12.07.2015 Views

Mayıs 2010 - Türsab - Türkiye Seyahat Acentaları Birliği

Mayıs 2010 - Türsab - Türkiye Seyahat Acentaları Birliği

Mayıs 2010 - Türsab - Türkiye Seyahat Acentaları Birliği

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

BAŞYAZIeditorial(TÜRSAB Dergisi, <strong>Mayıs</strong> 2000 tarihli başyazıdan bir bölüm.)Turizm ve Çevre(TÜRSAB Magazine, An extract from the editorial of May 2000 issue)TourIsm and The EnvIronmentÇevre, bugün dünyada turizmcileri en çok endişelendiren, en çoktartışılan konulardan biri. Bizim de gündemimizde ilk sıralarda yeralıyor, böyle olmaya da devam edecek. Ancak ben burada konuyasadece doğal çevre veya “ekosistem” açısından değil, tarihsel,kültürel, kentsel boyutlarıyla birlikte geniş anlamıyla değinmekistiyorum.İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde yeryüzü, 20. ve 21. yüzyıldaolduğu kadar büyük değişikliğe uğramadı. Baş döndürücü hızdakisanayileşme, kentleşme, yapılaşma, teknolojideki şaşırtıcı ilerlemelerbir yandan gezegenimizin sosyoekonomik gelişimine, yaşamstandartlarına, kalitesine katkıda bulunurken, diğer yandan pahabiçilmez birçok kaynağın bozulmasına, değer yitirmesine ya da yokolmasına neden oldu.Varlığı ve geleceği doğal, tarihsel, kültürel değerlerinkullanımına, kaliteli bir yaşam ortamına bağlı olanturizm olgusu da yer yer bu tehlikeli gidişatın dışındakalamadı.Turizmini rakiplerinden daha geç geliştirmeye başlayan<strong>Türkiye</strong> bu açıdan avantajlı oldu. Ancak yaşananhızlı sosyoekonomik değişim, ülkemizi de ciddi çevresorunlarıyla baş başa bıraktı. 1970’li yıllara kadar içturizmin, “deniz-tatil” destinasyonu olan İstanbul’un,Marmara’nın cıvıl cıvıl plajları bir bir kapandı.Yaşamsal ihtiyacımızı karşılayan enerji santrallerininyanlış yer seçimleri, doğa ve turizm için tehditunsurlarını oluşturdu. Çarpık yapılaşma, bilinçsizbetonlaşma, birçok yerleşmenin özgün kent dokusunu,mekanlarını, sokak karakterlerini, mimarilerini sildigeçti.Kıyılarda kaynakların taşıma kapasitelerini aşan yoğunlaşma, turizmingeleceği açısından kritik sınırlara geldi. Neyse ki turizmin erkengeliştiği Akdeniz ülkelerinin geldiği noktaların henüz uzağındayız.<strong>Türkiye</strong> sanayisini, enerji sektörünü, tarımını, turizmini, kentleriniolumsuz etkileşime yol açmadan geliştirebilecek zenginliktekaynaklara sahip, alternatif çözümlere olanak veren bir ülke.Bütün bunlarla beraber, turizm sektörü mensupları olarak hepimizbugünümüz ve yarınımız için yaşamsal öneme sahip çevre için gereklisorumluluğu paylaşarak bu yönde her çabayı göstermek zorundayız.Unutmamak gerekir ki “Talep insafsızdır, sınırları aşıncaya kadarzorlar, sonra ya nitelik değiştirir ya da terk eder gider.”BAŞARAN ULUSOYTÜRSAB Başkan›The President of TÜRSABEnvironment is one of the most discussed subjects concerning the world`stourism professionals. It is also in our list of priorities and will remain tobe so. But I want to touch on this subject not only from the point of view ofnatural environment and “ecosystem” but also from the general viewpointof historical, cultural, metropolitan dimensions.Our planet has not seen so much change as it has during 20th and 21stcenturies than in any other period in its history. Rapid industrialisation,urbanization, build up, amazing advancements in technology have allcontributed to our planet`s socio-economic development and quality of livingstandards while on the other hand soiling many valuable resources, causingthem to be worthless or destroying them altogether.Tourism concept whose existence and future largelydepends on values of natural, historical, cultural aspects aswell as an environment of quality lifestyle has suffered as aresult of dangerous course of eventsTurkey gained an unlikely advantage because tourism wasdeveloped much later than its competitors. But the speedof socio-economic transition left our country with seriousenvironmental problems. What was once a beach-holidaydestination until 1970s, İstanbul`s lively beaches on theshores of Marmara shut one by one.Making the wrong choice for the location of power plantsto meet demands of modern living contributed to threat ofnatural and touristic values. Irregular build up of buildings,unconscious concretion has bulldozed many habitationsunique texture of metropolitan as well as its charmfulstreets, architecture and buildings.Dens build up in seaside towns more than resources can cope with havereached critical points which concerns the future of tourism. Luckily wehave not yet reached the point of other Mediterranean countries wheretourism have developed early. Turkey has rich resources to enable it todevelop its industry, energy sector, agriculture, tourism, cities withoutcausing negative effect and is the only country able to offer alternativesolutions.Along with all this we, the members of tourism sector have to endeavour toshare the responsibility in order to have an environment important for ourlives today and tomorrow.We mustn`t forget that “Demand is ruthless, it forces boundaries to its fullextent, and later it either changes character or leaves altogether.”


TARİHhistoryTURİZMİNSANLIK KADAR ESKİDünyanın “ilk” turistleri kimlerdi? Dünyanın “en eski” seyyahları kimlerdi? Dünyada “ilk”seyahat acentesini kuran kimdir? İşte, yanıtlarıyla tarihin en renkli sayfası2 Aylin ŞenTOURISM AS OLD AS MANKINDWho were the world’s “first” tourists? Who were the world’s “oldest”travellers? Who started the world’s “first” travel agent? Where is the “first”tourist resort of Turkey? Here, the colourful history of tourism with answers


<strong>2010</strong> yılında dünyadakigenel turist sayısının810 milyona ulaşmasıbekleniyor. Paris’tekiefsanevi müze Louvre, yılda 8buçuk milyon ziyaretçiye ulaşıyor.Tek bir otel, dünya rekorunuelinde bulunduran Malezya’daki“First World Hotel”, tam 6 bin 118odasında yılda yaklaşık 3 milyonkişi ağırlıyor.Sadece bu rakamlar bile turizmingünümüzdeki boyutunu sergiliyor.Oysa çok değil, daha20. yüzyılınortalarındabile sayılarmilyonlarınçok çokuzağındaydı.Yolculuklara,gezmekten çok“zorunluluktan”dolayı çıkılırdı.6 bin yıl öncesindeise, bu sayı bir elinparmağını geçmezdi. Özellikleyerleşik düzene geçtikten sonrainsanlar doğdukları köy ya daantik kentte yaşar ve ölürdü.Oralardan çıkmak, “savaşa gitmek”anlamına geldiği için korkutucubile sayılırdı.Yaşanan yerden çıkmak,günümüzdeki turizm anlayışınauzak olsa da, “gezmek” MÖ 4000yıllarında tekerleğin ve paranınbulunuşuyla mümkün oldu.Tekerlek önemliydi; çünkü insan“daha uzağa” gidebiliyordu. Paraönemliydi; çünkü o ilk çağda aylarsürecek bir yolculukta yiyecekgibi zorunlu ihtiyaçların takassistemiyle karşılanması çok zordu.Yola çıkacak olanların, keselerineparalarını koyması yetiyordu artık.Bu dönemeçte, daha pek çokkonuda olduğu gibi tarihikaynaklar Sümerleri işaret ediyor,tarihin ilk turistlerinin muhtemelenSümerler arasından çıktığınıvurguluyor.Ama asıl akla gelen, Finikelileroluyor. Zaten insanoğlununajandasına deniz aşırı seyahat deFinikelilerle birlikte ekleniyor.“Piramitlere gider!”Elbette, bu ilkseyahatlerde amaç yadini ya ticariydi. Vetahmin edilebileceğigibi, sadece erkekleremahsustu.Gidenler, aylar–hatta bazen yıllar–sonra yanlarındayepyeni yiyecekler,yepyeni âdetlerve en önemlisi deetkileyici öykülerledönerdi. Bunlarinsanoğlununuzaklara gitmekarzusunu,heyecanını artırırdı.İşte bu heyecan, tarihin“imparatorluklar dönemi” dediğiyıllarda ilk turizm hamlelerine yolaçtı. MÖ 3 bin yıllarından itibaren,Mısır ve Yunan uygarlıkları ozamana kadar görülmemiş bir“kampanya” yarattı.Muazzam bir imparatorluğadönüşen eski Mısır’da, hem“daha uzaklara gidebilmek”, hemMısır PiramitleriEgyptian PyramidsIt is expected that number oftourists in the world as a whole willreach 810 million in <strong>2010</strong>.Numbers visiting the legendryLouvre Museum in Paris reach 8.5million annually. A single Hotel,“First World Hotel” in Malaysiaholds the world record by hostingalmost 3 million people in 6thousand 118 rooms every year.These numbers alone exhibit thesize of today’s tourism. But, not longago, even as recent as the middle of20 th century the numbers were farfrom millions.Travelling was part of a necessityrather than visiting. And 6 thousandyears ago, numbers would notexceed a handful. Especially afterchoosing a settled life, people wouldlive and die in the villages or theantique cities where they were born.Leaving those places would even beconsidered dangerous as it meant to“go to war”.Getting away from where we lived,even if it’s far from the idea oftourism as we know today, “totravel” became possible in 4000BC with discovery of the wheel andmoney.The Wheel was essential; becauseit meant that people could travelfurther. Money was important;because in those days where onecould travel for months during ajourney it was impossible to usethe bartering system for basicnecessities such as food.Putting money in their purses wasenough for those embarking on ajourney. In this juncture, sources ofhistory point to Sumerians as withmany other things, indicating thatworld’s first tourists were possiblySumerians.But Phoenicians spring to mindfirst. As a matter of fact, overseastravelling was added to humanity’sitinerary with Phoenicians.Louvre Müzesi, ParisLouvre Museum, ParisFirst World Hotel, MalezyaFirst World Hotel, Malaysia6TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


dolmaya başladı. Çünkü, RomaKatolik Kilisesi’nin her türlüeğlenceye günah gözüyle baktığı,gezmenin de sadece dinsel amaçlayapılabildiği bir çağdı bu.Tarihin en ünlü gezgini MarcoPolo bile efsanevi yolculuğunuPapa IX. Gregorius’a borçluydu.Marco Polo, Papa’nın mesajınıKubilay Han’a götürmek üzeregörevlendirilen babası veamcasıyla birlikte yola çıktığındahenüz 17 yaşındaydı. O döneminölçülerine göre “geçkin” biryaşta geri döndüğünde, yanındamuazzam bir “hazine” vardı: 20küsur yıl boyunca günü gününetutulan notlarla Uzak Asya’nınbüyülü öyküsü!Marco Polo döndüğünde 1200’lüyılların sonları yaşanıyordu. UfuktaRönesans görünüyordu.Neyse ki, o dönemle birliktedünya yeniden aydınlandı.İnsanlar yeniden yollara döküldü.Dolaşmaya, görüp öğrenmeye vedönüp anlatmaya başladı.İbn-i Batuta: “İlle de Alanya..”Dünya adını Marco Polo kadarbilmez belki, ama turizm tarihininen büyük isimlerinden biri de İbn-iBatuta’dır. Henüz Marco Polohayattayken, 1303 yılında Fas’tadoğmuştu. 22 yaşında yola çıktıve tam 29 yıl boyunca dolaştı.Dünyanın o dönemde bilinenbelli başlı bütün ülkelerini gezdi:Cezayir, Tunus, Mısır, Suriye,Anadolu, İran, Türkistan, OrtaAsya, Hindistan...İbn-i Batuta, seyahatlerin hayatınAlanyaAlanyaKubilay HanKublai Khankendisine bahşettiği bir hediyeolduğunu düşünüyordu. Nitekim,“<strong>Seyahat</strong>name” adlı kitabındakendisi için “Bu fakir saadetsahibidir” diyordu. Saadet dolugezginlik yıllarının en mesutanlarını ise, satırlarına bakılırsaAnadolu topraklarında, Alanya’dayaşamıştı:“Alanya’ya ulaştık. Burasıdünyanın en güzel memleketidir.Allah-ü Teala diğer ülkelere tektek bahşettiği güzelliklerin hepsini,burada bir arada vermiştir.”Sıra artık Batı’daMarco Polo’dan İbn-i Batuta’ya,tarihin en ünlü seyyahları hepDoğu’ya gitmiş, Asya’yı gezipanlatmıştı.All roads lead to Rome!North... South... East... West...All roads did in fact lead to Romebetween 750BC and 450BC. Perhapsthe movies could help us imagine thescenes from those days. Howevermany languages were spoken in theworld, dusty roads in which thoselanguages were spoken... Arenaswhere “Professional” gladiatorsas well as slaves fight... Thoseselling tickets andfood in front ofthose arenas...Those who aretrying to sell exoticgoods, food, incenses,interesting jewellerybrought up in massiveships...Travellers or the historywriters of the day quoteseeing palanquins inthe middle of massivecrowds. Palanquinswere used to carry noble peoplefrom other civilizations. Noblemenand emperors of civilizations fromMesopotamia especially, wouldtravel to Rome, not just to see themagical Rome that everyone whohad seen it talked about but also toavoid the heat. They go around intheir palanquins and witness thejamboree, enjoy the famous romanbaths followed by watching a fightor two.Marco Polo era!This colourful era, left its place toa “darkened period” from 400BConwards. History’s first hotelswere either shut down or burnt.Travelling to be informed, trade orjust to see was a thing of the past.The roads were filled with crowds ofwarriors taking part in the crusades.Because, this was the age when theRoman Catholic Church looked uponall entertainment as sinful and thatthe only purpose to travel should bea religious one.Even history’s most famous travellerMarco Polo owes his legendaryjourney to Pope Gregory IX. MarcoPolo was only 17 years old whenhe embarked on a journey with hisfather and uncle who carried thepope’s message to Kublai Khan.When he later returned at an ageconsidered to be elderly, he had withhim a “treasure”: The magical storyof the Far East in a diary kept dailyfor 20 years!It was late 1200 s when Marco Poloreturned. Renaissance was on thehorizon. Happily, the world wasbecoming a brighter place in thatperiod. People took to roads oncemore. They started to wander, seeand learn and return to tell thetales.İbn-i Batuta:“Especially Alanya...”Maybe the world doesnot know him as wellas it knows Marco Polobut one of the greatestnames in the historyof tourism is İbn-iBatuta. He was bornin Morocco in 1303,while Marco Polo wasstill alive. He set offat the age of 22 and travelled for 29years. He travelled to most of themajor countries of the time: Algeria,Tunisia, Egypt, Syria, Anatolia, Iran,Turkistan, Central Asia, India...İbn-i Batuta considered his journeysas a gift of life. In fact, in his travelbook titled “<strong>Seyahat</strong>name”, he refersto himself as “this poor owner ofhappiness”. A glance at his memoirsindicate that he lived the happiestmoments of his journey full of happyMAYIS <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 9


Kristof Colomb’unAmerika kıtasını keşfinitemsil eden bir resimAn artist`s impression ofChristopher Columbus`discovery of AmericanContinentAma 1400’lü yıllar Colomb’unAmerika kıtasını keşfiyle kapandı.Ve gözler Batı’ya döndü. GerçiColomb yola Hindistan’a giden“kısa yolu” bulmak için çıkmıştı.Yani, Hindistan ve Uzak Asya hâlâhayallerin baş köşesindeydi. Yinede, insanoğlu artık dünyanın herköşesine gidilebileceğini anlamıştı.15. yüzyıl turizmin bugünküanlamına yaklaştığı bir döneminişaretleriyle gelmişti.En ilginç işaret ise İngiliz Sarayı’nınyeni modasıydı. Genç İngilizsoylular gezip görmek için aylar–bazen yıllar– süren bir Avrupaturuna çıkıyordu. Fransa’danbaşlayıp Rusya sınırlarına kadaruzanan tur, gençler için biraz bilimve sanat, ama daha çok eğlenceanlamına geliyordu.18. yüzyıla kadar uzanan budönemde Avrupa başkentleri degelişip güzelleşmişti.Dahası, o kentlerde “yabancılarıçekecek” çok fazla şey vardı artık.Louvre Müzesi’nin günümüzde“en çok ziyaretçi” rekorunu elindebulundurmasına şaşmamalı.Varlığını bir bakıma Haçlı Seferi’neborçlu olan Louvre Şatosu,18. yüzyıl geldiğinde krallarınmücevherlerinin, resimlerinin,heykellerinin sergilendiği birmüzeye dönüşmüştü. Paris’e yoludüşenler, tıpkı bugün olduğugibi Louvre’da “saraydan çıkma”eşsiz eserleri “kendi gözüyle”görebiliyordu.Yine de, gerçek, yani “kitleselturizm” için toplu ulaşımaraçlarının tarih sahnesine çıkmasıgerekiyordu.Turizm “havalanıyor”!Toplu ulaşımın ilk örneği 1841yılında yaşandı. Thomas Cook, 570kişilik bir grubu trenle taşıyarakadını hem bilim dünyasına hemde turizm tarihine yazdırdı. Cookmoments in Alanya :“We arrived in Alanya. This is themost beautiful country on earth.Beauty given by god one at a timeto other countries is found herealtogether.Now it’s West’s turnFrom Marco Polo to İbn-i Batuta,history’s most famous travellersalways headed east, to tell storiesof Asia.But 1400 s ended with the discoveryof America by Columbus. Andthe eyes turned to west. HoweverColumbus had started his journeyto find a “short cut” to India. Thatmeant that India and Far Eastwere still a top priority in dreams.Nevertheless, mankind understoodthat he could travel to all corners ofthe world. 15 th Century carried allthe signs of a period that resembledthe tourism of today.The most interesting indicator wasthe new fashion of English Palace.Young English noblemen weresetting off on a tour of Europe thatwould last for months -sometimesyears-. Starting in France andreaching up to borders of Russia,the tours meant a little bit of scienceand art but mostly it was for fun.European capitals had developedand flourished in this period whichwent on till 18 th century.It should not be surprising thatLouvre museum today holds therecord of “most visited”. In someways owing its existence to TheCrusades, Louvre Chateau had beenturned into a museum holding king’streasures, paintings, displaying theirstatutes by the time 18 th century hadarrived. Those who happened to visitParis, would see “with their owneyes” those unsurpassed works ofarts that came right “out of palaces”at Louvre just as they would today.Nevertheless, for real i.e. “mass10 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


Thomas Cookbu yavaş ve sınırlı yolculuğunne anlama geldiğini biliyorolmalıydı; çünkü “ilk seyahatacentesi”ni de 1865 yılında yineo kurdu.1900’ler artık turizmin bir“endüstri” haline gelmeyebaşladığı çağdı. 1912 yılındakiTitanic faciası moralleri bozsada, devasa gemiler okyanuslarıarşınlayıp duruyordu. Avrupakıtası da giderek daha uzaklaragiden ve giderek hızlanantrenlerle hareketleniyordu.Ancak ne transatlantikler ne detrenler... Turizmi “ulaşılabilen birhayal” haline getirecek olan araç,uçaktı.Havayoluyla turizm 1932 yılındagerçekleşti. Büyük bunalımagiden yıllardı. İngiliz hükümetiyurttaşlarına “Dış ülkelerde paraharcamayın” çağrısı yapmıştı.Ancak Londra Politeknik TuringDerneği ilginç bir çare buldu: Biruçak kiraladı. Tatil yapmak isteyenİngilizleri İsviçre’ye götürdüve orada “kendi tesislerinde”ağırladı. Böylece İngilizlerinharcadığı paranın yüzde 95’i yineİngiltere’ye dönmüş oluyordu.Turing Derneği’nin formülü büyükilgi çekti. Üstelik, “uçakla seyahat”bir statü göstergesi haline gelmeyebaşlamıştı.Turizm: Hayallerin bile ötesindeBu müthiş hareketlilik, tek yüzyılasığan iki Dünya Savaşı ile kesintiyeuğradı. Uçaklar artık bombalarlayüklüydü. Trenler ise savaştankaçanları ya da savaş esirlerinitaşıyordu. İkinci Dünya Savaşısonrasında ise turizm dünyanınen büyük güçlerinden biri halinegeldi. Ayrıca savaş –korkunçbir yıkımın yanında– insanlıktarihine katkı da sağlamış, örneğinuçakların ve arabanın gelişmesineyol açmıştı. Bu yüzden topluulaşım çok daha ucuz ve kolayhale gelmişti.1950’ler, orta sınıf insanlarınbile tatil planı yapıp ülkelerini vedünyayı dolaştığı bir döneminbaşlangıcıydı. Günümüzden6 bin yıl kadar önce yaşamışilk gezginlerin hayal bileedemeyeceği bir trafikti bu. Öncemilyonlarca, sonra yüz milyonlarcainsan uçaklarla, trenlerle,arabalarla yola koyuluyorduartık. Daha çok yer görmek, dahaçok kültür tanımak, daha farklılezzetlerle buluşmak için...tourism” publictransport vehicleswere needed totake the stage ofhistory.Tourism is“taking off”!First examples ofpublic transportappeared in 1841.Thomas Cookhad his namewritten in theworld of scienceand tourism bytransporting agroup of 570people by train.Cook must haveknown what thisslow and limited journey had meant;because he also started the “firsttravel agent” in 1865.1900 s were the era when tourismhad become an “industry”. Even ifthe Titanic disaster had dampenedthe spirits, massive cruise shipswere crossing the oceans. Thecontinent of Europe also started toliven up further with trains goingfurther and faster. But neithertransatlantic cruise ships nortrains... The vehicle that would turntourism into “an accessible dream”was the plane.Tourism by air was materialised in1932. They were the years leadingup to the great depression. Britishgovernment called on its people“not to spend money in foreigncountries”. But London PolytechnicTouring Association came up withan interesting solution. They hireda plane. They flew people wantingto go on holiday and they hostedthem in “their own facilities”. Thatway 95% of the money the Britishhad spent would return back toEngland. The formula of the TouringAssociation attracted large interest.Furthermore, “travelling by plane”had become a status symbol.Tourism: Even beyond dreamsThis phenomenal movement wasabruptly stopped by two world warssqueezed into the same century.The planes were now loaded withbombs. Trains were now carryingthose trying to escape the war or theprisoners of war. After the SecondWorld War, tourism became one ofworld’s strongest powers. Also thewar had contributed to history ofhumanity -as well as to a frighteningdestruction- with the development ofplanes and automobiles. As a resultmass travelling had become cheaperand easier.1950 s were the start of a periodwhen even the middle class peoplemade plans for a holiday whichincluded travelling in their owncountry or the world.This was a movement that even thetravellers who lived 6 thousandyears ago could not dream of.First millions, then hundreds ofmillions of people would set of onjourneys with planes, trains andautomobiles. To see more places, tomeet more cultures, to taste differenttastes...MAYIS <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 11


GÜNCELactuelANKARA’YALOUVRE GELECEK!Belki 20. yüzyılda kurulmuş bir başkent olması nedeniyle...Belki de denize mesafesi yüzünden... Ankara hep turizme uzakoldu. Oysa şimdi kışkırtıcı bir projeye ve o proje sayesindegelecek turistlere hazırlanıyor2 Ayşim AlpmanLOUVRE COMES TO ANKARAMaybe it is because it was made a capital city in the 20 th century... Maybe because ofit`s distance from the sea... Ankara had always distanced itself from tourism.However, it`s now getting ready for a provocative project and tourists this project will bring12 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


Ankara’nın kökleriaslında, Anadolu’nunher yerleşim birimigibi en az 10 binyıl öncesine uzanıyor. <strong>Türkiye</strong>Cumhuriyeti’nin başkentiolmadan önce kendi halindebir kasaba olsa da, tarihçesi,insanlık tarihinin kısa bir özetigibi: Batı ve Doğu uygarlıklarınaev sahipliği yapmış. Frigler,Lidyalılar, Persler, Keltler,Romalılar, Selçuklular veOsmanlı’yı ağırlamış. Elbettebütün bu uygarlıkların mirasınıda bağrında korumuş, bugünetaşımış. Ancak, dünyaylapaylaşamamış. Çünkü turizmdeyince akla hiç Ankaragelmemiş.Hitit rölyefleriHittite reliefsRakamlar acı söyler!Bu tablonun en önemligöstergesi, başkentteki resmikurumların internet sitelerindebile güncel turizm istatistiklerininbulunmaması. Son veriler2001 yılına ait. Buna göre,2001 yılında Ankara’ya sadece208.101 yabancı turist gelmiş.Bazı kaynaklara göre, sonrakiyıllarda bu sayı artsa bile 500bin çıtasını aşamamış. Oysa,Ankara sokaklarıve eski AnkaraevleriStreets of Ankaraand old AnkarahousesAvrupa’nın pek çok başkentindemilyonlar konuşuluyor. ÖrneğinLondra’da da turist sayısı 13milyonu buluyor. Macaristan’ınbaşkenti Budapeşte bile 9milyona yakın turist çekiyor.Paris ise, yılda 45 milyon turistleyıllardır kırılamayan ve kırılmasıda çok zor görünen bir rekoruelinde bulunduruyor.Ankara’nın tarih ve kültür-sanatThe roots of Ankara, reaches backto 10 thousand years ago, justas it does for every settlement inAnatolia. Despite being a smalltown minding its own businessbefore it was made the capital ofTurkish Republic, the history ofAnkara is almost a brief overviewof the history of humanity. It wasthe host to civilizations from theEast and the West, the Phrygians,the Persians, the Celts, the Romans,the Seljuks and the Ottomans wereall hosted. Of course it held theheritage of these civilizations in itsbosom and carried it to today. But itnever shared it with the rest of theworld. Because when tourism wasmentioned, Ankara never crossedanybody`s mind.Numbers speak bluntly!Most important indication of thisfact is that none of the governmentagencies in the capital have thecurrent tourism statistics on theirwebsites. Last data is from 2001.According to this data, only 208,101foreign tourists visited Ankarain 2001. Some sources state thateven though the numbers haveincreased in later years but it neverreached above 500 thousand. Inthe meantime, the numbers reachmillions in other European capitals.For instance, in London the numberof tourists reaches 13 million. Eventhe Hungarian capital Budapestdraws nearly 9 million tourists.And Paris holds the record with 45million tourists annually, a recordthat hasn`t been broken for yearsand doesn`t look likely either. Ofcourse it is not easy for Ankara tocompete with capital cities rich inunequal cultural-art values. Butthat`s not really what`s expectedof Ankara. But it is obvious thatAnkara does not deserve thenumbers it is getting.Furthermore “the matter” doesnot rest there. The share from theTurkish tourism is as surprising asthe numbers visiting Ankara.Let’s go back to numbers: Touristsvisiting Paris represents 58 percentof the French tourism, a phenomenalshare. That means that for morethan half of those visiting France,Paris is the only address. A similarpicture is appearing from a few moretourist rich capitals. For instance,MAYIS <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 13


açısından benzersiz bir zenginliğesahip başkentlerle yarışmasıelbette kolay değil. Aslında,beklenen de bu değil. Ancak,Ankara’nın bugünkü rakamlarıhak etmediği de ortada.Dahası, “mesele” bununlakalmıyor. Ankara’nın turist sayısıkadar, <strong>Türkiye</strong> turizminden aldığıpay da şaşırtıyor.Yeniden sayılara dönelim: Paris’inçektiği turist, Fransa turizmiiçinde yüzde 58 gibi olağanüstübir orana sahip. Yani Fransa’yagidenlerin yarısından fazlası içintek adres Paris.Neredeyse benzer oranlar turistzengini birkaç başkentte dahagörülüyor. Örneğin Budapeşte,Macaristan turizminin yüzde56’sına sahip. Tokyo da Japonyaturizminin yüzde 57’sini alıyor.Ya Ankara? En iyimser rakamlarlabile, Ankara’nın toplamturizmden aldığı pay yüzde 2’yiaşamıyor.<strong>Türkiye</strong> Müzesi kurulacak“Louvre projesi” işte böylerakamların ortaya çıkardığı acıgerçeğe karşı arayışla gündemegeldi. Gündeme gelmeklekalmadı, hazırlıklarına başlandı.Louvre adı aslında, Kültür veTurizm Bakanı Ertuğrul Günay’ınverdiği örnekten kaynaklanıyor.Günay, “Ankara’ya neden dahaçok turist gelmesin” derken,turizmin en çarpıcı gerçeğinivurguluyor. Louvre Müzesi’ninyılda 8,5 milyon kişiyle, pek çokülkeden daha fazla turist çektiğinihatırlatıyor.Ve Ankara’da işte böyle bir cazibemerkezi oluşturulacağını haberveriyor.Buna göre, <strong>2010</strong> Eylül’ündeihaleye çıkılacak.Başkent Ankara’nın da ev sahipliğiyaptığı uygarlıkların buluşacağıdevasa bir <strong>Türkiye</strong> Müzesi içinproje yarışması açılacak.Ancak 40 bin metrekare kapalıalanda kurulması öngörülen<strong>Türkiye</strong> Müzesi’nde sadeceAnkara’nın değil, <strong>Türkiye</strong>’nintarihi mirası sergilenecek.Böylece Ankara “yılda 5milyon kişi” gibi yüksekbir hedefle konuklarınıbekleyecek.Kısacası Ankara, MilliMücadelesonrasınasıl birseferberliklebaşkentedönüştüyse,önümüzdekiyıllarda da “turizmkenti” olmak içinseferberlik ilanedecek.AnkaraKalesiAnkaraCastleBudapest has 56 percent of theHungarian tourism. In Japan, Tokyogets 57 percent of the Japanesetourism. But Ankara? Even with themost optimistic numbers, total shareAnkara gets from tourism does notexceed 2 percent.Museum of Turkeywill be created“Project Louvre” became an itemof the agenda as part of the searchto overcome this bitter truth. Justbeing an agenda item wasn`t enoughso the preparations had commenced.The name Louvre originates from anexample given by the Culture andTourism Minister Ertuğrul Günay.When asking “Why shouldn’t moretourists come to Ankara”, Günaywas demonstrating the strikingreality of tourism. He is remindingus that Louvre Museum is attractingmore tourists than many countrieswith 8.5 million visitors annually.And he was giving the news thatsuch centre of attraction will soon becreated in Ankara.According to this, a tender willbe out in September <strong>2010</strong>. Acompetition for the project will beheld for a giant Turkey Museumwhere civilisations will meet andcapital Ankara will be the host. Butthe museum, planned to be builtto over 40 thousand square meterwill hold exhibitions of not onlyAnkara`s historical heritage butalso the heritage from every cornerof Turkey. That way, Ankara willbe targeting to host as much as “5million people annually”.In short, Ankara, will declare itselfa “city of tourism” just as it did thesame after the war of independenceto become a capital city.AtakuleAtakule14 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


Turizm Fuar ve Konferans09 - 12 Aralk <strong>2010</strong>Uluslararas İzmir Fuar Alan, Kültürpark, İzmirwww.travelturkey-expo.comDünyann ve <strong>Türkiye</strong>’nin farkldestinasyonlarndan turizmprofesyonelleri İzmir’de buluşuyor!FUAR ÖZELBÖLÜMLERİ:Butik OtellerSpor, Macera & DalşTurizmiSağlk & SpaBu fuar T.C. Kültür ve Turizm Bakanlğ himayelerinde yaplmaktadrOrganizasyonHavayolu SponsorlarMedya SponsoruİletişimHannover Messe : 0212 334 69 00 / esra.tolgay@hf-turkey.comİZFAŞ: 0232 497 10 00 / oya.aksay@izmirfair.com.trTÜRSAB : 0212 259 84 04 / kurumsal@tursab.org.trMAYIS <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 15BU FUAR 5174 SAYILI KANUN GEREĞİNCE TOBB (TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ) İZNİ İLE DÜZENLENMEKTEDİR.


Tarihi buluşturuyor• Anadolu Medeniyetleri Müzesi: Ankarailk müzesini daha başkent ilan edilmeden önceaçtı. 1921’de Atpazarı denen semtte kurulanmüze, paleolitik çağdan bugüne işaretlenen183 bin eserle dünyanın sayılı müzeleriarasında bulunuyor.• Etnografya Müzesi: Geçmişte bayramnamazlarının kılındığı, Milli Mücadeleyıllarında da ulusal törenlere sahne olanNamazgah Tepesi’nde kurulu. 1930 yılındaAtatürk’ün isteğiyle halkın ziyaretine açıldı.Onun ölümünden sonra da naaşı, Anıtkabir’enakledilinceye kadar burada kaldı. Müze,Selçuklu’dan günümüze sayısız eserleAnadolu’nun etnik zenginliğini ortaya koyuyor.Ve özellikle <strong>Türkiye</strong>’nin her yöresinden halı vekilimler dikkati çekiyor.• I. ve II. Meclis binaları: Cumhuriyet’inilan edildiği ilk meclis binası, günümüzde deKurtuluş Savaşı Müzesi olarak tarihi bir görevüstleniyor. Ziyaretçilerini o yıllara götürüyor.Özgün haline uygun biçimde ziyarete açık olanmüzeyi, her yıl Ankara’nın “yabancı turist”sayısına yakın bir düzeyde, 200 bine yakınkişi geziyor. 1924 ile 1960 yılları arasında II.Meclis olarak kullanılan bina da, günümüzde“Cumhuriyet Müzesi” adıyla ziyaretçilerine odönemi anlatıyor.• Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi:Henüz Cumhuriyet’in ilk yıllarında, 1927yılında Atatürk’ün talimatıyla inşa edildi.Günümüzde hem Türk resim ve heykelsanatından örnekler sergileniyor, hem dezaman zaman konserlere, gösterilere evsahipliği yapıyor.• Gordion Müzesi: Frig Krallığı’nın başkentiGordion’un arkeolojik kazılarında elde edilenbenzersiz eserler sergileniyor. Ankara’ya94 kilometre uzaklıktaki Gordion kalıntılarıyakınında kurulu müze, mesafe nedeniylehakkettiği ilgiyi göremiyor.• Roma Hamamı: Kentin kalbinde, UlusMeydanı yakınlarında yer alıyor. Kazılarlaortaya çıkan yaklaşık 2 bin yıllık hamam, RomaAnkarası hakkında ilginç ve şaşırtıcı bilgilerveriyor.• Augustus Tapınağı: Ankara’nın en önemlitarihi eseri sayılıyor. Yine Ulus’ta, Hacı BayramCamii’nin bitişiğinde yer alıyor ve yine Roma’yıanlatıyor. İmparator Augustus’a bağlılıknişanesi olarak yaptırılan tapınak yabancıturistlerin de büyük ilgisini çekiyor.Bringing history together• Anatolian civilizations Museum: Ankaraopened its first museum well before it was declaredthe capital city.Founded in 1921 in a neighbourhood calledAtpazarı, the museum is considered to be one ofthe elite museums of the world with 183 thousandartefacts.• Museum of Ethnography: It is situated onNamazgah Hill where the prayers at religiousfestive times such as Eid were held as wellas national ceremonies during the nationalindependence war.It was opened to public on Atatürk`s request.After his death, his body was held here until it`stransfer to Anıtkabir.The museum displays the ethnic prosperity ofAnatolia from Seljuks to today with numerousitems. Especially drawing the attention are thecarpets and rugs from every region of Turkey.• I. and II. Parliament buildings: The firstparliament building in which the republic wasannounced also has a historical duty today as theIndependence War Museum.It takes its visitors back in time to those days.Open to visitors in its original state, the museum isvisited annually by 200 thousand people, almost asmuch as the number of “foreign tourists” visitingAnkara every year.The building which was the second parliament andtoday it`s open as the “Republic Museum” tells thestory of that period to it`s visitors.• Ankara State Painting and Statue Museum:In early days of the Republic, it was built by theorder of Atatürk in 1927.Today there are exhibitions of Turkish paintingsand statutes as well as hosting concerts and shows.• Gordian Museum: Unique artefacts from thearchaeological excavations of Phrygian Kingdom`scapital Gordian are exhibited here.The Museum, 94 km away from Ankara close to theremains of Gordian, unfortunately does not get theinterest it deserves.• Roman Baths: At the heart of the city, situatednear Ulus Square.Discovered after various excavations, the 2thousand year old public baths offers interestingand fascinating clues about Ankara in Roman era.• The Temple of Augustus: It is consider themost important historical item of Ankara.Again in Ulus, it`s situated next door to HacıBayram Mosque and tells us about Rome.Built as a mark of loyalty to Emperor Augustus, thetemple also attracts foreign tourists.16 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


MAYIS <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 17


GÜNCELactuel18 YIL SONRA İSTANBUL’DAINTERNATIONAL DESTINATION EXPOInternational Destination Expo, 19-22 Nisan <strong>2010</strong> tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirildi.Etkinlik süresince Türk ve Amerikalı turizm profesyonelleri arasında kurulacak işbirliğine önemli katkılar sağlandı2 Nihal Boztekin Semih BüyükkurtIN İSTANBUL 18 YEARS LATER INTERNATIONAL DESTINATION EXPOInternational Destination Expo took place in İstanbul between 19 th - 22 nd April <strong>2010</strong>.Important steps were taken during the event to create links betweenTurkish and American tourism professionals18 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


Amerikan <strong>Seyahat</strong>Acenteleri <strong>Birliği</strong>’nin(ASTA) Kültür veTurizm Bakanlığıhimayesinde, TÜRSAB veTHY desteğiyle düzenlediğiInternational Destination Expo(IDE) bu yıl İstanbul’daydı.IDE’nin temel hedefi, ABD’lioutgoing seyahat acentelerinin<strong>Türkiye</strong>’ye ve çevre ülkelereyönelik satışlarını artıracak bilgiakışını sağlamak ve bu alandaişbirliğini geliştirici çalışmalaryapmak.Fuar, ABD’li seyahat acentelerinin<strong>Türkiye</strong>’yi tanımasını,Türk seyahat acenteleri vetedarikçilerle bir araya gelerekbilgi alışverişinde bulunmasınısağlıyor. ABD’li acenteler buetkinlik sayesinde alanlarındauzmanlaşarak, ASTA tarafındanverilen “Destination Specialist”belgesiyle onurlandırılıyor.ASTA’ya sıcak karşılamaIDE <strong>2010</strong> kapsamında<strong>Türkiye</strong>’ye gelen ziyaretçilersıcak bir karşılamayla ülkemizletanıştırıldı.19 Nisan <strong>2010</strong> günü önceİstanbul Boğazı’nda keyifli birgezi gerçekleştirildi. Boğazgezisinin ardından KuruçeşmeSuada’da 1000 kadar delegeninkatılımıyla düzenlenen kokteyldeTÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy,Kültür ve Turizm BakanlığıTanıtma Genel Müdürü CumhurGüven Taşbaşı, ASTA BaşkanıChris Russo ve ABD İstanbulBaşkonsolosu Sharon Wienerbirer konuşma yaptı.International Destination Expo (IDE),organised by American Society ofTravel Agents (ASTA) under thepatronage of Ministry of Culture andTourism, with support from TÜRSABand Turkish Airlines, was in İstanbulthis year.Basic premise of IDE is to providesources of information on Turkeyand neighbouring countries in orderto increase sales of outgoing travelagencies in USA and to work further toincrease cooperation in the subject.The fair provides a platform for UStravel agents to get to know Turkeyand allows exchange of informationby bringing Turkish travel agents andsuppliers together. As a result of theevent American travel agents specialisein their fields and are presented byASTA with a “Destination Specialist”certificate.A warm welcome to ASTAArriving in Turkey for IDE <strong>2010</strong>,The visitors were introduced to ourcountry after a warm welcome. First anenjoyable boat trip on the Bosphoruswas organised on 19 th April <strong>2010</strong>.Following the boat trip, TÜRSABchairman Başaran Ulusoy, Ministryof Culture and Tourism InformationGeneral Manager Cumhur GüvenTaşbaşı, ASTA Chairman Chris Russoand USA Istanbul Consul GeneralSharon Wiener made speeches duringa cocktail in Kuruçeşme Suadawhich was attended by around 1000delegates.“We are like this everyday”A press conference took place on20 April just before InternationalDestination Expo was openedMAYIS <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 19


“Biz her gün böyleyiz”International DestinationExpo’nun ziyaretçilere açıldığı20 Nisan günü, TÜRSAB BaşkanıBaşaran Ulusoy, Kültür ve TurizmBakanlığı Tanıtma Genel MüdürüCumhur Güven Taşbaşı, Kültür veTurizm Bakanlığı Tanıtma GenelMüdür Yardımcısı Levent Demirelve ASTA Başkanı Chris Russo’nunkatılımıyla bir basın toplantısıgerçekleştirildi.Konuşmasına Kültür ve TurizmBakanlığı, TÜRSAB, İstanbul<strong>2010</strong> Ajansı ve Türk HavaYolları’na teşekkür ederekbaşlayan Chris Russo, IDE’ninseyahat acenteleri ve tedarikçileresunduğu imkânlardan söz etti.Russo ayrıca ASTA’nın kurumsalsosyal sorumluluk projelerikapsamında IDE süresincedüzenlenecek <strong>Türkiye</strong> konuluuzmanlık kursu konusunda bilgiverdi.TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoyise bundan 18 yıl önce yineASTA temsilcileriyle İstanbul’dabir buluşma gerçekleştirildiğinihatırlatarak, bu ilişkininsürekliliğinin sağlanması ve birsonraki buluşma için “bir 18 senedaha beklenmemesi” yönündekidileğini ifade etti. ABD’li seyahatfor visitors. TÜRSAB chairmanBaşaran Ulusoy, Ministry of Cultureand Tourism Information GeneralManager Cumhur Güven Taşbaşı,Ministry of Culture and TourismInformation Deputy GeneralManager Levent Demirel and ASTAChairman Chris Russo attended thepress conference.Beginning his speech by thankingMinistry of Culture and Tourism,TÜRSAB, İstanbul <strong>2010</strong> Agency andTurkish Airlines, Chris Russo talkedabout opportunities IDE providedtravel agents and suppliers with. Inaddition, Russo gave informationabout an expertise workshop,subject of which was Turkey, duringIDE under the umbrella of ASTA’ssocial responsibility projects.TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoy,reminding a meeting with ASTArepresentatives in İstanbul 18 yearsago, spoke about continuation ofthis relationship and his wish fornot “having to wait another 18years again” for the next meeting.Hoping to receive US travel agent’ssupport in highlighting the fact thatour country is a safe and peacefulone, Başaran Ulusoy described thesource of warm attention ASTArepresentatives had received as“We are like this everyday”.American Society ofTravel AgentsAmerican Society of Travel Agents (ASTA), dünyanın en büyükturizm profesyonelleri birliği. <strong>Birliği</strong>n üye profilini seyahatacenteleri ve onlara hizmet sağlayan şirketler oluşturuyor. ASTA’yabağlı seyahat acenteleri, turizm sektörü ve tüketicilerinin öndegelen temsilcileri konumunda. ABD merkezli birliğin üyelerininçoğunu ABD’li turizmciler oluştursa da, dünya çapında 120 ülkedetemsilcileri bulunuyor.ASTA’nın başlıca etkinlikleri, sektörel trendlerin takibi veraporlanması; üyelere yönelik eğitim faaliyetleri gerçekleştirilmesi;biri ABD (The Trade Show), diğeri ABD dışında bir ülkede(International Destination Expo) olmak üzere iki turizm fuarıdüzenlenmesi; sektörün ABD’de hukuki ve iktisadi alanlarda temsiledilmesi ve savunulması.American Society of Travel AgentsASTA Başkanı Chris Russo, Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel MüdürüCumhur Güven Taşbaşı, TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy ve Kültür veTurizmBakanlığı Tanıtma Genel Müdür Yardımcısı Levent DemirelASTA Chairman Chris Russo, Ministry of Culture and Tourism Information GeneralManager Cumhur Güven Taşbaşı, TÜRSAB chairman Başaran Ulusoy and Ministry ofCulture and Tourism Information Deputy General Manager Levent DemirelAmerican Society of Travel Agents (ASTA) is the world’s biggestassociation of tourism professionals.Travel agents and companies providing service for them constitute theassociation’s member profile.Travel agents affiliated to ASTA are in the leading position to representtourism sector and consumers.Even though most members of the USA based association are US tourismprofessionals, they have representations throughout world in 120countries.ASTA’s principle activities are, following sector trends and reporting;educational activities aimed at members; organising two annual fairs,one in the USA (The Trade Show) and the other outside USA (InternationalDestination Expo); legal and economical representation and defending ofthe sector in USA.20 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


acentelerinden ülkemizingüvenli ve huzurlu ortamınınvurgulanması konusunda destekbeklediğini dile getiren BaşaranUlusoy, ASTA temsilcilerininkarşılaştığı sıcak ilginin kaynağını“Biz her gün böyleyiz” sözleriyleifade etti.Toplantıda konuşan Kültür veTurizm Bakanlığı Tanıtma GenelMüdürü Cumhur Güven Taşbaşıgeçtiğimiz yıl <strong>Türkiye</strong>’yi ziyareteden toplam 27 milyon kişinin700 bininin ABD’den geldiğinive IDE’nin gelecek yıl bu sayınınartması konusunda önemli birkatkı sunacağını ifade ederken,Kültür ve Turizm BakanlığıTanıtma Genel Müdür YardımcısıLevent Demirel de 2011 yılındaAmerika’dan gelecek ziyaretçisayısının 1 milyonu aşmasıyönündeki dileğini katılımcılarlapaylaştı.“<strong>Türkiye</strong> güvenli bir ülke”International Destination Expo<strong>2010</strong>’un gala gecesi Kültür veTurizm Bakanlığı himayesinde20 Nisan günü BinbirdirekSarnıcı’nda gerçekleştirildi.Gecede ilk konuşmayı yapanTÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy,ABD’li seyahat acenteleriniağırlamaktan duyduklarımemnuniyeti ifade ederken,2015 yılında ASTA’nın büyükkongresinin Antalya’da yapılmasıiçin çağrıda bulundu.<strong>Türkiye</strong>’nin turizmde yükselenbir ülke olduğunu belirten ASTABaşkanı Chris Russo ise kendisine“Neden <strong>Türkiye</strong>?” diye soranlarayönelik cevabını dile getirdi:“Neden <strong>Türkiye</strong> olmasın ki?”Chris Russo’nun ardından sözalan Kültür ve Turizm BakanlığıMüsteşarı İsmet Yılmaz da<strong>Türkiye</strong>’nin tarihi ve kültüreldeğerlerinin önemine vurguyaparak, ABD’den gelen ziyaretçisayısını 1 milyonun üzerineçıkartmak istediklerini söyledi.Gecenin son konuşmacısı ABDAnkara Büyükelçisi James F.Jeffrey’di. <strong>Türkiye</strong>’nin sıradışıkültürel ve arkeolojik değerleresahip güvenli bir ülke olduğunuvurgulayan Jeffrey, önümüzdekiyıllarda daha fazla ABDvatandaşının <strong>Türkiye</strong>’yi ziyaretedeceğine olan inancını dilegetirdi.ASTA ile son günYoğun ve verimli geçenüç günün ardından, ASTAziyaretçileri için 21 Nisan akşamıFour Seasons Bosphorus’taInternational Destination Expo2011 ev sahibi Puerto Ricoturizm ofisi tarafından bir galagecesi gerçekleştirildi. TÜRSAB’ıtemsilen Başkan Başaran Ulusoy,Genel Sekreter Günnur Özalp,Kurumsal İlişkiler DirektörüEla Atakan, Kurumsal İlişklilerDirektör Yardımcısı SimlaKöprülü ve Kurumsal İlişkilerdenÖzge Başar’ın katıldığı gecedeKültür ve Turizm BakanlığıTanıtma Genel Müdür YardımcısıLevent Demirel de bir vedakonuşması gerçekleştirdi.Anadolu Ateşi’nin hocaları ASTA üyelerine oryantal dans eğitimi verdi (üstte)ASTA üyeleri Feriye Lokantası’nda ünlü şef Vedat Başaran eşliğinde Türk veOsmanlı mutfağını tanıdı (altta)Fire of Anatolia trainers gave ASTA members oriental dance training (above)ASTA members tasted Turkish and Ottoman dishes at Feriye Restaurant accompaniedby famous chef Vedat Başaran (below)Speaking at the meeting, Ministryof Culture and Tourism InformationGeneral Manager Cumhur Güvenstated that of 27 million peoplethat visited Turkey last year 700thousand had arrived from USA andthat IDE would play an importantrole to increase this number fornext year. Ministry of Culture andTourism Information Deputy GeneralManager Levent Demirel sharedwith the meeting his expectation ofthe number of visitors to exceed 1million in 2011.“Turkey is a safe country”The gala evening for InternationalDestination Expo <strong>2010</strong> tookplace in Binbidirek Sarnıcı on20 th April under the patronage ofMinistry of Culture and Tourism.Speaking first during the evening,TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoyexpressed his pleasure to host thetravel agents of USA and called forASTA’s great congress in 2015 totake place in Antalya.Highlighting Turkey as a countryrapidly emerging in tourism, ASTAchairman Chris Russo answeredthe question “Why Turkey?”with another question: “Why notTurkey?”Speaking after Chris Russo, Ministryof Culture Counsellor İsmet Yılmazemphasised Turkey’s historicaland cultural values and indicatedTurkey’s desire to increase thenumber of visitors from USA toexceed 1 million. The last speakerof the evening was USA AnkaraAmbassador James F. Jeffrey. Whileemphasising that Turkey was a safecountry with extraordinary culturaland archaeological values, Jeffreybelieved that more US citizens wouldvisit Turkey in the years ahead.Last day with ASTAAfter a busy and productive threedays, A gala evening was stagedfor the benefit of ASTA visitors atFour Seasons Bosphorus by thehost of International DestinationExpo 2011 Puerto Rico tourismoffice. TÜRSAB was represented byChairman Başaran Ulusoy, GeneralSecretary Günnur Özalp, CorporateRelations Director Ela Atakan,Corporate Relations Deputy DirectorSimla Köprülü and Özge Başar fromCorporate Relations. Ministry ofCulture and Tourism InformationDeputy General Manager LeventDemirel made a closing speech atthe event.MAYIS <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 21


GEZ‹travel“HARİTADA BİR NOKTA”BURGAZADADaha kış bitmeden bahçeler yeşerir, hava mimozaların hafifkokusuyla dolar, arkasından erik ve badem baharları açar, derkenakasyalar çiçeklenir, bir taraftan da salkımlar ve erguvanlar donanır;onları zakkumlar, karanfiller, laleler, yaseminler takip eder.Bu çiçek kokularına on iki ay boyunca, Adaların meşhur çamormanlarının ilahi ıtırını ilave etmek lazımdır2 Nihal Boztekin Rasim Konyar-Nihal Boztekin22 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


“A SPEC ON THE MAP”BURGAZADAGardens turn green even before the winter is over, the air is filled with a light scentof mimosa, plum and almond trees starting to bud to follow, acacia trees start toflower, wisteria and grape wine blooms, followed by oleanders, tulips, jasmines.We shouldn`t forget to add permanent fragrance of the island`s famous pine forestsMAYIS <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 23


“Heykel gözlü adam”: Sait FaikBurgazada’nın en bildiksakini elbette Sait FaikAbasıyanık. Ünlü yazar,misafiri geleceği zamanbaşında şapkası, ayağındasandaletleriyle iskeledebekler, “beni alıp götüren,beni alıp getiren mahluk”dediği vapura bakardı birgelen var mı diye. Eğer sonyolcu indiğinde hâlâ onagelen kimse yoksa, HristosTepesi’ne çıkar, anlatmayabaşlardı:“Ne yazayım dedim. Birsandalyede oturmuşum.Açık havada, Hristos’ta,deniz kenarında. Güz rüzgârı vurup duruyor ağaçlara, sandallara,duvarlara. Direkler sallanıyor, ipler sallanıyor, bulutlar sallanıyor.Deniz akıp gidiyor...”Sonra belki kıyıya, Pandelli’nin lokantasına rakı içmeye gitmedenevvel evde bir mola verir, tam karşıdaki “akşamüstleri lacivertkesilen gökyüzüne, neftileşen çamlara kırmızı tuğladan vücuduile yaslanan, çan kulesi olmadığı için tepesine her zaman kargayahut da şair bir martı konan” Aya Yani’ye bakardı.Kilise bazen bu renkler arasında bir çıkartmaya benzer, o daböyle akşamlarda “çıkartma çıkaran bir çocuk, belki de ressam”olmadığına hayıflanırdı.Sonra efkâr dağıtmak için Pandelli’ye gidip rakı içmeye gelirdiSait Faik ve Türk öykücülüğüne damgasını vuran sayısızöyküsünden birini, belki “Haritada Bir Nokta”yı yazmaya koyulur,çok sevdiği Burgazada’nın resmini başka söze gerek bırakmayacakcümlelerle çizerdi:“Hemen gözlerimin içine bakan bir köpek, hemen az konuşan,hareketleri ağır, elleri çabuk, abalar giymiş bir balıkçı, yırtık birmuşamba kokusuyla beraber küpeşte tahtaları kararmış, boyasıatmış, ağır ve kaba bir sandal, sandalın peşini bırakmayan birkuş, ağ, balık, pul, sahilde harikulade güzel çocuklar, namuslukulübeler, kırlangıç ve dülger balığı haşlaması, kereviz kokusu,buğusu tüten kara bir tencere, ufukları sisli bir deniz...”“A statue eyed man”: Sait FaikMost famous of the island’sresidents is of course Sait FaikAbasıyanık. The famous authorwould wait at the port with a hat onhis head and sandals on his feet forthe arrival of his guests. He’d lookat the ferry which he called “thecreature that takes me away, thatbrings me back” to see if anyonecame to visit him. If he saw no oneafter the last passenger had leftthe ferry, he’d head for Hristos Hilland begin to talk: What have I saidI would write. Sat on a chair. Inthe open air, on Hristos, on the seashore. Autumn breeze battering thetrees, chairs, walls. Masts swaying,ropes hanging, clouds shaking. Thesea is flowing away…”Later on he would go to the seaside,to Pandelli’s restaurant to drinkrakı but first he’d stop for a breakand would look at Aya Yani churchwhich “leans on to evening’s darkblue sky, leaning into dark greenpine trees with its red brick walls,the tower of which always housinga crow or a poetic seagull because ithad no bell”. The church sometimesresembled a colourful sticker of apainting, and in such evenings hewould condemn the fact that he wasnot a child playing with the stickeror a painter.Then would come the turn of amelancholic evening for Sait Faik,drinking rakı in Pandelli and maybehe would start writing one of hisnumerous stories, or maybe even “Aspeck on the Map” and would drawthe Picture of Burgazada he loved somuch with sentences that needed noother words to explain it.“A dog looking into my eyes, afisherman saying little, movingslowly, hands quick, wearing athick coat, in a heavy and slowfisherman’s boat smelling of araincoat, wooden ledges darkened,paint flaked away, a bird chasingthe boat, nets, fish, scale,wonderfully beautiful childrenashore, faithful huts, swallows andboiled dory fish, smell of celery, asteaming blackened pan, a sea withfoggy horizons…”


NOT DEFTERİnotebookMAYIS GÜLLERİ<strong>Mayıs</strong>, güllerle gelir... Anavatanı Orta Asya,Ortadoğu ve Anadolu’dur... Ama bütün dünyadao kadar sevilmiştir ki, İslam’da, Avrupa’nınkraliyet ailelerinde ve bugünün siyasetinde“sembol” olmuştur... Peki, gül deyince aklımızailk gelen Isparta, gülyağı üretiminde dünyanın“neresinde”? Dolmabahçe Sarayı’nın Harembölümündeki bir salona neden “Gül Salonu”denir? İşte 3 buçuk milyon yıllık bir aşk hikâyesive ilginç notları2 Aylin ŞenROSES OF MAYMay, arrives with roses... Roses hail from Central Asia, Middle East andAnatolia... But it is loved so much throughout the world that it has become a“symbol” in Islam, in Royalties of Europe and in today`s politics... So, whenyou mention the rose, the name first springs to mind is İsparta, but “where”is İsparta in the world of rose oil production? Why is it that a hall in theHarem section of The Dolmabahçe Palace is named “The Rose Hall”? Here isa 3 and a half million year long love story and its curious notes


Arkeoloji sadece savaşları, geçmişteki gündelik hayatı veyasanatı mı ortaya çıkartır? Bu sorunun en ilginç yanıtını,Mezopotamya topraklarındakikazılardan birinin sonucu veriyor.Arkeoloji bazen çiçeklerin geçmişini deaydınlatıyor. Söz konusu kazıda bulunan 3 buçukmilyon yıllık bir “gül fosili” bize “gülün tarihini”yazıyor. O fosile göre, gül insandan önce devarmış.Gül insandan önce varmış. Ama onuçeliklerle güzelleştirip çeşitlendiren, dini yada siyasi anlamlar yükleyerek sembol halinegetiren de insan olmuş. Örneğin gül, yüzyıllardırİslam’ın sembolü sayılır, çünkü, Hazret-iMuhammed’i temsil eder.Gül, bütün güzelliğine rağmen tarihin enkanlı savaşlarından birine de adını vermiş.İngiltere’de, “Yüzyıl Savaşları”ndan hemen sonra1453’te patlak veren iç savaş “Güller Savaşı”diye anılmış. Nedeni, kral yanlısı Lancestersoyunun armasında “kırmızı gül”, karşısındakiYork soyunun armasında ise “beyaz gül” olması.Hemen belirtelim, savaşı kırmızı güller kazanmış!Kırmızı güller İngiltere’de hâlâ revaçta. İşçiPartisi’nin amblemi kırmızı gül. Ama zaten,dünyanın hemen her köşesinde sosyal demokratya da sosyalist çizgideki siyasi hareket veyapartilerin amblemi de kırmızı gül.Gülün anayurdu olarak dünyanın doğu yakasındaki üç bölge veülkeden söz edilir: Çin, İran ve Anadolu. Milyonlarca yıl boyuncatabiatta yabani olarak bulunmuş. İnsanoğlunun yerleşik düzenegeçmesiyle birlikte çeşitlenmeye başlamış. MÖ 605-562 yıllarıarasında tahtta kalan Babil Kralı Nabukadnezar işte o çeşitlendirmeye,hatırlanmaya değer bir katkıda bulunmuş. Sarayını rengârenk güllerlegül bahçesine çevirtmiş. Dahası, “Persia” adını verdiği parfüm /gülyağını geliştirmiş.Persia, malum, Fars anlamına geliyor. Dilimizdeki “gül” adıda zaten Farsça’dan alınmış. Dünyanınöteki dillerinde ise ufak farklarla, Latince“kırmızı”dan türeyen “rose” adı kullanılıyor.“Ad” demişken... İstatistik hesaplarınısevenlere not: Gül adı <strong>Türkiye</strong>’de en çokkullanılan 101. isim. Bu hesaba göre deülkemizde <strong>2010</strong> yılı itibariyle yaklaşık 134bin kişinin adı Gül.Onun adı değil, “lakabı” Gül. Asıl adıCafer olan Merzifonlu Bektaşi Babası, SultanII. Bayezit’e sunduğu sarı-kırmızı güllernedeniyle bu lakabı almış. Anlatılanlaragöre, II. Bayezit av dönüşü rastladığı BektaşiBabası’nın hediyesini o kadar sevmiş ki,“Dile benden ne dilersen” demiş. O da, birtepeyi gösterip “Orada bir mektep” demiş.Galatasaray Lisesi’nin, sonrasında GalatasarayKulübü’nün ve renklerinin sarı-kırmızıolmasının kaynağında işte böyle bir öyküyatıyor. Öyküye hayat veren Bektaşi Babasıda yüzyıllardır “Gül Baba” diye anılıyor.Osmanlı’dan öykülere devam edelim.Does Archaeology only uncover wars, daily life in the past and art? Theanswer to this interesting question comes from the result of excavations inMesopotamia. Archaeology sometimes can shed light tohistory of flowers too. A 3 and a half million years old“fossil of a rose” discovered in the excavation we justmentioned, shapes the “history of rose”. According tothat fossil, roses existed before human beings.Roses existed before human beings. But it was thehumans who cultivated it to give it beauty and turned itinto symbols by converting it into religious or politicalderivations. For instance, the rose is considered to be thesymbol of Islam because it represents Muhammad.Despite all its beauty, the rose gave its name to oneof the bloodiest battles in the history. The war that brokeout in England right after the hundred year wars in 1453was called “The War of the Roses”. The reason for thefighting was the fact that the Lancashire had a white rosein their coats of arm, while Yorkshire had a red rose intheirs. Needless to say that it was the rose that won thewar.Red roses are still in demand in England. Thesymbol of the Labour Party is a red rose. In fact almostanywhere in the world, social democrat or socialistBabil Kralı Nabukadnezarmovement or party’s symbol is a red rose.Babylon King NebuchadnezzarThree countries in three regions in the east isconsidered to be the motherland of the rose. China, Iranand Anatolia. It existed in the nature as a wild flowerfor millions of years. With the settlement of humanity into a stable order, the varieties had begun to appear. King Nabukadnezar ofBabylon contributed greatly to this variation between 605BC and 652BC. Hehad his palace converted to a rose garden full of colours. Furthermore, hedeveloped a perfume / rose oil which he named “Persia”.We all know Persia refers to Persian. The Turkish word for rose “gül”in today`s language derives from Persian. In other languages of the world, aslight variation of the word “rose” which hails from the Latin word “red” isused.Talking about “names”... Here is a note for lovers of statistics: The nameGül is the 101 st in the list of most used names. As of<strong>2010</strong> almost 134 thousand people has the name Gül.Rose is not his name but is his nickname. Hisreal name is Cafer and he is from Merzifon belongingto the Bektashi order. The nickname was givento him because he always presented yellow - redroses to Sultan II Bayezit. Upon seeing Cafer whenreturning from a hunt Bayezit liked himso much that he granted him awish. Cafer pointed at a hill andasked Sultan to “build a schoolover there”. This is why firstthe colours of GalatasarayLyceum and then Galatasaraysports club is yellow and red. Thehero of the story has been remembered forcenturies as “Gül Baba” (Rose Father).Lets us continue our story with the Ottomans.The “Valide Sultan Divanhanesi*” in the Haremsection of the Dolmabahçe Palace is known as the“Rose Hall” as a result of a painting. The paintingtitled “The Roses of May” dates back to 1875 andMAYIS <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 31


Halfeti ve siyah gülüHalfeti and the black roseDolmabahçe Sarayı’nın Harem bölümündeki “Valide SultanDivanhanesi”, salondaki bir tablo nedeniyle “Gül Salonu” diye bilinir.“<strong>Mayıs</strong> Gülleri” tablosu 1875 tarihli ve Charles Chaplin imzalı. Aslındatarih de belirtiyor ama ekleyelim; bu Charles Chaplin, meşhur “Şarlo”değil, göbek adı “Joshua” olan Fransız ressam. İşte onun tablosusalona adını vermiş. Atatürk de son döneminde burayı “dinlenmeodası” olarak kullanmış.<strong>Türkiye</strong>’den ilginç bir not daha: Gül deyince, sadece bizde değildünyada da akla ilk gelen Isparta oluyor. Çünkü Isparta dünyadagülyağı üretiminde ilk sıralarda. Damask gülü denilen özel yağ gülüiçin mayıs ortasında alımlar başlıyor. Toplanan binlerce ton gül,kentteki 15 fabrikada işleniyor. Sonra hem içerde tüketime sunuluyor,hem de başta Fransa, ABD, Japonya, İsviçre, İngiltere ve SuudiArabistan olmak üzere pek çok ülkedeki parfüm üreticilerine ihraçediliyor.Belki daha az bilinir ama, Şanlıurfa’ya bağlı Halfeti siyahgülleriyle ünlü. İlçe belediyesinin internet sitesi bile gözalıcı birsiyah gülle açılıyor. Ne yazık ki bu güllerden çelik alıp başka biryerde yetiştirmeye kalksanız kırmızıya dönüyor. Kimileri bunu Fıratefsanelerine bağlıyor, kimileri de bölgenin mikroklimasına. Amasonuçta siyah gülü görüp koklamak için Halfeti’ye gitmek gerekiyor.Ve son not: Dünyada en çok satılan çiçek gül. Çünkü aşkısimgeliyor. Her rengi,hatta buketteki sayısıylabambaşka birmesaj veriyor. Âşığıngönlündengeçene tercümanoluyor.signed by Charles Chaplin. History points this out but we also will: This isnot Charles Chaplin the comedian but a French painter whose nickname is“Joshua”. His painting gave the hall its name. Atatürk used this hall as the“relaxation room” during his last days.Another interesting note from Turkey: When you mention the rose,İsparta is the first name that springs to mind, not just in Turkey butthroughout the world. Because İsparta is the leader in production of Roseoil in the world. The Damask variety that is known for its oil is harvestedin May. Thousands of roses are processed in 15 factories in the city. It`sthen sent to domestic market as well as to perfume producers in France,USA, Japan, Switzerland, England and Saudi Arabia along with many othercountriesMaybe it is not that well known but, Halfeti in Urfa province is famousfor its black rose. Even the opening page of the town`s website has anattractive black rose. However if you ever take a sapling and try to grow thisrose elsewhere, it only comes up as red. Some links this fact to the legends ofEuphrates and others to microclimate of the region. But the result is thatyou have to go to Halfeti to see and smell the black rose.And the last note: Rose is the best selling flower in the world.Because it signifies love. Every colour and even the numbers ina bouquet give a differentmessage. It becomes theinterpreter for thefeeling of thelover.32 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


Eşsiz Singapur (Uniquely Singapore),Sizin Singapurunuz (YourSingapore) oluyorİstanbul - 31 Mart <strong>2010</strong>: Singapur Turizm Ofisi Singapur’un yeni marka sloganınıaçıkladı. Singapur’un “Uniquely Singapore“ marka sloganı “YourSingapore”adönüşüyor.Bu sloganda Singapur’un kişisel tercihlere göre yaşanabilecek mekanları, sesleri,tatları, kültürü ve eşsiz kullanıcı merkezli aktiviteleri ile destinasyon olarak gücü esasalınmıştır. Marka olarak YourSingapore, Singapur’un eşsizliğini tarif etmekte veseyahatçilerin istediği kişisel seyahat deneyimini yansıtmaktadır. Böyle bir seyahatdeneyimi; ziyaretçilerine kendi şartları, ihtiyaçları, tercihleri ve ilgi alanlarına göre seyahat etme özgürlüğünü vegücünü sunuyor.YourSingapore Singapur’un günümüz seyahatçilerinin amacına uygun ve ilgi uyandıran bir destinasyon olmasınısağlayarak, marka değeri ve marka hatırlatıcılığıyla Singapur’un değer sunumunu rakiplerinden ayırır, ziyaretçi sayısıve turizm hareketliliği konusunda olumlu etkide bulunuyor. Singapur’un vaadettiği çok yönlü ve kullanıcı merkezliseyahat deneyimini sağlamanın yanısıra geleceğe dönük ve ilham verici Singapur’u sanal ortamda tanıyanlaragerçek deneyimi yaşatmaya davet ediyor.Bu kampanyanın tam kalbinde kapsamlı bir dijital yaklaşım yer almakta; yeni bir internet sayfası, “search engine”arama motoru pazarlamasına yapılan kayda değer bir yatırım, blog yazarları, mobil telefonlar, sosyal medyasiteleri, seyahat siteleri bu kapsama dahil. Bütün bu alanlar seyahat öncesinde, seyahat sırasında ve sonrasındaziyaretçilerimize yardımcı olacak ve güçlü bir promosyon aracı olacaktır.www.yoursingapore.com yenilikçi ve katılımcı, kullanıcı dostu tarzda hazırlanmış bir platformda, seyahatçilerekişisel Singapur gezilerini planlama imkanı vermektedir. Kampanya websitesi seyahatçiler ve yerel halk arasındadeneyimlerini paylaşmayı sağlamaktadır. Singapurla ilgili her türlü bilgiyi içeren güncellenmiş multimedia içeriğiylegüçlendirilmiştir. www.yoursingapore.com websitesi hiçbir destinasyon sitesinde bulunamayacak yeni bir sanaldeneyim sunacaktır.Doğu Avrupa Bölge Direktörü, Bridget Goh şöyle belirtmiştir; günümüzde kişilerin seyahatlerini planlama verezervasyonlarını yapmak için izledikleri yol esas olarak değişti. Kişilerin kendi katılımlarıyla yaptıkları dijital vesosyal medyayı içeren araçlara doğru yönelim görülmekte. Online haberler, websiteleri, bloglar, sosyal katılıma izinveren siteler, kişilerin seyahat planlamalarını yaparken izlediği yolu da etkiledi. YourSingapore dijital medyaya karşıolan bu yaygın etkilenmeye ve artış gösteren sanal topluma olduğu kadar seyahat planlarını yapmak isteyen kişiseltüketici talebine karşı da bir cevaptır.Uniquely Singapore” Markasının Doğal EvrimiUniquely Singapore markasının geçtiğimiz beş yıl içinde bıraktığı başarılı etki gözönüne alındığında, marka hikayesininbir sonraki aşamasının bir gözden geçirmeden çok, bir evrim, etkili bir geçiş olması kaçınılmazdı. 2004 de UniquelySingapore markası yaratıldığında Singapur’un dünya çapında ziyaret edilmesi gereken bir yer olarak görülmesiamaçlandı. İş ya da gezi amaçlı seyahat edenlere ilgi çekici boyutta enerjik, moda olan ve hafızalarda yer eden, eşsizve kişiye özel bir deneyim, sadece kelimelerle anlatılamıyacak kadar özel bir destinasyon. Uniquely Singapore dayapılanan anahtar kavramlar YourSingapore’da belirginleşti, bu anahtar kavramlar kolay ulaşılabilirlik ve kullanıcımerkezli olmak, seyahatçilere eşsiz Singapur deneyimlerini kişisel tercihlerine göre planlama gücü vermesidir.AdvertorialSingapur Turizm Ofisi Pazarlama grubu Yardımcı CEO’su Ken Low, YourSingapore markasının geliştirilmesinde3 yönlü bir strateji izlendiğini açıkladı; “Singapur’u eşsiz destinasyon yapan, herkesin hemfikir olduğu Singapur’unbenzersizliği, ziyaretçilerin Singapur’da yaşadıkları deneyimlerle oluşan duygusal bağ ve dijital medya ortamındaSinapur’un gelecekteki potansiyel ziyaretçileridir. YourSingapore ziyaretçilerin karar vermelerine etki edenmotivasyonel faktörleri işlerken, Singapur’un marka pazarında ayrı bir yer edinmesini sağlamıştır.Bay Low; biz yoğunlaşan destinasyon pazarında Singapur’un ayrı bir yerde olması için Singapur Turizm ofisiküresel eğilimleri kucaklamalı ve tüketim medyasında yerini bulmalı. Potensiyel ziyaretçilerimize ulaşmanın yolunudeğiştirmek ve bu yaygınlığı sağlamak için pazarlamada iletişim aracı olarak dijital medya kullanıldı. İletişimimizdeklasik medyayı da kullanmaya devam edeceğiz. Ama bu medya da ziyaretçilerimizin Singapur’un sunacaklarınıdeneme ve göz atma şansı yakalayacakları dijital platforma yönlendirmede önemli bir rol oynayacaktır diye ekledi.


GEZ‹travelAKDENİZ’İN MÜCEVHERİ:ALANYA“Turizmin tarihçesi” yazısında aktardık: Ünlü gezgin-tarihçi İbn-iBatuta, Alanya için “dünyanın en güzel memleketi” diye yazmış.Aslında sadece fotoğrafları bile bu sözlerin hakkını veriyor. Ama yinede tarihine kısa bir bakış atalım. Atarken de Alanya’nın Antonius’tanKleopatra’ya, Alaaddin Keykubat’tan da derebeyi Vart’ın kızına“düğün hediyesi” olduğunu hatırlatalım2 Aylin Şen Rasim Konyar34 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


THE JEWEL OF THE MEDITERRANEAN: ALANYAWe mentioned it in the “History of Tourism” article: Famous travellerhistorianİbn-i Batuta had written about Alanya as the “most beautifulcountry in the world”. In fact, photographs alone are enough to confirmhow true these words are. But let us glance at its history. And while doingso let us mention that Alanya was a “wedding gift” from Antonius toCleopatra, from Alaaddin Keykubat to Feudal Lord Vart`s daughterMAYIS <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 35


Alanya’yı anlatmaya,tarihin gelmiş geçmişen ilginç “magazindedikodusu” ilebaşlamak lazım: Marc Antonius,Alanya’yı fethedip Kleopatra’yadüğün hediyesi olarak vermiş. Ozamanlar kentin adıCoracesium’muş. Ama Alanyayüzyıllarca Kleopatra ile anılmış.Akdeniz’in en uzun sahilindeki engüzel yere de bu yüzden KleopatraPlajı adı verilmiş. Kente bugünküadını veren ise, Anadolu SelçukluSultanı Alaaddin Keykubat olmuş.Sene 1221... Keykubat kenti elegeçirip Derebeyi Kyr Vart’ın kızıylaevlenmiş. Adını “Alaiye” olarakdeğiştirdiği kenti kışlıkbaşkent ilan etmiş.Donanma üssünü deburada kurmuş. Alanyakıyıları güzelliği kadar,gemiler için korunaklıolmasıyla da ünlü. Tarih deilginç notlarla bunudoğruluyor. Nitekim “ikidüğün hikâyesi” arasındageçen yüzyıllarda, Alanyadaha çok korsanlarınsığınağı diye bilinmiş; birde o korsanların gemilerletaşıyıp getirdiği kadınesirlerin pazarı olarak...To talk about Alanya, we should startwith history`s most interesting“magazine gossip”: MarcusAntonius had discoveredAlanya and presented it toCleopatra as a weddinggift. The name of thecity in those days wasCoracesium. But for manyyears Alanya had beenreferred to as Cleopatra.That`s why the mostbeautiful place on thelongest beach of theMediterranean is namedCleopatra Beach.Giving the city its current namewas Anatolian Seljuk Sultan AlaaddinKeykubat. The year was 1221...Keykubat had invaded the city andmarried the daughter of Lord Kyr Vart.He had changed the name of the city to“Alaiye” and had announced it as thewinter capital of the country. The navyalso had a base here.Alanya shores are famous for its beautyas well as protection it offers to ships.History`s interesting notes alreadyconfirm this. In fact, in the centuriesspent between “the tales of twoweddings” Alanya was mostly knownto be a haven for pirates. And also themarket place of female slaves broughtto the shore by pirates.Alanya Kalesi’ndenAkdeniz sahilleriMediterranean coast fromAlanya Castle36 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


Alanya TersanesiAlanya ShipyardAlanya Kızıl KuleAlanya Crimson TowerTarihi kaleden şehrin görünüşüA view of the city from the historical castleDamlataş Mağaras›Damlataş CaveMAYIS <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 37


OTELhotelESKİŞEHİR’İN GENÇLİKKAYNAĞIANEMON ESKİŞEHİR OTELAnemon Eskişehir Otel, geleneksel Türk misafirperverliğine uygun,güleryüzlü ve kaliteli bir hizmetle misafirlerini karşılıyor40 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


olduğu tespit edilip, 1994yılından itibaren şehir otelciliğiüzerinde odaklanılıp, yatırımlarbu şekilde yönlendirildi.TÜRSAB: Otellerinizkonaklama dışında ne türhizmetler sunuyor?Hatice Yıldırım: Otellerimizdekonaklama hizmeti dışındatoplu yemek, davet veorganizasyonlara ev sahipliğiyapabileceğimiz 9 bin kişilikbir kapasite bulunuyor.Böylece kongre, toplantı gibiiş konaklamaları yanında,bulunduğumuz bölgelerinetkinlik merkezi olarak da hizmetveriyoruz.“aia spa” markamızla spa wellnesshizmetleri üretiyoruz. ÖzellikleMalatya, Eskişehir, Manisa gibikentlerde, a la carte restaurant vebarlarımız ve “aia spa wellness”merkezlerimizle Anemon Otellerisosyal bir buluşma noktası halinegeldi.TÜRSAB: Farklı şehirlerdeortak bir konsept-kurumsal diloluşturmanın sırları nelerdir?Hatice Yıldırım: AnemonOtelleri olarak konaklama veağırlama süreçlerimizin tümünde,iş seyahati yapan misafirlerinihtiyaçlarını izledik. Kendiseyahat tecrübelerimizden,misafirlerle kurduğumuz yakın vesıkı iletişimden faydalanarak tümhizmet süreçlerimizi bu amacauygun olarak belirledik ve bubilgiyi kurum kültürümüz halinegetirdik.Kurum kültürümüzün önemlibir özelliği de devamlı değişimve yeniliği kovalayan birorganizasyon olmamız. Hızlıkararlar bizim herzaman diri veenerjik bir otelişletmesi olmamızısağlıyor.TÜRSAB: AnemonEskişehir’in kuruluşöyküsünden söz eder misiniz...Hatice Yıldırım: AnemonEskişehir Otel, 2004 yılındakentin ilk 5 yıldızlı oteli olarakhizmete girdi. Otelimiz, hizmetanlayışına uygun olarak işseyahati yapanları rahatettirecek, modern şıklık ileergonomiyi birleştiren birmimariyi esas alarak dekoreedildi. Toplam 174 oda ve 8business accommodation andcongress and meetings.We produce spa wellness servicesunder “aia spa” branding. With ala carte restaurants and bars and“aia spa wellness” centres AnemonHotels have become social meetingpoints, especially in cities such asMalatya, Eskişehir and Manisa.TÜRSAB: What’s thesecret of creating acommon concept- corporatelanguagein differentcities?HaticeYıldırım:We asAnemon Hotelsobserved visitors onbusiness trips as part of theaccommodation and hospitalityprocess.We benefited from our ownbusiness trip experiences,from close and firm bond we formedwith our visitors and targetedour service levels to suit thoseneeds. Furthermore we turnedthis knowledge to be part of ourcorporate culture.Another interesting point in ourcorporate culture is that we are anorganisation always seeking changeand innovation.Fast decisions always allow us tostay a lively and energetic hotelbusiness.TÜRSAB: Can you tell us aboutthe story of Anemon Eskişehir’sfoundation...Hatice Yıldırım: Anemon EskişehirHotel opened in 2004 as the first 5star hotel of the city.Our hotel was built with anarchitectural concept that wouldprovide comfort for businesstravellers, combine modern eleganceand ergonomic in accordance withour service concept. As well as 174rooms and 8 meeting rooms, wehave 2 a la carte restaurants and aSPA wellness centre.Anemon Otel’in odalarından biri ve spa-wellness odasıOne of Anemon Hotel’s rooms and the spa-wellness room42 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


RÖPORTAJreportagemodern zamanlarınseyyahıTabiat sevgisi yüzünden çıkılan yolculuklar beklenmedik bir keşifle taçlandı.150 yıldır kayıp olduğu sanılan Osmanlı Lalesi aramıza döndü.2 Nihal BoztekinModern times travellerJourneys that began for the love of nature is crowned with an unexpecteddiscovery. Ottoman Tulip thought to be extinct for 150 years hasmade a come back44 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


Soyu tükendiği düşünülenOsmanlı lalesinin solukalıp verişi bir tesadüf eseriduyuldu. Müzisyen, gazetecive fotoğraf sanatçısı Nijat Ayvaz,bugüne kadar tespit edilmişlale türleri arasında Osmanlılalesi tanımına en yakın örneğiTekirdağ’daki doğal ortamındafotoğrafladı.İznik çinilerinde canlı renkleriylekendini gösteren, Lale Festivalizamanı İstanbul’un dört birtarafında tasvirlerini gördüğümüz“lale-i Rumi”yle yaşadığı serüveniNijat Ayvaz’dan dinledik.TÜRSAB: Osmanlı lalesiyle nasıltanıştınız?Nijat Ayvaz: Müjdat Gezen VakfıKonservatuarı’ndaki öğrencilikdönemimde fotoğrafla ilgilenmeyebaşlamıştım. Fotoğraf sevdasınaağırlık verince seyahatlerimive doğa gezintilerimi artırdım.Çektiğim fotoğrafları kişiselweb sitemde ve dergilerdeyayınlıyorum.Bu süreçte web sitemde yer alanyabani lale fotoğrafı İstanbulÜniversitesi’nden TürkologHalil Açıkgöz’ün dikkatiniçekmiş. Benimle iletişime geçtive fotoğrafı gördüğü anda çokheyecanlandığını, bu çiçeğinOsmanlı lalesi olabileceğinidüşündüğünü, bu konuda biraraştırma yapmak istediğinisöyledi.Bunun için bazı detaylı bilgilereihtiyacı vardı, kendisine bellidoneleri teslim ettim.Halil Açıkgöz bir yıl süresinceİstanbul Üniversitesi’nden ve diğerüniversitelerden iletişim içindeolduğu bitkibilimcilerle çalışmalaryaptı ve sonuçta bu çiçeğinbugüne kadar doğada bulunan,Osmanlı lalesine en yakın örnekolduğu saptamasında bulundu.TÜRSAB: Ve böylece aslındasizin bir keşif yaptığınız datespit edilmiş oldu...Nijat Ayvaz: Bu gelişmeninardından <strong>Türkiye</strong>’de konuya ilgisizNijat AyvazThought to have been extinct, it was bysheer coincidence that the Ottoman tulipwas discovered to be still breathing.Musician, journalist and photographerNijat Ayvaz photographed what isthought to be the nearest kind to anOttoman tulip in its natural environmentin Tekirdağ.We listened to Nijat Ayvaz tellingus about the adventure helived with “lale-i Rumi” thatshows itself up on colourfuldisplays of Nicaea tiles andwhich we see it`s depictionsall around İstanbul as part ofthe advertisement of the TulipFestival.How did you meet theOttoman tulipI began to show interestin photography during mystudy period at Müjdat GezenFoundation Conservatory.Once I started concentratingon photography my trips andnature visits had increased.I publish the photos I takein my personal web site andmagazines.A picture of a wild tulip on my websiteattracted the interest of Turkolog HalilAçikgöz.He contacted me to tell me that he wasexcited to have seen the photograph ashe thought that it was the Ottoman tulipand he wanted to research this further.Bir keşifler dizisiNijat Ayvaz 1992 yılında Müjdat Gezen SanatMerkezi Klasik Türk Müziği Bölümü’ndebaşlayan sanat eğitimini farklı dallardauğraşlarıyla zenginleştiren çokyönlü birsanatçı.Eğitim döneminde başlayan fotoğraftutkusunu kişisel sergilerle güçlendirip,bunlara ek olarak Tekirdağ Bir Rüya Kenti,Işığın Derinleştiği Kent Tekirdağ, Marmara’nınKıyısında Bir Rüya Kent Tekirdağ adlı fotoğrafalbümlerini ve Tekirdağ Turistik Kent Haritası,Huzur ve Sevgi Kenti Tekirdağ adlı kitaplarıyayımladı.Çeşitli dergilerde makaleler yazan NijatAyvaz, Tekirdağ’da günlük yayımlanan vesorumlu yazı işleri müdürlüğünü yürüttüğüTrakya Demokrat gazetesinde köşe yazıları veröportajlarına da yer veriyor.<strong>Türkiye</strong> kültürüne ve Tekirdağ tarihine hizmeteden önemli keşifleriyle tanınan Nijat Ayvaz’ıntek keşfi Osmanlı lalesi değil. 2005 yılındaTekirdağ yakınlarında bulunan 1600 yıllıkRoma Su Kemer Sistemi’ni ilk fotoğraflayıpkeşfeden kişi de oldu ve bu keşifleriyle ülkeçapında “Kültür Arkeoloğu” olarak tanındı.A serious of discoverıesNijat Ayvaz, who started his art education inClassical Turkish Music section at the MüjdatGezen Art Centre in 1992, is a multifaceted artistwho enriched his education of art by gettinginvolved in several aspects of it.His hobby in photography started duringhis education and was strengthened withpersonal exhibitions. He also published threephotographical books titled: Tekirdağ A DreamCity, Tekirdağ, The City Where the LightIntensifies, Tekirdağ, A Dream City on the Shoresof Marmara, as well as books titled; TekirdağTouristic City Map and Tekirdağ, the City of Peaceand Love.Writing about art in various magazines, NijatAyvaz has articles and photographs published inthe daily Trakya Demokrat newspaper where heis the editor. Known for his important discoveriesthat contribute to Turkish culture and history ofTekirdağ, Nijat Ayvaz’s only discovery isn’t theOttoman tulip. He was the first person to discoverand photograph the 1600 years old RomanAqueduct System in 2005. He was known as the“Culture archaeologist” as a result of discoverieshe made.MAYIS <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 45


kalan bir kesim de oldu, bunubir “keşif” sayanlar da. Benimbu olaylar gerçekleşene kadarOsmanlı lalesinin 150 yıldır kayıpolduğu konusunda hiçbir bilgimyoktu. Bir devre adını vermiş,bir devirle özdeşleştirilmiş ve 2bine yakın türünün var olduğuiddia edilen bir bitkinin bir andabıçakla kesilmiş gibi kaybolmasıinandırıcı gelmiyor insanaaçıkçası; “Bir yerlerde yaşıyorolmalı” diyorsunuz. Tesadüflerbirbirine bağlandığında hayattahâlâ keşfedilecek bir şeylerinolduğunu bilmek güzel bir şey.Kendimi ayrıcalıklı bir konumayerleştirmiyorum, ancak ülkemizinKültür Bakanlığı’nın simge olarakseçtiği, Osmanlı’nın simgesi olanbir bitkinin halen bu topraklardavar olduğunu bilmek ve bubilgiye aracılık etmiş olmak çokfarklı bir duygu.Osmanlı LalesiOttoman TulipTÜRSAB: Bu aşamadansonra Osmanlı lalesini dahada yakından tanımayabaşladınız...Nijat Ayvaz: Evet... Osmanlılalesi şekil itibariyle “Allah”kelimesinin Arapça yazılışınıandırdığı için Allah’ınsonsuzluğuyla eşleştirilmiş. Ancaksadece bu şekil benzerliğininyeterli gerekçe olmayabileceğinidüşünüyordum ve bukonudaki sorumun yanıtınıda Turhan Baytop’unyazdıklarında buldum.Turhan Baytop bu çiçeğinkendisini göremediği içinminyatürlerden yolaçıkarak araştırmış.Verdiği bilgiye göre,yaygın olarakgördüğümüz,bugünHollanda’danithal edilenlaleler teksoğana sahip.Zamanıgeldiğindeekiliyor,çiçek açmadönemi sonaerdiğindede bu yumrutopraktan çıkarılıp korumayaalınıyor. Osmanlı lalesinde isesoğanı ektiğinizde sonsuz kereaçmasını sağlayacak sürecibaşlatmış oluyorsunuz, çünkükökünde üç minik yumrubulunuyor. Her yıl içlerinden biriçiçek açma görevini üstleniyor,diğerleri o sırada dinleniyor. Birsonraki yıl ise bir görev değişimiyapıyorlar, bu kez, çiçek açmışolan yumru dinlenmeye çekiliyorve yeni bir yumru hareketegeçiyor. Böylece topraktansökülmeden çiçeğin sonsuz kezaçması sağlanıyor.Benim fotoğrafını çektiğim örnekde İznik çinilerindeki nar kırmızısırenge, kadifemsi parlaklığa sahipnarin bir lale; akşam olduğundatoprağa doğru boynunu eğiyor.TÜRSAB: Bu keşif yurtiçindeve yurtdışında ne tür yankılaruyandırdı?Nijat Ayvaz: Lalenin keşfindensonra Hürriyet gazetesinde YalçınBayer köşesinde bir yazı yazdıve ardından bu haber yayıldı.Dünyadan da tepkiler gelmeyebaşladı. Bu geri dönüşler içindebeni en çok duygulandıranlardanHe needed detailed information forhis research so I gave him certainsamples.Halil Açıkgöz worked with botanistsfrom İstanbul University and otheruniversities and in the end concludedthat this flower was the closest in thenature today to be the nearest sampleto Ottoman tulip.And this confirmed that you haveindeed made a recovery...Following the development, there werethose unmoved by the discovery andthose considered it to be a “discovery”in Turkey. Until this development Iwas not aware that the Ottoman tuliphad been extinct for 150 years. To behonest, it seemed inconceivable thata plant that gave a period its name,synonymous with that period andclaimed to have more than 2 thousandvarieties; “It must have been livingsomewhere” one would think.It is nice to know that when youconnect the coincidences that there isstill something new to be discovered.I am not placing myself in a privilegedposition but knowing that the flowerThe Ministry of Culture chose as thesymbol of our country and was oncethe symbol of the Ottomans is stillalive in this land and to intervene inthis matter is a very different feeling.You started to get know theOttoman tulip better after that...Yes... Because the Ottoman tulip’sshape resembles the word “Allah” inArabic, it has been deemed synonymouswith the eternity of Allah. I was thinkingthat this resemblance of shape alonewould not be enough and found theanswer in what Turhan Baytop hadwritten.Because he could not find the floweritself, Turhan Bartop based his researchon miniatures.According to him, common tulips we seetoday which are imported fromHolland have a singlebulb. It is plantedat the righttime andafterthe46 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


iri, Sorbonne Üniversitesi’ndenTürk asıllı bir öğretimgörevlisinin, Prof. CélineCotton’un mailiydi. Gözyaşlarıiçinde yazdığını söylediği mailde,lalenin Osmanlı’ya ait olduğunubildiği halde bunun dünyayaanlatılamayışına çok üzüldüğünü,bu konuda çok çaba sarf ettiğini,benim bu işi kolaylaştırdığımısöylüyordu.TÜRSAB: Osmanlı lalesinibundan sonra neler bekliyorsizce?Nijat Ayvaz: Bu bir süreç veöncelik meselesi... Bir devreadını veren bu narin çiçeğegösterilecek ilgi, geçmişle bağoluşturmaya ve gelecek kuşaklarlabir iletişim yaratmaya aracılıkedecektir. Lale Devri boyuncayarışmalara, ödüllere konu olan,yeni türlerinin yeni renklerininüretilmesi için insanların yarışagirdiği bu gözde çiçeğin, devrinbitişiyle kendini bir gizleyişealması hüzünlü bir hikâye. Vebu hüzünlü hikâyeyi ancak onunhayatıyla, tarihiyle ilgileninceöğrenebiliyorsunuz.Ben onu bulduğumda korunaklıbir bahçede, bir saksıda değil,doğadaydı; kendini ağaçların,çalıların arasına gizlemişti. Belkiyüzyıllar sonra kendini anlatmaihtiyacı hissetti. Bu bir insanhikâyesi gibi. Bazen yüzlercecümle sarf edip el üstünde tutulanbir insan, bir gün o cümlelerdenbirinin sonuna bir nokta koymayıunuttuğunda tarihin karanlığınaatılıverir. Lalenin bundan sonrahak ettiği saygıyı, özeni görmesigerektiğini düşünüyorum.flowering period it is dug out to beprotected. But when the Ottoman tulipis planted an endless period of floweringcommences.This is because it has three small bulbsin its roots.Every year one of them takes theresponsibility to flower while the othersrest. Following year they change roles,this time the bulb that has just floweredrests and a new bulb takes over.That way, the plant flowers foreverwithout ever taken out of the soil.The sample I photographed ispomegranate red just as they are inNicaea tiles. It has a fragile lookingvelvety shine; in the evening it drops itsneck towards the soil.What was the reaction to thisdiscovery in Turkey and abroad?After the discovery of the tulip, YalçınBayer in Hürriyet newspaper wrotean article in his column and the newswas spread. Responses from the worldbegan to arrive. Among the responsesthat made me move was an e-mail froman academic in Sorbonne University bythe name of Prof. Céline Cotton whoseorigin was Turkish.In her e-mail she wrote in tears, shewas saying how upsetting it was to beunable to tell the world despite knowingthat the tulip belonged to the Ottomans,the great effort she had made on thesubject, and how I made it easier forher.What do you think awaits Ottomantulip after all this?This is a matter of process andpriority...Any attention paid to the flower thatgave its name to an era will help tocreate a link between the past andfuture generations. It is a sad story thatthe flower that was the subject of manycompetitions and prizes during the TulipEra and that people were in competitionwith each other to create new variationsof its colours declined at the end of thatperiod.And you only find out about this sadstory once you start to learn its historyand life.It was in the nature rather than in aprotected environment or in a plant potwhen I found it; hiding amongst treesand bushes.Maybe it felt the need to tell its storyafter hundreds of years.This is like the story of a person.Sometimes a person who is thoughtof highly with hundreds of words andsentences written about him is thrownin to the darkness of history because ofa missing full-stop at the end of one ofthose sentences.I am just thinking after all it’s beenthrough, the tulip will get the respectand attention it deserves.MAYIS <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 47


RESTORANrestaurant“SEBZE YE, BARIŞÇI OL”Beyoğlu’nda yıllardır İstanbulluları ağırlayan Nature&Peace Restaurant,doğaya ve doğal yaşama lezzet katmayı sürdürüyor“EAT VEGETABLES, BE A PACIFIST”Welcoming İstanbulites in Beyoğlu for many years, Nature&Peace Restaurantcontinues to add delight to nature and natural life


Vejetaryen beslenmeyeya da organik ürünler,sağlıklı besinlertüketmeye yönelikihtiyaç ve eğilim her geçen günartıyor. Zira besinlerin beden veruh sağlığına doğrudan etkidebulunduğu tartışılmaz bir gerçek.Ancak vejetaryen olsun olmasınsebze ağırlıklı, doğal ürünlerlehazırlanmış yiyeceklerlebeslenmeyi tercih edenler için çokda fazla adres yok İstanbul’da.Nature&Peace tam da bu noktadabaşvurulacak bir mekan.“Sebze ye, barışçı ol!”Nature&Peace’in mutfağında 15yıldır korunan temel cümle “Sağlıklıyaşam için sebze ye, barışçı ol!”Bu mutfaktan çıkan yemekler sonderece renkli mönülerle, çok farklıtürden yiyeceklerle de sağlıklıbeslenmenin mümkün olacağını,dengeli beslenmenin “sıkıcı” bir şeyolmadığını kanıtlıyor.Hem vejetaryenlere hem desağlıklı beslenmek isteyenlere hitapeden restoranın sebze ve bakliyatağırlıklı mönüsü gayet zengin.Türk, Meksika, Fransız ve İtalyanmutfaklarından seçilen örneklerintemel kriteri “en sağlıklı ve enlezzetli” olmaları. Yemeklerin enönemli özelliklerinden biri de sebzesosları.Mönüde neler var?Nature&Peace’in mönüsüneşöyle bir göz atmak bile seçenekzenginliğini gösteriyor. Yeşilmercimek köftesi, soyalı ıspanakköftesi, sebze bahçesi, kirpiköftesi, ısırgan otu, mısır unuylakavrularak hazırlanan lahanaçorbası, tahini közlenmiş patlıcanlabuluşturan mutabel, humus,falafel ve daha çeşit çeşit sebzeyemeği... Bunların yanında beyazet, balık ve kırmızı et olmadanolmaz diyenler için de seçeneklermevcut. Nature&Peace’in özellikliyanlarından biri de, misafirlerinesağlıklı ve doğal beslenmeyle ilgiliyayınları okuma imkânı sunması.Mekânın “doğasına” uygunatmosferinde sayfaları rahat rahatkarıştırırken, yaptığınız seçimindoğruluğunu bir kez daha teyitetme şansına sahip oluyorsunuz.Sadece yemek değilGündüzleri kafe-restoran olarakhizmet veren Nature&Peace,akşamları da saat 23.00 ile 05.00arasında “Sizin Barınız” olarakdiğer kimliğine bürünüyor.“Nature&Peace Sizin Barınız”dazengin yerli ve yabancı müzikkoleksiyonunun yanı sıra, canlıperformansları da dinleyerekkeyifli bir gece geçirmekmümkün. Bu da huzur, sağlık veeğlenceyi bir arada bulabildiğinizmekânda dostlarınızla hoş vakitlergeçirmenize olanak sunuyor.Demand for vegetarian food style,consuming organic products andeating healthy is increasing everyday. It is believed that food’s directeffect on body and soul is now beyondargument. However, there is a dearthof restaurants in İstanbul for those whoprefer vegetable based meals despitenot being a vegetarian or for thosewho prefer to eat meals prepared withnatural ingredients.“Eat vegetables, be a pacifist!”The basic motto in the kitchens ofNature&Peace for 15 years has been“To live healthy, eat vegetables, bea pacifist!”. Meals prepared in thiskitchen prove with colourful menusthat a balance diet need not be boring.The menu also proves that eatinghealthy is still possible with diverserange of ingredients. Appealing to thedemands of those who are vegetarianand those who choose a healthy diet,the restaurant’s menu is rich withvegetables and pulses. Basic criteriafor the food chosen from Turkish,Mexican, French and Italian kitchensis “to be the healthiest and the mostdelicious”. Another important aspectof the food is vegetable sauces.What’s on the menuEven a glance at the menu inNature&Peace makes your choicea difficult one. Lentil meatballs,Meatballs with spinach and soya,vegetable garden, meatballs withvegetables, cabbage and nettlessoup with broiled corn flour, mutabel(roasted aubergines with tahini),humous, falafel, and more varietiesof vegetable dishes. An interestingand delicious choice on the menu is“sebzeli kirpi köftesi (hedhehog ballswith vegetables)”. There is a choicefor those who think white meat, fishand red meat should accompany thisfood too. Another important aspect ofNature&Peace is that it provides itsguests with opportunity to read booksabout healthy and natural diet. Whileperusing a book in the restaurant’srelaxing “natural” habitat, youconfirm once again that the choice youmade is the correct one.Not only a meal...A cafe-restaurant during the day,Nature&Peace turns into “SizinBarınız” in late evenings between23.00 and 05.00. You can have apleasant evening in “Nature&PeaceSizin Barınız” accompanied with richselection of Turkish and internationalmusic collection, as well as liveperformances. In a place where youfind peace, health and fun together, itallows you to spend a pleasant timewith your friends.Nature&Peace Restaurant:İstiklal Caddesi Büyük ParmakkapıSk No: 15 BeyoğluTel: +90 (212) 252 86 09Nature&Peace Restaurant:İstiklal Caddesi Büyük ParmakkapıSokak No: 15 BeyoğluTel: (212) 252 86 09MAYIS <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 49


RÖPORTAJreportageSIRA DÜNYAÇOCUKLARINDA:“DERSİMİZ ATATÜRK”“Geleceğimizi korumak için büyük küçük, kadın erkek herkesedoğru, gerçek Atatürk’ü anlatmak zorundayız.”2 Nihal BoztekinTHE CHILDREN OF THE WORLD IS NEXT:“DERSİMİZ ATATÜRK”*“In order to protect our future we must teach true and real Atatürk to youngand old, women and men, to everybody.”* “Dersimiz Atatürk” is the name of themovie and can be translated as “OURLESSON: ATATÜRK”50 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


Vizyona girdiğigünden bu yanabüyük bir ilgiyleizlenen “DersimizAtatürk”ün hedefini filminsenaristi Turgut Özakman busözlerle anlatıyor. Yalın veöğretici öyküsüyle özellikleçocukların Atatürk’ü dahayakından tanımasına yönelenfilm bu hedefine hızla ulaşıyor.Bundan sonraki hedef,<strong>Türkiye</strong>’nin sinemadan yoksunücra köşelerinde izleyicilerlebuluşmak ve ardından dünyaçocuklarını Atatürk’le tanıştırmak.“Dersimiz Atatürk”ün yaşadığıserüveni ve bundan sonrakiyolculuğunu, yapımcı BirolGüven’den dinledik.TÜRSAB: “Dersimiz Atatürk”nasıl bir hedefle yola çıktı?Birol Güven: Bu filmin nihaihedefi Atatürk’ü yeni nesillerebasit bir dille anlatabilmek.Atatürk bir kahramandı, yurdudüşmanlardan kurtaran, birmilleti vücuda getiren büyükbir kahraman… Bu temel fikriözellikle ilköğretim öğrencilerineanlatabilmek amacıyla yapıldıfilmimiz. Bu konuyu en iyibilen isimlerden biri olduğunudüşündüğümüz TurgutÖzakman’ın filmin senaristiolması ise bu konuda güvenimiziartırdı.Turgut ÖzakmanTÜRSAB: Filmin hazırlıkaşamasından söz edermisiniz…Birol Güven: Filmimiz biryıllık bir prodüksiyon aşamasıgerektirdi. Geçtiğimiz yıl ekimayında çekimlere başladık, 10Kasım 2009 günü son sahnemiziAnıtkabir’de çektik. O günden buyılın mart ayı ortasına kadar isemontajla uğraştık.Senaryo ve araştırmaya gelince,bu işin arkasında TurgutÖzakman’ın 60 yılı var! Bunedenle film için ayrıca çok özelbir çalışma yapılmasına gerekkalmadı. Senaryo Turgut Bey’inyazdığı kitapların, Çılgın Türklerve Diriliş’in bir özeti gibiydi. Çokfazla detaya girmeyen, herhangibir siyasi tartışmaya temeloluşturacak bir sahnesi olmayan,Attracting great interest sinceopening, this is how the script writerof the movie “Dersimiz Atatürk”,Turgut Özakman describes the realpurpose of the movie. The movie aimsto help children to understand Atatürkbetter with its plain and educatingstory and succeeds in reaching itstarget audience. Next on the list is toreach the viewers in corners of Turkeybereft of cinemas and after that is tointroduce Atatürk to the children ofthe world.We heard the adventure of “DersimizAtatürk” and the journey aheadfrom the producer of the movie, BirolGüven.TÜRSAB: What was the aimof “Dersimiz Atatürk” at thebeginning?Birol Güven: The ultimate goal ofthe movie is to explain Atatürk tonew generations in a plain language.Atatürk was a hero, a hero whosaved his country from enemies,a great hero who created a wholenation... The film was produced toconvey this basic premise to childrenat elementary school age. To haveTurgut Özakman as the scriptwriterwho we consider to be one of the besthad helped to increase our confidenceon the subject.TÜRSAB: Can you tell us aboutthe preparation stage of themovie...Birol Güven: It took about a year toprepare our movie. We started filmingOctober last year and we shot the lastscene at Anıtkabir on 10 November2009. From then on we were busywith editing till mid March.We have Turgut Özakman’sexperience of 60 years behind thescript and the research! That’s whythere was no need to undertake anyfurther special tasks for the film.The script was almost a summary ofMr. Özakman’s books Çılgın Türkler(Those Crazy Turks) and Diriliş (TheYapımcılığını Birol Güven ve Serkan Balbal’ın üstlendiği,yönetmenliğini Hamdi Alkan’ın yaptığı ve yapımı MintProdüksiyon tarafından gerçekleştirilen “Dersimiz Atatürk”,ilköğretim öğrencisi bir grup çocuğun, Atatürk’ün hayatını veözelliklerini araştırmaları, daha iyi anlamaları için verilen ödevlebaşlıyor. Bu ödev, çocukların Tarihçi Dede eşliğinde MustafaKemal’in çocukluğuna, okul hayatına, Kurtuluş Savaşı’nın enönemli cephelerine gidecekleri bir yolculuğa dönüşüyor.Birol GüvenProduced by Birol Güven and Serkan Balbal, directed by Hamdi Alkan, aMint Prodüksiyon production, “Dersimiz Atatürk” begins with a group ofelementary school children being given an assignment to do a research onlife and qualities of Atatürk to understand him better. This assignment,turns into a journey accompanied by the Historian Grandad that takes inMustafa Kemal’s childhood, school days and important battlegrounds ofthe independence war.MAYIS <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 51


“Tarihçi Dede”Çetin Tekindor(solda)“HistorianGrandad” ÇetinTekindor (left)Çocuk oyuncu BatuhanKaraca (yanda)Child actor BatuhanKaraca(on the side)Filmde Atatürk’ü başarılıoyuncu Halit Ergençcanlandırdı (altta)Successful actor Halit Ergençplayed Atatürk in the movie(bottom)son derece yalın bir öyküsü varfilmimizin.TÜRSAB: Oyuncu seçimindehangi ölçülerle hareket ettiniz?Birol Güven: Filmin üç temeloyuncusu var: Çetin Tekindor,Halit Ergenç ve Batuhan Karaca.Halit Ergenç’in Atatürk’ücanlandırmasının uygunolduğunu düşünmemizinnedeni, kendisinin Atatürk’ebiraz benzemesi ve elbette aynızamanda çok iyi bir oyuncuolması. Çetin Tekindor torununaAtatürk’ü anlatan “Tarihçi Dede”,yani aslında Turgut Özakman’ınkendisi. Torun rolündeki BatuhanKaraca da <strong>Türkiye</strong>’de çok bilinenve sevilen iyi bir oyuncu. Diğeroyuncularımız yardımcı oyuncukonumunda.TÜRSAB: Filmin çekimaşamasında neler yaşandı?Birol Güven: Çekimlerimiz 5hafta, montaj aşaması da 18hafta sürdü. Bu aşamada enönemli konu makyajdı. HalitErgenç’in Atatürk’e benzetilmesiiçin çok doğru bir makyajuygulanması gerekiyordu veişin bu kısmı da epey zordu.Çünkü sağlık nedenlerindendolayı iki gün üst üste makyajyapılamıyordu; dolayısıylaekibimiz bir gün çalışıp birgün çalışmalara ara vermekResurgence). Our movie has a plainscript which does not divulge in toomuch detail and it does not haveany scenes that can be a base to anypolitical arguments.TÜRSAB: What criteria have youused in choosing the cast?Birol Güven: There are threemain characters in the movie. ÇetinTekindor, Halit Ergenç and BatuhanKaraca. What made us consider HalitErgenç to play Atatürk was the factthat he looked a bit like Atatürk butof course he was also a good actor.Çetin Tekindor who tells about Atatürkto his grandchild is the “HistorianGrandad” Turgut Özakman himself.Batuhan Karaca who is playing thegrandchild is a well known and muchloved actor in Turkey. The rest of thecast is in supporting role.TÜRSAB: What experiences didyou have during the filming?Birol Güven: The filming took 5weeks, editing 18 weeks. The mostimportant aspect at that stage was themake-up. It was essential to apply theright make-up to liken Halit Ergençto Atatürk and that was extremelydifficult. Doing make-up two days in arow was impossible because of healthreasons; therefore the crew had tostop every other day. That’s why thefilming took so long; because 5 weeksis a long time for a documentary ofthis kind.TÜRSAB: Do you think you havereached the targets you setyourself at the beginning?Birol Güven: Yes... “DersimizAtatürk” served its purposecompletely as a film aimed at52 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


durumunda kaldı. Bu nedenle deçekimlerimiz biraz uzun sürdü;zira 5 hafta bu tür bir belgeseliçin uzun bir zaman.TÜRSAB: Yola çıktığınızdazihninizde var olan hedefeulaştığınızı düşünüyormusunuz?Birol Güven: Evet… “DersimizAtatürk” çocuklar için hazırlanmışbir film olarak amacına tümüylehizmet edebildi. Yetişkinler içinyapılmış bir film beklentisiyleizleyen seyircilerimiz bubeklentilerine cevap alamamışolabilirler, ama zaten bizim butür bir iddiamız yoktu. HedefimizAtatürk’ün çocuklara en yalınhaliyle anlatılmasıydı ve sonuçitibariyle bu hedefe erişen, butalebi karşılayan, tatmin edici birfilm çıktı ortaya.TÜRSAB: Film şu andavizyonda ve büyük bir ilgiyleizleniyor. Bundan sonrakiaşama için ne tür planlarınızvar?Birol Güven: Önümüzdeyurtiçine ve yurtdışına yönelik ikiboyutlu bir çalışma var. Önceliklefilmi bir “tır sineması” aracılığıyla<strong>Türkiye</strong>’nin çok farklı noktalarına,sinema salonu olmayan köy vekasabalara götürüp çok sayıdaizleyiciyle paylaşacağız.İkinci önemli girişimimiz iseyurtdışındaki çocuk filmlerifestivallerine katılmak olacak.“Dersimiz Atatürk”ün bu tarzfilmler arasında yurtdışındakiçocuk festivallerine katılabilecekniteliğe sahip ilk çocuk filmiolduğunu söyleyebiliriz. Bufestivallerin en önemli şartı,katılımcı filmin o ülkenin yereldeğerlerini anlatıyor olması.Bizim filmimizde de bu şartıngerekleri fazlasıyla var. Türkkültürünü, modern <strong>Türkiye</strong>Cumhuriyeti’nin doğuşunu,büyük bir bağımsızlık savaşını,millet olma yolunda harcananemekleri anlatıyor öykümüz.Dolayısıyla festivallere kabuledileceğimizi düşünüyoruz. Şuan bu projelere ilişkin yoğunbir çalışma içerisindeyiz.30 küsur ülkede festivallerebaşvuracağız. Hedefimiz hemfilmimizi göstermek, hem deyarışmalara katılmak. Şu anizin aşamasındayız. DışişleriBakanlığı ve Kültür ve TurizmBakanlığı’ndan onayımızı aldık.Bu film aracılığıyla <strong>Türkiye</strong>’yive Atatürk’ü yurtdışında dahaiyi anlatmak, tanıtmak istiyoruz.Atatürk’ü yabancıların daha iyitanıması gerekiyor. Film çoktemel bilgileri verdiğinden,burada bir çocuk filmi olarakdeğerlendirsek de, diğerülkelerde yetişkinler deizleyebilir; zira yurtdışındakiinsanların çok büyük bölümü butemel bilgilere bile sahip değil.Dünyanın ilk çocuk bayramı 23Nisan… Bizim çocuklarımız buderse girdi, şimdi sıra dünyaçocuklarında...“DersimizAtatürk”“tır sineması”ile Anadoluyugezecek“DersimizAtatürk”will tourAnatolia with“trailer cinema”children. Maybe those who watchedit through eyes of an adult did notreceive the answers they were lookingfor but we never claimed to be assuch. Our purpose was to convey thestory of Atatürk to children as plainlyas possible. As a result we created asatisfactory movie that reached itstarget, meeting its demand.TÜRSAB: The film is being shownright now and is attracting biginterest. What plans do you havefor the next step?Birol Güven: We have twodimensional work aimed at domesticand overseas market ahead of us.First we want to share the moviewith more viewers in various parts ofTurkey, in towns and villages withouta cinema, using “trailer cinemas”.Second important initiative is to takepart in festivals of children’s movieabroad. We can claim to be the firstchildren’s movie to take part in thesefilm festivals as “Dersimiz Atatürk”has all the right attributes. The mostimportant condition of these festivalsis that the movie participating at thefestival must show that country’slocal values in the movie. We haveplenty in the movie to satisfy thatconditions easily. Our story is aboutTurkish culture, birth of the modernTurkish Republic, Great War ofindependence, efforts to become anation. Therefore we think we will beaccepted by festivals. At the momentwe are working very hard on theseprojects. We will apply for festivalsin 30 different countries. Our aim isto show our movie and to take partin competitions. We are at obtainingpermission stage. We have the goahead from Foreign Ministry andCulture Ministry.Through this movie we want toexplain, promote Turkey and Atatürkabroad. Foreigners have a needto understand Atatürk better. Thefilm gives basic information whichadults in other countries may find ituseful even though it is classed as achildren’s movie here. Because notmany people abroad don’t even havethe basic information.World’s first children’s day is 23April… Our children took this lesson,now it’s the turn of children of theworld.MAYIS <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 53


Amerika’nın SanDiego kentindeyer alan Hotel delCoronadoHotel Coronado inSan Diego, America54 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


Coronado Oteli’ninyüzme havuzlubahçesi ve ünlüdragon ağacı(altta)Coronado Hotel’sgarden withswimming pool andthe famous dragontree (below)121 yıllık tarihi boyunca ünlüdevlet adamlarını, AmerikaBirleşik Devletleribaşkanlarını veHolywood’un neredeyse tümşöhretlerini ağırlayan Hotel delCoronado, dünyanın hâlâ “en iyion oteli”nden biri olarak kabulediliyor. Marilyn Monroe’nununutulmaz filmlerinden “BazılarıSıcak Sever”e plato olan veanıları arasında bir de “hayaletöyküsü” barındıran otel hâlâünlü, hâlâ güzel. San Diego’nunbu alımlı kraliçesi günümüzde devarlıklı konukları ağırlıyor,meraklı turistlerle dolup taşıyor.Gaz lambalı odalardan bugüneGünümüzde Amerika’nın en eskive en büyük ahşap yapılarındanbiri olarak kabul edilen ve birmücevher gibi korunan Hoteldel Coronado, Viktorya tarzımimarisi, bembeyaz duvarlarıve kırmızı konik çatılarıylamasallardan bir sayfa aralıyor.Bugün San Diego’ya iki ayrı karabağlantısı bulunan CoronadoAdası’ndaki otelin, 1888 yılındadüzenlenen görkemli açılışınakatılan davetliler deniz yolunukullanmıştı.1887 yılında yapımına başlanankentin yeni oteli, bölgedekiarsa fiyatlarını fırlatmış veSan Diego’nun da önlenemezyükselişini başlatmıştı. “Dünyanınilk kaloriferli ve elektriklibinası” olarak hizmete açıldıysada, elektrik hatlarındakiarıza nedeniyle odalar gazlambalarıyla aydınlatılıyordu.1904 yılında, Thomas Edison’unprojelendirdiği yeni elektrikhatlarının ucunda, bahçedeışıldayan ağaç, ülke tarihindebir başka “ilk”e imza atıyor,Amerika’nın “açık havadaaydınlatılan ilk noel ağacı”unvanını kazanıyordu. Tekbir çivi kullanılmadan, ahşapparçaların tutkalla birleşmesiyleoluşturulan dev tavanın altındakibalo salonu ise binanın hâlâbaşyapıtı olarak kabul görüyor.1920 yılında, Galler PrensiEdward onuruna balo salonundaverilen davet, otelin hiçdeğişmeyecek popülaritesininilk halkasını oluşturmuş, 1927yılında Atlas Okyanusu’nu uçaklageçen ilk pilot Amerikalı CharlesLindbergh, dönüşünde oteldeonuruna verilen davete katılmışve artık “The Dell” olarak anılanotel ülkenin vazgeçilmez modasıhaline dönüşmüştü.Ünlü misafirlerOtelde kalan ünlülerin listesiöylesine uzun ki, birkaçınısaymakla yetinelim: ABDbaşkanlarından FranklinRoosevelt, Dwight D. Eisenhower,John F. Kennedy, Richard M.Nixon, Gerald R. Ford, JimmyCarter, Ronald Reagan, GeorgeHW Bush, Bill Clinton ve GeorgeW. Bush; ünlülerden ise ThomasEdison, L. Frank Baum, RudolphValentino, Charlie Chaplin,Betty Davis, Frank Sinatra, PeterO’Toole, Steve Martin.56 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


Otel, California sahillerinin en güzelplajlarından biri üzerinde. Ünlü kulesigündüzleri olduğu kadar geceleri demuhteşem bir görüntü sergiliyorThe Hotel is situated on one of the mostbeautiful beaches of California. The famoustower looks impressive day and nightMAYIS <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 57


Son bir mola içinYıllar içinde birkaç kez eldeğiştiren otel, II. DünyaSavaşı yıllarında bile öneminikaybetmedi. Savaş sırasında,Amerika’nın Pasifik kıyılarındakipek çok otel gibi Del Coronadoda hükümet tarafından resmikonut ve hastane olarakkullanıldı. Hemen yanında yeralan Amerikan Donanması HavaÜssü pilotları için burası “belki dedönüşü olmayan uçuştan önce”verdikleri son molanın adresiydi.Dans ettikleri, sevgilileriylebuluştukları, aileleriylevedalaştıkları son duraktı.Oteldeki hayaletSavaştan sonra tekrar birkaç kezel değiştiren ve birkaç kez deyenilenen otelin oda sayısı arttı,kongre ve spor salonları ve yenikuleler eklendiyse de orijinalyapısından asla taviz verilmedi.19. yüzyıldan beri dillerdedolaşan fısıltılar ise Hotel delCoronado’nun geçmişine bir dehayalet öyküsü ekledi.1892 yılında odasında ölübulunan ve o zamandan berihayaletinin koridorlarda dolaştığıanlatılan Kate Morgan, doktorolan erkek kardeşiyle buluşmaküzere otele gelmiş ve 302numaralı odaya yerleşmişti.Mide kanseri olan genç kadın,kardeşinin getireceği ilacıbekliyordu. Morgan’ın kardeşirandevusuna hiç gelmeyecek,genç kadın beş gün sonraodasında, başından tabancaylavurulmuş olarak bulunacaktı.Kate Morgan’ın kuşkulu ölümümagazin basınında büyüksansasyon yaratmıştı. Ölümü içindüzenlenen “intihar” raporlarıyıllarca tartışıldı, hayatı veölümü üzerine kitaplar yazıldı...Şimdi 3327 olarak numaralananMorgan’ın kaldığı oda ise otelinen çok talep edilen bölümühaline geldi.Oz Büyücüsü’nden başlayarakbirçok kitabın kaleme alındığıotel, ilki 1927 yılında olmaküzere 12 kez film platosu olarakkullanıldı. Bunlar içinde hiçşüphesiz ilk sırayı Bazıları SıcakSever (Some Like It Hot) filmialıyor. 1958’de Billy Wilder’ınyönettiği ve Marilyn Monroe,Jack Lemmon ile Tony Curtis’inrol aldığı film, artık neredeyseHotel del Coronado ile birlikteanılıyor. “Tüm zamanların en iyi100 komedi filmi” listesinde yeralan ve siyah-beyaz çekilen filminkonusu 1929 yılında geçiyor veotel, film için mükemmel bir setoluşturuyordu. Yönetmen Wilder,Hotel Del’i tercih etmesini şusözlere aktarmıştı: “Amerika’nınhemen her yerini taradım, otuzyıl değişmeden kalabilmiş tek yerburasıydı...”Film çekimleri sırasındaMonroe’ya oyun yazarı olan eşiArthur Miller da eşlik etmiş, otelmutfağı efsanevi oyuncu için özeltatlılar hazırlamıştı.Bazıları Sıcak Sever filminin çekimlerindeMarilyn Monroe ile Jack LemmonMarilyn Monroe and Jack Lemmon on theset of Some Like It HotHotel del Coronado, which hostedprominent statesmen, presidents of theUnited States of America and almostall of Hollywood celebrities during its121 year old history is still consideredto be among “the best ten hotels” ofthe world. Once used as a location inMarilyn Monroe’s famous “Some LikeIt Hot” and housing a “ghost story”amongst it’s memories, the hotel is stillfamous, still attractive. The charmingqueen of San Diego still hosts wealthyguests, still filled with curious tourists.From rooms litby gas lamp to todayConsidered to be one of America’soldest and grandest wooden buildingsand protected like a jewel, Hoteldel Coronado opens a page in fairytale storybook with Victorian stylearchitecture, brilliant white walls andred conical roof. Although the hotelon Coronado Island is connected toSan Diego via two separate roadstoday, in 1888, the guests arrivingfor the pompous inauguration hadto arrive by boats. The start of theconstruction of the hotel in 1887caused the property prices in thevicinity to skyrocket and lead theway to San Diego’s unstoppable rise.Although the hotel was opened as “thefirst building in the world providedwith central heating and electricity“,the rooms were illuminated with gaslamps. In 1904, the luminous treein the garden that was power byelectricity connection whose Projectwas designed by Thomas Edison hadbroken a new ground in the history orthe country and had assumed the titleof “the first Christmas tree illuminatedin open air”. The Ballroom under thegiant ceiling constructed without usinga single nail and instead, by gluing the


Masalda bir gecenin bedeli...En iyi otel, en iyi restoran,en iyi hizmet, en iyi brunchgibi sayısız ödüle sahip otelinViktorya dönemine ait romantikatmosferinin ardında teknolojinintüm imkânları sunuluyor.Bugün San Diego’ya uzun birköprüyle bağlanan ve şehirmerkezine yaklaşık 15 dakikauzaklıkta bulunan CoronadoAdası, oldukça varlıklı birkesimin yaşadığı ayrıcalıklı birtoprak parçası gibi. AdanınPasifik Okyanusu’nu kucaklayansahilinde uzanan bu masaldiyarında bir gece kalmanınbedeli, odanın konumuna,büyüklüğüne ve konaklamatarihine göre değişiyor.Örneklemek gerekirse, gecelikbedel 300 dolardan başlıyor,4.500 dolara kadar çıkıyor...wooden pieces to each other, is stilladmitted as the masterpiece of thebuilding.The first ring in the hotels unchangingpopularity was formed at the receptionheld in the ballroom in 1920 in honourof Edward, the Prince of Wales.American aviator Charles Lindberghwho was the first pilot to fly across theAtlantic in 1927 attended a receptionat the hotel given in his honour and thehotel which was now known as “TheDell” had become indispensible fad ofthe country.Famous guestsThe names of the celebrities stayingat the hotel is so long that we’ll justgive a few names here: US PresidentsFranklin Roosevelt, Dwight D.Eisenhower, John F. Kennedy, RichardM. Nixon, Gerald R. Ford, JimmyCarter, Ronald Reagan, George HWBush, Bill Clinton and George W. Bush;From the celebrities Thomas Edison,L. Frank Baum, Rudolph Valentino,Charlie Chaplin, Betty Davies, FrankSinatra, Peter O’Toole, Steve Martin.For one last breakThe hotel which changed hands severaltimes over years, kept its importanceeven during the Second World War.Like many other hotels along thePacific coast, Del Coronado too wasused as an official residence and ahospital by US government during thewar. For the pilots of the AmericanNaval Base based next door to thehotel, it was the address for one lastbreak “before the last flight of noreturn”. It was the last stop where theyhad been dancing, meeting their loversand bidding farewell to their families.The ghost at the hotelChanging owners and renovated afew times after the war, the numberof rooms at the hotel increased, newadditions such as congress and sportshalls and new towers were addedwithout ever compromising on thehotel’s originality.A gossip in everyone’s lips since the19th century had added a ghost storyto the history of Hotel del Coronado.Kate Morgan, who was found dead inher room in 1892 and whose ghost istold to be wondering the corridors ofthe hotel, had arrived at the hotel tomeet up with her brother and settledin room 302. The young woman whohad stomach cancer was waiting forher brother to bring her medicine.Morgan’s brother never arrived andthe young woman was found dead,shot in the head, five days later. Thesuspicious death of Kate Morganwas sensationalised in the press. Thecoronary’s verdict of “suicide” wasdisputed for years, many books werewritten about her life and death. Room3327 where Morgan had stayed hadbecome the most sought after room ofthe hotel.Many books were written at the hotel,including The Wizard of Oz, and from1927 it was used as a film set for 12different films. Among them, in thefirst place undoubtedly is Some Like ItHot. The film directed by Billy Wilderin 1958 and featuring Marilyn Monroe,Jack Lemmon and Tony Curtis becamesynonymous with Hotel del Coronado.The plot of the movie shot in black& white takes place in 1929 and isamongst the top 100 comedy filmsof all times and the hotel provideda perfect background in the movie.The director Wilder explained hispreference of the hotel as: “I searchedalmost everywhere in America, thiswas the only place that hadn’t changedin 30 years...”Monroe was accompanied by herauthor husband Arthur Miller, whilethe hotel kitchen prepared specialdesserts for the legendary actress.The cost of a night inthe fairytale...The hotel, holding several awards suchas the best hotel, the best restaurant,the best service and the best brunch,are equipped with technologicalfacilities underneath the romanticVictorian-style atmosphere.Today, only 15 minutes away fromSan Diego city centre via a long bridge,Coronado Island is a land piece whereonly the wealthy few lives. The costof staying one night in the island’smagical realm that hugs the PacificOcean varies depending on the sizeand the location of the room as wellas the date of accommodation. Forinstance, nightly rates start from300 US dollars and go up to 4500 USdollars...


120. Uçuş noktası Bolonya açıldıTürk Hava Yolları, 1 Mart <strong>2010</strong> Pazartesi günü 120. yurtdışı uçuş noktası olan Bolonya seferlerini haftadayedi gün karşılıklı seferlerle başlattı. Bolonya, Türk Hava Yolları’nın İtalya’da Roma, Milano ve Venedik’tensonra sefer düzenlediği 4. uçuş noktası olma özelliğini taşıyor. İstanbul-Bolonya hattının ilk uçuşuna AHL Mülkiİdare Amiri Mehmet Ali Ulutaş, THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu, Yönetim Kurulu Üyesi Turan Erolve Bolonya Satış Müdürü Tarkan İnce’nin yanı sıra üst düzey yöneticiler ve basın mensupları katıldı. İlk uçuş,1 Mart akşamı Bolonya Havalimanı’nda düzenlenen basın toplantısının ardından Reenzo Sarayı’nda basınmensuplarının katılımıyla düzenlenen gala gecesiyle kutlandı. Düzenlenenbasın toplantısında konuşan THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu,“50 yıldan beri uçtuğumuz İtalya’ya yeni bir uçuş noktası daha açıyoruz.Bolonya hattı bizim için önemli bir hat olacak” şeklinde konuştu.120 th DestinationBologna launchedTurkish Airlines launched flightsto Bologna, its 120 th internationaldestination, on 1 st March <strong>2010</strong> withseven daily return flights a week.Bologna is Turkish Airlines` 4 th Italiandestination after Rome, Milan andVenice. On the first flight betweenİstanbul and Bologna AHL Chief CivilServant Mehmet Ali Ulutaş, Chairmanof THY Board Hamdi Topçu, BoardMember Turan Erol and Sales Managerfor Bologna Tarkan İnce were joinedby other high level managers andmembers of the press. The first flightwas celebrated at a gala evening on1 st March hosted at Reenzo Palace andattended by the members of the pressafter an earlier press conference atBologna Airport. Speaking at the pressconference, THY Chairman of the BoardHamdi Topçu said that “After flyingfor 50 years to Italy, we are openinganother route. Bologna route will be animportant route for us”.60 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


KISA HABERLERnewsHAYDARPAŞAGARI’NDATARİH“Hicaz ve Bağdat Demiryollarının100. Yılı” fotoğraf sergisi HaydarpaşaGarı’nda düzenlendiOsmanlı İmparatorluğu’nun en önemli projelerinden Hicaz veBağdat Demiryolları’na ait fotoğraflardan oluşansergilerin üçüncüsü 7-19 Nisan <strong>2010</strong>tarihleri arasında İstanbul HaydarpaşaGarı’nda izleyicilerle buluştu. Almanya FederalCumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği, Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ve TC DevletDemiryolları (TCDD) İşletmesi Genel Müdürlüğüişbirliğiyle düzenlenen “Hicaz ve Bağdat Demiryollarının100 Yılı” sergisi daha önce 13 Temmuz 2009’daAnkara’da, 20 Ekim 2009’da Adana’da açılmıştı.Sergide Alman fotoğraf sanatçısı Peter Heigl tarafındanderlenmiş tarihi fotoğraflar ve Dr. Jürgen Franzke’nin2000 yılında demiryolu güzergâhı boyunca yaptığıgezide çektiği fotoğraflar ile Başbakanlık Basın-Yayın veEnformasyon Genel Müdürlüğü ve <strong>Türkiye</strong> CumhuriyetiDevlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğüarşivlerinden temin edilen fotoğraflar yer aldı.“Hicaz ve Bağdat Demiryollarının 100 Yılı” sergisinin önümüzdekidönemde Almanya’nın Berlin şehrine taşınması planlanıyor.HISTORY IN HAYDARPAŞA STATION“100 th Year of Hejaz and Baghdad Railways” photography exhibitionwas organised in Haydarpaşa StationPhotographs from Hejaz and Baghdad railways, one of Ottoman Empire’s mostimportant projects, were on display in İstanbul Haydarpaşa Station between7 th -19 th April <strong>2010</strong> as part of an exhibition organised for the third time. The“100 th Year of Hejaz and Baghdad Railways” exhibition was jointly organised by Ankara Embassy of Federal Republic of Germany, Office of The Prime MinisterDirectorate General of Press and Information and General Management of Turkish Republic State Railways (TCDD). It was previously opened in Ankara on 13 thJuly 2009 and in Adana 20 th October 2009.Included in the exhibition were historical photographs collected by German photographer Peter Heigl and photographs taken by Dr. Jürgen Franzke’s trip alongthe route of the railway line in year 2000 as well as photographs from the archives of Office of The Prime Minister Directorate General of Press and Informationand General Management of Turkish Republic State Railways.Next on the agenda is the plan to take the “100 th Year of Hejaz and Baghdad Railways” exhibition to Berlin, Germany.MAYIS <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 61


RÖPORTAJreportageGÖKYÜZÜNDENSÜZÜLMENİN DİĞERADI RESİM SANATIResim, büyüsüne kapılanları avuçları içine alan bir tutku.Bu tutkuyla üretilen eserlerin sanatseverlerle paylaşılmasınınyolu ise sergiler ve sanat fuarları. İşte o fuarlardan biri,Art Bosphorus ve misafir ettiği sanatçılardan biri, Jale Çelik2 Nihal Boztekinİstanbul, Art Bosphorus <strong>2010</strong>Çağdaş Sanat Fuarı’nda<strong>Türkiye</strong>’den ve dünyadan sanatgalerileri ile sanatçıları ağırladı.Bu yıl üçüncüsü düzenlenen ArtBosphorus’ta Ankara’dan İstanbul’a,İtalya’dan Bulgaristan’a,Kırgızistan’a, Rusya’ya farklınoktalardan çok sayıda eser HarbiyeAskeri Müze ve Kültür Sitesi’ndeizleyicilerle buluştu. 14-18 Nisan<strong>2010</strong> tarihleri arasındagerçekleştirilen fuar, Avrupa KültürBaşkenti İstanbul’un sanat ve kültüralanında kaydettiği ilerlemenindünyaya duyurulması, sanatın genişkitlelere yayılması yolunda atılmışönemli bir adım oldu.Art Bosphorus’a Ankara’dan katılanisimlerden biri de, sahibi olduğuTeku Sanat Galerisi’yle ve tutkuylaürettiği resimlerle sanat dünyamızaönemli katkılarda bulunan ressamJale Çelik’ti.Jale Çelik’le resme adanmış yaşamı,25 yılı geride bırakan Teku SanatGalerisi ve katılımcısı olduğu ArtBosphorus üzerine keyifli bir sohbetgerçekleştirdik.İstanbul was the host for artistsand art galleries from Turkey andthe rest of the world during ArtBosphorus <strong>2010</strong> Modern Art Fair.Organised for the third time thisyear, visitors to Harbiye MilitaryMuseum and Culture Site hada chance at Art Bosphorus tosee works of art from Ankara toİstanbul, from Italy to Bulgaria, toKyrgyzstan, to Russia. Taking placeon 14 th -18 th April <strong>2010</strong>, the fairwas an important step in making astatement to world about EuropeanCapital of Culture İstanbul’sprogress on art and culture andmaking art more widely available tolarge audiences. One of those takingpart at Art Bosphorus was Jale Çelikfrom Ankara who made importantcontributions to our art world bybeing the owner of Teku Art Galleryand by passionately producingpaintings.We had a pleasant chat with JaleÇelik who dedicated her life topainting, about 25 years of Teku ArtGallery and Art Bosphorus in whichshe was a participant.OTHER NAME FOR GLIDING IN THE SKY ART OF PAINTINGPainting is a passion that takes anyone to its palm that has fallenfor its magic. The way to share the results of this passion is throughexhibitions and art fairs. Here is one of those fairs, Art Bosphorus andone of its guest artists, Jale Çelik62 TÜRSAB DERGİ | MAYIS <strong>2010</strong>


TÜRSAB: Resimle ilişkinizinnasıl kurulduğundan söz edermisiniz...Jale Çelik: Küçük yaşlardan itibarenresimle ilgiliydim; ancak asılilişkim ortaokulda başladı. Resimöğretmenim bana bu konuda büyükbir güven aşılıyor, bakışlarıyla,yüz ifadesiyle benim bu alandabaşarılı olacağıma olan inancınıanlatıyordu. Asıl dönüm noktası,bizi bir gün bir galeriye göndermesioldu. Hayatımda ilk defa bir sanatgalerisine gidiyordum. Mekânı,duvarlara asılmış resimleri görüncebüyülendim; hatta bir süre yereoturup resimleri seyrettim.Ardından yaz geldi, okullarkapandı ve ben yine o galeriyegitmek istedim. Güneş altındauzun bir yürüyüşle gittim, fakatkapalı olduğunu gördüm. Budurum çok gücüme gitti ve 12yaşında bir çocuk olarak, “Benileride bir galeri açacağım, yazkış kapanmayacak” diye geçirdimiçimden. Sonra gerçekten de bazıgelişmeler birbirini takip etti: İşyaşamına atılmam gerektiğinderesim öğretmenim bir galerideçalışmamı önerdi. O kadar sevindimki, bu bir rüyaydı benim için! Vegalerideki işime başlayıp beş yılorada çalıştım.Bu beş yılın sonunda işten ayrıldım.19 yaşındaydım. Bir cesaretle kendigalerimi açtım. Küçük bir pasajıniçinde, küçücük bir mekândı TekuSanat Galerisi. Ve o günden bugüne25 yıl geçti...TÜRSAB: Resmin yaşamınızdakiyerini nasıl tarif ediyorsunuz?Jale Çelik: Aslında yaşamımda buduyguyu tanımlamamı sağlayanbir örnek var: Paraşütle atlamak.Genç yaşlarda paraşütle atlıyordum.Gökyüzünden kendinizi boşluğabıraktığınızda adrenaliniz sankison noktasındadır. Bunu ilk kezyaptığımda, benimle birlikteatlayanlar bir şaşkınlık yaşıyorduama ben son derece sakindim.Merakla nasıl bu kadar sakinolabildiğimi sordular. “Boşluktanhızla düşme duygusunu biliyorumben” dedim, “yabancısı değilim.”Resim benim için böyle bir şey...Yaşamıma doğmuş bir güneş gibi.Resim öğretmenimin ve anneminbana çocukken verdiği güvenbilinçaltıma yerleşti ve bunu hiçbirşey, hiçbir kimse silemedi.TÜRSAB: Hem bir ressam hemde bir galerici bakışıyla ArtBosphorus’la ilgili izleniminiznedir?Jale Çelik: Fuarlar elbette sonderece önemli. Art Bosphorus’tabiz katılımcılar olarak izleyiciyeelimizden gelenin en iyisinisunmaya çalıştık. Yeniilişkiler kurduk, yurtdışındangelen ressamlarla tanıştık,meslektaşlarımızla bilgi alışverişindebulunduk. İzleyiciler fuardanmemnun ayrıldı. Sadece, tanıtımyanının biraz eksik kaldığını,biraz daha uzun vadeli bir tanıtımçalışması yapılmasının daha fazlaizleyiciyle buluşmayı sağlayacağınıdüşünüyorum.TÜRSAB: Okurlarımıza nasıl birmesaj iletmek istersiniz?Jale Çelik: Ben resim sanatıyladoğrudan ilişki kuran, bu alandaüretimin içinde olan biriyim.Ancak izleyici de resimle ilişkikurabilir, resme ve sanatçılaradestek verebilir. Herkes resimyapamayabilir, ama satınalabilir. Örneğin otellerimizdekorasyonunda röprodüksiyonlaryerine orijinal resimler tercihedilebilir. Bu konuda neler yapmakgerektiğini hep birlikte yeni yeniöğreniyoruz. Ülkemizde bu desteğebüyük ölçüde ihtiyaç olduğunudüşünüyorum.Jale ÇelikTÜRSAB: Can you talk about howyou formed a relationship withpainting?Jale Çelik: I was interested in paintingfrom a young age; but it was duringsecondary school that a seriousrelationship had begun. My art teacherwas giving me confidence on the subjectand with his eyes, expressions wastelling me his belief that I would besuccessful on this subject. The realturning point came when he sent usto an art gallery. I was seeing an artgallery the first time in my life. I wasfascinated when I saw the place and thepaintings hanging on the walls; I evensat down and stared in amazement atpaintings for a while. Then the summerarrived, schools broke up and I wantedto go back to that gallery. I took a longwalk under the sun but the gallery wasshut. This had upset me a lot and as a12 year old I vowed that “One day I amgoing to open a gallery and it will neverbe shut, winter or summer”. Afterwardsthings have started to develop rapidly:When I wanted to start to work my artteacher suggested that I worked at agallery. I was so pleased, because thiswas only a dream for me! And I startedto work in gallery and continued to doso for five years. I left after five years.I was 19 years old. I bravely openedmy own gallery. Teku Art Gallery was atiny place in a shopping arcade. And 25years have passed since those days.TÜRSAB: How would you describepainting’s place in your life?Jale Çelik: There is in fact an exampleI could use to describe this feeling in mylife: Jumping with a parachute. WhenI was young I was doing parachutejumps. When you release yourself to thevoid in the sky you count to 4 thousandbefore your parachute opens. At thatpoint your adrenalin is at its highestpoint. When I jumped the first time Iwas very calm but others were puzzled.They wondered how I could be so calm.“I know the feeling of dropping fast intoa void” I said “I am not stranger to it”.Painting for me is similar to that… Likea sun filling up my life. Confidence thatwas instilled in me by my art teacherand my mum was in my subconsciousand nobody, nothing could erase that.TÜRSAB: What are yourobservations for Art Bosphorus asan artist and as a gallery owner?Jale Çelik: Of course fairs are veryimportant. As participants, we did ourbest for the visitors to Art Bosphorus.We formed new relationships, metartists from abroad, exchangedknowledge with fellow artists. Visitorsleft the fair happy. I just think that weonly fell short to promote the event andthink that with a little better promotioneffort the fair would have had morevisitors.TÜRSAB: What message would youlike to give to our readers?Jale Çelik: I am someone who isdirectly involved in the art of painting,someone who produces. However,audiences can also form a relationshipwith painting; support the artists andthe paintings. Not everyone maybeable to paint but everyone can buya painting. For instance, hotels canprefer original paintings instead ofreproductions. We are all learning fromscratch what we need to know on thesubject. I think that we need a lot ofsupport in this country.MAYIS <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 63

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!