İstanbul - Türkiye Seyahat Acentaları Birliği

Yeşil Ada’nın sarı mimozaları Yellow mimosas of the Green Island Gizli kalmış turizm 

hazinesi: Erzincan A hidden tourism treasure: Erzincan Ege ile Akdeniz’i buluşturan 

antik kent: Knidos Knidos: Ancient city where the Aegean meets the Mediterranean

Dünya’nın biletini kesiyoruz! 

1.938 Seyahat Acentesi BiletBank sistemi üzerinden son dört yılda 

3.280.000 adet sorunsuz işlem gerçekleştirdi ve 

toplam 1.838.396 adet uçak bileti düzenledi. 

Teknolojimize ortak olun. 

• 797 Havayolu ve 

Low-Cost taşıyıcı 

• Online Rezervasyon- 

Biletleme-İptal-Değişiklik 

• 7/24/365 Çağrı Merkezi 

• Kendi Web Sitenizde 

Online Bilet Satış İmkanı (iframe) 

• BKM Denetimde Güvenli 

Kredi Kartı İşlemleri 

• Servis Ücreti Belirleme ve 

Taksitli Satış İmkanı 

www.rapidoajans.com 

Üyelik için: www.biletbank.com / basvuru@biletbank.com

‹çindekiler Contents 

Sayı: 311 / Mayıs 2011 • Issue: 311 / 2011 May 

14 

Baharın rengi 

The colour of spring 

28 

Bir hayale inanmak 

To believe in a dream 

38 

Bi fotoğraf çekinebilir miyiz! 

Can we have a picture taken! 

04 

Yeşil Ada’nın sarı mimozaları 

Yellow mimosas of the Green Island 

20 

Vize devrimi 

Visa revolution 

30 

Gizli kalmış turizm 

hazinesi: Erzincan 

A hidden tourism treasure: 

Erzincan 

42 

Ege ile Akdeniz’i buluşturan antik kent: Knidos 

Knidos: Ancient city where the Aegean meets the 

Mediterranean 

50 

Gökyüzünün gezginleri 

Rovers of the sky 

52 

Madalya gibi dikilitaşlar 

Obelisks as medals 

54 

Alman turizmcilerden Türklere davet 

Invitation from German tourism professionals to 

Turkish people 

56 

Kısa haberler 

News 

62 

THY’den haberler 

THY news 

TÜRSAB 

TÜRK‹YE SEYAHAT ACENTALARI B‹RL‹⁄‹ 

taraf›ndan ayl›k olarak yay›nlan›r 

Published monthly by 

ASSOCIATION OF TURKISH TRAVEL AGENCIES 

ISSN 1300-3364 

Yerel Süreli Yay›n/Local Periodical 

• 

TÜRSAB ad›na Sahibi 

Owner on behalf of TÜRSAB 

Başaran ULUSOY 

Sorumlu Yaz› ‹şleri Müdürü/Managing Editor 

Feyyaz YALÇIN 

Yay›n Yönetmeni/Editor 

Ayşim ALPMAN 

TÜRSAB ad›na Yay›n Koordinatörü 

Publication Coordinator on behalf of TÜRSAB 

Arzu ÇENG‹L 

Görsel Yönetmen/Art Director 

Özgür AÇIKBAŞ 

Çeviri/Translation 

Kemal PARLAR 

Bask›/Printing: Müka Matbaa 

Tel: (0.212) 549 68 24 

Bask› Tarihi/Print Date: Mayıs/May 2011 

TÜRSAB 

Tel: (0.212) 259 84 04 Faks: (0.212) 259 06 56 

Dikilitaş Mah. Aş›k Kerem Sk.No: 42 

34349 Beşiktaş-‹stanbul/Türkiye 

www.tursab.org.tr/e-mail:tursab@tursab.org.tr 

Editoryal ve Görsel Haz›rl›k 

Editorial and Visual Preparation 

BRONZ YAYIN 

Tel: (0.212) 244 85 37-38 Faks: (0.212) 244 85 34 

Pürtelaş mah. Güneşli sk. No:22 D:1 

34433 Cihangir-‹stanbul/Türkiye 

bronzyayin@gmail.com 

TÜRSAB DERG‹, Bas›n Konseyi üyesi olup, Bas›n Meslek ‹lkeleri’ne uymaya söz vermiştir. TÜRSAB DERG‹’de yay›nlanan yaz› ve fotoğraflardan kaynak gösterilmeden al›nt› yap›lamaz. TÜRSAB MAGAZINE is a member 

of the Turkish Press Council and has resolved to abide by the Press Code of Ethics. None of the articles and photographs published in the TÜRSAB MAGAZINE maybe quoted without mentioning of resource.

BAŞYAZI 

editorial 

TANITIMIN GÜCÜ 

THE POWER OF PROMOTION 

Son yıllarda artık herkesin kabul ettiği üzere, turizm Türkiye 

ekonomisinde temel direklerden biri oldu. 2009 yılının 

kesinleşen rakamlarına göre, ülkemiz dünya turizm liginde 

yukarılara taşındı. Türkiye, turist sayısında dünyada 7’nci 

sıraya yükseldi. Belki çok daha önemli bir başka dalda, 

turizm gelirlerinde de üç sıra birden atlayarak 9’unculuğa 

çıktı. 

Bu tarihi tabloda elbette acentelerimizden rehberlere; otel 

işletmelerinden turistik eşya satıcısına turizmin görünmez 

kahramanlarının çok büyük payı var. Akdeniz 

havzasındaki ülkelerde yaşanan isyan dalgası 

ya da Japonya’daki nükleer felaket de 

Türkiye’ye ilginin büyümesinde rol oynadı. 

Ancak ben bir başka noktaya dikkatinizi 

çekmek istiyorum: Tanıtım. 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, tanıtım bütçesini 

8 yılda yaklaşık dörde katlayarak geçen yıl 

150 milyon liraya çıkardı. Yine 8 yıl önce 100 

turizm fuarına katılan Türkiye, geçen yıl 150 

fuarda temsil edildi. 

Tanıtım, turizm açısından gerçekten de 

belirleyici bir öneme sahip. Bu tanıtım, bazen 

bakanlığın böyle ciddi bütçeler ayırdığı 

faaliyetler / kampanyalar / reklamlarla 

gerçekleştiriliyor. Bazen de ülkemizden 

çıkan uluslararası çapta sanatçılar, sporcular, 

müzisyenler kendiliğinden bu görevi üstleniyor. 

Orhan Pamuk’un Nobel ödülü alması... Azra 

Akın’ın Dünya Güzeli unvanı... Galatasaray’ın UEFA kupası... 

Özellikle Uzakdoğu’da önemli bir hayran kitlesine sahip 

Sertab’ın başarısı... Hepsi Türkiye’nin güzel yüzünü tanıtıyor. 

Ödüllü filmler veya Arap ülkelerini fetheden Türk dizileri de 

cabası. 

Turizm, Türkiye’nin geleceği... Tanıtım da, o geleceğin yol 

haritası... Türkiye, sanatçısına, sporcusuna bu açıdan da çok 

şey borçlu. 

Hepinize güzel günler ve keyifli tatil planları dileğiyle... 

BAŞARAN ULUSOY 

TÜRSAB Başkan› 

The President of TÜRSAB 

As everyone has been agreeing with in recent years, tourism 

has become one of the foundation stones of Turkish economy. 

According to final figures of 2009 this country has climbed higher 

in the world tourism league. Turkey has climbed to number 7 th 

place in terms of number of tourists. In another branch which may 

be more important, we jumped three positions to climb to 9 th place 

in tourism income. 

Of course the efforts of unseen heroes, from agencies to tourist 

guides, from hoteliers to touristic gift sellers, have a great 

contribution in this historical picture. Wave of 

uprisings in the Mediterranean countries and the 

nuclear disaster in Japan have played a role in the 

growing interest in Turkey. 

However, I’d like to draw your attention to another 

point: Promotion. 

Ministry of Culture and Tourism increased its 

promotion budget by four fold in the last 8 years 

to make it 150 million Turkish Liras. Also, Turkey 

who attended 100 tourism fairs in the past 8 years 

was represented in 150 fairs last year alone. 

Promotion has a real defining importance 

from tourism’s point of view. This promotion 

sometimes is realised with activities / campaigns / 

commercials that the ministry allocates a serious 

budget for. And sometimes international artists, 

sports personalities, musicians from our country 

take on the role of promoting. 

Orhan Pamuk receiving the Nobel Prize... Azra 

Akın’s Miss World title... Galatasaray winning the UEFA Cup... 

The success of Sertab who has a massive fun base especially in 

the Far East... They all promote the pretty face of Turkey. Also 

into the bargain are award winning films or Turkish TV series that 

conquered the Arab World. 

Tourism is the future of Turkey... Promotion is the road map of that 

future... Turkey owes so much to its artists, sportsmen and women 

for that. 

Wishing you all a good day and enjoyable holiday plans... 

TÜRSAB DERGİ | MAYIS 2011 

3

GEZİ 

travel 

YEŞİL ADA’NIN 

SARI MİMOZALARI 

‘Yeşil Ada’ diye anılır Kıbrıs ama eğer ilkbaharda 

gördüyseniz, sarı hakimdir adaya: Mimozaların sarısı. 

Aslında her mevsim görülmeye, gezilmeye değer Kıbrıs... 

Yine de baharı bambaşkadır 

2 Ayşim Alpman 

4 

TÜRSAB DERGİ | MAYIS 2011

YELLOW MIMOSAS OF THE GREEN ISLAND 

Cyprus is known as “the Green Island” but if you ever see the island in 

spring, yellow is predominant on the island: Yellow of mimosas. In fact, 

Cyprus is worth seeing, visiting in every season... but the spring especially 

is something else 


5

Kıbrıs, bozulmamış 

tabiatı, sevecen 

güleryüzlü insanları, 

sanki üzerinde güneş 

batmayan sahilleri, altın renkli 

kumsalları ve 9 bin yılı aşan eşsiz 

geçmişi ile Akdeniz’in en önemli 

adalarından biri ve üçüncü büyüğü. 

Gotik kiliselerin süslediği şehirler 

ve bu tapınaklara selam duran 

Haçlı kaleleri, Osmanlılardan kalma 

camiler, hanlar, konaklar ve son 

olarak Kıbrıs’ı Osmanlı’dan satın 

alan İngilizler’in adaya hediye ettiği 

20’nci yüzyıl yapıları gezginleri 

hayran bırakıyor. 

İmparatorluğu’ndan Venedik 

Cumhuriyeti’ne ve Osmanlılar’a 

varıncaya kadar birçok uygarlığa 

ev sahipliği yaptı. Lefkoşa’da 

bugün hâlâ bu uygarlıkların 

izlerini görmek mümkün… Gotik 

ve Osmanlı mimarisinin en güzel 

Cyprus, with its unspoilt nature, loving 

smiley folk, beaches where the sun 

almost never sets, golden sandy shores 

and a 9 thousand year long unique 

past, is one of the most important 

and the third biggest island of the 

Mediterranean. Cities donated with 

gothic churches and Crusader castles 

saluting these temples, mosques left 

over from Ottoman, inns, mansions 

and lastly 20 th century buildings 

built by the English who bought the 

island from Ottoman leave visitors in 

admiration. 

Büyük Han 

Great Inn 

Bölünmüş başkent 

Kıbrıs’ın her iki kesimine de 

başkentlik yapan Lefkoşa, dünyanın 

son ‘bölünmüş’ başkenti unvanını 

taşıyor. 

Osmanlı belgelerinde adı ‘Medine-i 

Lefkoşa’ olarak geçen Lefkoşa, 

tarih boyunca önemli bir ticari ve 

dini merkez oldu. Antik Yunan’dan 

Mısır’a, Haçlı seferleri sırasında 

Tapınak Şövalyeleri’ne, Bizans 

6 


Selimiye Camii olarak da bilinen 

St. Sophia Katedrali 

St Sophia Cathedral also known as 

Selimiye Mosque 


7

örneklerine sahip kentte, Selimiye 

Camii olarak da bilinen St. Sophia 

Katedrali, Haydarpaşa Camii, Büyük 

Han, Büyük Hamam, Derviş Paşa 

Konağı mutlaka görülmesi gereken 

yerlerden birkaçı… 

Bu tarih turunun ardından, mutlaka 

‘yeşil hat’ yakınına gidip ‘yakın 

tarihe’ tanıklık etmek gerekiyor. 

Sonra da bir an önce Girne’ye 

gitmek… 

Girne Kalesi 

Girne Castle 

Kıbrıs’ın Gözbebeği Girne 

‘Kuzey Kıbrıs’ın incisi ve gözbebeği’ 

olarak anılan Girne, adanın en 

gözde tatil bölgelerinin başında 

geliyor. Ada’dan gelmiş geçmiş 

bütün uygarlıkların izlerini taşıyan 

Girne’nin en önemli yapısı kalesi. 

Yapımına M.S. 7’nci yüzyılda, 

Arap akınlarına karşı kenti 

savunmak amacıyla Bizanslılar 

tarafından başlanmış. 13’üncü 

yüzyılda, bir Fransız hanedanı olan 

Lüzinyanlar’ın ve 15’inci yüzyılda 

Venedikliler’in yaptığı eklemelerle 

bugünkü görünümüne kavuşmuş. 

1570 yılında Lefkoşa’daki 

Osmanlı zaferinden sonra direniş 

gösterilmeden Osmanlılar’a teslim 

edilen Girne Kalesi, bugün de 

ziyaretçilerin ilgi odağı... 

Osmanlılar döneminde önemsiz bir 

liman olarak kalan Girne, İngilizler 

tarafından bir liman ve sayfiye 

kasabası olarak yeniden düzenlendi. 

İmparatorluğun sömürgeleri 

arasında seyahat eden askerlerin 

ve ailelerinin mola ya da tatil yeri 

oldu. 

Bugün de güzel ve romantik 

atmosferiyle, dinlendirici bir tatil 

geçirmek isteyenler için ideal 

bir Akdeniz kenti. Tarihi 

yapıların muhafaza 

Divided capital 

Lefkoşa (Nicosia), is the capital of 

both sectors and carries the title of 

world’s last “divided” capital. 

Lefkoşa, whose name in Ottoman 

documents appear as “Medine-i 

Lefkoşa” has become an important 

trade and religious centre 

throughout history. It was host to 

many civilizations from Antique 

Greece to Egypt, to Temple Knights 

during the Crusades, from Byzantine 

Empire to Venitian Republic and to 

Ottomans. Today, it is still possible 

to see traces of these civilizations. 

In the city where the best 

examples of Gothic and 

Ottoman architecture 

are, St Sophia Cathedral 

also known as Selimiye 

Mosque, Haydarpaşa 

Mosque, Büyük Inn, 

Büyük Hamam, 

Derviş Paşa Mansion 

are just some of the places 

to visit… 

After this tour of history, 

Heading close to the “green 

line” to witness the “near history” 

is a must. Then heading to Girne 

(Kyrineia) at once… 

Girne Limanı 

Girne Harbour 

8 


edildiği at nalı şeklindeki limanı 

çevreleyen restoran, bar ve küçük 

oteller, sadece Türkiye’den değil 

KKTC’yi resmen tanımayan Batılı 

ülkelerden gelen turistlere de kucak 

açıyor. 

Dağlarda bir mücevher: 

Bellapais Manastırı 

Girne’nin sırtını dayadığı 

Beşparmak Dağları’nın yamacına 

kurulu Bellapais Manastırı, 

gotik sanatın eşsiz ve görkemli 

örneklerinden biri. Manastır 

adını, Fransızca ‘Abbaye de 

la Paix’ yani ‘Barış Manastırı’ 

sözcüklerinden almış. Manastırın 

ilk sakinleri 1187 yılında 

Kudüs’ten göç eden Augustinian 

Mezhebi rahipleriymiş. 

İlk manastır binasının yapımı 

1198-1205 yılları arasına 

rastlıyor. Bugün ayakta kalan 

yapının büyük bir kısmı Fransızlar 

tarafından inşa ettirilmiş. 

Baby of Cyprus Girne 

Referred to as “the pearl and the apple 

of North Cyprus’ eye”, Girne is the 

leading favourite holiday region of the 

island. 

Girne carries the traces of every 

civilization that has been through the 

island and its most important building 

is the Castle. Its construction was 

started by the Byzantines in 7 th century 

to defend the city against attacks by 

Arabs, it was added to by the French 

dynasty of Luciens in the 13 th century 

and by the Venitians in the 15 th century 

to appear as it does today. 

Handed over to Ottomans without a 

struggle in 1570 after Ottoman’s victory 

in Lefkoşa, Girne Castle still is the 

centre of attraction for visitors… 

Remaining as an insignificant port 

during Ottoman reign, Girne was 

reorganised by the English as a port 

and a summer resort. It became a resort 

Bellapais Manastırı 

Bellapais Monastery 

10 TÜRSAB DERGİ | MAYIS 2011

Ortaçağ’a ait 

etkileyici 

mimarisiyle 

St. Hilarion Kalesi 

St Hilarion Castle 

With its impressive 

architecture of 

Middle Ages 

Kıbrıs’ın Osmanlılar tarafından 

alınmasıyla manastır, Yunan 

Ortodoks Kilisesi’ne verilmiş. 

Avlunun yanında yer alan kilise 

manastırın en iyi durumdaki 

kısmı. 

Selvi ağaçlarının süslediği bu 

eşsiz manastır Kuzey Kıbrıs’ta 

mutlak görülmesi gereken yerler 

arasında. Yazın özellikle güneşin 

battığı saatlerde manastır eşsiz bir 

görüntüye bürünüyor. 

Turizmde atılım 

Beş yıldızlı otellerde beş yıldızlı 

konfor ve eğlence veren casinolar, 

KKTC turizminin en önemli 

cazibe merkezleri. Neredeyse 

24 saat açıklar; çünkü casinolar 

aynı zamanda sosyal hayatın bir 

parçası. Ancak Kıbrıslılar adalarının 

sadece talih oyunlarıyla değil, 

doğal ve tarihi güzellikleriyle de 

turist çekmesi gerektiğine inanıyor 

ve tanıtım kampanyalarında bu 

konulara ağırlık vermek istiyor. 

Örneğin bilen azdır; özellikle 

Girne çevresi, dünyanın dalış 

yapılabilecek denizaltı zenginliğine 

sahip ender bölgelerinden. Girne 

kıyılarında 20’den fazla dalış 

noktası bulunuyor. Sadece Girne 

değil, Magosa ve çevresi de sualtı 

ve batık turizminin merkezlerinden. 

Kuzey Kıbrıs kıyıları Akdeniz’in en 

çeşitli sualtı bitki örtüsüne sahip. 

Kışın uğramadığı iklimi de 

düşünülürse, Kıbrıs tam 12 aylık bir 

tatil adası… 

or a holiday place for soldiers and their 

families travelling between the colonies 

of the empire. 

Today it still is an ideal Mediterranean 

city for those seeking a relaxing holiday 

with a pretty and romantic atmosphere. 

Restaurants, bars and small hotels 

surrounding the horse shoe shaped port 

where historical buildings are protected 

welcome tourists not only from Turkey 

but also from western countries who do 

not officially recognise Turkish Republic 

of Northern Cyprus. 

A jewel in the mountains: 

Bellapais 

Bellapais Monastry on the slopes 

of Beşparmak Mountains where 

Girne rests is one of the unique and 

magnificent examples of Gothic art. 

The monastry gets its name from the 

French word “Abbaye de la Paix” 

which means “the Monastry of Peace”. 

First residents of the monastery were 

Augustinian Priests who migrated 

from Jerusalem in 1187. Construction 

of the first monastery building takes 

Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Kuzey Kıbrıs 

Türk Cumhuriyeti (KKTC) Turizm, Çevre ve Kültür Bakanlığı arasında 

varılan bir anlaşmayla 2011 ‘Türkiye’de Kuzey Kıbrıs Yılı’ ilan 

edildi. Bundan amaç, KKTC’nin sahip olduğu kültür ve turizm 

potansiyelinin gerek Türkiye’de gerekse dünyada etkili bir biçimde 

tanıtılmasını ve Kuzey Kıbrıs’ın çekim merkezi haline gelmesini 

sağlamak. Söz konusu anlaşma kapsamında 

2011 yılı boyunca Türkiye, turizm alanında 

yaptığı tüm tanıtımlarda ve katıldığı tüm 

kültürel etkinlik ve faaliyetlerde Kuzey 

Kıbrıs’a da yer verecek. 

With an agreement between Republic of 

Turkey Ministry of Culture and Tourism and 

Turkish Republic of Northern Cyprus (TRNC) 

Ministry of Tourism, Environment and Culture 

2011 has been declared “Turkish Republic of Northern 

Cyprus Year in Turkey”. The purpose is to effectively promote the culture 

and tourism potential of TRNC in Turkey and in the world and to ensure 

that Northern Cyprus becomes a centre of attraction. 

As part of the agreement, Turkey will include Northern Cyprus in all 

promotions in tourism areas and in all cultural events and activities 

during 2011. 

place around 1198-1205. Most of the 

structure that still survives today was 

built by the French. After the invasion of 

Cyprus by the Ottoman, the monastery 

was handed over to Greek Orthodox 

Church. The church located next to the 

courtyard is the best preserved section 

of the monastery. This monastery is 

surrounded with cypress trees and is 

among must see places of Northern 

Cyprus. Monastery becomes wondrous 

scenery at sunset especially in the 

summer. 

A leap in tourism 

Five star comfort and casinos in five 

star hotels are the most important 

centres of appeal for TRNC tourism. 

They are open almost 24 hours; 

because casinos are a part of the social 

life at the same time. But Cypriots 

believe that their island should be 

attracting tourists not just for gambling 

but also for natural and historical 

beauty and they want promotional 

campaigns to concentrate on this fact. 

For instance, not many know this; 

Around Girne is one of the rare areas 

of the world with undersea wealth 

for diving. There are more than 20 

diving points on Girne shores. Not 

just in Girne but Magosa (Famagusta) 

and its surrounds is also a centre for 

wreck diving tourism. Northern Cyprus 

shores has the most varied underwater 

vegetation of the Mediterranean. 

Considering the fact that the winter 

never exists, Cyprus is definitely the 12 

month holiday island… 


Bu kez turizm çıkartması 

Kuzey Kıbrıs denince akla ilk gelen, 1974 yılındaki çıkartmadır. 

Geçtiğimiz günlerde yine bir çıkartma gerçekleştirildi. Ancak bu kez 

turizm için. Çünkü Türkiye’de 2011 yılı ‘KKTC Yılı’ ilan edildi. TÜRSAB 

bu konudaki en önemli adımla, Yönetim Kurulu Başkanı Başaran 

Ulusoy başkanlığındaki bir heyetle Ada’ya gitti. 14-15 Nisan 2011 

günlerindeki gezide hem renkli hem de çok yoğun bir program 

gerçekleştirdi. KKTC Turizm Çevre ve Kültür Bakanlığı ve KITSAB (Kıbrıs 

Türk Turizm ve Seyahat Acenteleri Birliği) tarafından ağırlanan heyet, 

KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Başbakan İrsen Küçük ve Kültür 

Bakanı Ünal Üstel’i de ziyaret etti. 

‘Kıbrıs’ı yeniden tanımak, tanıtmak’ temalı turizm çalıştayında bir 

araya gelen Türkiyeli ve Kuzey Kıbrıslı turizmciler, öncelikle, Türkiye’de 

Kuzey Kıbrıs imajının değişmesi, buranın sadece talih oyunları için 

gidilen bir yer olarak görülmemesi gerektiğini vurguladılar. Adanın 

doğal, tarihi ve kültürel değerlerini öne çıkaran bir turizm anlayışının 

yerleşmesinin önemine değindiler. Yaptığı konuşmalarda 2011 yılının 

Türkiye’de KKTC yılı ilan edilmesinin önemine işaret eden TÜRSAB 

Başkanı Başaran Ulusoy, turizm potansiyelinin geliştirilmesi konusunda 

ellerinden geleni yapacaklarını söyledi. 

Kıbrıs ekonomisinin temel dayanağının, dolayısıyla ‘geleceğinin’ 

turizm olduğunu vurgulayan Ulusoy, “Biz durağan bir Kuzey Kıbrıs 

istemiyoruz; çağıran, karşılayan, ağırlayan bir Kıbrıs, aynı zamanda 

bizim sektörümüz için de önemli bir ürün.” dedi. 

Ulusoy, TÜRSAB olarak ekim ayında KKTC’de turizm fuarı 

düzenlenmesi kararı aldıklarını, aynı zamanda İzmir’de her yıl yapılan 

Travel Turkey Fuarı’nda KKTC’yi ön plana çıkarıp tanıtım kampanyası 

yapmayı planladıklarını sözlerine ekledi. KKTC turizm yetkililerinin en 

önemsedikleri konu ise, TÜRSAB’ın kalifiye eleman yetiştirecek bir 

turizm okulu açma planı. TÜRSAB heyetinin Kıbrıs ziyareti sırasında 

bir de ‘ilk’ yaşandı. Sky Airlines’ın ilk İstanbul-Kıbrıs uçuşu gerçekleşti. 

Sky Airlines, 15 Nisan’dan itibaren haftanın 3 günü (pazartesi, cuma 

ve pazar) Sabiha Gökçen Havaalanı ve Kıbrıs Ercan Havaalanı arasında 

yolcu taşımaya başladı. 

This time the landing is for tourism 

The first thing that springs to mind when you mention Northern Cyprus 

is the landing in 1974. Another landing recently took place. But, this time 

for tourism. Because, year 2011 was declared “the Year of TRNC”. As the 

most important step in this area TÜRSAB travelled to the island with a 

delegation led by the Chairman of the Board Mr. Başaran Ulusoy. 

The visit on 14-15 April included a colourful and a very busy schedule. 

The delegation was the guest of TRNC Ministry of Tourism, Environment 

and Culture and KITSAB (Cyprus Turkish Tourism and Travel Agents 

Association) and paid a visit to TRNC President Derviş Eroğlu, Prime 

Minister İrsen Küçük and Culture Minister Ünal Üstel. 

Getting together at the “reintroducing, re-promoting Cyprus” symposium, 

Turkish and Northern Cypriot tourism professionals stressed on changing 

the image of Northern Cyprus in Turkey from being a place to visit for 

gambling purposes only. 

They touched on the importance of establishing an understanding of 

tourism that emphasises natural, historical and cultural values of the 

island. 

Indicating the importance of declaring 2011 as the year of TRNC in 

Turkey in his speech, TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoy said that they 

would do everything in their power to improve the potential for tourism. 

Emphasising the fact that tourism is the basic foundation and therefore 

the ‘future’ of Cypriot economy, Mr Ulusoy said that “We do not want a 

Cyprus that stands still; a Cyprus that is calling, meeting, hosting is also 

an important product for our sector.” 

Mr. Ulusoy added that, as TÜRSAB they took a decision to organise 

a tourism fair in TRNC in October, while at the same time planning 

a promotional campaign at the annual Travel Turkey Fair in İzmir to 

highlight TRNC. 

The most important topic that interested the authorities of TRNC is for 

TÜRSAB to open a tourism college to educate qualified personnel. 

A “first” was experienced during the visit of TÜRSAB delegation to 

Cyprus. It was the first İstanbul-Cyprus flight by Sky Airlines. Sky Airlines 

began three weekly flights (Mondays, Fridays and Sundays) between 

Sabiha Gökçen Airport and Cyprus Ercan Airport from 15 April. 

TÜRSAB DERGİ | MAYIS 2011 13

GÜNCEL 

actuel 

BAHARIN RENGİ 

Bahar denince akla önce yeşil gelir... Sonra da herhalde, 

papatyaların cömertçe sunduğu beyaz ve sarı... 

Oysa İstanbul’da baharın rengi, kimine hüzün kimine neşe 

ilham eden erguvandır 

2 Aylin Şen 

THE COLOUR OF SPRING 

When spring is mentioned colour green springs to mind first... 

probably followed by white and yellow, generously presented 

by daisies... However, the colour of spring in İstanbul is the 

colour of Judas tree (erguvan) which inspires sadness in some 

and joy in others 


Judas Tree... Der 

Judasbaum... Arbre de 

Judee... İngilizce, Almanca 

ve Fransızca. Ama hepsi 

aynı anlama geliyor: Yahuda 

Ağacı. Yani, Erguvan Ağacı. 

Rivayete göre, İsa’ya ihanet 

eden Yahuda, daha sonra 

pişmanlıkla kendisini bu ağaca 

astı. Ve o güne kadar beyaz 

olan erguvan çiçekleri kan 

kırmızıya döndü. Sonrasında 

da bu nedenle Yahuda Ağacı 

olarak anıldı. 

Peki, bizim kullandığımız 

biçimiyle erguvan adı nereden 

geliyor? Bazı kaynaklara 

göre, kelimenin kökeni 

Farsça ‘argawan’. O da bir 

tür midyenin kabuğundan 

çıkartılan koyu kırmızı renkteki 

boyanın adı. Denir ki, bu boya 

çok zor elde edildiği için çok 

pahalıymış. Bu yüzden de 

Bizans’ta argawan ile boyanan 

kumaşlar imparatorluk ailesinin 

tekelinde kalmış. Zamanla da 

Judas Tree... Der Judasbaum... 

Arbre de Judee... In English, 

German and French. But they all 

mean the same thing: the Tree of 

Jehovah. Namely, Erguvan Tree. 

According to the legend, Jehovah 

who betrayed Jesus remorsefully 

hanged himself on this tree. And 

its flower which was white until 

that time turned blood red. That’s 

why it was later referred to as 

Judas tree. 

So, where does the word “erguvan” 

that we use, come from? According 

to some sources the root of the 

word is “argawan” in Persian. 

That is the name for red coloured 

paint that comes from a certain 

type of mussel. They say that, this 

paint is very expensive because it 

is difficult to obtain. As a result, 

all fabric painted with argawan 

during Byzantine times were in the 

monopoly of royalty. Its origins were 

forgotten over time, turned into a 

“privilege of nobility”. It became a 

colour worn only by aristocracy. 

Erguvan, rengi ve zarafetiyle 

yüzyıllardır İstanbul’un 

sembollerinden biri olmuştur 

Erguvan has been a symbol of İstanbul 

for centuries with its colour and 

elegance 

Bursa’da erguvan faslı 

Erguvan session in Bursa 

Erguvan denince akla İstanbul gelse de, elbette 

While İstanbul springs to mind first when Erguvan is 

yalnızca ona mahsus değil. Yahuda söylencesinden de 

mentioned, It is of course not exclusive. As understood from 

anlaşılacağı üzere Orta Doğu’nun Akdeniz kıyısında, 

the Jesus legend, it grows on Mediterranean shores of the 

Güney Avrupa’da ve Türkiye’de özellikle Marmara 

Middle East, in Southern Europe and in Turkey, especially 

bölgesinde yetişiyor. Hatta, tam 7 yüzyıldır Bursa’nın 

in Marmara region. In fact, it is considered as the symbol 

simgesi sayılıyor. Bunun nedeni, Osmanlı Sultanı 

of Bursa for 7 centuries to be precise. The reason for that 

Yıldırım Bayezit’in damadı, Anadolu erenlerinden 

is the meeting of Emir Sultan, one of the righteous persons 

Emir Sultan’ın her yıl ‘erguvan mevsiminde’ 

of Anatolia who is also the son-in-law of Ottoman Sultan 

Bursa’da müritleriyle buluşması. 1400’lü yıllardaki o 

Yıldırım Bayezit, with his followers. Those gatherings in 

buluşmalar zamanla erguvan şenliklerine dönüşmüş. 

1400s had turned into erguvan festivities over time. Every 

Her bahar, kenti ekonomik olarak da hareketlendiren 

spring, it became a traditional event that also brought 

geleneksel bir davet halini almış. Yüzyıllar boyunca 

economic prosperity to Bursa... For centuries, Bursa kept 

Bursa, ‘Erguvan Bayramı’ ya da ‘Erguvan Faslı’ denilen 

alive a tradition that was called “Erguvan Festival” or 

bir geleneği yaşatmış. 

“Erguvan Session”. 

Şenliklere öyle bir rağbet olurmuş ki, kalabalıklar Evliya 

Those festivities were so popular that, according to Evliya 

Çelebi’nin ifadesiyle ‘insan denizi’ne dönermiş. Bu 

Çelebi the crowds would resemble a “sea of people”. Despite 

gelenek, yüzyıllar boyu yaşatılsa da, 1855 depremiyle 

keeping it alive for centuries, the tradition was interrupted by 

kesintiye uğramış, sonra da unutulup gitmiş. 

the earthquake in 1855 and forgotten about soon after. 

Ancak şimdi, Yerel Gündem 21 adlı sivil toplum 

Evliya Çelebi But now, with the efforts of a civil organisation called 

örgütünün desteğiyle Bursa’nın erguvanları hatırlanıyor 

Evliya Çelebi Yerel Gündem 21 (Local Agenda 21) Bursa’s erguvans are 

ve şenlik yeniden canlandırılıyor. 

remembered and the festival is revitalized. 

Avrupa Birliği’nin katkılarıyla yürütülen Yerel Gündem 

The purpose of Yerel Gündem 21 which is contributed to by the European Union 

21 programında amaç sadece ‘geleneksel şenliği canlandırmak’ değil is not just “to revitalize the traditional festival” of course. Return of Erguvan 

elbette. Erguvan ağaçlarının geri dönmesi... Ve bir zamanlar olduğu gibi (Judas) trees... And as it was once upon a time, thinking of Bursa when the word 

erguvan denince akla yine Bursa’nın gelmesi... 

erguvan is uttered... 


Son Yemek tablosunda havari Yahuda, ihanetinin bir gece öncesinde İsa ile aynı 

masada resmedilmiştir. Yahuda’nın ihanetinin acısıyla kendini astığı erguvan 

ağacının utançtan kızardığı rivayet edilir 

The apostle Judas was painted together with Jesus in the Last Supper the night 

before his betrayal. It is rumoured that Judas tree which Judas hanged himself from 

in remorse for his betrayal turned red in shame 

kökeni 

unutulmuş, 

‘asalet 

ayrıcalığına’ 

dönüşmüş. 

Sadece 

asillerin giydiği 

bir renk olmuş. 

Sonrasında 

Osmanlı’da da sarayın 

gözde renklerinden biri 

olarak ayrıcalığını sürdürmüş. 

Hatta denir ki, bugünlerde 

Türkiye’nin çok konuştuğu 

Hürrem Sultan, erguvan rengine 

düşkünlüğüyle bilinirmiş. 

İstanbul’un rengi 

Hangi öyküye inanmayı seçersiniz 

bilmiyoruz. Ama erguvanın, 

-zeytin gibi- üzerine efsaneler 

yaratılan bir ağaç olduğu ortada. 

İstanbul işte böyle bir ağaca 

sahip şanslı kentlerden. Nisan 

sonundan başlayarak Boğaz’ın 

iki yakasını pembeye boyar. 

Çiçeklerinin ömrü birkaç haftayı 

geçmese de, İstanbul’un rengi 

olur. 

Later on, 

in Ottoman 

it continued its 

privilege as one of the favourite 

colours of the court. It is even 

rumoured that Hürrem Sultan, who 

is much talked about these days, 

was known for her fondness for 

erguvan colour. 

The colour of İstanbul 

We do not know which story you 

would choose to believe. But it is 

obvious that erguvan – just like 

olive – is a tree over which legends 

are created. İstanbul is one of those 

lucky cities to have such a tree. 

From April onwards, both sides of 

Bosphorus turn pink. Despite not 

lasting longer than a few weeks, it 

becomes the colour of İstanbul 


İstanbul Boğazı’nın iki yakası sadece iki köprüyle değil bir yakadan diğerine uzanan 

erguvan kokuları ve renkleriyle de birbirine bağlanır 

Both sides of the Bosphorus is linked not just by two bridges but also with scents and 

colours of erguvan that reaches from one bank to the other 

Erguvan rotası 

Erguvan, sadece İstanbul’un en önemli simgelerinden biri değil, 

sanatçılarının da ilham kaynağı olmuş. Türk edebiyatının büyük 

ustalarından Ahmet Hamdi Tanpınar, erguvanı yazanlardan... 

Üstelik Tanpınar ‘kendi erguvanını’ yazmış: “İstanbul surlarının 

üstünde, yıkık duvarların arasında tek başına bir erguvan ağacı 

vardır ki, her bahar bir kerecik ziyaretine giderdim. Harap ve 

bakımsız mazi yadigarları ve etrafında uyuyan ölüler arasında bu 

erguvan ağacı benim için ezeli bir arzunun, daima yenilenen hayat 

akışının bir timsalidir. Ve manzaraya hakim yumuşak duruşundan, 

bu fazlasıyla hissedilir...” 

Tanpınar, yalnız değil. Kimbilir kaç sanatçı, kaç İstanbullu için 

‘özel bir erguvan ağacı’ vardır. Her bahar ziyaretine gidilir. Rengi, 

yapraklarının kıvrımı yudum yudum içe çekilir. 

Kimileri ise evlat ayırmaz! Bütün erguvanların hatrını sorar. Biner 

bir boğaz vapuruna; Çubuklu, Vaniköy Papaz Korusu, Aşiyan 

Tepesi derken bir o kıyı bir bu kıyı erguvanları seyre çıkar. 

Ancak öyle bir karar alındı 

ki, İstanbul artık yıl boyu 

erguvan rengi olacak. İstanbul 

Büyükşehir Belediyesi, 

otobüslerinin rengi için bir 

anket düzenledi. Bu amaçla 

kurulan web sitesinde dört 

seçenek sunuldu: Mavi, turuncu, 

erguvan ve sarı. Ankete katılan 

İstanbullular, kente en yakışan 

rengi seçti: “Erguvan” dedi. 

Yakında erguvan ağaçları, 

bir sonraki bahara kadar 

yapraklarını dökecek. Ama 

İstanbul yeni otobüsleriyle 

‘erguvan renkli kaftanı’nı 

giyecek. 

But an important decision was 

taken to make sure that İstanbul 

would be in erguvan colour 

all through the year. İstanbul 

Metropolitan Municipality held a 

survey to decide the colour of its 

busses. Four options were given 

on the web site for that purpose: 

Blue, orange, erguvan and 

yellow. İstanbulites taking part 

in the survey chose the colour 

that suits the city best: they said 

“Erguvan”. 

Soon, Judas trees will shed their 

leaves until next spring. But 

İstanbul will wear its ‘erguvan 

coloured caftan’ with new busses. 

Erguvan route 

Erguvan wasn’t just one of the important symbols of İstanbul. It was also 

a source of inspiration for the artists of İstanbul. One of the great masters 

of Turkish literature, Ahmet Hamdi Tanpınar is one of those who wrote 

about erguvan... Furthermore, Tanpınar wrote about ‘his own erguvan’: 

“There is a lone single Judas 

tree (erguvan) on İstanbul 

city walls I used to visit 

every spring, surrounded 

by the ruins of the wall. 

Amongst all the dead bodies 

around it and derelict and 

unkempt reminder of the 

past, this erguvan tree was 

quintessence of eternal 

desire, flow of life always 

renewed. And from its stance 

that looks over the scenery, 

you can more than feel that..” 

Tanpınar is not alone. Who 

knows, for how many artists 

or İstanbulites, there must 

be a “special erguvan tree”. 

It is visited every spring. It’s 

colour, curve of its leaves, is 

inhaled bit by bit. 

Some people do not choose 

between their children! They 

care for every erguvan. They 

jump on a Bosphorus ferry; 

they go from shore to shore 

visiting Çubuklu, Vaniköy, 

Papaz Korusu, Aşiyan Hill, 

embarking on a journey to 

watch erguvans. 


DOSYA 

file 

VİZE DEVRİMİ 

Türkiye ile Rusya arasında imzalanan ve 16 Nisan’da uygulamaya 

giren Vize Muafiyeti Anlaşması, iki ülkede yüzbinlerce kişiyi 

sevindirdi. Türk turizmcileri yeni rotalarını belirledi 

2 Sevinç Akyazılı 


VISA REVOLUTION 

The Visa Exemption Agreement signed between Turkey and 

Russia which came into effect on 16 th April made hundreds 

of thousands of people in both countries happy. 

Turkish tourism professionals earmarked their new routes 


Rusya ve Türkiye 

ilişkilerinde 

bambaşka bir dönem 

başladı. Artık, 

Rusya-Türkiye arası vizesiz 

seyahat etmek mümkün. 

TÜRSAB Başkanı Başaran 

Ulusoy’un da dile getirdiği 

gibi, 50 yıl öncesinde hayal 

bile edilemeyecek gelişmeler 

yaşanıyor turizm alanında. 

Dünyaya ilişkin haberlerin bile 

devlet televizyonlarında çok ciddi 

kısıtlamalarla yayınlandığı SSCB, 

yerini Rusya Federasyonu’na 

bıraktığı günden bu yana, 

Ruslar akın akın Türkiye’ye 

geliyor. Sadece Kültür 

ve Turizm Bakanlığı 

verilerine göre, 

Türkiye’ye gelen Rus 

turist sayısı neredeyse 

üç kat arttı ve 1.8 

milyondan, 3 milyon 

107 bin 43 kişiye 

yükseldi. Vizelerin 

kalkmasıyla birlikte iki 

ülkenin de ekonomik ve 

A completely new era in Turkish – 

Russian relationship had begun. It 

is now possible to travel between 

Russia-Turkey without a visa. As 

described by TÜRSAB Chairman Mr. 

Başaran Ulusoy, developments that 

could not even have been dreamt 

of 50 years ago are happening in 

tourism. 

Since the old USSR, where the state 

television placed serious restrictions 

on world news broadcast was 

replaced by the Russian Federation, 

Russians have been flooding into 

Turkey. 

According to data from Ministry 

of Culture and Tourism alone, 

the number of Russian tourists 

visiting Turkey increased by three 

fold, from 1.8 million to 3 

million 107 thousand 43 

people. Abolishing the 

visa requirement will 

stimulate economical and 

commercial lives of both 

countries... 

So, how did we reach 

today? Who will have the 


Başkan Ulusoy: 2011’de 4 milyon 

2023’te 7 milyon Rus turist 

bekliyoruz 

TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, vizelerin kaldırılması sürecini büyük 

bir devrim olarak tanımlıyor. Sadece Rusya’ya değil, dünyanın 

dört kıtasındaki onlarca ülkeye Türk vatandaşlarının vizesiz giriş 

çıkış yapabildiğini dile getiren Başkan Ulusoy, bunu da Türkiye’nin 

gerek ekonomik gerekse sosyal anlamda güçlenmesine bağlıyor. 

“Türkiye artık alınan kararları uygulayan ülke olmaktan çıkıp karar 

alan ülke durumuna geçmiştir. Bayram tatillerinde Prag, Roma, 

Hırvatistan sokaklarını gezdiğinizde sokaklarda Türkçe konuşulduğunu 

duyarsınız. Çünkü bu ülkelere biz turist gönderiyoruz. Sadece 10 

yıl önce Türkiye’den yurt dışına çıkıp seyahat eden kişi sayısı 500 

bin civarlarında iken, bugün bu sayı 9 milyona ulaştı. THY de dahil 

olmak üzere, 347 uçağımızla, Avrupa’nın en genç ve güçlü filosu 

bizim. Rusya hedefimiz de artık 2011 yılı için yüzde 40’lık bir artışla 4 

milyon kişi. Bu hedefe ulaşmak hiç zor değil. Rusya Federasyonu, özel 

şirketlerin uçaklarına daha fazla havalimanı için izin verdiği takdirde, 

Rusya pazarında Türkiye’nin bir numara olması kaçınılmaz. 2023 yılı 

hedefimiz ise 7 milyonu Rusya’dan olmak üzere, 50 milyon ziyaretçiyi 

ağırlamak ve 50 milyar dolar gelir elde etmek”. 

Vizelerin kaldırılmasıyla birlikte 2011’de Suriye’den Türkiye’ye gelen 

turist sayısının yüzde 76.48 oranında arttığını, yakın geçmişte sadece 

günde bir uçuşun yapıldığı Lübnan’a günde 7 uçuş yapıldığını dile 

getiren Başaran Ulusoy, “Havalimanlarımızda dış hatlarda yılda 42 

milyon, iç hatlarda ise 47 milyon uçuş yapılıyor. Kongre turizminde 

hızla ilerliyoruz. İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana gibi illerimiz birer 

sağlık turizmi merkezine dönüştü” diye konuşuyor ve ekliyor: “Bize vize 

uygulayan AB ülkeleri acilen bu tutumlarından vazgeçmeli, yoksa yarın 

biz de kendilerine vize uygulamak zorunda kalabiliriz!” 

Chairman Ulusoy: We are expecting 

4 million Russian tourists in 2011 

7 million in 2023 

TÜRSAB Chairman Mr. Başaran Ulusoy describes the period of abolition 

of visas as a revolution. Mentioning the fact that Turkish citizens can 

enter not just into Russia but also tens of countries all around the world 

without a visa, Başaran Ulusoy relates this to Turkey becoming stronger 

both economically and socially. “Turkey is no longer a country who 

applies the decisions taken but it has become a decision making country. 

You can hear Turkish spoken in the streets of Prague, Rome, Croatia 

during religious holidays. Because, we are sending tourists to these 

countries. While the number of people going abroad from Turkey was 

around 500 thousand only 10 years ago, this number reached 9 million 

today. Europe’s youngest and strongest fleet, which includes Turkish 

Airlines, with 347 planes, is ours. Our target for Russia for 2011 is now 4 

million after an increase of 40 percent. It is not that difficult to reach this 

target. When the Russian Federation give permission for more slots for 

the planes of private companies, Turkey inevitably will become number 

one in the Russian market. Our target for year 2023 is to receive 50 

million visitors which will include 7 million from Russia and to create an 

income of 50 billion dollars. 

Mentioning the increase of 76.48 percent in the number of tourists 

visiting Turkey from Syria after the abolition of visa in 2011 and the 

fact that there are currently 7 daily flights to Lebanon where only one 

flight a day operated until recently, Başaran Ulusoy said “42 million 

international flights and 47 domestic flights take place at our airports. 

We are fast advancing in congress tourism. Cities such as İstanbul, 

Ankara, İzmir and Adana have each turned into a centre for health 

tourism”. He added: “EU countries who apply visas to us should 

immediately give up this practice; otherwise, we may have to apply visas 

to them in the future!” 


En zengini de orta hallisi de 

Türkiye’den vazgeçmiyor 

Turizmcilere göre, Rus turistlerin tatil tercihlerinde, fiziki konumu, sıcak 

kumsalları, uzun kıyı şeridi ve kendilerini burada güvende hissetmeleri 

nedeniyle ilk sırayı Türkiye alıyor. Ruslar’ın Türkiye’nin ardından en 

çok ziyaret ettikleri ülkeler ise Mısır, Çin ve Fransa... Ülkelerinin soğuk 

ikliminden kaçıp Akdeniz ve Ege’nin sıcak kumsallarına akın eden Rus 

turistler, genelde 10-15 gün kadar Türkiye’de kalıyor ve ağırlıkla ‘her şey 

dahil’ sistemiyle hizmet veren otelleri tercih ediyor. 

Tatilleri sırasında da ‘aquapark’, ‘disco’ ve ‘animasyon’lar ile eğlenmeyi 

seçen Rus turistlerin en büyük şikayetleri ise tur paket programlarının 

fiyatlarını yüksek bulmaları. Tabii ki bu sadece ekonomik tatil isteyen Rus 

turistin şikayeti… 

Yüzbinlerce dolarlık yatlar ve özel uçaklarla gelip, ultra lüks tatil 

seçeneklerinden faydalanan hatırı sayılır miktarda Rus turist de ülkemizi 

ziyaret etmiyor değil. Bu isimlerin başında da, dünyanın en zengin iş 

adamları listesinin üst sıralarında yer alan Roman Abramoviç bulunuyor. 

Her attığı adım olay olan iş adamı, kimi zaman yüzer adaları andıran 

tekneleriyle kimi zaman da özel uçaklarıyla Antalya’ya konuk oluyor. 

Rus turistlerin Turizm İl Müdürlükleri’ne şikayetleri neredeyse yok 

denecek kadar az. Ancak kimi zaman kendi kültürel kodları, Avrupalı 

turistin onlardan rahatsız olmasına yol açıyor. Mesela akşam yemekleri 

için masaya elma ya da çakıl taşı koyarak yerlerin dolu olduğunu 

belirtmeye çalışmaları, detaycılıkları ve titizlikleriyle tanınan Alman 

turistleri kızdırıyor. Hatta vizelerin kaldırılması haberleri de bu nedenle 

Alman basınında, “Eyvah! Vizeler kalktı Ruslar Türkiye kıyılarına akacak” 

başlıklarıyla yer alıyor. Yine de güney kıyılarımız hem Rusları hem de 

Almanları ağırlamaya hazırlanıyor! 

The wealthiest or the middle class 

they just can’t give up Turkey 

According to tourism experts, Turkey with its geographical location, warm 

beaches, long coastline and giving a feeling of security, tops the list for Russian 

tourists for their choice of holiday. After Turkey, Russians mostly visit Egypt, 

China and France... Escaping the cold climate of their country and flocking to 

hot beaches of the Mediterranean and the Aegean, Russian tourists usually 

stay for 10 – 15 days in Turkey and generally prefer “all-inclusive” hotels. 

Russian tourist usually choose “aqua park”, “disco” and “animations” as 

entertainment while on holiday and their biggest complaint is the high price 

of tour package programs. Naturally, this complaint only applies to Russian 

tourists who want an economical holiday... 

A considerable number of Russian tourists who arrive on their yachts worth 

hundreds of thousands of dollar and private jets to enjoy a selection of ultra 

luxurious holidays also visit our country. The leading name among those is 

also the leading name among the richest businessmen of the world, Roman 

Abramovich. The businessman, whose every move creates an event, sometimes 

arrives in Antalya on his yacht that resembles an island and at other times on 

his private jet. 

Complaints to Tourism Province Managements by Russian tourists are almost 

nonexistent. But their own cultural codes may lead European tourists to 

feel disturbed by them at times. For instance, reserving a table for dinner 

by placing an apple or a pebble on the table irritates Germans who are 

renowned for their attention to detail and meticulousness. In fact, the news 

of the abolition of visas was published in the German press with the headline 

of “Alas! Visas are abolished; Russians will flock to Turkish beaches”. But 

still, our southern coastline is getting ready to welcome both, Russians and 

Germans! 

Rusların tercihi Antalya sahilleri 

Russians choice Antalya coast 


St. Petersburg’da bir park (üstte), Moskova’daki Kremlin ve müze (altta) ve 

Kremlin saat kulesi 

A Park in St. Petersburg (above), Kremlin and the museum in Moscow (below) and 

Kremlin clock tower 

ticari hayatını canlandıracak... 

Peki bugünlere nasıl gelindi? 

Vizesiz geçiş hakkı kimlere 

tanınacak? Kimler hayal kırıklığı 

yaşayacak? Ne tip avantajlar 

sağlayacak? 

Bavul ticaretiyle başladı 

dev bir sektöre dönüştü 

Başta bavul ticareti ile başlayan 

geziler ilk yıllarda Karadeniz 

kıyıları ve İstanbul Laleli 

gibi bölgelerde hareketlilik 

yaratırken, gün geçtikçe 

zenginleşen Ruslar tatil 

alışkanlıkları geliştirdi. Türk 

turizmcisi de bu süreçte boş 

durmadı. Hem Türkiye hem 

de Rusya’da açtığı acenteler 

vasıtasıyla iki ülkeyi, iki kültürü 

birbiriyle buluşturdu. 

Zenginleşen Rusların İstanbul 

ve Karadeniz kıyılarındaki bavul 

ticareti, yerini Antalya ve İzmir 

çevresinde gelişen lüks turizm 

faaliyetlerine bıraktı. Antalya’nın 

en önemli turistik ilçeleri yaz 

aylarında, konuşulan dil, tercih 

edilen yiyecekler ve tüketim 

alışkanlıkları ile, ‘sıcak, güneşli 

bir Rusya’ görünümünü aldı. 

Rusya’da açılan disco ve eğlence 

right to pass without a visa? Who 

will be left disappointed? What kind 

of advantages will it provide? 

Began with a suitcase trade 

Turned into a giant sector 

Trips that began with suitcase trade 

at first created hustle and bustle 

around the Black sea shores and 

İstanbul Laleli district, Russians 

developed holiday habits as they 

became richer. Turkish tourism 

did not sit by idly in the meantime. 

Through agencies opened in 

Turkey and in Russia they 

brought together both 

countries, both cultures. 

Suitcase trade of rich 

Russians around Black 

sea shores and in İstanbul 

was replaced by luxury 

tourism activities 

around Antalya and 

İzmir. Antalya’s most 

important holiday 

resorts took the 

appearance of a 

“hot, 

sunny 

Russia” 

in 


St. Basil Katedrali, Moskova 

St Basil Cathedral, Moscow 


merkezlerinde Türk şarkıcıların 

CD’leri ‘en çok dinlenenler’ 

listelerinden eksik olmadı. 

2000’li yılların ortalarında, 

bu kıyı kentlerinde Türkçe 

tabelaların, dükkan isimlerinin 

yanında Rusça olanları da 

yer alıyordu artık. Bölgedeki 

hediyelik eşya dükkanındaki 

tezgahtardan, cafe garsonuna 

kadar sektörün yan kollarında 

çalışan herkes artık derdini 

anlatacak kadar Rusça bilir 

olmuştu. Acenteler ise çoktan 

profesyonelleşmiş, Rusya pazarı 

konusunda uzmanlaşmış kişileri 

istihdam eder hale gelmişti. 

Medvedev’in Ankara 

ziyareti milat oldu 

Bu süreçte her iki ülkenin 

bürokratları da vatandaşlarından 

ve turizmcilerden gelen, 

‘vizeler kaldırılsın’ talebine 

kayıtsız kalmadı. Rusya Devlet 

Başkanı Dmitri Medvedev’in 

Mayıs 2010’da gerçekleştirdiği 

Ankara ziyaretinde, ‘Vize 

Muafiyet Anlaşması’ imzalandı. 

16 Nisan’da yürürlüğe giren 

anlaşma her iki tarafta da 

mutlulukla karşılandı. 

2010 yılındaki 3 milyon Rus 

turist hedefini aşan Türk 

turizmciler de yeni hedeflerini 

2011 için 4 milyon olarak 

belirledi. 

summer months with the 

language spoken, food preferred 

and consuming habits. CDs of 

Turkish singers were on “the most 

listened” lists of night clubs and 

entertainment centres opening in 

Russia. 

Russian shop signs and names were 

appearing next to Turkish ones from 

mid 2000’s in these coastal towns. 

Everyone who worked indirectly in 

the tourism industry in the region, 

from sales assistants in gift shops to 

waiters in cafes were now speaking 

enough Russian to get by. Agencies 

had already become professional 

and had started to employ 

personnel, expert in the Russian 

market. 

Medvedev’s visit to Ankara 

Became the watershed 

During that period, bureaucrats 

of both countries did not remain 

indifferent to requests of “abolish 

the visas” from their citizens and 

tourism professionals. “The Visa 

Exemption Agreement” was signed 

during Russian State President 

Dmitri Medvedev’s visit to Ankara in 

May 2010. The agreement that came 

into effect on 16 April was greeted 

with joy. 

Turkish tourism professionals who 

exceeded the target of 3 million 

Russian tourists in year 2010 set the 

target for year 2011 as 4 million. 

Vizesiz geçiş için dikkat 

edilmesi gereken noktalar 

‘Vize Muafiyeti Anlaşması’ iki ülke vatandaşlarına bir aya kadar 

olan ziyaretlerde vizesiz geçiş imkanı yaratıyor. Ancak yetkililer 

yine de Rusya havalimanlarında bir zorlukla karşılaşılmaması 

için vatandaşlara uyarılarda bulunuyor. Öncelikle ziyaretçilerin 

pasaport sürelerinin en az 6 ay olması gerekiyor. Otel dışında 

kalacak Türk vatandaşlarının 7 günün üzerinde bir ziyaret 

planlamaları durumunda, bulundukları bölgedeki Federal Göçmen 

Bürosu temsilciliklerinden adres kayıtlarını yaptırmaları gerekiyor. 

Bir diğer dikkat edilmesi gereken konu ise girişte doldurulan 

‘migrasyon’ -göçmenlik kartı. Uçakta dağıtılacak olan kartın iki 

parçasının da düzgün bir şekilde doldurulması gerekiyor. Rusya 

girişinde gümrük görevlileri, üzerine mühür bastıktan sonra 

iki parçadan birini geri veriyor. Bu parça yine çıkış sırasında 

gümrük görevlilerine teslim ediliyor. Anlaşmaya göre iki ülke 

vatandaşlarının 180 gün içerisinde 

farklı giriş çıkışlarda 

toplam bulunma 

sürelerinin de 90 

günü aşmaması 

gerekiyor. 

Points to consider for entry 

without a visa 

‘Visa Exemption Agreement” allow citizens of both countries to 

enter without a visa for visits lasting up to a calendar month. But 

authorities still warn citizens to avoid difficulties in Russian airports. 

First of all, their passport must be valid for at least 6 months. 

Turkish citizens planning a stay of longer than 7 days and not staying 

at a hotel must register their address with local Federal Immigration 

Bureau. 

Another point to pay attention to is the ‘migration’ card filled in at the 

entry. Both sides of the card, which is distributed on the plane, must 

be filled in correctly. After stamping both parts at the entry point to 

Russia, the immigration officer returns one section back. This is then 

handed to the immigration officer on return. 

According to the agreement, total length of stay must not exceed 90 

days during a 180 day period, including multiple entries.

RÖPORTAJ 

reportage 

BİR HAYALE İNANMAK 

Gençlere hayatı güvenli bir ortamda, bizzat yaşayarak, deneyerek 

öğrenme; özgüven sahibi bireyler olarak yetişme fırsatı sunan 

keyifli bir ortam: Caddebostan Gençlik Kampları 


Caddebostan Gençlik 

Kampları 1997 yılından 

bu yana serüven, macera 

kampları, surf, yelken, 

su kayağı kampları, snowboard ve 

kayak kampları, gençlik kampları, 

‘babalar ve çocukları’ kampları gibi 

seçeneklerle gençlere ve ailelerine 

alternatif bir yaşam seçeneği 

sunuyor. 

Kampı tercih edilir kılan 

özelliklerinden biri ise misafirlerini 

TÜRSAB güvencesiyle ağırlaması. 

Caddebostan Gençlik Kampları’nın 

öyküsünü, bu fikrin yaratıcısı Hakan 

Sönmezöz’den dinledik. 

TÜRSAB: Caddebostan gençlik 

kamplarının tarihçesinden söz 

eder misiniz? Ne zaman, nasıl bir 

fikirle yola çıkıldı? 

Hakan Sönmezöz: Babam ben 9 

yaşındayken vefat etti. Öğretmen 

olan annem çocukluk döneminde 

sosyalleşmemin doğru olacağı 

fikriyle beni 1985 yılının yazında 

bugün üzerinde bir okul bulunan, 

Caddebostan’daki gençlik kampına 

göndermişti. Kampta çok güzel 

zamanlar geçirdim. Güçlü dostluklar 

kurdum. İlerleyen yıllarda, bu 

arazi için bir inşaat kararı alınması 

üzerine kamp kapandı. Bunun 

üzerine, birkaç arkadaşımla 

birlikte kamp ruhunu yeniden 

canlandırmak ve bizim yaşadığımız 

güzel anıları, tecrübeleri gençlere 

yaşatmak için 1997 yılında 

Caddebostan Gençlik Kampları’nı 

kurduk. 

TÜRSAB: Başlangıcından 

bugüne etkinliklerle ilgili ne tür 

gelişmeler kaydedildi? 

Hakan Sönmezöz: Aradan geçen 

13 yıllık sürede çok önemli adımlar 

atıldı. Kamplarımızın kalitesini 

artırmak ve gençlere alternatifler 

sunabilmek için öncelikle tecrübeli 

bir ekip oluşturmaya karar verdik. 

Bu nedenle kamplarımıza katılan 

gençler arasından başarılı olanlarını, 

zaman içerisinde yetiştirerek 

kendimize genç ve dinamik 

koçlardan oluşan bir ekip kurduk. 

Sonraki adımda ise gençlerin ve 

ailelerin beklentilerini göz önüne 

alarak farklı kamp programları 

oluşturduk. Bugün ‘Serüven 

Kampı’ndan’ ‘Surf Kampı’na, 

‘Liderlik Kampı’ndan ‘Görsel 

Sanatlar ve Oyunculuk Kampı’na 

kadar 20 civarında farklı kamp 

programıyla gençlere hizmet 

veriyoruz. 

Kamp programlarının oluşmasından 

sonra, öğrencilerimizin dünya 

gençleriyle kaynaşması için 

TO BELIEVE IN A DREAM 

A cheerful atmosphere which gives the youth the chance to grow up as 

confident individuals; to learn about life in a secure environment, personal 

experiences, learning by trial: Caddebostan Youth Camps 

Caddebostan Youth Camps has been 

offering alternative life choices such as 

nature and adventure camps, surf and 

sailing camps, snowboard and skiing 

camps, youth camps, “fathers and 

sons” camps, since 1997. One of the 

reasons that make the camp preferable 

is the fact that it welcomes visitors 

with TÜRSAB’s assurance. We heard 

the story of Caddebostan Youth Camps 

from Hakan Sönmezöz, the name behind 

the idea. 

TÜRSAB: Can you tell us about 

the history of Caddebostan youth 

camp? When and with which ideas 

was it started? 

Hakan Sönmezöz: My father died 

when I was 9 years old. My mother, who 

was a teacher, sent me to Caddebostan 

youth camp, which now houses a 

school, in 1985 with the idea that 

socializing would be the correct thing. I 

had a great time at the camp. I formed 

strong friendships. In latter years the 

camp was shut down after a building 

permission on the land was granted. As 

a result, with a few friends, we founded 

Caddebostan Youth Camps in 1997 to 

reignite the spirit of the camp and to 

allow for great moments, experiences 

we lived to be passed on to youngsters. 

TÜRSAB: From inception to today, 

what developments have been 

recorded relating to the activities? 

Hakan Sönmezöz: Many important 

steps were taken in 13 years that 

followed in the meantime. In order to 

increase the quality of the camps and 

offer alternatives to young people we 

decided to create an experienced team 

as a priority. That’s why we formed a 

team of young and dynamic coaches, 

sometimes chosen from successful 

attendants of the camp. As the next 

step we created various camp programs 

bearing in mind youngsters’ and their 

family’s expectations. Today we are 

serve the youth with around 20 different 


Caddebostan Gençlik Kampları; doğa ve macera, surf ve yelken, snowboard, kayak, 

gençlik, “babalar ve çocukları” kampları gibi seçeneklerle gençlere ve ailelerine 

alternatif bir yaşam seçeneği sunuyor 

Caddebostan Youth Camps; offers alternative choices of life to youngsters and their 

families such as nature and adventure, surf and sailing, snowboard, skiing, youth 

camps, “fathers and sons” camps 

uluslararası ilişkilerimizi geliştirdik. 

Dünya üzerinde farklı ülkelerdeki 

kampları gezdik, kongrelere katıldık 

ve kamp birliklerine üye olarak 

vizyonumuzu geliştirdik. 

Bu dönemde yurtdışı kamplarımızı 

faaliyete geçirerek ailelere 

çocuklarını güvenle yurtdışına 

yollayabilecekleri bir kamp 

alternatifi sunmaktayız. 

TÜRSAB: TÜRSAB ile gençlik 

kamplarının ilişkisi nasıl 

kuruldu? 

Hakan Sönmezöz: TÜRSAB ile 

ilişkimiz, kamplarımızın kalitesini 

geliştirme çabalarımız içerisinde 

hukuk departmanıyla yaptığımız 

bir görüşme sırasında oluştu. Bir 

eğitim programı sırasında sohbet 

ettiğimiz TÜRSAB avukatlarıyla, 

gençlik kamplarının verdiği 

hizmetler itibarıyla turizm acentesi 

tanımı ile birebir örtüştüğü ve 

kampçılık konusunda faaliyet 

gösteren tüm kuruluşların acente 

olmasının sektör ve müşteriler 

açısından avantaj yaratacağı 

konusunda fikir birliğine varıldı. 

Gerçekten de gençlik kampları 

sunmuş oldukları konaklama, 

ulaşım, gezi, rehberlik hizmetleriyle 

acentelik faaliyeti icra ediyor. Biz 

bu konuda ilk adımı atarak acente 

olduk. TÜRSAB Başkanı Başaran 

Ulusoy da gençlik kamplarına 

verdiği önemi göstererek, 

gençlerin güvenli ve kaliteli hizmet 

alması amacıyla tüm gençlik 

kamplarının TÜRSAB çatısı altında 

toplanması için gerekli çalışmaları 

başlattı. Geçtiğimiz günlerde 

TÜRSAB bünyesinde oluşturulan 

Gençlik Kampları Komitesi 

kamuoyunu da bu konuda 

bilinçlendirmeyi hedeflemektedir. 

Benim de başkanlığına seçildiğim 

komitemizle yakın zamanda bu 

konuda girişimlere başlayacağız. 

Çocuklara ve gençlere yönelik 

kampçılık faaliyetleri çok hassas 

ve önemli bir konu. Aileler kamp 

kuruluşlarına en değerli varlıkları 

olan çocuklarını emanet ediyor. 

Bu nedenle, kampçılık alanında 

faaliyet gösterecek kurumların çok 

önemli bazı kriterlere sahip olması 

şart. Bu yüzden Türkiye’de yaz ve 

kış kampları düzenleyen firmaların 

TÜRSAB çatısı altında bir araya 

gelmesi gerekiyor. 

İletişim: 

Adres: Örnek Mah. Somuncu Baba 

Sk. No: 22/3 Ataşehir/İstanbul 

Tel: “444KAMP” (444 52 67) 

Web: www.caddebostan.com 

E-mail: bilgi@caddebostan.com 

camp programs varying from “Nature 

and Adventure Camp” to “Surf Camp”, 

from “Leadership Camp” to “Visual Art 

and Performing Camp”. 

After establishing the camp programs, 

we improved our international 

relationships in order for our students 

to fuse with the youth of the world. We 

visited camps in various countries of 

the world, attended congresses and 

enrolled camp associations to improve 

our vision. In this period, we are able to 

offer families a camping alternative who 

want to send their children abroad with 

safety in mind by starting to operate 

our overseas camps. 

TÜRSAB: How was the link 

between TÜRSAB and youth camps 

formed? 

Hakan Sönmezöz: Relationship 

with TÜRSAB was formed during an 

interview with the law department while 

we were improving the quality of our 

camps. During a chat with TÜRSAB 

Caddebostan Gençlik Kampları 

Genel Müdürü Hakan Sönmezöz 

Caddebostan Youth Camps 

Genel Manager Hakan Sönmezöz 

solicitors at a training program, we 

agreed on the idea that services offered 

by youth camps is an exact match of 

the description of a tourism agency 

and that all organizations in the field of 

camping services to become an agency 

would be beneficial to the sector and to 

customers. 

In fact, by offering accommodation, 

transport, trips, guide services, youth 

camps are acting as agencies. By 

taking the first step in this directon, 

we became an agency. By proving the 

importance he paid for youth camps, 

TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoy 

started the work for all youth camps 

to be under the umbrella of TÜRSAB. 

Youth Camps Committee, recently 

created within the body of TÜRSAB is 

targeting to make public aware of this 

subject. We will soon be starting work 

in this area through a committee under 

my chairmanship. 

Camping activities aimed at children 

and youth is a delicate and an 

important subject. Families are 

handing over their most valued assets 

to camping organizations. This is the 

reason for organizations active in the 

field of camping to posses important 

criteria. This is why firms organizing 

summer and winter camps in Turkey 

need to gather under the umbrella of 

TÜRSAB. 

Contact: 

Address: Örnek Mah. Somuncu Baba 

Sok. No 22/3 Ataşehir İstanbul 

Tel: “444KAMP” (+90 216 444 52 67) 

Web: www.caddebostan.com 

E-mail: bilgi@caddebostan.com 


İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZELERİ KOLEKSİYONUNDAN 

İSKENDER LAHDİ 

Büyük ‹skender’in Perslerle savaşı mermer oymalarda 

hayat buluyor... Yüzlerce yıl öncesini bugüne taşıyor... 

Ana Sponsor 

İstanbul Arkeoloji Müzeleri 

TÜRSAB’ın desteğiyle yenileniyor 

İstanbul Arkeoloji Müzeleri 

Osman Hamdi Bey Yokuşu Sultanahmet İstanbul • Tel: 212 527 27 00 - 520 77 40 • www.istanbularkeoloji.gov.tr

GEZİ 

travel 

GİZLİ KALMIŞ TURİZM 

HAZİNESİ: ERZİNCAN 

TÜRSAB, Başkan Başaran Ulusoy, yönetim kurulu üyeleri ve acente 

temsilcilerinden oluşan bir heyetle Erzincan’a inceleme gezisi düzenledi. 

Ergan Dağı, Karanlık Vadi, eşsiz doğal güzellikleri ve bozulmadan günümüze 

ulaşmayı başaran kültürel dokusu ile Erzincan, turizmcileri büyüledi 



Hititler’in yurdu... 

Sonrasında her 

uygarlığın gözünü 

diktiği kavşak... 

Doğal güzelliği ve kaynakları 

nedeniyle tarihi İpek Yolu’nda 

vazgeçilmez duraklardan biri... 

Daha 1200’lerde Behram Şah’ın 

‘iradesiyle’ oluşan güçlü ‘sanayi 

ve ticaret kenti’... Kısacası bir 

yeryüzü cenneti! 

Erzincan, bu sıfatı hak eden 

kentleri / yöreleri turizme 

kazandırmak amacıyla yola çıkan 

TÜRSAB’ın son durağı oldu. 

Ziyaretin önemi daha ilk 

dakikalarda, karşılamada 

vurgulandı. 

TÜRSAB Başkanı Başaran 

Ulusoy’un da aralarında 

bulunduğu heyet, Vali 

Abdülkadir Demir ve Belediye 

Başkanı Yüksel Çakır tarafından 

karşılandı. Ardından kendilerine 

tahsis edilen özel trenle Kemah’a 

hareket etti. 

Tren yolculuğu sırasında, yeşilin 

her tonunu 

birarada görme 

fırsatı bulan 

turizmcileri Murat Çayı üzerindeki 

Acemoğlu Köprüsü’nde bir 

sürpriz bekliyordu. Heyete tahsis 

edilen tren, köprü üzerinde 

yavaşladığında heyeti, Doğa 

Sporları Federasyonu’na bağlı 

rafting ekibi özel bir gösteri ile 

selamladı. 

1400 yıllık kral mezarları 

Heyet, bu güzel sürprizin 

ardından her durağı gezinin 

anlamını vurgulayan ve 

Erzincan’ın zenginliğini 

sergileyen bir tura çıktı. 

Heyeti, Kemah’ta Melik Gazi 

Türbesi ile geçmişi bin 400 yılı 

aşan kral mezarları bekliyordu. 

Gerek türbe gerekse kral 

mezarlarındaki, benzersiz taş 

işçiliğine hayran kalan turizmciler 

buradan Kemaliye’ye geçti. 

Haydar Hacı Ali Akın Meslek 

Yüksekokulu’nda düzenlenen 

seminerde bölgenin turizm 

potansiyeli hakkında yerel 

yöneticilerle fikir alışverişinde 

bulunuldu. 

Karanlık Kanyon’da rafting ekipleri heyetimizi bir gösteriyle selamladı 

Rafting teams greeted the delegation in Karanlık Canyon 

A HIDDEN TOURISM TREASURE: ERZİNCAN 

TÜRSAB arranged an inspection trip to Erzincan with a delegation which 

included Chairman Mr. Başaran Ulusoy, board members and agency 

representatives. With Ergan Mountain, Karanlık Valley, unique natural beauty 

and cultural texture that reached our times unspoilt, Erzincan fascinated the 

delegates 

Land of the Hittites... Later the 

crossroads that every civilization had 

its eyes on... One of the indispensible 

stops of the historical Silk Route 

because of its natural beauty 

and resources... A powerful “city 

of industry and commerce” that 

was created as early as 

1200s by the resolute 

Bedram Shah... In short, 

a heaven on earth! 

Erzincan has been the 

latest stop for TÜRSAB 

who has embarked on 

a journey to save cities 

/ regions that deserved 

this title for tourism. 

The importance of the 

visit was emphasised 

in the first minutes. The 

delegation that included 

TÜRSAB Chairman 

was welcomed by the 

Governor Abdülkadir 

Demir and the Mayor 

Yüksel Çakır. The 

Melik Gazi Türbesi Selçuklu mimarisinin Erzincan’daki en iyi korunan örneklerinden 

The tomb of Melik Gazi is one of the best kept examples of Seljuki architecture in Erzincan delegation then headed 

for Kemah on board the exclusive 

train. 

A surprise was waiting at Acemoğlu 

Bridge on Murat River for the 

delegation who had the opportunity 

to see every shade of green during 

the train journey. As the train slowed 

down over the bridge, a rafting 

team from Nature Sports Federation 

welcomed them with a special show. 

1400 years old king’s tombs 

Following this nice surprise, the 

delegation embarked on a tour that 

displayed the wealth of Erzincan and 

emphasised the meaning of the trip. 

The shrine of Melik Gazi and king’s 

tombs over 400 years old were 

waiting for the delegation. 

Impressed by the masonry in both, the 

tomb and the shrine, the delegation 

moved on to Kemaliye from there. 

An Exchange of opinions with local 

authorities on the tourism potential 

of the region took place at a seminar 

which been arranged in Haydar Hacı 

Ali Akın Vocational College. 


‘Orada, uzaktaki köy...’ 

Heyet, gezinin ikinci gününe 

Kırkgöz Mesire Alanı’nı ziyaretle 

başladı. Murat Nehri’nin 

görkemli manzarasını izleyerek 

köylülerle sohbet eden turizmciler, 

güzelliğiyle şiirlere ilham kaynağı 

olan bir köye doğru hareket 

etti. Sıra, ilkokul yıllarında, her 

birimizin en az bir kere şarkısını 

söylediği, şiirini okuduğu 

ama adını bilmediği Apçağ 

Köyü’ndeydi. Ünlü şair Ahmet 

Kutsi Tecer’e, ‘Orada bir köy 

var uzakta’ sözleriyle başlayan 

şiiri yazdıran Apçağ Köyü, 

baharla birlikte canlanan doğası, 

yüzyıllardır değişmeyen mimarisi 

ile bir masal diyarını andırıyordu. 

Bu köy artık bizim köyümüz 

Rengarenk çiçeklere bürünmüş 

ağaçların arasından akan suları, 

iki katlı cumbalı ahşap yapıları, 

gözlerinin içi gülen insanları ile 

Apçağ Köyü, turizmcileri kendine 

hayran bıraktı. Bölgenin doğal 

zenginliği ve kültürel yapısının 

yanı sıra gördüğü konukseverlik 

karşısında duygulandığını dile 

getiren TÜRSAB Başkanı Başaran 

Ulusoy, “ Bu köy artık bizim de 

köyümüz. Bugüne kadar gelmemiş 

görmemiştik ama bu köy, bu 

bölge, artık Türk turizmcisinin 

gitmediği, görmediği, gezmediği 

köy olmaktan çıkacak. Apçağ artık 

hepimizin köyü, Erzincan hepimizin 

memleketi” diye konuştu. 

“Over there, the far away 

village...” 

The delegation began the second 

day with a visit to Kırkgöz Park 

Area. Chatting to the villagers while 

watching the magnificent views of 

Murat River, tourism professionals 

headed for a village that was an 

inspiration to poems with its beauty. 

It was now the turn of Apçağ Village 

about which we all sang at least 

once during our first school years 

without realising its name. Inspiring 

TÜRSAB heyeti, Erzincan gezisi boyunca yerel yöneticiler tarafından 

bir an olsun yalnız bırakılmadı 

TÜRSAB delegation were always accompanied by the local authorities 

throughout Erzincan visit 

the famous poet Ahmet Kutsi Tecer to 

write the poem that started with the 

verse “There is a village over there, 

so far away”, the village of Apçağ 

is a reminder of a land of fairytales 

with its architecture untouched for 

centuries. 

This village is now our village 

With its brooks running through trees, 

covered in colourful flowers, two 

storey bay windowed wooden houses 

and smiling people, Apçağ Village 

charmed the tourism professionals. 

Reflecting on how he was touched 

emotionally by the natural wealth 

and fabric of its culture along with 

hospitality he was shown, TÜRSAB 

Chairman Başaran Ulusoy said “This 

village is also our village now. We 

haven’t been to see it until now but 

this village, this region will no longer 

be a village that has not been visited 

and seen by Turkish tourism. Apçağ is 

now our village; Erzincan is where we 

all come from”. 


Sürprizlerle dolu düş kenti 

Sadece iki günlük bir inceleme 

gezisi bile turizmcilere, Erzincan’ın 

keşfedildikçe bitmeyen sürprizlerle 

dolu bir cennet köşesi olduğunu 

gösterdi. Doğa tutkunları, mimari 

sevdalıları, tarih meraklıları için 

birbirinden özel seçenekler sunan 

bu büyülü kentte, sürprizlerin 

ardı arkası kesilmedi. Deniz, kum, 

güneş üçgeninden sıkılıp, kültür 

ve doğa turizmine yönelmek 

isteyenler için çok özel alternatifler 

sunan Erzincan, heyecan yaşamak 

isteyenler için de birbirinden özel 

seçenekler sunuyordu. 

480 metreden nefes 

kesen atlayış 

TÜRSAB heyeti, Murat Nehri’nin 

ikiye böldüğü Karanlık Kanyon’da 

adrenalin dolu dakikalar yaşadı. 

Doğa Sporları Federasyonu’na 

bağlı dağcılık ekiplerinin 

gerçekleştirdiği kaya tırmanışlarını 

ve rafting gösterilerini izleyen ekip, 

Vali Abdülkadir Demir’in, 

“Asıl heyecan şimdi başlıyor. 

Gökyüzüne bakın, bunu Türkiye’nin 

başka bir yerinde göremezsiniz” 

sözleriyle dikkat kesildi. 

A dream city full of surprises 

Even a two day inspection trip 

showed tourism professionals that, 

the more it is discovered, the more 

Erzincan becomes a place from 

heaven with endless surprises. 

Surprises in this city were endless 

where lovers of nature, lovers of 

architecture, those curious in history 

were offered choices, each one more 

special than the other. Offering very 

special alternatives for those who are 

bored of the sea, sand, sun trinity 

and want to diversify to culture and 

natural tourism, Erzincan also offers 

special choices for those who want 

excitement. 

Breath taking jump from 

480 metres 

TÜRSAB delegation lived through 

adrenalin filled minutes in Karanlık 

Canyon which River Murat splits into 

two. 

Having watched rock climbing and 

rafting shows by Mountaineering 

teams from Nature Sports Federation, 

the delegation was told by the 

Governor Abdülkadir Demir that “the 

real excitement starts now. Look at 

the sky because you won’t be seeing 

Amerika’da her yıl binlerce turisti 

ağırlayan Grand Canyon’dan sonra 

dünyanın en önemli kanyonlarından 

biri de Erzincan’da. Karanlık Kanyon 

480 metrelik yüksekliğiyle şimdiden 

hem turistlerin hem de ekstrem 

spor tutkunlarının vazgeçemediği 

duraklardan biri 

Following Grand Canyon in the USA 

which is visited by thousands of tourists 

every year, one of the world’s most 

important canyon is in Erzincan. With a 

height of 480 metres, Karanlık Canyon 

is already a favourite of tourists and 

extreme sports fans 


Vali bey’in 

vasiyeti! 

Erzincan’dan söz ederken, 

eski ‘efsane’ valisi Recep 

Yazıcıoğlu’nu anmamak 

olmaz. Özellikle turizm 

hamlesinden konuşuluyorsa... 

Çünkü Ergan Dağı Projesi, 

Vali Yazıcıoğlu ve dönemin 

Belediye Başkanı Talip 

Kaban’ın en büyük hayaliydi. 

Proje 1998 yılında oluşturuldu 

ve günümüze kadar ciddi 

yatırımlarla sonuca yaklaştı. 

Son nokta konduğunda, 

Ergan Dağı otelleri, teleferiği 

ve çeşitli merkezleriyle 

Avrupa’nın önemli kayak 

merkezlerinden biri olacak. 

Yılda 180 gün kar taşıyan 

dağ; yamaç paraşütünden 

buzul tırmanışına 18 ayrı 

etkinlikle kış sporları için eşsiz 

bir platform sunacak. Bu 

arada, yılın farklı bölümlerinde 

de yararlanabilmek için 

Ergan Dağı yaban avcılarını 

ağırlayacak. 

The bequest of 

the governor 

When talking about Erzincan, 

you have to talk about its 

“legendary” ex-governor Recep 

Yazıcıoğlu. Especially if we are 

talking about a leap of tourism... 

Because, Ergan Mountain 

Project was the biggest dream 

of Governor Yazıcıoğlu and the 

mayor of the time, Talip Kaban. 

The project was created in 1998 

and with serious investment so 

far, it is almost complete. When 

the project is completed, Ergan 

Mountain will be an important 

European ski resort with hotels, 

cable cars and various resorts. 

The mountain is covered in 

snow for 180 days a year and 

will offer a unique platform 

for 18 different branches of 

winter sports from paragliding 

to glacier climbing. Meanwhile, 

Ergan Mountain will welcome 

wild hunters to make use of the 

mountain during various parts 

of the year. 

Kemah’taki Mani Yolu, halk edebiyatının en güzel ürünlerinden mani geleneğini 

günümüze taşıyor 

Mani Road in Kemah carries the mani tradition, one of the best products of people’s 

literature, to present 

Bir teleferik sistemi ile 480 

metre yükseklikteki kanyonun 

tam ortasına gelen ekstrem spor 

tutkunu dört genç, kendilerini birer 

birer boşluğa bıraktı. Turizmciler, 

Murat Nehri’ne doğru hızla 

düşen sporcuların son saniyelerde 

paraşütlerini açmasıyla rahat 

bir nefes aldı. Atlayış sırasında 

hedefledikleri kıyı noktalarına 

rahat bir iniş gerçekleştiren gençler 

büyük alkış topladı. 

İkisi yabancı dört genç, “Neden 

Erzincan” sorusunu yanıtladı: “Base 

Jump adı verilen bu spor, dünyada 

sadece İzlanda ve Norveç gibi 

dik kıyı ülkelerinde yapılabiliyor. 

Erzincan, Base Jump tutkunları için 

ideal. Sadece bir kaç küçük altyapı 

çalışması yapılması gerekiyor.” 

Bir yanda ekstrem spor imkanları... 

Bir yanda tarih tutkunları 

için bir yeryüzü hazinesi... Ve 

elbette, bunların yanı sıra doğal 

güzelliğiyle ‘bir yeryüzü cenneti’... 

Erzincan şimdi altyapısından 

‘zihinsel sıçrayışına’ kadar bu 

cenneti turizme açmak için 

hazırlanıyor. 

this anywhere else in Turkey”. 

Four young extreme sports addicts 

jumped from a platform 480 metres 

high above the canyon into air. 

Tourism professionals took a deep 

breath when they opened their 

parachutes as they were plunged 

fast towards the river. The jumpers 

completed their jump comfortably 

and landed with ease on their targets 

on the banks of the river and were 

appreciated by the crowd. 

Four young people, two of whom 

from overseas, answered the 

question “why Erzincan”: “Base 

jump can only be performed in 

countries like Iceland and Norway 

where there are steep shores. 

Erzincan is ideal for base jump 

lovers. It just needs some work on 

the infrastructure.”Opportunities for 

extreme sports on one hand... An 

earthly treasure for history lovers on 

the other... And of course, alongside 

that, a “paradise on earth” with its 

natural beauty... Erzincan is now 

getting ready to open this paradise 

for tourism with its infrastructure 

and its “mental jump”. 


“Bu kente borcumuzu ödeyeceğiz” 

31 Mart-2 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilen ziyaretin önemli 

ayaklarından biri de, sektör temsilcileri ile yapılan değerlendirme 

toplantısı ve sempozyumdu. Yardımcı Doç. Dr. Metin Çelik, 

Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürü 

Mahmut Evkuran, TÜRSAB Denetim Kurulu Üyesi Baki Özarslan, 

DATUR Koordinatörü Egemen Çakır ve TÜRSAB Doğa Çevre ve 

Sürdürülebilir Turizm Komisyonu Başkanı Sinan Haliç’in konuşmacı 

olduğu sempozyumda, bölgenin turizm potansiyeli ve çözüm 

önerileri masaya yatırıldı. 

Sempozyumun ardından Başkan Başaran Ulusoy, “Bizim 

insanımızın çamurundan çok iyi hamur olur. 

Biz Erzincan ziyaretimizde, bunu bir kez daha yakından görme 

fırsatına kavuştuk. Artık Erzincan Türk turizmcisi için, gidilmemiş 

görülmemiş memleket olmaktan çıktı. 

Bu bazılarımız için ilk olsa da son ziyaret olmayacak. Hepimiz 

gördüğümüz güzellik ve sıcaklıktan çok etkilenmiş olarak 

ayrılıyoruz Erzincan’dan. Elbirliği ile bu zengin turizm potansiyelini 

harekete geçireceğiz” dedi. 

Birer teşekkür konuşması yapan Vali Abdülkadir Demir ve Belediye 

Başkanı Yüksel Çakır, TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy’a, biri 

bölgenin el işçiliğini yansıtan, diğerinde de kendi portresinin 

işlenmiş olduğu bakır tabaklar hediye etti. Jestler karşısında hayli 

duygulanan Başkan Ulusoy da kendilerine porselen tabaklar ve 

fincan takımı hediye etti. 

“We will repay our 

debt to this city” 

Erzincan Valisi Abdülkadir Demir (üstte) ve Belediye Başkanı Yüksel Çakır (altta), gezi boyunca yalnız 

bırakmadıkları TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy’a günün hatırasını yaşatmak için hediyeler sundu 

Governor of Erzincan Abdülkadir Demir (above) and Mayor Yüksel Çakır (below) presented TÜRSAB Chairman 

Başaran Ulusoy, whom they accommpanied throughout the trip, with mementoes of the day 

One of the important sections fo the visit that 

took place between 31 March – 2 April was 

the assessment meeting and symposium with 

sector representatives. 

Assistant Dr. Metin Çelik, Ministry of Culture 

Research and Education General Manager 

Mahmut Evkuran, TÜRSAB Audit Committee 

Member Baki Özarslan, DATUR Coordinator 

Egemen Çakır and TÜRSAB Nature, 

Environment and Sustainable Commission 

Chairman Sinan Haliç were the speakers at the 

symposium to discuss tourism potential of the 

region and suggestions for solutions. 

Following the symposium, Chairman Başaran 

Ulusoy said “Mud from our people makes 

for good clay. In our Erzincan visit, we had 

the opportunity to observe this closely once 

again. Erzincan is no longer a land unseen, 

undiscovered for Turkish tourism. While this 

visit may be a first for some of us, it won’t be 

the last. We are all leaving impressed after 

the beauty and warmth we experienced. We 

will activate this wealth of tourism potential in 

cooperation”. 

Making a speech each to express their 

gratitude, Governor Abdülkadir Demir and 

Mayor Yüksel Çakır presented TÜRSAB 

Chairman Başaran Ulusoy with copper 

plates, one of them as an example of the 

craftsmanship of the region and the other one 

had Mr. Ulusoy’s own portrait on it. Touched 

by the gestures, Chairman Ulusoy returned 

the gesture by presenting them with a set of 

porcelain plates and cups. 


ŞEYLERİN TARİHİ 

history of things 

Bİ FOTOĞRAF 

ÇEKİNEBİLİR MİYİZ! 

Günümüzde fotoğraf çektirmek o kadar sıradan ki, sanki, 

‘hep varmış’ gibi geliyor. Bu sayımızda nasıl ‘varolduğunu’ 

anlatacağız. Yanınıza albümünüzü alın ve keyifli bir tarih 

yolculuğuna hazırlanın 

2 Aylin Şen 

CAN WE HAVE A PICTURE TAKEN! 

Having a picture taken nowadays is so ordinary that it seems as if it 

“was always here”. In this edition we will talk about how it 

“came into being”. Take your photo album with you and get ready 

for a pleasant journey into history

Bebekliğin en şirin halleri... 

İlkokula başladığımız 

gün... Denizle 

tanışmamız... İlk yurtdışı 

tatilimiz... Nişan... Hele, kılı kırk 

yararak hazırlandığımız düğün... 

Ve elbette, askerdeki oğuldan 

gelen, “İyiyim” mesajı... Fotoğraf 

mutluluğumuzun ortağı, bizim bile 

unuttuğumuz anların tanığıdır. 

İnsanın insanoğluna en güzel 

armağanıdır. 

Peki hayatımızın hemen her 

alanında / anında bize eşlik eden 

fotoğrafın öyküsünü biliyor 

musunuz? Ya, öykü yüzyıllar 

önce başladı ve ilk adım 10’uncu 

yüzyılda bu coğrafyada atıldı 

desek şaşırır mısınız? 

Duvardan süzülen bir ışık... 

Ne şaka, ne de latife! 

Fotoğrafçılığın öyküsü gerçekten 

de 10’uncu yüzyılda başladı. 

965-1040 yılları arasında 

yaşayan Basralı İbn-i Heysem 

-ya da batının deyişiyle İbn-i 

Haytam- en önemli sırrı keşfeden 

isim oldu. İbn-i Heysem 

aslında fizikten matematiğe, 

astronomiden felsefeye pek çok 

alanda çalışması olan bir bilim 

adamıydı. Dünyanın, ‘kainatın 

merkezi’ olmadığını, evrende 

başka sistemlerin de bulunduğunu 

öne süren çalışmalarıyla büyük 

ilgi toplamıştı. 

Sulama sistemi 

konusundaki 

projeleri dönemin 

krallarını 

heyecanlandırmıştı. 

Böyle iddialı 

tezlerin yanında 

sönük kalıyordu 

ama, İbn-i 

Heysem ‘nasıl 

gördüğümüzü’ de 

araştırmış; hatta 

İbn-i Heysem 

Kitab-ül Manazır 

İbn-i Heysem 

(Perspektif Üzerine 

Kitap) adlı bir eser yayınlamıştı. 

Yüzyıllar sonra, 1572 yılında kitabı 

Latince’ye çevrilip İspanya’da 

bastırıldı. Bilimin gelişme çağını 

yaşayan Avrupa’da sayısız buluşa 

öncülük yaptı. 

İbn-i Heysem’in 

öykümüzle ilgisi ise, 

elbette sadece onun 

gibi bir bilim adamının 

dikkatini çekecek bir 

fizik olayıydı: Odasının 

duvarındaki küçük 

bir delikten süzülen 

ışığın, dışarıdaki 

görüntüyü duvara 

‘ters’ yansıttığını 

farketmişti. Yani, 

fotoğraf makinasının 

temel mantığını 

ortaya koymuştu. 

Cutest times from 

babyhood... first 

day at school... 

first time we see 

the sea... first 

holiday abroad... 

Engagement... 

Especially, the 

meticulously 

prepared 

wedding... and 

of course, the 

message of “I 

am fine” from the 

son in the army... 

A photograph is the partner of our 

happiness, the witness of memories 

forgotten. It is the best gift for a man 

from mankind. 

But do you know the story of 

photograph that has 

been accompanying 

us in every stage / 

moment of our lives? 

Would you also be 

surprised that this 

story had begun 

centuries ago and 

that the first step 

was taken in 10 th 

century in this land? 

The light that 

filters through the 

wall... 

This is not a joke! The story of 

photography has really started in 

10 th century. İbn-i Heysem – or İbn-i 

Haytam as the west called him – who 

lived in Basra between 965 – 1040 

was the name that discovered the 

most important secret. İbn-i Heysem 

was in fact a scientist who had 

works in many areas of science 

from physics to mathematics, 

from astronomy to philosophy. He 

was popular for his studies that 

suggested that the world was not 

“the centre of the universe” and 

that there were other systems in the 

cosmos. His irrigation projects had 

excited the kings of the time. Maybe 

it pales into insignificance besides 

these challenging theses but İbn-i 

Heysem also searched “how we see”; 

He even published an article named 

Kitab-ül Manazır (A Book About 

Perspective). Centuries later, in 1572 

the book was translated into Latin 

and published in Spain. He pioneered 

numerous inventions in Europe 

which at the time was living the age 

of scientific development. 

İbn-i Heysem’s relation to our story 

was of course a physical event that 

could only attract the interest of a 

scientist like him. He realised that 

a light that was coming through a 

small hole in his wall was reflecting 

the image outside in “reverse”. So, 

he proved the basic principle of the 

camera. 

Karanlık odayı anlatan 

temsili bir resim 

A picture describing the 

dark room 


Tarihin ilk fotoğrafı 

Onun ölümünden sonra yüzyıllar 

boyunca -özellikle Avrupalı bilim 

adamları- bu mantığı araştırdı, 

geliştirdi. Bu arada ressam 

Canaletto, 1700’lü yıllarda Latince 

‘karanlık oda’ anlamına gelen 

‘camera obscura’ yardımıyla resim 

yapmaya başladı. Canaletto, 

aygıtın cisimleri ‘yakınlaştırdığını’ 

farketmişti. Bu, ona uzaktaki, 

örneğin çok büyük bir duvarın üst 

kısımlarındaki detayları görme 

imkanı veriyordu. 

Ancak, o bir ressamdı. Mucit değil. 

İpuçlarını biraraya getirip onlardan 

bir ‘makine’ yapma fikri ise bir 

mucitten, Joseph Niepce’den geldi. 

Niepce, 1816 yılında ‘camera 

obscura’nın önüne ince bir kağıt 

yerleştirdi. Ve onu gümüş kloritten 

yapılmış bir plaka ile 

parlaklaştırıp duvara 

yansıttı. Emekli 

subay Niepce 

kendi geliştirdiği 

yöntemle ‘dünyanın 

bilinen İLK 

fotoğrafını’ da çekti. 

O fotoğrafta, bir 

kulübenin çatısı ve 

üzerindeki güvercin 

yuvasının -daha 

çok kara 

kalem resmi 

andırangörüntüsü 

yer 

alıyordu. 

First photograph of the history 

After his death, European scientists 

in particular, searched this logic, 

developed it further for centuries. 

Meanwhile Canaletto the painter 

started painting with the help of 

“camera obscura”, which meant 

“dark room” during 1700s. 

Canaletto realised that this device 

was “zooming in” to the objects. 

This was allowing him to see further 

away, smaller details on top section 

of a wall, for instance. 

But he was a painter. Not an 

inventor. The idea of getting all the 

clues together to create a “device” 

from them all came from an inventor 

named Joseph Niepce. Niepce, 

placed a thin piece of paper in front 

of camera obscura in 1816. And 

he turned it into a shiny plate by 

using silver chloride and reflected 

it onto the wall. With the method 

he developed himself, retired army 

officer Niepce took “the FIRST 

known picture of the world”. In the 

photograph was the view – which 

mostly reminded of a painting – of a 

shed roof and a pigeon’s nest on it. 

It is named: Photograph! 

Work that started with Niepce 

continued with new experiments 

and contributions. What has not 

been tried during this period! Every 

method from stiffening the paper 

with egg yolk to wiping the silver 

slab with olive oil and heating it 

1816 yılında çekilen ilk fotoğraf 

(üstte), ilk fotoğrafı çeken kişi 

olarak tarihe adını yazdıran 

Joseph Niepce (yanda) 

First photograph taken in 1816 

(above), Joseph Niepce who 

wrote his name in history as the 

first person to take a photograph 

(side) 

1700’lü yıllarda Camera Obscura yardımıyla resim yapan Canaletto’nun çalışmaları 

Works of Canaletto who painted with the help of Camera Obscura around 1700s 


Adı konuyor: Fotoğraf! 

Niepce ile başlayan çalışmalar 

yeni deneme ve katkılarla devam 

etti. Neler denenmedi ki bu 

süreçte! Kağıdı yumurta akıyla 

sertleştirmekten, gümüş levhanın 

zeytinyağı ile silinip hafif ateşte 

ısıtılmasına kadar akla gelebilecek 

her yöntem uygulandı. Belki 

yüzlerce bilim insanı bu sürece 

katkıda bulunarak günümüzün 

fotoğraf tekniğine giden yolu açtı. 

Ama, ‘isim koymak’ gibi bir onur 

İngiliz mucit Henry Fox Talbot’un 

oldu. Talbot, bir takım kimyasal 

maddelere batırılmış kâğıtlar 

üzerinde görüntü elde etmeyi 

başardıysa da görüntü yavaş yavaş 

kararıyor, netliğini kaybediyordu. 

Talbot, bu kusuru pozitif ve 

negatif olarak ikili sistemle çalışan, 

‘modern anlamda ilk fotoğraf 

makinesini’ yarattı. Ve Talbot’un 

bu buluşu için ilk kez ‘FOTOĞRAF’ 

kelimesi kullanıldı. Dahası, yine bir 

‘ilk’ gerçekleştirerek çektiği doğa 

fotoğraflarını barındıran bir albüm 

yayınladı. 

Eski yunanca ‘fotos’ yani ışık ve 

‘graf’ yani yazmak / iz bırakmak 

sözcüklerinden türeyen kelime, 

artık hayatımızın vazgeçilmezi 

olmaya hazırdı. Nasıl vazgeçilsin 

ki! ‘Işıkla iz bırakan’ alet, 

sevdiklerimizin, mutluluklarımızın 

izlerini yakalıyor ve yarına 

aktarıyordu. 

En pahalı fotoğraf 

‘Pahalı’ derken, gerçekten de ‘pahalı’ demek istiyoruz! Çünkü söz 

konusu fotoğraf, bir müzayedede tam 3 milyon 346 bin 456 dolara 

alıcı buldu. Günümüzün fotoğraf sanatçılarından Alman Andreas 

Gursky, aslında her olayı ile olay yaratıyor. Teknolojiyle sanatı 

birleştiriyor; zaman ve mekan kavramlarını altüst ediyor. Zaten tek 

bir fotoğraf için farklı zamanlarda vinçle, yükseltme rampalarıyla 

ve helikopterle çekimler yapıyor. Onları dijital yöntemle ve sanatsal 

bir düzenleme ile -kimi zaman 10 metrekareyi bulan- kağıtlarda 

buluşturuyor. İşte, rekor kıran fotoğraf, o çalışmalardan biri. Gursky 

hem bu fiyatla hem de dijital teknolojiyi ilk kullananlardan biri olma 

unvanıyla fotoğraf tarihine geçti. 

The most expensive photograph 

When we say “expensive” we really do mean “expensive”! Because, the 

photograph in question found a buyer for exactly 3 million 346 thousand 

456 dollars at an auction. German photograph artist Andreas Gursky 

creates phenomena with everything he does. Because, he fuses art with 

technology; he abolished the concept of time and place. To create a single 

photograph he uses cranes, rising ramps and helicopters in his filming. 

He brings them together on paper – which sometimes measures up to 10 

square metres – by using a digital method and an artistic arrangement. 

Here, the record breaking photograph is one of those studies. With this 

price tag and having the title of being the first artist to use the digital 

technology, Gurky’s name has been written in the history. 

in slow heat had all been applied. 

Maybe hundreds of scientists opened 

the way for current photography 

technique by contributing to that 

process. But the honour of “naming 

it” belonged to the English scientist 

Henry Fox Talbot. Despite Talbot 

successfully obtaining an image on 

paper soaked in various chemicals, 

the image was darkening slowly. 

Talbot created “the modern camera” 

that worked with a twin system of 

positive and negative. And the word 

“PHOTOGRAPH” was used for the 

first time for Talbot’s invention. 

What’s more, he put his name on 

another “first” by publishing an 

album containing photographs of 

nature that he took. 

Made up of the old Greek word of 

“photos” which means light and 

“graph” which means to write / to 

leave an impression, this word was 

ready to become an inseparable part 

of our lives. How can it be given up! 

The device that “leaves impression 

with light, catches the traces of 

our loved ones, our happiness and 

relays to tomorrow. 

İngiliz mucit 

Henry Fox Talbot 

English inventor 

Henry Fox Talbot

GEZİ 

travel 

EGE İLE AKDENİZ’İ 

BULUŞTURAN 

ANTİK KENT: 

KNıDOS 

Datça Körfezi’nin en batı ucunda yer alan Knidos, 

biri Ege, diğeri Akdeniz’e açılan iki limanı ile antik 

çağlardaki özelliğini koruyor. Binlerce yıldır 

açık denizlerden gelen teknelerin sığınıp, soluklandığı 

ilk mola yeri olan Knidos’a Marmaris’ten karayoluyla da 

ulaşmak mümkün 

2 Hümeyra Özalp Konyar Rasim Konyar 

KNIDOS: ANCIENT CITY WHERE THE AEGEAN 

MEETS THE MEDITERRANEAN 

Situated on the most westerly point in Datça Bay, Knidos with a port on both, 

the Aegean and the Mediterranean seas holds onto its character from ancient 

ages. A stopover for thousands of years for boats arriving from open seas 

seeking shelter, Knidos is also reachable by land from Marmaris 



Marmaris’ten Ege 

Denizi’ne uzanan 

Datça Yarımadası 

birbirinden 

güzel koyları, turistik beldeleri, 

sakin köyleri ve Knidos Antik 

Kenti ile ünlüdür. Tarih 

öncesi çağlardan beri özellikle 

denizcilerin gözbebeği olan Knidos 

bugün turizmin vazgeçilmez 

duraklarından biri. 

Marmaris’ten itibaren 70 

kilometre batıya uzanan Datça 

Yarımadası’nın en batı ucu Ege 

Denizi ile Akdeniz’in buluştuğu 

noktadır. Uzaktan bakıldığında 

deve şekline benzetildiği için 

‘Deveboynu’ olarak anılan 104 

metre yüksekliğindeki burunun 

en tepesinde bir de fener yer alır. 

Sert rüzgarların burunda yarattığı 

dalgalı deniz, burnu döner dönmez 

sakinleşir ve yerini Datça Körfezi’ne 

bırakır. Datça Körfezi’nin en batı 

ucunda yer alan Knidos Kenti 

tıpkı Antik Çağ’daki gibi hâlâ 

açık denizlerden gelen teknelerin 

sığınıp, soluklandığı ilk mola 

yeridir. 

Datça Yarımadası’nda bulunan 

kalıntılar, bu toprakların tarihini 

4 bin yıl öncesine kadar taşıyor. 

Yarımada’daki ilk uygarlık izleri 

Karlar ile başlıyor, Dor uygarlığı 

döneminde en parlak yıllarını 

yaşıyor ve Knidos Kenti bütün 

bölgenin merkezi oluyor. 

Kuzey Limanı’ndan günbatımı (solda), yarımadanın en batı ucu Deveboynu (üstte) 

ve Knidos’un Güney Limanı’nın denizden görünümü (altta) 

Sunset from the North Harbour (left) Deveboynu, the westernmost tip of the peninsula (top) 

and The view of the Southern Harbour of Knidos from the sea (below) 


Antik kentin duvarları arasındaki su 

boruları hala ortada (sol üst), kentin 

ünlü güneş saati (üstte, sağda), Afrodit 

heykelinin kaidesi (sağ sayfa, üstte) ve 

kalıntılardan bir detay (sağ sayfa, altta) 

Water pipes along the walls of the 

antique city are still visible (top left), 

famous sundial of the city (top, right), 

the pedestal of the statue of Aphrodite 

(right page, top) and a detail from the 

remains (right page, bottom) 

M.Ö.1000 yıllarında Dorlar 

tarafından kurulan eski Knidos, 

bugünkü Datça merkezi 

yakınındaki Burgaz’da yer 

alıyordu. M.Ö. 546’da Persler’in 

eline geçen kent M.Ö. 4. yüzyılda 

yarımadanın ucuna, bugünkü 

yerine taşınıyor. Antik çağda 

her kent, deniz savunması kadar 

deniz ticaretine de önem verir ve 

kentlerini buna göre kurarlardı. 

Knidos’un da taşınmasının aynı 

nedenlere dayandığı biliniyor. 

Dor, Pers, Roma ve Bizans 

kültürlerinin izlerini taşıyan 

Knidos ve çevresi 13’üncü 

yüzyılda Menteşoğulları Beyliği, 

15’inci yüzyılda Osmanlı 

İmparatorluğu’nun egemenliğine 

giriyor ve 1928 yılında Türkiye 

Cumhuriyeti topraklarına katılıyor. 

Antik Çağ tarihçisi Strabon’un 

‘deniz kıyısından yükselen bir 

tiyatro’ya benzettiği Knidos, 

bilimsel, sanatsal ve mimari 

açıdan çok gelişmiş bir kentti ve 

Stretching out to the Aegean Sea from 

Marmaris, Datça Peninsula is famous 

for its pretty bays, tourist resorts, 

quiet villages and Knidos Ancient 

city. A favourite of sailors since 

prehistoric times, Knidos today is an 

indispensible stop for tourism. 

Stretching 70 kilometres from 

Marmaris in a westerly direction, 

the most western tip of Datça 

peninsula is where the Aegean meets 

the Mediterranean. Named “the 

Gooseneck” because of its appearance 

from a distance, the 104-meter high 

cape has a lighthouse at the top. 

Choppy seas created by vicious winds 

on the cape become calm once turned 

in and the sea is replaced by Datça 

Gulf. City of Knidos on the very tip of 

Datça Gulf is still the first port of call 

for boats sailing in from the open sea 

just as it was in Ancient Times. 

Ruins discovered in Datça peninsula 

links the history of this land to 4 

thousand years ago. First traces of 

civilization in the peninsula begin with 

Karlar. It lives its most brilliant years 

during the Dor civilization and Knidos 

becomes the centre for the whole 

region. 

Old Knidos, founded by Dors around 

1000 B.C. is situated near Burgaz 

close to centre of Datça. Invaded 

by Persians in 546 B.C. the city is 

relocated to the tip of the peninsula in 

4 B.C. where it is still situated today. 

Sea trade was important for every city 

in ancient times and they would create 

their cities accordingly. It is a known 

fact that Knidos was moved for similar 

reasons. 

Carrying the traces of Dor, Persian, 

Roman and Byzantine cultures Knidos 

and its surrounds was taken under 

the rule of Menteşoğulları clan in 13 th 

century first, followed by Ottoman 

Empire in 15 th century and it became 

part of Republic of Turkey territory in 

1928. 

Knidos, likened to a “theatre rising 

on seashores” by Ancient period 

historian Strabon was an advanced 



Knidos Antik Kenti genel görünümü 

(üstte) ve kent sütunları 

(sağ sayfa) 

Knidos Antique City general view 

(above) and city columns 

(right page) 

döneminin ünlü isimlerine ev 

sahipliği yapmıştı. 

Doktor Euryphon’un kurduğu tıp 

okulu bölgenin ikinci büyük tıp 

merkezi olmuş, astronomi bilimcisi 

Eudoksus’un yaptığı güneş 

saatinin ünü tüm bölgeyi sarmış, 

İskenderiye Feneri’nin mimarı 

Sostratos’un eserleri hayranlıkla 

karşılanmıştı. 

Pek çok dini ve sivil yapı kalıntıları 

bulunan kentin iki limanı, iki de 

tiyatrosu vardı ve nüfusu 70 bine 

yaklaşmıştı. 

Kuzeyindeki liman askeri, 

güneyindeki küçük liman ise 

ticari amaçlarla kullanılır ve küçük 

tiyatrosu 5 bin, büyük tiyatrosu ise 

20 bin izleyici alırdı. 

Kentin en görkemli yapısı her 

iki limana da hakim bir noktada 

yükselen Afrodit Tapınağı idi. 

Bugün yalnızca platformu kalmış 

bu yuvarlak yapının çapı 7 metreyi 

buluyordu. 

Afrodit heykeli dönemin ‘ilk çıplak 

ana tanrıça’ heykeliydi. O zamana 

kadar tanrı heykelleri çıplak yapılsa 

da tanrıçaların göğüsleri kapatılır, 

yalnızca boynu açıkta kalırdı. 

Buradaki çıplak Afrodit öylesine 

ünlenmişti ki uzak kentlerden 

buraya, heykeli görmeye gelirlerdi. 

Bugün yalnızca kaidesi görülebilen 

heykel hiç bir zaman bulunamadı. 

Knidoslu matematikçi Eudoksus’un 

geliştirdiği güneş saatleri kentin 

belirli yerlerine konurdu. Mermerin 

üzerinde kazılı çeşitli sayı ve 

işaretlere bir çubuğun gölgesi 

düşürülerek zaman hesabı yapılırdı. 

Günümüzde Knidos 

Antik çağlarda kentin ticari limanı 

olarak kullanılan güneydeki 

koy, aslında hâlâ aynı amaçla 

kullanılıyor. Eski zamanlarda 

olduğu gibi yüzlerce tekne bu 

küçük koyda geceliyor, farklı 

ülkelerden gelen gezginler 

kent kalıntılarını dolaşıyor, 

Anadolu’nun lezzetlerini tadıyor 

ve antik taşların üzerinde Ege ve 

Akdeniz’de batan güneşi izliyor... 

city from the point of science, art 

and architecture and was host to 

famous names of its period. Medical 

College established by Doctor 

Euryphon became the second biggest 

medical centre of the region, the 

fame of the sundial created by the 

astronomer Eudoxus spread all over 

the region, works of Sostratus who 

was the architect of the Lighthouse of 

Alexandria was much admired. 

The city which contained remains of 

many religious and civil buildings 

had two harbours, two theatres and 

its population was approaching 70 

thousand. 

The north harbour was used for 

military purposes while the smaller 

harbour in the south was used 

for trade. The small theatre had 5 

thousand capacity; the large theatre 

had 20 thousand capacity. 

The most sublime structure of the city 

was the Temple of Aphrodite situated 

at a point overlooking both harbours. 

Only the foundations of this circular 

structure is left today whose diameter 

reached 7 meters. 

The statue of Aphrodite was the “first 

naked mother goddess” of its time. 

While the statues of gods during that 

period were naked, the breasts were 

covered and only the neck was left 

exposed. The naked Aphrodite statue 

gained so much fame that people 

from far away cities would arrive to 

see it. Today only the pedestal of the 

statue is left which has never been 

discovered. 

Sundials developed by the 

mathematician Eudoxus of Knidos 

were situated in certain points of the 

city. Time would be measured using 

a shadow of a style falling on various 

numbers and signs carved onto 

marble. 

Knidos today 

South bay which was used as the 

trade harbour of the city in ancient 

times is in fact still used for the same 

purpose. Hundreds of small boats stay 

overnight in this small bay just as they 

did in ancient times, travellers from 

different countries wonder amongst 

the remains of the city, tasting delights 

of Anatolia and sitting on ancient 

stone slabs watching the sunset over 

the Aegean and the Mediterranean. 



NOT DEFTERİ 

notebook 

GÖKYÜZÜNÜN GEZGİNLERİ 

Türkiye’de, özellikle de İstanbul ve oradan Seyhan’a uzanan hatta şu sıralarda 

aynı manzara var. Gökyüzünün sevimli gezginleri leylekler, yeşil alanlarda 

konaklıyorlar. Yazı geçirmek üzere Avrupa’nın 

kuzeyine uçmadan önce bizleri şereflendiriyorlar. 

Dolayısıyla bu sayının ilginç notlarında konuğumuz 

oluyorlar 

2 Aylin Şen 

ROVERS OF THE SKY 

Currently, the same scene is in Turkey, 

especially on the route from İstanbul that 

reaches to Seyhan. Storks, charming rovers 

of the skies, are stopping off in green areas. 

They honour us before they fly onto Northern 

Europe to spend the summer there. Therefore 

they become our guest in interesting notes of 

this issue 


Dilimizdeki leylek sözcüğü Arapça’dan geliyor: Laqlaq... 

Muhtemelen leyleğin gagasını birbirine sürterken çıkarttığı 

ses nedeniyle bu isim verilmiş. Ancak sözcük Arapça’dan 

bize ‘leylek’ olarak gelirken, asıl ismi ‘laklak’ deyime 

dönüşmüş. Atalarımız “Leyleğin ömrü laklakla geçer” demiş. 

Bu deyişin karşılığı malum, ‘boş konuşma’. Peki leylekler o sesi 

neden çıkartıyor? Elbette boş boş konuşmak için değil. İlan-ı aşk için. 

Dünyanın -bizim de bulunduğumuz- kuzey yarım küresinde kış 

başladığında, leylekler çoktan güney küreye, Afrika’nın ucuna gitmiş 

olur. Bizim yarıda yaz yüzünü göstermeye başladığında, yani nisan 

sonu / mayıs başında geri dönerler. Ancak, bu muazzam göçte 

yuvaya önce erkek leylek gelir. Bir yıl önce bırakıp gittikleri 

yuvayı onarır. Bir hafta kadar sonra dişi leylek, erkeğinin laklak 

tezahüratıyla gelir. Ve yumurtalarını ağırlayacak olan yuvasına 

yerleşir. 

Göçlerinden söz etmişken, 

leylekler hep aynı güzergahtan gidip 

gelirler. Bir bölümü Avrupa’nın batı 

kesiminden ve Cebelitarık Boğazı 

üzerinden Afrika’ya 

uçar. Doğu 

kesiminde de Türkiye 

üzerinden 

geçer. 

Avrupa’nın 

kuzeyinden 

gelen sürü, 

İstanbul yakınlarında konaklar. Sonra yoluna devam edip Seyhan 

üzerinden Arap Yarımadası’na, oradan da Afrika’ya uçar. 

İşte bu güzergah nedeniyle, yani Arabistan üzerinden geçtiği 

için Anadolu’da leylek ‘hacı’ diye anılır. Sevilip korunur. Yuvalarının 

bozulmamasına özen gösterilir. Zaten bu sayede leylekler dönüşte, 

hava koşullarından yıpranmış olsa da yuvalarını genellikle yerinde 

bulur. 

Leylekler yuvalarına önem vermekle kalmaz. O yuvada bir ‘aile’ 

yaşamı sürer. Kuşlara göre çok uzun sayılacak 70 yıllık ömürlerinde 

‘tek eşli’dirler. Yavrularına büyük özen gösterirler. Yavruları gibi yaşlı 

leylekleri de getirdikleri yiyeceklerle beslerler. Bebeği leyleklerin 

getirdiğine ilişkin sevimli hikayenin kökeni de belki buna dayanır. 

İskandinav ülkelerinden kaynaklandığına inanılan hikaye, 19’uncu 

yüzyılda Danimarkalı ünlü yazar Hans Christian Andersen’in masalları 

sayesinde bütün dünyaya yayılmış, ülkemizde de bir hayli rağbet 

görmüştür. 

Leylekler, çağdaş bir yazarın romanına da malzeme olmuştur. 

Fransız yazar Jean-Christophe Grange ‘Leyleklerin Uçuşu’ adlı 

romanında başrolü leyleklere ve onların üstlendiği ‘gizemli 

role’ verir. Tam da göç güzergahında olduğu 

gibi, İstanbul’dan Seyhan’a, oradan da Arap 

yarımadasına uzanan yolculuk, sadece o gizemi 

değil, leyleklerin özelliklerini de ilginç biçimde 

anlatır. 

Bu kadar sevilir de, ismi köylere verilmez 

mi! Verilir. Nitekim, Türkiye’nin hemen her 

bölgesinde çok sayıda köy ‘Leylek’ adını 

almış. Ancak içlerinden birinin adı değil 

unvanı bu! Bursa’nın Eskikarağaç Köyü’ne, 

‘Avrupa Leylek Köyü Ağı’ tarafından ‘2011 

Avrupa Leylek Köyü’ unvanı verildi. 

The word Leylek (stork) in our language originates from Arabic: Laqlaq... It was 

probably given this name because of the noise it makes when a stork rubs its beaks 

together. But while the word enters into our language from Arabic as “leylek”, the 

real name “laklak” has become a phrase. Our forefathers used to say “A life of a 

Leylek passes with laklak”. 

The meaning of this phrase, as you know, is “idle chat”. But why do storks 

make that noise? Of course not to chat idly. It is for declaring their love. 

When the winter arrives in the northern hemisphere – in which we are located 

– storks would already have arrived in the southern hemisphere, to the end of the 

continental Africa. They return when the summer begins to show its face in our 

hemisphere, at around end of April / beginning of May. But first to arrive at the nest 

on this fantastic migration are male storks. They repair the nests they left a year 

before. A week later the female storks arrive to the cheering of male stork. And she 

settles in the nest which will be the home to her eggs. 

Talking of migration, storks always migrate through the same route. Some of 

them fly to Africa from the west of Europe and over the Gibraltar Strait. They fly 

over Turkey in the east. The flock that arrives from Europe stops over near İstanbul. 

They then continue onto Arabic Peninsula through Seyhan, and then onto Africa. 

Because of this route, storks are referred to as “pilgrims” in Anatolia as they 

flew over Arabia. They are loved and protected. Care is taken not to disturb their 

nests. This usually helps storks to find their nests as a result, even though they are 

worn out from weather conditions. 

Storks don’t stop at just taking care of their nests. They lead a “family” life 

in their nests. They are monogamous throughout their 70 years long life which is 

considered to be long for a bird. They show great care to their hatchlings. They 

feed elderly stork just as they feed their hatchlings with the food they bring over. 

The truth behind the lovely story of storks bringing the babies is based on this fact. 

Believed to have originated from Scandinavian countries, the story has been spread 

throughout the world thanks to fairytale stories by famous Danish author Hans 

Christian Andersen in 19 th century, which was also popular in our country. 

Storks have also become the material for a novel of a modern author. The main 

characters of French author Jean-Christophe Grange’s “Flight of the Stork” 

are storks and the “mysterious role” they have been given. Just as it 

happens on the migration route, the journey from İstanbul to Seyhan 

and onto Arabic peninsula tells not only that mystery but also the 

features of storks in an interesting style. 

Having been loved that much, would villages not 

named after it! Of course they would! As a matter of 

fact, many villages in every region of Turkey have been 

given the name “leylek”. But for one of them, it is not 

the name but it is the title! The village of Eskikarağaç 

in Bursa has been given the title of “2011 European 

Stork Village” by “European Stork Village Network’. 


TARİH 

history 

madalya gibi 

dikilitaşlar 

Roma İmparatorlarının devasa dikilitaş geleneğini mütevazi 

örneklerle sürdüren Osmanlı’da, rekor kıran okçuların isimleri 

adlarına dikilen taşlar ile yaşatıldı 


OBELISKS AS MEDALS 

Continuing the Roman Empire’s tradition of giant obelisks with modest 

examples, names of record braking archers were kept alive in Ottoman with 

obelisks erected in their names 

Aynalıkavak Kasrı’nın giriş 

kapısındaki nişan taşı, Vali 

Konağı Caddesindeki taş 

(sağda) 

The target stone at 

the entrance gate of 

Aynalıkavak Mansion, the 

stone in Vali Konağı Street 

(right) 

İstanbul, pek çok ayrı 

zaman diliminde farklı 

medeniyete ev sahipliği 

yapmış olması nedeniyle 

bir kültürel zenginlik diyarı… 

Asya ve Avrupa’yı birbirine 

bağlayan kent, sadece 

coğrafi değil geleneksel ve 

insani köprüler de kurmuş 

kültürler arasında. 

Roma ve Bizans döneminde 

imparatorların Antik 

Mısır’da görüp hayran 

kaldığı sütunları, dönemin 

çok direkli gemileri 

yardımıyla İstanbul’a 

getirtmesi, kimi zaman 

da hediye olarak kabul 

etmesiyle başlayan 

taş dikme geleneği, 

Osmanlı’ya da miras 

kalmış. 

İstanbul has been a land of cultural 

wealth as a result of hosting various 

civilisations in various periods... 

The city that brings together Asia 

and Europe has not only formed a 

geographical bridge but also a bridge 

of tradition and humanity between 

cultures. 

The tradition of erecting obelisks 

which begun with Roman and 

Byzantine emperors falling in love 

with columns they saw in Egypt, 

brought over on sailing ships or 

sometimes accepted as gifts was also 

inherited by the Ottoman. 

Ottoman Sultans used obelisks to 

immortalize the success in archery 

which originated from their own 

central Asian roots and loved 

passionately. Over the years some 

stones were used to indicate the 

neighbourhoods in districts, some 


Osmanlı Sultanları da, kendi 

Ortaasyalı köklerinden gelen 

ve büyük tutkuyla bağlı 

oldukları okçuluktaki başarıların 

ölümsüzleştirilmesi amacıyla 

kullanmışlar dikilitaşları. Aradan 

geçen yıllarda bazı taşlar, 

semtlerin mahallelerini işaret 

etmek için kullanılmış, bazıları 

da unutulup gitmiş… Hızla 

yapılaşan kent dokusu içinde 

adeta unutulmaya terk edilmiş! 

Kayıp hazineler 

Günümüzde birçoğu kayıp olan 

nişan taşlarının, İstanbul’da en 

çok bulunduğu yer Okmeydanı 

semti. Ancak bu taşların en 

iyi korunmuş örneklerini, kent 

eski dokusunun 

olabildiğince 

korunduğu 

Şişli’ye bağlı 

Nişantaşı 

Semti’nde ve 

Teşvikiye’de 

görmek 

mümkün. 

Maslak, 

Kağıthane, 

Paşabahçe, 

Hasköy, 

Çubuklu, 

Küçükçamlıca 

Aynalıkavak 

Deresi, Gülhane 

Meydanı, 

Haydarpaşa 

Teşvikiye Camii 

bahçesindeki taş 

The stone in the 

garden of Teşvikiye 

Mosque 

Garı’nın önü ve Ihlamur’dan 

Yıldız’a çıkan cadde üzerinde de 

bu taşlara rastlanabilir. 

Ok atma yarışmalarında atılan 

okun düştüğü yere hatıra olarak 

dikilen taşlara ‘nişan taşı’ ismi 

verilmiş. Aralarında kimi zaman 

padişahların da bulunduğu 

‘Kemankeş’ adı verilen okçular, 

büyük halk kalabalıklarının 

toplandığı meydanlarda ‘menzil 

açma’ tabir edilen bu rekor 

denemelerine girişmiş, kimi 

zaman neredeyse bir kilometre 

uzağa atılan okların düştüğü 

noktalara bu taşlardan dikilmiş. 

Ancak sıkı kurallara bağlı 

bu gelenek herkesin rekor 

girişimlerine izin de vermezmiş. 

‘Meydan Şeyhleri’, “Herkes 

denemeye kalkarsa şehir taştan 

geçilmez olur” diyerek, her 

babayiğide izin vermezmiş. 

Padişahlar da denedi 

Başarıya sunulmuş “madalyalar” 

gibi tasarlanan nişan taşları, 

genellikle mermer bir sütun 

şeklinde yaptırılmış. Atış 

yönündeki kitâbeye okçunun 

adı, mesleği, atış mesafesi ve 

tarihi yazdırılmış. Sultanlara, 

vezirlere ve saray erkanına ait 

olan nişan taşları, devrinin 

üslubunu yansıtan abideler 

olarak tasarlanmış. Kitâbelerdeki 

bilgilerin yanına usta bir şairin 

medhiyesi meşhur bir hattata 

yazdırılarak taşa işlenmiş. 

Sultan 2’nci Mahmud da 

meydanlara çıkıp menzil 

açtıran ve rekor kırarak taş 

diktirme ayrıcalığına sahip olan 

padişahlardan biri. 

Kemankeş Padişah, büyük 

büyük dedelerinden Fatih Sultan 

Mehmed’in İstanbul’u feth 

ettikten sonra otağ kurdurduğu 

ve ardından Okçular Tekkesi’ne 

devrettiği Okmeydanı Semti’nde 

yay germiş, adına bir nişan taşı 

diktirmiş. Okçuluk alanında 

kırılan en büyük rekorlardan 

biri de, Tozkoparan İskender 

isimli okçunun 1550 yılındaki 

denemesi olmuş. Tam 845.5 

metre uzağa atış yapabilen 

İskender’in Tozkoparan lakabı 

semte de ismini vermiş. 

were just forgotten... Almost left to 

oblivion in the rapid build-up of the 

city! 

Lost treasures 

Today many of those stone obelisks 

are lost but most of the surviving 

ones in İstanbul are in Okmeydanı 

district. But the best protected 

examples of these stones can be 

seen in Nişantaşı and Teşvikiye of 

Şişli district where the original fabric 

of the city is more protected. You 

can stumble across these stones 

in Maslak, Kağıthane, Paşabahçe, 

Hasköy, Çubuklu, Küçükçamlıca 

Aynalıkavak Stream, Gülhane 

Square, at the front of Haydarpaşa 

Station and on the street leading 

from Ihlamur to Yıldız. 

These stones were erected on 

the place where an arrow landed 

during archery competitions and 

were named ‘nişan taşı’ (target 

stone). Archers, who were named 

‘Kemankeş’ and sometimes included 

sultans, would attempt to break 

records in crowded squares in 

the name of ‘menzil açma’ (range 

creation), these stones were erected 

where the arrow fell to the ground, 

which sometimes would be one 

kilometre away. 

But this tradition of hard rules 

wouldn’t allow everyone to attempt to 

break the record. ‘Meydan Şeyhleri’ 

(Head Squaremen) wouldn’t allow 

every brave fellow on the grounds 

of “The city would be littered with 

stones if everyone attempts a try”. 

Sultans attemps 

Target stones were usually built as 

a marble column, archer’s name, 

occupation, the distance and the date 

were inscribed on the side facing 

the direction of fire. Target stones 

that belonged to sultans, viziers 

and officials of the palace were 

designed as monuments reflecting 

the style of its period. A eulogy 

by a poet would be inscribed by a 

famous calligraphist alongside the 

Harbiye Karakolu’nun önündeki nişan taşı 

The target stone outside Harbiye Police Station 

information on the inscription. 

Sultan Mahmud 2 nd is one of the 

sultans who had the privilege of 

taking to squares to open up ranges 

and a stone erected by breaking a 

record. The archer Sultan, sprung a 

bow and had a target stone erected 

in his name in Okmeydanı District 

where his great great grandfather 

Fatih Sultan Mehmet (the Conqueror) 

set up marquee after conquering 

İstanbul and passed on to 

the archers’ lodge. One of 

the greatest records in 

archery is the effort 

by Tozkoparan 

İskender in year 

1550. Achieving 

a distance of 

845.5 meters, 

Tozkoparan 

nickname of 

İskender was 

given to this 

neighbourhood.

KISA HABERLER 

news 

Alman turizmcilerden 

Türklere davet 

Almanya Turizm Merkezi Başkanı Petra Hedofer, “Almanya, geçen yıl 

Avrupalılar’ın seyahat destinasyonlarında en çok tercih ettiği ikinci ülke oldu. 

Ümit ediyorum ki Türk ziyaretçi sayısının artışıyla birinci ülke konumuna 

yükseleceğiz” dedi 

DZT Alman Turizm Merkezi 

Yönetim Kurulu Başkanı Petra Hedorfer 

Chairman of the Board of DZT 

German Tourism Centre Petra Hedorfer 

Invitation from German tourism professionals to Turkish people 

Germany National Tourist Board Chairman Ms. Petra Hedofer said that “Germany was the second 

favourite destination of Europeans last year. I hope that with the increase of Turkish visitors we will 

rise to first position” 

Almanya Turizm Merkezi 

(DZT)’nin İstanbul 

Beşiktaş’taki Four 

Seasons Hotel’de 

düzenlediği basın toplantısında 

ülkenin turizm potansiyeli masaya 

yatırıldı. Toplantıda konuşan DZT 

Başkanı Petra Hedorfer, “Almanya’yı 

bir turizm ülkesi olarak tanıtmak 

üzere burada bulunuyoruz” dedi. 

Almanya’nın popülerliğinin hızla 

arttığını dile getiren Hedorfer, 

“Geçen yıl İspanya’nın ardından 

Avrupalı turistin en çok seyahat 

ettiği ikinci ülke olduk. Ümit 

ediyorum ki Türk turistin sayısının 

artışıyla Almanya seyahat 

destinasyonu açısından Avrupa’nın 

bir numarası olacak” diye konuştu. 

Hedorfer, “2009 yılında yurtdışına 

çıkan 4.4 milyon Türk vatandaşının 

1.2 milyonu Almanya’yı ziyaret 

etti. Geçen yıl bu sayı 1.5 milyona 

ulaştı.’’ dedi. DZT’nin 2011 yılı 

temasını ‘Almanya’da Wellness 

ve Sağlık Turizmi’ ve ‘Otomobilin 

125’inci Doğumgünü’ olarak 

belirlediğini dile getiren Hedorfer, 

“İlk otomobil, 1886’da Almanya’da 

Carl Benz tarafından yapıldı. Bu yıl 

otomobilin 125’inci yılını, 125 güne 

yayılan bir etkinlik programıyla 

kutlayacağız. Bu kapsamda, 

Mannheim’de dünya prömiyeri 

yapılacak ve 80 araç aynı anda ses 

çıkararak bir senfoni oluşturacak. 

Dünya Kadınlar Futbol Şampiyonası 

da ülkemizde gerçekleşecek. 

Eurovision Şarkı Yarışması 

Düsseldorf’ta düzenlenecek.” 

diye konuştu. Toplantıda söz alan 

Frankfurt Turizm Ofisi Müdürü 

Thomas Feda, “Frankfurt iş dünyası 

açısından önemli bir merkez. 

Doğal güzelliklerimiz ve tarihi 

mekanlarımız da kentimizi turistik 

açıdan ideal bir konuma taşıyor. 

Gerek iş gerekse eğlence amaçlı 

olarak Türk turistleri kentimizde 

ağırlamaktan mutluluk duyacağız. 

Sloganımız: Büyük Şehir-Küçük 

Format” dedi. 

Frankfurt, Almanya 

Frankfurt, Germany 

Tourism potential of Germany was 

the subject of the press conference 

given by Germany Tourism Centre 

(DZT) at Four Seasons Hotel in 

Beşiktaş, İstanbul. Speaking at the 

press conference, DZT Chairman 

Petra Hedorfer said “We are here 

to introduce Germany as a tourism 

country”. 

Speaking about the rising popularity 

of Germany, Hedorfer said “We 

became the second most visited 

country in Europe after Spain to be 

visited by European tourists. I hope 

that with an increase in Turkish 

visitor numbers, Germany will be 

Europe’s number one as a travel 

destination.” 

Hedorfer said that “1.2 million of 

4.4 million Turkish citizens who 

travelled abroad in 2009 visited 

Germany. Last year this number 

reached 1.5 million”. Mentioning the 

fact that the 2011 theme of DZT was 

identified as “Wellness and Health 

Tourism in Germany” and “125 th 

Birthday of Automobile”, Hedorfer 

stated that “First automobile was 

built by Carl Benz in Germany in 

1886. We are celebrating the 125 th 

anniversary of automobile with 

a program of events spread over 

125 days. In this context, a world 

premier will take place in Mannheim 

and 80 cars will create a symphony 

by making a sound at the same 

time. World Women’s Football 

Championship will also take place in 

our country. 

Eurovision Song Contest will be held 

in Dusseldorf”. 

Also speaking at the meeting, 

Frankfurt Tourism Office Manager 

Thomas Feda said “Frankfurt is an 

important centre for business world. 

Our natural beauty and historical 

sites takes our city into an ideal 

situation in terms of tourism. We 

will be happy to welcome Turkish 

tourists in our city whether it is for 

business or leisure. Our slogan is 

Big City – Small Format”. 


KISA HABERLER 

news 

Dünyanın en büyük yolcu 

uçağı İstanbul’daydı 

Lufthansa Alman Havayolları’nın filosuna katılan ve ‘dünyanın en büyük 

yolcu uçağı’ unvanına sahip Airbus A380, 19 Mart’ta İstanbul Atatürk Hava 

Limanı’na konuk oldu. Son uçağın alımıyla birlikte Lufthansa, 5’inci Airbus 

A380’ini dolaşıma sokmuş oldu. Lufthansa Alman Havayolları’nın uzunluğu 

73, yüksekliği 24 ve kanat boyu 79 metre olan yeni A380 etkileyici ebadına 

rağmen, bir jumbo jete oranla çok daha sessiz çalışıyor ve yakıt avantajı 

yaratıyor. Lufthansa A380 yolcu uçağında toplam 526 koltuk bulunuyor. 

Uçağın üst katındaki sekiz geniş koltuklu First Class yolcu kabini konfor 

ve teknolojik gelişme açısından ulaşılan en üst düzeyi simgeliyor, eşsiz bir 

seyahat deneyimi sunuyor. Ödül kazanan 98 koltuklu Business Class kabini 

de yine uçağın üst katında yer alıyor. Lufthansa Türkiye yönünde haftada 

74 sefer düzenleyerek, İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Antalya’ya uçacak. 

The World’s biggest passenger 

plane was in İstanbul 

Gregor Wende, Lufthansa Alman Havayolları Türkiye Genel Müdürü Brita Wagener, 

Almanya Federal Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu 

George Wende, Lufthansa German Airlines Turkey General Manager 

Brita Wagener, İstanbul Consul General of Federal Republic of Germany 

The Airbus 380, “the world’s biggest passenger airplane”, that joined the fleet 

of Lufthansa German Airlines, was the guest of İstanbul Atatürk Airport on 19 th 

March. With the latest aircraft, Lufthansa added the 5 th Airbus 380 onto its 

fleet. Lufthansa German Airlines’ new A380 measures 73 metres long and 24 

metres high with a wingspan of 79 metres, yet despite its impressive size it is 

quieter than a jumbo jet and is more fuel efficient. There are 526 seats in total 

on a Lufthansa A380 passenger plane. Eight wide seats on the upper deck of 

the plane in First Class cabin symbolises the latest in comfort and technological 

advancement, offering a unique flying experience. Award winning 98 seat 

Business Class cabin is also on the upper deck of the plane. Lufthansa has 

scheduled 74 weekly flights to Turkey, to fly to İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa 

and Antalya. 

Lutfhansa yaza hızlı giriyor 

Lufthansa, 2011 yaz tarifesinde 84 ülkede 211 noktaya uçuş 

gerçekleştirecek. Konu ile ilgili açıklama yapan Lufthansa Alman 

Havayolları pazarlama ve satıştan sorumlu yönetim kurulu 

üyesi Thierry Antinori, ‘’Varış noktaları ve uçuş hatları açısından 

yolcularımıza ilk kez bu denli geniş hizmet sunuyoruz.’’ dedi. Yaz 

aylarında Lufthansa’yı tercih eden yolcular, filonun en modern 

uçağı olan Airbus A380 tipi uçaklarla Johannesburg, New York, 

Beijing, San Fransisco ve Tokyo’ya da uçabilecek. Ayrıca tatil 

merkezlerine yönelik seferlerini de arttıran Lutfhansa’nın 2011 yaz 

tarifesine, aralarında Antalya ile İbiza’nın da bulunduğu 4 önemli 

rota da eklendi. 27 Mart’ta başlayan Lufthansa yaz tarifesi, 29 Ekim 

2011 Cumartesi gününe dek geçerli olacak. 

Lufthansa enters the summer in high speed 

Lufthansa will fly to 211 destinations in 84 countries on its 2011 summer 

schedule. Making a statement on the subject, Thierry Antinori Board 

Member of the Lufthansa German Airlines responsible for marketing 

and sales said that “In terms of destination points and flight routes this 

is the first time we offer our passengers such a wide ranging service”. 

Passengers choosing Lufthansa during summer months will fly Airbus 

A380, the most modern airplane of the fleet, to New York, Beijing, San 

Francisco and Tokyo. 

Also increasing the frequency of flights to holiday resorts, Lufthansa 

added 4 more important routes to its 2011 summer schedule, including 

Antalya and Ibiza. The summer Schedule commences on 27 March and 

will be valid until Saturday 29 October 2011. 


KISA HABERLER 

news 

Singapur nükleer felaketten etkilenmedi 

Singapur Havayolları, Grand Hyatt 

İstanbul Hotel’de düzenlediği 

toplantıda adeta beş yıldızlı bir 

otel olarak tasarlanan A 347 tipi 

yolcu uçaklarını, rotalarını ve 

cazip indirim fırsatlarını acente 

temsilcilerine duyurdu. Toplantıya 

onur konuğu olarak katılan 

TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy 

da, Singapur Havayolları’nın 

yüksek kaliteli hizmet anlayışı ve 

yolcularına gösterdiği önemle en 

seçkin havayolu şirketlerinden biri 

olduğunu belirtti. 

Yüzyıllardır insanlık tarihinin 

felaketlerle başa çıkmak zorunda 

kaldığını dile getiren Başkan Ulusoy, 

“20’nci yüzyıl boyunca insan eliyle 

yaratılan savaş gibi felaketlerle 

boğuştuk. 21’inci yüzyıl da ise doğal 

felaketlerin etkilerini telafi etmeye 

çalıştık. TÜRSAB olarak, insan eliyle 

yaratılan ya da doğal nedenlerle 

meydana gelen kötü olaylar 

karşısında tavrımız hep mağduru 

desteklemek oldu.” dedi. 

Ortadoğu’da yaşanan politik 

karışıklıklar konusunda da 

TÜRSAB’ın komşu ülkelere 

destek verdiğini belirten Ulusoy, 

“Japonya’da yaşanan nükleer 

felaketin ardından Singapur’da 

da büyük rezervasyon iptalleri 

yaşandı. Devletler tabii turizm 

faaliyetlerinin sürmesini arzu eder, 

ancak insan hayatını herşeyin 

üzerinde tutar. Bu tür bir nükleer 

tehdit sözkonusu olsaydı zaten 

devlet bütün turizm faaliyetlerini 

geçici bir süre için durdururdu. Şu 

an Singapur’un bize ihtiyacı var. Bu 

destek tabii müşterilerimizi mağdur 

etmeyecektir. Bugün dayanışma 

ve destek günü” dedi. THY’den 

sonra Singapur Havayolları’nın 

gönül rahatlığıyla kullanılabilecek 

bir havayolu şirketi olduğunu 

dile getiren Başaran Ulusoy, Türk 

turizmcileri Singapur alanındaki 

çalışmalarını arttırmaları yönünde 

cesaretlendirdi. 

DURAN Sandwiches’den toplantı menüsü 

Duran Sandwiches, toplantılar ve yolculuklar için 

özel menü hazırladı. Bu hizmetle, seyahat acenteleri 

ve toplantı organizasyon faaliyeti gösteren firmaları 

hedefleyen Duran Sandwiches, 2 kişilikten 15 kişiliğe 

kadar toplantı formatları için şık kutularda dilim sandviçleri 

piyasaya sürdü. Lunch Box sistemiyle servis edilen, dilim 

sandviçlerin yanı sıra aynı ürün grubundaki panini sandviçler, 

tortilla’lar toplantılara pratiklik sağlıyor. Günübirlik turlar, 

seminerler, toplantı ve davetler, fuarlar, tanıtım günleri gibi 

etkinliklerde Duran Lunch Box’lar siparişi için Duran 

Şubeleri’ni sadece bir buçuk saat önce aramak yeterli 

oluyor. 

İletişim: 

Tel: 0212 274 26 46 - 47 

E-posta: info@duran.com.tr web: www.duran.com.tr 

Singapore is not affected by the nuclear disaster 

Singapore Airlines introduced 

the new A347 type passenger 

aircrafts designed almost to be like 

a five star hotel, their routes and 

attractive discount opportunities, 

to travel agents in a meeting 

organised at Grand Hyatt İstanbul 

Hotel. Attending the meeting as 

the guest of honour, Mr. Başaran 

Ulusoy stated that with high quality 

service perception and attention 

paid to its passengers, Singapore 

Airlines was one of the most 

outstanding airline companies. 

Stating the fact that, human history 

had to overcome disasters for 

centuries, Başaran Ulusoy said that 

“Throughout the 20 th century we 

struggled with manmade disasters. 

In the 21 st century we tried to 

recover from the effects of natural 

disasters. Our stand as TÜRSAB, 

has always been to support the 

victims in worse situations, be them 

man made or natural disasters.” 

Talking about TÜRSAB’s support 

for the neighbouring countries on 

the subject of political upheaval 

experienced in the Middle East, Mr 

Ulusoy said, “Large cancellations 

of bookings were experienced in 

Singapore following the nuclear 

disasters in Japan. Of course 

countries wish for their tourism 

activities to continue but they 

keep human life above anything 

else. If there was a question of 

such a nuclear threat then the 

country would temporarily stop 

all tourism activities. Right now 

Singapore needs us. Naturally, 

this support will not inconvenience 

our customers. Today is the 

day for solidarity and support.” 

Mentioning the fact that, after 

Turkish Airlines, Singapore Airlines 

is an airline company that can be 

used with peace of mind, Başaran 

Ulusoy encouraged Turkish tourism 

professionals to increase their 

efforts in Singapore area. 

Meeting menu from DURAN Sandwiches 

Duran Sandwiches created a special menu for meetings and 

trips. Targeting travel agents and meetings organisation 

firms with this service, Duran Sandwiches launched sliced 

sandwiches in smart boxes for meeting formats of 2 to 15 

people. 

As well as sliced sandwiches served in a Lunch Box 

system, Panini sandwiches, tortillas in the product 

group add practicality to your meetings. To order 

Duran Lunch Boxes for events such as daily tours, 

seminars, meetings and invitations, fairs, promotion 

days, calling Duran Branches just an hour and a half 

before the event is sufficient. 

Contact: 

Tel: +90 (0) 212 274 26 46 - 47 

E-mail: info@duran.com.tr web: www.duran.com.tr 


KISA HABERLER 

news 

TÜRSAB heyeti Mısır’dan mutlu ayrıldı 

TÜRSAB, Başkanı Başaran Ulusoy ve II. Başkan Talha Görgülü ile 

Mısır Türkiye Turizm Konsolosu Nehad Gamal Eldin’in de aralarında 

bulunduğu 25 kişilik bir heyetle Mısır’a destek ziyareti düzenledi. 

Gezinin odağında, 30 yıllık Mübarek rejiminin ardından başlayan yeni 

dönemde, Mısır turizminin yeni yönünün ne olacağı vardı. Heyeti 

ağırlayan Mısır Turizm Otoritesi Başkanı Amr Elazabi, Şarm El Şeyh 

ve Hurgada da dahil olmak üzere toplamda 7 destinasyona yapılacak 

olan charter uçuşlardaki boş koltukların parasını ödeyeceklerini ve vize 

konularında acentelere yardımcı olacaklarını söyledi. Başkan Ulusoy, 

“Mısır’a krizi fırsata çevirme konusundaki deneyimlerimizi aktarmaya 

geldik” şeklinde konuştu. Turizm Konsolosu Gamal Eldin ise, “Bu yeni 

dönemde Türk turizmcilerin rolünün büyük olacağını düşünüyoruz.”dedi. 

Kahire’den genel 

görünüm 

General view 

from Cairo 

TÜRSAB Heyeti Mısır’da 

TÜRSAB Delegation in Egypt 

TÜRSAB committee left Egypt happy 

A 25 member delegation which included TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoy and 

Second Chairman Talha Görgülü and Egypt’s Tourism Consul to Turkey Nehad 

Gamal Eldin arranged a visit of support to Egypt. The focus of the visit was what 

the new direction of Egyptian tourism would be in the new regime following the 30 

year long Mubarak regime. Chairman of Egypt Tourism Authority Amr Elazabi who 

was the host for the delegation said that they would meet the cost of empty seats 

on charter flights to 7 destinations including Sharm El Sheikh and Hurgada and 

help travel agents on the subject of visas. Başaran Ulusoy said “We came to Egypt 

to convey our experiences in turning a crisis to an opportunity”. Tourism Consul 

Gamal Edin said “We think that the role of Turkish tourism professionals will be 

important in this new period”. 

TÜRSAB Heyeti Oman’da 

TÜRSAB Delegation in Oman 

Oman’a destek sözü 

Oman-Türk İş Konseyi, DEİK, Oman Sanayi ve Ticaret Odası, THY Oman 

Müdürlüğü ortak çalışmasıyla TÜRSAB, Oman Sultanlığı’na bir ziyaret 

düzenledi. Oman Ticaret ve Sanayi Odası’ndaki toplantıda, Yönetim Kurulu 

Üyesi Bülent Katkak, Disiplin Kurulu Üyesi Musa Alioğlu ve Kurumsal 

İlişkiler Direktörü Ela Atakan’ın da aralarında bulunduğu TÜRSAB heyeti, 

Oman-Türk İş Konseyi Başkanı Khalid Zubair ve Oman Ticaret ve Sanayi 

Odası Yönetim Kurulu Üyesi Nabil Zadjali ile bir araya geldi. 

Düzenlenen wokshop ve toplantılarda, iki ülke arasındaki ilişkilerin ve turist 

trafiğinin artırılmasına yönelik ortak proje ve faaliyet alanları tartışıldı. 

Halen 200 turizm acentesinden sadece 60’nın faaliyette bulunduğu Oman 

Sultanlığı’nda, 22 bin yataklı 11 bin 500 oda bulunuyor. Gördükleri doğal 

güzellikler ve konukseverlikten memnun kalan TÜRSAB heyeti, Oman’ın 

Türkiye’de tanıtımı konusunda destek sözü verdi. 

Promise of support to Oman 

TÜRSAB, with the joint efforts of Oman-Turkish Work Council, DEİK, Oman 

Chamber of Industry and Commerce, Management of THY Oman, organised a trip 

to Sultanate of Oman. TÜRSAB delegation which included the Member of the Board 

of Directors Bülent Katkak, Member of the Disciplinary Musa Alioğlu and Corporate 

Relations Director Ela Atakan met with Chairman of Oman Turkish Work Council 

Khalid Zubair and Oman Chamber of Commerce and Industry Board Member Nabil 

Zadjali at a meeting in Oman Chamber of Commerce and Industry. Relationship 

between the two countries and joint projects towards increasing the tourist traffic 

and an increase of activities were discussed in workshops and meetings organised. 

There are 200 travel agents in the Sultanate of Oman and just 60 of them are 

currently operating actively where there are 11 thousand 500 rooms with 22 

thousand beds. Pleased with the natural beauty they saw and the hospitality they 

experienced, TÜRSAB delegation promised to support Oman’s promotion in Turkey. 


Başaran Ulusoy’a, 

‘Onur Madalyası’ 

Marmara Grubu Vakfı tarafından düzenlenen 

14’üncü Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde TÜRSAB 

Başkanı Başaran Ulusoy’a onur madalyası 

verildi. Türkiye’nin batı ile doğu arasında 

bir köprü görevi üstlendiğini dile getiren 

Başkan Ulusoy, Türkiye’nin 2023’teki turizm 

hedeflerinin 50 milyon ziyaretçi, 35 milyar 

Euro gelir olduğunu hatırlattı. Başkan 

Ulusoy, “Türkiye turizmde karar verenlerin 

diktasından kurtulmuş, karar veren ülke 

konumuna gelmiştir. AB ülkelerinin vizeler 

konusunda daha ölçülü olmasını diliyorum. 

Aksi takdirde Türkiye ileride 30 bin dolar 

milli geliri aşınca, birlik ülkelerine vize 

koyabilir. Bizi buna mecbur etmesinler.” 

dedi. 48 ülkenin katılımı ile gerçekleşen 

14’üncü Avrasya Ekonomi Zirvesi’ne, 3 

Cumhurbaşkanı, 9 Eski Cumhurbaşkanı, 

24 Bakan ve 179 yüksek temsilci katıldı. 

Konuşmasının sonunda Başaran Ulusoy’a, 

Dr. Akkan Suver tarafından Marmara Grubu 

Vakfı Onur Madalyası takdim edildi. 

Slovenya macera tutkunu 

turistlerin yeni rotası olabilir 

TÜRSAB Heyeti, 17-20 Nisan 2011 tarihleri 

arasında Slovenya’ya bir ziyaret düzenledi. 

Slovenya Turist Ofisi himayesinde gerçekleşen 

gezinin ilk gününde heyet, Kraniska Gora isimli 

Kayak bölgesi ve buradaki otelleri ziyaret etti. 

Bölgenin yerel turizm örgütü temsilcilerine ve 

katılımcılara bir sunum gerçekleştirildi. 

18 Nisan’ da ise Bled, Bled Gölü ve Kalesi ve 

Bohinj Bölgesi, Kayak Merkezleri ve oteller ziyaret 

edilerek incelemeler yapıldı. Gezinin üçüncü ve 

dördüncü günlerinde Başkent Ljubljana gezilerek 

turistik potansiyeli hakkında bilgi alışverişinde 

bulunuldu. Astrua Trend Otel’de ise iki ülkenin 

turizmcilerinin katıldığı bir workshop düzenlendi. 

Workshop’ta STO – Slovenya Turist Ofisi adına 

Bojan Meden, TÜRSAB Kurumsal İlişkiler 

Direktörü Ela Atakan, TÜRSAB Yönetim Kurulu 

Üyesi ve Heyet Başkanı Bülent Katkak ve TÜRSAB 

Başkan Danışmanı Yusuf Duru birer konuşma 

yaptı. Gezinin ardından Avusturya, Venedik gibi 

noktalara 200 kilometreden yakın bir konumda 

bulunan Slovenya’nın dağ ve macera turizmi 

açısından paket programlara alınması konusu 

masaya yatırıldı. 

KISA HABERLER 

news 

Dr. Akkan Suver TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy’a 

günün anısını yaşatan plaketi sundu 

Dr. Akkan Suver presented a memorial plate to TÜRSAB 

Chairman Başaran Ulusoy 

‘Medal of Honour’ 

for Başaran Ulusoy 

A medal of honour was presented to TÜRSAB 

Chairman Mr. Başaran Ulusoy at the14 th Euroasian 

Economic Summit organised by The Marmara 

Group Foundation. Speaking about Turkey’s role 

as a bridge between east and west, Başaran Ulusoy 

reminded that Turkey’s tourism target for 2023 

was 50 million visitors with an income of 35 billion 

Euros. Başaran Ulusoy said “Turkey has been 

freed from the autocracy of decision makers and 

obtained a decision making status. 

I wish that EU countries are more measured on the 

subject of visas. Otherwise, when Turkey exceeds 

30 thousand dollar national income per capita in 

the future, they may introduce visa to member 

countries of the union. They should not force us 

to do that”. Taking place with participation by 48 

countries, 14 th Euroasian Economic Summit was 

attended by 3 Presidents, 9 ex-Presidents, 24 

Ministers and 179 high representatives. Marmara 

Group Foundation Medal of Honour was presented 

to Başaran Ulusoy by Akkan Suver at the end of 

Mr. Ulusoy’s speech. 

Slovenia can be the new route for adventure lovers 

TÜRSAB delegation organised a trip to Slovenia between 17-20 April 2011. On the first day of the trip, which 

was sponsored by Slovenia Tourist Office, the delegation visited Kraniska Gora Ski resort and hotels in the 

resort. Tourism organisations of the region and attendees made a presentation. 

Bled, Bled Lake and Castle and Bohinj Region, Ski Resorts and hotels were visited on 18 April. Capital 

Ljubljana was visited on the third and fourth days of the trip and an exchange of information on tourism 

potential took place. 

A workshop was organised at Astrua Trend Hotel attended by tourism professionals from both countries. Bojan 

Meden on behalf of STO-Slovenia Tourist Office, TÜRSAB Corporate Relations Director Ela Atakan, TÜRSAB 

Board Member and Delegation Leader Bülent Katkak and TÜRSAB Consultant to Chairman Yusuf Duru each 

made a speech. After the trip, inclusion of Slovenia which is situated in a location within 200 kilometres of 

Austria, Venice, in package programs in terms of mountain and adventure tourism was discussed at length. 


KISA HABERLER 

news 

Elton John ve Amy Winehouse 

Türkiye’de 

Dünya turnesi kapsamında 21 ülkede ve 47 farklı şehirde konser 

verecek olan ‘Sir’ Elton John, 5 Temmuz Salı günü İstanbul’da ve 

6 Temmuz Çarşamba günü Ankara’da müzik severlere unutulmaz 

anlar yaşatacak. Rolling Stone Dergisi tarafından gelmiş geçmiş en 

iyi 50 müzik sanatçısından biri olarak gösterilen Sir Elton John, MAP 

İletişim’in organizasyonu ile Maçka Küçükçiftlik Parkı’nda İstanbullu 

hayranları ile buluşurken, Vokaliz’in organizasyonu ile 06 Temmuz 

2011 Çarşamba günü Ankara Arena’da unutulmaz anlar yaşatacak. 

Yaptığı her hareketle olay yaratan ve Soul Müziğin Kraliçesi olarak 

anılan Amy Winehouse da Türkiye’de. Winehouse 20 Haziran 

Pazartesi akşamı Maçka Küçükçiftlik Park’ta sahne alacak. 

Her iki etkinlik için de toplu bilet temini PGM Organizasyon 

tarafından yapılıyor. 

PGM: 0212 219 83 19 

Elton John and Amy Winehouse 

in Turkey 

Giving concerts in 47 different cities in 21 countries as part of his world 

tour, Sir Elton john will offer unforgettable moments to music lovers on 

Tuesday 5 July in İstanbul and on Wednesday 6 July in Ankara. Elton John 

who has been included among 50 best performers of all time by the Rolling 

Stone Magazine will meet his fans in İstanbul at Maçka KüçükÇiftlik Park 

in a MAP İletişim organisation and on Wednesday 6 July 2011 will offer 

unforgettable moments in Ankara Arena with Vokaliz organisation. 

A phenomena with her every move and Queen of Soul Music, Amy 

Winehouse is in Turkey! Winehouse will take stage in Maçka Küçük Çiftlik 

Park on the evening of Monday 20 June. 

Group tickets for both organisations are handled by PGM Organisation. 

PGM: 0212 219 83 19 

Doğanın ve tarihin gölgesinde 

dünya lezzetleri 

Wisteria Restaurant, Galata Kulesi’ni geçip sağdaki sokaktan aşağıya süzülen 

konuklarını, mor salkımlı sarmaşıklar ile bezenmiş bir avluyla karşılıyor. 

1870’lerde rahip okulu olarak kurulan, 1934’ten 1980’lere kadar esnaf ve 

zanaatçıları barındıran bina, 2010 yılında restorana dönüştürüldü. 

Kapılarını sabah 08:00’de açan restoranda, geleneksel ve modern kahvaltı 

mönüleri, pratik öğle yemekleri, zengin 5 çayı seçeneklerinin yanı sıra, 

füzyon mutfağının leziz örnekleri bulunuyor. Tarihi Galata bölgesinde yine 

bölge atmosferine uygun bir binada hizmet veren restoranın bahçesi, mor 

salkımları ile yaz akşamları için ideal. Kış günlerinde ise klasik bir tarzda 

döşenen Büyük Salon ziyaretçilerine kendini özel hissetme fırsatı sunuyor. 

Wisteria Restaurant’ın en iddialı lezzetleri ise Asya Füzyon Mutfağı’ndan 

Taze Baharatlı Fırında Minekop Madalyon, Fransız Mutfağı’ndan Beluga 

Havyarlı Deniz Levreği Izgara; İngiliz Mutfağı’ndan Dana Bacon’a Sarılı 

Tavuk But. 

Telefon: 0212 252 72 18 

Adres: Bereketzade Mah. Galata Kulesi Sok. N:14 

Kuledibi Beyoğlu-İSTANBUL 

Tastes of the world in the shadow of 

nature and history 

Wisteria Restaurant meets its guests wandering down past Galata Tower on the 

street to the right of the tower with a courtyard surrounded with climbers full of 

purple bunches. Founded as a priest school in 1870s and hosting tradesmen and 

craftsmen from 1934 to 1980s, the building has been converted to a restaurant 

since 2010. The restaurant opens its doors at 08:00 a.m. and offers traditional 

and modern breakfast menus, practical lunches, and rich 5 o’clock tea options 

along with delicious examples of fusion kitchen. The garden of the restaurant which 

serves in a building suitable with the atmosphere of the district in historical Galata 

district is ideal for summer evenings with purple bunches. The Grand hall which is 

decorated in a classical style in winter days offers the chance for its visitors to feel 

special. The most confident tastes of Wisteria Restaurant are Fresh Spiced Minekop 

Medallion in the oven from Asia Fusion Kitchen, Grilled Sea Bass with Beluga 

Caviar from French Kitchen; Chicken leg Wrapped in Calf Bacon from English 

Kitchen. 

Telephone: +90 (0)212 252 72 18 

Address: Bereketzade Mah. Galata Kulesi Sok. N:14 

Kuledibi Beyoğlu-İSTANBUL 


THY ile Afrika’ya vize kolaylığı 

THY ile seyahat eden SAGA ülkeleri (Büyük Sahra 

Çölü’nün güneyindeki ülkeler) vatandaşları, geçerli 

Schengen, İngiltere ve ABD vizesi sahibi olmaları 

koşuluyla Atatürk Havalimanı’ndan Türkiye vizesi 

alabilecek. Konuyla ilgili açıklama yapan THY Yönetim 

Kurulu Başkanı Hamdi Topçu, “Afrika’daki birçok 

şehirde büyükelçiliklerimizin bulunmaması nedeniyle 

vize alma konusunda zorluklar yaşanıyordu. THY’nin 

girişimleri sonucu bu zorluk aşıldı.” dedi. 

SAGA ülkeleri vatandaşlarının ülkemizde vize alabilmeleri 

için, pasaport geçerlilik sürelerinin geriye dönüşlerini mümkün 

kılacak şekilde olması, Schengen, İngiltere veya ABD vizesi sahibi olmaları 

ve daha önce en az bir kez bu ülkelere seyahat etmiş ve bu ülkelerin 

makamlarınca girişleri reddedilmemiş veya sınır dışı edilmemiş olmaları, 

kalacakları gün başına 50 Amerikan Doları yanlarında bulundurmaları ve 

gidiş dönüş THY biletlerini ibraz etmeleri gerekiyor. 

SAGA ülkeleri, Büyük Sahra Çölü’nün güneyindeki Burundi,Komoros, 

Cibuti, Eritre, Etyopya, Kenya, Malavi, Ruanda, Somali, Uganda, 

Tanzanya, Zambiya, Angola, Kamerun, Kongo, D.Kongo, Sudan, 

Gambiya, Gana, Nijer, Nijerya ve Senegal’den oluşuyor. 

Eased visa regulations for Africa with 

Turkish Airlines 

62 TÜRSAB DERGİ | MAYIS 2011 

Citizens of SAGA ( Sub-Saharan African Countries) countries flying with Turkish 

Airlines can obtain Turkish visas at Atatürk Airport so long as they are in 

possession of a Schengen, British or US visa. Speaking about the subject, Hamdi 

Topçu, the Chairman of Board of Directors of Turkish Airlines said “Difficulties 

were experienced in obtaining visa due to the fact that there were no embassies 

in many cities in Africa. These difficulties have now been overcome as a result of 

attempts by Turkish Airlines”. 

In order for citizens of SAGA countries to be granted a visa they need to have 

a passport valid until, at least, to complete the return journey home, to be a 

holder of a Schengen, British or US visa and have travelled to these countries at 

least once previously and have not been rejected or deported by these countries, 

have 50 American Dollars for each day of stay and have a return Turkish 

Airlines ticket. 

SAGA countries consist of Burundi, Comoros, Djibouti, Eritrea, Ethiopia, Kenya, 

Melawi, Rwanda, Somali, Uganda, Tanzania, Zambia, Angola, Cameron, Congo, 

D. Congo, Sudan, Gambia, Ghana, Niger, Nigeria and Senegal on the South of 

Great Sahara Desert.

Sefer sayılarında bahar uyanışı 

THY yolcuları, yaz tarifesinde sunulacak daha fazla uçuş seçeneği 

ile dostlarına ve sevdiklerine daha çabuk ulaşma imkanı bulacak. 

THY, yoğun talep üzerine Beyrut’a gerçekleştirdiği tarifeli seferlerini 

arttırıyor. Haftada 14 defa gerçekleşen uçuşlar, 1 Ağustos itibariyle 

21 sefere ulaşacak. 

Sefer artışı uygulanacak diğer hatlar ise Kazakistan’ın Astana 

ve Almatı kentleri. Çarşamba ve cumartesi günleri olmak üzere 

İstanbul’dan haftada 2 sefer uygulanmakta olan Astana uçuşları, 

28 Nisan 2011 tarihi itibariyle haftada üç gün gerçekleştirilecek. 

Almatı’ya ise haftada 9 sefer uygulanacak. 

Almatı, Kazakistan 

Almaty, Kazakhstan 

Spring awakening in number of flights 

Astana, Kazakistan 

Astana, Kazakhstan 

Passengers of Turkish Airlines will have the opportunity to reach their 

friends and loved ones quicker with more flight options offered in the 

summer schedule. Turkish Airlines are increasing its schedule flights to 

Beirut as a result of high demand. Current number of 14 flights per week will 

be increasing to 21 as from 1 st August. 

Other routes with increased flights are Astana and Almaty in Kazakhstan. 

Twice weekly flights from İstanbul on Wednesdays and Saturdays will 

increase to three times a week from 28 April 2011. 9 flights a week will 

operate to Almaty. 

İstanbul-Valencia direkt seferleri başladı 

THY Barcelona ve Madrid’ten sonra direkt Valencia ve Malaga uçuşlarına 

başladı. Haftada 4 kez gerçekleştirilen Valencia ve haftada 3 kez 

gerçekleşen Malaga uçuşları ile THY’nin sefer düzenlediği kent sayısı 

dünya genelinde 176’yı buldu. Türk Hava Yolları yolcuları, İstanbul’dan 

Valencia’ya 31 Mayıs 2011 tarihinden önce başlayacak seyahatlerde, 

gidiş-dönüş ve tüm vergiler dahil 175 Euro’dan başlayan ücretlerle 

seyahat edebilir. Uçuş tarifeleri ile ilgili ayrıntılı bilgiye, www.thy.com. 

web sitesinden, 444 0 849 numaralı Çağrı Merkezi Hattı’ndan veya satış 

ofislerinden ulaşılabilir. 

Valencia 

İstanbul-Valencia direct flights have commenced 

After Barcelona and Madrid, Turkish Airlines commenced direct flights to 

Valencia and Malaga. With 4 weekly flights to Valencia and 3 weekly flights 

to Malaga, number of world cities Turkish Airlines fly to have increased 

to 176. 

Turkish Airlines passengers can travel from İstanbul to Valencia for 175 

Euro return, including all taxes, before 31 May 2011. 

Further information on flight schedules can be obtained from the web site 

www.thy.com, Call Centre Line on 444 0 849 or from sales offices. 

CIP Salonu yenileniyor 

THY, 2010 yılında 29.1 milyon yolcu taşıdığı İstanbul Havalimanı’nı 

transfer merkezi olarak belirledi. Artan yolcu kapasitesi ve yükselen 

hizmet kalitesini göz önüne alan THY yönetimi, Dış Hatlar CIP 

Salonu’nda tadilata başladı. Tadilat çalışmaları nedeniyle Business 

Class yolcuları bir süreliğine, Yapı Kredi Lounge ve önüne hazırlanan 

uydu salonda ağırlanacak. 

Klasik ve modern çizgiler taşıyan sürpriz bir konseptte hazırlanan yeni 

CIP salonu, 3 bin metre kare alanda hizmet verecek. 

CIP Hall is renovated 

Turkish Airlines identified İstanbul Airport where 29.1 million passengers 

were carried in 2010, as the transfer centre. Taking the increased passenger 

capacity and rising service quality into consideration, Turkish Airlines 

management started refurbishments in International CIP Hall. As a result, 

Business Class passengers will be welcomed in Yapı Kredi Lounge and in the 

satellite lounge created just outside that. 

Created with a surprise concept and carrying classical and modern lines, the 

new CIP hall will cover an area of 3 thousand square metres.

İstanbul - Türkiye Seyahat Acentaları Birliği

Create successful ePaper yourself

Delete template?

Save as template?