulmak üzere taburcu oldukları gün verilmiştir.Verilerin analizinde 5 dağılımı, aritmetik ortalama ve standart sapmalar gösterilerek,korelasyon, Mann-Whitney U testi, Wilcoxon Matched Pair testi kullanılmıştır.Hastalar fizyolojik, psikolojik ve sosyal yaşama ait soru seçeneklerinden en fazla “ağrıyabağlı hareket kısıtlaması, pozisyona bağlı uyuyamama, araba kullanamama, egsersiz yapmakonusunda bilgi eksikliği, iştahsızlık, ilaçların etki ve yan etkilerini bilememe, cinsel yaşantınınönceki gibi olamayacağını düşünme, acil durumlarda nereye başvuracağını bilememedalgınlık, başkalarıyla görüşme isteğinin olmaması, sosyal aktivelere katılmak istememe, maddiaçıdan olumsuz etkilenme, kalabalık ortamdan sıkılma” seçeneklerine ağırlık vermişlerdir.Hastaların iyileşme sürecini ve yaşam kalitesini etkileyen bu sorunlarla baş edebilmeleri içinhastaların bu alandaki bilgi gereksinimlerini karşılayacak bir eğitim programının hastalarataburcu olmadan önce başlatılıp evdeki yaşamını kapsayacak şekilde planlanması önerilmiştir.SUMMARYThis researh was planned in order to determıne the problems encountered at home wthin thefirst 1month period after discharged from hospital by the patients who have undergone coronerby- pass surgery.Thirty one patients who have undergone coroner by-pass surgery between the dates 01 August1999 through 01 November 1999 and accepted to participate in the study were included in thesampling of research.29


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>In data collecting system a survery form consisted of two sections was used. First sectioncontained the data identifying socio-demographic features of the patients. In the second section, ascale consisted of 53 questions developed by the researcher and aimed at identification of theproblems that would possibly be encountered after surgery, took place. After consulting with thespecialist inappropriate alternatives were excluded and a scale of 46 questions was created. Surveyforms handed to the patients on the day of discharge to be filled up at home.In the analysis of data by illustrating the distribution of percentage, mathematical average andStandard deviations the following tools were used; correlation, Mann-Whitney U test, and WilcoxonMatched Pair Test.Among the various questions related to the physiologic, psychologic and social life, patientswere mostly focused on the following; limitation of activity depending on pain, to be unable tosleep depending on the position, unable to drive vehicle, lack of knowledge related to exercise,anarexia, unable to perceive effects and side effects of medication, to think the sexual intercoursewould not be the same as before, not to know where to contact in case of emergency, absentmindedness,unwilling to negotitation with others, to refuse to participate in social activites, to benegatively influenced from the financial status, to be annoyed from crowded environment.In order patients to overcome those problems effecting periods of recover and quality of livesand fulfill their data requirements in this field, a training program should be planned as to startprior to discharge and to cover their home lives, may be suggested.30


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriGLUKOMETRE İLE KAN GLUKOZU İZLENMESİNDE ARTERİEL KAN İLE KAPİLLERKANIN KULLANIMININ KARŞILAŞTIRILMASIGül Özlem YILDIRIMDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Şenay KAYMAKÇIİzmir-1999ÖZETBu çalışma, büyük ameliyat geçiren hastalarda glukometre kullanılarak kan glukoz düzeyiniölçmek için alınan kapiller kan örneği ile arteriel kan örnek analiz sonuçlarının karşılaştırılıpglukoz düzeyleri arasındaki farkın anlamlı olup olmadığını ayrıca, büyük ameliyat geçirendiabetik hastalarda ameliyat sonrası dönemde görülebilecek kan glukoz düzey değişikliklerinibelirlemek için kapiller kan kullanımı ve arter kanı kullanımı ile elde edilen kan glukoz düzeyleriarasındaki farkın klinik açıdan anlamlı olup olmadığını saptamak amacıyla yapılmıştır.Araştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Kliniği Yoğun Bakım <strong>Ü</strong>nitesi’nde03.02.1998 ile 16.06.1998 tarihleri arasında açık kalp ameliyatı geçiren 27 diabetik 57 diabetikolmayan toplam 79 hasta üzerinde yapılmıştır. Her iki gruptaki hastalardan kapiller ve arterielkan örneklemi toplanmış glukometre ile ölçüm değerleri saptanmış aynı zamanda arteriel kanörneğinin biyokimyasal analizlerinde yapılmıştır.Veriler yaş, cinsiyet, diabetik olma durumu, vital bulguları(vucut sıcaklığı, tansiyon arteriel,nabız) glukometre ile ölçülen kapiller kan glukoz değeri, glukometre arteriel kan glukoz değerive arteriel kan örneğinin biyokimyasal analiz sonucu, ürik oluşmama durumu olarak kayıtedilmiştirVerilerin analizinde sayı, yüzde, varyans analizi (ANOVA), Ki-Kare, t-testi korelasyonanalizleri kullanılmıştır.Dibetik ve non-diabetik hasta grubunda yapılan tüm analizlerde değişik kan örneklerikullanılmasına ve değişik analiz yöntemi kullanılmasına rağmen elde edilen sonuçlar arasındaistatistiksel olarak fark bulunmamıştır. (p>0.05).Araştırmanın sonucunda; glukometrede kan glukoz düzey tespiti için arter kan örneğiningüvenle kullanılabileceği saptanmıştır.Yoğun Bakımdaki Hastaların kan glukoz düzey tespitlerinin sık aralıklarda yapılması, buişlemin çabuklaştırılması, konforlu olması ve ekonomik kazanç sağlaması hem hastaya, hemsağlık ekibine güvenlik, kolaylık ve kazanç sağlayacaktır. Diabet gibi kronik bir metabolikhastalık sürecine sahip olan hastalar için bu izlenimler daha da önem kazanmaktadır.Araştırmaya alınan d, abetik hastaların hastalık süreçleri 7.9 ± 5.3 yıldır. Mikroanjiyopatikoplikasyonlarının diabetik hastalık süreci ile arttığı düşünülür ise, uzun dönem diabethastalarının kapiller kandan alınan örneklerinin biyokimyasal teknik ile ölçülen kan glukozdeğerleri ile karşılaştırılmalıdır.Bu araştırmada literatürde bahsedildiği gibi kan ürik asit ve bilirubin düzeylerinin yüksekolması durumunda glukometre ile ölçüm sonuçlarını etkilememiştir. Ancak, bizim güvenliaralık düzeyinin üstünde bulunduğumuz değerler hem biluribin ve hemde ürik asit için normal31


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>kan düzeylerinin üst sınırına oldukça yakındır. Dolayısı ile güvenli ölçüm yapılıp yapılamayacağıbu bulgular ile mümkün olmamaktadır. Bu metabolitlerin kandaki düzeylerinin yüksek olduğudurumlarda güvenli ölçüm yapılıp yapılamayacağı daha fazla denek üzerinde incelenmelidir.SUMMARYThis study, was constructed to determine if there was any clinically significant differencebetween patients’ blood glucose levels at the samples obtained from capillary and arterial waysundergoing major surgical procedures. Furthermore, the difference between blood glucosemeasurements results of capillary and arterial blood samples to determine possible postoperativeblood glucose level fluctuations at diabetic patients undergoing major surgical procedures werestudied.27 diabetic and 52 non diabetic, totaly 79 who underwent major cardiac surgery at EgeUniversity Medical School Hospital from 3 rd Feburary 1998 through 16 June 1998 were taken to thestudy. The capillary and arterial blood samples of both groups were collected, blood glucose levelswere measured and at the same time arterial blood samples were biochemically analysed.The data, through the patients’ age, sex, the condition of having diabetes, vital signs(bodytemprature, blood pressure, heart rate), capillary blood glucose value by glucometer, arterial bloodglucose value and biochemical analysis of arterial blood sample, uric acid, total bilirubine level andpostoperative complication occurence were noted. For statiscal analysis percentage, student t- test,analysis of variance (ANOVA), Chi-square, Pearsons’ correlation tests were used.All analysis made at both diabetic and non diabetic patient groups revealed no clinicallysignificant differences although different blood samples and different analysis methods were used(p>0.05).The difference between glucose measurements results by glucometer from capillary samplesand biochemical analysis of arterial blood samples at 9 patients with elevated uric acid levels and10 patients with elevated bilirubine levels were found as statiscally nonsignificant (p>0.05).In conclusion; the findings of this study support the use of arterial blood specimens for analysisby the glucometer blood gulcose monitor.Frequently, quickly, comfortble and inexpensive measuring blood glucose levels will be possibleby glucometer. The use of glucometer will provide safety, facility and economicall benefit to healthcare providers as well as patients.The illness process of diabetic patients who were taken to the study were 7.9 ± 5.3 years. If it isthought as microangiopatic complication risk elevates proportionally with the process of theillness, long term diabetic patients’ capillary blood glucose levels should be compared withbiochemicall methods.In this study the elevated blood uric acid and bilirubin levels did not effected glucosemasurement results by glucometer as it was pointed out in the literature. But, the elevated valuesthat we have found in our study are closer to the upper edge of normal blood levels of thesemetabolites. Further studies should be done with more patients to receive beter results and toinvestigate the safety of blood gulcose measurements with elevated blood uric and bilirubin levels.32


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriHCV’Sİ (HEPATİT C VİR<strong>Ü</strong>S) POZİTİF HEMODİYALİZ HASTALARINA VERİLENEĞİTİMİN BİLGİ TRANSFERİ YÖNTEMİYLE HASTA YAKINLARINA DÖN<strong>Ü</strong>Ş<strong>Ü</strong>M<strong>Ü</strong>Gülay OYUR ÇELİKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Türkan ÖZBAYIRİzmir-1999ÖZETBu araştırma, HCV konusunda eğitilen HCV pozitif hastalardan, yakınlarına bilgi transferininetkinliğini saptamak amacıyla çalışma ve kontrol gruplarıyla yürütülmek üzere, betimsel,retrospektif, analitik, prospektif ve yarı deneysel olarak planlanmıştır.Araştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Diyaliz Merkezi ve Gastroentoloji Bilim Dalı’nda yapılmış olup,verileri 1 Ocak-30 Ağustos 1999 tarihleri arasında toplanmıştır.Araştırma kapsamına HCV’si pozitif 40 hasta ve onların birinci dereceden 76 yakını olmaküzere toplam 116 kişi alınmıştır. Çalışma ve kontrol grupları oluşturularak, bu gruplara ilkkarşılamada bireylere ait tanıtıcı bilgileri ve HCV’ye ilişkin bilgi düzeylerini saptamak amacıylahazırlanan soruları içeren ön test soru formu uygulanmıştır. (<strong>Ek</strong> II,III,IV)Çalışma grubu hastalara eğitim verilmeden önce, eğitim kitapçıklıkları dağıtılarakplanlanan eğitim uygulanmıştır. Eğitim verildikten bir ay sonra, araştırmaya katılan tümbireylere son test uygulanmıştır. (<strong>Ek</strong> V).Eğitimin etkinliği istatistiksel analizlerde belirlenmiş olup, bilgi transferinin gerçekleştiği buanalizler ışığında saptanmıştır.Araştırma sonuçlarında verilen planlı eğitim sonrasında çalışma grubu hasta ve yakınlarının,HCV’nın tanınması, tedavisi, bulaşma ve korunma yolları hakkındaki bilgi düzeyleriyükselmiş, kontrol grubu hasta ve yakınlarının bilgi düzeylerinde zaman zaman gerilemezaman zaman da değişme olmadığı belirlenmiştir. Bu veriler doğrultusunda bilgi transferininetkinliği kanıtlanmış, sağlık eğitiminde hastalardan da faydalanılabileceği sonucuna varılmıştır.ABSTRACTThis researh aims at revealing the efficiency of in formation transfer of the HCV positive patientswho have been instructed about HCV, and being practised by working and controlling groups asdecipher, retrospective, analytical, prospective and seamy-experimental.This research area made at the department of Dialysis enter and Gostroentology and data weregathered between 1. Januray-30 Ağustost 1999.116 people were into the research scope,40 people with HCV positive and 76 people who arechose rebottles of the patients. After the organisation of controlling and working groups,individuals were given general information about, the diasease (SPPL; II, III, III).Before working group instructing the patients, they gave instruction boollets to the patientsand informed the patients as planned. One moth later all individuals were given a last teat(SPPL; V).33


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>The efficiency of education has been determined stastically and analysis proved that there hasbeen information transfer.At the and of the research, working group observed that the planned education program raisedthe patients’ and their relatives’ knowledge to diagnose HCV, how to treat it, and controlling grouphas observed that there have been sometimes regressions, sometimes no changes in theirknowledge. This research has also proved the efficiency of information transfer and that medicaleducation might make use of patients.34


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriÇOCUKLARDA İNTRAVENÖZ GİRİŞİMLERDEN ÖNCE LOKAL ANESTETİK ETKİLİKREM EMLA UYGULAMASI İLE EĞİTİM VERİLEREK YAPILAN HAZIRLIĞINAĞRI <strong>Ü</strong>ZERİNE ETKİLERİNİN İNCELENMESİYelda CANDANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Şenay KAYMAKÇIİzmir-2000ÖZETBu araştırma 7-12 yaş grubu çocuklarda intravenüz girişim öncesi krem EMLA uygulamasıile eğtim verilerek yapılan hazırlığın ağrı üzerine etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır.Yarı deneysel olarak yapıyan araştırma 01 Mart 1999-31 Haziran 1999 tarihleri arasındaEge <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim dalı’ndayürütülmüştür.Araştırma kapsamına, eğitim verilen grup (I. grup) 25 çocuk, krem EMLA uygulanan grup(II. grup) 25 çocuk olmak üzere toplam 50 çocuk alınmıştır.Çocuklarda ait tanıtıcı bilgiler araştırmacı tarafından geliştirilen veri toplama formunakaydedilmiştir.Grupta bulunan 25 çocuğa, işlem öncesi eğitim verildikten sonra intravenöz uygulamakiwanis derneği’nin projesi olan Kiwanis Bebek üzerinde uygulatılmış ve daha sonra intravenözgirişim çocuğa uygulanmıştır. Aynı uygulamam farklı günlerde olmak üzere toplam üç defauygulanmış, her uygulamadan sonra vizüel analog skala ile ağrı değerlendirilmiştir. <strong>Ü</strong>çuygulamanın ağrı puan ortalamaları alınmıştır.Grupta bulunan 25 çocuğa, intravenöz girişim öncesi lokal anestetik etkili krem EMLAuygulandıktan sonra girişim yapılmıştır. 2,5 gramlık krem EMLA bölgeye sürülerek ve deri üzeriplastik bandajla kapatılarak 1 saat bekletilmiştir. Kremin silinmesinden sonra deri dezenfeksiyonuyapılarak intravenüz girişim uygulanmıştır. II. Grupta da çocuklara uygulanan işlemfarklı günlerde üç defa uygulanmış, üç uygulamanın ağrı puan ortalamaları alınmıştır.Elde edilen veriler sayı ve yüzdelerle ifade edilmesinde ki-kare testi, student t testi vevaryans analizi ile değerlendirilmiştir.Verilerin değerlendirilmesi sonucunda, intravenöz girişim öncesi eğitim verilen (x=3.18) vekrem EMLA uygulanan grupta (x=0.58) bulunan çocukların ağrı puan ortalamaları arasındaistatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur. (P0.05) ve II. Grupta (F=0.49, p>0.05) bulunan çocukların ağrı puanortalamaları ile yaş arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulunmasa da yaşın artması ileağrı puan ortalamalarında bir azalma olduğu söylenebilir.35


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>I. ve II. Grupta bulunan çocukların ağrı puan ortalamaları ile eğitim durumları arasındaanlamlı bir ilişki saptanmıştır. (P>0.05). Ancak eğitim düzeyi arttıkça ağrılı işlem olan intravenözgirişimde de ağrı puan ortalamasının azaldığı söylenebilir.Her iki grupta bulunan hastaların ağrı puan ortalamaları ile hastaların hastaneye yatıştansonra ilk uygulamanın yapıldığı gün arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır.(P>0.05) ancak hastaneye yatıştan sonra ilk günlerde artan anksiyeteye bağlı olarak ağrı puanortalamasının arttığı belirlenmiştir.Araştırmadan elde edilen bulgular doğrultusunda, hemşireler çocukları enjeksiyon işlemive tüm ağrılı işlemlere hazırlarken, çocuğun yaşını, eğitimini, hastane veya enjeksiyon deneyiminigöz önünde bulundurmalıdır. Ayrıca çocukların gelişim dönemlerini, bu dönemdeki ağrıalgılamalarını ve hemşirelerin yapması gerekenleri bilmeleri gereklidir.İletişim kurulmayan, kronik hastalığı olan çocuklarda ağrılı işlemler öncesi ve ağrılı işlemleröncesi yeterli zaman bulunmadığından krem EMLA uygulanarak lokal anestezi sağlanabilir.SUMMARYThis research was accomplished in order to study the effect of the preparation on pain, done bygiving training and by EMLA cream application on a group of chilrdren aged between 7 to 12, priorto intravenous attempt. This study which was done as semi-experimentally, was conducted inEge University Medical Faculty Hospital Children Healthy and Disease Service, between the dates of01 March 1999 and 31 June 1999.Totally 50 children involved in the extent of research training provided 25 (I. Group) and creamEMLA applied 25 (II. Group).Definitive data related to children registered in the data collection form developed by theresearcher.After gving prior to process training to 25 children who were in the I. Group, ihtravenousapplication was performed on Kiwanis Baby wich was the Project of Kiwanis Association, and laterintravenous attempt applied the child. Same application repeated totally three times on differentdays, after each application the pain was evaluated with visual analog scale. The point averages ofpain of these applications were obtained.25 children who were in the II. Group local anaesthetically effective cream EMLA was appliedprior to intravenous attempt, and then the attempt was made. It rested for about on hour aftercream EMLA of 2,5 gr. Was applied to the site and top of the skin covred with a plastic bandage.After the cream has been wiped off the skin, intravenous attempt was applied by doing skindisinfection. The process applied to children group II repeated three times on different days, thepoint averages of pain of three applications were obtained. While describing the data obtainedwith number and percentage, it was evaluated with chisqare test, student t test and varianceanalysis.As a result of assessment of data, a significant correlation (p


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriEven though the correlation between point averages of pain of children in group I (F=0.27,p>0.05) and group II (F=0.49, p>0.05) and age was not found statistically significant, may beemphasized that in point averages of pain, a reduction occurred with the increase in age.A significant correlation was not found between point averages of pain of Iand II group childrenand their educational levels (p>0.05) howewer, it can be stated that more educational level isincreased, the point average of pain in the intravenous attempt which is painful process, isdecreased.The relationship betwenn point average of pain of patitents in both groups and the day the firstapplication done after admittance to hospital was not found statistically significant (p>0.05).whereas, it was ascertained that in the early days after admitted to hospital, point average of painelevated depending on increased anxiety.In dinection of data obtained from the research, age, education, hospital or injectionexperience of children should be considered while nurses preparing children for injection processand for all other painful processes. Additionally, nurses should aware of children growth stages,their pain perceptions within these stages and what nurses are requried to do.Local anasthesia can be obtained through cream EMLA application to the children who havechronic disease and with whom communication failed, prior to painful process and when there wasnot enough time left.37


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>AMELİYAT ÖNCESİ PLANLANMIŞ VE PLANLANMAMIŞ EĞİTİM ALANKOLESİSTEKTOMİLİ HASTALARIN SERVİSE UYUM DURUMLARININKARŞILAŞTIRILMASIFadime GÖK ÖZERDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard. Doç.Dr. Şenay KAYMAKÇIİzmir-2000ÖZETBu çalışma, kolesistektomi ameliyatı öncesi serviste rutin ve planlı eğitim alan hastalarıngenel cerrahi servisine uyumlarının karşılaştırılması amacıyla, deney ve kontrol çalışması olarakyapılmıştır.4 Nisan-30 Ağustos tarihleri arasında, İzmir Nevvar Salih İşgören Alsancak Devlet Hastanesi,genel cerrahi kliniğine kolesistektomi ameliyatı olmak üzere yatan, 20 deney ve 20 kontrolgrubu hasta araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.Veri toplama aracı olarak, araştırmacı tarafından geliştirilen hasta tanıtım formu, genelcerrahi servisine uyum formu ve el kitapçığı kullanılmıştır.Elde edilen veriler, x2 (chi-square), student t-testi, reabilitiy analiysis (cronbach alpha),pearson corelasyon varyans analizi ve scheffe testi kullanılarak değerlendirilmiştir. Yapılananalizler sonucunda deney ve kontrol grubundaki hastaların sosyo-demografik özelliklerininbağımlı-bağımsız değişkenlerinin homojen oldukları saptanmıştır.Deney grubunu oluşturan hastalara planlanmış ameliyat öncesi eğitim araştırmacıtarafından el kitabı kullanılarak verilmiştir. Kontrol grubuna ise, serviste çalışan personeltarafından rutin bilgilendirilme yapılmıştır. Ameliyattan sonra deney ve kontrol grubunungenel cerrahi kliniği uyum formu ile ölçülmüştür.Genel cerrahi kliniği uyum formu bölüm I: iletişim ve eğitime ilişkin uyum durumundandeney grubundaki hastaların %65’i, kontrol grubundaki hastaların %44’ü çok yeterli puanalmışlardır.Genel cerrahi kliniğine uyum formu bölüm II: aletlere ilişkin uyum durumundan deneygrubundaki hastaların %80’i, kontrol grubundaki hastaların %31’i çok yeterli puan almışlardır.Genel cerrahi kliniğine uyum formu bölüm III: aletlere ilişkin uyum durumundan deneygrubunu oluşturan hastaların %61.40’ı, kontrol grubundaki hastaların %14.44’ü çok yeterlipuan almışlardır.Genel cerrahi kliniğine uyum formülü IV: hasta sonuçlarına ilişkin uyum durumundandeney grubundaki hastaların %73.33’ü, kontrol grubundaki hastaların %25’i çok yeterli puanalmışlardır.Deney grubunu oluşturan hastaların bölüm I: puan ortalaması X=22.50, kontrol grubunuoluşturan hastaların bölüm I: puan ortalaması x=20.90 olarak saptanmıştır. Yapılan istatistiksel38


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerianalizde iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır. (t=1.63,p=0.112>0.05)Deney grubunu oluşturan hastaların bölüm II: puan ortalaması X=22.70, kontrol grubunuoluşturan hastaların bölüm II: puan ortalaması x=18.45 olarak saptanmıştır. Yapılan istatistikselanalizde iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmıştır. (t=4.01,p=0.000


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>General surgical ward or clinic adaptaion form section there; with regard to adaptation torehabilitation, 61.40%, of patients in experiment group and 14.44% of the patients in control groupwere graded satisfactorily.Genel surgical ward or clinic adaptation form section four; with regard to adaptation tootcomes of patients, 73.33%, of patients in experiment group and 25% of the patients in controlgroup were graded satisfactorily.Section one mean score of the patients in experment group was X=22.50, wehereas the meanfor control group was found to be X=20.90 after doing the statistical analysis it has been seen thatthere was not a signifficant difference between the two groups.Section two mean score of the patients in experment group was X=22.70, while the mean forcontrol group was found to be X=18.45, at the and of statistical analysis it has been showed thatthere was a significant difference betwen the two groups.Section there mean score of the patients in experment group was X=79.90, unlike the mean forcontrol group was found to be X=58.75 as the result of the statistical analysis it has been shownthat there was a significant difference between the two groups.Section four mean score of the patients in experiment group was x=13.65, as pposed to themean for control was found to be x=10.10 after doing the statistical analysis it has been indicatedthat there was a signifanct difference between the two groups.Overal mean score of the patients in experiment group was x=138.75, contary to the overalmean score for control group was found to be x=108.20 as a result of the statistical analysis it hasbeen seen that there was a significant difference between the two groups.The result of study imposed that giving planned education to the patient before to havingcholecystectomy surgey eased their adaptation to general surgical ward or clinic.Keywords: Patient adaptation, cholecystectomy, planned education.40


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriKEMOTERAPOTİK AJANLARIN HAZIRLANMASI VE UYGULANMASI SIRASINDAHEMŞİRELERİN MARUZ KALDIĞI SAĞLIK RİSKLERİNİN VE BU RİSKLERDENKORUNMAK İÇİN ALINAN ÖNLEMLERİN ETKİNLİĞİNİN İNCELENMESİBirsen G<strong>Ü</strong>NEYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Türkan ÖZBAYIRİzmir-2000ÖZETBu araştırma, kemoterapiden kaynaklandığı düşünülen mesleki sağlık risklerinin ve alınankoruyucu önlemlerin etkinliğini incelemek amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla, kemoterapötikajanların inhalasyon yoluyla alınıp alınmadığının belirlenmesi için kemoterapi uygulamasındagörev alan hemşirelerin serum methotrexate düzeyi ölçülmüş, ajanlara maruziyet sonucuoluşabilecek sağlık yakınmaları ve elde edilen bulgular doğrultusunda alınan koruyucuönlemler incelenmiştir.Araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı ve bukliniğe bağlı Onkoloji Poliklniğinde, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Onkoloji<strong>Ü</strong>nitesinde, Dokuz Eylül Tıp Fakültesi Hastanesi İç Hastalıkları İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı veOnkoloji Enstitüsünde, İzmir Atatürk Eğitim Hastanesi Dahiliye II ve Onkoloji Polikliniğinde,İzmir Göğüs Hastalıkları ve Cerrahi Eğitim Hastanesinde 7B, 8A, 9A, VE 14.servis birimlerinde,kemoterapi uygulamalarında bir yıl ve daha fazla süre çalışan, olasılıksız örnekleme yöntemiyleseçilen 96 hemşire üzerinde yapılmıştır. Kemoterapötik ajanların hazırlanması ve uygulanmasısırasında koruyucu önlem almayan 48 hemşire deney grubunu, önlem alan 48 hemşire kontrolgrubunu oluşturmuştur.Hemşirelerin serum methotrexate düzeylerinin saptanması için “Methotrexate AktivasyonTesti” uygulanmıştır. Niteliksel verilerin toplanmasında, araştırmacı tarafından ilgili kaynaklarincelenerek hazırlanan anket kullanılmıştır. Anketin 1.bölümünde sosyo-demografik bilgiler,2.bölümde kemoterapi konusunda alınan bilginin kaynağı, hemşirelerin kemoterapi uygulamasıklığı ve koruyucu önlem almama nedenleri, 3.bölümünde kemoterapötik ajanlardankaynaklandığı düşünülen sağlık yakınmaları ve 4.bölümde kemoterapötik ajanlara karşıalınması gereken önlemlerin alanda uygulanma durumu hakkında sorular sorulmuştur.Verilerin; sayı, yüzde, tek yönlü varyans analizi, ki-kare testi kullanılmıştır.Çalışma kapsamına alınan hemşirelerin % 24’ü 18-23 yaş, % 25’i 24-29 yaş,%<strong>26</strong>’sı 30-35yaş,%25’i 36 ve üzeri yaş grubundadır. Koruyucu önlem alan almayan hemşirelerin çoğunluğunuönlisans mezunu (%43.8) ve meslekte 1-5 yıl çalışanlar (%35.4) oluşturmaktadır. Önlemalmayan grupta en fazla kemoterapi uygulama sıklığı 5 39.6 oranıyla ortalama günde 1-2, diğergrupta ise %29.2 oranında günde 3-5 uygulamadır. Koruyucu önlem almayan hemşirelerdenhizmet içi eğitim ve kursa katılarak kemoterapi konusunda bilgi alanlar %16,9,önlem alanlarda% 29.2 oranındadır.Kemoterapötik ajanları hazırlayan ve uygulayan, koruyucu önlem almayan 16 hemşire vekoruyucu önlem alan 16 hemşirede ölçülen serum methotrexate düzeyi ortalamaları önlem41


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>almayan grupta 0.0613 umol/L,önlem alan grupta 0.050 umol/L olarak saptanmıştır. Önlemalan ve önlem almayan hemşirelerin serum methotrexate ortalamaları arasında fark istatistikselolarak anlamlıdır. (P0.05). Araştırmakapsamına alınan tüm hemşirelerde menstrual disfonksiyon görülme oranı % 56.3’tür.Hemşirelerin sağlık yakınmalarına etkin olabilecek değişkenler incelendiğinde, çalışmayakatılan tüm hemşirelerde ve önlem almayan grupta sağlık yakınmaları ile kemoterapiuygulama sıklığı arasında anlamlı bir fark saptanmıştır. (P0.05) Bununla birlikte korunan grupta, alınankoruyucu önlemler ile ilgili bulgular, maruziyeti önleyecek düzeyde olmadığı yönündedir.Önlem almayan hemşireler, önlem almama nedeni olarak; gerekli malzeme ve ekipmanınsağlanmadığını, kemoterapi uygulamaları için ayrı bir ünitenin bulunmadığını, önlemkonusunda yeterli bilgiye sahip olmadıklarını ve hizmet içi eğitimin verilmediğini, yoğunçalışma ve zaman yetersizliğini, hekim ve idarecilerin önlem alma konusunda ilgisizliğini, ifadeetmişlerdir.Kemotrapötik ilaçlara görev gereği maruz kalan hemşirelerin, ajanların hazırlanması veuygulanması sırasında uygun koruyucu ekipman ve önlemleri kullanarak üst düzey birkorunmanın sağlanması, ilaçların absorbsiyonunun ve olası sağlık risklerinin engellenmesindeson derece önemlidir.SUMMARYThis investigation was performed to study effectiveness of occupational health risks which werethought to be arised from chemotherapy and the effectiveness of protective precoutions. For thisreason, the serum methotrexate level of the nurses, who work on chemotherapy, was measured todesignate the inhilation of chemotherapeutic agents, and health complaints would happen afterthe exposure to agents and the protective precaution which were taken by the help of findings wereinvestigation.42


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriInvestigaation was performed on 96 nurses who were chosen by the without probablitiyillustrating method and work at last one year or more on chemotherapy practice in the service partsof Aegean University Medicine Faculty Internal Diseases Basıc Science Branch Oncology Unit, 9September Univercity Hospital Internal Diseases Basıc Scinece Branch and Oncology Institute, İzmirAtatürk Practicing (Training) Hospital İnternal Diseases II. and Oncology Polyclinie, İzmir BreastDiseases and Surgical Practicing (Training)Hospital 7B, 8B, 9A and 14.48 nurses, who didn’t takeprotective precaution during the preparotion and practicing of the chemotherapeution agents,formed experiment group,48 nurses who took protective precaution formed controling group.To determine the level of serum methotrexate “Methotrexate Activation Test”was applied to thenurses. The questionnaire, prepared by the investigator after examining relevant sources, was usedin collecting quality datum. In the 1st part socio-demographic informations in the 2 nd part thesource of information about chemotherapy subject, the frequency of the nurses’ applyingchemotherapy and the reason of not taking protective precoutions, in the 3nd part healthcomplaints which were thought to be arised from chemotherapeutic agents and in the 4 th part thequestions about the applying position of the precaution that should be taken againstchemotherapeutic agents in area were asked. Number, percantage one sided variance analysis andchi-squre test were used in the analysis of datum groups that had no prevention when the variablefactors, which can be reason fort he health complaints, are studied. (P0.05) However, the exposure in the group that took precautions.The nurses who didn’t take precautions have had some reason about not taking precautions;they told that didn’t necessary materials and equipments,and a seperate unit fort hechemotherapy applications, they weren’t trained and had insufficient knowledge aboutprecautions. They also told that had lack of time and worked very hard, and lack of intereset of theirmanagers and doctors on taking protective precautions.The nurses who were exposed to chemotherapeutic drugs should use suitable protectiveequipment and precautions during the preperation and administration of the agents,they are verynecessary fort he percfect prevention;and also they ae very important in order to prevent possiblehealth risks and absorption of the drugs.The percetages of nurses who were taken into working into working scope are like this, 18-23years old or older 24% , 24-29 years old or older 29%,30 35 years old or older <strong>26</strong>%,36 years old orolder 25%.The majority of the nurses who took protective precautions and didn’t take precautionshave a degree of pre-licence (43.8%) and the ones who had been working at least 1-5 years (35.4%).The frequency of applying chemotherapy in the group that didn’t take precaution is 39.6%aproximately 1-2 in a day, ın the other group it is 29.2%, 3-5 in a day. The percentage of the nursestrained on chemotherapy in the first group is 19.9% and in the other group, it is 29.2%.43


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>It was determined that; the masured overage of the level of serum methotrexate of 16 nurses,who prepared chemotherapeutic Agents and applied and didn’t take protective precaution was0.0613 umol/L, in the other group 8 who tookprotective precaution), it was 0.050 umol/L. Thedifference between the overage of the serum methotrexate of the nurses who took and didn’t takeprecautions, is statisticly important. (P0.05). Howeever the healthcomplaint between the nurses who didn’t take protective precaution have been seen more thanother groups.When their health complaints were compared seperately; allergic reaction, stomach ache, andnousea complaints were seen more between the nurses who didn’t take precautin. (P0.05) In the paint of wiev of menstrual dysfunction nodifference has been found between the groups. (P>0.05). Percentage of seeing menstrualdysfunction between the nurses, taken into the scope of investigation is 56.3 %.An important difference has been determined between the frequncy of applyingchemotheraapy and health complaints between all the nurses and the44


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriLOMBER DİSK AMELİYATI OLMUŞ ERİŞKİN HASTALARINGENEL SAĞLIK STAT<strong>Ü</strong>S<strong>Ü</strong> BOYUTLARININ ÖLÇ<strong>Ü</strong>LMESİMEASUREMENT OF GENERAL HEALTH STATUS LEVELS OF ADULTPATIENTS HADUNDERGONE LOMBER DISC SURGERYPakize ÖZY<strong>Ü</strong>REKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALIİzmir-2000ÖZETTeknolojik gelişmelerle birlikte tanı, değerlendirme ve tedavi yöntemlerindeki ilerlemeler,primer sağlık hizmetlerinin artırılmasına, yaşam süresinin uzamasına, fonksiyonellik ve iyilikhalini geliştirilmesine verilen önemi artırmıştır. Bu durum sadece sağlık ekibinin değil her kesimiçinde önemli bir amaç olmuştur. Dinamik bir nitelik taşıyan yaşam kalitesi kavramının sürekligelişim içinde ve yanında içeriğinin de çok yönlü olması tanımlanmasını güçleştirmiştir. Yaşamkalitesi sıklıkla “sağlıkla ilgili yaşam kalitesi”, “subjektif sağlık” durumu ve “fonksiyonel durum”gibi kavramlarla ifade edilmektedir. Fonksiyonellik ve iyilik hali hem uygulanan tedavinin hemde lomber disk hastaların sağlıklarının değerlendirilmesini, hastalık ve cerrahinin genel sağlıkstatüsü üzerindeki etkisinin incelenmesini sağlamış olacaktır. Genellikle kronik hastalığı olanhastaların genel sağlık statülerini değerlendirmek için özelliklede beyin cerrahisi dalındayapılmış çalışma bulunmaktadır ve cerrahi bilim dallarının, üzerinde çok az durduğusonuçlardır.Bu çalışma Afyon ili merkezinde bulunan Devlet Hastanesi ve Sosyal Sigortalar KurumuHastanesi’nin beyin cerrahi servisinde lomber disk nedeniyle ameliyat olmuş erişkin kadın veerkek hastalar üzerinde yapılmıştır. Araştırma 1 Mayıs 2000-30 Ağustos 2000 tarihleri arasındayapılmış, toplam 30hasta üzerinde çalışılmıştır. Bu çalışmanın amacı; lomber disk hastalarınınkendi algılamalarına dayalı olarak ölçülen genel sağlık statülerinin demografik ve kliniközelliklerine göre değişip değişmediği, ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası genel sağlıkstatüleri arasında anlamlı bir fark olup olmadığını ve cerrahinin, hastaların genel sağlık statüsüüzerindeki etkisini incelemek için yapılmıştır.Hastaların genel sağlık statüsünü Short Form Survery-36 (SF-36) ölçeği kullanarakölçülmüştür. SF-36 ölçeği genel sağlık statüsünü sekiz alt boyutta ölçmektedir. Hastalarıngenel sağlık statüsü fiziksel fonksiyonellik, fiziksel rol sınırlamaları, ağrı, canlılık, genel sağlıkalgılamaları, sosyal fonksiyonellik, duygusal rol sınırlamaları ve mental sağlık boyutlarıyladeğerlendirilmiştir. Hastaların genel sağlık statüsü boyutları ameliyat öncesi ve ameliyattan 1,5ay sonrası olmak üzere iki kez değerlendirilmiştir.Yapılan çalışma sonunda, yaş, cinsiyet, eğitim, hastalığı nedeniyle, hekime başvurmasayıları, yine hastalığı nedeniyle tedavi görüp görmeme ve ameliyat olup olmama durumlarıgibi demografik ve klinik özellikleri açısından anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0.05). Hastalıksüreleri bakımından hastaların ameliyat öncesi genel sağlık statüsü boyutlarından fiziksel45


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>fonksiyonellik ve mental sağlık boyutları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğubulunmuştur (p


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerigeneral health status dimensions before surgery, there are significant differences in physicalfunctionality and emotional health dimensions regarding illness duration (p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>KORONER BYPASS AMELİYATI GEÇİREN HASTALARDA <strong>Ü</strong>Ç FARKLI ISITMAYÖNTEMİNİN AMELİYAT SONRASI HİPOTERMİNİN ÖNLENMESİ <strong>Ü</strong>ZERİNEETKİLERİNİN İNCELENMESİNurcan ÖZTAŞ G<strong>Ü</strong>ZELAYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Şenay KAYMAKÇIİzmir-2000ÖZETBüyük ameliyat grubuna giren açık kalp ameliyatlarında göğüs boşluğunun açılması,ameliyat ve anestezi süresinin uzun olması, intravenöz sıvıların, cilt hazırlama, mediyasten vetoraks boşluğunu yıkama solüsyonlarının soğuk olması, açıkta kalan vücut yüzeyinin genişolması, ameliyahane ısısının düşük olması ve hastaya ait risk faktörlerinin de etkisiylehastalarda yoğun bakımda vücut ısısında düşme meydana gelmektedir. Bununla birlikte açıkkalp ameliyatlarından olan koroner bypass ameliyatı sırasında kardiopulmoner bypass (KPB)süresince derin ve uzun süreli hiportermi uygulaması ameliyat sonrası hastalarda hiportermiriskini artırmaktadır.Bu araştırma koroner bypass ameliyatı geçiren hastalarda; ısıtılmış standart hasta battaniyesi,elektrikli battaniye ve hidrotermik battaniye kullanımının ameliyat sonrası hiportermininönlemesi üzerine etkilerini incelemek amacıyla 40-69 yaşları arasındaki hastalarda yapılmıştır.Araştırma verileri ameliyathanede kullanılan Hasta Tanıtım Formu ve Ameliyathaneİzlem Formu (<strong>Ek</strong> 2), yoğun bakımda kullanılan Yoğun Bakım Hasta İzleme Formu (<strong>Ek</strong> 3) iletoplanmıştır. Elde edilen veriler Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Bilgisayar Araştırma Merkezinde SPSSprogramı kullanılarak değerlendirilmiştir. İstatistiksel analizlerde; yüzde ve sayı dağılımları, KiKare, tekrarlı ölçümlerde Tek yönlü varyans analizi ve duncan testi kullanılmıştır.Araştırmaya Ocak 1999-Kasım 1999 tarihleri arasında Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Kalp ve DamarCerrahisi Anabilim Dalı’nda koroner bypass ameliyatı geçiren ve araştırmanın sınırlamalarınauygun olan hastalardan 10’ar kişilik I, II ve III. Grup olmak üzere 30 hasta alınmıştır. Gruplararasında homojenliğin sağlanması amacıyla hastaların yaşı, cinsiyeti, beden kitle indeksi (BKİ),ameliyat süresi, anestezi süresi, ameliyathane, yıkama solüsyonları ve intravenöz sıvıların ısısıaçısından eşleştirilmiştir. Gruplar arasında istatistiksel açıdan fark bulunmamıştır. (p>0.05)ameliyat süresince ısı kaybını önlemek için ameliyathanede bütün hastalar KPB sonrasındaameliyat sonuna kadar 37°C su ısısına ayarlanmış hidrotermik battaniye ile ısıtılmaya devamedilmiştir. Yoğun bakımda hastaların I. grubu; 40°C etüv’de ısıtılmış standart hasta battaniyesi,II. Grubu; TSE onaylı (Omak marka) elektrikli battaniye, III. grubu; 37°C su ısısına ayarlanmışhidrotermik battaniye kullanılarak ısı kaybı önlenmiştir.Ameliyat sonrası yoğun bakım hastalarının hemodinamik değerlerini karşılaştırmak içinizlenen arteriyal kan basıncı, nabız, hemotokrit, kardiyak indeks, kardiyak output, metabolikdeğerlerini karşılaştırmak için arteriyal kandan izlenen PH, Parsiyel karbondioksit, parsiyeloksijen, bikarbonat, asit-baz, oksijen saturasyonu, koagülasyon değerleri üzerine etkilerini48


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerikarşılaştırmak için izlenen ACT ve drenaj miktarına olan etkileri açısından gruplar arasındaistatistiksel olarak anlamlı fark bulunamamıştır (p>0.05).Çalışmanın sonucunda kullanılan ısıtma araçlarının üçünün de hastalarda ameliyat sonrasıhiportermiyi önlemede etkili olduğu ve istatistiksel olarak ısıtma araçları arasında anlamlı farkbulunmadığı belirlenmiştir (p>0.05).SUMMARYAs a major surgical procedure in open heart surgey many causative patients, such as longerduration of operation and anesthesia extensive skin preparation and exposure, irrigation ofmediastinal and thoracal cavities with cold solutions, administration of cold intravenous fluids,cold temperature of operation room and other risk of factors of patient, all can lead postoperativehypothermia application along the cardiopulmonary bypass (CPB) in patients undergoingcoronary artery bypass surgery might also increase the risk of postoperative hypothermia.This study was designed to compare the effects of warmed Standard blanket, electric blanketand hydrothermic blanket on prevention of postoperative hypothermia in patients between 40-69years old.All data for each patient were collected in patient information and operative data form (suppl2) that had been filled in operation room, and intensive care observation form (suppl 3) that hadbeen filled in intensive care. All data were statistically processed by SPSS programme in theComputer Analysis Center of Ege Univesity. In statistical analyses, percent and numeric valves werecompared Chi-sqaare test and comparison of repetative-periodical measurements were performedby Univariance analysis and Duncan test.30 patients, who underwent coronary artery bypass surgery between January 1999 andNovember 1999 in Ege University Cardiovascular Surgery Department and who had suitableconditions, were studied under three separate subgroups in which patients were allocated in equalnumber (n=10). Three was not any significant difference between three groups regarding age,gender, body mass index (BMI), operation time, anaesthesia duration, operation room temperatureand intravenous fluid replacements (p>0,05). All patients were kept warm to prevent heat lossduring the period between the end of cardiopulmonary bypass and delivery to intensive careby hydrothermic blanket adjusted at 37°C were used for patients in group I, II and III, respectivelyheat loss.There was not any significant difference (p>0,05) between three groups regarding arterialblood pressure, Hemotocrit (Htc), Cardiac index (CI), Cardiac output (CO) measurements ashemodynamic parameters in the intensive care; PH, parcial CO2 (PCO2), parcial Oxygen (PO2), baseexcess (BE), oxygen satration (sat) values as metabolic parameters of arterial blood; ACT, totaldrainage in ml as coagulation and hemostatre parameters.Conclusion of this study suggest that all three different worming devices are equally effective inprevention of hypothermia and there was not any significant difference in effectiveness amongthem (p>0,05).49


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>POSTOPERATİF AĞRI YÖNETİMİNDE NONPARMAKOLOJİK GİRİŞİMLER VEHASTANIN KENDİ AĞRISINI DEĞERLENDİRMESİNE GÖRE ANALJEZİKUYGULAMASI YÖNTEMİ VE RUTİN ANALJEZİ YÖNTEMİNİN KARŞILAŞTIRILMASIAyla YAVUZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Türkan ÖZBAYIRİzmir-2000ÖZETBu çalışmada üst batın ameliyatı uygulanan hastalarda; postoperatif ağrı yönetimindenonfarmokolojik yöntemler (gevşeme, öksürme ve derin nefes alma, hayal gücünü kullanma)ve hastanın kendi ağrısını değerlendirmesine göre analjezik uygulaması yöntemi ile rutinanaljezi yönteminin karşılaştırılması yapılmıştır.Araştırma Denizli Devlet Hastanesi Cerrahi kliniğinde 19-11-1998 ile 22-7-1999 tarihleriarasında üst batın ameliyatı uygulanan fiziksel özellikleri ASA klasifikasyonuna göre sınıf I veII’ye uyan, yaşları 18-67 yaş arasında değişen 40 hasta üzerinde yapılmıştır.Hastahaneye yatış sırasına göre ilk 20 hasta uygulama grubuna, izleyen 20 hasta ise kontrolgrubuna dahil edilmiştir. İstatistiksel değerlendirmede ki-kare testi, Mann Whitney U testi,Wilcoxon Paired Samples testi, ve Fisher testi kullanılmıştır.Her iki gruptaki hastalara analjezik ajanı olarak Novaljin uygulanmıştır. Uygulama grubunaNovaljin İ.V olarak kendi ağrısını değerlendirmesine göre gerektiği zaman uygulanmış, kontrolgrubuna ise rutin olarak 3 x 1 İ.V Novaljin uygulanmıştır.Uygulama ve kontrol grubundaki hastaların postoperatif 48 saatlik süre ile analjeziktedavisinden önceki ve sonraki vital parametreleri uygulama grubundaki hastaların nonfarmokolojikgirişimden önceki ve sonraki VRS değerleri, uygulama ve kontrol grubundakihastalara 48 saat süresince uygulanan analjezik sayısı, mobilizasyon günü, yan etki durumları,hasta memnuniyeti ve operasyondan sonra hastanede kalış süresi karşılaştırılmıştır.Uygulama ve kontrol grubundaki hastaların analjezik tedavisinden önceki ve sonraki vitalparametreleri arasındaki fark nabız ve solunum değerleri açısından anlamsız bulunurken,sistolik ve diastolik kan basıncı değerleri yönünden anlamlı bulunmuştur. (p0.05).Uygulama ve kontrol grubundaki hastalara 48 saat süresince uygulanan analjezik sayısıaçısından gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. (p0.05).Uygulama ve kontrol grubundaki hastaların yan etki görülme oranı arasındaki farkistatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. (p>0.05).Uygulama ve kontrol grubundaki hastaların hasta memnuniyeti yönünden arasındaki farkistatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. (p0.05).50


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriSUMMARYIn this study the following comparsion was accomplished amount the patients towhomsuperior abdominal surgery was applied; routine analgesic modality with non pharmacologicalnursing attempts (relaxation, coughing and deep inhalation, use of common sense) within thepostoperatif pain management along with the analgesic application modality according topatients own assessment of pain.This research was conducted on 40 patients whose ages vary between 18- 67, whose physicalfeatures correspond to class I and II of ASA classifications, and who had taken superior abdomensurgery at Denizli Goverment Hospital Surgery Clinic between the dates of 19 Now 1998 through 22Jul 1999.According to admittance to hospital,20 patients were included in the application group andother 20 patients were taken to control group respectively. In the statistical assessment thefollowing tests were used; chi-square test, Mann Withney U Test, Wilcoxon Paired Samples Test andFisher Test.Novalgine was applied to both group patients as an analgesic agent. Novalgine was applied toapplication group patients when required as I.V.according to patient’s self pain evaluation, and itwas applied as routine 3 x 1 I.V. to control group patients.The following comparions were also made; postoperative 48 hour periods of patients within theapplication and control groups with thir vital parameters before and after analgesic treatment; VRSvalues before and after nonpharmacologic attempts of patients within the application group;number of analgesics applied within 48 hours to the experiment and control groups patients;number of days of mobilization; their side effect conditions, patient satisfaction and theirhospitalization periods after surgery.While the difference between vital parameters as before and after analgesic treatment ofpatients who were in the application and control groups, was found insignificant in regards topulse and respiration valus, whereas it was found significant related to systolic and diastolic bloodpressure (p0.05).The difference between VRS valus before and after nursing attempts of patients in theapplication group was found satistically significant (p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>AÇIK KALP AMELİYATI OLAN KİŞİLERDE VENTİLATÖRDEN AYIRMA DÖNEMİNDEARTERİYEL KAN GAZI ANALİZİ İLE PULSE OKSİMETRE ÖLÇ<strong>Ü</strong>MLERİ ARASINDAKİUYUMUN ARAŞTIRILMASISibel KORKMAZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALIİzmir-2000ÖZETBu araştırma, açık kalp ameliyatı geçiren 18-65 yaş arası erişkin hastalarda ventilatördenayırma (weaning) döneminde arteriyel kan gazı (A.K.G) analizi ile oksimetre ölçümü satürasyonsonuçlarının uyumunun karşılaştırılması amacıyla yapılmıştır. Ayrıca açık kalp ameliyatı geçirenanormal hemoglabin değerine sahip veya hipotermik durumdaki erişkin hastaların pulseoksimetre satürasyon sonuçları (SpO2) ile arteriyel kan gazı satürasyon sonuçlarının (SaO2)karşılaştırılması ve oksimetrenin anormal hemoglobin ve hiportermiden etkilenip etkilenmediğininbulunması amacıyla yapılmıştır.Yarı deneysel olarak yapılan araştırma 1 Mayıs 2000-1 Eylül 2000 tarihleri arasında Ege<strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kalp Damar Cerrahi Ana Bilimdalı’nda yürütülmüştür.Araştırmaya 18-65 yaş arası toplam 100 erişkin hasta alınmıştır.Hastalara ait veriler hasta dosyaları, anestezi kartları, hemşire izlem formları, ventilatördenayırma süresince izlenen A.K.G. analizi sonuçları ve aynı zamandaki oksimetre SpO2 değerlerininokunması ile elde edilmiştir. Bu bilgiler araştımacı tarafından hazırlanan hastaya yönelik“Hasta Tanıtım Formu” ve ventilatörden ayırmada kullanılan parametreleri kaydetmek üzeredüzenlenen “Postoperatif Hasta İzlem Formu” ile toplanmıştır.Hasta açık kalp ameliyatı sonrasında yoğun bakıma alındığında Hasta Tanıtım Formu hastadosyası ve anestezi kartından doldurulmuştur. Postoperatif Hasta İzlem Formu’ndaki veriler üçventilatör modunda iken alınmıştır. İlk ölçüm hasta ameliyattan çıktıktan 15 dakika sonra VCmodunda, ikinci ölçüm SIMV 10 modunda, üçüncü ölçüm ise CPAP modunda alınmıştır.Her ventilatör modu/frekansı ve F1O2’deki değişiklik yapıldıktan 15 dakika sonra A.K.Görneği alınmış ve eş zamanındaki oksimetre SpO2 değeride sonradan karşılaştırılmak üzerekaydedilmiştir.Hasta ventilatörden ayrıldıktan sonra extübasyon saati de forma kaydedilmiş, hastalarınventilatörde kalma süreleri ile anestezi süreleri arasındaki ilişki de araştırılmıştır.Verilen değerlendirilmesinde aritmetik ortalama, sayı ve yüzde dağılımları, iki eş arasındakifarkın önemlilik testi, korelasyon analizi, Mann Witney U Testi ve Kruskall Wallıs Varyans Analizitestleri uygulanmıştır.Araştırmanın sonucunda, üç ventilatör modunda A.K.G. analizi SaO2 sonucu ile pulseoksimetre ölçümü SpO2 sonucu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur(p


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleri(p0.05).Hemoglobin seviyesi normalin altında olan hastalar ile normal olan hastaların SpO2ölçümlerinin arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. (p>0.05).Hemoglobin seviyesinin normal sınırlar içinde olması SaO2 ve SpO2 ölçümleri arasındakifarkı azaltırken, istatistiksel olarak hemoglobin seviyesinin iki ölçüm arasındaki farka etkietmediği bulunmuştur.Santral vücut ısısı normal sınırlarda olan hastalar ile hiportermik olan hastaların SaO2 veSpO2 ölçümlerinin farklı çıktığı, düşük vücut ısısının oksimetre ölçümünü etklediği bulunmuştur(p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>In statistical analysis of data, mean values, numeric and percent distributions were calculated,and importance test of difference between two paired parameters, correlation analysis, Mann-Whitney u Test, and Kruskall Variance Analysis tests were performed.Conseguently, a statistically significant difference was found at each three ventilatory modesbetween SaO2 resuts of arterial blood gas analyses and pulse oxymetric SpO2 measurements(p0,005).Although, hemoglobin level being within normal limits decreased the difference between SaO2 andSpO2 measurements; it was found that hemoglobin level, actually, did not statistically effect thedifference beween SaO2 and SpO2 measurements.Results of SaO2 and SpO2 measurements were different between patients having normal andones with hypothermic central body temparature, therefore it was concluded that the low bodytemperature effected significantly the oxymetric measurements (p


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriCERRAHİ HASTALIKLARI HEMŞİRELİĞİANABİLİM DALIDOKTORA TEZLERİ55


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>56


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriKOLON VE REKTUM OPERASYONLARINDA PREOPERATİF KOLON HAZIRLIKYÖNTEMLERİNİN AMELİYAT SONRASI ENFEKSİYON <strong>Ü</strong>ZERİNDEKİ ETKİLERİAlev DRAMALIİzmir-1978ÖZETKolon ve rektum operasyonlarında ameliyat sonrası bakımın gerektirdiği özelliklernedeniyle Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Kliniğinde bu hastalıklardan dolayı operasyongerektiren ve uygulanan 171 vak’anın ameliyat sonrası izlenme ve bakım tekniği ile ilgili böylebir çalışmanın gerekliliği belirlenmiş ve bu konu üzerine yapılan çalışma doktora tezi olarakhazırlanmıştır. Kolon tümörlerinin oluşumunda yeri bulunan kolon polipleri ve kolitis ülserozahakkında da aydınlatıcı kısa bilgiler tezin içinde yer almaktadır.İzlenen 171 vak’adan 29’u post-operatif izlemede gösterilen çabaya rağmen kaybedilmiş141 vak’a ortalama olarak 7 gün izlemeden sonra yeni durumuna uyum göstermiş olarakçıkarılmıştır.171 vak’adan acil olarak ameliyata alınana 19 erkek,11 kadın hastadan, 8 erkek,4 kadar hasta postop izlemede kaybedilmiştir. 141 vak’aya 4 çeşit motod uygulanmış olup52’sinde post-operatif enfeksiyon meydana gelmiştir. Post-operatif enfeksiyon nedeniyle buhastalardan 8 kadın, 9 erkek hasta kaybedilmiştir. Post-operatif enfeksiyon gösteren vak’aların35’i tekrar normal seyir kazanmışlardır. Buna göre mortalite oranı %16,9 bulunmuştur.Yapılan istatistiki incelemede en küçük kareler metoduna göre Abdomine porinealoperasyonlarda lavman + Antibiyotik temizlemenin ameliyat sonucuna göre enfeksiyon oranıp


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SKOLYOZUN POST-OPERATİF SAĞITIMINDAHEMŞİRELİK BAKIMIArmağan Y<strong>Ü</strong>REKLİBornova-1978ÖZETBu çalışmamızda 1976-1978 yılları arasında Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Ortopedi ve TravmatolojiKliniğinde skolyoz ameliyatı geçiren, yaş ortalaması 16,6 olan, 13’ü kız 7’si erkek 20 hastayapre- ve post-operatif hemşirelik bakımı verilerek, post-operatif hemşirelik ve ev bakımınınsağıtım üzerindeki etkileri araştırıldı.Hasta ailelerinin sosyo-ekonomik durumlarının post-operatif hemşirelik ve ev bakımınıetkilediği gözlenerek, bu etkinin niteliği araştırıldı. Toplumsal düzeyin ekonomik düzeyleparalel gittiği görüldüğünden, toplumsal düzeyin göstergesi olarak ekonomik düzey alınıp,post-operatif hemşirelik ve ev bakımı sırasında ortaya çıkan komplikasyonların buna bağlıolarak değişimi incelendi.Değişim grafiğinin linner olduğu görülerek, x hasta ailesinin sosyo-ekonomik düzeyini, y dehasta başına düşen ortalama komplikasyon sayısını göstermek üzere,”En küçük KarelerYöntemi” yardımıyla değişim fonksiyonu ifadesininY=-3,256.10-4 x+4,257Olduğu istatistiksel olarak bulundu.Elde edilen bulgulara diğer bir istatistiksel yöntem olan “Tekli Regresyon Yöntemi”uygulanarak, değişim fonksiyonu ifadesininY=-3,250.10-4 x+4.303Olduğu ve En Küçük Kareler Yöntemiyle elde edilen ifadeyi doğruladığı saptandı.Sonuç olarak; post-operatif hemşirelik ve ev bakımının etkinliğinin hasta ailelerinin sosyoekonomikdüzeyinin lineer bir fonksiyonu olduğu ve sosyo-ekonomik düzeyle doğru orantılıolarak değiştiği kanıtlandı.58


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriMODİFİYE RADİKAL MASTEKTOMİ SONRASI GECİKTİRİLMİŞ OMUZ EGZERSİZLERİNİNOMUZ FONKSİYONLARI, DRENAJ MİKTARI, ETKİSİNİN İNCELENMESİŞenay ÖZENDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1992ÖZETBu araştırma, ameliyat sonrasında yapılan omuz ve kol egzersizlerinin, erken ve geçdönemde başlatılmasının, omuz fonksiyonları, drenaj süresi, drenaj miktarı ve seroma oluşmasıüzerine etkisini araştırmak amacıyla yapılmıştır.Deneysel olarak planlanan araştırmaya, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Genel CerrahiAnabilim Dalı ve Atatürk Sağlık Sitesi İzmir Devlet Hastanesi 4. Cerrahi Servisi’nde Ocak 1990-Mart 1992 tarihleri arasında meme kanseri tanısı ile yatan ve modifiye radikal mastektomiyapılan kadın hastalar alınmıştır. Araştırmanın örneklemi I.grup (erken egzersiz grubu) 33,II. grup (geç egzersiz grubu) 33 olmak üzere toplam 66 hastadan oluşmuştur. I. gruba ameliyatsonrası omuz ve kol egzersizleri 1. günde başlatılmış, II. gruba ise drenler çekildiği günbaşlatılmıştır. Hastaların drenaj miktarı, drenaj süresi her gün izlenerek kaydedilmiştir.Hastaların omuz fonksiyonlarının ameliyattan önce ve ameliyattan sonra taburcu olurkengoniometrik ölçümü ile fonksiyonel değerlendirmesi yapılarak kaydedilmiştir. Verilerinistatistiksel değerlendirmesi Khi-kare, t testi ve yüzdeler kullanılarak yapılmıştır.Egzersizler erken başlatılan I.gruptaki hastalarda drenaj miktarı ve drenaj süresindeegzersizlere geç başlayan II. gruba oranla artış olduğu, ancak egzersizlere geç başlayan gruptadiğer gruba oranla omuz fonksiyonlarında daha fazla kısıtlama olduğu saptanmıştır.SUMMARYThis research has been conducted to determine the effects of arm and shoulder exercises,comparing those started soon after modified radical mastectomy with those started at later time.Effects considered were shoulder movements, duration of drainage amount and seroma formation.The research was designed as an experimental study and carried out in the surgical wards ofEge University of Medical Hospital and Atatürk Health Centers İzmir State Hospital, from January1990 to March 1992. Women with breast cancer who have had modified radical mastectomy werechosen as the research samples. The study population was divied into two groups; the first group of33 as an Early Exercise group, and the second group of 33as a late Exercise group, a total of 66. Thefirst group of women had been started the arm and shoulder exercises on the first day of theiroperation, while the second group had been started after the tubes had been removed. The amountof drainage and its duration were reported everday women’s shoulder functions before theoperation and after the operation just before they were discharged were examined with themeasurement of goniometer.The data is analysed with the statistical tests of Chi-square and t test.The results demonstrate that the amount of drainage and its duration in the first group weregreater compared to the second group. However, the second grop which had been started on theexercises late limited shoulder functions.59


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>YOĞUN BAKIMDA T<strong>Ü</strong>PLE BESLENEN HASTALARDA, KULLANILAN YÖNTEMİN,DİYARE OLUŞTURMA SIKLIĞINA ETKİSİNİN İNCELENMESİTürkan ÖZBAYIRDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1995ÖZETBu çalışma, yoğun bakımda tüp ile beslenen hastalarda devamlı-aralıklı damla yolu ilebeslenmenin diyare oluşturma sıklığına etkisinin incelenmesi amacıyla klinik deneyselaraştırma olarak yapılmıştır.Araştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı YoğunBakım Birimi’ne 1 Ağustost 1993-Aralık 1994 tarihleri arasında baş-boyun toraks, abdominalortopedik travma nedeniyle yatan ve entral beslenme yönetiminden, tüple beslenen hastalarçalışma kapsamına alınmıştır.Araştırmanın örneklemini; deney grubu, devamlı damla yoluyla beslenen (30) hasta,kontrol grubu aralıklı damla yoluyla beslenen (30) hastadan oluşmuştur.Araştırmada diyare görülme sıklığı; tüple beslenmeye başlama ve 2. gün, 3-5 gün, 7-10.günlerde (0), (1), (2), (37) gün sayı olarak,Mide rezidue miktarı; beslenmeden 4 saat sonra mide içeriği aspire edilerek 100ml olarak,Biyokimyasal ölçümler transferin, albümin ölçümleri başlangıç-son olarak değerlendirilmiştir.Verilerin istatistiksel değerlendirilmesi; Khi-kare testi, iki ortalama arasındaki farkınönemlilik testi (t testi), Kruskal Wallis Varyans Analizi kullanılarak yapılmıştır.Devamlı damla yoluyla beslenen hastalarda, aralıklı damla yoluyla beslenen hastalaraoranla daha az diyare görüldüğü,Beslenmeden 4 saat sonra mide içeriğinin aspirasyonunda rezidue miktarında farkolmadığı,Deney ve kontrol grubundaki hastalarda transferin, albumin (başlangıç-son) ölçümlerindedeney grubunda anlamlı fark olduğu saptanmıştır.SUMMARYThis study was planned to examine the effects of tube feeding, applied continuously or intermittandly in intensive care patients, on incidence of diarrhea.The study was carried out in the Ege University Medical Faculty Hospital Anesthesiologyİntensive Care Unit between Augost 1 st and December 30 th 1994. The population of the study wascomposed by those who had been travma patients and who had been travma patients and whohad been receiving tube feeding.60


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriThe sample of the study was constructed by two groups of 30 patients. The experimental groupwho had been receiving continuouns tube feding and the control group who had been receivingintermittend tube feeding.The incidence of diarrhea with tube feeding was observed on the onset of tube feeding (0), one(1), two (2), three (3), more than three times.The amount of gastric residue which was meansured with the aspiration of stomach 4 hoursafter tube feeding, was evaluated as more than 100 mland less than 100ml.The bio-chemical measurements (the levels of albumin and transferrin) were also considered.The statistical analysis of the study was accomplished by means of those tests; chi-kare, T test,Kruskal Wallis test and Variance AnalysisThe results of the study demonsrated that;The incidence of diarrhea found to be less occured in those patients who had been receivingcontinuous tube feding,There was no dignificant in the amount of gastric residve 4 hourse after feding,Lastly the was a significant diffirance in the measurements of tranferrin and albumin measuredat the beginning and at the end of tube feding in the experimental group. Both of the measureswere higher in the experimental group.61


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>TOTAL PARENTRAL BESLENMEDE GELİŞTİRİLEN İZLEM PROTOKOL<strong>Ü</strong>N<strong>Ü</strong>NKOMPLİKASYONLARIN GÖR<strong>Ü</strong>LME DURUMUNA ETKİSİTHE EFFECT OF THE HOW UP PROTOCOL THAT IS IMPOROVED FOR TOTAL PORENTERALNUTRITION TO THE OBSERVED COMPLICATIONSAklime DİCLE SARIKAYADanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1997ÖZETBu araştırma T.P.B uygulanan hastalarda araştırmacı tarafından geliştirilen “T.P.B.Uygulanan Hastalara Yönelik Bakım ve İzlem Protokolü” kapsamında planlanmış standartbakımın komplikasyonların görülme durumuna etkisinin incelenmesi amacıyla klinik vedeneysel olarak planlanmıştır.Araştırmanın bir alt hedefini hastaların T.P.B. öncesi beslenme durumları ile T.P.B.’ninsonundaki beslenme durumları karşılaştırılarak planlanmış bakımın malnütrisyonun önlenmesineve düzeltilmesine etkisini saptamak oluşturmuştur.Araştırmada, Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi; Genel Cerrahi AnaBilim Dalı ve Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı Yoğun Bakım <strong>Ü</strong>nitesinde, 1 <strong>Ek</strong>im1995-30 Mart 1996 tarihleri arasında yatan, periferal ve santral olarak yerleştirilen kateterleryardımı ile T.P.B. uygulanan erişkin hastalarda yapılmıştır.Araştırmanın örneklemini araştırma sonuçlarının etkilenmesini önlemek amacıyla, önceklinik rutin bakımla izlenen T.P.B. uygulanan 25 erişkin hasta alınarak kontrol grubu, sorumlu veklinisyen hemşirelere T.P.B konusunda ve geliştirilen bakım ve izlem protokolü konusunda bilgiverildikten sonra da T.P.B. uygulanan 25 erişkin hasta alınarak olgu grubunu oluşturmuştur.Araştırmada;Olgu ve kontrol grubunda T.P.B uygulamasının ilk 24 saatinde tanımlayıcı bilgileritoplanmıştır.Olgu ve kontrol grubunda T.P.B’nin ilk 24 saatinde antropometrik, T.P.B’nin başlangıcı vesonundaki biyokimyasal ve hemogram ölçümleri izlenmiş, bu süre boyunca da hastaların kalorive nitrojen durumlarına yönelik veriler toplanmıştır.Kontrol grubu klinik rutin bakımla, olgu grubu da araştırmacı tarafından geliştirilen “T.P.B.Uygulanan Hastalarda Yönelik Bakım ve İzlem Protokolü” doğrultusunda bakım verilmiştir.T.P.B. komplikasyonları da olgu ve kontrol grubunda araştırmacı tarafından geliştirilen“T.P.B. Uygulanan Hastalarda Komplikasyonları Tanılama Rehberi” kullanılarak da günlükhemşirelik tanılaması, tüm hekim ve hemşirenin dosya kayıtları, tanı yöntemleri ve laboratuarverileri değerlendirilerek izlenmiştir.Araştırmada verilerin analizi SPSS istatistik programı ile bilgisayarda araştırmacı tarafındanyapılmıştır. Analiz yöntemi olarak yüzdelik, bağımsız ve bağımlı iki ortalama arasındaki farkınönemlilik testleri (t testi), ki- kare ve fısher kesin ki-kare testi kullanılmıştır.62


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriAraştırmada;Olgu ve kontrol grubunda T.P.B’nin başlangıcı ve sonundaki antropometrik ölçümleriarasında fark olmadığı;Olgu grubunda T.P.B’nin başlangıcı ve sonundaki antropometrik ölçümlerinin değerlendirilmesinde,T.P.B. başlangıcı ve sonundaki vücut ağırlığı ölçümleri arasında fark olduğu,Tiseps cilt kıvrım ve kol ortası çevresi ölçümlerinde fark olmadığı;Kontrol grubunda T.P.B’nin başlangıcı ve sonundaki antropometrik ölçümleri değerlendirildiğinde,T.P.B’nin başlangıcı ve sonundaki vücut ağırlığı ölçümleri arasında fark olduğu;Tiriceps cilt kıvrım ve kol ortası çevresi ölçümlerinden fark olmadığı;Olgu ve kontrol grubunda verilen ve hesaplanan kalori, protein, nitrojen, kalori nitrojenoranları ve saatteki infüzyon hızı arasında fark olmadığı;Olgu ve kontrol grubunda T.P.B’nin başlangıcı ve sonu biyokimyasal ve hemogramölçümleri arasında fark olmadığı;Hastalarda T.P.B. komplikasyonların görülme durumu incelendiğinde;Olgu grubunda komplikasyonların dağılımı; her komplikasyon için “n:25” üzerindenalınarak % 4’ünde kateter tıkanıklığı, % 25’inde kateter giriş yeri enfeksiyonu, % 28’inde dehidratasyon,% 20’inde overhidrasyon, % 64’ünde hiperglisemi, % 4’ünde hipoglisemi, % 28’indehipokalemi, % 16 oranlarında hiponatremi ve hipernatremi, % 8’inde hiperkalsemi % 12’sindehipokalsemi, % 32’inde hiperlidemi, % 36’ında prerenal azotemi, % 48’inin karaciğer fonksiyontestlerinde yükselme, % 32’inde T.P.B.’nin sonunda ödem; % 22’sine de anemi tablosunun eşlikettiği saptanmıştır.Kontrol grubunda komplikasyonların dağılımı; her komplikasyon için “n:25” üzerindenalınarak % 12’inde D.V.T. % 8’inde pulmoner emboli, % 8’inde kateter tıkanıklığı, % 48’indekateter giriş yeri enfeksiyonu, % 8‘inde katetere bağlı sepsis, % 44’ünde dehidratasyon,% 28’inde overhidrasyon, % 72’inde hiperglisemi, % 16’sında hipoglisemi, % 8’inde hiperkalemi,% 40’ında hipokalemi, % 32’inde hipernatremi, % 24’ünde hiponatremi, % 16’ındahipokalsemi, % 20’inde hiperlipidemi, % 44’ünde preneral azotemi, % 32’inin karaciğerfonksiyonlarında yükselme, % 20’inde T.P.B.’nin sonunda ödem; % 84’üne de anemi tablosueşlik ettiği saptanmıştır.Kontrol grubunda T.P.B. komplikasyonlarının olgu grubuna göre daha fazla sayıdaolmasına rağmen istatistiksel olarak fark olmadığı;Olgu ve kontrol grubunda komplikasyonlarının etkilediği düşünülen bazı değişkenlerincelendiğinde,Olgu grubunda tıbbı tanılarına göre hiperlipidemi görülmesi incelendiğinde G.İ.Sperferasyonlarında fark olduğu; Kontrol grubunda T.P.B. sürelerine göre hiperkalemi görülmedurumları incelendiğinde 21-30‘cu günlerde fark olduğu; diğer değişkenlerde fark olmadığısaptanmıştır.Araştırmada her hastanede mutlaka enteral ve parenteral beslenme komitelerininkurulması ve bu komitelerde hemşirenin bulunmasının gerekli olduğu; komplikasyonların herbirinin daha ayrıntılı olarak ve geniş hasta popülasyonlarında araştırılmasının gerekli ve önemliolduğu;Sorumlu hemşirelerin protokol doğrultusunda kullanabilecekleri ”T.P.B. UygulananHastalarda <strong>Hemşirelik</strong> Girişimlerine Yönelik Kontrol Çizelgesi”; ve klinisyen hemşireninkullanabileceği “Total Parentral Beslenme Uygulanan Hastaya Yönelik <strong>Hemşirelik</strong> İzlem”çizelgesi öneri olarak sunulmuştur.63


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SUMMARYThis study research has been planned clinically and experimentally in order to study the effectof Standard care complications which have been devised within the context of the care and follow -up protokol pertaining to the cases to whom TPN has been applied which was developed by theresearcher.The another (secondary) purpose of the research was to establish the effect of the planned careprocess on the prevention and imporvement of malnutrition comparing pre and post TPNnutritional consequences of the cases.The study was performed on the cases to whom TPN was applied by means of the peripherallyand centrally to located catheters and who was admitted to the intensive-care unit of theanesthesiology and reanimation and general surgery wards at the research and implementationhospital of Dokuz Eylül University from 1.9.1995 to 30.3.1996The sampling unit was the control group of 25 adulth cases who were given TPN and followedup with clinical routine care, in order to avoid the patentral infuence on the study outcomes, and25 adult cases who were given following the enlightenment of the responsible and clinician nursesabout the administration of TPN, the later being the case (expeiment) group in view of care andfollow up protocol.In this study, the descriptive and distinctive evidence of the case and control groups wascollected within 24 hours after TPN administration.In the first (intial) and the last 24 hours of TPN administation to the case and control groups,antropometric meansurements and the early and late TPN biochemical and hemogram (graphic)meansurements were examined and during all this period of time, the evidence (data) relatedcalorie and nitrogen positions of the related patients was collected.The controlgroup was provided with clinical routine care, and the case group with the care andfollow up protocol related to the cases who have been administered TPN was developed by theresearch maker.Analysis of the was conducted by the related researcher by means of SPSS satistical program oncomputer. Analytic methods were percentage, test of importance of the difference between theindependent and dependent means (t test) chi-square Fısher definitive chi square test.In the study, it was found that antropometric measurements of the early and late TPN showedno differnce between the case and control groups.That during and after the evaluation of the antropometrik; that during and after the evaluationof the antropometric measurements, the early and the late. TPN of the case group, body weightdifferences emerged between the early and late. Tpn administration and tricps skin-fold witdth andmid-arm circumferential measuring showed no differences. That upon the assesor theantropometrik measurements in the early and the late TPN of the control group, there existed adifference between the body weight meansurements of the early and late. TPN administration, andno difference was seen in the measurements of Triceps skin-fold width and mid- arm circumference;That there was no distinction between the case and control groups In view of the quantities andrates of the measured and calculated calorie, protein, nitrogen calorie/nitrogen and rate of infusionper hour; and that there was seen no difference in the biochemical and hemogram measurementsat the begining end of the TPN in the case control groups.Considering the complication incidence related to TPN of the patients;The complication range of the case group In view of each complication “n=25”are as follow:Cathetr obstruction, 4 %; catheter exit site of infection, 25 %; dehydration, 28%; overhydration,64


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleri20 %; hyperglycaemia, 64 %; hypoglycaemia, 4 % hypokalemia, 28 % hyperlipidemia andhyponatremia, 16 %; hypercalcemia, 8 %; hypocalcemia, 12 % hyperlidemia, 32 %; pre-renalazotemia, 36 %; elevations in the liver test results, 48 % oedema due to as following TPNadministration, 32 %; anaemic Picture, 22 %; were found to have accompanied the the TPNadministration.The range of complications in the control group supposing n=25 for each complication,showed that Great Vein Thrombosis was in 12 %; pulmonary embolism in 8 %; catheter obstructionin 8 %; catheter exit site infection in 48%; catheter sepsis, n 8 %; dehydration in 44 %; overhydrationin 28%; hyperglycaemia in 72 %; hypoglycaemia in 16 %; hyperkalemia 8 %; hypokalemia in 40 %;hypernatremia in 32 % hyponatremia in %24; hypocalcemia in 16 %; hyperlipidemia in 20 %; prerenalazotemia in 44 %; liver functions test elevation in 32 %; oedema due to after TPN in 20 %; andanaemic Picture in 84 % of the cases.It was found and presented that although the control group had slightly more complicationsthan of the case group, there was statistically no difference between the two groups.That considering a number of variations supposed to effect the complications of the case andcontrol groups, Gİ S perforation exhibited differences upon examining that hyperlypidemia is seenaccording to medical diagnoses on the case group; in the control group. Considering thehypercalemia incidences depending on TPN periods there ensured some differences on 21 st-30 thdays, and variables seemed unchanged that during.After the study research, every hospital should establish enteral and pareenteral nutritioncommittees, such committes, such committeesshould have the concerned nurses, and everycomplication should be examined and reached for in more detail and in larger case populations;and finally that control administration protocol can be used and nurses to utilise them inaccordance awith TPN administration protocol can well be used and recommended qas the TotalParentral Nutrition scheme for the nurses to the related patients.65


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>GEBELERDE DOĞUM ÖNCESİ VE DOĞUM SONRASI DÖNEMLERDEDURUMLUK-S<strong>Ü</strong>REKLİ KAYGI D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNİN İNCELENMESİGülümser SERTBAŞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1998ÖZETBu araştırma, gebelerde doğum öncesi ve doğum sonrası durumluk-sürekli kaygı düzeyinisaptamak, kaygı durumuna etki eden sosyodemografik ve doğurganlıkla ilgili özelliklerinin,doğum öncesi ve sonrası durumluk-sürekli kaygı düzeyi üzerindeki etkilerini saptamakamacıyla yapılmıştır.Araştırma 1997 yılında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı, sosyal SigortalarKurumu, Gaziantep sigorta hastanesi doğum servisinde yapılmıştır. Doğum yapmak üzerebaşvuran 200 gebe kadın araştırmanın evrenini oluşturmaktadır. Gebeler olasılıksız örneklemtekniği ile seçilmişlerdir. Araştırma görüşme ve soru kağıdı tekniğine dayalı tanımlayıcı birçalışma olarak yapılmıştır.Araştırmada veri toplama yönetimi olarak görüşme yolu ile uygulanan araştırmacıtarafından geliştirilmiş durumluk-sürekli kaygı ölçeği kullanılmıştır.Anket formu kapsamında kadınların sosyo-demografik ve doğurganlıkla ilgili, aile tipleri,destek kişileri içeren bilgiler yer almaktadır.Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik, t testi, Mann-Whitney U testi, tek yönlü varyansanalizi, Scheffe testi, Kruskal-Walls tek yönlü varyans analizi kullanılmıştır.Gebelerin doğum öncesi kaygı puanlarının, doğum sonrası kaygı puanlarından dahayüksek olduğu, gözlemiştir. Primigravida ve multipara olma durumlarına göre doğum öncesive doğum sonrası kayı düzeyleri arasında bir fark olmadığı saptanmıştır.Gebelerin yaşı, eşlerinin ve kendilerinin eğitim durumu, gelir-gider dengesi, evlilik süresi,gebelik sayısı, yaşayan çocuk sayısı, canlı doğum sayısı, son gebeliğin nasıl sonuçlandığı,gebelikler arası süre, istenmeyen gebelikler, bebeğin cinsiyeti, destek kişilerin olmayışı vedesteğin kim olduğuna ilişkin sosyo-demografik ve doğurganlıkla ilgili özelliklerin durumluksüreklikaygı düzeyi üzerinde anlamlı etkileri olduğu görülmüştür.Gebelerin çalışma durumu, eşin iş durumu, aile ipi, nikah şekli, ilk evlenme yaşı, canlı doğupölen çocuk, ölü doğum, düşük sayısı, cinsiyet ile uyumsuzluk, doğum bilgisi alıp almamadurumu, doğum bilgisini kimden aldığı, izlem sayısının gebelerde doğum öncesi ve sonrasıdurumluk-sürekli kaygı anlamlı düzeyde etkilendiği saptanmıştır.SUMMARYThis study was conducted to determine the state-trait anxiety levels of the pregnants beforelabor, and the effects of socio-demographic and prolificacy characteristics on the State-TraitAnxiety levels before and after labor.66


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriThis study was conducted at the Maternity Service of Gaziantep Sigorta Hastanesi which is anrestitution of the ministery of labor and social security between march and november in 1997 200pregnant women who applied to that service constituted the population at this study pregnantswere chosen by the random sampling technique of inter view and questionnaire.The collection of data was realized with a questionnaire developed by the researcher and astate-trait Anxiety Scale Developed by Spielberger and his friends.The questionnaire included the information about socio-demographic and prolificacycharacteristics family types and supporting people ın data analysis percentage, t-test, MannwhitneyU test, one-way variance analysis and kruskal-wallis one-way variance analysis were used.It was observed that the anxiety level Works of pregnants before labor were higher than thoseafter labor. No difference was observed between anxiety levels before and after labor according totheir being primigravida and multipara. It was found that socia-demographic characteristics andcharacteristics related with prolificacy like of the pregnants, their husbands and their education thebalance of income and outlay, period of marriage, number of pregnancy, number of alive children,number of alive labor, the result of lost pregnancy, time between pregnancies, reluctantpregnancies, sex of the baby, lack of supporting people and the identity of supporting people hadeffects on the State-Trait Anxiety levels.On the country, it was found that characteristic like employment, family type, marriage type,age at marrige, number of alive children who died later, dead labor, number of abortions,inconvenience withsex, the knowledge about pregnancy and the person she has got it, have notgot a significant effect on the state-trait anxiety level before and after pregnancy.67


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>POSTOPERATİF AĞRI KONTROL<strong>Ü</strong>NDE İNTRAVENÖZ HASTA KONTROLL<strong>Ü</strong>ANALJEZİ VE ARALIKLI İNTRAMUSK<strong>Ü</strong>LER ANALJEZİ YÖNTEMLERİNİNKARŞILAŞTIRILMASIDilek DALLIİzmir-1998ÖZETBu çalışmada Abdominal Total Histerektomi uygulanan hastalarda; İntravenöz HastaKontrollü Analjezi ve Aralıklı İntramusküler Analjezi yöntemlerinin, postoperatif ağrı kontrolündekietkinliği araştırılmıştır.Araştırma Celal Bayar <strong>Ü</strong>niversitesi Moris Şinasi Eğitim ve Uygulama Hastanesi Kadın Hastalıklarıve Doğum Kliniğinde 24 Haziran 1997 ile 17 Şubat 1998 tarihleri arasında AbdominalTotal Histerektomi girişimi uygulanan, fiziksel özellikleri ASA klasifikasyonuna göre sınıf Ive II’yeuyan, yaşları 33-64 arasında değişen 40 hasta üzerinde yapılmıştır.Hastaneye yatış sırasına göre ilk 20 hasta uygulama grubuna, bunu izleyen 20 hasta isekontrol grubuna dahil edilmiştir. Uygulama ve kontrol gruplarının randomizasyonu yapılmıştır.İstatistiksel değerlendirme, student t testi ve ki kare testi kullanılmıştır.Her iki gruptaki hastalara opioidi ajanı olarak meperidin uygulanmıştır. Uygulama grubunameperidin IV HKA yöntemiyle, kontrol grubuna ise aralıklı IM yolla verilmiştir.Grupların 24 saatlik süre içerisindeki ağrı ve sedasyon skorları, yan etki sıklıkları, 24 saatlikmerperdin tüketimleri, vital parametreleri ve hasta memnuniyeti değerleri karşılaştırılmıştır.IV HKA uygulanan gruptaki ağrı skoru değerlerinin, IM analjezi uygulanan gruba göre dahadüşük olduğu gözlenmiştir. Ağrı skorlarındaki farklar istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur.(p0.05). Hastalardan hiç birinde aşırı sedasyon gözlenmemiştir.24 saatlik meperdin tüketimi, IV HKA uygulanan grupta IM analjezi uygulanan gruba göreanlamlı olarak yüksek olarak bulunmuştur. (p0.05). Her iki grupta kaşıntı, alerji gibi yan etkiler görülmemiştir.Çalışmaya dahil edilen hastaların hiçbirinde solunum depresyonu ve önemli birhemodinamik değişiklik gelişmemiştir.Çalışma sonunda her iki gruptaki hastaların uygulanan yöntemden memnuniyeti; IV HKAuygulanan grupta IM analjezi uygulanan gruba göre istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur.(p


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriAnahtar Sözcükler: Postoperatif ağrı, Meperidin, İntravenöz Hasta Kontrollü Analjezi,İntramüsküler analjezi.SUMMARYIn this study, the methods of Intravenous Patient-Controlled Analgesia (IV PCA) and IntermitantIntramuscular Analgesia (IM) applied on Abdominal Total Hysterectomy patients and their effectson post-operative pain control process have been investigated and their effect on postoperativepain control process have been investigated.The research was carried out at the obstetrics and gyneocolog clinic of Moris Şinasi Trainingand Appliciation Hospital, Celal Bayar University, between 24, June 1997 and 17, February 1998 on40 patients aged between 33-64, whose physical characteristics were fit to class I and II accordingto ASA classification and those who were applied abdominal total hysterectomy.According to their hospitalization order, the first 20 patients were included in the applicationgroup and the fllowing 20 were in the control group. Application and control groups were alsorandomized. Student t test and chi-square test were used in the statistical evaluation.Patients in both groups were applied meperidin as opioid agent. Meperidin was given to theapplication group with IV PCA method whereas it was given to control group with intermittent IMmethod.Groups’ pain and sedation scores, side-effect frequencies, 24-hour meperidin consumptions,their vital parameters and patient satisfaction values within a 24-hour period were compared.It was observed that pain score values of the IV PCA–applied group were lower than those of theIM analgesia-applied group. Differences in the pain values were found to be statistically reasonable(p0.05). In both groups no more than one side–effect was noted. No resonabledifference with reference to nausea frequency among groups was noted. Nor were any side-effectsuch as itchining or allergy seen in both groups.No respiratory depression or any important hemodynamic difference developed in any of thepatients included in this study.At the and of the study, the satisfaction of patients in both groups of the methods applied werefound to be statistically resonable in IV PCA applied group in contrats to the IM analgesic appliedgroup (p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>G<strong>Ü</strong>N<strong>Ü</strong>BİRLİK CERRAHİ HASTALARININ BAKIMI İÇİN HEMŞİRE BAKIM FORMUGELİŞTİRİLMESİ VE FORMUN KALİTE G<strong>Ü</strong>VENLİĞİNİN İZLEMİDEVELOPMENT A NURSING CARE FORM FOR DAY SURGERY PATIENTS AND FOLLOWINGUP QUALITY ASSURANCE OF THE FORMMeryem YAVUZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1998ÖZETBu çalışma, günübirlik cerrahi hastalarının bakımı için hemşire bakım formunungeliştirilmesi, geliştirilen bu formun kalite güvenliğinin izlenmesi, günübirlik cerrahi olanhastaların hemşire bakımından memnuniyetleri ve evde karşılaştıkları fiziksel problemlerinincelenmesi amacıyla, betimsel, kesitsel, ileriye yönelik, yarı deneysel olarak planlanmıştır.Araştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi; Genel Cerrahi ve Ortopedi veTravmatoloji Anabilim Dallarında Mayıs 1996 - Aralık 1997 tarihleri arasında yürütülmüştür.Araştırmanın örnekleminde olasılıksız örneklem yöntemi kullanılmıştır.Çalışma iki aşamada yapılmıştır. Birinci bölümde günübirlik cerrahi hemşire bakımformlarından önce ve sonraki dönemlerde hastaların pre ve postoperatif eğitim, hemşirelikbakımından memnuniyetleri ve evde karşılaştıkları fiziksel problemleri belirtebilecekleri(her ikiklinikten 60 kontrol, 60 deney, toplam 120 hastaya )anket uygulanmıştır.İkinci bölümde, geliştirilen günübirlik cerrahi hemşire bakım formunun ortopedi ve genelcerrahi kliniklerinde Nisan-Aralık 1997 tarihleri arasında kullanımının izlenmesidir.Form hemşirelerinin preoperatif (hastaya ait bilgiler, vitral bulgular, hasta hikayesipreoperatif kontrol listesi, hazırlayan hemşirenin imzası), postoperatif (vital bulgular, girençıkansıvı izlemi, tedavi, anestezi sonrası iyileşme puanı, diğer bilgiler, hemşire notu),taburculukla (taburculuk kriterleri, klinikten ayrılma şekli, taburcu eden hekim ve hemşireimzası ve taburculuk zamanı) ilgili verileri kayıt edebilecekleri üç temel bölümden oluşmuştur.Verilerin değerlendirilmesinde; sayı ve yüzde, ki-kare (X2 ) testi, Fisher kesin ki-kare testi,tek yönlü varyans analizi kullanılmıştır. Verilerin analizi SPSS for Windows 6.0 ile yapılmıştır.Sonuç olarak deney grubu hastalarının 48’i (%80) kontrol grubu hastalarının 34’ü (%56,7)oranında hemşirelik bakımından çok memnun kaldıklarını belirtmişlerdir. Deney ve kontrolgrubu hastalarının hemşirelik bakımlarından memnuniyetleri karşılaştırıldığında(P:0.016950.05) olmadığı görülmüştür. (Tablo 14).Hemşire bakım formlarının kliniklere göre dağılımları incelendiğinde; 167’sinin (%39.6)ortopedi kliniğinde, 255’inin (%60.4’ü) cerrahi kliniğinde işlendiği görülmüştür. (Tablo 21).70


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriFormların genel işlenme oranlarının aylara göre karşılaştırıldığında, genel toplampuan ortalamaları arasında istatistiksel açıdan bir fark olmadığı görülmektedir. (F=3,42>0,05)(Tablo 34).Anahtar Kelimeler: Günübirlik Cerrahi, Günübirlik cerrahi hemşire bakım formu, Günübirlikcerrahi hemşirelik bakımıSUMMARYThis study has been conducted in order to developed a nursing care from for day surgerypatients, follow up the quality assurance of it and to examine the level of patient satisfaction fromnursing care and the physical problems they have experienced at home.This study has been planned as a quasi-experimental prospective, cross-sectional, descriptiveresearch and had been carried out at the General Surgery and Ortopaedics clinics of EgeUniversityHospital, between may 1996-December 1997.As sampling technique, non- prabable sampling method was appliad.This study has been accomplished in two phases. The first phase was complied before and afternursing care form was introduced. In these 60 patients of Experimental and control groups at thetwo clincs were chosen.The groups have been interviewed with a questionnarre enguiring whether they have receivedpre and post operative teaching and satisfaction with the nursing care beside whether they hadany physical problems at their homes.At the secons phase, application of the nursing care from for day surgery, patients has beenfollowed at General Surgery and ortopaedic clinics during April to December 1997.The nursing care form for day surgery patients was composed of there main parts:First part includes preoperative information of the patients: (Vital sings, Patient medicialhistory, preoperative check list, nurse signature and time),Second part includes postoperative information (postoperative vital sings, intake output fluid,medication post anesthesia recovery score, other coditions, Nurses notes),Third part includes disharge planning information(discharge criteria, Disharge via, MedicalDoctor singnature, Nurse signature, Discharge time),In the data analysis of the study beside percentage the Chi-Square, test Fisher definitive Chi-Square test an done-way variance analysis techinques have been applied. The data was analysedby SPSS programs for Windows 6.0As a result, 48 patient (80%) of experimental group an 34 patient (56,7%) of control groupinformed a high levels of satisfaction of nursing care. This result demonstrates that the level ofsatisfaction of experimental Group difference found as stastistically significant (P:0,01695 P0,05) (Table 14).When the application of nursing care forms examined, it has been shown that 225 form (60,4%)were applied at General Surgery Clinics and 167 form (39,6%) at Ortopaedics Clinics (Table 21).When the ratio of appliance of the forms compared to months there was not a statisticallysignificant difference between means of total numbers (F=3,42>0,05)(Table 34).Key words: Day surgery, Day surgery nursing care form, nursing car efor day surgery.71


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>STOMA BAKIM EĞİTİMİ ALAN VE ALMAYAN HEMŞİRELERİN İZLEDİĞİHASTALARIN AMELİYATTAN SONRA YAŞAMA UYUM DURUMLARININKARŞILAŞTIRILMASIMeral ATAYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1999ÖZETBu araştırma, stoma bakımı konusunda eğitim almış hemşirelerle almamış hemşirelerinizledikleri hastaların yaşama uyum durumlarının karşılaştırılması amacıyla ileriye yönelik yarıdeneysel bir alan çalışması olarak planlanmıştır.Araştırma Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) Bozyaka ve Tepecik Eğitim Hastaneleri ile SağlıkBakanlığı Atatürk Eğitim Hastanesi Genel Cerrahi Kliniklerinde Nisan 1996- Eylül 1998 tarihleriarasında yürütülmüştür.Araştırmanın deney grubundaki hemşireler (SSK Hastaneleri) Stoma Bakım Eğitimi kursunakatılmış, kontrol grubundaki hemşireler (SB Hastanesi) katılmamışlardır. Eğitim alanhemşirelerin izlediği 20 hasta deney grubunu, eğitim almayan hemşirelerin izlediği 20 hastakontrol grubunu oluşturmuştur.Hastalardan veriler taburcu olmadan önce, taburcu olduktan 1 ay sonra ve 3 ay sonraolmak üzere 3 aşamada toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde sayı ve yüzde, Kki-kareTesti, Fisher Testi, t testi ve Varyans analizi kullanılmıştır.Sonuç olarak;• Stoma bakımı konusunda eğitilmiş hemşirelerin bakım verdikleri hastalar ile eğitimalmamış hemşirelerin bakım verdikleri hastaların yaşama uyum durumları arasında farkolmadığı,• Her iki gruptaki hastaların stoma bakımlarını yapabilme konusunda benzer bilgileresahip oldukları, ancak deney grubundaki hastaların ayrıca beslenme ve stoma problemlerineçözüm bulma konularında da bilgi sahibi oldukları,• Hemşiresinden stoma bakımı konusunda eğitim alan hastaların % 65’inin torbasınıkendisinin değiştirdiği, bu anlamda hemşirelik hizmetinin etkili olduğu,• Hastaların durumluk ve sürekli kaygı puan ortalamaları arasında anlamlı bir farkolmadığı,• Hastaların günlük yaşam aktivitelerini yerine getirmede gruplar arasında fark olduğu,deney grubundaki hastaların kontrol grubuna göre kendi kendine banyo yapma vegiyinebilmede zorluk yaşadıkları, kontrol grubunun ise deney grubuna göre ağırtaşımada zorluk yaşadıkları,• Sosyal uğraşlarını yerine getirebilmede deney ve kontrol grubu arasında anlamlı birfark olmadığı,72


Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleri• Stomalı kadın hastalar için ev işleri yapamama, erkek hastalar için istediği gibi hareketedememe ve işe başlayamamanın en belirgin sorun olduğu,• Deney grubuna katılan hemşirelerin stoma bakımını bir hemşirelik hizmeti olarakgördüğü, ancak kontrol grubundaki hemşirelerin bu fikre katılmadığı görülmüştür.SUMMARYThis study has been conducted to compare the adaptation of stoma patients who received careby those nurses trained in stoma care and those not. The study is planned as a quasi-experimentalresearch.The study has been carried out in the hospitals of Institution of Social Security and StateHospital between April 1996 and September 1998.The nurse who work at Scoial Security Hospitals complied the experimental group and thenurses work at State Hospital complied comparison group. The 20 patients who had been cared bynurses at the experimental group composed the patient experimental group, and the 20 patientswho had been cared bay nurses at the comparison group composed the patient comparison group.The data has been collected from patients in three phases; before discharge from hospital,1 month after discharge and 2 months after dischange. The data analysed by chi-sqguare test,Fisher Test, t Test and Analysis of Variance.The Resulst has demonstrated that;• There has been no variance between experimental and comparison groups in terms ofadaptation to life with a stoma,• There has been no difference between groups in the care of their stoma. However, theexperimental group showed a beter knowledge of nutrition and prevention of stomaproblems in contrast to comparison group,• The experimental patient group accomplished their stoma care by themselves in 65 %which can be evaluated as a result of effective nursing care and patient education,• There was been no difference between groups in terms of anxiety levels,• There has been contrast between groups in the activities of daily life. The patients in theexperimental group had had difficulties in taking bath and dressing, whereas the patientsin the comparison group had faced difficulties in carrying weight.• There hes been no variation between groups in carrying out social life,• The experimental nurse group agreed that stoma care is a part of nursing service, whereasthe comparison nurse group did not.73


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>74


PSİKİYATRİ HEMŞİRELİĞİ ANABİLİM DALIDOÇENTLİK TEZİ


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>76


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriDURUMLUK-S<strong>Ü</strong>REKLİ ANKSİYETE, POSTOPERATİF AĞRI VE HEMŞİRELİKETKİLEŞİMİNİN İLİŞKİLERİAysel KUMRALDOÇENTLİK TEZİİzmir-1979ÖZETBu araştırma, operasyon sonrası hastanın “ağrı”olarak adlandırıldığı durum ile DSAEölçümlerinin ilişkilerini ve hasta-hemşire etkileşiminin etkinliğini saptamak amacı ile yapılmıştır.Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi kliniğine yatan 104 hasta örneğe alınmıştır. 19 yaşınüstünde olan, majör operasyon tipleri sayılar guatr, herni safra kesesi, düedinal ulkus, pilonstenoz, batında kitle, karaciğer kisti operasyonu olacak hastalar örneğe alınmıştır.Deneklerin % 52.88’ini kadınlar,% 47.11’ini erkekler oluşturmaktadır. Yaş grupları eşit birdağılım göstermemekte, en büyük çoğunluk % 40.38 arasında 19-35 yaş grubundatoplanmakta, 35-50 yaş grubu örneklerinin % 33.65 ‘ini oluşturmaktadır. Deneklerin büyükçoğunluğu evlidir,% 85.57. Operasyon için daha önce hastaneye yatmış olan hastalar % 48.08ve yatmamış olan % 51.92 oranındadır. Denekler <strong>Ü</strong>niversitesi öğretim üyeliğinden inşaatişçisine kadar çeşitli meslek ve sosyal statü gruplarını kapsamaktadır.Alınan sonuçlara göre operasyon tüm hastaların Durumluk-A yükselmesine nedenolmaktadır. Operasyon sonrası operasyon stresi kalktığından Durumluk-A azalmaktadır. Sürekli-A nin operasyon öncesi yükseldiği görülmüşse de, Sürekli-A nin kısmen durağan bir kişiliközelliği olduğu düşünülmüştür. Hastaların gösterdikleri klinik psikofizyolojik anksiyete ve korkubelirtileri, cinsiyetleri, korkularını sözsel olarak anlatmalarının anksiyete ile anlamlı bir ilişkiiçinde olduğu anlaşılmıştır. (p


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriPSİKİYATRİ HEMŞİRELİĞİ ANABİLİM DALIY<strong>Ü</strong>KSEK LİSANS TEZLERİ79


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>80


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriEGE <strong>Ü</strong>NİVERSİTESİ HEMŞİRELİK Y<strong>Ü</strong>KSEK OKULU BİRİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİNKLİNİK UYGULAMA KAYGI D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNİNİNCELENMESİGönül ÖZG<strong>Ü</strong>RDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. İnci EREFEİzmir-1984ÖZET<strong>Hemşirelik</strong>te önemli bir problem olan kaygı, öğrenci hemşirelerde en fazla klinikuygulamalarda deneyimlenir. Kaygı, öğrenci hemşirelerin uygulamalarda bilgi ve becerilerinigeliştirmelerine ve hastalarına yaklaşımlarına (hasta-hemşire ilişkisi) engel olur.Bu çalışma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu Birinci sınıf öğrencilerinin ilk klinikuygulama süresinde (üç farklı zaman aralığında) kaygılarını ve kaygıya yatkınlıklarını ölçmekamacıyla yapılmıştır.Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu 1983-1984 Eğitim ve öğretim dönemi öğrencilerinintümü (344) araştırma evrenimi oluşturmaktadır. Bu evrenden alınan Ege <strong>Ü</strong>niversitesi<strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu birinci sınıf öğrencilerinin tümü (82) araştırmanın örneklemidir.Bu araştırma tanımlayıcı, kısmen analitik, kesitsel bir çalışma olarak yapılmıştır. Spielberger(1970) tarafından geliştirilmiş olan Durumluluk-Sürekli kaygı Envanteri üç farklı zamanda (klinikuygulama öncesi, ortası ve sonunda) öğrencilere uygulanmıştır. Kısa ifadelerden oluşan birözdeğerlendirme olan bu envanter toplam 40 maddeden oluşan iki ayrı ölçeği içerir.İki ayrı ölçeğin uygulanmasından elde edilen bulgulara göre;Öğrencilerin klinik uygulama öncesi, ortası ve sonundaki durumluk kaygı puan ortalamalarıgiderek azalmıştır. (46.79, 39.25, 38.63). Sürekli kaygı puan ortalamaları da, üç farklı zamanaralığında azalma göstermiştir. (44.73, 43.18, 41.97). Klinik uygulama öncesi, ortası vesonundaki durumluluk-sürekli kaygı puanları arasında doğrusal bir ilişki olduğu saptanmıştır.Bu sonuçlar araştırmanın ikinci hipotezi dışında, birinci ve üçüncü hipotezlerini destekleyiciolmuştur.81


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>HEMŞİRELERİN, RUH HASTALIĞI VE HASTALARINA KARŞI TUTUMLARININARAŞTIRILMASIMahire Olcay KIRLANGIÇ ÇAMDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Leman BİROLİzmir-1984ÖZETAraştırma Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinde yapılmış olup, hemşirelerin ruhhastalığına ve hastalarına karşı tutumlarını saptamak amacıyla tanımlayıcı olarak planlanmıştır.Araştırma kapsamına hastanede çalışan 59 hemşire alınmıştır.Veri toplama aracı olarak Savaşır‘ın tutum ölçmek için kullandığı görüşme formlarından birve iki nolu formlar kullanılmıştır. Görüşmeler yarı yapılandırılmış, teke tek görüşme şeklindeyapılmıştır. Formlar görüşme sırasında araştırmacı tarafından doldurulmuştur.Elde edilen veriler yüzdelik üzerinden değerlendirilmiştir. Değerlendirme sonuçlarına göre,hemşirelerin, hastalara karşı yeterince uygun ve terapötik tutum göstermedikleri, ruh sağlığı vehastalıkları konusunda, bilgi eksikliği içinde oldukları görülmüştür. Bu durum için; hemşirelerin,temel eğitimde bilgi ve eğitim düzeylerinin yükseltilmesi ile birlikte kişiliklerinin geliştirilmesineçalışılması, bu alanda çalışacak hemşirelerin isteklilik ve kişiliklerine uygunluğunun göz önündebulundurularak görevlendirilmeleri, görevlendirilmeden önce belirli bir süre kurstangeçirilmeleri, hizmet-içi eğitimlerinin ve denetimlerinin yapılması şeklinde önerilerdebulunulur.82


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriHASTANEDE YATAN HASTALARDA HASTANEYE İLİŞKİN STRES YARATANETKENLERİN SAPTANMASIAyça ARIKANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1984ÖZETBu çalışma, hastanede yatan hastalarda, hastane ortamına ilişkin stres yaratan etkenlerinsaptanması amacıyla yapılmıştır.Araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Hastanesi Dahiliye ve Cerrahi Kliniklerinde, 20 Nisan-25 Mayıs1984 tarihleri arasında yatan hastalardan bilinci açık, konuşabilecek durumda olup, Dahiliyehastalarının yatışlarını izleyen 3. veya 4. günü Cerrahi hastalarının 2. veya 3. günü özel odadışında kalan hastalar arasından, tesadüfi sayılar tablosu yardımıyla 30 Dahiliye ve 30 Cerrahihastasının oluşturduğu bir örneklem üzerinde yapılmıştır.Veri toplamada kullanılan anket formu, hastanede yatan hastalarda, hastaneye ilişkin stresyaratan etkenlerin saptanması amacı ile düzenlenmiş 43 sorudan oluşmuştur.Hastalara yöneltilen anket formu, görüşme tekniği ile yaklaşık 30 dakikalık süre zarfındauygulanmıştır.Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde, sayı ve yüzdelik üzerinden yorum yapılmıştır.Araştırma sonucunda hastanede yatan hastanın başta temel gereksinimleri olmak üzere,fiziksel ve ruhsal gereksinimlerinin de tam olarak karşılanamadığı, hemşirenin bağımsızişlevlerini yeterince uygulanmadığını söyleyebiliriz.Araştırmanın daha çok sayıda denek kullanılarak yinelemesi ve hastane hizmetleriningeliştirilmesi açısından tam olarak açıklığa kavuşabilmesi için araştırılmaların yapılmasıönerilmiştir.83


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>HUZUREVİNDE KALAN YAŞLILARIN ŞİMDİKİ YAŞANTILARINI ALGILAYIŞLARI İLEAYNI KURUMDA GÖREVLİ HEMŞİRELERİN BU KONUDAKİ GÖZLEMLERİNİNKARŞILAŞTIRILMASIAycan KARADAĞLIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Zeynep CONKİzmir-1984ÖZETAraştırma; İzmir Basın Sitesi Yaşlılar Huzurevi’nde kalmakta olan yaşlıların içindebulundukları yaşantılarını algılayışları ile aynı kurumda görevli hemşirelerin bu konudakigözlemlerinin karşılaştırılması amacıyla yapılmıştır.Huzurevi’nde kalmakta olan yaşlılardan, ağır bedensel hastalığı, kişiye, yere ve zamanayönelim bozukluğu olanlar dışında kalan yaklaşık 110 yaşlıdan, ”Birey sayısı belirli olanevrenden örneklem saptama” yöntemi ile örneğe 35 yaşlının alınması kararlaştırılmıştır.Böylece belirlenen yaşlılar tesadüfi sayılar tablosu yardımıyla araştırma kapsamına alınmıştır.Hemşirelerden ise, araştırmanın yapıldığı tarihlerde görev yapmakta olanlar örneğe alınmıştır.Veri toplamada kullanılan Williams Hemşire Gözlem Formu, hakkında bilgi istenen yaşlının,”Zihinsel uyanıklık, Güven derecesi ve Sakinliği, Grup Aktivitelerine Katılma” konularındakihemşire gözlemlerini içermektedir. Yaşlıya uygulanan soru formu ise, gözlem formundakiiçeriğe bağlı kalınarak hazırlanmış sorulardan oluşmaktadır.Hemşirelere yönetilen gözlem formu, soru kağıdı uygulama tekniği ile 10 -15 dakikalık sürezarfında uygulanmıştır. Yaşlılara uygulanan soru formunun ise uygulama süresi en fazla 20dakika olup, uygulamada sözlü iletişim tekniği kullanılmıştır.Yaşlıların fiziksel sağlık sorunlarından en fazla yakındıklarının başında, “romatizma”,“hipertansiyon”, “kalp yetmezliği” gelmektedir. Yaşlıların en çok söz ettikleri günlük yaşametkinliklerinin, “radyo-tv izlemek“, “sohbet etmek”, “gezmek ve dolaşmak“ olduğu saptanmıştır.Yaşlıların yapmaktan hoşlandıkları uğraşlarının, “hayvan beslemek“, “çiçek yetiştirmek”,“sevdikleriyle birlikte olmak”, ”aile ortamında bulunmak“, “elişleriyle uğraşmak” olduğubelirlenmiştir. Yaşlıların belirtikleri bu uğraşları ile hemşirelerin gözlemleri arasında farksaptanmıştır.Yaşlılarla hemşirelerin sorularına verdikleri yanıtların ortalamaları arasında; “Kendisiniselamlayanlara karşı ilgisi”, “Kişileri yerleri ve tarihleri tanıma”, “Günlük olaylara ilgisi“,“Servisinde hergün yapılan işlerle ilgili uyumu“, ”Diğer yaşlılarla ilişkileri“, “Kaygı düzeyi”, Grupaktivitelerine aktif katılım“ ile ilgili olanlarının ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlıbir fark bulanamamıştır.“Çevresinde olan biten olaylara ilgisi“, ”Diğer yaşlılar arasındaki sevinirliği“, “Genel olarakruh durumu“ ile ilgili olanlarının ortalamaları arasında da istatistiksel olarak anlamlı bir farkbulunduğu saptanmıştır.Araştırma sonucunda, kurum hizmetlerinin ve geriatri hemşireliği hizmetlerinin başlatılıp,geliştirilmesi ve bu kapsamada yaşlıların sağlık sorunları ve kurum bakımı hizmetleri ile dahayakından ilgilenilmesi amacı ile bazı öneriler getirilmiştir.84


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriPEPTİK <strong>Ü</strong>LSER HASTALIĞININ OLUŞUMUNDA, GEÇMİŞ YAŞAM OLAYLARININROL<strong>Ü</strong>N<strong>Ü</strong>N İNCELENMESİHülya DUMANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Güneş AKGÖN<strong>Ü</strong>Lİzmir-1989ÖZETBu çalışma, Peptik <strong>Ü</strong>lser hastalığının oluşumunda, geçmiş yaşam olaylarının rolününincelenmesi amacı ile planlanmıştır.Araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi ve Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Araştırmave uygulama hastanelerinin Gastroenteroloji Bölümlerinde, Ağustos-Eylül 1988 tarihleriarasında yapılmıştır. Araştırmaya, hastanede yatan ve polikliniğe başvuran,18-60 yaş arasında,en az ilkokul mezunu, psişik-entellektüel yönden görüşmeyi sürdürebilecek düzeyde, İzmir’deyaşayan, çalışmayan gönüllü katılan ve hastalığı en eski iki yıl önce başlamış olan 50 hastaalınmıştır. Hastalarla karşılaştırılmak üzere, çeşitli kurumlardan, hastaların demografiközelliklerine benzerlik gösteren, aranılan genel özellikler yanında, son iki yıl içinde hastalıkdüzeyinde, fiziksel yada ruhsal rahatsızlık geçirmemiş 50 kontrol grubu alınmıştır.Araştırma, görüşme yöntemiyle yapılmıştır. Deneklere yaşam olayları soruları sorularak, son1yıl içinde yaşadıkları Yaşam olaylarının <strong>Sayı</strong>ları, Distres ve uyum puanları alınmıştır. Yaşamolayları soruları, Türk toplumuna standart dize edilen Dr.Sorias’ın çalışmasından alınmıştır.Verilerin toplanmasında, hasta ile ilgili tanıtıcı bilgiler, yüzdelik tablolar halinde, Gruplararasındaki farklılıklar ise Varyans Analiziyle çalışılmıştır.Hastaların tanıtıcı özelliklerine bakıldığında, hastaların %74.nü erkek, %44.nü ilkokulumezunu, %84.nü evli, %46,sını orta gelirli, %38,ni 28-37 yaş grubu, %38,ni memurlaroluşturmaktadır.50 hasta grubunda, hastalanmadan önceki 1 yıl içinde karşılaştıkları psikososyal uyumzorlayıcı yaşam olayları (0-3 ay, 4-12 ay ve toplam 1 yıllık zaman dilimlerinde) <strong>Sayı</strong>, Distres,Uyum skorlar olarak araştırılmış ve bulgular 50 normal denekten elde edilenlerlekarşılaştırılmıştır.Sonuç olarak <strong>Ü</strong>lserlilerin son 1 yıl içinde karşılaştıkları olay sayısının, distres ve uyumskorlarının normallere göre anlamlı düzeyde farklılık gösterdiği saptanmıştır.85


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>BİR DEVLET HASTANESİNDE ÇALIŞAN HEMŞİRELERİN EMPATİ D<strong>Ü</strong>ZEYLEİNİNİNCELENMESİEmine KARADUMAN PİŞMİŞOĞLUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Olcay ÇAMİzmir-1997ÖZETBu çalışmada empati kavramının hemşirelik mesleğinde önemli ve gerekli olduğundan yolaçıkılarak, empatik eğilim ve beceri düzeyleri ile hemşirelerin sosyo-demografik özellikleri,meslekleri ile ilgili duygu ve düşünceleri, meslekleri ile ilgili özellikler ve hastaları anlayabilmedüzeyleri karşılaştırılmıştır. Araştırmada Dökmen tarafından 1998 yılında geliştirilen EmpatikEğilim Ölçeği (EEÖ) ve Empatik Beceri Ölçeği (EBÖ) ile araştırmacı tarafından hazırlanan anketformu kullanılmıştır.Elde edilen sonuçlar göre, hemşirelerin empatik eğilim ve beceri düzeylerinin diğerçalışmalarda elde edilen düzeylere yakın olduğu saptanmış, bu sonucun yanı sıra empatikeğilimin; hizmet süresi, mesleği isteyerek seçip seçmeme, meslekten memnun olma, mesleğinuygunluğu, mesleğin kişisel gelişime katkısı, mesleki gelecek hakkındaki düşünce, üstlerden vehastalardan destek görme, mesleki verimlilik, hemşirelerin sağlıkları hakkındaki düşünceleri,hemşirelerin hastaları anlayabilme düzeyleri, hemşirelerin kendilerini hastaların yerine koymasıklıkları, hastaların hemşirelerin kendilerini anlamalarına ilişkin düşünceleri ve hastalarınhemşireleri anlamalarına ilişkin hemşirelerin düşünceleri ile ilişkili olduğu görülmüştür. Empatikbecerinin ise ilişkili olduğu değişkenler şunlardır: Eğitim, çocuk sahibi olup olmama, çalışmaşekli, hizmet süresi,meslekten memnuniyet ve mesleğin uygunluğu.Çalışma sonucunda elde edilen veriler ışığında yaşama daha optimist bakan ve olaylarapozitif yaklaşabilen hemşirelerde empatik eğilimin, birbaşka deyişle empatiye potansiyelyatkınlığın daha yüksek bulunması empatinin bir kişilik özelliği olduğuna ilişkin bir ipucuvermiştir.Hemşirelerin üstlerden gördükleri desteği yetersiz buldukları saptanmış, ayrıca çalışmaortamından memnun olmayan hemşire oranının da oldukça yüksek olduğu gözlenmiştir.Çalışma sonucunda hemşirelerde iş doyumsuzluğu ve tükenmişlik ile ilgili bulgular olduğudüşüncesi doğmuş, bu konuda ileri araştırmalara gereksinim olduğu düşünülmüştür. Ayrıcaher iki empati ölçeği (EEÖ VE EBÖ) arasında literatürde belirtildiği gibi bir ilişkinin olmasıbeklenirken herhangi bir ilişki bulunamamıştır. Bu sonucun örneklemden mi yoksa başkanedenlerden mi kaynaklandığı sorusu mevcuttur.SUMMARYConsidering the importance of empathy in nursing in this study, we compared the empatihcskills and tendency of nurses wih their sociodemographic features, their emotions and thoughtsabout the profession, their capacity to understand the patients and variables related with the statusof their job. In the investigation are applied the Empathic Tendency Scale, the Empathic Skills Scale,both constituted by Dökmen (1998) and a questionnary prepared by the searcher.86


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriThe scors found fort o the Empathic Tendency Skale (ETS) ve Empathic Skills Scale (EES) weresmilar to the results found in former studies, he following variables where found to influence helevel of empathy of the nurses: age, marital status, having children or not, duration of duty, type ofwork having chosen profession or not, being satisfied by the profession or not, appropriateness ofthe profession, contribution of the profession in the personal developement, patient’s appreciationand encouragement of the nurses, level of the nurses in understanding the patients, frequency ofputting themself in the role of the patients, being satisfied by the working atmosphere. There wasno relation between the level of empathy and the working sectio of the nurses and the number ofchildren they have.In general, the empathic tendency of the nurses where high. Their empathic skills correlatedwith foolowing variables. Those were: education, hav, ng children or not, permanent work at night,years of working, satisfaction level about aooropriateness of profession. The results showing thatthe nurses who are more optimist have higher empathy levels indicates that empathy is relatedwith personality features.Most of the nurses stated that the support given by the administrators was not sufficient, andalso, the rate of the nurses who were not satisfied by their working atmosphere, was quite high.The findings of the study suggests that indications related with job dissatisfaction and“burnout”are quite freguent among nurses. Further studies on this topik seems necessery. Norelationship was found between two skales with empathy. This finding seems interesting andcontradicts with recent literature abaut these scales.87


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>KRONİK ŞİZOFRENİ TANISI ALAN HASTA EŞLERİ İLE KRONİK BÖBREKYETMEZLİĞİ TANISI ALAN HASTA EŞLERİNİN STRESLE BAŞETME TARZLARININİNCELENMESİMualla YILMAZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Aycan KARAASLANİzmir-1998ÖZETBu araştırma kronik ruhsal hastalık olup şizofreni ile kronik fiziksel hastalık olan kronikböbrek yetmezliği tanıları alan hasta eşlerin stresle baş etmelerini incelemek amacı iletanımlayıcı olarak yapılmıştır.Araştırma, Antalya Devlet Hastanesi, Antalya Sigorta Hastanesi ve Akdeniz <strong>Ü</strong>niversitesiHastanesi’ndeki psikiyatri klinikleri/poliklinikleri ile hemodiyaliz ünitelerinde yapılmıştır.1 Nisan-31 Eylül 1997 tarihleri arasında bu merkezlere tedavi ve kontrol amacıyla başvuranhastaların eşleri araştırmanın evrenini oluşturmuştur. Örneklem grubunu, evli olan hastalarve hasta ile birlikte yaşayan, yetişkin yaş grubunda, okuduğunu değerlendirecek düzeydeokur-yazar olan ve çalışmaya katılmayı kabul eden eşler oluşturmuştur. Bu koşulları taşıyankronik şizofreni eşleri 45, kronik böbrek yetmezliği eşleri ise 56 kişidir.Araştırmada veriler, 30 maddeden oluşan ve 5 alt ölçeği olan Stresle Başaçıkma Tarzlarıölçeği ile, eş ve hastaya ilişkin özellikleri kapsayan bilgi toplama formunun uygulanması iletoplanmıştır. Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde sayı ve yüzde dağılımlar, aritmetikortalama (x), standart sapma(ss), student-t testi ve khi-kare (x2 ) analizleri uygulanmıştır.Araştırmada elde edilen sonuçlar şunlardır:Eşlerden birinin kronik ruhsal hastalığının olması ya da kronik fiziksel hastalığının olması,her iki kronik hastalıktaki hasta eşinin psikolojik ve fizyolojik sağlığını olumsuz yöndeetkilemektedir.Her iki kronik hastalıktaki hasta eşleri uyku ve cinsel problemlerinin olduğu, ancak aralardaönemli bir fark olmadığı,Kronik böbrek yetmezliği eşlerinin, kronik şizofreni eşlerine göre hastanın bakımı konusundahastanede ve evde baş etmelerinin daha iyi olduğu,Kronik böbrek yetmezliği eşlerinin tıp yöntemlerle başvurma özellikleri kronik şizofrenieşlerine göre daha yüksek olduğu,Her iki kronik hastalıkta da hasta eşin bakımını tek başına sağlıklı eşin üstlendiğisaptanmıştır.Kronik şizofreni eşlerinin, hasta bir bireyle evli olmaktan memnun olmama durumu, kronikböbrek yetmezliği eşlerine göre daha yüksektir.Kronik böbrek yetmezliği eşlerinin Stresle Başaçıkma Tarzları ölçeği toplama puanı, kronikşizofreni eşleri göre daha yüksek olup, Kendine Güvenli Yaklaşım ve İyimser Yaklaşımı dahafazla kullanmaktadır.88


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriKronik böbrek yetmezliği eşleri kadınlar, kronik şizofreni eşleri kadınlara göre, stresle başetmeleri daha yüksektir.21-35 yaş gruplarındaki kronik böbrek yetmezliği eşlerinin stresle baş etmeleri kronikşizofreni eşlerine göre daha yüksektir.Çekirdek aile yapısına sahip kronik böbrek yetmezliği eşleri, çekirdek aile yapısına sahipkronik şizofreni eşlerine göre, aynı şekilde aile yapısına sahip kronik böbrek yetmezliği eşleri,geniş aile yapısına kronik şizofreni eşlerine göre stresle baş etmeleri daha yüksektir.Çalışmayan kronik böbrek yetmezliği eşleri, çalışmayan kronik şizofreni eşlerine göre streslebaş etmeleri daha yüksektir.Araştırmada bu sonuçlar doğrultusunda çeşitli önerilerde bulunulmuştur.SUMMARYThe research, a descriptive one, has been done to examine how the spouses of patients copewith stres. The patients have been diagnosed of schizophrenia, a choronic pyschological illness, andof chronic kidney deficiency, a choronic physical illness.The research was carried out in the psychiatry clinics and pollyclinics and Hemodialysis units ofAntalya Devlet Hastanesi, Antalya Sigorta Hastanesi and Akdeniz <strong>Ü</strong>niversitesi Hastanesi.The research covers the spouses of the patients who we’re consulted to these centres to be curedand checked between 1st April and 31st September, 1997.The married patients and their spouses who are at the age of adults and live together with theirpatients were chosen as sample groups. Those who were chosen in to group are literate enough tounderstand and evaluate what they read and also who accepted 45 and the number of chronickidney deficient patients’spouses is 56.Data has been obtained through the application of info- collecting form that includedknowledge about the patient and spouse and the “Scale of the Ways to Cope With Stres” whichcomprises 30 items and 5 sub-scales.In the evaluation of data collected, number and percantage distibutions, arithmetic mean (x),standart deviation(SD), Student T- test and the X- squared (x2) analysis have been applied.The results of the research are as follows: That one the spouses suffers from chronicpsychological illness or chronic physical illness affect the psychological and physiological health ofboth patients’negatively.It has been determined that spouses of the patients suffering from above mentioned illnesseshave sleeping and sexual problems. However no big difference was observed between those two.It has also been determined that spouses of chronic kidney deficient patients, when comparedto the spouses of chronic schizophrenia patients, are much better at coping with patient care athospital and home.The spouses of kidney deficient patients use non-medical methods with the higher rate thanspouses of the chronic schizophrenia patients. Also, in both cases, it’s the responsibility of the healthspouses to look after the patient.As for the case of being dissatisfied to be married with a patient, chronic schizophreniapatients’spouses are much unhappier than the spouses of kidney deficient patients.The demans of kidney deficient patient’s spouses are met highly and more satis factoraly by thehealth staff than the demands of chronic schizophrenia patients’spouses.89


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>The total score of “The Ways of Coping With Stres Scale “of the spouses of kidney deficientpatients is higher than those of chronic schizophrenia patients so the former group makes a highuse of self-confident and optimistic approach.The woman spouses of kidney deficient patients cope with stres much beter than the womanspouses of chronic schizophrenia patients.Between the age groups of 21-35 the rate of coping with stres is higher fort he spouses of kidneydeficient patients than the spouses of chronic schizophrenia patients.The chronic kidney deficient patients’spouses, with small family, cope with stres beter than theschizophrenia patients’spouses who also have a small family. The situation is the sam efor thespouses who posses a large family. In the case of having a large family, the spouses of the formerpatients do beter with the stres than the spouses of latter patients.Those spouses of chronic kidney deficient patients, who do not work, cope with stres beter thanthe spouses, who do not work either, of chronic schizophrenia patients.Some suggestions have been made inaccordance with the results of the research.90


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriİLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN ANNELERİ İLE OLAN İLİŞKİLERİNİ ALGILAYIŞLARIVE BU İLİŞKİYİ ETKİLEYEN ETMENLERİN İNCELENMESİTHE PERCEIVED RELATIONSHIP OF THE PRIMARY SCHOOL CHILDREN WITH THEIRMOTHERS AND THE SURVEY OF THE FACTORS AFFECTING THIS RELATIONSHIPİlknur PEKTAŞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Gönül ÖZG<strong>Ü</strong>Rİzmir-1998ÖZETBu araştırma, İzmir ili Karşıyaka ilçesinde bulunan ilköğretim 3. sınıf öğrencilerinin anneleriile olan ilişkilerini algılayışları ve bu ilişkiyi etkileyebilecek etmenleri saptamak amacıylayapılmıştır.1997-1998 eğitim-öğretim yılında Karşıyaka ilçesinde bulunan ilköğretim okullarındaokuyan 6869 3. sınıf öğrencisi araştırma evrenini oluşturmaktadır. Evreni temsil etmesi için alfa0,05 düzeyinde %95 olasılıkla 369 çocuk örnekleme alınmıştır.Araştırma, görüşme tekniğine dayalı, tanımlayıcı ve kesitsel bir alan çalışması olarakyapılmıştır.Çocuklar ve ailelerin sosyo-demografik özelliklerini belirleyebilmek için, araştırmacıtarafından geliştirilen bir soru formu ile çocukların anneleri ile olan ilişkilerini, algılayışlarınısaptayabilmek için de Rohner, Saavedra ve Granum (1980) tarafından Connecticut<strong>Ü</strong>niversitesi’nde geliştirilen, ülkemizde Erdem (1990) tarafından Boğaziçi <strong>Ü</strong>niversitesi’ndegeçerliliği ve güvenirliliği sınanan Aile Kabul-Red Ölçeği kullanılmıştır.Uygulanan soru formundan elde edilen bilgilere göre; tüm çocukların yaş ortalaması8.90±0,60’tır. Çocukların %50,68’si kız; %49,32’si erkektir. %47,70’i ailede birinci çocuktur.Çocukların annelerinin yaş ortalaması 33,43±5,22’dir, %57,18’i ilkokul mezunudur, ailelerin%79,95’i çalışmaktadır, çalışan annelerin %44,16’sı memurdur, annelerin %83,74’ü çocuklarınazaman ayırmaktadır, çocukların babalarının yaş ortalaması 37,25±6,282dir, %40,16’sı ilkokulmezunu olup, %33,93’ü esnaf/sanatkar/çiftçi olarak çalışmaktadır.Çocukların Aile Kabul-Red Ölçeği toplam puan ortalaması 97,69±27,00’dır. ÇocuklarınınAile Kabul-Red Ölçeği toplam puan ortalamalarının etkileyen sosyo-demografik özelliklerin;çocuğun yaşı, cinsiyeti ailede kaçıncı çocuk olma durumu, annenin eğitimi, ailenin gelir düzeyi,ailenin çocuk sayısı, çocuğa zaman ayırma durumu olduğu saptanmıştır.Bu bulgular ışığında, yukarıda belirlenen özelliklerden herhangi birini taşıyan çocuğun,anne-çocuk ilişkisinin olumsuz yönden gelişme gösterebileceği ihtimali ile koruyucu ruh sağlığıhizmetlerine ağırlık verilerek, önerilerde bulunulmuştur.SUMMARYThis investigation was made to establish the perceivedrelationship of the third class primaryschool children attending to third class of Karşıyaka / İzmir with their mothers, and to establish thefactors affected this relationship.91


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>This research includes 6869 pupils of the third class of the school, which continued theireducation at the 1997-1998 education year in Karşıyaka, To represent the whole specimen, 369children were taken with ratio of 95% in the alpha 0.05 level.This research was made as a discuss technique, a defining and crosscutting field study.To demonstrate the socio-demographic characteristics of the children and their families, aquestionnaire which was made by the investigator, was used. Also, to determine the perceivedrelationship of the children with their mothers, the “Parental Acceptence-Rejection Questionnaire”;which was developed in Connecticut University at 1980 by Rohner, Saavedra and Granum, andits validity and reliability was tested in Boğaziçi University at 1990 by Erdem, was used.According to the findings, which were taken from the questionnaire, the average age of thewhole children is found as 8.90±0.60; 50.68% of the children are girls; 47.70% of the specimen arethe single child in the family; the average age of the children’s mothers is found as 33.43±5.22;57.18% of the mothers are graduate from the primary school; the income of 53.39% of the familiesis less than their expense; 79,95% of the mothers are unemployed; 44.16% of the working mothersare civil servants, 83.74% of the mothers spend time to their children; the average age of theirfathers is found as 37.25+6.28; 40.16% of the fathers are tradesmen, craftsmen or farmers.The average score of the Parental Acceptence Rejection Qestionnaire is 97.69±27.00. The sociodemographiccharacteristics which affect the total average scores of the Parental Acceptence-Rejection Questionnaire are: the age of the child, its sex, birth order of the children in its family, thenumbers of children in its family, and the time spent by the parents to their children.In the light of these findings, as mother-child relationship of a child carrying any of thosecharcteristics defind above can develop in a negative direction, the Proctor Psychological HealthServices were stressed and advices were given.92


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriIHLIVICH VE GLESER (İ-G) SAVUNMA MEKANİZMALARI ENVANTERİNİN ALKOLBAĞIMLISI HASTALAR <strong>Ü</strong>ZERİNDE GEÇERLİLİK G<strong>Ü</strong>VENİRLİLİK ÇALIŞMASIOya UYSALDanışman Öğretim Görevlisi: Yard.Doç.Dr. Aycan KARAASLANİzmir-1998ÖZETBu aştırma I.G (Ihilevich ve Gleser) Savunma mekanizması envanterinin alkol bağımlısıhastalar üzerinde geçerli, güvenilir olup olmadığını incelemek amacı ile tanımlayıcı olarakyapılmıştır.Araştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi, PsikiyatriAnabilim Dalı Bağımlılık Tedavi Biriminde yapılmıştır. Bu bölümde yatarak tedavi olan erkekalkol bağımlısı hastalar araştırmanın evrenini oluşturmaktadır. 1 Haziran 1997-1 Haziran 1998tarihleri arasında yatan ve araştırmanın sınırlılıklarına uyan alkol bağımlısı hastalar örneklemgrubunu oluşturmuştur. (n=106)Araştırmada veriler, hipotetik çatışma durumlarını içeren (Otorite, bağımsızlık, rekabet,erkeklik, kadınlıkla ve durumluluk) on küçük öyküden oluşan bu çatışmalar karşısında bireyindavranış, düşünce, fantezi ve duygu dünyasında ortaya çıkan tepkileri araştırarak kullandığısavunmaları değerlendiren objectif bir ölçme aracı olan (I.G D.M.İ 1996-1998) SME ve hastalarailişkin özelliklerini kapsayan tanıtıcı bilgi formunun uygulaması ile toplanmıştır. Ayrıca SMEyapısal geçerliliğini ölçmek için bağımlılık tedavi ekibine SME puanlama sisteminde hastalarınsavunma mekanizmalarını belirleme amacı ile düzenlenen formla da ekibin hastalardagözlemlediği savunmalar kaydedilerek SME ile karşılaştırma yapılmıştır.Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde ayı ve yüzde dağılımları, aritmetik ortalama(X),standart sapma (SS), varyans analizi güvenirlilik için Alpha Coefficient testi, geçerlilik için,Pearson korelasyon analizi uygulanmıştır.Araştırmadan elde edilen sonuçlar şunlardır: Alkol bağımlısı hastaların SME puanortalamalarından en yüksek puan TER (tersine çevirme) savunmasında olduğu sırasıyla İLK(ilkeleştirme), NES (Nesneye çevirme), KEN (Kendine çevirme), YAN (Yansıtma) olarakbulunmuştur.SME puan ortalamaları tepki düzeylerine göre NES savunma sitilinde davranış ve duygudadaha çok kullanıldığı, KEN savunmasının düşünce ve duyguda, ilk savunmasının fantezi vedavranış tepki düzeylerinde daha çok tercih edildiği bulunmuştur.Alkol bağımlısı hastaların yaş gruplarına göre SME puan ortalamaları arasında bir ilişkibulunamamıştır.SME puan ortalamaları ile eğitim düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır.SME puan ortalamalarının medeni durum ve aylık gelir durumundan etkilenmediğisaptanmıştır.SME puan ortalamalarıyla hastaların alkole verdiği anlam arasında istatistiksel olarakanlamlı bir ilişki bulunmuştur. KEN savunma sitilinin diğerlerinden daha fazla kullanıldığısaptanmıştır.93


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Alkol bağımlısı hastaların yaşamdaki amaçlarıyla SME puan ortalamaları arasında anlamlı birilişki bulunmuştur. TER savunma sitilinin diğerlerinden daha fazla kullanıldığı belirlenmiştir.SME güvenirliliğinin incelenmesi için, iç tutarlık kapsamında uygulanan Alpha Coefficienttesti sonucunda davranış, fantezi, düşünce, duygu tepki düzeylerinde yüksek düzeydegüvenilir bulunmuştur.SME geçerliliğinin incelenmesi için, Bağımlılık Tedavi <strong>Ek</strong>ibinin hastalar için belirlediğisavunma puanlarıyla SME puanları arasında yapılan Pearson korelasyon analizi sonucunda,KEN savunması dışında NES, İLK, TER, YAN, savunmalarında yüksek düzeyde pozitif bir ilişkibulunmuştur. Bu sonuç, testin geçerli olduğunu göstermektedir.Araştırmada sonuçlar doğrultusunda çeşitli önerilerde bulunulmuştur.SUMMARYThis research made on Defense Mechanisms Inventory made by I.G. (Ihilevich&Gleser 1669) inorder to investigate the validity and reliability on the of alcohol dependent patients.This research made in the department of the Psiychiatri, on the section of treatment ofdependent patients, on the Ege University Medical Hospital. Mostly sample were taken from alcoholdependent inpatients who were threated between june 1st 1998 taken as a sample(n:106).DMI is an objectif measuring instrument consisting of 10 vignettes containing hypotheticalconflict situations and an evaluation system based on forced choice type defense mechanismshave been grouped under five categories: Turning Against Object (TAO), projection (PRO),Principaalization (PRN), Turning Against Self (TAS) and Reversal (REV).For using the datum, number, percantage, mean(x), Standard deviation (ss), one-way analysisvariance, for realibility alpha coefficient test, for validity Pearson correlation analyze used.The result of the research are given below.Alcohol dependent patients who has the max DMIpoints on the REVdefense, then the otherfound as PRN, TAO, TAS, PROThe average of DMI points used mostly emotion & behavior according to the TAO defensesystem related to the reaction level, TAS defense in fantasial&bahavior reaction level preferredmostly.The relation between the average DMI points & ages of the alcohol dependent patients does’ntfound.The relation between the average DMI points & education level does’nt found.The average DMI points does not influenced from the condition marital status & motly inclomeThe relation between the average DMI points & meaning of the alcohol given by the patientswas found. In addion to this TAS defense system was used mostly.The relation between the average DMI points & purpose of thealcohol dependent patients wasfound. By the way there is a diffrence in REV defence system.For DMI reliabilirt there is alpha coefficient test.For DMI validity there is Pearson correlation analyze.94


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriBİPOLAR AFEKTİF BOZUKLUĞU OLAN HASTALARIN AİLE İŞLEVLERİNİNDEĞERLENDİRİLMESİGülseren <strong>Ü</strong>NALDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Aycan KARAASLANİzmir-1998ÖZETBugün artık teşhis ve tedavisinin de önemli adımlar atılan ve tedavisi mümkün kronik birhastalık olarak görünen bipolar affektif bozukluk; hastayı ve ailesini önemli ölçüdeetkilemektedir. Uzun süren teşhis ve tedavi sürecinin olumsuz yanlarının hasta üzerindekietkilerinin en aza indirgenmesinde aile bireylerine önemli görevler düşmekte ve onlarınsorumluluklarını yerine getirebilmelerinde daha güçlü kılınmaları ve zaman zaman ortaya çıkansorun alanları açısından profesyonel mesleki yardımlar almaları gerekmektedir.Bipolar affektif bozukluğu olan hasta ve ailelerinin, hastalığın teşhis ve tedavi sürecindennasıl etkilendikleri hangi işlevlerini sağlıklı olarak yerine getiremedikleri, ne derece sosyaldestek algıladıkları ayrıca aileden algılanan sosyal desteğin aile işlevlerinden etkilenipetkilenmediği incelenerek, sonuçlar ruh hastalığı olmayan aileleri ile karşılaştırılmıştır. (Kronikve ruh hastalığı olmayan)Araştırma; Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi,9 Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Top FakültesiHastanesi, Atatürk Devlet Hastanesi’ne bağlı psikiyatri klinik ve polikliniklerde yatarak yadaayaktan tedavi gören 54 hasta ailesi üzerinde gerçekleştirilmiştir.Araştırmanın veri toplama bölümünde, hasta ve eşlerlerle ilgili tanıtıcı bilgi sağlamak veeşlerin aile işlerini ne şekilde yerine getirdiklerini belirlemek amaçlı 2 anket formu kullanılmıştır.(EK I,EK II) Tanıtıcı bilgi formu, hasta ve eşleri hakkında bilgi sağlamak üzere oluşturulan 22sorudan oluşturulmaktadır. (EK I) Hasta eşlerinin aile işlevleri hakkında bilgi veren A.D.Ö. (Ailedeğerlendirme ölçeği) ise 60 sorudan oluşmaktadır. (EK II)Formlar, hasta eşlerine, bulundukları hastanelerde araştırmacı tarafından uygulanmıştır.Verilerin analizinde, yüzde dağılımları, aritmetik ortalamalar ve standart sapmalargösterilerek, varyans analizi, ki-kare önemlilik testi, iki ortalama arasındaki farkın önem kontrolü(t testi) kullanılmıştır.Araştırmadan elde edilen bulgulara göre sonuçlar;Bipolar affektif bozukluğu olan hasta eşlerin % 85.2’si 30 yaş üzerindedir.% 48’i ilkokulmezunudur. % 68.5’i şehir merkezinden gelmektedir. Hasta ailelerinin % 79.6’sı çekirdek ailetipindedir. Eşlerin % 63’ünün yaşamlarında göç öyküsü vardır ve % 25.9’unun sağlık güvencesiyoktur.Araştırma kapsamına alınan bipoler affektif bozukluğu olan hasta eşlerinin % 46.3’ününfiziksel bir hastalığı vardır. Bu hastalıklar genellikle eşin hastalığından sonra ortaya çıkmıştır.Aile içi yaşamlarını değerlendirme biçimlerine bakıldığında; % 66.7’si aile yaşamını sağlıksızyada kısmen sağlıklı olarak nitelendirilmiştir. % 70.4’ü hastalarına bakım verilirken, sosyaldestek ve psikolojik yardıma ihtiyaç duyduklarını belirtmişlerdir.95


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Bipolar affektif bozukluğu olan hastaların % 88.9’u 30 yaş üzerindedir. % 44.4’ü ilkokulumezunu, % 38.8’i memur olarak çalışmaktadır. Hastaların % 57.4’ü tedavilerini ayaktanyürütülürken, % 42.6’sı serviste yatarak tedavi olmuşlardır.Araştırmada yer alan bipolar affektif bozukluğu olan hasta eşleri, ruh hastalığı olmayanhasta eşlerinin problem çözme, iletişim, roller, gereken ilgili gösterme, genel işlevler, davranışkontrolü işlevlerinde farklılık göstermektedirler. Fakat bu fark; duygusal tepki verebilme altboyutunda görülmektedir.Sosyo demografik özelliklere göre, aile işlevlerini değerlendirildiğinde; bipolar affektifbozukluğu olan hasta eşleri meslek gruplarına göre davranış kontrolü ve iletişim alt boyutunda,gelir durumlarına göre roller ve gereken ilgiyi gösterme alt boyutunda; eşlerin kendileriniuygun gördükleri sosyal tabakalara göre roller alt boyutunda, yaşadıkları göç olayına göregereken ilgiyi gösterme alt boyutunda, sahip oldukları çocuk sayılarına göre problem çözme,iletişim, roller, duygusal tepki verebilme, davranış kontrolü ve genel işlevler allt boyutlarındaistatistiksel olarak anlamlı farklılıklar göstermişlerdir.Eşlerin aile içi yaşamlarını değerlendirme biçimlerine göre; A.D.Ö.’nün problem çözme,iletişim, roller, gereken ilgiyi gösterme, davranış kontrolü, genel işlevler, duygusal tepkiverebilme alt boyutlarında farklılık gösterdikleri saptanmıştır.SUMMARYToday the diagnosis and the treatment of the bipolar affective disorder which has negativeeffect on the patient and his or her family, has been developed to great extent. The family memberhas treatment process that lasts quite a long time. For this reason the family members should bepsycholıgically very strong and they should apply for Professional help when it is necessary.In this study, the psychosocial effects of diagnosis and treatment on the patient and his/herfamily, what kind of family functions they could not perform appropriately, how they pereive thesocial support have been studied and the findings compared to those of the patients with haven’tbeen psychological disorder(had no history of chronic and psychiatric illness).Fifty four patients with bipolar disorder treated in out patient or in patient clinics of theirhospitals (Ege University of Meddicine Faculty, 9 Eylül University of Medicine Faculty, Atatürk StateHospital).In the process of collecting data fort he study, two questionnaires have been used. Theidenifying information from, regarding the bipolar affective disorder and their family is composedof 23 questions.The forms have been applied to the subjects all together at their hospitals by the researcher.In the analysis of the data with the help of percent distributions, arithmetic mean and Standarddeviations, analysis of variance, chi square test, t test have been used.The result that have been obtained from this research are the following;85.2 % of the spouses of patients with bipolar affective disorder are older than 30 years and48 % are primary school graduates. 68.5 % come from cities and 79.6 % of the patient familiesare of nucleus type. 63% of the spouses have a history of immigration and 25.9 % have no healthsecurity.46.3 % of the spouses of bipolar disorder patients, included in the research, have a physicalillness which developed after the partner’s illness.When we look at their interpreation of the family lives, 66.7 % think it is not healthy or onlypartly healthy. 70.4 % stated that they needed social and psychological support when caring fort hepatients.96


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleri88.9 % of the patients with bipolar affective disorder are older than 30 years. 44.4 % are primaryschool graduates and 38.8 % work fort he government. 57.4 % of them been treated as anoutpatient, 42.6 % where admitted to the clinic for their treatment.The spouses of the bipolar affective disorder patients included in the research differ fromthe spouses of healthy persons in problem solving, communication, roles, giving the necessaryassistance, general functions, behaviour control. But this difference is not observed in thesubdimension called ”giving an emotional reaction”.According to the sociodemographic properties, when family functions are assessed, the spousesof bipolar affective disorder patiens showed statistically significant differences in: Behaviour controland communication subgroup according to job groups; roles and showing the necessary interestaccording to in come groups; in the subgroup of roles which the spouses assign to them; showingthe necessary interest in the event of immigration; subdimensions of (behaviour control; problemsolving,communication, roles, giving emotional reaction, general functions)according to numberof children they have.According to the spouses assessment of their family lives, they’ve been found to havedifferences in problem solving, communication, roles, showing the necessary interest, behaviourcontrol, general fınctions, giving emotional reaction.97


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>“SERVİS ORTAMI ÖLÇEĞİ” (SOÖ) GEÇERLİK VE G<strong>Ü</strong>VENİRLİK ÇALIŞMASISatı DOĞAN BOZKURTDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Gönül ÖZG<strong>Ü</strong>Rİzmir-1998ÖZETBu araştırmanın amacı, SOÖ‘nin Türk Psikiyatri Servislerinde ortam değerlendirmelerindekullanılıp kullanılmayacağı incelenmektedir. Bu amaçla ölçeğin Türkçe’ye çevirisi yapıldıktansonra üç hastanenin sekiz psikiyatri servisindeki hastya ve çalışanlara uygulanmış. Elde edilenveriler araştırmanın amacı doğrultusunda analiz edilmiştir. Hasta ve çalışanların ham puanlarıüzerinde ortalama, Ss, varyans min, max. Değerleri saptanmıştır. Geçerlik için hasta ve çalışangrupta ayrı olmak üzere faktör yapısına bakılmıştır. İki grupta da 3’er faktör saptanmıştır veşöyle adlandırılmıştır. 1. Faktör “Programın Politikaları ve tedavi Yönelimi”, 2. Faktör “KontrolDüzeyi”, 3. Faktör “Kişisel Sorunların ifadesi”. Ayrıca ayırt edici ve birleştirici geçerlilik içinalt ölçek interkolerasyonları bakılmıştır. İç tutarlılık için Kuder Richardson 20 formülüuygulanmıştır. Güvenirliği kabul edilebilir olan alt ölçeklerin güvenirlik katsayıları tüm grupiçin 74 ile 51 arasında değişmiştir. Ayrıca madde analizi yapılarak maddelerin ayırt edicilikdüzeyine bakılmıştır. Alt ölçek puan ortalamaları çeşitli değişkenlere göre değişimine bakılmışve hastaneler, servisler, yaş, cinsiyet, çalışan veya hasta olması açısından anlamlı bulunur ikensüre açısından anlamlı bir değişim yoktur.Sonuç olarak SOÖ’nin araştırma kapsamındaki servislerin ortamını değerlendirmedekullanılabilir olduğu düşünülmüştür. Ölçeğin sonraki çalışmalarında diğer geçerlilik vegüvenirlik yöntemleri ile de sınaması ve sorunlu maddelerin revizyondan geçmesi, geçerlilikve güvenirlik düzeyi açısından daha köklü bilgiler edinmeye yarayacaktır.SUMMARYThe purpose of this study is to investigate the psychometric properties of the Moos WardAtmosphere Scale-Form R (SOÖ) in psychiatric wards in Turkey.The scale which is translated into Turkish had administered to patients and staff from eightprogram of three different hospitals. The data obtained from SOÖ, were analayzed internalconsistency, item statistics, factor stracture, subscale intercorrelation, variability of its subscalesaccording to hospitals, programs, age, gender, case of patient or staff, hospitalization time forpatients, working time for staff.The internal consistency of Turkissh version of the SOÖ varys from 74 to 51 The results aresimilar to previously report Uçman’s study had done in Turkey.Factor analysis of patient’s and staff’s mean subscale scores idendified 3 factors, that werelabed as; ”program policy and treatment orientation”, ”level of control”, “expression of personalproblem”, like previously reported in other studies.Consequently, realibity and validty of SOÖ in this study is enough but it should be confirmed byother methods and the problematic items should be revised.98


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriEGE <strong>Ü</strong>NİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ BÖL<strong>Ü</strong>MLERİNDEKİ ÖĞRENCİLERİNİNKENDİNİ AÇMA ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİA STUDY ON THE FACTOR AFFECTING THE SELF-DISCLOSVRE OF THE STUDENTS WHOATTEND THE PAST OF THE HEALTH SCIENCES IN THE EGE UNIVERSITYSevinç ÇOBANOĞLU ELÇİDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Olcay ÇAMİzmir-1998ÖZETBu araştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Bilimlerine bağlı okullarda öğrenim gören öğrencileriniincelemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır.1997-1998 öğretim yılında Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Bilimlerine bağlı Tıp Fakültesi, EczacılıkFakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi, <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu son sınıflarında okuyan 145 öğrenciaraştırma kapsamına alınmıştır.Araştırma verileri öğrencilerin tanıtımına ilişkin bilgileri kapsayan bilgi formunun veJourard Kendini Açma (Self Dısclosure) Envanterinin uygulanması ile toplanmıştır. Elde edilenverilerin değerlendirilmesinde sayı ve yüzde dağılımları, aritmetik ortalama (x), standart sapma(ss), student-t testi ve varyans analizleri uygulanmıştır.Araştırmada elde edilen sonuçlar şunlardır:• Öğrencilerin kendini açmak için aynı cins arkadaşlarını daha fazla tercih ettikleri,• Öğrencilerin düşünce ve görüşleri ile zevk ve ilgilerine yönelik konularda diğer konularagöre daha açık davrandıkları,• Kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre kendilerini daha fazla açtıkları,• Çekirdek aile yapısına sahip öğrencilerin diğerlerine göre kendilerini daha fazla açtıkları,• Kardeşi olmayan öğrencilerin diğerlerine göre kendilerini daha fazla açtıkları,• Babaları ile ilişkileri iyi olan öğrencilerin kendilerini daha fazla açtıkları,• İnsanlarla iletişim kurmada zorluk çeken öğrencilerin kendilerini daha az açtıkları,• Kendini yeterince açamadığını düşünen öğrencilerin daha düşük puan aldıkları sonuçolarak kendilerini yeterince açamadıklarının farkında oldukları,• Kız öğrencilerinin erkek öğrencilere göre anneye, aynı cins arkadaşa öğretmene kendilerinidaha fazla açtıkları,• Kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre düşünce ve görüşleriyle, okulla, aileyle, cinsellikleilgili konularda kendilerini daha fazla açtıkları,• <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu öğrencilerinin diğer okullardaki öğrencilere göre aynı cinsarkadaşlarına ve öğretmenlerine daha fazla açıldıkları,• <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu öğrencilerinin diğer okullardaki öğrencilere göre düşünce vegörüşleriyle, okulla, aileyle ilgili konularda kendilerini daha fazla açtıkları saptanmıştır.• Araştırmada bu sonuçlar doğrultusunda çeşitli önerilerde bulunulmuştur.99


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SUMMARYThe research, a descrptive one, has been done to examine Self Disclousure characteristics ofE.<strong>Ü</strong>, Health depertment students. The research covers, one year period from 1997 to 1998. 145 lastclass students in depertments; medicine, pharmaceutics, dentistry, nursing undergraduate schoolof E.<strong>Ü</strong> are included in this research. Health departmets continuing education 145 of last classstudent.Data has been obtained from application from that including knowledge about students andSelf Disclosure Questionaire of data are evaluated according to number and percentagedistribution, aritmetic mean (x), standart deviation (SD). Also, student T test and analyses ofvariance are used for isthatisticel.The result of the research are as follows; the students prefer same genus of friends more todisclose their selves, the sutudents are more discloseable according to their stylish and relationwhich belongs to their ideas and in visibilities than other the subjects, the girl sutudents disclosetheirselves more than boy sutudents, the sutudents who have member of small familie disclosetheirselves more than others, the sutudents havent’s got sibling disclose theirselves more thanothers the sutudents whose contacts are good with their fathers disclose theirselves more thanothers, the sutudents who are hard in communication with people discole theirselves less than theothers, the sutudents who think it’s enougha to disclose theirselves are getting low points, as aresult of this they know that it’s not enough to disclose theirselves.The girl students disclose theirselves to mother, to the same genus of friend, to a teachermorethan the boy students, the girl students disclose theirselves about the their ideas and theinvisibilities, the school, the family more than the boy students, the students of undergraduateNursing scool are more discloseable to their same genus of friend and to their teachers than theother sutudents, the students of undergraduate Nursing scool are more discloseable about theirideas and invisibilities, the scool, the family than other students.Some suggestions have been made in accordance with the results of the research.100


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriYOĞUN BAKIM HEMŞİRELERİNDE İŞ DOYUMU VE GENEL YAŞAM DOYUMUARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİŞenay VARADanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Olcay ÇAMİzmir-1999ÖZETAraştırma, iş doyumunun bireysel ve örgütsel düzeydeki etkileri göz önüne alınarak, yoğunbakım birimlerinde çalışan hemşirelerin iş doyumu ve yaşam doyumu düzeylerini belirlemek, işdoyumu etkenlerini, bu etkenlerin yaşam doyumu ile ilişkisini irdelemek amacıyla tanımlayıcıve analitik türde planlanmış ve gerçekleştirilmiştir.Araştırma kapsamına Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi yoğun bakım birimlerindeçalışan 100 hemşire alınmıştır. Veriler “<strong>Hemşirelik</strong> iş douyumu Ölçeği” (Cronbach Alphagüvenirlik katsayısı 0.9021) ve “Yaşam Doyumu Ölçeği” (Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı0.8637) aracılığı ile toplanmıştır.Araştırmanın sonucunda, tüm hemşirelerin işlerinden genel olarak nötr doyumundandüşük doyuma kayma gösteren düzeyde doyum sağladıkları; genel iş doyum düzeyleriaçısından yaşam doyumu yüksek olan hemşirelerle, yaşam doyumu düşük olan arasındaanlamlı fark olmadığı saptanmıştır. Hemşirelerin en yüksek doyum sağladıkları boyut “işgüvenirliği”iken, en düşük doyum ise”ücret” boyutundan sağladıkları belirlenmiştir. Gelişme,yükselme olanakları, yönetim biçimi, yöneticiler ve ilişkileri çalışma ortam ve koşullarından nötrdüzeyde ve daha az doyum elde ederlerken yapılan işin içeriği, çalışma arkadaşları ileilişkilerinden nötr düzeyden daha yüksek doyum sağladıkları saptanmıştır. Hemşirelerinmesleklerini uygun bulup bulmamaları; mezun oldukları okul, işten ayrılma düşünceleri, işdoyum düzeyleri üzerinde etkili değişkenler olarak saptanmış olup, hemşireliği seçme nedeni,yaş medeni durum, çocuk sahibi olma durumu, mesleki kıdem, gece çalışma durumununhemşirelerin genel iş doyumu düzeyleri üzerindeki etkisine ilişkin literatür doğrultusundabeklenen sonuçlar elde edilmesine karşılık, bu değişkenlerin genel iş doyumunda anlamlıfarklılık yaratmadığı saptanmıştır.Hemşirelerin genel yaşam doyum düzeylerini en çok “ücret” boyutundan sağladıklarıdoyumun; en az ise “yapılan işlerin içeriği” boyutundan sağladıkları doyumun belirlediğisaptanmıştır. Hemşirelerin mesleklerini uygun bulup bulamamaları yaşam doyumu üzerindeetkili değişken olarak saptanmış olup; yaş, medeni durum, çocuk sahibi olma mesleki kıdem,birimdeki kıdem, gece çalışma durumu, hemşireliği seçme nedeni, işten ayrılma düşüncesininhemşirelerin genel yaşam doyumu düzeyleri üzerinde anlamlı bir etki yaratmadığısaptanmıştır.Elde edilen sonuçlar ışığında; yöneticilere, hemşirelerin iş doyumunu ve dolayısıyla yaşamdoyumlarını arttırmak amacıyla yapmaları gereken çalışma ve örgütsel düzenlemelerdeyardımcı olabilecek öneriler getirilmiştir.101


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SUMMARYA Study on The Factors Affecting The Job Satisfaction and The Life Satisfaction of The NursesWorking At Intensive Care Services.This descriptive study has been planned and carried out in order to meansure the jobsatisfaction and life satisfaction of the nurses working at intensive care services and bring into lightthe related factors, while keeping in mind the effect of the life satisfaction at personal levels and onthe Concerned organisation.100 nurses working at intensive care services of the Ege University medical faculties hospitalwere included in this study. The data was collected using the “Nursing Job Satisfaction Scale” thatCronbach Alpha reliability coefficient 0.9021 and “Satisfaction with Life Scale “ that Cronback Alphareliability coefficient; 0.8637It was found out that global job satisfaction was slightly less than neutral; besides the differencebetween the nurses who have highest life satisfaction and the nurses who have lowest lifesatisfaction was not significant. The dimension giving the greatest job satisfaction was the jobsecurity; whereas the dimension giving least satisfaction was financial view. Opportunities ofpromotion and progress at work, administration, the administrators and working conditions gavesatisfaction at neutral and/or less thanneutral levels; whereas the contents of the work andpers were giving more than neutral satisfaction. The degree of Job suitability, Professionaleducationimidwives who attempted to quit job were found to be a significant variable effecting theglobal job satisfaction. The reason for choosing nursing, the variables of age, marital status,motherood, Professional training, night-dities shwed to change the global job satisfaction in a waythat supported several other studies in the literature. However, these variables did not createsignificant differences concerning the global job satisfaction.The dimension giving the greatest life satisfaction was the financial view; whereas thedimension giving least satisfaction was the contents of work. The degree of suit for job was found tobe a significant variable affecting the global life satisfaction, the variables of age, marital status,motherhood, years spent at nursing and the organisation, night-duties, the reason for choosingnursing, midwives who attempted to quit job were not found to be a significant variable affectingthe global life satisfaction.At the end of this study, the results were in the direction of giving advice to the administratorsfort he organisation, improvement and efficiency of health services by increasing the level of jobsatisfaction and life satisfaction and life satisfaction of the nurses.102


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriBİR PSİKİYATRİ KLİNİĞİNDE HASTA BAKIM KALİTESİNİN İNCELENMESİASSESMENT OF THE PATIENT CARE QUALITY IN A PSYCHIATRY WARDAyşegül DÖNMEZ BİLGEDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Olcay ÇAMİzmir-1999ÖZETBir araştırma psikiyatri kliniğinde hasta bakım kalitesini belirlemek amacıyla, tanımlayıcıtipte bir araştırma olarak planlanmıştır.Araştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Psikiyatri Kliniğinde, 100 hastave 22 hemşire ile gerçekleştirilmiştir.Hastaların almış olduğu bakımın kalitesini belirlemek amacıyla, Wandelt ve Ager tarafındandüzenlenmiş olan Hasta Bakım Kalitesi Skalası kullanılmıştır. Hasta Bakım Kalitesi Skalasının altölçek ortalamaları belirlendikten sonra, hastaların cinsiyetine göre bakım karşılaştırılmıştır.Karşılaştırmada “t testi “ kıllanılarak değerlendirme yapılmıştır.Psikiyatri kliniğinde çalışan hemşireler hakkında bilgi edinmek için Tanıtıcı Bilgi Formuuygulanmıştır.Sonuç olarak, psikiyatri kliniğinde Hasta Bakım Kalitesi Skalasının fiziksel alt ölçeği en azortalama puanı almıştır. En yüksek ortalama puanı ise mesleki uygulamalar alt ölçeğinin aldığısaptanmıştır. Toplam hasta bakım kalitesi puan ortalaması 2.02±1.11 bulunmuştur. (maksimumdeğer 5’tir). Bu puan psikiyatri kliniğinde hasta bakım kalitesinin düşük olduğunu göstermiştir.Hasta bakım kalitesi, hasta cinsiyetlerine göre karşılaştırıldığında erkek hastaların kadınhastaların kadın hastalara göre bakım kalitesinin yüksek olduğu tespit edilmiştir. İstatistikselanaliz sonucunda anlamlı bir fark belirlenmiştir. (p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>EGE <strong>Ü</strong>NİVERSİTESİ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA HASTANESİ’NDE ÇALIŞANHEMŞİRELERİN EMPATİK EĞİLİM VE İŞ DOYUMU D<strong>Ü</strong>ZEYLERİ ARASINDAKİİLİŞKİNİN İNCELENMESİGülay TAŞDEMİRDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Aycan KARAASLANİzmir-1999ÖZETAraştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesinde çalışan hemşirelerin,empatik eğilim ve iş doyum düzeylerini belirlemek ve empatik eğilime etki edebileceketkenlerin ve iş doyumunun etkisini incelemek amacıyla tanımlayıcı türde planlanmış vegerçekleştirilmiştir.Araştırmaya, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesinde çalışan toplam 738hemşireden, örnekleme girecek hemşire sayısı saptandıktan sonra (n=278), tabakalı örneklemve eğitim durumlarına göre tabakalanarak, örnekleme alınmıştır.Araştırmada Dökmen tarafından geliştirilen empatik eğilim ölçeği Aksayan tarafındangeliştirilen iş doyumu ölçeği ile araştırmacı tarafından tanıtıcı bilgi formu kullanılmıştır.Elde edilen sonuçlara göre hemşirelerin empatik eğilim puan ortalamaları 69.93±8.40’dur.Hemşirelerin empatik eğilim puan ortalama düzeylerinin çalıştıkları servisler, serviste çalışmasüreleri, görev şekilleri, mesleki verimlilik düşünceleri, hastaları anlayabilme düzeyleri ve sağlıkalgıları ile ilişkili olduğu görülmüştür. Hemşirelerin genel, iş doyumu puan ortalamaları50.10±11.25’tir. İş doyumunun ilişkili olduğu değişkenler, hemşirelerin çalıştıkları servisler,mesleğini seçme durumları, mesleğin kendileri için uygunluğu, çalışma ortamındanmemnuniyet, işten ayrılma düşünceleri ve sağlık algıları olduğu belirlenmiştir. Hemşirelerinen yüksek doyum sağladıkları boyut işin kendisi iken en düşük doyumu ise ücret boyutundansağladıkları belirlenmiştir. Empatik eğilim düzeyi ile genel doyum arasında negatif bir ilişkiolduğu saptanmıştır. Yani empatik eğilim düzeyleri azaldıkça, doyumsuzluk düzeyleri artmagöstermiştir.Çalışma sonucunda elde edilen veriler ışığında olaylara olumlu yaklaşabilen, meslekiverimliliklerini olumlu düşünen, hastaları anlamaya çalışan hemşirelerde, empatik eğiliminyüksek bulunması empatinin bir kişilik özelliği olduğuna ilişkin bir ipucu vermiştir. Hemşireliğiisteyerek seçen. Mesleğin kendilerine uygun olduğunu düşünen hemşirelerin de, iş doyumdüzeyleri yüksek bulunmuştur. Bu da mesleği seçme durumları ile iş doyumu arasında önemlibir ilişkinin olduğunu göstermektedir.Elde edilen sonuçlar doğrultusunda; hemşirelerin empatik eğilimlerini, iş doyumları vedolayısıyla hizmetlerin etkinliğini arttırmak amacıyla yapmaları gereken çalışma ve örgütseldüzenlemelerde yardımcı olabilecek öneriler getirilmiştir.SUMMARYThis study has been carried out to determine the emphatic tendency and job satisfaction ofnurses who work in the Ege University Hospital and to examine the effect of emphaty on worksatisfaction. It had been planned as a descriptive research.104


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriThe population of the study was composed of 738 nurses who have been working at theEge University Hospital. By means of stratified sampling technique, the sample was constructedin reation with clinics that the nurses work and the nurses education level.The data had been collected via 3 forms, the emphatic tendency scale developed by Dökmen,the job satisfaction scale developed by Aksayan and the desciption form developed by theresearcher.The results displayed that, the mean score of emphatic tendency of the nurses was 69.93±8.40It was found that, the emphatic tendency of nurses were releated to those; the clinics nurses work,the length of work in the clinic their position at work, their opinions on the Professional productivity,their level of understanding of patients and their health perceptions. The mean score of generaljob satisfaction found to be 50.10±11.25. It was determined that the variables that relate to jobsatisfaction were; the clinics nurses work, the state of preferance of the profession, the eligibility ofthe profession, the satisfaction from the work place, the concept of resing from the job and thehealth perceptions of the nurses. It was determined that, while the most satisfying dimension of thejob was job it self, the least satisfying dimension was solary. There found be an oppasite correlationbetween emphatic tendency and job satisfaction. In other wards, ıt was dispayed that, whileemphatic tendency and job satisfaction. In other words, ıt was displayed that, while emphatictendency levels were decreased, the dissatisfaction levels increased.In the light of the results, in order toincrease the emphatic tendency levels and job satisfactionof the nurses and the quality of care, there propased some sugqestions that may contribute theorganisational arregements and study in the subject.105


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>KORONER BY-PASS AMELİYATI GEÇİREN HASTALARDA BİLGİLENDİRİCİHEMŞİRELİK YAKLAŞIMININ AMELİYAT ÖNCESİ VE SONRASI ANKSİYETED<strong>Ü</strong>ZEYLERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİSultan KARAKULADanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Gönül ÖZG<strong>Ü</strong>Rİzmir-1999ÖZETAraştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi A.B.D.servisinde yatanhastalara, ameliyattan 10 gün önce ve 24 saat öncesi verilen bilgilendirici hemşirelik eğitiminin,hastaların ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası durumluk-sürekli anksiyete düzeylerine etkisinisaptamak amacıyla yapılmıştır.Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi A.B.D. ‘na 28 Kasım 1998-15 Şubat 1999arasında ameliyat olmak üzere yatan hastalar, araştırmanın evreni, yaş, cinsiyet, eğitim durumuve daha önce ameliyat deneyimi yaşamayan hastalar (60) örneklemini oluşturmuştur.Araştırma tanımlayıcı ve yarı deneysel olarak yapılmıştır. Veri toplama araçları olarak,araştırmacının hazırladığı hasta tanıtım formu ve Spielberger (1970) tarafından geliştirilmişolan Durumluluk-Sürekli Anksiyete Envanteri kullanılmıştır. Araştırma homojenitesi sağlanan ikideney grubuna yapılmıştır. 1. Deney grubuna (30hasta) ameliyattan 10 gün önce Durumluluk-Sürekli Anksiyete Envanteri uygulandıktan sonra, bilgilendirici hemşirelik eğitimi verilmiş, aynıgruptaki hastalara ameliyattan 24 saat önce ve 72 saat sonra Durumluluk-Sürekli AnksiyeteEnvanteri uygulanmıştır.Verilerin analizinde, yüzde dağılımı, aritmetik ortalama ve standart sapmalar gösterilerek,korelasyon, regresyon, iki eş asındaki farkın önemlilik testi (t-testi) ve iki ortalama arasındakifarkın önemlilik testi (t-testi)kullanılmıştır.I. Deney grubundaki hastaların, ameliyattan 10 gün önce, ameliyattan 24 saat önce veameliyattan 72 saat sonraki Durumluluk-Sürekli Anksiyete Envanteri puan ortalamaları giderekazalmıştır. Bu hastaların Durumluluk Anksiyete puan ortalamaları sırasıyla 46.10.44.17.42.10olduğu ve Sürekli Anksiyete puan ortalamalarının ise sırasıyla 45.33.45.87.40.90 olduğusaptanmıştır.II. Deney grubundaki hastaların, ameliyattan 24 saat önce ve ameliyattan 72 saat sonrakiDurumluluk-Sürekli Anksiyete Envanteri puan ortalamaları giderek azalmıştır. Bu hastalarınDurumluluk Anksiyete puan ortalamaları sırasıyla 42.07, 38.80 olduğu ve Sürekli Anksiyetepuan ortalamalarının ise sırasıyla 46.50,42.40 olduğu saptanmıştır.Her iki grupta da görüldüğü gibi hastalara verilen bilgilendirici hemşirelik eğitimi,Durumluluk-Sürekli Anksiyete puan ortalamalarını etkilemektedir. Araştırmada hastalara,ameliyattan 24 saat önce verilen bilgilendirici hemşirelik eğitiminin Durumluluk-SürekliAnksiyete puan ortalamasının azalmasında, 10 gün önce verilen eğitimden daha etkili olduğugörülmektedir. Bu sonuca göre, bilgilendirici hemşirelik eğitimin, hastalara ameliyattan 24 saatönce verilmesi önerilebilir.106


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriSUMMARYThe purpose of this study is to evaluate the effect of spectif nursing interventions which giving10 days and 24 hours before the surgery on patients levels of state-trait anxiety before and aftersurgery. This study is being held in Ege University Medical Facult, Department of Cardiovascularsurgery, between Nowember 28 th, 1998 and Feburary 15 th, 1999. Age, sex and educational levelwere evaluated in 60 patients who were not experienced surgery before.Study is planned as defined and semi-experimental. Patient identify card which is prepared bythe investigator and state-trait anxiety inventory which is developed in 1970 by Spielberger wereused to collect the datas.The patients were divided in tp two experimental homogenized group. In the first experimentalgroup (30 patients), state-trait anxiety inventory test was applied 10 days before surgery, carry-outwith specific nursing intervention. Also 24 hours before and 72 hours after surgery state-traitanxiety inventory test was applied to the patients, in the same group. In the second experimentalgroup, state-trait anxiety intervention test was applied 24 hours before surgery and carry-out withspecific nursing intervention state-trait anxiety inventory test was applied 72 hours after surgery tothe same group.Percent dispersion, mean Standard deviation, correlation, regression, and paired-samplest-test were used to analyzed the datas.The mean number of state-trait anxiety inventory test was decreased gradually in the firstexperiment group. 10 days and 24 hours before and 72 hours after surgey. The mean number ofstate anxiety inventory test is found respectievely 46.10, 44.17 and 42.10 and trait anxiety inventorytest is 45.33, 45.87 and 40.90In the second experimental group the mean number of state-trait inventory test was decreasedmore than the first group after surgery. The number is found respectievely 42.07 and 38.80, 24 hoursbefore and 72 hours after surgery.Specific nursing intervention is affected the mean numbers of state-trait nxiety inventory test inboth groups. Never the less, this intervention is more effective 24 hours before than 10 days beforesurgery. So it can be suggesed that specific nursing intervention should be given to the patients24 hours before surgery.107


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>PSİKİYATRİ KLİNİKLERİNDE ÇALIŞAN HEMŞİRELERİN ETİK PROBLEMLERKARŞISINDAKİ YAKLAŞIMLARININ BELİRLENMESİEVALUATING ETHICAL SENSIVITY IN NURSES WHO WORK IN PSYCHIATRY WARDSZeynep POLATDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Olcay ÇAMİzmir-1999ÖZETAraştırma İzmir’de yer alan ve hasta yatırarak hizmeti veren, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp FakültesiHastanesi, Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Atatürk Devlet Hastanesi, İzmirSosyal Sigortalar Hastanesi, Psikiyatri kliniğinde çalışan hemşireler ve Manisa Ruh Sağlığıhastanesinde çalışan hemşirelerin etik önermeler karşısındaki yaklaşımlarını belirlemekamacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır.Araştırmanın evreni aynı zamanda örneklemini oluşturmuştur.Veri toplamasında anket formu uygulanmıştır. Anket formunun birinci bölümündehemşirelerin tanıtıcı bilgileri ve etik ile ilgili bilgi ve görüşleri yer almıştır. İkinci bölümde örneketik önermeler yer almaktadır. Veriler anket formu hemşirelere tek tek sunularak toplanmıştır.Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde sayı yüzdeleri ile Kruskal Wallis testi uygulanmıştır.Araştırma elde edilen verilere göre hemşirelerin % 50’si ortalamasının üzerinde puanalmıştır. Hemşirelerin etik problemler karşısındaki yaklaşım puan ortalamaları eğitim durumunagöre istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur.Bu araştırmada elde edilen sonuçlara uygun önerilerde bulunulmuştur.SUMMARYThe research was performed as a descriptive study with the purpose of determining the nursesapproach in relation to the ethical problems nurses working in the clinical psychiatric settingsincluding Ege University Medical Faculty Hospital, Dokuz Eylül Medical Faculty Hospital, AtatürkState Hospital in İzmir and Manisa Mental Health Hospital in Manisa.Fort he collection of the data questionnaire form was used. In the first part of the questionnaireform there are information about the personal characteristis and their knowledge and views aboutethics. The second part of the questionnaire contains the samples of the ethical problems. Thequestionnaire completed by the researcher according to the interviews with the nurses one by one.Data was evaluated by using percentages and Kruskall Wallis test.According to the results of this study although 50% of the nurses’ score were over the avarege.The nurses approach in relation to the ethical problems have been found to be meaningfullaccording to their education level.According to the results of the study appropriate recommendations were made.108


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriEGE <strong>Ü</strong>NİVERSİTESİ TIP FAK<strong>Ü</strong>LTESİ HASTANESİ YOĞUN BAKIM HEMŞİRELERİNİNUYKU D<strong>Ü</strong>ZEN ÖZELLİKLERİ İLE İŞ DOYUMU ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİTHE RELATIONSHIP BETWEEN THE SLEEP PATTERN CHARACTERISTICS AND JOBSATISFACTION OF INTENSIVE CARE NURSESEsra ENGİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Gönül ÖZG<strong>Ü</strong>Rİzmir-1999ÖZETAraştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Yoğun BakımBirimleri’nde çalışan hemşirelerin uyku düzen özellikleri ve iş doyum düzeyleri arasındaki ilişkiyiincelemek amacıyla yapılmış tanımlayıcı türde bir araştırmadır.Araştırma, gerekli izinler alındıktan sonra, 10 Haziran-15 Temmuz tarihleri arasındayapılmıştır. 305 yoğun bakım hemşiresinden 140 kişi araştırma kapsamına alınmıştır.Araştırmada üç tür anket formu kullanılmıştır. İlk form hemşirelerin tanıtıcı bilgilerini içeren21 sorudan oluşmuştur. İkinci form gerekli literatür taranarak araştırmacı tarafından hazırlananhemşirelerin uyku düzen özelliklerini yansıtmayı amaçlayan, 10 uyku düzen özellikleri sorusuve 5 uyku değerlendirme, (genel uyku değerlendirme süreleri, mesai saatlerinin uykuproblemine neden olma durumları, uyku problemi için kullanma durumları, uyku probleminigidermek için, ilaç dışı baş etme yöntemlerini) sorusu olarak toplam 15 sorudan oluşmuştur.<strong>Ü</strong>çüncü form ise Aksayan (1992) tarafından hemşirelik iş doyum ölçeği olarak geliştirilen,hemşirelerin işin değişik boyutlarına ilişkin ve genel iş doyum düzeylerini ortaya çıkarmayıamaçlayan Likert türü dört seçenekli bir ölçektir. Toplam 66 soru içermektedir. Verileraraştırmacı tarafından, görüşme yöntemi ile hemşirelerin yemek ve çay saatlerindetoplanmıştır.Elde edilen verilere göre hemşirelerin tanıtıcı özelliklerine göre dağılımları şöyledir;Hemşirelerin yaş ortalamaları 25.42 ±4.66,% 75.00’i bekar boşanmış, ayrı yaşıyor, dul, % 37.1’iyalnız, arkadaşları ile evde, lojmanda,%37.1’i anne-baba ve kardeşleri ile birlikte yaşadıkları,% 44.29’u dahili bölümler, % 55.71’i cerrahi bölümlerde % 85.7’ si gece ve gündüz değişennöbet sistemi ile çalıştıkları saptanmıştır.Hemşirelerin uyku düzen özelliklerine verdikleri yanıt dağılımları ise şunlardır; uykudanuyanmakta ve uyandırılmakta güçlük çekme % 43.6 hayır, uykudan kalktıktan sonra kendiniyorgun ve dinlenmemiş hissetme ifadesine % 49.3 bazen, önüne geçilemeyen uyku nöbetleriolma durumu 5 54.3 hayır uyandıktan sonra şekerlemeler yapma % 46.4 bazen uyandıktansonra dikkatinizi toplamakta güçlük çekme % 48.6 hayır, yatağa yattıktan sonra uzun bir süreuykuya dalmakta güçlük çekme % 39.2 bazen, uykudan uyandıktan sonra tekrara uyumaktagüçlük çekme % 41.4 bazen, uykudan korkulu düşler nedeniyle uyanma % 44.3 bazen, uykudaiken yatakta oturma, dolaşma, diş gıcırdatma gibi hareketlerinin olma durumu % 8.7 yanıtınıvermiştir. Bu veriler doğrultusunda yoğun bakım hemşirelerinin zaman zaman uyku sürecindedeğişikler yaşadığı saptanmıştır. Yoğun bakım hemşirelerinin yarısına yakını uykularını iyi-çokolarak değerlendirilmiştir.109


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Hemşirelerin 87.1’ini mesai saatlerinin uyku problemine neden olduğunu düşündüğüsaptanmıştır. Yoğun bakım hemşirelerinin uyku düzen özellikleri ile medeni durumları,yaşadıkları yer ve kişiler, çalışma şekilleri, çalıştıkları bölümler genel uyku değerlendirmeleri,uyku süreleri, mesai saatlerinin uyku problemine neden olma durumları arasında ilişkisaptanmıştır. Yoğun bakım hemşirelerinin genel iş doyum puan ortalamaları 47.96 ±11.13’tür.Yoğun bakım hemşirelerinin en yüksek doyum sağladıkları boyut işin kendisi iken en düşükdoyum ise ücret boyutundan sağladıkları belirlenmiştir. Hemşirelerin çalışma süreleri ile işdoyumu arasındaki ilişki saptanmıştır. Hemşirelerin uyku süreci değişikliklerini yansıtan uykudüzen özellikleri ile genel iş doyumu arasında ilişki bulunamamıştır.Çalışma sonucunda elde edilen sonuçlar ışığında; İnsanın temel gereksinimi olan uykuyagereken önemin verilmesi konusunda yoğun bakım hemşirelerine ve yöneticilerine bu konudayapılacak eğitimlerin yararı, çalışma saatleri konusunda birlikte karar vermeleri, iş doyumununarttırılması için yapılması gereken bireysel ve örgütsel çalışmalar üzerine önerilerdebulunulmuştur.SUMMARYThis descriptive research has been designed to determine the relationship between the sleeppattern characteristics and job satisfaction of the nurses who work in the intensive care units of EgeUniversity Medical Faculty Hospital.After receiving administrative permisson, the study has been carried out between June 10 th -July 15 th , 1999. Among 305 nurses working at intensive care units, 140 were included in the study.There different questionnaire forms were used in this study. In the first form, there were 21questions regarding nurses descriptive informations. Second form consisted 10 questions of sleeppattern characteristics that reflecting the sleep process changing and 5 questions of sleep evalution(general sleep evalution, sleeping periods, evaluted sleep problem which due to work-shift, need oftaking medicine without medicane.) Third form, which was developed by Aksayan (1992), was anursing job satisfaction scale and it consisted 66 questions intending to determine the jobsatisfaction scale level of the nurses. Data were collected by personal interview method during thenurses’lunch, diner or tea time by the researcher.According to results, descriptive informations distribution of intensive care nurses were asfollows; the age mean score was 25.42 ± 4.66,75.% of the nurses were single, divorced, living alone,widow, 37.1% of the nurses lived alone oor lived friends in their homes or nurses home, 37.1% of thenurses lived with their parents,44.29 % of the nurses worked in medical departmants, 55.71 % of thenurses woked in surgical departmants, 85.7 % of the nurses worked by by different work shifts wasfound.Sleep pattern characteristics as a “no” by nurses identified were; difficulty in waking andawakening, unavoidable sleep attacts, after wake up to have difficulty in concentration, sitting inbed, walking, talking or grinding the teeth when sleeping, Sleep pattern characteristics as a“sometimes” by nurses identified were; feeling tired and restless after awaking, taking nap afterawaking, to need for a long period to fall asleep, waking up frequently after sleeping, difficulty tosleeping, again after waking up, waking up because of a nightmare. In the light of these data, thechanges of the sleep process of the nurses were determineted. Near the half of the nurses appraisedtheir sleep as good or very good. 87.1 % of the nurses evaluated sleep problems which due to workshift.The relationship among sleep pattern characteristics and marital status, living place and livingwith people, work-shift, working models, general sleep evalution, sleeping time, evalated sleep110


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleriproblems which due to work-shift were assessed. The mean score of the general job satisfaction ofthe nurses found to be 47.96 ± 11.13. It was determineted that the most satisfaying dimension waswages. The relationship between the job satisfaction and working length was also determineted.There was not found correlation nurses’sleep pattern characteristics which were reflecting sleepprocess chancing and job satisfaction.In the light of the result; more importance should be given to the basıc requirement of anindividual for sleeping. Nurses and managers should be informed about the advantages ofeducation and work-shift should be arranged with. Also, individual and organizational workingmodels were proposed for increasing job satisfaction.111


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRETMENLERİNDE SOMATİZASYON ÖLÇEĞİNİNGEÇERLİK VE G<strong>Ü</strong>VENİRLİK ÇALIŞMASIŞeyda D<strong>Ü</strong>LGERLERDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Gönül ÖZG<strong>Ü</strong>Rİzmir-2000ÖZETAraştırma, İzmir Valiliği Bornova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı ilköğretim okullarındagörev yapan öğretmenler de somatizasyon ölçeğinin geçerlik ve güvenirliğini saptamakamacıyla yapılmış analitik türde bir alan araştırmasıdır.Araştırmanın evrenini, İzmir Valiliği Bornova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı 49ilköğretim okulunda görev yapan 701’i kadın 372’si erkek olmak üzere toplam 1073 öğretmenoluşturmaktadır.Araştırmanın örneklemini ise araştırma yöntemlerinden yararlanılarak 14 ilköğretimokulundan seçilen 324 öğretmen oluşturmuştur.Gerekli verileri toplayabilmek için üç tür soru formu kullanılmıştır. Bunlar, araştırmacı tarafındangeliştirilen tanıtıcı bilgi formu, somatizasyon ölçeği ve SCL- 90-R A ölçeğidir.Tanıtıcı bilgi formundan elde edilen bilgilere göre; öğretmenlerin % 64.2’si kadın %35.8’ierkektir, tüm öğretmenlerin yaş ortalaması 37.96+-6.16’dır. Evlilik oranı %79.6, eğitim enstitüsümezunlarının oranı %30.6’dır, %58.6’sının geliri gidere göre azdır.Somatizasyon ölçeğinin iç tutarlılık güvenirlik katsayısı (Kuder Richardson-20) 0.83,testretest güvenirlik katsayısı 0.996,testi yarılama tekniği (Split Half) ile, 1. yarı alpha değeri 0.8810,2. yarı alpha değeri 0.8439, SCL-90-R ölçeği ile olan Benzer Ölçek korelasyonu (PearsonMomentler Çarpımı korelasyon Katsayısı), 0.80 olarak bulunmuştur. Bu veriler doğrulusundasomatizasyon ölçeği geçerli ve güvenilir bir ölçek saptanmıştır.Öğretmenlerin somatizasyon ölçeği toplam puan ortalaması 12.201±5.930’dur. Somatizasyonölçeği puan ortalamalarını etkileyen tanıtıcı özelliklerin; öğretmenlerin göç etmedurumları ve fiziksel hastalık bulunma durumu olduğu saptanmıştır.SUMMARYThis is a field study of analytical type which was performed in order to determine validity andreliability of the somatizasyon scale on the teachers who are acting in primary education schoolswhich are associated with İzmir Governor’s Office. The National Education Directorate of BornovaDistrictTotal 1073 teachers as being 702 woman and 372 men who are acting in the 49 primaryeducation shools wich are associated with İZMİR Governor’s Office The National EducationDirectorate of Bornova District have been forming the scope of the study.324 teachers have constituted the sampling of the study. The teachers were selected withrandom sampling method by utilising the simple random sampling chart.112


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriTree types of questionnaire forms were used to be able to collect the necessary data. These arethe definitive information form which was developed by the researcher for determining thesociodemographic features of the teachers, The Somatizasyon Scale SCL-9-R scale.According to the information having been obtained from the applied questionnaireform, 64.2% of the teachers are woman and 35.2% are men, the average of all the teachers is37.96+/-6/16.The rate of marriage is 79.6%, the proportion of the graduates form the educationinstitutions is 30.6%, income of 58.6% are less compared to the expenses.The reliability coefficient of internal consistency of the somatization scale (Kuder Richardson-20) is 0.83, test-retest reliablity coefficient is 0.996. It was found by Split Half technique that, 1. Halfalpha value is 0.8810 and 2. Half alpha value is 0.8439. The similar scale correlation (PearsonMultiplication of Moments correlation coefficient) with SCL-90-R was found 0.80.In result of thesedate, somatization scale was determined as valid and reliable scale.The average point of the somatization scale of these teachers is 12.201± 5.930, Thesociodemographic features affecting the average points of the somatization scale were determinedas the immigration situations and physically illness situation of the teachers.113


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriPSİKİYATRİ ANABİLİM DALIDOKTORA TEZLERİ115


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriHEMŞİRELERDE T<strong>Ü</strong>KENMİŞLİK (BURNOUT) SENDROMUNUN ARAŞTIRILMASIM. Olcay ÇAMDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Armağan Y<strong>Ü</strong>REKLİİzmir-1991ÖZETAraştırma, tükenmişlik-“burnout” fenomenin, hemşirelerle ilgili çeşitli değişkenlerarasındaki ilişkileri saptamak amacı ile yapılmıştır. Bu amaca ulaşmak için, öncelikle,tükenmişlik-“burnout” fenomenin saptanmasında kullanılan MBI’nın (Maslach BurnoutInventory) şimdiki araştırma kapsamı içinde kullanılabilir olup olmadığı sınanmıştır.Araştırma kapsamına Yenişehir S.S.K Hastanesi, Atatürk Sağlık Sitesi Devlet Hastanesi veEge <strong>Ü</strong>niversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde görevli hemşireler arasında, saptanandenek sayısına ulaşıncaya kadar, 1.8.1989 ve 1.10.1989 tarihleri arasında çalışan hemşireleralınmış ve araştırma 276 denekle yürütülmüştür.Aynı deneklerin, hemşire arkadaşları tarafından değerlendirmeleri ile ilgili çalışma1-30.10.1989 tarihleri arasında yürütülmüştür.Bu araştırmanın veri toplama bölümünde üç form uygulanmıştır. Formlardan birincisi,deneklerin temel özellikleri ile hemşirelerin meslekleriyle ilgili bazı görüşlerini saptayıcı birözellik göstermektedir. (EK I). İkinci form ise, MBI maddelerini içermektedir (EK II). Denek olanhemşirelerin arkadaşlarına uygulanan form ise, MBI’ın üçüncü şahsa göre düzenlemiş şekildekimaddeleri içermekte olup toplam 74 hemşireye uygulanmıştır.(EK 3)Birinci formda 28 soru, ikinci formda 22 soru olmak üzere toplam 50 soru sorulmuştur.Birinci formdaki 28 sorudan 22’si çoktan seçmeli olup diğerleri açık uçludur. İkinci form iseMBI’ın 22 maddesine ayrı ayrı çoktan seçmeli seçeneklerin işaretlenmesi şeklindedir.Formlar deneklere kliniklerde, araştırmacı ile birlikte iken, denekler için uygun bir zamanda,tek tek uygulanmıştır.Verilerin analizinde, yüzde dağılımları, aritmetik ortalama ve standart sapmalargösterilmiştir. Uygun olan yerlerde, varyans analizi, t testi, korelasyon ve basamaklı regresyonanalizleri uygulanmıştır. MBI’ın güvenirliği ile ilgili olarak Kurder-Richardson 20. formülü veyarıya bölme tekniği kullanılmış olup; EE subskalası için Kurder-Richardson 20, güvenirlikkatsayısı. 80, DP subskalası için güvenirlik katsayısı. 71, ve PA subskalası için güvenirlik katsayısı.71’dir. Yarıya bölme tekniği ile elde edilen katsayının Sperman Brown düzeltmesi ile saptanangüvenirlik katsayıları ise, EE subskalası için. 78 ve PA subskalası için. 72 olarak saptanmıştır.MBI‘ın geçerliliği ile ilgili olarak birlikte geçerlik (Convergent Validity) tekniği kullanılmıştır.Bu amaçla hemşirelerin kendilerinin MBI maddelerine verdikleri yanıtlarla, iş arkadaşlarınındenek olan hemşireyi değerlendirerek, MBI maddelerine verdikleri yanıtlar karşılaştırılmıştır.Her iki grubun MBI subskala puan ortalamaları arasında, her üç subskalası ile ilgili olarak anlamlıbir fark olmadığı-EE subskalası için t=0.46, p>0.01, DP subskalası için t=-0.79, p>0.01, PAsubskalası için t= 0.85, p>0.01- saptanmıştır.117


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Araştırma sonuçlarına göre; MBI‘ın her üç subskalası ile anlamlı ilişkiler içerisinde olandeğişkenler; yaş hizmet süresi, çalışılan hastane, çalışma şekli, hastadan alınan destek durumu,çalışma ortamından memnuniyet, iş verimi ve mesleki gelecek algısı şeklindeki değişkenlerdir.MBI’ın her üç subskalası ile de aralarında ilişki bulunmayan değişkenler; medeni durum, eğitimdurumu, çalışılan bölüm (Dahili ya da Cerrahi bölümler), hastanede üstlenilen görev meslektaşdesteği şeklindeki değişkenlerdir. MBI’ın bazı subskaları ile işkili olan değişkenler ve ilişkilioldukları subskalar ise şunlardır: Çocuk sahibi olma durumu, EE subskalası ile ilişkili, çalışmasüresi ve üstlerden destek görme durumu EE ve DP subskalası ile ilişkili, kendi sağlık algısı ile EEve PA subskalası ilişkili bulunmuştur.MBI’ın subskala puanlarını etkileyebilecek faktörler birlikte değerlendirildiğinde, hersubskala ile ilgili faktörlerin etkililik önem dereceleri aşağıda gösterilmiştir.EE subskala puanlarını etkileyebilecek faktörler birlikte değerlendirildiğinde, bu faktörlerönem derecelerine göre sıralandıklarında sırası ile; meslekten memnuniyet durumu, ortamdanmemnuniyet durumu, mesleği uygun bulma durumu, mesleki gelecek algısı, hizmet süresi,kendi sağlıklarını algılama durumu ve mesleği eşleştirme sıklığı şeklindedir.DP subskala puanlarını etkileyebilecek faktörler birlikte değerlendirildiğinde, bu faktörlerönem derecelerine göre sıralandıklarında sırası ile; hasta- hemşire ilişkisi, iş verimi, yaş, mesleğieşleştirme sıklığı ve üstlerden değer görme durumu şeklindedir.PA subskala puanlarını etkileyebilecek faktörler birlikte değerlendirildiğinde, bu faktörlerönem derecelerime göre sıralandıklarında sırası ile iş verimi, hasta-hemşire ilişkisi, mesleğinuygunluğu, gece hasta sayısı şeklindedir.Yukarıdaki bilgiler ışığında, bazı önerilerde bulunulmuştur.SUMMARY“Burnout” is an important phenomenon, because it decreases the nurses work productivity,work motivation and leads to their feeling emotionally drained from their profession. On the otherhand,” burnout” leads to a deterioration in the quality and quantity of nursing care received by thepatients.The purpose of the study was to test the relation ships between sample characteristics and theMBI (Maslach Burnout Inventory).In order to achieve this purpose, firstly, it was necessary to determine whether or not the MBIcould be used fort his sample. Therefore, the MBI was examined for reliability and validity.Reliability of the MBI was confirmed by use of Kuder-Richardson Form 20. and split-halftechniques.According to Kuder–R ichardson Form 20, the MBI subscales’s reliability coefficients were:reliability coefficient of Emotional Exhaustion subscale was 0.80; it was 0.71 for depersonalizationsubscale and for Personal Accomplisment subscale it was 0.71.According to split-half technique, after the Spearman-Brown FORMULA was applied, the MBIsubscales were: reliability coefficient of emotional exhaustion subscale was 0.84, depersonalizationsubscale was 0.74, and Personal Accomplisment subscale was 0.72.The validity of the MBI was cotirmed by use of convergent validity. For convergent validity, thenurse’s MBI scores and the scores obtained from a person who knew her well(e.g nurse’s coworkers)were compared.No significant relations was found between the two groups. Results of these were;118


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriFor EE subscale----------------- t = 0.46, p >0.01,For DP subscale ---------------- t = - 0.79, p>0.01,For PA subscale ---------------- t = 0.85, p> 0.01.A sample of nurses (N= 276) was randomly obtained from there hospitals located in İzmir. Thedata were collected in the period between Augost 1989-October 1989.Nurses responded to a self-administered Questionnaire and the MBI.Showing a general agreement with previous research, “burnout” was significantly related withsome variables. These were: age, lenght of time in nursing, hospital, nurse shift, support receivedfrom patients, contentment from work setting, work productivity, persperctives on the future of herprofessiomn.No significant relationships were found between marital status, level of education, work statusin the hospital, support received from colleagues and total scores on the MBI subscale on the MBIsubscales.Some variables were related to paeticular subscales of the MBI but not all. These were: Whetheror not she has children with EE subscale; working hours and the süpervisor support received withthe EE and DP subscales; perception of one’s own health with the. EE and PA subscales.Concerning the data, percentage, the two way “F” test with one way analysis of variance,student’s “t” test, the correlation and stepwise multiple regression test were used in some analyses.This study points to the following suggestions: The MBI should be used and should also betested the correlations of the MBI between different samples of their many different variables.119


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>BORNOVA BÖLGESİNDE OTURAN EMEKLİLERDE, EMEKLİLİK,SAĞLIK VE SOSYAL DESTEK İLİŞKİSİNİN İNCELENMESİGönül ÖZG<strong>Ü</strong>RDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Zeynep CONKİzmir-1991ÖZETBu çalışma, İzmir ili Bornova ilçesinde oturan emeklilerde, emekliliğin sağlığa, sağlıkdurumunu değerlendirme düzeyine ve sağlıkla ilgili davranışlara etkisini belirlemek,emeklilerin sosyal ağ büyüklüğünü, sosyal desteklerini (arkadaş, aile) ve depresyon düzeylerinisaptarayarak, bu değişkenler arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yapılmıştır.1989 yılında Bornova’da oturan 3734 emekli bu araştırmanın evrenini oluşturmaktadır.Evreni temsil etmesi için mahalle ve cinsiyete göre orantılı tabakalı tesadüfi örnekleme yöntemiile seçilen 349 emekli araştırmanın örneklemidir. Araştırma görüşme ve soru kağıdı tekniğinedayalı, tanımlayıcı, analitik ve kesitsel bir çalışma olarak yapılmıştır.Araştırmada, emeklilerin temel özelliklerini, işe ve emekliliğe karşı tutumlarını, emekliliköncesi ve sonrası sağlık sorunlarını, sağlık değerlendirmelerini belirlemeyi amaçlayan bir soruformu, o.Sorias’ın Türkçe’ye uyarlamasını yaptığı, Hirsh’ın “Sosyal Ağ Soru Listesi”ile Procidanove Heller’in “Algılanan Arkadaş ve Aile Desteği” ölçekleri, N, Hisli’nin geçerliğini ve güvenirliğiniyaptığı Beck Depresyon Envanteri kullanılmıştır.Uygulanan soru formlarından elde edilen bulgulara göre;Araştırma kapsamına giren emeklilerin yarısına yakını (% 40.69) orta yaşlıdır ve emeklileriçin ortalama yaş 56.4±8.28‘dir. Emeklilerin çoğu (% 83.67) erkektir ve emekli olmadan öncesi%45.85’i memur, %43.71’i işçi olarak çalışılmıştır.Emeklilerin büyük çoğunluğu (%81.95) isteyerek emekli olmuştur, yarısına yakınının(% 49.00) gelirleri giderlerine oranla azdır. Boş zamanlarını televizyon başta olmak üzerekitle iletişim araçlarıyla değerlendirilenler çoğunluktadır. (%72.49). Aynı zamanda emeklilerinyarısına yakını (% 47.57) emeklilikten memnun olduğunu belirtmişlerdir.Emeklilik, sağlık durumunu değerlendirme düzeyini, sağlığı ve sağlığa ilişkin davranışlarıolumsuz yönde etkilememiştir. Emeklilerin yarısından fazlası (%66.19) sağlık durumlarınıolumlu düzeyde (iyi, çok iyi)değerlendirmişlerdir.Emeklilerin sağlık durum değerlendirmesinde, cinsiyetin dışında, yaşın, eğitim düzeyinin,gelir düzeyinin, emeklilikten memnuniyet düzeyinin, bir işte çalışmanın, sağlık sorunun,doktora gitme sıklığının etkili olduğu saptanmıştır.Emeklilerde algılanan sosyal destek (aile, arkadaş) arttıkça, sağlık durumunun olumludüzeyde (iyi çok iyi) değerlendirildiği, buna karşın depresyon düzeyi arttıkça, sağlıkdurumunun olumsuz düzeyde (kötü, çok kötü) değerlendirildiği bulunmuştur. Emeklilerin% 66.48’inin depresyon düzeyi oldukça düşük olarak saptanmıştır.120


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriSosyal ağ büyüklüğü emeklilikten etkilenmemiştir. Ve sosyal ağ listesinde emekliler aileüyelerine daha fazla yer vermişlerdir. Aynı zamanda algılanan aile desteği, arkadaş desteğindendaha fazladır.Emeklilerin sosyal ağ büyüklüğü ve algılanan sosyal destek (aile, arkadaş) puanları iledepresyon puanları arasında negatif yönde bir ilişki bulunmuştur.Sonuç olarak, emeklilerin sağlık durumlarını olumlu düzeyde (iyi, çok iyi) değerlendirmelerindeve depresif semptomların oluşmasında algılanan sosyal desteğin (aile, arkadaş)önemli katsayısı olduğu saptanmıştır.SUMMARYThe purpose of this study was to determine the relationship between retirement, health andsocial support in Bornova country center of İzmir Province.The sample including 349 retirees was constituted by stratified proportional random samplingand was sunjected to five questionaire forms by interviewing, it has been a cross-sectionaldescriptive research, including analytic methods.First questionnaire included 32 items covering areas such as sociodemographic characteristics,health problems, patterns of health behaviour, self-health assessment before and after retirement.The other questionnaires applied for were as follows: Hirsch’s Social Network List, Procidano andHeler’s Perceived Support Scale From Friends (PSS-Fr), Perceived Support Scale From Family(PSS-Fa), Back Depression Inventory (BDI).The findings demostrated that retirement was not responsible for worsening health conditionsleading to over-utilzation of Medical services. Also it was found that retirement didn’t effect selfhealthassesment.The results showed that the sixe of social network didn’t effected by retirement. It was alsoobserved that the number of relatives were more than the number of friends in social network listand similary perceived family support was found higher than perceived friend support. In additionto these findings, the relationship was found between pozitif self-health assessment and high socialsupport.121


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SAĞLIK MESLEK LİSESİ HEMŞİRELİK BÖL<strong>Ü</strong>M<strong>Ü</strong> ÖĞRENCİLERİNİN BENLİK SAYGISID<strong>Ü</strong>ZEYLERİNİN İNCELENMESİTHE SELF STEEM LEVELS OF THE NURSING STUDENTSAycan KARADAĞLIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Zeynep CONKİzmir-1991ÖZETBu araştırma, farklı kurumlara bağlı olan üç Sağlık Lisesi’ndeki öğrenci hemşirelerinRosenberg Benlik Saygısı Ölçeği’nden aldıkları puanları, başarı düzeyleri ve algıladıkları okulyaşantıları ve başarı düzeyleri bakımından karşılaştırılmak ve öğrenim süreçleri boyunca benliksaygısıdüzeylerinin değişip değişmediğini saptamak amacıyla yapılmıştır.Araştırma, Sosyal Sigortalar Kurumu’na bağlı İzmir Sağlık Meslek Lisesi, Sağlık Bakanlığı’nabağlı İzmir Atatürk Sağlık Meslek Lisesi ve İstanbul Amiral Bristol Özel Sağlık Meslek Lisesi’nde1998-1989 eğitim ve öğretim döneminde bulunan toplam 589 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir.Araştırmanın veri toplama bölümünde, öğrenci hemşirelerle ilgili tanıtıcı bilgi sağlamak veöğrenci hemşirelerin benlik saygısı düzeylerini belirlemek üzere iki anket formu kullanılmıştır.(EK I, EK II). Öğrenci hemşirelerle ilişkin tanıtıcı bilgi sağlamak üzere oluşturulan form 19sorudan oluşmaktadır. (EK I). Öğrencilerin benlik saygısı düzeylerini belirlemek için kullanılanölçek ise,1963 yılında Rosenberg tarafından geliştirilen ve ülkemizde 1985 yılında Çuhadaroğlutarafından geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılan Rosenberg Benlik-Saygısı Ölçeği olup,toplam 63 sorudan oluşmaktadır. Araştırmamızda, baba ile ilişki bölümü alınmamış olup, buhali ile ölçek 57 sorudan oluşmaktadır. (EK II). Öğrencilerin başarı düzeylerini belirlemek için,”yıl sonu başarı not”ları ölçüt olarak alınmıştır.Formlar, öğrenci hemşirelere, bulundukları okullarda, toplu halde ve araştırmacı tarafındanuygulanmıştır.Verilerin analizinde; yüzde dağılımları, aritmetik ortalamalar ve standart sapmalargösterilerek, varyans analizi, ki-kare önemlilik testi, iki ortalama arasındaki farkın önemkontrolü( t testi) ve korelasyon analizleri kullanılmıştır.Araştırmadan elde edilen bulgular ışığında varılan sonuçlar şunlardır:Öğrenci hemşirelerin %59.1’i kent merkezlerinden gelmektedir. 84.7’si çekirdek aileyapısına sahiptir, %80.3’ünün 3 ve daha fazla sayıda kardeşi vardır ve öğrencilerin yaşortalamaları 16.67±1.33’tür.Öğrencilerin çoğunluğunun anne ve babaları ilkokul mezunu olup, babalarının çoğunluğuorta statülü meslekler de çalışmaktadır. Öğrencilerin annelerinin büyük çoğunluğu ise evhanımı olup çalışmaktadırlar.Okul yaşantıları ile ilgili olumlu değerlendirmeleri olan öğrenci oranı %42.6’dır. Öğrencilerin%44.5’i okul yaşantılarından memnun olma durumunu “şöyle-böyle” ile ifade122


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerietmişlerdir. <strong>Ü</strong>ç okul arasında, bulunduğu okul ile ilgili en olumlu değerlendirmeye sahip olanöğrenciler Amiral Bristol Özel SML öğrencileridir.Öğrenci hemşirelerin okul yaşantılarından memnuniyet düzeyleri öğrenim süreçleriboyunca giderek azalmaktadır.Öğrencilerin % 63.0’ünün okul başarısı “iyi” düzeydedir. 4.sınıf öğrencilerinin başarı düzeyi,diğer sınıflardan daha yüksektir.<strong>Ü</strong>ç okul arasında, öğrencilerin sosyo-demografik özellikleri bakımından farklılıklar olduğusaptanmıştır.Tüm öğrenci hemşirelerin benlik-saygısı düzeylerini etkileyen bazı sosyo-demografiközelliklerin; yerleşim yerleri, okul öncesi kaldıkları yerler, kardeş sayıları, ana-babalarınınöğrenim düzeyleri, çalışma durumları ve ailelerinin gelir düzeyleri olduğu saptanmıştır.Öğrencilerin Rosenberg Ölçeği alt ölçüm düzeylerinin üç okul arasında farklılıklargösterdiği saptanmıştır. Amiral Bristol Özel SML öğrencilerinin, üç okul arasında benlik-saygısıen yüksek, kendilik kavramının sürekliliği en fazla, insanlara daha fazla güvenen, eleştiriyeduyarlılığı daha az, daha az depresif, daha az hayalperest, psikosmatik belirtileri daha düşük,tartışmalara daha fazla katılan, ana-baba ilgisi fazla ve psişik izolasyonu daha az öğrencilerolduğu belirlenmiştir.Genel de tüm öğrencilerin, özel olarak ise her okulun öğrencilerinin Rosenberg Ölçeği altölçüm puan ortalamalarının, öğrenim süreçleri boyunca değişmediği saptanmıştır.Tüm öğrenci hemşirelerin Rosenberg Ölçeği alt ölçüm puan ortalamaları ile okulyaşantısından memnun olma durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklar olduğuortaya çıkmıştır.Öğrencilerin başarı düzeyleri ile benlik-saygıları ve Rosenberg Ölçeğinin diğer alt ölçümleriarasında istatistiksel olarak anlamlı farklar olmadığı saptanmıştır.Sözü edilen bu bilgiler ışığında, bazı önerilerde bulunulmuştur.SUMMARYThe purpose of this study is to determine the levels of the self-esteem of the nursing students atthree schools of nursing that are subject to defferent institutions, to compare these with theirperceptions of school life and their levels of success, and to find out whtherr their levels of slfesteemchangedor not during their education process.This study has been made at İzmir School of Nursing that is subject to the Institution of SocialInsurance, Atatürk School of nursing that is subject to Ministry of Health and İstanbul AdmiralBristol Private School of Nursing in 1988-1989 school year with a sum of 589 students.In the process of collecting data fort he the study, to questionnaires have been used.Theidentifying information form regarding the nursing students is composed of 19 questions. In orderto determine the levels of self-esteem of the students, Rosenberg Self-Esteem Scale have been used.For determining the success levels of the students, their year-end Marks have been obtained.The forms have been applied to the students all together at their schools by the researcher.In the anlysis of the data with the help of percent distributions, arithmetic mean and Standarddeviations, analysis of variance, ki-kare test, t test and analysis of correlation have been used.The results that have been obtained from this research are the following:The rate of the students that have a positive appreciation regarding their school lives is42.6%.44.5% of the students have expressed their satisfaction about their school lives with the123


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>expression “so-so”. The students that have the most positive appreciation about their school livesare from Adiral Bristol Private School of Nursing.The satisfaction of the students regarding their school lives has been decreasing in the course oftheir education process.The success that 63% of the students acquired at school is at a “good” level. The of success of the4th year students is higher than the others.It has been determined that there are differences among the three school in respect of sociodemographiccharacteristics of the students.The Levels of Rosenberg self-esteem subscale of all nursing students have resemblance with theresults obtained from other youth who of the same age.It has been determined that some socio-demographic characteristics that affect the Levels ofself-esteem of all the nursing students are places of residence, whether they lived with familiesbefore school lives, the number of sisters or/and brothers they have, the education levels andworking positions of their parents, and levels of income of their families.It has been come out that level of Rosenberg self-esteem subscale of the students varies amongthe three schools. It has been determined that the students of Admiral Bristol Private School ofNursing are the ones that have highest level of self-esteem among the three schools and higheststability of self-concept, that trust people more, that are less sensitive to being criticized, lessdepressive, less fantastic, that show less psychosomatic symptoms, participate in discussions more,that are concerned more by their parents, and have less psychic isolation.It has been determined the overages of Rosenberg self-esteem subscale point of the studentsvaries amongthe three schools. It has been determined that the students of Admiral Bristol PrivateSchool of Nursing are the ones that have highest level of self-esteem among the three schools andhighest stability of self-concept, that trrust people more, that are less sensitive to being criticized,less depressive, less fantastic, that show less psychosomatic symptoms, participate in discussionsmore, that are concerned more by their parents, and that have less psychic isolation.It has been determined the overages of Rosenberg self-esteem subscale point of the students ofgenerally all the schools, particularly of the students of each school do not change in the course oftheir education process.It has come out that there are statistically signifying differences between the overages ofRosenberg self-esteem subscale point of all the nursing students and their degree of satisfactionregarding their school lives.It has been determined that there are not statistically signifying differences between the levelsof success, and sel-esteem and other subscales of Rosenberg self-esteem of the students.In the light of these information mentioned, some suggestions have been made.124


Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriOKUL ÇAĞI ÇOCUĞU DAVRANIŞ SORUNLARI İLE ANNELERİN ANKSİYETED<strong>Ü</strong>ZEYLERİ VE ALGILADIKLARI SOSYAL DESTEK ARASINDAKİ İLİŞKİNİNİNCELENMESİAyça G<strong>Ü</strong>RKANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Çiçek FADILOĞLUİzmir-1998ÖZETBu çalışma İzmir Metropolünde 1992-1993 eğitim ve öğretim yılında, ilkokul üçüncüsınıfında okuyan çocukların okul başarıları ile uyum sorunlarını karşılaştırmak, annelerinalgıladığı sosyal desteği ve anksiyete puan ortalamaları ile çocuğun ruhsal belirtileri arasındakiilişkiyi inceleme amacıyla tanımlayıcı, analitik ve kesitsel olarak planlanmış bir alandaçalışmasıdır. Araştırmamın evrenini 3. Sınıfta eğitim gören 46.869 ilkokul öğrencisioluşturmuştur. Örneklem büyüklüğü olayın evrende görülme sıklığının bilinmediği durumlardakullanılan formül ile 384 ilkokul öğrencisi ve aliesi, araştırmacı tarafından hazırlanan listelerdenbasit tesadüfi tablosundan yararlanarak oluşturulmuştur.Araştırmanın değişik yönlerini belirlemek amacıyla beş değişik soru formu kullanılmıştır.Bunlar sırasıyla şunlardır:• Birincisi,”Aile Tanıtım Soru Formu”,• İkincisi,”Algılanan Arkadaş ve Aile Desteği”,• <strong>Ü</strong>çüncüsü,”Süreklilik Anksiyete Envanteri”,• Dördüncüsü “Çocukların Demografik ve Tanıtıcı Karakteristikleri” ve• Son olarak da “Çocukların Davranışsal ve Duygusal Sorunları” soru formlarıdır.Uygulanan soru formlarından elde edilen bulgulara göre: araştırma kapsamına girenannelerin %41.66’sı, 30-34 yaş grubunda olup %43.75’i orta öğrenim görmüşler ve %68.75’iev hanımıdır. Annelerin %93.94’ü evli olup, ev işlerinde %88.02’si eş desteği almamaktadır.Babaların% 37.76’sı orta öğrenim görüp % 33.85’i serbest işlerde çalışmaktadır. Annelerin%89.06’sı kendisini her zaman yararlı gördüğünü, ancak yaşamını değiştirmek isteyenlerinoranı%79.39’dur.Annelerin süreklilik anksiyete puan ortalamalarının, yüksek öğrenim görenlerde, evliliği onyıldan fazla olanlarda ve çekirdek ailelerde, çocuğun eğitimi ve geleceği ile ilgili kararları eşi ilepaylaşma durumunda düşük olduğu belirlenmiştir.Annelerin algıladığı arkadaş-aile desteği puan ortalamaları arasında pozitif bir ilişkisaptanmıştır. Annelerin süreklilik anksiyete puan ortalaması ile algılanan sosyal destekleriarasında negatif bir ilişki olup; algılanan sosyal destek arttıkça, süreklilik anksiyete puanortalamaları düşmektedir.Araştırma kapsamına giren çocukların 50.78’i erkek, %49.22’si kızdır. Çocukların ruhsalbelirtileri puan ortalamalarının; anne babalarının üvey olma, ortanca çocuk olma durumunda,geçici geniş aile yapısına sahip olma, hastalık geçirme ve 39 ve üzeri yaş grubu anneye sahipolma durumlarında yüksek olduğu görülmüştür.125


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Annenin algıladığı sosyal destek ile çocuk ruhsal belirti puanları arasında negatif bir ilişkiolup algılanan sosyal destek arttıkça çocuk semptom puanı düşmektedir.Çocukların ruhsal belirtileri puanı ile annenin süreklilik anksiyetesi pozitif ilişkide olup;annenin süreklilik anksiyetesi arttıkça çocuk semptom puanları da artmaktadır.Sonuç olarak; sağlıklı anne-çocuk ilişkisinde annenin süreklilik anksiyetesinin ve algıladığısosyal desteğin önemli katkısı olduğu saptanmıştır.SUMMARYThis defining, analytical and cross sectional field study is planned to examine the relationbetween the social support perceived by the mothers, mothers’ trait anxiety poiut averages and thebehavioral problems of the children taking into consideration how behavioral problems can effecttheir success in school. The study covers the third grade primary school students within the İzmirMetropolitan area. in the academic year of 1992-1993.Five different quentionnaires are employed, each to examine different aspects of the study:• First one is titled as,”Family Information Questionnaire”,• Second is “The Perceived Friend and Family Support Scales”.• Third is “The Trait Anxiety Inventory”,• Fourt is “Demographical and Informative Characteristics of the Children” and• Finally “The Behavioral and Emotional Problems of Children”.The results of the study, obtained after the evaluations of the questionnaires are as follows:• Of the mothers. 41.66% are in the 30-34 age group, 43.75% received secondary leveleducation, 68.75% are housew, ves, 93.94% are married 89.06% ases themselves useful, yet79.39% wish to change their lives and 88.02% receives no spouse at house Works,• Of the fathers, 37.76% received secondary level education and 33.85% are self employed.The trait anxiety point averages of the mothers are low if they are higher educated, theirmarriage continues longer than ten years, belong to a nucleus family and share with spouse thedecision making on childres’ education and future.A positive relation is determined between the friend and family support point averages, asperceived by the mothers. The relation between the mothers trait anxiety point averages andperceived social support is negative; trait anxiety point averages decreas as perceived socialsupport increase.The children covered in the study are 50.78% boys and 49.22% girls. Children’s symptom pointaverages are determined to be high if they have a step mother of fater, belong to a provisional largefamily, had illness, and have a mother aged above 39.There is a negative relation between the social support and children’s psychological symptomspoint averages; the psychological symptom point averages decrease as mothers’ perceived socialsupport increases.Childrens psychological symptom point averages are in a positive relation with mother’s traitanxiety point averages, as mothers trait anxiety point averages increase, so do the children’spsychological symptom point averages.In conclusion, it has been determined that, in the establishment of a healthy mother-childrenrelation, the contribution of mother’s trait anxiety and perceived social support are qute important.1<strong>26</strong>


İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALIY<strong>Ü</strong>KSEK LİSANS TEZLERİ


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>128


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriUZUN S<strong>Ü</strong>RELİ YATAK İSTİRATHATİNİN BİR KOMPLİKASYONU OLARAK ORTAYAÇIKAN YATAK YARALARININ (DEK<strong>Ü</strong>BİT<strong>Ü</strong>S <strong>Ü</strong>LSERLERİNİN)ÖNLENMESİNDEKOYUN POSTU KULLANIMININ ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASIAyfer KARADAKOVANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Çiçek FADIOĞLUİzmir-1984ÖZETBu çalışma, uzun süreli yatak istirathatine alınan hastalarda dekübitüs ülserlerininönlenmesinde koyun postu kullanımının etkinliğini saptamak amacıyla yapılmıştır.Araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroloji Kliniğinde, 20 Şubat 1984-20Nisan 1984 tarihleri arasında uzun süreli yatak istirahatine alınmış 20 hasta üzerinde yapılmıştır.Araştırma kapsamına, uzun süreli yatak istirahatine alınan, yatağa bağımlı ve hareketsınırlılığı olan hastalar alınmıştır. Araştırma kapsamına alınan hastalar 10 deney ve 10 kontrolgrubu olarak ayrılmıştır.Araştırmada veriler, hastaları 20 gün izleyerek, hazırlanan çizelgenin doldurulması iletoplanmıştır.Çizelge ile elde edilen veriler, araştırmacı tarafından elde değerlendirilmiştir. Değerlendirmeki-kare önemlilik testi kullanılmıştır.Değerlendirme sonucunda, koyun postu kullanımının dekübitüs ülserlerini önlemede etkinolduğu sonucu bulunmuştur.Bu çalışma, uzun süreli yatak istrahatine alınan hastaların, dekübitüs ülserlerini hazırlayıcıetmenler yönünden incelenmesi, bu hastaların bakımına daha çok önem verilmesi, uzun süreliyatak istirahatine alınan hastaların koyun postu üzerine yatırılması, koyun postu kullanımınınyaygınlaştırılması için ders programlarında bu konuya değinerek ve mezun hemşireler içinhizmet içi eğitim uygulanarak, konunun tanıtılması önerilmiştir. Ayrıca aynı çalışmanın dahaçok sayıda denek ve gereç kullanarak yinelenmesi önerilmiştir.129


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>HEMŞİRELERİN SİTOSTATİK İLAÇLAR HAKKINDAKİ BİLGİ D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNİNSAPTANMASIHatice ERTUĞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yar.Doç.Dr. Çiçek FADILOĞLUİzmir-1986ÖZETAraştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi kliniklerinde çalışan hemşirelerin, sitostatik ilaçlar hakkında bilgidüzeylerini saptamak amacı ile yapılmıştır. Bu hastanede çalışan 38 hemşire, araştırmanınörneklemini oluşturmuştur. Bilgiler anket formu ie toplanmıştır.Elde edilen veriler araştırmacı tarafından yüzdelik ve ortalama arasındaki farkın önemliliktesti (t testi) kullanılarak, analiz edilmiştir.Sonuç olarak, hemşirelerin sitostatiklere ilişkin bilgi düzeylerinin yeterli olmadığısaptanmıştır. Eğitim durumları, aldıkları bilgi puanlarını etkilemektedir. Yüksekokul mezunuhemşirelerin bilgi puan ortalamaları, lise mezunlarına kıyasla daha yüksek bulunmuştur.Hemşirelerin sitostatiklerin yan etkilerine karşı alınacak hemşirelik önlemleri konusundakibilgi puan ortalamaları, yan etkilerini bilmek konusuna oranla daha düşük bulunmuştur.Hemşirelerin bilgi açıklarının kapatılması amacıyla temel ve sürekli eğitim programlarındabu konuya ağırlık verilmesi, görev içi eğitim programlarının sık sürelerle yenilenmesiönerilmektedir.130


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriBİREYLERİN EPİLEPSİ HASTALIĞI HAKKINDAKİ BİLGİ D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNİNSAPTANMASINesrin DEĞİRMENCİDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Çiçek FADILOĞLUİzmir-1986ÖZETAraştırma Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezipolikliniklerine gelen hasta yakınlarının epilepsi hastalığına ilişkin bilgi düzeylerini saptamakamacı ile yapılmıştır.Uygulama Merkezinin polikliniklerine gelen toplam 50 hasta yakını, araştırmanınörneklemini oluşturmuştur. Örneklem seçiminde “olasılıksız örnek seçim tekniği” kullanılmıştır.Bilgiler anket formu ile toplanmıştır.Verilerin değerlendirilmesinde, yüzdelik, ortalamalar arası farkın önemlilik testi ve ki karetesti kullanılmıştır. Değerlendirme sonucunda örneklemi oluşturan bireylerin epilepsihastalığına ilişkin bilgi açıklarının olduğu saptanmıştır.Bu çalışma sonucunda, konuya ilişkin sağlık eğitim programlarının düzenlenmesi, kitleiletişim araçları ile hastalık hakkında halk kitlelerine bilgi verilmesi, eğitimin kalıcı olması için birel kitapçığının bastırılıp dağıtılması, genetik danışmanlık servisleri açılarak bu konuda ailelerekapsamlı bilgi verilmesi önerilmiştir.131


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>T<strong>Ü</strong>BERK<strong>Ü</strong>LOZLU HASTALARIN TEDAVİYE UYUM DURUMLARI VE BUNUETKİLEYEN ETMENLERİN İNCELENMESİFatma CAMDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Gülseren KOCAMANİzmir-1989ÖZETYurdumuzda 30 yıl öncesine kadar büyük bir sağlık sorunu olan verem hastalığı resmi vegönüllü kuruluşların işbirliği sayesinde dünyanın takdirini toplayacak bir başarı ile yokedilmeye yakın düzeye getirilmiş ancak hastalığa karşı gösterilen gevşeme ve diğer faktörlerinetkisiyle 10 yıldan beri tekrar tırmanışa geçmiştir.Tüberküloz savaşında başarı, etkin bir kemoterapi rejimi ve ilaçların hasta tarafındandüzenli alınmasıyla olur. <strong>Ü</strong>lkemizde ilaçları düzenli kullanmama oranı % 60’dır. Veremhastalığında savaşta başarının ön koşulu ilaçlarını düzenli kullanmama sorunununçözümlenmesidir. Diğer bir deyişle tedavi programlarının istenildiği biçimde sürdürülmesidir.Burada hemşirenin rolü büyüktür.Bu araştırmanın amacı tüberküloz hastalarının ilaçlarını düzenli kullanmalarından sorumluolan hemşirelerin bu işlevlerini etkili bir biçimde yerine getirebilmeleri için tedaviyeuyumsuzluk nedenlerinin bilinmesi ve etkin hemşirelik girişim planlarının hazırlanabilmesi içingerekli bilgilerin toplanmasıdır.Tüberküloz hastalarının ilaçlarını almak için dispansere zamanında gelme durumlarının“tedaviye uyumlu” kabul edildiği bu çalışma, hastaların uyum davranışını etkileyebileceğidüşünülen bazı değişkenleri incelemek üzere Kahramanlar Verem Dispanseri’nde yapılmıştır.Bu araştırmanın verileri Kahramanlar Verem Savaş Dispanseri’nde 21 Kasım 1988 tarihindenönce tanı almış ve tedaviye başlamış olan 299 hastaya anket uygulaması ve dispanserkayıtlarından yararlanılarak toplanmıştır. Araştırma kapsamına alınan deneklerin % 49.5’i ilacınızamanında gelen uyumlu hastalardan, % 34.5’i ilaç alma zamanını geciktiren ve % 16.0’ı ilaçalmaya gelmeyip evlerinde ziyaret edilerek veri toplanan tedaviye uyumsuz hastalardanoluşturulmuştur.Kullanılan anket formu, hastaların bazı sosyo-demografik özelliklerini, verem hastalığına vetedavilerine ilişkin bilgi ve uygulamaları ile uyumsuzluk nedenlerine saptamaya yönelik sorularıiçermektedir.Araştırma sonuçlarına göre “ailesel sorunlar, ihtimal, iyileştiğini sanma yetersizliği”hastaların tedaviyi aksatmalarında önde gelen nedenler olarak saptanmıştır. Yapılananalizlerde tedaviye uyum ile hastaların cinsiyeti, çalışma durumları, aylık gelir düzeyleri gibisosyo-demografik özellikler ile hastalığın yeni olgu / eski olgu olması, ilaçların yan etkisininolup olmama durumu ve hastalığın süresi gibi hastalığına ilişkin bazı değişkenler arasındaistatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur.Sonuç olarak, tedaviye uyumda belirleyici olacağı düşünülen ve özel risk grubu olaraktanımlayabileceğimiz ailelere verilecek hemşirelik hizmetlerinin etkinliğini arttırmak üzere,tedaviyi yarıda bırakma ya da aksatması olası olan bu ailelere özel girişim planlarının132


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerihazırlanması verem hastalığı ile savaşın kazanılmasında önemli bir adım olacaktır. Bu bağlamdaverem savaş dispanserlerinde çalışan hemşirelerin ve tüm görevlilerin konuya daha duyarlıyaklaşımları ve hizmetiçi eğitim programları ile diğer özendirici girişimleri ivedilikleuygulamaya koymaları önerilmiştir.SUMMARYTuberculosis which was an important health problem 30 years ago, regreted almost completelyby collaborative working of official and volunter institutes. However tuberculosis cases began toincrease since 10 years, because of undiligence and other factors.Success in tbc struggle is possible by an appropriate chemotherapy regimen and a careful obeyto this regimen by the patients. 60 % of the patients doesn’t obey to their regimens in our country.There fore this problem has to be handled in order to success the fight against tuberculosis. Thenurse has a major role in maintaining a regular treatment course.The aim of this study is to determine the reasons of treatment imcompliance and try to getenought data to prepare efficient nursing plans.Patients coming regularly to the Dispensary for their drugs were accepted as treatmentcompliant 299 patients who were diagnosed as tbc and had begun treatment at Kahramanlar TbcFighting Dispensary before November 21,1988,were included to this study 49.5% of the patientswere treatment compliant since they were coming regularly to the dispensary to get their medicine.34.5% of the patients were delaying to apply to the dispensary. And 16 % of the patients never cameto the dispensary and they had to be visited in their homes. Last two group of patients wereaccepted as treatment incompliance.Questionaires applied to the patients were includin following items: social demographicproperties, dataabout the disease and treatment regimen, reasons of treatment incompliance.Results of the questionaires showed that major reasons of incompliance were family problems,neglect, lack of knowledge. There is an statistical difference between compatibility and socialdemographic properties such as sex, working conditions. There is also as statistical defferencebetween compatibility and the course of disease, side effects of drus and duration of illness.As a result, to prepare special care programs for treatment incompliance families will be onimportant step in fighting with dealing with every aspect of tbc. and alike activities will increase thesufficiency of dispensary officials.133


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>HASTALARIN BAKIM GEREKSİNİMLERİNE GÖRE HEMŞİRELERİN DİREKT BAKIMY<strong>Ü</strong>KLERİNİN İNCELENMESİÖzden MUSALDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Gülseren KOCAMANİzmir-1989ÖZET<strong>Hemşirelik</strong> alanında sayısal yetersizliğinin söz konusu olduğu ülkemizde, mevcutolanakların en uygun biçimde kullanımının sağlanması için hastaların bakım gereksinimlerinegöre hemşirelik aktivitelerinin ve hemşirelik iş yükünün hesaplanması hemşirelik işlevlerininplanlanmasına katkıda bulunacaktır. <strong>Hemşirelik</strong> aktivitelerinin analizinin yapıldığı buçalışmanın amacı; gündüz şiftinde hastaya verilen direkt bakımın türü, süresi ve kimintarafından verildiğinin saptanması, her iş günü için gerekli bakım süresinin tahminidir.Bu çalışma Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Genel Cerrahiservisinde 19 Aralık 1988-23 Ocak 1989 tarihleri arasında yapılmıştır. Bakım gereksinimlerinegöre üç kategoriye ayrılan 30’ar hastaya verilen direkt bakım aktiviteleri, kimler tarafındanverildiği ve bakım süreleri, direkt bakım aktivitelerini içeren gözlem formlarına araştırmacıtarafından 8 saat süreyle gözlenerek, kayıt edilmiştir. Ayrıca hasta kategorilerini tanımlayanform ölçü alınarak bir hafta süre ile her iş günü serviste yatan hasta sayıları ve kategorileribelirlenmiştir. Hasta kategorilerine göre hemşire ve hemşire dışı personelin yerine getirdiğidirekt bakım süreleri esas alınarak, her gün için ortalama direkt bakım iş yükü tahminiyapılmıştır.Araştırma sonuçlarına göre hemşireler gündüz çalışma saatlerinde birinci kategoridekihastalar için ortalama 8 dakika 53 saniye, ikinci kategorideki hastalar için 29 dakika 30 saniye veüçüncü kategorideki hastalar için 47 dakika 40 saniye direkt bakım zamanı ayırmaktadır. Herkategorideki hastanın günde tüm bakım personelinden aldığı direkt bakım süresi sırayla 20dakika 24 saniye, 56 dakika 18 saniye ve 73 dakika 3 saniye olarak saptanmıştır. Bu sonuçlaragöre hemşirelerin bakım gereksinimini daha az olan hastalara sunulan bakımda diğergörevlilerden daha fazla katkı aldıkları anlaşılmıştır.Haftanın her günü için bakım gereksinimlerine göre, gruplanan hasta sayısına görehemşirelerin direkt bakım yüklerinin hesaplanması ile hemşirelik direkt bakım yükünün 5 saat46 dakika ile en az pazar günü, 12 saat 23 dakika ile de en fazla perşembe günü olduğusaptanmıştır. Aynı günler için gereksinilen toplam direkt bakım yükleri sırası ile 11 saat 32dakika ve 21 saat 34 dakikadır.Hastaların bakım gereksinimlerine ve kliniğin iş yükü durumuna göre hemşire ve diğerpersonelin çalışma saatleri ve sayılarının planlı bir şekilde düzenlenmesi hasta bakım kalitesininyükseltilmesi ve doyumlu bir çalışma ortamı oluşturulması için gereklidir. <strong>Hemşirelik</strong> bakımstandartlarının kurum ve ülke koşullarına göre saptanması için gerçekçi düzenlemeler için dahaileri araştırmalar ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasına gereksinim vardır.134


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriSUMMARYThere is a qualitative inadequacy of nursing staff in our state. To provide the best use of thepresent possibilities nursing activities and nursing workload should be determined according to thecare requirements of patients in order to supplement planning of the nursing tasks. The aim of thisstudy, in which the analysis of nursing activities have been done, is to determine the amount andthe type of the direct care and persons providing the care, and also to predict the direct careamount required for each working day.This study have been done in 9 Eylül University Hospital. Direct care activities given to thepatients, those classified into 3 categories according to their care requirements, was recorded by theinvestigator who observed the patients for 8 hours and recorded the amount of the care and theperson who gave it. Further more, by using the form as a criterion which is describing the patientcategories, the number and categories of the hospıtalized patients evaluated per each day for oneweek. On the base direct care amount which have been provided by nursing and non-nursing staffaccording to the patient categories, the average direct care load for each day has been estimated.As a result of the research, it has found that nurses were providing direct care in the daytimewith an average of 8 minutes 53 seconds for first category, 29 minutes 30 second for secondcategory and 47 minutes 40 seconds for third category.Direct care amount provided to patientsfrom each category by all care providers was found 20 minutes 24 seconds,56 minutes 18 secondsand 73 minutes 30 seconds,respectively.These results show that the other staff was supplementingmuch more to the nursing staff fort he patients who need less direct care.For each day of thesweek,according to the patients care reuirements and number of patients,the workload of thenursing staff have been calculated and it has been found that the minimum direct care load was onSunday with an average of 5 hours and 46 minutes and the maximum was on Thursday with anaverage of 12 hours and 23 minutes.Total direct care requirements fort he same days was found11 hours and 32 minutes and 21 hours and 34 minutes for Thursday, respectively.To increase the patient care quality and to have a good working mileu it is necessary to arrangethe working hours and numbers of the nursing staff and non-nursing staff, in concordance with thecare requirements of the patients and workloead of the clinic. As a result, to determine the nursingcare standarts according to the institute and state circumstances and further investigations andlegislative regulations are necessary for rational arrangements.135


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>HEMODİALİZE GİREN YAŞAM KALİTESİNİN SAPTANMASI VE BİLGİLENDİRİCİHEMŞİRELİK YAKLAŞIMLARININ YAŞAM KALİTESİNE OLAN ETKİSİNİNİNCELENMESİAsiye Durmaz AKYOLDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Kamile ERGİNİzmir-1992ÖZETBu çalışma, hemodialize giren hastaların yaşam kalitesinin saptanması ve bilgilendiricihemşirelik yaklaşımının yaşam kalitesine olan etkisinin incelenmesi amacıyla planlanmıştır.Araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Hemodializ<strong>Ü</strong>nitesi’nde 31 Temmuz 1992 tarihleri arasında yürütülmüştür.Araştırma kapsamına; <strong>26</strong> deney grubunda, <strong>26</strong> kontrol grubunda olmak üzere 52 hastaalınmıştır. Deney ve kontrol grubundaki deneklere anket, dialize girdikten bir buçuk saat sonrahasta tanıtım formu (EK I) ve hastaların yaşam kalitesini saptamaya yönelik pre-test anketformu (EK II) uygulanmıştır. Deney grubu deneklere planlı sağlık eğitimi verilmiş, kontrolgrubuna verilmemiştir. Eğitimden üç hafta sonra deney ve kontrol grubuna yaşam kalitesineyönelik post-test anket formu uygulanmıştır.Veri toplama aracı olarak, geçerlilik ve güvenirliği sınanmış anket formu hastalara görüşmetekniği uygulanarak doldurulmuştur.Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik, iki eş arasındaki farkın önemlilik testi veiki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi (Mann Witney ve Wilcoxan T testi) ve varyansanalizi kullanılmıştır.Deneklerin pre-test puan ortalamalarına yaş, cinsiyet, eğitim durumu, hemodialize başlamasüresi, hemodialize haftada giriş sıklığı ve süresinin etkisinin olmadığı saptanmıştır.Değerlendirme sonuçlarına göre hastaların yaşam kalitesi ile pre-test puan ortalamalarıarasında anlamlı bir ilişki olmadığı saptanmıştır. (T=0.4530, p>0.05).Deney grubundaki deneklerin eğitim öncesi ve sonrası genel yaşam kalitesi puanortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. (T=35.5, p0.05).Deney ve kontrol grubundaki deneklerin günlük yaşam aktivitelerini (GYA) yapmadagüçlük, hastalık semptomları, Karnofsky Indeksi, genel fiziksel iyilik hali eğitim öncesi ve sonrasıpuan ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamsız bulunurken (U1=0.8476,p>0.05;U2= 0.9708, p>0.05;U3=0.4050, p>0.05;U4= 0.9708, p>0.05), psikolojik iyilik hali eğitimöncesi ve sonrası puan ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur.(U5=0.0187, p


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriSUMMARYThis study has been planned fort he purpose of determining the quality of hemodialysispatients’ life and the influences of the quality of life the resembling of the learning nursing.This research took place in Hemodialysis Units of Agean University Medical Faculty Researchand Practise Hospital between 31. June - 31. July 1992.In this research, fifty - two patients had been used that twenty-six of them were experimentland the others were for control group. The test patients of these experimental and control groupsanswered to the patients’ identity forms and determining qualities of patients’ life that is pre-testquestionnaire after half an hour and after they had come into hemodialysis.The experimental group had been educated with planned health programme but the controlgroup hadn’t been itAfter three weeks, about the planned health education programme, Apost-test was applied toall patients in experimental and control group.As a collect data, the patients were interviewed with a questionnaire which is reliability andvalidity was tested.Statistical analysis of the data were performed. Percentage ”t” tests differences between twopairs and signifiance of “t” test between averages were done.According to the results of the researches and studies revaled that the qualities of the patients’life and among the pre -test scores weren’t been found significant relationship.Any significant relationship wasn’t between the patients 2 ages sexes, the levels of education,the number of hemodialysis and entering frequency hemodialysis in a week.According to the results of experimental group between the quality of patients’ life and pre-testscores hadn’t been found significiant relationship (T=0.4530, p>0.05).The difference of the general quality of the patients 2 life in experimental group between onpre-test and post-test were found significant relationship (T=35.5, p0.05.In experimental and control patients couldn’t be found significant relationship between dailyactivities of living symtomps of illness, Karnofsky Indexis, psychal well-being pre-test and post-testscores U1=0.8476, p>0.05; U2= 0.9708, p>0.05; U3=0.4050, p>0.05; U4= 0.9708, p>0.05), but in inexperimental and control patients could be found significant relationship well-being pre-test andpost-test scores.(U5=0.0187, p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>MİYOKARD İNFARK<strong>Ü</strong>ST<strong>Ü</strong> TANISIYLA HASTANEYE YATAN HASTALARA VERİLENPLANLI SAĞLIK EĞİTİMİNİN, HASTALARIN BİLGİ D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNE VE TEDAVİYEUYUM DURUMLARINA OLAN ETKİSİNİN İNCELENMESİÖzlem ERDOĞANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Kamile ERGİNİzmir-1994ÖZETTüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kalp hastalıkları bugün için insanlığın en önemlisağlık problemi olma durumundadır. Büyük çalışma ve potansiyel kaybına neden olan buhastalığın son senelerde hızla çoğalması toplumdaki bireyler için ciddi bir tehlike oluştururken,ekonomik ve sosyal yapılarda da derin yaralar açmaktadır.Bireyin hastalığı ile birlikte yaşamayı öğrenmesinde, hemşireye büyük sorumluluklardüşmektedir. Kişiyi hastalığı hakkında bilinçlendirmek ve tüm sağlık önerilerine uyumunusağlamak hemşirelerin görevlerindendir. Bu da eğitim ile elde edilir. Artık dünya ülkelerincegereğince eğitim verilmeyen bir hasta, yeterli tedavi edilmiş olarak sayılmamaktadır. Birhastanın bilgi düzeyi ve tedaviye uyum durumu, hastanede hastaya verilen eğitimin etkinliğiölçmede kullanılabilir. Bu araştırma geniş biçimde düzenlenmiş bir eğitim programının,miyokard infarküstü geçirmiş hastaların bilgi düzeylerine ve tedaviye uyum durumlarına olanetkisini incelemek amacıyla planlanmıştır.Araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Koroner YoğunBakım <strong>Ü</strong>nitesi’nde 2 Mart - 15 Ağustos 1994 tarihleri arasında yürütülmüştür.Araştırma kapsamına; 50 deney grubunda; 50 kontrol grubunda olmak üzere 100 hastaalınmıştır. Deney ve kontrol gruplarının oluşturulmasında “olasılıksız örneklem tekniği”kullanılmıştır. Deneklerin tümüne hastaneye Tanıtım Formu (EK I), Hastalığa ilişkin BilgiDeğerlendirme Soruları (EK II) ve Kullanıldığı İlaçlara ilişkin Bilgi Değerlendirme Soruları (EKIII)’nı içeren anket formları uygulanmıştır. Deney grubundaki deneklere araştırmacı tarafındangeliştirilen eğitim programı anlatım yöntemi ile sunulmuştur. Ayrıca deney grubundakideneklere yazılı materyal her zaman daha kalıcı olur düşüncesi ile araştırmacı tarafındanhazırlanmış olan bir eğitim kitapçığı da verilmiştir. Deney ve kontrol grubundaki hastalara,taburcu olduğu gün Hastalığa ve Kullandığı ilaçlara İlişkin Bilgi Değerlendirme Soruları (EJ II,EKIII)tekrar uygulanmıştır. Deneklere taburcu olduktan sonra 40-45 gün sonra ikinci kezkontrole geldiklerinde ise, Hastalığa ilişkin Bilgi Değerlendirme Soruları (EK II), Kullanıldığıİlaçlara İlişkin Bilgi Değerlendirme Soruları (EK III), Kullandığı ilaçlara ilişkin Anket Formu (EK IV)tekrar uygulanmıştır.Veri toplama aracı olarak, geçerlik ve güvenirliği sınanmış olan anket formları hastalaragörüşme tekniği uygulanarak doldurulmuştur.Elde edilen verilerin istatistiksel analizleri sayı ve yüzde dağılımı, iki eş arasındaki farkınönemlilik testi ve iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi (t testi) yapılarakdeğerlendirilmiştir.138


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriDeğerlendirme sonuçlarına göre deney grubundaki hastaların hastalığa ilişkin pretest puanortalaması x=7.46, kontrol grubundaki deneklerin puan ortalaması x=6.88 olarak bulunmuştur.Bu fark istatistiksel olarak anlamsızdır. (t=1.74, p>0.01).Deney grubundaki hastaların hastalığa ilişkin taburculuktaki puan ortalaması x=8.80,kontrol grubundaki deneklerin puan ortalaması x=6.80 olarak bulunmuştur. Bu fark istatistikselolarak anlamlıdır. (t=6.12, p0.01)Deney grubundaki x=2.25, kontrol grubundaki deneklerin puan ortalaması ise x=0.47olarak saptanmıştır. Bu fark istatistiksel olarak anlamlıdır.(t=6.12, p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>can no longer say that a patient has beentreat ed well unless they are educated about the ilness inquestion in the right way–level of knowledge of a patient and his adaption to the treatment can beused to measure the effectiveness of the training program applied in the hospital. This researchprogramme has been planned to examine the effect of the education programme prepared widelyonto the patients who got over myocard infarct previously. The research The research has been heldbetween 2 March -15 August 1994 in the Coronary intensive unit of the Aegean University Researchand Application Hospital Totally 100 patients have taken to the hospital 50 of them in theexperiment group and fifty in the control group. In the formation of the groups of experiment andcontrol “Sampling Without Possibility Technic” has been used. During the period of there days eachof the people who are put to the test have been applied some questionaires of informationquestions, regarding the evaluation of the patient’s knowledge about the illness, patient’sIdentification Form Before Test, and the medicinhe uesd. Aproper health training program is givento the people who are in the experiment group but not to control group. Besides all these All of thepatient who take part in the experiment group have been given a blooklet of the trainingprogramme by the thought of giving a written material is longer lasting. And also a questionaireregarding their illness and the mediccines they used has been applied to the patients who are in theexperiment group (ıı, Ex.ııı). As a medium of collecting data the questionaire of which availabilityand relaibility are proved have been filled by the application of meeting technique.Statistical analyses, figure and percentge dispersion of the acquired data has been assessed bysetting significance test of the difference between the two matches and the dignificance test ofdifference between the two averages. The average pretest score regarding the illness of the peoplein the experiment group is x= 7.46, and the average point for those in the control group has beenfound as x=6.88. This difference has been found meaningless statistically (t=1.74, p>0.01).Theaverage score for those who are in the experiment group regarding the illness is x= 8.80.Theaverage score of those who are in the control has been found as x=6.80. This difference isstatistically meaningful (t=6.12, p0.01). The average score in dischargeregarding the medicine used by those who are in the experiment group is x=2.25 however in thecontrol group x=0.47.This difference is statically meaningful (6.12, p


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerinormal (t=4.09, p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>T<strong>Ü</strong>BERK<strong>Ü</strong>LOZLU HASTALARIN HASTALIĞA İLİŞKİN BİLGİLERİ İLE TEDAVİ VEBAKIMA İLİŞKİN TUTUMLARININ İNCELENMESİŞerife AKSOYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Aynur ESENİzmir-1997ÖZETTüberküloz tedavi edilebilir ve önlenebilir bir sağlık olmasına rağmen, hala dünyada veülkemizde önemli bir sağlık sorudur. Özellikle 1980 yılından bu yana, tüberküloz insidansındabelirgin bir artış görülmektedir. Bu durum; gerek dünyada gerekse ülkemizde tüberkülozlamücadelenin çok etkin olmadığını düşündürmektedir.Oysa, tüberkülozun insidans ve prevelans hızını azaltmanın iki temel ilkesi vardır. Bunlar;sağlam kişileri tüberkülozdan korumak ve tüberküloz hastalarını doğru ve etkin şekilde tedaviederek hem hastaları iyileştirmek hem de enfeksiyon kaynaklarını azaltmaktadır. Bu iki önemlisağlık hizmeti hastayı da içine alan uyumlu bir ekip çalışması gerektirir. Özellikle hemşirenin,etkin olabileceği bu ekip çalışmaları içinde, tüberkülozlu hastaların kendisi de çok önemlidir.Hastanın hastalığı ve tedavisi hakkında bilgilenmesi ve tedaviye tam uyumun sağlanması; hemhastanın iyileşmesi hem de çevreye basil yaymasının önlenmesi açısından çok önemlidir. Buaçıdan tüberkülozlu hastanın tüberküloz, tedavisi ve bakımı konusunda temel ilkeleri bilmesive doğru bilgiler ışığında doğru davranış edinmesi gerekir.Hastanın hastalığı ve tedavisi ile ilgili bilgilenmesi ve hasta eğitimi konusunda; en büyüksorumluluk hemşirenindir. Hemşire tüberkülozlu hastaya ve ailesine tedavi ve bakım ilkelerini,hastalığın bulaşma ve koruma ilkelerini; iyi bir iletişim ile ve gerekirse görsel, işitsel araçlarkullanılarak öğretmeli, böylece hem hastanın tedaviye uyumunu hem de sağlam kişilerintüberkülozdan korunmasını sağlamalıdır.Bu düşüncelerle planlanan bu araştırma; tüberkülozlu hastaların hastalıkları hakkındakibilgilerinin ve tedavi ve bakım ile ilgili tutumlarının incelenmesi amacı ile yapılmıştır.Tanımlayıcı ve analitik tipte planlanan araştırma; Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi GöğüsHastalıkları bünyesinde görev yapan Bornova Verem Savaş Dispanseri’nde 20 Mayıs - 20Temmuz 1996 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini Verem SavaşDispanseri’nde kayıtlı (en az bir ay süre ile) yetişkin hastalar arasında olasılıksız örneklem seçimile araştırmaya katılan 121 tüberkülozlu hasta oluşturmuştur.Araştırma verileri, araştırmacı tarafından tüberküloz ile ilgili literatürden yararlanılarakgeliştirilen anket formu ve hastalarla teke-tek görüşme yöntemi ile toplanmıştır. Araştırmadaveri toplama aracı olarak kullanılan anket formu; üç bölümden oluşmakta ve toplam 51 soruyukapsamaktadır. Formun birinci bölümü hastalara ilişkin tanıtıcı soruları, ikinci bölümütüberküloz ile ilgili bilgi sorularını, üçüncü bölüm ise hastaların tedavi ve bakım ile ilgilitutumlarını belirlemeye yönelik soruları içermektedir. Araştırmada bir denekle görüşmeyaklaşık 20 dakika sürmüş ve her görüşme bitiminde; ayrıca denekler tüberküloz ve tedavisi ileilgili yanlış bildikleri veya bilmedikleri konularda bilgilendirilmiştir. Araştırmanın bağımlıdeğişkenleri; tüberkülozlu hastaların hastalıkları hakkındaki bilgileri ile tedavi ve bakıma ilişkintutumları olarak saptanmıştır. Bağımsız değişkenler ise araştırmanın bağımlı değişkenlerini142


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerietkileyebileceği düşünülen; deneklerin yaş, cinsiyet, eğitim, gelir düzeyi, konu ile ilgili bilgialma gibi kişisel özellikleri olarak belirlenmiştir.Araştırmadan elde edilen verilerin değerlendirilmesinde, tüm verilerin sayı ve yüzdedağılımları ile ki-kare ve varyans analizleri uygulanmıştır.Araştırmanın sonuçları genel olarak incelendiğinde; araştırmaya katılan 121 tüberkülozluhastanın % 38.85’i kadın, % 61.15’i erkek, yaş ortalaması 32.71 olup, % 69.422 sinin 20-40 yaşgrubunda olduğu % 57.85’inin gelirinin giderine eşit olduğu, %84.30’unun ilk kez tüberküloztedavisi gördüğü, %21,49’unun da tüberkülozdan başka sağlık sorunları olduğu görülmüştür.Ayrıca deneklerin 68.60’ının BCG aşısına sahip olduğu halde %31.40’ının BCG ile bağışıklanmadığıbelirlenmiştir. Araştırmaya katılan deneklerin bilgi ve tutum sorunlarına verdikleriyanıtların puanlaması ve değerlendirilmesi sonucunda ise tüberküloz ile ilgili bilgilerikonusunda deneklerin % 5.79’unun “yeterli”, % 54.55’inin “kısmen yeterli”, % 39.67’sinin ise“yetersiz” olduğu; tedavi ve bakım ile ilgili tutum konusunda ise % 40.50’sinin “yeterli”,%57.85’inin “kısmen yeterli”, %1.65’inin de “yetersiz” düzeyde olduğu saptanmıştır.Araştırmanın bağımlı bağımsız değişkenleri arasındaki ilişkilerin istatistiksel incelenmesindeise; tüberkülozlu hastaların konu ile ilgili bilgi ve tedavi ile ilgili tutum düzeylerinin yaş, cinsiyet,tüberküloz tedavi sayısı, ailede tüberkülozlu olma durumu BCG aşı sayısı gibi özelliklerindenetkilenmediği oysa; deneklerin gelir düzeyinin, eğitim düzeyinin, yaşadıkları yerleşimbirimlerinin ve konut tipinin, BCG ile bağışıklanma durumunun tüberküloz ile ilgili bilgi alınankaynağının türünün konu ile ilgili bilgi ve tedavi ile ilgili tutum düzeyine etki ettiğisaptanmıştır. Ayrıca deneklerin tüberküloz ile ilgili bilgileri ile tedavi ve bakım ile ilgili tutumlarıarasında da istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur.Araştırmadan elde edilen bu sonuçlar ışığında; tüberkülozlu hastaların hastalık, tedavi vebakım ile ilgili bilgi tutumları daha iyi düzeye getirebilmek için; hasta ile daha iyi iletişimkurulmasının ve hasta eğitim programlarının düzenlenmesinin ve sürdürülmesinin gerekliliğidüşünülmüş, bunun için de; sağlık ekibinin, özellikle de hemşirelerin tüberkülozlu hasta ileiletişim, hastanın eğitimi ve tedaviye uyumunun sağlanması konularında yeniliklerle süreklidesteklenen iyi bir bilgi birikimine sahip olabilecek eğitim programlarının düzenlenmesi,bunun yanı sıra tüberküloz ile ilgili eğitim konusunda daha büyük kitlelere ulaşabilmek için;radyo, televizyon dergi, gazete, broşür gibi kitle iletişim araçlarından da etkin biçimdeyararlanılması önerilmiştir.SUMMARYAlthough tuberculosis is a curable and preventable disease, it’s stil a serious health problem inour country and all over the world. Especially since 1980 there has been an increase in the incidenceof tuberculosis. This unexpected situation makes clear that fight against tuberculosis is not so muchefficient both in our country and all over the world.There are two Fundamentals to deccrease the incidence an the prevalance rates of tuberculosis.These are (1) the prophylaxy of health individuals and (2) effective treatment of the patients toprovide hundred percent cure and to erase the infection sources. These two important healthprograms necessitate on ideal team work in which especially the nurse plays an active role, thepatient himself is very important it’s also important to give information to the patient about thedisease and the treatment for recovery and for prevention spread of the bacillus to the bacillus tothe environment. From this point of view, the patient has to know the Fundamentals about thetreatment and caree, and also about way of behavioring by the right information.The most responsible participant in team work for education of the patient is the nurse. Nurseshould give educaton to tuberculosis patient to the family about the treatment and home-care143


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>principles, about prevention and contagion of the disease by using auditory and visul equipments ifnecessary. Thus, she has to provide the patient engagment to the treatment and prevention of thehealth individuals.The aim of this study, is to investigate tuberculosis patients knowledge about the disease andadaptation to the treatment and care.This descriptive and analytic study had been done in Bornova Tuberculosis Out-Patient Clincwhich was a unit of Ege University Medical School Depertment of Chest Disease, in 1996 May 20 th.July 20 th.The sample group consisted of adult patients registered at least one month period toTuberculosis Out-Patient Clinic.121 patients were participated in this study by the randomizedsampling method.The data were collected by public survery method in which the form is prepared by the literatureabout tuberculosis and also data were collected by interviewing each individual patient.The survey form was a questionnaire which had 3 parts and 51 questions totally. First partconsisted of questions about identification of the patient, the second part consisted of informationquestions about tuberculosis, the third part had questions about adaptation of the patient to thetreatment and care. Each interview has taken 20 minutes approximately. After each interview, allthe patients were informed about their right and wrong knowledge concerning the tuberculosisand it’s treatment.Dependent variables of the study were obtained as patient’s knowledge about the disease andpatient’s manner about the treatment and care. Independent variables were personal propertiessuch as age, sex education level, economic status, etc which might be effective on depententvariables. Evaluation of the data was made by applying Qi-square and variance analyses.Results: Of 121 tuberculosis patients, 38.85% was femela, 61.15% was male. 69.42% of thepatients were between 20-40 years of age, mean age was 32.71, 57.85% of the patients were inaverage economic status. 84.30% of the patients were treated fort he first time. 21.49% of thepatients had another health problems other than tuberculosis. Interestingly 68.60% of the patientshad BCG vaccination history.As a results of evaluation and scoring the answers of the patients about knowledge andmanner concerning the disease and treatment, 5.97% of the patients were evaluated as “sufficient”while 54.55% of them as “partially “sufficient” and the remaining 39.67% as “insufficient”, andabout attitute of treatment and care, %40.50 of the patients were evaluated as “sufficient” while %57.85 of them as “partially sufficient “ and remaning % 1.65 as “insufficient”.In case of statistical evluation of depentent and indepentent variables, were realized nosignificiant relationship between patients consciousness about tuberculosis treatment, absence orpresence of any tuberculosis case in the family, number of BCG vaccination. But on the other hand,patient’s economic status, education level, social environment, presence of BCG immunuzation,training about tuberculosis and types of information sources were found significantkly important.We found also patient’s knowledge about tuberculosis was significantly for their adaptation to thetreatment and care.We concluded that beter communication with the patient, current education programs werenecessary for beter patient’s approach to the treatment of tuberculosis. For this reason, the healthteam, espacially the nurses should be optimally educated about communication with the patientsand patient’s adaptation to the treatment. Continıty of this education is it’s surely offered to usemass communacation media such as television, radio, newspapers, journals and bookletseffectively.144


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriGÖĞ<strong>Ü</strong>S HASTALIKLARI SERVİSLERİNDE ÇALIŞAN SAĞLIK PERSONELİNİNÇALIŞMA YAŞANTILARI BOYUNCA T<strong>Ü</strong>BERK<strong>Ü</strong>LOZ HASTALIĞINA YAKALANMAORANLARININ VE BUNU ETKİLEYEN ETMENLERİN İNCELENMESİBehtiye DİNDARDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ayfer KARADAKOVANİzmir-1997ÖZETAraştırma, erken tanı ve korumanın çok önemli olduğu uzun yıllardır dünyada ölümcülhastalıklardan biri olarak bilinen tüberkülozun, tüberkülozlu hastaya bakım veren sağlıkpersonelinde görülme oranı ve bunu etkileyen etmenleri incelemek amacı ile tanımlayıcı birçalışma olarak planlanmıştır.Araştırma, 1.6.1996-30.7.1996 tarihleri arasında İzmir ilinde bulunan 4 hastane, 2dispanserde yürütülmüştür.6 sağlık kurumunun göğüs hastalıkları bölümünde 1996 yılıiçerisinde halen çalışmakta olan 482 sağlık personeli evreni oluşturmuş bu evrenden herhangibir örnekleme gidilmeden sağlık personelinin tümü araştırma kapsamına alınmıştır. Ancakulaşılabilen 330 sağlık personeli örneklemi oluşturmuştur. Sağlık personeline 41 sorudanoluşan bir anket formu uygulanmıştır. (EK I). Anketler sağlık personelinin sosyo-demografiközelliklerini, tüberküloza ilişkin hastalık ve tedavi durumlarını, hizmet içi eğitim alma ve istemedurumlarını ve beklentilerini içeren sorulardan oluşmuştur.Araştırmada veriler, sayı ve yüzde dağılımları ki-kare analizi ve Fisher ki-kare kesin testikullanılarak değerlendirilmiştir.Araştırmada elde edilen bulgular değerlendirildiğinde sağlık personelinin tüberkülozhastalığına ilişkin bilgi düzeylerinin yetersiz olduğu, yeterli koruma önlemleri almadıkları,kurumların da konunun bilincinde olmadıkları ve koruma yöntemlerini uygulamadıklarısaptanmıştır. Sağlık personelinin konunun bilincinde olmadığı duyarsız davrandığı tespitedilmiştir. Sağlık personeli kurumlarından fazla beklentileri olmadığını belirtmişlerdir.SUMMARYThe research has been planned as a training which includes the aim of investigationtheadvanced diagnosis of tuberculosis which is known a mortal disease all over the world for longyears and this disease’s apperance rate within the health staff who care of the tuberculosis patientsand the factors which have effected this.This research is enforcement in 4 hospitals and 2 dispensaries in İzmin between the data of1.6.1996 and 30.7.1996. In 1996, in the chest department of the health institutions, 482 persons ofhealth staff who are stil working, have been handled and all they are included in research withoutany set an example.But just 330 persons of health staff whom have been reached, have set an example. An inquiryform which has 41 pieces of questions has been apllied the questions of the socio-demographicspesifications of healt staff, disease and treatment of tuberculosis, the expertations and require oftraining.145


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>All the datas are evaluated by using the number, percent rate x2 analysis and Fisher squarecertain test.When the findings have been evaluated, it has been noticed that the health stff’s informationsabout the tuberculosis disease are not enough and they didn’t take the necessary precautions andthe institutions are unaware about this matter and they haven’t take the necessary protectiveprecautions. Also it is determined that the health staff is unaware about this subject and theybehave insensitive. Health staff has indicated that they have not much expecation about thissubject.146


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriPERK<strong>Ü</strong>TAN TRANSLUMİMAL KORONER ANJİYOPLASTİ UYGULANANHASTALARA YÖNELİK GELİŞTİRİLEN STANDART HEMŞİRELİK BAKIM MODELİNİNHASTANIN YAŞAM KALİTESİNE VE BAKIM YETERLİLİĞİNE OLAN ETKİSİNİNİNCELENMESİFisun ŞENUZUN ERG<strong>Ü</strong>NDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Çiçek FADILOĞLUİzmir-1998ÖZETBu çalışma, PTCA uygulanan hastalara verilen standart hemşirelik bakımının hastanınyaşam kalitesine ve hemşirelik bakımın yeterliliğine olan etkisini incelemek amacı ile deneykontrolçalışması olarak yapılmıştır.25 Ağustos 1996-1 Nisan 1997 tarihleri arasında Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi KardiyolojiAnabilim Dalı İnvaziv Yoğun Bakım <strong>Ü</strong>nitesinde PTCA uygulaması için yatırılan 30 deney ve 30kontrol grubu hasta araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Veri toplama araçları olarak;araştırmacı tarafından hazırlanan Standart <strong>Hemşirelik</strong> Bakım Formları, Yaşam KalitesiniDeğerlendirme Skalası (Kardiyak Versiyon III), <strong>Hemşirelik</strong> Bakım Yeterliliğini DeğerlendirmeFormu (içerik geçerliliği 0,9601) ve El Kitapçığı kullanılmıştır.Elde edilen veriler; x2 kare, Student t, ANOVA Reability Analiysis (Cronbach Alpha), SplitPlato Varyans analizi kullanılarak değerlendirilmiştir. Yapılan analizler sonucunda deney vekontrol grubundaki hastaların sosyo-demografik özelliklerinin benzer ve bağımsız değişkenlerhomojen oldukları saptanmıştır.Deney ve kontrol grubundaki hastaların PTCA öncesi yaşam kaliteleri ölçülmüş ve puanortalamaları bakımından istatistiksel düzeyde anlamlı bir fark saptanamamıştır. (t:0,88,p>0.01).Deney grubundaki hastalara standart hemşirelik bakımı verilmiştir. PTCA uygulamasısonrası hastaların, taburcu olduktan sonra MI geçirmiş olanlara 6 hafta, geçirmemiş olanlar4 hafta sonra yaşam kaliteleri tekrar ölçülmüştür. Deney ve kontrol grubundaki hastaların,PTCA sonrası yaşam kalitesi puan ortalamaları arasında deney grubundaki hastalar lehineistatistiksel olarak önemli bir fark olduğu saptanmıştır. (F=22.68, p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>TOPLUMUN AKUT MİYOKARD İNFARKT<strong>Ü</strong>S<strong>Ü</strong> İLE İLGİLİ BİLGİLERİNİNİNCELENMESİNursen DELİBAYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Aynur ESENİzmir-1998ÖZETTüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kalp hastalıkları bugün için en önemli sağlıkproblemidir. Günümüzde tüberküloz gibi önemli infeksiyon hastalıklarında bile infeksiyon ilemücadelede başarılı sonuçlar alınmasına, sağlam bireylerin infeksiyondan korunmasına, hastabireylerin de yaşam beklentisinde büyük düzelmeler olmasına rağmen; koruyucu ve tedaviedici tıp alanındaki olumlu değişiklikler koroner kalp hastalıkları ve özellikle Akut Miyokardİnfarkütüsünde henüz istenilen düzeye ulaşılamamıştır.Türkiye’de konu ile ilgili yeterli veri olmamasına rağmen il ve ilçe merkezlerinde ilk beşölüm nedeni arasında birinci sırada akut miyokard infarktüstü yer almaktadır. Akut miyokardinfarktüstü geçirmekte olan bireylerin % 20 gibi bir oranının ise henüz hastaneye ulaşamadankaybedilmesi bireylerin akut miyokard infarktüstü ile ilgili ilk yardım bilgilerinin yeterliolmadığını ve akut infarktüstü tanımladıklarını ortaya koymaktadır. Bu sorun akut miyokardinfarktüsünde ilk yardım ile ilgili bilgilerin sadece sağlık görevlilerinin ya da ilk yardım ve acilekibinin bilmesinin ve uygulamasının yeterli olmadığı göstermekte olup; toplumdaki herkesinakut miyokard infarktüsünü tanımasının belirti ve bulgularının bilinmesini dolayısıyla akutmiyokard infarktüstü hastayı en yakın sağlık kuruluşuna süratle ulaştırılmasının ve bu aradagereken ilk yardım uygulamalarını doğru ilkelerle yerine getirilmesinin gerkliliğini de ortayakoymaktadır.Bu düşüncelerle planlanan bu araştırma akut miyokard infarktüstü ile ilgili olarak toplumubilgilendirmek amacı ile yapılması planlanan eğitim programına ve bu program içingeliştirilcek eğitim kitapçığına veri oluşturulması amacı ile yapılması ve toplumdaki bireylerinakut miyokard infarktüstü ile ilgili bilgilerinin belirlenmesi varsa yanlış bilgilerinin ve bilgieksikliklerinin saptanması amaçlanmıştır.Tanımlayıcı tipte planlanan araştırma İzmir’in Karşıyaka İlçesinde 3 ayrı mahallede (üçsağlık ocağında) 17 Ağustos-25 Eylül 1998 tarihleri arasında yürütülmüştür. Araştırmaörneklemine araştırmanın yapıldığı üç sağlık ocağından olasılıksız örneklem seçim yöntemi iletoplam 252 kişi alınmıştır. Araştırmanın verileri araştırmacı tarafından akut miyokardinfarktüstü ile ilgili literatürden yararlanılarak geliştirilen anket formu ve bireylerle teke-tekgörüşme yöntemi ile toplanmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak kullanılan anket formuaraştırma öncesi geçerliliği test edilmiş olup üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümdebireylerin sosyo-demografik özelliklerini kapsayan bireyleri tanıtıcı sorular (1-20), ikincibölümde; bireylerin kendilerine ve ailelerine ilişkin sağlık öyküsü ve koroner hastalıklaraçısından sahip oldukları risk faktörleri (1-14), üçüncü bölümde de akut miyokard infarktüstüneilişkin bilgilerini değerlendirmeye yönelik sorular (1-15) bulunmaktadır. Araştırmada bir kişi ilegörüşme yaklaşık 15.20 dakika sürmüştür. Bireylerin birbirleri ile bilgi alışverişi olabileceğidüşünülerek bir sağlık ocağında bütün veriler toplandıktan sonra bireyler bilgilendirme148


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleritoplantısına çağrılmış ve katılan bireylere akut miyokard infarktüstü ile ilgili bilmedikleri veyayanlış bildikleri konularda doğru bilgiler verilmiştir.Araştırmanın bağımlı değişkenleri bireylerin akut miyokard infarktüstü ile ilgili bilgileriolarak saptanmıştır. Bağımsız değişkenleri ise araştırmanın bağımlı değişkenini etkileyebileceğidüşünülen bireylerin cinsiyet, yaş, eğitim durumu bilgi alınan kaynak, kendilerindekalp hastalığı ve risk faktörlerine sahip olma durumu, yakınlarında kalp hastalığı ve akutmiyokard infarktüstü öyküsü deneyimi olarak belirlenmiştir.Araştırmadan elde edilen verilerin değerlendirilmesinde tüm verilerin sayı ve yüzdedağılımları ile bağımlı-bağımsız değişkenler arasında SPSS programında ki kare analizleriuygulanmıştır.Araştırmanın sonuçları genel olarak değerlendirildiğinde; araştırmaya katılan 252 bireyin%64.7’si kadın, %53.3’ü erkek, yaş ortalaması 50.6 olup, %27.5’i 60 yaş ve üstü grubunda olup,% 86.1!inin gelir gider durumunun eşit olduğu belirlenmiştir. Araştırmaya katılan bireylerin%84.11inin sağlık mesleği ile ilgisi olmadığı %79.8’inin akut miyokard infarktüstü ile ilgili bilgisiolmadığı, %67.1’inin ilk yardım bilgisi olmadığı, %61.5’inin ilk yardım bilgisinin yeterli olmadığı,%88.1’inin konu ile ilgili bilgi almak istediği saptanmıştır. Araştırmaya katılan deneklerin akutmiyokard infarktüsü ile ilgili bilgi sorularına verdikleri yanıtların puanlaması ve değerlendirmesisonucunda ise akut miyokard infarktüstü ile ilgili bilgiler konusunda bireylerin %72.2’sininyetersiz bilgi düzeyinde, %27’sinin kısmen yeterli bilgi düzeyinde olduğu ancak %0.82ininyeterli bilgi düzeyine ulaştığı saptanmıştır.Araştırmanın bağımlı bağımsız değişkenleri açısındaki ilişkilerin istatistiksel incelenmesindeise bireylerin akut miyokard infarktüstü ile ilgili bilgi düzeylerinin ailede sağlıkmesleğinden bir mesleği olma durumundan, değiştirilebilir risk faktörlerine sahip olmadurumundan, kalp krizi geçiren bireyle karşılaşma durumundan etkilenmediği oysa bireylerinyaşı, cinsiyeti eğitim durumu, mesleği, sağlık hizmetlerinden yararlanma biçiminden,değiştirilemez risk faktörlerine sahip olma durumundan toplam risk faktörlerine sahip olmadurumundan riskli kişileri bilme durumları, konu hakkında bilgi alma durumları, ailede kalphastalığı veya akut miyokard infarktüstü geçiren bireyin olması ilk yardımla ilgili özdeğerlendirmelerive uygulanan sağlık ocağından bireylerin konu ile ilgili bilgi düzeylerininetkilendiği saptanmıştır.Araştırmadan elde edilen bu sonuçlar ışığında; akut infarktüstü olguların sağlıkkuruluşlarına uygun zamanda ulaştırılması, bu arada yapılacak doğru ve etkin ilkyardımuygulamaları ile akut miyokard infarktüsünden hasta kaybının önlenmesi amacı ile toplumdakibütün bireylerin akut miyokard infarktüsü ve ilk yardım ile ilgili ulaşılabilen her yerde (evde,okulda, işyerinde ve sağlık kuruluşunda) bilgilendirilmesi ve bu bilgilendirmenin yaygınbiçimde toplumun herkesimine ulaşabilmesi için radyo, televizyon, gazete ve broşür gibi kitleiletişim araçlarından yararlanılması ve söyleşi, konferans gibi bilgilendirme programlarındahemşirelerin eğitici ve danışman olarak etkin bir rolü olduğu bu nedenle kendilerini de sürekliyeni bilgilerle geliştirmeleri gerektiği önerilmiştir.SUMMARYNowadays, heart diseases are the most important health problem in our country as all world. Inour day, in spite of taking good results from condention with the infection, healty people avoidthemselves from the infection, and sick people ‘ hopes from the life are to begin to go well; protectorand treative changings in medical arena, yet couldn’t reac demanding level, in heart disease andespecially in acute myocardium infectious.149


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Although, there are no datums about the subject in Turkey at the centre of the cities andcountries, between intial five death rason, acute myocardium infectious is in the first order. So acutemyocardium infectious is the common problem of our country. %20 of people who have undergonethis infectious are however yet, before arrive to the hospital are death. This means that, our peopledon’t know enough information about first aid of the acute myocardium infectious and don2trecognize this illness. This problem show us that in acute ayocardium infectious, informationsabout this illness aren’t know and applied only by healt hospital personals or emergency team; itmust be known by all of the people in society also indications and findings are must be brought tothe nearest health establishment to apply with straight principle to the first aid.With these opiniens, this quest that planned about acute myocardium infectious is mode toinform socisty. This quest is doing to plan an education program and a education book thatimporove this program. Also it is doing to determine the informations that we and if there are, toestablished the wrong informations and knowledge missing.This investigation that is planned in the type of defination, is done in the country of İzmir inKarşıyaka, it exacute in three different districts, between the data of seventeen August twenty- fiveSeptember. The three villange clinics which the investigation is done, is taken two hundered andfifty two persons with the election system. The datums of the investigation is collected by using theliterature about the acute myocardium infectious and meeting persons face by datums collectingtool is tested before investigation and is three parts. In the first part, theree are introductoryquestions about personality social-demografic properties in the second part there are stories aboutpersons and their families and the risk factors about the coroner diseases; in the third part; there arethe questions which are about to decide the information of acute myocardium infections. In theinvestigation,it takes fifteen-twenty minutes to speake to one person. By thinking that they speak toeach other, give and take information and the persons who meet there, is learned their unknownsabout acute myocardium infections or is gived true information instead of their errors. Persons’information about acute myocardium infection is the dependent changeables of the investigation.And the independent changeables are the conditions of the persons’ age, sexuality and educationstatue, source which is taken information the situation of their having heart diseases and the riskfactors, their relationships’ stories and experiences in heart diseases and acute myocardiuminfections; which is thought to affect the dependent changeables. To calculating the datums of theinvestigation is applied by all datums’ numbers and percentages and square analysis method inSPSS program between dependet-independent changeables.In general, the results of the investigation is looked; 252(two hundred and fifty – two) personsenter into investigation, %64.7 of them are women, %53.3 of them are men; and the average age ofthem are 50.6, % 27.5 up 60 years old, %86 economic situations are equal the others, are alsofounded. It is founded that %84.1 of the persons in the investigation, areen2t about healty job,%79.8 of them didn’t take information about acute myocardium infection before, %67. 1 of themhaven’t any first aid information,%61.5 of them haven’t anough first aid information, %88.1 ofthem want to learn information about the matter. The answers of the questions, which are given bythe persons into the investigation, are calculated with scores, and all their results are that %72.2 ofthe persons haven’t enough information about the matter, %27 of them have partly enoughinformation but %0.8 of them have enough information.In the static determination of the investigation according to between independent-dependentchangeables connections, persons’ information about acute myocardium infection aren’t affectedto having healty job in the family, having changeabe risk factors, meating a person who had heartcrisis before, but are affected to persons’ ages, sexuality, education statue, job, style of using theirhealty service, having unchangeable risk factors, and having all risk factors, knowing the persons150


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleriwho have more risks taking information about the matteribeing a person in family who had heartdisease and acute myocardium infection, really exmining about first ait and the healty clinic.According to the investigation results, to beable to reach acute myocardium infection’s signs toa healty clinic at the right time, and use tue and effective first help techniques with learn to thesociety about acute myocardium infection and first aid informations for stopping sick persons’ lossin everwhere (home, school, job and working area, health institute)and the social communicationsystems like television, radio, newspapers, guide are used to be able spread the information aboutacute myocardium infection and first aid planning information like meetings like conversations’,speakings’ importance is related also in these giving information programmes, nurses haveaffectsve role as educationalist and adviser so it is suspected that they need to develop themselvesby taking new information counstantly.151


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>MEKANİK VENTİLATÖRE BAĞLI HASTALARDA STANDART HEMŞİRELİKBAKIMININ NOSOKOMİYAL PNÖMONİ GELİŞİMİNİ ÖNLEMEDE ETKİSİNİNİNCELENMESİFatma ÇAVDARDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ayfer KARADAKOVANİzmir-1999ÖZETBu araştırma, mekanik ventilatöre bağlı hastalarda standart hemşirelik bakımınınnosokomiyal pnömoni gelişimini önlemede etkisinin incelenmesi amacı ile planlanmıştır.Araştırma, Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Dahiliye Yoğun Bakım<strong>Ü</strong>nitesi’nde 1 Şubat 1999-22 Temmuz 1999 tarihleri arasında mekanik ventilatöre bağlı olarakizlenen, entübasyonun ilk 48 saatinde pnömoni gelişmeyen 25 hasta yürütülmüştür. VeriToplama araçları olarak; Entübe Hasta Bakım Standartları Formu, Açık Aspirasyon SistemiKullanımında İzlenecek Adımlar Formu, Hasta Tanıtım Formu ve Entübe Hasta İzlem Formukullanılmıştır. Dahiliye Yoğun Bakım Hemşire ekibine araştırmacı tarafından hazırlanan EntübeHasta Bakım Standartları ile ilgili eğitim verilmiştir.Hastalara hemşirelik bakımı verirken aspirasyonun steril koşullarda yapılması, mümkünolduğu sürece kapalı aspirasyon sistemi kullanılması ve 72 saatte bir değiştirilmesi, orofaringealsekresyonların aspire edilmesi, endotrakeal tüp cuff’ının şişlik durumun tam (7-10 cc hava)olması, hastaların fowler veya semifowler pozisyonda izlenmesi, beslemeden önce midedekirezidüel miktarın kontrol edilmesi, pozisyon değişikliği yapılmadan önce ventilatörbağlantılarda biriken sıvıların su kaplarına boşalması, ventilatör bağlantı sistemlerinin 7 gündebir değiştirilmesi sağlanmıştır.Verilerin analizi SPSS istatistiksel programı ile bilgisayarda yapılmıştır. Analiz yöntemi olaraksayı, yüzde ve Pearson ki-kare testi kullanılmıştır.Bu araştırma sonucunda;Nosokomiyl pnömoni gelişen hastaların yaş grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı farkbulunmamasına karşın, % 40’ının 51 yaş ve üzerinde olduğu saptanmıştır. Nosokomiyalpnömoni kadın hastaların tamamımda gelişmiştir. Cinsiyet ve nosokomiyal pnömoni gelişmedurumu arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur. (P=00011).Hastanın sigara alışkanlığı ve nosokomiyal pnömoni gelişme oranı incelendiğindeistatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur. (P=0.03021). Araştırma kapsamına alınan,nosokomiyal pnömoni gelişen hastaların % 44 ‘ünün sigara alışkanlığı saptanmıştır.Hastaların entübe kalma süresi ve nosokomiyal pnömoni gelişme durumu arasındaistatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur. (P=0.02247). Nosokomiyal pnömoni, 8-15 günsüre ile entübe kalan hastaların % 28’inde gelişmiştir.Entübe hastaların hemşirelik bakımı ve takibi ile ilgili olan diğer parametrelerdeki (invazifgirişimler, kullanılan aspirasyon sistemi, endotrakeal tüpün cuff şişliği, orofaringeal sekresyonvarlığı) minimal farklar istatistiksel olarak anlamlı bulunamamıştır.152


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriSUMMARYThis researcher has been planned in order to determine the efficacy of standart nursing care ondevelopment of ventilator associated nosocomial pneumonia.This study was performed from 1 February 1999 to 22 July 1999 in İnternal Care Unit at DokuzEylül University on the 25 cases on ventilator support, who was intubated and nosocomialpneumonia was not developed after first 48 hours of intubated. Care Standarts for IntubatedPatients Sheet, Steps for Using Closed Suction System Sheet, Steps for Using Open Suction SystemSheet, Patitents Information Sheet and Observation Sheet for Intubated Patients were used to colectthe necessary data.Care standards for Intubated Patients were established and nurses in the Internal Intensive CareUnit were educated.When nursing care was given to the patients suction was done in streil conditions, when it waspossible closed suction system was used and it was changed at 72 hours, subglotic secretions wassuctioned, endotrael tube’s cuff was inflated with 7 -10 cc air, patients were on Fowler or semifowlerposition, before feding reziduel volume was controled, before turning patients the water in thecircuits was drained into the water traps, ventilator circuits were changed every 7 day.Analysis was conducted by means of SPSS statistycal program on computer. Analytic metodswere percentage and Pearsons chi–square test.As a result of this study:There was nodifference in age groups, but 40 % of patients were 51 years old and more.Nosocomial pneumonia was developed in all female patients. There was statistical difference in sexand nosocomial pneumonia development (P:0.00011).The range of nosocomial pneumonia development and smoking showed that there isstatisticaal difference between this parameters (P:0.03021). 44% of patients involved in this studywere smokers.In 28 % of intubated patients nosocomial pneumonia developed in 8-15 days of intubation.There is a statistical difference between this parameters (P:0.02247). There was a minimal, but nostatistical difference on the other parameters (nasogastric tube/ Feding tube, suction systemendotracheal tubes’ cuff inflation, subglotic secretions).153


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>KORONER BY-PASS AMELİYATI ÖNCESİ SERVİSTE RUTİN VE PLANLI EĞİTİMALAN HASTALARIN YOĞUN BAKIMA UYUMLARININ KARŞILAŞTIRILMASINesime ATARDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ayfer KARADAKOVANİzmir-1999ÖZETBu çalışma koroner by-pass öncesi serviste rutin ve planlı eğitim alan hastaların yoğunbakıma uyumlarının karşılaştırılması amacı ile deney-kontrol çalışması olarak yapılmıştır.21 Haziran ve 15 Eylül 1999 tarihleri arasında, Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi GöğüsKalp ve Damar Cerrahisi Kliniğinde koroner by-pass ameliyatı olmak üzere yatan 20 deney ve20 kontrol grubu hasta araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.Veri toplama aracı olarak; araştırmacı tarafından hazırlanan Hasta Tanıtım Formu YoğunBakım Uyum Formu ve El kitapçığı kullanılmıştır.Elde edilen veriler; Student t testi, Varyans analizi, Scheffe testi, Pearson Correlasyon testive Reability Analysis (Cronbach Alpha) kullanılarak değerlendirilmiştir. Yapılan analizlersonucunda deney ve kontrol grubundaki hastaların sosyo-demografik özelliklerinin benzer vebağımsız değişkenlerin homojen oldukları saptanmıştır.Deney grubundaki hastalara araştırmacı tarafından hazırlanan eğitim kitapçığı aracılığı ileplanlı ameliyat öncesi eğitim verilmiştir. Kontrol grubu hastalar ise serviste çalışan sağlıkpersoneli tarafından rutin bilgilendirilme ile bilgilendirilmişlerdir. Ameliyat sonrası yoğunbakımda deney ve kontrol grubu hastaların, araştırmacı tarafından hazırlanan Yoğun BakımUyum Formu aracılığı ile yoğun bakıma uyum puanları ölçülmüştür.Yoğun Bakım Uyum Formu Bölüm I: İletişim ve Eğitime İlişkin Uyum durumundan deneygrubundaki hastaların %54.2’si kontrol grubundaki hastaların %38.5’i Yeterli puan almışlardır.Yoğun Bakım Uyum Formu Bölüm 2: Aletlere ilişkin Uyum durumundan deney grubundakihastaların %67.7’si, kontrol grubundaki hastaların %18.1’i Yeterli puan almışlardır.Yoğun Bakım Uyum Formu Bölüm 3: Rehabilitasyona ilişkin Uyum durumundan deneygrubundaki %53.5’i, kontrol grubundaki hastaların %19.5’i Yeterli puan almışlardır.Deney grubu hastaların Bölüm 1 puan ortalaması X=28.85, kontrol grubu hastalarınBölüm 1 puan ortalaması ise X=23.15 olarak saptanmıştır. Yapılan istatistiksel analizde iki gruparasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmıştır. (t=3.79, p=0.01


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerisaptanmıştır. Tüm sağlık kuruluşlarında hasta eğitimine gereken önemin verilmesi, ameliyatöncesi eğitim programlarının yöneticiler tarafından desteklenmesi ve eğitim programlarınınzenginleştirilmesi doğrultusunda öneriler getirilmiştir.Anahtar Kelimeler: Hasta uyumu, Koroner–bypass, Yoğun Bakım uyumu formu, Planlıeğitim.SUMMARYThis research has been conducted as an experiment-control study to compare the intensive careadaptation of the patients exposed to routine and planned education before having coroner bypasssurgery. 40 patients (20 in experiment group 20 in control group), admitted to have a coronerbypass surgery in Chest and Cardiovasculer surgery clinic in Medicine School at 9 Eylül Universitybetween June 21 and September 15, 1999, were used fort his study.Researcher has established a patient registration form, an Intensive care adaptation form and amanual book fort his study and used them as data gathering instruments. Student t test, Varianceanalysis, Scheffe testiPearson correlation test and reability analysis (cronbach alpha) were used toevaluate the data. As the result of data analysis, dependent and independent variables of sociodemographicproperities of the patients were found homogeneous in either group.Patients in experiment group were exposed to a planned surgery education developed by theresearcher by using education blooket whereas control group patients were routinely informed bythe personnel in service. Intensive care adaptation scores of the patients in either groups weremeasured after the surgery by using intensive care adaptation forms developed by the researcher.Intensive care adaptation form, Section one:With regard to communicational and educational adaptation, 54.2% of patients in experimentgroup and 38.5% of the patients in control group were graded satisfactorily.Intensive care adaptation form Section two:With regard to adaptation to instruments, 67.7% of the patients in experiment group and18.1% in control group were graded satisfactirily.Intensive care adaptation form Section three:With regard to adaptation to rehabilitation, 53.5% of the patients in experiment group 19.55 incontrol group were graded satisfactorily.Sectionone mean score of the patients in experiment group was 28.85, whereas the mean forcontrol group was found to be between the two groups.Section two mean score of the patients in experiment group was 43.20, whereas the mean forcontrol group was found to be 31.65. At the end of statistical analysis it has been indicated thatthere was a significant difference between two groups.Section there mean score of the patients in experiment group was 38.45, whereas the mean forcontrol was found to be 27.10. As the result of the statistical analysis it has been shown that therewas a significant difference between the two groups.Overall mean score of the patients in experiment group was 110.5 whereas the overall meanscore for control group was found 81.5. After doing the statistical analysis it had been seen thatthere was a significant difference between the two groups.This study indicated that offering planned education to the patients prior to coroner by-passsurgery eased their adaptation to intensive care unit to a great extent. This study also make manysuggestions for all health foundations like, giving more emphasis to patient training, providingmore administrative support for pre-operative educational programs and enriching theeducational-programs.Keywords: Patient adaptation, Croner by-pass, intensive care adaptation form, planned education155


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>PSORİASİSLİ HASTALARIN YAŞAM KALİTESİ VE YAŞAM KALİTESİNİ ETKİLEYENFAKTÖRLERİNİN İNCELENMESİNaile BAYRAMOVADanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ayfer KARADAKOVANİzmir-2000ÖZETBu araştırma; Grupta A. ve Grupta K. tarafından Psoriasis’li hastaların yaşam kalitesinideğerlendirmek için geliştirilen geçerlik ve güvenirliği saptanan ölçeğin, Türkiye’de geçerlilikve güvenirliliğinin yeniden sınanması, kronik bir hastalık olan psoriasis’li hastaların yaşamkalitesini ölçen geçerli ve güvenilir bir ölçeğin literatürümüze kazandırılması, psoriasis’lihastaların yaşam kalitesinin belirlenmesi ve yaşam kalitesi ile sosyo-demografik değişkenler,hastalık ile ilgili değişkenler arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla yapılmıştır.Araştırma 01.09.1999-30.04.2000 tarihleri arasında Ege <strong>Ü</strong>niversitesi ve Dokuz Eylül<strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Dermatoloji Anabilim Dalı’nda, Sosyal Sigortalar KurumuTepecik ve Bozyaka Sosyal Sigortalar Kurumu Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde, AlsancakDevlet Hastanesinde yatan ve ayaktan tedavi olan 148 hasta önceden saptanmış sınırlılıklarauyularak araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.Araştırmada veri toplama yönteminde psoriasisli hastalar ile ilgili tanıtıcı bilgiler (<strong>Ek</strong>-I),Psoriasisli Hastalarda Yaşam Kalitesi Ölçeği (<strong>Ek</strong>-II) ve ölçeğin güvenirliğinin güçlendirilmesi içinGenel Yaşam Doyum Ölçeği (<strong>Ek</strong>-III) kullanılmıştır.Verilerin değerlendirilmesinde,yüzdelik, tek yönlü (ANOVA) ve çok yönlü varyans analizindeileri Turkey-B ve Post Hoc testi, t-testi uygulanmıştır.Yaşam kalitesi ölçeğinin içerik geçerliği(Content validity) Kendal Uyuşum Katsayısı(W) Kendall Coefficient Of Concordance)korelasyon testi uygulanarak saptanmıştır. (p=0.0006). İçerik geçerliği saptandıktan sonrauygulanan hastaneler de yatarak ve ayaktan tedavi edilen 148 hastaya test-tekrar test yöntemikullanılarak bir hafta ara ile iki kez görülmüş ve anketler hastalar tarafından doldurulmuştur.Araştırmaya katılanların % 50’si erkek ve 550’si kadın olan hastalardır. Hastaların %31.8’ininise 42-53 yaş grubunda olduğunu, hastaların %50.7’si emekli sandığına bağlı olduğunu,%60.8’içalışmadığını ve %25.0’i emekli olduğunu bildirmişlerdir.Yaşam Kalitesi Ölçeğinin 1. ve 2. uygulama toplam puan ortalaması X1=51.61 ve X2 =53,45,Genel Yaşam Doyum Ölçeğinin toplam puan ortalaması x=27.16 bulunmuştur. Yaşam KalitesiÖlçeği test-tekrar test güvenirlik katsayıları α = 0.73 ve α =0.89, Genel Yaşam Doyum Ölçeğigüvenirlik katsayısı α = 0.77 bulunmuştur.Araştırma sonucunda hastaların büyük çoğunluğu sosyal faaliyetlere katıldığını, tedavimasraflarını ödemede zorlanmadığını, arkadaşları ve aileleri tarafından dışlanmadıklarını ifadeetmişlerdir.Araştırmaya katılan hastaların yaşam kalitesi ve yaşam doyumlarının eğitim durumlarından,mesleklerinden, yaşadıkları yerlerden ve psoriasis tanısı alma sürelerinden etkilendiğibulunmuştur.156


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriHastaların yaşam kalitesi ölçeği ve genel yaşam doyum ölçeği toplam puan ortalamaları ilecinsiyetleri, medeni durumları, çocuk sahibi olma durumu, sosyal güvenceleri arasındaistatistiksel olarak anlamlı fark saptanamamıştır.SUMMARYThis study was performed to investigate the validity of Grup A. And Grupta K. Metod fort he lifequality of patients with psoriasis in Turkey, to apply this reliable and vlid metod fort he lifeexpectancy of chronic psoriasis subjects into our literature, to find out the life quality of psoriasissubjects, to search the life quality socio – demographic –variables and life quality the disease.This study was performed by the rules on 148 hospitalsed and out – patient subjects from thedepartments of dermatology, School of Medicine Universites of Ege and 9 Eylül, SSK Tepecik andBozyaka Hospitals, Alsancak State Hospital between 1 st of September 1999 and 30th of April 2000As data collection methods, information on psoriasis patients (Enclosed – I), Quality of life Scalefor psoriasis patients (Enclosed – II) and Satisfaction with Life Scale (Enclosed – III) were used.In the evaluation of data, Advanced Turkey – B and Post Hoc Test in single (ANOVA) andmultiple varians analysis and t – test were performed. Content validity and Kendall coefficient ofconcordance were determined by applying the correlation test (p=0.0006). Surveys were filled up bythe subjects themselves, and the 148 subjects were evaluated twice with one week interval.The subjects included in the study were male (50%) and female (50%). Of them, 31.85 % were42-53 years old, 50.7% had National Health Insurance, 60.8% were unemployed and 25.0% wereretired.First and second life quality test average points (x1) were found to be 51.61 and 53.45, andSatisfaction with Life Scale Average points (x) was found to be 27.16. Quality Of Life Scale forpsoriasis test – retest reliability coefficient α 1= 0.73 and α 2 = 0.89, and Satisfaction with Life ScaleReliability coefficient was found to be α = 0.77.In the end of study, most of the subjects stated that they attented social activities, had nodifficulty in playing the hospital expenses and had no problem with their family and friends.It was found that life quality and life satisfaction of patients were affected by their educationlevel, occupations, neighbourhoods and the time of diagnosis for psoriasis.No satistically significant correlations was found their gender, marital status, to had child andhad national health insurance for psoriasis with Quality of Life and Satisfaction of Life Scaleaverage points.157


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>KORONER STENT UYGULANAN HASTALARA VERİLEN PLANLI SAĞLIK EĞİTİMİNİNHASTALARIN TEDAVİYE UYUM DURUMLARINA OLAN ETKİSİNİN İNCELENMESİFigen OKÇİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Aynur ESENİzmir-2000ÖZETBu çalışma, koroner stent uygulanan hastalara verilen planlı sağlık eğitiminin hastalarıntedaviye uyum durumlarına olan etkisini incelemek amacı ile deney-kontrol çalışması olarakyapılmıştır.Ağustos ve Eylül 1999 tarihleri arasında, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalıİnvaziv Yoğun Bakım <strong>Ü</strong>nitsinde ve Atakalp Hastanesi Koroner Yoğun Bakım <strong>Ü</strong>nitesinde yatan koronerstent uygulanmış 30 deney ve 30 kontrol grubu hasta araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.Araştırmada veri toplama yöntemi olarak soru formu, eğitim kitapçığı ve görüşme tekniğikullanılarak, araştırmacı tarafından ilgili literatür taranarak geliştirilen veri toplama araçlarıolarak (EK I) Hasta Tanıtım Formu, (EK 2) Koroner Stente İlişkin Bilgi Düzeyi Formu (içerikgeçerliliği 0.7597), (EK3) Kullanıldığı İlaçlara İlişkin Bilgi Değerlendirme Formu, (EK4) TedaviyeUyum Durumunu Saptama Formu (içerik geçerliliği 0.8959) ve koroner stent sonrası hastanıntedavi ve bakıma yönelik bilgileri içeren eğitim kitapçığı kullanılmıştır.Araştırmanın veri toplama araçlarının geçerliliğini saptamak için Reliability Analysis(Cronbavh Alpha) yöntemi kullanılmıştır.Araştırmadan elde edilen veriler ise; varyans analizleri ve Student t, testleri kullanılarakdeğerlendirilmiştir.Araştırma verilerinin değerlendirilmesi sonucunda deney ve kontrol grubundaki hastalarıneğitim öncesinde koroner stente ilişkin bilgi düzeylerini ölçmeye yönelik soru formundanaldıkları toplam puan ortalamaları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farksaptanamamıştır. (t=-1.75, p>0.01).Hastaların kullandıkları ilaçlara ilişkin bilgi düzeyleri, ilk görüşmede hastalara uygulanansoru formuna uygun olarak değerlendirilmiş, ilaç kullanan hastaların; bir bölümünün ilaçlarınisim, doz ve etkilerinin hepsini doğru bildikleri (%21.7), bir bölümünün ilaçların isim, doz veetkilerinin hepsini yanlış bildikleri (%6.6) ve geri kalan hastaların (%40) ise ilaçların isim, dozveya etkilerinden herhangi birini veya ikisini doğru bilmedikleri saptanmıştır.Araştırmanın temel amacı olan koroner stent sonrası hastalara uygulanan planlı sağlıkeğitiminin, hastanın tedaviye uyumuna etkisini incelemeye yönelik araştırma verilerinindeğerlendirme sonucuna göre; planlı sağlık eğitimi uygulanan deney grubundaki hastalarıneğitimden 15 gün sonra hastaneye geldikleri ilk görüşmede, tedaviye uyum toplam puanortalamaları, kontrol grubundaki hastaların tedaviye uyum toplam puan ortalamalarına göreistatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. (t=9.72, p


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriArştırmadan elde edilen bu sonuçlar ışığında koroner stent uygulanan hastalara, koronerstent sonrası yaşam ilkeleri ve tedavi ile ilgili düzenli, standart ve planlı sağlık eğitiminin verilmesi vebu konuda koroner bakım ünitelerinde görevli hemşirelerin etkin rol alması önerilmektedir.Anahtar kelimeler: Koroner stent, Tedaviye uyum durumuİÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALIDOKTORA TEZLERİ159


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>160


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriHEMİPLEJİLİ HASTALARDA HEMŞİRELİK BAKIMI VE REHABİLİTASYONUNG<strong>Ü</strong>NL<strong>Ü</strong>K YAŞAM AKTİVİTELERİNE OLAN ETKİSİÇiçek FADILOĞLUİzmir-1979ÖZETBu çalışmada, hemşirelik bakımı ve rehabilitasyon uygulamasının hemiplejili hastanıngünlük yaşam aktivitelerine olan etkileri araştırılmıştır. Amacımız, hastaların bu uygulamadanne derecede yararlandıklarını ve bunu etkileyen faktörlerin neler olduğunu ortaya koymaktadır.Çalışmanın kapsamına, serebrovasküler yetmezliğine bağlı hemipleji nedeniyle,tarafımızdan hemşirelik bakımı ve rehabilitasyon uygulamasına alınan 20 vak’a ile buuygulamanın hiç yapılmadığı 12 kontrol vak’ası alınmıştır. Yapılan uygulama, istatistiksel olarakdeğerlendirilmiş ve şu sonuca varılmıştır.• <strong>Hemşirelik</strong> bakımı ve rehabilitasyon uygulamasına alınan gruptaki vak’alarda spastisitedışında kontraktür, periartrit, sfinkter bozukluğu ve günlük yaşam aktiviteleri kontrolgrubuna oranla, olumlu yönde gelişme göstermiş olup p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>HİPERTANSİYONLU HASTALARIN EĞİTİMİNDE MOD<strong>Ü</strong>LER EĞİTİMİN ETKİSİNİNİNCELENMESİGülümser ARGONDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Gürbüz G<strong>Ü</strong>M<strong>Ü</strong>ŞDİSİzmir-1984ÖZETAraştırma, esansiyel hipertansiyonlu hastaların hipertansiyona ilişkin bilgi durumlarınısaptamak, oluşturulcak iki ayrı hasta grubuna modüler ve standart eğitim yöntemleriuygulanarak bilgi kazançlarının ve modüler eğitimin standart eğitime oranla daha etkili olupolmadığını incelemek amacı ile deneysel olarak planlanmıştır.Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı polikliniğine 1 Ocak-1 Nisan 1984tarihleri arasında başvuran okur-yazar ve okul bitirmiş esansiyel hipertansiyonlu hastalar,araştırma kapsamına alınmıştır. Deney ve kontrol gruplarında olmak üzere toplam örneklemi60 hasta oluşturmuştur. Hasta gruplarının oluşturulmasında “olasılıksız örneklem” yöntemikullanılmıştır. Araştırmanın bağımsız değişkenleri olarak hastaların yaşları, cinsiyetleri, eğitimdurumları ve hastalık süreleri alınmıştır.Hastaların hastalıklarını bilmeleri, araştırmacı tarafından önemli varsayılarak bir eğitimprogramı geliştirilmiştir. Bu eğitim programı geliştirilmiştir. Bu eğitim programında kan basıncıhipertansiyon nedenleri, belirtileri, hedef organları, koruma ve sağaltımına ilişkin bilgilerinkazanılması ve hastaların hastalıklarına ilişkin tutum ve davranışları gibi konularda ulaşılmakistenen özellikler, eğitim amaçları olarak belirlenmiştir. Bu amaçlara uygun bir eğitim içeriği vebumların aktarılmasında izlenecek yöntem, kullanılacak araç, gereç ve kaynaklar planlanmıştır.Ayrıca hastaların bilgi düzeylerini saptayacak bir öntest soru kağıdı geliştirilmiştir. Öntest sorukağıdı aynı zamanda verilen eğitimin etkinliğini saptamak amacı ile sontest soru kağıdı olarakda kullanılmıştır.Hazırlanan eğitim programı, hastalara iki görüşmede uygulanmıştır. Hastaların eğitimekatılımlarının sürekliliğini sağlamak amacı ile randevu kartları verilmiş, gününde gelmeyenhastalara davet mektubu yollanmıştır.Uygulanan eğitim yöntemlerinin, hastaların bilgi düzeylerine etkisini incelemek içinöntestin uygulamasından 15 gün sonra sontest uygulanmıştır. Elde edilen veriler, istatistikselolarak yüzdeler arası farkın önemlilik testi, ortalamalar arsındaki farkın önemlilik testi, doğrusalregresyon ve korelasyon analizleri yapılarak değerlendirilmiştir.Değerlendirme sonuçlarına göre, hastaların hipertansiyona ilişkin bilgi eksiklikleri olduğusaptanmıştır. Hastaların bilgi düzeylerinde, modüler eğitimin %98.44 oranında, standarteğitimin % 45.85 oranında bir artış olduğu saptanmıştır. Böylece, modüler eğitimin standarteğitime göre etkin olduğu belirlenmiştir.Araştırma kapsamına giren hastaların, hastalıklarına ilişkin tutumlarında bir gelişmegörülmüş ve düzenli ilaç kullanma davranışı kontrol grubunda %53.4, deney, grubunda 76.7oranlarında bulunmuştur.162


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriAraştırma sonucunda hastaların bilgi açığını gidermek için uygulanabilecek eğitimyöntemlerine ilişkin öneriler sunulmuş ve hasta eğitim programlarının bir sağlık ekibi üyesiolan hemşire tarafından yürütülmesinin uygun olacağı belirtilmiştir.SUMMARYThis study was planned to assess the level of knowledge of patients about hypertension, and tomeasure the effects of two different instruction models, models, modular and standart namely onpatient education. For this purpose, a sample of 60 patients were distributed into study and controlgroups by nonprobability sampling. They were matched according to their educationalbackgrounds and treated to the above mentioned teaching methods respectively by the research.To evaluate the efectiveness of two educational models, mean values of the pre-test and post-testscares of the study and control groups were analysed.The results of the study revealed that study group treated to modular instruction had anincrease of % 98.4 on their level of knowledgewhile control group treated to the standardizedinstruction had only % 45.8. It was also observed that patients behavior related to their illness werechanged and regularity in taking medicines as prescribed in study group was found to be % 76,7and % 53,4 in control group.Consequently, recommendations regarding to patient education methods were reported andby the reason of their unique relationship with patients with high blood pressure, nurses seemed tobe ideally suited to influence patients by educating and counseling.163


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>KANSER HASTALARININ GEREKSİNİMLERİNİN SAPTANMASI VE HASTA-HEMŞİREGÖR<strong>Ü</strong>ŞLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIKamile ERGİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Tomris KABAKÇIİzmir-1984ÖZETBu çalışma, hastanede yatan kanser tanısı konmuş hastaların fiziksel ve ruhsalgereksinimlerinin neler olduğunu ve ne derece karşılandığını saptamak, bu konulardaki hastave hemşire görüşlerini karşılaştırmak amacıyla yapılmıştır.Araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi İç Hastalıkları Kliniği ile göğüsHastalıkları Kliniğinde, 31 Ocak 1984-1 Nisan 1984 tarihleri arasında, herhangi bir kanser tanısıile yatmakta olan 65 hasta ile aynı kliniklerde çalışan 28 hemşire üzerinde yapılmıştır.Araştırma kapsamına, kanser tanısı konulan 18-65 yaş arasında, yer, kişi ve zamanoryantasyonu normal, soruları anlayıp cevaplayabilecek durumda olan, dört kezden çokhastaneye yatmayan kemoterapi ve/veya radyosyon sağaltımı alan, araştırmaya katılmayaistekli olan hastalar alınmıştır. Çalışmanın yapıldığı kliniklerde hemşirelik hizmeti veren, SağlıkMeslek Lisesi ve <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> Mezunu hemşirelerin tümü kapsamına alınmıştır.Veri toplama aracı olarak, geçerlilik ve güvenirliliği sınanmış anket formu hastalara,taburcu olmadan bir veya iki gün önce görüşme tekniği uygulanarak doldurulmuş, hemşireler,formu kendileri doldurmuştur. Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde, yüzdelik, t testi vekorelasyon analizleri kullanılmıştır. Değerlendirme sonuçlarına göre hastaların,”Doktoristemlerini, ”tanıyı bilme”, uyuma”, ”ağrı”, ”sağaltımın yan etkilerini bilme” gereksinimlerinidaha önemli buldukları saptanmıştır. Hemşirelerin isse “doktor istemleri”, ”yemek yemeğeyardım” hastanın dinlenilmesi”, ”ziyaret saatleri”, ”güler yüzlü olma” gibi maddelere daha çokönem verdikleri saptanmıştır. Fiziksel ve ruhsal gereksinim maddelerinin önemine ilişkinhemşirelerin puan ortalamaları, hastaların puan ortalamalarından yüksek bulunmuştur.Hastalar ve hemşireler,”doktor istemlerinin yerine getirilmesini”, birinci derecede karşılananfiziksel gereksinim maddelerinden, ”bakım veren kişinin güler yüzlü olmasını” ve “bakımsırasında isminin kullanılmasını”, en çok karşılanan gereksinimler olarak belirtmişlerdir.Hemşireler ise “ziyaret saatleri hakkında bilgi verilmesini”, ”bakım sırsında ismininkullanılmasını “en çok karşılaşan gereksinim olarak belirtirken, ”hastalığın tekrarlama belirtileri”ve “tanı hakkında bilgi verilmesini” en az karşılanan ruhsal gereksinimler olarak belirtmişlerdir.Fiziksel ve ruhsal gereksinimlerin karşılanmasına ilişkin hastalara ait puan ortalamalarıhemşirelerin puan ortalamalarından düşük bulunmuştur.Hastaların fiziksel ve ruhsal gereksinimlere verdikleri önem ile yaşları arasında anlamlı birilişki olduğu saptanmıştır. Hastaların gereksinim maddelerine verdikleri önem ile cinsiyetleri,eğitim düzeyleri ve hastaneye yatış sayıları arasında ilişki olmadığı saptanmıştır.Hemşirelerin çalışma süreleri ile fiziksel gereksinimlere verdikleri önem arasında negatifyönde bir ilişki olduğu, ruhsal gereksinimlere verdikleri önem arasında ilişki olmadığısaptanmıştır.164


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriROMANTİZMAL KALP HASTALIKLARINDA ERKEN TANI VE KORUYUCUPROGRAM GELİŞTİRMENİN GEREKLİLİĞİNE İLİŞKİN BİR İNCELEMEAynur ESENDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Gürbüz G<strong>Ü</strong>M<strong>Ü</strong>ŞDİŞİzmir-1986ÖZETBu araştırma, romatizmal kalp hastalıklarının önlenmesinde, erken tanı ve koruyucuprogram geliştirmenin gerekliliğini incelemek amacıyla yapılmıştır.Araştırma 1 Mart 1985-5 tarihleri arasında Bornova Erkek Yetiştirme Yurdunda yapılmıştır.Araştırmanın örneklem grubunu 1 Mart 1985 tarihlerinde Bornova Erkek Yetiştirme Yurdundakayıtlı bulunan 8-18 yaş grubundan (toplam 223 kişi) Tabakalı Tesadüfi Örnekleme (StratifiedRandom Sampling) Tekniği ile saptanmış 100 kişi oluşturmaktadır.100 kişilik araştırmagrubunun 51!ini 8-12 yaş grubu, 49’unu da 13-18 yaş grubu oluşturmaktadır.Araştırma tanımlayıcı ve analitik nitelikte planlanmış ve uygulamalı çalışma olarakdüzenlenmiştir. Araştırmanın veri toplama süreci; Soru kağıdı uygulaması, Laboratuar tanıyöntemlerinin (ASO-Boğaz kültürü) incelenmesi ve Kardiyak fizik muayene taraması şeklinde üçaşamada gerçekleştirilmiştir.Veri toplamanın birinci aşamasında, deneklere teke tek görüşme yöntemiyle uygulanansoru formu; deneklere ilişkin özel tanıtıcı bilgilerle ilgili7, hastalığa (akut eklem romatizması veromatizmal kalp hastlığı) ilişkin bilgilerle ilgili 10 soru olmak üzere toplam 17 soruyuiçermektedir.Veri toplamam sürecinin ikinci aşamasında, gerçirilmiş ya da geçirilmekte olan streptokalboğaz enfeksiyonlarına tanı konulmasında oldukça değerli olan iki laboratuar incelenmesi (ASOtesti ve boğaz kültürü) yapılmıştır. Bu amaçla, deneklerden her iki inceleme için gerekli örnekmateryal alınmış ve örnekler Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalındaincelenmiştir. ASO testleri aynı bölümün Seroloji laboratuarında yürütülmüş; boğaz kültürüincelemeleri ise yine aynı bölüm Bakteriyoloji laboratuarında araştırmacının kendisi tarafındangerçekleştirilmiştir.Veri toplama sürecinin üçüncü aşamasında ise, her denek; soru formu ve laboratuarincelemeleri için örnek alınmasından sonra ortalama1-4 hafta içinde doktor tarafından kardiyakfizik muayene taramasından geçirilmiştir.Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde, yüzde dağılımları, ki-kare Fisher testiuygulanmıştır.Değerlendirme sonuçlarına göre; Bornova Erkek Yetiştirme Yurdunda %43 oranındageçirilmiş (non-spesifik) streptokok enfeksiyonu (%43 olguda ASO ≥ 400 İ<strong>Ü</strong>/ml),% 70 oranındaise A grubu beta hemolitik streptokok taşıyıcılığı (%70 olgunun boğaz kültüründe Agrububeta hemolitik streptokok varlığı) saptanmıştır. Ayrıca kardiyak fizik muayene taramalarısüresince muayene edilen 94 kişinin (6 kişi değişik nedenlerle muayene edilememiştir.)86’sında normal muayene bulgusu alınırken, 8 kişide ise romatizmal kalp hastalığı lehinepatolojik dinlenme bulgusu saptanmıştır.165


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Araştırmanın diğer verilerine göre ise, deneklerin % 56’sında oral hijyen bozukluğuolan (1 ya da daha çok çürük diş varlığı), üst solunum yolları enfeksiyonu yakınmasısaptanmıştır. Ayrıca deneklerin %74-75’i sorulara verdikleri diğer yanıtlarla değişik zamanlardakardiyopulmoner (dispnee, palpitasyon, efora dayanıksızlık gibi) yakınmaları olduğunubelirtmişleridir.Araştırma süresince hiçbir denekte akut eklem romatizması (AER) bulgusu gözlenmemiş,ancak 5 kişi daha önceki zamanlara ait AER anamnezi verilmiştir.Araştırmanın sonuçları genel olarak düşünüldüğünde; akut eklem romatizması veromatizmal kalp hastalığının temel etkeni olan A grubu beta hemolitik streptokal boğazenfeksiyonlarının, bulaşmanın kolay olduğu kalabalık ortamlarda oldukça yaygın olduğu, onedenle sık sık ve periyodik aralıklarla erken tanı taramaları yapılması gerektiği sonucunavarılmış ve romatizmal kalp hastalıklarının önlenmesi için koruyucu program geliştirmeningerekli olduğu saptanmıştır.SUMMARYThis experimental study has been carried out with the aim of examining the necessity of earlydiagnosis and the development of a preventive program in the prevention of Rheumatic HeartDiseases.The study has been carried out in Bornova Boys’ Orphanage between the dates 1 March-5 July1985. The study sample was composed of 100 boys between the ages of 8-18 who have beenregistered at the above mentioned orphanage on March 1, 1985 (223 boys in total) and who havebeen chosen from among them by the Stratified Random Sampling technique.51 of the studysample were between the ages of 8 -12 and 49 of them were between the ages of 13-18.The study has been planned as a descriptive one and with an analytical approach and it hasbeen organized as a practical study. The data collecting period has been carried out in three steps;using questionaires examining has been carried out in three steps; using questionaires examininglaboratory diagnosis methods (ASO–Throat culture)and cardiac physical examination research.During the first step of data gathering, questionaires applied to the subjects by meeting themindividually, consist of 17 questions 7 of which concern a private introductory information of thesubjects and 10 of which concern information about the disease (Rheumatic Fever and RheumaticHeart Disease).During the second step of data gathering two laboratory studies(ASO test and throat culture)that have a value in the diagnosis of recovering or already recovered steptococcal throat infectionshave been carried out. For this purpose the necessary sample materials, fort he two sytudies, havebeen obtained fromthe subjects and these samples have been examined in the Microbiologydepartment of the Medical Faculty of Ege University.ASO tests have been conducted in the Serologylaboratory of the same department and throat culture studies have been carried out in theBacteriology Laboratory of the Microbiology department by the researcher.During the third step of data gathering, each subject had a cardiac physical examination within1-4 weeks on average by the doctor after the samples had been taken questionaires and laboratorystudies. In the evaluation of the data obtained, percentage distribution chi– square and Fisher testshave been applied.According to the results of the evaluation, it has been found that there were 43% recovered(non-spesific) streptococcal carriers(eexistence of A beta hemolytic streptococcal carriers (existanceof A beta hemolytic streptococcal in the throat this, during cardiac physical examination research in166


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleri86 of 94 subjects (6 subjects weren’t examined for various reasons) normal examination resultswere obtained, and in 8 subjects a tendency for Rheumatic Heart Disease has been discovered.Accorrding to the other data obtained, in 56 % of subjects oral hygience defects(one or moredecayed tooth), in 73 % usually tonsillitis and in 87 % upper respiratory tract infections have beenfound. And also 74-75 % of the subjects said that they had cario pulmoner problems at varioustimes (dyspnea, palpitation, poor resistance to effort)when they answered the questions.During the study, the symptom of Rheumatic Fever was not observed in any subjects, but 5others had been previously diagnosed as Rheumatic Fever.Considering the total results of the study, we may conclude that Group An beta hemolyticstreptococcal throat infection which is the basic cause of Rheumatic Fever and Rheumatic HeartDisease is very common in crowded enviromets where contagion is easy, thesefore, frequent andregular early diagnosis examinations must be carried out and in order to prevent Rheumatic HeartDiseases a preventive program should be developed.167


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>G<strong>Ü</strong>R<strong>Ü</strong>LT<strong>Ü</strong>L<strong>Ü</strong> ORTAMLARDA ÇALIŞMANIN KAN BASINCI VE NABIZ HIZI<strong>Ü</strong>ZERİNDEKİ ETKİSİ VE BU KONUDA YAPILAN HİZMET İÇİ EĞİTİMİN,İŞÇİLERİN KORUYUCU ÖNLEM ALMAYA İLİŞKİN BİLGİ VE DAVRANIŞLARINAETKİSİNİN İNCELENMESİAyfer KARADAKOVANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Çiçek FADILOĞLUİzmir-1989ÖZETSanayi ve teknolojinin gelişmesine paralel olarak ortaya çıkan sağlık sorunlarınınoluşmasında bir çok faktör rol oynamaktadır. Bu faktörlerden bir tanesi de gürültüdür. Günlükyaşamımızda evde, iş yerinde hatta seyahat ederken, uyurken gürültüden etkileniriz. Buaraştırma gürültülü ortamda çalışan işçilerde gürültünün kan basıncı ve nabız hızına olanetkisini araştırmak ve verilecek eğitimin onların bu konu ile ilgili bilgi düzeylerini saptamakamacı ile yapılmıştır.Araştırmanın birinci aşaması olan kan basıncı ve nabız hızı ölçümleri ile ilgili grubaSümerbank İzmir Basma Sanayi Müessessi Dokuma Atölyesi, İzmir Pamuk Mensucat T.A.Ş.Dokuma Atölyesi ve İzmir Büyük Efes Oteli kat hizmetleri ve servis hizmetlerinde Kasım 1987-Ocak 1989 tarihleri arasında çalışan işçiler alınmıştır. Araştırmanın örneklemi 150 deney ve 150kontrol olmak üzere 300 kişidir. Araştırmanın ikinci aşaması olan eğitim uygulaması ile ilgiligruba ise İzmir Pamuk Mensucat T.A.Ş. D okuma Atölyesi’nde Eylül 1988-Ocak 1989 tarihleriarasında çalışan işçiler alınmıştır. Eğitim uygulaması ile ilgili 100 kişilik örneklemde, 50 işçimodüler eğitim, 50 işçi standart (anlatım) eğitim grubuna ayrılmıştır. Her aşama için işçigruplarının oluşturulmasında “olasılıksız örneklem yöntemi” kullanılmıştır.İş yerlerindeki gürültü düzeyleri araştırıcı tarafından üç değişik zamanda ölçülerek üçölçümün ortalaması alınmıştır.İşçilerin kan basıncı ve nabız hızları çalışmaya başlamadan önce ve çalışma saati sonundaüç gün ölçülmüş ve üç ölçümün ortalaması alınmıştır.İşçilerin gürültü, organizmaya etkileri ve alınması gereken koruyucu önlemler konusundayeterli bilgiye sahip olamadıkları var sayılarak bir eğitim programı geliştirilmiştir. Eğitimuygulamasına geçilmeden önce hazırlanan öntest soru kağıdı uygulanarak işçilerin konu ileilgili bilgi düzeyleri saptanmıştır. Daha sonra geliştirilen eğitim programı bir gruba modülereğitim, bir gruba standart (anlatım) eğitim yöntemi ile verilmiştir. Uygulanan eğitimyöntemlerinin işçilerin bilgi düzeylerine ve koruyucu önlem almaya ilişkin tutum vedavranışlarına etkisini ölçmek amacı ile eğitim uygulamasından 15 gün sonra öntest içinkullanılan soru kağıdı tekrar kullanılarak sontest yapılmıştır.Elde edilen verilerin istatistiksel analizleri, yüzgulamasında modüler eğitimin standarteğitime göre daha etkin olduğu belirlenmiştir.Eğitim uygulamasına alınan işçilerin koruyucu önlem almaya ilişkin tutumlarında birgelişme görülmüş ve koruyucu önlem alan işçilerin oranı modüler eğitim grubunda % 72,standart eğitim grubunda % 66 olarak bulunmuştur.168


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriSonuçlar araştırma hipotezlerini destekleyici nitelikte olmuştur.Araştırma sonucunda, gürültülü iş yerlerinde çalışan işçilerde gürültünün organizmadameydana getirdiği zararlı etkilerin ilerlemeden gerekli önlemlerin alınabilmesi için periyodiksağlık kontrollerinin yapılması, işçilerin iş yeri sağlık zararlıları, alınabilecek koruyucu önlemlerkonusunda eğitilmesi ve verilen eğitimin uygulanabilirliğini sağlamada iş yeri sağlık ekibi ve işsağlığı hemşiresinin etkin görev almasının uygun olacağı belirtilmiştir.SUMMARYMany health problems are brought forth together with the industurial and technologicaladvancement. There are many factor as a cause of health problems. One or the factor that cause ofhealth problems is noise. In our daily lives, at home, on the job, traveling, even while sleeping we areexposed to noise. If noise become more and more obvious the noise pollution is a dangerousmatter. This research has been planned to determine whether the noise can cause any increase inblood pressure and pulse rate among workers. Also the effects of giving workers ample knowledgeand training agains such hazards were studied.In the first step of this study 300 workers consist the group. The workers blood pressure andpulse rate measurements were taken during November 1987 to January 1989 in the İzmirSümerbank Cotton Fabric Weaving Industurial Works,İzmir Cotton and Textile Weaving IndusturialWorks,İzmir Grand Ephesos Hotel in housekeeping and services departmans.150 workers weretaken fort he test group and the other 150 workers were taken as a control group.In the second step of this study; the training programe(which include the noise pollution and itshazards on the organism) prepared and the questionere is given to the workers ofto find theirknowledge level about the noise and its effect on organism and it were applied to 100 workers. 50workers of this group taken a module training programme and the other 50 workers were takenstandart training programme by the researcher.This training programme applied in İzmir Cotton and Textile Weaving Industurial Works duringthe period September 1988 to January 1989. The post-test were applied after 15 days trainingprogramme was given.Fort he both steps of this study “Improbability Sampling Method” has been used.The noise levels are measued by researcher at three different times and the results diveded bythree, to find average value.Blood pressure and pılse rates of the workers we taken three days; on duty and off duty, theresults divided by three, to find average value.In assesing the data percentage, the important test between the two different groups (t test),theimportant tests between to averages( t test), the important tests of the percentage (t test).As a results was found that; in the noisy enviroment 73 percentage of workers do not haveprotective devices and 63 percentag of them weren’t use the devices. The workers sistolic/diastolicblood pressure and pılse rates are higher on duty when they are compared with off duty.In the control groups the results shows that; the unnuisy working places were not effected theworkers blood pressure and pulsa rates.As a result of the training programme the modul training programme is more effective thatStandard training programme. The modül-training progrmme increased the workers knowledgelevel to 77.82 percentage, the Standard trining programme increased the workers knowledge levelto 57.50 percentage.As a product of both training programme; the workers attitude and behaviors were changed.169


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>All the results were qualifed as supportive the researcher hypothesis.The research is concluded with the following precautions and recommendation as to minimizethe negative effects of noise, releated to working health,The workers must medicaly check-up periodically to protect the noise harmful effect on theorganism,The workers must be trained to use protective measurments for their health,Medical teams and medical nurses should have an effective role to prevent the noise harmfuleffects on the organism and this team must play effective training role in the work-sites.170


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriKALICI MESANE KATETERİZASYONUNUN YARDIMCI OLDUĞU <strong>Ü</strong>RİNER SİSTEMİNFEKSİYONLARININ ÖNLENMESİNDE, MESANENİN POVİDON-İYODLAİRRİGASYONU VE HEMŞİRELİK BAKIMININ ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASILeyla KADİR KHORSHIDDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Zeynep CONKİzmir-1992ÖZETBu araştırma, hemşirelik bakım teknikleri ile % 2’lik povidon-iyot’la mesane irrigasyonunun,kalıcı üretral kateterizasyonunun yardımcı olduğu nosokomiyal üriner sistem infeksiyonlarınınönlenmesinde etkisini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Deneysel olarak planlanan araştırmaya,Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroloji Anabilim Dalı Yoğun Bakım Birimi’nde 10 <strong>Ek</strong>im1989 - 30 Aralık 1991 tarihleri arasında yatan ve kalıcı üretral kateterizasyon yapılan kadınhastalar alınmıştır. Araştırmanın örneklemini 20 kontrol, 20 I. deney ve 20 II. deney grubundanolmak üzere, antibiyotik almayan ve yapılan ilk idrar incelemesinde üriner sistem infeksiyonuolmadığı belirlenen hastalar oluşturmuştur. I. deney grubuna hemşirelik bakım teknikleriuygulanmış, II. deney grubuna ise hemşirelik bakım tekniklerine ilaveten % 2’lik povidon-iyotsolüsyonu ile mesane irrigasyonu yapılmıştır. Her üç gruptaki hastalar, üriner sisteminfeksiyonu yönünden izlenmiştir. Kateterizasyonun başladığı birinci ve 3 gün sonra idrarörneği alınarak Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı ve Klinik Bakteriyoloji ve İnfeksiyonHastalıkları Anabilim Dalı laboratuvarlarında idrar analizleri yapılmıştır. İdrar analizleri, idrarkültürü, koloni sayımı, antibiyogram ve idrarın mikroskobik muayenesinden oluşmuştur. 1 ml.idrarda 10(5) koloni bulunması, üriner sistem infeksiyonu göstergesi olarak kabul edilmiştir.Koloni sayımında Uricult metodu ve antibiyogram testinde Kirby-Bauer metodu kullanılmıştır.Değerlendirmede bir izleme formu kullanılarak, verilerin değerlendirilmesi Ki-kare, Kesin KikareFisher Testi ve yüzdeler kullanılarak yapılmıştır. <strong>Hemşirelik</strong> bakım tekniklerinin uygulandığıI. deney grubundaki hastalarda üriner sistem infeksiyonu % 70, % 2’lik povidon-iyot solüsyonuile mesane irrigasyonu yapılan II. deney grubundaki hastalarda üriner sistem infek siyonu % 45olarak bulunmuştur. Kontrol grubunda ise üriner sistem infeksiyonu % 95 oranındasaptanmıştır. En fazla üriner sistem infeksiyonuna neden olan mikroorganizmanın EscherichiaColi olduğu görülmüştür. Araştırma sonucunda deney ve kontrol grupları arasındaki farkadayanarak, hemşirelik bakım tekniklerinin ve % 2 povidon-iyot solüsyonu ile mesaneirrigasyonunun, üretral kateterizasyonunun katkıda bulunduğu nosokomiyal üriner sisteminfeksiyonlarını önlemede etkili olduğu ve infeksiyonun önlenmesinde bu iki yöntem arasındaanlamlı bir fark bulunmadığı ortaya konmuştur.SUMMARYThis research has been designed to find out the effects of nursing care techniques and bladderirrigation with % 2 Povidone-iodine for prevention of indwelling bladder catheter-associatednosocomial urinary tract infections. The female patients who were hospitalized in Ege UniversityNeurology Department Intensive Care Unit between 10 October 1989 - 30 December 1991 and171


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>catheterized with indwelling urethral catheter have been included in this experimentally plannedresearch. The sample group consisted of twenty patients in control group, twenty in experimentgroup I, and twenty in experiment group II who were not taking antibiotic and who weredetermined not to have urinary tract infection as proved by the first urine analysis. Nursing caretechniques has been given to experimental group I, and addition to nursing care techniquesbladder irrigation with % 2 Povidone-iodine solution was given to experimental group II. Patients inall three groups have been checked for urinary tract infection. Urine samples have been collected infirst day, after 3 days of catheterisation, urine analysis were made in the Ege UniversityMicrobiology Department and Bacteriology and Infectious Diseases Department Laboratory. Theurine analysis consisted of urine culture, colony counting, antibiogram tests and microscopicexamination of urine. 10(5) colonies in 1 ml. urine is considered to be a urinary tract infection.Uricult method was used for colony count and Kirby-Bauer method was used for antibiogram test.For the evaluation, an observation-form has been used. The significance control between chisquare,chi-square Fisher test and percentage was used in data analysis. It was observed thaturinary tract infection was 70 % in experimental group I which was given nursing care techniquesand 45% in experimental group II which was given bladder irrigation with 2 % Povidone- iodinesolution. Urinary tract infection was found to be in the range of 95% for the control group.Escherichia Coli is the major causative agent of infection among the microorganisms. As a result ofthis research we can conclude from the difference between the experimental and control groupsthat the nursing care techniques and bladder irrigation with 2 % povidone-iodine is effective inpreventing catheter associated nosocomial urinary tract infections and there are not reasonabledifference between these two techniques in preventing infections.172


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriKEMOTERAPİ UYGULANAN LÖSEMELİ HASTALARDA PLANLANMIŞ BİR AĞIZBAKIMI YÖNTEMİNİN, AĞIZ İÇİ MAYA ENFEKSİYONLARI VE DİĞERKOMPLİKASYONLARIN ÖNLENMESİNDEKİ ETKİLİLİĞİNİN İNCELENMESİİsmet EŞERDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFEİzmir-1993ÖZETBu araştırma, kemoterapi uygulanan lösemeli hastalarda planlanmış bir ağız bakımıyönteminin ağız içi maya enfeksiyonları ve diğer komplikasyonların önlenmesindekietkililiğinin incelenesi amacıyla klinik deneyi şeklinde yapılmıştır.Bir klinik deney olarak planlanan araştırmaya, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi İçHastalıkları Kliniği Hematoloji Birimi’nde <strong>Ek</strong>im 1989-Ocak 1993 tarihleri arasında yatan hastalaralınmıştır. Araştırmanın örneklemini, 20 deney, 20 kontrol grubu olmak üzere ağzında mayaenfeksiyonu, ağız komplikasyonları, takma diş veya çıkarılabilir protezi olmayan hastalaroluşturmuştur. Hastaların ilk yattıkları gün ağız değerlendirmesi yapılmış ve mikolojik kültüralınmıştır. Kültürler Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Mikoloji Laboratuvarı’ndadeğerlendirilmiştir. Her Pazartesi ve Perşembe günleri Hematoloji Laboratuvarı’nda lökost +trombosit ve diğer kan tetkikleri yapılmış, ayrıca tedaviyi yürüten doktor tarafından herhastanın periferik yayması yuapılmıştır. Kültürler 7, 14, ve 28. günlerde tekrarlanmıştır. Hastanınağız sağlığı araştırmacı tarafından her gün değerlendirilmiş, değerlendirme University ofNebraska Medical Center tarafından geliştirilen Ağız Sağlığı Değerlendirme Rehberikullanılmıştır. Ayrıca araştırmacı tarafından ağrı ve ağız kokusu değerlendirilmiştir. Dişdebrisinin değerlendirilmesinde Gren ve Vermillion tarafından geliştirilen “Basitleştirilmiş AğızHijyeni İndeksi’nin birinci bölümü olan “Debris İndeksi” kullanılmıştır.Hastalara araştırmacı tarafından diş fırçalama yöntemi öğretilmiş, her gün üç kez dişfırçalayıp dört kez % 1 sodyum bikarbonat solüsyonu ile gargara yapmaları sağlanmıştır.Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik, Yates düzeltilmesi testi, Fhisher keskin ki-kare testi,iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi kullanılmıştır.Hastaların % 70.00’inde oral kandidiyazis, %70.00’inde kanama, %50.00’sinde stomatitis,%60.00’ında gingivitis, % 15.00’inde anguler şeilitis, % 10.00’unda herpes simpleksenfeksiyonu, % 10.00’unda kserostomi, % 75.00’inde ağrı, % 35.00’inde ağız tadı değişikliği, %80.00’inde halitosis geliştiği saptanmıştır.Uygulanan ağız bakımının hastaların debris puan ortalamalarını, ağız sağlığı puanortalamalarını düşürdüğü, maya enfeksiyonu (oral kandidiyazis), stomatitis, gingivitis, ağrı,çiğneme ve yutma güçlüğü ve halitosis’ in önlenmesinde etkili olduğu, kanama, anguler şeilitis,herpes simpleks, kserostomi ve tat değişikliğinin önlenemesinde etkili olmadığı saptanmıştır.Kültürlerde en fazla üretilen maya mantarının Candida Albicans olduğu belirlenmiştir.173


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SUMMARYThis research has been designed to find out the prophylactic effects of a mounth care programeconsisted as three times daily toothbrushing and four times mouth washes with % 1 sodiumbicarbonate solution on the oral complications of patients with acute leukemia receivingchemotherapy.The acute leukemic patients who here hospitalized in Ege University HeamathologyDepartment of Internal Disease Clinic between October 1989-January 1993 for chemotherapy, wereincluded in this experimental clinical research. The sample group consisted of twenty patients incontrol group, twenty in experiment group who were noted not to have oral yeast infection asproved by the first mouth mycologyc cultur or not to have other oral complications, denture orother removable prothesis in the first admission day. Oral mycologyc cultur was taken in theadmission day and repeated each seven day (1, 7, 14, 21, 28). Culturs were examined in EgeUniversity Mycology Depertment of Medical Faculty. Oral Assesment Guide of University ofNebraske Medical Center was used to ases oral status of patients five days a week for a duration of28 days. And pain and halithosis were assessed by researcher. To ases debris conditions The DebrisIndex component a Simplified Oral Hygiene Index developed by Green and Vermillion was used.Platelet and leukocytes number were accounted in Heamthology Laboratory of HeamathologyDepartment. Leukocytes and neutrofiles were accounted by doctor who treated the patient.Toothbrushing and mouthwashing method was demonstrated and % 1 sodium bicarbonatesolution given to patients by researcher.Percentage distributions, Yates corrections test, chi-square Fisher test and the importance testof the differences between averages (t test) were used in the evluation of the data.It was determined that 70.00 % of patients had oral candidiyasis, 70.00% hemorrhages,60.00%gingivitis, 50.00% stomatitis,15.00% angular cheilitis, 10.00% herpes simplex infection, 10.00%kserostomi, 75.00% pain, 35.00% altered taste and 80.00% had halithosis.It was determined that oral carte method used in this research decreased debris score and oralassessment score and it prevented oral candidiasis, stomatitis, gingivities, pain, hardeness ofmastication and swallowing and halitosis but was not effective to prevente hemorrhages, angulercheilities, herpes simplex infections, kserostomia, and altered taste. Candida albicans was the mostisolated organism.174


İç Hastalıkları Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriSUBKUTAN HEPARİN UYGULAMASINDA FARKLI LOKALİZASYON VEUYGULAMALARIN HEMATOM OLUŞUMUNA ETKİSİ İLE HEMATOMUNGİDERİLMESİNDE BUZ UYGULAMASI ETKİNLİĞİNİN İNCELENMESİAsiye DURMAZ AKYOLDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Çiçek FADILOĞLUİzmir-1998ÖZETBu çalışma, subkutan uygulamasında farklı lokalizasyon ve uygulamaların hematomoluşturulmasına etkisi ile hematomun giderilmesinde buz uygulaması etkinliğini saptamakamacıyla planlanmıştır.Araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Kardiyoloji Anabilim DalıYoğun bakım ünitesinde 9 Ağustos 1996-21 Temmuz 1997 tarihleri arasında yürütülmüştür.Araştırma kapsamına, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Hastanesi Kardiyoloji yoğun bakım ünitesinde yatanve her 12 saatte bir 7500 ünite subkutan heparin enjeksiyonu uygulanan 60 hasta lınmıştır. Bu60 hastanın 30 ‘una standart teknik, 30’una modifiye teknik ile subkutan heparin enjeksiyonuuygulanmıştır.Standart teknik ile uygulanan subkutan heparin enjeksiyonu sonrası oluşan renk değişikliğive hematom toplam alan ölçümleri ile bölgeler arasında yapılan analizde farkın istatistikselolarak anlamlı olduğu saptanmıştır. (F=7.578, SD=3, P


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>176


HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALIY<strong>Ü</strong>KSEK LİSANS TEZLERİ


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>178


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriBORNOVA KIZ MESLEK LİSESİ ÖĞRENCİLERİNİN SAĞLIK SORUNLARI VESAĞLIKLA İLGİLİ GENEL YAKLAŞIMLARMAJOR HEALTH PROBLEMS OF THE STUDENTS OF A VOCATIONAL HIGH SCHOOL ANDTHE VIEWS OF TEACHERSGülsün AYDEMİRDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. İnci EREFEİzmir-1984ÖZETAraştırma; Bornova Kız Meslek Lisesi Öğrencilerinin ergenlik dönemi fiziksel ve psikososyalsorunlarını, sağlığa ilişkin genel yaklaşımlarını ve sağlık sorunlarına etkiyen etmeleri saptamakamacı ile yapılmıştır.Araştırma kapsamına Bornova Kız Meslek Lisesi Öğrenci ve öğretmenlerinin tümü alınmış,rapor veya izin gibi nedenlerle okulda bulunmayan öğrenci ve öğretmenler araştırmakapsamından çıkartılarak araştırma toplam 339 öğrenci ve 49 öğretmen ile yürütülmüştür.Okulda bulunan toplam öğrenci sayısı 395, öğretmen sayısı 80’dir.Veri toplamada kullanılan öğrenci soru kağıdı; öğrencinin sosyo-demografik özellikleri ileilgili 11, sağlığa ilişkin genel yaklaşımlar ile ilgili 3, fiziksel sağlık sorunları ile ilgili 21, psikososyalsağlık sorunları ile ilgili 18, sağlık hizmetlerinden yararlanma durumu ile ilgili olarak 2, koruyucusağlık hizmetlerinden yararlanma durumu ile ilgili 2, okul sağlığı danışmanlık hizmetleri istemedurumu ile ilgili 2 ve gereksinime duyulan sağlık eğitim konularını belirtmeleri ile ilgili 1 soruolmak üzere toplam 60 soruyu içermektedir.Öğretmen soru kağıdı; öğretmenlerin sosyo-demografik özellikleri ile ilgili 7, sağlıkla ilgili 1,öğrencilerin fiziksel sağlık sorunları ve psikososyal sağlık sorunları ile ilgili 1 ve öğrencilerineğitime gereksinme duyabilecekleri sağlık eğitim konuları ile ilgili 1 olmak üzere toplam10 soruyu içermektedir.Soru kağıtlarının öğrencilere uygulanması sırasında her sınıfta sınıf öğretmenleri tarafında,sınıflar arası ise araştırıcı tarafından denetim yapılmıştır.Öğrenci ve öğretmenlerin her bir soruya verdikleri yanıtlar yüzde olarak gösterilmiştir.Öğrencilerin ergenlik dönemi fiziksel ve psikososyal sağlık sorunları saptanmış, fizikselsağlık sorunlarının psikososyal sağlık sorunlarına oranla daha fazla olduğu, sınıflara göreincelendiğinde öğrencilerin fiziksel ve psikososyal sağlık sorunlarının belirgin farklılıklaroluşturduğu, özellikle lise 1 grubu öğrencilerde fizik sağlık sorunlarının arttığı, orta 1 ve lise sonsınıflarda psikolojik sağlık sorunlarının arttığı saptanmıştır.Öğrenciler sırası ile kendilerinde “baş ağrısı”, ”göz ve görme bozuklukları” ve “adetyakınması”nı belirtirken, öğretmenler öğrencilerde sırası ile “görme ve işitme bozuklukları“,”cilt, saç ve alerjik yakınmalar” ve “baş ağrısı” gibi fiziksel sağlık sorunlarını gözlediklerinibelirtmişlerdir.179


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Öğrenciler sırası ile kendilerinde “sosyal etkinliklere katılamama” ,”sinirlilik ve gerginlik “ ve“ağrı kesici ilaç kullanma”yı belirttikleri, öğretmenlerin öğrencilerinde “sinirlilik ve duygusallık“,”kardeş ilşkilerinin bozukluğu“ ve anne baba ilişkilerinin bozukluğu’ndan kaynaklananpsikososyal sağlık sorunlarını gözledikleri saptanmıştır.Öğrenciler sağlık eğitim konularında sırası ile “cinsel eğitim ve aile planlaması”, ”ruhsalyakınmalar” ve “vücut sağlığını”nı belirtirlerken, öğretmenler öğrencilerin gereksinmeduyabileceği sağlık eğitim konuları olarak”kilo ve beslenme“, ”alışkanlıklar“ ve “çevre sağlığıvücuthijyeni” konularını belirtmişlerdir.Araştırma sonucunda okul sağlığı hemşirelik hizmetlerinin başlatılıp, geliştirilmesi ve bukapsamda öğrencilerin ergenlik dönemi sağlık sorunları ile daha yakından ilgilenilmesi amacıile bazı öneriler getirilmiştir.SUMMARYThis research has been made to define major health problems and the health needs of femaleadolescent students and their status in utilizing health care resources. This study aimed also to findout the above mentioned subjects from the view point of the teachers of this school.Research was conducted on 339 female adolescent and 49 teachers of Bornova vocitional forgirls.The results showed that the students had more physical health problems than psychosocialhealth problems. The teachers also indicated that they had observed similar health problems onstudents. Headache, vision problems and mensturial disorders were the most frequently explainedproblems.It was also found out that the students were in need of health education related to “sexual,family planning”, pyschologic problems” and “body hygene”.Consequently these findings indicated that the students needed well organised healtheducation programmes including the subjects mentioned above. There is an appearant need forthe active school health and nursing programmes in the school of all levels in Turkey.180


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriDİYABETES MELLİTUS TANISIYLA HASTANEYE YATAN HASTALARA VERİLENTABURCULUK EĞİTİMİNİN HASTALARIN EVDE BAKIM GEREKSİNİMLERİNİKARŞILAMAYA ETKİSİNİN İNCELENMESİA STUDY ON EVALUATING THE EFFECT OF A PLANNED HEALTH EDUCATION PROGRAMAPPLIED TO DIABETIC HOSPITALIZATION PATIENTS ABILITIES IN MEETING THEIR HEALTHCARE NEEDS RELATED TO ILLNESS AT HOMENaciye AKTAŞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç. Dr. Ayla BAYIKİzmir-1991ÖZETBu araştırma diyabet tanısıyla hastanede yatan ve insulin kullanan hastalara verilen planlısağlık eğitiminin evdeki bakım gereksinimlerini karşılamaya etkisinin incelenmesi amacıylaplanlanmıştır. Anket deneysel, gözlem tekniklerini içeren bu araştırma 28 Aralık 1990-30Ağustos 1991 tarihleri arasında E.<strong>Ü</strong>. Tıp Fakültesi araştırma, uygulama hastanesi iç hastalıklarıkliniğinde yürütülmüştür.Araştırma kapsamına 30 deney grubunda 30 kontrol grubunda olmak üzere toplam 60hasta alınmıştır. Deney ve kontrol grubu deneklere hastaneye yattıklarının üçüncü günü hastatanıtım formu (EK I) ve hastalığa ilişkin bilişsel, duyuşsal ve psikomotor alan becerilerinisaptamaya yönelik pretest anket formu (EK II) uygulanmıştır. Pretest puan ortalamalarına göreiki grubun bilgi ve becerileri açısından fark istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (t=11.44.p>0.o5). Hastaların bilgi, beceri düzeyi hastalıklarının sağıltımı ve rehabilitasyonu için yetersizolarak değerlendirilmiştir.Deneklerin pretest puan ortalamasına etki eden etmenler incelendiğinde yaş, hastalık yılı,eğitim durumu, hastaneye yatma sayısı, gibi etmenlerin hastaların bilgi ve beceri düzeylerinietkilemediği saptanmıştır.Deney grubu deneklere hastanede yattıkları süre içinde ve taburcu olurken posttest (EK II)anket formu uygulanmıştır. Deney ve kontrol grubu deneklerin posttest puan ortalamalarıarasındaki fark istatiksel olarak anlamlı bulunmuştur (t=11.92. p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Araştırma sonuçları hastanede yattıkları süre içinde ve taburcu olurken hemşirenindiyabetik hastalara verdiği planlı sağlık eğitiminin onların bilgi ve beceri düzeylerini artırarakevde bakım gereksinimlerini daha iyi karşılamalarına olumlu katkı yaptığını göstermiştir.Çağdaş sağlık görüşüyle her alanda çalışan hemşirenin sağlık eğitimini bir görev olaraküstlenmesinin önemi vurgulanmıştır.SUMMARYThis research was planned to study the effect of a planned health education program applied tothe diabetics patients who were already using insulin and already discharged by evaluating thepatients ağabeylity in meeting their in home nursing care needs. The research was carried outbetween the dates December 28th, 1990 and August 30th, 1991, in the Internel Medicine Clinic ofEge University Medical School Research and Pratic Hospital. This research has comprised sixtypatients, thirty fort he experimental and control groups answered the the patient’s identity formsand the pretest questionnaires three days after they had been hospitalized. According to theiraverage pretest scores, the difference between the two groups wasn’t found statisticallymeaningfull (t=11.44, p>0.05). The patient’s cognitive, affective and pyscomotor abilities weren’thigh enough in managing the problems related to their illness recovery and rehabilitation.According to the results of the study, it was found out that the factors such as the age of thepatients, the duration of illness, the level of education, the number of the days being hospitalizedhad not a affected the average pretest scores.The experimental group was subjected to a planned health education program on the third dayof hospitalization and again one day before discharge while the control group was subjected to anyhealth education programe.A post test was applied to the all patients in experimental and control group before they werebeing discharged. The difference between the groups, average posttest scores was found to thestatistically meaning full (t= 11.92, p0.05). The patients inexperimental group had managed and coped with their illnes more skillfuly compared to controlgroup.The result of the study revealed that the planed health education programe organized by thenurse researcher and applied to patients during the hospitalization and as well as while they werebeing discharged, had increased their knowledge and bility in managing and coping with theirillness and this helped them to meet their health care needs at home after being discharged.It has been stressed that health education education be the main responsibility of the nursesworking in primary, secondary and tertiary health care services.182


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriAFYON İLİNİN SOSYO-DEMOGRAFİK VE SAĞLIK DURUMUNUN TANIMLANMASIYeter ÇİFTÇİ KİTİŞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Zuhal BAHARİzmir-1991ÖZETİç Batı Anadolu Bölgesi’nde yer alan Afyon ili merkezinin sosyo-demografik ve sağlıkdurumunun tanılanması amacıyla bölgedeki 1986-1990 yılı çalışmalarının incelendiği buaraştırmada, nüfusun %60.9’unu 15-49 yaş nüfusunun oluşturduğu saptanmıştır. 1990 yılında%2.10 oranında nüfus artışı olmuştur. Kaba doğum hızı %15.22, kaba ölüm hızı %03.28 olaraksaptanan Afyon ili merkezinde doğal artış hızı %11.94’dür. 7-19 yaş nüfusun 96.68’i okulagitmektedir.Afyon ili merkezinde sağlığa zarar veren kurumlar yerleşim bölgelerinin yakınındaolduğundan, gürültü ve zararlı atıklarıyla çevre sağlığını bozmaktadır. İçme sularından 1990yılında alınan numunelerin %22.86’sının içilmez derecede kirli olduğu saptanmıştır.Afyon ili merkezindeki hastane ve sağlık ocaklarında toplam 825 personel görevyapmaktadır. Sağlık ocakları bölgesinde hekim başına 7436 hemşire başına 12393, ebe başına2187 nüfus düşmektedir. Sağlık ocakları arasında personel dağılımı yönünden dengesizlikmevcuttur.Sağlık bakanlığı’na bağlı hastanelerin toplam yatak sayısı 665 olup yatak işgal oranı %63.18bulunmuştur. (1990).Çocuk Bakımevi’nde 1990 yılında en çok görülen hastalıklardan ilk sırayı “enterit ve ishalliseyreden hastalıklar (A 5)”, ikinci sırayı “diğer pnömoni şekilleri (A 91)” alırken en sık görülenbirinci bölüm nedeninin “yeni doğanın hemolitik hastalığı (A 113)”, İkinci ölüm nedenini ise“doğuştan gelme bütün diğer anomaliler (A 130)”olduğu saptanmıştır.Bölgede 1990 yılında 0 yaş grubunda 72 ölüm görülmüş olup bebek ölüm hızıbulunmuştur. 2-4 yaş grubunda 21 ölüm olmuştur. 0-4 yaş grubu ölümler tüm ölümlerin%25.41, ini oluşturmuştur. 45 yaş üstünde 251 ölüm görülmüş olup bu yaş ölümlerinin tümölümler içinde ki oranı %68.68’dir.Afyon ili merkezinde 1990 yılında toplam doğurganlık sayısı 1.7, canlı doğum sayısınagöre düşük %3, ölü doğum ise %2.12’dir. Doğumların %69.3 ‘ü hastanede, %27.4’ü ebeyardımıyla, %3.3’ü yardımsız yapılmıştır. Aynı yıl gebe başına ortalama 3.89, bebek başına 6.7,çocuk başına 1.16 izlem yapılmıştır. 1990 yılında 1 ana ölümü olmuştur. Ana ölüm hızı onbinde0.33’dür.Bölgede etkin kontraseptif yöntem kullanan kadın %37.29 oranındadır.Bulaşıcı hastalıklardan enterit, hepatit, dizanteri ve kızamık yıllara göre morbidite hızlarıdeğişmekle birlikte en çok görülen hastalıklardır. Kızamık 1986’da %13.32, hepatit 1986’da%10.4, dizanteri 1986’da %7.8, enterit1990’da %24 olarak en yüksek morbidite hızlarınıgöstermişlerdir.Bölgede yaşayan 0-6 yaş grubu çocukların %81.92’sinin tam aşılı, %24’ünün eksik aşılı ve%5.7’sinin aşısız olduğu saptanmıştır183


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SUMMARYIn this research which is searching the studies between 1986-1990 to determine the sociodemographicand health condition of the center of Afyon city which is located west inside region ofAnotilia, found that 60.90% of population is between 15-49 years old. There existed 2.11%population increase in 1990. Roughly birth speed is 15.22%, roughly death spedd is 3.28% 0 and sothe natural papulation is 11.94% in the center of afyon city. 96.88.% of the population of 7-19 agegroup goes to schoolThe factories which are harmful to health are near housing areas and they dıstrubenvironmental health with nois and harmful wastes in centere of Afyon city 22.86% of the samplestaken from drinking water in 1990 was found to be dirty to drink.Total 825 person work in the hospitals and health conters in the centre of Afyon city. There is ona doctor for 7436 patient 12393 patient an done midwife for 2187 patient in hospitals and healthcenters in centre of Afyon city. There is inequality between healh center’s about the personaldistrubition .Total bed numbers was 665 in the hospitals of health ministery and 63.15% of this beds werefilled in 1990.The ilnesses with enterits and diarea is the most frequent, different kinds of pnömonia is thesecond frequend ilnesses and hemolitic ilness of the new born baby “is the most frequent”,“congenital abnormalities” are the second frequent cause of deaths, in child care house in1990.There were death in 0 year age children and speed of baby death was 42.40%in the area in1990.There were 21 death between 1-4 years of age. The death in 0-4 years of age were 25.41% ofall deaths. There were <strong>26</strong>1 death above 45 years of age and these deaths were 68.68% of all deaths.In the center of Afyon city total prolificality number is 1.7 abortions to the alive born babies are3%, death born babies are 2.12%. The deliveries are made 69.3% in hospital, 27.4% by the help of amidwife, 33% without help in the same year, 3.84 per pregnant, 4.18 per baby,138 per child, followsare made. There was one mother death in 1990. The speed of mother death in 1990. The speed ofmother deaths is 0.33%00.The women which use active contraseptive is 37.29%Enteritist, hepatitis, dizanteria and rubella are the most frequent illnesses allthough it variesyear to year. İn 1986 the following illnesses shoved the higher morbidite speed, with rubella13.32%0, hepatitis 10.4 %0 dizanteria 7.8%0, enteritist 24%0.The children living in region were 81.9% completely vascined, 12.4% were not vascinedcompletely, 5.7% were not vascined.184


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleri0-5 YAŞ ARASI ÇOCUKLARDA FEBRİL KONV<strong>Ü</strong>LZON GÖR<strong>Ü</strong>LME SIKLIĞI VEROL OYNAYAN DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERLeyla KÖKSALDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFEİzmir-1992ÖZETFebril konzülzyon % 2-6 oranla çocukluk çağının en sık görülen nörolojik problemlerindenbiridir. En sık 3 ay 5 yaş arası çocuklarda görülür. 38˚C’nin üzerinde ateşli çocuklarda oluşmariski vardır. Hastalığın ortaya çıkmasında ateşin yükselme hızı hastanın yaşı, kalıtımsal özelliklerönemli risk faktörleridir. Doğum çevresi olaylar ise kolaylaştırıcı faktör olarak febril konvül-zonluvakaların %17’sinde bulunur. Aile hikayesi vakaların %<strong>26</strong>’ında pozitif bulunmuştur. Febrilkonvülzonlu çocukların %30-40’ında konvülzon rekürrensi, %10 oranında epilepsi, mentalfonksiyonlarda yavaşlama veya fiziksel yaralanma gibi olaylar gelişebilir. Düzenli ve etkili tedaviile iyi bir prognoz elde edilebilir.Bu araştırma febril konvülzonun prevalansı ve etki edebilecek sosyo-demografik özelliklerve febril konvülzonun çocukların, öz ve soy geçmişleri ile ilişkisi görüşme yolu ile anketuygulama tekniği ile araştırılmıştır. Araştırma bursa ili Orhangazi ilçesi merkez sınırları içindeikamet eden 0-5 yaş grubu çocuklar üzerinde 15 Ağustos-5 1992 tarihleri arasında yapılmıştır.Sonuç olarak 400 çocuk üzerinde yapılan araştırmalardan febril konvülazyon görülme sıklığı%5.25 olarak bulunmuştur. Pozitif aile hikayesinin febril konvülzona anlamlı derecede etkisibulunmuş ve febril konvülzonluların %33.3’ünde pozitif aile hikayesi tespit edilmiştir. Eğitimdüzeyi arttıkça febril konvülzon riski azalırken, sosyo-ekonomik düzeyin anlamlı bir etkisibulunmamıştır. Febril konvülzonun kızlarda görülme oranı %5 ve erkeklerde görülme oranı%5.4 olup istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık bulunmamıştır.ABSTRACTFebril convulsion is one of the neurological problems wich appers most frequently in thechildhood with the percentage of 2-6. mostly, it is seen in children who are between 3 months and 5years old. Children who have fevers over 38 C are under the risk of getting febrile convulsion. Thespeed at wich the fever increases, the age of patient and the genetic properties play an importantrole in the development of the disease as the risk factors. Howewer, perinatal events are peresent atthe 17 percent of the children with febrile convulsion as predisposent factors. Also family historyhase been found positive at the <strong>26</strong> percent of the events. The probability that convulsions reoccursin the children with febrile convulsion is 30 to 40 percent and in the same children the percentage ofdevelopment of epilepsy is 10. in addition, decline in metal functions and physical injuries may ocurin theese children. A good progronose may be obtained with the regular and effective managementof treatment.İn this thesis, prevalance of febrile convulsion, the socio-demographic peculiarity and therelation between febril convulsion and the background of children are investigated using thetechnic of anket by directly interviewing people. This research has been done between 0-5 years old185


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>children in Orhangazi from 15-th of august to 5-th october 1992 as a result, from the study on 400children it has been obtained that the percentage of prevalance of febrile convulsion is 5.25. Also, ithas been found that the family history is a very important effect on febrile convulsion and at the33.3 percent of febrile, the family history has been seen positive. Eventhough, the risk of febrileconvulsion decreases as the educational level increases, no significant relation between sociaeconomicallevel and the desease has been found. In addition, the very important relation betweenperinatal events and the percentage of occurrance of febrile convulsion has been obtained. Also, ithas been seen that perinatal events increase the risk of febrile convulsion. On the other hand, sincein the female and male patitents the persantages of prevalance of this desease are 5 and 5.4,respectively; this defference has not been considered important according to the statistical facts.186


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriDOKUZ EYL<strong>Ü</strong>L <strong>Ü</strong>NİVERSİTESİ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA HASTANESİNDEÇALIŞAN HEMŞİRELERİN DURUMLULUK S<strong>Ü</strong>REKLİ KAYGI D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNİNİNCELENMESİSemra AYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Zuhal BAHARİzmir-1992ÖZET<strong>Hemşirelik</strong>te kaygı önemli bir problemdir. Hemşire hastane ortamında hasta bakımı vebakımı ve hasta ile ilişkide, ekip arkadaşlarıyla iletişimde ve diğer nedenlerle yoğun olarakkaygı yaşayabilir. Kaygı, hemşirenin vereceği kapsamlı hasta bakımının kalitesini etkileyerek işperformansında azalmaya neden olmaktadır. Araştırma bu görüşten yola çıkarak hemşirelerinhastane ortamında yaşadıkları duruma bağlı kaygı düzeylerinin saptanarak, kaygı düzeylerinietkileyen sosyo-demografik etkenlerin incelenmesi amacıyla yapılmıştır.Bu çalışmada Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi uygulama ve araştırma hastanesi’nde çalışanhemşirelerin tümü (n=215) araştırma evrenini oluşturmaktadır. Bu evrenden ulaşılabilen 163hemşirenin tümü araştırmanın örneklemidir.Bu araştırma tanımlayıcı, kısmen analitik, kesitsel bir çalışma olarak yapılmıştır. Araştırmanınverileri hemşirelerin sosyo-demografik özelliklerini içeren Anket formu ve kaygı düzeyleriniölçen Kendini Değerlendirme Formu uygulanarak elde edilmiştir.Spielberger (1970) tarafından geliştirilmiş olan Durumluk-Sürekli-Kaygı Envanterihemşirelere bir kez uygulanmıştır. Kısa ifadelerden oluşan bir öz değerlendirme olan buenvanter toplam 40 maddeden oluşan iki ayrı ölçeği içerir. Araştırmada veriler, yüzdelikhesapları, varyans analizi ve t testli kullanılarak değerlendirilmiştir.Araştırmadan elde edilen bulgular değerlendirildiğinde, hemşirelerin kaygı düzeylerininyüksek, ancak normal sınırları aşmadığı saptanmıştır. Hemşirelerin kaygı düzey sonuçları,aynı envanterin kullanıldığı Türk toplumunda yapılan diğer çalışmaların sonuçları ilekarşılaştırıldığında, hemşirelerin kaygı düzeylerinin gerek yetişkinlerden, gerek adölesandönemindeki öğrencilerden ve gerekse fiziksel hastalığı olanlardan daha yüksek olduğugörülmüştür.SUMMARYAnxiety is an important problem for nurses. In hospitals nurses would feel anxiety intenslyabout patient care and relation, communication with the team comparions working with andbecause of other reasons.Anxiety causes performance lost with its effect on the detailed patient care which the nurse’spresenting. From this point of wiew, this study is carried out to determine the anxiety levels whichdepends on the conditions they faced and which is lasting and to evaluate the social anddemographic affects which influance the anxiety levels.187


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>In this study all nurses working in 9 Eylül University was accepted as the total population(n=215). The study was performed in 163 of them.This study is definitive, is partially analitic and is sectional. Data were obtained from the inguineforms which contained the social and demographich features of the objeck and from theself-evaluation forms. Which measured their own anxiety levels.The inventory of the conditional and lasting anxiety whicy had been improved by Spielberger(1970) was aplied to the objeckts. This invertory consists of two different measurement which dealswith 40 items. it is a self-evaluated by persentage calculations, variance analysis an t testing .Analysis of the data obtained showed that the anxiety levels of the nurses were high but notover the normal levels. When the anxiety levels of the nurses assesed comparatively with the studieson the other Turkish populations, it was higher than the students who were in their adolesance andother adults and even people who were physically ill, but the levels were not over normal limits.188


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriİSHAL KONUSUNDA EĞİTİLMİŞ İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNDEN EBEVEYLERİNEBİLGİ TRANSFERİEsin T<strong>Ü</strong>RKİSTANLIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ayla BAYIKİzmir-1993ÖZETBu araştırma, ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerine ishale ilişkin verilen sağlık eğitiminin bilgitransferi yolu ile ebeveynlerine aktarılmasının belirlenmesi amacıyla planlanmıştır. Deneyselolarak hazırlanan araştırma, 22.2.1923-23.4.1994 tarihleri arasında Bornova ilçesi ilkokullarındanYavuz Selim İlkokulu, Zehra Hoca’nın İlkokulu ve Ömer Seyfettin İlkokulu’nda yürütülmüştür.(ek 1)Araştırma kapsamına 210 öğrenci, 210 anne, 201 baba olmak üzere toplam 621 kişialınmıştır. Deney ve kontrol gruplarına ilk olarak tanıtıcı bilgileri içeren ve ön test sorularını içerensoru formu uygulanmıştır. (ek 2,3,4). Uygulanan ön test bilgi puan ortalamalarına göre deneyve kontrol grupları arasında istatistiksel düzeyde anlamlı bir fark saptanmıştır. Öğrencilerinishal konusunda bilgi düzeylerinin annelerinden ve babalarından daha düşük düzeyde olduğubelirlenmiş, ön teste tüm deneklerin bilgi düzeyleri yetersiz olarak değerlendirilmiştir.Deney grubu öğrencilere birer hafta ara ile iki aşamada ishal konulu sağlık eğitimi verilmiş,kontrol grubuna eğitim verilmemiştir. Verilen eğitimi izleyen bir ay sonunda tüm deneklere sontest soru formu (ek 4) uygulanmıştır. Deney ve kontrol grubu öğrencilerin son test bilgi puanortalamaları arasında (t=24.13, p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SUMMARYThis research is performend in order to deter mine, whether a health course on diarhea that, sgiven to 4 th class of primary school pupils would be transferred to their parents (by means ofacquired knowledge transfere). This experimentally desingned research has been validated in theregion of Bornova county, in there distinct primary schools. Yavuz Selim İlkokulu, Zehra Hocahanımİlkokulu and Ömer Seyfettin İlkokulu, between the perionds of twenty second of Feburay and twentyforth of April in the year 1993 (Addendum).The research has been included 621 subjects of which 210pupils, 210 mothers and 201 fathers.In formative knowledge and pre test questions were given in a question from to both subjects andcontrol groups (Addendum 2,3,4).According to the means of the applied pretest knowledge scores, there was no statisticalsignificance between subjects and controls. In pretest it was determined that information levels ofpupils on diarheal states has been lesser than their parents and fort he whole group this level wasinadequate.Pupils in expberimen to group were informed on diarheal states in a two step course (a weekspared between the steps), weeks while the control group has not been informed. Amonth later apost test form was given to all subjects (Addendum 4). There was a statistical significance betweenthe means of the post test scores of the informed students and contrals (t=24.13, p


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriİZMİR METROPOL<strong>Ü</strong>NDE ÇALIŞAN SAĞLIK PERSONELİNİN SİGARAKONUSUNDAKİ TUTUM VE DAVRANIŞLARISelma ÖNCELDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Zuhal BAHARİzmir-1994ÖZETBu araştırma, hekim, diş hekimi ve hemşire-ebelerin sigara konusundaki tutum vedavranışlarını incelemek amacı ile planlanmıştır. Betimleyici, kesitsel bir alan çalışması olarakhazırlanan araştırma,15.06.1993-10.08.1993 tarihleri arasında İzmir metropolünde bulunanhastane, sağlık ocağı, ana-çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezlerinde yürütülmüştür.Araştırma kapsamına 303 hekim, 21 diş hekimi ve 273 hemşire-ebe olmak üzere toplam 597kişi alınmıştır. Veriler anket yöntemiyle toplanmıştır. Hekim ve diş hekimlerine 37, hemşireebelere35 sorudan oluşan anket formları uygulanmıştır. Anketler hekim, diş hekimi vehemşire-ebelerin sosyo-demografik özellikleri, sigara içme durumu, sigara konusundaki tutumve davranışlarını içeren sorulardan oluşmuştur.Hekimlerin %48.18’inin, diş hekimlerinin %52.38’inin ve hemşire-ebelerin %57.51’ininsigara içtikleri saptanmıştır. Hekim, diş hekimi ve hemşire-ebelerin en çok 15-24 yaşları arasındasigaraya başladıkları belirlenmiştir. Günde 20’den fazla sigara içme oranı hekimlerde dahayüksek orandadır. Hekim, diş hekimi ve hemşire-ebelerde sigarayı bırakmayı düşünen-lerinoranının fazla olmasına rağmen, bırakmayı deneyenlerin oranı azdır. Sigarayı bırakmayıdeneyenlerin en çok bir ay bırakmaya dayanabildikleri saptanmıştır.Hekim ve diş hekimlerinin cinslerine, yaşlarına, mesleki kategorilerine göre sigara içmeleriarasında istatistiksel düzeyde anlamlı bir fark bulunmamıştır. Çalışma sürelerine göre sigaraiçme durumlarından hekim ve diş hekimlerinin en çok 16-20 yıl çalışanların sigara içtikleribelirlenmiştir. Hemşire-ebelerin yaşlarına, bitirdikleri okullara ve çalışma sürelerine göre sigaraiçmeleri arasında istatistiksel düzeyde anlamlı bir fark bulunmamıştır.Hekim, diş hekimi ve hemşire-ebelerin geçen yılla sigara içmeleri arasında önemli birdeğişiklik saptanmıştır. Gelecek beş yıl içinde hekim, diş hekimi ve hemşire-ebelerin büyük birkısmının sigara içmeyecekleri belirlenmiştir <strong>Ü</strong>ç meslek grubunda hasta muayene odasındasigara içme oranlarının düşük olduğu fakat yalnız çalışırken sigara içme oranlarının arttığıgörülmüştür. Her gün sigara içen hekim ve diş hekimlerinin %98.27’sinin hemşire-ebelerin%100.00’ünün sigaranın zararlarından endişe duydukları saptanmıştır.Sigara içmeyen hekim, diş hekimi ve hemşire-ebelerin en önemli faktörlerin başında sağlığıkoruma, öz disiplin ve çocuklara iyi örnek olmanın geldiği saptanmıştır. <strong>Ü</strong>ç meslek grubu da ençok akciğer hastalığı, kronik bronşit ve larinks kanseri ile sigara içme arasında ilişki olduğunubelirtmiştir. Hastalara rutin olarak sigara içip içmediğini soranların oranı %42.55’dir. Sigaranınzararları konusunda hastalarının %70’den fazlasını bilgilendirenlerin oranı ise %25.46’dır.Hekim, diş hekimi ve hemşire-ebelerin en fazla akciğer hastaları, kalp hastaları ve gebeleresigarayı bırakmayı önerdikleri saptanmıştır.Hekim diş hekimi ve hemşire-ebelerin topluma iyi örnek olma, sigara mücadelesinde aktifolma ve hasta ile her karşılaşmada sigaradan caydırıcı yaklaşmayı fikir düzeyinde yüksek oranda191


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>benimsedikleri belirlenmiştir. Sigara mücadelesine yönelik bazı mevzuat önerilerinden en azoranda “sigara fiyatlarının arttırılması” önerisini destedikleri görülmüştür. Belirtilen diğermevzuat önerilerine yüksek oranda katıldıkları saptanmıştır.SUMMARYThe current experiment has been planned fort o investigate the behaviours and attitudes ofphysicians, dentists, nurses and midwifes. As a descriptive and crossectional field study it was heldin hospitals, family medicine health centres, family planning centers, mother-and-child healthcenters of İzmir metropolitan area between 15.06.1993 and 15.08.1993.We have 597 subjects of 303 physician, 21 dentist, 273 nurse and midwife. Data collected byusing question nairemethod. Method. Physicians and dentists were given a 37 item questionnairesform while nurses and midwifes were given a 35 item ones. item concem all the subjects ‘sociodemographiccharacteristics and smoking behaviours and attitudes.48.18% of physicians, 52.38% dentists and 57.51% of nurses and midwifes were found tosmoke. It was determined that most subjects began to smoke when they were 15-24 years old. Theratio of consuming more than 20 cigarettes per day was higher among physici ans than the otherggroups. Despite the high ratio of dreaming to give up cigarette smoking among physicians,dentists, nurses and midwifes, that subjects who tried to cease their smoking behaviour ussuallybroken down at most after one month.There has been no statistically significant difference in their smoking behaviours betweenphysicians and dentists when categorised according to age, sex and job status. By concerningspend of years in working environment, it was found that among physicians and dentists, subjectswho reached their 16-20 th years were found to smoke most. Any statistically significant differencecould not be questioned of among nurses and midwifes that is in relation with their ages,graduated schools and spend of years in working environment.There is no significant difference between the current and last year’s behaviour of smokingamong physicians, dentists, nurses and midwifes. It was determined that most of them wiil nıt becigarette smokers in the next coming 5 years. Another finding room while they groups smokingrates are low in examining room while they are studying alone the rates reach to higher points. Therate of worry about damage of smoking among subjects who smoke everday is 98.27% forphysicians and dentists, and 100.00% for nurses and midwifes.The most important factors those determine nonsmoking behaviour of physicians, dentists,nurses and midwifes are concerns about health, self-discripline and being a good model for children.It was determined that for three groups, most related disorders are chronic bronchitis, pulmonarydiseeases and larynx carcinomas. The rate of subjects who searches for their patients’smokingattitudes and behavıours routinely are 42.55% who gives information to more than 70 % theirpatients are 25.46% physicians, dentist, nurses and midwifes are found to suggest giving up smokinmostly to patients who have pulmonary and cardiac disorders, and pregnant.Subjects assume of role as being a good model for socity, being active in anti-smoking movementand being a persuader about ceasing smoking behaviour in every sesion for his/her patients in theirminds. Among regulations concerning anti-smoking movement the least suggested one was“increasing the price of cigarette”. They notified their participation fort he other regulations.As a result it was found that the rate of cigarette smoking is high among physicians, dentists, nursesand midwifes. Although this is a negative behaviour pattern concerning their Professional mission,being careful about not to smoke when they are with their petients is a positive one. They seem thathey accept the missionary role of being a good model for society, being a persuader about ceasingsmoking behaviour for his/her patients. Subjects in all of the three groups acknowledge the importanceof their role as a counsellor and educator, and believe in the necessity of legal regulations.192


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriBAYAN İLKOKUL ÖĞRETMENLERİ VE HEMŞİRELERİN YAŞAM BİÇİMİNDENKAYNAKLANAN SAĞLIK RİSK FAKTÖRLERİNİN KARŞILAŞTIRMALI İNCELENMESİRESEARCHING THE HEALTH RISK FACTORS RESULTING FROM THE LIFE-STYLES OF FEMALEPRIMARY SCHOOL TEACHERS AND NURSESBilgin Kıray VURALDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFEİzmir-1997ÖZETBu araştırmada rol modeli ve eğiticiler olarak toplumda önemli yeri olan bayan ilkokulöğretmenleri ve hemşirelerin yaşam biçiminden kaynaklanan sağlık risk faktörlerini tanımakkoruyucu sağlık amacı ile erken tanıya yönelik davranışlarını belirlemek ve iki grup arasındakisağlığı etkileyen yaşam biçimleri ve sağlık risklerine ilişkin farklılıkları ortaya koymak amacıylatanımlayıcı olarak yapılmıştır.Araştırma Denizli il merkezinde bulunan 3 yataklı tedavi kurumu ve 4 ilkokuldayürütülmüştür. Araştırma evrenini 593 bayan 410 hemşire oluşturmuş ve evrenden örneklemeyapılması sonucu 65 öğretmen, 45 hemşire toplam 110 denek ile çalışılmıştır.Veri toplama aracı, pek çok araştırmacı tarafından değişik toplum grublarına uygulanmışolan Healt Risk Appraisal (Sağlık Risk Değerlendirme SRD) formunun Türkiye’deki başlıca sağlıkriskleri göz önüne alınarak araştırmacı tarafından hazırlanan modifiye şeklidir. Anket formu,örnekleme girmeyen bir hastane ve ilkokulda görev yapan 9 hemşire,13 öğretmen toplam 22kişiye doldurtularak ön uygulama yapılmıştır.Hazırlanan formun geçerliliği “Çoğul hakemli içerik geçerliliği” (content validity) Katsayısı(Kendall’s Coeffcient of Concordance) ile kontrolu sonucu önemli korelasyon bulunmuştur.Verilerin değerlendirilmesi sonunda şu sonuçlara ulaşılmıştır.Sigara ve alkol içiminin hemşirelerde(%66.15),öğretmenlere (%33.33) oranla daha fazlaolduğu belirlenmiştir.Her iki meslek grubu da lifli yiyecekleri sıklıkla tüketmekte olup, öğretmenler kolestroldüzeyi yüksek ve karbonhidrat ağırlıklı besinleri daha fazla tüketmektedir. Hemşirelerinise1/3’inin dengesiz beslendikleri belirlenmiştir Yapılan ölçümlerde beden kitle indeksihemşirelerde (X=22.96=0.48) öğretmenlere (X=25.14=0.39) oranla daha düşük bulunmuştur.Araştırmaya katılan deneklerin büyük çoğunluğunun hiç fiziksel egzersiz yapmadıklarısaptanmıştır.Uzmanların önerdiği uyku saatinin altında uyuma oranı hemşirelerde öğretmenlere oranladaha fazladır.Erken tanı test ve davranışlarının uygulama sıklığı her iki meslek grubunda da bekleneninaltında bulunmuştur. Hekim veya hemşire tarafından meme muayenesi olma oranıhemşirelerde, rektal muayene olma oranı öğretmenlerde daha yüksektir. Kendi kendine mememuayenesi, mammogram çektirme ve pap-smear testi yaptırma sıklığı bakımından grublararasında önemli bir fark yoktur.193


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Kan basıncı yüksekliğine hemşirelerde hiç rastlanmamıştır. Ölçümler sonucu total kolestroldeğerleri öğretmenlerde hemşirelere oranla daha yüksek saptanmıştırAilesel kronik hastalık oranı öğretmenlerde daha fazladır.Genelde yaşamdan memnun olma bakımından gruplar arasında fark yoktur.Hemşirelerin stres düzeyini arttırıcı olaylara, öğretmenlere oranla daha fazla maruzkaldıkları belirlenmiştir.Kendi fiziksel sağlıklarını değerlendirme oranı bakımından gruplar arası fark yoktur.Araba kullananların oranı her iki grupta düşüktür. Ancak hemşireler öğretmenlere oranlaaraba kullanırken daha fazla emniyet kemeri takmakta olup, her iki meslek grubunda yer alandeneklerin yaklaşık 1/3’inin şehir dışında hızlı araba kullandıkları belirlenmiştir.Halk sağlığı için önemli bir sorun olan sağlık risklerinden korunma, sağlıklı nesillere ulaşmakamacıyla ilk ve orta öğretimden itibaren ders proğramlarında ele alınmalı, mezuniyet sonrasıhizmet içi eğitimlerle desteklenmeli, toplumdaki lider konumunda bulunan kişiler rol modeliolmanın sorumluluklarını yerine getirecek davranışlar sergilenmeli, iletişim kurma ve eğitimyapma olanakları geniş olan hemşire ve öğretmen v.s meslek mensupları çeşitli programlardahilinde eğitilerek halkla bilgi transferinde kullanılmalıdır.Halk sağlığı alanında çalışan hemşireler Sağlık Riskleri Değerlendirme Formu kullanılarakbirey ve toplum merkezli riskleri saptama, bireylerin kendi kendine bakım ihtiyaçlarını gözönüne alarak öneriler sunma ve gerekli girişimleri birlikte planlama aşamasında etkin rolalmalıdırlar.SUMMARYHis study has been made to describe the health risk factors resulting from the life-styles ofnurses and female primary school teachers who have important roles in the society as role modelsand educators. In the sample group 65 teachers and 45 nurses, have been studied. Data have beencollected with questionnaire method and have been evaluated with computerized SPSS version 6.0.It has been determined that the rate of smoking and drinking alcohol among nurses has beenhigher. Both the two occupational groups often eat fibrous food, whereas teachers eat food withhigh level of cholesterol and carbohydrate more often. One third of nurses have had unbalancednutriotions and the body mass index has been found lower. It has been indicated that most of thesubjects who have taken part in the study do not do physical exercise. The rate of sleeping lessaccording to the number suggested by experts is greater among nurses than that among teachers.The frequency of carrying out early diagnosis tests and behaviors has been found less than that ithas been expected in both occuputional groups. The rate of breast examination is higher amongnurses while the rate of rectal checking is higher among teachers. There is no significont diffirencerelated to the frequency of breast self-examintaion, having a mammogram and pop-smearbetween the two groups. Blood pressure, the measures of total cholesterol and the rate of chronicfamily disease among teachers were found higher than that among nurses. No significantdifference between the two groups about general happiness has been found. The data obtainedhave suggested that nurses were more subjected to stressful events than teachers were.In this study it has been found out that health risk behaviours are high in both occupationgroups. Because nurses and teachers are role models of the society, they should have theresponsibility of their behaviours.Key words: Heath risk apraisal, healthy life style, nurse, teacher.194


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriİZMİR HASTANELERİNDE FENİLKETON<strong>Ü</strong>Rİ TARAMA PROGRAMININ İŞLEYİŞİNİETKİLEYEN ETMENLERİN İNCELENMESİEmine ÖZDİREK KANDİLDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFEİzmir-1997ÖZETBu araştırma İzmir’de doğum hizmeti veren hastanelerde çalışan hemşirelerin Fenilketonüri(FK<strong>Ü</strong>) Tarama Programına ilişkin bilgi ve uygulamaların değerlendirilmesi, yeniden taramayayönelik danışmanlık düzeyinin saptanması ve yeni doğanların hastanede kalış sürelerinin FK<strong>Ü</strong>taramasına uygunluğunun ve gözden geçirilmesi amacıyla planlanmıştır.Tanımlaycı ve kesitsel olarak düzenlenen araştırma 1 <strong>Ek</strong>im-14 Kasım 1996 tarihleri arasındadoğum sayısı en yüksek olan dört hastanede yürütülmüştür. Bu kurumlarda taramadansorumlu 27 hemşire, bu dönemde doğan 402 bebek ve anneleri araştırmanın örnekleminioluşturmuştur.Çalışma verileri hemşire ve annelere uygulanan ayrı anketler ve hastane kayıtlarınınincelenmesiyle elde edilmiştir.Hemşirelerin bilgi ve uygulamaları değerlendirildiğinde, tamamının yeni doğanlarda FK<strong>Ü</strong>taramasının gerekliliğine inandığını belirtmesine rağmen, bebeklerin ancak %69.9’undan kanörneği alındığı görülmüştür. Yenidoğanlardan FK<strong>Ü</strong> kan örneği alınma oranı hastanelere farklılıkgöstermektedir. (p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>FK<strong>Ü</strong> tarama proğramında yanlış negatif sonuçların en önemli nedeni kan örneğinin erkenalınmasıdır. Bu çalışmada yenidoğanların %85.8’inin doğumdan sonra hastanede kalışsüresinin 3 günden az olduğu saptanmıştır. Doğum sonrasında erken taburcu edilmeninilimizdeki hastanelerde yaygın bir uygulama olduğu dikkate alınarak FK<strong>Ü</strong> tarama programındahastanelerin rolü gözden geçirilmelidir.Tüm bu bulgular doğrultusunda proğrama yönelik ortak protokol hazırlanarak kurumlararası standardizasyonu sağlaması, çalışan tüm sağlık personelinin programa entegre edilmesi,göreve başlayan her personelin hizmetçi eğitim yoluyla adaptasyonunun sağlanması, daha daönemlisi örgün eğitim proğramlarında ülke sağlık politikalarının işlenmesi, doğumdan sonrakalış süresinin kısalığı göz önünde bulundurularak FK<strong>Ü</strong> Tarama Proğramında hastanelerinrolününgözden geçirilmesi, ailelerin DÖB’da taramaya yönelik bilgilendirilmesi, yenidentarama görevini üstlenen temel sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi, kurum-il-ülke düzeyindeişleyen bilgi işlem sisteminin kurulması koşuluyla FK<strong>Ü</strong> Tarama Programının başarısının artacağısonucuna varılmıştır.SUMMARYThis study is designed to evaluate the knowledge and practice of nurses, working in hospitalsproviding maternity and delivery services, on Screening Program, to assess the level of counsellingon rescreening and to review the adequacy of hospitaliazation period of newborn as a criterion ofPKU screening timeThis is an descriptive and cross-sectional study and undergone at four hospitals which have thehighest numbers of delivery, during 1-October/14-nowenber/1996 Twenty-seven nurses responsiblefor PKU screening and 402 mothers who have given birth during the defined period, in thesehospitals, constituted the sample group.Data were collected by seperate questionnaire administered to mothers and nurses andreviewing hospoital records.Evaluation of knowledge and practice of nurses has shown that, despite almost all the nurseshave believed th necessity of screening newborns for PKU, only 69.9% of newborns were screened.Screening percentage of newborns has shown difference among hospitals.All of the nurses stated that, they gave counselling to screening to families on screening, but 1/3of the mothers, whose babies have been screened, were not awae of the screening proğram.Although almost all the nurses were aware of importance and stadet that they warn families toapply to Health Center for rescreening, less than half of the mothers (45.8%) determined to havetaken counselling on rescreening. All mothers whome given took counselling, could describe exactrescreening time and insititutionTasks and working hours of nurses in PKU Screening Program has shown differences amonghospitals. Troubles and misses are observed in hospitals where working hours of screening nursesare limited with 8 hours a day. Besides this, 2 of 4 hospitals have not been giving RescreeningDispatch Cards at discharge to families of newborns.Knowledge on PKU Screening Program of mothers delivered in hospitals were evaluated.Awereness of mothers on screening and warnings about rescreening, didn’t show differenceaccording to edcation level, job, settlement area but showed significant difference according tohave taken PKU counselling during their antenatal care. Only 24.8% of mothers were givencounselling on PKU screening during the antenatal care. Almost all of these mothers (97%)declared to have obtained information from nurses.196


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriThe greatest cause of false negative test results is undoubtedly testing whille baby is too young.In the study 85.8% of newborns were determined to have been discharged within 3 days of birth.Considering early disharge after birth as a common practice, the role of hospitals in PKU ScreeningProgram requires to be evaluated.For a comprehensive and effective PKU Screening Program; a comman protocol should beprepared in order to standardize hospital practice, all health staff of maternity hospitals should beintegrated into proğram, soon after employment, healty staff should participate in–service trainingprograms; moreover, routine maternal and child health programs should be taught during undergraduateprograms, roles of hospitals in PKU Screening Proğram should be reviewed, counsellingon PKU screening should an integral part of antenatal care, as being responsible to carry outrescreening test procedure and follow-up, Primary Health Care System should be strengthened andfinally an insititution-province-and nation-wide Management Information System should beestablished.197


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>ÇALIŞAN ÇOCUKLARIN (12-18 YAŞ) KENDİ SAĞLIKLARINI Y<strong>Ü</strong>KSELTMEDEKİSAĞLIKLA İLGİLİ DAVRANIŞ BİÇİMLERİNİN SAPTANMASIZuhal EMLEKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Süheyla ALTUĞ ÖZSOYİzmir-1998ÖZETÇalışan çocuklar, üretim alanında çalışma ortamından, koşullarından ve ilişkilerindenkaynaklanan risklerle karşı karşıyadır. Bu riskler, bu yaş kümesinin sağlık ve güvenliğini olumsuzetkilemektedir.Çocuk öncelikle korunması gereken yaş grubu olmasına karşın, yeterli alt yapısı olmayan,eski üretim tekniklerinin, koruyucusuz makinelerin, tezgahların, aletlerin, parlayıcı, patlayıcı,zararlı, tehlikeli maddelerin kullanıldığı işyerinde, yaşına bedensel ve akılsal gelişimine, bilgibeceri düzeyine uygun olmayan işlerde, çok düşük ücretle ve her türlü korumadan yoksunolarak gün boyu çalıştırılmaktadır.İşyeri ortamının yaratacağı sağlık sorunlarını en iyi değerlendirebilecek, kişinin hastalığı ilearasındaki bağlantıyı kuracak kişiler sağlık görevlileridir ve iş sağlığı hemşiresinin sağlık hizmetiekibinin içinde önemli bir yeri vardır. Çocukları çalışma yaşamından uzaklaştırana kadargeçecek süreç içinde, onların çalışma koşullarını düzeltmede, çalıştıkları ortamları daha sağlıklıve güvenli kılmada, kendi sağlıklarını koruma ve geliştirebilmelerinde ve bu konuda aktif rolalmalarını sağlamada iş yeri hemşiresi ayrıcalıklı bir konumdadır.Bu bağlamda 12-18 yaş grubundaki çalışan çocukların, kendi sağlıklarını yükseltmedesağlıkla ilgili (meslek, iş, entelektüel, fiziksel egzersiz, beslenme, fiziksel bakım, sigara-alkoluyuşturucu kullanımı, duygusal yönetim)davranış biçimlerini saptamak (genel amaç),sağlıklarını yükseltmedeki sağlık davranışlarını etkileyen etmenleri incelemek(alt amaç)amacıyla planlanmıştır.Tanımlayıcı tipte bir alan araştırması özelliği taşıyan bu çalışma Temmuz 1998-Ağustos1998tarihleri arasında Pınarbaşı-Işıkkent’te, AYK<strong>Ü</strong>SAN’a bağlı 55 atölyede çalışan ve Çıraklı EğitimMerkezi Eğitimine devam eden ve araştırmaya katılmayı kabul eden 85 çalışan çocuk ileyürütülmüştür.Araştırma verileri anket yöntemiyle toplanmıştır. Veri toplamada sosyo-demografiközelliklerini içeren “Sosyo-demografik Veri Formu”ve “Çalışan Çocukların (12-18 yaş) KendiSağlıklarını Yükseltmedeki Sağlıkla ilgili Davranış biçimlerinin Saptanması Anket Formu“kullanılmıştır. Bu bölümde yaşam şeklini Geliştirme Enstitüsü tarafından “yaşam şeklinindeğerlendirilmesi AnketFormu”ndan yararlanılmıştır. Anket formunun güvenilirliğini sınamakiçin stabilite değerlendirilmesi kapsamında Test-retest ölçümü uygulanmıştır. İç tutarlılıkkapsamında ise Split-Half testi kullanılmıştır. Bunların sonucunda testin güvenirliliği kabuledilmiştir.Çocukların %28.2 ‘si çalışmaya 11 yaşında başlamıştır ve haftalık çalışma günü sayısı %62.4oranla 7 gündür. Günlük çalışma saati ise, 36.5’inin 12 saat ve üzeridir. Çocukların önemli birbölümü (%37.6) çalışma nedenlerini ailenin ihtiyacı olmasına bağlamıştır.198


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriÇocukların %41.2’si iş yerinde olumsuz bir etken olduğunu belirtmişlerdir ve %80.5’iolumsuz etken olarak yapıştırıcıları göstermiştir. Ancak sadece %36.1’i olumsuz etkenkerdenkorunmak için önlem almaktadır.Çocuklar, Çalışan çocukların (12-18 yaş)kendi sağlıklarını yükseltmedeki sağlıkla ilgilidavranış biçimlerinin saptanması anket formu”nda en yüksek puanları “sigara-alkol uyuşturucukullanımı” (2.804±0.175) ve “fiziksel bakım” (2.802±0.175) bölümlerinden almıştır.Çocuklar en düşük puanları ”entelektüel” (2.007±0.368) ve “fiziksel egzersiz” (2.238±0.408)bölümlerinden almıştır.Çalışan çocukların kendi sağlıklarını yükseltmedeki sağlıkla ilgili davranış biçimleri toplampuanları ile haftalık çalışma günleri arasında fark istatiksel olarak anlamlı bulunmuştur. (t=2.44,p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>ÇOCUK İSTİSMARI VE İHMALİNİN BELİRTİ VE RİSKLERİNİTANILAMADA HEMŞİRE VE EBELERİN BİLGİ D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNİN SAPTANMASIAynur UYSALDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFEİzmir-1998ÖZETİstismar veya ihmal edilen çocuklarda her toplumda ve toplumun değişik kesimlerinderastlanmasına rağmen, çalışmalar sosyo-ekonomik düzeyi düşük, stresin fazla olduğu ailelerdeistismar ve ihmal olaylarına daha sık rastlandığını göstermiştir. Nedenleri çok çeşitli olmaklabirlikte ailenin yaşadığı çevrenin istismar ve ihmalde önemli olduğu bildirilmiştir. Ailenin sosyoekonomikdüzeyini, stres faktörlerini ve yaşadığı çevreyi tanımada, sağlık ocağı bölgesindeçalışan hemşire ve ebeler ev ziyaretleri yapmalarından dolayı çok özel konumdadırlar.Çocukla ilgilenen hemşireler konuları ne olursa olsun istismar ve ihmalin erken tanı vetedavisinde, önlenmesinde aile ve toplumu bu konuda bilinçlendirmede aktif rol almalıdır.Özellikle koruyucu sağlık hizmetlerinde çalışan hemşireler ve ebeler riskli çocuk ve eğilimliailelerin erken tanısında önemli konumdadırlar.Bu bakış açısıyla, hemşire ve ebelerin çocuk istismarı ve ihmali konusunda olgularıayırdetme ve riskleri belirlemedeki yetkinliklerini saptamak ve olası bilgi açıklarını giderici ileriçalışmalara ışık tutmak amacıyla bu araştırma planlanmıştır.Tanımlayıcı tipte bir alan araştırması özelliği taşıyan bu çalışma, Haziran 1998-Ağustos 1998tarihleri arasında Bornova Eğitim ve Araştırma Sağlık Grup Başkanlığı’na bağlı 3 Ana ÇocukSağlığı ve Aile Planlaması (AÇSAP) Merkezi ve 16 sağlık ocağında çalışan ve araştırmayakatılmayı kabul eden 67 hemşire ve 98 ebe ile yürütülmüştür.Araştırma verileri anket yöntemiyle toplanmıştır. Veri toplamada hemşire ve ebelerle ilgilisosyo-demografik özellikleri içeren “Sosyo-Demografik Veri Formu” ve “Çocuk İstismarı veİhmalinin Belirti ve Risklerini Tanılama Ölçeği”nden oluşan ve araştırmacı tarafından geliştirilenveri formları kullanılmıştır.Hemşirelerin çocuk istismarı ve ihmalinin belirti ve risklerini tanılama genel ölçek bilgi puanortalaması 3.73±0.32, ebelerin bilgi puan ortalamaları 3.63±0.33 olarak saptanmıştır. Hemşireve ebe grubu arasında istatistiksel düzeyde anlamlı bir fark saptanmamıştır (t=1.78, p>0.05).Hemşire ve ebeler çocuk istismarı ve ihmalinin belirti ve risklerini tanılama alt ölçekgruplarından en düşük puanı “istismar ve ihmale yatkın çocukların özellikleri” alt ölçeğindenalmıştır (3.03±0.73; 2.96±0.61)Hemşire ve ebelerin alt ölçeklerden aldıkları bilgi puan ortalamaları karşılaştırıldığında;“istismar ve ihmalin çocuktaki fiziksel belirtileri” alt ölçek puan ortalamaları arasında istatistikselolarak anlamlı fark bulunmuştur (t=2.94, p


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerialt ölçek gruplarında yapılan incelemede hemşire ve ebelerin özellikle çok iyi bilmeleri gerekenriskli çocuk ve eğilimli ailelerin erken tanısında gerekli “istismar ve ihmale yatkın ebeveynözellikleri” ve “istismar ve ihmale yatkın çocukların özellikleri” alt ölçek gruplarından 3 ve 3’ünaltında puan almaları bu konularda yetersiz olduklarını düşündürmektedir.Tüm bulgular sonucunda, halk sağlığı alanında çalışan hemşire ve ebelerin çocuk istismarıve ihmali konusunda bilgiye ihtiyaçları olduğu, özellikle de çocuk istismarı ve ihmalinin erkentanısında rol almaları için riskli çocuk ve eğilimli aileleri saptamaya yönelik hizmet-içi eğitimprogramlarının başlatılması gerektiği düşünülmektedir.SUMMARYDespite one could find abused or neglected children in every kind and level of the society,former studies show that in the families with low socio-economic level where the stres in high,abusing and neglecting the children are more common. With the fact that the causes arenumerous, it has been reported that the environment where the family lives, is very important inabusing and neglecting. In the recognition of the family’s socio-economic level, stres factors and theliving environment, the nurses and midwifes of the health care center who perform home visits, arein a very special position.The nurses dealing with children should take an active role in the early diagnosis and treatmentof child abuse and neglect as well as their prevention and making the family and the societyconscious on the subject, whatever their subjects are. Especially the nurses and midwifes who areworking for preventive health services are in an important position in the early recognition of therisky children and tending families.According to this perspective, this study was planned to determine the perfection level of nursesand midwifes in differentiation and risk recognition of the child abuse and neglect as well as toenlighten the following studies that will cover the possible knowledge deficits.This study, which is a descriptive field study was conducted with 67 nurses and 98 midwiveswho were working in the “Mother-Child Health & Family Planning Center No: 3” relater to BornovaHealth Group Headquarters of Education & Research and 16 Health care centers and who acceptedto Joining the study between june 98 and August 98.The study data was collected by inquiry method. In the collection of the data, the data formsthat were created by the researcher and containing both the “Socio-demographic Data Form”which has the socio-demographic features of the nurses and midwifes, and “The Diagnosis Scale ofThe Risks and Symptoms of Child Abuse and Neglect”.In the end of the study, it was determined that on the general scale, the average of knowledgescores in the recognition of risks and symptoms of the child abuse and neglect was 3.73±0.32 forthe nurses and 3.63±0.33 for the midwifes. Between the nurse and midwife groups, no statisticallysignificant difference was found (t=1.78, p>0.05).The nurses and midwifes got their lowest score in the subscale groups of the diagnosis of thesymptoms and risks of child abuse and neglect, from the “Subscale of the children having tendecyto be abused and neglected (3.03±0.73; 2.96±0.61).When the average scores of the knowledge of nurses and midwifes are compared, a statisticallysignificant difference was found between the average scores of “the physical symptoms of theabuse and neglect on the child” subscale (t=2.94, p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>other hand when the subscale groups are examined, it will be seen that both the nurses andmidwifes got 3, or below the subscales “the features of the children having tendency to abuse andneglected” which are required in the early recognition of the risky children and tending parents aswell as one could think that the nurses and midwifes are inadequate on the subjects that theyshould especially be good at.In the end of the all these findings, one could think that the nurses and midwifes working onhealth care field require more knowledge on child abuse and neglect, as well as in-service trainingprograms to determine the risky children and tending parents in the early diagnosis of the childabuse and neglect should be set off immediately.202


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleri<strong>Ü</strong>NİVERSİTE ÖĞRETİM ELEMANLARININ SAĞLIĞI GELİŞTİRME DAVRANIŞLARI VEBUNU ETKİLEYEN ETMENLERİN İNCELENMESİŞükran AYTAN AKÇADanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Ayla BAYIKİzmir-1998ÖZETBu araştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesinde görev yapan öğretim elemanlarının sağlığı geliştiricidavranışlarını ve bunu etkileyen etmenleri incelemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmış biralan çalışmasıdır.Araştırma İzmir’de bulunan Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Fakülte ve Yüksekokullarında yürütülmüştür.Araştırma evreni 1997-1998 öğretim yılında görev yapan 528 Profesör, 309 Doçent, 222Yardımcı Doçent, 72 Öğretim Görevlisi, 505 Uzman ve 528 Araştırma Görevlisi oluşturmuştur.Evrenden tabakalı örneklem tekniği ile önce bilim alanına ve statüye ve sonra cinsiyete göre3<strong>26</strong> kişi seçilmiştir. Örnekleme çıkan sosyal bilimlerden 35, sağlık bilimlerinden 158 ve fenbilimlerinden 133 öğretim elemanı ile araştırma yürütülmüştür.Walker, Sechirt ve Pender tarafından geliştirilmiş SGYT Ölçeği veri toplama aracı olarakkullanılmak üzere, ilk aşamada İngilizce’ye çevrilmiştir. Geçerlilik güvenirlilik çalışmasıörnekleme girmeyen 30 öğretim elemanına ölçeğin 15 gün arayla pretest/posttest uygulamasıile sağlanmıştır. Geçerlilik güvenirlilik çalışmaları sonucunda madde toplam puan kolerasyonu,Kuder Richarson 20 güvenirliliği ve pretest/posttest analizleri ile inceleme sonunda dilfarklılıkları açısından karşılaştırılan ölçeğin yüksek iç tutarlığa sahip olduğu ve yapı geçerliliğininde yeterli olduğu belirlenerek kullanılmıştır.Ayrıca araştırmada sosyo-demografik verilerle birlikte sağlık tanımları, sağlığın önemi,sigara ve alkol kullanma gibi bilgilerin toplanması için 39 soruya yer verilmiştir.Toplanan verilerin değerlendirilmesi sosyo demografik verileri, sağlığı geliştirici yaşam tarzıpuanı arasındaki ilişki SPSS bilgisayar paket programından yararlanılarak varyans iki ortalamaarasındaki farkın önemlilik testi, iki eş arasındaki farkın önemlilik testi ve korelasyon analizindenyararlanılmıştır.Verilerin değerlendirilmesi sonucunda şu sonuçlara ulaşılmıştır:Araştırmaya katılan öğretim elemanlarının %59.5’i erkek, %36.5’i 30-yaş grubunda olup yaşortalaması 38.58±10.53 bulunmuştur. Öğretim elemanlarının %34.0’ının doğum yeri yerleşimbirimi olarak büyük kent, %48.5’inin doğum yeri bölgesi Ege Bölgesi olarak belirlenmiştir.Öğretim elemanlarının %69.0’ı evli bulunmuştur. Öğretim elemanlarının %90.5’inin çocuğuolduğu saptanmıştır. Öğretim elemanlarının %77.6’sının sağlık hizmet kurumu olarak üniversitehastanesinden yararlandıkları belirlenmiştir.Öğretim elemanlarının %68.4’ü kendilerini boylarına uygun kiloda görmektedir. Öğretimelemanlarının %58.6’sı sağlık düzeylerini fiziksel açıdan iyi bulduklarını belirtmişlerdir. Öğretimelemanlarının %65.3’ünün sağlıklarına orta düzeyde özen gösterdikleri belirlenmiştir.Öğretim elemanlarının, %52.2’si mesleklerine yönelik memnuniyet duymaktadırlar.203


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Öğretim elemanlarının, %52.5’inin sigara kullandığı ve %20.4’ünün sigarayı bırakmayıdüşündükleri bulunmuştur. Öğretim elemanlarının %84.7’sinin yaşamlarında bir kez de olsaalkollü içki kullandıkları ve %75.5’inin alkollü içkiyi bırakmak istemedikleri ortaya çıkmıştır.Öğretim elemanlarının, sağlığı geliştirme puanı ortalaması 133.29±8.16 bulunmuştur. Bu dasağlığı geliştirme davranışının orta düzeyde olduğunu göstermektedir.Öğretim elemanlarının yaşı arttıkça, sağlığı geliştirme davranışları da artmaktadır.Öğretim elemanlarının doğum yeri yerleşim birimi ile sağlığı geliştirme davranışı arasındailişki saptanmıştır.Öğretim elemanlarının akademik statüsü arttıkça sağlığı geliştirme davranışları daartmaktadır.Araştırmanın sonucu olarak, öğretim elemanlarının sağlığı geliştirme davranışlarının ortadüzeyde olduğu bulunmuştur. Öğretim elemanları sağlık tanımını DSÖ tanımladığı genişşekilde bilmektedirler.Araştırma sonuçları göz önüne alınarak, öğretim elemanlarının sağlığı geliştirici yaşam tarzıdavranışları geliştirmeleri için duyarlı hale getirilmesi, stresle başa çıkma, spor gibi sağlığıkoruma yolları için yararlanabilecekleri alt yapı ve olanakların üniversite içinde sağlanması gibiöneriler geliştirilmiştir.Öğretim elemanları arasında sigara içme yaygınlığının azaltılması için üniversitedeöğrencilerin de katılımının sağlandığı bir sigaraya hayır kampanyası düzenlenebilir.Öğretim elemanlarının sportif faaliyetlerine olanak verecek ücretsiz ya da düşük ücretli spormerkezleri etkin hale getirilebilir.204


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriERİTROPOETİN VE DEMİR TEDAVİSİNE İLİŞKİN PLANLI EĞİTİMİN HEMODİYALİZHASTALARININ BİLGİ VE UYGULAMALARINA ETKİSİMünesser GELMEZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFEİzmir-1999ÖZETBu çalışma, hemodiyaliz hastalarının eritropoetin ve demir tedavisi hakkındaki bilgidüzeylerini belirlemek ve hastaların evde bakım ihtiyaçlarını karşılamak ve hastalıklarıyla başetmede onların bilgi ve beceri düzeylerini arttırmak, hemşireler tarafından verilen planlı sağlıkeğitiminin etkisini değerlendirmek amacıyla, eşitlenmemiş kontrol gruplu yarı deneysel bir alançalışması olarak planlanmıştır. Çalışma, tüm hastalara ön test uygulama, sadece deney grubunaplanlı eğitim verme ve iki hafta sonra yine her iki gruba son test uygulama şeklindeplanlanmıştır. Çalışma 1 Ağustos 1998 ve Ocak 1999 tarihleri arasında Karşıyaka Diyaliz Merkezi(Nefron) ve Ege Sağlık Vakfı Diyaliz Merkezin’nde yapılmıştır. Çalışmaya 40 deney ve 40 kontrololmak üzere 80 hasta alınmıştır.Deney ve kontrol grubu hastaların ilk aşamada eritropoetin ve demir konusunda bilgidüzeyleri ölçülmüş, uygulanan ön testte deney ve kontrol grubu hastalar arasında bilgi puanortalamaları bakımından istatistiksel düzeyde anlamlı bir fark saptanmıştır (t=0.06, p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>re-interview. The study was carried out between 1 August 1998 and January 1999 at two differentdialysis centers, Karşıyaka Dialysis Center (Nefron) and Ege Health Foundation Dialysis Center. Thepopulation of the study was composed of 80 hemodialysis patients, 40 for the study group and 40for the control group.At the first step, the knowledge levels of patients both in study and control groups about theirmedication were measured and according to the result of pretest, no statistically significant wasdetermined between study and control groups with respect to the averages of the knowledge scores(t=0.06, p>0.05).After the pretest, the patients of the study group were included in the planned health trainingprogram about EPO and iron, while the control group were not given training. At the end of thetraining, a final test performed in order to determine the knowledge leves of the patients in bothgroup about EPO and iron and was found that there was a statistically significant differencebetween the patients in both groups, in the favour of study group (t=13.82, p


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriKORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNDE ÇALIŞAN HEMŞİRELERİN GÖREVLERİNİALGILAMALARI VE GERÇEKLEŞTİREBİLME DURUMLARINI ETKİLEYENETMENLERİN İNCELENMESİZiyafet HANOĞLUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Ayla BAYIKİzmir-1999ÖZETToplumun sağlık sorunlarının saptanması, çözümlenmesi, sağlık düzeyinin yükseltilmesi vedevam ettirilmesi; sağlık hizmetlerinin etkin yürütümü ve sağlık hizmetlerinde görev alan ekipüyelerinin hizmete ilişkin görevlerinin yerine getirilmesiyle mümkündür.Dünya Sağlık Örgütü “2000 yılında herkese sağlık“ hedefinin başarıya ulaşması için,hemşirelerin temel sağlık hizmetlerinin sunulmasında önemli bir insan gücü kaynağı olduğunuvurgulamıştır.Pek çok ülkede halk sağlığı hemşireleri yarı bağımlı yada bağımsız fonksiyonlarını yerinegetirerek toplum sağlık hizmetlerinde önemli sorumluluklar almaktadır. <strong>Ü</strong>lkemizde de halksağlığı hemşirelerinin istendik rol ve işlevlerini ne derece yerine getirip getiremedikleri, burolleri algılamaları, bu görevleri yerine getirmelerini etkileyen faktörlerin yanı sıra değişim içinyeni rollerini algılama durumlarının bilinmesi önemlidir. Bu da gelecekte halk sağlığı hemşirelikhizmetlerinin planlanmasına ve organize çabalarla yürütülmesine katkıda bulunacaktır.Tanımlayıcı tipte bir alan araştırması özelliği taşıyan bu çalışma Haziran 1998-Ağustos 1998tarihleri arasında Bornova Eğitim ve Araştırma Sağlık Grup Başkanlığı’na bağlı 3 ana çocuksağlığı ve aile planlaması (AÇSAP) merkezi ve 16 sağlık ocağında çalışan ve araştırmayakatılmayı kabul eden 60 hemşire ile yürütülmüştür.Araştırma verileri anket yöntemi ile toplanmıştır. Veri toplamada hemşirelerle ilgili sosyodemografiközellikleri içeren “sosyo-demografik veri formu” ve hemşirelerin görevlerinigerçekleştirme durumlarını, gerçekleştirmelerini etkileyen etmenleri, görevleri kendilerine veülkemizdeki halk sağlığı hemşiresine uygun bulma ve bu görevlerin gelecekte halk sağlığıhemşiresi tarafından yapılmasını önemli bulma durumlarını saptamaya yönelik ölçeğindenoluşan ve araştırmacı tarafından geliştirilen veri formları kullanılmıştır.Yapılan güvenirlik çalışmasında halk sağlığı hemşirelik işlevlerini ölçmeye yönelik kullanılangenel ölçek için r=0.94’tür. Alt ölçek grubundaki işlevlerin güvenirlik katsayıları doğrudanbakım için r=0.83, planlama ve yönetimsel işlevler için r=0.93, denetleme ve eğitimsel işlevleriçin r=0.93 ve araştırma işlevleri için r=0.66’dır. Araştırmada veriler yüzdelik hesapları, varyansanalizi ve t testi kullanılarak değerlendirilmiştir.Araştırmadan elde edilen bulgular değerlendirildiğinde; hemşirelerin halk sağlığıhemşirelik işlevlerinin gelecekte halk sağlığı hemşiresi tarafından yapılmasını önemli bulmapuan ortalamasının yüksek (X=389.52±50.03) olmasına rağmen bu işlevleri gerçekleştirmepuan ortalamaları düşük (X=243.02±43.02) bulunmuştur.207


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Hemşirelerin 1.85 puan ortalaması ile en fazla denetleme ve eğitimsel işlevlerigerçekleştirdikleri, 1.64 puan ortalaması ile doğrudan bakım işlevlerini, 1.63 puan ortalamasıile araştırma işlevlerini ve 1.60 puan ortalaması ile planlama ve yönetimsel işlevlerinigerçekleştirdikleri saptanmıştır.Hemşirelerin halk sağlığı hemşireliğini kendilerine uygun bulma durumlarına ilişkinverdikleri yanıtların puan ortalamaları kurumda çalışma şekline göre farklılık gösterdiği, diğerözelliklerine göre değişmediği belirlenmiştir (F=4.0321, P


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriFor general mesaure, relation to public health nursing in studing confidency r=0.94, for directcare functions r=0.83, for planning and management functions r=0.93, for controlling andeducation functions r=0.93 and research functions r=0.66. Data in research was estimated by usinghundred calculation, variance analysis, correlation and t test.When results in research were evaluated, although note average which nurses take seriousnursing functions of public health in the future is high (X=389.52±50.03) the implementation noteaverage of these functions is found low (X=243.02±43.02).It was found out that nurses implemented controlling and education functions mostly with 1.85note average, direct care functions with 1.64 note average, research functions with 1.63 noteaverage, planing and menagement functions with 1.60 note average.It was established that nurses couldn’t carried out the nusing functions of public health,because most competence and responsibilites were limited, they were not able to have a word withthem, had no qualification.It was found out that relating to nurse’s answers about note averages according to age groups,schools for education, finding sufficient qualification when they were student, the period ofworking in their job and public health field and position of joining employment education are notdifferent. According to working association and satisfing their job, it was found differences.Relating to nurse’s public health nursing functions about finding suitable fort hem, theiranswer’s note average, according to work position in the association is different, according to otherspecialties it is not different (F=4.0321, P


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>15 YAŞ <strong>Ü</strong>ZERİ KADIN VE ERKEKLERDE ALGILANAN SAĞLIK DURUMUNUNDEĞERLENDİRİLMESİAsiye UZANTIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Süheyla ALTUĞ ÖZSOYİzmir-1999ÖZETBu araştırma Denizli ili Çivril ilçesinde yaşayan 15 yaş ve üzeri kadın ve erkeklerde algılanansağlık durumunu değerlendirmek ve bunu etkileyen etmenleri incelemek amacıyla kesitsel vetanımlayıcı olarak yapılmış bir alan çalışmasıdır.Araştırma Çivril ilçesinde yürütülmüştür. Araştırmanın evrenini 3759 konutta yaşayan 15yaş ve üzeri 10005 kişi oluşturmuştur. Örnekleme 370 kişi seçilmiştir. Her mahalleye ulaşmanınmümkün olmayacağı düşünülerek basit tesadüfi örneklem tekniği ile üç mahalle seçilmiştir.Kişiler tabakalı örneklem tekniği ile yaş gruplarına göre sınıflandırılarak üç mahalledenseçilmiştir.Araştırmada veri toplama aracı olarak anket formu düzenlenmiştir. Anketin ilk bölümükişilere ilişkin tanıtıcı bilgilerin toplanması için toplam 17 sorudan oluşmaktadır. İkinci bölümdealgılanan sağlıkla ilgili tek bir soruya yer verilmiştir. <strong>Ü</strong>çüncü bölümde kişilerin sağlık yakınmalarıve hastalık durumlarına ilişkin bilgi toplamak için toplam 9 soruya yer verilmiştir. Dördüncübölümde ise kişilerin 5 ve üzeri çocuğu olduğu ve bedensel ve sosyal yeti yitimlerinideğerlendirebilmek için DSÖ tarafından geliştirilen Geçici Yeti Yitimi Ölçeği (Brief DisabilityQustionnaire) kullanılmıştır. Toplam 9 sorudan oluşmaktadır.Toplanan verilerin değerlendirilmesi, sosyo-demografik verileri, algılanan sağlık durumu vedeğişkenlerle ilişkisi SPSS bilgisayar paket proğramından yararlanılarak ki-kare, varyans analizi,lojistik regresyon analizinden yararlanılmıştır.Verilerin değerlendirilmesi sonucunda şu sonuçlara ulaşılmıştır:Kişilerin %53.5’i kadın %25.7’si 25-34 yaş grubundan, %70.3’ü evli bulunmuştur. Kişilerin%11.4’ü okur yazar değil iken %7.8’i okur yazardır. Kişilerin %19.2’si memur, %14.3’ü esnaf iken%1.9’u işsiz bulunmuştur. Kişilerin %7.8’inin 5 ve üzeri çocuğu olduğu ve %61.1’inin 11 yıl veüstünde sürelerde Çivril de yaşadığı saptanmıştır.Kişilerin %60.5’inin oturduğu ev kendisine ait, %17.8’i ise gecekonduda yaşamaktadır.Kişilerin %51.9’unun aylık kazancı 99 milyon ve altında , %53.2’sinin ise gelirinin giderinden azolduğu bulunmuştur. Kişilerin %20.5’inin sağlık güvencesi yok, %15.4’ü sağlık hizmetlerindenyararlanmamakta, %50.1’i de verilen sağlık hizmetlerinden memnun değildir.Kişilerin %54.1’i sağlığını iyi algılamakta, %45.9’u da sağlığını kötü algılamaktadır.Kişilerin araştırma anında %38.4’ünde sağlık yakınmasının olduğu, %34.1’inin de sağlıkyakınması anında hiçbir uygulama yapmadığı saptanmıştır. Kişilerin %41.9’unun kronikhastalığı olduğu, %54.9’unun son dört hafta içerisinde ilaç kullandığı ve %7.0’sinin de son dörthafta içerisinde yatarak tedavi gördüğü saptanmıştır. Kişilerin %10.3’ünde ağır derecede yetiyitimi vardır.210


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriAyrıca kişilerin sosyo demografik verilerinin algılanan sağlık durumuna etkisi incelenmiştir.Kişilerin cinsiyet durumları algılanan sağlık durumunu etkilemektedir. Kadınların algılanansağlık durumlarının erkeklere göre daha olumsuz olduğu saptanmıştır. Kişilerin yaşı arttıkçaalgılanan sağlık durumu olumsuzlaşmaktadır. Kişilerin eğitim durumları ile algılanan sağlıkdurumlarının diğer eğitim gruplarından daha olumsuz olduğu saptanmıştır. Ancak eğitimdurumunun artması algılanan sağlık durumunu etkilememiştir. Gelir durumu iyi olan kişilerinalgılanan sağlık durumu daha iyidir. Çocuk sayısının artması algılanan sağlığı olumsuzetkilemiştir. Kişilerin sağlık güvence durumları ile algılanan sağlık durumu arasında anlamlı birilişki bulunmamıştır.Kişilerin sağlık yakınmaları ve hastalık durumları da algılanan sağlığı etkilemektedir.Araştırma anında sağlık yakınması olan, son on beş gün içerisinde 5 ve daha fazla sağlıkyakınması bildiren, kronik hastalığı olan, son dört hafta içerisinde ilaç kullanan, geçici yeti yitimive son dört hafta içerisinde sağlık sorunu nedeniyle evde gün geçiren kişilerin algılanan sağlıkdurumlarının olumsuz olduğu saptanmıştır.Araştırma sonuçları göz önüne alınarak toplumun sağlık düzeyini yükseltebilmek için sağlıkhizmetlerinin daha etkin bir şekilde planlanması, önceliklerin belirlenmesi, topluma yönelikeğitim programlarının hazırlanması, halka sağlıkla ilgili bilgilerin verilmesi, evde bakımhizmetlerinin geliştirilmesi, kitle iletişim araçları ile sağlık eğitimi verilmesi gibi önerilergetirilmiştir.SUMMARYThis research was accomplished as a cros-sectional and definitive field study. It was done inorder to evaluate the perceived health status and to examine their effective factors of women andmen at 15 years of age over, who reside within the county of Çivril, Denizli.The research was conducted within the county of Çivril. The extent of the research consisted of10.005 individuals at 15 years of age and over who lived in 3759 houses. 370 individuals wereselected for sampling. Since it was thought to reach each district was impossible, there wards wereselected from there wards as being classified according to age groups by stratified samplingtechique.A survey form (questionnaiire) was used in the research as a data collecting tool. In order tocollect introductory data related to individuals, first part of the survey form consisted of 17questions totally. In the second part only one question pertaining to perceived health status tookplace. 9 questions were included in the third part in order to collect data related to individualshealth complaints and morbidity. In the fourth part, for assessment of individuals physical andsocial disabilities, a Brief Disability Questionnarie developed by WHO which consisted of 9 questionswas used.In the evaluation of data collected, socio-demographic inputs, perceived health status andrelationship with variables were accomplished by utilization of SPSS computer program chi- squarevariance analysis and logistic regression analysis were also used.As a result of assessment of data collected the following conclusions were obtained.It was found that 53.5% of population were female, 25.7% were within the 25-34 age group and70.3 % were married. While 11.4% of the population were not able to read&write, 7.8% were able.%19.2 of the individuals were government employees,14.3% were tradesmeb,1.9% were found tobe unemployed It was determined that 7.8% of the population have had 5 or more children and61.1% of them lived in county of Çivril for periods of 11 years or more.211


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>While 60.5% of the individuals owned the houses they lived in, 17.8% were trying to survie insquatter houses. It was discovered that 51.9% of the population monthly income was 99 million orless, 53.2% were earning less then their expenses. 20.5% of the individual did not have insurance(social security), 15.4% were not using medical services, and 50.11% were satisfied with the medicalservices provided.While 54.1% of the individuals perceived their health well, other 45.9% perceived badly.It was discovered during the research that 38.4% of the population were complaining abouttheir health, 34.1% them did not take any medical action during health complaint. It wasdetermined that 41.9% of the individuals had chronic disease, 54.9% of them used medicationwithin the last four weeks, and 7.0% of them treatment as inpatients within the last four weeks.10.3% of the individual had severe loss of ability.In addition, effects of socio-demographic data of the individuals to perceived health statuswere also studied. Sexual status of individuals were effecting perceived health status. It wasdetermined that females perceivied health status were unfavorable then males. The moreindividual’s age was increased, the perceived health status worsened. The relationship betweenpopulation education levels of the individuals and perceived health status were investigated and itwas determined that perceived health status of the individuals who were not illetiarate & write andmerely can literate were worse then other education groups. Whereas increase in education did noteffect the perceived health status. Individuals had good income had also good perceived healthstatus as well. The increase in number of children also effected perceived health status unfavorably.There was no significant relationship between individuals status of social security and perceivedhealth status.Individuals health complaints and their status of morbidity were effecting the perceived healthstatus. It was determined that individuals who had complaints about health during research, whohad 5 or more complaints within the last 15 days, had brief disability, and who spent last four weeksat home due to health problems, had unfavorable perceived health status.In order to promote the health level of the population through taking the results of the researchunder consideration, the follow suggestion put priorities, preparation of training programs aimedat public, disseminate date related to health care the public, development of home care services,etc.212


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriİLKOKUL ÇAĞI ÇOCUKLARININ KİŞİSEL SAĞLIK GÖR<strong>Ü</strong>ŞLERİ, OLUMLU SAĞLIKDAVRANIŞLARI İLE BUNLARI ETKİLEYEN ETMENLERİN İNCELENMESİA STUDY ON PERSONAL HEALTH CONCEPT AND POSITIVE HEALTH BEHAVIORS OF THEELEMENTARY SCHOOL AGE CHILDREN AND RELATED EFFECTIVE FACTORSHülya ELİBOL UYSALDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Ayla BAYIKİzmir-1999ÖZETBu çalışma ilkokul çağı çocuklarının kişisel sağlık görüşlerini, olumlu sağlık davranışlarını vebunları etkileyen etmenleri incelemek; bu bilgiler ışığında sağlık eğitimi ve gereksinimlerinisaptamak amacıyla yapılmış tanımlayıcı bir alan araştırmasıdır. Araştırma İzmir İli, Bornova İlçesiİlköğretim okullarında Malazgirt İlköğretim Okulu, Ömer Özkan İlköğretim Okulu ve Hilal-Necmiye Hüsnü Ataberk İlköğretim Okulu’nun 4. ve 5. sınıflarında okuyan toplam 225 öğrenciüzerinde yapılmıştır. Okullar sosyoekonomik düzeye göre listelenmiş ve basit tesadüfiörneklem yöntemiyle alt sosyoekonomik düzeyden Malazgirt İ.Ö.O., orta sosyoekonomikdüzeyden Ömer Özkan İ.Ö.O. ve üst sosyoekonomik düzeyden Hilal Necmiye Hüsnü Ataberkİ.Ö.O'u seçilmiştir. Araştırmaya başlamadan önce İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nden ve okullarınmüdürlerinden izin alınmıştır. Öğrencilerin kişisel sağlık görüşlerini belirlemek için University ofColarado Health Science Center'da Assistant Proffessor Nancy Olson Hester tarafındangeliştirilen ve 45 maddeden oluşan ölçek formu kullanılmıştır. Öğrencilerin olumlu sağlıkdavranışlarında bulunma sıklıklarını ölçmek için ise 36 maddeden oluşan ölçek formukullanılmıştır. Ölçeklerin temini ve kullanımı için izin yazarla yazışma ile temin edilmiştir.Araştırma verileri öğrencilere anket soruları ve ölçek maddeleri okunarak ve o andayanıtlamaları istenerek toplanmıştır. Araştırmada verilerin değerlendirilmesinde; yüzdelik,varyans analizi, ileri varyans analizi, iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi (t testi) vekorelasyon analizi kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre; öğrencilerin kişisel sağlık görüşleripuan ortalaması 128.47±18.16, maddelere göre puan ortalaması ise 2.85±0.02 olarakbulunmuştur. Öğrencilerin olumlu sağlık davranışlarında bulunma sıklıkları puan ortalaması72.24±7.32, maddelere göre puan ortalaması ise 2.07±1.02 bulunmuştur. Araştırmadan eldeedilen verilere göre öğrencilerin kişisel sağlık algılamaları pozitif, olumlu sağlık davranışlarındabulunma sıklıkları da istenilen düzeyde bulunmuştur. Araştırmaya katılan ilkokul çağıçocuklarının kişisel sağlık görüşlerinin öğrenim görülen okul, cinsiyet, anne eğitim düzeyi,annenin çalışma durumu, annenin mesleği, babanın eğitim düzeyi ve ailenin gelir düzeyindenetkilendiği, sınıf, yaş, kardeş sayısı, babanın çalışma durumu ve mesleği ile mesken durumu,evin mülkiyet durumundan etkilenmediği tespit edilmiştir. Öğrencilerin olumlu sağlıkdavranışları ile öğrenim görülen okul, cinsiyet, anne ve babanın eğitim düzeyi, ailenin gelirdüzeyi ve mesken durumu arasında anlamlı bir ilişki saptanırken, sınıf, yaş, kardeş sayısı,annenin çalışma durumu ve mesleği, babanın çalışma durumu ve mesleği ile oturdukları evinmülkiyet durumu arasında anlamlı bir ilişki olmadığı saptanmıştır. Öğrencilerin kişisel sağlık213


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>görüşleri ile olumlu sağlık davranışları arasında olumlu bir korelasyon tespit edilmiştir (r= 0.56).Bu sonuca göre de kişisel sağlık görüşleri pozitif yönde olan öğrencilerin, olumlu sağlıkdavranışlarında bulunma sıklıklarının da istenilen düzeyde olduğuna karar verilmiştir. Eldeedilen bulgular doğrultusunda ilkokul çağı çocuklarının pozitif bir sağlık görüşünde olduğu veolumlu sağlık davranışlarında bulunma sıklıklarının iyi düzeyde olduğu tespit edilmiştir.Araştırma sonuçlarına göre önerilere gidilmiştir.SUMMARYThis study is a definitive field research performed to investigate personal health standpointswith positive health behaviors of the elementary school age children and their effective factors, andunder the light of these data, to determine the training of health and its requirements. This researchwas conducted within the following elementary schools of county of Bornova, Izmir on 225 studentsattending 4 th and 5 th grades; Malazgirt Elementary School, Ömer Özkan Elementary School andHilal- Necmiye Hüsnü Ataberk Elementary School. The schools were listed according to socioeconomiclevel and the following elementary schools were selected through simple randomizedsampling technique; Malazgirt Elementary School from the inferior socio-economic level, ÖmerÖzkan Elementary School from the median socio-economic level, and Hilal-Necmiye Hüsnü AtaberkElementary School from the superior socio economic level. Permissions were granted from NationalEducation Commissioner of County and from each School Principals. To determine the personalhealth concept of students, a scale consisted of 45 items which was developed by Prof. Nancy OlsonHester from Health Science Center, University of Colarado, was used. To measure the frequency ofpositive health behaviors of students, another scale consisted of 36 items was used. The permissionrequired for attainment and scales were obtained via correspondence with author. In evaluation ofthe data during research the following tools were used; percentage, variance analysis, advancedvariance analysis, t-test and correlation analysis. According to the findings of research, pointaverages found are as follows; mean of personal health concepts of students was 128.47 + 18.16,according to items was 2.85 ± 0.02. It was detected that average point of 131 frequency of positivebehaviors of students was 72.24 + 7.32, and average point according to items was 2.07 ± 1.02.According to data obtained from the research students personal health concepts was positive andthe frequency of positive health behaviors was found within the desired range. According to thestudy results, statistical significant were found to be between the personel health concepts ofelementary school children and some of the sociodemographic characteristics such as; school beingattended, sex, mother's education level, mother's business status, mother's career, father'seducation level and family's income level. But no statistical significant differences were found to bebetween the personel health concepts and the following sociodemographic chracteristics such as;grade, age, number of sibling, father's occupation and career, status of residence and possession ofa house. While a significant correlation between students positive health behaviors and the schoolbeing attended, sex, education levels of mother and father, family's income level and status ofresidence was discovered, no significant correlation was found between students positive healthbehaviors and grade, age, number of sibling, mother's status of occupation and career, father'sstatus of occupation an career, and the ownership of the house they live in. A significant correlationbetween personal health concepts and positive health behaviors of the students was discovered(r=0.56 ). According to this consequence it was reached to a conclusion that the students whomtheir personal health concepts towards positive direction, their frequency of positive healthbehaviors would be within the desired range. Along with these findings obtained, it was determinedthat elementary age children had positive health concept and their frequency of positive healthbehaviors were at the favorable level. Suggestions were made according to results of the research.214


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriPLANLI EĞİTİMİN ERKEKLERİN AİLE PLANLAMASI YÖNTEMLERİNE İLİŞKİN BİLGİVE TUTUMLARINA ETKİSİNİN İNCELENMESİEFFECT OF KNOWLEDGE AND ATTITUDES ABOUT FAMILY PLANNING METHODS OFPLANNED EDUCATION FOR MENMeryem METİNOĞLUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFEİzmir-1999ÖZETBu çalışma, erkeklerin aile planlaması konusunda bilgi düzeylerini belirlemek, konuya ilişkintutumlarını değerlendirerek, hemşireler tarafından verilen planlı sağlık eğitiminin aileplanlaması konusunda erkeklerin bilgi ve becerilerini artırarak konuya ilişkin tutumlarını olumluyönde değiştirmek amacıyla eşitlenmemiş kontrol gruplu yarı deneysel bir alan çalışması olarakplanlanmıştır. Çalışma, bütün deneklere ön test uygulama, sadece deney grubuna planlı eğitimverme ve bir hafta sonra tekrar her iki gruba son test uygulana şeklinde planlanmıştır. 1 Aralık1998-1 Nisan 1999 tarihleri arasında E.<strong>Ü</strong>.T.F. <strong>Ü</strong>roloji A.B.D. polikliniğinde ve özel öğretim üyesimuayene ünitesinde yapılmıştır. Çalışmaya 123 deney, 123 kontrol olmak üzere 246 denekalınmıştır. Deney ve kontrol grubu erkeklerin ilk aşamada aile planlamasına ilişkin bilgidüzeyleri saptanmış uygulanan ön testte, deney ve kontrol grubu erkekler arasında bilgi puanortalamaları arasında fark saptanmıştır ( t=6.21, P


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>experimental and a control group. At first step, a pretest was applied to all subjects of experimentaland control group to determine their information level about family planning and a significantdifference about average information level was obtained (t:6.21, p


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriHALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALIDOKTORA TEZLERİ217


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriSAĞLIK HİZMETLERİNİN SOSYALLEŞTİRİLMESİNDEN ÖNCE BORNOVABÖLGESİNDE ANNE VE ÇOCUKLARIN KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNDENYARARLANMA DURUMLARIGülseren KOCAMANDoktora Yöneticisi: Prof.Dr. Mehmet TOKGÖZİzmir-1981ÖZETBu çalışma İzmir İli Bornova İlçe merkezinde sosyalleştirilmiş sağlık hizmeti uygulamasıbaşlamadan önce anne ve çocuklardan koruyucu sağlık hizmetlerinden ne ölçüdeyararlandıklarını; bu hizmetler için başvurdukları sağlık kuruluşlarını ve bu kuruluşlarınseçiminde rol oynayan etmenleri, bu hizmetleri hangi sağlık personelinden aldıklarını ve evdesağlık hizmeti verilmesine ilişkin görüşlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır.Bornova Bölgesinde 1 Temmuz 1979 ve 30 Haziran 1980 tarihleri arasında doğan bebeklerve annelerinin oluşturduğu evrenden % 20 örneklemle seçilen 241 bebek ve anne üzerindesoru kağıdı yöntemi ile tanımlayıcı ve analitik yöntemleri birlikte içeren kesitsel bir çalışmayapılmıştır.Bu soru kağıdında annelere ilişkin bazı tanıtıcı bilgiler ile annelerin ebelik, doğum ve aileplanlaması hizmetleri için, bebeklerin sağlık kontrolleri ve aşılanmaları için sağlıkkuruluşlarından yararlanma durumları ve evde sağlık hizmeti verilmesine ilişkin görüşlerikonusundaki sorulara yer verilmiştir. Başvurdukları kuruluşun seçiminde etkisi olabilecek çeşitlideğişkenler incelenmiştir.Elde edilen önemli bulgular şunlardır:1. Doğum Öncesi Bakım:Doğum öncesi bakım hizmetleri annelerin %68’ine ulaşırken; gereksinilen hizmetin%38’inin verilebildiği saptanmıştır. Kadın başına ortalama 2.7 izleme yapılmıştır. Bu hizmetin%82’si hekim, %18’i ebe/hemşire tarafından götürülmüştür. Bornova Ana ve Çocuk SağlığıMerkezi ve E<strong>Ü</strong>TF Doğum Polikliniği en çok başvurulan kuruluşlardır. Annelerin eğitimdurumları, parasız tıbbi bakım olanakları ve çocuklarını geçirdikleri yerleşim tipi sağlıkkuruluşunun seçiminde etkili olmaktadır. Kuruluşun iyi bakım vermesi ve yakın olması önemliseçme nedenleri olarak saptanmıştır.2. Doğum:Annelerin %70’i hastanede doğum yapmaktadır. Sağlık personeli yardımı ile yapılandoğumların %56’sı hekim, %44’ü ebe/hemşire tarafından yaptırılmıştır. E<strong>Ü</strong>TF Doğum Kliniği veSigorta Hastanesi en çok başvurulan kuruluşlardır. Annelerin eğitim durumları, sağlıkhizmetlerinden yararlanma olanakları ve bölge oturma süreleri kuruluşunun seçiminde roloynayan etmenlerdir.3. Bebeklerin Sağlık Bakımı:Sağlık bakımı bebeklerin %56’sına ulaşırken, gereksinilen hizmetin %32’sinin verilebildiğisaptanmıştır. Bebek başına ortalama 0.6 izleme yapılmıştır. Bu hizmetin tamamı hekim219


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>tarafından götürülmüştür. Bornova Ana ve Çocuk Sağlığı Merkezi ile Özel Hekim en çokbaşvurulan kuruluşlardır. Annelerin eğitim durumları ve kökenleri sağlık kuruluşununseçiminde etkili olmaktadır. Kuruluşun iyi bakım vermesi ve yakın olması başvuruyu belirleyenetmenlerdir.4. Bebeklerin Aşılanması:Bebeklerin %61’ine aşı yaptırılmış, gerekli olan hizmetin %36‘sı sağlanabilmiştir. Buhizmetin %88’i ebe/hemşire, %12’si hekimler tarafından yapılmıştır. En çok başvurulan kuruluşBornova Ana ve Çocuk Sağlığı Merkezi’dir. Annelerin Eğitim durumları sağlık kuruluşununseçimini etkilemektedir. Yakınlık ve iyi bakım etmenleri kuruluşun seçiminde rol oynamaktadır.5. Aile Planlaması:Annelerin %25’i bu hizmet için bir sağlık kuruluşuna başvurmuştur. Tüm örnekte etkinyöntem kullanma oranı %27 olup, hizmete gereksinimi olan kadınların oranı %73”dür. Buhizmetin %80’i hekim, %20’si de ebe/hemşire tarafından sağlanmıştır. Kuruluşların seçimindebelirleyici bir etmen olmayıp, başvuru bilinçsizce yapılmaktadır.6. Evde Sağlık Hizmeti Verilmesi:Doğum öncesi bakım, bebek izlemesi ve aşılanması hizmetlerinin evde yapılması olumlukarşılanmıştır. Evde doğum isteyen anne oranı %39’dur.Doğum ve bebeklerin aşılanması için ebe/hemşirenin, bebek izlenmesi için hekimin hizmetvermesi beklenmektedir. Doğum öncesi bakım için belirgin bir ayırım yoktur.SUMMARYThis research has been designed to define the utilization level of the preventive health servicesby mothers and their children, prior to the establishment of socialized health administration inBornova county center of İzmir province. For this purpose, the types of the health institutions wheremothers attendence, the types of personel from whome they received health care, and their ideas(attitudes) about having health care in their homes, has been surveyed.The sample was constituted on a 20 percent basis random, from the population of mothers andtheir children who were born during the period of July 1, 1979 and June 30, 1980 in Bornova area.The sample was subjected to a questionaire from by interviewing the mothers. It has been a crosssectionaldescriptive research, including some analytic methods.The results have shown that the utilization of the preventive health care facilities by mothersand their children was insufficient in the area. The variables effecting the choise of healthinstitutions, were merely related to socio-economic status of the subjects. Mothers were found to bewilling to have health care within their homes.220


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleri<strong>Ü</strong>Ç AYRI SOSYALİZE BÖLGEDE ÇALIŞAN EBELERİN ÇOCUK SAĞLIĞIHİZMETLERİNE İLİŞKİN BİLGİ D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI VE BORNOVABÖLGESİNDE VERİLEN GÖREV-İÇİ EĞİTİMİN EBELERİN BİLGİ VEDAVRANIŞLARINA ETKİSİZuhal BAHARDoktora Yöneticisi: Prof.Dr. Tuğrul ÖZG<strong>Ü</strong>Rİzmir-1983ÖZETAraştırma; farklı sosyalize bölgeler olan Bornova, Etimesgut ve Çubuk Eğitim ve AraştırmaBölge’lerinde çalışan ebelerin çocuk sağlığına ilişkin bilgi düzeylerini ve bu bilgilerine etkiedebileceği düşünülen etmenleri saptamak ve Bornova Sosyalizasyon Bölgesinde çalışanebelere verilen eğitimin etkililiğini değerlendirmek amacı ile yapılmıştır.Araştırma kapsamında Bornova Bölgesinden 20, Etimesgut Sosyalize Bölgesinden 34 veÇubuklu Sosyalize Bölgesinden 39 olmak üzere toplam 93 ebe alınmıştır. Tüm bölgelerde, sorukağıdı uygulanan ebelerle ilişki kurabileceği düşünülenler ve yıllık izin, rapor veya kurs gibinedenlerle bulunamayan ebeler araştırma kapsamından çıkartılarak, araştırma toplam 77 ebe(% 82,7) ile yürütülmüştür. Bornova Sosyalize Bölgesinde uygulanan eğitim döneminde 20ebeden 9’u değişik nedenler ile ayrılmış olduğundan araştırmanın eğitim sonrası bölümü kalan11 denek ile sürdürülmüştür.Veri toplamada kullanılan soru kağıdı; ebenin yaşı, çocuk sahibi olup olmama, bitirdiğiokulun eğitim süresi, çalışma yılları, daha önceki çalışma yeri ve yılı, bu bölgede çalışmasüreleri, çocuk sağlığına ilişkin eğitim alıp almadıklarını gösteren “bağımsız değişkenler”yanında, çocuk sağlığına ilişkin 73 bilgi sorusunu içermektedir. Çocuk sağlığına ilişkin bilgisoruları “0-18 aylık” çocuğun motor gelişmesi, ebelerin ev ziyaretlerinde yapması beklenen fizikbakı, erken tanı ve bakımı, beslenmesi ve aşılanmasına yönelik dört konu alanını içermektedir.Anketler, Etimesgut ve Çubuk Sosyalize Bölgelerinde çalışan ebelere görev içi eğitimnedeni ile toplandıkları günlerde araştırıcı tarafından, o gün eğitimine gelmeyen ve anketekatılmış ebe ile ilişki kuramayacak olan ebelere ocak hekimleri tarafından uygulanmıştır.Bornova Eğitim ve Araştırma Bölgesinde ise eğitim programları başlamadan önce saptananbir günde anketler araştırıcı tarafından uygulanmıştır. Toplantı günü gelmeyen ebeler içinsağlık ocaklarına ve sağlık evine gidilerek anket uygulaması tamamlanmıştır.Bornova Sosyalize Bölgesinde eğitim öncesi hazırlanan gözlem kağıdı ile ebelerin boy, kilo,baş çevresi ölçümlerini, doğuştan kalça çıkığı ve fimozis bakılarını nasıl yaptıklarını gözlemekamacı ile 0-12 aylık erkek bebeklerin evlerine gidilerek, her seferinde bir ebe olacak biçimde evziyaretleri yapılmıştır.Verilen eğitimin etkililiğini saptamak amacı ile aynı soru kağıdı araştırıcı tarafından ebelereuygulanmış ve yine aynı gözlem kağıdı ile ev ziyaretlerine çıkılmıştır.Tüm bölgelerde ebelerin her bir soruya verdikleri doğru yanıtlar yüzde olarak gösterilmiştir.221


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Her bölge için ebelerin aldıkları bilgi puanları toplanmış, o bölgedeki ebe sayısınabölünerek üç bölge için bilgi puan ortalamaları bulunarak bağımsız değişkenler ilekarşılaştırılmıştır. Sürekli görev içi eğitim ve denetimin uygulandığı Etimesgut ve ÇubukSosyalize Bölgelerinde bağımsız değişkenlerin ebelerin bilgi düzeylerini etkilemediği, BornovaSosyalize Bölgesinde ise bu değişkenlerin ebelerin bilgi düzeylerini etkilediği saptanmıştır.Ebelerin çalıştıkları bölgeler ile çocuk sağlığına ilişkin bilgi düzeyleri karşılaştırıldığında üçbölge arasında fark bulunmuştur. Bu farkın Bornova Sosyalizasyon Bölgesinde çalışan ebelerinbilgi düzeylerinin düşük olmasından geldiği saptanmıştır.Bornova Bölgesinde eğitim önce ve sonrası bilgi puanları arasında yapılan analizlerleverilen eğitimin, ebelerin çocuk sağlığına ilişkin bilgi düzeylerine olumlu etkisi olduğusaptanmıştır. Ayrıca verilen eğitim, ebelerin davranış puanlarında yükselme sağlanmıştır.Eğitim sonu Bornova ile Etimesgut ve Çubuk Sosyalizasyon Bölgelerinde çalışan ebelerinçocuk sağlığına ilişkin bilgi düzeyleri incelenmiş, eğitim sonunda Bornova Bölgesinde çalışanebelerin eğitim düzeylerine eriştiği saptanmıştır.Araştırma sonucunda ebelerin eğitim açıklarını gidermek amacı ile bazı öneriler getirilmiştir.SUMMARYThis dissertation paper aims to determine the level of midwife’s knowledge related with childhealth and the factors that influence the efficacy of knowledge and practice in areas that differ intheir social make-up (which are seperate training and research centers as well) like Bornova,Etimesgut and Çubuk. In addition, evalluation of the efficiency of the in-service- education given tomidwife’s working within Bornova socialization area was intended.The investigation was carried on with 77 mid wifes.The level of knowledge of midwife’s and the areas they are working in, the level of knowledgebefore and after training, the level of knowledge after training in different areas like Bornova,Etimesgut and Çubuk were corralated.Finally, certain suggestions were introduced concerning compansation of midwife’seducational short-comings.222


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriBORNOVA SOSYALİZASYON BÖLGESİ İLÇE MERKEZİNDE EVLİ DOĞURGANÇAĞDAKİ KADINLARDA D<strong>Ü</strong>Ş<strong>Ü</strong>KLERİN EPİDEMİYOLOJİK İNCELENMESİAyla BAYIKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi Prof.Dr. Tuğrul ÖZG<strong>Ü</strong>Rİzmir-1983ÖZETBu çalışma, İzmir İli Bornova sosyalizasyon Bölgesi İlçe Merkezinde 15-49 yaş evlikadınlarda, düşük prevalans ve 1980 yılı düşük insidansını saptamak, kadınların düşükyapmasına ve düşüklerinin oluş biçimine etki eden değişiklikleri belirlemek ve son düşükleriniepidemiyolojik olarak incelemek amacıyla yapılmıştır.1980 yılı Haziran ayı nüfus tespitine göre saptanan 9100, 15-49 yaş evli kadından oluşanevreni temsil etmek üzere, mahellelere ve yaş gruplarına göre orantılı tabakalı tesadüfiörnekleme yöntemi ile seçilen 325 kadınla görüşme ve soru kağıdı tekniğine dayalı, tanımlayıcıve bir bölümü ile de analitik tipte kesitsel bir çalıma yapılmıştır.Soru kağıdında; kadınlara ait tanıtıcı bilgiler, gebelik öyküsü, düşük öyküsü, gebelik önleyiciyöntem kullanma durumları, son bir yıla (1 Şubat 1980 - 31 Ocak 1981) ait gebelik öyküsü veson düşüklerini epidemiyolojik olarak incelemeyi sağlayacak sorulara yer verilmiştir. Kadınlarındüşük yapma ve düşüklerinin oluş biçimine ve ayrıca son düşüklerine etkisi olabilecek çeşitlideğişkenler incelenmiştir.Elde edilen bulgulara göre;Bölgede 15-49 yaş grubunda evli her yüz kadının 45.8’inin ne biçimde olursa olsun, yaşamboyu en az bir kez, her yüz evli kadının 22.2 sinin kendiliğinden, 30.2’sinin isteyerek düşükyaptığı saptanmıştır. Bir kadına düşen ortalama düşük sayısı 0.96’dır. Bölgede her yüz gebeliğin<strong>26</strong>.3’ü düşükle, yine her yüz canlı doğumun 37.2’si düşükle sonlanmaktadır.Son bir yıl içinde, Bornova İlçe Merkezinde her yüz kadın 8.6 kez düşük yapmış, düşük sayısıyüz canlı doğuma karşı 53.8, yüz gebeliğe karşı 29.1 olarak saptanmıştır.Kadınların % 40.3’ü ideal çocuk sayısını aşmıştır. Kadınların % 73.8’i gebelik önleyiciyöntem kullanmaktadır fakat yöntem kullanan kadınların ancak % 37.9’u etkili yöntemlekorunmaktadırlar.Kadınların yaşı, eğitim düzeyi, kocalarının eğitim düzeyi, kadının çalışması, ilk evlilik yaşı,evlilik süresi, gebelik sayısı, yaşayan erkek çocuk sayısı, aile tipi, ideal çocuk sayısını aşmadurumunun isteyerek düşük sayısını etkilediği, buna karşın evlendikten sonra en uzun süreoturulan yerleşim tipi, yaşayan çocuk sayısının isteyerek düşük sayısını etkilemediğisaptanmıştır.Kadınların % 37.6’sının son düşüğü kendiliğinden, % 62.4’ü isteyerek olmuştur. Sondüşüğünü isteyerek yapan kadınların, % 85’i değişik yöntemlerle çocuk düşürmeyidenemişlerdir. Kadınların düşüklerinin büyük bir kısmını erken devrede sonlandırdıkları, sondüşüğün oluş biçiminin, düşük öncesi gebelik aralığından etkilenmediği, isteyerek düşüklerin223


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>erken devrede sonlandırıldığı, doğum, isteyerek düşükle sonlanan gebeliklerin ardından dahaçok isteyerek düşük yapıldığı saptanmıştır.Son düşüğünü isteyerek yapan kadınların % 37.5’i fazla sayıda çocuk, % 25.8’i ekonomiknedenler, % 23.7’si çok sık aralıklarla gebe kalmayı düşüğe başvurmada gerekçe olarakbelirtmişlerdir. Kadınlar çocuk düşürtmek için parasal yüke karşın özel hekim ve kürtajıseçmişlerdir. Düşük deneyimi olan kadınların % 67.1’i tekrar düşük yapma eğilimindedirler.Son düşüğünü isteyerek yapan kadınların, düşük sonrasında gebelikten korunmadavranışlarında değişiklik olmuş, gebelik önleyici yöntem kullanma yüzdesi artmıştır.Tüm bulguların sonucu olarak bölgede kadınların istenmeyen gebeliklerini yaygın olarakkürtajla sonlandırdıkları, gebelik önleyici yöntemleri yeterince kullanmadıkları ve konuya ilişkinsağlık hizmet ve eğitimi gereksiniminde oldukları ortaya konmuştur.SUMMARYThis study has been designed to estimate the abortion prevalance and incidence of currentlymarried women fell in the fertile age group of 15-49 years, during the period of 1 February 1980 - 31January 1981. The objectives of the research were to study the affects of factors such as-women’sage level of education, employment status of women first marriage age, duration of marriage,number of pregnancies, number of living children, type of family, desired number of children, levelof education of the husband, employment satus of husband- on the extend of abortion and the typeof abortion in Bornova county center of İzmir Province.The sample including 325 women was constituted by stratified proportional ramdom samplingand was subjected to a questionaire form by interviewing. It has been a cross- sectional descriptiveresearch, including some analytic methods.The findings have demostrated that 45.8 percent of women had seeked abortion at least foronce. The mean number of abortion was 0.9 per women.The results have shown also that, since women were motivated for limiting the family size, butuse of the effective contraceptive methods was low, so thay favoured induced abortion as a methodfor termination unwanted pregnancies. These findings indicate both the need for family planningservies and health education.224


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriÇALIŞAN KADINLARDA ÇALIŞMA KOŞULLARININ GEBELİĞİN GİDİŞİ, SONUCUİLE GEBELİK <strong>Ü</strong>R<strong>Ü</strong>N<strong>Ü</strong>N<strong>Ü</strong> (YENİ DOĞAN) ETKİLEYİŞİ VE ÇALIŞAN-ÇALIŞMAYANKADINLAR ARASINDAKİ FARKLILIKLARIN İNCELENMESİGülsün AYDEMİRDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFEİzmir-1990ÖZETAraştırma; çalışan veya çalışmayan gebe kadınların sosyodemografik özelliklerini, eşleri ileilgili özelliklerini, ev koşullarını, sosyal güvence ve gelir durumlarını, genel sağlık öykülerini,geçmiş ve şimdiki gebelik öykülerini belirlemek, şimdiki gebeliğin gidişini, gebelik sonucu veyeni doğanın antropometrik ölçümlerini karşılaştırmak, ayrıca çalışan gebe kadınlarda; çalışmakoşullarından kaynaklanan iş yorgunluk elementlerini, iş yorgunluk elementi ve kaynağınıbelirlemek ve bu saptanan iş yorgunluk elementi ve kaynağına göre trimestr sonu ve gebeliksüresince etkisinde kalınan gebelik sonu genel iş yorgunluk elementi sayısı ve genel işyorgunluk kaynağı değerlendirme puanlarını belirlemek ve iş yorgunluk puanlarının gebeliğingidişine, gestasyon yaşına (doğum zamanı) ve yeni doğan antropometrik ölçümlerine (ağırlık,uzunluk, baş çevresi) olan etkisini incelemek amacı ile yapılmıştır.Araştırma kapsamına Yenişehir ve İzmir Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi’ndeistenilen denek sayısına ulaşıncaya kadar 11 Şubat 1998 ve 29 Temmuz 1989 tarihleri arasındadoğum yapmak üzere başvuran gebe kadınlar alınmış ve araştırma 198 çalışmayan ve<strong>26</strong>3 çalışan olmak üzere toplam 461 denekle yürütülmüştür.Bu araştırma veri toplama bölümünde iki yaklaşım uygulanmıştır. İlk yaklaşımda çalışan veçalışmayan gebe kadınlar ile ilgili genel tanıtıcı bilgiler ve ve çalışan gebe kadınların çalıştıklarıiş kolları ile ilgili bilgiler (<strong>Ek</strong> 1) ve iş yorgunluğunu değerlendirme formu (<strong>Ek</strong> 2) kullanılmıştır.İkinci yaklaşımda yeni doğanın genel durumu ve antropometrik ölçümleri ile ilgilideğerlendirme formu kullanılmıştır. (<strong>Ek</strong> 3) İlk iki form soru kağıdı şeklinde olup, çalışan veçalışmayan gebe kadınların sosyodemografik özellikleri ile ilgili iki soru, eşleri ile ilgili üç soru,sosyal güvence ve aylık gelir durumları ile ilgili üç soru, ev koşulları ile ilgili beş soru, genelsağlık öyküleri ile ilgili altı soru, şimdiki gebelik öyküleri ile ilgili oniki soru, şimdiki gebeliğingidişi ile ilgili dört soru, doğum öncesi bakım ile ilgili dört soru, gebelik sonucu ile ilgili iki soruyer almıştır. Ayrıca bu formda çalışan gebe kadınların çalıştıkları iş koşulları ile ilgili on soru yeralmıştır. Yine çalışan gebe kadınlar ile ilgili olarak iş yorgunluk elementleri ile ilgili on dokuzsoru yer almıştır. Yeni doğanın genel durumu ve antropometrik ölçümleri (ağırlık, uzunluk, başçevresi)ile ilgili formda (<strong>Ek</strong> 3) yedi soru yer almıştır. Bu çalışmada çalışmayan kadınlar içintoplam elli üç soru, çalışan kadınlar için seksen iki soru hazırlanmıştır.Soru formlarının uygulamasında görüşme tekniği kullanılmış, deneklerin sıkılmaması vedoğru yanıt alınabilmesi için uygun olan bir zamanda görüşme yapılmıştır. Ancak yenidoğan ileilgili antropometrik ölçümler (ağırlık, uzunluk, baş çevresi) çalışma sonuçlarını etkilememesiiçin doğumdan sonra hemen değerlendirilmiştir. Ayrıca bazı sağlık sorunlarında deneklerinyanıtları yanı sıra hasta kağıt dosyalarında yer alan bilgilerden de yararlanılmıştır.225


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Soru formunda yer alan yanıtlar yüzde olarak, iş yorgunluğunu değerlendirme formunda,yer alan puanlar ve yenidoğan antropometrik ölçümleri ile ilgili değerler aritmetik ortalamastandart sapma ile gösterilmiştir. Veriler analizinde chi- square (x 2 ), t testi, varyans, korelasyonve basamaklı regresyon analizleri uygulanmıştır.Araştırma sonuçlarına göre; çalışan gebe kadınların çalışmayan kadınlara göre daha ileri biryaşda (özellikle ilk gebelik yaşı) gebeliği planladıkları, eğitim seviyeleri daha yüksek olup dahaçok orta eğitim ve yüksek okul mezunu oldukları, aynı şekilde eşlerinin de meslek sahibioldukları ve kalifiye eleman olarak çalıştıkları, gelir durumlarının daha yüksek olduğu,istatistiksel olarak da önemli bulunmuştur.Ev koşulları ile ilgili olarak; çalışan kadınların on beş yaşından küçük çocuk durumu veçocuk sayısının çalışmayanlara göre daha az olduğu, yaşlı bir yakınının bakımında daha azsorumluluk aldıkları, ev işlerinde daha fazla yardım aldıkları ve bu yardım kapsamında eş veonbeş yaşından büyük çocuğun yardımının daha fazla olduğu, genel sağlık durumu ile ilgiliolarak; çalışan kadınlarda akraba evliliğinin daha az olduğu, çoğunluğunun kan grubunubildiği, çalışmayanlara göre uzun süredir devam eden hastalıkların daha fazla olduğu,saptanmış olup, çalışan kadınların çoğunluğunun gebelik öncesi normal vücut tipinde ikençalışmayan kadınların çoğunluğunun ölçümlerini bilmedikleri saptanmıştır. Önceki gebeliköyküleri ile ilgili olarak; çalışmayan kadınların daha fazla ölü doğum yaptıkları, düşük doğumağırlıklı gebelik ürünlerinin ve erken yeni doğan ölümünün daha fazla olduğu, çalışankadınlarda ise kendiliğinden düşük, erken doğum ve gebelik zehirlenmesi durumlarının birazdaha fazla olduğu ancak bu sonuçların istatistiksel olarak önemli olmadığı saptanmıştır. Şimdikigebelik öyküleri ile ilgili olarak çalışan kadınların bir önceki ile şimdiki gebelikleri arasında kalansüre iki yıldan fazla olup, çalışmayan kadınlarda iki gebelik arası sürenin bir ile iki yıldan fazlaolduğu, çalışan kadınlarda ilk gebelik oranının yüksek olmasına karşın çalışmayan kadınlarda üçve daha fazla sayıda gebeliklerin daha fazla olduğu, istatistiksel olarak da önemli bulunmuştur.Gebelikte zararlı etmenler ile ilgili olarak çalışan kadınların daha fazla sigara içtikleri istatistikselolarak da önemli bulunmuştur. Doğum öncesi bakımı kullanma durumu ile ilgili olarak çalışankadınların çoğunluğu doğum öncesi bakımı düzenli olarak kullanır iken çalışmayan kadınlarınçoğunlukla ara sıra, sorun olduğunda ya da hiç kullanmadıkları, her iki grupta doğum öncesibakım ile ilgili olarak daha çok hekim kontrolünde oldukları ve bu bakım için çoğunlukla bağlıoldukları sağlık kuruluşlarından yararlandıkları saptanmıştır.Şimdiki gebeliğin gidişi ile ilgili olarak çalışan kadınlarda şimdiki gebelik döneminde önemlihastalık geçirme, gebelik başlangıcı ya da doğuma yakın kanama durumu ve kansızlıkdurumunun daha fazla olduğu ancak istatistiksel olarak iki grup arasında önemli bir farkbulunmadığı, ancak çalışan kadınların çoğunluğunun şimdiki gebelikte normal sınırlarda kiloaldıkları istatistiksel olarak da önemli bulunmuştur.Şimdiki gebelik sonucu ile ilgili olarak çalışan kadınlarda erken doğum oranı çalışmayanlaragöre daha fazla olmakla birlikte, istatistiksel olarak iki grup arasındaki fark önemlibulunmamıştır. Kadınların çoğunluğu normal spontan doğum yapmış ancak çalışan kadınlardasezaryen doğum oranı çalışmayan kadınlara göre daha fazla olup, bu sonuçlar istatistikselolarak da önemli bulunmuştur. Çalışmayan kadınlarda ölü doğum oranı daha fazla olup yalnızbir gebelik ürününde akraba evliliğine bağlı olarak skintag saptanmıştır.Yenidoğanın antropometrik ölçümleri ile ilgili olarak yenidoğan cinsiyetlerinde göz önünealınarak yapılan karşılaştırmalarda çalışan ve çalışmayan kadınlarda yenidoğana ait ağırlık,2<strong>26</strong>


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleriuzunluk ve baş çevresi ölçüleri ortalamaları arsasında istatistiksel olarak önemli bir farkbulunmamıştır.Çalışan gebe kadınların çoğunluğunun toplam çalışma yılları ile bu son işlerindeki çalışmayıllarının bir ile beş yıl arasında olduğu, çoğunluğunun gebelik süresince iş yeri değişikliğiyapmadığı ancak değişiklik yapanlar arasında da satış iş kolu çalışanlarının çoğunlukta olup busonuçların istatistiksel olarak da önemli bulunduğu, hastalık yada hastalık dışı nedenler ile işedevamsızlığın (absenteizm) satış, hizmet, üretim, sağlık iş kolu çalışanlarında daha fazla olduğuancak işe gelmediği gün sayısı olarak değerlendirildiğinde yirmibir günden daha fazla işegelmeyenlerde yönetim, büro, eğitim iş kolu çalışanlarının daha fazla olduğu saptanmıştır.Doğum öncesi izin haftası ile ilgili olarak satış, hizmet üretim iş kolu çalışanlarınınçoğunluğunun 34. gebelik haftasında çalışmayı bıraktıkları, yönetim, büro, eğitim, sağlık iş koluçalışanlarının çoğunlukla 37. gebelik haftasında çalışmayı bıraktıkları saptanmıştır. Kadınlarınçoğunluğunun doğum öncesi izinlerini kullandıkları ancak kullanamayanlar arasında yönetim,büro, eğitim iş kolu grubunda çalışanların çoğunlukta olduğu saptanmıştır.Çalışan kadınların gebelik süresince etkisinde kaldıkları iş yorgunluk elementleri ve işyorgunluk kaynağı ile ilgili olarak yönetim, büro, eğitim iş kolu çalışanları arasında yalnızcaeğitim iş kolu kapsamında ilkokul öğretmenlerinin günde üç saat ve daha fazla ayakta kalarakçalıştıkları saptanmıştır. Genelde bu iş kolu grubunda çalışanlar arasında daha çok yönetim vebüro iş kolu çalışanlarının mental stres olduğu, dolaylı olarak zararlı fizik çevre koşullarınınetkisinde çalıştıkları, uzun çalışma süresinin etkisinde kaldıkları, ev-iş arası sürenin yarım saat vedaha fazla olduğu saptanmıştır. Ayrıca bu iş kolu grubunda hastanede çalışan memurlardanöbet nedeni ile gece çalışması görülmüştür. Ayrıca bu iş kolu çalışanlarının gebelik süresindeetkisinde kalarak çalıştıkları gebelik sonu ortalama genel iş yorgunluk elementi sayısı 2.6 ±2.3,ortalama iş yorgunluk puanı ise 1.6±1.4 olarak saptanmıştır. Satış, hizmet, üretim, sağlık iş koluçalışmaları arasında üretim iş kolu çalışanları gebelik süresinde ondokuz iş yorgunlukelementinin ve bu elementlere bağlı olarak dokuz iş yorgunluk kaynağında etkisinde kalarakçalıştıkları ve genelde bu iş kollarının günde üç saat ve daha fazla ayakta çalıştıkları, fiziksel güçharcayarak, çalıştıkları mental stres aldıkları, doğrudan zararlı fizik çevre koşullarında çalıştıkları,çalışma sürelerinin fazla olduğu, vardiya yada gece çalıştıkları, ev-iş arası sürenin yarım saat vedaha fazla olduğu saptanmış olup bu iş kolu çalışanlarının gebelik süresince etkisinde kalarakçalıştıkları gebelik sonu ortalama genel iş yorgunluk elementi sayısı 4.9±1.9, ortalama genel işyorgunluk kaynağı değerlendirme puanı 3.1±1.3 olarak saptanmıştır. Ayrıca çalışan kadınlarıngebelik süresince etkisinde kalarak çalıştıkları gebelik sonu genel iş yorgunluk puanlarınıçalıştıkları iş kolları bakımından incelemek üzere yapılan variyans analizleri ile istatistiksel olarakda aralarındaki farkın önemli olduğu saptanmıştır.Çalışan kadınların çalıştıkları iş kollarına göre şimdiki gebeliğin gidişi ile ilgili olarak; şimdikigebelikte önemli hastalık geçirme, gebelik başlangıcı yada doğuma yakın kanama görme,kansızlık ve gebelik süresince alınan toplam kilo konularında çalışılan iş kolları bakımındanönemli bir fark olmadığı saptanmıştır.Çalışan kadınların iş kollarına göre etkisinde kaldıkları gebelik sonu genel iş yorgunlukpuanlarının gebelik süresi (gestasyon yaşı)üzerindeki etkisi istatistiksel olarak da önemsizbulunmakla birlikte, yalnız erken doğumların genel iş yorgunluk puanına göre dağılımıincelendiğinde, genel iş yorgunluk puanı üç ve daha az olan kadınlarda erken doğumyapanların oranı %4.9 iken, genel iş yorgunluk puanı 3’ün üzerinde olan kadınlarda %7.0 olaraksaptanmıştır.227


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Çalışan kadınlarda, gebelik sonu genel iş yorgunluk puanına göre miadında doğmuşgebelik ürünlerinin (yenidoğan) antropometrik ölçümleri (ağırlık, uzunluk, baş çevresi) cinsiyetdurumuna göre değerlendirildiğinde, genel iş yorgunluk puanı yükseldikçe (3’ün üzerindegebelik ürünlerinin ağırlık ve baş çevresi ölçümlerinin de azaldığı istatistiksel olarak da önemlibulunmuştur.Gebelik sonu genel iş yorgunluk puanı 3’ün üzerinde olan tek iş kolu üretim olup işyorgunluk kaynakları arasında ayakta çalışmak, fiziksel güç harcayarak çalışmak, mental stresalmak, doğrudan zararlı fizik çevre etkenleri etkisinde kalmak, uzun çalışma süresi, vardiya yada gece çalışmak, ev- iş arası mesafenin uzun olması yer almaktadır.Gebelik ürünlerinin antropometrik ölçümleri ile bu ölçüleri etkileyebilecek faktörlerarasındaki bağıntılar kadınların çalışma durumları bakımından incelendiğinde, çalışankadınlarda evinde onbeş yaşından küçük çocuğu olma durumu, gebelik sayısı, doğum sayısı,doğum öncesi izin kullanma, genel il yorgunluk puanı, gebelik süresi (gestasyon yaşı) vecinsiyet ile ilgili gebelik ürünlerinin ağırlık ve baş çevresi ölçümleri arasında doğru yada tersyönde anlamlı bağıntılar saptanmıştır. Çalışmayan kadınlarda ise gebelikte ev işlerinde yardımalma, şimdiki gebeliği isteme, gebelik süresi (gestasyon yaşı), cinsiyet ile gebelik ürünlerininağırlık ve baş çevresi ölçümleri arasında doğru yada ters yönde anlamlı bağıntılar saptanmıştır.Her iki grupta da gebelik ürünlerinin uzunluğu etkileyebilecek faktörler arasında yalnızcagebelik süresi (gestasyon yaşı) ve cinsiyet ile uzunluk ölçümleri arasında doğru yada ters yöndeanlamlı korelasyonlar saptanmıştır.Çalışan ve çalışmayan kadınlarda gebelik ürünlerinin (yenidoğan) antropometrikölçümlerini etkileyebilecek bu faktörler birlikte değerlendirildiğinde çalışan kadınlardayenidoğanın ağırlık ölçülerini etkileyen faktörler sırası ile gebelik süresi, yenidoğanın cinsiyeti,doğum öncesi izin kullanma, genel iş yorgunluk puanı, gebelikte yaşlı bakımı verme, doğumöncesi izne ayrıldıkları gebelik haftası, eğitim, doğum sayısı, onbeş yaşından küçük çocuğuolma durumudur. Çalışmayan kadınlarda ise gebelik ürünlerinin ağırlığını etkileyen bu faktörlersırası ile gebelik süresi, yenidoğanın cinsiyeti, şimdiki gebeliği isteme durumu, uzun süredirdevam eden hastalık durumudur.Yenidoğanın uzunluk ölçülerini etkileyebilecek faktörler çalışan kadınlarda sırası ile gebeliksüresi (gestasyon yaşı), doğum sayısı, yenidoğan cinsiyeti, eğitim durumu, gebelik sayısıdır.Çalışmayan kadınlarda ise gebelik süresi (gestesyon yaşı), yenidoğan cinsiyeti, şimdiki gebeliğiisteme durumu, uzun süredir devam eden hastalık durumu, gebelik sayısıdır.Yenidoğanın baş çevresi ölçülerini etkileyebilecek faktörler çalışan kadınlarda sırası iledoğum öncesi izin kullanma durumu, genel iş yorgunluk puanı, gebelik süresi, doğum öncesiizne ayrıldığı gebelik haftası, uzun süredir devam eden hastalık durumu, gelir durumu, gebeliksayısı, şimdiki gebeliği isteme durumu, gebelik sayısı, yaş, gebelik sırasında önemli hastalıkgeçirme durumu, ev işlerinde yardım alma durumu’durSUMMARYThe aim of this study was to determine the differences of social and demographiccharacteristics, general health conditions, the story of previous and current pregnancies, outcomeof pregnancy, and measures of neonates (birth weight, birth length, head circumfrance) between<strong>26</strong>3 employed and 198 nonemployed women during their pregnancy. On the other hand, the otheraim was to determine the elements of fatigue in occupations which constituted possible risk factorsfor the course of pregnancy and fetusamong <strong>26</strong>3 employed women.228


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriIn 1987-1988, a total of 461 women in İzmir were interviewed immediately after delivery abouttheir way of life and occupational activites during their pregnancy, and then, were measured birthweight, birth length and head circumfrance of neonates in two maternity hospitals. Thequestionnaire consisted of 82 activities, occupaties, occupational information, and modifications ofactivity during pregnancy. Concerning the data, the two way F test with one way analysis ofvariance, student’s t test, pearson chi 2 test, the correaltion and multipl stepwise regression test wereused in some analyses.As a result of this study it was found that employment was associated with a more favourablesocial status: employed women had a higher educational level, they had less children and theirhusbands were more often skilled than unskilled workers. The general health conditions the story ofprevious pregnancies were not differed significantly between employed and nonemployed women,but the course of current pregnancies were differed significantly: nonemployed women didnotknow pregravid body weight, net pregnancy weight gain and and anemia during theirpregnancy. As had been observed among pregnancy women, the antenatal visits were significantlylower among nonemployed women than among employed women. Among <strong>26</strong>3 employed women,it was found that certain occuptional categories were proned to risk of birth weight and headcircumfrance of neonates than others. The job into it was diversed components which led them todefine four sources of fatigue (intense fatigue=no of fatigue scores>3) that was strenuous workingconditions. There was a significant relationship between birth weight and head circumfrance ofneonates and the number of high fatigue scores observed in the job when the number of scoreswere varied from 0 to 4 the rate of lower birth weight and smaller head circumfrances wereincreased.229


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SOYAĞACI YÖNTEMİYLE LİSE ÖĞRENCİLERİNDE KRONİK HASTALIK RİSKLERİNİNBELİRLENMESİ VE KORUNMAYA YÖNELİK SAĞLIK EĞİTİMİPROGRAMLARININ D<strong>Ü</strong>ZENLENMESİSüheyla Altuğ ÖZSOYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ayla BAYIKİzmir-1994ÖZETBu çalışmada Bornova bölgesindeki liselerde öğrenim gören öğrencilerin ve birinci dereceyakınlarının sosyo-demografik özelliklerinin incelenmesi, birinci derece yakınların aile ağacınınçıkarılıp incelenmesiyle 55 yaş öncesi ve sonrasında kronik hastalıklara (KKH, hipertansiyon,felç, diabet, kanser) yakalanan/ölen bireylerin saptanması, birinci derece yakınlarda ortayaçıkan kronik hastalıklar ile risk faktörleri ve yaşam şekli (sigara-alkol alışkanlığı, vücut yapısı,egzersiz) ilişkisinin incelenmesi, birinci derece yakınlarındaki kronik hastalık risklerininbelirlenmesiyle öğrencinin kronik hastalıklara yakalanma riskinin saptanması tüm öğrencilerinkronik hastalıklardan korunmaya yönelik sağlık eğitim programlarının düzenlenmesiamaçlanmıştır.Araştırma Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Bornova bölgesi resmi ve özel liselerde 1992- 1993öğretim yılında eğitim gören öğrenciler ve bu öğrencilerin birinci derece yakınları üzerindeyürütülmüştür. Resmi ve özel toplam 11 lisedeki 8.257 öğrenci bu araştırma evreni olup buevrenden %9’u örneğe alınmıştır. Araştırma kapsamına alınan 700 öğrenci ve bunların birinciderece yakınları (9.332 kişi) toplam denek sayısını (10.032 kişi) oluşturmuştur. Tabakalı tesadüfiörnekleme tekniği ile her okuldan örneğe girecek öğrenci sayısı saptandıktan sonra tesadüfisayılar tablosu yardımı ile her okuldan lise 1, 2, 3. sınıflardan örneğe girecek öğrencilerbelirlenmiştir. Araştırma retrospektif kohort bir çalışma olarak planlanmış, kısmen betimleyicive kısmen çözümleyici bir alan araştırması şeklinde yürütülmüştür.Örneğe alınan öğrencilere kendileri dahil 20 yaş ve üzerindeki birinci derece yakınlarına(büyükbabalar, büyükanneler, anne, baba, amca, teyze, dayı, hala ve kardeşler)hazırlanan anketformları dağıtılarak bir hafta sonra toplanmıştır. Bu sürede öğrenciler evdeki anne babalarınyardımı ile anket formunu doldurmuşlardır.Koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, felç, diabet ve kanser olmak üzere önemli kronikhastalığın her birisi için 2 veya daha fazla 1. derece akrabalardan 55 yaş öncesinde etkilenenaileler pozitif aile öyküsüne sahip yüksek riskli aileler olarak tanımlanmış, 55 yaş öncesi 1etkilenmiş aile bireyi varsa orta riskli aileler, 0 etkilenmiş aileler ise negatif aile öyküsüne sahipdüşük riskli aileler olarak sınıflanmıştır.Daha sonra tüm öğrencilerin kronik hastalıktan korunmaya yönelik bir dizi eğitimprogramına katılımları sağlanmış ve her öğrenciye bir adet kitapçık dağıtılmıştır.Öğrenciler arasında sigara içme alışkanlığı ise şimdiye kadar en az bir kez sigara içmeyideneyenlerin oranı %40.0, halen sigara içenler ise %9.1’dir. Erkeklerin kız öğrencilerden dahayüksek oranda sigara tükettiği, alkol kullanmama oranında kız öğrencilerde erkek öğrencilere230


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerigöre daha yüksek olduğu bulunmuştur. Öğrencilerin ancak %56.9’u egzersiz yaparken, %69.9‘uvücut yapılarının normal olduğunu ifade etmişlerdir.Öğrencilerin birinci derece yakınlarından erkeklerde sigara ve alkol kullanımı kadınlara göreyüksek, kadınların vücut yapısı daha şişman olarak saptanmıştır. Birinci derece yakınların ancak%7.7’si düzenli egzersiz yapmaktadır.Tüm öğrencilerde hekim tanılı kronik hastalık kapsamında en yüksek oranda hipertansiyon,BDY’da ise hipertansiyon, kalp yetmezliği, diabet yer almıştır. Öğrencilerden, kronik hastalıklariçin risk taşımayanların oranı %36.6,”orta” veya “yüksek” riskli öğrencilerin oranı ise %63.4’dür.Bu da oldukça yüksek bir orandır. Bazı öğrencilerin ise birden fazla kronik hastalık için de “orta”veya”yüksek”riskli olduğu saptanmıştır. Örneğin KKH için yüksek risk taşıyan 70 öğrencinin%67.0’sinin bir başka kronik hatalık için de risk taşıdığı bulunmuştur.Bir ve iki jenerasyonlarda kronik hastalıklardan etkilenme derecesi KKH ve hipertansiyoniçin rölatif risk 2’yi geçerken, felç ve diabet için 2 ‘ye yakın, kanserde ise 1 ‘e yakın bulunmuştur.Kronik hastalıkların hepsinde yaş ile birlikte hastalığın ortaya çıkışında önemli artış olduğugözlenmiştir. KKH ve kanserin görülme oranı erkeklerde daha yüksek iken, kadınlardahipertansiyon ve diabet daha yüksek oranda bulunmuştur. Tüm kronik hastalıkların görülmeoranı dul ve ayrı yaşayanlarda birinci sıradadır. KKH, hipertansiyon ve diabet daha çok ilçemerkezlerinde yaşayanlarda görülürken, kanser ve felç daha çok köylerde yaşayanlardagörülmektedir. Felç dışında diğer kronik hastalıklar akraba evliliği yapanlarda daha yüksekoranda bulunmuştur. Sahip olunan çocuk sayısı arttıkça kronik hastalık oranları da artmıştır.Eğitim düzeyi ile kronik hastalık görülme arasında ters orantı saptanmıştır. Hipertansiyon vediabet görülme oranı çalışmayan grupta yüksek oranda, kanser görülme oranı ise çalışangrupta daha yüksek oranda olduğu belirlenmiştir. Tüm kronik hastalıkların görülme oranıdüzenli sigara içenlerde, içip bırakanlara kıyasla daha düşük oranda olduğu gözlenmiştir. KKH,felç, kanser görülme oranı düzenli alkol kullananlarda hiç alkol kullanmayanlara göreistatistiksel olarak önemli bulunmuştur. Boyuna göre kilosu fazla olanlarda KKH, hipertansiyondiabet görülme oranı en yüksek orandadır. Kanser dışında diğer tüm hastalıklar egzersizyapmayanlarda kıyasla daha yüksek oranda olup fark istatistiksel olarak da anlamlıdır.Bu bulgular ışığında bu beş önemli kronik hastalık ve risk faktörlerinden korunmak içinöğrencilere ve ailelere önerilerde bulunulmuştur.SUMMARYThis study was conducted with the purpose of those as follow:In order to examine the demographic characteristics of the students attaining high schools inthe region of Bornova, and their first degree relatives,In order to detec the first degree relatives who have or died of chronic diseases, such as coronaryheart disease, hypertension, stroke, diabetes and cancer, under, or over 55 years old, by means offamily tree,In order to examine the correlation between chronic disease, their risk factors and the life styleincluding smoking, alchol consumption, body type and exercise,In order to determine the risk of acquiring a chronic disease fort he students,In order to organize health education programmes related to prevetion of prevetion of chronicdiseases, for all students.231


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>This study was carried out on the students of private and state runned high schools of Bornova,and their first degree relatives within the terms of 1992-1993. The population of the study wascomposed of 8.257 students in the 11 schools mentioned above, and 9% of this population waschosen as sample of the study. The total number of the sample was 10.032 which had beenconstituted by 700 students and their first degree relatives of 9.332.In the method of the study, firstlythe sample was chosen by the Stratified random sampling technique in every school and then bymeans of the table of random numbers students were chosen from every grade, 1,2,3. The studywas planned as retrospective cohort study, and carried out as half descriptive and half analyticfieald research.The questionnare for which students and their first degree relatives over 20 years old, as Grandparents,parents, uncles, aunts and siblings, was given and collected a week later during this weekstudents were supposed to fill the questionnare with the help of their parents,Family histories are identified for every chronic disease such as coronary heart disease,hypertension, stroke, diabetes and cancer. Families are considered as high risked families (positivefamily history) if they had first degree relatives who are affected from two or more chronic diseasesbefore 55 years old. If the families had only one first degree relative affected by one choronicdisease, they called as moderate risked femilies (positive family history). Low risked families areclassified under the name of negative family history and had none first degree relative affected byany chronic disease mentioned above.The smoking rate among the sample was divided into two groups for those who smoked atleased once (40%) and for those were stil smoking (9.1%) It was found out that male studentssmoked more than females ones, where as alchol consumption was more fregquent among thefemale students of the sample. Only 56.9% of the sample had a regular exercise programme, and69.9% the sample thought that they ha a normal body type.It was determined that smoking and alchol consumption were higher in the male component ofthe first degree rekatives, however females of them more overweight then males. Only 7.7% firstdegree relatives exercised regularly.Among the students, hypertension found to bethe more frequend chronic disease. On the otherhand, among the first degree relatives coronary heart diseaseand diabetes were detected frequendbeside hypertension.It was obtained that the rate of students who have high risk of acquiring a chronic disease was36.6 % while the rate for moderate and low riisks were 63.4%. Moreover, it was determined thatsome students had the risk of acquiring high or moderate risk for more than one disease. Forinstance, 67.0% of the 70 students who had the risk of coronary heart disease, also had the risk ofacquiring another chronic disease.The degree of being effected by a chronic disease among the firstand second generations wasfound as the relative risk for coronary heart disease and hypertension which was above 2, while itwas close to 2 for stroke and diabetes, and close to for cancer.It was observed that there was a considerable increase in the all chronic disease and withagingiThe imcidence of coronary heart disease and cancer were higher among the male componetof the sample while diabetes and hypertension on the female group. The frequency for all thechronic disease were in the peak among the sample who live alone. The incidence of coronary heartdisease, diabetes and hypertension were higher in the town centre while the incidence of cancerand stroke in the villages. The incidence of acquiring a chronic disease was correlated with thenumber of children families had. Moreover, an indirect a relation between the level of educationand acquiring a chronic disease was determined. Among the sample who had no work,232


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerihypertension and diabetes were seen in on increased level. On the other hand, cancer was morefrequent among the working componentof the sample. Interestingly, the incidence of the allchronic disease were lower in the sample who smoked regulary in contrast to those who gave upsmoking. In addition, the incidence of coronary heart disease, stroke and cancer were foundconsiderably high in those who consumed alchol compared to those who did not. It was found outthat people whose weight was heavier that their height had the highest rate of acquiring coronaryheart diisease, hypertension and diabetes. Apart from cancer all the chornic disease were higher inthose who had. This result was found to be statistically meaningful.With the information obtained from this study in mind, students and their families were advisedagainst the risk factors of those five important chronic diseases.233


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>AİLE PLANLAMASI KONUSUNDA KAÇIRILMIŞ FIRSATLARIN YAKALANMASINDAHEMŞİRENİN DANIŞMAN ROL<strong>Ü</strong>Esin T<strong>Ü</strong>RKİSTANLIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Ayla BAYIKİzmir-1998SUMMARYThis study was planned in order to evaluate whether the married women between 15-49 yearsold who had applicated to a primary health care unit, used an effective family planning method ornot. After determining the knowledge level of women both in the study and control groups anddetermine the knowledge of women both in the study and control groups and whether they usedan effective family planning method or not the end of the study period. The study was designed asan experimental, descriptive, cross-sectional and Bornova Headquarters of healt Group between1 June 1996 - 1 September 1996. All the women who applicated to the health center (1000 women)in this period were interviewed and among those (1000 women), 300 women who had not beenusing an effective family planning method or using no method were included in the study bylocaating 150 women in the study group and 150 women in the control group with correlationsaccording to the age, educational level and number of children at random.At the first step, the knowledge levels of women both in the study and control groups on familyplanning were measured and according to the result of pretest, no statistically significantdifference was determined between the study and control groups with respect to the averages ofthe knowladge scors (t=0,17, p


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriOKUL SAĞLIĞI HEMŞİRELİK HİZMETLERİNİN ÖĞRENCİLERİNSAĞLIK VE BAŞARI DURUMUNA ETKİSİNİN İNCELENMESİEXAMINING THE EFFECTS OF SCHOOL HEALTH NURSING SERVICESON STUDENTS’ HEALTH AND SUCCESSSelma ÖNCELDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFEİzmir-1999ÖZETBu çalışma ilkokul dönemindeki çocukların sağlıkları, başarı ve okula devam durumları ilesosyo-demografik ve ailesel özelliklerini saptayarak bunlar arasındaki etkileşimleri incelemek;ve bu bilgiler ışığında okul sağlık eğitimi ve sağlık hizmeti gereksinimlerini saptamak amacıylayapılmış longitudinal (izlemeli), betimleyici bir alan araştırmasıdır.Araştırma Antalya’da <strong>Ü</strong>nsal İlköğretim Okulunda Eylül 1997-Haziran 1998 tarihleri arasında309 öğrenci ve aileleri ile 14 öğretmen üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya başlamadanönce İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden ve ailelerden izin alınmış ve aileler bu konudabilgilendirilmiştir. Veriler aileler için 44, öğretmenler için 6 sorudan oluşan anket formu aracılığıile toplanmıştır. Öğrencilerin sene başı ve sene sonunda boy ve ağırlık ölçümleri yapılıp; görme,işitme, diş, parazit, postür muayeneleri yapılmıştır. Bir yıl süre ile öğrencilerin hastalanma,devamsızlık durumları araştırıcı tarafından haftada bir gün okula gidilerek izlenmiş, öğretmen,öğrenci ve ailelerle görüşülmüştür. Sene sonunda öğrencilerin başarı notu ortalamaları okulidaresinin izniyle alınarak araştırma sürdürülmüştür. Araştırmada verilerin değerlendirilmesindeyüzdelik, ki kare, varyans analizi, iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi (t testi) vekorelasyon analizi kullanılmıştır.Araştırmada elde edilen verilere göre, öğrencilerin daha önceden en çok doğuştananomaliler, tonsillektomi ameliyatları oldukları; solunum sistemi hastalıkları nedeniylehastaneye yattıkları; düşme, yanma gibi kazalarla karşılaştıkları saptanmıştır. Öğrencileresüreğen sağlık sorunu olarak en fazla enürezis olduğu belirlenmiştir. Anne ve babalarda ise ençok romatizma, guatr, hipertansiyon gibi hastalıklar saptanmıştır.Öğrencilerin % 18.1’inde göz sorunu, % 20.1’inde kulak sorunu saptanmış olup, diş çürüğüolanların ise % 84.8’dir. Öğrencilerin yaşları ile diş çürüğü ve parazit bulunma durumu arasındaanlamlı fark bulunmuştur. Ayrıca öğrencilerin yaş, cinsiyet, evdeki çocuk sayısı ve anne eğitimiile öğrencilerde baş biti bulunması arasında anlamlı ilişki saptanmıştır.Öğrencilerin yıl içinde en çok solunum sistemi hastalıklarına yakalandıkları; yaş grupları vecinsiyetleri ile hastalanma sıklığı arasında ilişki olduğu saptanmıştır. Öğrencilerin anne mesleğive eğitimi; baba mesleği ve eğitimi; sağlık düzeyleri ile hastalanma sıklığı arasında bir ilişkisaptanmamıştır.Öğrencilerin yıl içindeki hastalık ve rahatsızlarının neden olduğu ortalama gün kaybının ençok solunum sistemi ve enfeksiyon hastalıkları olduğu saptanmıştır. Öğrencilerin devamsızlıkgün sayıları arasında ilişki bulunamamıştır.235


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Öğrencilerin yaş grupları, cinsiyetleri ve anne eğitimi ile başarı notu ortalamaları arasındakiilişkinin önemli olduğu; baba eğitimi ve mesleğinin, anne mesleğinin başarı notunuetkilemediği belirlenmiştir. Öğrencilerin başarı notu ortalamaları ile evdeki çocuk sayısı,devamsızlık gün sayısı ve oda /kişi sayısı arasında ters yönde önemli ilişki olduğu saptanmıştır.Öğrencilerin sene başı ve sene sonu boy ve ağırlık ortalamaları arasındaki değişimin, yaşgrupları ve cinsiyetlere göre anlamlı bir fark gösterdiği saptanmıştır.Okuldaki öğretmenlerin okul hemşiresinden birinci derecede çevre sağlığı kontrolleriyapmasını; ailelerin ise öncelikle kazalara karşı önlem almasını bekledikleri belirlenmiştir.Elde edilen bulgular doğrultusunda okul hemşirelerinin eğitimi, sektörler arası işbirliğiningeliştirilmesi, kayıtların düzenli tutulması, toplumun geleceğini oluşturacak olan okulçocuklarının sağlığının geliştirilmesinde okul hemşiresinin rolünün etkinliğini arttıracak ve okulsağlığı hizmetlerinin geliştirilmesine ilişkin önerilerde bulunulmuştur.Anahtar Kelimeler: Okul sağlığı hizmetleri, okul sağlığı hemşiresi, okul çocuğu, okulhemşiresi ve aile ilişkisi, öğrencilerin fiziksel muayeneleri, öğrencilerin başarı durumu.SUMMARYThis study is a longitudinal and a desciriptive field research which aims at finding out about thehealth success and class attendance of primary school children and their socio-demographic andfamilial characteristics and examining the interactions between them; and in the light of theseinformation it tries to determine the needs of school health education and school health services.The research was conducted at <strong>Ü</strong>nsal Primary School in Antalya between the dates ofSeptember 1997 and June 1998 and comprises 309 students with their families and 14 teachers.Permission had been obtained from the National Education Directorate of Antalya and fromfamilies before the study was initiated. Families were also informed about the research inadvanced.Two questionnaire forms, one with 44 questions was delivered to the families, the other with 6questions was delivered to the teachers. The heights and weights of the students were measured atthe begining and ears were examined, their dental state, posture were checked and parasiteanalysis was made. The attendance and obsence of students to the classes and their condition offalling ill were throughout the academic year. Teachers, students and families were also interviewedby the researcher.Percentage taking, 9 (chi-square), variance analysis, the significance test of the differencebetween two averages (t-test) and correlation analysis were used fort he evaluation of the data ofthe researchAccording to the data obtained from the researh, it was found out that the students mostly hadanomalies from birth, underwent tonsilectomy, were hospitalized due to respiratory sistem diseasesand they encountered accidents such as burns and falls. Enuresis was found to be the most chronichealth problem. Their fathers and mothers mostly suffered from rheumatism, goitre andhyphertension.It was also understood that 18.1 % of the students had problems with their eyes, 20.1 % withtheir ears and 84.8 % of them had teeth cavities. On the other hand, a significant relationship wasdiscovered between having head lice and children’s age, gender, number of children at homeeducation level of their parents.Students mostly had respiratory sistem diseases throughout the year; ther’s also a significantrelationship between the frequency of falling ill and their age groups, their gender.236


Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriNo relationship was found between the frequeny of falling ill and the professions, educationlevels of their parents.Among the diseases and health problems which caused students loss of class days (on anaverage are mostly the respiratory system diseases and infectious diseases.A significant relationship was found between days of absence and their ages and mothers’education levels. However, there wasn’t any rehationship between absence days and students’gender, their fathers’ profesisons, education level, mothers’ professions.It was demonstrated that the rehationship between the averages of achievement grades andtheir age groups, gender, mothers’ education background is significant. Father’s profession andeducation background, mother’s profession do not have any effect on student’s achievementgrades.There’s a significant inverse relationship between the averages of achievement grades andnumber of children in the family, number of days of absence, room/ person(s).The change in the averages of heights and weights of the students at the begining and at theend of the academic year showed important differences as far as age groups and gender areconcerned.Teachers at the school expect school nurse, in the firs place, to control the environment health.According to the families of the students, school nurse is supposed to take precauteons againtsaccidents.Depending on the findings obtained, suggestions have been made about developnemt ofcooperation among sectors, education of school nurses, keeping the records regularly, increasingthe efficiency of school nurse’s role for improving the helath of school children who will establish thefuture of the society and improving the school health services.Key Words: School health services, school health nurse, school children, interaction betweenschool nurse and families, physical exanination of students, success of students.237


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>238


ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARIHEMŞİRELİĞİ ANABİLİM DALIY<strong>Ü</strong>KSEK LİSANS TEZLERİ


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>240


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleri0-24 AY ARASI BEBEKLERDE GÖR<strong>Ü</strong>LEN BEZ DERMATİTİ PİŞİK’İN SAĞALTIMINDAZEYTİNYAĞI VE ANNE S<strong>Ü</strong>T<strong>Ü</strong>N<strong>Ü</strong>N ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIZümrüt BAŞBAKKALDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Zeynep CONKİzmir-1984ÖZETBu çalışma, bebeklerde yaygın olarak görülen pişiklerin sağaltımında zeytinyağı ve annesütünün etkileri arasında fark olup olmadığını saptamak amacıyla yapılmıştır.Araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, ÇocukCerrahisi ve Nöroşirürji kliniklerinde 20 Nisan 1984, 6 Temmuz 1984 tarihleri arasında kliniklerdeyatan 0-24 ay arası ara bezi bağlanan ve pişiği olan 30 bebek üzerinde yapılmıştır.Araştırma kapsamına alınan bebekler yaş, cins, pişiklerinin klinik formlarına, annelerineğitim düzeylerine göre eşleştirilerek, pişiklerinin bakım ve sağaltımında 15 bebeğe zeytinyağı,15 bebeğe anne sütü lokal olarak uygulanmıştır.Araştırma sırasında pişik sağaltımında lokal uygulanan maddeler yanında anneye bebeğinalt bakımına ilişkin eğitim formu verilmiştir.Araştırmada veriler, bebekler için hazırlanan bir gözlem çizelgesinin doldurulmasıylatoplanmıştır.Çizelge ile elde edilen veriler Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Hesap Bilimleri Merkezince değerlendirilmiştir.Değerlendirmede Ki-kare önemlilik testi uygulanmıştır.Değerlendirme sonucunda anne sütü ile zeytinyağı uygulanmasının pişiği iyileştirmeaçısından bir farkı bulunmadığı saptanmıştır.Bu çalışma sonucunda, pişiğin sağaltımı ve bakımı hakkında mezun hemşirelere görev içineğitim programları hazırlanarak anne sütü kullanılımın yaygınlaştırılması, annelere bebeklerinalt bakımı ve pişiğin sağaltımında yanlış geleneksel uygulamalardan kaçınmaları için iletişimkaynakları aracılığı ile eğitim programlarının düzenlenmesi, araştırmanın daha çok sayıdadenek kullanılarak yinelenmesi ve anne sütünün deri üzerindeki etki mekanizmasının tamolarak açıklığa kavuşabilmesi için ileri araştırmaların yapılması önerilmiştir.241


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>HEMŞİRELERİN BEBEK BESLENMESİNE İLİŞKİN BİLGİ D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNİNSAPTANMASI VE BUNU ETKİLEYECEĞİ D<strong>Ü</strong>Ş<strong>Ü</strong>N<strong>Ü</strong>LEN BAZI ETKENLERİNİNCELENMESİCandan DAĞLIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç. Zeynep CONKİzmir-1984ÖZETBu çalışma, hemşirelerin bebek beslenmesine ilişkin bilgi düzeylerinin saptanması ve bunuetkileyen etmenlerin incelenmesi amacıyla planlanmıştır.Araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği veS.S.K. Çocuk Hastanesinde 15-31 Mayıs 1984 tarihleri arasında her iki hastanede çalışanhemşirelerden ulaşılabilen 57 hemşire, araştırmanın örneklerini oluşturmuştur.Veri toplama aracı olarak anket formunda; hemşirelere ait tanıtıcı bilgiler ve bebekbeslenmesi ile ilgili bilgi soruları yer almıştır. Elde edilen veriler, araştırmacı tarafından yüzdelikve iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi (t testi) kullanılarak, analiz edilmiştir.Verilerin değerlendirilmesi sonucunda, hemşirelerin bilgi puan ortalamaları yüzde 52 olaraksaptanmıştır. Bu, düşük bir orandır. Genelde bebek beslenmesi, özelde ise yapay beslenmekonusunda bilgi açıklarının olduğu görülmüştür.Eğitim durumları, aldıkları bilgi puanlarını etkilemektedir. Yüksekokul Mezunu hemşirelerinbilgi puan ortalamaları, lise mezunlarına kıyasla daha yüksek bulunmuştur.Hemşirelerin bilgi açıklarının kapatılması amacıyla temel ve sürekli eğitim programlarındabu konuya ağırlık verilmesi ve personelin niteliğini geliştirici öğretici bir denetim sistemiönerilmektedir.242


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriANNELERİN GASTROENTERİTE İLİŞKİN BİLGİ D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNİN SAPTANMASI VEBUNU ETKİLEYEN ETMENLERİN SAPTANMASIMünevver KILIÇDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Zeynep CONKİzmir-1984ÖZETBu çalışma, annelerin gastroenterite ilişkin bilgi düzeylerinin saptanması ve bunu etkileyenetmenlerin incelenmesi amacı ile planlanmıştır.Araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği veS.S.K. Çocuk Hastanesinde 15 Mart31 Mayıs 1984 tarihleri arasında her iki hastaneyegastroenterit tanısıyla yatan 0-2 yaş grubu çocukların annelerinin oluşturduğu bir örneklemüzerinde yapılmıştır.Veri toplama aracı olarak, deneklere ilişkin bazı tanıtıcı bilgiler ile annelerin, gastroenterite,sağaltımına ve koruyucu önlemlere ilişkin bilgi düzeylerini saptamak üzere hazırlanan anketformu, görüşme tekniği uygulanarak araştırmacı tarafından doldurulmuştur.Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde; yüzdelik, iki ortalama arasındaki farkın önemliliktesti (t testi) kullanılmıştır.Verilerin değerlendirilmesi sonucunda annelerin bu konuda bilgi açıklarının olduğu,gastroenterit nedeni ve koruyucu önlemelere ilişkin bilgi açığının daha fazla olduğusaptanmıştır.Oturdukları yerleşim yeri, sosyal statüleri ve eğitim durumları daha iyi olan ve çocuğunu birsağlık kuruluşunda izleten annelerin gastroenterite ilişkin bilgi düzeylerinin daha yüksekolduğu saptanmıştır.Annelerin saptanan alanlardaki bilgi açığının giderilmesi ve belirlenen risk gruplarına dahafazla ağırlık vererek gerekli eğitim programlarının düzenlenmesi ve bu eğitimi yürütecekhemşirelere görev-içi ve sürekli eğitim verilmesi önerilmektedir.243


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>ATEŞLİ ÇOCUKLARDA ANNELERİN BAKIMA İLİŞKİN UYGULAMALARININSAPTANMASIVezire ALAKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1986ÖZETBu çalışma annelerin ateşlenen çocuklarında bakıma ilişkin uygulamalarının saptanmasıamacı ile planlanmıştır.Araştırma, E<strong>Ü</strong>TF, Çocuk Sağlığı Polikliniği ile 1. Merkez Ana Çocuk Sağlığına yönelikyüksek ateş ön tanısı ile gelen 0-6 yaş grubu çocukların annelerinin oluşturduğu bir örneklemüzerinde yapılmıştır.Veri toplama yöntemi olarak; deneklere ilişkin tanıtıcı sorular ile uygulama soruları olarakanket formu düzenlenmiştir. Görüşme tekniği ile anket formları annelere uygulanmıştır.Elde edilen verilerin toplanmasında; yüzdelik tablolar ile iki ortalama arasındaki farkınönemlilik testi (t testi) kullanılmıştır.Verilerin değerlendirilmesi sonucunda annelerin uygulama puanlarının yüksek olmasınailişkin karşılık uygulama sorularına yanlış cevaplar verdikleri saptanmıştır.Oturdukları yer, sağlık kuruluşunda izletmelerine ve eğitim durumlarına göre annelerinuygulama puan ortalamaları farklı bulunmuştur.Annelerin uygulama alanlarındaki bilgi açığının giderilmesi için uygun eğitim programlarıdüzenlenmesi ve bu eğitimi yapabilecek hemşireler hizmet-içi eğitim verilmesi önerilmiştir.244


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriİZMİR İL BUCA İLÇESİNE BAĞLI İKİ İLKOKULDAKİ DİŞ Ç<strong>Ü</strong>R<strong>Ü</strong>Ğ<strong>Ü</strong> OLAN VEOLMAYAN SON SINIF ÖĞRENCİLERİNİN BESLENME VE AĞIZ HİJYENİALIŞKANLIKLARININ İNCELENMESİRukiye ZORBAZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Güneş AKGÖN<strong>Ü</strong>Lİzmir-1989ÖZETBu çalışma İzmir ili Buca İlçesine bağlı iki ilkokulda diş çürüğü olan ve olmayan sonsınıf öğrencilerinden rastgele örneklem ile seçilmiş, 325 öğrencilik bir örnek üzerindeyürütülmüştür. Örneğimizi alt Sosyo-<strong>Ek</strong>onomik grupları temsil eden Ahmet Kutsi Tecer İlkokuluson sınıf öğrencileri (231 öğrenci) oluşturmuştur.Sosyo-<strong>Ek</strong>onomik bakımdan orta sınıfa ait ailelerden gelen bu öğrencilerle soru kağıdıtekniğine dayalı, tanımlayıcı bir çalışma yapılmıştır.Soru kağıdında; çocuklara ve ailelerine ait tanıtıcı bilgiler, beslenme ve ağız-hijyenialışkanlıklarını incelenmesini sağlayacak sorulara yer verilmiştir.Elde edilen bulgulara göre;Çocukların cinsiyetlerine göre dağılımları, kızlar %50.15, erkekler %48.85’dir.Çocuklarınannelerinin %52.31’inin, babalarının %47. 69’unun ilkokul mezunu oldukları saptanmıştır. Babamesleği bakımından öğrencilerin üyesi olduğu sosyal katmanların daha çok sınırlı gelirgruplarını temsil eden işçi % 47.69, memur ve emekli %14.00 ağırlıklı oldukları görülmektedir.Öğrencilerin %70.47’sinin aileleri 5-6 bireyden oluşmuş ve kentsel aile normlarına göre dahayüksek bulunmuştur. Bu öğrencilerin aile içi olanakları paylaşma sorunları yaşadıklarıdüşünülebilir. Anne mesleği yönünden öğrencilerin annelerinin %79.08’inin çalışmadığıgörülmüştür.Geniş kitlelerin beslenme durumunu saptamada pratik bir araç sayına son 24 saatte yenenyiyecekleri anımsama 8 24 hour recall) metodu, bir günlük rasyonun nitel özelliği hakkında fikirverebilmektedir. Ancak yenilen şeylerin nicel durumunu belirlemede etkili bir ölçümsağlayamamaktadır. Denek grubu öğrencilerin % 93.34’ünün hayvansal proteinli yiyeceklerieksik ve yetersiz almış oldukları görülmektedir.Öğrencilerin %85.54’ünün dişlerini fırçaladığı, % 64.92’inin günde enaz 2 kez diş fırçalamave % 49.23’ünün etkin fırçalama alışkanlığına sahip oldukları bulunmuştur. Ancak bu sonuçlarçocukların yanıtlarına göre değerlendirilmiştir.Çocukların Diş hekimi tanısına göre %60.92’sinde diş çürüğü saptanmıştır. Çocukların kendiçürüğü tanısı ise, %53.85’dir.Bu sonuçlara göre öğrencilerin ağız-diş sağlığı konusunda yeterlibilgi düzeyinde olmadıkları ve bir kısmın çürük dişinden haberdar olmadığı görülmüştür.Sonuç olarak öğrencilerin beslenme ve ağız hijyeni alışkanlıklarının diş çürüğü ile ilişkiliolduğu ve ağız-diş sağlığı konusunda eğitime gereksinimleri olduğu görüldü.245


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SAĞLIKLI ÇOCUK POLİKLİNİĞİNE BAŞVURAN ANNELERİN ANNE S<strong>Ü</strong>T<strong>Ü</strong> VERMEEĞİLİMİ VE BUNA ETKİ EDEN FAKTÖRLERİN İNCELENMESİŞenay OKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Güneş GENÇİzmir-1991ÖZETBu çalışma;a. Annelerin bebek doğduktan sonra ilk 24 saat içinde verdikleri besinin saptanması,b. Annenin bebeği emzirme süresinin saptanması,c. Emzirme sürelerine etki eden faktörlerin saptanması,d. <strong>Ek</strong> gıdaya geçiş süresini saptama,e. Annenin bebeğini emzirmesine etki edebilecek faktörlerin incelenmesi amacıylaplanlanmıştır.Araştırma Ege <strong>Ü</strong>. Tıp Fakültesi Hastanesi Sağlıklı Çocuk Polikliniği’nde 9 Ocak 1991-9 Mart1991 tarihleri arasında yapılmıştır ve buraya başvuran anneler evreni, 0-1 yaş bebeği olananneler çalışmamızın örneklemini oluşturmuştur.Veri toplama aracı olarak anket formu kullanılmıştır. Anket formu araştırmacı tarafındangönüllü annelere görüşme yöntemi uygulanarak doldurulmuştur. Denek sayısı 205’dir.Elde edilen verilerin yüzdelik dağılımları, tablolanmış ve anne sütü verme eğilimine etkiedebileceği düşünülen faktörler ki-kare önemlilik testi ile analiz edilmiştir.Verilerin değerlendirilmesi sonucunda anne sütü verme ile; ailenin ekonomik düzeyi, çocukemzirme konusunda bilgili olması, annenin bundan önceki bebeğini emzirmiş olması, annesütüyle beslenmenin önemi hakkında bilgili olması arasında anlamlı ilişki bulunmuştur. Ayrıca,bebek doğduktan sonra ilk 24 saat içinde %51.22’sinin anne sütü aldığı, %47.37’sinin 0-3 ayanne sütü, ile beslendiği ve %40.49’unun 4 aydan önce ek besine başladığı saptanmıştır.Ebe-hemşirelerin, ailelerle iletişim kurarak, kitle iletişim araçları kullanılarak annelere, annesütü vermenin yararları konusunda bilgi verilmesi önerilmiştir.SUMMARYIn this study we have planed;a. To determine the food fort he first twentyfour hours of infant,b. To determine the breast-feeding period,c. To determine the factors which affect to the breast-feeding period.This study, has been planed between the January 9, 1991 and March 9, 1991 in Ege UniversityMedicine Faculty’s Healty Infant Outpatient Clinic. We choose all of the 0-1 age babies coming tothis clinic for our study.246


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriA questionnaire was developed for collecting the relavant data. We collected from voluntermothers 205 patients for our study.The percentiage distribution of the data obtained was the tabulated, and the factors which canbe suppose affect breast-feeding process was analysed with Chi-square significance test.Our evaluation of the data shows that there are significantly important relation between thebreast-feeding process and socio-economy level of the families and mothers knowledge about thebreast-feeding process. In conclusion we find out that 51.22% of patients were used breast-fedingfot the first twentyfour hours of babies, 47.37% of babies breast-feding at least 0-3 mounth and40.49 % start the supplement nutrient period before four mounths.As a result of our study we advired that midwifes and nurses should give some knowledge to themothers about the breast-feding, using radio, T.V. newspaper and boks etc.247


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>ÇOCUKLARDA GÖR<strong>Ü</strong>LEN ZEHİRLENMELER VE ANNELERİN BU KONUYA İLİŞKİNBİLGİ VE UYGULAMALARININ İNCELENMESİNevin TURANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Güneş GENÇİzmir-1992ÖZETBu çalışma, çocuklarda görülen zehirlenmeler ve annelerin bu konuya ilişkin bilgi veuygulamalarının tanımlanmasıdır.Araştırma 0-14 yaş grubu çocuğu olan ve zehirlenme tanısı ile hastaneye gelen 100 anneile yüz yüze görüşme ile anket formu doldurularak yapılmıştır.Elde edilen verilerin yüzdelik dağılımları tablolanmış ve zehirlenmeye etki olabileceğidüşünülen faktörler ki-kare önemlilik testi ile analiz edilmiştir.Değerlendirme sonucunda 0-14 yaş grubu çocuğu olan annelerin eğitim düzeylerinindüşük olduğu, zehirlenme durumunda tıbbi uygulamadan çok geleneksel uygulamadabulundukları saptanmıştır.Bu araştırmada ailelerin oturdukları yere göre zehirlenme türlerinde değişiklik olduğugörülmüştür. Kırsal kesimlerde yiyeceklerle zehirlenme çok görülürken, il merkezinde ilaçzehirlenmelerinin çok görüldüğü saptanmıştır.Araştırmada 2-3 yaş grubunda zehirlenmelerin tepe yaptığı, bu yaş grubununzehirlenmelerde risk grubunu oluşturduğu görülmüştür.Çocuğun cinsiyetinin de zehirlenmelerinde önemli olduğu görülmüştür. Erkekçocuklarında, kız çocuklarının da daha çok zehirlenme meydana geldiği saptanmıştır.<strong>Ek</strong>onomik durumu iyi olmayan, olumsuz çevre koşullarında yaşayan ailelerin çocuklarınındaha fazla zehirlenmeye maruz kaldığı görülmüştür.Ailenin ilk çocuklarının zehirlenmeye daha çok maruz kaldığı görülmüştür. Bunun nedeni,ailenin diğer küçük çocuklarına daha fazla ilgi göstermesi, ilk çocuğa (büyük çocuğa) olan ilgive dikkatin azalması sonucu olabilir ya da ilk çocukta annenin tecrübesiz olması da nedeniolabilir.Araştırma sonucuna göre zehirlenme türlerinden, ilaçlarla ve yakıcı kimyasal maddelerlezehirlenmeler daha çok görülmektedir.Eldeki bu sonuçlara dayanarak, annelerin çocuklarının zehirlenmelerden korunması vezehirlenme meydana geldiğinde evde yapılacak sağaltım için planlı ve yeterli bir şekildeeğitilmeleri, bu eğitimlerin ev ziyaretleri ile pekiştirilmesi, bu konuda aydınlatmalarıönerilmiştir. Zehirlenmelerin sağaltımında olumlu geleneksel uygulamaların desteklenmesi,olumsuz geleneksel uygulamaların ise önlenmesi önerilmiştir.SUMMARYThe alm of this study is to describe the intoxication in childhood ahd display the knowledpesand practises of the mothers concerning this subject.248


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriThis study was held by face –to –face interviewing and filling the engviries with the motherswhose children between the ages of 0 and 14, afmitted to the hospital in intoxication.The schemes showing the percentage delivers of the data were performed and the factorsaffecting the intoxication were analyzed with K 2 test.It was clancluded that the mothers having children between the age of 0 and 14 had loweducation level. It was demonstrated that traditional apporaches to intoxication was uzual thanthe medical ways.In this study we noticed different intoxication types were seen in different areas. In rural areas itwas common to seen intoxicaton du food. In city lives, it was usually seen the drup intoxicatious.In the study it was noteworthy to see peak age of 2 and 3 as risky group of intoxication.It’s also observed that the children is important intoxication. There is a tendency of developingintoxication in boys as compared to the giris.In terms of economic status of the families, the children in poor economic status is much morefaced to intoxicated as componed to the good ones.It’s also found that the first child is much more tended then the others. It can be interpnetedeither the families take much core to their small children or the mothers have been less expenencesin their first children.The intoxication with and chemical substance are usvally seen.According to the results, it needs well planned and enough education to give to the mothers forpreventing intoxication and giving aid at home. It’s suggested to mave home visits to use the mediaand the other organs for enliving the public. By the way the positive traditional home treatmentmodels should be suppasted and negative ones should be prevented.249


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>TOTAL PARENTERAL BESLENME KONUSUNDA HEMŞİRELERİN BİLGİ D<strong>Ü</strong>ZEYİNİGELİŞTİRMEDE MOD<strong>Ü</strong>LER VE STANDART EĞİTİM YÖNTEMLERİNİNKARŞILAŞTIRILMASIRabia EKTİDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Zeynep CONKİzmir-1993ÖZETBu çalışma, total parental beslenme konusunda hemşirelerin bilgi düzeyini geliştirmek vebu konuda yapılan modüler ve standart eğitim tekniklerinin birbirlerine göre etkinliğinisaptamak amacıyla planlanmıştır.Araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Çocuk Sağlığı veHastalıkları Anabilim Dalı ile Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı’nda 1 <strong>Ek</strong>im-15 <strong>Ek</strong>im 1993 tarihleriarasında yürütülmüştür.Araştırma kapsamına 27’si modüler eğitim grubunda 27’si standart eğitim grubunda olmaküzere 54 hemşire katılmıştır. Modüler ve standart eğitim gruplarındaki hemşirelerin yaş, mezunoldukları okul, mezuniyet yılları ve çalıştığı klinikler benzer bir dağılım göstermişlerdir.Hemşirelerin total parental beslenme konusunu bilmelerinin önemli oluğu düşünülerekstandart ve modüler eğitim programı geliştirilmiştir. Her iki gruptaki hemşirelere de eğitimebaşlamadan total parenteral beslenme konusu hakkındaki mevcut bilgi düzeylerini saptamakiçin ön-test uygulanmıştır. Modüler eğitim grubunu oluşturan 27 hemşireye modüler eğitim,standart eğitim grubunu oluşturan 27 hemşireye standart eğitim verilmiştir. Eğitimin etkinliğinisaptamak üzere bir hafta sonra her iki gruba da son-test uygulanmıştır.Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik, iki ortalama arasındaki farkın önemliliktesti ve varyans analizi kullanılmıştır.Değerlendirme sonuçlarına göre; hemşirelerin eğitim öncesi modüler ve standart eğitimgruplarında total parenteral beslenme ile ilgili hazırlanan ön-test sorularının puan ortalamalarıarasında α= 0.05 düzeyinde yapılan istatistiksel analizde anlamlı bir fark bulunmamıştır.• Hemşirelerin total parenteral beslenme konusuyla ilgili hemşirelik teorik bilgiye aitsoruların eğitim öncesi bilgi puan ortalamaları, modüler ve standart eğitim grubunda α= 0.05düzeyinde yapılan istatistiksel değerlendirmede anlamlı bir fark bulunmamıştır.• Modüler ve standart eğitim gruplarındaki hemşirelerin ön-test bilgi puan ortalamalarınındağılımı, bağımsız değişkenlere göre incelenmiş ve α= 0.05 düzeyinde yapılan istatistikseldeğerlendirmede anlamlı bir fark bulunmamıştır.• Hemşirelerin eğitim sonrası modüler ve standart eğitim gruplarında total parenteralbeslenme ile ilgili hazırlanan son-test sorularına verdikleri cevapların puan ortalamalarıarasında α= 0.05 düzeyinde yapılan istatistiksel analizde anlamlı bir fark bulunmuştur.• Modüler ve standart eğitim grubundaki hemşirelerin teorik ve uygulamaya yönelik sontestpuan ortalamaları incelendiğinde α=0.05 düzeyinde yapılan istatistiksel değerlendirmedefark anlamlı bulunmuştur.• Modüler ve standart eğitim grubundaki hemşirelerin son-test bilgi puan ortalamalarınınbağımsız değişkenlere göre dağılımı incelenmiş ve α= 0.05 düzeyinde yapılan istatistikseldeğerlendirmede anlamlı bir fark bulunmamıştır.250


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleri• Modüler eğitim grubunun ön-test-on test bilgi puanları ve standart eğitim grubununön-test-son-test bilgi puanları incelenmiş ve α=0.05 düzeyinde yapılan istatistikseldeğerlendirmede fark anlamlı bulunmuştur.• Modüler eğitimin hemşirelerin bilgi düzeyine olan etkisini daha yalın bir şekildegösterebilmek için, modüler ve standart eğitim gruplarının bilgi kazanç puan ortalamalarıkarşılaştırılmıştır. İki ortalama arasında α=0.05 önem düzeyinde yapılan istatistikseldeğerlendirmede anlamlı bir fark bulunmuştur.SUMMARYThe purpose of this Project is to improve nurses’ knowledge about total parenteral nutrition andto compare the moduler and standart education techniques.The projcet has been carried out of the Hospital of Ege University School of Medicine,department o Pediatrics and Pediatric Surgery between the dates October 1 st - 15 th.The research included 27 nurses of standart education group and 27 nurses of modülereducation group; 54 in total. Their ages, the schools they graduated, the years of raduation, theclinics they have been working hoved a similar distribution in moduler and standart educationgroups.Standart and moduler education programme has been developed owing the fact that thenurses’ knowledge about total parenteral nutrition is important. A pre test had been applied to bothgroups to detect their present knowledge about. TPN. Then modüler education has been given to27 nurses from moduler education group and standart education has been given to nurses fromstandart education group. Then a post-test had been applied to detect the effeicacy of theeducation.Percentage, importance test between the means and variance analysis is used to evaluate thedata obtained.According to the results, the statistical analysis of both moduler and standart education groupson the pre-test about TPN before the education reveoled no remarkable difference to the α= 0.05 .• The evaluation of the statistical analysis to the α= 0.05 of the nurses average grades about thepre-educational questional questions concerning the applications of TPN revealed no remarkabledifference.• The evaluation of the statistical analysis to α= 0.05, the mean grading of both standart andmoduler educational groups’ pre-educational groups’ pre-educational theoretical knowledgeabout TPN revaled no remarkable difference.• The pre-test grade average of both moduler and Standart education groups have beenexamined according to the independent variables to the α= 0.05 and revealed no remarkabledifference.• The evaluation of the statistical analysis to the α= 0.05 after the education program about theTPN, the average and Standard education groups revaled remarkable difference.• The evaluation of the statistical analysis to the α= 0.05, there average groding of the post-testconcorning theroretical and practicel knowledge of both groups reucale remarkable difference.• The evaluation of the statistical analysis to the α = 0.05 the average grading of pre and posttest of moduler education group and the average grading of pre and post of standart educationgroup revealed remorkabledifference.• In order to show the effects of moduler education to the nurses’ knowledge more barely, theknowledge gain grade averages of both moduler and standart groups have been compared.A mean remarkable difference to the α= 0.05 between two averages have been found.251


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>PROTEİN-ENERJİ MALN<strong>Ü</strong>TRİSYONU TANISI OLAN OLGULARDA AİLELERİNÖZELLİKLERİ VE EĞİTİMİN ETKİSİNİN İNCELENMESİAzam Mohammad GAHIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Güneş GENÇİzmir-1994ÖZETBu çalışma protein-enerji malnütrisyonu tanısı olan olgularda ailelerin özellikleri veeğitimin etkisini incelemek amacıyla planlanmıştır.Araştırma İzmir Behçet Uz Çocuk Hastanesinde 0-3 yaş grubu malnütrisyonlu çocuğu olan150 anne ile yüzyüze görüşmeyle anket formu doldurularak yapılmıştır.Ailelere daha sonra çocuk beslenmesi konusunda eğitim verildi. Beslenme eğitimiverildikten sonra 1-1.5 ay sonra 40 olgunun, kilolarında artış olup olmadığını değerlendirmekiçin kontrol edildi.Elde edilen verilerin yüzdelik dağılımları tablolanmış ve malnütrisyona etkili olabileceğidüşünülen faktörler ki-kare önemlilik testi, beslenme eğitimi ile malnütrisyonun iyileşmesiarasındaki ilişkiyi saptamak için sign testi ile analiz edilmiştir.Değerlendirme sonucunda annelerin eğitim düzeylerinin çok düşük olduğu ve yaşbakımından çok genç oldukları saptanmıştır.Ailelerin çoğunda ekonomik durumu iyi olmadığı ve olumsuz çevre koşullarında yaşadıklarıgörülmüştür.Ailelerin çoğunun kalabalık aile oldukları saptanmıştır.Ailelerin çoğunun daha önceki çocuğunun da hastanede yatmış olduğu görülmüştür.Araştırma kapsamına alınan çocukların daha çok ailenin ilk çocuğu olduğu saptanmıştır. İlkçocukta malnütrisyon görülme sıklığının yüksek olması, annelerin başlangıçta deneyimsizoldukları ile açıklanabilir.Araştırma kapsamına alınan çocukların çoğu doğumdan sonra anne sütü aldıkları fakat çokaz bir oranın 4-6 ay süreyle anne sütü aldığı görülmüştür.Araştırma kapsamına alınan çocukların 4-6 ayda ek gıdaya başlanmış. Fakat ek gıdaların çokyetersiz olduğu, birinci sırada pirinç unu, 2. ve 3. sırada meyve suyu olduğu bulunmuştur.6-36 ay arasında olan çocukların %39.33’ünün hiç sebze çorbası almadığı, %54.642’ününhiç yumurta almadığı ve %53.33’ünün hiç et almadığı saptanmıştır.Hafif malnütrisyonlu çocuklar kontrolde %80 iyileşme gösterirken, orta malnütrisyonluolanların %40’ının bir üst persentile ulaşılmış oldukları görülmüştür.Malnütrisyondan korunmak için planlı ve yeterli bir şekilde beslenme eğitimi vermek, bueğitimlerin ev ziyaretleri ile pekiştirilmesi, bu konuda kitle iletişim araçlarının da faaliyetegeçerek, halkı aydınlatmaları önerilmiştir.252


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriSUMMARYThis study which was performed for assessing the effect of education and family characteristicson cases diagnosed to have protein energy malnütrition.In our research which was conducted in İzmir Dr. Behçet Uz Children‘s Hospital, 150 mothersof children whith malnutrition (0-3 years of age ) were interviewed and questionnaires filled.The mothers were then educated on children’s nutrition. 30-45 days after this education wasgiven, 40 cases were reeveluated to see whether there had been a change in their body weight.The percentage distribution of the data obtained was shown in tables and while factors thatmight have an effect on malnutrition were analysed by K2 test, sign test was used to defect therelation between nutritional education and malnutrition.As result of the evaluation, the mothers were found to have a very low level of education and tobe very young in age.Most of the families were living in poor economical environmental conditions.The families were usaly large in size and for most the cases the previous child had also beenhospitalized beforee.The children included in the study were usally the first child of the family.The high frequency of malnutrition in the child, can be explained by the insufficient of mothersat the begining.Most of the children in the study were exposed to frequent infections.Many of them were breastfed after birth, but very few of them were given breastmilk for 4 to 6months.Supplements were added to the diet between 4 and 6 months being usally very insufficient andprimarily rice flour followed by yoghurt and fruit juices in second and third rows.Among the children between 6 and 36 mounths of age, 39.33% were never given vegatablesoup, 54.64% had never eaten eggs and 53.33% had never tasted meat.While children with mild malnutrition displayed 80% recovery in follow-ups, 53.33% of thosewith moderate malnutrition and 40% of those with severe malnutrition had caught up with higherpercentiles.Fort he prevention of malnutrition we advise that a planned and sufficient education onnutrition should be given in hospitals, schools and health cengters, this should be consolidated byhouse visits and people should be infrmed on the subject by media.253


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>BESLENME EĞİTİMİ ALAN VE ALMAYAN İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİNTELEVİZYON REKLAMLARINDAN ETKİLENME DURUMLARININ İNCELENMESİFigen Kayhan YARDIMCIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Güneş GENÇİzmir-1994ÖZETBu araştırma, ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerine beslenmeye ilişkin verilen eğitimintelevizyon reklamlarından etkilenme durumu üzerine etkisinin belirlenmesi amacıylaplanlanmıştır. Deneysel olarak hazırlanan araştırma 8.3.1994-1.4.1994 tarihleri arasındaBornova İlçesi İlkokullarından Malazgirt İlkokulu, Melih Tuncay İlköğretim okulu ve Kara HalilAtilla İlköğretim okullarında yürütülmüştür.Araştırma kapsamına 207 öğrenci, 182 anne, 174 baba olmak üzere toplam 563 kişialınmıştır. Deney ve kontrol gruplarına tanıtıcı bilgileri ve ön test sorularını içeren soru formuuygulanmıştır. (<strong>Ek</strong> –II, <strong>Ek</strong> IV, <strong>Ek</strong> V, <strong>Ek</strong> VI).Deney grubu öğrencilerine birer hafta ara ile iki aşamada beslenme eğitimi verilmiş, kontrolgrubuna eğitim verilmemiştir. Verilen eğitimi izleyen bir hafta sonunda tüm öğrencileresontest formu (<strong>Ek</strong>–IV, <strong>Ek</strong> v, <strong>Ek</strong> VI) uygulanmıştır.Annelerin %65.93’ünün televizyonun “Hem yararlı hem zararlı“ olduğu nu, %3.85’inintelevizyon “Hiç etkisi olmadığını“ düşündükleri saptanmıştır.Annelerin % 70.88’i çocukların “ Bazen televizyon reklamlarından etkilendiklerini, % 17.03’üEtkilenmediklerini“, % 12.09’u “Her zaman “ etkilendiklerini belirtmişlerdir.Annelerin %79.67’sinin reklam yapılan yiyecek ve içecekleri “Bazen aldıkları “ %6.59’unun“Hiç” almadığı saptanmıştır.Annelerin %54.40’ı çocukların, anne-babanın izin verdiği programların izlemelerinin doğruolduğunu düşündükleri saptanmıştır.Babaların %59.77’si televizyonun “Hem yararlı hem zararlı“ olduğunu belirtmiştir. Babaların%78.16’sı çocukların “Bazen“ televizyon reklamlarından etkilendiklerini belirtmişlerdir.Babaların %78.16’sı reklam yapılan yiyecek ve içecekleri “Bazen“ “Hiç” almadıklarınıbelirtmiştir.Babaların %55.49’unun çocukların anne babanın izin verdiği programları izlemelerigerektiğini düşündükleri saptanmıştır.Beslenme eğitimi alan ve almayan öğrencilerin, televizyon reklamlarını beğenme durumları,reklamı yapılan yiyecek ve içecekleri alma sıklıkları, reklamı yapılan yiyecek ve içeceklerialma nedenleri: reklam ürünlerinin alınmasına ilişkin düşüncelerine göre dağılımları arasındaanlamlı fark bulunamamıştır.254


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriSUMMARYThis study was intended to determinethe effect of nutrition education provided to 4 th class ofprimary school puplis on their level of influence from television advertisement. Study was carriedout experimentally in Malazgirt, Melih Tuncay and Halil Atilla primary schools in District of Bornovabetween 8.3.1994 and 1.4.1994.Study included 563 samples in total of which 207 are students, 182 are mothers and 174 arefathers. A pre test questionnaire containing social demographic and pre test questions wasadministered to both experiment and control groups (Addendum, II,IV,V,VI).Experiment group pupils were given nutritional education in two phases with one weekinterval, while control group pupils were given no education. At the and of the week followingcompletion of the education a past test questionnaire (Addendum IV, V, VI) was administered towhole pupils.It is found that 65.93% of mothers thought television was “both beneficial and hazardous“,3.85% thought that television had no influence at all.70.88% mothers reported that their children were “Sometimes” influenced by televisionadvertisements had no influence on their children while 12.09% experessed that their children were“always” influenced by television advertisements.It is found that 79.67% of mothers “sometimes” parchased the advertised food and drik at6.59 % did not purchase those items at all.54.40% of mothers thought children most watch the television programs allowed by theirparents.59.77% of fathers experessed that television was both benefical and hazardous “78.16% offathers reported that their children were “sometimes” influenced by television advertisements.78.16% of fathers reported that they “sometimes” purchased advertised food and drink, while5.75% reported that they did not purchase those items “at all.”It is found that 55.49% of fathers thought children must only watch the television programsallowed their parents.Distribution of pupilis who receive nutrition education and those who did not according toeffect of television advertisement techniques, frequency of purchasing advertised food and drinkand their concerns about purchasing advertised food and drink revealed no statistically meaningfuldifferance.255


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>PSİŞİK EN<strong>Ü</strong>RESİSLİ ÇOCUKLARDA AİLENİN YAPI TUTUM DAVRANIŞ VEYAKLAŞIMLARININ İNCELENMESİHüveyda GENÇDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Zeynep CONKİzmir-1994ÖZETBu araştırma, psişik enüresiste aile yapısının, ebeveynlerin tutum, davranış veyaklaşımlarının çocuklar üzerindeki etkisinin belirlenmesi amacıyla planlanmıştır. Araştırma,15.08.1994-30.10.1994 tarihleri arasında Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Hastanesi Psikiyatri Kliniği, ÇocukPsikiyatrisi Bölümü’nde yürütülmüştür.Araştırma kapsamına, 100 enüresisli çocuk ve bu çocukların ebeveynleri alınmıştır.Deneklere, tanıtıcı bilgileri, aile içi ilişkilerini ve enüresise yönelik bilgi, tutum ve davranışlarınıiçeren anket formları uygulanmıştır (EK-I, EK-II).Ebeveynlerin %84’ünün tuvalet eğitimi verdiği, & 16’sının ise tuvalet eğitimi vermediğisaptanmıştır.Tuvalet eğitimi veren ebeveynlerin %24’ünün aile büyüklerinden, %43’ünün çevredenkulaktan dolma, %33’ünü ise kitaplardan bilgi alarak tuvalet eğitimi verdikleri belirlenmiştir.Tuvalet eğitimi veren ebeveynlerin %43’ünün 12-17 ay arasında ,%33’ünün 18-24 ayarasında , %24’ünün ise 25 ay ve sonrasında tuvalet eğitimi vermeye başladıkları saptanmıştır.Ebeveynlerin tuvalet alışkanlığını oluşturmak için, %37’sinin çocuğa sık sık tuvaletetutma, %44’ünün çocuğa lazımlığa oturtma, %16’sının ise sadece çocuğun altını bağlamamayöntemini kullandıkları saptanmıştır.Tuvalet eğitimi veren ebeveynlerin tuvalet eğitimi esnasında ,% 35,71’inin çocuk idrarınısöylediğinde ödüllendirildiği, %46,43’ünün çocuk altına yaptığında cezalandırdığı,%17,86’sının ise çocuğa her iki durumda da hiçbir tepkide bulunmadığı saptanmıştır.İdrarını söylediğinde çocuğu ödüllendiren ebeveynlerin %20’sinin çocuğa sevdiği birnesneyi vererek, % 33,33’ünün oyuncak v.s alarak ,% 20’sinin parka gezmeye götürerek,%<strong>26</strong>.67’sinin ise sözel sevgi göstererek ödüllendirdiği belirlenmiştir.Altını ıslattığında çocuğu cezalandıran ebeveynlerin %23.08’inin çocuğu uzun süretuvalette oturtarak, %33.33’ünün döverek, %23.08’inin tehdit ederek, %20.51’inin isekorkutarak cezalandırdığı saptanmıştır.Ailenin yerleşim yerinin; çocuğa tuvalet eğitimi verip-vermeme durumuyla, tuvalet eğitimiiçin nereden bilgi aldığıyla, tuvalet eğitimine başlama zamanıyla ve tuvalet eğitimi esnasındaçocuğa karşı davranış şekilleriyle ilişkisi, aynı zamanda, çocuğun cinsiyetinin; altını ıslatmazamanıyla, altını ıslattığı andaki duygularıyla ve bu duygularının sebepleriyle ilişkisi anlamlıbulunmuştur.256


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriSUMMARYThis research has been planned to point out the effects on children of the parental behaviour,and conduct, family structurs and behaviour in psychological enuresis. The research was conductedby the ınfant psychology department of the psychiatry clinic of Egean University Hospital between15th of August 1994 and 30th of October 1994.The research was conducted on 100 children with enuresis and their parents. Researchquestionaire containing introductry information; demestic relationship and the knowledge,behaviour and conduct inclined towars enurises, were applied (App.I,App.II)It was found out that, of the 100 parents % 84 gave %16 did not toilet training to their children.It was determinied that, of the parents who gave toilet training; % 24 received information from thefamily olders, % 43 hearsay from the neighbours and %33 acquired information from the relatedboks in giving the said training .It was found out that the starting age fort he toilet training of children by the subject parentswere as follows; %43 between 12th-7th months, %33 between 18th-24th months, %24 25th monthand there after.It was found out that, %37 of the parents used the metod of holding the children to the toilet,%44 seating on to the chamber pot, and %16 only avoiding to put on a nappy, in order to form thetoilet habbit.It was found out that; during the toilet training %35.71 of the subjects parents rewarded upontheir telling about the toilet urges and, %46.43 punished when they wetted their pants, hovever%17.86 showed no reactions to children in both situations.It was detarmined that, of the parents who rewearded the children when they told of their toiletneed, %20 rewarded them by giving the child an object they like, %33.33 by buying toys etc., %20 bytaking them to the childrens park, and %<strong>26</strong>.67 showing verbal love.It was found out that, of the parents who punished the children when they wetted their pants ,%23.8 punished them by forcing the child to sit on the chamber pot for exented periods, %33.33 bybeating them, %23.08 by threatining, however %21.51 by scaring them.The relation of the heighbourhood of the family in deciding whether to give toilet training, inwhere they receive information about toilet training as well as the time to start giving the toilettraining and the environements effects on the behavıoural patters towards the child during the saidtraining, at the same time, the relation of the childs sex with the times of the childs watting itspants, its feeling at the moment of wetting, and the relation of the reasons of these feelings, wasfound to have a remarkable meaning.257


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>AĞRILI İŞLEMLER ÖNCESİ EĞİTİM VERİLEREK YAPILAN HAZIRLIĞIN,ÇOCUKLARIN AĞRI ALGILAMALARINA ETKİSİNilüfer OKTAY EVGİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Zeynep CONKİzmir-1995ÖZETAraştırma, 3-18 yaş grubu çocukların ağrılı işlem öncesi bilgilendirme ve ağrı ile baş etmeyöntemlerinin öğretilmesiyle verilen hazırlık eğitiminin ağrı algılamasına etkisinin belirlenmesiamacıyla planlanmıştır. Deneysel olarak hazırlanan araştırma, 23.2.1995 - 30.6.1996 tarihleriarasında Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Araştırma VE Uygulama Hastanesi Pediatri Kliniği’ndeyürütülmüştür.Araştırma örneklemini 40 deney, 40 kontrol grubunda olmak üzere toplam 80 çocukoluşturmuştur. Çocuklar deney ve kontrol gruplarında 03-06 yaş, 07-10 yaş, 11-14 yaş ve 15-18yaş olarak gruplara ayrılmış ve her yaş grubu 10 çocuktan oluşturulmuştur.Deney grubundaki çocuklara, intravenöz girişim, intramüsküler enjeksiyon, lomberponksiyon ve kan alma gibi ağrılı işlemler öncesi, işlemin ne olduğu, neden gerekli olduğu,işlemin ne kadar süreceği, ne hissedeceği gibi bilgiler verilerek, işlem sırasında uygulanmaküzere dikkati başka yöne yönlendirme, gevşeme, düşleme, kendi kendine telkinde bulunmagibi ağrı ile baş etme yöntemleri öğretilmiştir. İşlem sırasında çocukla beraber olunarak, gelebileceksorulara cevap verilmiş ve baş etme yöntemlerini uygulanmasına yardım edilmiştir.Veri toplama aracı olarak davranışların gözlenerek değerlendirildiği PMH Ağrı TanımlamaÖlçeği ve Wong, Baker’ın Yüz İfadelerini Derecelendirme Skalası ile kendi kendilerinideğerlendirmeleri istenmiştir. Her iki formla elde edilen veriler birleştirilerek çocuğun ağrıpuanı oluşturulmuştur. Elde edilen veriler syı ve yüzdelerle ifade edilmiş, iki ortalama arasındakifarkın önemlilik testi, varyans analizi ve stepwise regresyon analizi ile değerlendirilmiştir.Verilerin değerlendirilmesi sonucunda hazırlık eğitimi almış olan deney grubu çocuklarlakontrol grubu çocukların ağrı puan ortalamaları arasındaki fark önemli bulunmuştur. (t=7.10,p


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriÇOCUK HASTALARIN HASTANEYE İLİŞKİN KORKULARI VE KORKUYU ETKİLEYENETMENLERİN İNCELENMESİDilek ERGİN ŞAHANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Zümrüt BAŞBAKKALİzmir-1997ÖZETBu araştırma, hastaneye ilk kez yatan çocukların hastane korkularını belirlemek, bunlarıetkileyen etmenleri saptamak, hastaneye anneli veya annesiz olarak yatmanın hastanekorkularında etkili olup olmadığını incelemek, sosyo demografik özelliklerin hastanekorkusunda etkililik derecelerini saptamak amacıyla yapılmıştır.Araştırma Sosyal Sigortalar Kurumu Çocuk Hastanesi Dahiliye ve İntaniye Servisinde1996 <strong>Ek</strong>im ile 1997 Şubat ayları arasında, Behçet Uz Çocuk Hastanesi büyük çocuk ve intaniyeservislerine 1996 <strong>Ek</strong>im ile 1997 Mart ayları arasında 7-12 yaş grubundan ilk kez yatan 100’erçocuk olmak üzere toplam 200 örneklem üzerinde yapılmıştır.Araştırmada veri toplama yöntemi olarak; sosyo demografik özellikler ve tıbbi işlemölçeğini içeren anket formu karşılıklı soru cevap şeklinde uygulanmıştır.Hastanelere ilk kez yatan çocuklara, hastaneye yatışının ikinci günü anket formuuygulanmıştır. Çocukların ailesel özelliklerde yanıtlayamadığı sorular ailesine ulaşılaraktoplanmıştır.Verilerin değerlendirilmesinde, yüzdelik, “ki-kare önemlilik testi”, varyans analizi ve t testikullanılmıştır.Araştırma sonuçlarına göre;Hastanelere yatan çocukların iğne yapılmasından, parmağından kan alınmasından,doktorun ağzına abesland koymasından, ameliyat olmaktan, hastanede öleceğinden,parmağından kan alındığı görmekten korkma durumları ile yattıkları hastaneler arasındaanlamlı ilişki bulunmuştur.Hastanelere annesi ile birlikte ve annesiz olarak yatan çocukların korku puan ortalamalarıarasında belirgin farklılık görülmediği saptanmıştır.Çocuğun yaşı, cinsiyeti, doğum sırası, anne yaşı, anne eğitim düzeyi, anne mesleği,oturdukları yer, gelir düzeyleri önceden hastane deneyimi, kardeşinin hastane deneyimleri,çocuğun korkusundaki etkileri incelenmiştir.Annesi ile yatan çocuklarda, kardeş sayısı ile toplam korku puanı ortalamaları arasındabelirgin farklılık görülmüştür.Araştırmanın sonucunda hemşirelerin hastaneye yatacak çocuklara ve ailelerine öncedeneğitim vermeleri, çocukların hastaneye kabul işlemlerinin kolaylaştırılması, hastane rutinleri veziyaretler hakkında çocuklara ve ailelre bilgi verilmesi, çocuğa uygulanacak işlemlerden önceaçıklayıcı bilgi verilmesi, soru sormasına fırsat tanınması, çocuk kliniklerinde çocuğun oyunlameşgul olarak rahatlayabileceği oyun odalarının bulunması, çocukların anneleri ile birliktehastaneye kabul edilmesi önerilmiştir.259


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SUMMARYThis research is done with the aim of designating the fears of the children who have been inhospital for first time, determining the factors of these, examining the affects of being in hospitalwitjh mother or not with mother on hospital fears in detail, determining the effective degrees onhospital fear of socio demographic characteristics.The research is done in the contagious and internal diseases services of Social InsurancesAssociation Child Hospital between October 1996 and Feburary 1997, and the old child andcontagious diseases services of Behçet Uz Child Hospital between October 1996 and March 1997on total 200 subjects of a hundered children for each one in 7-12 age group being in hospital forfirst time.In the research a poll form which consists socia dermographic characteristics and medicineoperation fear criterion has put in to practice in the steyle of mutual question answer.The poll form has put into practice to the children who have ben in hospital for first in thesecond day of being in hospital. The questions which children couldn’t answer because of thefamily properties are collected by reaching to their families.In the evaluation of datums percentage, ki-square importance test, variation analysis, and testhas put into practice.For research results;An experessive relation has founded between inject, taking blood from the finger, placingablesland into the mounth by a doctor, being operation on, dying in hospital, seeing taking bloodfrom the finger fears of the children who have been in hospital for first time and the hospitals theyhave been in.It has determined that there isn’t a clear differnce between the fear points of children who hasbeen in hospital with their mothers and the children not with their mothers.The affects of child’s age, sexuality, the sequence of birth, mother’s age, degree of mother,mother’s job, the place which they live in, their income level, the experimentation of hospitalbefore, brother or sister’s hospital experimentations on child’s has examined.Aclear difference has been recognized between the number of the brothers and sisters and totalfear point averages of the children who have been hospital for their mothers.In the result of the research it has suggested nurse to educate the children and their familiesbefore being in hospital, make children’s hospital acceptance procdure easier, give information tochildren and their families about the rutins of hospital and visits, give explanatory informationbefore the procedures which will use on child, giving opportunity for questioning, existance of gamerooms in child clinics to make feel beter children with playing games, accept children to hospitalwith their mothers.<strong>26</strong>0


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriÇOCUKLARDA İNF<strong>Ü</strong>ZYON UYGULAMALARINDA EKSTRAVAZASYON VETROMBOFLEBİT GELİŞME DURUMU VE ETKİLEYEN ETMENLERSaniye ÇİMENDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Zeynep CONKİzmir-1997ÖZETBu araştırma, periferik kanül takılarak infüzyon şeklinde tedavi uygulanan çocuklardaflebit/TF ve ekstravazasyon gelişme durumu, klinik rutinleri çerçevesinde flebit/FT ileekstravazsyon gelişmesini ve flebit/FT gelişen olgularda flebit derecesini (şiddetini) etkileyenetmenleri incelemek amacıyla yapılmıştır.Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Hastanesi Pediatri Kliniğinde 1 Şubat-30 Nisan / 1-30 Temmuz1996 tarihleri arasında, 4 ay süresince kalıcı periferik kanül takılarak infüzyon şeklinde tedavigören 0-18 yaş grubundaki 312 hastaya yapılan 635 infüzyon uygulaması araştırmanınörneklemini oluşturmuştur.Veri toplamada, infüzyon işleminde kullanılan malzeme, sıvı ve ilaçlar, hasta ve işlemeilişkin tanıtıcı bilgiler yanı sıra flebit/FT ve ekstravazsyon bulgularının değerlendirilmesineilişkin bilgileri içeren veri toplama formu kullanılmıştır.Elde edilen veriler yüzdelik hesaplaması, korelasyon, lojistik regresyon ve X 2 testlerikullanılarak değerlendirilmiştir.Tüm infüzyonların %16.1’inde flebit, %19.5’inde ekstravazyon, %6.3’ünde flebit veekstravazayon birlikte gelişmiştir. Flebitlerin %53’ünün 1. derece, %36’sının 2. derece, %11’inin3. derece olduğu saptanmıştır, Komplikasyon gelişen bölgedeki bulguların %86.3’ü 48 saatiçinde kaybolmuştur.21 bağımsız değişkenin flebit / TF ve ekstravazasyon gelişimine etkisi X 2 testi incelenmiş,12bağımsız değişkenin flebit /TF gelişimini4 bağımsız değişkenin de ekstravazsyon gelişiminietkilediği saptanmıştır. Flebit gelişmesinde etkisi olan değişkenlerden; 25 ay-5 yaş grubunda(p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>en çok (10 v-12 kez) ilaç verilenlerde (p


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriÇOCUKLARDA İNTRAM<strong>Ü</strong>SK<strong>Ü</strong>LER ENJEKSİYONLARDAN ÖNCE LOKAL ANESTETİKETKİLİ KREM EMLA UYGULAMASI İLE EĞİTİM VERİLEREK YAPILAN HAZIRLIĞINAĞRIYI AZALTMADAKİ ETKİNLİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIAyşe KOÇYİĞİTDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Zümrüt BAŞBAKKALİzmir-1997ÖZETAraştırma 7-12 yaş grubu çocuklar arasında intramüsküler enjeksiyonlardan önce lokalanastetik etkili krem EMLA uygulaması ile işlem öncesi eğitim verilerek yapılan hazırlığın ağrıyıazaltmadaki etkinliklerini incelemek amacıyla yapılmıştır.Araştırmanın örneklemini, 16 çocuk kontrol, 16 çocuk krem EMLA, 16 çocuk eğitimgrubunda olmak üzere toplam 48 çocuk oluşturmuştur. Çocuklar her üç grupta da 7-9 yaş ve10-12 yaş olarak gruplara ayrılmış ve her yaş grubu 8 kız ve 8 erkek çocuktan oluşturulmuştur.Krem EMLA, ailelerinden izin alınan çocuklara işlemden bir saat önce uygulanmış ve üzeriplastik bandajla kapatılmıştır. Enjeksiyon kremin silinip, deri dezenfeksiyonundan sonra,hemen yapılmıştır. Eğitim grubundaki çocuklara işlemle ilgili bilgiler verilmiş, işlem sırasında nehissediceği anlatılmış, işlemlerle ilgili broşürler okutularak, resimler gösterilmiş ve işlem birbebek üzerinde kendilerine yaptırılmıştır. Herhangi bir hazırlık yapılmadan enjeksiyonuygulanan çocuklar ise kontrol grubunu oluşturmuştur.Veri toplamam aracı olarak çocukların ağrı düzeylerinin kendilerinin değerlendirdiklerivizüel analog skala kullanılmıştır. Bu skala her çocuğa üçer kez uygulatılmış ve ortalama ağrıpuanı elde edilmiştir.Elde edilen veriler sayı ve yüzdelerle ifade edimiş, mann whitney u analizi, khi kare vekiuskal wallis analizleri ile değerlendirilmiştir.Verilerin değerlendirilmesi sonucunda kontrol grubu, krem EMLA grubu ve eğitim grubuçocukların ağrı puan ortalamaları arasındaki fark anlamlı bulunmuştur. Krem EMLA grubu veeğitim grubu çocukların ağrı puan ortalamaları arasında fark bulunmamıştır. Buna göreenjeksiyon öncesi krem EMLA uygulamak kadar hemşirelerin çocuklara eğitim vererek işlemehazırlamaları her yaş grubu çocuklarda özellikle 7-12 yaş grubunda büyük önem taşımaktadır.Çocukların ağrı puan ortalamalarını, enjeksiyon öncesi kullanılan yöntemin dışında, yaş,cinsiyet, enjeksiyon deneyim durumu, tanı gibi değişkenlerin etkilemediği sonucu ortayaçıkmıştır.Çocukların ağrı puan ortalamaların, enjeksiyon öncesi kullanılan yöntemin dışında, yaş,cinsiyet, enjeksiyon deneyim durumu, tanı gibi değişkenlerin etkilemediği sonucu ortayaçıkmıştır.Araştırmanın sonuçları ışığında, çocukları enjeksiyon işlemine hazırlamada hemşirelereyardımcı olacak hizmet eğitimi için uygun ortamların düzenlenebileceği, servislerde hazırlıkeğitimi için uygun ortamların oluşturabileceği, hazırlık eğitimin her yaş grubu çocuklarda vetüm ağrılı işlemler öncesi yapılabileceği ve krem EMLA ‘nın daha çok hasta üzerinde ve diğerağrılı işlemlerde ağrıyı azaltmadaki etkinliğinin araştırılarak kullanılabileceği önerilmiştir.<strong>26</strong>3


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SUMMARYThe research has been done fort he purpose of examining the effect in reducing the aching bythe preparation fulfilled by giving training before the application through EMLA cream having localanaesthesic efect before the intramüscular injection among 7-12 yeaers age children.This experimental research proceeded between 1.9.1996-31.1.1997 dates at EşrefpaşaMunicipalty Hospital at children service.The Specimen of the research was constituted by 48 children, 16 of which were controlled,16 ofwhih were with cream EMLA and 16 of which were in the training group. Within each group thechildren were divided into 7-9 age 10-12 age and each age group were costituded by 8 girl and 8boy children.Cream EMLA was applied on the children whose families gave the necessary consent, one hourlater the inplementation and over it covered with a bandage. The injection has been done just afterthe cream cleaned and the complexion has been disinfected. Necessary information about theimplementation was given to the children wich were in the training group and they were told whatthey would feel during the implementation and they were read some brochures and shown picturesand the process was condictrined on a baby. The children who the injection was implementeodwithout any preparetion constituded the research group.As the means of data collecting visual analogue scale was used which they themselver makethe evaluation of their aching level. This scala was appied three times for each child andapproximate aching point was reached.The data reached stated as percentages, and they were evaluated through mann whitney uanalyses, and khi kare, kruskal wallis analyses.As a result of the evaluation of data, the averages of ache point difference between the control,group the cream EMLA group and the training group children was deemed meaningful. There wasnot any difference between ache point of Cream EMLA group and the training group. According tothis as well as the application cream before the application, the implementation of nurses givingtraining to the children and their observation has great importance at any age group childrenespecailly 7 -12 age group.It was cleary found out that except the method used before the injection the ache pointaverages were not effected by the alternating factors age, sex and injection experiment state anddiagnose.In the light of the researches, in the preparation of children fort he application of injection, inthe services where the training programmes are going to be organized for helping nurses, fort hetrainin of preparation, conventent environment can be occured.<strong>26</strong>4


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriPREMAT<strong>Ü</strong>RE BEBEĞİ OLAN AİLELERE SERVİSTE UYGULANAN PLANLI EĞİTİMİNBEBEK VE AİLE <strong>Ü</strong>ZERİNE OLAN ETKİLERİNİN İNCELENMESİTürkan MUTLUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Bahire BOLIŞIKİzmir-1997ÖZETPreterm bir bebeğe sahip olan ailenin, miyadında bir bebeğe sahip olan aileden daha fazlailgi, sempati ve anlayışa gereksinimi vardır. Beklenmedik sağlıksız bir bebeğin doğması,bebeğin kısa veya uzun süre aileden ayrı, değişik bir ortamda, değişik ve karmaşık araçgereçlerinarasında tutulması bu ailelerde bazı emosyonal sorunlara neden olmaktadır. Buaşamada en yüksek ankısıyete annede gözlenir.Ailenin ve özellikle annenin stresi bilgi eksikliğinden ve hastane kurallarının sağlıklıolmamasından kaynaklanır. Bu durum da anne-çocuk İlişkisini olumsuz yönde etkiler. Bunedenle aile ile konuşma, ona hastanenin ve ünitenin kuralları hakkında bilgi vermek çokönemlidir. Anne ve babaya bebeğin evde bakımı ile ilgili bilgi vermek ve uygulama yaptırmakda çok önemlidir. Bu araştırma prematüre bebeğe sahip olan ailelere serviste yapılan planlıeğitimin; anne, baba ve bebek üzerine olan etkilerini incelemek amacıyla planlanmıştır.Araştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi YenidoğanYoğun Bakım <strong>Ü</strong>nitesinde Şubat-Eylül 1996 (8 Ay) tarihleri arasında yürütülmüştür. Araştırmakapsamına; 50 deney grubunda; 50 kontrol grubunda olmak üzere 100 hasta alınmıştır. Deneyve kontrol gruplarının oluşturulmasında “ olasılıksız örneklem tekniği“ kullanılmıştır. Pretestaşamasındaki veriler, bebeklerin yatışının ilk üç günü içerisinde toplanmıştır. Deneklerintümüne bebek ve aileye (anne, baba) ilişkin değişkenlere yönelik soruları (EK II) ve annelerinbebek bakımına ilişkin bilgi değerlendirme soruları (EK III)’nı içeren anket formlarıuygulanmıştır. Deney grubundaki deneklere planlı eğitim (bebeğin yatışından taburcuolmasına kadar) verilmiş, kontrol grubuna ise bebeğin taburcu olması sırasında servishemşireleri tarafından verilen (bebeğin beslenmesi, hijyeni, enfeksiyondan korunması vebakımını içeren) sözel eğitim uygulanmıştır.Deney grubundaki deneklere araştırmacı tarafından geliştirilen eğitim proğramı anlatımyöntemi ile sunulmuştur. Ayrıca deney grubundaki deneklere, yazılı materyal her zaman dahakalıcı olur düşüncesi ile araştırmacı tarafından hazırlanmış olan bir eğitim kitapçığı daverilmiştir. Deney ve kontrol grubundaki bebeklere taburculuk aşamasındaki saplık sorunlarına,fiziksel gelişime ilişkin sorular (EK II) ve bebeklerin serviste yattıkları sürece karşılaştıklarısorunlara yönelik hazırlanan sorular (EK I) uygulanmıştır. Prosttest aşamasındaki veriler isebebekler taburcu olduktan sonraki ilk kontrolde toplanmıştır. Bu aşamada annenin prematürebebek bakım bilgisi, bebeklerde görülen sağlık sorunları ve bebeklerin fiziksel gelişimlerineilişkin veriler toplanmıştır. Elde edilen verilerin istatistiksel analizleri sayı ve yüzde dağılımı, ikieş arasındaki farkın önemlilik testi ve iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi (t testi)yapılarak değerlendirilmiştir. Değerlendirme sonuçlarına göre deney grubundaki annelerinpretest puan ortalaması X=17.28 kontrol grubundaki annelerin puan ortalaması X=17.56<strong>26</strong>5


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>bulunmuştur. Bu fark istatistiksel olarak anlamsızdır. (t=0.27, p>0.05) Deney grubundakiannelerin prosttest puan Ortalaması X=30.36, kontrol grubu annelerinki ise X=21.43bulunmuştur. Bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. (t= 13.28, p0.05). Bu Sonuçla araştırmanın ikinci hipotezi “planlıeğitime katılan babaların bebekleri ile, katılmayan gruptaki babaların bebekleri arasında kiloalımı açısından anlamlı bir fark beklenmektedir hipotezi kabul edilmemiştir. Deney ve kontrolgrubundaki bebeklerde taburcu olurken deride döküntü, konak ve göbekte akıntı bulunmasıyönünden önemli bir fark olmadığı (p>0.05) ancak pişik, konjektivit ve pamukçuk gibi sağlıksorunlarının görülmesi yönünden, deney grubu aleyhine istatistiksel açıdan önemli birfarklılığın olduğu belirlenmiştir. (p


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriThis research was carried on at the Ege University Medical Faculty Investigation and PracticeHospital Neonatal Intensive Care Unit between February-September 1996 (8 month).Total number of participants of this research was 100; 50 in the experimental group and 50 inthe control group. In order to determine the experimental and control groups,” sampling techniquewithout probability“ method was used.The data at the pretest level was collected within 3 days of the admittance of the babies to thehospital. All the participants of this investigation were asked to fulfill an inquiry which includedquestions about the parameters of the babay and parents ( <strong>Ek</strong> II) and mother’s knowledge abaoutbaby care (<strong>Ek</strong> III) The experiment group was given a scheduled education from the time ofadmittance untill the discharge and the control group was given an oral education about nutrition,hygiene, protection from infection and baby care by the nurses of the depertment. The schedulededucation programme, which was discovered by the researcher herself, was performed asconferences and in order to keep the programme permanent fort he participants, a booklet of theprogramme was given to each member of the experimental group. At the time of disharge, all theparticipants of both groups were asked questions about their baby’s health problems, physicaldevelopment (<strong>Ek</strong> II) and their problems during their stay in the department (EK I).The data at the post-test level was collected at the first control of the babies after theirdischarges. The data included the knowledge of the mother about preterm baby care, the healthproblems of the babies and their physical development.The statistical analysis of the collected data were evaluated by number and percentdistribution, the importance test of the difference between two averages (t test).According to the results of the evaluation, the average pretest score of the mothers in theexperimental group was X=17.28 while the average pretest scor of the mother’s in the control groupwas X=17.56 statitically, this difference is not significant (t=0.27; p>0.05). The average post-testscore of the mothers in the control group was X=21.43 while the average post-test score of themothers in the exp. group was X=30.36. This is a statistically significant difference (t=13.23; p0.05), butthere was a significant difference between both groups-with the experimental group being lessregardingsome health problems like diaper rash, conjunctivitis and oral thursh (p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>KRONİK HASTALIĞIN ÇOCUKLAR VE ANNELERİNİN DEPRESYON D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNEVE ANNE-ÇOCUK İLİŞKİLERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİSibel SÖNMEZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Bahire BOLIŞIKİzmir-1998ÖZETSağlık alanındaki son gelişmeler artık birçok hastalığın ölümcül olmaktan çıkıpkronikleşmesine neden olmuştur. Günümüzdeki kronik hastalığı olan çocuk ve yetişkin nüfusugittikçe artmakta ve kronik hastalıklar, dünyada ve bütün sanayileşmiş ülkelerde görülen enönemli sağlık sorununu oluşturmaktadır.Biyopsikososyal bir varlık olan insan hastalıktan sadece bedensel olarak etkilenmemektedir.Doğal olarak çocuklar ve aileleride hastalıktan yalnızca biyolojik olarak etkilenmezler.Bu çalışma kronik hastalığın anne ve çocuk depresyonuna ve anne çocuk ilişkilerineetkilerinin incelenmesi amacı ile kesitsel olarak planlanmıştır.Araştırmamızın örneklemini Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma HastanesiÇocuk Hastalıkları Kliniği, Sosyal Sigortalar Kurumu İzmir Eğitim ve Araştırma Hastanesi ÇocukHastalıkları Kliniği ve Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi Kliniklerinde takip edilen hasta çocuklar veanneleri ile Milli Eğitim Bakanlığı Özkanlar İlköğretim Okulu devam eden sağlıklı çocuk veanneleri oluşturmuştur.Araştırmadan elde edilen bulgular değerlendirildiğinde;Kronik hastalığa sahip çocukların (13.62±4.33) depresif oldukları saptanmıştır. Kronikhastalığın türüne göre incelendiğinde; All tanılı çocuklarda % 24, DM tanılı çocuklarda %20.0depresyon saptanmıştır.Araştırma kapsamında ki kronik hastalığa sahip çocuk annelerinin (22.68 ±10.36) depresifbulgular bulunmuştur. Hastalığın türüne göre ise: ALL tanılı çocukların annelerinin %64.0’ündeağır, %32.0’sinde hafif; DM tanılı çocukların annelerinin %16.0’sında ağır, %48.0’inde hafifdepresif bulgular saptanmıştır.Çocuklar ve annelerinin ilişkilerine kronik hastalıktan olumsuz etkilendiği saptanmıştır.Kronik hastalığa sahip çocukların annelerinin çocukları ile ilişkilerini (150.14±10.48) sağlıklıçocuğa sahip annelere göre daha fazla reddettikleri bulunmuştur. Kronik hastalık grubunda iseözellikle DM tanılı çocuğa sahip annelerin AÇİAÖ ortalaması yüksek bulunmuş (153.00±7.519ve anlamlı derecede ALL tanılı çocuğa ve sağlıklı annelere göre daha fazla reddetmegösterdikleri saptanmıştır.Annelerde olduğu gibi çocuklarında anne çocuk ilişkileri kronik hastalıktan etkilenmektedir.Kronik hastalığa sahip çocukların AÇİÇÖ puan ortalamaları (152.34±10.84) sağlıklıçocuklardan yüksek bulunmuştur. Ancak annelerin aksine ALL‘li çocukların AÇİÇÖ puanortalamaları (158.92±16.55) DM tanımlı ve sağlıklı çocuklardan yüksek bulunmuştur. Bu da ALLçocuklarda anne-çocuk ilişkilerinin daha çok reddedildiğini göstermektedir.Yaş, cinsiyet ve tanı süresinin anne-çocuk depresyonuna ve ilişkilerine etkisinin olmadığısaptanmıştır.<strong>26</strong>8


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriTüm bu bilgiler doğrultusunda kronik hastalığa sahip çocuklar ve anneleri için, hastalık,iyilik halinin sürdürülmesi, tedavi prognoz hakkında eğitim programlarının hazırlanması; çocukve anneler için medikal tedavinin yanı sıra hastalığı kabullenmelerinde ve hastalığın yarattığıstresle baş etmelerine yardımcı olacağı düşünülen psikolojik tedavininde desteklenmesi,çocukların duygularını ifade etmelerini sağlayacak ortamların sağlanması ve aileler içindanışma servislerinin ve dastek gruplarının oluşturulması önerilmiştir.SUMMARYThe widely and latest improvements carried out in the field of health (medicine) have wardedoffmany immortal diseases and their side effects beside having reduced their quality to “chronic” inpresentTime many populations including ifants and adults who adopted “chronic disease” aregradually increasing, moreover, it is reparded as the most immortant health associated problem onthe world and in all industrialised countries.Human being, as being a biopsychosocial existense (creature) is affected by this disease notonly just physically. Naturally the children and their families are also affected by the addresseddisease biologically.This contributed study has been planned sectionally.İn order to examine (scrutinize) the effects of this disease on mother and infant depression andamongst their relations. The sample-group of our research tracked at Education and ResearchHospital and its allied child diseases (infections) clinic of Aegean University, Social Insurancesfoundation and its allied İzmir education’s Özkanlar primary school, includes healthy children andmothers.The outstanding datas of this research are obtained by the use of the personel information formcomprising the sociodemographic features and infestional of the children and their families, familyacceptance and refusal scak (child form, AÇİÇÖ), inventory of back depression, Scale of family childrelations (mother form AÇİAÖ)The inquiry forms have been applied to the children and their mothers who have acquired thechronic disease personsally by the researcher. Healthy children and their families have beeninformed about the up-date research while being they getting forms issued and they have asked forfilling them out.In case of evaluating the findings resulted from the research;The children who are captured by the chronic disease (13.62±4.33) are confirmed to be underdepression are confirmed to have %20 of the disease. The mothers in the cover-up of the researchwho acquired line Chranic disease are found to have disposed findings. On the other hand,according to the type of the disease; the mothers of the children having ALL diagnesis, have severely%64 of the disease, %30 of them having light depression, and the mothers of the children havingDM-diagnosis had %16 severly, %48 of them had been detected to have light of the depressivefindings.The relation between the children and their mothers has been preoved to be affected by thechronic disease. The mothers of choronically inected children are found to be refusing their relationswith their children more when compared to mothers having healthy children (150.14±10.84). But,in the group of chronic disease especially the mothers of DM-dioynosed children’s AÇİAÖ overagehave been found to be high (153.00±7.51) and in a meanningtful degre, they are detected to showoff more rejection when compared to the mothers having ALL–diagnosed and healthy children.<strong>26</strong>9


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Just like in the case of mothers, the relations of children are also affected by the chronic disease.The AÇİÇÖ point overage of children who have chronic disease are found to be hiper than that ofhealthy Children (152.42±10.48). Nevertheless, in contrast to the mothers, the AÇİÖÇ point overageof children having ALL-diagnosis has been found to be much more hiper than the children adoptingDM and healthy childreen. As a result, this shows that the children adopting ALL diagnoses reefusetheir mother–child relations more than the other groups.It has been also proved that “age” , ”sex” and “span of diagnosis” factors do not have any effecton mother-infant depression and relations. In light of all these informative findings, it has beenproposed that; disease, the continuation of welfare education programs pertaining to the cure andpropnose be prepared; besides the medical treatment fort he children and their mothers thesupport of the considered psycholgic treatment that thought to be helpful in coping with the streswhich stemming from the disease and their acceptance of this disease.P.S : The bold words ALL and DM are to be kept the same.270


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriPREMAT<strong>Ü</strong>RE BEBEKLERDE KULAK TIKACI KULLANILMASI İLE G<strong>Ü</strong>R<strong>Ü</strong>LT<strong>Ü</strong>N<strong>Ü</strong>NAZALTILMASIYLA FİZYOLOJİK VE DAVRANIŞSAL CEVAPLARINDEĞERLENDİRİLMESİArfiye ŞENDanışman Öğiretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Bahire BOLIŞIKİzmir-1998ÖZETYenidoğan yoğun bakım ünitelerindeki yüksek şiddetteki gürültü prematüre bebekler içinhem tehlikeli hemde stres yaratıcı bir durumdur. Bazı araştırmacılar, yüksek şiddetteki gürültüdüzeyinin işitme kaybına, farklı fizyolojik ve davranışsal cevaplara neden olduğuna dair delillergöstermişlerdir. Zahır ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada (1995) prematüre bebeklere kulaktıkacı uygulanarak gürültü şiddetinin düşürülmesiyle fizyolojik ve davranışsal cevaplaraetkisi kanıtlanmıştır. Bu çalışmada, gürültü şiddetinin düşürülmesinin fizyolojik ve davranışsalcevaplara etkinliğini göstermek amacıyla planlanmış olup, yenidoğan yoğun bakımünitesindeki 28 prematüre bebeğe bir gün kulak tıkacı (ıslak pamuk) kullanılarak, bir gündekulak tıkacı kullanmadan 5’er dakika ara ile sabah (10-12), öğle (14-16), akşam (22-24) saatleriarasında 6 defa bebekler gözlenmiştir. Bu veriler varyans, split plot analizi, K,-kare Fisher exacttesti kullanarak değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeye göre bebeklerin kulak tıkacı olduğudurumda, oksijen saturasyonu ortalama değeri daha yüksek ve oksijen saturasyonundalgalanmaları daha az, kalp hızı ve solunum sayısının kulaklarının açık olduğu duruma göredaha düşük olduğu ve daha stabil halde kaldığını açık olduğu duruma göre daha düşük dahaseyrek olarak davranış durum değişikliği bulunmuştur. Uyku durumunda daha uzun sürekaldıkları ve kesintisiz periodların daha uzun sürdüğü saptanmıştır. Tüm bunlardan sonra şuzorunludur ki, Yenidoğan Yoğun Bakım <strong>Ü</strong>nitelerinde etkin ve kararlı biçimde gürültü şiddetiniazaltmak için bu konuda önlem alınmalıdır.SUMMARYHigh intensity noise values in New Birth Intensive Care Units are dangerous and stres creativefor premature babies. Some researchers demonstrated evidences related to loss of hearing,different physiological and behavioural responds caused by the high intensity noise level. In a studymade by Zahır and friends (1995) effect of noise was proved ear plugs in order to reduce theintensity of noise. In this study also, in order to evaluate reduction of noise intensity withphysiological and and behavioural responds, one day long by using ear plugs (wet cotton) on28 premature infants in New Birth Intensive Care Unit, an done day long without using ear plugswith intervals of 5 minutes, between the hours of in the morning (10-12), in noon (14-16) in evening(22-24) totaly 6 observations were made. These data was evaluated by using variance, analysis ofvariance split plot, which is Mouse, Fisher’s exact test. According to this evaluation it wasdemonstrated that in situations of infants having ear plugs on, average value of oxygen saturationhigher and fluctuation of xygen saturation lesser, heart speed and respiration count were lowerwhen compared to ear open situations and remained more stable. It was discovered thatbehavioural changes in these infants were rare. They remained longer period in sleep anduninterrupte periods to last longer were stated. After all this is compulsory that preventiveprecautions should be taken to reduce noise intensity in effective and determined manner in NewBirth Intensive Care Units.271


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>HEMODİYALİZ TEDAVİSİNİ S<strong>Ü</strong>RD<strong>Ü</strong>REN ÇOCUKLARDA TERMİNOLOJİ BİLGİSİNİNİNCELENMESİ VE ÖĞRETİLMESİArzu ÖZT<strong>Ü</strong>RKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Bahire BOLIŞIKİzmir-1998ÖZETBu çalışma, hemodiyaliz tedavisi sürdüren çocuklarda; hemodilayize özgü terminolojianahtar alarak,”Kimdir?” “Nedir?” sorularına dayanan, basit açıklamalı görsel öğretimin,çocukların hastalıkları ve hemodiyalize tedavilerine yönelik temel bilgileri öğrenmeleri üzerineolan etkilerini incelemek amacıyla tek yönlü deneysel olarak yapılmıştır.Çalışma, 30 Eylül 1997-15 Kasım 1997 tarihleri arasında 3 ayrı hemodiyaliz ünitesindetedavileri sürdürülen 13‘ü kız, 25’i erkek, yaş ortalamaları xx±xx olan toplam 38 çocuküzerinde yapılmıştır. Veri toplamam araçları olarak, araştırmacı tarafından geliştirilen “HastaTanıtım Anket Formu”, ”Aile Tanıtım Anket Formu” ve “Terminoloji Bilgisi Saptama Formu”kullanılmıştır. Hemodiyalize özgü basit terminoloji bilgisinin incelenmesi ve öğretilmesi 3basamakta gerçekleştirilmiştir. I. basamakta; çocukların öğretim öncesi terminoloji bilgidüzeylerinin saptanmış, II. basamakta; sözlü ve yazılı anlatım uygulanmış ve III. basamakta;öğretim sonrası çocukların terminoloji bilgi düzeylerindeki değişiklikler belirlenmiştir. Bubasamaklar ardışık 4 hemodiyaliz seansı sırasında 15-20 dakikalık sürelerde gerçekleştirilmiştir.Elde edilen veriler; yüzdelik hesaplaması, t testi, tek yönlü varyans analizi kullanılarakdeğerlendirilmiştir.Yapılan analizlerde, eğitim öncesi, yaş ile puan ortalamaları arasında ilişki bulunmazken,eğitim sonrası 9-14 yaş grubunun puan ortalaması, 15-18 yaş grubuna göre anlamlı olarakyüksek bulunmuştur. (p


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleri0.44±0.16). Terminolojiye dayalı görsel öğretim sonrasında terim bilgi düzeyi anlamlı olarakartmıştır. (eğitim sonrası puan ortalaması 0.88±0.08).Araştırmadan elde edilen bulgular, hemodiyalize özgü terminolojize özgü terminolojiyianahtar olarak “kim kimdir?” ne nedir?” sorularına verilen basit açıklamalı görsel öğretiminhastalığa ve tedaviye yönelik temel bilgileri verdiği ve çocukların tedaviyi öğrenmelerinikolaylaştırdığını göstermektedir.SUMMARYThis study was performed depending on–one–direction experiment by taking the terminologyrelated to hemodialysis as the key in order to examine the efects of visual education with simpleexplanations including questions “Who?” ,”What?” on children diseases and their learning basicknowledge about hemodialysis treatment in children under hemodialysis treatment.The study was performed between September 30, 1997 – Nowember 15,1997 over 38 children,13 of whom are girls and 25 of whom are boys, in three separate hemodialysis units. ”PatientIntroduction Questionnaire Form”, Family Introduction Questionnaire Form”, and “TerminologyKnowledge Determination Form” developed by the research are used as data collection tools. Theteaching and examination of the basic terminology knowledge related to hemodialysis is achievedin three steps. In the first step, the knowledge level of children before teaching term is determined. Inthe second step, oral and written explanation is applied and in the third step, the changes in theterminology knowledge level of children after teaching is determined.The data obtained is evaluated using percentage calculation, One-Way ANOVA and T test.While no relation was found between the age and points before teaching in analysis, the pointaverage in 9-14 age group is significantly higher than 15-18 age group.Before education, the point average of the group asking the meaning of words is statisticallyhigher compared to the group asking no question.Before education, the difference between the point average of the children who find the answerexplanatory and that of children who do not ask any question is statistically significant when thechildren’s evaluation of answers they get is considered.The terms known by most the children before education and taught easily after education are“kidney”, “renal failure”, “hemodialysis unit”,”hemodialysis nurse”, “hemodialysis technician”,“h”emodialysis machine” , “hemodialysis catheter “ , “heparin” , “mediccine”, “diet” and “salt”.The terms unknown before teaching but learned easily after education are “nephrology”,”hemodialysis”, ”blood line“, “artificial kidney”, “dialyzer”, ”dialysate”, ”fistula”, “sterile”,“infection”, ”ultrafiltration”, ”dry weight”, ”edema”, ”postassium”, “urea”, ”calcium” and“phosphours”.The terms which are known least before education and perceived to be learned most difficult bythe children after education are “nephrologist”, “graft”, “protein”, “creatinin” and “calorie”.When the results before and after education are examined in general, it is determined that theterm knowledge levels of the patients are insufficient before education (the point averages is0.88±0.08).The findings obtained from the research shows that the visual education with basic explanationgiven the questions “Who?”, “What?” using the teminology related to hemodialysis as the key givesthe basic information about the disease and treatment and facilitates the children’s learning thetreatment.273


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>VERİLEN KEMOTERAPİ YAN ETKİLERİYLE İLGİLİ BİLGİNİN ANNELERİNANKSİYETE D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİAycan ERDURANİzmir-1998ÖZETBu çalışma yeni kanser tanısı konulmuş çocukların, annelerine verilen kemoterapinin yanetkileriyle ilgili eğitimin anksiyete düzeylerine etkisinin incelenmesi amacıyla tanımlayıcı–yarıdeneysel olarak yapılmıştır.Çalışma 8 Haziran-21 Ağustos 1998 tarihleri arasında iki ayrı hastanede yeni tanı almış,deney grubunda 11 erkek, 9 kız çocuk annesi, kontrol grubunda 12 erkek, 8 kız çocuk anneleriüzerinde olmak üzere toplam 40 anne üzerinde yapılmıştır. Veri toplama araçları olarakaraştırmacı tarafından geliştirilen aile tanıtım formu ve Spielberger’in durumluluk-süreklikkaygı puanları saptanmış ve kemoterapinin tanımı, nasıl ve neden verildiği ile ilgili genelbilgiler verilmiştir. 2. basamakta kemik iliği tanımı, kan hücrelerinin tanımları, sayıları vebunların sayısının azalmasında dikkat edilecek noktalar anlatılmıştır. 3. basamakta sindirimsistemiyle ilgili sorunlar, deride oluşan yan etkiler ile kemoterapinin aile yaşantısı üzerine etkisiaçıklanmış ve 3. basamak sonunda durumluk-süreklik kaygı formu tekrara doldurulmuştur.Elde edilen veriler; yüzdelik hesaplaması, schefe testi, tek yönlü varyans analizi kullanılarakdeğerlendirilmiştir.Yapılan analizlerde eğitim öncesi her iki grubun durumluk kaygı ölçek puan ortalamalarıyüksek bulunmuştur. Eğitim verildikten sonra deney grubunun durumluk kaygı ölçek puanortalamasının düşmesi istatistiksel olarak anlamlıdır. (p


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleridefinition of bone marrow, definition and number of blood cells and points tos pens attention ondecreasing of those were noted. In the stage, problems relating with digestive system, side effectoccurs on skin and the effects of chemotherapy on family life were explained and anxiety form werelogged again in the of 3rd stage.The data obtained were evaluated by using percentage computing, scheffe test, singleedirection variation analysis. During the analysis the condition-continuity of anxiety score averageso both group were found high before the training.Decreasing of the condition-continuity of anxiety score average of experiment group after thetraining were given is statistically significant (p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>MEKANİK VENTİLATÖR DESTEĞİ ALAN YENİDOĞANIN BAKIMI KONUSUNDAGELİŞTİRİLEN STANDART HEMŞİRELİK BAKIM MODELİNİN BAKIM KALİTESİNEETKİSİHatice BAL YILMAZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof .Dr. Zeynep CONKİzmir-1999ÖZETBu çalışma, mekanik ventilatör desteği alan yenidoğan bebeklere verilen standarthemşirelik bakımının, bakım kalitesine olan etkisini incelemek amacı ile deneysel olarakyapılmıştır.31 Ağustos 1998 - 20 Mayıs 1999 tarihleri arasında, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi HastanesiYenidoğan Yoğun Bakım <strong>Ü</strong>nitesi’nde mekanik ventilatörlere bağlanan 15 araştırma, 15 kontrolgrubu yenidoğan bebek araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Veri toplama araçları olarakbebeklerin sosyo demografik özelliklerini saptamak amacıyla “Hasta Bilgi Formu”, Araştırmacıtarafından geliştirilen “Standart <strong>Hemşirelik</strong> Formu“ ve sonuç kriterlerine ulaşma durumlarınısaptamak amacıyla “Sonuç Kriterlerini Değerlendirme Ölçeği” kullanılmıştır. Sonuç KriterleriniDeğerlendirme Ölçeği’nde 4 hemşirelik tanısı (1. Yetersiz Solunum ve Gaz DeğişimindeBozulma, 2. Sıvı Elektrolit Dengesizliği, 3. Enfeksiyon Gelişme Olasılığı, 4. Ailede Anksiyete, başetmede yetersizlik) ve bu tanıların çözümlendiğinin gösteren sonuç kriterleri yer almıştır.Araştırma grubuna standart hemşirelik bakımı verilmiş, kontrol grubu ise rutin servis bakımıalmıştır. Elde edilen veriler; Ki-kare, Fisher-kesin Ki kare ve student t testi kullanılarakdeğerlendirilmiştir. Yapılan analizler sonucunda, araştırma ve kontrol grubu bebeklerin sosyo–demografik özelliklerinin benzer olduğu saptanmıştır.Standart hemşirelik bakımı araştırma grubu lehine avantaj sağlanmasına karşın, yapılanistatistiksel analizde her iki grubun sonuç kriterlerine ulaşma durumlarında fark bulunmamıştır.(p>0.05).Araştırmadan elde edilen bulgular sonucunda, standart hemşirelik bakımı vermenin,mekanik ventilatöre bağlanan yenidoğanların bakım kalitesine pozitif etkisi olduğusaptanmıştır.Anahtar Kelimeler: <strong>Hemşirelik</strong> Standartları, Bakım Standartları, Uygulama Standartları,Yenidoğan, Mekanik Ventilasyon.SUMMARYThis study has been planned as an experimental research in order to determine the impact ofstandards of nursing care on quality of care in mechanically ventilated newborns.Thirty newborns (15 control and 15 experimental group) who had been mechanically ventilatedin the Neonatal Intensive Care Unit Ege University Hospital composed the sample of the study. Thestudy has been completed between the dates of 31 August, 1998 - 20 May, 1999. The data has beencollected by means of three forms which were “Patient Questionnaire Form”, “Standart Nursing276


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriCare Form“ and “Evaluation Scale of Outcome Criteria” Evaluation Scale of Outcome Criteriaconsists of 4 nursing diagnosis (1. Impaired gas Exchange and Infecctive airway clearance, 2. Fluidand electrolyte İmbalance, 3. Risk of enfection, 4. Inadeguate hygience) and their outcome criteriathat illustrates yhese diagnosed have been solved.The experimental group was treat by standart nursing care, control group was treated by thecommon care runned by nurses. The data was analysed the Chi-square, Fisher exact and Student ttests. It was determined that socia–demographic features among experimental and control groupare smilar.The result have demonstrated that Standard nursing care provide many advantages on thesignificant difference concerning the outcome crieria for both groups (p>0.05).It was also found that standart nursing car efor mechanically ventilated newborns have apositive impact on quality of newborn care.Key Words: Nursing Standards, Care Standards, Practice Standards, Newborn, MechanicVentilation.277


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>YANIK PANSUMANI DEĞİŞİMİ ESNASINDA ÇOCUKLARIN HİSSETTİKLERİAĞRININ BELİRLENMESİBelgin DANIŞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Zeynep CONKİzmir-1999ÖZETAraştırma 7-18 yaş grubu yanık tedavisi gören çocukların pansuman değişimi esnasındahissettikleri ağrının belirlenmesi amacıyla planlanmıştır. Betimleyici olarak puanlanan araştırmaMayıs 1998 ve Nisan 1999 tarihleri arasında Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Araştırma Uygulama HastanesiÇocuk Cerrahisi Yanık <strong>Ü</strong>nitesi’nde yürütülmüştür.Araştırma örneklemini Çocuk Cerrahisi Yanık <strong>Ü</strong>nitesinde yanık tedavisi gören 10 çocukoluşturulmuştur. Çocuk 7-9 yaş, 10-12 yaş, 13-15 yaş ve 15-18 yaş gruplarına ayrılmıştır.Veri toplama aracı olarak ağrılarını kendilerinin değerlendirildiği Wong ve Baker’ın yüzifadelerini derecelendirme skalası ile vizüel analog skalası kullanılmıştır. Her iki skala çocuğunyanık ünitesine kabulünden sonra sırası ile birinci, ikinci, üçüncü pansuman değişimisonrasında uygulanmış ve skalar için ayrı ayrı ortalama ağrı puanı elde edilmiştir.Verilerin değerlendirilmesi sonucunda çocukların her iki skalada da ağrısızlığı hiçişaretlemedikleri görülmüştür. Cinsiyet, eğitim düzeyi, yanık yüzdesi, anne-baba yaşları, babaeğitiminin ağrı puan düzeylerini etkilemediği sonucuna varılmıştır.Çocukların önceki hastane deneyimlerinin Vizüel analog skalası ile yapılan değerlendirmedeağrı puan düzeylerini etkilediği, daha önce hastane deneyimi olmayanların ağrı puandüzeylerinin daha yüksek olduğu görülmüştür. (P=0.019). Annelerin eğitim seviyesininde ağrıpuan düzeylerini etkilediği, eğitim seviyesi düşük annelerin çocuklarının ağrı puan düzeylerinindaha düşük olduğu sonucu çıkmıştır. (P=0.04).Araştırmanın sonucu ışığında, yanılgıların aksine çocukların ağrı çektiği, ağrılarına yardımcıolmak amacıyla hemşirelere hizmet içi eğitim programları düzenlenebileceği ve servislerleişlemleri tanıtıcı hazırlıklar yapılması araştırmanın genişletilmesi önerilebilir.278


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARIHEMŞİRELİĞİ ANABİLİM DALIDOKTORA TEZLERİ279


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>280


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriDEĞİŞİK YERLEŞİM BÖLGELERİNDE ANNELERİN BEBEK BAKIMI BİLGİLERİNİNDEĞERLENDİRİLMESİZeynep CONKİzmir-1978ÖZETÇalışmamızda uygulanan anket ile kırsal ve kentsel bölgelerde yaşayan toplam 250 anneninbebek bakımı üzerine olan bilgileri araştırıldı.Anket İzmir ilinde <strong>Ü</strong>niversite hastanesi Kadın Doğum ve Jinekoloji Kliniğinde doğumyapmış annelerle görüşülerek, İzmir iline bağlı sağlık hizmetleri yönünden sosyalize olmuş veolmamış ilçe ve köylerde ise ev ziyaretleri yapılarak uygulandı.Anket formları Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Elektronik Hesap Bilimleri Enstitüsünde Khi-kare bağımsızlıktesti ve Khi-kare homogenlik testi Crtogonal parçalamalar programı uygulanarakdeğerlendirildi. Bulgular kaynaklarda elde edilen bilgiler ile tartışıldı.Sonuç olarak gerek sağlık hizmetleri yönünden sosyalize olmuş ve gerekse olmamışbölgelerde yaşıyan annelerin çocuk bakımı üzerine olan bilgilerinin yetersiz olduğu anlaşıldı.Bu yönde bölgeler arasında anlamlı bir fark olmadığı saptandı.Annelerin eğitilmesi için Toplum Sağlığı Hemşirelerinin ve yetenekli ebelerin yetiştirilmesininönemine de değinildi.281


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>FARKLI SOSYO EKONOMİK D<strong>Ü</strong>ZEYDEN GELEN İLKOKUL ÇAĞI ÇOCUKLARININFİZİK GELİŞMELERİNDEKİ ETKİLERİGüneş AKGÖN<strong>Ü</strong>LDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Müfit ARCASOYİzmir-1981ÖZETBu araştırma İzmir’in iki değişik semtindeki ilkokul çocuklarından rastgele örneklemeseçilmiş, 1392 öğrencilik bir örnek üzerinde yürütülmüştür. Örneğin yarısını üst sosyoekonomikgrupları temsil eden Alsancak Gazi Okulu öğrenciler, diğer yarısını da alt ekonomikgrupları temsil eden Gültepe gecekondu bölgesi çocukları oluşturmuştur.Sosyo-ekonomik bakımdan farklı toplumlardan gelme ilkokul çocukları fiziksel gelişmedurumları bakımından incelenmişlerdir. Gültepe İlkokul öğrencilerinden ağırlık ve boy ölçümüortalamaları, diğer grup öğrencilerden anlamlı düzeylerde düşük bulundu. Bu sonuçların ailegeliri, ailede çalışan kişi, ölen çocuk sayısı gibi değişkenler de korelasyon ilişkisi belirlendi.Sonuç olarak, ekonomik fiziksel büyüme üzerindeki etkisinin belirgin olduğu görüldü.SUMMARYFort his study a total sample of 1392 school children were randomly chosen from theelementary schools of two different neigborhoods of İzmir .Half of the sample were from AlsancakGazi School, which represent the children of the upper socio-economic groups.The other halfrepresting the later economic groups were from Gültepe slum are.The children of this two soci-economically different populations were studied for their states ofphysical growth. The mean weight and stature measurements of Gültepe children were significantlylower then the other group. This reults were found to be correlated to the variants as the familyincomes, the counts of living and died children and the working individuals in the families. Effects ofeconomic stress on physical growth were evident.282


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriİDRAR YOLU ENFEKSİYONU OLAN ÇOCUKLARIN ANNELERİNİN BU HASTALIĞAİLİŞKİN BİLGİ VE UYGULAMALARININ SAPTANMASI VE EĞİTİMİN HASTALIĞINİYİLEŞMESİNDE ETKİSİNİN İNCELENMESİEmine ERDALDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alphan CURAİzmir-1982ÖZETBu çalışma, çocuklarına idrar yolu enfeksiyonu tanı konulan annelere, planlı eğitimuygulamanın çocuklarının iyileşme durumuna etkilerini incelemek amacıyla planlanmıştır.Araştırma, Eylül 1981 - Mayıs 1982 tarihleri arasında Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Çocuk Sağlığı veHastalıkları Birimi polikliniğine başvurup, çocuklarına idrar yolu enfeksiyonu tanısı konulan0-18 yaşlarındaki yüz çocuktan oluşan bir örneklem üzerinde yapılmıştır.Bu çocuklar yaş, cins ve anne eğitimine göre eşleştirilerek deney ve kontrol gruplarıoluşturulmuştur.Araştırmacı tarafından, annelerin idrar yolu enfeksiyonunu ve koruyucu önlemleribilmelerinin önemli olduğu düşünülerek bir eğitim programı geliştirilmiştir. Bu eğitimprogramında; idrar yolu enfeksiyonu, belirtileri ve koruyucu önlemlere ilişkin konularsaptanmıştır.Örneklemdeki çocukların annelerine idrar yolu enfeksiyonuna ilişkin bilgilerini saptamaküzere öntest soru kağıdı uygulanmıştır. Bu arada deney grubunu oluşturan 50 anneye deplanlanan eğitim verilmiştir.Örneklemdeki çocukların annelerine idrar yolu enfeksiyonuna ilişkin bilgilerini saptamaküzere öntest soru kağıdı uygulanmıştır. Bu arada 50 anneye de planlanan eğitim verilmiştir.Eğitimin etkinliğini ve çocuklardaki iyileşme durumunu saptamak için 20 gün sonraannelerle görüşülerek sontest soru kağıdı uygulanmıştır.Öntest soru kağıtlarının değerlendirilmesi sonucunda annelerin idrar yolu enfeksiyonukonusunda bilgi ve uygulamalarının eksik olduğu görülmüştür. Ayrıca planlı eğitim uygulanandeney grubunda idrar yolu enfeksiyonuna ilişkin bilgi ortalamalarındaki artış anlamlı olarakfazla olup, bu gruptaki iyileşme oranı da yüksek bulunmuştur (%92).Uygulanan eğitim programının annelerce gerekli, yeterli ve kolay anlaşılır olduğu saptanmıştır.Bu planlı eğitiminde sağlık ekibi üyesi olan bir hemşire tarafından yürütülmesinin uygunolacağı belirtilmiştir.283


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>MEKONYUM ASPİRASYON SENDROMLU BEBEKLERİN SAĞALTIMINDAPOSTURAL DRENAJ ETKİNLİĞİNİN İNCELENMESİBahire BOLIŞIKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Güngör NİŞLİİzmir-1985ÖZETBu çalışma, postrual drenaj’ın mekonyum aspirasyon sendromlu bebeklerin iyileşmesine veiyileşme sürelerinin kısaltılmasına olan etkilerinin incelenmesi amacı ile planlanmıştır.Araştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniğinde1 Şubat 30 Temmuz 1985 tarihleri arasında, mekonyum aspirasyon tanısı ile yatan bebekler veannelerin oluşturduğu bir örneklem üzerinde yapılmıştır.Veri toplamak amacı ile araştırmacı tarafından annelere anket formu doldurtulmuştur.Bebeklere ise günde 3 kez (sabah-öğle-akşam) postural drenaj uygulanmış, sonuçlarınındeğerlendirilmesinde Silverman Anderson skor’u kullanılmış ve klinik gözlemler değerlendirilmiştir.Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde; yüzdelik, iki ortalama arasındaki farkın önemliliktesti (t testi) ve Kolmogorou-Smirnov testi kullanılmıştır.Verilerin değerlendirilmesi sonucunda, yapılan postrual drenaj’ın etkili olduğu ve mokonyumaspirasyon sendrom’lu bebeklere bakan doktor ve hemşirelerin uygulamalarına posturaldrenaj yöntemini de almaları önerilmelidir.Uygulama eksikliklerinin giderilmesi için gerekli eğitim programlarının düzenlenmesi ve bueğitimi yürütecek kişilere görev içi ve sürekli eğitim verilmesi önerilmektedir.284


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriİZMİR METROPOL<strong>Ü</strong>NDE 0-60 AY ARASI ÇOCUKLARDA AŞILAMA YAYGINLIĞININDEĞERLENDİRİLMESİ İLE AŞILAMAYI ETKİLEYEN ETMENLERİN VEBAĞIŞIKLAMADA HEMŞİRENİN ROL<strong>Ü</strong>N<strong>Ü</strong>N ARAŞTIRILMASIZümrüt BAŞBAKKALDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Zeynep CONKİzmir-1990ÖZETGeçmiş yıllarda yapılan genişletilmiş ve hızlandırılmış bağışıklama programı ardından,<strong>Ü</strong>lkemizde ve dünya çocuklarında aşılanma oranlarının arttığı bilinmektedir. Bu oranlarınkampanya döneminin ardından düştüğü şüphesi yaygındır. Bu araştırmada da bu doğrultudaİzmir metropolünde 1983 yılında 0-60 ay arası çocuklarda aşı ile korunabilir beş hastalığa karşıtam aşılı çocuk oranını saptamak ve İzmir il Sağlık Müdürlüğü’nün kampanya sonrası araştırmasonuçları ile karşılaştırmak BCG aşısı ile aşılanma oranın, aşı uygulamalarından sonra görülenyan etkileri, çocukların aşılanmama nedenlerini, aşılamada hemşirenin etkisini ve aşılanmayıetkileyen etmenleri saptanmak amaçlanmıştır.Araştırma İzmir metropolünde küme örneklem yöntemi ile yapılmıştır. Araştırmanınörneklemini 4.5.1983 ile 4.5.1988 tarihleri arasında doğan 0-60 ay yaş grubundan 215 çocukoluşturmuştur. Araştırmanın bağımsız değişkenleri olarak çocukların yaşı, cinsiyetleri, aileninkaçıncı çocukları oldukları, anne ve babanın yaşları, eğitim düzeyleri, çalışma durumları, aileninsosyo-ekonomik durumu, sosyal güvenceleri, çocukların aşılanmasında ailede karar verenebeveyn, ailelerin bulundukları mahalle yapısı ve aile tipleridir.Çocukların ve ailelerin sosyo-demogrofik ve aşılarla ilgili verilerinin toplanması içi bir anketformu geliştirilmiştir.Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik ve ki-kare testi kullanılmıştır.Değerlendirilme sonuçlarına göre İzmir metropolünde 0-60 ay arası çocuklarda tam aşılıoranının %66.5 olduğu, çocukların aşılarının yapılmaya geç başlandığı ve geç tamamlandığısaptanmıştır. Çocuklardan %87.3’ünün BCG aşısı yapılmıştır. Çocuklara uygulanan tüm aşıdozlarını % 12.5’inde yan etki bulgusu ortaya çıkmıştır. Tüm aşı dozları arasında yan etki olarakateş yükselmesi % 11.5 oranındadır. Çocukların aşılanmama nedenleri arasında %43.7 oranındaaileden gelen engeller oluşturmuştur. Çocukların aşılarının % 40.6’sının hemşireler, %11.3’ününözel hekimler tarafından yapıldığı saptanmıştır. Anneler aşılarla ilgili bilgileri %34.7 oranında27’den öğrendiklerini bildirmişlerdir. Çocukların aşılanma durumlarını etkileyen etmenlerailenin sahip olduğu çocuk sayısı, ailelerdeki üye sayısı, aile tipileri, anne ve babanın eğitimdüzeyleri olarak bulunmuştur.Sonuçlar araştırma hipotezini destekleyici nitelikte olmuştur.Araştırma sonucunda çocuklarda aşılanma oranlarının arttırılması için sağlık personelini bukonuda duyarlı tutacak şekilde sürekli hizmetçi eğitimlerin yapılması, Tıp Fakültesi, hemşirelikve ebelik okullarında bağışıklama konusunda ders ve uygulamaların arttırılması, halk sağlığıalanında çalışan hemşire ve ebelerin annelere bağışıklık konusunda kapsamlı bilgiler vermeleri,halkın en çok etkilendiği kitle iletişim araçlarından televizyon ile bağışıklama konusunda dahakalıcı bilgilerin aktarılması, hastanelerin çocuk servislerine başvuran tüm çocuklarınbağışıklama durumlarının değerlendirilmesi ve bilgisayar sisteminin bağışıklama hizmetlerindekullanılması önerilmiştir.285


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>AİLELERİN SİGARA İÇMELERİNİN VE BAZI ÇEVRESEL FAKTÖRLERİN BEBEKLERDEBRONŞİT, TRAKEİT GÖR<strong>Ü</strong>LME DURUMUNA ETKİSİNİN İNCELENMESİMünevver KILIÇDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Zeynep CONKİzmir-1991ÖZETBu araştırma, bebeği olan ailelerin evde sigara içme ve önlem alma davranış örüntülerinibelirlemek ve bunları etkileyen etmenleri saptamak, ailelerin sigara içme davranış örüntülerinin,bebeklerde bronşit, trakeit ve diğer akut solunum yolu enfeksiyonlarının görülmedurumuna etkisini incelemek, bebeklerde bronşit, trakeit görülme durumunu etkileyebilecekfaktörleri ve bu faktörlerin etkililik derecelerini incelemek amacı ile yapılmıştır.Araştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi, Çocuk Sağlığı ve HastalıklarıKliniği ve Behçet Uz Çocuk Hastanesi’nin Normal Çocuk Polikliniklerinde ve 6 Ana Çocuk Sağlığıve Aile Planlaması Merkezi ile 3 Sağlık Ocağında, 15 Mart 1989 - 15 Haziran tarihleri arasında bumerkezlere gelen 10-12 aylık, 600 bebek ve annelerinin oluşturduğu bir örneklem üzerindeyapılmıştır.Araştırmada, veri toplama yöntemi olarak görüşme, kayıt ve anket formu uygulanmıştır.Bebeğe ve ailelere ilişkin tanıtıcı bilgiler, bebeklerin bir yıllık yaşamında bronşit öyküleri,ailelerin sigara içme alışkanlıklarının yer aldığı bir anket formu ve bebeği olan ailelerin evdesigara içme ve önlem alam davranışlarını belirleyici ailelerin sigara içme davranış örüntüleriskalası geliştirilmiştir.Verilerin değerlendirilmesinde; yüzdelik, varyans, t testi, Ki-kare (x 2 ) ve basamaklı regresyonanalizleri uygulanmıştır.Araştırma sonuçlarına göre; bebeklerin önemli bir çoğunluğunun (% 60.0) anne-babalarınınevde içtiği sigara dumanını soludukları, pasif sigara içtikleri ve bebeği olan ailelerde babaların,annelerden daha çok sigara içtikleri saptanmıştır. Eğitim düzeyi düşük anne-babalarınçalışmayan annelerin, gelir düzeyi düşük, geniş ailelerin, bebeklerini düzenli izletmeyenailelerin evde daha fazla sigara içmeleri ve yetersiz önlem almaları sonucu bebeklerinin dahaçok pasif olarak sigara dumanını soludukları bulunmuştur.Ailelerin sigara içme ve davranış örüntülerinin, bebeklerde bronşit, trakeit görülmeoranının arttığı, annenin sigara içmesinin ve babanın sigara içmesinin bebeklerinde bronşit,trakeit görülme durumunu etkilediği bulunmuştur.Aileleri evde sigara içen bebeklere ile birlikte, sosyo-ekonomik düzeyi düşük, evlerindeyakıt olarak odun, kömür kullanan ailelerin bebeklerinde, erkek bebeklerde, ailesiyle aynıodada uyuyan ve ilk 4-6 ay yalnız anne sütü ile beslenmeyen bebeklerde bronşit, trakeitgörülme oranı yüksek bulunmuştur.Bebeklerin bronşit, trakeit görülme durumunu etkileyebilecek faktörler birliktedeğerlendirildiğinde etkililik sırası ile evde sigara içen ebeveyn sayısı, bebeğin beslenme şeklive konut tipidir.Araştırmanın sonucunda, toplumda pasif içiciliğin önlenebilmesi için belirlenen riskgruplarına daha fazla ağırlık vererek sigaranın kapalı yerlerde içilmemesi veya özel olarakayrılan bölümlerde içilmesi, sigara dumanın bebeklere ve insan sağlığına olumsuz etkileri286


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerikonusunda halkın bilgilendirilmesi ve gerekli eğitim programlarının düzenlenmesi ve bueğitimi yürütecek hemşire ve sağlık ekibi üyelerine hizmet-içi ve sürekli eğitim verilmesi,ülkemizde yapı-ev içi hava kalitesi standartlarının belirlenmesi ve ev içi hava kirliliği ve etkileriüzerine çalışmaların yapılması önerilmiştir.SUMMARYThis study was carried out among families with children in order to find out the changes inparents’ smoking habit, percautions they took, and the influencing factors to those changes. It wasalso studied how this habit influencede the incidence of bronchitis, tracheitis and other acuterespiratory tract infections in babies, what the aggravating and alleviating factors were and howmuch those factors influenced the above mentioned disorders.The study was carried out on 600 babaies who were 10 to 12 months old and their mothers whoapplied to the Pediatry Clinic and the Normal Baby Care Unit at the Ege University Research andApplication Hospital and the Normal Baby Care Unit at the Behçet Uz Childrens’ Hospital, to 6Mother and Baby Health and family Planning Centers and to 3 Public Health Centers betweenMarch 15-June 15, 1989.The data were collected through interviews and questionnaires having various informationquestions about the babaies and parents, the signs, symptoms and history of bronchitis, tracheitisand acute respiratory tract infections in babies, and smoking habit of parents.Depending on those data, a chart was formed indicating those snoking habit changes andprecautions they got.In evaluation, various procedures like percentage, variance analysis, T test, Chi –square(x 2 ) andmultiple stepwise regression analysis were used.The findings demostrated that most of the babies (60 %) inspired the smoke caused by theirparents’ smoking, and became possive smokers. In addition, it was discovered that in those familiesfathers smoke more than the mothers. It was found that babies, those from uneduacated families,those with non-working mothers 0, those from lower-income families, those from large families,and those from the families who did not have their infants checked regularly inspired more smokepassivly as a result of their families heavy smoking habits compare to the other families and lackingcautions.It was seen that the incidence of bronchitis and tracheitis in babies was closely related toparental smoking.It was also found that the incidence was quite high among the babies of smoking parents, oflower-income families, of those who used coal and wood for heating, inmale babies, in babies whowere used to sleeping in the same room as their parents and in those who were not only breast – fedin the first four to six months.When the factors leading to bronchitis and tracheitis in babies were compared. It was foundthat parental smoking, method of feding and type of housing were consecutively the most effectiveones.As a result of this study, it could be recommended that cigarette smoking not be allowed inclosed places or be allowed only in reserved ones in order to prevent those under risk of variousdisorders in the sociaty being possive smokers, that the population be acknowledged about thehazards of cigarette smoke on babies and public health, and that the people in the society beinformed about those hazards with the help of trained health personnel. Furthermore, it could berecommended that those personnel be trained with continuous in-service training programmes,that building standards, air-conditioning forms be determined in the whole country and that newstudies be done on air pollution and its negative affects.287


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>HASTANEYE AMELİYAT OLMAK <strong>Ü</strong>ZERE GELEN 7-14 YAŞ GRUBU ÇOCUKLARINKORKULARI VE HEMŞİRELİK UYGULAMALARIVezire ALAKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Zeynep CONKİzmir-1993ÖZETBu araştırma, ameliyat olmak üzere hastaneye gelen çocukların tıbbi işlemlere ilişkinkorkuları ile bunları etkileyen etmenleri incelemek amacı ile yapılmıştır.Araştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Çocuk Cerrahisi AnabilimDalı’na 1991 <strong>Ek</strong>im ayından 1992 Aralık ayına kadar elektrik ameliyat olmak üzere gün alıp gelenmental retarde ve psikolojik sorunları bulunmayan 7-14 yaş grubu 50 deney-kontrol grubuçocukla, norm oluşturmak amacı ile 7-12 yaş grubu 50 sağlıklı okul çocuğunun oluşturduğu100 örneklem üzerinde yapılmıştır.Elektrik ameliyat olmak üzere gelen deney-kontrol grubu çocukların bazısı outpatientbazısı inpatient olgularından ibarettir. Sağlıklı okul çocukları İzmir İli sınırları içerisindeBayramyeri semtinde bulunan Halitbey İlkokulu’nda okuyan öğrencilerden oluşmuştur.Araştırmada veri toplama yöntemi olarak; deney-kontrol grubu çocuk ve ailesiyle ön görüşmeile tıbbi işlem korku ölçeği (CMFS) uygulanmıştır.Okul çocuklarına tıbbi işlem korku ölçeği uygulanmıştır. Deney ve kontrol grubu çocuk veailesiyle ameliyat sabahı ve ameliyat sonrası kontrole geldiğinde olmak üzere 2 defa görüşmeyapılmıştır. Deney grubu çocuklara ameliyat sabahı ameliyatla ilgili 15 dakikalık ön bilgiverilmiş daha sonra tıbbi işlem ölçeği uygulanmıştır. Kontrol grubu çocuklara ameliyat sabahıherhangi bir açıklama yapılmamış, sadece tıbbi işlem korku ölçeği uygulanmıştır. Deneykontrolgrubu çocukların annelerine çocuklarının tıbbi işlemlere ilişkin korkularıyla ilgili sorularıiçeren (17 itemlik) tıbbi işlemlerle ilgili anketi uygulanmıştır. Verilerin değerlen-dirilmesinde;yüzdelik, t testi ve varyans analizleri ile tıbbi işlem korku ölçeğine ilişkin güvenirlik analizleriyapılmıştır.Araştırma sonuçlarına göre; Ameliyattan önce ameliyatı ile ilgili ön bilgi alan deney grubuçocukların ameliyattan sonra korku puan ortalamalarında düşme görülmüş, kontrol grubundadüşme görülmemiştir. Deney-kontrol grubu çocukların annelerinin, çocuklarının tıbbiişlemlerle ilişkin korkularını bildiği saptanmıştır. Anne baba yaşının, çocuğun daha öncehastaneye yatıp yatmamasının, ailede kaçıncı çocuk olma durumunun, ameliyata girerkendavranış, özelliklerinin, tıbbi işlem korku ölçeğini (CMFS) cevaplarken kullandığı kalemin renközelliğinin, uygulanan ameliyatın türünün, çocuğun korkusundaki etkileri incelenmiştir. Ayrıcaokul çocuklarının tıbbi işlemlere ilişkin korku puan ortalamalarına etki eden etmenlerincelenmiştir. Deney-kontrol grubu çocukların korku puan ortalamalarıyla okul çocuklarınınkorku puan ortalamalarında belirgin farklılık olduğu saptanmıştır.Araştırmanın sonucunda ameliyat olacak olan çocukla ailesinin beraberce ele alınıp öneğitim verilmesi, çocukların bilişsel gelişim düzeylerine uygun eğitim verilmesi, bu konu ile ilgilihemşire ve sağlık personeline hizmet-içi ve sürekli eğitim verilmesi ile, tıbbi işlem korkuölçeğinin daha geniş ve farklı yaş-hastalık gruplarına uygulanıp güvenirlik geçerlilik analizleriyapılması önerilmiştir.288


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriTHALASSEMİA MAJORL<strong>Ü</strong> ÇOCUĞU OLAN AİLELERİN UMUTSUZLUK VEDEPRESYON DURUMLARININ İNCELENMMESİSelmin Şenol SEZGİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Zeynep CONKİzmir-1997ÖZETBu araştırmada TM’lu çocuğu olan ailelerin çocuklarının hastalığından etkilenimlerinigösteren umutsuzluk ve depresyon durumları incelenmiştir. TM hastalığının aile yaşamıüzerindeki etkilerinin tanımlanması, TM’lu çocuğun tedavisine devam etmeyen ailelerin devametmeme nedenlerinin tanımlanması ve bu ailelerin profesyonel hemşirelik hizmetlerindenbeklentilerinin tanımlanması amacı ile niteliksel araştırma olarak planlanmıştır.Araştırma Haziran 1995-Nisan 1996 tarihleri arasında, İzmir metropolü içinde Ege<strong>Ü</strong>niversitesi Araştırma Uygulama Hastanesi, Sosyal Sigortalar Kurumu Tepecik Hastanesi veDoktor Behçet Uz Çocuk Hastaneleri Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hematoloji ve Sağlıklı ÇocukPolikliniklerinde yapılmıştır.Bu hastanelerde TM’lu çocuğu olan ailelerden 94’ü ile yüzyüze görüşülmüştür. Aynıhastanelerin Sağlıklı Çocuk Polikliniklerine gelen sağlıklı çocuğa sahip 84 aile ile yüzyüzegörüşülerek kontrol grubu oluşturulmuştur.Ailelerde hem anne hem de babalara ulaşmak hedeflenmiştir. Ancak kiniklerde daha çokannelerin çocuklarıyla oldukları gözlenlenmiş ve görüşmeler anne ağırlıklı gerçekleştirilmiştir.Bu görüşmelerde, Beck Umutsuzluk Envanteri (BU), Beck Depresyon Envanteri ve demografikveriler ile beklentilerine ilişkin soruların yer aldığı anket formu kullanılmştır.Verilerin değerlendirilmesi sonucunda, annelerin eğitim düzeylerinin düşük olması, gelirdurumlarının giderlerden az olması, sosyal sağlık güvencelerinin olmayışı umutsuzluk vedepresyon puanlarında etkili bir değişken olduğu saptanmıştır (p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>TM’lu çocuğu olan babaların umutsuzluk ve depresyon puanlarının yükselme eğilimigösterdiği ancak sınırlı sayıda baba ile çalışıldığı için sonucun anlamlı olmadığı saptanmıştır(p>0.05). Araştırmadan elde edilen veriler doğrultusunda şu önerilerde bulunulmuştur.TM’lu çocuğun tedavisini sürdüren ekip içerisindeki hemşirelerin koruyucu, destekleyici,danışman, yönetici ve eğitici işlevlerini etkin bir şekilde gerçekleştirilebilmelerine fırsat verecekhizmet içi eğitim programlarının düzenlenmesi.<strong>Hemşirelik</strong> hizmetlerinin sunumunda etkin bir bakım için çocuğun ve ebeveynlerinher yönüyle bir bütün olarak ele alınmasını sağlayan “aile merkezli hemşirelik bakımı“çalışmalarının başlatılması.SUMMARYIn this study depression and hopelessness were used as the two parameters studied to show /document the effect of TM on families.This qualitative study was designed for the identification of the effect of TM on the family lifethe reasons of discontinued treatment and the experctations thsese families (with TM) fromProfessional nursing services.The study was carried out in İzmir Metropolitan area between June 1995 to June 1996 inAegean University Research Hospital of Medical Faculty, Tepecik Hospital of Social InsuranceOrganzation and Dr. Behçet Uz Children’s Hospital, Child Hematology and Healthy ChildQutpatient Clinics.Face-to-face interviews were conducted with 94 families with TM and 84 families with healthychildren were also interviewed to from a control group.The aim was to reach both parents however, it was usually the mother who accompanied thechild in the hospital. Therefore, the interviews were mainly carried out with mothers. BeckDepression Scale, Beck Hopelessness Scale and questionnaire containing questions ondemographic data and expectations of parents concerning questions on demographic data andexperctations of parents concerning nursing services, were used in the interviews.The analysis of the data collected as above showed that mothers with only primary schooleducation (%63.8), mothers with income less than necessary expenses (%68.5), and motherswithout any coverage of social insurance systems (%12.9), (exhibited higher scores in the abovestated paremeters). In other words inadequate education, insufficient income and lack of socialinsurance coverage were three important variables determining Beck Hopelessness Scale (BU) andBeck Depression Scale (BDI) scores (p


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriMother with healthy children are full of hope concerning the future of their children (p>0.05),whereas mothers with TM children are not so optimstic about thei children’s future (p0.05).According to the datum’s obtained from this investigator proposed these successions:Nurses, who take role a group for medical treatment of child with TM, must educate about to beeffective protector, supporter, adviser, as a director and educator.“Family centered nursing care“ which supplies the integration of child and family for effectivecare at nursing service, must be start.291


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>PNÖMONİSİ OLAN ÇOCUĞUN BAKIMI KONUSUNDA GELİŞTİRİLENBAKIM STANDARDININ BAKIM KALİTESİNE ETKİSİCandan ÖZT<strong>Ü</strong>RKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Zeynep CONKİzmir-1997ÖZETBu çalışma, Pnömoni tanısı ile yatan çocuk hastaların bakımı konusunda geliştirilen bakımstandardının, bakım kalitesine olan etkisini incelemek amacı ile yarı deneysel olarak yapılmıştır.19 Kasım 1996-20 Mayıs 1997 tarihleri arasında, Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Hastanesi PediatriKliniği’ne bağlı ve Bronkopnomoni tanısı ile yatırılan 30 kontrol ve 30 olgu grubu hasta,araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Veri toplama araçları olarak, hastaların sosyodemografiközelliklerini saptamak amacıyla “Hasta Anket Formu“ ve sonuç kriterlerine ulaşmadurumları ve ulaşılan günleri saptamak amacıyla, araştırmacı tarafından geliştirilen “SonuçKriterlerini Değerlendirme Ölçeği“ (İçerik Geçerliliği 0.9603’tür.) kullanılmıştır.Elde edilen veriler; ki-kare, Mann-Whitney U, Kapa, Crombach Alpha ve t testi kullanılarakdeğerlendirilmiştir. Yapılan analizler sonucunda, kontrol ve olgu grubu hastaların sosyodemografiközelliklerinin benzer olduğu saptanmıştır. Uzman görüşleri alınarak oluşturulanSonuç Kriterlerini Değerlendirme Ölçeği’nde 7 hemşirelik tanısı (Yetersiz Solunum ve GazDeğişiminde Bozulma, Sıvı Elektrolit Dengesizliği, Mevcut Enfeksiyon ve Komplikasyon GelişmeRiski, Vücut Sıcaklığında Yükselme, Yetersiz Hijyen, Ankisiyete-baş etme Yetersizlik ve Bilgi<strong>Ek</strong>sikliği)ve bu tanıların çözümlendiğini gösteren sonuç kriterleri yer almıştır. Yetersiz Hijyen veBilgi <strong>Ek</strong>sikliği dışındaki tanılar, hemşirenin bağımlı girişimlerini gerektirmektedir. Bu beş tanınınsonuç kriterlerine ulaşma durumu incelendiğinde, iki grup arasında anlamlı fark bulunmamıştır.Hemşirenin bağımsız olarak çözümleyebileceği tanıların (Yetersiz Hijyen ve Bilgi <strong>Ek</strong>sikliği)sonuç kriterlerine ulaşılma durumları, çalışmanın en önemli bölümünü oluşturmaktadır. Sonuçkriterleri temel alınarak gerçekleştirilen oldukça sınırlı hemşirelik çalışmalarında; eğitim ile ilgilikriterler, ulaşılmak hedefler olarak belirlenmiştir. Yapılan analizlerde, Yetersiz Hijyen tanısınınve Bilgi <strong>Ek</strong>sikliği tanısının (“Balgamın etkin olaraknasıl çıkartılacağını bilir” kriteridışındaki) tüm kriterlerine olgu grubu hastalar farklılıkla ulaşılmışlardır. (p < 0.01).Sonuç kriterlerine ulaşılan gün ortalamalarına bakıldığında; AnksiyeteBaş etmedeYetersizlik tanısının “Çocuk/refakatçide, huzursuzluk ve ağlama nöbetleri yoktur.” (P < 0.05),Yetersiz Hijyen tanısının “Yatak ve çevre düzeni sağlanmıştır(p


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriAnahtar Kelimeler: <strong>Hemşirelik</strong> standartları, bakım standardı, uygulama standardı, sonuçkriterleri, standart bakım planı, bakım kalitesi.SUMMARYThis study, contributes care Standard developed for hospitalized pediatric patients diagnosedas Pneumonia and aimed to investigate the effect of care standard with care quality as quasi–experimental manner.Between November 19,1996 May 20,1997, 30 pediatric patients diagnosed as Pneumonia andBronchopneumonia after hospitalisation at Dokuz Eylül University Hospital Pediatrics Departmentand the other 30 as the control group to from the sampling group fort he study. For data collectinga “Patient Questionnaire Form“ is developed by the searcher aimed to determine the socidemographicfeatures fort he patients,and an “Evaluation Scale of Outcome Criteria””(contentvalidity was 0.9603)for occasions attaining outcome criteria and attained days.Data collected is evaluated by using Chi-squared, Mann-Whitney-U, Kapa Crombach Alpha andt test. After analysis, it’s determined that socio-demographics features among case and controlgroup are similar. Evaluation scale of outcome criteria supervised by experts of the subject, consistof 7 nursing diagnosis. (1 Impaired gas Exchange and Inffective airway clearrance 2. Fluid andelectrolyte İmbalance 3. Risk of recent enfecttion and complication 4.Hyperthermia 5. Inadequatehygiene 6.Inffective child/family coping with anxiety 7. Knowledge deficit) and outcome criteriathat shows these diagneses is solved take part. Apart from the Inadequate Hygience andKnowledge Deficit, dependant enterprise of the nurse is needed.When attaining of outcome criteriasearched, there isn’t any significant difference in these two groups. The diagnoses (InadequateHygiene and Knowledge Deficit) the attained states of outcome criteria, which can be analysed bythe nurse independently, takes the part of major section of the study. In the rather limited nursingresearchs were outcome criteria take place as the basis, criteria about education, appears to betargets to reach. In the analysis, all criteria about the diagnoses of inadequate hygiene andknowledge deficit (except from the criteria “He knows how to get rid of the sputum”), the patients inthe case group reach significant difference (p< 0.01)On looking averages of attained day outcome criteria; average attained day about thediagnosis in Inffective Child /Family Coping With Anxiety “There isn’t any uneasiness and cryingonset in the in the child / accompany “ (p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>MALATYA İL MERKEZİNDE BEBEKLERİN BESLENMELERİNİN B<strong>Ü</strong>Y<strong>Ü</strong>ME VEGELİŞMELERİNE ETKİSİŞenay OKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Zeynep CONKİzmir-1999ÖZETBu araştırma, 12 aylık bebeklerin beslenme, büyüme-gelişme durumlarını saptamak,beslenmenin büyüme-gelişimlerine etkisini incelemek amacıyla yapılmış, tanımlayıcı kesitseltipte bir alan araştırmasıdır.Araştırmanın evrenini, Malatya il merkezinde, fiziksel özrü olmayan, sağlıklı Mart 1997doğumlu bebekler oluşturmaktadır. Örneklem alınmamıştır. Malatya il merkezindeki SağlıklıOcaklarına gidilerek Ev Halkı Tespit Fişlerinden 01-31/ 1997 doğumlu bebeklerin sayılarıçıkarılmıştır. Buna göre evren sayısı 289, denek sayısı ise 206’dır.Araştırmaya katılma oranı% 89.9’dur. Veri toplama tekniği olarak, anket formu, 12 aylık bebeklerin gelişim durumlarını veyapılan ölçümler kullanılmıştır. Anket evlere gidilerek, yüz yüze görüşme yöntemi ileyapılmıştır. Anket formunda; ailenin yapısı ve bebeğin doğumu, beslenmesi, büyüme-gelişmesiile ilgili sorular yer almaktadır. (<strong>Ek</strong> I). 12 aylık bebeklerin büyüme durumları (kilo, boy başçevresi) Olcay Neyzi ve arkadaşlarının geliştirdiği büyüme persantil eğrileri kullanılarakaraştırmacı tarafından değerlendirilmiştir.Araştırmanın uygulama süresi 01.03.1998 -31.03.1998 tarihleridir. Bebeklerin büyümelerinideğerlendirmek için standardize edilmiş olan el kantarı ve mezura ile ölçümler yapılmıştır.Araştırmadaki ailelerin sosyo-ekonomik durumunu saptamada, DİE Genel Müdürlüğü’nünMalatya il merkezi sosyo-ekonomik tabakalaması kullanılmıştır.(<strong>Ek</strong> III).Araştırma verileri, araştırmacı tarafından bilgisayarda SPSS for Windows (6.01) istatistikpaket programında girilmiş, tanımlayıcı istatistiksel ile iki ortalama arasındaki farkın önem testi,tek yönlü varyans analizi ve ki-kare testleri kullanılmıştır.Kız ve erkek bebeklerde doğum kilosuna, boyuna göre istatistiksel fark erkek bebeklerlehine anlamlı bulunmuştur. (p0.05) rağmen oransal farklılık erkek bebekler lehinedir. Kız ve erkek bebeklerde 12 aylıkkilosuna, boyuna göre fark yine erkek bebekler lehine anlamlıdır. (P0.05)rağmen oransal erkek bebekler lehinedir.Malatya il merkezinde 12 aylık kız bebeklerin kilolarına göre persantil dağılımları birinci,ikinci ve üçüncü çoğunluk olarak sırasıyla %22.6’sı %50-75, %14.3’ü %50’i %90 persantilde ve%3 bebek ise %3 ‘ün altındadır. Erkek bebeklerin ise %22.8’i %50 ,%18.1’i %25 -50 ,%17.3’ü %75persantilde ve dağılımları %21.1’i %25-50 ve %50-75, %15’i %50, %9’u %10 -25 persantilde ve%1.5 bebek ise %3’ün altındadır. Erkek bebeklerin ise %30.7 ‘si %50, %11.8’i %25, %25-50persantilde ve %1.6 bebek ise persantilin altındadır.Araştırma sonucunda annelerin anne sütüyle beslenmenin önemi, bebek beslenmesi,bebek büyüme-gelişmesi hakkında bilgi almaları, bebeğin büyüme gelişmesini etkilemiştir294


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleri(p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>At the of this study, mothers’ getting informations about the significantof breast-feeding,infants feedings and growth and development of infants effected the growth-development ofinfants It was determined that effect the growth-develoment of infants effected positively for takinginfants to the health controls (p


KADIN SAĞLIĞI VE HASTALIKLARIHEMŞİRELİĞİ ANABİLİM DALIY<strong>Ü</strong>KSEK LİSANS TEZLERİ


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>298


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriHASTANEDE MİADINDA CANLI DOĞUM YAPAN KADINLARIN BEBEK DOĞUMAĞIRLIĞI İLE PLASENTA AĞIRLIĞI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİCahide BEYCANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Aynur SARUHANİzmir-1988ÖZETBu araştırma, hastanede miadında canlı doğum yapan kadınların sosyo demografiközelliklerini belirlemek, bebeklerin doğum ağırlığı ve plesenta ağırlığını saptamak ve bunlaraetkisi olduğu düşünülen bazı sosyo-kültürel, biolojik faktörlerin ilişkisini incelemek ayrıcaplesenta ağırlığı ile bebek doğum ağırlığı arasındaki ilişkiyi saptamak amacıyla, tanımlayıcı,kesitsel ve alan çalışması olarak yapılmıştır.Araştırma, 1 Eylül-15 <strong>Ek</strong>im tarihleri arasında S.B. İzmir Kadın Hastalıkları ve DoğumHastanesi’nde olasılıksız örneklem yöntemi ile seçilmiş 400 kadın üzerinde yapılmıştır. Kronikhastalığı, riskli gebeliği olan kadınlar ile sezeryan olan kadınlar araştırma kapsamınaalınmamıştır.Araştırma veri toplama yöntemi olarak; anket formu ile görüşme, bebeğe ve plesentayayönelik ölçme yöntemi uygulanmıştır. Düzenlenen anket formunda araştırma kapsamına alınankadınlarla ilgili tanıtıcı bilgiler, doğurganlık durumları, son gebeliği ile ilgili bilgiler, kadınlarınplesenta ağırlığı ve bebeklerinin ağırlığı, boyu, baş ve göğüs çevresi (antropometrik) ölçümleriyer almıştır.Araştırma verilerinin değerlendirilmesinde; sayı ve yüzdelik hesapları, t testi, varyans analizive korelasyon testi kullanılmıştır.Araştırma sonuçlarına göre; kadınların yaş ortalaması 23.93, ilk evlilik yaş ortalaması 19.12ilk gebelik yaşı ortalaması 19.64, gebelik sayısı ortalama 2.33, gebelik aralığı multiparlarda ayolarak ortalaması 30.44’tür. Bebeklerin; doğum ağırlığı ortalaması 33.70 cm, göğüs çevresiortalaması 33.77 cm ve kadınların plesenta ağırlığı ortalaması 644.93 gr olduğu saptanmıştır.Araştırmada kadınların %66.4’ünün en uygun doğurganlık yaşı olan 20-29 yaş grubundaolduğu, kadınların %61.2’sinin ilkokul mezunu, kadınlarda okur-yazarlık oranı %83.8 olduğu,kadınların eşlerinin %65.2’sinin ilkokul mezunu, eşlerin okur-yazarlık oranı %98.7 olduğu,kadınların %54.7’sinin gelirlerinin giderlerinden az olduğu, kadınların ancak %7.0’sinin çalıştığıve çalışanların da %50.0’ının tarım işçisi olarak çalıştığı, kadınların %34.5’inin sosyal güvencesiolduğu, sosyal güvencesi olanların da %33.3’ünün yeşilkart sahibi olduğu saptanmıştır.Araştırmada; kadınların %47.7’sinin ilk evlilik yaşı 19-24 yaş, %39.2’sinin ise ilk gebelik yaşı18 yaş ve daha küçük olduğu, kadınların %43.5’inin ilk gebeliği olduğu, multipar kadınların% 33.2’sinin gebelik aralığının 12 ay ve daha kısa olduğu, kadınların %61.1’inin düşükyapmadığı saptanmıştır.Kadınların son gebeliğinde %69.5’inin gebeliği istediği, %96.2’sinin antenatal bakım aldığı,antenatal aldığı, antenatal bakım alanların da; %49.2’sinin antenatal bakım sayısının beş ve299


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>daha az ve %40.0’ının antenatal bakım Sağlık Ocağı ve Ana Çocuk Sağlığı’nda çalışan ebe vehemşirelerden aldığı, kadınların ancak %27.4’ünün gebeliğinde beslenmesine dikkat ettiği,%76.0’ının gebeliğinde sigara kullanmadığı, kadınların %72.5’inin gebeliğinde demir preparatıkullandığı, demir preparatı kullananların; %43.8’inin demir preparatını bir ay ve daha kısa sürekullandıkları,%76.9’unun demir preparatını düzenli kullandıkları ve ancak %18.6’sının kullanımşeklinin doğru olduğu, kadınların %53.2’sinin gebeliğinde vitamin kullandığı, vitamin kullananların;%45.5’inin vitaminli bir ay ve daha kısa süre kullandıkları,%76.5’inin de vitaminidüzenli kullandıkları, kadınların %88.5‘inin gebeliği süresince yaşamlarının etkileyebilecek birolay yaşamadıkları saptanmıştır.Araştırmada, miadında canlı doğan bebeklerin; %51’inin erkek, %45.2’sinin 3000-3498 gr.ağırlığında, %55.2’sinin 50-52.2’sinin 50-52.5 cm uzunluğunda olduğu saptanmıştır, %79.2’sininbaş çevresinin 34.5cm ve daha az, %47.0’ının göğüs çevresinin ise 33-34.5 cm olduğu,kadınların %64.7’sinin plesenta ağırlığının 450-700 gr olduğu görülmüştür.Araştırmada; kadınların yaşı, gebelik sayısı ve doğum sayısı arttıkça bebek doğum ağırlığıve plesenta ağırlığının da arttığı, bebeklerin; boy uzunluğu, baş çevresi ve göğüs çevresininölçümlerin arttıkça bebek doğum ağırlığı ve plesenta ağırlığının da arttığı, kadınların songebeliğinde kullandıkları sigara sayısı azaldıkça bebek doğum ağırlığı ve plesenta ağırlığınınarttığı, gözlenmiştir. Ayrıca kadınların son gebeliğinde; gebelik aralığı 25 ay ve üzerinde,beslenmesine dikkat eden, sigara kullanmayan, vitamin kullanan, gebeliğinde yaşamlarınıetkileyebilecek tarzda bir olay yaşamayan ve bebeklerinin cinsiyeti erkek olan kadınlarda bebekdoğum ağırlığı ve plesenta ağırlığının da yüksek olduğu, kadınların son gebeliğinde aldığıkilolar artıkça bebek doğum ağırlığının da arttığı gözlenmiştir.Araştırma sonucunda; kadınların bebeklerinin doğum ağırlığı ve plesenta ağırlığı ilekadınların yaşı, kadınların gebelik sayısı, bebeklerin boy uzunluğu, bebeklerin baş çevresi vebebeklerin göğüs çevresi arasında (+) pozitif korelasyon saptanmıştır.Yapılan diğer istatistiksel analizlerde ise; kadınların bebeklerinin; boy uzunluğu, baş çevresive göğüs çevresinin bebek doğum ağırlığı ve plesenta ağırlığı üzerine etkisi olduğu, kadınların;yaşı, gebelik sayısı, doğum sayısı, son gebeliğinde aldıkları kilo ve gebeliğinde sigara kullanmadurumunun bebek doğum ağırlığı üzerine etkisi olup, plesenta ağırlığı üzerine etkisi olmadığısaptanmıştır. Ayrıca kadınların; eğitim durumu, gelir durumu, gebelik aralığı, düşük yapmadurumu, son gebeliğinde; antenatal kontrole gitme sayısı, beslenmesine dikkat etme durumu,günlük kullanılan sigara sayısı, demir preparatını kullanma süresi, yaşamlarını etkileyebilecekbir olay yaşama durumu ve kadınların bebeklerinin cinsiyetinin bebek doğum ağırlığı veplesenta ağırlığı üzerinde etkisi olmadığı saptanmıştır.Sonuçta, kadınların plesenta ağırlığının bebeklerinin doğum ağırlığını etkilediği, kadınlarınplesenta ağırlığı arttıkça bebek doğum ağırlığının da arttığı saptanmıştır.Araştırmanın bu sonuçları doğrultusunda; kadınların plesenta ve bebeklerinin fizyolojikgelişimlerini daha iyiye götürerek sağlıklı bir nesil ve sağlıklı bir toplum elde etmek amacıylakadınların ilk gebelik yaşlarının yükseltilmesi, gebelik aralığının uzatılması, aşırı doğurganlığınönlenmesi gerekmektedir. Bunun için kadınların eğitim düzeylerinin, sosyo-ekonomikdurumlarının, evlenme yaşlarının yükseltilmesi ve iş gücüne katılımların arttırılması sağlan-malı,ayrıca kadınlara ana ve çocuk saplığına yönelik (gebelik yaşı, gebelik aralığı, gebelik sayısı,sağlıklı gebelik ve sağlıklı bebek bakımı v.b) kapsamlı saplık eğitimi verilmelidir. Saplıkeğitiminde kitle iletişim araçlarının desteği sağlanarak ana ve çocuk sağlığı eğitimiyaygınlaştırılmalıdır.300


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriSUMMARYThis scientific resuch is made to determine the socio-demographic characteristics of the womenwho give birth in matured time, to determine the weight of the child and the plecenta and to statesome other factors such as socio-cultural, biological, that are thought to influence the child and theplacenta. In addition to those abowe to determine the relation between the weight of the child andthe placenta the resuch will be descriptive and taking in to acount a particular area and people.The investigation is made upon 400 women who were choosen in İzmir Jinecolojy andObstetricy Hospital during the date of September 1 st and October 15. The women who had chronicaldeseises, risked pregnancies and those who had sezerian section before were not included in thisscientific resuch.İnterwiew with ankets and measuring the weight of the child and the placenta were the datasurch methods in this scientific resurch. In the anket there are introductury information about thewomen included in the surch, their previous births, their last birth, the weight of the placenta andthe child, the height of the child, the head circle lenght and antropometric measurements.Number and persentage accounts, t test, varrians analizes and corelation test were used in theassessment of the datas.According to the results of the resurch; the average rate of the age of women is 23.93, their firstmarriage age average rate is 19.12, the first pregnancy age average 19.64, the number ofpregnancy average rate 2.33, the period between two pregnancies 30.44 months. Children’s theaverage of the birth weight is 3286.05 gr, height 50.08cm, head cirde lenght 33.70 cm, breast circlelenght is 33.37 cm and of the weight of the placentas is 644.93gr.In the surch: the best age for fecundity is between 20-29.The %61.2 of the women hadgraduated from primary school, the literacy rate is %83.8, the %65.2 of their husbands are primaryschool graduated and their literacy rate is %98.7. The income of %54.7 of the women is less thantheir expenditures, only %7.0 of them work and %50.0 out of them work in agriculture, %34.5 of thethem have social security and %33.3 out of them have gren cards.In the resurch, %47.7 of the woman’s first mariage age is 19-24, %39.2 of their first pregnancyage is 18 and less. %43.5 of them are first pregnancies. The time between the previous and thatpregnancy of the %33.2 of the multipars is 12 months and less. %61.1 of them had never hadspontaneous abtortions.Woman in tgheir last pregnancies: %69.5 of them wanted that child, %96.2 of them acceptedantenatal care, and %49.2 of those who had antenatal care accepted it only five or less that fivetimes. %40.0 of them had it from the maternity nurses. Only %27.4 of them gave importance totheir nutriments during the pregnancy %76.0 of them did not use cigarettes, %72.5 of them used Fepreparetes and %43.8 of them used it only for a mont hor less than a month %76.9 of them used itregularly and only %18.6 of them know the right way to use it. %53.2 of the women used vitamninsduring vitamins regularly. %30.5 of the women gained more than the ordinary weight during theirpregnancy. %88.5 of them did notexperienced an event that could effect negatively theirpregnancy.In the resurch, the children that were burn in their matured time alive;% 51 of them male, %45.2weight between 3000-3498 gr, %55.2 are height between 50-52.5 cm. The head circle lenght of%79.2 of them is 34.5 cm and less. The breast circle of %47.0 of them is 33-34.5 cm. The weight ofthe placenta of %64.7 of the women is between 450-700 gr.When the age of the women increases, their pregnancy number and birth number increasesaccording to this the weight to the child and the weight of the child and the weight of the placenta301


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>also increases. When the height of the head circle lenght and breast circle lenght increases theweight of the child and the placenta also increases. When the smoking rate of cigarettes in lastpregnancy decreases the weight of the child and the placenta increases. Besides in their lastprognancy; when the time between the last and the previous pregnancy is 25 months and more,when they cared about their nutriments, when did not smoke cigarettes, when took vitamins, whendid not experience an event to effect their pregnancy and those who had male children have theirchildren have their children and placentas weights higher. When women gain more kilos than theordinary in their last pregnancy the weight of child in birth is also higher.As a result of this resurcch; there is a positive corelation between the weight of the child andplecanta and the age, the number of pregnancy, the head and breast circle lenghts and the heightof the child.According to order statistical analyses; these women’s children’s height, head and breast circlelenght have effects on the weight of the child and the plecenta, women’s age, pregnancy number,birth number, the kilos they gained in their last pregnancy and the cigarettes they smoked duringthe pregnancy have effects on the weight on the child, but not on the placenta. Also the weight ofthe placenta is not effected at all by the education, economical conditions, the time between twopregnancies, abortional conditions; in the last pegnancy: whether these women acceptedantenatal care, whether they cared about the nutriments, the number of sigarettes smoked duringthe day, Fe preparates and the time they used it, whether they used vitamins and the time they usedit, whether they experienced an event that could effect their pregnancy and the sex of the child dono effect the weight of the child and the placenta.Consequently the weight of the placenta effects the weight of the child, when the weight of theplacenta increases the weight of the child also increases.According tho these results of the resurch; in order to improve phisiologically women’s childrenand placentas health and to have a healthy generation and healthy society women’s firstpregnancy age must be uplifted, the time between two pregnancies must be lenghtened and overfertility must be decreased. In order to achieve these the education, the socio-ecnomocialconditions have to be improved. The first marriage age also must be uplifted, they have to take partin the outside world as workin people. Also related with the women and children’s healt (pregnancyage, the time between pregnancies, pregnancy number, healthy pregnancy and child care e.t.c)women must accept health education. In order to spread women and child health education themeans of mass communication must be used as a support in the health education.302


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriADOLESANLARDA MENSTRUEL DÖNEME İLİŞKİN ÖZELLİKLERİN VENORMAL DIŞI GENİTAL AKINTI DURUMUNUN İNCELENMESİAyşe IŞIKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Elçin ERDOĞANİzmir-1989ÖZETBu çalışma, adolesan dönemi kız öğrencilerin genital hijyene ilişkin tutumlarını,menstruasyon dönemi yakınmalarını, normal dışı genital akıntı durumlarını ve genital akıntıyakınmalarına neden olan faktörleri incelemek amacıyla yapılmıştır.Araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi’ne bağlı Edebiyat Fakültesi, Fen Fakültesi, Ziraat Fakültesi,Mühendislik Fakültesi, Basın Yayın Yüksek Okulu ve Su <strong>Ü</strong>rünleri Yüksek Okulu’nda, 1988-1989öğretim yılı birinci sınıf kız öğrencileri üzerinde, 22 Mayıs 1989 ile 19 Haziran 1989 tarihleriarasında yapılmıştır. Araştırma evreninin, bu altı bölümle sınırlandırılmasının nedeni, sağlık ileilgili eğitim veren bölümlerin araştırma sonuçlarını yanıltabileceği düşüncesinden ve diğerbölümlerdeki kız öğrenci sayısının az olmasındadır.Veri toplama aracı olarak anket formu kullanılmıştır. Anket formunun içeriğinde,öğrencilerin; sosyo-demografik özelliklerine, menstruel periyodlarına ilişkin özelliklerine,genital hijyen ile ilgili uygulamalarına, menstruel dönem yakınmalarına, normal dışı genitalakıntı durumlarına ilişkin sorular bulunmaktadır. Örneklem oluşturulurken, ulaşılabilen sayıdave gönüllü olan 822 öğrenci alınmıştır. Anket formu, öğrenciler tarafından doldurulmuştur.Elde edilen verilerin yüzdelik dağılımları tablolanmış ve araştırmanın bağımlı değişkeniolarak incelenen “normal dışı genital akıntı”nın çeşitli bağımsız değişkenlerle olan ilişkisiKHİ-KARE önemlilik testi ile analiz edilmiştir.Verilerin değerlendirilmesi sonucunda; öğrencilerin genital hijyene ilişkin bazı uygulamahataları olduğu (%68.49 öğrenci tuvalete girmeden önce elini yıkamakta, %44.77 öğrencimensturasyon sırasında kullandığı materyali değiştirmeden önce elini yıkamamakta, tuvalettensonra taharetlenen yani genital bölgesini yıkayan öğrencilerin sadece %22.04’ü bunu doğruşekilde uygulayıp, diğerleri doğru uygulanmakta); öğrencilerin %75.06’sının menstruasyonsırasında yakınmalarının olduğu ve bu yakınma türleri arasında da %58.76 oranı ile ilk sıradabel-kasık karın ağrısının yer aldığı saptanmıştır. Öğrencilerin %35.89’unun daha öncekiyaşlarda, %21.65’inin ise araştırmanın yapıldığı anda normal dışı genital akıntısının olduğusaptanmıştır. Yapılan analizler sonucunda, öğrencilerin annelerinin eğitim düzeyi, aileleringelir-gider durumları, yaşadıkları yer, tuvaletten sonra genital bölgenin yıkanma(taharetlenme) durumu ile genital akıntı görülme durumu arasında anlamlı bir ilişki olduğusaptanmıştır.Sonuç olarak öğrencilerin konuyla ilgili belirli düzeyde eğitim gereksinimleri olduğusaptanmıştır. Bu nedenle, gereksinim duydukları konularda eğitim programlarının düzenlenmesi,adolsen kızlara yönelik sağlık danışmanlığı merkezlerinin kurulması ve bu hizmetlerinyürütülmesinde hemşirelerin aktif olarak rol almaları, adolesanların karşılaştıkları sorunlarınçözümünde yararlı olacağı düşünülmektedir.303


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>LİSANS EĞİTİMİ YAPAN 18-25 YAŞ ARASI SPOR YAPAN VE YAPMAYANLARINV<strong>Ü</strong>CUT YAĞ ORANLARI İLE MENSTR<strong>Ü</strong>EL YAPILARI ARASINDAKİ İLİŞKİNİNARAŞTIRILMASINeriman TATAR SOĞUKPINARDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1993ÖZETBu çalışma spor yapmanın vücut yağ oranı üzerinde ne türde bir etki yarattığı, vücut yağoranının menstrüel yapıda oluşturduğu değişiklikler ve menstrüel yapı üzerinde etkidebulunabileceği düşünülen bazı sosyo-demografik faktörlerin etkisini ölçmek amacıylayapılmıştır.Deneysel olarak araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi’ne bağlı <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> ile Dokuz Eylül<strong>Ü</strong>niversitesi Buca Eğitim Fakültesi’ne bağlı Beden Eğitimi ve Spor Bölümü’nde, 1991-1992öğretim yılında 18 Şubat 1992 ile 20 Mart tarihleri arasında yapılmıştır.Veri toplama için üç ayrı yol kullanılmıştır;a. Öğrencilerden plazma total kolestrol, trigliserid değerleri ile endokrinolojik olarakmenstrüel siklusların fazları dikkate alınarak Folikülü Stimüle Hormon (FSH), LuteinizanHormon (LH), Estradiol (E2), Progesteron (P4) hormonlarının tetkiki, Her öğrencinin hematokritdeğerlendirmesi,b. Her öğrencinin boy ve kilo ölçümleri yapılmış, vücut yağ oranı için deri kıvrımı kalınlığıölçülmüştür.c. Son olarak ise; her iki grup için kişisel ve sosyo-demografik bilgiler, menstrüel kanama ileilgili bilgiler, çalışma grubu için sportif faaliyetler ile ilgili bilgiler içeren anket formudoldurulmuştur. Örneklem oluşturulurken, her okuldan gönüllü olan 25’er öğrenci ile toplam50 öğrenci alınmıştır.Verilerin değerlendirilmesinde; ki-kare, iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi (t testi)ve varyans analizi kullanılmıştır.Araştırma sonucunda, kontrol grubunda vücut yağ oranı ortalaması %21.58, çalışmagrubunda %18.16 olarak bulunmuştur. Serum trigliserid ortalaması kontrol grubunda %80.5mg/dl iken, çalışma grubunda %72.8mg/dl olarak saptanmıştır. Diğer bir lipid komponenti olantotal kolestrol ise kontrol grubu için %170.5mg/dl, çalışma grubu için %180.6mg/dl olarak eldeedilmiştir.Grupların serum gonadotropin değerleri (FSH, LH) ile ovaryum hormanlarının olan Estradiolve Progesteron (E2, P4) hormonlarının değerleri arasında önemli düzeyde farklılıkbulunmamıştır. Ancak çalışma grubunda foliküler faz evresinde FSH, LH, E2 hormonları kontrolgrubuna göre yüksek bulunmuş, P4 hormonu ise düşük bulunmuştur. Luteal faz evresinde iseFSH, E2, P4 hormonları çalışma grubunda daha yüksek bulunmuştur.Menstrüel siklus süresi düzensiz olanlar kontrol grubunda %8.00, çalışma grubunda%20.00 olarak saptanmıştır.304


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriAnne-kızkardeş menarş yaşı, vücut ağırlığı, boy uzunluğu, vücut yağ oranı ile menstrüelyapı arasında anlamlı ilişki elde edilirken, serum yağ değerleri ve hematokrit değerleri ileanlamlı ilişki bulunamamıştır.Ayrıca çalışma grubu için puberte öncesi spora başlama ile geç menarş arasında önemli birilişki elde edilmiştir. Çalışma grubunda puberte öncesi spora başlayanlarda siklus süresinindaha uzun, kullanılan ped sayısının daha fazla olduğu görülmüştür. Spor yapılan süreninuzaması ile dismenore problemininde gittikçe azalması dikkat çekicidir.Sonuç olarak; sportif aktivite ile öğrencilerde menstrüel yapı ile ilgili olumlu ve olumsuzetkiler oluştuğu gözlenmektedir. Bu nedenle, sportif eğitim veren okullar yada sporkuruluşlarında sağlık danışmanlığı birimlerinin kurulması genç kızlarımız ile kadınlarımızın bukonudaki gereksinimlerinin karşılanmasını sağlayacaktır. Bu hizmetlerin yürütülmesinde dehemşirelerin aktif rol oynamalarının yararlı olacağı düşünülmektedir.SUMMARYThis study was carried out to find out the effects of physical training on the body fat percentageover the menstrual pattern and also deciding the effects of some other sociodemographic factorswhich can be effective on the menstrual pattern.The research was planned experimentally and performed in the Nursey High School of AegeanUniversity and in the physical Training and Sport Depertment of the Buca Education Faculty (ofSeptember 9, University). This research was accomplished in the 1991-1992 educational yearbetween the dates 18 Feb.-20 Mar.1992.Three different methods were used to obtained the datas;a. Follicle-Stimulating Hormone (FSH),Luteinizing Hormone (LH), Estradiol (E2) Progesterone (P4)Hormones were examined by giving attention to the menstrual cycle phases endocrinologically,and also the taken from the students to obtain dates. Finding out the hematocrit values of eachstudent..b. The heights and weights were measured,the skinfold thickness fort he body fat percentagewas measuredçc. Finally, a questionnaire was filled out containing personal, socio-demographic andmenstruation dates, and datas regarding physical activities fort he working group.Totally,50students were included in the questionnaire. (25 students for each school). For statistical analysis ofsurvey data; khi-square, the importance test(t test), between the 2 averages and analysis ofvariance methods wer used. At the end of the research, the following datas were obtained. Theaverage body fat percentage of the control groups is 21.58% and 18.16%, fort he working group.The average of serum triglyceride fort he control is 80.5% mg/dl, and fort he working group is72.8% mg/dl. The rate of total cholesterol which is another lipid component was 170.5% mg/dl forthe control group and 180.6% mg/dl fort he working group.There’s not a significant difference between the two group’s gonadotropins (FSH, LH) and thatare ovarian hormones, Estradiol, Progesteron (E2, P4) values. However, the FSH, LH and E2 hormonesof the working group were found higher than the control group in the follicular phase. In additionthe P4 hormone was found lower than the control group.In the luteal phase; FSH, E2 and E2 and P4 hormones were higher in the working group (only theLH values was found lower).The disorderness in the menstrual period was found as 8.00% fort he control group and 20.00%,fort he working group.305


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>While there is a significant relationship between the mother-sister menarch age, the weight, theheight, the body fat percentage and the menstrual pattern; no significant relationship existedbetween the serum fat values and the hematocrit values.In addition fort he working group an important relationship was acquired between prepubertaltraining and late menarche. The cycle period was longer in those who had a physical activity beforepubberty althought the number of the pads that used were more. And also it is interesting that asthe period got longer for physical activity, the problem of dysmenorrhea got lessened.As a result; some positive and negative effects have been observed about the menstrual patternover the provide these necessities of our girls and women, an information unit should be planned inthe medical organizations and in the schools giving physical training.It’s thought that while performing these services, it’ll be very useful fort he nurses to take upeffective roles.306


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriİZMİR METROPOL<strong>Ü</strong>, ANA ÇOCUK SAĞLIĞI VE AİLE PLANLAMASIMERKEZLERİNDE ÇALIŞAN EBE VE HEMŞİRELERİN JİNEKOLOJİK KANSERLERİNERKEN TANISI VE KORUNMASI KONUSUNDAKİ BİLGİ D<strong>Ü</strong>ZEYLERİ VEUYGULAMALARININ İNCELENMESİNursen Demirel BOLSOYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Ahsen ŞİRİNİzmir-1996ÖZETAraştırma, erken tanı ve korumanın çok önemli olduğu çağımızda en ölümcülhastalıklardan biri olan jinekolojik kanserler hakkında, hizmeti götürecek olan ebe vehemşirelerin bilgilerini, uygulamalarını ve tutumlarını saptamak amacı ile planlanmıştır.Tanımlayıcı, kısmen analitik, kesitsel bir çalışma olarak yapılmıştır.Araştırma 27.05.1996-05.07.1996 tarihleri arasında İzmir metropolünde bulunan 16 AnaÇocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi’nde yürütülmüştür. Ana Çocuk Sağlığı ve AilePlanlaması Merkezi’nde çalışan ebe ve hemşirelerin tümü (N=207) araştırmanın evreninioluşturmaktadır. Bu evrenden ulaşılabilen 144 ebe ve hemşirenin tümü araştırmanınörneklemidir. Ebe ve hemşirelere 30 sorudan oluşan anket formları uygulanmıştır. Anketler,ebe ve hemşirelerin sosyo-demografik özelliklerini, jinekolojik kanserin erken belirtileri vekorunma ile ilgili bilgi sorularını, ebe ve hemşirelerin uygulamalarını ve tutumlarını içerensorulardan oluşmuştur.Araştırmada veriler, sayı ve yüzdelik hesapları Kruskal Wallis parametrik olmayan tek yönlüvaryans analizi ve Mann-Whitney U testi kullanılarak değerlendirilmiştir.Araştırmadan elde edilen bulgular değerlendirildiğinde, ebe ve hemşirelerin aldıkları bilgipuanlarının düşük olduğu, bilgi puanlarını etkileyen etmenlerin eğitim düzeyleri, mezuniyetöncesi ve mezuniyet sonrasında jinekolojik kanserin erken teşhisi ve korunmasına yönelikeğitim alma durumları olduğu saptanmıştır. Araştırmaya katılan ebe ve konusunda birincilsorumlu sağlık görevlisi görmelerine karşın, uygulamalarının yeterli olmadığı tespit edilmiştir.Bu konuda çalışma yapmama nedenleri arasında öncelikle; eğitim yetersizliği, görevlendirmeeksikliği, çalışma ortamlarındaki konuya yönelik organizasyon ve malzeme eksikliğinibelirtmişlerdir.SUMMARYThis research has been planned to discover the knowledge, the practices, and the beliefs of themidwifes and nurses who are supposed to aid gynecological cancers which are believed to be themost deathly diseases in today’s world, where early detection and prevention are of primeimportance. The research has been outlined as a describing, partially analytic, and sectional one.The research has been carried out in sixteen Mother and Child Healtrh Care and FamilyPlanning Centers (M.C.H.C.and F.P.C.) in the metropolitan city of İzmir between the dates 27 th,307


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>1996 and July 5 th ,1996. All the midwifes and nurses (N= 207) working in M.C.H.C. and F.P.C. formthe scope of this research. 144 midwifes and nurses out of 207 were in it as test subjects.A30-question questionnaire was applied to each of the test subjects. The questionnairesincluded questions about the socio-demographic characteristics, and the beliefs and practices ofthe midwifes and nurses, and also the knowledge conceming the early symptoms of gynecologicalcancers and the prevention of them.Percentage, non-parametric single-direction variance analysis, and Mann-Whitney U test wereused in the evaluation of the data of the research.When the data was processed it was found out that the knowledge score of the midwifes andnurses was quite low due to their level of education, and their chances of getting enough learning,either before and after graduation, about early detection and prevention of gynecological cancers.Although the midwifes and nurses tested in this research regard themselves as being intiallyresponsible for early detection and prevention of gynecological cancers, their practices have beenproved to be inadequate. Among their exucuses of not performing accordingly were:a. Not having adequate education,b. Lack of charging,c. İmproper organization in the work-place,d. Not having sufficient equipments.308


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriDOĞUM SALONUNDA ÇALIŞAN EBE VE HEMŞİRELERİN PUERPERALENFEKSİYONLARIN ÖNLENMESİNDE ASEPTİK UYGULAMALARA İLİŞKİNBİLGİLERİNE, PLANLI EĞİTİMİN ETKİSİNİN İNCELENMESİHilmiye AKSUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. <strong>Ü</strong>mran DEMİRİzmir-1996ÖZETBu araştırma, doğum salonlarında çalışan ebe-hemşirelerin puerperal enfeksiyonlarınönlenmesinde uygulanan aseptik tekniklere ilişkin bilgilerini değerlendirmek ve verilen planlıeğitimin etkinliğini incelemek amacıyla Aydın Doğumevi ve S.S.K. Hastanesi doğumsalonlarında çalışan ebe-hemşirelere 10 Mayıs 1996 ile 30 Haziran 1996 tarihleri arasındayapılmıştır.Araştırma tanımlayıcı, kesitsel ve analitik olarak planlanmış ve araştırmanın evrenini veörneklemini Aydın Doğumevi ve S.S.K. Hastanesi doğum salonlarında çalışan 32 ebe-hemşireoluşturmuştur.Veriler, anket formu aracılığı ile toplanmıştır. Anket formu; ebe-hemşirelere ilişkin tanıtıcıbilgiler ve doğum salonunda uygulanan aseptik tekniklere ilişkin sorulardan oluşmaktadır.Öntest ile ilk veriler elde edildikten sonra planlı eğitim uygulanmıştır ve sontest ile verilertoplanmıştır.Verilerin analizinde sayı, yüzdelik, iki eş arasındaki farkın önemlilik testi, iki ortalamaarasındaki farkın önemlilik testi ve varyans analizi kullanılmıştır.Araştırma sonucunda ebe-hemşirelerin puerperal enfeksiyonların önlenmesinde aseptiktekniklere ilişkin bilgilerin yetersiz olduğu saptanmış ve verilen eğitimin etkin olduğugörülmüştür.Enfeksiyonların yayılmasında rolleri olan tüm hastane çalışanlarının sürekli eğitimalabilmeleri ve bunların denetlenebilmesi için eğitim komitelerinin kurulması ve yineenfeksiyonların önlenmesinde etkin rol olduğu bilinen Enfeksiyon Kontrol Komiteleri’ninbulunmadığı hastanelerde kurulması, bulunan hastanelerde de işlerlik kazandırılmasıönerilmiştir.SUMMARYThis research has been carried out between 10 th. May and 30th. June 1996 in order to assessthe knowledge of aseptik techniques that are used to prevent the puerperal infections and to studythe effectiveness of given planned education among the midwives and nurses who work in labourwords in Aydın Matemity Hospital and S.S.K. Hospital.The research has been planned descriptively, sectionally and analytically, The cosmos anssampling of the research consist of 32 midwives and nurses who work in labour words of AydınHospital and S.S.K. Hospital.309


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>The data have been collected by means of questionnairs. The questionnaires comsist ofezeplanotory information concerning midwives and questions about aseptic techniques carried outin labour words.After abtaining the first data by means of pre-test planned education has been carried out andthe final data have been abtained by means of post-test.In the analysis of the data number, percentage, the importance, test of the difference the twopartners, the importance test of the difference between the averages and variance analysis havebeen used.The result of the research have shown that the knowledge of the midwives about aseptictechniques in preventing the puerperal infections is not sufficient. The given planned education hasbeen effective.It is suggested to establish educational committees and to involve the stuff of the hospital whohave roles in the speread of infections in these committees, if not established yet, which have oneffective role preventing infections if exist, they should be put in not practice.310


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriPOSTOPARTUM ERKEN DÖNEMDE GÖR<strong>Ü</strong>LEN MEME SORUNLARI VE BUNUETKİLEYEN FAKTÖRLERİN İNCELENMESİHatice MERTDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ahsen ŞİRİNİzmir-1997ÖZETBu araştırma doğumdan sonra ilk iki günde ortaya çıkan meme ucu komplikasyonlarınısaptamak ve en sık görülen komplikasyonlardan meme ucu çatlak ve ağrıyı etkileyen etmenleriincelemek amacıyla yapılmıştır.Tanımlayıcı olarak planlanan araştırmaya, Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Kadın Hastalıkları veDoğum Kliniğinde Ağustos-Aralık ayları arasında doğum yapan anneler alınmıştır. Araştırmanınörneklemini 50 normal, 50 sezaryen ile canlı doğum yapan anneler oluşturmuştur.Araştırmada veri toplamak amacıyla Demografik Bilgiler-Meme Bakımı-Emme Gücü ve AğrıDeğerlendirme formu, <strong>Cilt</strong> ve Meme Gözlem Formu ve Emzirme Gözlem formu olarak üç ayrıform kullanılmıştır. Formlar postopartum birinci ve ikinci gün uygulanarak veri toplanmıştır.Verilerin değerlendirilmesinde ki-kare ve ortalamalar arasındaki farkın önemlilik testlerikullanılmıştır.Araştırma sonucunda, annelerde meme ucu ağrısı birinci gün %50, ikinci gün %73oranında, meme ucunda çatlak birinci gün %15, ikinci gün %37 oranında saptanmıştır.Annelerin eğitim durumu, doğum şekli, doğum sayısı ve cilt rengi ile meme ucunda ağrı veçatlak arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır. Doğum öncesi dönemde memebakımı uygulama ve emzirme öncesi meme temizliği ile meme ucu ağrısı ve çatlak arasındakifark istatistiksel olarak anlamsız bulunmuştur.Emzirme sonrası meme uçlarına krem uygulayan annelerde daha az oranda çatlakgörülmüş ve krem uygulama arasında anlamlı fark saptanmamıştır.Birinci ve ikinci günlerde annelerin emzirme süreleri ve sayıları ile çatlak ve meme ucuağrısı görülme durumu arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır.Birinci ve ikinci gün çatlak olan ve olmayan annelerin emzirme puanı ortalamalarıarasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Birinci gün çatlak olan ve olmayanannelerde bebeklerin emme güçleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamış,ikinci gün emme güçleri arasındaki fark anlamlı bulunmuştur.Birinci gün meme ucu ağrısı olan ve olmayan annelerde bebeklerin emme güçleriarasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı, ikinci gün anlamsız bulunmuştur.Birinci gün emzirme puanı ortalaması ile meme ucu arasındaki fark istatistiksel olarakanlamsız, ikinci gün çok anlamlı bulunmuştur.Annelerin meme ucu şekli ile meme ucunda çatlak ve ağrı arasında istatistiksel olarakanlamlı ilişki bulunmamıştır.Çatlak olan ve olmayan annelerde ağrı puan ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarakileri derecede anlamlı bulunmuştur.Bu çalışma bebeklerin emme gücünün yüksek olması ve emzirme tekniğindeki yanlışuygulamaların meme ucunda çatlak ve ağrıya neden olduğu söylenebilir.311


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>MENOPOZ POLİKLİĞİNE BAŞVURAN KADINLARIN MENOPOZA İLİŞKİNYAKINMALARINA VERİLEN PLANLI EĞİTİMİN ETKİNLİĞİNİN İNCELENMESİGül KARACAN ERTEMDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ahsen ŞİRİNİzmir-1998ÖZETBu araştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Menopoz Polikliniğine başvurankadınların menopoz döneminde karşılaştıkları sorunları belirlemek ve verilen planlı eğitiminetkinliğini incelemek amacıyla tanımlayıcı, kesitsel ve deneysel yöntem kullanılan birçalışmadır.Araştırma İzmir ili, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Menopoz Polikliniğinde 1 <strong>Ek</strong>im1996-29 Şubat 1997 tarihleri arasında, gerçekleştirilmiştir. Polikliniğine başvuran 140 kadınaraştırmanın evrenini oluşturmuştur.Araştırmanın örneklemini ise 1 <strong>Ek</strong>im 1996-29 Şubat 1997 tarihleri arasında yeni başvuran veHRT (Hormon Replasman Tedavisi) kullanmayan kadınlar oluşturmuştur. Örneklem seçimindeolasılıksız örneklem seçim yöntemi kullanılmıştır. Araştırma kapsamına alınan 140 kadın, yaş veeğitim düzeyi göz önüne alınarak deney (70) kişi olarak eşleştirilmiştir.Deney ve kontrol grubundaki kadınların pretest bilgi puan ortalamaları arasında istatistikseldüzeyde anlamlı bir fark saptanamamıştır. (t=0.05 P>0.05). Deney grubundaki kadınlarahazırlanan eğitim kitapçığı yardımı ile planlı bir eğitim verilmiştir. İki hafta sonra deney vekontrol grubundaki kadınlara posttest uygulanmıştır. Deney ve kontrol grubundaki kadınlarınson test bilgi puan ortalamaları arasında (t=8.59, p


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriNo statistically substantial difference could be found between the pretest informational pointaverages of the women in the test and control groups (t=0.05, p>0.05). The women in the test groupprovided with planned training by the help of the training manuel prepared. Two weeks later,posttest was applied to the women in the test and control groups. Asubstantial difference wasfound between the posttest information point averages of the women in the test and controlgroups (t=8.59, p>0.05).When the information acquistion points were examined according to the independentvariables (ages, education, socioeconomic position, occupation), the variables were found out notto affect statistically the level of information of the women in the test and control groups.According to the results of the research, it was found out that the has a lack of information onthe characteristics of the menopause period they were suffering and that the planned trainingprovided on menopause helped the women to eliminate their information deficite as determined inthe prettest.313


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>YENİDOĞANLARIN APGAR SKORU, NÖROM<strong>Ü</strong>SK<strong>Ü</strong>LER GELİŞİMLERİ (REFLEKSLER)VE YAŞAMSAL BULGULARI İLE İLGİLİ EBE-HEMŞİRELERE VERİLEN EĞİTİMİNETKİNLİĞİNİN İNCELENMESİBirsen KARACA SAYDAMDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ahsen ŞİRİNİzmir-1998ÖZETBu araştırma; doğum salonunda ebe-hemşire hizmet içi eğitim alma durumlarını,yenidoğanın apgar skoru, refleksleri ve yaşam bulguları konularında sahip oldukları bilgileri vebuna etki eden etmenleri saptamak varsa eksik ve yanlış bilgileri düzelterek edindikleri bilgi vebecerilerini davranışa dönüştürmelerini sağlamak amacı ile planlanmıştır. Tanımlatıcı, yarıdeneysel (kendi kendini kontrollü) alan araştırması (self kontrol) olarak hazırlanan araştırmaS.B.İzmir Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi’nde 15 Şubat 1998-15 Mayıs 1998 tarihleriarasında yürütülmüştür.Araştırma kapsamına 404 gebe,404 yenidoğan ve 20 ebe-hemşire alınmıştır.Araştırma fetal apgar skoru, nöromüsküler gelişim (refleksler) ve yenidoğanın yaşambulguları konusunda bilgi sorularını içeren, ebe-hemşire uygulanan (öntest-sontest) soruformu, araştırmacının ebe-hemşirenin 404 yenidoğanın fetal apgar skoru ve reflekslerinideğerlendirmelerini gözlemleyerek kaydettiği gözlem formu, araştırmacı tarafından uygulanan404 gebenin sosyo-demografik ve obstetrik anamnezlerini içeren anket formu ve yinearaştırmacı tarafından uygulanan 404 yenidoğanın fetal apgar skorlarını ve reflekslerini içerenanket formu kullanılmıştır. Ayrıca ebe-hemşire verilen planlı eğitim sonrası yenidoğanın apgarskoru, nöromüsküler gelişimi (refleksler) ve yaşam bulguları konularını içeren araştırmacıtarafından hazırlanmış olan kitapçık dağıtılmıştır.Toplanan verilerin analizleri sonucu şu sonuçlar alınmıştır:• Ebe-hemşirelerin öntest-sontest bilgi durumları eğitim öncesi ve sonrası Mc Nemar testiile analiz edilmiş ve sonuçların büyük çoğunluğu α= 0.01 önem düzeyinde eğitim sonrasındaanlamlı bulunmuştur. (p


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleri• Ebe–hemşirelerin öntest sontest bilgi puan ortalamaları ile; yaş grupları, son mezunoldukları okul ve doğum salonunda çalışma yılları t testi ile analiz edildiğinde aralarında α=0.05önem düzeyinde anlamlı bir ilişkinin olmadığı saptanmıştır. (p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>After the pretest, we gawe an education on our topics to midwives–nurses by using a small bookprepared by us. After the education, we did the postest and reobserved the application of theAPGAR score and reflexes by the same midwives–nurses. And also, we took all information aboutthe social-demographic characteristics and obstetrical history of all pregnant women, measuredthe1 st and 5 th minutes APGAR scores and reflexes of all newborns.The knowledge levels of midwives–nurses obtained from pre-post test were compared by usinganalysis of Mc Nemar and the results were significant statistically at α=0.01. The mean values ofmidwives–nurses from pretest was 21.90 and the postest value was 34.45. And so, the gain of thiswas 12,55. The mean score of the APGAR from pretest was 19.33 and after education this reached to21.70 and the gain was 2, 32 However, in the determination of the reflexes, it was obtained 2.53 and9.98 respectively and the gain was 7,45. In the level of knowledge about vital signs, those wereobtained 0.15,2.55 and 2.40 respectively. We took the values of 1.33 and after education 11.08 fromthe application score of APGAR, reflexes and vital signs. So, the gain was 9,75.The ages, last finished school and the working duration in the labour room had no effects onthe values obtained from pere and posttest at level p=0.05.By using Chis square test, we compared the application of APGAR score, reflexes and themeasurements of vital signs by midwives-nurses before and after education, we found that thedifference between pre and post education was significant statistically at α= 0.05.We compared the accuacy of application of APGAR score by observer and midwives at 1st and 5th minutes. By using student t test, the mean values of midwives – nurses before education wasdifefferent from the measurements of observer at α= 0.05 (p


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriPRİMİPARLARIN DOĞUM ÖNCESİ BAKIMA İLİŞKİN UYGULAMALARININİNCELENMESİAyşen ÇEBİŞLİDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ahsen ŞİRİNİzmir-1998ÖZETAraştırma primiparların doğum öncesi bakım uygulamalarının incelemek amacıylaretrospektif ve tanımlayıcı türde planlanmıştır.Araştırma İzmir Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesinde 15.8.1997-15.9.1997 tarihleriarasında primipar kadınlara uygulanmıştır. Araştırmanın örneklemine 300 primipar alınmıştır.Verilerin toplanmasında gebelere ilişkin tanıtıcı bilgileri ve doğum öncesi bakıma ilişkinuygulamalarını içeren anket formu uygulanmıştır.Araştırmada verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik ki kare ve tek yönlü varyans analizikullanılmıştır.Araştırmada elde edilen sonuçlara göre primiparın %48.4’ünün doğum öncesi bakımuygulamalarının kısmen yeterli, %35.2’sinin yeterli, %%16.4’ünün yetersiz olduğubelirlenmiştir.Araştırmada gebelerin banyo yapma sıklığının %62.4, şeklinin %59.3, meme masajıuygulamasının %91, meme temizliğinin (%75), diş fırçalama alışkanlığının %92.7, tuvalettetaharetlenme (%81.7), iç çamaşırını değiştirme (%58), gebelikte yürüyüş (%58) uygulamalarınıngenellikle uygun olmadığı ve ayakkabı seçiminin (%99) uygun olduğu görülmüştür.Gebelerin uyku ve dinlenme (%91.9), doktor önerisi dışında ilaç kullanma (%93), gebeliktesigara (%72), alkol (%97) kullanma durumlarının yeterli olduğu bulunmuştur.Gebelerin %80’i bulantı kusma, %80.6’sı mide yanması, %93.3’ü sık idrara çıkma, %61.7’sikabızlık, %89.3’ü sırt ağrısı, %71.2’si el ve ayaklarda şişme şikayeti olduğunu ifade etmiştir.Ancak bu rahatsızlıklara ilişkin bulantı, kusma ve sık idrara çıkma dışında diğerlerindeçoğunlukla yeterli olmayan uygulama yaptıkları gözlenmiştir.Gebelerin %59.2’sinde cinsel yaşantısında değişiklik olduğu ve bunlardan birinci sırada%63.2 ile kendi kararları ile ilişkilerini kestiklerini ifade etmişlerdir.Gebelerin doğum öncesi bakıma ilişkin uygulamalarında yaşın, kronik hastalık varlığının,gebelik bakımı hakkında bilgi alınan yerin etkisi istatistiksel açıdan önemli bulunmamış, kadınınve eşinin eğitim durumları, meslekleri, kadının yakın çevresindeki sağlık görevlisi varlığınınetkisi istatistiksel açıdan önemli bulunmuştur.Araştırmadan elde edilen bulgular değerlendirildiğinde primipar kadınların doğum öncesibakıma ilişkin bilgi puanlarının istenilen düzeyde olmadığı, sağlık personelinin birincil hizmetkapsamına girmesine karşın yaptıkları işlevlerin yeterli olmadığı tespit edilmiştir. Doğum öncesibakım uygulamaları konusunda primiparların bilgilendirilmesi ve gerekli eğitim programlarınındüzenlenmesi ve bu eğitimi yürütecek hemşire ve sağlık ekibi üyeleri hizmet içi ve süreklieğitim verilmesi önerilmiştir.317


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SUMMARYThis Project was planned in a rectospective and defining approach to investigate prenatalcaring applicatious of primipares.This Project was applied to primipare women between 15.8.1997-15.9.1997 at İzmir KadınHastalıkları ve Doğum Hastanesi. 300 primipar women was taken in to the Project. For collectingthe dates a questionary from was given including the definitive knowledges of pregnant womenand studies about the prenatal care.In this Project for evaluating the results and single direction variance analusis was applied.According to the results of this Project prenatal care applicatious are partially adequate in48.4% of primipars, adoquate in 35.2% of primipars and not aquate in 16.4% of primipares.In this Project frequency (%62.4%) and style (%59.3) of bathing application, breast massage(%91) breast cleansing (75%) teath brushing (92.7%) toilet cleansing (81.7%) frequency under wearchanging (58%) and walking frequency in pregnants (58%) found to be unsufficient on the underhabnd choise of dresses and shoes were queatly sufficient (99%)Also, rest and sleep (91.9%), not to use drougs with out doctor’s prescription (93%), not smoking(72%) and not taking alcohal (97%) are found to be sufficientOf the pregnant women, they stated to have nausea and vomitting (80%) stomach buring(80.6%) polyurea (93.3%) stomach coustipation (61.7%) backache (89.3%) edema of hands andfeed (71.2%). But except vomittring and polyurea about the other complaints it was found thatthey make insufficient applications. It was found.It was found that %59.2 of pregnant women soid that they have changes in their sexual life andfrom these with %63.2 rotio the first change was stopping their sexual life.Of the prenatal applications of pregnant women age, cronic illness and the place of learningpregnancy care were found to be statisticaly unimportant.On the other hand the education of the women and her husband, their Works and the healthafficiols nearby the women were found to be istatically importent.Accoring to the evaluation of the results of this project. Information of prenatal careapplications of the pregnant women are found to be unsufficient as it shouder be primary missionof the health officials and that the people in the society be informet about prenatal careapplicationous of primipares.318


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriKADINLARIN PROGESTERON İÇERİKLİ AİLE PLANLAMASI YÖNTEMLERİNDENNORPLANT VE DEPO PROVERA’YI SEÇME VE BIRAKMA NEDENLERİNİNİNCELENMESİA STUDY OF REASONS FOR WOMEN TO CHOOSE AND DISCONTINUE PROGESTERON-CONTAINING FAMILY PLAYING METHODS SUCH AS NORPLANT AND DEPO PROVERAAyhan ÖZT<strong>Ü</strong>RK AKKURTDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Aynur SARUHANİzmir -1998ÖZETBu araştırma; S.B. İzmir Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi Aile Kliniği’ne, Aralık 1996-1997 arasında başvuran Progesteron içerikli aile planlanması yöntemlerinden Norplant veDepo Provea yöntemi kullanan kadınların yöntemi seçme ve bırakma nedenleri ve bunlara etkieden faktörleri incelemek amacıyla tanımlayıcı, kesitsel ve retrospektif olarak planlanmıştır.Araştırmanın evrenini; S.B. İzmir Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi Aile PlanlamaKliniğine Aralık 1996-1997’de başvuran 668 kadın (Norplant yöntemi kullanan 377 kadın, DepoProvera yöntemi kullanan 291 kadın) oluşturmuştur.Tüm evrene ulaşmak hedeflendiğinden örneklem seçimine gidilmemiştir. Ancak verilertelefon görüşmesiyle toplandığından dosyalarında telefon numarası olmayan ve üç kezarandığı halde evde bulunamayan 336 kadın araştırma kapsamına alınmıştır.Araştırmanın örneklemini (214 Norplant, 118 Depo Provera kullanan kadın olmak üzeretoplam) 332 kadın oluşturmuştur. Veriler 13 <strong>Ek</strong>im 1997-31 Aralık 1997 tarihleri arasında (Arşivkayıtlarında telefon numarası saptanan araştırmayı gönüllü kabul eden kadınlara) telefongörüşmesi ile anket formu uygulanarak toplanmıştır.Düzenlenen anket formunda araştırma kapsamına alınan kadınlarla ilgili tanıtıcı bilgiler,doğurganlık durumları, aile planlanması durumları; Norplant ve Depo Provera yöntemleriseçme ve bırakma durumlarını belirleyici bilgiler yer almıştır.Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik ve X 2 testi kullanılmıştır.Elde edilen veriler analiz edildiğinde şu sonuçlar elde edilmiştir:Araştırma kapsamına alınan Norplant ve Depo Provera yöntemi kullanılan kadınların büyükçoğunluğunun (Norplant %88.3, Depo %82.1) doğurganlığın yüksek olduğu 20-34 yaşgrubunda olduğu saptanmıştır.Kadınların eğitim durumu incelendiğinde Norplant ve Depo Provera yöntemi kullanılankadınların (Norplant % 50.9’u ilkokul, %40.7’si orta–lise, Depo Provera %50.0’si ilkokul %35.6’sıorta–lise) çoğunluğunun eğitiminin ilkokul ve orta-lise düzeyinde olduğu saptanmıştır.Araştırma kapsamındaki kadınların çoğunluğunu ev hanımları oluşturmuştur.Kadınların gebelik sayısı, canlı doğum ve yaşayan çocuk sayıları incelendiğinde kadınlarınçoğunluğunun bir iki gebelik, canlı doğum ve yaşayan çocuğa sahip oldukları saptanmıştır.319


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Norplant ve Depo Provera yöntemi kullanan kadınların yaş grupları ve eğitim durumlarınagöre yöntem seçme nedenleri incelendiğinde; büyük bir çoğunluğun yöntemleri etkili rahat,güvenilir ve uzun süreli olduğu için seçtikleri saptanmıştır. Kadınların yaş grupları, eğitimdurumları yaşayan çocuk sayıları ile yöntem kullanırken yakınma durumları incelendiğinde;büyük bir çoğunluğunun kanama yakınmalarının olduğu, gruplar arasında olmadığıbulunmuştur.Norplant ve Depo Provera yöntemini bırakan kadınların yöntem bırakma nedenleri ile yaş,eğitim durumu, yaşayan çocuk sayısı gibi faktörler arasındaki ilişki incelendiğinde de,aralarında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Kadınların büyük çoğunluğunun yöntemlerikanama nedeni ile bıraktıkları saptanmıştır.Bütün aile planlanması yöntemlerinde olduğu gibi progesteron içeren yöntemlerkonusunda da danışmanlığa önem verilmesi ile kadınlar yöntemleri daha bilinçli seçecek vedaha uzun süre kullanmaları sağlanmış olacak böylece istenmeyen gebelikler önlenebilecektir.Bunun sonucunda ana-çocuk sağlığı olumlu yönde etkilenebilecek toplumun sağlık düzeyiyükseltilmiş olacaktır.SUMMARYThis study was planned as a definitive, sectional and retrospective research among women whoapplied to the Ministry of Health, İzmir Obstetrics and Gynecology Hospital Family Planning Clinicand who were using progesteron–containing family planning methods such as Norplant or DepoProvera, and was aimed at investigating the reasons for these women to choose and/or discontinuethe method being used.The sphere of the study comprished 668 women (337 using the Norplant method, 291 using theDepo Provera method)who applied to the Ministry of Health, İzmir Obs/Gyn Hospital FamilyPlanning Clinic between December 1996 and 1997.As all the women within the sphere of the study were aimed to be reached, no sample selectionmethod was utilized in the study. However, due to the fact that data were collected by telephoneconversations,336 women whose telephone numbers were not recorded in the fiesls or who couldnot be reached although being called three times were excluded from the sphere of the study.The samples of the study were made up of total of 332 women, of whom 214 were usingNorplant and 118 were under Depo Provera. The data were obtained between October 13, 1997and december 31, 1998 by the administration of questionnaires on the telephone to women hadtheir telephone numbers on our records and who had volunteered to take part in our study.The questionnaires prepared included introductory information about the women, their fertilityconditions, family planning practices as well as information on their reasons for choosing and/ordiscontinuing the Norplant and Depo Provera methods.Percentage and square (X 2 ) tests were utilized in the evaluation of the data.When the data collected were analysed, the following results were obtained.A great majority of the women within the scope of the study using the Norplant method (88.3%)or Depo Provera method (82.1%) were found to be in the 20-34 age group where fertility is quitehigh.When the educational level of the women were examined it was found that most of the womenusing Norplant or Depo Provera were elementary or secondary-high school graduates (Norplant:50.9% elementary and 40.7% secondary-high school; Depo Provera: 50.0% elementary and 35.6%secondary–high school). Similarly, most of the women taking part in the study were house wives.320


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriWhen the number of pregnancies, live deliveries and living children were examined, it wasdiscovered that most of the women had one or two pregnancies, live deliveries or living children.As fort he women’s reasons for choosing these methods according to age groups andeducational levels a vast majority of them were found to have chosen these methods because theywere effective, easy-to-use, dependable and long lasting. The women’s age groups, educationallevels, the number of living children and the complaints of the women while using the methodswere also studied, revaaling that the majority of the women complained about bleeding that therewas no difference between the two methods.When the reasons for these women to discontinue the Norplant and Depo Provera methods aswell as their ages, educational levels and the number of living children were examined. It was foundthat were no significant relationship among related to bleeding.As in most family planning methods, by emphasizing consultance on progestron-containingmethods, women would would be able to choose methods more consciously and use them forlonger periods, thus preveting undesired pregnancies. Consequently, mother-child care will surellybe affected positively, and overall health level of the society be improved.321


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>15-49 YAŞ EVLİ KADINLARIN GEBELİĞE VE AİLE PLANLAMASINA İLİŞKİNGELENEKSEL UYGULAMALARININ İNCELENMESİAyten TAŞPINARDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. <strong>Ü</strong>mran DEMİRİzmir-1998ÖZETBu araştırma Manisa İl’i Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı merkez ilçelerinden; Muradiye,Karaoğlanlı, Hacıhaliller, yaş evli kadınların, ana sağlığını etkileyen bazı sosyo demografiközelliklerini, gebelik ve aile planlamasına ilişkin geleneksel sağlık uygulamalarını, sağlıkhizmetlerinden yararlanma ve bilgilendirme durumlarını belirlemek ve kadınların gebelik veaile planlamasına ilişkin geleneksel sağlık uygulamalarını etkileyeceği düşünülen bazı etmenlerile ilişkilerini incelemek amacıyla, tanımlayıcı, kesitsel ve alan çalışması olarak 6 Eylül-1 Kasımtarihleri arasında yapılmıştır.13 merkez ilçe arasında 5 ilçe “Büyüklüğe Orantılı Örnekleme Yöntemi” ile seçilmiş veevreni 2849 kadın oluşturmuştur. ”Tabakalı Örnekleme Yöntemi” kullanılarak bir merkezilçeden örnekleme girecek 15-49 yaş evli kadın nüfusları tespit edilmiştir (n=400). Daha sonrada merkez ilçe sağlık ocaklarında alfabetik sıraya göre dizili olan 15-49 yaş evli kadınformlarından ”Sistematik Örnekleme Yöntemi” ile görüşülecek kadınlar belirlenmiştir.Kadınlara 88 sorudan oluşan anket formu uygulanmıştır. Anket formunda kadınların sosyodemografiközellikleri, doğurganlığa, gebelik dönemine, gebelik döneminde görülenyakınmalara, aile planlamasına ve sağlık hizmetlerinden yararlanma ve bilgilendirmedurumlarına yönelik sorular yer almıştır.Araştırmada verilerin değerlendirilmesinde; sayı, yüzdelik hesapları ve Ki-Kare testikullanılmıştır.Araştırma sonuçlarına göre, kadınların %50.2’sinin doğurganlığın daha az olduğu 35-49yaşlarında oldukları saptanmıştır. Kadınların okur-yazarlık oranı %84.5 eşlerinin okur yazarlıkoranı ise %95.0 olarak bulunmuştur. Kadınların ilk evlilik yaş ortalaması ise 19.3’tür.Kadınların yaklaşık yarısının (%53.0) bu yerleşim yerlerine göçle geldikleri, %64.2’siningelirlerinin giderlerine eşit yada daha fazla olduğu, %69.0’unun çekirdek aileye sahip olduğusaptanmıştır.Bulgulara göre, kadınların gebelik sayılarının ortalamasının3.47, canlı doğum ortalamasının2.66 yaşayan çocuk sayısı ortalamasının 2.41, düşük ortalamasının 0.72 olduğu saptanmıştır.Kadınların %67.3’ü iki çocuğu ideal çocuk olarak belirtmişlerdir.Kadınların %71.3’ü herhangi bir gebelikte fetüsün cinsiyetinin tahmin edilemeyeceğinibelirtirken, yaşın, eğitimin ve gebelik sayısının kadınların herhangi bir gebelikte geleneksel yada çağdaş yöntem kullanmalarını ve kendi gebeliklerinde fetüsün cinsiyetini tahmin edipetmemelerini etkilemediği saptanmıştır.Kadınların oğlan çocuk doğurmak amacıyla önerdikleri uygulamaların(%37.0) kız çocukdoğurmak için önerilen uygulamalardan (%16.0) daha fazla olduğu saptanmıştır ve uygulamayapma durumlarının yaş ve eğitimden çok fazla etkilemediği saptanmıştır.322


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriKadınların sık sık kendiliğinden oluşan düşüğün, gebe kalamamanın, gebelikte oluşanşişliğin nedenleri için büyük çoğunlukla çağdaş nedenler gösterdikleri, aşermenin ve bulantıkusmanınnedenleri içinde büyük çoğunlukla geleneksel nedenleri gösterdikleri saptanmıştır.Kadınların sık sık kendiliğinden oluşan düşüğü, gebelikte oluşan şişliği, bulantı-kusmayıtedavi etmek, gebe kalmak, özel beslenme ve kolay doğum yapmak için daha çok çağdaşuygulamaları, aşerme ve gebelikte dikkat edilmesi gereken davranışlar için gelenekseluygulamaları önerdikleri saptanmıştır. Yaşın sık sık kendiliğinden oluşan düşüğün, özelbeslenme ve gebelikte dikkat edilmesi için yapılan uygulamalar üzerinde fazla etkili olmadığısaptanmıştır. Eğitimin yükselmesiyle, sık sık kendiliğinden oluşan düşüklerin tedavisi vegebelikte dikkat edilmesi gereken davranışlar için yapılan geleneksel uygulamalarda azalma,çağdaş uygulamalarda artma olduğu, özel beslenme için yapılan uygulamalarda da etkiliolmadığı saptanmıştır.Kadınların (kendilerinin isteyerek düşük yapmak) sık sık kendiliğinden oluşan düşüğü,gebelikte oluşan şişliği, bulantı-kusmayı iyileştirmek ve kolay doğum yapmak amacıyla dahafazla çağdaş yöntemlerle yöneldikleri, gebelikte dikkat edilmesi gereken davranışlar veaşermeyi iyileştirmek amacıyla da daha fazla geleneksel yöntemlerle yöneldikleri gözlenmiştir.Kadınların kendilerinin gebe kalmak, özel beslenme yapmak ve gebe kalmamak içinbaşvurdukları geleneksel ve çağdaş yöntemler üzerinde yaş ve eğitimin fazla etkili olmadığısaptanmıştır.Kadınların %14.3’ü gebelikte özel beslenme yapmaya gerek yoktur derken, kendigebeliğinde özel beslenme yapmayan kadın oranı %60.8’dir.Kadınların gebeliği önlemek için kullandıkları geleneksel yöntemlerin başında geri çekme,hazneye aspirin koyma hazneyi soğuk su ile yıkamanın geldiği saptanmıştır.Kadınların halen %69.0’unun gebeliği önleyici bir yöntem kullandığı, yöntem kullananların%40.4’ünün geleneksel, %59.6’sının çağdaş yöntemleri kullandıkları saptanmıştır. Yaşın,yaşayan çocuk sayılarının gebelik önleyici yöntem kullanmalarına etki eden önemli faktörlerolduğu, eğitimin ve eşlerin eğitimin kadınların yöntem kullanmalarını etkilemediğisaptanmıştır.Kadınların %65.6’sının son gebeliklerinde sağlık personeli tarafından izlendiği, izlenenkadınların %60.7’sinin ebeler tarafından, %47.8 oranında 8 kez ve daha fazla sıklıkla izlendiklerisaptanmıştır. Kadınların %65.7’sinin son doğumlarını hastanede ve %86.7 oranla ebe ve doktortarafından yaptırıldığı saptanmıştır. Eğitimin kadınların doğum yaptıkları yerleri etkilediğisaptanmıştır.Araştırmanın sonuçlarına göre, yaşın ilerlemesiyle kadınların daha önce gebelik, doğum vegebelikten korunma konularında bilgi almalarının azaldığı, eğitimin yükselmesiyle de bilgialmalarının yükseldiği saptanmıştır.Kadınların daha önce bilgi aldıkları yerlerin yaş ile etkilenmediği, fakat okur-yazar-ilkokulmezunu kadınların sağlık personelinden bilgi alma oranlarının hiç okur-yazar olmayan veyüksek eğitime sahip kadınlardan daha fazla olduğu saptanmıştır. %93.4 oranında kadın “Bukonulara ilişkin bilgileri daha çok doktor, ebe-hemşirelerden almış olmayı isterdik” dediklerisaptanmıştır.Araştırmamızda kadınların, gebelik ve aile planlanmasına ilişkin uygulamalarında çağdaşyöntemlerin yanında hala geleneksel yöntemleri de büyük çoğunlukla tercih ettiklerisaptanmıştır. Başvurulan geleneksel uygulamaların anne ve çocuk sağlığını doğrudan veyadolaylı olarak olumsuz etkileyebilecek uygulamalarla rastlanmaktadır. Bu nedenle, ülkemizdekadın sağlığının korunması için; Sağlık hizmetlerinde çalışanlar, toplumun kültürel değer veyargılarına karşı tavır almadan, ılımlı yaklaşımla iyi ilişkiler kurmalıdırlar. Annelerin gebelik ve323


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>aile planlamasıyla ilgili bilgi eksikliğini gidermek, ana sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecekuygulamaların düzeltilmesini, olumlu yönde etkileyebileceklerin desteklenmesini sağlamakamacıyla bir sağlık eğitimi planlanmalıdır. Topluma sunulan sağlık eğitiminde, kitle iletişimaraçlarından, yerel liderlerden ve sektörler arası işbirliğinden yararlanılmalıdır.SUMMARYThis research, which was carried out as a descriptive and partial field study from September thesixth to November the first, has aimed at finding out some of the socio-demographic characteristicsinfluencing mothers’ health, the traditional health applications about pregnancy and familyplanning, the utilization and learning of the health services and some of the effective attitutesabout pregnancy and family planning of the married women (aged 15 -49) who are registered atthe central towns’ health institutions of the Manisa health administration in Muradiye, Karaoğlanlı,Hacıhaliller, Selimşahlar and Osmancalı.By using the ‘Sampling Method of size Ratio’ five towns were chosen among 13 central townsand 2849 women formed the universe of this research. Asample population of 15-49 year oldmarried women from each central town was selected by the “Method of level Sampling” (n=400).And then by the help of “the systeamatic Sampling Method”, the women who would be interviewedwere listed from the alphabetical forms of the 15-49 year-old married women in the central towns’health institutions.An 88 Question survey form was applied to each of those selected women. This form had eachquestions about the women’s socio-economic characteristics, fertility, pregnancy period and theircomplaints about it, family planning, and the utilization and learning of the health services.Numbers, percentages, and Ki-Square test were used top process the data in the research.According to the research results, 50.3% of the 35-49 years old married women were found haveless fertility.While the women’s rate of education was 84.5%, their husbands’ was 95.0%. There average ageof the women’s first marriage was 19.33.Nearly half of the women (53.0%) were immigrants,64.2% of them had either a balanced familybudget of their incomes were more than their expenses, and 69.0 % had a core family.According to the research findings, the average number of pregnancy of the women was3.47,live birth 2.66,living children 2.41,and miscarriage 0.72,67.3% of the women said that twochildren are ideal to have.While 71.3% of the women mentioned that the sex of the foetus could be predicted, it was seenthat, age, education, and the number of pregnocies do not play a role in using either a traditional ora modern method in any pregnancies and in whether predicating or not the sex of foetus in theirown pregnancies.It was proved that the suggestions women made to have a son were more than the ones madehave a daughter, and age and education were not such decisive points in the application of thesesuggestions.Up–to-data caauses were mentioned by the women to explain frequent self-occuringmiscarriages, infertilityi and pregnancy swell, whereas traditional causes were mainly said toexplain capricious desires and queasiness-vomiting during pregnancy.It was found out that while the women made modern suggestions to health frequent selfoccuringmiscarriages, pregnancy swell, quesiness-vomiting, to get pregnant, to have a special dietand to give an easy birth, on the other hand they prefered traditional remedies for capriciousdesired and necessary physical movements in pregnancy. Age wasn’t seen as being so effective324


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleriabout frequent self-occuring miscarriage, special diet and pregnancy life-style applications. As thelevel of education got higher, the traditional methods used for healing frequent self-occuringmiscarriages and life-style applications during pregnancy lessened, but up-to-date ones increased,while it wa not considerably effective for a special diet.It was observed that the women were inclined to follow the modern methods to have deliberatemiscarriage, to heal the frequent self occuring miscarriage, pregnancy swell, queasiness-vomitingand to have an easy birty,but they prefer using the classical ones fort he pregnancy life-styleapplications and to treat capricious desires during pregnancy.Age and education were not seen to have much effect on the traditional and modren methodsrefered to by the women to start a special diet, and to or not get pregnant.While 14.0% of the women said that there was no need for a special pregnancy diet, the numberof the women who didn’t have a special pregnancy diet was 60.8 %.It was understood that retracting, placing aspirin into the vagina, and washing the vagina withcold water are among the most common traditional methods used by the women to refrain frompregnancy.69.0 % of the women said that they were stil using a method to erform getting pregnanti 40.4%of those women were using traditional methods, and the rest (59.6%) were making use of modernmethods. Age and the number of living children were found to be important faactors for the womenin deciding to take up a pregnancy prevention method, but their level of education and theirhusbands’ level of education weren’t so.It was also realised that 65.6% of the women were tracted by a health server during their latestpregnancy, 60.7 % of them were followed by midwives 8 times or more with a ratio of 47.8% .65.7%of the women gave their latest birth in hospital, 86.7% of them were assisted by midwives anddoctors. Education was found to be a decisive factors in their choice of maternity place.According to the results of the research, the older the women got, the less information they gotin advance about pregnancy, giving birth, and pregnancy prevention, about the matter asexpected.It was understood that age was not an important factor fort he women to decide to getinformation about the matter,but literate and primary school graduates had a higher personnelthan illiterate and highly-educated women did. % 93.4 of the women said, “we would rater getinformation about these subjects from doctors, midwives and doctors than any other sources.”In our research, we have come to the conclusion that the women have stil preferd mostly thetraditional methods besides the contemporary ones in their practices about pregnancy and familyplanning.It was also been realished that the traditional methods in use might have negative effects onthe health condition of mother and child directly or indirectly. For that reason, in order to maintainwomen’s health our country;Those who are in health services should be able to established good relations with people in aconstructive approach, but without any negative attitude against the society’s cultural values andjudgements. An organisation of health education should be planned to eliminate mothers’ lack ofknowledge about pregnancy and family planning, and to correct any harmful practices that likelyto affect mothers’ health, while supporting the useful ones. The media, community leaders and therelations between public sectors should be utilized to their full potential so that the qulity of thesehealth services for the public could be upgraded.325


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>15-49 YAŞ DOĞURGAN ÇAĞI KADINLARDA VAGİNİTİSİN TANILANMASINDAHEMŞİRENİN ETKİNLİĞİNİN BELİRLENMESİ VE VAGİNİTİSİN OLUŞUMUNANEDEN OLAN FAKTÖRLERİN İNCELENMESİSevgi ÖZKANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. <strong>Ü</strong>mran DEMİRİzmir-1998ÖZETBu araştırma, 15-49 yaş doğurgan çağı kadınlarda vaginitisin tanılanmasında hemşireninetkinliğini belirlemek ve vaginitis oluşumuna neden olan faktörleri incelemek amacıylatanımlayıcı, kesitsel ve yarı deneysel (self kontrol) bir çalışma olarak düzenlenmiştir. Araştırmaevrenini, Denizli Devlet Hastanesi Kadm Hastalıkları ve Doğum Polikliniği l'e jinekolojikşikayetlerle başvuran 1000 kadın oluşturmuştur. Bekar olmayan, önceki iki hafta içinde oralantibiyotik veya vaginal ilaç kullanmayan, gebe olmayan, histerektomi ameliyatı geçirmeyen vemenepozda olmayan 120 kadın olasılıksız örneklem tekniği ile araştırma kapsamına alınmış vearaştırmanın örneklemini oluşturmuşlardır. Veri toplamak amacı ile anket yöntemi, jinekolojikmuayene yöntemi (standart kontrol listesi) ve laboratuar tetkikleri kullanılmıştır. Anket formu,kontrol listesi ve vaginal ph ölçümü ve eğitim broşürü araştırmacı tarafından uygulanmıştır.Standart kontrol listesinin içerik geçerliliği alanlarında uzman 10 kadın hastalıkları ve doğumuzmanı tarafından incelenmiş ve yeterli olduğu konusunda görüş birliğine varılmıştır. Standartkontrol listesinin güvenirliliğini saptamak amacı ile araştırma başlangıcında logistic regresyonanalizi yapılmış ve listenin tanı koymada güvenilir olduğu saptanmıştır. Verilerin istatistikseldeğerlendirilmesinde; sayı, yüzde, ki-kare önemlilik testi, Fisher kesin X2 testi, Yates ki-karetesti, Mantel-haenszel doğrusal ilişki X2 testi, ayrıca Cohen'in KAPPA uyum istatistiği testikullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesi sonunda şu sonuçlara ulaşılmıştır.95 Eğitim düzeyi düşük kadınlarda vaginitise yakalanma oranı yüksek bulunmuştur. Ayrıcadüşük yapan kadınlarda, aile planlaması olarak Ria kullanmayı tercih edenlerde, tuvalet öncesielini yıkamayanlarda, tahret bezi kullananlarda, tahta tabureye oturarak banyo yapanlarda, iççamaşırını sık değiştirmeyenlerde, adet döneminde bez kullananlarda, cinsel ilişki sonrasıvaginal duş yapanlarda, adet öncesi ve sonrası akıntının miktarı ve niteliği değişenlerde,vaginitisin daha sık görüldüğü saptanmıştır. Polikliniğe akıntı, pelvik ağrı, kanama, erezyon vb.gibi yakınmalarla başvuran kadınların %53.3'ünün normal vaginal floraya sahip olduğu,%18.3'ünün Candida, %10.8'inin bakteriyel vaginasis, %10'unun mix. Enfeksiyon, %7.5'inin isetrichomonas enfeksiyonuna yakalandığı saptanmıştır. Hemşirenin standart kontrol listesikullanarak yaptığı jinekolojik muayene tanısı ile laboratuar tanısı arasında yapılan analizde(Cohen'in KAPPA uyum istatistiği sonucuna göre) güçlü bir uyum bulunduğu saptanmıştır (K =0.88459). Ayrıca hemşire tanısı ile hekim tanısı ile de K = 0.94747 oranında uyum belirlenmiştir.Ebe hemşireler kadın sağlığı için önemli sorunlardan biri olan genital enfeksiyonların oluşma,yayılma ve tekrarlama olasılığı konusunda kadınları ve eşlerini bilinçlendirmeli, jinekolojikkontrollere gitme alışkanlığı kazandırılarak erken tanı ve tedavinin önemini belirtmelidir. Cinselyolla bulaşan hastalıklar içerisinde yer alan genital enfeksiyonlar ikinci basamak sağlıkhizmetlerinde hekim tarafından ele alınması gereken bir konu olarak değerlendirilmemelidir.3<strong>26</strong>


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriSağlam ve hasta kişiye ulaşmada en etkin sağlık personeli olan ebe ve hemşirelere, uygun tanıve tedavi yaklaşımları konusunda hizmet içi eğitim programları düzenlenerek bilgi seviyeleriyükseltilmelidir. Bu şekilde ebe ve hemşirelerin daha etkin hale gelmesi sağlanmalıdır.SUMMARYThis research, carried out as a descriptive, cross-sectional, and quasi experimental (selfcontrolled) study, has aimed at finding out the factors causing the formation of vaginitis anddetermining the effectiveness of the nurse in the diagnosis of vaginitis in the fertile women agingbetween 15-49. The population of the research has made up 1000 women having hadgynaecological complaints applied to the birth polyclinic of Denizli State Hospital. The 120 womentwho aren't married, not having had ony oral antibiotics or vaginal medicine within the previoustwo weeks, who aren't pregnant, who haven't had any hysterectomy operations and who aren't inthe period of menopause were included in the investigation using the non passible samplingtechnique and formed the sample of the investigation. The questionnaire, gynaecologicalexomination (standart checklist) and lab search techniques have been exerted in order to obtaindata. The questionnaire form, the checklist, vaginal ph measurement and educational leaflet havebeen applied by the researcher. The internal validity of the standart checklist has been examined byten specialist gynaecologists and has compromised on the adequateness of it. The logisticregression analysis was carried out so as to find out the reliability of the standart checklist andproved that the list was reliable in diagnosis. Number, percent, chi-square test, Fisher's exact test,Yates chi-square test, Mental-Haenszel test for linear association and also Cohen's Kappaconformity statistical test have been used in the evaluation of the data statistically. As a result of theevaluation of the data, the following results have been achieved.97 It has been found out that the women with a low education level have a high rate ofcatching vaginitis. Besides, it has been encounteredmore often intheaborted women, the onespreferring the IUD (intra uterin device)in the family planning,the ones who don't wash their handsbefore entering the toilet, the ones who use a small towel for drying, the ones who have a bathsitting on a wooden stool, the ones who don't change their underwear very often, the ones who usea piece of cloth during their menstruation, the ones who have a vaginal shower after sexualintercourse,the ones who have a change in the amount and the quality of discharge before andafter menstruation. It has been discovered that the 53.3 % of the women applying to the polyclinicabout some complaints such as discharge, pelvic pain, bleeding and erosion have normal vaginalflora, the 18,3 % of those suffer from Candida, the, 10,8 % of those from bacterial vaginasis, the 10,1% of those from mix. infection, the 7,5 % of those have caught trichomonas infection. It has beendetermined that there is a good harmony in the analysis (according to the result üu cohen'sharmony statistics) between the gynaecologic examination diagnosis and the lab diagnosis by thenurse by using the standart checklist (K=0.88459). İn addition it has been found out that there is ahormony at the rate of K=0.94747 between the diagnosis of the physician and the nurse. Midwivesand nurses should enlighten the women and their husbands on the subject of the formation,expansion and the recurrance probability of the genital infections, one of the significant problemsfor the health of the women. Women should be able to gain the habit of attending gynaecologicalcheck-ups and they should be instructed how important the early diagnosis and treatment are bythe midwives and nurses.97 It has been found out that the women with a low education level have a high rate ofcatching vaginitis. Besides ,it has been encounteredmore often intheaborted women, the onespreferring the IUD(intra uterin device)in the family planning,the ones who don't wash their handsbefore entering the toilet, the ones who use a small towel for drying, the ones who have a bathsitting on a wooden stool, the ones who don't change their underwear very often, the ones who use327


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>a piece of cloth during their menstruation, the ones who have a vaginal shower after sexualintercourse,the ones who have a change in the amount and the quality of discharge before andafter menstruation. It has been discovered that the 53.3 % of the women applying to the polyclinicabout some complaints such as discharge, pelvic pain, bleeding and erosion have normal vaginalflora, the 18,3 % of those suffer from Candida, the, 10,8 % of those from bacterial vaginasis, the 10,1% of those from mix. infection, the 7,5 % of those have caught trichomonas infection. It has beendetermined that there is a good harmony in the analysis (according to the result üu cohen'sharmony statistics) between the gynaecologic examination diagnosis and the lab diagnosis by thenurse by using the standart checklist (K=0.88459). İn addition it has been found out that there is ahormony at the rate of K =0.94747 between the diagnosis of the physician and the nurse. Midwivesand nurses should enlighten the women and their husbands on the subject of the formation,expansion and the recurrance probability of the genital infections, one of the significant problemsfor the health of the women. Women should be able to gain the habit of attending gynaecologicalcheck-ups and they should be instructed how important the early diagnosis and treatment are bythe midwives and nurses.328


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriGEBELİKTE YAŞANAN FİZİKSEL SORUNLARIN SAPTANMASI VE BUNLARIETKİLEYEN ETMENLERİN İNCELENMESİAyfer BAKICIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. <strong>Ü</strong>mran DEMİRİzmir-1999ÖZETBu araştırma gebelikte yaşanan fiziksel sorunları saptamak bu sorunları etkilediğidüşünülen sosyo-demografik, evlilik, doğurganlık özellikleri; gebelik ve doğumla ilgilibilgilenme durumu, özbenlik değerlendirmesi, sosyal ağ özellikleri ve algılama sosyal desteğiincelemek amacıyla tanımlayıcı ve kesitsel olarak planlanmıştır.Araştırma Sağlık Bakanlığı Konak Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesinde 30 Haziran-30 Eylül 1998 tarihleri arasında yapılmıştır.Araştırmanın evrenini gebe ve jinekoloji polikliniklerine başvuran tüm gebe kadınlar;örneklemini ise olasılıksız örneklem yöntemiyle seçilen 15-49 yaşları arasında, fizyolojik vepsikiatrik hastalık tanısı konmuş, evli ve risksiz gebeliği olan 300 kadın oluşturmuştur.Veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilmiş olan sosyo-demografik, evlilik,doğurganlık özellikleri ve gebelik sorunları bölümlerini içeren anket formu ve Oya Sorias’ınTürkçe’ye çevirip birçok çalışmasında kullandığı sosyal ağ soru listesi, algılanan arkadaş ve ailedesteği bölümlerinden oluşan “Sosyal Destek Ölçeği” kullanılmıştır.Veriler gebe kadınlarla bire bir görüşülerek toplanmıştır. Toplanan verilerin değerlendirilmesindeyüzdelik, Pearson Chi-Square (X 2 ), tek yönlü sheffe varyans, korelasyon analizyöntemleri kullanılmıştır.Verilerin değerlendirilmesiyle şu sonuçlar elde edilmiştir.• Gebelerin sağlık personelince izlenimleri eğitim durumunun anlamlı düzeyde etkilediği,gelir durumunun etkilemediği; özbenlik değerlendirmelerini eğitim durumlarının ve gelirdurumlarının anlamlı düzeyde etkilediği, yaşlarının etkilenmediği belirlenmiştir.• Gebelik yaşanan bulantı-kusmayı, iştahta artmayı, iştahta azalmayı, bazı gıdalara karşıaşırı istek duymayı, konstüpasyonu, solunum güçlüğünü, kokulara karşı hassasiyeti, sıcakbasmasını, şişkinlik hissini, bacaklarda kramp görülmesini, hareketlerde azalmayı, hantanlık vesakarlık sorununu, çok uyumayı, cinsel istekte artma yada azalmayı gebelik dönemlerininanlamlı düzeyde etkilediği; mide yanmasını, diare görülmesini, sık idrara çıkmayı, hemoroidgörülmesini, bel ağrısını, yorgunluğu etkilemediği saptanmıştır.• Kadınların yaşadıkları gebelik sorunlarını çalışma durumlarının, eşlerinin eğitim durumlarının,düşük yapmalarının, gebeliği isteyip istememe durumlarının, gebelik dönemlerinin,özbenlik değerlendirmelerinin anlamlı düzeyde etkilediği; yaşlarının, eğitim durumlarının,evlilik sürelerinin, eşleriyle isteyerek evlenip evlenmeme durumlarının, eşlerinin ev işlerineyardım etme durumlarının, aile tiplerinin, gelir durumlarının, gebelik sayılarının, ölü doğumyapmalarının, gebelik boyunca bilgilenme durumlarının, herhangi bir sorun halinde sağlıkkurumuna götürecek kişinin olmasının, bebek bakımını paylaşacak kişinin olmasının, sosyal ağözelliklerinin etkilemediği sonucu elde edilmiştir.329


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>• Kadınlarda min-max değeri 0-23 olan gebelik sorunlarının ortalaması 9.65, min-maxdeğeri 0-40 olan algılanan arkadaş desteği puanın ortalaması 29.93, min-max değeri 0-40 olanalgılanan aile desteği puanın ortalaması 32.11 olarak bulunmuştur. Ayrıca algılanan aile desteğiarkadaş desteğinden daha yüksek olarak elde edilmiştir.• Kadınların gebelik sorunlarıyla algıladıkları arkadaş ve aile desteği arasında negatif güçlübir ilişki olduğu belirlenmiş, ancak bu ilişki istatistiksel olarak anlamsız olup anlamlılık düzeyineçok yakın bulunmuştur. Kadınların aldıkları arkadaş ve aile desteği arttıkça gebelik sorunlarınınazaldığı görülmüştür.• Kadınların algıladıkları sosyal desteklerini eğitim durumlarının, çalışma durumlarının(arkadaş desteğini), eşlerinin eğitim durumlarının, isteyerek evlenip evlenmeme durumlarının,gelir durumlarının, gebeliklerini isteyip istememe durumlarının, gebelikleri boyunca sağlıkpersonelince izlenip izlenmeme durumlarının, herhangi bir sağlık sorununda sağlık kuruluşunagötürecek kişinin olup olmamasının, doğum sonrası bebek bakımını paylaşacak kişinin olupolmamasının, sosyal ağ büyüklüklerinin, eşlerinin sosyal ağda ilk sıralarda olup olmamasınınanlamlı düzeyde etkilediği; yaşlarının, çalışma durumlarının (aile desteğini), aile tiplerinin,sosyal ağlarında ilk sıraları arkadaş ve sağlık personelinin olmasının etkilemediği bulunmuştur.Yukarıdaki saptamalara göre kadınların gebelik sorunları azaltılarak anne, bebek sağlığı vedolaylı olarak toplum sağlığını geliştirmek için aileler, sağlık personeli ve sektörler arasıişbirliğine gereksinim vardır.SUMMARYThis study has been realized to determine physical problems experienced during pregnancy anddescriptively and sectonally planned to scrutunize the characterictics of socio-demographic,marriage, fecundity, the process of being informed about pregnancy and birth, personalityassessment, the features of social network and perceived social support.The study has been applied at the Ministery of Health Konak Gynecology and Obstetric Hospitalbetween30 June-30 September 1998.The content of the study is formed of all pregnant women who have been to gynecoloy andobstetric polyclinics, and as fort he examples of the study 300 married women–ages between 15-49without any pregnancy risk, who weren’t both physiologically and psychologically diagnosed, werechosen through improbable analogous method.As a toll for collecting data, a questionaire that has characteristics of social-demographic,marriage and fecundity problems of pregnancy; ”Measure of Social Support Which were formed oftwo parts as perceived friend and family support and adding to this the List Of Questions Of SocialNerwork that was translated into Turkish and used in many studies by Oya Sorias.Data was collected through one-to-one interviews with the women. The method of percentage,Pearson Chi Square(X 2 ), Sheffe varriations, correlation analysis were used for the evaluation of thedata.After evaluating the data, the following results have been reached:• Where as the education level of the pregnant women substantially affects the healthpersonnel’s observation, the level of their pregnant women’s income doesn’t. Also while their levelof education and income affect their personality asessment their ages do not.• Where as the following situations were determined to be affected by trimestirs of pregnancy;nausea-vomitting, increase in appetite, excessive desire for some foods, constipation, dyspnea,sensitivity to scents, tightness because of hot, feeling of edema, cramps on legs, laziness and330


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezlericlumsiness, excessive desire for sleeping, increased or decreased sexual desire, sitations like;hot burn, diarrhea, freguent urinating, hemorrhoid, backachers, tooth and gum aches,dermatological irritation headaches, fatigue not be affected during pregnancy.The pregnancy problems that women under go are substantially affected by their working,educational conditions of husbands, abortion, desire for pregnancy or not, pregnancy period andpersonality asessments, but not by their ages, level of education, supouse’s cooperation inhousehold chores, marriage period, getting married willingly or not, family types, financialconditions, the number of pregnancy, giving dead births, being informed during pregnancy,existence of a person that can take her to the hospital in case of emergency, having someone whoshares the care and welfare of the baby and the characteristics of social network.The average of pregnancy problems with min-max 0-23 valves is 9.65, the average ofpercenived friend support with min-max 0-40 is 29.93,the range of perceived family support with0-40 valves is 32.11. Besides, it has been concluded that perceived family support is higher thanfriend support.A negative relationship between friend and family support perceived through pregnancyproblems by women has been noticed, however this retationship is statistically meaningless. İt hasbeen realized that as the friend and family support increas, pregnancy problems decreas.İt has been noticed that social supports the women perceive are substantially affected by theirlevel of education, working conditions(friend support), spouses’ level of education, the whetherthey got married willingy or not, financial conditions, appraving their pregnancy or being observedby the fact whether there is somebody that can take her to the hospital, the sizes of social network,the fact whether there is someone who will share the care and welfare of the baby or not and thefact whether their husband occupy primary positions in the social network, and are not affectedbytheir ages, working conditions (family support), family types and the fact whether friends and themedical personnel occupy the primary possitions in the social network.According to the determination above in order to improve the health of mother-baby andnaturally the health of cociety by decreasing pregnancy problems, there is a need of co-operationamong families, health personal and the sectors at the some time these there have great tasks torealize this situation.331


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>ÇANAKKALE DEVLET HASTANESİNE DOĞUM YAPMAK İÇİN BAŞVURANKADINLARIN ANTENATAL BAKIM ALMA DURUMLARININ İNCELENMESİFide GÖKTAŞ KAYADanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Aynur SARUHANİzmir-1999ÖZETBu araştırma; Sağlık Bakanlığı Çanakkale Devlet Hastanesi Doğum Polikliniğine doğumyapmak üzere gelen kadınların; antenatal bakım alma durumlarını ve antenatal bakım almayıetkileyen faktörleri incelemek amacı ile tanımlayıcı ve kesitsel olarak 1 Mayıs-30 Haziran 1997tarihleri arasında yapılmıştır.Kadınların sosyo-demografik ve doğurganlık özellikleri, antenatal bakım alma ile ilgiliveriler, karşılıklı görüşme yoluyla uygulanan anket formuyla elde edilmiştir. Sonuçlar yüzdelikve Ki kare (x2) testi ile değerlendirilmiştir.Araştırmaya katılan kadınların yaş ortalaması <strong>26</strong>.31±0.68 olarak saptanmıştır. Kadınların%19.0’unun 15-19 yaş grubunda, %15.0’inin 35-44 yaş grubunda oldukları belirlenmiştir.Araştırmaya katılan kadınların çoğunun (546.0) ilkokul mezunu ve ev hanımı olduklarıbelirlenmiştir. Kadınların %39.0’unun gebelik süresince köy/kasabada, %32.0’sinin ildeyaşadıkları, %44.0’ünün ilk gebelik yaşının 15-19 yaş grubunda olduğu saptanmıştır. İlk gebelikyaş ortalaması 20.35 ± 4.49 olarak belirlenmiştir.Araştırmaya katılan kadınların, %27.0’sinin bir, %11.0’inin ise üç ve üzeri sayıda yaşayançocukları olduğu,% 22.0’sinin bir düşük yaptığı saptanmıştır. Araştırmaya katılan kadınların%32.7’sinin son gebelik aralığı 12 ay ve daha kısa olduğu, %64.0’ünün gebeliklerini istediği ve%54.0’ünün son gebeliklerinden önce aile planlaması yöntemi kullanmadıkları tespit edilmiştir.Araştırmaya katılmayı kabul eden kadınların %83.0’ünün en az bir kez antenatal bakımaldıkları saptanmıştır. Gebeliğin ilk oniki haftasında antenatal bakım almaya başlayankadınların oranı %53.0, ilk antenatal bakım alma hafta ortalaması 12±8.15 olarak saptanmıştır.Antenatal bakım alan kadınların %13.2’sinin dört kez antenatal bakım aldığı, %44.6’sınınsağlık ocağından, %13.2’sinin hastaneden, %38.6’sının ise özel hekimden bakım aldıklarısaptanmıştır.Araştırmaya katılan kadınların %71.1’inin kilosunun ölçüldüğü, %95.2’sinin kan basıncınınölçüldüğü, %55.4’üne idrar tahlili, %56.0’sına kan tahlili yapıldığı saptanmıştır.Araştırma sonuçlarına göre kadınların antenatal bakım alma durumuna; yaş, eğitimdurumu, canlı doğum sayısı, yaşayan çocuk sayısı, kullanılan ile planlaması yönetiminin etkiettiği saptanmıştır.Sonuçlar araştırma hipotezini destekleyici nitelikte bulunmuştur.Araştırmanın sonuçları doğrultusunda kadınların sağlığının korunmasından antenatalbakım hizmetlerinin yaygınlaştırılmasının zorunlu olduğu, ana-çocuk sağlığı iyileştirmeprogramlarına yer verilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu nedenle, antenatal bakım hizmetiveren sağlık personelinin iyi eğitilmiş olması, bu hizmetlerden yararlanan kadınların oranınınarttırılması için çaba gösterilmesi, sağlık eğitiminin etkili şekilde kullanılması, antenatal bakımın332


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleriniteliğinin artırılması için yeterli araç-gereç, fizik yapı, ve eğitimli personelin sağlanmasıgerektiği önerilmiştir.SUMMARYThis research being determinant sechonal, has done among the women who come to give abirth to the polycilinic of birth of the Ministry of Health Public Hospital of Çanakkale, in the aim ofexamining the situations of their taking antenatal care & the factors that effect to take theantenatal care, between May 1-1997 and June 30.1997.Social demografic & fecundity characteristics of women, the datums about taking antenatalcare were acquired by research forms that they had applied by interview its results were evaluatedby the tests of percentage and Ki-square.The age average of the women who took partin the investigation has defined as <strong>26</strong>.31±0.68.İtsdefined that the 19.0% of the women were in 15-19 age group,15.0% of them were in 35-44 agegroup.İt’s defined that most of the women who took part in the investigation (40.0%) were graduatedfrom, primary school & house wives. It’s fixed that 39.0% of the women had lived in village & town,32.0% of them had lived in the country during their pregnancy and 44.0% of women’s firstpregnance age is in 15 -19 age group. The avarege of first pregnance age is defined as 20.35 ± 4.49.It’s determined that 27.0% of the women participated in the research have one and 11.0% ofthem have 3 or more alive children and that 22.0% of them had an abortion.It is fixed that the last pregnancy interval of the 32.7% of the women participated in theresearch is 12 months and shorter than this and that 64.0%, of them want their pregnancy and54.0%, of them didn’t use the family planning method before their last pregnancy.It is determined that 83.0% of the women agreed to participate in the research get antenatalcare of least once. It is determined that the ratio of the women got antenatal care during the firsttwelve week of their pregnancy is 53.0% and the week avarege of getting antenatal car efor the firsttime is 12 ± 8.15. It is fixed that 13.2% of the women got antenatal care get it for four times and that46.6% of these women get it from village clinic, 13.2% from hospital and 38.6% from a privatedoctor.It is determined that 71.1% of the women participated in the research was weighed and thatblood pressure of the 95.2% of them was measured and that to 55.4% of them urine analysis and to56.6% of them blood analysis was made.According to the results of investigation it is determined that the women’s age and educationsituation, number of alive births, number of living childs and family planning effect the situation ofthe women’s antenatal care.The resultus are found in a quality of supporting the hypothesis.In the direction of the research results, it’s pointed out that it’s must for the protection of thewomen health to become widespread of antenatal care duties and to give a place to the programsof mother and child health protection. For that reason, it’s suggested that tha personnel who givesantenatal care duty, must be well eduated and to increase the ratio of women who benefits fromthese service, the effort must be showed and to use the health education in an effective way, and toincrease the quality of antenatal care, there must be provided enough materials, physic built andeducated stuff.333


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>İNFERTİL KADINLARDA YALNIZLIK D<strong>Ü</strong>ZEYİ VE BUNU ETKİLEYEN FAKTÖRLERİNİNCELENMESİOya <strong>Ü</strong>nder KAVLAKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Aynur SARUHANİzmir-1999ÖZETBu araştırma; infertil kadınların yalnızlık düzeyinin belirlenmesi ve yalnızlık düzeyinietkileyen faktörlerin incelenmesi amacı ile tanımlayıcı olarak planlanmıştır. Araştırma Ege<strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AnaBilim Dalı, infertilite polikliniğinde 1Ağustost-31 Aralık 1998 tarihleri arasında yürütülmüştür.Araştırma kapsamına 150 infertil kadın alınmıştır. Araştırmanın verileri infertil kadınlarıntanıtıcı özelliklerini içeren Veri Formu, yalnızlık düzeyinin belirlenmesi amacıyla, UCLA-LS(UCLAYalnızlık Ölçeği), Sosyal desteği belirlemek amacıyla üç bölümden oluşan bu form;”Sosyal AğSoru Listesi”,”Algılanan Arkadaş Desteği” (PSS-Fr, Perceived Support Scale From Friends) ve“Algılanan Aile Desteği”(PSS-Fa, Perceived Support Scale From Family) ölçeklerini içeren araçlaryardımı ile görüşme tekniği kullanılarak toplanmıştır.Araştırmada kullanılan araçların iç tutarlılık katsayıları; UCLA yalnızlık ölçeği için r=0.91,algılanan aile desteği ölçeği için r=0.89, algılanan arkadaş desteği ölçeğini için r= 0.86 olaraksaptanmıştır.Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik, iki ortalama arasındaki farkın önemjliliktesti, varyans analizi ve korelasyon analizi kullanılmıştır.Toplanan verilerin değerlendirilmesiyle şu sonuçlar elde edilmiştir.1. İnfertil kadınların % 32.7’sinin 25-29 yaş grubunda olduğu, % 42.0’sinin Ortaokul ve Lisedüzeyinde eğitim aldığı, % 64.7’sinin ev hanımı olduğu, % 88.0’inin herhangi bir sosyalgüvencesinin olduğu, % 50.0’sinin 1-5 yıldır evli olduğu, % 85.4’ünün primer infertilitesi olduğubelirlenmiştir.2. Araştırma kapsamına alınan infertil kadınların genel yalnızlık puan ortalaması(X=37.633±11.8329 olarak saptanmıştır.3. İnfertil kadınların algıladıkları genel sosyal destek (algılanan aile ve algılanan arkadaşdesteği)ile yalnızlık arasındaki ilişkiyi incelemek üzere yapılan korelasyon analizinde negatifyönde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki belirlenmiştir (p


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleri6. İnfertil kadınlarda algılanan arkadaş desteği ile algılanan aile desteği puan ortalamalarıincelendiğinde arkadaş desteği puan ortalaması 27.307, aile desteği puan ortalaması 32.180olarak saptanmıştır.7. İnfertil kadınların algılanan aile desteği ile yalnızlık puan ortalamaları arasındaki ilişkiyiincelemek üzere yapılan korelasyon analizinde, iki değişken arasında negatif yönde anlamlı birilişki saptanmıştır.8. Çalışma kapsamına alınan kadınların algılanan arkadaş desteği ile yalnızlık arasındakiilişki incelemek üzere yapılan korelasyon analizinde, iki değişken arasında negatif yöndeistatistiksel olarak anlamlı bir ilişki belirlenmiştir. (p0.05).11. İnfertil kadınların eğitim durumları ile yalnızlık puan ortalamaları arasındaki ilişkiyiincelemek üzere yapılan varyans analizinde iki değişken arasında anlamlı bir ilişki saptanmıştır.(F=3.868 p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SUMMARYThis study, as a descriptive research, was planned to determine the loneliness level in infertilewomen and to assess the factors that effect the loneliness level. The study has been carried out inthe Ege University Hospital Infertility Qut-Patient Clinic between August 1 to December 31.1998.The sample of the study was composed of 150 infertile women. The data was collected bymeans of three forms with interview technique. The first form, called Data Form was consisted ofthe descriptive characteristics of the sample of the sample, second form, the UCLA Loneliness Scalewas applied to assess the loneliness levels, and third form, which was composed of 3 parts, theSocial Network Question List, Perceived Support Scale From Friends(PSS-Fr)and Perceived SupportScale From Family (PSS-Fa) to determine the social support.The internal validity of the meansurement tools were found to be r=0.91 for the UCLALoneliness Scale, r= 0.89 for the PSS-Fa, and r=0.86 for PSS-Fr.In the data analysis; percentage, the t-test, Variance Analysis and CorrelationAnalysis were applied. After the analysis this result have appeared;• Thirty two women were 25-29 age group, of whom 42% received education in secondary/high school levels. Furthermore, 64.7% of the women were housewives,88% had a social security,50% were married for 1 to 5 years and 85.4% were primary infertile.• The mean score of the loneliness level of the women was determined as 37.6 F=11.8.• In order to ases the correlation between general perceived social support (PSS-Fa and PSS-Fr)and the loneliness leve, it was found that had been statically negative significant correlation(r=-0.714,p


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleri• In the variance analysis to determine the correlation between the education of state of thewomen and the mean score of loneliness level, there was a significant correlation (F=3.869, p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>ÇALIŞAN HEMŞİRELERDE MENSTRUAL YAKINMALARIN İNCELENMESİZeynep DAŞIKANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Aynur SARUHANİzmir-2000ÖZETBu araştırma, çalışan hemşirelerde menstrual yakınmaların belirlenmesi ve yakınmalara etkieden faktörlerin incelenmesi amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Araştırma S.B. bağlı İzmirAtatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde çalışan hemşirelerde 15 Nisan-15 Mayıs 1999tarihleri arasında yürütülmüştür.Araştırma kapsamına örneklem seçim kriterlerine uyan 200 hemşire alınmıştır. Araştırmanınverileri hemşirelerin tanıtıcı özelliklerini içeren anket formu ve menstrual yakınmalarıbelirlemek için kullanılan Menstrual Distres Şikayet listesi araçları yardımı ile görüşme tekniğikullanılarak toplanmıştır.Menstrual Distres Şikayet Listesinin güvenirlik analizi için cronbach alfa yöntemikullanılmış, güvenirlik katsayıları adet döneminde (0,96), adet öncesi dönem (0,95), adetsonrası dönem (0,90) sonuçları elde edilmiştir.Araştırmadan elde edilen bulgular üç bölümde incelenmiş olup, birinci bölümdehemşirelerin tanıtıcı özellikleri, ikinci bölümde menstrual distres şikayet listesinde yer alan 8 altsemptom grupları puan ortalamalarına ilişkin veriler, üçüncü bölümde ise hemşirelerinmenstrual yakınmalarını etkileyen faktörlere ilişkin veriler yer almıştır. Elde edilen verilerindeğerlendirilmesinde yüzdelik, aritmetik ortalama, iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi(“t”1 testi), ve varyans analizi kullanılmıştır.Araştırma kapsamına alınan hemşirelerin %56.0’ının 20 -29 yaş grubunda, %53,5’inin evli,%57,5’inin gelir durumunun dengede, %54,5’inin 1-10 yıl arası çalışma yılı olduğu saptanmıştır.Hemşirelerin %91,5 gibi büyük çoğunluğun menstrual yakınmasının olduğu, %67,5’ninyakınmalara karşı önlem aldığı, önlem alanların çoğunluğunu %63,0 ile ilaç kullananlaroluşturmuştur.Çalışmaya katılan hemşirelerin menstrual yakınmaları en fazla adet öncesi ve adetdöneminde deneyimledikleri belirlenmiştir. Adet öncesi dönemde en fazla negatif duygulanım,ağrı ve su retansiyonu alt grup semptomları; adet döneminde en fazla ağrı, negatif duygulanımve davranış değişiklikleri alt grup semptomları saptanmıştır. Adet sonrası dönemde ise en fazlapozitif değişikliklerden canlanma alt grup değişiklikleri saptanmıştır.Araştırmaya katılan hemşirelerin adet ve adet öncesi döneminde ağrı alt grubunda en fazlakarın ağrısı-kramplar, sırt-bel ağrısı, yorgunluk; su retasyonu alt grubunda karında-memelerdeşişme, memelerde ağrı hassasiyet, kilo alma; otonomik reaksiyon alt grubunda ateş basması,baş dönmesi-baygınlık, soğuk terleme; negatif duygulanım alt-grubunda gerginlik, anksiyete,ruhsal değişiklikler; konsantrasyon bozukluğu alt grubunda dikkat dağınıklığı-dalgınlık,uykusuzluk, sersemlik; davranış değişiklikleri alt-grubunda yataktan çıkmak istememe-yataktakalma, eğitim ve çalışma gücünde azalma, verimlilikte azalma; kontrol alt grubunda göğüsteağrı-sıkıntı, boğulma-bunalma, çarpıntı semptomları saptanmıştır. Araştırma sonucuhemşirelerde en fazla yaşanan beş semptom;338


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleri1. Gerginlik2. Memelerde ağrı hassasiyet3. Karında memelerde şişme4. İştah artması5. Sırt- bel ağrısı’dır.Araştırmaya katılan hemşirelerin menstrual yakınma puan ortalamalarını etkileyendeğişkenler incelendiğinde; hemşirelerin adet dönemi yakınma puan ortalamaları ile gelirdurumu, çalışkan servis, kişiler arası ilişkilerde bozulma ve yakınmalara önlem alma durumuarasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmuştur.Hemşirelerin adet öncesi dönem yakınma puan ortalamaları ile yaş grupları çalışma yılı,kişiler arası ilişkilerde bozulma ve yakınmalara önlem alma durumları arasında istatistikselaçıdan anlamlı ilişki olduğu saptanmıştır.Hemşirelerin adet sonrası dönem yakınma puan ortalamaları ile çalışan servis ve kişiler arasıilişkilerde bozulma durumu arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmuştur.Sonuç olarak, hemşirelerde yaşanan menstrual yakınmaların fazla olduğu saptanmıştır. Busemptomlar hemşirelerin ruh ve beden sağlığını, kişiler arası ilişkilerini işteki veriminietkilemekte ve fonksiyonlarını yapmasını güçleştirmektedir. Bu nedenle kadın sağlığınıyakından ilgilendiren menstrual yakınmalar ve bunlarla baş etme yöntemleri konusundakadınlar ve toplum eğitilmelidir.SUMMARYThis study has been made upon nurses to determine their menstrual complaints and the factorsthat effcet these complaints. The study has been carried out in İzmir Atatürk State Hospital,between April 15 and May 1999.200 nurses that fit the selection criterions have been included into the research. Thequestionnaire that include the introductory information about the nurses and Menstrual DisressQuestionnaire to determine the menstrual complaints, have been used as tools supplementing theresearch data. Each nurse has been trained individually by face to face conversation.The cronbach alfa method has been used as a reliability analysis in Menstrual DistressQuestionnaire. The reliability analysis in menstrual period is (0,96), in premensrual period is (0,95)and in post menstrual period is (0,90).The findings of the research have been investigated from three different points. First sectionincludes the inroductory information of the nurses, the second section included the scores in the8 sub-groups which are in Menstrual Distress Questionnaire, the third section includes the dataabout the factors that effcet the menstrual disress in nurses. The results were evaluated withpercentage, arithmetic average, the “t” test, variance analysis.56.0% of the nurses that were inclusded in the study were between the ages 20-29, 55.5% ofthem were prior to bachelor’s degree, 53.5% of them were married, 57.5% of them had enougtincome, 54.5% of them have been working at least from one to ten years.91.5% of these nurses had menstrual complaints and 67.5 % of them had not taken precautionsabout the complaints and the most of these nurses (63.0%) were using drugs as precaution.These nurses have had the complaints more in pre-menstrual and during mensrual periods. Inpre-menstrual period they mostly had negative affect such as pain and water retention. In duringmenstrual period they had pain, negative affecgt and change of behavior. Positive change andregeneration are most common in post–menstrual period.339


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>In the pain sub-group nurses have mostly abdominal pain–crmps, waist and back ache, fatigue;in water retention sub-group abdominal and breast bloating, breast pain and tenderness, weightgain; in otonomic reaction sub-group feeling temperature, dizziness and weakness, coldpersiration; in negative affect sub-group irritability, anxiety, mood lability; in consantrationimpairment sub-group absent mindedness and lack of attention, insomnia, daze; in behaviorchange sub-group inability and unwillingness to go out bed, decreased education and work,decrease in effienciency; in control sub-group ache and oppression in thechest, suffocationjuncture, tachicardia. Acording to the results there are five most common semptoms.1. Irritability2. Breasts tenderness and pain3. Abdominal and breast bloading4. Increase in appetite5. Bach and waist painIf the factors that effect the menstrual complaints of the nurses are invastegated we wouldfound out that there is a significant relation between the scores of menstrual period complaints andincome the part (section) they work in, the problems interpersonel relationships the precvautionsabout the menstrual complaints.There is again sa ignificant statistic relation in premenstrual period between the complaintsscores and age group. Year in working, problems interpersonel relationships and precausions forthe complaints.There is a statistic relation in postmenstrual period between complaints scores and the partythey work in and problems interpersonel relationhips.As a conslusion, it is found that nurses have lots of menstrual complaints. These complaints areaffecting their psychic and physical healt also interpersonel relationships, their output and it creatsdifficulty in their work. For hat reason the women have to be informed and educated about themenstrual complaints which are an important in women healt studies.340


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriERKEN DÖNEMDE BEBEĞİN EMZİRİLMESİYLE PLESENTA AYRILMA S<strong>Ü</strong>RESİARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİHafize ÖZT<strong>Ü</strong>RKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. <strong>Ü</strong>mran DEMİRİzmir-2000ÖZETBu araştırma, doğumdan hemen sonra bebeğin emzirilmesiyle artan oksitosinin uteruskontraksiyonları yoluyla plesentanın ayrılma süresine etkisini ortaya koymak amacıyla deneyselolarak yapılmıştır.Araştırma, SSK Elazığ Hastanesi Doğum Kliniği’nde 12 Temmuz–15 Eylül 1999 tarihleriarasında yapılmıştır. Araştırmanın evrenini bu tarihler arasında kliniğe doğum yapmak içingelen tüm gebeler, örneklemi ise yine bu tarihler arasında doğum yapan 89 gebe (43 deneygrubu, 46 kontrol grubu) ve yeni doğan bebekleri oluşturmuştur.Araştırma verilerini toplamak amacıyla araştırmacı tarafından literatürden yararlanılarakanket formu hazırlanmıştır. Ayrıca, araştırma kapsamına giren gebeleri belirlemek için ”prenatalrisk indikatör” formu da kullanılmıştır.Deney grubundaki gebelerle çalışmanın önemini anlatıp, sözel izinleri alınmıştır. Bu grubunbebekleri doğduktan sonra kuru beze sarılp, apgar puanı değerlendirildikten ve aspireedildikten sonra (1-2 dk.) anne memesine verilmiştir. Bebeğin, memenin areola tabakası ilebirlikte meme ucu tutturulmaya çalışılmıştır. Plesentanın ayrılmasına kadar bebekler annememesinden tutularak emzirtilmeye uğraşılmıştır. Bu arada plesenta ayrılma belirtilerigözlenerek, plesenta ayrılma süresi kayıt edilmiştir. Kontrol grubunda ise bebeğin doğumdansonra anneye rutin işlemler yapılmıştır. Bebekler anneye verilmemiş, yalnızca plesenta ayrılmasüresi kayıt edilmiştir.Verilerin değerlendirilmesinde değişkenlerin yüzdelikleri ve ortalamaları, plesenta ayrılmasüre ortalamalarını karşılaştırmak için “t testi”, plesenta ayrılma süresi ile bazı değişkenlerarasında “tek yönlü varyans analizi” ve ileri analiz için LSD testi kullanılmıştır.Araştırma sonuçlarına göre, gebelerin yaş ortalaması; deney grubunda 25.44 ± 4.9, kontrolgrubunda 25.<strong>26</strong> ± 4.8, gebelik sayı ortalaması; deney grubunda 2.02 ± 1.6, kontrol grubunda2.10 ± 1.15, doğum sayıları ortalaması ise sırayla 0.90 ± 1.04 ve 0.86 ± 0.83 olarak bulunmuştur.Araştırmaya katkılan gebelerin %96.08’i önceki doğumlarında bebeklerini emzirdikleri%8.16’sı ise doğumdan hemen sonra emzirmeye başladıkları belirlenmiştir.Deney ve kontrol grubundaki gebelerin plesenta ayrılma süreleri arasında fark anlamsızbulunmuştur. Plesenta ayrılma süre ortalaması deney grubunda 7.38 ± 3.22 dk. ve kontrolgrubunda 7.50 ± 3.76 dk. olarak bulunmuştur.Gebelerin;Deney GrubuKontrol GrubuYaş grupları F(4,38)=0.<strong>26</strong>19 p>0.05 F(4,41)=2.0152 p>0.05Gebelik sayıları F(4,38)=0.7249 p>0.05 F(5,40)=1.4875 p>0.05Gebelik risk puanları F(5,37)=1.5065 p>0.05 F(6,39)=0.8304 p>0.05341


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>İle plesenta ayrılma süre ortalamaları arasında yapılan istatistiksel analizde fark anlamlıbulunamamıştır.Deney grubu gebelerin, plesent ayrılma süresi en kısa 35 yaş ve üzeri gebelerde(387.00 sn.), üçüncü gebeliği olanlarda (386.57 sn.), ve üç doğum yapmış olanlarda (349.50 sn.)saptanmıştır.Kontrol grubunda ise en kısa plesenta ayrılma süresi 35 yaş ve üzeri gebelerde (273.00sn.),altıncı gebeliği olanlarda (248.00 sn.) belirlenmiştir.En uzun plesenta ayrılma süresi, deney grubunda 20-24 yaş grubunda (474.50 sn.),dördüncü gebeliği olanlarda (587.75 sn.) ve kontrol grubunda ise 15-19 yaş grubunda(563.00sn), ilk gebeliği olanlarda (551.50 sn.) saptanmıştır.Doğum sayılarına göre ise deney grubunda (F(4,38)=0.2584, p>0.05) fark anlamsızbulunmuşken, kontrol grubunda (F(3,42)=3.4669, p


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriAfter, %96.08 pregnant women who participate in this study, pointed out that they breast-fedtheir babies in their previous birth ; %8.16 pointed out that they began to breast-feed immediatelyafter birth.Expulsion-time of the plecenta differences between the experiment and control group were notfound significantly. The expulsion-time plecenta average was found out 7.38±3.22 minutes at theexperiment group and 7.50±3.76 at the control group.Pregnant women’s:Experiment GroupControl GroupAge groups F(4,38)=0.<strong>26</strong>19 p>0.05 F(4,41)=2.0152 p>0.05Number of pregnancy F(4,38)=0.7249 p>0.05 F(5,40)=1.4875 p>0.05Pregnancy link scoring F(5,37)=1.5065 p>0.05 F(6,39)=0.8304 p>0.05According to the statistical analysis; pregnant women’s age groups, number of pregnancy andpregnancy link scoring were not effect expulsion–time plecenta.The pregnant women’s expulsion-time of plecenta the experiment group are determined asfollow; the shortest was at pregnant women of age 35 age and above (387.00 sec.), at the thirdpregnancies(386.57sec.)and at the third births(349.50sec.).The shortest expulsion–time of plecentaat the control group was 273.00 sec. At the women of 35 age and above, at the pregnants who hadtheir sixth pregnancy the expulsion-time was recorded as 248.00 sec.The longest expulsion–time of plecenta was found; at the experiment group in the 20-24 agegroup (474.50 sec.) and the ones who had their fourth pregnancy (587.75 sec.) and at the controlgroup it was the 15-19 age group (563.00 sec.) and the first pregnant women (551.50 sec.)According to the gravide the difference at the experiment group (F(4,38)=0.2584, p>0.05)wasnot found significantly, but the difference at the control group (F(3,42)=3.4669, p>0.05) was foundsignificantly. The difference was found between the women who hadn’t one- two births.According to these results of the research; the importance of early breast-feeding should betaught to nurses/midwifes at their education and at in-service educations; explaining to pregnantwomen breast care and the importance of breast-feding at antenatal following; and making newworks with more larger about this subject are the suggestions that can be made.343


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>EBELERİN GÖREV, YETKİ VE SORUMLULUKLARINI ALGILAMA DURUMLARININBELİRLENMESİ VE GELİŞTİRİLEN ÖLÇEĞİN GEÇERLİK VE G<strong>Ü</strong>VENİRLİĞİNİNİNCELENMESİEmine DAŞDİBİ BEYDİLLİDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ahsen ŞİRİNİzmir-2000ÖZETAraştırma, Isparta-Merkez’de bulunan İl Sağlık Müdürlüğüne bağlı 18 Sağlık Ocağı,Doğumevi, Devlet Hastanesi ve Süleyman Demirel <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi, Isparta S.S.K.Hastanesi ve Isparta Asker Hastanesi bünyesinde çalışan ve diplomasında “Ebe ve Ebe-hemşire”yazan meslek üyelerinde “Ebelerin, Görev, Yetki ve Sorumluluklarını Algılama Ölçeği” geçerlikve güvenirliğini saptamak amacıyla yapılmış olup tanımlayıcı türde bir alan çalışmasıdır.Araştırmanın evrenini, İl Sağlık Müdürlüğüne bağlı 18 Sağlık Ocağı, Doğumevi, DevletHastanesi ve Süleyman Demirel <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi, Isparta S.S.K. Hastanesi ve IspartaAsker Hastanesi bünyesinde çalışan ve diplomasında “Ebe ve Ebe–hemşire “yazan toplam 250meslek üyesi oluşturmaktadır.Araştırmanın evreni, araştırmanın örneklemi olarak alınmıştır.Gerekli verileri toplayabilmek için iki tür soru formu kullanılmıştır. Bunlar; ebelerin sosyodemografiközelliklerini belirleyebilmek için araştırmacı tarafından geliştirilen tanıtıcı bilgiformu,”Ebelerin, Görev, Yetki ve Sorumluluklarını Algılama Ölçeği’dir.Uygulanan soru formundan elde edilen bilgilere göre; ebelerin yaş grubu ortalaması33.12±7.1’dir. Evlilik oranı; %78.4, Ebelik <strong>Yüksekokulu</strong> (Lisans) mezunu; %6.0, çalışma yılıortalaması 14.25±7.1, mesleğe kendi isteğiyle gelenlerin oranı, %32.8, ebelerin %39.6’sı yetkisizalınan sorumluluktan dolayı meslekten olumsuz etkilenmişlerdir. Ebelerin %40’ı görev alanıdışında çalıştırılmaktadır. Ebelerin sadece %1.2’si; 224 sayılı kanunun 154. yönergesinin ebeningörev, yetki ve sorumluluklarına yönelik olduğunu bilmektedir. Ebelerin %44.4’ü ebenin görevkapsamının; ”Gebelik doğum ve doğum sonrası ilk 42 gün anne ve yeni doğanın bakım vetakibini yapması” gerektiğini ifade etmişlerdir. Ebelerin %94.8’i “sağlık evi, sağlık ocağı,doğumevi-obstetri, jinekoloji, gebe servisi ve travay odasında” çalışması gerektiğinibelirtmişlerdir.Ebelerin, Görev, Yetki ve Sorumluluklarını Algılama Ölçeği puan ortalaması gebelikte65.34±8.06, doğumda 50.32±8.79, doğum sonrası dönemde 52.37±5.15 olarak bulunmuştur.Ebelerin, gebelik ve doğum döneminde ki bilme ve uygulama düzeyleri “iyi”, doğum sonrasıdönemde “orta” düzeyde olup E.G.Y.S.A. Ölçeği genel puan ortalamaları ise 168.03±19.25 olupbilme ve uygulamaları sınırda da olsa “iyi” düzeyde bulunmuştur. Ebelerin ölçek puanortalamalarını etkileyen sosyo-demografik özelliklerin gebelik döneminde; maddi durumları,döner sermaye almaları, çalıştıkları kurumlar, çalıştıkları birimler, ebelerin Ebelik Mesleği ile ilgilikanun yönetmelik hakkındaki düşünceleri, ebelerin görev kapsamının ne olması gerektiğineilişkin görüşleri, doğumda; ebelerin döner sermaye almaları, eşlerinin eğitimi, çalıştıklarıkurumlar, çalıştıkları birimler, ebelik mesleği ile kanun-yönetmelik hakkındaki düşünceleri,344


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezleriebenin görev kapsamının ne olması gerektiğine ilişkin görüşleri, doğum sonrası dönemde ise;Ebelik Mesleği’ne başladıktan sonra meslek hakkındaki düşünceleri, çalıştıkları kurumlar, EbelikMesleği ile ilgili kanun-yönetmelik hakkındaki düşüncelerin, ebenin görev kapsamının neolması gerektiğine ilişkin görüşleri değişkenleri olduğu saptanmıştır.Ölçeğin içerik geçerliliğini belirlemek için yapılan Kendall İyi Uyuşum Katsayısı değeri,doğum öncesi dönem için; W(42)=0.3845, p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>determined for prenatal period were as foolows; getting revolved funds, the instution and the unitsthey work, their thought the law and regulations of the midwifery, their opinion about dutycontents of midwifery, for natal care period; being single or married, getting revolved funds, theeducation of their husbands, the instutions they work, their thought about the law and regulationsof the midwifery, their opinion about duty content of midwifery, for postnatal care period; theirthought about the midwifery after they had began to work as a midwife, the instutions they work,their thought about the law and regulations of the midwifery, their opinion about the duty contentof theirselves.The value of Kendall coefficient whih was done to determine the validity of scale contents wafound as W(42)=0.3845, p


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriİNSEMİNASYON UYGULANACAK KADINLARDA İNSEMİNASYON ÖNCESİ VESONRASI DURUMLULUK-S<strong>Ü</strong>REKLİ KAYGI D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNİN İNCELENMESİHatice DALANER ÇOBANOĞLUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ahsen ŞİRİNİzmir-2000ÖZETBu araştırma, infertil kadınlarda inseminasyon öncesi ve sonrası durumluk-sürekli kaygıdüzeyini saptamak ve değerlendirmek amacıyla yapılmıştır.Araştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Rektörlüğü Aile Planlaması Kısırlık (İnfertilite) Araştırma veUygulama Merkezinde yapılmıştır. İnseminasyon uygulamak üzere merkeze başvuran 120infertil kadın araştırmanın örneklemini oluşturmaktadır. Araştırma görüşme ve soru kağıdıtekniğine dayalı tanımlayıcı, analitik, kesitsel bir çalışma olarak yapılmıştır.Araştırmada veri toplama yöntemi olarak araştırmacı tarafından geliştirilmiş anket formu veSpielberger ve arkadaşları tarafından geliştirilmiş durumluk-sürekli kaygı ölçeği kullanıl-mıştır.Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik, t-testi ve MANOVA çok yönlü varyans analizikullanılmıştır.İnfertil kadınların inseminasyon öncesi kaygı düzeyinin yüksek olduğu, inseminasyondan 4saat sonra kaygı düzeylerinin azaldığı, 15 gün sonra ise kaygı düzeylerinin en yüksek noktayaulaştığı saptanmıştır.İnfertil kadınların eğitim durumunun, çalışma durumunun, aile tipine ilişkin sosyo-demografiközelliklerinin durumluk kaygı düzeyi üzerine anlamlı etkilerinin olduğu belirlenmiştir.İnfertil kadınların yaşı, mesleklere göre dağılımı, gelir düzeyi yerleşim yeri, evlilik süreleri,daha önce gebe kalma durumları, infertilite tipleri, çocuk isteme süreleri, daha önce tedavigörme durumları, tedavi görme süreleri, daha önce inseminasyon uygulaması yapılıpyapılmadığı, inseminasyon sayıları, inseminasyon hakkında daha önce eğitim alıp almadıklarıve eğitim aldığı kişilere göre dağılımın durumluk-sürekli kaygı düzeyini anlamlı etkilemediğisaptanmıştır.SUMMARYThis study was made to determine and evaluate the State-Trait Anxiety level of infertile womenbefore and after the insemination process.This research was made at Ege University Rectorship Family Plannig Infertility Investigation andPractice Center One hunder twenty infertile woman who applied for insemination process to thiscenter consitute this study’s sample group. This research was based on the principles of interviewand questionnaire techniques which are desccriptive, analytic and a cross sectional study.The mean methods of data collection of this study was a questionnaire which was developed bythe researcher and a state-Trait Anxiety Level Scale developed by Spielberger et al. Percentagevolues, t-test and MANOVA multi-varience analysis were used for evaluating the data.347


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>The results showed that the anxiety level of infertile women were high before insemination, 4hours after insemination the anxiety level decreased and 15 days later the anxiety level reached thebighest point.In this study it was found out that social demographic characteristics like the women’seducation status, working status and family type have significant effect on state-trait anxiety levelof İnfertile woman.On the contrary it was found that characteristics like infertile women’s age their professiontypes, income level, location, period, of their marrige, type of infertility period of their child-desire,their previous treatment, conditions the treatment period, if they had previous insemination, theinsemination number, their information, about insemination and the person she got it from,haven’t got any significant effects on the State-Trait Anxiety Level.348


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriKADIN SAĞLIĞI VE HASTALIKLARIHEMŞİRELİĞİ ANABİLİM DALIDOKTORA TEZLERİ349


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>350


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriİLK DOĞUMUNU YAPAN LOĞUSALARIN DOĞUM SONRASI BAKIMA İLİŞKİN BİLGİVE UYGULAMALARININ SAPTANMASI, PLANLI EĞİTİMİN BİLGİ D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNEVE DOĞUM SONRASI KOMPLİKASYONLARIN ÖNLENMESİNE ETKİSİNİNİNCELENMESİElçin ERDOĞANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Mustafa EMİNOĞLUİzmir-1983ÖZETBu çalışma, ilk doğumunu yapan loğusalara doğum sonrası bakıma ilişkin planlı eğitimuygulamanın, loğusaların bilgi düzeylerine ve doğum sonrası komplikasyonların önlenmesineetkisini incelemek amacı ile planlanmıştır.Araştırma, Temmuz 1982-Aralık 1982 tarihleri arasında Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Kadın Hastalıklarıve Doğum Birimi servisinde, ilk doğumu yapan, 120 loğusadan oluşan bir örneklem üzerindeyapılmıştır. Bu loğusalar, eğitim durumlarına göre eşleştirilerek deney ve kontrol gruplarıoluşturulmuştur.Araştırmacı tarafından, loğusaların, doğum sonrası bakım ve bu bakımın doğum sonrasıkomplikasyonları önlemedeki yararlarını bilmelerinin, önemli olduğu düşünülerek, bir eğitimprogramı geliştirilmiştir. Bu eğitim programında, doğum sonrası bakımın neleri kapsadığı venasıl yapılması gerektiğine ilişkin konular saptanmıştır. Örneklemdeki loğusalara, doğumsonrası bakım konusundaki bilgilerini saptamak üzere, öntest soru kağıdı uygulanmıştır.Bu arada, deney grubunu oluşturan 60 loğusaya da planlanan eğitim verilmiştir. Eğitiminetkinliğini saptamak için, loğusalık döneminin bitimi olan, 40 gün sonra, loğusalarlagörüşülerek sontest soru kağıdı uygulanmıştır.Öntest soru kağıtlarının değerlendirilmesi sonucunda, loğusaların, doğum sonrası bakımkonusunda bilgi ve uygulamalarının eksik olduğu görülmüştür. Ayrıca planlı eğitim uygulanandeney grubundaki loğusaların, doğum sonrası bakıma ilişkin bilgi ortalamalarındaki artış,anlamlı olarak fazla ve bu gruptaki komplikasyon görülme oranında anlamlı olarak azbulunmuştur.Planlı eğitimin, loğusaların bilgilerini arttırmada etkileyici bir öğe olduğu, bu yüzdenhemşirelerin etkin görev alacağı doğum öncesi ve doğum sonrası eğitim programlarıdüzenlenerek, gebe ve loğusalara uygulamalı eğitim yapılmasının yararlı olacağı belirtilmiştir.351


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>DOĞUM SONRASI LOĞUSA VE BEBEK SAĞLIĞI YÖN<strong>Ü</strong>NDEN BİREYSEL D<strong>Ü</strong>ZEYDEAŞAMALI EĞİTİMİN GEREKLİLİĞİ <strong>Ü</strong>ZERİNE BİR ARAŞTIRMAAhsen ŞİRİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. İnci EREFEİzmir-1988ÖZETBu araştırma, gebelere yapılan planlı eğitimin, meme komplikasyonlarını önleme, annesütünün kalitesine ve yenidoğanın gelişmesine etkisini araştırmak amacıyla yapılmıştır.Deneysel olarak planlanan araştırmaya, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Kadın Sağlığı veDoğum Anabilim Dalı Polikliniği’ne Temmuz 1987-Mart 1988 tarihleri arasına gelen gebeleralınmıştır. Araştırmanın örneklemini, 40 deney, 40 kontrol grubundan olmak üzere, gebeliğinson üç ayında bulunan, sağlıklı gebeler oluşturmuştur. Deney grubundaki gebelere normalpoliklinik hizmetine ek olarak meme komplikasyonlarının önlenmesine yönelik eğitim vebeslenme eğitimi yapılmış ve bu amaca uygun geliştirilmiş broşür verilmiştir. Kontrol grubundanormal poliklinik hizmeti alan gebelere ise yalnız izleme formları doldurulmuştur.Her iki grup doğum yaptıktan sonra doğum servisinde ve bir ay sonra tekrara polikliniğeçağırılarak anne sağlığı ve bebek gelişimi, izlenmiş, bir aylık anne sütleri alınarak, araştırıcıtarafından Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Gıda Mühendisliği Fakültesi, Süt Kürsüsü laboratuarlarında yağ veprotein analizleri yapılmıştır. Bebeklerin doğumda ve bir ayını doldurunca antropometrikölçümleri alınmıştır.Değerlendirmede, bir anket ve iki ayrı izleme formu kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde;khi-kare, ortalamalar arası farkın önem kontrolü yapılmış, yüzdeler ve korelasyonkullanılmıştır. Anne sütünün yağ analizinde Gerber metodu, protein analizinde ise KjeltacSystem 1002 yöntemi uygulanmıştır.Araştırma sonucunda, deney grubunda meme komplikasyonlarına rastlanmış, kontrolgrubunda ise I. İzlemede %8.11, II. İzlemede ise %55.05 meme çatlağına rastlanmıştır. Memedesertleşme olgusuna kontrol grubunda I. İzlemede %29.73, II. İzlemede %51.35 oranındarastlanmıştır.Yalnız anne sütü ile beslenen bebek oranı deney grubunda önemli düzeyde yüksekbulunmuştur.Deney grubu annelerin süt protein ve yağ değerleri ortalamaları, kontrol grubuortalamalarına kıyasla önemli düzeyde yüksek bulunmuştur.Deney ve kontrol grubunda yalnız anne sütü alan ve 2500 gram’ın üzerinde doğanbebeklerin gelişimi (kilo ve boy artışı) önemli düzeyde farklı bulunmuştur.Araştırma sonucunda, deney ve kontrol grubu arasındaki bu farka dayanarak, planlıeğitimin ve izlemenin, gebelerde ve lohusalarda beklenen olumlu gelişmeleri sağladığı, memekomplikasyonlarının oluşmasını önlemede, sütün içeriğini etkilemede ve bebek gelişiminisağlamada etkili olduğu ortaya konmuştur.352


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriSUMMARYThis research has been designed to find out the effects of a planned expecting motherseducation, on quality of mother’s milk, preventing breast complications and growing healthy ofnew born.The pregnant women who came to the e.ü Gynecology and Obstetrics Department ou-patientservice between July 1987-March 1988 have been included to this experimentally planned research.The sample group consisted of helthy pregnants 40 in experiment and 40 in control group who werein their third trimester.The pregnants who were in the experimental group received educationfor preventing breastcomplication and nutritional education in addition to normal outpatient service.Also brochures forthe same purpose were given to them.Pregnants in the control grroup filled out only observtionforms.Just after delivery in the hospital an done month after delivery both groups have been called tothe out patients clinic to observe maternal health and infant development. Maternal milk sampleshave been collected, fat and protein analysis were made in the Ege University Fool EngineeringDepartment and also anthropmetric measuements of he babies have been taken just after birth andone after birth by the researcher.Fort he evaluation, one questinary and two different observantion forms have been used. Thesignificance control between chisquare and median values have been made and percentage,correlation have been used in data analysis Gerber method was used for fat analysis and KjeltacSystm 1002 has been used for protin analysis of milk.As a result no complication was observed in the experimental group %8.11 had crached nippleand %29.73 hadness of breast in the I.st check up and %55.05 had crached nipple and %51.35 hadhardness of breast in the II. nd check up.The rate of only breast fed babies have been found signifacantly high in the experimentalgroup. The milk protein and fat values of the experimental group mothers have been foundsignificantly higher than those in the control group.Development of babies who were boin over 2500 gr. and only breastfeed showed significantlyhigh differences between the experiment and control groups.As a result of this research from the difference between the experimental and control groups wecan conclude that planned education and observation of pregnants and mothers results in theexpected positive improvements in preventing breast complications, and is effective on the milkcontaints and baby development.353


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>İZMİR METROPOL<strong>Ü</strong>’NDE EVLİ VE DOĞURGAN YAŞTA (15-49) OLAN KADINLARINDOĞUM ARALIKLARINA ETKİ EDEN FAKTÖRLERİN İNCELENMESİ<strong>Ü</strong>mran DEMİRDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Çiçek FADILOĞLUİzmir-1992ÖZETBu araştırma, İzmir Metropolü’nde doğurgan yaşta olan (15-49 yaş), evli ve en az iki canlıdoğum yapmış kadınların, doğurganlık davranışlarını, doğum aralıklarının ortalamalarını vebölgede halen uygulanmakta olan aile planlaması yöntemlerini saptamak ve son doğum aralığıile, bunlara etkisi olduğu düşünülen bazı sosyo-kültürel, biyolojik faktörlerin ilişkisini incelemekamacıyla yapılmıştır.Araştırma, İzmir Metropolü kapsamına giren Merkez (Konak), Bornova, Karşıyaka ve Bucaİlçelerinin 30 mahallesinde 10 Mart 1990-10 Ağustos 1990 tarihleri arasında, kota örneklemyöntemiyle seçilmiş 300 kadın üzerinde yapılmıştır.Araştırmada veri toplama yöntemi olarak, görüşme, kayıt ve anket formu uygulanmıştır.Düzenlenen anket formunda araştırma kapsamına giren kadınlarla ilgili tanıtıcı bilgiler,doğurganlık durumlarını, gebeliği önleyici yöntemlerle ilgili bilgi ve uygulama durumlarınıbelirleyici bilgiler yer almıştır. Ayrıca çocukların doğum aralıklarını belirleyebilmek için bir skalageliştirilmiştir.Verilerin istatistiksel değerlendirilmesinde yüzdelik ve Ki-kare testi kullanılmıştır.Araştırmanın sonuçların göre; katılımcıların ortalama gebelik sayısı 4.2 ortalama canlıdoğum sayısı 2.9, yaşayan çocuk ortalaması 2.6, ölen çocuk ortalaması sayısı 0.1 ve ortalamadüşük sayısı 1.2 olarak saptanmıştır.katılımcıların tüm doğumları arasındaki doğum aralıkları ortalaması uzun olarakbulunmuştur. Son doğum aralığı uzun olan (25 ay ve daha fazla) kadınların oranı % 64 olup,son doğum aralığı ortalaması 46 ay olarak belirlenmiştir.Katılımcıların 24 yaş altı olan okur-yazar olmayan, evlilik süresi 1-5 yıl arasında olan ve ilkevlilik yaşı 15 yaşından küçük olanların doğum aralıkları ise kısa olarak (24 ay ve daha kısa)bulunmuştur. Ayrıca kadınların eşlerinin okur-yazar olmayışı ve ilk evlilik yaşlarının 19 yaşındanküçük olması durumu da doğum aralığının kısa olmasına neden olmuştur. Kısa doğum aralığıoranının geniş ailelerde ve hane halkı sayısının yedinin üstünde olduğu durumlarda arttığıgörülmüştür.Gebelik, canlı doğum, yaşayan ve ölen çocuk sayılarının doğum aralıklarına etki edenönemli faktörler olduğu saptanmıştır. Katılımcıların son doğum aralıklarında düşükyapmalarının doğum aralığını uzattığı, son doğum aralığında gebeliği önleyici yöntemkullanma durumun ise doğum aralığını çok fazla etkilemediği saptanmıştır.Araştırmanın bu sonuçları doğrultusunda ana-çocuk sağlığını daha iyiye götürmekamacıyla kısa aralıklarla doğum yapmanın ve dolayısıyla aşırı doğurganlığın önlenmesigerekmektedir. Bunun için yaşa özel doğurganlığın ve gebeliği önleyici yöntem kullanımının354


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerideğiştirilmesinde bu konu ile ilgili eğitimin yararlı olacağı düşünülmektedir. Programıyürütecek eğitimcinin güvenilir ve doğru bilgi veren bir kaynak olması, aynı zamanda gebeliğiönleyici yöntemlerle ilgili temel bilgileri ve erişkin eğitimindeki prensip ve uygulamaları bilmesigerekmektedir. Sağlığın sadece sağlık personelinin işi olmadığı, diğer sektörlerinde işbirliğinigerektirdiği ve sağlık hizmetlerinin sunumunda koruyucu ve tedavi edici hizmet birimleriarasında güçlü bir hizmet ağının kurulması büyük önem taşımaktadır. Bu hizmetinsunulmasında etkili görev, sorumluluk ve rol alan sağlık ekibi üyelerinin de bu hizmetingerektirdiği felsefe ile yetiştirilmeleri önerilebilir.SUMMARYThis research has been done in order to examine the fertility patterns, average of birth intervalsof the married women at the age of 15 to 49 who have given at least two alive births and in theİzmir Metropolitan area, and also to define the birth control methods applied in the area and to findout the last birth interval and some social and cultural, biologic factors related to them.The research has been applied on the 300 sample women who were selected by Quoto-Sampling in Konak, Bornova, Karşıyaka and buca and in 30 ‘ different sections of these town fromthe 10 th of March to the 10 th of August,1990 in the İzmir Metropolitan.In the study, the collecting of the data, questioning and general enquiry systems, were carriedout. In the general enquiry form some information about the women who have participated in theresearch, fertility patterns, birth control methods and defining their conditions took place. Inaddition,a new scale was developed to define the birth intervals.In data evaluation both percentage and Chi-Square tests was applied.According to the results of the research; the average of the pregnancy is 4.2, the average of alivebirth is 2.9, the average of the alive children is 2.6 the average of the dead children is 0,29, theaverage of the dead births is 0.1, the average of the abortion is 1.2.It was found out birth intervals was long. The rate of mothers whose last birth interval was long(25 month or more) was 64.00%, and the average of last birth interval is 46 months.The birth intervals of the illiteratre women younger than 24 years old, marital periods are 1-5years and whose wedding ages are less than 15 years old, has been found short (24 month or less).Also, because their husbands are illiterate, and their first wedding ages are less than 19 years old,their birth intervals are short. In large families consisting of seven more members the short birthinterval has increased.It was also found out that abortion between the last two births had lenghtened the birthintervals but the birth control methods to prevent the birth hadn’t influenced the period so much.It is necessary to prevent the over pregnancy and the close birth so that we could develop thehealth of mothers and children according to the result of this investigation. So it is thought that thechange of birth is related to age and the change in birth control methods and the training on thissubject could be useful. The trainer who will conduct the program should be dependable and givereliable information, and at the same times he shouls know the basic knowledge about themethods of birth control and the principals and practical of adult education. It is very importantthat health is not only the job of medical personnel but also the job of other professionals in otherfields and it requires their cooperation. Also there should be a very close coordinations between thepreventive and treatment sections. It is recommended to train the health personnel with thenecessary philosophy who are efficient and responsible to perform this assingment.355


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>K<strong>Ü</strong>RTAJA BAŞVURAN KADINLARIN KAYGI DURUMLARININ İNCELENMESİFerda ULUFERDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFEİzmir-1992ÖZETBu araştırma, 24.5.1983 tarihinde çıkarılan “Nüfus Planlaması kanunu’ndan yararlanılarakkürtaja başvuran kadınların sosyo-demografik özelliklerini ve kürtaja başvurmalarına nedenolan faktörlerini belirlemek, kürtaja başvurduklarındaki kaygı durumlarını saptamak ve kürtajailk başvuranlarla daha önce kürtaj olanların kaygılarını karşılaştırmak amacıyla yapılmıştır.Araştırma, Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı hastaneler ile Ege<strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum kliniğinde yapılmıştır. Araştırmakapsamına evreni temsil edecek öneklem büyüklüğü olan 240 denek alınmıştır. Araştırma1 Ocak 1991-30 <strong>Ek</strong>im 1991 tarihleri arasında yürütülmüştür.Araştırmada veri toplama yöntemi olarak görüşme ile uygulanan araştırmacı tarafındangeliştirilmiş anket formu ve Spielberger ve arkadaşları tarafından geliştirilmiş durumluk-süreklikaygı skalası kullanılmıştır.Anket formunun kapsamında kadınların sosyo-demografik özellikleri (yaş, evlilik yaşı, evliliksüresi) gebelik öyküleri, (gebelik, yaşayan çocuk, ölen çocuk sayısı) düşük sayıları (toplamdüşük sayıları, isteyerek ve kendiliğinden olan düşükler) aile tipleri ve oturdukları konumlar(çekirdek, geniş aile; alt, orta ve üst konum) gebelik önleyici yöntem kullanıp kullanmamaları ileilgili bilgiler yer almaktadır.Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik, Ki-kare, varyans analizi ve t testi (ortalamalararasındaki farkın önemlilik testi) kullanılmıştır.Araştırmanın sonuçlarına göre; kadınların yeterli çocuğa sahip olma, sık gebe kalma, maddiolanaksızlıklar nedeniyle kürtaja başvurdukları saptanmıştır. Kadınların yaş ortalaması29.9±0.40 olup çoğunluğu ilkokul mezunu ve ev hanımıdır. Yaklaşık yarısının gebelik sayısının5 ve 5’in üzerinde olduğu, son gebelik aralığının 2 yıldan daha az ve en az bir kez kürtajabaşvurdukları saptanmıştır. Gebeliği önleyici yöntem kullanma oranı %86.67 olup, kadınlarınancak %21.16’sının etkili yöntem kullandığı bildirilmiştir.Kadınların kürtaja başvurma sayılarını; yaşlarının, eğitim durumlarının, evlenme sürelerinin,ilk evlenme yaşlarının, yaşayan çocuk sayılarının, gebelik sayılarının etkilediği; çalışıp çalışmamadurumlarının, eşlerinin eğitimleri ve çalışma durumlarının, kendilerinin ve eşlerinin kardeşsayılarının, oturdukları bölgelerin etkilenmediği saptanmıştır.Kürtaja başvuran kadınların genel durumluk kaygı puanlarının ortalama 58.550, genelsürekli kaygı puanlarının ortalama 45.550 puan olduğu gözlenmiştir. Daha önce kürtajabaşvurmuş kadınların durumluk kaygı puan ortalamaları, hiç kürtaj olmamışlara göre dahadüşük saptanmıştır.Sonuçlar araştırma hipotezini destekleyici nitelikte bulunmuştur.356


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriAraştırmanın bu sonuçları doğrultusunda, ülkemizde kadın sağlığının korunması ve kürtajabaşvurmanın önlenmesinde, aile planlaması hizmetlerinin yaygınlaştırılmasının zorunluluğuolduğu, etkin yöntemlerin kullanımındaki başarısızlıklar sonucu ortaya çıkacak gebeliklerinkürtaj yoluyla sonlandırılmasına gidilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu nedenle; etkiliyöntemler konusunda toplumun eğitilmesi, bu eğitimin okul öncesi dönemde ders programlarınakonulması, bu eğitimi halka verecek olan ebe ve hemşire gibi sağlık personelinin iyieğitilmiş olması, önceliğin gecekondu bölgelerine verilmesi, bunlar için bütçeden yeterli payayrılması gerektiği önerilmiştir.SUMMARYThis research has been made to establish the socio-demographic characteristics of women whoattempt abortion by taking advantage of the Family Planning Law, which was legislated in24.5.1983, and to determine the Factors which led to their abortion as well as their anxiety whenthey, abort and to compare the anxieties of women in their first abortion ottempt to other womenwho attempted abortion before.The research has been made in the hospitals of the Ministry of Health and Social WelfareInstitution and at the Maternity Ward of the Gynaecelogy Clinic at the Faculty of Medicine of EgeUniversity. 240 test subjects were included to the scope of the research, which had a samling size bigenough to represent the world. The research was carried out between January-1-1991 and October.30.1991.In the research form the following were used; 1) A questionaire form established by and filledout by the researcher by interviewing the subjects 2) Temporary–Permanent Anxiety Scale whichwas improved by Spielberger at al.The questionnaire form included knowledge about the following;1) The socio-demographic characteristics of women (Age, education, employment, firstmarriage age, period of marriage) 2) History of pregnancies (Pregnancy, the number of dead andalive children) 3) The number of abortions (Total number of abortions delibarete and naturalabortions) 4)Family types and their status.(Immediate family, large family and lower, middle, upperstatus).Percentage ki Square variant analyze and t test (the importance test of the differences amongavewrages)were used in the evaluation of data.In view of the results of the research it was seen that women attempted abortion due to havingtoo many children, frequent prenancies and a low income level in the family. The average age ofthese women was 29.9±0,40, and most of them were housewifes only with primary schooleducation. İt was seen tha in about half of these women 1-The number of pregnancies was 5 ormore 2-The last interval of pregnancy was less than 2 years 3-They had attempted abortion at leastonce. The percentage of the use of contraceptive methods was 86,67% and it was mentioned thatonly 21,16% of the women used effective contraceptive methods.It was observed that the number of the abortion attempts were affected by their age, educationlevel, the marriage period, first marriage age, the numbe of children alive the number ofpregnancies. However, these attempts were not affected by their employment and unemploymentthe number of both their siblings and their husbands’ siblings and areas where they lived.It has been observed that general temporary anxiety levels were 58.550 and general permanentanxiety points were about 45.550 in women attempted abortion. The average anxiety levels in357


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>women who had attempted abortion before was found to be lower than who never attemtedabortion. The results obtained were found to be supportive to the research hypothesis.In view of these results it was indicated that there was a great need to make the familyplanning services more common in the society in order to protect the health women and to preventabortion and the pregnancies due to failures using the effective birth control methods shouls beended by abortion, Therefore it has been suggested that; 1- The public should be trained about theeffective birth control methods, 2- This education should be put in schedules in schools, 3- Midwifesand nurses who give this education to public should be trained well, 4- The priority in educationshould be given to people in slum areas, 5-A sufficient sum of monay should be allocated in thebudged for all these services.358


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriMİADINDA DOĞAN BEBEKLERİN FİZYOLOJİK GELİŞİMLERİNE ETKİ EDENFAKTÖRLERİN İNCELENMESİAynur SARUHANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Elçin ERDOĞANİzmir-1994ÖZETBu araştırma, miadında doğan bebeklerin fizyolojik gelişimlerine etki eden faktörleriincelemek amacıyla planlanmıştır.Araştırma, 1 Mayıs-30 Haziran 1993 tarihleri arasında S.B. İzmir Kadın Hastalıkları veDoğumevi’nde olasılıksız örneklem yöntemi ile seçilmiş 500 denek üzerine yapılmıştır. Kronikhastalığı ve bebeğinde anomali bulunan anneler araştırma kapsamına alınmıştır.Araştırmada veri toplama yöntemi olarak; anket formu ile görüşme, bebeğe yönelik ölçmeve annelere labarotuvar analizleri uygulanmıştır. Düzenlenen anket formunda araştırmakapsamına alınan deneklerle ilgili tanıtıcı bilgiler, doğurganlık durumları, şimdiki gebeliği ileilgili bilgiler; yenidoğanın kilo, boy, baş ve göğüs çevresi (antropometrik) ölçümleri ileannelerin hemogobin, hemotokrit ve kan grubu analizleri yer almıştır.Araştırma verilerinin değerlendirilmesinde yüzdelik, Ki-kare testi, varyans analizi vekorelasyon testi uygulanmıştır.Araştırma sonuçlarına göre; deneklerin ortalama evlilik yaşının 19.4, ilk gebelik yaşının 20.0,gebelik sayısının 2.2, canlı doğum sayısının ise 1.8 olduğu saptanmıştır.Araştırmada ayrıca deneklerin %44.00’ünün bu gebeliğin birinci gebeliği olduğu,%71.80’inin gebeliği istediği, %70.40’ının gebelik süresince sigara içmediği, %5.80’inegebeliğinde tetanoz aşısı uygulandığı, %86.63’ünün vitamin, %86.36’sının ise demir ilacıkullandığı, %60.40’ının gebelikte beslenmesine dikkat ettiği, %91.60’ının antenatal bakımaldı, bunlardan sadece %68.78’inin gebeliğinin ilk üç ayı içerisinde antenatal bakım almayabaşladığ, %62’sinin her ay kontrole gittiği, %52.40’ının erkek bebekleri olduğu, %82.20‘sininnormal doğum yaptığı, %92.40’ının RH faktörünün (+) olduğu, %86.00’sının hemoglobinin10.0 gr., %56,5’inin hematokritinin 34.0 gr’ın üzerinde olduğu görülmüştür.Araştırmada, miadında doğan bebeklerin %43.20’sinin 3000-3450 gr. Ağırlığında,%63.20’sinin 52-53.5 cm. uzunluğunda olduğu saptanmıştır. %49.80’inin baş çevresinin33-34.9 cm , % 46.00 ‘sının göğüs çevresinin ise 33-34.5 cm. olduğu görülmüştür.Araştırmanın verileri arasında yapılan istatistiksel karşılaştırmalarda yenidoğanınantropometrik ölçümleri (kilo, boy, baş ve çevre göğüs çevresi) ile annelerin yaşı, gebelik sayısı,gebelik aralığı ve canlı doğum sayısı arasında (+) korelasyon, hemoglabin ve hematokritdeğerleri arasında ise (-) korelasyon görülmüştür.Yapılan diğer istatistiksel analizlerde ise annelerin eğitim durumlarının, gelir düzeylerinin,düşük yapma durumlarının, sigara-çay ve ilaç kullanmalarının, beslenme durumlarının, stresalma durumlarının ve antenatal bakım almalarının yenidoğanın antropometrik ölçümleriüzerinde etkisi olmadığı saptanmıştır.359


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Araştırmanın bu sonuçları doğrultusunda; miadında doğan bebeklerin fizyolojik gelişimlerinidaha iyiye götürmek amacıyla kadınların ilk gebelik yaşlarının yükseltilmesi, doğumaralıklarının uzatılması, aşırı doğurganlıklarının önlenmesi gerekmektedir. Bunun için kadınlarıneğitim düzeylerinin, sosyo-ekonomik durumlarının, evlenme yaşlarının yükseltilmesi ve işgücüne katılımlarının arttırılması sağlanmalı; ayrıca annelere ana ve çocuk sağlığına yönelik(gebelik yaşı, gebelik aralığı, gebelik sayısı, sağlıklı gebelik ve sağlıklı bebek bakımı v.b)kapsamlı sağlık eğitimi verilmelidir.SUMMARYThe purpose of this research is to examine and determine the factors which affect thephysiological development of newborn babies.This study has been carried out between 1 May and 30 June 1993, Five hundered subjects werechosen from the Health Ministry İzmir Gynecology Obstetry Hospital.Only women who gave birth to healthy babies were selected.The data fort his research were collected through the use of a questionnaire which completedby personal interviews, and analysis of laboratory tests performed on both the mothers and babies.The questionnaire included information about the mother’s blood type, hemotocrit, hemoglobinanalyses, personal information, number of children, pregnancy and the newborn babies head size,chest size, weight, and length.According to the research results; the average age at marriage fort he subjects is 19.4, while it is20 for first pregnancy. The average number of pregnancies is 2.2, and the number of births is 1.8,This as the first pregnancy for 44% of the subjects. Seventyone point eight percent of the subjectsplanned the pregnancy. Seventy percent of the subjects didn’t smoke during the pregnancy, and65% of the subjects had a tetanus vaccine. Eighty six percent of the subjects used vitamins, and ıronsuppiements were used by 86% of the subjects. Sixty percent of the subjects were careful about theirnutrition during the pregnancy, and 52% of the subjects gave birth to a boy. Eighty to percent of thesubjects had a normal delivery. For 86% of the subjects hemoglabin increased by 10 gr. Hemotocritincreased 34.00 gr. for 86% of the subjects. Fourty three percent of the babies weighed between3000-3450 gr. at birth, and 63% of the babies were between 52 and 53.3 cm in length. The head sizefor 49% of the babies were between 33 and 34.5 cm, and the chest size for 46% of the babiesmeasured between 33 and 34.5 cm.According to the results of statistical comparisons between healthy newborn babies weight,lenght, head size, and chest size and their mothers’ age and number of births there was a positivecorrelation. More over there was a negative correlation between the babies features and themothers’ hemotocrit and hemoglobin levels.Having examined the results, othors propose that for even healtheir prenatal physioglogicaldevelopment, the mothers’ age should be higher and there should be a greater length of timebetween pregnancies. It would also help if the mothers’ educational level, socio-economic level, andmarriage age were higher. Also all expectant mothers’ should attent classes concerning mother andbaby health.360


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriEBE VE HEMŞİRELİK FONKSİYONU OLARAK LEOPOLD MANEVRALARININ FETALMALPRESANTASYONULARI TANIMLAMADAKİ ETKİNLİĞİNİN ARAŞTIRILMASINeriman SOĞUKPINARDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. <strong>Ü</strong>mran DEMİRİzmir-1998ÖZETBu çalışma; standardize edilmiş olan leopold manevraları kullanılarak, 27. gebelik haftasınıdolduran ve miada kadar olan gebelerde fetal malpresantasyonları belirlemek amacıylatanımlayıcı ve yarı deneysel (kendi kendine kontrollü-self kontrol) alan araştırması olarakplanlanmıştır.Bu amaca ulaşmak için beş farklı otoriteye göre (Mc. Donalds, Sandberg, Spielberg,Mc. Lennan, ve Sandberg, Naegele yöntemleri gebelik haftalarının belirlenmesi, leopoldmanevraları kullanılarak fetüsün situsu, fundusta prezante olan fetal kısım, fetüsün pozisyonu,pelsive prezante olan fetal kısmın belirlenebilmesi ve USG ile doğruluklarının test edilmesiyoluyla leoplold manevralarının güvenirliğinin araştırılması, risk indikatör formu kullanılarakgebelerin gebelik risk durumlarının belirlenmesi hedeflenmiştir.Araştırma E.<strong>Ü</strong>. Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı UltrasonografiPolikliniğinde 12 Haziran 1996-25 <strong>Ek</strong>im 1996 tarihleri arasında yapılmıştır.Ultrasonografi Polikliğine başvuran tüm gebeler araştırmanın evrenini oluşturmuştur.Araştırmanın örneklemini ise 27. gebelik haftasından miada kadar olan tek fetüslü, amniotik sıvıvolümü bozukluğu olmayan gebelerden “olayın görülüş sıklığı”, formülü kullanılarakhesaplanan 254 gebe oluşturmuştur.Araştırmanın verileri, leopold manevralarına yönelik olarak geliştirilen standart doğrultusundayapılan leopold manevraları ile elde edilen bulguların, USG değerlendirme sonuçlarının,gebelerin anamnez ve fiziksel durumu ile ilgili bilgilerinin, gebelerin gebeliklerindekirisk durumlarının belirlenip ilgili formlara kaydedilmesi ile elde edilmiştir.Verilerin istatistiksel değerlendirilmesinde; sayı, yüzde, chi-square testi, kruskal-wallisvaryans analizi, correalation analyses, ayrıca Cohen’in KAPPA uyum istatistiği testikullanılmıştır.Araştırmadan elde edilen verilerin değerlendirilmesi sonucunda; gebelerin %43.70’inin25-31 yaş grubunda, %42.91’inin ilkokul mezunu, % 61.02’inin ev hanımı olduğu görülmüştür.Gebelerin beş ayrı yöntem yada otoriteye göre hesaplanan gebelik haftaları ve USG ile(B.P.D.-F.L) elde edilen gebelik haftalarının doğrusal bir ilişki içinde olduğu görülmüştür. Ancakgebelik haftasını tanımlamak açısından en güvenilir yöntemin son adet tarihi (Naegele) olduğusonucuna varılmıştır.Leopold manevrası ile elde edilen fundustaki fetal kısmın, fetal situsun, fetal pozisyonun vepelvise presenta olan fetl kısmın USG ile karşılaştırılması sonucunda, her iki yöntem arasındagüçlü bir uyum elde edilmiştir.361


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Çalışmamızdan elde edilen fetal malpresantasyon oranı %15.2 iken, literatürde benzer birçalışmada %17 olarak saptanmıştır.Gebelerin gebelik ve doğum sayıları, gebelik süresince aldıkları toplam kiloları, boyuzunlukları, çalışma durumları, daha önceden doğum yapan gebelerin yenidoğanlarınındoğum kiloları, doğum türleri ile mevcut gebeliklerindeki fetal presantasyonlar arasındaanlamlı bir ilişki saptanamamıştır.Gebelerin total risk skorları ve total skorlarına etki eden etmenler incelendiğinde%35.42’sinin riskli, %64.58’inin riskli olmayan grupta yeraldığı ve ayrıca gebelerin yaşgruplarının, toplam gebelik sayılarının, pelvise presante olan fetal kısmın, total risk skorları ileilişkili olduğu, buna karşın gebelerin eğitim durumlarının ise ilişkili olmadığı sonucunavarılmıştır.Doğum öncesi bakımda önemli rolleri ebe-hemşirelerin total risk indikatör formunukullanarak riskli gebelerin belirlemeleri ve uygun merkezlere sevketmeleri, buna karşın riskliolmayan gebeleri de standardize edilmiş olan leopold manevraları doğrultusunda izlemeleriönerilebilir. Böylece anne-çocuk sağlığı korunmuş ve yükseltilmiş olacaktır.SUMMARYThis study planned to be a descriptive and quasi-experimental(self-controlled)design on thedetermination of the fetal malpresentations in the pregnanats which is gestational age of at lest 27completed weeks by using the stantardized leopold maneuvers.The estimation of gestational age by means of the different authorities (Mc. Donalds, Sandberg,Spielberg, Mc. Lennan and Sandberg, Naegele), situs of fetüs, which fetal part occupies the loweruterine segment, and the position of presenting part by using leopold maneuvers and theinvestigation of the reliability of the leopold maneuvers; the determination of the risky pregnanciesby using te risk indication formsa re aimed.This research was conducted at the Gynaecological Diseases (maternal health) department ofEGE University between June 12 1996 and October 25 1996.The pregnants applying to USG polyclinic constitued the universe of this research. Thecalculations according to event occurence frequency Formula showed that 254 samples wererequired to obtain satisfactory results in the analysis and therefore 254 pregnants which had singlefetus, did not have abnormality in the amniotik fluid volume and were least 27 completed weeksselected to be the research samples.The research data were obtained by recording the results of the standardized leopoldmaneuvers, the results of USG evaluation on the anamnesis and physical pregnants in theirpregnancy to the respective forms.In the statisticsal evaluation of the data number-percent, chi-square test, Kruksal-Wallisvariance analyses, correlation analyses, and also cohen’s KAPPA conformity statistical test are used.The evaluation results show that ages of the 43.70 percent of the pregnants are between 25 and31, the 42.91 percent of the pregnants left their education after primary school, and 61.02 percentof the pregnanats are housewives.In the addition, it is observed that there exits a linear relation between the estimation ofpregnancy according to the five different outhorities and the estimation of pregnancy weekby means of USG (B.P.D-F.L.) However, it is concluded that the most reliable method in thedetermination of the pregnanacy week is the last menstruation date.362


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora TezleriMoreover, a strong relationship is obtained leopold maneuvers and USG by comparing, whichfetal part occupies the fundus, situs of fetus, the location of fetal back and small parts and whichfetal occupies the lower uterine segment.Futhermore, the ratio of fetal malpresantation is estimated 15.2 percent in this study. Anapproximately result 17 percent was encountered in a smilar work in the literature.Unfourtunately, it is not established any sensible relation between the pregnancy birth number,the total increase in weight during their pregnancy period, the lenght, the work conditions, the birthtypes, the birth weighth of the new babies who gave birht previously and the fetal presantation ofthe pregnants.Moreover, when the total risk scores of the pregnants and the factors affecting these scores areanalyzed, it is observed that 35.42 percent of the pregnants are under risk, and the rest 64.58percent of pregnants are not Additionally, the results show that the age groups of pregnants, affectthe total risk scores, however the education level of the pregnants does not.As a conclusion, it can be recommended that the midwives and nurses who play importantroles fort he pregnants in the attendance during the pregnancy period should determine the riskypregnants by using the total risk indicator forms and send them to appropriate health centers, andthey should observe the pregnants without risk by using the standadized leopold maneuvers. Bythis way,the maternal-child health will be procted and improved.363


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SEZARYEN SONRASI AĞRI KONTROL<strong>Ü</strong>NDE İLAÇ DIŞI FARKLI İKİ YÖNTEMİN(MASAJ/DOKUNMA VE M<strong>Ü</strong>ZİK/GEVŞEME) ETKİLİLİĞİNİN KARŞILAŞTIRILARAKİNCELENMESİSerap SELVER BABACANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Ahsen ŞİRİNİzmir-1999ÖZETBu araştırma, sezaryen kararı verilmiş gebelerin sosyodemografik özelliklerini incelemek,sezaryen ile doğum yapan loğusaların postoperatif dönemde ağrılarını izlemek ve ağrışiddetlerini ölçmek, bu loğusaların ağrılarını tanımlamak ve ağrıya verdikleri duygusalyanıtlarını belirlemek, loğusaları deney ve kontrol grubuna ayırarak 1. deney Masaj / Dokunmagirişimi, 2. deney grubuna Müzik / Gevşeme girişimini uygulayarak her iki ilaç dışı yönteminetkinliğini ölçmek, karşılaştırmak, araştırma dönemi sonunda deney ve kontrol grubuloğusaların; ağrılarını, ağrı şiddetlerini, ağrıya verdikleri duygusal yanıtlarını, kullandıklarıanaljeziklerin sıklık ve sayısını karşılaştırarak incelemek amacıyla planlanmıştır. Deneysel tipte;tanımlayıcı, kesitsel ve geriye dönük analitik bir araştırma olan çalışma, 14 Mayıs 1998 / 7Haziran 1999 tarihleri arasında Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kadın Hastalıkları veDoğum Ana Bilim Dalı Obstetri, Doğum Salonu ve Yoğun Bakım Servislerinde yürütülmüştür.Belirtilen tarihler arasında obstetri servisi ve doğum salonuna yatış yapılan 20-40 yaş grubugebelerin tümü ile (1450) ön görüşme yapılmıştır. Bu gebelerin içinden; bilinci açık, sözeliletişim kurabilen, lise ve üzeri düzeyde eğitim almış, son iki yıl içinde herhangi bir operasyonhikayesi olmayan, genel anestezi ile sezaryen operasyonu yapılan 1. ve 2. sezaryen kararıverilmiş gebeler (45 gebe) yaş, eğitim düzeyi gibi özellikler yönünden birbirini karşılayaneşleştirilmiş gruplara obstetri servisi, doğum salonuna yatışlarına ve uygunluk sırasına göretesadüfi şekilde ayrılarak alınmıştır.Araştırma kapsamına alınan 1. deney grubu loğusalara; operasyondan iki saat sonrabaşlayarak, iki saat arayla ağrılarının olup olmadığı sorulmuş, ağrıları olan loğusaların ağrıesnasında ağrıları tanılanmış, ağrı şiddetleri ve durumluluk kaygı düzeyleri ölçülmüş vearaştırmacı tarafından yarım saat süreyle, (karın bölgesi dışında) omuz ve kollarına (on dakika),sırtlarına (on dakika) ve bacaklarına (on dakika9 Masaj/Dokunma girişimi uygulanmıştır.Girişimin bitiminden bir saat sonra loğusalara ağrının olup olmadığı sorularak, ağrısı olsun yadaolmasın ağrı şiddetleri ve durumluluk kaygı düzeyleri değerlendirilerek, ağrıları olanloğusaların ağrıları tanımlanmış, veriler postoperatif ağrı izlem formu, postoperatif ağrıtanılama formuna ve durumluluk kaygı ölçeğine araştırmacı tarafından kaydedilmiştir. Benzerbir biçimde 2. Deney grubu loğusalara; iki saat arayla ağrılarının olup olmadığı sorulmuş,ağrıları olan loğusaların ağrı esnasında ağrıları tanılanmış, ağrı şiddetleri ve durumluluk kaygıdüzeyleri ölçülmüş ve araştırmacı tarafından yarım saat süre ile Müzik/Gevşeme girişimiuygulanmıştır. Girişimin bitiminden bir saat sonra loğusalara ağrılarının olup olmadığısorularak, ağrısı olsun yada olmasın ağrı şiddetleri ve durumluluk kaygı düzeylerideğerlendirilerek, ağrıları olan loğusaların ağrıları tanımlanarak, veriler araştırmacı tarafındanpostoperatif ağrı izlem formu, postoperatif ağrı tanılama formu ve durumluluk kaygı ölçeğine364


Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerikaydedilmiştir. Kontrol grubunda bulunan loğusalara ise herhangi bir girişim uygulanmamış, ikisaat arayla ağrılarının olup olmadığı sorulmuş, ağrıları olan loğusaların ağrıları tanılanmış, ağrışiddetleri ve durumluluk kaygı düzeyleri ölçülmüştür.Deney ve kontrol grubu loğusalara girişim öncesi sorulan “ağrı var mı?” sorusunaloğusaların verdikleri “ağrı var” yanıtı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı birfark olduğu saptanmıştır. (F=14.88, p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>the postoperative pin observation from, on the postoperative pain diagnosis from, and on theconditional anxiety scale by investigator. In similar way, postopartum women in the 2 ndexperimental group were asked if they had pain in every 2 hours; patients’ pain was diagnosedwhile they had pain; intensity of their pain and their conditional anxiety levels were measured, andthe music/relaxation intervention was applied by investigaator. In the first hour after theintervention, by asking postopartum women if they had pain, and by assessing their pain intensitiesand conditional anxiety levels (even though they had no pain) patients‘ pain was defined, data wasregistered on the postoperative observation form, on the postoperative pain diagnosis form, andon the conditional anxiety scale by investigator. As for postopartum women in the control groupwere not applied any intervention, in every 2 hours they were asked if they had pain, patients’ painwas diagnosed, their pain anxietis and conditional anxiety levels were measured, and data wasregistered on the postoperative pain observation form, on the postoperative pain diagnosis form,on the conditional anxiety scale by investigator.In the experimental groups and control group, the response of postopartum as “I have pain”when they were asked a question like “Do you have pain?” before intervention indicated that therewas a significant differeence among the means of scores statistically (F=14.88, p< 0.01). Similarly;in the experimental groups and control group, the response of postpartum women as “I have pain“when they were asked a question like “Do you have pain “after the massage/touch and themusic/relaxation interventions indicated that there was also a significant difference among themeans of scores statistically (F=19.49, p


HEMŞİRELİK ESASLARI ANABİLİM DALIY<strong>Ü</strong>KSEK LİSANS TEZLERİ


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>368


<strong>Hemşirelik</strong> Esasları Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriHACETTEPE <strong>Ü</strong>NİVERSİTESİ SAĞLIK KOLEJİ HEMŞİRELİK BÖL<strong>Ü</strong>M<strong>Ü</strong> <strong>Ü</strong>Ç<strong>Ü</strong>NC<strong>Ü</strong> VEDÖRD<strong>Ü</strong>NC<strong>Ü</strong> SINIF ÖĞRENCİLERİNİN KAS İÇİ ENJEKSİYON KONUSUNDAKİBİLGİ VE UYGULAMALARINDA DENEYİM S<strong>Ü</strong>RESİNİN ETKİNLİĞİNE İLİŞKİNKARŞILAŞTIRMALI BİR ÇALIŞMAEmine ÇAKIRCALIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Leman BİROLİzmir-1979ÖZETAraştırma <strong>Hemşirelik</strong> Esasları Dersinde kas içi enjeksiyon konusunu, yedi ay önce alanüçüncü sınıf öğrencileri ile dersi 19 ay önce alan dördüncü sınıf öğrencilerinin bilgileri ve beşaylık bir deneyime sahip olan üçüncü sınıf öğrencileri ile 12 aylık bir deneyime sahip olandördüncü sınıf öğrencilerinin, uygulamalardaki deneyim süresinin etkinliğini araştırmakamacıyla karşılaştırmalı olarak planlanmıştır.Hacettepe <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Koleji <strong>Hemşirelik</strong> Bölümünde, üçüncü ve dördüncü sınıftaokuyan 57 öğrenciye uygulanmıştır.Öğrenciler önce enjeksiyon uygularken tek tek gözlenmiş her öğrencinin uygulaması,gözlem formuna geçirilmiştir. Bilgileri ise anket formu ile toplanmıştır (ek 1, ek 2). Öğrencilerinanket formu ile toplanan bilgileri, uygulamalardaki davranışları ile karşılaştırılmıştır.Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik, Ki-kare (Chi-Square) ve Fisher testikullanılmıştır.Öğrencilerin kas içi enjeksiyon konusuna ilişkin bilgi ve uygulamaları değerlendirildiğinde;dördüncü sınıf öğrencilerin (%39.3) kas içi enjeksiyon konusuna ilişkin bilgilerinin üçüncü sınıföğrencilerinden (%20.7) daha yeterli olduğu ve kas içi enjeksiyon uygulamalarında ise üçüncüve dördüncü sınıf öğrencileri arasında farkın olmadığı, ayrıca iki sınıftaki öğrencilerinenjeksiyon alanı için derinin uygun yöntemle temizleneceğini bilenlerin ve uygulayanların,ilacın flakondan nasıl çekileceğini (%3.8) sonra iğneyi tekrar değiştirmesi gerektiğini bilenlerinve uygulayanların (%10.2) oranının bir hayli düşük (%3) ve bu konularda yetersiz olduklarısaptanmıştır.Öğrencilerin bu konularda yetersiz olmalarının nedeni olarak, klinik uygulamalarda süreklidenetlenmedikleri ve yanlış davranışları anında düzeltilmediği için öğrencilerin bu yanlışdavranışları devam ettirdikleri düşünülebilir.369


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>DİYABETES MELLİTUS TANISI İLE HİÇ HASTANEYE YATMAMIŞ ERİŞKİNDİYABETİK HASTALARIN BİLGİ D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNİN SAPTANMASI<strong>Ü</strong>mran SEVİLDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Çiçek FADILOĞLUİzmir-1984ÖZETAraştırma 1 Mart-30 Nisan 1984 tarihleri arasında Ege üniversitesi Tıp Fakültesi İçHastalıkları Ana Bilim dalı polikliniğine (15-19 Mart ve 12-<strong>26</strong> Nisan 1984 günlerinde) başvuranerişkin diyabetik hastaların hastalıklarına ilişkin bilgi düzeylerini saptamak amacıyla yapılmıştır.Araştırma kapsamına daha önce Diyabetes Mellitus tanısı ile hiç hastaneye yatmamış, 25-64yaşları arasında ve en az 1 yıllık diyabetik olan hastalar alınmıştır. Bu hastalar olasılıksızörneklem tekniği ile seçilmiştir.Hastalara araştırıcı tarafından hazırlanan “Diyabetes Mellituslu Hastaların bilgi düzeyinisaptama anketi” uygulanmıştır. Anket, hastaya ilişkin tanıtıcı sorular (ek 1), hastalığa ve bakımailişkin bilgi sorularının bulunduğu (ek 2) 2 bölümden oluşmuştur.Araştırmanın sonucunda hastaların hastalıkları ve bakımları konularına ilişkin bilgiaçıklarının olduğu saptanmıştır. Hastaların bilgilerine; hastaların yaşlarının, ailelerindediyabetik bir kişinin olmasının, ellerinde diyabetle ilgili yayınları bulundurmalarının veuygulanan sağaltım tipinin etkili olduğu görülmüştür.370


<strong>Hemşirelik</strong> Esasları Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriHEMŞİRELERİN HASTANIN AMELİYAT ÖNCESİ HAZIRLIK VE BAKIMINA İLİŞKİNBİLGİ D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNİN SAPTANMASIAklime SARIKAYADanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Armağan Y<strong>Ü</strong>REKLİİzmir-1984ÖZETAraştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Hastanesi, S.S.Y.B. İzmir Devlet Hastanesi, S.S.K. Buca Hastanesive Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi Hastanesi genel cerrahi ana bilim dallarında görevli hemşirelerinhastanın ameliyat öncesi hazırlık ve bakımına ilişkin bilgi düzeylerini saptamak, karşılaştırmak,bilgi düzeylerini etkileyen etmenleri incelemek amacı ile kesitsel, analitik ve tamamlayıcı olarakyapılmıştır.Anket uygulaması her dört hastanede birer gün, 24 saatlik mesai dağılımlarında ayrı ayrıuygulanmış ve araştırma kapsamına 36 hemşire alınmıştır.Verilerin değerlendirilmesinde sayı ve yüzde hesaplamaları, ortalamalar arası farkınönemlilik testi ve varyans analizi kullanılmıştır.Değerlendirme sonucunda, hemşirelerin bilgi düzeyleri ortalama istenen düzeye yakınbulunmakla beraber, hastanın fiziksel hazırlığı ve bakımı, eğitmesi gereken önleyici yönlerdeyapılan hazırlıklar, premedikasyon uygulama zamanı, doğru uygulama ilkeleri konularındakieksiklikleri olduğu saptanmıştır.Hastaneler arası bilgi düzeyi karşılaştırılmasında fark bulunmamıştır. Hemşirelerin eğitimfarkının bilgi düzeyini etkilemediği görülmüştür.Hemşirelerin bilgi düzeylerini arttırmak için hizmet içi eğitim programlarının uygulanmasıpreoperatif bakımın esaslarının uygulanamamasının nedenlerinin araştırılması önerilmiştir.371


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>HEMŞİRELERİN SİGARANIN ZARARLI ETKİLERİNE İLİŞKİN BİLGİ D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNİNSAPTANMASIİsmet EŞERDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Leman BİROLİzmir-1984ÖZETAraştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Hastanesi, S.S.K. Tepecik hastanesinde çalışan hemşirelerinsigaranın zararlı etkilerine ilişkin bilgi düzeylerini saptamak amacı ile betimleyici olarakyapılmıştır.Her üç hastanede, soru kağıdının uygulandığı gündüz vardiyasında çalışan Sağlık MeslekLisesi ve <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu mezunu hemşireler araştırma kapsamına alınmıştır. Toplam<strong>26</strong>6 hemşire ile görüşülmüştür.Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik hesapları ve ortalamalar arası farkın önemlilik testikullanılmıştır.Değerlendirme sonucunda, hemşirelerin sigaradan en çok zarar gören organa, ilişkin yeterlibilgi düzeyine sahip oldukları bulunmuştur. Sigara dumanına maruz kalmanın zararlı etkileri vegebelik süresince sigara içmenin zararlı etkilerine ilişkin hemşirelerin bilgi düzeyi isteneneyakın bulunmuştur. Solunum sistemi ve sindirim sistemi üzerine sigaranın zararlı etkilerineilişkin bilgi düzeylerinin yetersiz olduğu saptanmıştır. Hemşireler, sigaranın kalp-damar sistemiüzerindeki zararlarını yeterince bilememektedirler. En az bilinen konunun ise sigaranın ürinersistem üzerindeki zararlı etkileri olduğu bulunmuştur.Hemşirelerin, sigaranın zararlı etkilerine ilişkin bilgileri edinmekte en çok çeşitliyayınlar (gazete, dergi, kitap), okul yaşantısı ve radyo-televizyon yayınlarından yararlandıklarısaptanmıştır.372


<strong>Hemşirelik</strong> Esasları Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriHEMŞİRELERİN AĞIZ VE KAS İÇİ YOLUYLA İLAÇ VERİLMESİNE İLİŞKİNBİLGİ D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNİN SAPTANMASI İLE UYGULAMADAKİ HATALAR VEBUNLARIN NEDENLERİNİN BELİRTİLMESİFerda ULUFERDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Leman BİROLİzmir-1985ÖZETAraştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi Cerrahi ve Dahiliye TıpBilimleri Bölümlerinde çalışan hemşirelerin ağız ve kas içi yoluyla ilaç verilmesine ilişkin bilgidüzeyleri ve uygulama biçimlerini saptamak ve hatalarını nedenleriyle birlikte belirlemekamacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır.Uygulama merkezinde, anket soru formunun uygulama günü olarak seçilen tarihte gündüzvardiyasında çalışan Sağlık Meslek Lisesi ve <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu mezunu hemşirelerindentabakalı tesadüfi örneklem tekniği ile seçilmiş hemşireler araştırma kapsamına alınmıştır.Toplam 50 hemşirenin ankete gelmesi duyurulmuş; fakat ankete 40 hemşire katılmıştır.Anket uygulanan hemşirelerin, ankete katılımı, uygulama biçimleri 22 Şubat- 22 Mart 1985tarihleri arasında araştırmacı tarafından katılımlı gözlem tekniği ile gözlenmiş ve gözlemsonuçları gözlem formuna geçirilmiştir.Verilerin değerlendirilmesinde; yüzdelik ve ortalamalar arası farkın önemlilik testikullanılmıştır.Değerlendirme sonucunda örneklemi oluşturan hemşirelerin ağız ve kas içi yoluyla ilaçverilmesine ilişkin bilgi düzeylerinin yetersiz olduğu ve yanlış uygulamalarının çoğunluktaolduğu saptanmıştır.Bu çalışma sonucunda, hemşirelere konuya ilişkin hizmet içi eğitim uygulaması, eğitimindaha etkili ve kalıcı olması için bir kitapçığın bastırılıp dağıtılması, öğrencilere de eğitimöğretim sırasında yapılan hatalar anlatılarak ileride çalışma hayatlarında bu tür hatalarıyapmamalarını hatırlatmanın yararlı olacağı önerilmiştir.373


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>KAN TRANSF<strong>Ü</strong>ZYONU KONUSUNDA HEMŞİRELERİN BİLGİ D<strong>Ü</strong>ZEYİNİARTTIRMADA MOD<strong>Ü</strong>LER EĞİTİMİN ETKİNLİĞİNİN SAPTANMASINilgün DERELİDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Armağan Y<strong>Ü</strong>REKLİİzmir-1985ÖZETBu araştırma, kan transfüzyonu konusunda hemşirelere uygulanan modüler eğitiminstandart eğitime göre etkin olup olmadığını incelemek amacıyla planlanmıştır. Araştırma,Sosyal Sigortalar Kurumu Tepecik Hastanesinde çalışan Sağlık Meslek Lisesi ve <strong>Hemşirelik</strong>Yüksek Okulu mezunu hemşirelerden oluşan bir örneklem üzerinde yapılmıştır. Hemşireler yaş,mezun oldukları okul, mezuniyet yılları, çalıştıkları kliniklere göre eşleştirilerek deney ve kontrolgrupları oluşturulmuştur.Hemşirelerin kan transfüzyonu uygulama ve reaksiyonlarını bilmeleri önemli olduğudüşünülerek bir eğitim programı geliştirilmiştir. Bu eğitim programında konu içeriği olarak; kantransfüzyonunun tanımı, kan transfüzyonu gerektiren durumlar, kan grupları, kan transfüzyonuişleminden önce dikkat edilecek noktalar, kan transfüzyonu işlemi, kan transfüzyonu sırasındahemşirelerin dikkat etmesi gereken noktalar, kan transfüzyonunun erken ve geç reaksiyonlarıve reaksiyonlarda hemşirenin yapması gereken işlemler saptanmıştır.Örneklemdeki hemşirelere, kan transfüzyonuna ilişkin bilgilerini saptamak üzere öntestuygulanmıştır. Deney grubunu oluşturan 40 hemşireye modüler eğitim, kontrol grubunuoluşturan 40 hemşireye standart eğitim verilmiştir. Eğitimin etkinliğini saptamak üzere birhafta sonra her iki gruba da sontest uygulanmıştır.Öntest soru kağıtlarının değerlendirilmesi sonucunda hemşirelerin kan transfüzyonukonusunda bilgilerinin yetersiz olduğu görülmüştür. Modüler eğitimin uygulanan deneygrubundaki bilgi artışı %58.5, standart eğitimin uygulanan kontrol grubundaki bilgi artışı%24.2 olarak saptanmıştır. Deney grubundaki bilgi artış farkı kontrol grubuna göre istatistikselolarak anlamlı bulunmuştur.Hemşirelerin hizmet-içi eğitimlerinde modüler eğitimin daha etkin olduğu belirtilmiş veeğitim programlarının modüler eğitim şeklinde verilmesi önerilmiştir.374


<strong>Hemşirelik</strong> Esasları Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriÖĞRENCİ HEMŞİRELERİN KLİNİK DENEYİMLERİNİN İLK G<strong>Ü</strong>N<strong>Ü</strong>NDE HASTA İLEİLETİŞİMİ BAŞLATMADAKİ G<strong>Ü</strong>ÇL<strong>Ü</strong>KLERİNİN SAPTANMASILeyla KADİRDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Leman BİROLİzmir-1985ÖZETBu araştırma, öğrenci hemşirelerin klinik deneyimlerinin ilk gününde hasta ile iletişimibaşlatmada güçlüklerinin olup olmadığı, bu güçlüklerin hangi alanlarda olduğu ve bugüçlükleri etkileyeceği düşünülen bazı etmenleri incelemek amacı ile yapılmıştır.Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu 1984-1985 Eğitim ve Öğretim dönemi birinci sınıföğrencilerinin tümü (86) araştırmanın evrenini oluşturmaktadır. Bu evrenden alınan Egeüniversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek okulu birinci sınıf öğrencilerinden Sağlık Meslek Lisesi çıkışlıolanlar dışındaki öğrencilerin tümü (72) araştırmanın örneklemidir.Bu araştırma tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafındangeliştirilen soru kağıdı, öğrencilere klinik deneyimlerinin ilk gününde, klinik uygulamabitiminden hemen sonra uygulanmıştır.Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik hesapları ve iki ortalama arası farkınönemlilik testi (t testi) kullanılmıştır.Değerlendirme sonucunda, öğrencilerin klinik deneyimlerinin ilk gününde hasta ileiletişimini başlatmada güçlük çektikleri saptanmıştır.Öğrencilerin en çok “hasta ile konuşmayı başlatma” ve “hastayı tanımak amacı ile onasorular sorma“ da güçlük çektikleri, en az güçlük çektikleri alanın ise hastaya kendini tanıtma“olduğu saptanmıştır.Öğrencilerin en çok hastalıklar hakkında bilgilerinin olmaması nedeniyle hasta ile iletişimibaşlatmada güçlük çektikleri saptanmıştır.Öğrencilerin klinik deneyimlerinin ilk gününde hasta ile iletişimi başlatmadaki güçlükleriniazaltmak için, öğrencilere klinik alan, yönetim, hastalar, eğitici ve hastaların öğrencidenbeklentileri hakkında bilgi verilmesi, öğrencilerin rahat iletişim kurma yeteneğini kazanmalarıiçin rol play yapılması ve öğrencilerin klinik uygulamanın ilk gününde çalışacakları kliniğinhekim, hemşire ve diğer sağlık personeli ile tanıştırılması önerilmiştir.375


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>YATAK YARALARININ İYİLEŞMESİNDE LOKAL İNS<strong>Ü</strong>LİN VE RİVANOLPANSUMANLARININ ETKİNLİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIEmine AVCIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1985ÖZETBu çalışma uzun süreli yatak istirahatine alınan hastalarda görülen bir komplikasyon olanyatak yaralarının sağaltımında lokal insülin kullanımının etkinliğini saptamak amacıylayapılmıştır.Araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji, Nöroloji veNöroşirürji Ana Bilim dallarında, 20.7.1984-20.12.1984 tarihleri arasında, uzun süreli yatan veyatak yarası olan <strong>26</strong> hasta üzerinde yapılmıştır.Araştırma kapsamına, uzun süreli yatak istirahatine alınan, hareket sınırlılığı olan yatağabağımlı, yatak yarası olan hastalar alınmıştır. Araştırma kapsamına alınan hastalar 13 deney ve13 kontrol grubu olarak gruplandırılmıştır.Araştırmada veriler, hastaları yatak yaraları iyileşinceye kadar izleyerek, hazırlanançizelgenin doldurulması ile toplanmıştır.Değerlendirme sonucunda, lokal insülin kullanımının yatak yaralarının iyileşmesinde etkinolduğu sonucu bulunmuştur.Bu çalışma sonucunda, uzun süreli yatak istirahatine alınan hastaların, yatak yaralarınıniyileşmesinde lokal insülin kullanımının yaygınlaştırılması için ders programlarında bu konuyadeğinerek mezun hemşireler için görev içi eğitim uygulanması ve konunun tanıtılmasıönerilmiştir. Ayrıca, bu çalışmanın daha fazla denek ve gereç kullanılarak yenilenmesiönerilmiştir.376


<strong>Hemşirelik</strong> Esasları Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriŞAŞILIĞI OLAN ÇOCUKLARIN PSİKOLOJİK SORUNLARININ SAPTANMASI VEETKİLİ HEMŞİRELİK BAKIMICanan T<strong>Ü</strong>RKOĞLUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1986ÖZETAraştırma şaşılığı olan çocukların psikolojik sorun alanlarının saptanması amacıylayapılmıştır. Çalışma iki grup çocukla sürdürülmüştür. Birinci grup (deney grubu) Ege<strong>Ü</strong>niversitesi Hastanesi Araştırma ve Uygulama Merkezine bağlı Göz Hastalıkları Anabilim DalıŞaşılık Bölümü’ne başvuran 52 şaşı çocuk, ikinci grup ise (kontrol grubu) aynı sayıda, aynı yaşve cinste, fiziksel özrü olmayan ve okullarda seçilen sağlıklı çocuklardır.Önce her iki gruba da ailelerine ait tanıtıcı bilgileri içeren bir anket formu (ek 1,) daha sonrada yine her iki gruba psikolojik sorun alanlarını belirlemek üzere cümle tamamlama testi (ek 2)uygulanmıştır.Sonuç olarak şaşılığı olan çocukların %38.4’ünde sinirlilik, %32.6’sında tırnak yemealışkanlığı %<strong>26</strong>.9’unda gece işemesi ve %2 ‘sinde ise kekemelik görüldüğü saptanmıştır.Bu davranış bozuklukların şaşılıklı çocukların çoğunda bir arada olduğu görülmüştür.Deney grubunda davranış bozukluğu gösteren çocuklar %86.5 iken kontrol grubunda buoran %20 olarak bulunmuştur.Şaşılığı olan çocukların saptanan sorun alanları içinde benlik değerine ilişkin sorunu olançocuklar %69.2 ile ilk sırayı alırken bunu %65.3 ile duygusal alana ilişkin sorunu olan çocuklarizlenmiştir.Kontrol grubundaki çocuklarda ise bu sorun alanlarının hiçbirisi saptanmamıştır.377


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>EGE <strong>Ü</strong>NİVERSİTESİ HEMŞİRELİK Y<strong>Ü</strong>KSEKOKULU ÖĞRENCİLERİNİNÖL<strong>Ü</strong>ME İLİŞKİN D<strong>Ü</strong>Ş<strong>Ü</strong>NCELERİNİN İNCELENMESİKamuran YAĞANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Dr. Emine ERDALİzmir-1986ÖZETAraştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu öğrencilerinin; ölüme ilişkindüşüncelerini incelemek, eğitim süresinin ölüme ilişkin bu düşünceleri etkileyip etkilemediğiniaraştırmak, ölümcül hastanın bakımına ilişkin almış oldukları eğitimin yeterliliği üzerine görüşve önerilerini belirlemek amacı ile tanımlayıcı olarak yapılmıştır.Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu 1985-1986 Eğitim ve Öğretim dönemi öğrencilerinin%50’si araştırma kapsamına alınmış, her sınıftaki öğrenci sayısına göre sistematikseçme yöntemi kullanılarak araştırma kapsamına alınan öğrenciler belirlenmiştir. Toplam 205öğrenciye anket uygulanmıştır.Anket formu, öğrenciler arasındaki etkileşimi en aza indirmek amacı ile örneklemi oluşturanöğrenciler bulundukları sınıflara göre ayrı ayrı yerlerde toplanarak anketör ve araştırmacıtarafından uygulanmıştır.Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik ve “Chi-Square” önemlilik testi kullanılmıştır.Değerlendirme sonucunda örneklemi oluşturan öğrencilerin kendilerini ölüm olayına hazırhissetmedikleri, daha fazla bilgiye gereksinim duydukları, eğitimin ölüme ilişkin düşüncelerietkilemediği saptanmıştır.Öğrencilerin ölüm olayına karşı kendilerini hazır hissedebilmeleri için müfredat programlarınıniçeriğinin öğrenciye yeterli psikolojik eğitimi sağlayacak nitelikte olması, hastaların fizikbakımına yönelik olan ders programlarına yeni boyutlar getirilmesi, hastaların psikolojikbakımlarına da yer verilmesi, ölümcül hastanın bakımı konusuna sadece birinci sınıf dersprogramında değil ileriki sınıfların ders programlarında da yer verilmesi önerilmiştir.378


<strong>Hemşirelik</strong> Esasları Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriEGE <strong>Ü</strong>NİVERSİTESİ TIP FAK<strong>Ü</strong>LTESİ SAĞLIK MESLEK LİSESİ HEMŞİRE BÖL<strong>Ü</strong>M<strong>Ü</strong>ÖĞRENCİLERİNİN HEMŞİRELİK MESLEĞİ HAKKINDAKİ GÖR<strong>Ü</strong>ŞLERİ VEBU MESLEĞİ SEÇMELERİNDEKİ ETMENLERAynur SARUHANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Armağan Y<strong>Ü</strong>REKLİİzmir-1986ÖZETAraştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Meslek Lisesi Hemşire Bölümüöğrencilerinin hemşirelik mesleği hakkındaki görüşleri ve bu mesleği seçmelerindeki etmenlerisaptamak amacı ile yapılmıştır.Veri toplamada kullanılan öğrenci anket formu; öğrencinin sosyo-demografik özellikleri ileilgili 16, okula giriş nedeni ile ilgili 2, yakınlarındaki sağlıkla ilgili meslekte çalışan ve çalışanlarınmeslek ve yakınlıkları ile ilgili 2, meslekte çalışmalarını istemeyenler, yakınlıkları ve meslekleriile ilgili 2, okul öncesi ve okul sonrası hemşirelik mesleği hakkındaki düşünceleri ile ilgili 3,hastaların, hemşirelerin, hekimlerin öğrencinin öz değerlendirmesi ile ilgili 3, toplumunhemşirelik mesleğine ilişkin değer yargısı ile ilgili 1, meslekle ilgili 4, hemşirelik işlevleri ile ilgili2, mezuniyet sonrası meslekte kalma ve çalışma alanı ile ilgili 2, ÖSS ile ilgili 3 soru olmak üzeretoplam 40 soruyu içermektedir.Soru kağıtlarının öğrencilere uygulanması sırasında her sınıfta araştırmacı ve sınıföğretmenleri tarafından denetim yapılmıştır.Öğrencilerin her bir soruya verdikleri yanıtlar yüzde olarak gösterilmiş ve Chi-Squareüzerinden yorum yapılmıştır.Araştırmadan elde edilen verilerin değerlendirilmesi sonucunda öğrencilerin, sosyoekonomiknedenlerle kısa yoldan meslek sahibi olmayı amaçladıkları, toplumun meslekhakkındaki düşüncelerinden etkilendikleri, ÖSS’na girerek başka fakülte veya yüksek okulagirmeyi amaçladıkları saptanmıştır.379


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>AMELİYAT ÖNCESİ SOLUNUM EGZERSİZLERİNİN AMELİYAT SONRASISOLUNUM FONKSİYON TESTLERİNE, ALINAN ANALJEZİK SAYISINA,HASTANEDE KALIŞ S<strong>Ü</strong>RESİNE ETKİSİTürkan ÖZBAYIRDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Zeynep CONKİzmir-1988ÖZETBu çalışma, ameliyat öncesi egzersiz eğitiminin, ameliyat sonrası solunum fonksiyontestleri, alınan analjezik sayısı ve hastanede kalış süresi üzerine etkisini araştırmak amacıile planlanmıştır. Araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı'na15 Haziran-31 Temmuz 1987 tarihleri arasında ameliyat olmak üzere başvuran; 20 yaş veüzerinde, elektif üst batın cerrahisi girişimleri uygulanmış, solunum fonksiyon testleriyönünden işbirliği yapabilecek hastalar, genel anestezi uygulanan ve acil girişim uygulanmayan39 hasta üzerinde yapılmıştır. 39 hastanın 19'u deney grubu olarak alınmış vearaştırmacı tarafından derin soluma, öksürme, yatak egzersizlerini içeren ameliyat öncesi planlıeğitim verilmiş, 20'si kontrol grubu olarak alınmış ve planlı eğitim verilmemiştir. Araştırmadaveriler; ameliyat öncesi ilk 24 saatte solunum fonksiyon testleri, Vital Kapasite, Zorlu<strong>Ek</strong>spiratuvar Volüm-1 saniyelik değerleri hasta yatağında alınmış ve ameliyat sonrası ilk24 saatte yinelenmiştir. Alınan analjezik sayısı hesaplamasında, ameliyat sonrası ilk 72 saatteverilen analjezik sayısı hesaplanmış, hastanede kalış süresi için hasta taburcu olduktan sonrahastanede kaldığı gün sayısı hesaplanarak elde edilen verilerin toplanmasında, hasta ile ilgilitanıtıcı bilgiler yüzdelik tablolar halinde, deney grubunda ameliyat öncesi ve sonrası VK veZEV-1 değerlendirilmesinde iki eş arasındaki farkın önemlilik testi (t testi), kontrol grubundaameliyat öncesi ve sonrası VK, ZEV-1 değerlendirmesinde iki eş arasındaki farkın önemlilik testi(t testi), kontrol ve deney grubu arasında VK ve ZEV-1 değerlendirilmesinde iki ortalamaarasındaki farkın önemlilik testi (t testi), kontrol ve deney grubu arasında FEV-1/VK oranlarınındeğerlendirilmesinde iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi (t testi) uygulanmıştır.Verilerin değerlendirilmesi sonucunda, deney grubunda VK ve ZEV-1, ameliyat sonrasıortalaması kontrol grubuna göre daha az azalma görülmüştür (P < 0.01). Alınan analjezik sayısıI. gün aynı bulunmuş, 48 ve 72 saatlerde ise deney grubu lehine anlamlı fark saptanmıştır(P < 0.01). Hastanede kalış süresi (gün) deney grubu lehine anlamlı bulunmuştur (P


<strong>Hemşirelik</strong> Esasları Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriSUMMARYThe effects of preoperative respiratory education on postoperative respiratory function, on theneeds for analgesics and on the hospitalization period were assessed in patients scheduled forsurgery 39 cooperative patients over 20 years old, planned for elective upper abdominal surgeryunder general anesthesia were included to the study. Nineteen patients constituted the study groupand were subjected to preoperative programmed education including deep breathing, coughingand bed exercises. Twenty patients served as controls and were not subjected to any educativeattempt. Respiratory function tests, vital capacity (VC) forced expiratory volume at 1 second (FEV-1)were assed to other pre and postoperatively at the bedside of the patient with a digital spirometry(Spirotron). Analgesic consumption was evaluated by counting the need for analgesics during thefirst 72 hours following surgery. Data was collected on hospital stay from the patients chart afterthe patient's discharge Hospital stay was the number of days the patient was hospitalized. Theresults were analysed statistically with the t test. The results demonstrated that the decrease in VCand FEV-1, following upper abdominal surgery in the educated groups was less than the controls(P < 0.01). FEV-1/VC showed similar trend when, values for both groups were compared. It isconcluded that programmed preoperative bedside respiratory education to patients candidate forsurgery significantly increases the patients postoperative respiratory functions.381


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>SEZARYENLE DOĞUM YAPACAK ANNELERLE AMELİYAT ÖNCESİNDE KURULANEĞİTSEL İLİŞKİNİN AMELİYAT SONRASI REHABİLİTASYONUN BAŞARISINA ETKİSİINFLUENCE THE SUCCESS OF POST-SURGICAL REHABILITATION WILL BE ESTABLISHEDPRIOR TO SURGERY CESAREAN BIRTH MOTHERS’ EDUCATIONAL RELATIONSHIPSüheyla ALTUĞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. İnci EREFEİzmir-1988ÖZETSezaryen ameliyatı öncesi dönemde hastayı ameliyata hazırlamanın önemli bir yönünü,eğitim ve danışmanlık ilişkisi oluşturmalıdır. Bu araştırma, sezaryen ameliyatı olacak anneadayla rı ile ameliyat öncesi hazırlık aşamasında planlanmış bireysel düzeyde eğitsel vedanışmanlık ilişkisi kurmanın, ameliyat sonrası dönemde rehabilitasyonun başarısına etkisiniincelemek amacıyla yürütülmüştür. İzmir'de yer alan üç hastanenin doğum kliniklerinde <strong>Ek</strong>im1987 - Eylül 1988 tarihleri arasında sezaryen ameliyatı olmak üzere kabul edilen annelerden 60'ıolasılıksız örnekleme yöntemi ile 30 deney, 30 kontrol grubu olmak üzere örneğe alınmıştır.Örneklemede yaş, eğitim düzeyi ve daha önce sezaryen ameliyatı geçirme faktörleri açısındaneşleme yapılmıştır. Annelerin sezaryen ameliyatına ilişkin bilgi düzeyleri ölçülmüş, deneygrubu annelerle ameliyat öncesi dönemde planlanmış eğitim ve danışmanlık ilişkisi kurulmuştur. Ameliyat sonrası dönemde ilk kendiliğinden miksiyon, ilk kendiliğinden fekal boşaltım, ilkkendiliğinden oturma, ilk kendiliğinden yataktan çıkma ve gezinme, ilk kendiliğin den bebeğiniemzirme, ilk kendiliğinden bebeğinin altını açma, ilk kendiliğinden bebeğini kucağına alma,ameliyatın 1. günü bebeğini maniple etme sayısı gibi kriterlerin ilk kendiliğinden oluş süreleribakımından deney grubu ile kurulan planlanmış eğitsel ve danışmanlık ilişkinin, eğitim almamış olan kontrol grubuna kıyasla olumlu gelişme sağlayıp sağlamadığı incelenmiştir. Eldeedilen sonuçlara göre ilk kendiliğinden fekal boşaltım ve ilk kendiliğinden bebeğin altını açmadavranışı dışında diğer bütün kriterlerin "ilk kendiliğinden oluş" sürelerinde önemli düzeydeazalma sağlanmıştır. Rehabilitasyondaki gelişme hızının annelerin bilgi artış puanları ileanlamlı ilişkisi saptanmıştır. Ameliyat öncesi hazırlık döneminde bireysel düzeyde eğitim vedanışmanlık ilişkisi kurmanın sezaryen ameliyatı olacak annelerin rehabilitasyon süreçleriniolumlu yönde etkilediği ve bebeklerin bakımı açısından daha kısa sürede bağımsızlıkkazandıkları sonucuna varılmıştır.SUMMARYThis research have been designed to study the effects of a well planned preoperative educationand consultation, on the success of the rehabilitation of caesarean patients. The study wasconducted in the maternity departments of three large hospitals, during October 1987-Septemper1988, in Izmir. A sample of 60 pregnants were choosen by nonrandomized purposive samplingfrom among the pregnants who were appointed for caesarean operation. The sample wasassingned into test and control groups, with 30 pregnants in each. Groups were matched according382


<strong>Hemşirelik</strong> Esasları Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezlerito the factors of age, educational level end the number of caesarrean operations occuredpreviously. Pregnants were visited by researcher and a pretest was given to all, for measuring theirknowledge about caesarean on the day before operation. Then the necessary information andconsultation were given only to test group mothers, with a brochure prepared by the researcher,additionally. The test group was given a post test immediatly after this educational session. Theeffect of this nurse-patient relationship was evaluated by measuring the differences control groups.Some rehabilitation indices were defined as the first achievement hours of some physiologic andbehavioral events independently, after the operation. These criteria were; the pass of urine andfeces, sitting on the bed, living the bed and walking, nursing the baby, holding the baby, changingdisappears. The duration until the first achievement of the above criteria independently after theoperation, found to be significantly shorter for the test group mothers. Results suggested thatpregnants needed information about cesarean operation unrelatingly to their educational levels.A planned educational and consultative nurse-patient relationship established during thepreoperative period can improve the success of their rehabilitation significantly.383


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>0-6 YAŞ GRUBU ÇOCUĞU OLAN ANNELERİN ÇOCUKLUK HASTALIKLARINDAKULLANDIKLARI KENDİ KENDİNE TEDAVİ UYGULAMALARININ İNCELENMESİAyten YETİŞİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Dr. Emine ERDALİzmir-1989ÖZETAraştırma 0-6 yaş çocuğu olan annelerin çocukluk hastalıklarında kullandıkları kendikendine tedavi uygulamalarının incelenmesi amacıyla, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi ÇocukSağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalına başvuran 0-6 yaş grubu çocuğu olan 350 anne ileyapılmıştır.Annelerin, 153’ü hasta Çocuk Polikliniğinden, 76’sı Sağlıklı Çocuk Polikniğinden 121’iserviste yatan çocukların annelerinden oluşmuştur. Annelerin tanıtıcı özelliklerine bakıldığında30 yaş ve altı annelerin (%62.86); %8.57’sinin köyde, %15.43’ünün kasabada, %76’sının isekentlerde oturdukları saptanmıştır. Annelerin bağlı oldukları kurumlara bakıldığında ise SosyalSigortalar Kurumuna bağlı olanların %19.14, bir kuruma bağlı olmayanların %36.57,Emekli Sandığına Bağlı olanların %44.29 olduğu görülmüştür. Annelerin eğitim düzeylerinebakıldığında, okur-yazar olmayanlar %6.86, okur-yazar, ilkokul mezunu olanların %53.72, ortaöğretim mezunu olanların %28.57, yüksek okul mezunu olanların ise %10.86 olduğusaptanmıştır.Araştırma kapsamına alınan, çocuğu ölen annelerin çocuk ölüm nedenlerine bakıldığındaise annelerin % 12 ‘sinin çocuğunun öldüğü ve çocuk ölüm nedenlerinin %1.75’inin beslenmeyetersizliği, kan hastalıklarının %5.<strong>26</strong>, kalp hastalıkları %5.<strong>26</strong>, ishal %3.50, infeksiyon hastalıkları%14.03, suda boğulma %10.52, nedeni bilinmeyen ölümlerin %42.10 prematüre ölümlerin%17.54 olarak dağılım gösterdiği görülmüştür. Annelerin çocuklarının son bir yıl içerisindegeçirdikleri hastalıkların dağılımlarına bakıldığında ise üst solunum infeksiyonu hastalıklarının%62.57 olarak büyük çoğunluğu kapsadığı görülmüştür.Araştırma kapsamına alınan annelerin çocuklarının hastalıklarında yaptıkları uygulama vedavranışların dağılımına bakıldığında ise, annelerin %2.86’sının hiçbir şey yapmadan hastalığıngeçmesini beklediği, %21.71’inin doktora götürülmeden kendi kendine bakım uygulamasıyaptığı, %43.71’inin ilk müdahaleyi kendi yaptıktan sonra ertesi gün doktora götürdüğü,%31.71’inin hiçbir şey yapmadan doktora götürdüğü görülmüştür.Araştırma kapsamına alınan annelerin çocukları için reçetesiz ilaç kullanımının dağılımınabakıldığında ise, annelerin %35.71’inin reçetesiz, %64.29’unun reçeteli ilaç kullandıklarısaptanmıştır. Reçetesiz ilaç kullanan annelerin büyük bir çoğunluğunun bir kuruma bağlıolmayanlar, (%47.2) oluşturmaktadır.Reçetesiz ilaç kullanan annelerin reçetesiz ilaç kullanımlarının dağılımlarına bakıldığında,en çok ateş düşürücü, şurup veya fitil +öksürük şurubu (%28) kullanıldığı görülmüştür.384


<strong>Hemşirelik</strong> Esasları Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriAnnelerin çocuklarına ilaç kullanırken yanlışlıklar yaptığı ve gelişigüzel sürelerle kullananların%29.6 olduğu gözlenmiştir. Annelerin reçetesiz ilaçları büyük bir çoğunlukla dahaönceki hastalıkta doktorun verdiği reçete ile ya da isimle aldığı %55.2 saptanmıştır.Annelerin çocuklarının öksürüğü olduğunda ilk olarak evde bulunan ilaçları kullanıpgeçmezse doktora götürenler %12.57 olduğu saptanmıştır. Araştırma kapsamına alınanannelerin çocuklarının ateşini düşürmek için büyük bir çoğunlukla soğuk uygulama yapıpaspirin verdikleri (%23.71) saptanmıştır.Çocukların ateşi olduğunda ateşi ölçen annelerin oranı %6.86, ateşi ölçmeyenlerin ise%93.14 olduğu görülmüştür.Araştırma kapsamına alınan annelerin çocuklarına uyguladıkları geleneksel tedavi yöntemlerinindağılımına bakıldığında, nane, limon, adaçayı, ıhlamur kaynatıp içirenlerin %44.4alkolün içine aspirin atıp çocuğun vücuduna sürenlerin %10.37 olduğu saptanmıştır.Veriler, hazırlanan anket formlarıyla toplanmış, verilerin değerlendirilmesinde, yüzdelik ve(x 2 ) ki kare testi kullanılmıştır.385


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>HEKİM VE HEMŞİRELERİN HASTA HAKLARI KONUSUNDA TUTUMLARININİNCELENMESİGülbanu ZENCİR G<strong>Ü</strong>NYELDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Emine ERDALİzmir-1996ÖZETBu çalışma hemşire ve hekimlerin hasta hakları konusundaki tutumlarını belirlemekamacıyla tanımlayıcı ve kesitsel olarak planlanmıştır.Araştırma kapsamına dahiliye ve cerrahi kliniklerinde görev yapan 70 hemşire ve 89 hekimalınmıştır. Veri toplama aracı olarak hekim ve hemşirelerin tutumlarını saptamayı sağlayacakbir anket formu kullanılmıştır.Araştırma sonuçlarına göre, hekim ve hemşirelerin hasta hakları konusunda genellikleolumlu bir tutum içerisinde oldukları saptanmıştır.Hemşireler için en az benimsenen hasta hakları; tedavi ve uygulamaları reddetme hakkı(%61.4), araştırmalara katılım konusunda önceden bilgilendirme (%66.7) ve diğer sağlıkkuruluşlarıyla iletişim konusunda bilgilendirme (%76.1)’dir.Hekimler için en az benimsenen hasta hakları mahremiyetin korunması (%10.2), çalışmadüzeni konusunda bilgilendirme (%49.4), tedavi ve uygulamaları reddetme hakkı (%53.9),fatura içeriği ve nasıl ödeneceği konusunda bilgilendirme (%65.9) ve araştırmalara katılımkonusunda önceden bilgilendirme (%77.0)’dır.Hemşire ve hekimler için en çok kabullenilen hasta hakları; taburcu işlemi sonrası gereklisağlık hizmetleri konusunda bilgilendirme (%98.1), tanıyı bilme hakkı (%94.3), hekim vehemşireyi ismen tanıma hakkı (%92.5) ve tedavinin risk ve seçenekleri konusunda bilgilendirme(%90.4)’dir.386


<strong>Hemşirelik</strong> Esasları Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriLABORATUVAR BİRİMLERİNDE ÇALIŞAN SAĞLIK TEKNİSYENLERİNİNAIDS HASTALIĞINA İLİŞKİN BİLGİLERİNİN SAPTANMASINazan TUNADanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç. Dr Emine ÇAKIRLIİzmir-1996ÖZETAraştırma, laboratuvar birimlerinde çalışan sağlık teknisyenlerinin AIDS hastalığına ilişkinbilgilerini saptamak amacıyla planlanmıştır. Betimleyici ve analitik olarak hazırlanan buaraştırma, 24 Nisan-9 Haziran 1995 tarihleri arasında Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Araştırma veUygulama Hastanesi’nin laboratuvar birimlerinde yürütülmüştür.Araştırmanın evrenini Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ninlaboratuvar birimlerinde çalışan 379 sağlık teknisyeni oluşturmuştur.Araştırmanın örneklemi; araştırmanın amacına uygun olarak olasılıklı örneklem tekniklerindenbasit rastgele örnekleme ve tabakalı örnekleme yaklaşımı ile belirlenmiştir. Örneklemkapsamına giren 190 sağlık teknisyeninin 62’si Dahiliye Bilimlerine bağlı klinik laboratuvarlarında,76’sı Poliklinik laboratuvarlarında çalışmaktadır.Araştırmada sağlık teknisyenlerine AIDS hastalığına ilişkin bilgi düzeylerinin incelenmesive bu hastalığa yönelik tutumlarının değerlendirilmesini amaçlayan konularda yapılanaraştırmalardan ve literatür taramalarından elde edilen bilgilere dayanılarak bir anket formuhazırlanmıştır. AIDS hastalığına ilişkin bilgi düzeylerini saptamak amacıyla düzenlenenanket formu; araştırma kapsamına giren teknisyenlere ilişkin demografik/yanıtıcı sorular (1-12.sorular) ile AIDS hastalığına yönelik bilgi soruları (1-24 sorular) olmak üzere toplam 2 bölüm ve36 sorudan oluşmaktadır.Anket formları araştırmacı tarafından elde tek tek değerlendirilerek kodlanmış ve verikodlama kağıdına geçirilmiştir. Hata kontrolleri yapılan verilerin istatistiksel değerlendirilmesiise Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Bilgisayar Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde gerçekleşmiştir.Araştırma bulgularının istatistiksel analizinde; sağlık teknisyenlerine ilişkin demografikveriler ve tüm tanıtıcı bilgiler sayı ve yüzdelerle ifade edilerek tablolar halinde sunulmuştur.Araştırmanın bağımlı değişkeni olan “sağlık teknisyenlere AIDS hastalığına ilişkin bilgilerine“etki edebileceği düşünülen yaş, cinsiyet, medeni durum, mezun olduğu okul, mezun olduktansonra geçen süre, çalışma süresi, çalışılan birim, daha önce AIDS hastalığı konusunda alınanbilgilerin kaynakları gibi bağımsız değişkenler arasındaki ilişki x 2 (Chi-Square) önemlilik testi iledeğerlendirilmiştir.Araştırma sonuçları genel olarak incelendiğinde, örneklem kapsamına alınan 190 sağlıkteknisyeninin toplam bilgi puan ortalaması x 2 =<strong>26</strong>.2 olup minimum yanıt sayısı 13, maksimumdoğru yanıt sayısı 40’dır. Deneklerin %33.2’sinin toplam bilgi puanlarının 20-<strong>26</strong> puan,%32.1’inin ise 27-33 puan arasında olduğu saptanmıştır (tablo 30). Anket sonunda alınmasıgereken toplam bilgi puanı 48’dir. Araştırma kapsamına giren sağlık teknisyenlerinin toplam387


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>24 sorudan oluşan bilgi değerlendirmelerinde, deneklerin hiçbiri soruların tümüne yanıtverememiş, toplam 48 puan almayı başaramamıştır.Sağlık teknisyenlerinden, AIDS hastalığına ilişkin kendi bilgi düzeylerini değerlendirmeleriistenmiş ve yaptıkları özdeğerlendirme sonuçları değerlendirilmiştir. Örneklem kapsamınaalınan sağlık teknisyenlerinin çoğunluğu (%68.9) AIDS hastalığı konusundaki kendi bilgilerini”orta” düzeyde gördüklerini, geriye kalan %31.1 denek de “iyi” düzeyde bilgiye sahip olduklarınıbelirtmişlerdir.AIDS’li hastalara bakım veren sağlık personelinin HIV virüsü ile temas etme korkusu ileberaber, sürekli ölüm riski ile karşı karşıya kalmaları onlarda tükenmişlik sendromu ve rolçatışmasına yol açmaktadır. Sağlık teknisyenlerinin gerek kendilerini AIDS bulaşanlarındankoruyabilmelerini gerekse toplumun her kesiminde AIDS hastalığının yayılımını engelleyebilmekiçin etkili ve yeterli sağlık eğitimi yapabilmelerini sağlamak amacıyla bilgi birikiminesahip olmaları gerekmektedir.388


<strong>Hemşirelik</strong> Esasları Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriHEMŞİRELERİN KEMOTERAPİNİN ZARARLI ETKİLERİNDEN KORUNMAYAYÖNELİK BİLGİ VE TUTUMLARININ İNCELENMESİEXAMINATION OF THE KNOWLEDGE AND THE ATTITUDES OF THE NURSES TOWARDSTHE HARMFUL EFFECTS OF CHEMOTHERAPYNecmiye D<strong>Ü</strong>ZENLİ BİLGİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Leyla KHORSHIDİzmir-1996ÖZETBu çalışma kemoterapi uygulayan hemşirelerin, kemoterapinin zararlı etkilerindenkorunmalarına ilişkin bilgi ve tutumlarını incelemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır.Sosyal Sigortalar Kurumu İzmir Eğitim Hastanesi’nin yataklı bölümünde çalışan ve kemoterapiuygulayan 130 hemşire bu çalışmanın örneklemini oluşturmuştur. Değerlendirmede yüzdelikve ki-kare önemlilik testi kullanılmıştır.Çalışmaya katılan hemşirelerin çoğunluğunun hazırlık sürecinde kendilerini korumak içinalınması gereken kişisel önlemleri (%74.62), kemoterapide kullanılan malzemelerin nasıl birözelliğe sahip olması gerektiğini (%78.46), göze ilaç sıçradığında ne yapılması gerektiğini(%68.46), kemoterapide kullanılmış malzemenin atılması gereken yeri (%76.72) bildiğisaptanmıştır.Hemşirelerin çoğunluğunu kemoterapötik ilaç hazırlanırken işlem uzun sürecekse eldivendeğiştirme sıklığı (%80), kemoterapötik ilaç uygulaması sırasında akut genel sistemik etkinedeniyle hemşirede ortaya çıkabilecek sorunları (%72.30) sürekli kemoterapik ilaç uygulayanhemşirelerde kemoterapinin zararlı etkilerinden en fazla etkilenen organın (%80.77), oral yollaverilecek kemoterapötik ilaca dokunmanın zararlı olduğu (%70), kemoterapi uygulananhastaların vücut sıvıları ile teması gerektiren işlemlerde hemşirenin dikkat etmesi gerekenkuralları (%67.70) bilmedikleri saptanmıştır.Hemşirelerin büyük çoğunluğunun (%94.42), hizmet içi eğitim programı düzenlenmesi,kemoterapi için uygun araç gereç ve ortamın sağlanması yöneticilerin kemoterapi uygulamakurallarına uyulup uyulmadığının denetlenmesi, istekli hemşirelere kemoterapi uygulatılması,kemoterapi uygulayan hemşirelerin özel hizmet tazminatlarının arttırılması ve çalışmasürelerinin azaltılması, hekimlerin ve yöneticilerin kemoterapinin zararlı etkileri konusundaeğitilmesi ve özel kemoterapi servisinin kurulması gibi kemoterapinin zararlı etkilerininönlenmesi konusunda yöneticilerinden beklentileri olduğu saptanmıştır.SUMMARYThis study has been made as a defining one in order to examine the nurses attitudes andknowledge, who practice chemotherapy, towards the harmful effects of chemotherapy 130 nurseswho practice chemotherapy in the hospitals of social evaluation test of percentage and chi-squareimportance used.389


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>It is found that most of the nurses, in the preparation level, know the personal precations whichshould be taken in order to protect themselves (74.6296), which qualification must be theequipment have are used in chemotherapy (78.46%), what should be done if the medicine issplashed into one’s eyes (68.46%), the place where the used material to be thrown away (76.72%).It is found that most of the nurses do not know the frequency of changing their gloves, if theoperation of preparing chemotherapotic medicine will lasts long (80%), the possible problems thatthey may have due to acute general systemic effect during the chemotherapy pratice (72.30%), theorgan that is mostly affected because of practising chemotherapotic medicine long time (80.77%),that it is harmful to touch the chemotherapotic medicine which will be given orally (70%) the rulesthat will be paid attention by nurses while getting in contact the liquids on the patients who arecured by chemotherapy (67.70%).It is also found that, most of the nurses (94.42%) have some expectations from theadministrators for the subject of preventing the harmful effects of chemmotherapy such asarrangement of a inservice training program, supplying of the suitable equipment and place forchemotherapy, administrators to check if the pratice rules are followed, making the voluntarynurses practice chemotherapy, increasing of the special service compensations, and decreasing ofthe working hours of the nurses who about the harmful effects of chemotherapy, training of thephysicians and the administrators about the harmful effects of chemotherapy and establishment ofa special chemotherapy service.390


<strong>Hemşirelik</strong> Esasları Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriHASTANEDE YATAN YETİŞKİN HASTALARIN UYKU GEREKSİNİMLERİNİETKİLEYEN ETMENLERİN İNCELENMESİAyşen ÇETİN TOSUNOĞLUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Emine ERDALİzmir-1997ÖZETBu araştırma hastanede yatan yetişkin hastaların uyku gereksinimlerini etkileyen etmenlerinincelenmesi amacıyla yapılmış, tanımlayıcı ve kesitsel bir çalışmadır.Araştırma İzmir Atatürk Eğitim Hastanesinde 15 Temmuz 1997-15 Eylül 1997 tarihleriarasında Dahili ve Cerrahi Bilimlere bağlı kliniklerde yatmakta olan olasılıksız örneklem tekniğiile seçilmiş 200 hasta ile yapılmıştır.Araştırma kapsamına 18-60 yaş arası yetişkin, uyku düzenini bozduğu bilinen hastalıklarıolmayan, uyku düzenini bozan ilaçları kullanmayan, yer, kişi, zaman oryantasyonu normal,soruları yanıtlayabilecek durumda olan ve katılıma istekli hastalar alınmıştır.Veri toplama aracı olarak geçerlik ve güvenirliği sınanmış, sosyo demografik özellikler veuykuyu etkileyen etmenler formu olarak iki bölüm ve 45 sorudan oluşan anket formu hastalaraaraştırmacı tarafından görüşülerek uygulanmıştır.Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik ve tek yönlü varyans (ANOVA) analizlerikullanılmıştır.Değerlendirilme sonuçlarına göre hastanede hastaların uyku düzenlerini etkileyenetmenler sırasıyla; ağrı, odanın ısısı, odanın havasız olması, çevredeki gürültüler, yataktakımlarının kirli ve düzensiz olması, çok aç ya da çok tok olmak, hastalıkları ile ilgili kaygılarınınolması, odanın fazla ışıklı olması, odanın kalabalık olması, vücuda takılı tıbbi cihazlar,yapılacak girişimler ve hastalıkları ile ilgili yeterli bilgilendirilmeme, gündüzleri yapacak faaliyetolmaması ve sürekli yatmak, evdekileri yada işleri düşünmek olarak saptanmıştır.Hastaların sosyo-demografik özelliklerinden, yattıkları klinik, cinsiyet, meslek, sosyalgüvence, ekonomik gelir düzeyi, hastanede kalınan odanın durumu, kronik hastalıkları vebeklentilerinin grupları ile, ölçekten aldıkları puan ortalamaları arasındaki farkın istatistikselolarak anlamlı olduğu saptanmıştır.Hastanede yatış süresi, daha önce hastaneye yatma deneyimi olup olmama, aynı kliniğeyatma durumu, aynı hastaneye yatış sayısı, yaş grubu, çalışıp çalışmama durumu, vardiyalıçalışma durumu, medeni durum, eğitim durumu, sürekli yaşanılan yer, evde birlikte yaşanılankişiler ve kronik hastalığı olma durumlarına göre ölçekten aldıkları puan ortalamaları arasındakifarkın istatistiksel olarak önemli olmadığı saptanmıştır.Hastaların hastanede daha iyi uyuyabilmeleri için beklentileri ise sırasıyla gürültülerinkontrolü, ziyaretçi giriş çıkışlarının kontrolü, hastalığı ile ilgili daha çok bilgilendirilme, yataktakımlarının temiz olması ve sık sık değiştirilmesi, sıcaklar nedeniyle klima ya da havalandırma,eski yatakların yenilenmesi, yatakların naylon kaplı olmaması, hastaların durumlarının ağırlıkderecesine göre odaların ayrılması, odalardaki yatak sayılarının sınıflandırılması olaraksaptanmış, hastalarının çoğunluğunun (%48.5) hiçbir beklentisi olmadığı tespit edilmiştir.391


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>KANSER TANISI KONMUŞ 7-11 YAŞ GRUBU ÇOCUKLARIN KENDİLERİNİ AİLEİÇİNDE ALGILAMA DURUMLARININ İNCELENMESİTürkan G<strong>Ü</strong>RB<strong>Ü</strong>ZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. İsmet EŞERİzmir-1997ÖZETAraştırma çağımızın en ölümcül hastalıklardan biri olan kanser konusunda, özellikle önemlirisk grubunu oluşturan çocukların kendilerini aile içinde algılama durumunu saptamakamacıyla tanımlayıcı olarak planlanmıştır.Araştırma 16 Eylül-15 Aralık tarihleri arasında üç büyük hastane olan Ege ve Dokuz Eylül<strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanelerinin Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği ile Behçet UzÇocuk Hastanesinde yürütülmüştür. Kanserli çocuklara ait veriler toplanırken çocuklarınanneleriyle görüşülmüş ve dosyalarından faydalanılmıştır. Sağlıklı çocuklara ait veriler ise ortasosyo ekonomik düzeydeki çocukların devam ettiği bir okuldan çocuğun kendisi ve sınıföğretmeni ile görüşülerek toplanmıştır. 17 kanserli, 17 sağlıklı çocuk olmak üzere toplam34 çocuk araştırma kapsamına dahil edilmiştir. Sağlıklı çocukların yaş ve cinsiyet özellikleri,kanserli çocuğa eşit olarak alınmıştır.Tüm çocuklara aynı boyda kağıt ve boya kalemleri verilerek aile bireylerini çizmeleriistenmiştir. Resimler, Kinetik Aile Çizim Ölçeği ile değerlendirilerek kendilerini aile içindealgılama durumları belirlenmiştir. Bundan başka kanserli ve sağlıklı çocukların kendileri veaileleri ile kanserli çocuğun hastalığına ilişkin verilerin yer aldığı soru formu kullanılmıştır.Araştırma verileri sayı ve yüzdelik hesapları, Kruskal Wallis parametrik olmayan tek yönlüvaryans analizi, Mann-Whitney U testi ve korelasyon analizi kullanılarak değerlendirilmiştir.Araştırmadan elde edilen bulgular değerlendirildiğinde, kanserli ve sağlıklı çocuklarınpuanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Kanserli çocuklarınkendilerini aile içinde olumsuz algıladıkları saptanmıştır.Kinetik Aile Çizim Ölçeği puan ortalamaları etkileyebilecek bağımsız değişkenler arasındayapılan analizler sonucunda; kanserli çocukların kendilerini aile içinde algılama durumuüzerinde, babanın eğitim düzeyi, kardeş sayısı ve cinsiyetinin; sağlıklı çocukların kendilerini aileiçinde algılama durumunda ise çocuğun yaşının önemli olduğu saptanmıştır.392


<strong>Hemşirelik</strong> Esasları Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriBASINÇ YARALARININ ÖNLENMESİNDE STANDART HEMŞİRELİK BAKIMININETKİSİNİN İNCELENMESİAyşe SAN TURGAYDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Emine ÇAKIRCALIİzmir-1998ÖZETBu çalışma, basınç yaralarını önlemek amacı ile planlanmıştır. Basınç yaraları kemikçıkıntıları üzerindeki basıncın kaldırılmamasına bağlı oluşan doku yaralanması hatta dokuölümü ile sonuçlanan iskemik yaralardır. Basınç yaraları dekübitüs ülserleri olarakta bilinir.Basınç yaraları basmakla solmayan kızarıklık (safha 1)’tan alt doku tabakalarına kadar; kasa,destek dokulara kadar uzanan değişik oranlardadır.Araştırmaya Ortopedi Kliniğinden 22 hasta alınmıştır. Hastalar ilk yatışta ve her iki gündebir Braden Ölçeği ile basınç yarası gelişene kadar tanılanmıştır. <strong>Ü</strong>ç gün ve daha önce yatan,basınç yarası gelişen hastalar araştırmaya alınmamıştır. Hastalar deney ve kontrol grubu olarakiki gruba ayrılmıştır. Standart hemşirelik bakımı deney grubu hastalara uygulanmıştır. Bütünveriler araştırmacı tarafından toplanmıştır.Kontrol grubu hastalarda (11 kişi) basınç yarası gelişmiştir. Shea’nın sınıflandırılmasına göreyaralar 1 ve 2. safhada oluşmuştur. Deney grubu hastalarda basınç yarası oluşmamıştır.Sonuç olarak, Braden Ölçeği kullanımı ve standartları hemşirelik bakımı basınç yaralarınıönlemiştir.393


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>YOĞUN BAKIM <strong>Ü</strong>NİTESİNDE ÇALIŞAN HEMŞİRELERİN ÖL<strong>Ü</strong>M OLAYIKARŞISINDAKİ ANKSİYETE D<strong>Ü</strong>ZEYLERİNİN İNCELENMESİEsma Sarı ŞAHİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Leyla KHORSHIDİzmir 1998ÖZETYoğun bakım ünitesinde çalışan hemşireler fiziksel çevrenin getirdiği anksiyetenin yanı sıraölüm olayının yarattığı anksiyeteden de olumsuz yönde etkilenebilirler. Anksiyete hemşireninvereceği kapsamlı hasta bakımının kalitesini etkileyerek iş performansında azalmaya nedenolmakla birlikte, hemşirenin, fizyolojik, psikolojik ve sosyal sağlığını da tehdit etmektedir.Bu çalışma yoğun bakım ünitelerinde çalışan hemşirelerin ölüm olayı karşısındaki anksiyetedüzeylerini incelemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. İzmir Atatürk Eğitim Hastanesi,İzmir SSK Bozyaka Eğitim Hastanesi, SSK Tepecik Eğitim Hastanesi ve SSYB Tepecik GöğüsHastalıkları Hastanesi Yoğun Bakım <strong>Ü</strong>niteleri’nde çalışan 150 hemşire bu çalışmanın örnekleminioluşturmuştur.Hemşirelerin durumluk ve sürekli anksiyete düzeylerini ölçmek için, Spielberger’inDurumluk-Sürekli Anksiyete Envanteri (State-Trait Anxiety Inventory) kullanılmıştır.Elde edilen verilerin sayısal ve yüzdelik dağılımı gösterilerek, verilerin analizinde ikiortalama arasındaki farkın önemlilik testi (t testi) ve varyans analizi kullanılmıştır.Bu araştırmada; yoğun bakım ünitesinde çalışan hemşirelerin normal çalışma koşullarındakidurumsal anksiyete düzeyi arasındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu (t=14.64,p=0.0000


<strong>Hemşirelik</strong> Esasları Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriİNTRAM<strong>Ü</strong>SK<strong>Ü</strong>LER ENJEKSİYONA BAĞLI AĞRININ AZALTILMASINDA LOKAL BUZUYGULAMASININ ETKİNLİĞİNİN İNCELENMESİŞerife CİHANGİR KÖKTEPEDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Leyla KHORSHIDİzmir-1998SUMMARYThis study is planned to aim the effect of ice application for reducing the pain of intramuscularinjection site.Research has been made between 25 February 1998 and 27 August 1998 dates in clinics of EgeUniversity Medical Hospital.This research included 46 patients who staying at clinics of Ege University Hospital and whowere applied intramuscular injection. This patients applied left ventrogluteal injection site withstandard tecnique and right ventrogluteal injection site, after two minute ice application. Patientsare determined their pain during injection and after 15-30 min. and 12-24 hours after the injection.The Student-t Test, Wilcoxan Test, Mann-Whitney U Test and Friedmen Test were used at theanalysis of data by giving the numbers and percentages of the data we got.It was determined that the difference between the pain point that patient perceived after thestandart injection and the pain point that patient perceived after injection which was made afterputting ice into practice after 15 minutes, 30 minutes, 12 hours, 24 hours was not meaningful atevery 3 injection practice.It was determined that patients between 40 and 59 year old perceived the pain which was afterputting ice into practice at higher level than patients between 20 and 39 year old.It was determined that from the injections among age groups that there was no relationbetween the after15 minutes and the pain after 30 minutes.It was determined that the men felt more pain at injections which was after putting ice intopractice than women.395


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>HEMŞİRELERİN, HEMŞİRELİK İŞLEVLERİNİ YERİNE GETİRİP, GETİREMEMEDURUMLARI VE NEDENLERİNİN İNCELENMESİAysel AYEVDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Nilgün DERELİİzmir-1998SUMMARYThis research is carried out in order to determine whether or not the nurses who work at AtatürkEducation Hospital are realising their nursery functions properly and if not, what are the reasonsbehind their failures.The research is planned as definitive and analytical. The scope of this study is the 223 nursesworking as active bed-side patient care nurses. The data are provided by researcher personally byusing questionnaire forms between July 1 and September 30-1997. The questionnaire form includesquestions such as sociodemographic properties of nurses, whether they realise their functionsproperly, the reasons behind their failures, ther personal views regarding nursery.Arithmetic average, percentage and X² importance tests are conducted in evaluation of thedata.From the evaluation of the results of this study, it has been determined that the nurses hadrealised their functions predominantly defined by the “Boarding Health Care Institution Code”The reasons why they realise their functions are stated in a planned, logical and conscious way.The reasons why they can’t realise their functions properly are stated as time shortage, inefficientstaff and equipment, and the services done by unqualified staff.In order to realise their functions properly and willingly, the nurses want their duties, authorityand responsibilities be emphasised; in house educational courses be held and be inspected; thenecessary equipment for health care be provided; in order to keep pace with the latestdevelopments they should be encouraged to follow regularly professional literature.396


<strong>Hemşirelik</strong> Esasları Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriCERRAHİ KLİNİKLERİNE AMELİYAT OLMAK <strong>Ü</strong>ZERE YATAN HASTALARINHASTANEYE YATIŞTAKİ ANKSİYETELERİ VE ANKSİYETEYİ GİDERMEDEHEMŞİRELİK YAKLAŞIMININ ETKİSİNİN İNCELENMESİZüheyla DÖNMEZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Nilgün DERELİİzmir-1998SUMMARYGetting ill and being admitted to a hospital is a process which affects human life in variosaspects and during which anxieties and worries grow and one’s balance is upset.Illness disconcerts one’s regular life pattern, alters his self-image, and leads to anxiety.Being hospitalized for an operation increases one’s anxiety to a greater extent, which, in turn,reduces his cognitive to think and cope with events. Anxiety reaches its peak on the very first day ofhospitalization.A person admitted to a hospital fort the first time finds himself in an un familiar environment.He is far a way from the environment where he is known, supported and cared for. He experiencesdifferent feelings including anxiousness about what is going to happen and what is going to bedone to him, fear of the unknown, abandonment, ioneliness, separation from family and hisimmediate environment.It is of utmost importance during the training of nurses that they explain various facts andevents to the patients in an effort to ease their anxieties.Also discussed in this study was the fact that familiarizing a newly-admitted patient with thesocial and physical structure of the ward, explaining the daily routine of the hospital and providinghim with information about how to reach the nurse, when to see the doctor, how to meet with hisfamily, what to expect as a patient in the being, how to prepare himself in case a certain test ortreatment is to be certain test or treatment is to be applied and why this is necessary wholecontribute to the lessening of the patient’s worries and anxieties.The study was carried out so as to determine the initial anxiety levels of adult patients admittedto the general surgical clinics to be operated on.The study included adult patients in the general surgical clinic at the (Social InsuranceAssociation) between September 15 th and October 31 St, 1997, Research subjects consisted of241 patients, 121 of whom were experiment and the remaining 120 were control.“Improbable Sampling Method” was utilized in the formation of the experiment and controlgroups.Without giving any preliminary information to the clinic nurses, patients who were admittedthrough a routine reception procedure were given the Cattel Anxiety test within the first 1-2 hoursand the anxiety levels of the patients forming the control group were assessed. Then the nursesworking in the same clinics were given written and verbal information as to the procedures to befollowed while receiving patients and the proper approach by the nurses. Furthermore, information397


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>about the hospital and the clinic was compiled in to a brochure and passed on to the clinicsconcerned to be distributed to the patients being treated there.Patients met by nurses in training were included in the experiment group and administered theCattel Anxiety Test during the first 1-2 hours.Statistical analyses of the data obtained were evaluated by means of percentage distribution,significance test for the difference between the two averages (t test) and variance analysis.According to the results of these evaluations, it was determined that a significant differenceexisted between the averages for the anxiety levels in the experiment and control groups. It wasfond that these results were supporting the hypotheses of the research.In view of these findings, it was emphasized that the patients admitted to the hospital neededto be received by the nurses and provided with sufficient information about the hospital, the clinicand the procedures to be carried out.398


<strong>Hemşirelik</strong> Esasları Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriHASTANEDE YATAN YETİŞKİN HASTALARIN HEMŞİRELİK BAKIMINA İLİŞKİNMEMNUN OLMA DURUMLARININ İNCELENMESİŞadan ÖNCEL KAYACIKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. İsmet EŞERİzmir-1998ÖZETYataklı tedavi kurumlarında hasta memnuniyetini etkileyen en önemli konu literatürde debelirtildiği gibi hemşirelik hizmetlerinin sunumu ve bu hizmetin algılanışıdır.Bu araştırma; hastaların hemşirelik bakımından memnun olma durumlarını ve bunlarıetkileyen hasta özelliklerini incelemek amacıyla tanımlayıcı olarak planlamıştır.Araştırma İzmir Atatürk Eğitim Hastanesinde; 1 Mart-30 Nisan 1998 tarihleri arasında, dahilive cerrahi bilimlere bağlı kliniklerde yatmakta olan, olasılıksız örneklem tekniği ile seçilmiş 217hasta ile yapılmıştır.Araştırma kapsamına; 19-65 yaş arası yetişkin, soruları anlayıp yanıtlayabilecek durumdaolan ve katılıma istekli taburcu olan hastalar alınmıştır.Veri toplama aracı olarak hastaların sosyo-demografik özelliklerine ilişkin 10 soru vehemşirelik bakımından memnuniyetlerine ilişkin 32 sorudan oluşan likert tipi bir anket formukullanılmıştır. Anket formunun geçerli ve güvenilir olduğu saptanmıştır. Araştırma verilerigörüşme tekniği ile toplanmıştır.Araştırmada elde edilen veriler, aritmetik ortalama, yüzdelik hesapları, varyans analizi ve ttesti kullanılarak değerlendirilmiştir.Hastaların hemşirelik bakımına ilişkin en memnun oldukları hemşirelik işlevleri sırasıylaşöyledir:- Hemşirelerin, beden sıcaklığı, kan basıncı, nabız ölçümü sonuçlarını söylemeleri.- Rahat uyumalarına yardımcı olmaları,- İlaçları zamanında dağıtmaları,- Alınan ve çıkarılan sıvı izlemi yapmaları,- Rahat solunum için gerekeni yapmaları,- Dinlenebilmelerinin sağlanması,- Anlaşılır anlatımlarda konuşmaları,- Gece izlemlerinin yapılması- Kazalardan korumaları,- Gerektiğinde hemşirelerin hemen bulunması,- Ağrıyı gidermek için gerekeni yapmaları- Güler yüzlü davranmaları,- Yatış ve taburcu işlemleriyle ilgili bilgi vermeleri,- Enfeksiyondan korumaları,- Mahremiyetlerine önem vermeleri,399


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>- Yemek yemek için gereken kolaylıkları sağlamaları,- İlaç uygulamaları hakkında bilgi vermeleri,- Ziyaret saatleri ve klinik olanakları hakkında bilgi vermeleri- Beslenmeleri hakkında bilgi vermeleri,- Temiz bir yatakta yatmayı sağlamaları,- Tanı işlemleri hakkında bilgi vermeleri,- Hastalıkları hakkında bilgi vermeleri,- Boş zamanlarını değerlendirmeye yardımcı olmaları,- Kliniğe gelinen ilk gün yataklarının gösterilmesi,- Pozisyon değiştirmeye yardımcı olmaları,- Boşaltım gereksinimlerini karşılamaları,- Yataktan kaldırıp yürümeye yardımcı olmaları,- Giysilerinin değiştirilmesine yardımcı olmaları,- Tedavi dışı zamanlarda da konuşmaya zaman ayırıp, duygu ve düşüncelerini dinlemeleri- Bireysel temizliklerinin sağlanması,- Diğer hastalarla tanıştırmaları,- Sağlık ekibi ile tanıştırmalarıdır.Hastaların tanıtıcı özelliklerinden cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, meslek ve yatılan günsayısının grupları ile hemşirelik bakımına ilişkin memnuniyet toplam puan ortalamalarıarasındaki farkın istatiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır.Bu bilgiler ışığında; hemşirelik bakım kalitesinin yükselmesi ve hastaların hemşirelikbakımından daha fazla memnun olmalarını etkileyebilecek düzenlemeler yapılması konusundaönerilerde bulunulmuştur.SUMMARYAs it has been stated in the litarature; the most important subject which effects the patientsatisfaction in hospitals is the presentings of nursing services and understanding of this service.The aim of this survey planned for; to measure the patient satisfaction and to examine thepatient characteristics which effect this state.This survey was made at the İzmir Atatürk Eğitim Hospital between March 1st-April30 rd, in the clinics of medical and surgical units. 217 patients chosen randomly from thehospitalized ones joined survey.The survey includes the adults between 19-65 age, who are able to understand and answer thequestions, eager to be in the survey, and discharged ones.In order to get the the information a likert type survey form was used. İn this survey, tenquestions were related to the socio-demographic characteristics of the patients, the other thirty twoquestions were related to patient satisfaction of nursing care. The survey is a valid and reliableresource informations. Informations for the were gathered through interviwing method.For the evalutaion process of obtained information; arithmetic mean percantage, analysis ofvarience and “T” test were used.The areas the patients were satisfied fort he nursing functions are at the below:-Getting informations about their body temparature, blood pressure and pulse measurement.-Helping to sleep comfortable in their beds.-Giving their medicine in time.400


<strong>Hemşirelik</strong> Esasları Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezleri-Following of the liquids that were taken from the patient.-Doing the necessary things for good breathing.-Make the patients rest.-Talking in an understadable way.-Following the patients situations at night.-Protecting them getting injured.-Finding the nurses when they needed.-Doing the necessary carings for recovering the patients from their pains.-Looking friendly.-Giving informations to the patients about their hospitalization and discharging process.-Protection from infections.-Being a confidential person.-Helping the patients for eatings.-Giving them informations about the appilications of drugs.-Giving informations of the visiting hours and clinics.-Enabling them clean beds.-Helping them to learn about their diagnosis process.-Giving them informations of diseases.-Have the patients do somethings in their leisure times.-Showing their beds in their first day at the hospital.-Helping them when they need a position changing.-Giving informations about their food nourishment.-Helping them to stand up and walk in the clinic.-Changing their clothes.-Listening their thoughts and feelings out of the medical treatment time-Enabling them personel hygiene.-Introducing them to the other patients.-Introducing them to the health care team.It was stated that; the total point means difference between the defined characteristics of thepatient (sex, age, education, occupation, and hospitalized days) and the satisfaction thatconcerning the nursing care are statisticaly meaninful.Under the highlights of this information; it was suggested about raising the quality of nursingcare and making the new regulations related to the patients satisfaction about the nursing care.401


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>HEMŞİRELERİN, HEMŞİRELİK S<strong>Ü</strong>RECİNE İLİŞKİN BİLGİ VE GÖR<strong>Ü</strong>ŞLERİNİNİNCELENMESİNursel YILMAZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Nilgün DERELİİzmir-2000ÖZETBu araştırma, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde çalışan hemşirelerin, hemşireliksürecine ilişkin bilgi ve görüşlerini incelemek amacıyla yapılmıştır.Araştırma tanımlayıcı olarak planlanmıştır. Araştırmanın evrenini Ege <strong>Ü</strong>niversitesi TıpFakültesi Hastanesi kliniklerinde görevli hemşireler, sorumlu hemşireler ve klinik başhemşirelerioluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini rastgele tabakalama yöntemi ile evrenden alınan200 hemşire oluşturmuştur. Araştırma verileri 10 Şubat-10 Mart 2000 tarihleri arasında anketformu kullanılarak araştırmacı tarafından toplanmıştır. Anket formu, hemşirelere ait sosyodemografiközellikler, hemşirelik sürecine ilişkin bilgi soruları ve hemşirelerin görüşlerini içerensorulardan oluşmaktadır.Verilerin değerlendirilmesinde, sayı ve yüzdelik dağılımlar, X 2 önemlilik testi kullanılmıştır.Araştırmadan elde edilen verilerin değerlendirilmesi sonucunda, araştırmaya katılanhemşirelerin hemşirelik sürecine ilişkin bilgilerinin yeterli olduğu saptanmıştır. Hemşirelerinçoğunluğu, hemşirelik sürecini uygulamak istemediklerini belirtmişler; bakımından sorumluoldukları hasta sayısının çok olduğunu, hemşirelik süreci uygulamasının çok zaman alacağını,çalıştıkları kliniklerin hemşirelik süreci uygulamasına sıcak bakmadığını, hasta bakımına katkısıolduğuna inanmadıklarını, nasıl uygulanacağını bilmediklerini neden olarak ifade etmişlerdir.<strong>Hemşirelik</strong> sürecinin kliniklerde uygulanabilirliğinin sağlanması için; kliniğe özel, kolayuygulanabilir hemşirelik süreci formlarının geliştirilmesi, hemşirelerin görev ve yetkilerinin tamolarak belirlenerek meslek dışı işleri yapmasının engellenmesi, yönetici konumundakihemşirelere hemşirelik sürecinin gerekliliği hakkında bilgi verilmesi, hastanın bakım gereksinimlerinegöre hemşire sayısının belirlenmesi, öğrencilik yıllarında uygulanan hemşireliksürecinin kapsamının daraltılması, okullar arası işbirliği yapılarak bu konudaki farklılıklarınortadan kaldırılması, hemşirelere hemşirelik süreci konusunda hizmet içi eğitim verilmesiönerilmiştir.SUMMARYIn this research, it has been aimed to determine the attitude and knowledge of the nursestowards nursing process and it has been worked at the Ege University of Medical Faculty Hospital.The research was planned as a descriptive study and its universe was covered the nurses, chiefnurses and manager nurses in the clinics of University of Ege Medical Faculty Hospital. Twohundred (200) nurses were selected by using random sampling method from the universe of theresearch. The research data was collected by the researcher using a questionnaire from from 10 th of402


<strong>Hemşirelik</strong> Esasları Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriFebruary to 10 th of March 2000. The inquiry used for the study comprises the questions on nurses’socio-demographic features and knowledge on nursing process.In the processing of the data gathered, number and percentage distribution and the test ofgoodness-of sit to a X 2 distribution tests were used.As a result of the study, it has been evaluated that the nurses’ knowledge on the nursing processwas adequate. On the other hand, it has been found out that most of the nurses were unwilling toimplement the nursing process. The reasons forwarded for this unwillingness were appeared asexcessive number of the clinics towards nursing process. It has been also noticed that the nurses didnot belive in the nursing process has any positive effect on patient care and did not know how toapply it.As a conclusion, for the application of the nursing process in clinics, some precautions wereoffered such as developing nursing process forms unique to each clinic instead of standard ones,determination of the clear job terms of reference for the nurses in order to prevent them to spendextra time and labour at the different jobs, introduction the necessity of the nursing process to themanager nurses, assigning adequate number of nurses depending client’s health care needs, toreduce the concept of the nursing process applied in undergraduate classes, establishing aco-operation between the school to compansate the differences between applications andconducting a training program for the nurses concerning nursing process.403


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>HASTA KONTROLL<strong>Ü</strong> ANALJEZİ YÖNTEMİNE İLİŞKİN VERİLEN HASTA EĞİTİMİNİNPOSTOPERATİF AĞRININ GİDERİLMESİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİNecla ÇETİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. İsmet EŞERİzmir-2000ÖZETHKA uygulaması hastaların ağrıların yönetiminde daha fazla kontrol sağlamak amacıylageliştirilmiştir. Buna rağmen bir çok hasta HKA uygulaması ile ilgili bilgi eksikliğine bağlıolarak orta dereceliden şiddetliye varan ağrıdan yakınmaya devam etmektedir. Bu çalışmadapreoperatif eğitimin ağrının giderilmesine etkisi incelenmiştir.Araştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Kadın Hastalıklarıve Doğum Kliniği’nde, 10.01.1999-24.06.1999 tarihleri arasında yapılmıştır. Total abdominalhisterektomi girişimi uygulanan, yaşları 35-60 arasında değişen 40 hasta araştırmanınörneklemini oluşturmuştur.Hastaneye yatış sırasına göre ilk 20 hasta kontrol grubuna, diğer 20 hasta ise uygulamagrubuna dahil edilmiştir. Örneklem; ameliyattan bir gün önce, günlük ameliyat listesinden18-60 yaşları arasında olan ve anestezist tarafından HKA uygulamasına karar verilen hastalararasından seçilmiştir.Gruplar denek sayısı, yaş, öğretim düzeyi, ameliyat deneyimi, seçilen anestezi tipi, HKAuygulama yolu, çalıştırma metodu ve kullanılan analjezik ilaç bakımından eşitlenmiştir.Ameliyattan bir gün önce araştırmacı hastalar ile görüşmüş ve her iki grup Vizüel AnalogSkala (VSA) kullanımı hakkında bilgilendirilmiştir. Uygulama grubuna HKA uygulamasına ilişkinbir eğitim broşürü ile karşılıklı görüşülerek eğitim verilmiş, kontrol grubu klinikteki rutinpreoperatif hazırlığa bırakılmıştır.Broşürün anlaşılırlığını değerlendirmek için HKA uygulaması değerlendirme formuhazırlanmış ve uygulanmış, anlaşılır bulunmuştur (x=28.650+1.81).Araştırma verileri preoperatif dönemde hasta ile görüşülerek ve postoperatif dönemdehasta dosyalarından ve hasta kontrollü ağrı pompası ekranından toplanmıştır. Ağrı puanları iseilk 4 saat için 2 saatte bir ve 24 saatlik süre için her 4 saatte bir değerlendirilmiştir.Grupların ağrı puan ortalamaları, morfin tüketimi, analjezik istek sayıları ve başarılı isteklerisonucu HKA cihazının verdiği bolus sayıları 24 saatlik süre için karşılaştırılmıştır.Grupların ağrı düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmıştır (p


<strong>Hemşirelik</strong> Esasları Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriSUMMARYPatient-controlled analgesia (PCA) therapy was designed to provide patients with greatercontrol in managing their pain. Howewer, many patitents continue to suffer from moderate tosevere pain due to lack of knowledge about how to use PCA therapy. This study examined the effectof structured preoperative teaching on relief of pain.This research was carried out at the obstetrics and gynecology clinic of Agean UniversityMedical Faculty Research and Application Hospital, between the dates of 10, January 1999 and 24,June 1999 on 40 patitents aged between 35-60 who were applied total abdominal hysterectomy.According to their hospitalization order, the first 20 patients were included in the control groupand the following 20 were in the application group. The sample was selected on the day prior thesurgery from the daily operating room list from among the patients aged between 18-60 and whowere decided by the anaesthetist’s planned PCA treatment.Groups were matched according to the number of the patients’, patients’ age, level ofeducation and experience of operation, type of anesthesia, type of PCA administration, mode andanalgesic drug.On the day prior to surgery the researcher visited the patients and both groups were educatedabout use of the visual analog scale. The application group received a written pamphlet about PCAtreatment. The control roup received the usual preoperative prepation on the ward.PCA Therapy Pamphlet Evaluation Form was prepared to evaluate the pamphlet’scomprehensibility and applied, it was found compehensive (x=28.650+1.81)Data were collected interview with the patients. Preoperatively patient files and pca pumpscreen. Patients pain scores were measured on the first 4 hours every 2 hours and every 4 hourswithin a 24 hour preriod.Groups pain scores, 24-hour morphine consumptions, demand and delivery values withina 24 hour period were compared. All results were analysed using SPSS-PC soft ware.The levels of pain were not significantly different between groups (p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>406


HEMŞİRELİKTE YÖNETİM ANABİLİM DALIY<strong>Ü</strong>KSEK LİSANS TEZLERİ


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>408


<strong>Hemşirelik</strong>te Yönetim Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriSERVİS HEMŞİRELERİNİN HİZMET-İÇİ EĞİTİM GEREKSİNİMLERİNE İLİŞKİNBİLDİRİMLERİ İLE YÖNETİCİ HEMŞİRELERİN GÖR<strong>Ü</strong>ŞLERİMeral YAMANDAĞLIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. İnci EREFEİzmir-1990ÖZETBu araştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde yapılmıştır. Hastanedeçalışan hemşirelerin hizmet-içi eğitimi için düzenlenecek programlarda hangi konulara öncelikverilmesi gerektiğini saptamak ve bu konuda hemşirelerin kendi ihtiyaçlarını ve yöneticileringörüşlerini belirlemek üzere karşılaştırmalı survey deseninde planlanmış bir çalışmadır.Evrenin %47.7’sini kapsayan örneklem, yönetici hemşirelerin tamamı (30) ve servishemşirelerinin yaklaşık %50’sini kapsayan 317 servis hemşiresinden oluşmuştur.Veri toplama araçları servis hemşireleri için geliştirilmiş bir soru formu ile onun yöneticihemşireler için modifiye edilmiş şekli olmak üzere iki formdur. Hemşirelerin genel niteliklerinideğerlendiren dereceleme ölçeği formunda iki kısımdan oluşmuş olan araç, bir belirli gündeörnek grubuna uygulanarak veri toplanmıştır. Veriler IBM’de değerlendirilmiş, hemşirelerineğitsel gereksinimleri ile yöneticilerin görüşleri chi-kare ve varians analizleri ilekarşılaştırılmıştır.Sonuçlar, hemşirelerin %33.7’ye ulaşan bir bölümün hiçbir şekilde sürekli eğitim programlarındanyararlanamadığını göstermiştir. Yönetici hemşirelerin katıldığı program sayısı ortalama4-7 seminer tipi program olup servis ortalama 0-3 seminere katılmışlardır.Kendi bildirimlerine göre servis hemşirelerinin ana eğitim grupları ile ilgili gereksinimleri,Hastane hijyeni ve epidemiyoloji, Doğrudan hasta bakımı işlevleri, Tıbbı bakımı destekleyicifonksiyonlar, kişiler arası ilişkiler, Eğitim ve danışmanlık konu gruplarında “hiç yok “ ve “oldukçaaz” olarak belirlenmiştir. Yönetici hemşirelerin görüşleri ise buna karşıt biçimde hemşirelerin bukonulardaki eğitim gereksinimlerinin “oldukça fazla” ve “çok fazla” şeklinde belirlenmiştir.Yine servis hemşirelerinin bildirimlerine göre ana eğitim grupları ile ilgili gereksinimleri,Bazı tıbbi fonksiyonlar, Özel durumlu hastaların bakımı, idari ve yasal konular ve Bireysel gelişimkonularında büyük çoğunlukla “oldukça yüksek “ ve “çok yüksek” şeklinde belirlenmiştir.Yönetici hemşirelerin bu konulardaki görüşleri de servis hemşireleri ile benzerbulunmuştur.Bütün bu sonuçlar hastanede ve gerçek ihtiyaçları doğrultusunda düzenlenecek bir EğitimBirimi’nin kurulmasına gereksinme olduğunu doğrulamış, bu konuda yapılabileceklerönerilmiştir.SUMMARYThis research has been conducted at the Ege University Research and Aplication Hospital,during the months of March to September, 1990. Research has been planned in a survey desing409


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>aming to collect necerray data about the educational needs of the nurses who work at the variousclinical settings of the hospital.The size of sample group was 347 nurses, consisting by the total of the nurse administrators30 and 317 nurses from various service and unit settings.Research tools were two questionairs which developed by the researcher and subjected tocritisism of 5 education authority from the Ege University School of Nursing.Data were collected in two sequences. First the nurse administrators, then the service groupunder the supervision of the administrators, were filled theirs questionaires during one uniqe day, inorder to avoid the unnecessary transactions. The data were transfered to Fortran Coding Forms andthe data analyses were made on the IBM computer at the Statistical Center of Ege Unıversity.Results have showered that there was a group of 33.7 percent nurses who were never attendedto any educational programs. Administrators had more chance with a mean of 4-7 seminar typeprograms, than the service group who dad a mean of 0-3 seminars.According to their own notificatious, service nurses ‘needs on the main educational subjectgroup as, Hospital hygiene and epidemiology, Direct nursing care, functions, Functions to supportmedical care, Interpersonel relations, Education and colsultance, v have been as,”not at all” and“very low. Contrasting with their views, the nurse administrators have notified that service nurses”educational needs on this subjects were “considerably high” or “very high”.Service nurses ”notifications for their own educational subject groups as, Some medicalfunctions, Care of the patients with sepecial condition, Administrative and legal issues and Personaldevelopement have been mainly as ”considerably high” and “very high”. The views of nurseadministrators have been similar to service nurses on these subject groups.These results have confirmed that there is a need to establish an educational unit which willorganize the in-service education of nursing personnell according to their realistic needs.410


<strong>Hemşirelik</strong>te Yönetim Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriHASTANEDE YATAN HASTALARIN DOYUMLULUK DURUMLARI VE BU DURUMAETKİ EDEN FAKTÖRLERİN İNCELENMESİZerrin ERT<strong>Ü</strong>RKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Yard.Doç.Dr. Armağan Y<strong>Ü</strong>REKLİİzmir-1991ÖZETBu araştırma, hastanede yatan hastalarda doyumluluk durumları ve buna etki edenfaktörlerin saptanması amacıyla yapılmıştır.Araştırma Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Gastroenteroloji ve KlinikBakteriyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Kliniklerinde 20 Ocak 1991 ve 20 Mart 1991 tarihleriarasında yatan, bilinci açık, konuşabilecek durumda olan ve bir sonraki gün taburcu olacakhastalarla oluşturulan örneklem üzerinde yapılmıştır.Veri toplamada anket formu kullanılmıştır. Anket, hastanede yatan hastalarda doyumlulukdurumları ve bu duruma etki eden faktörlerin saptanması amacıyla düzenlenmiş üç bölümdenoluşan 56 soruyu içermektedir.Veriler, görüşme tekniğiyle anketin uygulanması sonucu elde edilmiştir.Araştırmanın sonuçları, hastanede yatan hastaların, sağlık ekibi ile olan ilişkilerinin,doyumlarını etkileyen en önemli faktör olduğu ve bunu hastane ortamına ait faktörlerinizlendiğini göstermektedir.Yönetimce yapılabilecek çalışmalarla, tespit edilen konularda alınacak önlemler hastadoyumunun arttırılmasını sağlayabilir.411


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>BİR <strong>Ü</strong>NİVERSİTE HASTANESİNDE ÇALIŞAN HEMŞİRELERİN İŞ DOYUMU VEÖRG<strong>Ü</strong>TSEL GEREKSİNİMLERİNE İLİŞKİN BİR İNCELEMEÖzgül YAVAŞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Gülümser ARGONİzmir-1993ÖZETİş doyumu her meslekte çok önemlidir. Ancak sağlık ile ilgili dallarda iş doyumu daha daönemlidir. Sağlık alanında hastane nüfusunun büyük bir bölümünü oluşturan ve günün24 saati hizmet veren hemşirelerde iş doyumu son derece önem kazanmaktadır. İşdoyumsuzluğunun işe devamsızlık, işten ayrılma gibi örgütsel bazı olumsuz sonuçlarınınyanında hemşirenin hastaya vereceği kapsamlı hasta bakımının kalitesini etkileyerek işperformansında azalmasına neden olmaktadır. İş doyumunu etkileyen etmenlerin çok fazlaolması nedeniyle bu çalışma örgütsel gereksinimlerin saptanması ve iş doyumu üzerindekietkilerinin incelenmesi ve hemşirelerin yönetimsel bazı öğelere ilişkin görüş ve düşüncelerinisaptamak amacı ile yapılmıştır.Bu çalışma Ege üniversitesi uygulama ve araştırma Hastanesi’nde çalışan hemşirelerin tümü(8n=740) araştırma evrenini, bu evrenden ulaşılabilen 450 hemşirenin tümü araştırmanınörneklemini oluşturmaktadır.Bu araştırma tanımlayıcı, kısmen analitik, kesitsel bir çalışma olarak yapılmıştır. Araştırmanınverileri hemşirelerin sosyo-demografik özelliklerini, örgütsel gereksinimlerini ve örgüte bağlılıkdüzeylerini içeren bir anket formu uygulanarak elde edilmiştir.Gülten İncir tarafından geliştirilen ve bir çalışmada kullanılan, çalışanların doyumdüzeylerini ve örgüte bağlılıkları araştırması soru kağıdı hemşirelere bir kez uygulanmıştır.Araştırmada veriler, yüzdelik hesapları, varyans analizi ve t testi kullanılarak değerlendirilmiştir.Araştırmadan elde edilen bulgular değerlendirildiğinde, hemşirelerin iş doyum düzeylerinindüşük olduğu, takdir edilme (3.93), bilgi edinme (3.75), yapılamaya değer bir iş olduğunainanma (3.36), yükselme olanağı (3.27), kişinin saygınlığına, değerine verilen önem gereksinimi(3.15) ilk beş sırada önemli gereksinim olarak saptanmıştır. Takdir edilmenin iş doyum düzeyinietkilediği, eğitim düzeyi yükseldikçe iş doyum düzeyinin de yükseldiği, hemşirelerin yaşları veçalışma yılları arttıkça, doyum düzeylerinde arttığı, sorumlu olarak oldukları gözlenmiştir. Busonuçların bir kısmı ilgili literatürü desteklerken, diğer bir kısmı da farklılık göstermiştir.Bu bilgiler ışığında, hemşirelerin çalışmalarının, hemşire müdürlüğünce değerlendirilirken,çalışanları takdir eden, çeşitli sorumluluklar veren bir yönetim politikası önerilmiştir.SUMMARYJob satisfaction is an important subject in every profession. However, it is even more importantin health care professions. In nursing, which composes a big portion of health care professionals inhospitals, and which provides 24 hours of service, it becomes prominent.412


<strong>Hemşirelik</strong>te Yönetim Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriJob dissatisfaction leads to an indirect decrease in the quality of patient care, and to somecontradictory results in management such as retention, absenteeism. There have been manyfactors that effect job satisfaction such as education, age, managment style. Relatively, this studyhas been conducted to determined nurses’managemental needs, to identify their opinions aboutsome mental factors.The population of this study (n=740) work in the Ege University Hospital, and the sample iscomposed of 450 nurses.The study was designed as descriptive and analytic study. The data was collected by aquestionnairre which examined those details; the sample’s socio-demographic characteristics, itsmanagemental needs and the degree of their loyality to the institution.The data has been examined by the statistical test of T test and Variance analysis.The results demonstrated that nurses were experiencing job dissatisfaction. It was determinedthat they identified wive important needs as follows; approval from managers (3.93), bettercommunication with managers (3.75), belief on carrying out a worthwhile job (3.36), careeradvancements (3.27), and respect from managers (3.15).It was found that approval from managers effect job satisfaction highly. Besides there was acorrelation between job satisfaction and nurses’ training levels. Graduate nurses felt moresatisfaction then the other levels of nurses. Likewise, there was another correlation betweenworking years and job satisfaction, that nurses who were job longer, experienced more satisfaction.In addition it was found out that nurses who work as supervisors felt satisfaction with their work.The results showed interaction with some literature whereas controdiction with others.As a result, it is recommended that nursing departments in hospitals should follow amanagement style in which nurses’ performance are approved and respensibilities are shared.413


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>BİR <strong>Ü</strong>NİVERSİTE HASTANESİNDE ÇALIŞAN HEMŞİRELERİN MOTİVASYONELDURUMLARININ İNCELENMESİPakize ŞENG<strong>Ü</strong>L SARIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Gülümser ARONİzmir-1994ÖZETMotivasyon, insan davranışlarının belirli amaçlar doğrultusunda yönlendirilmesi şeklindetanımlanmaktadır. Motivasyon 2 yönlü olmaktadır. Birincisi, insanın gösterdiği davranışlarınnedenlerinin araştırılması, ikincisi de nedenleri bilinen insan davranışlarının belirli amaçlardoğrultusunda yönlendirilmesidir.Hastane ortamında motivasyon çok önemlidir. Yeterli hasta bakımının sağlanması için etkinolarak görev yapan insana ihtiyaç vardır. Hemşirelerin vardiya sisteminde çalışması, uykudüzensizliği, fiziksel koşulların yetersizliği, mesleki riskler ve stress yaratıcı etmenlerle çok sıkkarşılaşması, iş doyumsuzluğu yaratmakta, performansın düşmesine neden olmaktadır. Bunoktada yönetici motivasyon araçlarından faydalanmalıdır.Hemşirelerin motivasyonel durumlarını, motivasyon araçlarını kullanma durumu ve hermotivasyon aracına ilişkin motivasyon düzeyleri, yönetici iş gören ilişkisini belirlemek amacı ileplanlanan bu çalışmanın örneklemini Atatürk <strong>Ü</strong>niversitesi Sağlık Araştırma ve UygulamaHastanesinde Çalışan hemşirelerden ulaşılabilen 181 hemşire oluşturmaktadır. Tüm hemşirelerinsayısı 205 olup, evrene ulaşma oranı %88.72’dir.Bu araştırma, tanımlayıcı ve kısmen analitik bir çalışma olarak yapılmıştır.Araştırmanınverileri hemşirelerin sosyo-demografik özelliklerini, motivasyonel durumlarını ve yönetici işgören ilişkilerine yönelik motivasyon düzeylerini içeren 3 bölümlük bir anket formuuygulanarak elde edilmiştir.Anket formunun motivasyon araçlarına ilişkin bölümünde bulunan araçların geçerlilikdeğerleri r=0.53-0.83, güvenirlik katsayısı r=0.88, yönetici iş gören ilişkisine yönelik olanbölümün geçerlilik değerleri r=0.4-0.65, güvenirlilik katsayısı r=0.91’dir. Araştırmada verileryüzdelik hesapları, varyans analizi ve t testi kullanılarak değerlendirilmiştir.Araştırmada elde edilen bulgular değerlendirildiğinde; hemşirelerin orta motivasyondüzeyinde (2.56) olduğu, yüzyüze haberleşme olanağına ilişkin yüksek (4.37) motivasyondüzeyinde, gelişme ve başarı olanağı (3.22) yetki ve sorumluluk (3.00), karara katılma (2.83)sosyal katılma (2.74), kontrol düzeyi (2.70), çevreye uyum (2.43) değer ve statü (2.39) ve fizikselkoşullara ilişkin (2.39)orta motivasyon düzeyinde, başarının ödüllendirilmesi (2.29), maaş (2.29),eğitim ve yükselme (2.00), amaç birliği (1.82) ve sosyal uğraşlara ilişkin (1.38) düşük motivasyondüzeyinde olduğu saptanmıştır.Hemşirelerin eğitim düzeyi yükseldikçe, kararlara katılma, değer ve statü, başarınınödüllendirilmesi, eğitimde ve yükselme ve kontrol düzeyine ilişkin motivasyon düzeyinindüştüğü saptanmıştır.414


<strong>Hemşirelik</strong>te Yönetim Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriHemşirelerin kararlara katılma, kontrol düzeyi, değer ve statü ve başarının ödüllendirilmesineilişkin motivasyon düzeyleri ile çalışma yılları arasında yapılan analizde grublararasında gark önemli bulunmuştur.Hemşirelerin yönetici-iş gören ilişkisine yönelik orta motivasyon düzeyinde (2.85) olduğusaptanmıştır. Sorumlu hemşirelerin yönetici-iş gören ilişkisinin, sosyo-demografik grafiközellikler ve çalışma durumlarına ilişkin bulgulara göre farklılık göstermediği saptanmıştır.Hemşirelerin yönetici-iş gören ilişkisi, medeni durum, görev alanları, çalışma süreleri ve çalışmaşekillerine göre farklılık göstermiştir.Bu bilgiler ışığında, başarının ödüllendirilmesi, eğitim ve yükselme fırsat eşitliğininsağlanması, bireysel ve örgütsel amaçların uyumlandırılması ve kararlara katılma olanaklarınınsağlanmasına ilişkin motivasyon araçlarının kullanılması ve bu konularda yenidendüzenlenmeler yapılması önerilmiştir.SUMMARYMotivation is defined as motivating human behaviour to wards certain aims motivation is oftwo kinds. The first is achieved by searching the reasons of human behaviour, the second isachieved by directing human behaviour the reasons which are known towards certain aims.Motivation is very important in hospital environment. Those serving effectively are needed toobtain saticfactory patient care. It creates dissatisfection and causes decrase of performancee thatthe nurses work in shifting hours, they have irregular sleepinghours, they work under insufficientphysical conditions and that they often face proffessional risks and stress–creating effects. At thispoint the unit manager must use the motivational means.Of the nurses working at Atatürk University Research and application Hospital 181 whom wecould reach from the samples of this study which was planned to determine the motivationalconditions of the nurses, the manner of use of motivation means, and the relations between theadministrator and the employees. Total number of the nurses was 205 and the rate of the totalityreach is 88.72%.This investigation was conducted to be both definitive and partially analythical. The resultingdata has been obtained by a three stage questionaire including the socio-demographical features,the motivational conditions of the nurses and the motivational levels towards administratoremplayeerelations.The validity coefficient of the means included in the section related to the motivational meansin the questionaire is r=0.53-0.83, the coefficient of reliability is r=0.88, the validity coefficient of thesection related to the administrator-employee relations is r=0.42-0.65, and coefficient of reliablity isr=0.91. In this research, the percentage calculations were evaluated by applying variant analysesand “t” test.When the findings obtained through this research have been evaluated the following data havebeen determined; the nurses were of a mid-level (2.56 ) motivation, they had high (4.37) motivationin terms of face-to-face communication facilities; the progress and success facility (3.22), authorityand responsibility (3.00), contribution to the decisions (2.83), joining social activities (2.74),overcontrol level (2.70), social integration (2.43), value and status (2.399; ın terms of physicialconditions; mid-level motivation (2.39), admiration of success (2.29), payment (2.29), training andprogress (2.00): unity of common aims (1.82); and in terms of social activities. (1.38) low-level. Themotivation level of married nurses as compared to that of the single ones and the motivation levelof nurses serving continuosly daytime as coppared to that of those serving in day-and night shiftwas found to be higher.415


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>It has been determined that the motivation level in joining the decisions, value and status,admiration of success, training and progress and the overcontrol level decreased as the educationlevel of the nurses went up.As a result of the analysis made between the years of service and the motivation levelsconcerning the joining of the decisions, social integration overcontrol level, value and status, andadmiration of success the distinction between the groups has been found to be significantIt has been determined that the nurses were of mid-level (2.85) motivation level in terms ofadministrator-employee relations. It has also been dedermined that the unit managers showed nodifferences in trems of socio-demographical and occupational conditions of the administratoremployeerelations. The administrator-employee relations of the nurses have proved to be differentaccording to marital status, compational fields, working period, and the working status.In the light of these findings, it has been recommended that the motivational means related toadmiration of success the opportunity equality in training and progress, the accordance ofindividual and organisational aims and facilitating the joining in decisions be used and thatrevisions made in these regards.416


<strong>Hemşirelik</strong>te Yönetim Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriSSK EGE DOĞUMEVİ VE KADIN HASTALIKLARI HASTANESİNDE ÇALIŞANHEMŞİRELERİN GERÇEKLEŞTİRDİKLERİ HEMŞİRELİK UYGULAMALARI VE BUUYGULAMALARIN GEREKLİLİĞİNE İLİŞKİN GÖR<strong>Ü</strong>ŞLERİNİN İNCELENMESİAytaç OLGUNDENİZ TURPCULUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Gülümser ARGONİzmir-1996ÖZETToplumda, sağlık kurumlarında hastaların bakımlarının iyi yapılmadığı görüşü yaygındır.Özellikle SSK Hastanelerinde, hemşirelerin hemşirelik işlemlerini tam olarak yerine getirmeyip,hemşirelik dışı işlemlere yönetilmesi, hasta bakımının aksamasına neden olmaktadır.Hemşirelerin uyguladıkları hemşirelik işlemlerini ve bu işlemlerin gerekliliğine ilişkingörüşlerinin incelendiği bu araştırmanın amacı; hemşirelerin sosyo demografik özellikleriniincelemek, doğrudan ve dolaylı bakım işlemlerini uygulama durumlarını saptamak,hemşirelerin bazı özelliklerinin bu işlemlere etkisini incelemek, hemşirelerin doğrudan vedolaylı bakım görevlerinin gerekli olduğuna ait görüşlerini ve hemşirelere özgün bu işlemlereetkisini incelemek ve onların hemşirelik işlemlerini uygulama durumları ile bu uygulamalarıngerekliliğine ilişkin görüşlerini karşılaştırmaktır.Bu çalışma SSK Ege Doğumevi ve Kadın Hastalıkları Hastanesinde Kasım 1996’dayapılmıştır. Araştırmaya yatak başı bakım veren 50 hemşire alınmış ancak bunlardan sadece48 hemşireye ulaşılmıştır.Bu araştırma yukarıdaki kavramları tanımlayıcı bir çalışma olarak yapılmıştır. Araştırmanınverileri, hemşirelerin sosyo demografik özelliklerini belirleyen ve hemşirelik işlemlerininuygulanışı ve gerekliliğini ölçen, iki bölümlük bir anket formu uygulanarak toplanmıştır.Araştırmada elde edilen veriler, aritmetik ortalama, yüzdelik hesapları, varyans analizi ve ttesti kullanılarak değerlendirilmiştir.Araştırmada elde edilen bütün bulgular değerlendirilmiş ve aşağıdaki sonuçlara kesin birşekilde ulaşılmıştır.Hemşirelerin yaptıkları intra venöz, intra muskuler tedavisine tam zamanında ve gerçeklereuygun olarak yapıldığı ve bunun sıklığında bir aksamanın görülmediği,- Mesane jimnastiğinin büyük çapta yapıldığı,- Perine bölgesinin hemşirelerce dikkatle bakımının yapıldığı,- Hastanın hijeni ile ilgili olan yatağa bağımlı kişilerin yatakta banyosu, ağız ve dişlerinin,tırnak ve saçlarının bakımında az role sahip oldukları,- İnvolüsyon kontrolünün nadiren uygulandığı,- Hemşire vizitinin zaman zaman gerçekleştiği sonucu elde edilmiştir.Diğer açıdan dolaylı bakım işlemlerinde ise elde edilen sonuçlar şu şekildedir;- İlaç kadehi hazırlama ve doktor vizitine katılma, taburcu işlemleri, vizite kağıdı takipetme, laboratuar işlemleri, hastanın çıkış evraklarının imzalanması işlemlerinin büyük çaptauygulandığı417


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>- Hasta kabul işlemlerinin büyük çapta uygulandığı sonucuna ulaşılmıştır.Hemşirelerin bazı özelliklerinin onların yaptığı doğrudan bakım işlemlerine etkisi olmadığısaptanmıştır. Dolaylı bakım işlemlerini uygulamasında ise bulundukları görevin etkili olduğunu,diğer özelliklerinin etkili olmadığı saptanmıştır.Hemşirelerin doğrudan bakım işlemlerini uygulamalarının gerekli olup olmadığı üzerindekidüşünceleri ise aşağıdaki şekilde özetlenebilir.- Hastanın yaşamsal belirtilerinin takibi, hastanın yatağının yapılması ve temiz yataksağlanması çok gereklidir.- Hastaların hijyeni ile ilgili olarak yatağa bağımlı kişilerin yatakta banyo yapılması, ağız, diş,tırnak, saç bakımı pek az gereklidir.- Gavaj ile beslenme az gereklidir.- Kanamaların takibi, hastaların servisler arası ve nöbet değişimlerinde teslimi, hemşireviziti, hemşirelik süreci aşamaları çok gerekli olarak değerlendirilmiştir, yatak yapımı ve temizbir yatak sağlanmasını çok gerekli, hastanın hijyeniyle ilgili yatak banyosu, ağız, diş bakımı,tırnak saç bakımını biraz gerekli, gavaj ile beslenmeyi az gerekli olduğunu belirtmişlerdir.Hemşirelerin dolaylı bakım işlemlerini uygulamalarının gerekli olup olmadığı üzerindekidüşünceleri ise özetle şöyledir;- Hemşireler doktor vizitine katılmayı ve temizlik kontrolünde rol almayı çok gerekli,- Hasta yatış ve taburcu işlemleri, vizite kağıdı takip, rasyon tanzimi biraz gerekli,- İstatisrik yapma, hastaların çıkış belgelerinin imzalanması az gerekli olarak değerlendirilmiştir.Hemşirelerin doğrudan ve dolaylı bakım işlemlerinin gerekliliği üzerine bazı özelliklerinetkili olmadığı, yalnız kurumda çalışma yılının doğrudan bakım işlemlerinin gerekliliği üzerineetkili olduğu belirlenmiştir.Hemşirelerin doğrudan bakım işlemlerini uygulamaları ile bu uygulamaların gerekliliğineilişkin görüşleri karşılaştırıldığında elde edilen bulgular şunlardır;-Yatak banyosu, ağız, diş bakımı az uygulanıyor ama daha fazla uygulamaları gerektiğini,hemşire vizitinin biraz uygulanıyor ama pek çok uygulamaları gerektiğini, hemşirelik sürecineait aşamaları çok uyguladıkları ama daha çok uygulamaları gerektiğini belirtmişlerdir.Hemşirelerin dolaylı bakım işlemlerinin uygulamaları bu uygulamaların gerekliliğine ilişkingörüşleri karşılaştırıldığındaki bulgularda aşağıdadır;Hemşirelere ait gözlemlerin kayıt edilmesi çok uygulanıyor ama daha çok uygulanmasıgerekiyor, hastanın yatış işlemleri çok uygulanıyor ama daha az uygulanması gerekiyor,hastanın taburcu işlemleri pek çok uygulanıyor ama daha az uygulamaları gerekiyor, istatistiğinyapılması çok uygulanıyor ama az uygulanması gerekiyor, taburcu evrakını imzalatması pekçok uygulanıyor ama az uygulanması gerekiyor şeklinde bulunmuştur.Bu bilgiler ışığında, hemşirelerin görev ve yetkilerinin belirlenmesi, hasta bakımstandartlarının yapılması, hizmetiçi eğitimde hemşirelik işlemlerine ağırlık verilmesi, yeniaraştırmalar yapılması, hasta bakımında kullanılacak araç ve gerecin arttırılması, hemşireleringelişimini sağlamak amacıyla mesleki yayınların hastanede arttırılması önerilmiştir.ABSTRACTThe view that patients are nef well taken care of at medical institutiens is common within thecommunitiy. Particularly at social security Hospitals (SSH) tahat tha nurses ar employed for jobs notcompatible with their nursing care lead them not to accomplish their work thoroughly and results418


<strong>Hemşirelik</strong>te Yönetim Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezleriwith a negligence on the heath care of patients. The purpose of this study in which nursingprocedures practised by nurses and the opnion of nurses on the necessity of these procedures areinvestigated, is to evaluate socio-demographic features of the nurses involved, determine theavailability of direct and indirect care procedures, find aut the affectiveness of same skills possessedby nurses on these procedures and finally making comparisions between different views and comeup with a sound judgement on how nurses should practise these procedures.This study has been conducted at SSK Aegean maternity and obstetrical hospital in Nov. 1996.50 nurses, providing bed-side care have been includet in this study but only 48 of these havereturned the questionsonnolies. The study has been conducted as a definitive investigetion to makeabove mentiened concepts clear. The datos obtained were based on a questionnory askingquestions about socio-demographic features of the nurses as well as assessing how nursing care ispractised and if this service is an essential part of the health care for pregnat ladies.All datos obtained from this study have been evaluted as arithmetic and using T test.All findings obtained from this study have been assessed and the following results have provedto be accurate.• Nurses have accurately and timely performed intravenous, intramuscular treatment, nodiscreponcy or negligence in its freguency has been obselved.• They all made the patients perform bladder exercise on a time basis.• Peranal fields of the patients have been well taken care of• Nurses had a little role in some hygenic problems of the patients such as bathing of involidpatients at their beds, caring the mouth, teeth, nails and hair,• Nurses seldom checked the involution monitoring processes• Nurses sometimes performed their visits of the patients (not on a regular basis)On the other hand followings are the result of the indirect caring procedures accomplished.-Nurses prepored the medical glasses, perticipated to doctor’s visits, accomplished all relevantpaper work such as patient discherging, on call papers, laboratory documentation and havingsome papers signed by authorities, to a great extend.They all performed necessory paperwork to admit a patient to hospital without any fail. we alsodiscovered that some skills of the nurses didnot have an effect on their direct cring role, while theposition they are assigned had a major effect on indirect caring role.Followings are the opinions expressed by nurses on the direct caring role, and its necessity.-Following the vital signs of the patients, making the bad patients and providing a neat bed arpramocent.• Bathing the bed stricken patiens at their beds, caring their mouth, teeth, hair, nails a littlenecessory.• Feding them though a catheter-a little necessory,• Following the patients with bleeding problems, transfering the patients from one clinc toother or during duties nurses visits, nursing processor levels-highly necessory.The nurses opinions on whether indirect nursing procedures are as follows.• They very much want to join the doctor’s visits and play their shore in cheching thecleanliness of the complex.• Following the paperwork-admitting or dischorging the patients or having them signed-alittle necessory,419


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>• We also discovered that some of their (nurses) skills didnot have any effect on direct andindirect caring role but their service years had a considerable effect on the necessity of their directcaring procedures.Following are the findings obtained by comparing their views on practising direct caringprocedures and if these procedures are necessory for nurses.• Hygenic care is practised little but should be less,• Nurse’s visits is practised rarely but should be more frequent,• Nursing processes levels are practised a lot but this should also be more.Following are the results discovered by companing their views on practising indirect caringprocedures and if these procedures are neccessory for nurses.• Recording observations of nurses-practised a lot but should be practised even more,• Hospitalizing the patient-practised to a great extent but should be practised less,• Discherging the patient and relevant paperwork-practised very frequently but should bepractised less,• Having these paper signed-practised a lot but should be practised les.We therefore propose here, under the highligts of this information that we have to define themission and responsibilities of nurses more clearly, determine patients care standarts, stres on thejob training of nurses whenever possible, set up some training courses, perform new researchprograms, in creose the number of devices and equipment used for patients care and provide morecareer type publications and use all available means to increase on the job trainig andprofessionolism of the nurses working at various healty centers.420


<strong>Hemşirelik</strong>te Yönetim Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriYÖNETİCİ HEMŞİRELİĞİN GEREKTİRDİĞİ YÖNETİM BECERİLERİNE İLİŞKİNBİR ÇALIŞMAFahriye VATANDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Gülümser ARGONİzmir-1996ÖZETHer meslek için geçerli olan bilgi ve deneyimin hemşirelik mesleğinde daha özel bir yerivardır. <strong>Hemşirelik</strong>te yöneticilik bir uzmanlık işidir. Yönetici hemşireler sağlık kuruluşlarınınbaşarısını kolayca etkileyebilecekleri için hastane yönetiminde önemli rol oynarlar. Bu nedenleyönetici hemşirelerin rolü dinamiktir. Klinik hemşirelik bilgisiyle bağlantılı olarak önemliderecede liderlik ve yönetim becerilerinin olması gerekmektedir. <strong>Hemşirelik</strong> hizmetlerisorumluluğu, sadece bu rol için özel yetiştirilmiş hemşirelere verilmelidir. Çünkü sağlıkalanındaki insan gücünün etkin yönetimi konusu, en son bilgi ve becerilere sahip olmayı vesürekli yenilenmeyi gerektirir. Liderlik kapasitesi taşıyan ve yönetim becerilerini uyumlu birşekilde kullanılabilecek anahtar insanların yetiştirilmesi, yönetimin uzman hemşirelereverilmesi, hastanemizle ilgili pek çok sorunu çözümleyecektir. Bu nedenle, sağlık kurumlarındaönemli görevler üstlenen yönetici hemşirelerin etkinliklerini arttıracak yönetim becerilerinintanımlanması gereği vardır. Bu noktadan hareketle bu çalışma, Katz’ın modeli temel alınarakToni C. Smith tarafından geliştirilerek teknik, insani ve kavramsal üç düzeyde hemşireliğeözgün beceri, görev ve davranışların yönetici hemşireler tarafından algılanmasınıntanımlanması amacıyla yapılmıştır.Bu çalışma, tanımlayıcı ve analitik bir çalışma olarak yapılmıştır. Ege Bölgesi’ndekihastanelerde çalışan 296 üst düzey yönetici hemşirelerin tümü araştırmanın evrenini, buevrenden ulaşılabilen 177 yönetici hemşire araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.Araştırmanın verileri, hemşirelerin sosyo-demografik ve kurumsal özelliklerini; teknik, insanive kavramsal üç düzeydeki yönetim becerilerinin etkili yönetimde gerekliliğine katılmadüzeylerini içeren bir anket formu uygulanarak elde edilmiştir. Anket formları yöneticihemşirelere, postalama yöntemi kullanılarak ulaştırılmıştır.Anket formunun yönetim becerileri skalasının güvenirlik katsayıları; teknik beceriler içinr=0.93, insani beceriler için r=0.95, kavramsal beceriler için r=0.95’tir. Araştırmada verileryüzdelik hesapları, varyans analizi ve t testi kullanılarak değerlendirilmiştir.Araştırmada elde edilen bulgular değerlendirildiğinde; yönetici hemşirelerin yönetimbecerilerinin etkili yönetimde gerekliliğine katıldıkları (4.15) saptanmıştır. Yönetim becerileriningerekliliği konusundaki düşüncelerin, yönetici hemşirelerin yaşları, eğitim düzeyleri, mezuniyetsüreleri ve toplam çalışma sürelerine göre farklılık göstermiştir.İnsani becerilerin etkili yönetimde gerekliliğine, yönetici hemşirelerin katıldıkları (4.27);insani becerilerin gerekliliği konusundaki düşüncelerinin yaşları, eğitim düzeyleri, mezuniyetsüreleri ve toplam çalışma sürelerine farklılık gösterdiği saptanmıştır.421


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Yönetici hemşirelerin, kavramsal becerilerinin etkili yönetimde gerekliliğine katıldıkları(4.25); bu bölüme ilişkin düşüncelerinin yaşlarına ve eğitim düzeylerine göre farklılık gösterdiği,diğer sosyo-demografik özelliklerine göre değişmediği belirlenmiştir.Bu bilgiler ışığında, sağlık kuruluşlarının yönetimde, bu çalışmada belirlenmiş olandavranışsal beceriler sahip olan yöneticilerin bulunması, bu becerilerle yönetici hemşireler içingerekli yönetim performansı kriter geliştirilmesi ve eğitim programlarının yönetim becerilerikonusunda hemşireleri eğitmeleri önerilmiştir.SUMMARYKnowledge and experience is essential for all professions but they have a special importance innursing. Management in nursing profession requires experience. Nurse managers play a criticalmanagement role because they can influece the success of the health care organization. For thisreason, the role of the nurse managers is dynamic, requiring a high degree of leadership andmanagerial skills linked with clinical nursing knowledg. The management of nursing services mustbe carried out only by the nurses who have been trained specifically on this field because the subjectof the effective management human resources on health caresetting requires the updateknowledge and skills as well self-renovation every time. Development of the “key persons” whohave the skill of leadership in themselves and who could use the management skills cosistently, alsoleaving the management process to the nurses who are experts on management could solve a lotof problems of our hospitals. For this reason, we need to identify the management skills that willincrease the effective roles of the nursing managers who are responsible for important missions inthe health care setting. So this research was carried out in order to identify the conception of theskills, tasks and behaviors which are specific to nursing by nurse managers at three dimensionstechnical,human and conceptual-which were developed by Toni C. Smith and based on the Katz’smodel.This research was designed as descriptive and analytic study. The population of this study is the296 high level nurse managers who are working at the hospitals of Eagen Region and the sample iscomposed of 177 nurse managers.The data of the study was collected by a questionnaire which examined those details; nursemanagers soci-demographic and institutional characteristics and their level of agreement to theidea whether the techical, human and conceptual skills are essential for an effective managementor not. The questionnaire were delivered to the nurse managers by mailing.The reliability coefficient estimates per scale for management skills were: technical skills r=0.93,human skills r=0.95, conceptual skills r=0.95.In this research, the data was evaluated by percentage calculations variance analyssis and ttest.When the findings obtained through this research have been evaluated the allowing data havebeen determined: the nurse managers contributed to the importance of the management skills foreffective management. (4.15). Another case that was determined after evaluation was that, thedecisions about age level of educatio, duration of education and total working hours of the nursemanagers. The current position of the nurse managers, the duration of their background inmanagement also the capacity of the hospital they are working at the education they have beengiven on management were proved to have no effect on the decisions about the importance ofmanagement skills. According to the results of the research, the nurse manager contributed to theimportance of the technical skills for effective management (3.76). Their decisions about theimportance of the technical skills differed according to their level of education, duration ofeducation and their total working hours.422


<strong>Hemşirelik</strong>te Yönetim Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriFor the human skills; it was found out that the nurse managers contributed to the importanceof human skills for effective management (4.27) and the decisions of nurse managers about theimportance of human skills differed according to the age, level of education, duration and totalworking hours of the nurse managers.Lastly fort he conceptual skills, it was found out that the nurse manager contributed to theimportance of conceptual skills for effective management (4.25) and the decisions of the nursemanager differed according to the social demographic aspects.By the help of these findigs, we suggested that at the management level of health care settings,nurse managers, who have the behavioral skills that were determined in this study, should have thepower; the criteria for management performance that is important for nurse managers should bedeveloped by the help of these skills and the educational programs hould trin nurses onmanagement skills.423


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>İZMİR S.S.K. HASTANELERİNDE HEMŞİRELERE UYGULANAN İŞE ALIŞTIRMAPROGRAMLARINA İLİŞKİN HEMŞİRELERİN GÖR<strong>Ü</strong>ŞLERİGönül KUTLU DEVECİOĞLUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Gülümser ARGONİzmir-1997ÖZETİşe alıştırma-uyum programların, tam, etkili bir şekilde uygulanması yeni elemanın göreve,kuruma ve çalışma arkadaşlarına olası en iyi uyumunu sağlayacaktır. Dolayısıyla verimlilikartacak, hemşirelik hizmetlerinin kalitesi ve hasta bakım kalitesi yükselecektir.Araştırma İzmir S.S.K. Hastanelerinde hemşirelere uygulanan işe alıştırma programlarınınincelenmesi ve bu programlara ilişkin görüşlerini saptamak amacıyla yapılmıştır.Bu çalışmada İzmir’deki S.S.K. Hastanelerinde (S.S.K. Tepecik Doğumevi, S.S.K.Tepecik veS.S.K. Bozyaka) 1 Ocak 1996-1 Ocak 1997 tarihleri arasında göreve yeni başlayan 43 hemşirearaştırma kapsamına dahil edilmiş, örnekleme gidilmemiştir.Araştırma tanımlayıcı, analitik, kesitsel bir çalışma olarak yapılmıştır. Araştırmanın verileri biranket formu uygulanarak elde edilmiştir. Veriler, sayı ve yüzde dağılımları x 2 analizi yapılarakdeğerlendirilmiştir.Araştırmada elde edilen bulgular değerlendirildiğinde, hemşirelerin büyük bir çoğunluğuişe alıştırma programının yetersiz olduğunu bildirmişlerdir. Hemşirelere işe alıştırmaprogramlarının istenen düzeyde ve etkin bir şekilde uygulanmadığı, programlarının yetersizolduğu, yönetici hemşirelerin bu konunun bilincinde olmadıkları saptanmıştır.SUMMARYThe complete and effective application of the work orientation programs will provide the new,personnel with the best orientation to the new job, colleaques and the insitution in this way, theproductivity and the quality of nursey services will be improved.The research is done to inspect the research program and to find out point of view of the nursesand it is held in Social Secury Depertment (S.S.K) hospitals in İzmir.The 43 nurses who have started to work at the above mentioned hospitals between 1. jan, 96-1jan, 97 are included to this project and no sampling is done.The research done is analytical, definitive, cross-examined one and the data of it is obtained byusing questionaire forms that are evaluated using x 2 analysis.When the findings of the research are evaluated, it came out to be that the majority of thenurses has found it inadequate.It has been found that the work orientation program could not be applied to the nurseseffectively and at a desired level and the programs are insufficient and the director nurses are notaware of this fact.424


<strong>Hemşirelik</strong>te Yönetim Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriACİL SERVİSLERDE BAŞVURAN HASTALARIN ALDIKLARI HİZMETTENMEMNUNİYETLERİNİN İNCELENMESİBurcu SEZGİNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Gülümser ARGONİzmir-1998ÖZETHastanelerin günümüz toplumunda çok önemli bir yere sahip kuruluşlar oldukları açıktır.Bunun en önemli nedeni, hastanelerin “insan”a hizmet vermeleri ve “o”nun sağlığınıkorumalarıdır.Kalite, insan performansı ile çok yakından ilgili olduğu ve onunla belirlendiği için kaliteninher hizmet kuruluşu ve bu kuruluşta çalışan herkes için çok büyük bir değer ve önem taşıdığıhemen söylenebilir. Günümüzde müşteri gözünde mal ve hizmetlerin kalitesi ve vaktindeyerine getirilmesi, fiyatlardan daha önemli hale gelmiştir. Bu nedenle müşteri memnuniyetininölçülmesi son derece önem kazanmış bulunmaktadır. Bu noktadan hareketle bu çalışma, acilservis için önemli memnuniyet boyutları olan bakım hizmetleri, barındırma hizmetleri, hastakabul ve kayıt hizmetleri, tedavi hizmetleri, teknoloji hizmetleri, taburculuk hizmetleri ve çevredüzenleme hizmetleri de ele alınarak, acil servise başvuran hastalıkların aldıkları hizmettenmemnuniyetlerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.Bu araştırma tanımlayıcı, kesitsel bir çalışma olarak yapılmıştır. Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp FakültesiAraştırma ve Uygulama Hastanesi Acil Servis Bölümüne 01 Kasım 1997-01 Şubat 1998 tarihleriarasında başvuran hastalar araştırmanın evrenini, bu evrenden sınırlamalara uyularakbelirlenen150 hasta araştırmanın örneklemini oluşturmuştur.Araştırmanın verileri, hastaların sosyo-demografik özellikleri, acil servise ilişkin genelgörüşleri, aldıkları hizmetten genel olarak memnuniyetleri ve verilen hizmet boyutlarını içerenbir anket formu ile kurum başhekimlerinden, acil servis şefliğinden ve örnek kapsamındakihastalardan izin aldıktan sonra acil serviste taburcu işlemleri yapılmış hastalara uygulanaraktoplanmıştır. Anket formları hastaya bizzat araştırmacı tarafından uygulanmıştır.Hazırlanan 50 soruluk ölçek uzman görünüşe sunulmuş, içerik geçerliliği sağlanmış,uygulanabilirliği ve anlaşılırlığı 55 hastaya ön denemesi yapılmıştır. Yapılan faktör analizindefaktör ağırlıkları 0.390 ve 0.850 arasında bulunmuştur. Anket formunun hasta memnuniyetölçeğinin güvenirlik katsayısı r=0.98 dir. Ölçeğin her maddesini, güvenirlik açısından sınamakiçin madde analizi yapılmış elde edilen r değerleri 0.501 ve 0.802 arasında bulunmuştur.Araştırmada veriler yüzdelik hesapları, varyans analizi, t testi, gerekli durumlarda yapılan ilerianalizde Scheffe test kullanılarak değerlendirilmiştir.Araştırmada elde edilen bulgular değerlendirildiğinde; hastaların aldıkları hizmetten genelolarak memnun oldukları (3.98±0.65)saptanmıştır. Hastaların genel memnuniyet konusundakidüşüncelerinin, acil serviste kalkış süresine göre farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Hastalarıncinsiyetinin, yaş grubunun, eğitim durumunun, sosyal güvencesinin, önceki deneyimlerinin, buhastaneyi seçme nedenlerinin, acil servise geliş saatinin, gününün ve tanı gruplarının genelmemnuniyet konusundaki düşüncelerine etkili olmadığı bulgulanmıştır.Hizmet boyutlarına ilişkin memnuniyetleri incelendiğinde; hastaların bakım hizmetindenmemnun oldukları (4.19±0.71) saptanmıştır. Bu boyuta ilişkin düşüncelerinin sosyo-demografiközelliklere gör değişmediği belirlenmiştir.425


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Hastaların barındırma hizmetinden memnun oldukları (3.80±0.75) saptanmıştır. Bu boyutailişkin düşüncelerinin sosyo-demografik özelliklere göre değişmediği bulunmuştur.Hastaların hasta kabul ve kayıt hizmetinden memnun (3.89±0.74)oldukları saptanmıştır.Hasta kabul ve kayıt hizmetinden memnuniyetin, hastaların acil serviste kalış günlerine görefarklılık gösterdiği belirlenmiştir.Araştırmada elde edilen bulgular elde edilen bulgular değerlendirildiğinde; hastalarıntedavi hizmetinden memnun (4.08±0.82) oldukları saptanmıştır. Bu bölüme ilişkin düşüncelerinsosyo-demografik özelliklere göre değişmediği belirlenmiştir.Hastaların teknoloji hizmetinden memnun (3.96±0.76) oldukları saptanmıştır. Teknolojihizmetinden memnuniyetin, hastaların sosyal güvence durumlarına göre farklılık gösterdiğibelirlenmiştir.Hastaların çevre düzenleme hizmetinden memnun (3.77±0.85) oldukları saptanmıştır.Hastaların çevre düzenleme hizmetine ilişkin memnuniyetleri, sosyal güvence durumları ve acilservise kalış günlerine göre farklılık göstermiştir.Bu bilgiler ışığında, acil serviste çalışan sağlık personelinin verilen hizmetin kalitesi ve hastamemnuniyeti konusunda güdülenmesi, acil servisin fiziki koşullarının düzenlenmesi, hastamemnuniyetinin arttırılması için yardımcı personel ve diğer hizmet grubunda çalışan eğitimseminerleri düzenlenmesi ve periyodik aralıklarla hasta memnuniyetinin ölçülerek sonucundeğerlendirilmesi, problem alanlarının saptanması ve çözüm geliştirilerek uygulamayageçilmesi önerilmiştir.Örgütlerde hizmet kalitesinin, örgütün tüm üyelerine ait bir sorumluluk olması nedeniyleölçüm sonuçları, örgütün tüm üyeleri ile paylaşılmalıdır. Hasta memnuniyet ölçüm sonuçları,örgütlere bir “ayna” görevi yaparak, kendilerini her konuda değerlendirme olanağısağlamalıdır.SUMMARYIt is obvious hospitals are institutions which occupy a very important space in today’s society.It’s the most important reason is hospitals to serve to (human) and to care services andimplementation for his health.Since the quality is so closely related to human performence and determined with it, could bestated that the quality prossesses a very great value and importance to each serving institution andit’s entire employees. Today, according to customer, the quality of commodity and services andimplementation on due date became more important than the prices. Therefore, the measurementof customer satisfaction has gained a great importance. From this point view, this study has beenperformed for determined of contentmen of patients who applied for emergency service, based onmaintenance service which has important satisfaction dimensions for emergency service, lodgingservices, patient acceptance and registration services, treatment services, technology services,check-out services and environmental services.This research has been done as a definitive and cross-cut study. It has been done among 150patients applied for department of emergency service of Aegean University, Medical Faculty,Research and Application Hospital, betweenthe dates of 01 Nowember 1997 and 01 February 1998.Data of the research is obtained by using an inquiry form which consists of the dimensions ofthe service provided such as; socio-demographic characteristics of patients, general opinionsrelated to emergency service, general contentment from the service received and taking necessarypermissions from head profession of a doctor of association, chief of emergency service, patients4<strong>26</strong>


<strong>Hemşirelik</strong>te Yönetim Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezlericonsidered as samples and collected from the patients whose procedures of discharged fromhospital carried out in the emergency service.Inguiry froms were personally applied to the patients by the researcher.Scale of 50 questions were prepared and forwarded to spescialist, reiew, validty of contentsobtained, from the view of applicability and compehensibility preliminary test to 55 patients wereperformed. The factor analysis has been done and factorial weight found between 0.390 and 0.850.Coefficient of reliability of patient contentment scale of the inquiry from is r=0.98. To test eachitem of scale from the view of reliability, item analysis has been done and (r)values found between0.501 and 0.802. in research data percentage calculations, analysis of variance, (t) test, for analysisconducted in necessary situations Scheffe Test has been used for evaluation.When data obtained from the research is evaluated, it was discovered that patients weregenerally happy with the service they received (3.98±0.65). It was determined that opinions ofpatients related to general contentment would show variance according to detention period inemergency service. It was also observed that sex, age group, education level, social security,previous experiences, reasons for preferring this hospital, day and time of arrival to emergencyservice were not effective to their opinions about contentment.When their contentments related to dimensions of service were examined, it was discoveredthat the patients were happy with the care service (4.19±0.71). Also determined that their thoughtsrelated to this dimension did not show variance according to socio-demographic characterstics.It was discovered that patients were happy with the loding services (3.80±0.75). Alsodetermined that their thoughts related to this dimension did not show variance according to sociodemographiccharacteristics.İt was discovered that the patients were happy with the patient acceptance and reqistrationservices (3.89±0.74). Also determined that contentment from patient acceptance and reqistrationservice showed variance according to detention period in the emergency service.It was discovered that the patients were happy with the treatment service when data obtainedfrom the research is evaluated (4.08±0.82). Also determined that their thoughts related to thisdimension would not show variance according to socio-demographic characteristics.It was discovered that the patients were hapy with technology service (3.96±0.76). Alsodetermined that contentment from techonology service would show variance according to theirsocial security and period in emergency service.It was discovered that the patients were happy with discharged from hospital service(3.77±0.85). Also determined that contentment from discharged from hospital service would showvariance according to their age group and social security.It was discovered that the patients were happy with the environmental arrangement service(3.89±0.95).Also determined that contentment from environmental arrengement service showedvariance according to their social security and detention period in emergency service.In the light of this knowledge the following were recommended; to administer of healthpersonnel working in emergency service about quality of service provided and contentment ofpatients, arrengement of physical conditions of emergency service, to increase the patientcontentment arrengement of training seminars to auxiliary personnel and employees working inother service groups, periodically mesaure of patient contentment and evaluation of the results,determined of problem areas and develop of solution to infect of applying.Since the responsibility belongs whole individuals in the organisition, quality of service inorganisations and the results of patient contentment mesaures should be shared by entire427


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>members. The results of patient contentment mesaures should as a (mirror) to the organisationsand provide them with the possibility to evaluate themselves in every subject.<strong>Ü</strong>ST D<strong>Ü</strong>ZEY YÖNETİCİ HEMŞİRELERİN YETKE (OTORİTE) ANLAYIŞ VE DEVRİKONUSUNDAKİ EĞİLİMLERİ VE UYGULAMALARIGülbin BAŞT<strong>Ü</strong>RK ÇELİKDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç. Dr. Gülümser ARGONİzmir-1998ÖZETİş göndermek amacıyla bir araya getirilmiş insanların, kurulmuş düzen içerisinde uyumunusağlamak otoritenin görevi, uyumu sağlamak ise yönetim işidir. İnsanların örgüt amaçlarınıgerçekleştirmeye yöneltme, bu uğurda yapılan tüm çalışmaları ahenkleştirme, yönetsel güçolan yetke sayesinde başarılabilir. Yönetici hemşireler, sağlık kuruluşunun başarısını kolaycaetkileyebildikleri için hastane yönetiminde önemli rol oynarlar. Kurumsal planlama veprogramlamaya katılımları ve sağlık kurumundaki diğer yöneticilerle karşılıklı olarak birbirlerinietkilemeleri beklendiği için, gittikçe artan sorumluluk ve otorite sahibi olmaları gerekmektedir.Yönetici hemşirelerin, hemşirelik hizmetlerinin çağdaş ve bilimsel düzeyde verilebilmesi, etkinkılınması için, oluşturulacak etkili yöntem çerçevesi içerisinde, kendisine bağlı, bulunanhemşireler üzerinde bilimsel, çağdaş ve demokratik değerlere uygun bir otorite oluşturulmasıve bu kapsamada iş uyumu, iş doyumu ve verimliliğin arttırılması için gerekli çalışmalarınyapılmasına gereksinim vardır.Bu çalışma, yönetici hemşirelerin yetke (otorite) anlayış ve devri konusundaki eğilimlerininve uygulamalarının tanımlanması amacıyla yapılmıştır. Bu araştırma, tanımlayıcı bir araştırmaolarak yapılmıştır. İzmir metropolündeki hastanelerde çalışan 27 üst düzey hemşirearaştırmanın evrenini oluşturmuştur.Araştırmanın verileri, hemşirelerin sosyo-demografik ve kurumsal özelliklerini; yetke anlayışve devri konusundaki eğilim ve uygulamalarını içeren bir anket formu uygulanarak eldeedilmiştir. Araştırmada veriler sayı ve yüzdelik hesapları, korelasyon analizi, Kruskal Wallis tekyönlü varyans analizi ve ileri analiz olarak Mann Whitney Utesti kullanılarak değerlendirilmiştir.Araştırmadan elde edilen bulgular değerlendirildiğinde yönetici hemşirelerin yetkeyi; Bilgive uzmanlık yeteneklerinin ortaya koyduğu, ikna etme ve takip ettirme gücü ile akıl, zeka,doğruluk, tecrübe gibi kişisel niteliklere dayanan organizasyon ve yönetmelikten kazanılanhiyerarşik iktidar kuvveti olarak tanımladıkları bulunmuştur. Otorite kavramının anlamına ilişkinyönetici hemşirelerin görüşleri ile yaşları, yönetici olarak çalışma yılları, kendilerine bağlı çalışanpersonel sayıları arasında ilişkiler saptanmıştır.Ayrıca yönetici hemşireler yetki devrini; Yöneticinin astlarına yeteneklerine ölçüsündegörev, yetki ve sorumluluklarından bir kısmını aktarması, yönlendirilmesi, takip etmesi,yönetime katılmalarını sağlaması olarak tanımladıkları bulunmuştur. Yönetici hemşirelerin,kendi yetkilerinin önemli ve verimli işlere yönelteceği, astlarını işlerinde ve yöneticiliktegeliştireceğini düşünmelerine rağmen, yetki devrini orta düzeyde gerçekleştirdikleri428


<strong>Hemşirelik</strong>te Yönetim Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezleribulunmuştur. Yönetici hemşirelerin yetki devretme durumları, kendilerine bağlı çalışanpersonel sayısı ve çalıştıkları hastanenin büyüklüğü ile ilişkili bulunmuştur.Sonuç olarak, yönetici hemşirelerin bir sağlık organizasyonunda verilen hizmetiningeliştirilmesi, iş uyumu ve iş tatminine ulaşma açısından otorite kurma ve yetki devrikonusunda bilgilendirilmeleri gerektirdiği sonucuna varılmıştır.SUMMARYAuthority can be described as the major instrument for obedience and adjustment in a healthorganization, and this task can be established by administration in this setting. Nurse managers, byfulfilling essential roles in structure of organization and influencing other managers mutually, wereexpected to take greater responsibility and having authority. Nurse managers should establishauthority and delegate it to their staff in order to achieve job adjustment and satisfaction. This canbe accomplished by modern and democratic authority understanding under effective and efficientadministrative skills.This study wa carried out for understanding and tendencies of authority and its delegation innurse managers and identifying their executions. This study was designed as a descriptive study. Forthis purpose, 27 high level nurse managers who are presently working at the hospitals of İzmirmetropolitan were included.Subjects were administered a questionnaire examining nurse managers’socio-demographicand institutional characteristics and their understanding tendencies and executions of authorityand its delegation. Findings were evaluated by percentages, correlation analysis and Kruskall-Wallisone-way variation analysis. For further statististical analysis Mann Whitney U test was also used.İt was found that nurse managers defined authority as an instrument which gives knowledgeand specialities, as a force for conviction, and further follow-up; can be based on mind, intellect,honesty and exeperience, as a hierarchial power that the can be extracted from organization andits regulations. Their understanding of authority were found to deffer according to age managerialduration, and total number of their staff under command.İt was also found that nurse managers defined delegation of authority as transferring a part oftheir responsibility and authority, orienting their staff, following-up and gaining their participationinto administration. Nurse managers believed in delegation of authority for improving quality ofthe health care but interestingly were found to delegate their authorities only in a moderateamount.Delegation of authority were found to be correlated with their number of staff and size of thehospital. We conclude (informed) about that nurse managers should be establishing authority andits delegation in order to achieve job adjustment and satisfaction, and improvement of health carein these organisations.429


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>OHIO EYALET <strong>Ü</strong>NİVERSİTESİ MODELİNE GÖRE YÖNETİCİ HEMŞİRELERİNLİDERLİK DAVRANIŞLARININ BELİRLENMESİGülseven SAATLIDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Doç.Dr. Gülümser ARGONİzmir-1998ÖZETLiderlik; belirlenen amaçlara ulaşma yönünde birey ve grupların davranışlarını etkilemesürecidir. Lider ise; üyesi olduğu grubunun amaçlarını belirleyen ve bu amaçlarıngerçekleşmesinde gruba en etkili biçimde yön veren kişidir.Liderlik davranışlarının tanımlanmasına yönelik birçok araştırma yapılmasına rağmenliderleri diğerlerinden ayıran özellikler açık olarak belirlenememiştir. Liderlik araştırmalarınınçoğu genellikle üç kategoriye ayrılmaktadır: ”Bireysel özellikler yaklaşımı”, liderlerin kişiselözelliklerinin neler olduğu sorusuna yanıt aramaktadır. ”Davranış odaklı yaklaşım”, liderlerdençok liderlerin yaptıkları davranışları tanımlamaya yöneliktir: Etkin gruplarda liderlerin hangidavranışları gösterdiklerinin incelenmesi, bu yaklaşımın çıkış noktasını oluşturmaktadır.Davranışsal yaklaşım ile ilgili olarak Ohio Eyalet <strong>Ü</strong>niversitesi araştırmacılarının geliştirdikleriliderlik ölçütü önemli bir adım olarak kabul edilmektedir. Araştırmacılar, değişik alanlardauyguladıkları “liderlik davranışını betimleme anketi” ile çeşitli liderlik davranışı buyutlarınıtanımlamışlardır: ”Durumsallık yaklaşımları” ise liderliği çevresiyle bir bütün olarakdeğerlendirmeye çalışmaktadır. Tüm bu araştırmalar, ortak bir liderlik teorisi geliştirilmesinisağlamamakla birlikte, yönetimbilimciler, örgütlerin amaçlarına ulaşabilmesi için yöneticilerinaynı zamanda iyi bir lider olmaları gerektiğini kabul etmektedirler.Sağlık bakım hizmeti veren kurumlarda “karar verme” sürecinde önemli görevleri bulunanyönetici hemşirelerin liderlik davranışlarının tanımlanması, hemşirelik bakım kalitesinidoğrudan etkileyecektir. Buradan hareketle yapılan araştırmanın amacı; yönetici hemşirelerinliderlik davranışları ile ilgili olarak, hükmetme, yapıyı harekete geçirme, üyelik, temsilbütünleştirme, aşağıdan yukarıya iletişim, yukarıdan aşağıya iletişim, tanıma ve üretimboyutlarında kendilerinin ve astlarının görüşlerinin karşılaştırılmasıdır.Araştırma, yönetici hemşirelerin liderlik davranışları ile ilgili olarak kendilerinin ve astlarınındeğerlendirmelerinin karşılaştırıldığı “tanımlayıcı” ve “analitik” bir çalışmadır.Araştırma, İzmir ili, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesindegörev yapmakta olan üst düzey ve orta düzey yönetici hemşireler ve astları ile yapılmıştır.Araştırmanın evrenini; Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesindeçalışan yönetici hemşireler ile onların astları oluşturmaktadır. Örneklem ise, 4’ü üst düzey, 22‘siorta düzey olmak üzere, toplam <strong>26</strong> yönetici hemşire ve 12’si üst düzey yönetici hemşirelerin,22’si orta düzey yönetici hemşirelerin astı olmak üzere toplam 66 hemşireden seçilmiştir.Araştırmaya toplam olarak 104 hemşire katılmıştır.430


<strong>Hemşirelik</strong>te Yönetim Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriAraştırmada kullanılan anket formu, OHİO Eyalet <strong>Ü</strong>niversitesi araştırmacılarının geliştirdiğive ülkemizde de kullanım alanı bulan “liderlik davranışını betimleme anketi” dir. Anketformunun geçerliliğini ölçmek üzere, yönetici hemşireler ile astlarının yanıtlarına “faktöranalizi” uygulanmıştır. Liderlik davranışını betimleme anketinin günenirliliğini saptamak içinyönetici hemşireler ile astlarının her bir ifadeye verdikleri yanıtların “madde istatistiği”yapılmıştır. Anket formu, hem yönetici hemşirelere hem de astlarına verilmiştir.Verilerin analizi, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Bilgisayar Araştırma ve Uygulama Merkezinde SPSSprogramında yapılmıştır.<strong>Ü</strong>st düzey yönetici hemşirelerin liderlik davranışlarının belirlenmesine ilişkin kendilerinin veastlarının değerlendirilmeleri arasında “bütünleşme” boyutunda istatistiksel olarak önemli birfarklılık olduğu bulgulanmıştır. <strong>Ü</strong>st düzey yönetici hemşirelerin liderlik davranışları ile ilgiliolarak kendilerini değerlendirmeleri ile yaş, toplam yöneticilik çalışma yılı, toplam yöneticilikyılı, eğitim düzeyi, yönetici hemşirelere bağlı olan kişi ve birim sayısı arasında, α=0.05düzeyinde önemli bir ilişki bulunmadığı saptanmıştır.Orta düzey yönetici hemşirelerin liderlik davranışlarının belirlenmesine ilişkin olarakkendilerinin ve astlarının görüşleri karşılaştırıldığında,”yapıyı harekete geçirme”, ”üyelik”,”temsil”, ”bütünleştirme”, ”örgütleme”, ”yukarıdan aşağıya iletişim”, ”aşağıdan yukarıyailetişim”, “tanıma”, ve “üretim” boyutlarında istatistiksel olarak önemli bir fark olduğubulgulanmıştır. Orta düzey yönetici hemşirelerin liderlik davranışlarının “üretim” boyutu ileilgili olarak kendilerini değerlendirmeleri ile toplam yöneticilik yılı arasında, α=0.05 düzeyindeönemli bir negatif ilişki bulunduğu saptanmıştır.Araştırmanın sonunda, yönetici hemşirelerin liderlik davranışları ile ilgili olarak kendilerininve astlarının katılımının sağlandığı toplantılar yapılması ve yönetici hemşirelere liderlikle ilgilieğitim verilmesi önerilmektedir.SUMMARYLeadership is an influencing process of behaviours of individual and groups towards reachingthe definite goals. But leader, is an individual who determines the needs of the group inwhichhe/she is member and gives direction to the group most effectively in order to these goals cometrue.Despite a member of researches have been conducted towards identification of leadershipbehaviours, distinguished characteristics of leaders were not clearly addressed. The majority ofresearches done for leadership are devided into three categories. ”Approach To İndividualCharacteristics”is looking for an answer for what leader’s personal characteristics would be.“Approach Foused On Behaviour”is intended to identify the behaviours done by the leadersrather than leaders themselves. The study of what type of behaviours shown by leaders in theeffective groups, consititutes the start point of this approach. Related to behavioural approach rateof leadership developed by Ohio State Unıversity Researchers has been considered as a significantstep. Researchers identified the dimensions of various leadership behaviours with “LeadershipBehaviour Descriptive Questionaire “which was conductedin miscellaneous fields. ”SituationalApproach”is trying to evaluate leadership integrally with the environment. Altough, all of thesestudies are unable to provide development of a common leadership theory, administrtion-scientistsprovide accept that administrators are required to be good leaders for organizations in order totheir goals.In institutions providing health care services, identification of leadership behaviours ofexacutive nurses who have important duties in “determining” process, will directly effect the nursing431


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>care quality. From the stand point, the goal of the research conducted is, as relavant to leadershipbehaviours of the executive nurses, comparison of their and subordinates opinions in dimensions ofdomination, initiate the structure, membership, representation, integration organiziation,communication up, communication down, recognition and productivity.This research is a “definitive” and an “analytic” study inwhich their and their subordinatesevaluations related to leadership behaviours of the executive nurses is compared.This research is conducted by top and indermediate executive nurses and their subordinateswho work for İzmir Egean University Medical Factulty Research and Application Hospital.The range of research consists of executive nurses and their subordinates who work EgeanUniversity Medical Faculty Research and Application Hospital. For example, 4 top level, 22intermediate level totally <strong>26</strong> executive nurses, 12 subordinates of top level executive nurses and 66subordinates of intermediate executive nurses total 66 nurses were selected.104 nurses participatedin the research.The survey form used in this research is called “Leadership Behaviour Descriptive Questionaire”which is developed by researchers of The Ohio State University and found usage in our country. A.”factor analysis” was applided to responses of executive nurses and their subordinates to test thevalidity of survey form. To determine the relability of the leadership behaviour descriptivequestionaire a “statistics of element” was performed for responses given to each executive nursesand their subordinates.Analysis of data is accomplished by Egean University Computer Research and ApplicationCentre.It was discovered that in the dimensions of “integration” there was a statistically significantdifference among their and their subordinates evaluations related to identification of leadershipbehaviours of the top level executive nurses. When evaluated themselves related to leadershipbehaviours of the top level executive nurses, no significant relation (α=0.05) has been detectedbetween age, total years of service, total years of service as an executive, aducation level and thenumber units and individuals under their supervision.When their end their subordinates opinions related to identification of leadrship behaviours ofıntermediate level executive nurses are compared, no significant difference is detected is detected inthe following subjects, ”initiate structure”, ”membership”, ”representation”, “integration”,“organization”, “communication up”, “communication down”, “recognition”, “productivity”. Itwas discovered that there was a significant negative relation (α=0.05) between their evaluationrelated to leadership behaviours of intermediate level executive nurses’ “productivity” dimension,with their total years of administration.At the conclusion of there research, it is recommended that the training concerning leadershipbe given to executive nurses and the meetings related to leadership behaviours of executive nursesbe held for them and their subordinates.432


<strong>Hemşirelik</strong>te Yönetim Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriİŞ ANALİZİNE DAYALI OLARAK GELİŞTİRİLEN BİR İŞ TANIMI MODELİ<strong>Ü</strong>lkü YAPUCUDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Gülümser ARGONİzmir-1999ÖZET<strong>Hemşirelik</strong> bakımının, etkili bir şekilde yapılabilmesi bu alan içine giren her düzeydeki hastabakım personelinin görev, yetki ve sorumluluklarının açık ve seçik olarak önceden saptanmasıile mümkündür.Hemşirelerin, bugün toplumda bir meslek olarak yerini alabilmesi için, sıkı işbirliği yaptığıdiğer sağlık disiplinleri ile, olumlu bir şekilde çalışabilmesi için, hemşirelerin görev veyetkilerinin neler olduğunun belirlenmesi gerekmektedir. Bugün hemşirelerin yüklenmeklesorumlu oldukları görevler o kadar karışık ve çeşitli tıp ve bilimdeki yenilikler öyle bir hızlailerlemekteki, hemşirelerin böyle bir ortam içindeki faaliyet ve yetkilerinin açıklanması, yurdunsağlık politikası açısından önem taşımaktadır.İş analizine dayalı olarak bir iş tanımı modeli geliştirmek amacıyla planlanan ve tanımlayıcıtipte bir araştırma özelliği taşıyan bu çalışma, 1-15 Şubat tarihleri arasında, Ege üniversitesi Tıpfakültesi Hastanesi Nöroşirurji Kliniğinde çalışan 30 hemşire ile yürütülmüştür.Araştırma verileri anket yöntemi ile toplanmıştır. Veri toplamada hemşirelerle ilgili sosyodemografiközellikleri ve işlerine ve iş yaşamlarına ilişkin özellikleri içeren veri formu, işingerektirdiği faktör elemanlarına ilişkin veri formu ve hemşirelik işlevlerini gerçekleştirmedurumlarına saptamaya yönelik ölçekten oluşan ve araştırmacı tarafından geliştirilen veriformları kullanılmıştır.Araştırmada veriler, yüzdelik hesapları, varyans analizi ve Mann-Whitney U testi kullanılarakdeğerlendirilmiştir.Araştırmadan elde edilen bulgular değerlendirildiğinde; işin gerektirdiği yetenekfaktörünün puan ortalaması, servis hemşirelerinde 3.71, yoğun bakım ve ameliyathanehemşirelerinde 3.62 olarak saptanmıştır. Yetenek faktörü puan ortalamasının yaş, eğitimdüzeyi, meslekte ve nöroşirurji kliniğinde çalışma süreleri, çalıştıkları birim ve görev şekillerinegöre farklılık göstermediği saptanmıştır.İşin gerektirdiği düşünsel çaba faktörünün puan ortalaması, servis hemşirelerinde 3.51,yoğun bakım hemşirelerinde 3.52, ameliyathane hemşirelerinde 3.57’dir. Düşünsel çabafaktörü puan ortalamasının yaş, eğitim düzeyi, meslekte ve nöroşirurji kliniğinde çalışmasüreleri çalıştıkları birimlere göre farklılık gösterdiği saptanmıştır.İşin gerektirdiği bedensel çaba faktörünün puan ortalaması, servis hemşirelerinde 2.91,yoğun bakım hemşirelerinde 3.22, ameliyathane hemşirelerinde 2.94 olarak bulunmuştur.Bedensel çaba faktörü puan ortalamasının yaş, eğitim düzeyi, meslekte ve nöroşirurji kliniğindeçalışma süreleri, çalıştıkları birim ve görev şekillerine göre farklılık göstermediği saptanmıştır.433


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Malzeme sorumluluğuna ilişkin puan ortalaması, servis hemşirelerinde 3.23, yoğun bakımhemşirelerinde 3.00, ameliyathane hemşirelerinde 3.54’tür. Yaş, eğitim düzeyi, meslekte venöroşirurji kliniğinde çalışma süreleri, çalıştıkları birim ve görev şekillerinin malzemesorumluluğu üzerinde bir etkisinin olmadığı belirlenmiştir.Makine, araç ve gereç sorumluluğunun yoğunluğuna ilişkin puan ortalaması, servishemşirelerinde1.50, yoğun bakım hemşirelerinde 1.87, ameliyathane hemşirelerinde 1.93,yoğun bakım hemşirelerinde 2.16, ameliyathane hemşirelerinde 1.27 olarak bulgulanmıştır.Hemşirelerin makine, araç ve gereç sorumluluğunun niceliğine ilişkin puan ortalamasının görevşekillerine göre farklılık gösterdiği saptanmıştır.Hizmetin sürekliliği sorumluğuna ilişkin puan ortalaması, servis hemşirelerinde 2.53, yoğunbakım hemşirelerinde 2.83, ameliyathane hemşirelerinde 2.68’dir. Hemşirelerin görevşekillerinin, hizmetin sürekliliği sorumluluğunu etkilediği belirlenmiştir.İş güvenliği sorumluluğunun yoğunluğuna ilişkin puan ortalaması, servis hemşirelerinde1.59, yoğun bakım hemşirelerinde 1.75, ameliyathane hemşirelerinde 1.34, niceliğine ilişkinpuan ortalaması servis hemşirelerinde ise 2.12 olarak bulunmuştur. Hemşirelerin çalıştıklarıbirimin iş güvenliği sorumluluğunun niceliğini etkilediği saptanmıştır. İş güvenliğisorumluluğunun yoğunluğu ve nicelik puan ortalamasının, görev şekillerine göre farklılıkgösterdiği bulgulanmıştır.Çevre koşulları faktörünün yoğunluğuna ilişkin puan ortalaması, servis hemşirelerinde1.94,yoğun bakım hemşirelerinde 2.40, ameliyathane hemşirelerinde 1.52, niceliğine ilişkinpuan ortalaması servis hemşirelerinde 2.92, yoğun bakım hemşirelerinde 2.89, ameliyathanehemşirelerinde ise1.98 olarak belirlenmiştir. Çevre koşullarının yoğunluğuna ilişkin puanortalamasının çalıştıkları birimlere göre farklılık gösterdiği saptanmıştır. Hemşirelerin görevşekillerinin çevre koşullarının yoğunluğu ve niceliğini etkilediği belirlenmiştir.Hemşirelerin doğrudan bakım işlevlerine ilişkin puan ortalamaları, servis hemşirelerinde2.65,yoğun bakım hemşirelerinde 3.07, ameliyathane hemşirelerinde 0.44 olarak belirlenmiştir.Hemşirelerin çalıştıkları birim ve görev şekillerinin doğrudan bakım işlevlerini gerçekleştirmedurumlarını etkilediği saptanmıştır.Hemşirelerin yönetimsel işlevlerine ilişkin puan ortalamaları, servis hemşirelerinde 1.75,yoğun bakım hemşirelerinde 1.65, ameliyathane hemşirelerinde 1.98’dir.Yönetimsel işlevlerine ilişkin puan ortalamalarının yaş grubu ve görev şekillerine görefarklılık gösterdiği saptanmıştır.Hemşirelerin eğitimsel işlevlerine ilişkin puan ortalamaları servis hemşirelerinde 1.92,yoğun bakım hemşirelerinde 1.42, ameliyathane hemşirelerinde 1.08’dir. Yaş grubu, eğitimdüzeyi, meslekte ve nöroşirurji kliniğinde çalışma süreleri, çalıştıkları birim ve görev şekillerinineğitimsel işlevlerini gerçekleştirme durumlarını etkilemediği belirlenmiştir.Hemşirelerin araştırma işlevlerine ilişkin puan ortalamaları, servis hemşirelerinde 1.05,yoğun bakım hemşirelerinde 0.80, ameliyathane hemşirelerinde ise 1.07 olarak saptanmıştır.Hemşirelerin araştırma işlevlerini gerçekleştirme durumlarının görev şekillerine göre farklılıkgösterdiği saptanmıştır.Bu bilgiler ışığında, nöroşirurji kliniğinde çalışan hemşirelerin yoğun iş yükü ve rolbelirsizliği gibi sorunların aşılabilmesi ve meslek dışı işlemler için zaman kaybının önlenmesiamacıyla için oluşturulmuş iş tanımlarının, yönetici hemşireler tarafından yürürlüğe konulmasıönerilmiştir. Hemşirelerin sağlıkları üzerinde olumsuz etki yaratabilecek çalışma koşullarınındüzeltilmesi, göreve yeni başlamış hemşirelerin bilgi ve beceri eksikliklerinin giderilmesiamacıyla uyum programlarından geçirilmesi, görev tanımlarında belirlenen görevlere yönelikolarak, hizmet içi eğitim programlarının sürdürülmesi önerilmiştir.434


<strong>Hemşirelik</strong>te Yönetim Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriSUMMARYIn order to accomplish an effective nursing care, it needs to determine the tasks, accountibilitiesand respontibilities of the health care professionals in every level.There needs to be determination of nursing tasks and accontubilities for nurses to receive theprofessional status in the society and to work harmoniously with other health diciplens who work incooperation with them. Today, nurses undertake very complex tasks and face with developmentsand innovation in medicine and science. Therefore, in terms of national health politics,determination of nursing activities and accontubilities appears quite important.This study has been planned as a descriptive research in order to develop a job identificationmodel based on job analisis. The study has been caried out in The Ege University Hospital in 1-15February 1999. The sample of the study was composed f 30 nurses who work in Nöroshirurgy Clinics.The data has been collected by means of a questionnairre which composed of 3 forms; a formfor socio-demographic characterictics of nurses and charcterictics of their work and work life, otherform for factor elements of the work requirements, and the last for determination ofaccomplishments of nursing activities.The data was analysed by persontage, Variance analisis and Mann-Whitney U test.According to the results, it was determined that, the mean score of a ability factor was 3.71 inclinical nurses and 3.62 in intensive care unit and operation room nurses. İt was also determinedthat there has not been a significant difference between the ability factor and the age, educationlevel, lenght of the work in the work in the profession and in the clinic, worf place allocation.The mean score of mental effort work requires was found to be as 3.51 in clinical nurses, 3.52 inintensive care unit and 3.57 in operation room nurses. İt was determined that there has not been asignificant difference between the mean score of mental effort factor and the age, education level,the lenght of the work in the profession and in the clinic, and the work unit. However, there hasbeen a difference between this factor and the work allocation.The mean score of physical effort work requires was found to be as 2.91 in clinical nurses, 3.22 inthe intensive care unit nurses and 2.94 in operating room nurses. There has been no differencebetween the mean score of physicial effort and the age, the educational level, the lenght of the workin the profession and in the clinic, the work unit and the work allocation of nurses.The mean score of responsibility for equipment was 3.23 cilinical nurses,3.00 in the intensivecare unit nurses and 3.54 in operating-room nurses. There has not been any difference between theresponsibility for equipment factor and the age, educaional level, the lenght of the work in theprofession and in the clinic, the work unit and the work allocation.The mean score of he intensity of responsibility for machinery and material was found to be as1.50 in clinical nurses, 1.87 in intensive care unit nurses and 1.84 in operating room nurses. Themean score of the quantity of responsibility for machinery and materyal was also found as 1.93 inclinical nurses, 2.16 in intensive care nurses and 1.27 operating room nurses.The mean score of the responsibility for cotinutity of work was 2.53 in clinical nurses, 2.83 inintensive care unit nurses and 2.68 in operating room nurses. İt was determined that the workallocation of nurses effect the responsibility of continuity of work.The mean score of the intensity of responsibility for work safety was 1.59 in clinical nurses, 1.75in intensive care unit nurses and 1.34 in operating room nurses. İn addition, the mean score ofquantity of responsibility for work safety was found to be as 2.86 in clinical nurses, 3.10 in intensivecare unit nurses and 2.12 in operating room nurses. İt was determined that, there was care unit435


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>nurses and 2.12 in operating room nurses. It was determined that, there was a difference the meanscores of the quantity and the intensity of responsibility of work safety and the work allocation ofnurses.The mean score of the intensity of conditions of environment was 1.94 in clinical nurses, 2.40 inintensive care unit nurses and 1.52 in operating room nurses. The mean score of the quantity ofconditions of environment was 2.92 in clinical nurses, 2.89 in intensive care unit nurses and 1.98 inoperating room nurses. İt was found that there was a difference between the intensity of conditionsof environment and work units of nurses. İt was determined that the work allocation of nurses effectthe intensity and the quantity of conditions of environment.The mean score of the direct care functions of nurses was 2.65 in clinical nurses, 3.07 in intensivecare unit nurses and 0.44 in operating room nurses. İt was determined that the work unit and workallocation of nurses effect the realization of the direct care fonctions of nurses.The mean score of administrative functions of nurses was 1.75 in clinical nurses, 1.65 inintensive care unit nurses and 1.98 in operating room nurses, There has been a difference betweenthe administrative functions of nurses and their age and work allocation.The mean score of educational functions of nurses was 1.92 in clinical nurses, 1.42 in intensivecare unit nurses and 1.08 in operating room nurses. İt was determined that the age, educationallevel, the lenght of the work in profession and in the clinic, the work unit and the work allocation ofnurses have not effected their educational functions.The mean score of research functions of nurses was 1.05 in clinical nurses, 0.80 in intensive careunit nurses and 1.07 in operating room nurses, İt was determined that there has been a differencebetween the realization of research functions of nurses and the work allocation of nurses.In the light of these findings, these recommendations are provided; in order to overcome theproblems of work intensity and the role uncertainity in the nurses who work in the nöroshirurgyclinic and to prevent the loss of working time in the tasks which are not belong to the profession thereshould be carried out by nurses managers. İt is also recommended that the working conditions thatmay effect nurses health should be recommended that the working conditions that may effectnurses health should be rearrenged. In order to complete the knowledge and the skills of nurseswho are new at the profession there should be orientation programmes fort hem and there shouldbe development of continuing education programmes according to the tasks which are determinedby job identification.436


<strong>Hemşirelik</strong>te Yönetim Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriHEMŞİRELERİN HASTANELERDEKİ ÖRG<strong>Ü</strong>TSEL ÇATIŞMA NEDENLERİNE LİŞKİNGÖR<strong>Ü</strong>ŞLERİNİN İNCELENMESİİlknur ÇİMENSELDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Gülümser ARGONİzmir-1999ÖZETHastanelerde verimliliği ve etkili hizmet sunumunu etkileyen öğelerden birisi örgütselçatışmalardır. Örgütsel çatışmalar örgütte iki ya da daha fazla kişi veya grup arasındaki,amaçlarda, algılarda, değer yargılarında, kişiliklerde, kaynakların paylaşımında ortaya çıkanuyuşmazlıklar olarak tanımlanmaktadır.Çok hızlı bir değişim içinde bulunduğumuz günümüz koşullarında hastanelerdekiçatışmalar giderek önemini arttırmakta ve bunları işletme amaçları doğrultusundayönetebilecek bilgi sahibi yöneticilere ihtiyaç duyulmaktadır.Doğal olarak çatışma nedenleri ile doludur. Bu çatışma ortadan kaldırmak ne mümkün nede gereklidir. Belli bir çatışma düzeyi örgütün dinamizmi, yaratıcılığı, yeniliklerin ve gelişimlerindevamı için gereklidir. O halde hastanedeki her yönetici aynı zamanda farklılıkların veçatışmaların yöneticisidir.Hastane yöneticilerinin çatışmaları yönetebilmeleri için çatışma nedenlerinden hangilerininhastanelerinde çatışmalara yol açtığını belirleyebilmeleri gerekir.Bu çalışma Erol EREN ‘in belirtmiş olduğu, Marc ve Simon’a ait çatışma nedenlerigruplandırması ile literatür bilgileri doğrultusunda, dört grup altında oluşturulan, örgütselçatışma nedenlerine ilişkin hemşirelerin görüşlerinin incelenmesi amacıyla yapılmıştır.Belirlenen hastanelerdeki örgütsel çatışma nedenleri, örgüt içi bağımlıkların ortaya çıkardığıçatışmalar, algılama farklılıklarının ortaya çıkardığı çatışmalar ve fiziksel koşullara bağlıyetersizliklerden kaynaklanan çatışmalar olarak sıralanmıştır.Bu araştırma tanımlayıcı ve analitik bir çalışma olarak yapılmıştır. Ege <strong>Ü</strong>niversitesi araştırmave Uygulama Hastanesinde çalışan 764 hemşirenin %50’si, kliniklere göre tabakalama yöntemiile belirlenmiş ve 382 hemşire örnekleme alınmıştır.Araştırma verileri sosyo-demografik özelliklerini ve örgüt içi bağımlılıkların, amaçlardaortaya çıkan farklılıklarının, algılama farklılıklarının, fiziksel koşullara bağlı yetersizliklerin nedenolduğu, örgütsel çatışma nedenleri ve önem derecelerini içeren bir anket formu uygulanarakelde edilmiştir. Anket formunun geçerlilik ve güvenilirliği yapılmıştır.Anket formunun örgüt içi bağımlılıkları ortaya çıkardığı çatışmalar bölümü için geçerlilikdeğerleri r=0.46-0.57, Cronach alfa değeri 0.83, Amaçlarda ortaya çıkan farklılıklardankaynaklanan çatışmalar için geçerlilik değeri r=0.46-0.59, Cronbach alfa değeri 0.88, algılamafarklılıklarının ortaya çıkardığı çatışmalar bölümü için geçerlilik değeri r=0.47-0.72, Cronbachalfa değeri 0.86, fiziksel koşullara bağlı yetersizliklerden kaynaklanan çatışmalar için geçerlilikdeğeri r=0.63-0.74, Cronbach alfa değeri 0.88’dir. Araştırmada veriler yüzdelik hesapları vevaryans analizi kullanılarak değerlendirilmiştir.437


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Verilerin analizi Ege <strong>Ü</strong>niversitesi Bilgisayar Araştırma ve Uygulama Merkezinde SPSSprogramında yapılmıştır.Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre, hemşireler örgüt içi bağımlılıktan ortayaçıkardığı çatışma nedenlerini önemli bulmaktadırlar. (1.63±0.33). Örgüt içi bağımlılıkları önemlibulma konusundaki görüşleri; yaş, çocuk sayısı, çalışma yılı, çalıştığı yerdeki konumuna görefarklılık göstermiştir.Amaçlarda ortaya çıkan farklılıklardan kaynaklanan çatışma nedenlerini hemşireler önemlibulmakta (1.56±0.35), amaçlarda ortaya çıkan farklılıkların önemli bulma konusundakigörüşlerinin yaş ve çalıştığı yerdeki konumuna göre farklılık gösterdiği saptanmıştır.Hemşireler algılama farklılıklarının ortaya çıkardığı çatışma nedenlerini önemli bulmakta(1.62±0.41), algılama farklılıklarını önemli bulma konusundaki görüşleri yaş, çocuk sayısı,çalıştığı yerdeki konumu ve çalışma şekline göre farklılık göstermiştir.Fiziksel koşullara bağlı yetersizliklerden kaynaklanan çatışma nedenlerini hemşireler önemlibulmakta (1.60±0.43), fiziksel koşullara bağlı yetersizlikleri önemli bulma konusundakigörüşlerinin, çalıştığı yerdeki konumlarına göre farklılık gösterdiği diğer sosyo-demografiközelliklerine göre değişmediği bulgulanmıştır.Bu bilgiler ışığında, hastanede bu çalışmada belirlenmiş olan örgütsel çatışma nedenlerininvar olduğu ve bundan kaçınmanın mümkün olmadığı, modern yöneticiliğin bir çatışmayöneticiliği olduğunun farkına varılması, örgütün yaşama ve gelişmesi için çatışmalardanoptimum düzeyde yararlanılması gerektiği önerilmiştir.SUMMARYOne of the components affecting productivity and effectiveness of services in hospitals isorganizational conflicts. Organizational conflict is desribed as disagreements about goals,perceptions, values, personalities or resources between two or more people or groups in anorganizationWith today’s rapidly changing conditions the conflicts in hospitals are increasingly moreimportant, and good managers are needed who capable of managing these conflicts andachieving organizational goals.Naturally, hospitals have built-in conflicts. İt is neither possible nor necessary to remove theseconflicts completely. A certain level of conflict is necessary for organizational dynamism,creativeness and continuous development. Because of this every manager in the hospital is also amanager of differences and conflicts.In order to manage these conflicts, the managers need to know what the causes are which leadto conflicts in their hospitals.This study was influenced by various literatures, including a book cited by Erol EREN, Marc&Simon’s “dividing conflict reasons in to groups”.The aim of this study was to examine nurses’views concerning the causes of organizationalconflicts, which have been divided by in to four groups, according to cause. The four groups are:conflicts caused by intra-organizational excessive bureaucracy, conflicts caused by differences ingoals, conflicts caused by differences in perception, conflicts caused by inadequate physicalconditions.This research is a descriptive and analytic study. Of the 764 nurses who work in the AegeanResearch and Application University, 382 (50%) were selected by stratified random samplingmethod to participate in our study.438


<strong>Hemşirelik</strong>te Yönetim Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriThe survey included social-demographic questions about the participants, and asked therelative importance of the four groups of conflict causes (listed above) concerning conflicts in theirorganization. Validity and relability of the survey has been provided.Validity of the survey fort he excessive bureaucracy is r=0.46-0.57, Cronbach alpha 0.83, validityfor conflicts caused by differences in goals is r=0.46-0.59, Cronbach alpha 0.88, validity for conflictscauses by differences in perception is r=0.47-0.72, Cronbach alpha 0.86, validity for conflicts causedby inadequate physical conditions is r=0.63-0.74, Cronbach alpha 0.88. In the research, data hasbeen evaluated using percentage calculations and variance analyses.Analysis of the research data was accomplished using the SPSS program in the AeganUniversity, Computer Science Research and Application Center.According to our results, nurses rated the importance of intra-organizational excessivebureaucracy at 1.63±0.33 as a cause for organizational conflict. Responses varied according to age,number of children, years of service and position.The importance of different goals as a cause for conflict was rated at 1.56±0.35. Responsesvaried accordingto age and position.The importance of different perceptions as a cause for organizational conflict was rated of1.62±0.41. Responses varied according to age, number of children and positionThe importance of inadequate physical conditions as a cause for conflict was rated at 1.60±0.43. Responses varied according to position but not according to other social-demographiccharacteristics.Judging by these results we can conclude that all four causes of organizational conflict exist inthe hospitals and may be inevitable.It is therefore important to be aware that modern management is also conflict management,and it is necessary to take optimumum advantage of these conflict for organizational managementand development.439


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>YÖNETİCİ HEMŞİRELERDE YÖNETSEL STRES ÖLÇEĞİ GERÇEKLİK VEG<strong>Ü</strong>VENİRLİK ÇALIŞMASIElmas KOÇ DUYMAZDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Gülümser ARGONİzmir-1999ÖZETStres günlük yaşantıda olduğu kadar, iş hayatının da bir parçasını oluşturur.Örgütlerde çalışan her yönetici ya da bireyin stres faktörü ile karşılaşması kaçınılmazdır.Çağdaş yönetici hizmeti en uyun yer ve zamanda, hızlı, ucuz, verimli ve kaliteli bir biçimdesunmak için çalışmaktadır.Bu çalışma yönetici hemşirelerin yönetsel stres ölçeği geçerlik ve güvenirlik çalışmasıamacıyla yapılmıştır. Bu araştırma tanımlayıcı, kapsadığı zamana göre kesitsel bir araştırmadır.Eskişehir’de bulunan 159 yönetici hemşire araştırmanın evrenini oluşturmuştur.Araştırma verileri, hemşirelerin sosyo-demografik, iş yaşamlarına ilişkin özellikler veyönetsel stres nedenlerini içeren bir anket formu uygulanarak toplanmıştır. Araştırma verilerisayı ve yüzde hesapları, korelasyon analizi, madde analizi, faktör analizi, t testi, varyans analizi,cronbach alpha ve split kullanılarak değerlendirilmiştir.Araştırmadan elde edilen bulgular değerlendirildiğinde yönetici hemşirelerin stresfaktörleri ile çok karşılaştıkları ve yoğun bir şekilde stres yaşadıkları saptanmıştır. Özelliklegenç yaştaki yönetici hemşirelerin, yöneticilik deneyimleri az olanların, verdikleri hizmettenmemnun olmayanların, hemşireliği sevmeyenlerin diğerlerine oranla daha fazla stresyaşadıkları saptanmıştır.Sonuç olarak yönetici hemşirelerin yönetsel faktörü ile yoğun bir şekilde karşılaştıklarısonucuna varılmıştır.Yönetsel stres ölçeği geçerli ve güvenilir olarak saptanmıştır.440


HEMŞİRELİKTE ÖĞRETİM ANABİLİM DALIY<strong>Ü</strong>KSEK LİSANS TEZLERİ


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>442


<strong>Hemşirelik</strong>te Öğretim Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriAIDS KONUSUNDA EĞİTİLEN ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNDEN EBEVEYNLERİNEBİLGİ TRANSFERİNİN İNCELENMESİDöndü ERBAŞDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Çiçek FADILOĞLUİzmir-1998ÖZETBu araştırma, AIDS konusunda eğitilen ortaokul ebeveynlerine bilgi transferinin etkililiğinisaptamak amacıyla planlanmıştır. Deney ve kontrol gruplarıyla yürütülmek üzere betimleyici,deneysel bir çalışma olarak planlanan bu araştırma, 02.04.1997-16.06.1997 tarihleri arasındaİzmir ili Bornova ilçesi ilköğretim okullarından Kars Halil Atilla İlköğretim okulu, Yahya KemalBeyatlı ilköğretim Okulu ve Muharrem Candaş İlköğretim Okulu’nda yürütülmüştür.Araştırma kapsamına 244 öğrenci, 434 ebeveyn olmak üzere toplam 678 kişi alınmıştır.Deney ve kontrol gruplarına ilk karşılaşmada tanıtıcı bilgileri ve AIDS ‘e ilişkin bilgi düzeylerinisaptamak amacıyla hazırlanan soruları içeren ön test soru formu uygulanmıştır (<strong>Ek</strong> 1,2,3).Öğrenci ve ebeveynlere ilişkin sosyo demografik verilerin sayı ve yüzde dağılımlarıyapılmıştır. Deney ve kontrol gruplarının ön test, son test ve bilgi kazanç puan ortalamalarıarasındaki farkı saptamak amacıyla “iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi” t testiuygulanmıştır. Deney ve kontrol gruplarında ön test ve son test bilgi puan ortalamalarıarasındaki farkı saptamak amacıyla “iki eş arasındaki farkın önemlilik testi” t testi uygulanmıştır.Araştırmaya katılan bireylerin bilgi kazanç puan ortalamalarını etkileyebilecek etmenleriincelemek amacıyla t testi, x 2 analizi, varyans analizi uygulanmış, varyans analizi sonucu gruplararasında farkın anlamlı çıkması durumunda ise, farkın kaynaklandığı değişkeni saptayabilmekiçin Duncan testi uygulanmıştır.Uygulanan ön test sonuçlarına göre; ön test bilgi puan ortalamaları bakımından deney vekontrol grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır. Sağlık eğitimiöncesi öğrencilerin AIDS’e ilişkin bilgi düzeylerinin ebeveynlerine göre düşük olduğubelirlenmiştir. Araştırma kapsamına alınan tüm deneklerin sağlık eğitimi öncesi AIDSkonusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları belirlenmiştir.Ön test verileri toplandıkları bir hafta sonra deney grubu öğrencilere birer hafta ara ile ikiaşamada konuyla ilgili planlı eğitim verilmiştir. Eğitim öncesi hazırlanmış olan broşürler, eğitimverilecek öğrencilere dağıtılmıştır. Kontrol grubuna konuyla ilgili eğitim verilmemiştir. Verileneğitimi izleyen bir ay sonunda tüm deneklere son test bilgi puan ortalamaları arasında(t=-36.32, p


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>Ayrıca deney ve kontrol grubu ebeveynlerde eğitim durumu ile AIDS konusunda eğitim öncesibilgi alma durumu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmıştır.Bu araştırma sonuçlarına göre; 1. sınıf öğrencilerinin sağlıkla ilgili konularda eğitildiklerizaman, hem kendi bilgilerini geliştirdikleri, hem de edindikleri bilgileri ebeveynlerine transferederek bu yolla ailesinin ve çevresinin sağlığını koruyabilecekleri; böylece sağlık insan gücüyetersizliği olan bölgelerde, sağlık eğitiminde kullanılabilecek bir yöntem olduğu ortayaçıkmıştır.SUMMARYThis research was aimed to determine the efficiency of knowledge transfer from the secondaryschool students, who had been given information about AIDS, to their parents.It was planned as anexperimental descriptive study with experimental and control groups and conducted at somesecondary schools in Bornova, İzmir, namely, Kars Halil Atilla, Yahya Kemal Beyatlı, and MuharremCandaş, between 2 April 1997 and 16 June 1997.Total number of the participants was 678,which consisted of 244 students and 434 parents. Inthe first meeting, a pre-test was applied to the experimental and control groups to determine thecurrent knowledge levels related to the introductory information on AIDS (Appendices 1, 2 and 3).As a first step in data analysis, the distributions of demographic features of the participantswere obtained as numbers and percentages.To determine the difference between the two groups inthe mean scores for knowledge acquistion,and post-test, a “significance test fort he differencebetween two means”, t-test, was carried out, also, t-test,” significance test for between twomatches,” was applied to identify the difference between the mean scores in knowledge level, forpre-test and post-test in either group.For all participants,to identify any factors with potential influence on the mean scores inknowledge acquistion, t-test, x 2 analysis, and were carried out; in the case a that the differencebetween the groups was significant, DUNCAN test was applied to determine the causative variablefort he difference.According to the pre-test results, neither group showed any difference of statistical significancein the mean scores in knowledge level. Before the Health education, the level students’ knowledgeabout AIDS was found lower than that of their parents. Additionally, we determined that the allparticipants had not had enough information about AIDS before the education program.One week after the data collection of the pre-test,an education program was carried out in twostages with one week interval, fort he students in the experimental group. Pamphlets about theissue were distributed to those students. The control group did not receive the aforementionedprogram. Apost-test from (App.3) was applied to all participants one month after the program. Forthe students in each group, the difference between the mean scores in knowledge level fort he posttest, (t=-38.22, p


<strong>Hemşirelik</strong>te Öğretim Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezleriknowledge level, (fort he parents in the experimental group). Additionally, there was a statisticallysignificant relationship between the educational level and the information gained about AIDSbefore the program, in the parents of either group.The results have implications that the secondary school students have potential to increasetheir knowledge and to transfer it to their parents, when they have an opportunity of healtheducation program; by that way they may prevent their families health. Thus, the health educationprograms may be methods for solution of the resultant problems in regions with insufficientpersonnel supply.445


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>HEMŞİRELERİN SAĞLIK EĞİTİMİ ETKİNLİKLERİNİ ETKİLEYEN ETMENLERİNBELİRLENMESİNE YÖNELİK ÖLÇEK GELİŞTİRME ÇALIŞMASIFatma TOSUN KILINÇDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Ayla BAYIKİzmir-1998ÖZETBireylerin sağlık düzeylerinin korunması, geliştirilmesi ve yükseltilmesinde sağlık eğitimininönemi ve ülkemizde hemşirelerin hemen büyük çoğunluğunun ikinci basamakhizmetlerde (hastanelerde) çalışıyor olması ve sağlık eğitiminde hemşirelerin vazgeçilmez rolüve sorumluluğu göz önüne alınarak bu çalışma planlanmıştır.Bu araştırma İzmir merkezde bulunan değişik kurumlara ait 4 büyük hastanede çalışanhemşirelerin sağlık eğitimi etkinliklerini etkileyen etmenleri saptamak için bir ölçek geliştirmeçalışması amacıyla planlanmıştır.Betimleyici bir alan araştırması özelliği taşımaktadır. Araştırmanın örneklemi <strong>26</strong>7 hemşireoluşturmuştur.Araştırmanın verileri, hemşirelerin sosyo-demografik özelliklerini, sağlık eğitimi uygulamalarınıetkileyen (mesleğine ve sağlık eğitimine ilişkin etmenler, bilgi-becerisine ilişkinetkenler, çalışma koşullarına ilişkin etkenler, hastadan kaynaklanan etkenler) etkenlere katılmadüzeylerini içeren bir anket formu uygulanarak elde edilmiştir. Anket formu araştırmacıtarafından hazırlanmış ve anketörlerle direk olarak ulaştırılmıştır.Anket formunun genel ölçek puan ortalaması 3.<strong>26</strong> olup ”kararsızım” seçeneğinin puanı 3‘eyakın bulunmuştur. Hemşireler sağlık eğitimi uygulamalarında en düşük puanı altyapısal veyönetimsel özellikler alt ölçeğine (2.39) vermişlerdir. Buna göre hemşireler sağlık eğitimiuygulamalarında en çok alt yapısal ve yönetimsel etkenlerden kaynaklanan nedenlerleolumsuz yönde etkilenmektedirler.Araştırmadan elde edilen bulgular değerlendirildiğinde; hemşirelerin sağlık eğitimietkinliklerini etkileyen etmenlere ilişkin ölçek maddelerine verilen puan ortalamalarında enyüksek puanı 4.09 ile hastaları korumaları için, bilgilendirme, hastanedeki durumları ile ilgilibilgilendirme, sağlık eğitiminde etkin giriş yaparak hastaların dikkatini çekme, tıbbi işlemsonrası hastaları bilgilendirme gelmektedir.Araştırma sonucu elde edilen bulgulara göre; hemşirelerin sağlık eğitimi etkinliklerinietkileyen en olumsuz nedenlerin başında yeterli zamanların olmayışı gelmektedir. Bunun yanısıra hastane yönetiminin sağlık uygulamaları zorunlu kılmayışı, her hasta yattığındauygulanmak üzere hazırlanmış standart bilgi formunun olmayışı, kurumca hazırlanmış eğitimmateryallerinin olmayışı da hemşirelerin sağlık eğitimi uygulamalarını olumsuz yöndeetkilediği bulgulanmıştır.Hemşirelerin yaş grubuna, medeni durumlarına, eğitim düzeylerine, çalıştıkları kuruma,çalışma şekline, görev yılına göre sağlık eğitimi etkinliklerini uygulamada farklılık saptanmıştır.446


<strong>Hemşirelik</strong>te Öğretim Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriHemşirelerin sağlık eğitimi uygulamalarında alt yapısal ve yönetimsel etkenlere ilişkinverdikleri yanıtların yaş grubuna, çalıştıkları kuruma, çalışma şekline ve çalışma yılına görefarklılık göstermiştir. Çalışma statüsüne mezun oldukları okul ve medeni durumlarına görefarklılık göstermemiştir.Hemşirelerin sağlık eğitimi uygulamalarında çalışma koşullarına ilişkin verdikleri yanıtlarınyaş grubuna, medeni durumlarına, mezun oldukları okula, çalıştıkları kuruma göre farklılıkgösterdiği saptanmıştır. Çalışma statüsüne, çalışma şekline ve çalışma yılına göre değişmediğibelirlenmiştir.Hemşirelerin sağlık eğitimi uygulamalarında hastadan kaynaklanan etkenlere ilişkinverdikleri yanıtların yaş grubuna, mezun oldukları okula, çalıştıkları kuruma, çalışma statüsüne,çalışma şekline ve çalışma yılına göre değişmediği saptanmıştır.Tüm bu bilgiler doğrultusunda hemşirelerin sağlık eğitimi uygulamalarının etkin olabilmesiiçin hemşirelerin çalıştıkları ortam göz önüne alınarak, çalışma şekli ve çalışma saatlerine ilişkinsosyal yaşantıyı bozmayacak türde düzenlenmelerinin yapılması, yeterli zaman ve ortamyaratılması, hemşirelerin sağlık eğitimi konusunda bilinçlendirilmesi, sağlık ekibinin iletişimiçinde olmaları önerilmiştir.SUMMARYHealth education is important in protecting, improving and raising up the health conditions ofthe people. Since most of our nurses work in the secondary level of health services (in the hospitals)and have a great role an important responsibility in health education, were, we have planned to dothis studyThis research was done in 4 big hospitals in the control part of the city. (in İzmir) and weplanned to make up a scale to evaluate the activities of the nurses in the health education, and thefactors that effect their activities.The data were collected from a special public survey from; which included the factors that effectthe health education administrations. (factors of the occupation and the education; factors of theknowledge of the person; factors of the working conditions; factors of the patients) The survey forwas done by us and we directly reached to the cases.The mean general scale point of the survey from was 3.<strong>26</strong> and the point of the cases who said“Hesitant”was approximately 3.The lowest point was given to the administration and thesubstructure of the health education (2.39). According to this, the nurses were mostly negativelyeffected from the factors that rose up from he administration and subtructure of the education.When the data were evaluated; the highest point was given to the effort in educating thepatients (4.09) and after that comes educating the patients in preventing their health conditions;giving information about their sicknesses; and giving information after medical administ, rationsand taking the attention of the patients to the health education.We found out that the factor that effected the activities of the nurses negatively in healtheducation was time. And also the administration didn’t had a special policy on this subject andthere were no information form so materials that the nurses could use in education the patients.We have found differences in administration of health education according to their knowledgeand talent different with their age group; marital status, education levels, and the working placetype of the work and the total years that they worked.447


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>The answers given fort he substructural and ve factors differed according to the age group, theworking place; the type of the work and total years; but the marital status,working conditions andthe school that they graduated from didn’t make any difference.We also found out that the answer given to the working conditions differed according to theage group, marital status, the school that they graduated from, and to the working place, but notdiffered according to the type of the work and the total the years that they worked.The answer given to the factors that rose up from the patients didn’t differed according to theage groups; the school that they graduated from, the working place; working conditions, the type ofthe work and to the total of the years they worked.Under the light of this resarch; we suggest that conditions of the work and the working timesshould be arranged so that they could have enough time for their social life; they should bemotivated in health education; the health team should have a good communication betweenthem; so that the nurses could be effective in health education administrations.448


<strong>Hemşirelik</strong>te Öğretim Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriHEMŞİRE EĞİTİMCİLERİN STRES KAYNAKLARININ İNCELENMESİEmine TURGUTDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1999ÖZETBu araştırma, hemşirelik eğitimcilerinin stres kaynaklarını incelemek amacıyla analitik vetanımlayıcı olarak yapılmıştır.Araştırma 1997-1998 öğretim yılında Atatürk Sağlık Meslek Lisesi, Tire Sağlık Meslek Lisesi,Bayındır Sağlık Meslek Lisesi, Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong>, Ege <strong>Ü</strong>niversitesi<strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong>ndaki klinik deneyimi olan toplam 86 hemşirelik eğitimcileri ilegerçekleştirilmiştir.Verilerin toplanmasında birinci aşamada, hemşirelik eğitimcilerine ilişkin tanıtıcı bilgiler ilestresle baş etmek için kullandıkları yöntemler, ikinci aşamada, stres kaynakları ile ilgili (6bölümden oluşan) sorulardan oluşan anket formundan yararlanılmıştır. Elde edilen verilerindeğerlendirilmesinde sayısal ve yüzdelik hesaplamaları, Kruskall Wallis ve t Testi kullanılmıştır.Anlamlılık düzeyi α=0,05 olarak alınmıştır.Araştırma sonucunda hemşirelik eğitimcilerinin genelinin ekonomik problemler yaşadığısaptanmıştır. Bağımsız değişkenlere göre, stres kaynakları incelendiğinde, en fazla stresi 25-29yaş grubunda, en az stres 40 ve üzeri yaş grubundaki eğitimcilerin yaşadığı saptanmıştır.<strong>Ü</strong>niversitede çalışan eğitimciler daha çok iş /okul ve bireysel roller kökenli stresleri yaşarken,sağlık meslek lisesinde çalışan eğitimcilerin çevre ve maddi durum kaynaklı stresleri yaşadığısaptanmıştır. Mesleki deneyime göre en stresli 1-5 yıl arasında çalışan eğitimciler, en azstresliler 16-20 yıl arasında çalışanlar olduğu bulunmuştur. Medeni durumlarına göre bekarolan eğitimcilerin daha çok stres yaşadıkları saptanmıştır.SUMMARYThis study has been carried out in order to examine the stress sources of nursing teachers. It wasplanned as an analytic and descriptive study. The study had been carried out with 86 nursingteachers who have clinical experiments in Nursing, and who work in Atatürk School of HealthProfession, Dokuz Eylul University School of Nursing, Ege University School of Nursing at 1997-1998education year. In the data collection, two questionnarres had been applied. The first questionnareapplied to collect the socio-demographic of the teachers and the second one collecting the stresssources of the teachers. In the analysis of the data, percentage and sumcalculations, the KruskallWallis and the t-Test tests were applied. Meaningfulness level was α=0,05.As the results demonstrated, it was found that nursing teacher have economical problems. Inthe examination of stress sources, realted to the independent variables, it was displayed that theteachers who are 25-29 years old obtained the highest stress levels, and the teachers in 40 years oldand above obtained the least stress levels. Instructors working at university showed the higheststress about work/schol and individual stress, while those working at School of health professionshowed the highest economical, and environment stres. According to their experiences, the moststressful ones are those in their first five years in job, and the least stressful ones who work 16-20years. According to their marital statues, it was found that, single teachers had more stress.449


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>HEMŞİRELİK EĞİTİMİNDE BİREYSEL ÖĞRETİM YÖNETİMİNİN ETKİNLİĞİNİNİNCELENMESİFatma ÖZT<strong>Ü</strong>RK ORGUNDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1999ÖZETBu araştırma, hemşirelik eğitiminde bireysel öğretim yöntemlerinden biri olan programlıöğretim yöntemi ile geleneksel öğretim yöntemi karşılaştırıldığında, öğrencinin başarısıbakımından, hangisinin daha etkili olduğunu ve öğrenmenin kalıcılığını ortaya koymakamacıyla yapılmıştır.Araştırma 1997-1998 öğretim yılı ikinci yarıyılında Tire Sağlık Meslek Lisesinde öğrenimgörmekte olan 4. sınıf öğrencileri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Deney ve kontrol gruplarınıoluşturmak için, Bayındır Sağlık Meslek Lisesi 4. sınıf öğrencileri ile Tire Sağlık Meslek Lisesiöğrencilerinden 20‘şer öğrenci seçilmiştir. Deney ve kontrol grubu yansız atamaylasaptanmıştır.Bu araştırma sırasında sürdürülen programlı materyal, konu ile ilgili metin ve öğretmenolmak üzere üç kaynaktan yararlanılmıştır. <strong>Ü</strong>nitenin öğretimi, deney grubunda programlıyöntemle, kontrol grubunda geleneksel (anlatım) yöntemle araştırmacı tarafındangerçekleştirilmiştir. Verilerin toplanmasında öğrencilerin sosyo-demografik özelliklerine ilişkinbir anket, programlı öğretim materyali ve üniteye ilişkin birer ölçme aracından yararlanılmıştır.Araştırma kapsamına alınan her iki ünite ile ilgili davranışları yoklayan ölçme araçları, her ikigruba, her ünitenin öğretiminden önce ön-test olarak, ünitenin öğretiminden sonra son-testolarak uygulanmıştır. Bu ölçme araçları ayrıca son–test uygulamasından 20 gün sonra,öğrenmede kalıcılığı sınamak için birer kez daha uygulanmıştır.Araştırmanın hipotezlerinde, deney grubuyla kontrol grubunun başarıları arasında, deneygrubu lehine, anlamlı bir fark olduğu; programlı öğretim yöntemiyle gerçekleştirilen hemşirelikeğitiminin geleneksel yöntemle gerçekleştirilen hemşirelik eğitiminden daha kalıcı olduğubelirlenmiştir.Hipotezlerin sınamasında t-testi uygulanmış ve anlamlılık düzeyi olarak α=0.05 alınmıştır.Yapılan analıizler sonunda şu sonuçlara varılmıştır;• Kanser ve Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar konusunun öğretiminde programlı öğretimyöntemiyle öğrenim gören deney grubundaki öğrenciler, geleneksel öğretim yöntemiyleöğrenim gören kontrol grubundaki öğrencilerden test sonuçlarına göre daha başarılıolmuşlardır.• Kanser ve Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar konusunun öğretiminde Programlı öğretimyöntemiyle gerçekleştirilen öğretim geleneksel yöntemle gerçekleştirilen öğretimden dahakalıcı olmuştur.450


<strong>Hemşirelik</strong>te Öğretim Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriSUMMARYThis research has been conducted to investigate whether the programmed teaching methodwhich is the one of individual or teaching method traditional teaching method is the most effectivein the success of the student and the permanence of learning in a particular subject.Research has been conducted in the second term of 1997-1998 educational period to the 4 thyear students in Tire and Bayındır Health Occupation School. Experimental and control groups weredetermined by impartial appoinment.In this research three sources were applied programmed material, texts and the instructor.Teaching of the topic in the exeperimental group with programmed material and in the controlgroup by the traditional method was carried out by the researcher.In collecting data, a questionnaire concerned with the socio-economic charecteristics of thestudents, teaching material and a measure tool related with the topic were used. The measuringtools which examine the behaviours concerned with the two topics thar being included to theresearch were applied toboth groups just before the teaching of each topic as pre-test and after theteaching the topic as a post-test. The measuring tools were used again in order to test thepermanence of learning 20 days after the post-test.In hypotehesis of the research it’s determined that there is a significant difference betweenexperimental and control groups in favor of the experimental group and nursing education withthe programmed is more permanent than the traditional method.The t test was used in the data analysis and significance level was 0.05 The results of theresearch were as follows;• Students in experiment group is more successful than the control group in the learning ofcancer and sexually transmitted diseases topics.• Application of programmed teaching method is more permanent than the traditionalteaching method in the learning of cancer and sexully transmitted diseases topics.451


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>FARKLI D<strong>Ü</strong>ZEYDE YETİŞEN HEMŞİRELERİN HİZMET İÇİ EĞİTİME DUYDUKLARIGEREKSİNİM VE KATILIMLARINI ETKİLEYEN ETMENLERİN SAPTANMASINurcan BİLGİÇDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof.Dr. Alev DRAMALIİzmir-1999ÖZETBu araştırma farklı düzeyde yetişen hemşirelerin hizmet içi eğitime duydukları gereksinimve katılımlarını etkileyen etmenleri saptamak amacıyla tanımlayıcı, kesitsel alan çalışması olarakyürütülmüştür. Bu araştırma İzmir Merkezde bulunan değişik kurumlara ait 4 hastanenin basittesadüfi örneklem yöntemi ile seçilip, araştırma Nisan-Temmuz 1998 ayları arasında 191hemşire üzerinde yapılmıştır.Araştırma verileri, konuya ilişkin literatür ve gözlemlerden yararlanılarak hazırlanan 38soruluk anket formu ile toplanmıştır. Verilerin analizinde yüzdelik, genel ölçek ortalama puanıve khi-kare önemlilik testi kullanılmıştır.Değerlendirme sonuçlarına göre; hemşirelerin hizmet içi eğitime gereksinim duydukları,eğitimlerin sürekli olmasını istedikleri, eğitimlerin hastane içerisinde, eğitim hemşireleritarafından anlatılması ve kısa süreli yoğun kurs şeklinde olmasını istedikleri ortaya çıkmıştır.Hemşireler çalıştıkları servis, hastalıklar ve yasa yönetmeliklerle ilgili hizmet içi eğitimistemektedirler. Hemşirelerin hizmet içi eğitimlere katılımlarını etkileyen etmenlerden; hizmetiçi eğitim sonrası araştırma yaptıklarını, hizmet içi eğitim programlarının hemşirelik mesleğineolumlu katkı yaptığını ve hemşireler hizmet içi eğitimlerin kişisel gelişimlerine olumlu etkilediğisonucu ortaya çıkmıştır.Hemşireler hizmet içi eğitimlere katılımlarını etkileyen etmenlerden amirlerinden ve işarkadaşlarının tutumundan, çalışma koşullarının uygunsuzluğundan, eğitim materyallerinineline ulaşmamasından, eğitim günü izinli olmamasından, hizmet içi eğitim sonucunda ücretstatüdeğişikliği olmamasından olumsuz etkilendiği sonucu çıkmıştır.SUMMARYThis study is planned for determining the factors that affects the needs and participation ofnurses in different educational levels, in servise training. The study carried out at the four differentcity hospitals, each of them belongs to a different insititution in İzmir. It has been carried out with191 nurses between the months April to July in 1998.The data was collected by means of a questionnairre which consists of 38 questions In theanalyse of the percentage and Chi-square Test applied. According to the results, the nurses neededin-service training, require continuing education programs within the hospitals. The requireinformation about their workplace, diseases and professional code and law.In participating in service training, the nurses feel that they gain a good development in theirprofessional and personal life.They point out the negative factors in attaining conditions education programmes as attitudesof their superiors and colleques, working contions, not to have permission fort he programme. Inaddition, to have any professional development was found as another negative factor.452


<strong>Hemşirelik</strong>te Öğretim Anabilim Dalı Yüksek Lisans TezleriT<strong>Ü</strong>RKİYE'DEKİ HEMŞİRELİK Y<strong>Ü</strong>KSEKOKULLARI ÖĞRETİM ELEMANLARI İLEÖĞRENCİLERİNİN OKULLARINDAKİ DANIŞMANLIK HİZMETLERİ HAKKINDAKİGÖR<strong>Ü</strong>Ş VE D<strong>Ü</strong>Ş<strong>Ü</strong>NCELERİNİN İNCELENMESİBillur BECERENDanışman Öğretim <strong>Ü</strong>yesi: Prof. Dr. Alev DRAMALIİzmir-1999ÖZETBu çalışma, Türkiye'deki <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulları öğretim elemanları ile öğrencilerinokullarındaki danışmanlık hizmetleri hakkındaki görüş ve düşüncelerinin incelenmesi amacıylailişkisel, tarama modelinde betimleyici ve kesitsel türde bir araştırma olarak planlanmıştır.Araştırma 1997-1998 öğretim yılı ikinci yarıyılında Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu,Dokuz Eylül <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu, İstanbul <strong>Ü</strong>niversitesi Florance Nightingale<strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu, Marmara <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu, Hacettepe <strong>Ü</strong>niversitesi<strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu, Cumhuriyet <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu ve Atatürk<strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> Yüksek Okulu'nda görev yapan öğretim elemanları ile öğrenim görenöğrenciler üzerinde 18 Mayıs-3 Temmuz 1998 tarihleri arasında yürütülmüştür. Araştırmakapsamına toplam 150 öğretim elemanı ve 428 öğrenci alınmıştır. Veri toplama aracı olarakaraştırmacı tarafından geliştirilen geçerlilik ve güvenirliği sınanmış iki anket formu (ÖğretimElemanı Anketi - Öğrenci Anketi) deneklere görüşme tekniği ile doldurulmuştur. Elde edilenverilerin değerlendirilmesinde sayı ve yüzdelik, Khi-kare analizi kullanılmıştır. Yapılan analizlersonunda şu sonuçlara ulaşılmıştır. Öğretim elemanlarının unvan ve kıdemleri ile danışmanıoldukları öğrencilerle görüşme sıklıkları arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Öğretimelemanlarının ancak %13.3'ünün danışmanlık hizmetinde kendilerini yeterli olarak değerlendirmişlerdir.Bir öğretim yılı içinde öğretim elemanlarının danışmanı oldukları öğrencileri ileyaptıkları görüşme sıklığının iki kez olduğunu bildirenlerin oranı %39.3'tür. Öğrencilerin%55.3'ü kendilerine verilen danışmanlık hizmetlerini yetersiz olarak değerlendirmişlerdir.Öğrenciler danışmanlık hizmetinden yeterince yararlanamama nedenleri olarak öğretimelemanına düşen öğrenci sayısının fazlalığını, çalışma yoğunluklarını ve öğretim elemanlarınınhizmeti ciddiye alınmadıkları görüşlerini bildirmişlerdir.SUMMARYThis study has been planned in order to examine the services of counseling at nursing schools.The study involved students and teachers of the schools of nursing at Ege University, Dokuz EylülUniversity, Florance Nightingale, Marmara University, Hacettepe University, Cumhuriyet University,Atatürk University and completed between 18 May-3 July 1998. The sample of the study wascomposed of 150 teachers and 428 students. As a mean of collecting data, two questionnaires thatthe validity and reliability studies had been completed, were applied. In the analysis of the data,Khi-square test had been employed. The results of the study have shown that. A considerablerelation could not been found between the teachers' titles and careers with the frequency ofinterview they had been making with the students for whom they have advised. Only the453


Ege <strong>Ü</strong>niversitesi <strong>Hemşirelik</strong> <strong>Yüksekokulu</strong> <strong>Dergisi</strong> <strong>Ek</strong> <strong>Sayı</strong>percentage of 13.3 of the teachers have found themselves adequate in the services of counseling. Interms of the frequency of interviewing, 39.3% of the teachers stated that they could interview withstudents twice in a school year. The percentage of 55.3 the students have found the services ofcounseling given insufficient. The reasons students implied as obstacles to have counseling foundas follows; the amount of students a teacher should counsel, the intensity of teachers workload,and the reluctance teachers show towards counseling.454

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!