12.07.2015 Views

ANTİK DÜNYANIN KEHANET MERKEZİ: DIDYMA Zamanın ... - MÜZE

ANTİK DÜNYANIN KEHANET MERKEZİ: DIDYMA Zamanın ... - MÜZE

ANTİK DÜNYANIN KEHANET MERKEZİ: DIDYMA Zamanın ... - MÜZE

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

MUSEUMS YOU CAN VISIT WITHMUSEUM PASS İSTANBUL:Hagia Sophia Museumİstanbul Archaeological Museumsİstanbul Mosaic MuseumChora MuseumTopkapı Palace Museum andHarem ApartmentsMuseums of Turkish and Islamic ArtsADVANTAGE POINTS:Andy Warhol Exhibition,BKG Museum Shops and Cafés,Dinosaur Exhibit,GES Shops,Ice Station Antartica,İstanbul Archaeological Museums Shop,Rahmi M. Koç Museum,Sakıp Sabancı Museum,Sapphire Observation Desk,Torium Snowpark,Touring Club Publications andİstanbul Handicrafts Center,Turvak Cinema -Theater Museumhıstory’s keymuseum pass istanbul!The gates of history are opened wide with the Museum Pass İstanbul. With thiscard, the historical and cultural treasures of İstanbul, the capital city of threeempires, whose history dates back over more than 9 thousand years, are spread outbefore your eyes.The holders of the Museum Pass İstanbul will be able to visit the followingmuseums, free of charge and without having to queue: the Chora and Hagia SophiaMuseums, which bring the magnificence of the Eastern Roman Empire to thepresent; Topkapı Palace Museum and Harem Apartments exhibiting the grandeurof the Ottoman Empire; İstanbul Archaeological Museums housing the mostimportant cultural heritage of the Hittite, Assyrian, Lydian, Phrygian and Hellenisticcivilizations; the Museum of Turkish and Islamic Arts bringing together the mostelegant examples of Islamic art; and the İstanbul Mosaic Museum presentingsplendid examples of ancient mosaic art.The Museum Pass İstanbul costs 72 TL and is valid for 72 hours, beginning withyour first museum visit. What’s more, advantages offered to holders of the MuseumPass İstanbul aren’t just limited to this. Attractive discounts await the holders of theMuseum Pass İstanbul at the city’s elite private museums, together with arts andentertainment venues too.For detailed information and points of sale you may visit www.muze.gov.tr


Büyük İskender M.Ö. 334’te Miletos’u aldıktan sonra kehanetmerkezinin yönetimi Miletos kentine verildi. Didyma Miletos’unkutsal alanı oldu. Kazanılan zaferin coşkusuyla olsa gerek, Miletoskâhini, Büyük İskender’i Zeus’un oğlu ilan etti. Ve hemen yıkılantapınağın yerine, hatta onun temelleri üzerine, İon dünyasınınen büyük tapınaklarından birinin yapımına başlandı. Daha sonra,Apollon Tapınağı’ndan çalınan bronz Apollon heykeli Suriye KralıI. Seleukos tarafından bulundu ve Didyma’ya geri verildi.Miletoslular, M.Ö. 300 dolaylarında başladıkları tapınağıtamamlayabilmek için iki yüz yıl boyunca çalıştılar ama ölçüleriçok büyük tutulan tapınağı bir türlü bitiremediler.Tapınağa götüren Kutsal YolŞiirin, ışığın, müziğin, hekimliğin tanrısı Apollon aynı zamandakehanetin de tanrısıydı. İsterse, kâhinlik yeteneğini diğerinsanlara verebilirdi. Kehanet antik çağın en gözde ‘yönetimaygıtı’ ve inancın temel taşlarından biriydi. Rasyonel düşünceninilk filizlerini verdiği, bilimin ilk merkezlerinden biri sayılanMiletos’ta bile...elected. Following Alexander’s victory over the Persians, the Apollo oracle“spoke again” and supposedly announced that Alexander was sonof Zeus. Alexander ordered the reconstruction of the temple, but it wasleft to Seleucus I Nicator, the founder of the Syrian Seleucid Empire,who conquered this part of Alexander’s empire, to make a beginningwith the project. About 300 B.C. Seleucus I Nicator brought the bronzecult image, the Apollo statue back, and the Milesians began to build anew temple, which, if it had ever been completed, would have been thelargest in the Ionian world. Even though the construction continued fortwo hundred years, the shrine was never completed.The Sacred Road leading to the TempleApollo god of poetry, light, music and medical science, was also thegod of oracular divination. He possessed the ability to transfer hisoracular powers to humans. Divination was the favourite method ofruling and the basis of belief systems in the ancient world, which is trueeven for Miletos considered one of the first centres where rational andscientific thinking began to develop...South of Didyma was the port of Panormos where the pilgrims arrivingDidyma Antik Kenti, bitki ve hayvan motifleriyle bezeli taş işçiliğiyle de hayranlık uyandırıyor (yanda).Didyma Antique City is also admired for its remarkable stone reliefs depicting plants and animals (aside).150 yıllık bir öykü!Tapınak hakkında ilk bilgileri Anadolu’yu gezen Fransız seyyah Charles Texier ve İngiliz arkeologNewton topladılar. İlk kazılar ise 1858 yılında İngiliz, daha sonra da Fransız heyetleri tarafından yapıldı,ama bir sonuç alınamadı. Sistemli kazı çalışmalarına ancak 1904’te Berlin Müzesi adına, devrin ünlüarkeoloğu Prof. Theodor Wiegand başkanlığında başlandı ve 1913 yılına kadar devam etti. Kazılardaelde edilen bilgiler, 1941 yılında H. Knackfuss tarafından ‘Didyma’ adlı bir kitapta yayınlandı. 1962’densonra kazıları Alman Arkeoloji Enstitüsü adına Klaus Tuchelt sürdürdü.2000 yılından itibaren Kutsal Yol’un çevresinde yapılan kazılarda imparatorluk dönemine ait birhamam ve ona ait galeriler yanında devasa büyüklükte bir su sarnıcı bulundu.Halen Almanya Halle Üniversitesi’nden Prof. Dr. Helga Bumke başkanlığında devam eden kazılar,yazıtlardan elde edilen bilgileri doğrulayan sonuçlar verdi. Özellikle Roma İmparatorluğu döneminderağbet gören ve dört yılda bir yapılan Didyma şenliklerinde, çeşitli spor karşılaşmaları yanında, hitabet,müzik ve tiyatro konularında da yarışmalar düzenleniyordu. Şenliğin bir kısmı Miletos, bir kısmı daDidyma’da gerçekleşiyordu. Özellikle tragedya dalındaki yarışmaların Miletos’taki görkemli tiyatroyerine, neden bir tiyatrosu olmayan Didyma kutsal alanında yapıldığı merak konusuydu.Bu sorunun cevabını 2010 yılı kazı çalışmalarında 23x20 metre büyüklüğünde bir duvar yapısınaulaştıklarını söyleyen Prof. Dr. Bumke veriyor. Dairesel şekilde devam eden ve teras duvarı olarakadlandırdıkları bu yapının bir tiyatro olabileceğini belirtiyor.A 150 years old story!The initial data on Didyma sanctuary was collected by French traveller Charles Texier and British archaeologistNewton. First excavations were carried out in 1858 by British and later by French archaeological teamswithout yielding satisfactory results. Systematic excavations were performed in 1904 under the leadership ofProf. Theodor Wiegand through the auspices of the Royal Berlin Museums (Königliche Museen zu Berlin) andcarried on until 1913. The findings of the exploration were published in 1941 by Hubert Knackfuss in a bookentitled ‘Didyma’. From 1962 on, excavation work was carried out by Klaus Tuchelt under the auspices of theGerman Archaeological Institute (DAI-Deutsches Archäologisches Institut). The research conducted after 2000in the periphery of the Sacred Road led to the discovery of a Roman bath and its adjoining galleries along witha giant size water cistern. Excavations currently continued under the leadership of Prof. Dr. Helga Bumkefrom Germany’s Halle University led to findings confirming data obtained from earlier discovered tablets.This is particularly true concerning information on the popular Didyma festivities organized every four yearsduring the Roman period where various sportive competitions along with competitions in the field of oratoryart, musical and theatrical performances took place. The festival was held partly in Miletos, partly in Didyma.Why the tragedy performances were staged in Didyma rather than at the magnificent Miletos amphitheatreremained an intriguing question mark for many years. The answer to that question is probably provided byProf. Dr. Bumke who declares that, during their 2010 excavations, they found a 23x20 metres large terracewall extending in circular form which might well belong to a theatre structure that previously existed and waslater destroyed.10


<strong>MÜZE</strong>LERMuseumsYazı -TextHümeyra KonyarFotoğraflar-PhotosRasim KonyarBulutların İçindeki ManastırSÜMELAkayaların içine oyulmuş yapıları, kat kat freskleri ile4. yüzyıldan beri ayakta. şaşırtıcı bir mimari, çarpıcı birsanat örneği. sümela’yı özetleyen iki kelime, hayranlıkve şaşkınlık oluyor her zaman...THE MONASTERY IN THE CLOUDS SÜMELABUILDINGS CARVED IN THE ROCKS STANDING SINCE THE 4 TH CENTURY,LAYERS OF FRESCOES, A SPECTACULAR ARCHITECTURE, A STUNNINGWORK OF ART, THOSE ARE THE WORDS THAT BEST DEFINE SÜMELA’SCHARACTERISTICS...Sümela Manastırı (sol sayfa). Ana KayaKilisesi duvarında yer alan fresklerden birsahne (yukarıda).Sümela Monastery (left page). A scenefrom the frescoes seen on the walls of theMain Rock Church (above).17


imdik yükselen bir dağın içine oyulmuş olmasınamı, 4. yüzyıldan beri ayakta kalmasına mı, yoksaiçindeki fresklere mi hayran kalmalı... Manastıryolunun günümüzde bile kolay geçit vermediğinemi, kayalardaki yapıların mükemmelliğine mişaşırmalı... Sümela gezisini özetleyen iki kelime, hayranlık ve şaşkınlıkoluyor her zaman...Ayasofya Müzesi ile birlikte Trabzon’u dünya çapında şöhrete kavuşturaniki tarihi yapıdan biri olan Sümela Manastırı 4. yüzyıldan beriayakta.Yazılı kaynaklar manastırın 375-395 yılları arasında yaşamış Bizansİmparatoru I. Theodosius zamanında, Atina’dan gelen Barnabas veSophranios isimli iki rahip tarafından kurulduğunu aktarıyor.Adını ‘siyah’ anlamına gelen ‘melas’ sözcüğünden alan SümelaManastırı’na bu ismin verilişi iki nedene bağlanıyor. Birincisi yaslandığıdağın isminin Karadağ oluşu, diğeri de içindeki fresklerdenbirindeki Meryem tasvirinin siyah rengi.6. yüzyılda, Bizans İmparatoru Justinianus, yıpranmış manastırın onarılmasınıemreder. General Belisarios’un başkanlığında süren onarımçalışmaları sırasında Sümela biraz daha büyütülür.1204 tarihinde kurulan Trabzon Komnenosları Prensliği manastırabüyük destek verir ve Sümela’nın parlak yılları başlar.Osmanlı İmparatorluğu döneminde de hakları korunan manastır,padişah fermanlarıyla yeni imtiyazlar kazanır.18. yüzyıla gelindiğinde Sümela bir kez daha onarılır ve yeni fresklereklenir. Nihayet 19. yüzyıla gelindiğinde daha büyük yapılar eklenerekbugünkü muhteşem görünümünü kazanır.Bu dönemde Sümela’nın şöhreti Avrupa’ya kadar uzanır, manastırıziyaret eden pek çok gezgin, kitaplarında Sümela’yı anlatır.1916-1918 yılları arasında Rus işgali altında kalan Trabzon ile birlikteSümela’nın da kaderi değişmeye başlar. İşgal yıllarında el konulanmanastır, yavaş yavaş terkedilmeye başlanır ve 1923 yılında tamamenboşaltılır. Uzun yıllar harap halde kalan manastır, 1987 yılında içindebulunduğu ormanlık alan ile birlikte milli park ilan edilerek korumaaltına alınır.What is more admirable, the fact that it is carved in the steepest rocks,the fact that it is standing there since the 4 th century or the frescoesinside the monastery? The perfection of the dwellings carved on asteep cliff hard to reach even under present-day circumstances createsamazement. Admiration and amazement are the two words summarizingeach visitor’s reaction in front of the Sümela wonder...Together with the Hagia Sophia (Church) Museum, Sümela Monasteryis one of the two historical buildings which attribute worldwide renownto Trabzon.Sources claim that the monastery was built by two priests, Barnabasand Sophranius from Athens under the reign of Byzantine EmperorTheodosius (375-395). The Greek word “melas” meaning black is at theorigin of the name Sümela, due to the name of the mountain againstwhich the monastery is leaning called the Black Mountain (Karadağ)and to the black colour of a fresco depicting Virgin Mary inside thebuilding.In the 6 th century, Emperor Justinianus orders the worn-out monasteryto be restored. The restoration work undertaken under the supervisionof General Belisarios leads the way to an extension of its dwellings.The Trebizond (Trabzon) Komnenos Principality founded in 1204provides large-scale support to the monastery, thus contributing to itsgolden period.Sümela continues to flourish under the Ottoman Empire as well andenjoys additional privileges granted by Sultans’ decrees.Manastırın içinde yer alan konuk odalarından biri (solda), Ana Kaya Kilisesi dışı(yukarıda), Karlı ve sisli bir günde Sümela Manastırı (sağda).A guest room inside the Monastery (on the left), outside view of the Main RockChurch (above), Sümela Monastery on a hazy snowy day (on the right).


İNZİVANINTARİHİYunanca’da ‘yalnız yaşamak’ anlamına gelen‘Manasterios’ kelimesinden türediği düşünülenmanastır, inzivaya çekilen din adamlarının yaşadıklarıyapıyı tarif eder. Budizm ve Hinduizminancında da manastır geleneği olmakla birlikte,ilk örnekleri Mısır’da görülen Hıristiyanmanastırları daha yaygındır.Özellikle Doğu Roma İmparatorluğu sınırlarıiçinde gelişen Ortodoks Hıristiyanlığı için Anadoluve Avrupa’da çok sayıda manastır inşaedilmişti.Genellikle rahip ve rahibelerin manastırları ayrıolur, maddi kaynakları bağışlardan sağlanır veözellikle kütüphane ve freskleriyle önemli birbilgi ve sanat merkezi olarak da kabul edilirlerdi.Manastır, genellikle yerleşim merkezleri dışında;yüksek yamaçlara, ulaşılması güç yerlerekurulurdu. Böylece hem inzivaya çekilmek içinuygun ortam yaratılır, hem de olası saldırılardanuzakta kalınırdı.Sümela’nın konumu da bu fikre mükemmelbir örnek oluşturuyor. Günümüzde bile ulaşımızahmetli olan manastır yolu, kış aylarındaneredeyse geçit vermiyor. Sis bulutları ise yazkış, hep üstünde manastırın. Bunun için deSümela’ya ‘Bulutların İçindeki Manastır’ deniyorve bu benzetme fresklere de yansıyor.THE HISTORY OF ASCETICISM“Manasterios” meaning in Greek language, “tolive alone”, it is believed that the word monasterywas derived from that Greek word to signifya location where monks retire to live in asceticism.Such tradition exists also in the Buddhistand Hinduist faiths. But Christian monasteriesare more common and their initial precedentswere first seen in Egypt. Many monasteries wereestablished in Anatolia and Europe, particularlyin relation with the Orthodox Christian faithdeveloped within the boundaries of the EasternRoman Empire.Priests and priestesses were usually in separateinstitutions, donations constituted their sourceof income. With their libraries and frescoes, themonasteries were considered important centresof knowledge and art.They were usually erected away from populationcentres; on high hills or cliffs difficult of access,in order to create a proper environment formeditation and to be protected from invasion.Sümela’s location is a perfect example. In winterit is almost impossible to get through to it, evenin today’s conditions. Sümela is always coveredwith fog, in summer like in winter. Therefore, itis called the “Monastery in the Clouds”, a metaphorreflected on frescoes as well.19


Manastır avlusundan görüntüler (solda ve üstte).Views from the Monastery’s courtyard (on the left and above).72 Odalı bölümTrabzon’un Maçka ilçesinde yer alan Sümela Manastırı’na dağlarınarasından geçen bir yolla varılıyor. Araçtan indikten sonra biraztırmanmak, sonra 64 basamak çıkmak ve ardından 92 basamakinmek gerek... Bu zahmetli yol manastır avlusuna varıldığında yerinihayranlık ve şaşkınlığa bırakacaktır.Sümela; Kaya Kilisesi, şapeller, mutfak, öğrenci odaları, kütüphane,misafirhane ile ayazma bölümlerinden oluşan oldukça büyük bir yapıgrubu. Eski fotoğraflardan, ön cepheyi oluşturan ve içinde 72 odabulunan beş katlı bölümün bir zamanlar muhteşem balkonlarla süslüolduğunu görmek mümkün. Manastırın suyu, bugün ayakta kalanbölümleri restore edilmiş olan su kemerleriyle, 4 kilometre uzaklıktakiKaraağaç Yaylası’ndan getirilirdi. Sümela gerek mimarisi, gerekdönemi yansıtan atmosferi ve elbette freskleriyle unutulmayacak birkültür turudur.Siyah Meryem freski artık yokManastır içinde bugün görülebilen freskler 9. yüzyıl ile 18. yüzyılarasına tarihleniyor ve üç farklı dönemde, üç tabaka halinde yapılmışolduğu düşünülüyor. Sümela’ya adını verdiği ileri sürülen Siyah Meryemfreski için ise çeşitli rivayetler var. Böyle bir freskin hiç olmadığı,yüzyıllar içinde bozulduğu ya da 20. yüzyılın başında Yunanistan’dangelen din görevlileri tarafından götürüldüğü gibi...Ağırlıklı olarak manastırın en eski bölümü olan Kaya Kilisesi ileŞapel’in iç ve dış duvarlarında yer alan fresklerde Hz. İsa ve MeryemAna’nın tasvirleri ile İncil’den sahneler izleniyor.In the 18 th century Sümela is restored once again and new frescoes areadded. Finally, in the 19 th century, larger dwellings are being added andthe monastery attains then its full splendour as it stands today.Sümela’s renown reaches western Europe during that period and manya traveller who visited Sümela give account of their admiration in theirtravel books.During the 1916-1918 period in which Trabzon was under Russianoccupation, the fate of the monastery changes. Seized by the occupationforces during that time, Sümela is slowly being abandoned andis totally evacuated in 1923. The monastery remains in poor conditionfor many years until it is taken under protection in 1987 within an areadeclared National Park together with the woods surrounding it.The section with 72 rooms.The Sümela Monastery which lies on the territory of the Maçka county,Trabzon Province is accessible through a road passing through themountains. After getting off from the vehicle, one has to climb a whileand then go up 64 stairs and finally go down 92 stairs... Once you reachthe monastery’s courtyard your exhaustion is replaced by admirationand amazement.Sümela is a large building complex with the Rock Church, the chapels,the kitchen, the students’ rooms, the library, the guest rooms and theayazma (spring of water regarded as sacred by Orthodox Greeks). Thefive-storey front building housing 72 rooms was adorned once upon atime by splendid balconies, as can be seen from earlier photographs.The monastery’s water supply was provided through aqueducts, partlyrestored nowadays, bringing water from the 4 km. far Karaağaç plateau.21


Trabzon’da manastırlarPek çok tarihi yapısı olan Trabzon manastırları arasında kuşkusuz enönemlisi Sümela Manastırı. İl sınırları içinde yer alan Vezalon (Yahya),Kuştul-Hızır İlyas (Gregorius Peristera), Kaymaklı, Kızlar (PanagiaTheoskepastos), Kızlar (Panagıa Keramesta) manastır yapıları büyükölçüde tahrip olmuş durumda.Karadağ’ın eteklerine oyulu ve vadiden 300 metre yükseklikte yeralan Sümela Manastırı bugün yalnızca Trabzon’un değil, ülkenin enönemli tarihi yapılarından biri. Türkiye’de inanç turizminin en büyükayaklarından birini oluşturan manastır, Nisan-Ekim ayları arasındaziyaretçi akınına uğruyor. Öte yandan Sümela son iki senedir, FenerRum Patriği Bartholomeos tarafından yönetilen ve Rusya, Yunanistan,Gürcistan ile ABD’den gelen yüzlerce Ortodoks’un katıldığı genişçaplı ayinlere de sahne oluyor.An excursion to Sümela is certainly an unforgettable cultural journey dueto the architecture, the atmosphere reflecting past centuries and definitelydue to its fabulous frescoes.The Black Virgin Mary fresco no longer exists.The frescoes inside the monastery are dated from the 9 th to the 18 th centuriesand are believed to have been created in three successive layers.There are various rumours concerning the Black Virgin Mary fresco: that itnever existed, or that it was deteriorated through wear and tear of time orthat it was taken away by priests coming from Greece at the beginning ofthe 20 th century...In the oldest part of the monastery, the Rock Church and the Chapel,inner and outer walls are decorated with frescoes depicting Jesus Christand Virgin Mary and scenes from the Bible.Monasteries in TrabzonSümela Monastery is undoubtedly the most significant historical treasureamongst the various monasteries located in Trabzon. The other monasteries’buildings in the region such as Vezalon (Yahya), Gregorius Peristera(Kuştul-Hızır İlyas), Panagia Theoskepastos (Kızlar), Panagia Keramesta(Kızlar) are partly destroyed or in poor condition. Sümela erectedon Black Mountain at an altitude of 300m.up from the valley, is not onlyTrabzon’s most important heritage but one of Turkey’s foremost historicalsites. An important leg of the country’s faith tourism, the monasteryis receiving many visitors from April to October. Furthermore, in thelast two years, vast religious ceremonies were held at Sümela under theleadership of Bartholomeos, the Greek-Orthodox Patriarch of Phanar , inthe presence of many orthodox believers from Russia, Greece, Georgiaand the USA.22Meryem Ana’ya adandığı için ‘Meryem Ana Manastırı’ olarak da anılan yapıdakifresklerin pek çoğunda Meryem tasviri yer alır. Yukarıda yer alan freskte MeryemAna kucağında Çocuk İsa ile oturuyor ve Sümela bulutlar içinde gösteriliyor. KayaKilisesi içinde yer alan fresklerden Aziz Ignatius (solda), Kaya Kilisesi içi (sağda).Virgin Mary depictions are found in most of the frescoes of the building also called“Virgin Mary Monastery” for being dedicated to her. The fresco seen above depictsVirgin Mary seated with Jesus Child on her lap and Sümela in the clouds. St. Ignatiusfresco seen in the Rock Church (on the left), inside view of the Rock Church (on theright).


Kral siparişten vazgeçince!Aslında Hermitage Müzesi’nin temelleri, bir kaprisle atılmış.Berlinli tüccar Johann Ernst Gotzkowsky, Prusya kralının siparişiüzerine Avrupa’nın her köşesinden 225 resim toplamış. Amakral sonradan vazgeçmiş. Peki Gotzkowsky ne yapacak! Sanatadüşkünlüğü bilinen Büyük Katerina’ya bir mesaj yollamış. O daçağrıya kayıtsız kalmayıp tabloların tümünü almış.Bu başlangıçtan sonra, yurtdışından tablo alımları aralıksız devametmiş. Resimden anlayan uzmanlar aracılığıyla özellikle Fransa,Hollanda ve İtalya’daki resimler Çariçe’nin adamları tarafındantoplanmış, tanınmış koleksiyonculardan varislerine kalan tablolarsatın alınmış.II. Katerina döneminde, bu ilgi ve merak sayesinde, tablolarınyanısıra gravürler, antik çağ eserleri, heykeller, silahlar, sikkeler,madalyalar, arkeolojik eserler ve kitaplar da toplanmayabaşlanmış. Sanat hazinesi büyüdükçe büyümüş.the reign of Catherine II, the collection was progressively expandedso as to comprise prints and engravings, Antique era archaeologicalartefacts, sculptures, arms, coins, medals and books.Only me and the rats...As an enlightened sovereign, patron of the arts, literature and philosophy,Catherine II corresponded with French thinkers Voltaire,Diderot and d’Alembert. She acquired their collections of books andplaced them in the National Library of Russia. Her ambition andrelentless endeavour to expand Russia’s intellectual and artisticheritage led her to become personally the greatest art collector ofthe 18 th century.Held under protection in a section of the Winter Palace where theEmpress liked to seclude herself sometimes, this rich art treasurewas kept away from the public eye for many years, only accessible tothe Czarina and her family.St. Petersburg (solda), Hermitage Müzesi Kışlık Saray’ın cephesi (üstte) ve çatısında yükselen heykeller.St. Petersburg (on the left), Winter Palace Hermitage Museum’s façade (above) and the statues rising on top of its roof.27


SAVAŞLARA veYANGINLARADİRENEN<strong>MÜZE</strong>1837 yangınında harap olanmüze, o tarihte başarıylaboşaltılmış, bugünkü sarayo yıllar için mükemmel birteknikle, orijinal mimariyesadık kalınarak yenidenyapılmış.2. Dünya Savaşı sırasındaAlmanlar’ın SovyetlerBirliği’ne saldırısısırasında, o zamanlarLeningrad olarak bilinenkentin kuşatılmasındanhemen önce müzedekikoleksiyonların büyük birkısmı iki trene yüklenerekUrallar’daki Sverdloskkentine taşınmış. Kuşatmasırasında top mermilerindenzarar gören müze savaşsonrasında Rus ve yabancıustalar tarafındanonarılarak 1944 yılındaeskisinden de ihtişamlıbir görünümle yenidenaçıldı. Ural’larda saklanankoleksiyonlar da 1945yılında geri getirildi.A museumresisting warsand firesThe museum underwent a majorfire in 1837, was successfully evacuatedat that time, and rebuilt in strictadherence to its original architecturethrough a perfect technical performancefor those years.During the Second World War, thegreatest part of Hermitage collectionswere transferred by trains to the townof Sverdlovsk in the Ural mountains,before the German siege of Leningrad.The museum suffered damage fromartillery shells during the siege and wasafterwards repaired by Russian andforeign craftsmen and inauguratedonce again in 1944, looking even moremagnificent than before. The collectionssaved in the Urals were returnedto the museum in 1945.


“Bir fareler bir de ben...”Kendisini sanatla yakından ilgili bir aydın olarak gören II.Katerina, mevcut eserlerle de yetinmemiş. <strong>Zamanın</strong> Fransızfilozofları Voltaire, Diderot ve D’Alembert ile yazışarak onlarınkitaplarının da koleksiyonlara eklenmesini sağlamış. II. Katerina,bu gayretleri ve hırsı sayesinde, 18. yüzyılın en büyükkoleksiyoneri olmayı başarmış.Kışlık Saray’ın bir bölümünde toplanan bu çok değerli sanateserleri, uzun yıllar gözlerden uzak kalmış. Çariçe’nin inzivayaçekildiği zamanlarda kullandığı bu salonlarda toplanan eserleriÇariçe ve yakınları dışında gören olmamış.Ama anlaşılan Çariçe bu durumdan pek memnun değilmiş.Nitekim bir mektubunda “bütün bu güzelliklerin keyfini çıkartabilenyalnızca fareler ve ben...” diye yazmış.Çariçenin bu satırları belki de müzeyi halka açma isteğiniyansıtıyordu. Ancak müzenin kapıları onun ölümünden yarımasır kadar sonra, 1852 yılında, sınırlı bir şekilde ziyaretçilereaçılabilmiş. 1866 yılından itibaren de tüm formaliteler kaldırılarakmüze dileyen herkesin ziyaretine açılmış.Yet Catherine was not satisfied with this situation. She once wrote ina letter that she “and the rats of the palace are the only ones to enjoythese beauties...”These lines reflected perhaps her desire to open the museum to thepublic. However, the gates of the museum were in 1852, only half acentury after her demise, to a limited category of privileged guests.Finally, in 1866, all the previous formalities were eventually lifted andthe museum was opened to the general public.Catherine was fortunate enough to be able to transmit her treasureto posterity. The museum continued to grow after her demisethrough the purchase of various new collections, namely, the collectionof Emperor Napoleon’s wife Josephine, during the reign of CzarAlexander II, the collections of an Amsterdam banker and of KingWilliam II of the Netherlands. Further worth mentioning is the acquisitionof two major paintings of Leonardo da Vinci, the MadonnaLitta in 1865 and the Benois Madonna in 1914.Devrim GünleriÇariçe II. Katerina... Ardından mirasçıları.. Ve sonrasındaSovyet yönetimi... Paha biçilmez eserlere hep sahip çıkılmış.1917 Sovyet Devrimi’nden sonra, Rusya’nın zengin ailelerininelinde bulunan özel koleksiyonlar da kamulaştırılarakHermitage’a taşınmış. Kentin adı Leningrad olarak değiştirilsebile Saray muhafaza edilmiş. Ve 1922 yılında Kışlık Saraybütünüyle Hermitage Müzesi’ne tahsis edilmiş.Hermitage Müzesi, sergilenen eserlerin çokluğundan dolayı,bugün beş ayrı binaya yayılmış durumda. Bu binalar, KışlıkSaray, Küçük Hermitage, Eski Hermitage, Yeni Hermitage veHermitage Tiyatrosu olarak anılıyor.Müzenin ana binası çarların ve çariçenin yaşadığı Kışlık Saray.Bu yeşil beyaz renkli ve barok stilindeki heybetli sarayın bircephesi Neva nehri boyunca uzanırken öbür cephesi de Saraymeydanına bakıyor. Meydanın, ortasındaki Aleksandr Sütunu,Çar I. Aleksandr’ın 1812’de Napolyon ordularına karşı kazandığızafer anısına dikilmiş.Sarayda, yaldızlar, kabartmalarla süslenmiş tam 1054 oda,322 resim galerisi, 2000’e yakın pencere bulunuyor. Dünyanınen büyük resim koleksiyonuna sahip olan Hermitage Müzesi,Guinness Rekorlar Kitabı’nda da dünyanın en büyük resimgalerisi olarak yer alıyor.Antik Mısır’dan XX. yüzyıla…Kentin adı Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra yinedeğişti. Yine Petersburg oldu. Ama Kışlık Saray ve içindekisanat hazinesine yine dokunulmadı. Hermitage Müzesi’ndebugün, farklı dönemlerin ve toplumların kültürlerini, sanatınıyansıtan yaklaşık üç milyon eser bulunuyor. Ancak bumuhteşem koleksiyonun çok az bir kısmı sergilenebiliyor.Sekiz ayrı bölümde sergilenen koleksiyonlar arasında, BatıAvrupa Sanatı Koleksiyonu, dünyanın en iyi koleksiyonlarındanbiri olarak diğerlerinden ayrı bir yer tutuyor. 600 bin civarındaparçadan oluşan eserler, 120 salonda sergileniyor. Sanatçılararasında Raffaello, Leonardo da Vinci, Michelangelo, El Greco,Velasquez, Matisse, Rodin, Van Gogh, Picasso, Rembrandt,Monet, Goya gibi dünyanın en büyük ustaları yer alıyor.Müzede elbette sadece tablolar sergilenmiyor. Dünyanın eneski halısı olarak bilinen, Orta Asya kurganlarından çıkarılmışPazırık Halısı’nı da, doğu kültürünün muhteşem takılarını dagörebilirsiniz. Müzede antik Mısır döneminden 20. yüzyılınbaşları Avrupa dönemine kadar dünya sanatının en güzelörnekleri var.Hermitage Müzesinin tüm bölümlerini birkaç günde gezmekmümkün değil. Eserlerin hepsini görmek haftalar hatta aylaralır. Sadece resim galerilerinin bütününü gezebilmek için müze


içinde, onlarca kilometre yürümeniz gerekiyor. Sürekli yenilenenHermitage Müzesi’nde yılda en az 20 sergi açılışı yapılıyor. Ayrıca,başka ülkelerdeki müzelerle geçici sergi alışverişi de devam ediyor.Kimbilir, belki Hermitage Müzesi koleksiyonlarından bazılarınımemleketimizde görmemiz mümkün olabilir. Bu topraklar, oeserler vesilesiyle Büyük Katerina’yı ağırlama fırsatı bulur!Days of the RevolutionCatherine II, her heirs, and later the Soviet leadership, they all attachedgreat importance to the conservation and protection of theseinvaluable treasures. Private collections in the hands of affluentRussian families were nationalized and transferred to the Hermitagefollowing the 1917 Revolution. Even though the name of thecity was changed into Leningrad, the Winter Palace was preservedand, in 1922, the entire palace with all its buildings was allocated tothe ‘State Hermitage Museum’. As a result of the enormous size ofits collections, the museum is currently laid out in 5 buildings, theWinter Palace, Little Hermitage, Old Hermitage, New Hermitage andHermitage Theatre. Main building is the splendid Baroque style greenand white Winter Palace stretching along the river Neva. The oppositefaçade is facing the Palace Square with the Alexandrian Column,erected after the victory, in 1812, of Emperor Alexander I over Napoleon’sarmies.The palace includes 1054 rooms and 322 painting galleries decoratedwith gildings and reliefs and has over 2000 windows. Hermitage Museumis rated as world’s largest painting gallery by the Guinness Bookof Records.From Ancient Egypt to the XX th centuryThe city returned to its initial name, St. Petersburg, following thebreakup of the Soviet Union. The Hermitage in the still intact WinterPalace continues to fulfil its lofty task throughout the political turmoilof successive decades and centuries. Unfortunately, only a limitedpart of its collection of three million articles, reflecting various periodsand cultures of mankind’s history can be displayed. Among themuseum’s eight main departments, the Western European Art Collectionoccupies a privileged place as one the world’s most prestigiouscollections. Consisting of nearly 600 thousand pieces, the collectionis displayed in 120 different halls. Works of such great masters as Rafaello,Leonardo da Vinci, Michelangelo, El Greco, Velasquez, Matisse,Rodin, Van Gogh, Picasso, Rembrandt, Monet, Goya are among theincomparable pieces of that collection.Further precious items including the carpet stemming from the CentralAsian Pazırık cairns (kurgans), considered world’s oldest carpet,magnificent oriental jewellery, the most beautiful samples of world artand culture from Ancient Egyptian artefacts up to European artworksfrom the beginning of the XX th century are on display at HermitageMuseum.It is impossible to execute an exhaustive visit of the museum in onlya few days. It would take weeks, even months if we were to see themuseum’s whole collection; we would have to walk tens of kilometresonly to visit the painting galleries. Constantly renewed, the Hermitageis hosting yearly a minimum of 20 exhibitions, in addition to temporaryexchanges with various museums of the world. Who knows, wemight have one day an opportunity to welcome Catherine the Greaton our territory on the occasion of a temporary exhibition of Hermitagecollection components in our country.30Saray Meydanı: Şehrin merkezi kabul edilen meydanın, ortasındaki AleksandrSütunu, Çar I. Aleksandr’ın 1812’de Napolyon ordularına karşı kazandığı zaferanısına, Fransız mimar Auguste Montferrand tarafından yapılmış. Sütun koyu kırmızıgranitten, 47,5 metre yüksekliğinde, 600 ton ağırlığında. Üzerinde, ‘iyiliğin kötülüğüyendiği’ni sembolize eden bir melek figürü bulunuyor.Palace Square: The Alexandrian Column placed in the middle of the Palace Squareat the heart of the city, was built by French architect Auguste Montferrand toimmortalize Czar Alexander the First’s victory over Napoleon’s armies in 1812.The 47,5 metres tall column is made of dark red granite, weighs 600 tons and iscrowned by an angel figure symbolizing the triumph of ‘good over evil’.


ElizabethPetrovna’nın SarayıKışlık Saray’ın inşasına, Büyük Petro’nun kızı Çariçe ElizabethPetrovna’nın 16 Haziran 1754 tarihinde verdiği emirle başlanıyor. Heryere hakim bu muhteşem sarayın planı üzerinde, dahi kabul edilenİtalyan mimar Francesco Bartolomeo Rastrelli üç yıl boyunca çalışıyorve Versailles’dan sonra Avrupa’nın en pahalı sarayının inşası başlıyor.Çariçe Elizabeth Petrovna 1761’de henüz saray tamamlanmadan ölünceyerine veliaht olarak seçtiği yeğeni III.Petro tahta geçiyor. Ancak, çokkısa bir zaman sonra muhafız alayı tarafından tahttan indiriliyor vekarısı II.Katerina Rus Çariçesi ilan ediliyor. II. Katerina Kışlık Saray’dadünyanın en büyük koleksiyonunu yaratıyor. Saray, uzun yıllar şehrinen yüksek binası olarak kalıyor çünkü, 1844 yılında I. Nikola’nın emriile başlayan ve XX. yüzyılın başlarına kadar süren bir kanunla, şehirdeKışlık Saray’dan daha yüksek bina inşası yasaklanıyor.Elizabeth Petrovna’s PalaceThe construction of the Winter Palace was launched on 16 June 1754upon an order of Emperor Peter the Great’s daughter Czarina ElizabethPetrovna. Italian architect Francesco Bartolomeo Rastrelli, considereda genius, worked for three years on the plans of the palace before theconstruction of Europe’s most expensive palace after Versailles started.When Empress Elizabeth Petrovna dies in 1761 before the completion ofthe palace, her nephew Peter III accedes to the throne, but shortly after heis deposed in a coup carried out by troops of the Imperial Guard and replacedby Catherine II, enthroned Empress of Russia. Catherine II createsworld’s largest art collection at the Winter Palace. The Palace remainsthe city’s tallest building for many years due to a1844 decree by EmperorNicholas I prohibiting the construction of buildings taller than the WinterPalace and remaining in effect until the early part of the XX th century.31


ÖZEL<strong>MÜZE</strong>LERPrivateMuseumsYazı-TextSevinç AkyazılıİÇİNDENDENİZALTIGEÇEN<strong>MÜZE</strong>:Rahmi Koç Müzesirahmi koç müzesi, ‘geleneksel’ müze kavramını altüst ediyor. bu müzede heykel yerine, denizaltı, resimyerine buharlı otomobiller sergileniyor. haliç kıyısındakimüzede, dünyanın en eski gök kürelerindenbirini görmek, ikinci dünya savaşı’na katılmış savaşuçaklarını incelemek mümkün! yazı, bundan dahafazlasını vaat ediyor. müzedeki koleksiyon ise, hiçbiryazının anlatamayacağı kadar fazlasını!The Museum Crossed by a SubmarineThe Rahmi Koç MuseumThe Rahmi Koç Museum is not an ordinary one, it totally subvertsthe classical notion of museum. Displayed are submarines insteadof statues, steam-engine automobiles instead of paintings. Variousobjects of curiosity, for instance one of world’s oldest celestialspheres and a military aircraft which took part in World War II (WWII)can be admired as parts of an extraordinary collection in the museumlocated at the shores of the Golden Horn.32


KATRİNA’DAN kaçtı, HALİÇ’E sığındıGeçtiğimiz günlerde müzeye yeni bir parça daha eklendi:1937 İtalya doğumlu bir railcar, yani raybüs. Bu birkaçkelimeden de anlaşılacağı gibi, sıradan bir araç. Ancak,‘ilk bakışta’... Çünkü o aracın olağan üstü bir öyküsü,dünyanın paylaştığı trajedinin parçası olmak gibi birözelliği var.Fiat’ın La Littorina modeli raybüs, 2005 yılında ABD’yietkileyen Katrina Kasırgası’nın kurbanlarından.Kasırgada büyük zarar gören raybüs, iki aylık bir Atlantikyolculuğunun ardından Türkiye’ye getirilmiş. TOFAŞtarafından dışı, müze uzmanları tarafından da içi aslınauygun biçimde yeniden yapılandırılmış.Peki raybüs nasıl, kimler tarafından fark edilmiş? YoluTürkiye’ye nasıl düşmüş? Bu soruların yanıtını, LaLittorina’nın müzeye katıldığı törende Rahmi Koç kendisiverdi. Raybüsün Haliç’e sığınma öyküsünü anlattı:“Uzun yıllardır tanıdığım koleksiyoner MitchellWolfson’un, biri Cenova, diğeri Miami’de olmak üzereiki müzesi bulunuyor. Kendisi iki kez bizim müzemizi ziyaretetti. Ben de onun müzelerini gezdim. Bir ara bana,1998’de İtalyan Demiryolları’ndan aldığı ve 100 bin dolarmasraf ederek restore ettirdiği raybüsü Amerika’nınTennessee eyaletinde bulunan bir demiryolları müzesineteşhir için gönderdiğinden bahsetmişti. Müzenin de raybüsünde, 2005 yılında Amerika’nın batısını etkisi altınaalan Katrina Kasırgası’ndan etkilendiğini öğrendik.Wolfson’la görüştük ve La Littorina’nın nakli ve restorasyonunuüstlenmemiz halinde 10 yıl süreyle müzemizdesergilenmesi konusunda karara vardık.”Kıtalar aşan, kasırgalar atlatan raybüs şimdi Haliç’te.Yeniden hayat bulduğu Rahmi Koç Müzesi’nde.ESCAPED THE HURRICANE KATRINAAND TOOK REFUGE AT THE GOLDEN HORNRecently a new piece joined the museum: a railcar built in Italy in 1937.Anordinary vehicle at first sight. But it has behind it a tragic adventure. The railbus model La Littorina, made by automotive company Fiat was a victim of theKatrina Hurricane which hit the USA in 2005.The rail bus which suffered extensive damage during the hurricane, was broughtto Turkey following a two months long sea trip over the Atlantic Ocean. Therailcar was repaired on the outside by FIAT TURKEY (TOFAŞ) and restructuredand refurbished on the inside by the experts of the Rahmi Koç Museum in strictcompliance with its original configuration. But, what is the story behind it, whydid the rail bus end up in this museum? The answer to this question was deliveredpersonally by Mr. Rahmi Koç himself at the inaugural ceremony held for La Littorina:“A museum’s owner whom I have known for many years, Mr. Mitchell Wolfson,who runs two private museums, one in Genoa, the other in Miami, who paidtwice visits to our museum, and whose visits I reciprocated as well, told me oncethe story of a rail bus he purchased from the Italian Railways in 1998 and sentto a railroads museum in Tennessee, USA as an exhibit, after having it restoredfor 100 thousand dollars. We learned following the devastation caused in 2005,by the Katrina Hurricane in western USA that the museum in Tennessee housingthe railcar and the railcar itself were affected by the Katrina disaster. We discussedthe issue with Mr. Wolfson and reached the common decision that, underthe condition that we would commit to bear the transportation and restorationcosts for the old vehicle, La Littorina would remain as a temporary exhibit forten years at our museum.”The rail bus who crossed oceans, who suffered damage from Katrina is now atits new more peaceful location at the Golden Horn.36


Gök Küresi1383-1384 yıllarında Cafer İbn-i Ömerİbn Devletşah el-Kırmani tarafından yaptırılanve bilindiği kadarıyla dünyanınen eski gök kürelerinden biri... BoğaziçiÜniversitesi Kandilli Rasathanesi tarafındansüreli olarak müzeye bağışlananbu gök kürenin üzerinde, 1025 yıldızıgörmek mümkün.Bu birkaç parça bile, müze hakkında fikirveriyor. Ziyaret etme, görme isteği yaratıyor.Ama 13 bine yaklaşan parçanınbir ziyarette, bir günde görülmesi kolaydeğil. Denizaltıya ve uçaklara bakarkenEdison’un kendi adına patentli, yaniorijinal telgraf modelini kaçırabilirsiniz.Sultan Abdülaziz için İngiltere’de özelolarak üretilen saltanat vagonu mutlakadikkatinizi çeker, ama sinema makinasınınatası sayılabilecek yaklaşık 200 yıllıkZoetrop görülmeyebilir. Ancak RahmiThe Celestial SphereOne of the oldest known celestialspheres, it was fabricated during theyears 1383-1384 upon an order placedby Cafer İbn-i Ömer İbn Devletşah el-Kırmani. A temporary grant by the BosphorusUniversity Kandilli Observatoryto the museum, the sphere counts 1025stars visible on it.Even these few pieces suffice to give anidea of the nature of this museum, tocreate an appetite, a desire to go andvisit the museum. Nevertheless, it is noteasy to see in one day the entire collectionof nearly 13 thousand pieces. Whileadmiring the submarine, the telegraphydevice patented personally to Edison’sname might escape to you. You willcertainly not miss the imperial railwaywagon specially built in England for theuse of Sultan Abdülaziz, but you mightKeşif Küresi (altta).The Discovery Sphere (below).


TÜM ZAMANLARIN TANIĞI:Kariye Müzesikariye müzesi, doğu roma’nın sadeceistanbul’a değil tüm insanlığa enbüyük armağanlarından biri.bin 500 yıl öncesini günümüze taşıyanmüzeyi benzersiz kılan özelliği ise, heran canlanıp hareket edecekmiş gibigörünen mozaikleri!witness of all ages:THE CHORAMUSEUMThe Chora Museum is one of Eastern Roman(Byzantine) Empire’s greatest gifts not only to Istanbulbut to the entire mankind. The unique feature ofthis 1500 years old structure are its fine mosaics andfrescoes which give you the impression that they wouldcome alive any moment and start to move.48


<strong>MÜZE</strong>LERMuseumsYazı -TextSevinç AkyazılıFotoğraflar-PhotosRasim Konyar49


stanbul’da hüküm süren üç imparatorluktan mirasabidevi yapılar, kentin bazı bölgelerini zaman kavramındanazade kılar. Edirnekapı semtinden surlarıtakip ederek kısa bir yürüyüşle ulaşılabilen KariyeMahallesi de bu bölgelerin en önemlilerindendir.Bu küçük mahalle, Doğu Roma’nın günümüze bıraktığı en görkemli miraslardanbirine; Chora Kilisesi’ne ev sahipliği yapar. Tam bin 500 yıldırzamana, doğal afetlere ve istilalara meydan okuyarak ayakta kalan bugörkemli binanın sırrı ne? Kim inşa etti? Neden hala dünyanın dört biryanından insanlar onu ziyarete geliyor.Kutsal emanetlerin anısına yapıldıKilisenin inşa tarihi kesin olarak bilinemiyor. Ancak 10’uncu yüzyıldayaşayan yazar Symeon Metaphrastes’e göre kilise, kutsal bir mezarlıkalanı üzerine kurulmuş. Metaphrastes, Chora Kilisesi’nin 298 yılındaNikomedia’da (İznik) şehit edilen Aziz Bayblas’a ve 84 müridine aitkutsal emanetlerin gömüldüğü alana yapıldığını yazıyor. Üzerine kilisebinası inşa edilen bölge, Konstantinapol’ü çevreleyen surların dışındakaldığı için ‘Chora’ yani ‘kırsal alan’ ismiyle anılıyor. Kilise de adınıburadan alıyor.Ancak kilise kısa bir süre içinde harabeye dönüşüyor. 6’ncı yüzyıldaDoğu Roma İmparatoru Justinianus (527-565) sadece şapeli ayaktakalan bu kiliseyi yeniden yaptırıyor. Döneminin en iyi mimarları tarafındantasarlanan yapı, 740 yılında yazılı kaynaklarda yerini alıyor. 11’inciSome quarters of the city adorned with the monuments inherited fromthe three great empires who reigned in İstanbul are indifferent to thenotion of time. The Kariye district which extends along the city walls inthe vicinity of the Edirnekapı gate is one of such neighbourhoods. Thissmall area is home to the Chora Church, one of the most magnificentspecimen of Byzantine architectural heritage. What would be the secretof the attraction of this sumptuous building which resisted all challengesof time, earthquakes and invasions for 1500 years and which continuesyet to welcome thousands of visitors from all parts of the world?Who built it? And why does it attract people from all over the world?The church was built in memory of holy relicsThe construction date of the Chora Church could not be establishedwith precision. However, according to medieval Greek writer SymeonMetaphrastes who lived in the 10 th century, the church was built on theemplacement of a holy graveyard. Symeon Metaphrastes indicates thatit was the burial ground of the relics belonging to the Holy Martyr Babylasexecuted in Nicomedia in 298 with his 84 disciples.The Chora Church was originally built outside the walls of Constantinople,to the south of the Golden Horn. Literally translated, the church’sfull name was the Church of the Holy Saviour in the Country: although“The Church of the Holy Redeemer in the Fields” would be a morenatural rendering of the name in English. The last part of that name,Chora, referring to its location originally outside of the walls, becamethe shortened name of the church.But, the church turned into ruins shortly after and only its chapelsurvived. In the sixth century, Eastern Roman Emperor JustinianusFreskolarıyla ünlü şapel (sol sayfa). Bebek İsa ve Meryem (solda). Hz. İsa ve atalarını temsil eden 16 figür (sağda).The chapel renowned for its frescoes (left page). Jesus infant and Virgin Mary (on the left). Jesus Christ and 16 figures representing his ancestors (on the right).51


yüzyılda İmparator Aleksios Komenenos’un kayınvalidesi Maria Doukinaise İsa’ya ve Meryem’e adanmış bu kiliseyi restore ettiriyor. 14’üncüyüzyılda kiliseye birer iç ve dış narteks, bir şapel ve iki katlı kuzey kanatekleniyor, kubbesi yenileniyor. Yapının, ‘sanat şaheserine’ dönüşmesinisağlayan kişi ise Doğu Roma İmparatorluğu’nun ‘Logothe’si yani başbakanıMetokhites...Mozaik deniziDöneminin en önemli entelektüellerinden olan sanatsever başbakanMetokhites, Chora’nın süslenmesi talimatını veriyor... İçi olağanüstümozaikler, freskler ve mermer levhalarla donatılan Chora Kilisesi,Doğu Roma sanatının ‘son altın çağı’nda, toprak, mor, mavi, lilarenklerle bezeli bir mozaik denizine dönüşüyor. Sanat tarihçileri, ChoraKilisesi’ndeki mimari çözümlemelerin dönemin bilgisini aştığını, mozaikve fresklere derinlik katmak için kullanılan arka plan unsurlarının dahiceolduğunu dile getiriyor. Hatta sanat tarihçileri, Chora Kilisesi’ndekisüslemelerin Bizans’ta yeni bir sanat akımının doğmasına yol açtığınıbelirterek, bu akımı ‘Bizans’ın Rönesansı’ diye tanımlıyor.‘Taştaki kutsal kitap’Her biri başyapıt kabul edilen mozaiklerde, kimi zaman Tevrat’ta kimizamansa İncil’de anlatılan sahneler adeta bir film karesi gerçekçiliğindecanlandırılmış. Kilise’nin cemaatine Hıristiyanlığı daha iyi öğretmekamacıyla bu sahneler kronolojik sıra gözetilerek resmedilmiş. Bu amacada hızla ulaşılmış olmalı ki, Chora Kilisesi, ‘taştaki kutsal kitap’ adıylada anılır olmuş.Yapının dış narteksi (kiliselerde din adamlarının ritüel öncesi hazırlıkmekanı) İsa’nın, iç narteksi ise Bakire Meryem’in yaşamını anlatansahnelerle bezenmiş. Hz. İsa mozaiklerde, çocukluğundan başlayıpmucizelerine kadar uzayan tüm serüveniyle tasvir edilmiş. İç narteksinsolundaki kubbede çocuk İsa’yı kucağında tutan Meryem, kutsal figürlertarafından çevrelenmiş. Diğer mozaikte ise çocuk Meryem’in rahipZacharias’a takdim ediliş sahnesi canlandırılmış.Ana mekana giren kapı üzerindeki mozaikte, Hz. İsa’nın kendisine(527-565) had it re-built. Designed by the best architects of its period,the church is mentioned in texts dating from 740. But, the majority ofthe fabric of the current building dates from 1077-1081, when MariaDukaina, the mother-in-law of Emperor Alexius I Comnenus, restoredthe Chora Church dedicated to Jesus Christ and Mother Mary. However,it was only after the third phase of building, two centuries after, thatthe church as it stands today was completed. The powerful Byzantinestatesman (Logothete=Secretary of State) Theodore Metochites endowedthe church with much of its fine mosaics and frescoes.A sea of mosaicsThe impressive decoration of the interior, ordered by art enthusiaststatesman Theodore Metochites, was carried out between 1315 and1321 and reflect the last golden period of Byzantine art. Decoratedinside with marble panels, extraordinary mosaics and frescoes, thechurch was turned into a sea of mosaics adorned with pastel, gold, purple,blue, lilac colours. Although the artists remain unknown, historiansof art suggest that the architectural solutions of the structure surpassthe knowledge level of their time, that the background elements usedto add depth to the mosaics and frescoes are work of genius. And accordingto art historians, the mosaic-work is the finest example of thePalaeologian Renaissance or Byzantine Renaissance.The Holy Book in stoneThe masterpiece mosaics reflect episodes from the Old Testament aswell as from the Bible with an extreme realism comparable to detailedmovie scenes. The stories are presented in chronological order with aview to educating the church congregation on the history of Christianity.This is the reason why the Chora Church is also referred to as the“Holy Book in stone”.The exonarthex (or outer narthex), the first part of the church that oneenters (where the clergy prepared themselves before the ritual) is decoratedwith mosaics reflecting the life of the Christ. The esonarthex (orinner narthex) is decorated with episodes from the life of Virgin Mary.Kariye Müzesi’nin mozaikleri Hz. İsa’nın çocukluğundan başlayıp mucizelerini gerçekleştirmesine kadar olan süreci tüm detaylarıyla anlatıyor (solda). Kariye Müzesi mozaiksanatının en gerçekçi örneklerini birarada bulundurmakla kalmıyor mermer işçiliği ve doğal aydınlatmalarıyla da ziyaretçilerini kendine hayran bırakıyor (üstte).The mosaics of Chora Church Museum narrate in the finest details the period from Jesus Christ’s childhood until the accomplishment of his miracles (on the left). ChoraChurch Museum is admired for its remarkable marble craftsmanship and the architectural articulation of its natural illumination layout besides its rich collection ofbreathtaking mosaics (above).53


Jesus Christ is depicted from his early childhood up to his adult agewhen he offers miracles. On the dome located on the left side of the innernarthex, Mother Mary holding Jesus child in her arms is surroundedby holy figures. The other mosaic is depicting Mary as a young girl beingpresented to the priest Zacharias.A mosaic of enthroned Christ with Theodore Metochites presenting hima model of his church is placed on the pediment of the main entrance.Jesus is holding the Bible in his left hand while he gives the benedictionwith his right hand.At the chapel, one can admire the frescoes describing scenes from theOld Testament, the Day of Judgment, the Resurrection, the Final Judgment.The gigantic frames composed of thousands of mosaic piecessmaller than one square centimetre each and various frescoes narratein finest detail the episodes from the holy books. The Chora Churchbecame a masterpiece of art through the dedicated work of architects,mosaic masters and marble carvers. The mansions of wealthy and noblecitizens of Byzantium built around and near the Chora Church attributedeven a greater prestigious character to the neighbourhood.kilisenin küçük bir modelini sunan Theodoros Metokhites’i kabulediş anı tasvir edilmiş. Bir tahtta oturan İsa, sol eliyle üzerindehaç resmi olan bir İncil’i tutarken, sağ eliyle göğüs hizasında ‘takdisişareti’ yapıyor.Binanın şapelinde ise Tevrat’tan alınmış dini hikayeler, ‘mahşergünü’, ‘diriliş’ ve ‘son yargı’ gibi sahneler fresklerde canlanıyor.Her biri bir santimetrekareden küçük binlerce mozaik parçasınınoluşturduğu devasa tablolar, freskler kutsal kitaplarda anlatılansahneleri en ince detaylarına kadar başarıyla aktarmış. Mimarlar,mozaik ve mermer ustalarının ortak çalışmalarıyla kilise bir ’başyapıt’a dönüşmüş. Etrafına soylulara ait sarayların yapılmasıyladaha da önem kazanmış.Muhteşem taş işçiliğiMozaikleri ve freskleriyle ünlü kilisenin duvar kaplamalarında vefrizlerinde mermer işçiliği de en yüksek aşamaya ulaşmış. YapıdaMarmara Adası’ndan getirilen beyaz ve gri damarlı mermerlerinyanı sıra Kuzey Afrika, Eğriboz Adası ve Afyon’dan getirilen yeşil,oniks, kırmızı, sarı ve pembe damarlı mermerler kullanılarakzengin bir görünüm oluşturulmuş. Aynı seriden mermer bloklarınkesilerek yan yana dizilmesiyle taşların içindeki doğal desenlerağaç dokusunu andıran bir görüntüye kavuşturulmuş.Fatih’in hoşgörüsü ile ayakta kaldıTakvimler 1453’ü gösterirken, Osmanlı Padişahı Fatih SultanMehmet’in İstanbul’u fethiyle yeni bir dönem hatta yeni bir ‘çağ’başladı. Ancak, Doğu Roma’nın Ayasofya’dan sonra en önemlikilisesi işlevini korudu. Kentin Hıristiyan sakinleri bu görkemlikilisede ibadetlerine devam etti. Yapının camiye dönüşmesi iseI. Bayezid dönemine denk düşüyor. Sadrazam Atik Ali Paşa 1511yılında yapının cami olarak kullanılması emrini vermiş. Chora KilisesiKariye Camii adını almış, mozaiklerin bazılarının özellikle demelek yüzlerinin üzeri alçıyla kaplanmış... 20’nci yüzyılın başındaRus Arkeoloji Enstitüsü ve ardından Amerikan Bizans Enstitüsümozaiklerin restorasyonuyla ilgili çalışmalar yapmış. Yapı 1945 yılındamüze kimliğiyle kapılarını ziyarete açmış. O günden bu yanaher gün binlerce sanatsever bu eşsiz mozaikleri görebilmek içinmüzeye akın ediyor ve o mozaiklerin eşliğinde bir zaman yolculuğunaçıkıyor.Magnificent stone craftsmanshipMarble carving craftsmanship is yet another remarkable aspect ofChora’s decoration in addition to the mosaics and frescoes whichcontributed to its fame. White marble with gray streaks from the Islandof Marmara(ancient Prokonnessos) as well as green and red marble,onyx with pink and yellow streaks from Northern Africa, Afyon (ancientAkroinon) and the Island of Euboea (Eğriboz) were used on the walls,arches and friezes giving the building an internal appearance quite richin colours. The streaks in the marble blocs cut into symmetrical sheetsplaced next to each other constitute a texture similar to wood lining.Under the protection of Sultan Mehmet the ConquerorFollowing the conquest of the city by the Ottomans in 1453, initiatinga new era in world history, Fatih Sultan Mehmet, Sultan Mehmet II theConqueror allowed the Chora Church, second in importance only tothe Hagia Sophia, to remain at the service of the Christian populationof Istanbul. The conversion of the church into a mosque occurred laterduring the reign of Sultan Bayezid I. Grand Vizier Atik Ali Pasha orderedthe church to be turned into a mosque in 1511 under the name of KariyeCamii (Kariye Mosque). Some of the mosaics, particularly those depictingangels’ faces were overlaid with stucco... At the beginning of the 20 thcentury, the Russian Academy of Sciences’ Institute of Archaeology andlater American Byzantine Studies scholars conducted some restorationwork on the mosaics. Finally, in 1945, the building was inaugurated asa museum. Since then, thousands of visitors rush into the museum toembark upon a journey through time guided by the marvellous mosaics.İç narteksteki kubbe madalyonunun ortasında, ‘İsa ve Ataları’ isimli mozaiktendetay (altta). İç nartekse bir bakış (sağda).Detail from the ‘Jesus and his Ancestors’ mosaic in the middle of the domemedallion in the inner narthex (below). A view from the inner narthex(on the right).54


ÖZEL<strong>MÜZE</strong>LERPrivateMuseumsYazı-TextHümeyra Konyar56


‘çok özel’ bir özel müzeBAKSIm ü z e s ison yıllarda sayısı hızla artan özel müzelerimizebir yenisi daha katıldı. bu müze, özel müzeleriçinde belki de ‘en özel’ olanı. bayburt il merkezine45 kilometre uzaklıkta, boz renkli topraklarınortasında, sıradışı bir mimari ve sıradışıhedefleriyle baksı müzesi, yalnızca müzeciliğin değil,anadolu gezilerinin de en şaşırtıcı duraklarındanbirini oluşturuyor.Baksı Müzesi.The Baksı Museum.A very special private museum: Baksı MuseumA new and very special private museum has joined the series of numerous privatemuseums opened in Turkey in recent years. Overlooking the Çoruh valley andhigh on a mountain near the village of Baksı, a Museum and Cultural Centre likeno other has come to life, with its uncommon architecture and its quite specificobjectives, on the vast brown soil of Eastern Anatolia. Never in one’s wildestdreams did one expect a contemporary art museum to be founded in a village45 kilometres away from Bayburt in the Eastern Black Sea region, which wouldcombine contemporary and traditional art. It didn’t seem likely, but it has actuallyhappened, far from any touristic concentration area.57


ültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı müzeler giderekdaha çağdaş bir görünüm ve daha ileri bir teknolojiyekavuşurken, özel müzecilik de hamle üstünehamle yapıyor. Birbiri ardına açılan bu yenimekanlarda hiç bilmediğimiz, duymadığımız yenikoleksiyonlar, yeni eserler sergilenmeye başlıyor. Bu zincire geçtiğimizyıl eklenen bir özel müze daha var ki Türkiye’deki örnekleri içindebelki de ‘en özel’ olanı: Baksı Müzesi.‘Turizm hareketliliği’ açısından Anadolu’nun en zayıf illerindenbirinde, Bayburt’ta; il merkezinde de değil, 45 kilometre uzaklıkta,Çoruh nehrine bakan tepelerin arasında, göz alabildiğine uzanan birbozkırın ortasında bir müze... Prof. Dr. Hüsamettin Koçan’ın ‘akademisyenbir sanatçı olarak doğduğu topraklara hizmet verme hayalini’gerçekleştirdiği yer, Baksı Müzesi.Halka moral ve ekonomik kaynak sağlamakBaksı Müzesi’ni benzerlerinden ayıran, onu ‘en özel’ kılan bir diğerözelliği de kuruluş amacı. Öncelikli hedeflerinin ‘yöre halkına ekonomikkaynak yaratmak’ olduğunu söyleyen, müzenin kurucusu Prof. Dr.Hüsamettin Koçan neredeyse on yıl önce çıktıkları bu zorlu yolculuğuşöyle dile getiriyor:“Bu proje; yoğun göç veren bölge halkına moral ve ekonomik kaynaksağlamak, aynı zamanda kültürel zenginliklerinin farkına varabilmeleriamacıyla gerçekleştirilmiştir.Baksı Müzesi; Dünya Kültür tarihinde de, türünün ender örneklerindenbiri olarak ünik ve çok amaçlı bir yapıdır.Mimari açıdan da, gelenekten beslenen, mimari geleneğimizi zenginleştirenbir örnek olarak planlanmıştır.Zengin etnografik eserlere ve çağdaş bir sanat koleksiyonuna sahiptir.”Bayburt’un Bayraktar Köyü, Çayırlar Mevkii’nde, 40 dönümlük araziüzerine kurulu müzenin inşaatı 2001’de başlıyor, 2005‘de vakıf kuruluyorve 2010 ‘da resmi olarak açılıyor.While the national museums under the administration of theMinistry of Culture and Tourism undergo a process of modernization,new private museums continue to be inaugurated in Turkeyone after another, surprising the public with their amazing collectionsand as yet little known works of art. The last link in thischain is the Baksı Museum, of a very special kind, inaugurated lastyear. The “Baksı Museum and Research Center of Folk Art” is therealization of a dream by the Dean of the Fine Arts Department atMarmara University, Prof. Dr. Hüsamettin Koçan, who was bornin Baksı and promised himself to render a major service to hishomeland.To bolster the local population’s morale andto generate economic benefitsThe Baksı Museum was purposefully created to realize lofty ideals,“primarily to generate economic gain for the local people” in thewords of its founder, Prof. Dr. Hüsamettin Koçan, who describesthe aim of the project launched almost ten years ago as, “boostingthe morale and economic situation of the population of an areasubject to a strong emigration wave due to lack of economic activityand awakening them to the rich cultural heritage surroundingthem.”“The Baksı Museum, is a unique multi-purpose project, one of therare examples of its kind in world’s cultural history. Its architectureis inspired from our tradition which it contributes to develop.The museum possesses a rich collection of ethnographic objectsas well as contemporaneous works of art.”The construction started in 2001 on a 40 thousand square metersland, the endowment fund was established in 2005 and the museumwas officially inaugurated in 2010.Art education programmesThe Baksı Museum launched a series of art education programmes58


Sanat eğitimi programlarıYaz akademisi programları ile sanat eğitimi veren, atölye çalışmalarıylayöre halkı ile buluşan Baksı Müzesi yeni ama yoğun temposuyla dikkatleriçekmeyi başardı bile. Prof. Dr. Hüsamettin Koçan “iki eksenli” olaraktanımladığı eğitim programlarını şöyle özetliyor:“Eğitim programlarımız iki eksende gelişiyor. Birinci eksende sanateğitimi söz konusudur. Önümüzdeki yıl çağdaş sanat atölyelerindeuluslararası bir yaz akademisi düzenlenecek. Aynı zamanda yeni medyamerkezi kuruluş çalışmaları sürdürülüyor, bu anlamda üniversite öğrencilerineyönelik yeni medya workshopları gerçekleştirilecek.Eğitimin ikinci ekseni, çevrede yaşayan insanları kapsıyor. Geçen yılKUDAKA’nın desteklediği bir kilim atölyesi gerçekleştirildi. Bu bağlamdaErzurum, Erzincan, Bayburt yöresi kilim geleneği bir sempozyumlakonu edinildi, öte yandan SODES’in desteklediği ehram atölyeleri halaçalışmalarını sürdürmektedir. Önümüzdeki dönemde doğal boya çalışmalarıbu kapsama dahil edilecektir.”Geleneksel ile çağdaşın buluşmasıHer yıl yeni bir sergiye ev sahipliği yapacak olan müze, bu sergiler ileçağdaş sanatçılarla geleneksel sanatçıları aynı zeminde buluşturmayıhedefliyor ve Prof. Dr. Koçan’ın ifadesiyle, ‘Bu tutumuyla akademik hiyerarşisorununu kapsamın dışında’ tutarak, insanoğlunun farklı ortamlardayaratma uğraşısını sergilemek istiyor.Koçan, sözlerini şöyle noktalıyor:“Avangardizmle geleneğin iç içe geçtiği bu sergiler her yıl yeni birkonseptle sürdürülecektir. İlk sergimiz zanaata ilgi duyan 20 sanatçınınyapıtlarından oluştu. Önümüzdeki sergi ise kadının yaratıcılığını konuedinecek. Konsepti mesafe ve temas olan bu sergi kadın özelinde birbuluşma gerçekleştirecek.”Bayburt’un Bayraktar Köyü, Çayırlar mevkiinde sıradışı görüntüsü vesıradışı hedefleriyle Baksı Müzesi, yalnızca müzeciliğin değil, Anadolutopraklarının da en hoş sürprizlerinden birini oluşturuyor.in the form of summer academies and workshops which alreadyattracted local peoples’ attention. Prof. Dr. Hüsamettin Koçandescribes their education programmes as a double track project:“The first track is art education. We will organize an internationalsummer academy next year at our contemporary art workshops.At the same time, we are working on the establishment of a mediacentre which will allow us to perform media workshops destinedto university students.The second track concerns the local population. We organized arug (kilim) workshop supported by KUDAKU (Kuzeydoğu AnadoluKalkınma Ajansı-Northeast Anatolia Development Agency). In thisframework, the rug weaving tradition of Erzurum, Erzincan, Bayburtregions was subject to a symposium. The ehram (local traditionalart of embroidery) workshops under the aegis of SODES(Social Assistance Programme) continue their activities. Naturaldyeing methods will be the next course on the agenda.”Meeting of the traditional with the contemporaneous artWith yearly exhibitions aimed at bringing together traditional andcontemporary artists, Prof. Dr. Koçan intends to display the creativepursuit of mankind in different environments “without hingingon academic hierarchy matters”.In Dr. Koçan’s words, “avant-garde and tradition will interpenetratein annual exhibitions based on a different concept each year.Our first exhibition consisted of the works of 20 artists with a particularinterest in traditional arts and crafts. Next year’s exhibitiontheme will be women’s creativity under the concept of distanceand contact”.At Bayburt’s Bayraktar village’s pastures area, the Baksı Museumis not only an unexpected surprise in terms of a museum but alsoone of the most extraordinary and pleasant surprises on the Anatoliansoil.59


özgen acar...arkeolojiyle, sanattarihiyle, kültürelmirasımızla ilgilenenherkesin tanıdığı, saygıve şükranla andığı birisim. o, meslek yaşamıbaşarılarla dolu birgazeteci olmasının yanısıra, yorgun herkül,karun hazineleri,elmalı definesi,boğazköy/hattuşasfenksi’ni ‘kurtarmaoperasyonlarının’ gizlikahramanlarından...KAYIP ESERLERİN PEŞİNDEbir gazeteciA JOURNALIST ON THETRAIL OF LOST TREASURESÖzgen Acar is a name wellknownto everyone familiarwith archaeology, art historyand issues related to ourcultural heritage. Besidesbeing an accomplishedjournalist, Özgen Acar is oneof the secret heroes behindthe “recovery operations” ofTurkey’s historical propertysuch as the Tired HeraclesStatue, the Karun Treasure, theElmalı Treasures, the Boğazköy/Hattusha Sphinx...60


<strong>MÜZE</strong> DERGİ: Türkiye’nin en önemli kültür sanat hazinelerininülkemize iadesi sürecine baktığımızda sık sık isminize rastlıyoruz.Tarihi ve kültürel değerlerimize duyduğunuz bu aşkın nasılbaşladığını anlatabilir misiniz?ÖZGEN ACAR: İzmir Tınaztepe İlkokulu’ndaki öğretmeniminemeği büyüktür. Tanrı Cahide Erkal’a uzun ve sağlıklı bir ömürversin. Kendisi bizi her çarşamba günü öğleden sonra müzelereve arkeolojik kazılara götürürdü. O zaman doçent olan EkremAkurgal, 1948 yılında ‘Eski İzmir’ kazısına başlamıştı. O da bizikazı alanlarında gezdirir, eserlerle ilgili bilgi verirdi. HalikarnasBalıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı da yakınımızda otururdu.Zaman zaman ziyaretine giderdim. Cevat Bey’in Demokrat İzmirGazetesi’nde yayınlanan yazılarını ailece okurduk. Bu topraklarınkültür mirasına sevgim ve ilgim bu çok kıymetli insanlarındesteğiyle çocukluğumda başladı.<strong>MÜZE</strong> DERGİ: Peki ilk olarak hangi kayıp eserin peşinedüştünüz?ÖZGEN ACAR: Gazetecilik yapmaya başlamıştım. Bir olayınizini sürmek, araştırmak anlamında bana mesleğimin büyükkatkıları oldu. 1970 Yılında Karun Hazineleri’nin Uşak’tankaçırıldığını öğrendim ve bir gazeteci olarak araştırmayabaşladım. 16 Yıl boyunca Uşak ve Manisa köylerinden KarunHazineleri’nin nasıl kaçırıldığının izini sürdüm. Güre ve İkiztepeköylerindeki iki mezar soygununda 150 parçadan fazla mücevherve kıymetli obje çalınmış, ülke dışına çıkartılmıştı. Bu eserlerinABD’deki Metropolitan Müzesi’nde sergilendiğini fark ettim.Yetkili mercilere haber vererek dava açılmasınayardımcı oldum. Bu uluslararası dava 6 yılsürdü, zaman aşımının dolmasına 13 günkala Metropolitan Müzesi yetkilileri pes etti.Davayı kaybedeceklerini anlamışlardı ve 1993yılında Karun Hazineleri’ni iade ettiler. EserlerinTürkiye’ye iade süreci bir milli davayadönüşmüştü. İadeyle birlikte herkesbüyük bir heyecan ve mutluluk yaşadı.<strong>MÜZE</strong> DERGİ: Karun Hazinesi,Türkiye’ye kazandırdığınız kültürelhazinelerin ilki. Ancak hazineninen önemli parçası KanatlıDenizatı Broşu çalındı. Busüreçte neler hissettiniz?ÖZGEN ACAR: Son yıllarda, tarihsel,kültürel, dinsel mirasın korunmasıanlamında olumlu gelişmelersağlandı. Ancak yeterli değil.Yurtdışına kaçırılan eserlerimizinbir bölümü ülkemize döndü. Yenieserlerin gitmesini önleyebiliyormuyuz? Bu soruların yanıtlarınıhala düşünüyorum.<strong>MÜZE</strong> DERGİ: YorgunHerkül’ün Türkiye’yegetirilmesinde de önemlikatkılarınız oldu. Bu süreçhakkında neler söyleyebilirsiniz?ÖZGEN ACAR: Yorgun Herkülheykelinin üstü MetropolitanMüzesi’nde bir Amerikalıçiftin koleksiyonundasergileniyordu. Alt parçası da1980’de Perge’de yürütülenbir bilimsel kazı sırasındabulunmuştu. Daha öncegörmediğim bu üst bölümün,I went to visit him from time to time. We used to read in family his articlespublished in the daily ‘Demokrat İzmir’. Thus, my attachment andpassion for the cultural heritage of this country originates actually frommy childhood thanks to the awareness acquired through the influenceof such illustrious names.<strong>MÜZE</strong> DERGİ: Which lost asset was the objective of your first investigation?ÖZGEN ACAR: The profession of journalism served as a practical trainingfor me in learning how to investigate and go after a given subject.In 1970, I learned that the Karun Treasures were smuggled out of ourUşak province and I started investigating the matter as a journalist. For16 years, I worked at the Uşak and Manisa region villages on findingout the circumstances of the smuggling. I established that over 150items of antique jewellery and other precious objects were stolen fromtwo tombs dug at the Güre and İkiztepe villages, and smuggled out ofthe country. I finally ascertained that these items were proudly put ondisplay at the Metropolitan Museum in New York. I alerted our competentauthorities and helped initiate legal proceedings with a view toobtaining their restitution. The international lawsuit lasted for six years.Metropolitan Museum officials, realizing that they were about to losethe case, gave up 13 days before the expiration of the legal timeout andreturned the artefacts to Turkey in 1993. The whole legal process hadturned out to become a national affair of honour for Turkey, so that ourpeople literally celebrated in great joy and excitement the restitution ofthe collection to Turkey.<strong>MÜZE</strong> DERGİ: The Karun Treasure is the first in a row of cultural assetsyou helped recover. But how did you feel when the principal piece ofthat collection, the golden ‘Winged Sea Horse Pin’ was again stolen?ÖZGEN ACAR: Progress has been made in recent years regarding protectionof our historical, cultural and religious heritage, but not yet sufficiently.Certain of our assets returned home. Still, I ask myself whetherwe are presently capable of preventing new cases of smuggling.<strong>MÜZE</strong> DERGİ: You contributed to a great extent to the repatriation ofthe upper half of the Tired Heracles statue. What can you tell us aboutthat process?ÖZGEN ACAR: The upper half of a Heraclesstatue was being displayed at theMetropolitan Museum as part of theprivate collection of an American couple.On the other hand, the lower halfof a statue presenting similarities withthe upper half in New York had beendiscovered at archaeological excavationsat Perge. I thought that the upperhalf which I had not seen before, mightbe the missing part belonging to the Pergelower half. I contacted the Antalya Museum.However it was not an easy task to provethat the two parts belonged together. Ittook quite a while, because experts werepretending that several similar statues hadbeen sculpted during that era in the regionand that, therefore, it was not possible todeduct from existing similarities that the twoparts were the actual halves of the same statue.Meanwhile, the upper half was no longer at theMetropolitan Museum. Eventually, team leader ofthe Perge excavation, late Prof. Jale İnan discov-Yorgun Herkül (solda) ve İhtiyar Balıkçı (sağda).Tired Heracles Statue and the Old FishermanStatue (left page).


ilanlarına gazetelerde ve televizyonlarda bolca rastlanıyor. İnternetegirip, ‘define’ ya da ‘antika’ sözcüklerinden birini yazdığınızdabu olayın boyutlarını kendi gözlerinizle daha iyi görebilirsiniz.Defineciliği önleyecek yasal değişiklik yapılmalı ve güvenlikönlemleri artırılmalı.<strong>MÜZE</strong> DERGİ: Kültür mirasımızın ülkeye kazandırılması konusundaçabalarken nasıl engellerle karşılaştınız? Karşınızda yasadışı işlerleuğraşan karanlık insanlar, büyük koleksiyoncular hatta kimi zamandevletlerin önemli kurumları bulunuyordu.ÖZGEN ACAR: Karun Hazinesi ve Elmalı Definesi araştırmalarımdave yayın sonrasında kaçakçılar ve ilgili iki bakan tarafından davaedildim. Aklandım. Bazı kaçakçılar beni kaçırıp öldürecekleritehdidinde bulundu.<strong>MÜZE</strong> DERGİ: Peki can güvenliğinizi bile hiçe sayarakaraştırmalarınızı sürdürmenizdeki motivasyon neydi?ÖZGEN ACAR: Karun Hazinesi olayını, Türkiye’ye gelen İngilizSunday Times gazetesi muhabiri Peter Hopkirk’ten duymuştum. Birİngiliz gazeteci Türkiye’den ABD’ye kaçırılan hazinenin peşindeydi.Hazine İngiltere’den kaçırılmamıştı. İngiltere’deki bir müzeye degizlice satılmamıştı... Peki, bu İngiliz gazeteciye ne oluyordu? Nedenburnunu Türkiye ve ABD’deki müzenin işlerine sokuyordu? Çünkü,ona göre tarihsel miras ne Türkiye’nin, ne de ABD’nindi. O hazine,tüm insanlığın ortak mirasıydı. Kaçırılamaz, yağmalanamazdı. Tüminsanlık adına Türkiye’de korunmalıydı. Onun hareket noktası banaders oldu. Bir İngiliz gazetecinin bu tavrı takınmış olması banacesaret verdi. Kendi kendime, “Kültürel mirasımız için savaşırkenkorkmamalı, ne olursa olsun bu işin peşini bırakmamalıyım” dedim.Ama ne yazık ki o dönem benim bu çabama destek olan, benim gibidüşünen insanlar yoktu.<strong>MÜZE</strong> DERGİ: Şu an izini sürdüğünüz başka kültürel miraslarımızvar mı?ÖZGEN ACAR: Afrodisias’tan çalınıp Almanya’ya götürülen ‘İhtiyarBalıkçı’, Burdur Kremna’dan çalınan ve ABD’deki Paul GettyMüzesi’nde sergilenen ‘Esin Perileri’ heykelleri gibi 3-4 dosyayıdaha takip ediyorum.Çorum, Boğazkale Müzesi içinden görüntüler (üstte). Karun Hazineleri’ndenbir vazo (sağda).Views from the inside of the Boğazkale Museum, Çorum (above). A vase fromthe Karun Treasures (right).64the internet to realize the size of the problem. There must be a newlegislation to prevent treasure hunting and improved securitydispositions.<strong>MÜZE</strong> DERGİ: Which obstacles were on your way while fightingfor the recovery of cultural assets? Obscure individuals engagingin illegal activities, major art collectors and sometimes evenState organs?ÖZGEN ACAR: During my investigation and my reporting regardingthe Karun and Elmalı Treasures, I was sued by the smugglersand by two ministers. I was acquitted in all cases. Some smugglerseven threatened that they would kidnap and kill me.<strong>MÜZE</strong> DERGİ: What was the motive behind your insistence topursue your investigations against all odds, even disregardingyour own security?ÖZGEN ACAR: I learned about the Karun Treasure affair froma British journalist, Peter Hopkirk, a reporter from the SundayTimes who came to Turkey to investigate the issue of a collectionsmuggled out of our country into the United States. I wonderedwhy a British reporter without direct concern took such a keeninterest in a smuggling affair not taking place in Britain and notinvolving British museums. His approach was that the historicalheritage belonged neither to Turkey nor to the USA; that thestolen treasure was the common heritage of the entire mankindand that no one should be allowed to plunder and smuggle humankind’scollective heritage. In that perspective, Turkey shouldbe protected from looters on behalf of the world community. Hisattitude opened my eyes as a perfect lesson. I was encouragedto fight on my part to protect our cultural heritage. I shouldstruggle for this lofty ideal without fearno matter what happens. But unfortunately,there were not many people, atthat time, who thought likewise aroundme.<strong>MÜZE</strong> DERGİ: Are you currently pursuingother cultural assets?ÖZGEN ACAR: I am following-upon a few items such as The OldFisherman statue stolen fromAphrodisias and transferred toGermany, the Inspiration Fairiesstolen from Burdur Kremna currentlyon display at the Paul Getty Museumin California.


SANDIK ODASIStorage RoomYazı-TextAylin Şen66


keolojinin ‘sandık odası’ efsaneler ya da lanet söylentileriyle,tutkulu arayışların ya da hazin vazgeçişlerinöyküleriyle doludur. Ama içlerinde öyle iki öyküvardır ki, diğerleri asla boy ölçüşemez.Üstelik, o iki öykü birbirinin tam zıddı özelliklertaşır. Çünkü biri hakkında neredeyse tek bir ipucu yoktur. Diğerinde ise,‘bilmece’ dünyanın, bilim insanlarının, kazı ekiplerinin gözü önündeolduğu halde çözülememiştir.Önce ilk sandığı açalım; Moğol Hükümdarı Cengiz Han’ın mezarı hakkındakiefsanenin izini sürelim. Cengiz Han, 18 Ağustos 1227 günü öldü.Bir sefer sırasında hastalanıp öldü diyen de var, attan düştü diyen de.Ancak, ölüm nedeni bir yana, asıl büyük sır bu efsanevi hükümdarınmezarı hakkında.Tarihi fantezilerle süslemeyi sevenlere göre, Cengiz Han ‘mezarımın yeriasla bilinmesin, bulunmasın’ diye vasiyet etmişti. Bu nedenle mezarıbulunamasın diye, olağanüstü önlemler alındı. Onu gömen bin asker,törenden sonra öldürüldü. Onları öldüren 800 asker de aynı akıbeteuğradı. Ardından, binlerce at mezarın üzerinden geçirilerek mezarla ilgilitüm izler dağıtıldı, silindi!Son cümlenin sonundaki ünlem, fantezinin boyutunu vurgulamak için.Çünkü öyküde pek az doğru var. Öncelikle mezar yerinin gizli olması,bir Moğol geleneği. Bugün bile Orta ve Uzak Asya’da bazı topluluklarbenzer gelenekleri sürdürüyor. Cengiz Han döneminde ise buna titizlikleuyulurdu. O nedenle gömüldüğü yerin üzerinde gerçekten de atlargeçirilerek izler yok edilmişti. Her ne kadar atların sayısı binlere varmasada, Cengiz Han’ın şanına yakışır olduğu söylenebilir. Ölümünden öncekihaftaların, ayların izi sürülerek mezarın yeri de yaklaşık olarak tahminedilebilir.Nitekim, Cengiz Han’ın Burhan-Haldun dağları arasında bir yerde gömülüolduğuna inanılır. Ama izler de, ipuçları da orada sona erer. Bölgedekazı ya da araştırma yapan ekipler, zaman zaman sonuca ulaştığınıdüşünüp heyecanlansa da, eve hep eli boş döner.Açılamayan kapıCengiz Han’ın mezarı kadar büyük bir bilmece de, Nemrut Dağı’ndakimezar. Üstelik, bu kez mezarın yeri belli. Hatta neredeyse uzansanızulaşacakmışsınız gibi yakın. Ama bir o kadar da uzak.Mezar, Kommagene Kralı I. Antiochos’un. Çağının, hatta dünya tarihininbu en ilginç ve önemli figürü bilindiği kadarıyla Nemrut Dağı’na gömüldü.Mezarın -muhtemelen- hemen üzerindeki tanrı heykelleri bu konudaArchaeology’s “storage room” is full of myths, curse rumours, passionatequests or sad renunciation stories. However, there are two storiesamong them which surpass all the others, actually two stories of oppositenature. The first one does not deliver any clue at all. The other “riddle”stands there in the open in front of scholars and excavation teamswith no one being able to solve the puzzle up until today.Let us open the first chest first; follow the path of the myth concerningGenghis Khan’s grave. Genghis Khan died on 18 August 1227. Somebelieve that the legendary ruler fell sick and died during a militarycampaign, others speculate that he fell from horseback. But the actualenigma is the whereabouts of his tomb.According to those who like to ornament history with phantasies, it wasGenghis Khan’s own will to be buried at an unknown place that no oneshould find, and that accordingly, extraordinary measures were taken tohide his burial location. The thousand soldiers who buried him were executedafter the funeral ceremony. The eight hundred soldiers who killedthem shared the same fate and eventually, thousands of horses crushedand trampled the soil over his tomb so that any possibly remaining traceshould disappear!The exclamation mark above is to emphasize the size of the phantasy,since there is very little truth in this whole story. First of all, it is aMongolian tradition to keep burial places secret. Even today, similartraditions continue to exist in certain communities in Central Asia andthe Far-East. It is evident that this tradition was strictly observed duringGenghis Khan’s era. It is a matter of fact that horses trampled the soilover his tomb to destroy any possible sign. A number of horses commensuratewith the ruler’s glory were probably employed to this endeven if not thousands of them. It should not be impossible to guessapproximately the place where he is buried by following the path of hismovements weeks or months before his death. Hence, it is believedthat Genghis Khan is most likely buried somewhere in the proximity ofthe Burhan Haldun mountain, rumoured to be his birthplace as well asthe purported location of his tomb. However, albeit various excavationteams attempted several times to discover that tomb, no one succeededup to this date.68


en açık kanıt. Neredeyse yolu gösteren bir işaret. Ancak o yol, yüzyılayakın bir süredir yapılan araştırmalara rağmen hiçbir yere çıkmıyor.Çünkü mezarı koruyan, tanrılar değil, insan aklının bulduğu en çarpıcıyöntem. 150 metre çapında, 50 metre yüksekliğinde bir tümülüs. Herne kadar ölçüler böyle devasa, tümülüs de dağın 2150 metre yüksekliğindeolsa bile, günümüz koşulları ve teknolojisinde ‘aşılamaz’ değil.Oysa, bugüne kadar aşabilen çıkmadı.Bu konuda en ısrarlı çabayı, yaşamını Antiochos’un mezarını bulmayaadayan Amerikalı arkeolog Teheras Goell gösterdi. Dr. Friedrich Doernerile birlikte 1953 ile 1973 yılları arasında, yani tam 20 yıl boyuncakazılar yaptı. Araştırmaları, onu ve ekibini Nemrut Dağı’nın tepesindekitümülüse yada dilimizdeki karşılığıyla höyüğe yönlendiriyordu. Nevar ki, höyük, yumurta büyüklüğünde milyonlarca taştan oluşmuştu.Mezara ulaşabilecekleri bir tünel kazmaya kalkıştıklarında, o küçük taşlar,bir çığ gibi üzerlerine yağıyordu. Höyük, hangi köşesinden nasıl birkazı yapılırsa yapılsın geçit vermiyordu. Goell, yıllarca uğraştı. Gelişenteknolojiden de yararlanarak, tümülüsün altında bir “oyuk” tesbit etti.Gerçi bunun, mezar mı yoksa doğal bir mağara mı olduğu anlaşılamadı.Yine de Goell, Kommagene Kralı I. Antiochos’un mezarının da,sırlarının da orada olduğuna inandı. Belki de bu inançla o kadar uzunsüre inat etti. Kazı ve araştırmalarını ısrarla sürdürdü. Ancak, 20 yılınsonunda pes etti. 1973 yılında ülkesine geri döndü.1985 yılında, 84 yaşında öldüğünde, hiç kuşkusuz büyük bir hayalkırıklığı içindeydi. Çok yaklaşmış ama ulaşamamıştı.. Çok istemiş amaelde edememişti...Uygarlıkların beşiği Anadolu’da, benzersiz bir uygarlığın temelini atanAntiochos sırlarının kapısını açmamıştı.Herşeye rağmen, bilim insanları hedeflerinin, hayallerinin peşindekoşmayı sürdürüyor. İpuçlarını, yeni olasılıklara göre yeniden değerlendiriyor.Örneğin mezar, antik dünyada ölümü simgeleyen batıterasında olabilir mi? Bugüne kadar doğu terasında sürdürülen kazılar,yanlış yolu mu izliyordu? Akıl ve teknoloji her nerede olursa olsun,Nemrut’un bağrındaki sırrı çözebilecek mi?Ya da, Cengiz Han’ın mezarı yüzlerce yıl sonra ortaya çıkartılabilecekmi? Ve bize kendisi hakkında daha fazla şey anlatabilecek mi? Yoksaher iki mezar, arkeolojinin ‘sandık odası’nda tozlanıp unutulacak mı?Sorular sonsuza kadar uzanabilir. Ancak yanıt tek: Aramakla bulamayabilirsiniz,ama bulanlar sadece ve sadece arayanlardır!Cengiz Han adına yapılmış temsili anıtlar (solda) ve Nemrut Dağı (altta).Imaginative statues of Genghis Khan (on the left) and the Nemrut Mountain(below).The door which cannot be openedAnother big mystery is the tomb under the Nemrut Mountain in Anatolia.In this case the location of the tomb is best known. It is there underthe mountain at touching distance on the one hand, but no less remoteon the other hand. This is the tomb-sanctuary of Antiochos I, King ofCommagene of the first century BC. Evidence to the existence of hisgrave under this huge tumulus are the various deity sculptures on topof this hill, standing there for centuries as signs showing the way. Butthat way is a dead-end which leads nowhere, since nobody was able toaccede to the royal tomb for the last one hundred years during whichvarious attempts were made.The burial room is not protected by gods but interestingly by humaningenuity: a circular tumulus with a diameter of 150 meters and a heightof 50 meters, at an altitude of 2150 meters, obviously nothing insurmountablewithin today’s modern technology. Nonetheless, no one wasable to surmount the dilemma. The one who put in the most insistingeffort was American Archaeologist Theresa Goell. Together with GermanArchaeologist Prof. Dr. Friedrich Karl Dörner, she took part in excavationsat Nemrut Mountain for twenty years from 1953 to 1973. Thetumulus consisting of millions of egg-sized rounded stones, every timethey attempted to dig into the hillock, thousands of these stones haileddown like an avalanche and obstructed any passage under the mountain.They found a cavity under the hill which they hoped to be the wayto the tomb. But it has not been possible to establish whether it wasthe actual gate to the tomb or just a natural cavern. Their relentlessefforts did not yield the expected results. Nevertheless, Theresa Goellcontinued all her life to believe that the tomb-sanctuary and secrets ofKing Antiochos were buried there. She only gave up her scrutiny after 20years of unrelenting research work and returned home in 1973.She was undoubtedly in a great disappointment, when she died at age84 in 1985. She had come so close to the goal, but had not been able toattain it, opening the door to the secrets of King Antiochos, the founderof a unique culture in Anatolia, the cradle of civilizations.Notwithstanding such failures, scholars continue to pursue theirdreams, their goals, re-assessing clues from a new perspective, in thelight of different prospects. May the tomb be located at the westernterrace, symbolizing death in the Antique world, contrary to all theresearch conducted at the eastern terrace before? Will the human intelligenceand modern technology be able to solve the puzzle at the heartof Nemrut?And, will there be a way to discover the tomb of Genghis Khan after somany centuries? Or will both stories gather dust in the storage roomof archaeology and be buried in oblivion? Questions can be extendedendlessly. Though there is only one answer: maybe you cannot alwaysfind what you are looking for, but only those who keep searching areable to find!69


Günlük detaylardan tarihte bir yolculuğa!günlük yaşama ait objelerkişiler ve dönemlerle ilgilineler anlatır? kullandığımızcep telefonu, kalem hattamutfak aletlerimiz bizimleilgili hangi ipuçlarını verir?‘osmanlı’da günlük yaşamnesneleri’ isimli kitap işte busoruların peşine düşüyor.saraydan mütevazı evlereuzanan bu yolculukta,dönemin insanının hayatabakışını algılamamızarehberlik ediyor.Osmanlı’nın günlükyaşamda kullandığıobjeler bir sanat ve hayattarzını günümüzdünyasına taşıyor.The articles of daily lifeused by the Ottomansconvey a special way oflife and art style to ourpresent-day world.70


Osmanlı İmparatorluğu, sadece hükmettiği ülkelerin genişliği,askeri stratejisi ve görkemli saray hayatıyla anlatılır. Oysaki Osmanlı İmparatorluğu, kendisinden önce o topraklarahükmeden milletlerden aldığı kültürel mirası, kendi dini ve sosyaldeğerleriyle harmanlamış ve bambaşka bir yaşama kültürü deoluşturmuştur. Çok ulusluluğun oluşturduğu rengarenk mozaikOsmanlı İmparatorluğu’nun hükmettiği tüm topraklarda, enmütevazı evlerden, görkemli konaklara, hanlara ve kervansaraylarayayılmıştır. Üstelik estetikten felsefeye kadar pek çok alana bukültürün damgaları vurulmuştur.M. Şinasi Acar’ın eseri olan ‘Osmanlı’da Günlük YaşamNesneleri’ isimli kitap, Osmanlı kültürününgünlük yaşama vurduğu damganın izini,bazıları zanaat bazıları ise sanat eserisayılabilecek küçük objeler üzerindensürüyor. YEM Yayın tarafından 2011yılında ilk baskısı hazırlanan kitaptaneler yok ki? Kemer tokalarından,gülabdanlara, buhurdanlıklardan,mühürlere hatta hokka ve divitlerekadar pek çok günlük yaşam nesnesi,okuyucular için tarihte bir yolculukhazırlıyor. Bir gülabdan, Osmanlı’nınkonuk ağırlarken gösterdiği inceliğihatırlatıyor, bir kemer tokası ileErmeni ustalar ve onların Müslümançıraklarının mücevher işçiliğini nasılbir sanat haline getirdiğini görme fırsatısunuyor.Osmanlı’da Günlük Yaşam Nesneleri isimli kitabınsayfalarını çevirirken, bir hokka ve divitten yola çıkarak,ucu yakılmış aşk mektuplarının nasıl yazıldığını en canlı haliylegörebilmek, o dönem insanının aşkı algılayışına dair ipuçları eldeetmek de mümkün.A journey into history through detailsof daily lifeWhat do articles of daily use communicate concerning persons and eras? Which clues docellular phones, pen, kitchen utensils we use reveal about us? The book entitled “Articles ofdaily life in the Ottoman era” investigates these questions, sheds light on peoples’ outlookon life during the Ottoman era, within a journey reaching over from palaces into unpretentioushomes.The Ottoman Empire is usually referred to in terms of the geographic extent of its territories, itsmilitary strategies and the grandiose lifestyle of its palaces. Yet at the same time, the Ottomanshave created a genuine culture of life by blending the cultural heritage of the civilizations whichpreceded them on the same soil with their own religious and social values. The colourful mosaicstemming from the multinational character of the Empire was reflected on all aspects of lifefrom the most humble homes to the richest mansions and to lodgings and caravanserais inthe whole Ottoman geography. This blend of cultures left its mark in all fields, likefor instance, as much in the area of aesthetics as in the philosophical domain.The book “Articles of daily life in the Ottoman era” written by author Şinasi Acarand first published in 2011 by the YEM publishing house, follows the footprintsof Ottoman culture on the area of daily lifestyles through little objects amongwhich some are just artisanal handworks whereas others can be considered worksof art. A great variety of items to be admired in this book, from belt buckles torose water flasks, from incense-burners to seals and inkpots and pen-cases withinkwell set the stage for a journey through history. A rose water flask is testimonyto the graceful hospitality tradition of the Ottomans in welcoming and treatingtheir guests with refinement, a belt buckle is witnessing to the level of artisticperfection reached by Armenian jewellers and their Turkish apprentices. The penand inkpots lead to imagine the devoted spirit in which letters with one cornerburned were written, as signs reflecting the self-sacrificing approach to love of thepeople of that era.71


Kaman-Kalehöyük Arkeoloji Müzesi,Avrupa’da yılın müzesi adayıH A B E R T U R UN E W S I N S H O R TJapon Hükümeti’nin karşılıksız kültürel hibe programıyla inşa edilen vegeçen yıl, ‘En İyi Yeşil Müze’ ödülüne layık görülen Kaman-Kalehöyük ArkeolojiMüzesi, bu yıl da, ‘Avrupa’da Yılın Müzesi 2012 Yarışması’na adaygösterildi. Türk-Japon dostluk ve işbirliğinin sembolü olarak kabul edilenarkeoloji müzesini, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve JaponPrensi Takahito Mikasa açmıştı.Kaman-Kalehöyük Museum of ArchaeologyCandidate to the ‘European Museumof the Year Award’Deprem tarihi de vurduVan’da meydana gelen iki ayrı deprem tarihi ve kültürel mirasımıza da darbevurdu. Urartular döneminden kalma nadide eserleriyle ünlü Van Müzesi’ninduvarları çatladı. Kesin hasar tespitinin yapılabilmesi için artçı depremlerinson bulması bekleniyor. Van’daki depremlerden hasar gören diğer kültür mirasımızise Akdamar Kilisesi. Kubbesinde çatlaklar meydana gelen kilisenin hasartespiti ve onarım çalışmaları da önümüzdeki günlerde başlayacak.The Kaman-Kalehöyük Museum of Archaeology, built by virtue of a donationby the Japanese Government, provided within the framework of its culturalgrants programme, is nominated as candidate for the ‘2012 European Museumof the Year Award’. The museum, which had been jointly inaugurated byMinister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay and Prince Takahito Mikasafrom the Japanese Imperial Family as a symbol of Turkish-Japanesefriendship, was already accorded last year the ‘Best Green Museum Award’.Klazomenai’de Antik Tiyatrogün yüzüne çıkartıldıİzmir’in Urla ilçesindeki Klazomenai Antik Kenti’nde sürdürülen kazı çalışmalarındaHelenistik Dönem’e ait 5 bin kişi kapasiteli olduğu tahminedilen antik bir tiyatro gün yüzüne çıkartıldı. Kazı Başkanı Prof. Dr. YaşarErsoy, “Bu yıl Klazomenai’de yapılan kazılarda kentteki anıtsal yapılarınortaya çıkartılmasına ağırlık vermiştik. Bu çerçevede şehrin devamı niteliğindekiKarantina Adası’ndaki kazı sahasında antik bir tiyatro yapısınaulaştık. Kazılarımız devam edecek” diye konuştu.The Van earthquake hit also historyThe two recent earthquakes at Van province hit also our historical and culturalheritage besides causing tragic loss of human lives and injuries. The VanMuseum known for its very precious rare artefacts originating from the AncientAnatolian Urartu civilization has suffered structural damage. The otherdamage occurred in the form of cracks at the dome of the historical AkdamarChurch.Damage assessment and restoration work will begin following the end of theaftershock earthquakes.Antique Theatre brought to thedaylight in KlazomenaiA new antique theatre from the Hellenistic Period, estimated to have acapacity of 5 thousand seats, was recently uncovered during the excavationsat Klazomenai (Clazomenae) Ancient City in Urla near Izmir. Headof the excavations team, Prof. Dr. Yaşar Ersoy declared: “This year, weaccorded priority in our excavations, to uncovering the monumental structuresof Klazomenai. In this framework, we came across an antique theatreon the Karantina Island which is integral part of the antique settlement.We will continue our research.”72


Datçalılar Knidos Aslanı’nı geri istiyorYorgun Herkül heykelinin ABD’den getirilmesi İngiltere’deki British Museum’da sergilenenKnidos Aslanı heykelini isteyen Datçalılar’a umut oldu. Muğla’nın Datça ilçesininsınırları içinde bulunan Knidos Antik Kenti’nden yaklaşık 150 yıl önce alınan, özelizinle savaş gemisine konularak İngiltere’ye götürülen Knidos Aslanı ve Knidos Demeteriheykellerinin iade edilmesi için mücadele başlatan Datçalılar, Yorgun Herkül’üngeri getirilmesiyle kampanya çalışmalarını hızlandırdı.The inhabitants of Datça claim back their Knidos LionThe recent repatriation of the upper half of theTired Heracles Statue from the USAwas a source of hope for the people of Datça who demand the restitution of theKnidos Lion by the United Kingdom. A statue of Demeter and a colossal figure of alion carved out of one block of marble, discovered 150 years ago at the Knidos Ancientcity within the borders of Datça county, Muğla province, were transferred on a navalship to London, upon a special authorization from Ottoman authorities, by ArchaeologistSir Charles Newton. Both are on display at the British Museum since then. Thepeople of Datça sped up the campaign for the return of the statues to their homelandsince the repatriation of Heracles to Antalya.Side Müzesi ikinci Roma Aslanı’nı bekliyorAntalya’nın Manavgat İlçesi’ne bağlı Side Antik Kenti’nde yapılan kazı çalışmalarındagün yüzüne çıkartılan iki aslan heykelinden biri ziyaretçileriylebuluştu. Gövdesinden ikiye bölünmüş haldeki heykellerin restorasyon ve onarımçalışmalarını yürüten Beyzade Yaycıoğlu, “Bulunan aslan heykellerindenbiri onarıldı. Müzenin bahçesinde sergileniyor. Diğerinin üzerinde yapılançalışmaların da sonuna geldik. En kısa zamanda iki aslanımız da ziyaretçilerimiziselamlayacak” dedi.Side Museum is expecting theSecond Roman LionOne of the two marble lion statues from the Roman period discovered at theSide Ancient City at Manavgat county, Antalya province, was put on displayat the Side Museum. Beyzade Yaycıoğlu, leader of the archaeologicalteam conducting the restoration and repair work on the statues found bothsplit in two parts, declared: “We completed the restoration of one of the twolion sculptures. It is now on display at the museum’s courtyard. We almostfinished the repair work on the second lion as well. Both lion statues will beable to welcome their visitors at the museum shortly.”Üç satırlık kitabe tarihi değiştirecekÇanakkale’nin Biga ilçesi Kemer Köyü sınırında yer alan Parion Antik Kentikazılarında üç satırlık Frigce bir yazıt bulundu. Yazıt, Frig Devleti’nintopraklarının sanıldığının aksine İç Anadolu ile sınırlı kalmayıp MarmaraBölgesi’ne kadar uzandığını ortaya koydu. Bulunan kitabe, bilinen Frig tarihinideğiştirecek.An inscription of three lines willchange historyA tablet with a three lines inscription inPhrygian language, revealing that the territoryof the Phrygian State was not limited to CentralAnatolia but extended all the way to theMarmara Region was discovered at the ParionAncient City excavations near Çanakkale. These three lines will probably leadto the revision of the basic tenets of Phrygian historiography.Akdeniz Turizm ArkeolojiFuarı’nın onur konuğu TürkiyeTürkiye, dünyanın en önemli arkeoloji fuarlarından Akdeniz Turizm ArkeolojiFuarı’nın onur konuğu oldu. 17-20 Kasım 2011 tarihleri arasında İtalya’nın Paestumkentinde düzenlenen fuarda Türkiye’yi Kültür ve Turizm Bakanı ErtuğrulGünay temsil etti. Fuara TÜRSAB-MTM İş Ortaklığı adına TÜRSAB GenelMüdürü Hakan Himmetoğlu ve TÜRSAB-MTM Satış Pazarlama DirektörüKibele Eren katıldı.Turkey, Guest of Honour atMediterranean Archaeological Tourism FairTurkey was the official hostcountry at the XIV. MediterraneanArchaeological Tourism Bourseheld on 17-20 November 2011 inPaestum, Italy. Turkey wasrepresented at the event byMinister of Culture and TourismErtuğrul Günay. TÜRSAB-MTMJoint Venture was represented atthe fair by TÜRSAB GeneralManager Hakan Himmetoğlu andTÜRSAB-MTM MarketingDirector Kibele Eren.73


T A K V İ M c a l e n d a rOcak • Şubat • Mart2012January • February • MarchSuretin Sireti Pera’daSuna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi 80 yılı geride bırakan Türkiye CumhuriyetiMerkez Bankası’nı, kuruluşu kadar köklü bir sanat koleksiyonuyla konukediyor. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Sanat Koleksiyonu’ndan bir seçki:Suretin Sireti isimli sergi 31 Aralık tarihine kadar izlenebilir.‘Suretin Sireti’ Exhibition at Pera Museumİstanbul Modern’den sergi yağmuru!İstanbul Modern, 22 Ocak’a kadar sürecek çok özel bir sergiye ev sahipliğiyapıyor: Hayal ve Hakikat Türkiye’den Modern ve Çağdaş Kadın Sanatçılarisimli sergi Türkiye’nin toplumsal ve kültürel dönüşümünü kadın sanatçılarıneserleri üzerinden göstermeyi amaçlıyor.İstanbul Modern’in 23’üncü fotoğraf sergisi olan Tekinsiz Karşılaşmalar,fotoğrafın üretim ve sergileme biçimleriyle sunduğu yeni olanaklara dikkatçekmeyi amaçlıyor. 22 Ocak 2012 tarihine kadar izlenebilecek olan sergininküratörleri Çelenk Bafra ve Levent Çalıkoğlu.On the 80 th anniversary of the Turkish Central Bank, an exhibition entitledSuretin Sireti (Theme: Reflection of the inner conscience on human face)consisting of a selection from the paintings of the Turkish Central Bank’s ArtCollection, continues at Suna and İnan Kıraç Foundation’s Pera Museum until31 st December.Downpour of exhibitions at İstanbul Modernİstanbul Modern Galleries will host a series of exhibitions to continue until 22January 2012. Currently it is hosting, as a reflection of the country’s social andcultural transition into modernity, an exhibition called “Dream and Reality,Modern and Contemporary Female Artists from Turkey” -inspired from anovel co-authored by first Turkish female novelist Fatma Aliye and writerAhmet Mithat- consisting of the works, from 1891 onwards, of 75 femaleTurkish artists.İstanbul Modern’s 23 rd photography exhibition, entitled ‘Strange Encounters’aims at drawing attention to the possibilities offered by the production anddisplaying methods of the art of photography. Curators of the exhibitionopen until 22 January 2012 are Çelenk Bafra and İstanbul Modern’s ChiefCurator, Levent Çalıkoğlu.CerModern, ‘gurbet’isorguluyor!Ankara’nın ilk modern sanat merkezi olanCerModern, sıradışı bir sergiye evsahipliğiyapıyor. Fiktion Okzident isimli sergi, Türkiyeile Almanya arasındaki kültürel etkileşiminizini sanat yoluyla sürüyor. Her ikiülkeden gelen 18 sanatçının, heykel, fotoğraf,video, resim ve enstelasyonlarına yerverilen serginin küratörlüğünü JohannesOdenthal, Çetin Güzelhan ve Emre Zeytinoğluyapıyor. Türkiye’nin Almanya’yaişçi göndermeye başlamasının 50’inci yılınedeniyle düzenlenen sergi 15 Aralık’tan 29Şubat’a kadar ziyaret edilebilecek.CerModern is ‘addressing’cultural interaction!Ankara’s first modern art center CerModernwill soon host an out of the ordinary event.Under the title Fiktion Okzident (FictionOccident), the exhibition will follow the trail ofthe cultural interaction between Turkey andGermany by way of artistic creation. 18 artistsfrom both countries will exhibit their sculptures,photos, videos, paintings and installations.Johannes Odenthal, Çetin Güzelhan and EmreZeytinoğlu are the curators of this exhibitionorganized on the occasion of the 50 th anniversaryof the agreement between Turkey and Germanyon the recruitment of the so-called Turkishguest-workers. It will be open from 15 December2011 until 29 February 2012.74


İstanbullaşmak hiç bu kadarsanatsal olmamıştı!İstanbul’u İstanbul yapan tüm ögelerin görünürlükkazanmasını amaçlayan ve 13 Eylül’de açılanİstanbullaşmak isimli sergi 31 Aralık’a kadar izlenebilecek.İstanbullaşmak sergisinin temelini, çeşitli kültür kurumlarınınyanı sıra, birçok kişisel ve özel arşivdeyer alan yüzlerce görüntü ve yazının toplandığı,interaktif bir veritabanı oluşturuyor. Sergi için özeltasarlanan bir arayüzle izleyicinin kullanımına sunulacakveritabanı; 1999’dan 2011’e kadar üretilensanatçı videoları, fotoğraf serileri, belgesel filmler,haber klipleri, karikatürler ve mimari projeleri, 80kavram altında izleyiciyle buluşturuyor. Yer SaltBeyoğlu Galeri.Becoming ‹stanbul never hasbeen that artistic!The exhibition entitled İstanbullaşmak (Becoming‹stanbul) inaugurated on 13 September 2011 will continueuntil 31 st December 2011. Aim of the exhibitionis to confer visibility to all constituting elements of‹stanbul. The exhibition material originating frommultiple sources such as cultural institutions’ archivesas well as private and personal archives wasgathered into a database including hundreds of picturesand written texts. The exhibition which willbe made available to the public through a speciallydesigned interface, presents under 80 different concepts,video-productions, photo series, documentaries,news clips, cartoons and architectural projects,created between 1991-2011. Location: Salt BeyoğluGallery.Borusan’dan sanat şöleniBorusan Kültür Sanat 2012 kışını hızlı bir etkinlik takvimiyle karşılıyor: AryaKraliçesi olarak anılan soprano Elena Fink, 12 Ocak 2012’de Lütfi KırdarKongre ve Sergi Sarayı’nda.Branford Marsalis Caz’dan funk’a blues’dan klasiğe elini attığı her müziktüründe harikalar yaratan Marsalis 23 Şubat 2012’de Lütfi Kırdar’da hayranlarıile buluşacak.Frigya Kralı Midas hakkında bilinen onlarca söylencenin arasında en bilinenieşek kulaklarıdır. Kral Midas Operası 8 Mart’ta Lütfi Kırdar Kongre veSergi Sarayı’nda.Martin Grubinger, ya da tutkunun perküsyonla birleşmesi. Çaldığı tümperküsyon aletlerini yepyeni müzikal boyutlara taşıyan Grubinger yine 29Mart’ta Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda.Art feast from BorusanBorusan Culture and Art Centre welcomes winter 2012 with an overwhelmingevents calendar. In this framework, the queen of operatic aria, soprano ElenaFink will take stage on 12 January 2012 at Lütfi Kırdar Convention and ExhibitionCentre.Music wizard from jazz to funk and blues, Branford Marsalis will perform on 23February 2012 at Lütfi Kırdar as well.Among all different myths regarding Phrygian King Midas, the best known isthe one about his donkey ears. The opera King Midas will be on stage at theLütfi Kırdar Center on 8 March 2012.Fusion of passion and percussion: Martin Gruber, reaching new musical dimensionswith percussion instruments, will perform on 29 March 2012 also at theLütfi Kırdar Center.Elana FinkMartin GrubingerPiyanist Uğurlu Kapalıçarşı’nın550’inci yaşı için tekrar sahnedeKapalıçarşı’nın 550. Yılı etkinliklerinin açılış konserini veren Tuluyhan Uğurlu,etkinliklerin finalinde de izleyicileriyle buluşacak.Kapalıçarşı Esnafları Derneği’nin katkılarıyla 25 Aralık Pazar günü saat15.30’da çarşının en büyük caddesi olan Kalpakçılar Caddesi’nde gerçekleşecekolan konserde Uğurlu bu kez İstanbul’da asırlarca kardeşçe yaşayan üç dininmensuplarının ilahilerine piyanosu ile eşlik edecek.Konserin bir başka bölümünde ise Uğurlu, sahneyi Mehter Takımı ile paylaşacak.Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan Kapalıçarşı’da Osmanlı AskeriBandosu (mehteran) bu kez piyano ile buluşacak ve dün-bugün, Doğu ve Batıarasında köprüler kurulacak.Pianist Uğurlu at the 550 thanniversary of the Grand (Covered) BazaarPianist Tuluyhan Uğurlu who performed a concert at the Inaugural Ceremonyof the 550 th Anniversary of İstanbul Grand Bazaar, will take stageagain at the Closing Ceremony of these events on Sunday, 25 December2011. The concert will take place under the auspices of the ‘Associationof Covered Bazaar Artisans’ at Grand Bazaar’s main street KalpakçılarCaddesi. Uğurlu will accompany on the piano, choirs consisting of membersof the three religions having lived in fraternal togetherness for centuriesin İstanbul, who will sing sacred chants.In the second part of the concert, Uğurlu will share the stage with thetraditional Janissary Band (Mehter Takımı). On this occasion, the OttomanMilitary Band (Mehteran) will meet the piano, thus paving the wayto building bridges between East and West and yesterday and today.75


TÜRSAB-MTM<strong>MÜZE</strong> REHBERİTÜRSAB-MTM MUSEUMS GUIDEİLCITY<strong>MÜZE</strong>MUSEUMKAPALICLOSEDKASIM-MARTNOVEMBER-MARCHNİSAN-EKİMAPRIL-OCTOBERİLETİŞİMCONTACTAksaray Ihlara Vadisi Örenyeri Ihlara Valley • 08:00 - 17:00 08:30 - 18:30 (382) 453 7701AnkaraAnadolu Medeniyetleri MüzesiMuseum of Anatolian Civilizations• 08:30 - 17:30 08:30 - 19:00 (312) 324 3160Alanya Kalesi Castle of Alanya • 08:30 - 17:00 09:00 - 19:30 (242) 735 7337Aspendos ÖrenyeriAspendos Archaeological Site• 08:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (242) 238 5688Noel Baba Müzesi St. Nicholas Museum Pazartesi Monday 08:00 - 17:30 09:00 - 19:00 (242) 871 6820Simena ÖrenyeriSimena Archaeological Site• 08:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (242) 874 2022Antalya Müzesi Antalya Museum Pazartesi Monday 08:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (242) 238 5688Myra Örenyeri Myra Archaeological Site • 08:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (242) 871 6821AntalyaOlympos ÖrenyeriOlympos Archaeological SitePatara ÖrenyeriPatara Archaeological SitePerge ÖrenyeriPerge Archaeological SitePhaselis ÖrenyeriPhaselis Archaeological Site• 08:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (242) 892 1325• 08:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (242) 843 5018• 08:00 - 17:30 09:00 - 19:00 (242) 426 2748• 08:30 - 17:00 09:00 - 19:00 (242) 821 4506Side Müzesi Side Museum Pazartesi Monday 08:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (242) 753 1006Side Antik Tiyatrosu Side Antique Theatre • 08:00 - 17:00 08:00 - 17:00 (242) 753 1542Termessos ÖrenyeriTermessos Archaeological Site• 08:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (242) 423 7477AydınAfrodisias ÖrenyeriAphrodisias Archaeological Site• 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (256) 448 8086Milet Örenyeri Miletus Archaeological Site • 08:00 - 19:00 08:00 - 19:00 (256) 875 5562Didim ÖrenyeriDidyma Archaeological Site• 08:00 - 19:00 08:00 - 19:00 (256) 811 5707ÇanakkaleAssos Örenyeri Assos Archaeological Site • 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (286) 721 7218Troia Örenyeri Troia Archaeological Site • 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (286) 283 0061GaziantepGaziantep Zeugma Mozaik MüzesiGaziantep Zeugma Mosaic MuseumPazartesi Monday 08:00 - 17:00 08:00 - 17:00 (342) 324 8809Hatay Hatay Müzesi Hatay Museum Pazartesi Monday 08:00 - 16:30 09:00 - 18:30 (326) 214 616876


İstanbul Arkeoloji Müzeleriİstanbul Archaeological MuseumsAyasofya MüzesiHagia Sophia MuseumPazartesi Monday 09:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (212) 520 7740Pazartesi Monday 09:00 - 16:30 09:00 - 19:00 (212) 522 1750Kariye Müzesi Chora MuseumÇarşambaWednesday09:00 - 16:30 09:00 - 19:00 (212) 631 9241İstanbulİstanbul Büyük Saray Mozaikleri Müzesiİstanbul Mosaic MuseumTürk ve İslam Eserleri MüzesiMuseum of Turkish and Islamic ArtsPazartesi Monday (212) 518 1205Pazartesi Monday 09:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (212) 518 1805Topkapı Sarayı MüzesiTopkapı Palace MuseumSalıTuesday09:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (212) 512 0480Topkapı Sarayı Müzesi Harem DairesiHarem ApartmentsBergama Asklepion ÖrenyeriBergama Asklepion Archaeological SiteSalı / Tuesday 09:00 - 15:30 09:00 - 17:00 (212) 512 0480• 08:00 - 17:30 08:30 - 19:00 (232) 631 2886Efes Müzesi Ephesus Museum • 08:00 - 17:00 08:30 - 19:00 (232) 892 6010İzmirEfes Örenyeri YamaçevlerThe Terrace Houses• 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (232) 892 6010St. Jean Anıtı St. Jean • 08:00 - 17:00 08:30 - 19:00 (232) 892 6011MersinBergama Akropol ÖrenyeriBergama Akropolis Archaeological SiteEfes ÖrenyeriEphesus Archaeological SiteCennet-Cehennem ÖrenyeriChasm of Heaven and Hell• 08:00 - 17:00 08:30 - 19:00 (232) 631 0778• 08:00 - 17:00 08:30 - 19:00 (232) 892 6010• 08:00 - 17:00 08:00 - 20:00 •Kayaköy Örenyeri Kayaköy • 08:30 - 20:00 08:30 - 20:00 (252) 614 1150Sedir Adası Sedir Island • 08:00 - 18:00 (252) 214 6948MuğlaNevşehirKaunos ÖrenyeriKaunos Archaeological SiteKnidos ÖrenyeriKnidos Archaeological SiteBodrum Mausoleion Anıt MüzesiMausoleionBodrum Sualtı Arkeoloji MüzesiBodrum Museum of UnderwaterArchaeologyGöreme Açıkhava Müzesi Karanlık KiliseThe Dark ChurchÖzkonak Yeraltı ŞehriÖzkonak Underground CityDerinkuyu Yeraltı ŞehriDerinkuyu Underground CityGöreme Açıkhava MüzesiGöreme Open Air MuseumKaymaklı Yeraltı ŞehriKaymaklı Underground CityZelve Örenyeri-Paşabağlar ÖrenyeriZelve - Paşabağlar Underground City• 08:30 - 20:30 08:30 - 20:30 (252) 614 1150• 08:30 - 19:00 08:30 - 19:00 (252) 726 1011Pazartesi Monday 08:00 -17:00 08:00 -19:00 (252) 316 1219Pazartesi Monday 08:00 - 17:00 08:00 -19:00 (252) 316 2516• 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (384) 271 2167• 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (384) 513 5168• 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (384) 271 2167• 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (384) 271 2167• 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (384) 278 2500• 08:00 - 17:00 08:00 - 19:00 (384) 271 3535TrabzonSümela Manastırı Sümela Monastery Pazartesi Monday 09:00 - 16:00 09:00 - 16:00 (462) 531 1064Trabzon Ayasofya MüzesiTrabzon Hagia Sophia Museum• 08:00 - 17:00 09:00 - 19:00 (462) 223 304377


istanbul arkeoloji müzeleriayasofya müzesikariye müzesiistanbul büyük saray mozaikleri müzesitürk ve islam eserleri müzesitopkapı sarayı müzesitopkapı sarayı müzesi harem dairesitroıa örenyeriassos örenyeribergama asklepıon örenyeribergama akropol örenyeriefes müzesiefes örenyeriefes örenyeri yamaçevlerst. jean anıtıafrodısıas örenyerimilet örenyerididim örenyerikayaköy örenyerisedir adasıkaunos örenyeriknıdos örenyeribodrum mausoleıon anıt müzesibodrum sualtı arkeoloji müzesialanya kalesiaspendos örenyerinoel baba müzesisimena örenyeriantalya müzesimyra örenyeriolympos örenyeripatara örenyeriperge örenyeriphaselis örenyeriside müzesiside antik tiyatrosutermessos örenyeri78


göreme açıkhava müzesi karanlık kiliseözkonak yeraltı şehriderinkuyu yeraltı şehrigöreme açıkhava müzesikaymaklı yeraltı şehrizelve örenyerisümela manastırıtrabzon ayasofya müzesicennet-cehennem örenyerigaziantep zeugma mozaik müzesihatay müzesiTÜRSAB-MTM İŞ ORTAKLIĞI’NDAKİ<strong>MÜZE</strong> ve ÖRENYERLERİıhlara vadisi örenyerianadolu medeniyetleri müzesiMUSEUMS AND ARCHAEOLOGICALSITES UNDER THE MANAGEMENT OFTÜRSAB-MTM BUSINESS PARTNERSHIP79


ARKEOLOJİ <strong>MÜZE</strong>Sİ TÜRSAB TARAFINDAN DEPREME KARŞIGÜÇLENDİRİLİYOR VE RESTORE EDİLİYORARCHAEOLOGICAL MUSEUM IS BEING STRENGTHENED AGAINSTEARTHQUAKE AND RESTORATED BY TÜRSABGüney kanat 13-20 numaralı salonlar 1 Eylül 2012’ye kadar kapatılacak olup,müzenin diğer salonları ziyarete açık olacaktır.South wing halls 13-20 will be closed until 1 st September 2012,other halls of the museum will be open to visit.İstanbul Arkeoloji MüzeleriOsman Hamdi Bey Yokuşu Sultanahmet İstanbul • Tel: 212 520 77 40 • www.istanbularkeoloji.gov.tr


Şimdi Artısı VarÖzel Müzeler, Tiyatrolar, Operalar, Etkinlikler vedaha neler neler...

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!