13.11.2014 Views

Ocak 2011 - Türkiye Seyahat Acentaları Birliği

Ocak 2011 - Türkiye Seyahat Acentaları Birliği

Ocak 2011 - Türkiye Seyahat Acentaları Birliği

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Ş e h i r g i b i b i r ç a r ş ı A b a z a a r l i k e a c i t y R e n k l i ç ö l l e r ü l k e s i : Ü r d ü n T h e l a n d<br />

o f c o l o u r f u l d e s e r t s : J o r d a n D a d a ş l a r y ü k s e k t e n u ç a c a k D a d a ş w i l l b e f l y i n g h i g h


İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZELERİ KOLEKSİYONUNDAN<br />

ÇİNİ MİHRAP<br />

Erken Osmanlı Dönemi<br />

çini sanatına hâkim olan<br />

renkli sır tekniği ile yapılmış,<br />

1432 tarihli Karamanoğlu<br />

İbrahim Bey İmareti’ne ait<br />

çini mihrap. Bitkisel ve<br />

geometrik bezemeli<br />

çini levhalardan oluşan mihrabın<br />

kitabe panosunda, nesih hatla<br />

Bakara Sûresi’nin<br />

255. (Ayet-el Kürsî) ayeti,<br />

kûfî hatla da 256. ve 257.<br />

ayetleri yazılıdır.<br />

Ana Sponsor<br />

İstanbul Arkeoloji Müzeleri<br />

TÜRSAB’ın desteğiyle yenileniyor<br />

İstanbul Arkeoloji Müzeleri<br />

Osman Hamdi Bey Yokuşu Sultanahmet İstanbul • Tel: 212 527 27 00 - 520 77 40 • www.istanbularkeoloji.gov.tr


TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


‹çindekiler Contents<br />

Sayı: 307 / <strong>Ocak</strong> <strong>2011</strong> • Issue: 307 / <strong>2011</strong> January<br />

12<br />

Renkli çöller ülkesi: Ürdün<br />

The land of colourful deserts: Jordan<br />

04<br />

İzmir’de turizm buluşması<br />

Tourism meeting in İzmir<br />

22<br />

Dünyanın sanat rehberindeki müze<br />

The museum in art directories of the world<br />

08<br />

Şehir gibi bir çarşı<br />

A bazaar like a city<br />

18<br />

Dadaşlar yüksekten uçacak<br />

Dadaş will be flying high<br />

26<br />

Balık keyfine Vira<br />

Vira for fish pleasure<br />

30<br />

Bademağacı Höyüğü’nde (Antalya) yapılan<br />

tarihöncesi kazıları sona erdi - II<br />

Prehistoric excavations at Bademağacı Höyük (Antalya)<br />

have been completed - II<br />

39<br />

Efsane çift İstanbul’da<br />

Legendary couple in İstanbul<br />

42<br />

Gökova’nın akvaryumu: Akyaka<br />

Gökova’s aquarium: Akyaka<br />

48<br />

Çok eğlenceli lüzumsuz bilgiler!<br />

Unnecessarrily entertaining notes!<br />

50<br />

Dünya standartlarında sağlık hizmeti<br />

Healthcare in world standards<br />

53<br />

İstanbul’da Lübnan tatları<br />

Tastes of Lebanon in İstanbul<br />

58<br />

Boğaz’da yeni bir adres<br />

A new address at the Bosphorus<br />

TÜRSAB<br />

TÜRK‹YE SEYAHAT ACENTALARI B‹RL‹⁄‹<br />

taraf›ndan ayl›k olarak yay›nlan›r<br />

Published monthly by<br />

ASSOCIATION OF TURKISH TRAVEL AGENCIES<br />

ISSN 1300-3364<br />

Yerel Süreli Yay›n/Local Periodical<br />

•<br />

TÜRSAB ad›na Sahibi<br />

Owner on behalf of TÜRSAB<br />

Başaran ULUSOY<br />

Sorumlu Yaz› ‹şleri Müdürü/Managing Editor<br />

Feyyaz YALÇIN<br />

Yay›n Yönetmeni/Editor<br />

Ayşim ALPMAN<br />

TÜRSAB ad›na Yay›n Koordinatörü<br />

Publication Coordinator on behalf of TÜRSAB<br />

Arzu ÇENG‹L<br />

Görsel Yönetmen/Art Director<br />

Özgür AÇIKBAŞ<br />

Çeviri/Translation<br />

Kemal PARLAR<br />

Bask›/Printing: Müka Matbaa<br />

Tel: (0.212) 549 68 24<br />

Bask› Tarihi/Print Date: <strong>Ocak</strong>/January <strong>2011</strong><br />

TÜRSAB<br />

Tel: (0.212) 259 84 04 Faks: (0.212) 259 06 56<br />

Dikilitaş Mah. Aş›k Kerem Sk.No: 42<br />

34349 Beşiktaş-‹stanbul/<strong>Türkiye</strong><br />

www.tursab.org.tr/e-mail:tursab@tursab.org.tr<br />

Editoryal ve Görsel Haz›rl›k<br />

Editorial and Visual Preparation<br />

BRONZ YAYIN<br />

Tel: (0.212) 244 85 37-38 Faks: (0.212) 244 85 34<br />

Pürtelaş mah. Güneşli sk. No:22 D:1<br />

34433 Cihangir-‹stanbul/<strong>Türkiye</strong><br />

bronzyayin@gmail.com<br />

TÜRSAB DERG‹, Bas›n Konseyi üyesi olup, Bas›n Meslek ‹lkeleri’ne uymaya söz vermiştir. TÜRSAB DERG‹’de yay›nlanan yaz› ve fotoğraflardan kaynak gösterilmeden al›nt› yap›lamaz. TÜRSAB MAGAZINE is a member<br />

of the Turkish Press Council and has resolved to abide by the Press Code of Ethics. None of the articles and photographs published in the TÜRSAB MAGAZINE maybe quoted without mentioning of resource.


BAŞYAZI<br />

editorial<br />

(TÜRSAB Dergisi, Mayıs 2001 tarihli başyazıdan bir bölüm.)<br />

TURİZMİN ÇEŞİTLENDİRİLMESİ ÜZERİNE<br />

(TÜRSAB Magazine, an extract from the editorial of May 2001 issue.)<br />

DIVERSIFICATION OF TOURISM<br />

Basın yayın organlarından gelen soruları zaman zaman toplu olarak<br />

değerlendirir ve en çok bilgi istenen konular üzerinde düşünürüm.<br />

İnanç turizmi, hakkında en çok sorulan konulardan biriydi; kültür<br />

turizmi de onun hemen yanı başında yer alıyordu. Zaman içinde<br />

kültür turizmiyle beraber toplantı-kongre turizmi, son zamanlarda da<br />

ekoturizm ağır basmaya başladı.<br />

Bu konular Türk turizminin hızlı bir gelişim sürecine girdiği 1980’li<br />

yılların sonlarında alternatif turizm adı altında turizmcilerin gündemini<br />

meşgul etmeye başladı. Bu dönemde altyapı ve üstyapı yatırımları<br />

arttı; sağlanan cazip teşviklerle konaklama kapasitesi hızlı bir artış<br />

gösterdi.<br />

Kültür turizmi, inanç turizmi ve bir ölçüde doğa turizmi<br />

ile bazı özel turizm türleri daha 1960’lı yıllardan<br />

itibaren ülkemizde uygulanıyordu. Kitle turizmi talebi<br />

artarken, bu tür özel alanlardaki turizm etkinliklerine<br />

ilişkin talep de artmaya başlıyordu.<br />

Dış turizmin hızlı bir gelişim gösterdiği dönemlerde iç<br />

turizm talebi hızla Akdeniz ve Ege’ye yöneldi. Ancak<br />

bu gelişme, arazi talebi, imar üzerindeki baskılar,<br />

çarpık yapılaşma, kaynakların taşıma kapasitelerinin<br />

zorlanması, ekolojik dengenin bozulması ve altyapı ile<br />

trafik sorunlarını beraberinde getirdi.<br />

From time to time I evaluate questions from the press as a whole and think<br />

about the most questioned subjects. Faith tourism was one of the subjects<br />

about which many questions were asked; Culture tourism’s place was<br />

alongside that too. Over time meeting-congress tourism, and lately eco-tourism<br />

started to get focus alongside culture tourism.<br />

These topics entered tourism professional’s agenda towards the end of 1980s<br />

under the heading of alternative tourism when Turkish tourism entered a fast<br />

developing phase. Investments in infrastructure and superstructure increased<br />

in this period; With attractive incentives provided, accommodation capacity<br />

showed a rapid increase.<br />

Culture tourism, faith tourism and nature tourism to a degree, as well as<br />

some private tourism types were practiced in our country<br />

from 1960s onwards. While demand for mass travel was<br />

increasing, demand for these specialty type of tourism<br />

activities were also seeing an increase in demand.<br />

At a time when international tourism showed an<br />

improvement, domestic tourism turned rapidly towards the<br />

Mediterranean and the Aegean. But this demand brought<br />

together demand for land, pressure over building regulations,<br />

unplanned construction, and pressure on transport<br />

infrastructure at the source, upsetting ecological balance and<br />

infrastructure and traffic problems with it.<br />

Birçok turizm türünde de koruma ve kullanma dengesi,<br />

kaynakların sınırlı taşıma kapasitesinin artırılması büyük<br />

önem taşır. Bu nedenle başta alternatif turizm olmak<br />

üzere tüm gelişim alanlarında “sürdürülebilir turizm”<br />

ilkelerine uymak, olmazsa olmaz koşuldur.<br />

Biliyoruz ki ülkemiz büyük bir çeşitlilik gösteren doğal kaynakları,<br />

olağanüstü zenginlikteki tarihsel ve kültürel değerleriyle dünyada<br />

alternatif turizm alanında en büyük gelişme potansiyeline sahip<br />

ülkelerden biridir. Kıyılardaki yoğunluğu ve yapılaşmayı yaylalara,<br />

ormanlara, doğa parklarına taşıdığımız takdirde birçok turizm<br />

türünün ve özellikle ekoturizmin geleceğini tehlikeye atarız. Deniz<br />

kıyısındaki kumsallar gibi, içerideki doğal kaynaklar da sınırlıdır. Zaten<br />

pazar talebinin nicel ve nitel özellikleri bu boyutta bir aşırı kaynak<br />

kullanımına olanak vermeyecektir.<br />

BAŞARAN ULUSOY<br />

TÜRSAB Başkan›<br />

The President of TÜRSAB<br />

Finding a balance between protection and usage in many<br />

tourism types, increase in limited transport capacity of<br />

resources is very important. For this reason, adhering<br />

to principles of “sustainable tourism”, in every area of<br />

development, especially in alternative tourism has become a<br />

must.<br />

We already know that our country is one of the countries with the greatest<br />

potential in alternative tourism in the world with natural resources, incredibly<br />

rich historical and cultural values. If we take the dense population and buildup<br />

on coast areas to highlands, forests, nature parks then we put in danger<br />

many types of tourism and especially ecotourism. Natural resources inland<br />

are just as limited as the beaches on the coastline. Already the characters of<br />

quantitative and qualitative aspect of the market demand will not allow for<br />

such build-up.<br />

Saygılarımızla...<br />

With regards...<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong><br />

3


FUAR<br />

fair<br />

İZMİR’DE TURİZM<br />

BULUŞMASI<br />

Travel Turkey fuarı bu yıl da başarıyla tamamlandı. Turizm<br />

sektörü temsilcileri 9-12 Aralık 2010 tarihlerinde Kültürpark<br />

uluslararası fuar alanında bir aradaydı<br />

2 Nihal Boztekin Özgür Açıkbaş<br />

4<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


<strong>Türkiye</strong> <strong>Seyahat</strong> <strong>Acentaları</strong><br />

<strong>Birliği</strong> (TÜRSAB),<br />

Hannover-Messe<br />

International İstanbul<br />

ve İzmir Fuarcılık Hizmetleri<br />

(İZFAŞ) işbirliğiyle düzenlenen<br />

Travel Turkey İzmir Turizm Fuar<br />

ve Konferansı’nın dördüncüsü<br />

9-12 Aralık 2010 tarihleri arasında<br />

gerçekleştirildi.<br />

Fuarın açılış töreninin ardından<br />

Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın da<br />

katılımıyla, Çeşme Turistik Otelciler<br />

<strong>Birliği</strong>’nin (ÇEŞTOB) düzenlediği<br />

“İzmir ve Çeşme’nin Gelecekteki<br />

TOURISM MEETING IN İZMİR<br />

Travel Turkey fair this year was once again<br />

successfully concluded. Representatives of<br />

tourism sector were together in Kültürpark<br />

international fair area on 9-12 December 2010<br />

Organised with the cooperation of<br />

Turkish Travel Agents Association<br />

(TÜRSAB), Hannover- Messe<br />

International İstanbul and İzmir Fair<br />

Services (İZFAŞ), the fourth Travel<br />

Turkey İzmir Tourism Fair and<br />

Kültür ve Turizm<br />

Bakanı Ertuğrul<br />

Günay, Travel<br />

Turkey Fuarının<br />

açılış töreninde<br />

bir konuşma<br />

yaptı<br />

Culture and<br />

Tourism Minister<br />

Ertuğrul Günay<br />

made a speech<br />

at the opening<br />

ceremony of<br />

Travel Turkey Fair<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong><br />

5


TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy<br />

TÜRSAB Chairmen Başaran Ulusoy<br />

Yüzü” konulu bir toplantı izlendi.<br />

Aynı akşam Kültür ve Turizm<br />

Bakanlığı himayesinde fuara katılan<br />

yabancı konuk seyahat acenteleri<br />

ve turizm basını onuruna Hilton<br />

İzmir Oteli’nde verilen “Hoşgeldiniz<br />

Kokteyli” ise sektör temsilcilerinin<br />

keyifli dakikalar geçirmesini<br />

sağladı.<br />

Açılış töreni<br />

Fuarın açılış töreninde Kültür ve<br />

Turizm Bakanı Ertuğrul Günay,<br />

TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy,<br />

İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem<br />

Demirtaş, İzmir Büyükşehir<br />

Belediye Başkan Vekili Sırrı<br />

Aydoğan, Ordu Valisi Orhan<br />

Düzgün, Osmaniye Valisi Celalettin<br />

Cerrah, İzmir Valisi Mustafa Cahit<br />

Kıraç ve KKTC Turizm, Çevre ve<br />

Kültür Bakanı Kemal Dürüst birer<br />

konuşma yaptı.<br />

Turizm dünyayı dönüştürüyor<br />

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul<br />

Günay konuşmasında <strong>Türkiye</strong>’nin<br />

önümüzdeki beş yıl içinde turizm<br />

alanında dünyada ilk beşe<br />

girmesini hedeflediklerini belirtti<br />

ve “Turizm sayesinde yöreler,<br />

şehirler, toplumlar, ülkeler,<br />

devletler birbiriyle tanışıyor. Turizm<br />

bir toplumsal dönüşüm vesilesi.<br />

21. yüzyılı kurtaracak, dünyayı<br />

güzelleştirecek olan proje bence<br />

turizmdir. Turizmciler insanlığın<br />

barışını inşa ediyorlar” sözleriyle<br />

turizmin önemini vurguladı.<br />

<strong>2011</strong> KKTC’nin yılı olacak<br />

KKTC Turizm, Çevre ve Kültür<br />

Bakanı Kemal Dürüst ise<br />

konuşmasında <strong>Türkiye</strong>’nin<br />

kendilerine sağladığı olanaklardan<br />

ve KKTC’deki Osmanlı izlerinden<br />

söz ettikten sonra, <strong>2011</strong> yılını<br />

<strong>Türkiye</strong> Cumhuriyeti’nde KKTC<br />

yılı ilan etme kararının alındığı<br />

haberini verdi.<br />

Başaran Ulusoy’dan<br />

fuar alanı talebi<br />

TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy,<br />

İzmir ve Ege Bölgesi’ne hak ettiği<br />

değerin verilmeye çalışıldığını,<br />

bölgedeki kültür değerlerinin<br />

canlandırıldığını vurgulayarak,<br />

bir sonraki fuarın Gaziemir’deki<br />

yeni fuar alanında yapılması<br />

konusundaki talebini dile getirdi.<br />

Kuşadası’ndaki kongre merkezinin<br />

de Ege’nin çehresini değiştireceğini<br />

belirterek, destekleri için Valilik ve<br />

Bakanlığa teşekkür eden Ulusoy,<br />

“Burada belediye başkanına büyük<br />

iş düşüyor; başkan inşallah büyük<br />

salonlar tahsis eder” dedi.<br />

Kalkınmanın temel ayağı<br />

İTO Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Ekrem Demirtaş, her çeşit turizmi<br />

hedeflediklerini ancak kruvaziyer<br />

Conference took place on 9 th – 12 th<br />

December 2010.<br />

The opening of the fair was followed by<br />

a meeting with the theme of “İzmir and<br />

Çeşme’s face in the future” which was<br />

organized by Çeşme Touristic Hoteliers<br />

Association (ÇEŞTOB) and attended by<br />

the Culture Minister Ertuğrul Günay.<br />

“Welcome Cocktail” given in honour<br />

of visiting foreign travel agents and<br />

tourism press at Hilton İzmir Hotel in<br />

the same evening provided pleasant<br />

moments for representatives of the<br />

sector.<br />

The opening ceremony<br />

Culture and Tourism Minister Ertuğrul<br />

Günay, TÜRSAB Chairman Başaran<br />

Ulusoy, İzmir Chamber of Commerce<br />

Chairman Ekrem Demirtaş, İzmir<br />

Metropolitan Deputy Mayor Sırrı<br />

Aydoğan, Governor of Ordu Orhan<br />

Düzgün, Governor of Osmaniye<br />

Celalettin Cerrah, Governor of İzmir<br />

Mustafa Cahit Kıraç and TRNC<br />

Tourism, Environment and Culture<br />

Minister Kemal Dürüst each made a<br />

speech at the opening ceremony of the<br />

fair.<br />

Tourism is transforming the world<br />

At his speech, Culture and Tourism<br />

Minister Ertuğrul Günay stated that<br />

Turkey was aiming to be one of the top<br />

five countries in the field of tourism<br />

during the next five years and further<br />

reinstated the importance of tourism<br />

by saying “Thanks to tourism, regions,<br />

cities, societies, countries, states are<br />

getting together. Tourism is a means<br />

of social transformation. For me,<br />

the project that will salvage the 21 st<br />

century and make the world a better<br />

place is tourism. Tourism professionals<br />

are building the peace for humanity”<br />

<strong>2011</strong> will be the year of TRNC<br />

(Turkish Republic of Northern<br />

Cyprus)<br />

After talking about resources Turkey<br />

provided for them and traces of<br />

Ottoman in TRNC in his speech, TRNC<br />

Tourism, Environment and Culture<br />

Minister Kemal Dürüst delivered the<br />

news that <strong>2011</strong> was declared the year<br />

of TRNC in Turkish Republic.<br />

Başaran Ulusoy’s exhibition space<br />

request<br />

TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoy<br />

emphasized that İzmir and the Aegean<br />

region were deservedly valued while<br />

the region’s cultural assets kept alive<br />

and he made the plea that the next fair<br />

should be held in the new exhibition<br />

centre in Gaziemir. Talking about how<br />

Kuşadası congress centre will change<br />

the face of the Aegean region, Ulusoy<br />

thanked the governorship and the<br />

Ministry and said “The Mayor has a<br />

great responsibility here; hopefully the<br />

mayor will allocate large halls”.<br />

Main pillars of development<br />

Chairman of the board of İzmir<br />

Chamber of Commerce Ekrem Demirtaş<br />

emphasized that all types of tourism<br />

was targeted by İzmir but cruise ship<br />

tourism had a special importance.<br />

He talked about his hope of adding a<br />

cruise ship hall in next year’s exhibition<br />

should the space problem resolved.<br />

İzmir Metropolitan Deputy Mayor<br />

Sırrı Aydoğan stated that tourism was<br />

the main pillar of local development<br />

targets and that planning of Yarımada<br />

and İnciraltı districts carried special<br />

importance.<br />

Together in tourism summit<br />

Following the opening of Travel Turkey<br />

6<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


TÜRSAB standı, fuarda ilgi gören<br />

stantlar arasındaydı<br />

TÜRSAB stand was among the popular<br />

stands at the fair<br />

Fair in Kültürpark International Fair<br />

Area was the Tourism Summit. The<br />

summit was attended by Culture and<br />

Tourism Minister Ertuğrul Günay,<br />

Governor of İzmir Cahit Kıraç,<br />

the ministry bureaucrats, İzmir<br />

Metropolitan Mayor Aziz Kocaoğlu,<br />

mayors of towns involved in tourism,<br />

representatives of chambers,<br />

associations and organizations involved<br />

in tourism, authorities of companies<br />

active in tourism and hotel sector,<br />

representatives of nongovernmental<br />

organizations.<br />

turizmine özel bir önem verildiğini<br />

vurgulayarak, önümüzdeki yıl<br />

yapılacak fuarda yer sorununun<br />

kalmaması halinde kruvaziyer<br />

holünün de fuara eklenmesini umut<br />

ettiğini söyledi. İzmir Büyükşehir<br />

Belediye Başkan Yardımcısı Sırrı<br />

Aydoğan da yerelde kalkınma<br />

hedefinin en temel ayağının turizm<br />

olduğunu vurgulayarak, özellikle<br />

Yarımada ve İnciraltı bölgesinin<br />

planlanmasının büyük önem<br />

taşıdığını kaydetti.<br />

Turizm zirvesinde bir arada<br />

Kültürpark Uluslararası Fuar<br />

Alanı’nda Travel Turkey Fuarı’nın<br />

açılışının ardından Turizm Zirvesi<br />

gerçekleştirildi. Zirveye Kültür ve<br />

Turizm Bakanı Ertuğrul Günay,<br />

İzmir Valisi Cahit Kıraç, bakanlık<br />

bürokratları, İzmir Büyükşehir<br />

Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu,<br />

ilçe belediye başkanları, turizmle<br />

ilgili oda, dernek ve kuruluşların<br />

temsilcileri, turizm ve otelcilik<br />

sektöründe faaliyet gösteren<br />

firmaların yetkilileri ve sivil toplum<br />

kuruluşlarının temsilcileri katıldı.<br />

Uluslararası bir buluşma<br />

Fuarın bu yılki partner illeri Ordu,<br />

Osmaniye ve Hırvatistan’ın başkenti<br />

Zagreb oldu.<br />

Bu yıl Yunan Adaları da Travel<br />

Turkey İzmir’e büyük ilgi gösterdi.<br />

Midilli, Sakız, Samos adalarından<br />

çok sayıda firmanın yer aldığı<br />

fuara, Tunus, Suriye, Hırvatistan,<br />

Güney Afrika, Etiyopya, Almanya,<br />

Kosova, Makedonya, KKTC, Irak,<br />

İtalya, Ürdün, Mısır ve İngiltere’den<br />

de birçok firma katıldı.<br />

“Hosted Buyer” programı<br />

Travel Turkey İzmir 2010 Turizm<br />

fuarı kapsamında Yunanistan,<br />

İspanya, Hırvatistan, Karadağ,<br />

Kosova, Rusya, İtalya, Filistin,<br />

Ürdün, Mısır, Bosna Hersek, Birleşik<br />

Arap Emirlikleri ve İran’da faaliyet<br />

gösteren seyahat acentelerinden<br />

satın alıcılar ile turizm basını<br />

“Hosted Buyer Programı” adı<br />

altında katılımcı firmalarla işbirliği<br />

yapmak üzere fuarda çeşitli<br />

etkinliklerde bir araya geldi.<br />

An international meeting<br />

Partner cities of this year’s fair were<br />

Ordu, Osmaniye and the capital of<br />

Croatia, Zagreb. Greek islands also<br />

showed great interest in this year’s<br />

fair. The fair included many companies<br />

from the islands of Lesvos, Ios, Samos<br />

as well as numerous companies from<br />

Tunisia, Syria, Croatia, South Africa,<br />

Ethiopia, Germany, Kosovo, Macedonia,<br />

TRNC, Iraq, Italy, Jordan, Egypt and<br />

England.<br />

“Hosted Buyer” program<br />

Within the context of Travel Turkey<br />

İzmir 2010, buyers of travel agents<br />

active in Greece, Spain, Croatia,<br />

Montenegro, Kosovo, Russia, Italy,<br />

Palestine, Jordan, Egypt, Bosnia-<br />

Herzegovina, United Arab Emirates<br />

and Iran met with tourism press<br />

during many different events under the<br />

heading of “Hosted Buyer Program” in<br />

order to cooperate with participating<br />

companies.<br />

Travel Turkey fuarından çeşitli<br />

görüntüler<br />

Scenes from Travel Turkey fair<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong><br />

7


TARİH<br />

history<br />

ŞEHİR GİBİ BİR ÇARŞI<br />

Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra yaptırdığı Kapalıçarşı<br />

550. yaşını kutlamaya hazırlanıyor. Bugüne kadar yolunuz hiç düşmemişse<br />

de, defalarca gitmiş olsanız da bu benzersiz yapıyı ziyaret edip doğum<br />

gününü kutlayın. Ama gitmeden önce mutlaka bu yazıyı okuyun<br />

2 Aylin Şen Rasim Konyar<br />

8<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


Aralık ayının son<br />

günlerinden<br />

birinde, yani<br />

2010’u uğurlarken<br />

Kapalıçarşı’da bir konser vardı.<br />

Kentin önde gelen isimlerinin,<br />

sanatçıların ve elbette<br />

Kapalıçarşı esnafının izlediği<br />

konser, piyanist Tuluyhan<br />

Uğurlu’nun “Sonsuza Kadar<br />

İstanbul” albümünün galasıydı.<br />

Etkinlik mekânı gelişigüzel<br />

bir seçim değildi. Kapalıçarşı<br />

550. yaşını kutlamaya<br />

hazırlanıyordu.<br />

Aslında Kapalıçarşı’nın temeli<br />

1461 yılında atıldı. Ama<br />

kutlamaya İstanbul’un Kültür<br />

Başkenti unvanını terk etmeden<br />

önce başlanması için olsa gerek,<br />

etkinlik 2010 sonuna alındı.<br />

Elbette ilk olsa da son etkinlik<br />

olmayacak bu. <strong>2011</strong> boyunca<br />

Kapalıçarşı kâh gündelik<br />

telaşıyla kâh özel buluşmalarla<br />

550. yaşını kutlayacak.<br />

Özellikle Ortadoğu’da<br />

hemen her başkente bir<br />

benzeri yapılan bu muazzam<br />

yapı, meraklısıyla sırlarını<br />

paylaşacak.<br />

Devasa rakamlar<br />

Kapalıçarşı’yı anlatmaya<br />

herhalde rakamlarla başlamak<br />

gerekir, çünkü 45 bin<br />

metrekare üzerine kuruludur.<br />

64 sokağı ve binlerce<br />

dükkânıyla çarşıdan çok bir<br />

şehri andırır.<br />

Zaten Fatih Sultan Mehmet’in<br />

İstanbul’u “kendi şehri” yapma<br />

hedefinin de en önemli<br />

adımlarından biridir. Onun<br />

talimatıyla inşa ettirilmiştir.<br />

Bugünkü haline oranla<br />

mütevazı ölçüler taşıyan çarşı<br />

giderek genişlemiş ve özellikle<br />

Kanuni Sultan Süleyman<br />

döneminde gerçek bir şehre<br />

dönüşmüştür. Günümüze tümü<br />

ulaşamasa da, o şehrin içine 5<br />

A BAZAAR LIKE A CITY<br />

The Grand Bazaar, built by Fatih Sultan Mehmet (The Conquerer) after the<br />

conquest of İstanbul is getting ready to celebrate its 550 th anniversary.<br />

If you have not had the chance so far, or had done so many many times,<br />

visit this unique place and celebrate its birthday. But before you visit,<br />

make sure you read this article<br />

In one of the last few days of<br />

December as we were getting ready<br />

to say goodbye to 2010, a concert<br />

took place in the Grand Bazaar.<br />

Watched by the prominent names<br />

of the city, artists and naturally,<br />

the Grand Bazaar tradesmen, the<br />

concert by pianist Tuluyhan Uğurlu<br />

was the gala concert for “Sonsuza<br />

Kadar İstanbul” (İstanbul till<br />

eternity) album.<br />

In fact, it was the foundations of the<br />

Grand Bazaar that was laid in 1461.<br />

But the event was started at the end<br />

of year 2010, perhaps to start the<br />

celebrations before İstanbul handed<br />

over the title of Culture Capital. This<br />

maybe the first event but it certainly<br />

won’t be the last. Throughout <strong>2011</strong><br />

the Grand Bazaar will celebrate its<br />

550 th anniversary with sometimes<br />

daily hubbub and other times with<br />

special meetings.<br />

This magnificent structure, copies<br />

of which have been built in almost<br />

every capital in the Middle East,<br />

especially will share its secrets with<br />

people curious about it.<br />

Giant numbers<br />

It is best to start talking about<br />

the Grand Bazaar with numbers,<br />

Kapalıçarşı 1461 yılından bu yana İstanbul’da alışverişin kalbi<br />

Grand Bazaar is the shopping heart of İstanbul since 1461<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong><br />

9


cami, 1 okul, 7 çeşme, 10 kuyu,<br />

1 şadırvan, 1 hamam, 2 lokanta<br />

ve 17 han yapılmıştır.<br />

Bu yapıların çok büyük bölümü,<br />

1651 yılındaki büyük yangından<br />

başlayarak 20 kadar yangın ve<br />

deprem nedeniyle yıkıldı, harap<br />

oldu. Ancak her şeye rağmen<br />

Çarşı görkeminden hiçbir şey<br />

kaybetmedi. 3500’ün üzerinde<br />

dükkânla 21. yüzyılı da görmeyi<br />

başardı.<br />

Tuğcular yaşamıyor ama...<br />

Bu muazzam çarşı, aynı<br />

zamanda mimari ve idari açıdan<br />

da incelemeye değiyor; zira<br />

daha baştan bütün dükkânların<br />

genişliği aynı tutulmuştu. Bir<br />

labirenti andırsa da sokakları<br />

müthiş bir düzenle birbirine<br />

bağlanırdı. O sokakların hemen<br />

her birinde de ayrı bir mesleğin,<br />

ürünün loncası yer alırdı. Bir<br />

sokakta yorgancıları görürdünüz,<br />

yanı başındaki sokakta terlikçiler<br />

müşteri beklerdi. Aynacılar<br />

sokağından kumaşçılara<br />

geçilirdi; oradan da fesçilere!<br />

O mesleklerden bazıları bugün<br />

unutulup gitti, tarihe karıştı.<br />

Ama yüzyıllarca önce sokaklara<br />

verilen isimler bugün hâlâ<br />

kullanılıyor. Serpuççular,<br />

Takkeciler, Tuğcular,<br />

Kapalıçarşı<br />

because founded over 45 thousand<br />

square meters area with 64<br />

alleys and thousands of shops<br />

it is reminiscent of a city. It was<br />

an important step in Mehmet the<br />

Conqueror’s target to make İstanbul<br />

“his own city”. It was built by his<br />

instructions. Built in a modest scale<br />

compared to today, the bazaar was<br />

extended and turned into a real city<br />

during the reign of Süleyman the<br />

Magnificent. While not all of them<br />

survived to today, 5 mosques, 1<br />

school, 7 fountains, 10 water-wells,<br />

1 large fountain, 1 Turkish bath, 2<br />

restaurants and 17 inns have been<br />

built.<br />

Most of these buildings have been<br />

destroyed after a number of fires<br />

and earthquakes, first of which<br />

was in 1651. But despite all this,<br />

the bazaar never lost its splendour.<br />

It survived successfully into 21 st<br />

century with over 3500 shops.<br />

Brigadiers do not live any<br />

longer but...<br />

This splendid bazaar is also worth<br />

to study from architectural and<br />

management angles; because<br />

from the beginning all shops<br />

were designed to be same size.<br />

Despite resembling a labyrinth, all<br />

streets were linked in an amazing<br />

order. There would be a separate<br />

craftsmanship,<br />

a separate<br />

guild in each of<br />

those streets.<br />

In one street<br />

you would<br />

see quilons,<br />

while on the<br />

next street<br />

clog makers<br />

would await<br />

customers. A<br />

passage from<br />

the street of<br />

mirror makers<br />

would lead to<br />

fabric sellers;<br />

and from<br />

there onto fez<br />

makers!<br />

Some of those<br />

guilds have<br />

been forgotten<br />

and lost<br />

today, became<br />

history. But the<br />

names given<br />

to the streets<br />

hundreds of years ago are still in<br />

use today. Serpuççular, Takkeciler,<br />

Tuğcular, Yağlıkçılar and many<br />

streets take visitors on a journey<br />

into history. Just as they did for<br />

550 years...<br />

The Grand Bazaar witnessed an<br />

Grandbazaar<br />

Giyilmemiş çamaşırlar nasıl kokar<br />

bilirsin,<br />

Sandık odalarında;<br />

Senin de dükkânın öyle kokar işte.<br />

Ablamı tanımazsın,<br />

Hürriyette gelin olacaktı, yaşasaydı;<br />

Bu teller onun telleri,<br />

Bu duvak onun duvağı işte.<br />

Ya bu çamurdaki kadınlar?<br />

Bu mavi mavi,<br />

Bu yeşil yeşil fistanlı...<br />

Geceleri de ayakta mı dururlar böyle?<br />

Ya bu pembezar gömlek?<br />

Onun da bir hikâyesi yok mu?<br />

Kapalı Çarşı deyip geçme;<br />

Kapalı Çarşı,<br />

Kapalı kutu<br />

Orhan Veli Kanık<br />

You know how unwashed clothes smell,<br />

In chest rooms;<br />

That’s how your shop smells.<br />

You don’t know my sister,<br />

Had she lived, she was going to be a bride<br />

at liberty;<br />

These threads are her threads,<br />

This veil is her veil.<br />

But these women in mud?<br />

These colourful blue,<br />

These colourful green dresses...<br />

Do they stand like this at nights too?<br />

How about this pink shirt?<br />

Doesn’t it also have a story?<br />

Don’t just say Grand Bazaar in passing;<br />

Grand Bazaar<br />

Secretive box<br />

Orhan Veli Kanık<br />

10 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


Yağlıkçılar ve daha pek çok<br />

sokak, ziyaretçilerini geçmişe<br />

götürüyor. Tıpkı 550 yıldır<br />

olduğu gibi...<br />

Kapalıçarşı her dönemde<br />

inanılmaz bir insan akışına<br />

sahne oldu, çünkü ekonominin<br />

kalbi orada atardı. Bu nedenle<br />

de idari yönetim titizlikle<br />

işlerdi. Her ürünün fiyatı<br />

loncalar tarafından sıkı sıkıya<br />

denetlenirdi. Hiçbir esnaf<br />

o fiyatın üzerine çıkamazdı;<br />

hatta ürününü dükkânının<br />

önünde sergileyip müşteri<br />

çalamazdı. Değerli kumaşlar...<br />

Mücevherat... Silah... Antika<br />

eşya... İstanbullular kimi<br />

zaman almak için gelirdi,<br />

kimi zaman da satmak için.<br />

Dahası, dönemin zenginleri<br />

mücevherlerini, kürklerini<br />

çarşıdaki kasalarda muhafaza<br />

ederdi. Devlet hazinesinin bir<br />

bölümü de yine o kasalarda<br />

tutulurdu. Kısacası Kapalıçarşı<br />

eski İstanbul’da hayatın<br />

merkeziydi. Yüzyıllar boyunca<br />

da öyle kaldı.<br />

Günde 300 bin kişi<br />

Günümüzde ekonominin nabzı<br />

İstanbul’un değişik köşelerinde<br />

atsa da, Kapalıçarşı hâlâ bir<br />

cazibe merkezi. Üstelik geçmiş<br />

yüzyıllardan farklı olarak, artık<br />

o kalabalığa dünyanın her<br />

köşesinden gelmiş insanlar,<br />

turistler karışıyor.<br />

Mevsime ya da duruma göre<br />

değişse de “günde” 300 ila 500<br />

bin kişi çarşıyı ziyaret ediyor.<br />

Geziyor, alışveriş yapıyor.<br />

Yaklaşık 20 bin kişi de çalışıyor.<br />

Sayıları çok fazla olmasa da, o<br />

çalışanlar arasında dükkânın<br />

tapusunu elinde bulunduranlara<br />

rastlanıyor. Bu, ailelerinin en<br />

az 3-4 kuşaktır Kapalıçarşı’da<br />

esnaflık yaptığı anlamına<br />

geliyor. Ve elbette bambaşka<br />

bir paye veriyor.<br />

Ama elbette, en büyük paye<br />

İstanbul’a ait. Kapalıçarşı<br />

gibi benzersiz bir yapıta<br />

sahip olduğu için... Onu<br />

550 yıl öncesinden bugüne<br />

taşıyabildiği için... Doğum<br />

günü kutlu olsun!<br />

amazing flow of people throughout<br />

its history as the heart of the<br />

economy was beating there. This is<br />

why the local management would<br />

work thoroughly.<br />

Price of every product sold would<br />

often be inspected by the chambers.<br />

No tradesmen would go above the<br />

prices set by the chamber; In fact,<br />

they weren’t even allowed to display<br />

their goods in front of their shops in<br />

order to attract customers. Valuable<br />

fabrics... Jewellery... Guns... Antique<br />

goods... Sometimes İstanbulites<br />

would arrive to sell and sometimes<br />

to buy. Furthermore, Wealthy people<br />

of the time would keep their precious<br />

jewellery, fur coats in safes in the<br />

bazaar. Part of the state treasure<br />

was also kept in those safes. In<br />

short, the Grand Bazaar was the<br />

centre of life in old İstanbul. And<br />

stayed that way for hundreds of<br />

years.<br />

300 thousand visitors a day<br />

Although city’s pulse beats in<br />

different corners of the city today,<br />

Grand Bazaar is still a centre of<br />

attraction. Moreover, the crowds are<br />

mixed with people from every corner<br />

of the world, unlike in the past<br />

centuries.<br />

Allowing for seasonal and<br />

situational variances, around 300<br />

to 500 thousand visitors visit<br />

the bazaar “daily”. They wonder<br />

around and shop. Almost 20<br />

thousand people work there. Despite<br />

numbering only a few, you can still<br />

find people in the bazaar who own<br />

the deeds to their shops. This means<br />

that those families have been in<br />

Grand Bazaar for 3-4 generations.<br />

And naturally this gives them a<br />

different honour.<br />

But the biggest honour belongs to<br />

İstanbul. Because it possesses a<br />

unique building which is the Grand<br />

Bazaar... As it has been able to<br />

carry it from 550 years ago to<br />

today... Happy birthday!<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 11


GEZİ<br />

travel<br />

renkli çöller ülkesi:<br />

ÜRDÜN<br />

Uçsuz bucaksız taş çölleri... Kayalara oyulmuş masalsı kentler...<br />

Roma İmparatorluğu kalıntıları... Haçlı Seferleri’nden kalma kaleler...<br />

Görkemli Camiler... Tek tanrılı üç dinin kutsal toprakları üzerinde kurulu<br />

en eski ülkelerden biri...<br />

2 Ayşim Alpman<br />

The land of colourful deserts: JORDAN<br />

Endless rocky deserts... Fairytale cities carved into rocks... Ruins from the Roman Empire...<br />

Crusaders Castles... Splendid Mosques... One of the oldest countries founded over the holy<br />

ground of three monotheistic religions...<br />

Gülkurusu renginde kayalara oyulmuş<br />

Petra antik kenti Ürdün’ün en önemli<br />

tarihi ve turistik hazinesi...<br />

Rose coloured Petra antique city carved<br />

into rocks is the most important and<br />

touristic treasure of Jordan<br />

12 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


Üzerinde kurulduğu<br />

topraklar insanlık<br />

tarihinin en<br />

eski yerleşim<br />

merkezlerinden biri ama<br />

Ürdün’ün bağımsız devlet olarak<br />

geçmişi sadece 65 yıla dayanıyor.<br />

1946 yılında Londra Antlaşması<br />

ile sınırları masa başında çizilen<br />

Ürdün’de 400 yıllık Osmanlı<br />

idaresinin izlerine de rastlanıyor.<br />

Bugün hâlâ kullanılmakta olan<br />

Hicaz demiryolu bunlardan biri.<br />

Beyaz Şehir Amman<br />

Yedi tepe üzerine kurulu<br />

başkent Amman, eski ve yeninin<br />

karışımıyla, çöl ve verimli Ürdün<br />

Vadisi arasında oluşuyla tezatları<br />

yansıtıyor. Kentin eski bölümü<br />

geçmişle iç içe yaşarken, yeni<br />

kentte modern binalar, lüks<br />

oteller, şık restoranlar, sanat<br />

galerileri ve butikler yer alıyor.<br />

Kentin en turistik yerleri, yüzyıllar<br />

öncesinden hem askeri hem de<br />

dini miraslar barındıran Citadel<br />

Tepesi ve bugün bile bazı kültürel<br />

etkinlikler için kullanılan 6 bin<br />

kişilik amfitiyatrosu… En dikkat<br />

çekici özelliklerinden biri ise<br />

bütün binaların beyaz renkli<br />

yerel bir taşla kaplı olması. Şehir<br />

yönetiminin zorunlu kıldığı bu<br />

uygulama Amman’a “beyaz şehir”<br />

unvanını kazandırmış.<br />

Açık Hava Müzesi<br />

Yaklaşık 125 bin kayıt altına<br />

alınmış arkeolojik bölgesi, Musa<br />

Vadisi, Ceraş ve Petra gibi antik<br />

kentlerin yanı sıra Kızıldeniz’in<br />

kuzey ucunda yer alan Akabe<br />

Körfezi ve dünyanın en alçak gölü<br />

olan Ölü Deniz’deki kıyılarıyla<br />

Ürdün, son yıllarda giderek<br />

Ortadoğu’nun en cazip turizm<br />

merkezlerinden biri haline<br />

geliyor.<br />

Gülkurusu rengi kayıp şehir<br />

1812 yılında İsviçreli macerasever<br />

bir gezgin, Johann Burckhardt,<br />

Bedevi giysileri içinde at sırtında<br />

Ürdün çöllerini keşfe çıkar.<br />

Ölü Deniz ile Akabe Körfezi<br />

arasındaki uçsuz bucaksız çölün<br />

kıyısında gül rengi kayalara<br />

oyulmuş antik bir kent bulan<br />

Burckhardt, Petra’yı yüzlerce yıl<br />

süren uykusundan uyandıran kâşif<br />

olarak tarihe geçti. Bundan sonra<br />

Petra sadece arkeologların ilgi<br />

alanında kalmamış, birçok filme<br />

The territory where Jordan is<br />

established is one of the oldest<br />

settlements in the history of humanity<br />

but as an independent state, Jordan’s<br />

past only goes back for 65 years.<br />

Traces of 400 years of Ottoman<br />

administration are found in Jordan<br />

whose borders were determined with<br />

London Agreement in 1946. Hejaz<br />

railway which is still in use today is one<br />

of those traces.<br />

White City Amman Situated over seven<br />

hills, Capital Amman reflects contrasts<br />

with the mixture of old and new and<br />

by being in Jordan Valley, desert and<br />

fertile.<br />

While the old parts of the city still<br />

nested in with the past, new city has<br />

modern buildings, luxurious hotels,<br />

smart restaurants, art galleries and<br />

boutiques.<br />

Best touristic sites of the city are Citadel<br />

Hill which houses military and religious<br />

heritages from centuries ago and 6<br />

thousand capacity amphitheatre which<br />

is still used for performances today...<br />

One of the most eye catching feature is<br />

the fact that all buildings are cladded<br />

with white stone. This practice, enforced<br />

by the local authority, has won Amman<br />

the title of “white city”.<br />

Open Air Museum<br />

Famous with almost 125 thousand<br />

registered archaeological sites, with<br />

antique cities such as Mosses Valley,<br />

Ceraş and Petra as well as Aqaba gulf<br />

on Red Sea and the Dead Sea below<br />

sea level, Jordan is fast becoming<br />

an attractive centre of tourism in the<br />

Middle East.<br />

Rose coloured lost city...<br />

In 1812, Johann Burckhardt, An<br />

adventure loving Swiss traveller sets of<br />

wearing Bedouin clothing to discover<br />

the deserts of Jordan. Discovering an<br />

antique city carved into rose coloured<br />

rocks on the outskirts of an immense<br />

desert between Dead Sea and Aqaba<br />

Gulf, Burckhardt’s name is written<br />

into history as the discoverer who<br />

woke Petra from its centuries long<br />

sleep. After that, Petra not only was<br />

interesting archaeologists but also<br />

formed the background for many<br />

movies. Most popular of these are the<br />

adventures of the adventurer, soldier<br />

and archaeologist professor Indiana<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 13


de dekor teşkil etmişti. Bunlardan<br />

en ünlüsü maceraperest, asker<br />

ve arkeolog Indiana Jones’un<br />

maceraları…<br />

Bugün Ürdün’ün en önemli<br />

tarihi hazinesi olan Petra,1985<br />

yılında UNESCO tarafından<br />

Dünya Kültürel Mirası listesine<br />

dahil edilmiş, 2007’de de Çin<br />

Seddi, Brezilya’daki Kurtarıcı<br />

İsa heykeli, Peru’daki Machu<br />

Picchu antik kenti, Meksika’daki<br />

Chichen Itza Piramidi, Roma’daki<br />

Kolezyum ve Hindistan’daki<br />

Tac Mahal ile birlikte Dünyanın<br />

Yeni Yedi Harikası’ndan biri<br />

olarak seçilmişti. Petra’nın ilk<br />

yerleşim tarihi kesin olarak tespit<br />

edilmemişse de, MÖ 400 ile MS<br />

106 yılları arasında Nebatilere<br />

başkentlik yaptığı biliniyor. MÖ 4.<br />

yüzyılda bütün Mezopotamya’yı<br />

tehdit eden Perslerden kaçan<br />

Nebatiler, ulaşılması çok zor olan<br />

Musa Vadisi’ne sığınıp tapınakları,<br />

sarayları ve mezarlarıyla kayalara<br />

oyulmuş bu antik kenti inşa<br />

etmiş. Putperestlikleri ile bilinen<br />

bu topluluk, tanrıları Duşara için<br />

dev tapınaklar yapmış. Petra ile<br />

ilgili Ürdün’deki yaygın kanı ise<br />

Kuran’ı Kerim’de yok edildiği<br />

bildirilen kavimlerden Semud’un<br />

yurdu olduğu yönünde.<br />

Gri-sarı bir geçit<br />

Yaklaşık 100 kilometrekare<br />

alana yayılan Petra antik kentini<br />

hakkıyla gezmek, tüm tepelerine<br />

tırmanıp tüm vadilerinde<br />

yürümek için en az dört beş<br />

gün gerekiyor. Şehri “şöyle bir<br />

gezmek” bile birkaç gün alabilir.<br />

Petra’nın merkezine yaklaşık<br />

iki kilometrelik dar bir geçitten<br />

giriliyor. Büyük bir kaya<br />

masifinin tektonik hareketler<br />

sonucu yarılmasıyla oluşan bu<br />

koridorda kayaların yüksekliği<br />

zaman zaman 300 metreyi<br />

buluyor. Griler ile sarıların<br />

birbirine karıştığı karanlık geçitin<br />

bitiminde kayalara dantel gibi<br />

oyulmuş, yüksekliği 40 metreyi<br />

bulan sütunlu bir yapı karşılıyor<br />

ziyaretçileri. “Hazine” olarak<br />

bilinen bu yapı, adını korsanların<br />

buraya define sakladığını anlatan<br />

19. yüzyıl hikâyelerinden almış,<br />

Beyaz şehir Amman<br />

White city Amman<br />

ancak aslında kentin en büyük<br />

bir anıt mezarı. Petra’da mutlaka<br />

görülmesi gereken yerlerin<br />

başında 5 bin kişilik antik tiyatro,<br />

Tiyatro Nekropolü diye bilinen<br />

mezarlık, şehrin merkezi sayılan<br />

sütunlu yol ve kentin en görkemli<br />

bölümlerinden biri olan, Nebati<br />

krallarının kırmızı kayalardaki<br />

görkemli mezarları geliyor.<br />

Gümüş renkli alçak göl<br />

Ürdün’ün bir başka turistik<br />

özelliği ise dünyanın en alçak<br />

gölüne ev sahipliği yapması.<br />

Ölü Deniz ya da Lut Gölü, deniz<br />

seviyesinden 400 metre aşağıda<br />

ve tuzlu, mineralli yapısıyla<br />

dünyada tek. İçinde hiçbir canlı<br />

yaşamadığı için bu isimle anılıyor.<br />

Su, içeriğindeki mineral ve<br />

tuzlar nedeniyle o kadar yoğun<br />

ki yüzmek neredeyse imkânsız;<br />

ama sırtüstü yatarak veya su<br />

içinde dik durarak kitap okumak<br />

mümkün. Ölü Deniz’in suyu<br />

neredeyse kış aylarında bile ılık.<br />

Rusya ve Avrupa’dan turistler<br />

fırsatı değerlendirip suyun keyfini<br />

çıkarıyor. Bu sudan çıktıktan<br />

sonra duş almazsanız bembeyaz<br />

bir tabaka teninizi kaplıyor.<br />

Su ve çamuru cilde gerçekten<br />

iyi geliyor. Ölü Deniz’in karşı<br />

yakasında kıyıları olan İsrail,<br />

gölün bu özelliklerinden oldukça<br />

yararlanıyor. Şimdi Ürdün de<br />

son yıllarda inşa edilen lüks<br />

uluslararası otelleriyle rekabete<br />

hız veriyor. Ayrıca gölün tedavi<br />

edici mineral ve tuzlarından<br />

elde edilen banyo tuzları ve<br />

kozmetik ürünleri ülke dışında<br />

alıcı buluyor. Sadece, ışıl ışıl<br />

parlayan gümüş rengi gölün<br />

üzerinden batan güneşin kızıllığını<br />

seyretmek için bile gitmeye değer<br />

Ölü Deniz’e…<br />

Mercan kenti Akabe<br />

Kızıldeniz’in kuzey kıyısındaki<br />

Akabe, özellikle konumu itibarıyla<br />

ilginç bir yer. Ürdün’ün denize<br />

Petra’nın en görkemli yapıtlarından<br />

“Hazine” adı verilen anıt mezar<br />

“The Treasury”, one of Petra’s most<br />

magnificent structures<br />

Jones... Becoming the most important<br />

historical treasure in Jordan today,<br />

Petra was included in the list of World<br />

Cultural Heritage list by UNESCO in<br />

1985 and was voted one of the new<br />

seven wonders of the world along<br />

with the Great Wall of China, Statue<br />

of Jesus the Saviour in Brazil, Machu<br />

Piccu antique city in Peru, Chichen Itza<br />

Pyramid in Mexico, Coliseum in Rome<br />

and Taj Mahal in India.<br />

Although the date of the first<br />

settlements in Petra has not been<br />

determined, it is known that it was the<br />

capital of Nabateans between 400 B.C.<br />

and 106 A.D.<br />

Leaving Mesopotamia as a result of<br />

threats from Persians in 4 th century<br />

B.C., Nabateans sought refuge in<br />

Moses Valley and with its temples,<br />

palaces and graves; they carved this<br />

city into rocks. Known to be pagan, this<br />

community built giant temples for their<br />

god Dushara.<br />

General belief in Jordan however is that<br />

Petra was the land of Semuds which is<br />

mentioned in the holy book of Koran as<br />

people who were destroyed.<br />

14 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


açılan tek limanı. İsrail, Mısır ve<br />

Suudi Arabistan’la çevrili, ama<br />

komşusu İsrail’in turistik şehri Elat<br />

yoldan geçen arabaların ışıkları<br />

görülecek kadar yakın. Ürdün’ün<br />

en önemli gelir kaynaklarından<br />

biri olan fosfat Akabe limanından<br />

ihraç ediliyor. Turistler açısından<br />

Akabe’nin en önemli özelliği,<br />

Kızıldeniz’deki mercan yatakları.<br />

Çok sayıda mercana ve parlak<br />

renkli balığa ev sahipliği yapan<br />

Kızıldeniz’e tüple veya şnorkelle<br />

dalmak için Akabe’ye gelen<br />

turistlerin sayısında artış bekleniyor.<br />

Bu tür sporları yapmayanlar için<br />

de altı camdan teknelerle tura<br />

çıkıp denizin içini ve mercanları<br />

izleme imkânı mevcut. Akabe’de de<br />

ülkenin diğer turistik merkezlerinde<br />

olduğu gibi lüks otel yapımına<br />

önem verilmiş. Kızıldeniz kıyısında<br />

şık oteller yan yana sıralanıyor.<br />

Mağaradaki şehitlerimiz<br />

Amman’a 20 kilometre uzaklıktaki<br />

eski başkent Salt’ta bulunan Türk<br />

Şehitliği, Ürdün’e giden Türklerin<br />

uğramadan geçemeyeceği bir yer.<br />

Burada Birinci Dünya Savaşı’nın<br />

son günlerinde Salt bölgesinde<br />

İngilizlere karşı savaşırken şehit<br />

düşen yaklaşık 300 Türk askeri için<br />

yapılan anıt mezarlar bulunuyor.<br />

Ortadoğu’daki topraklarını<br />

arka arkaya kaybeden Osmanlı<br />

çekilirken şehitlerini de geride<br />

bırakmış. Altmış küsür yıl sonra,<br />

Salt tepelerindeki bir mağarada<br />

çarpışarak ölen askerlerin arta kalan<br />

naaşları tesadüfen bulunmuş ve<br />

Ürdün’de görev yapan <strong>Türkiye</strong><br />

Cumhuriyeti Askeri Ateşeliği’nin<br />

girişimiyle şehitlik inşa edilmiş.<br />

Ölü Deniz’de günbatımı<br />

Sunset in Ölü Deniz<br />

Önceleri Petra antik kentinde yaşayan Bedeviler, bugün turist rehberliği yaparak geçimlerini sağlıyorlar<br />

Bedouins, who previously lived in Petra antique city, today earn their living as tourist guides<br />

A grey-yellow passage<br />

To visit Petra antique city spread over<br />

an area of 100 kilometres, to climb all<br />

its hills and walk all its valleys require<br />

at least four or five days. Even to visit<br />

the city “as part of a whistle stop tour”<br />

would take a few days.<br />

A narrow passageway, almost two<br />

kilometres long leads to centre<br />

of Petra. Created as a result of a<br />

rock mass, cracked after tectonic<br />

movements, the height of the rock face<br />

reach up to 300 meters in places. A<br />

40 meter high building with columns<br />

carved into the rock face like lace<br />

meets visitors at the end of this dark<br />

passageway where colours grey and<br />

yellow are mixed together. “Treasure”<br />

which is the name of this building<br />

derives its name from 19th century<br />

stories of pirates who used to hide<br />

their loot here. But in fact, the building<br />

is the biggest temple of the city.<br />

5 thousand capacity antique theatre,<br />

burial ground also known as Theatre<br />

Necropolis, columnar street considered<br />

to be the centre of the city, splendid<br />

graves of Nabatean kings in red rocks<br />

are among must-see places in Petra.<br />

Silver coloured low lake Another<br />

touristic feature of Jordan is that it is<br />

the host to world’s lowest elevation<br />

lake. The Dead Sea or the Salt Sea<br />

is 400 meter below sea level and is<br />

the world’s saltiest lake. It is known<br />

with this name as there are no living<br />

creatures in it. The water is so dense<br />

as a result of all the salt and minerals<br />

in it that it is almost impossible to<br />

swim; but it is possible to read a book<br />

while laying down or even standing up<br />

in water.<br />

The water of the Dead Sea is warm<br />

even in winter months. Russian and<br />

European tourists take advantage of<br />

this fact to enjoy the water. If you do<br />

not have a shower after coming out of<br />

this water your skin will be covered in<br />

a white layer. The water and the mud<br />

are really good for the skin.<br />

Israel on the opposite shores of the<br />

lake is already making use of this<br />

feature of the lake. Now Jordan is<br />

joining the competition with luxury<br />

international hotels built in the last<br />

few years. Bath salts and cosmetic<br />

products made from therapeutic<br />

minerals and salt from the lake is also<br />

marketed overseas.<br />

To watch the beautiful red sunset over<br />

the silver lake alone is reason enough<br />

to visit the Dead Sea...<br />

Aqaba, the city of corals<br />

Aqaba on the northern shores of the<br />

Red Sea is in an interesting location.<br />

It is the only port in Jordan. It is<br />

neighboured by Israel, Egypt and<br />

Saudi Arabia but the lights of Israeli<br />

city of Eilat are as close as lights of<br />

passing cars.<br />

Phosphate, one of Jordan’s most<br />

important exports is shipped out of<br />

Aqaba port.<br />

Most important aspect of Aqaba from<br />

a touristic point of view is the reefs<br />

in the Red Sea. Number of tourists<br />

visiting the Red Sea, host to several<br />

reefs and colourful fish, for diving and<br />

snorkelling holiday is expected to rise.<br />

There are glass bottom boats for those<br />

who can’t do these sports.<br />

Building of luxury hotels has also been<br />

deemed important in Aqaba as in other<br />

resorts of the country. Smart hotels<br />

are lining up both sides of the Red Sea.<br />

Our martyrs in the cave<br />

Turkish war cemetery in the city of<br />

Salt, old capital of Jordan, 20 kilometre<br />

from Amman is a must see for Turks<br />

visiting Jordan. There is a cenotaph<br />

here built for memories of 300 Turkish<br />

soldiers died in Salt region fighting<br />

against the British during the last few<br />

days of the First World War. Losing its<br />

territory in the Middle East one after<br />

the other, the Ottoman have left behind<br />

their martyrs when retreating. It was<br />

a coincidence when the dead bodies<br />

of Turkish soldiers died in the battle<br />

were discovered 60 years later and the<br />

martyrdom was built after the efforts<br />

of Military Attaché of Turkish Republic<br />

in Jordan.<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 15


TÜRSAB heyeti Ürdün Turizm<br />

Bakanı Zaid Goussous’un konuğu<br />

oldu<br />

TÜRSAB delegation was the guest<br />

of Jordan Tourism Minister<br />

Zaid Goussous<br />

TÜRSAB bu kez de Ürdün’de<br />

<strong>Türkiye</strong> ile Ürdün arasındaki<br />

turizm işbirliğini geliştirmek<br />

amacıyla Ürdün <strong>Seyahat</strong><br />

Acenteleri <strong>Birliği</strong>’nin<br />

(JSTA) davetiyle ve Türk<br />

Hava Yolları’nın katkısıyla<br />

gerçekleşen geziye TÜRSAB<br />

Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Başaran Ulusoy, Başkan<br />

Danışmanları Yusuf Duru ve<br />

Mustafa Özdoğan, TÜRSAB<br />

Marmaris Bölgesel Yürütme<br />

Kurulu Başkanı İsmail<br />

Özbozdağ, TÜRSAB Kurumsal<br />

İlişkiler Direktörü Ela Atakan<br />

ve TÜRSAB Başkan Asistanı<br />

Gülçin Şen katıldı. DEİK<br />

Bölge Koordinatörü Suzan<br />

Cailliau, acente temsilcileri ve<br />

basın mensupları da gezinin<br />

katılımcıları arasındaydı.<br />

<strong>Türkiye</strong> Cumhuriyeti<br />

Amman Büyükelçisi Dr.<br />

Ali Köprülü’nün elçilik<br />

rezidansında TÜRSAB heyeti<br />

şerefine verdiği davete Ürdün<br />

Turizm Bakanı Zaid J. Goussous<br />

ve turizmden sorumlu Senatör<br />

Akel E. Biltaji katıldı.<br />

Heyet daha sonra Ürdün<br />

Turizm Bakanı Zaid Goussous’u<br />

makamında ziyaret etti.<br />

Hem Ürdün Turizm Bakanı<br />

Zaid Goussous ile yapılan<br />

görüşmelerde, hem de JSTA<br />

ile yapılan toplantılarda<br />

iki ülke arasındaki turizm<br />

potansiyelinin daha da<br />

artırılması için projeler<br />

üretildi. Karşılıklı olarak turizm<br />

fuarlarına katılım, öğrenci<br />

değişimi, kültür, müzik, sanat,<br />

moda dallarında ülke tanıtım<br />

haftaları düzenlemek, inanç<br />

turizminde ortak rotalar<br />

oluşturmak, söz konusu<br />

projelerden sadece birkaçı.<br />

TÜRSAB is in<br />

Jordan this time<br />

The trip, realized with the<br />

support of Jordan Travel Agents<br />

Association (JSTA) and Turkish<br />

Airlines in order to improve<br />

tourism cooperation between<br />

Turkey and Jordan was joined<br />

by TÜRSAB Board Chairman<br />

Başaran Ulusoy, Advisors to<br />

Chairman Yusuf Duru and<br />

Mustafa Özdoğan, Türsab<br />

Marmaris Region Executive<br />

Committee Chairman İsmail<br />

Özbozdağ, TÜRSAB Corporate<br />

Relations Director Ela Atakan and<br />

TÜRSAB Chairman’s assistant<br />

Gülçin Şen. Also taking part on<br />

the trip were DEİK Regional<br />

Coordinator Suzan Cailliau,<br />

agency representatives and<br />

members of the press.<br />

The reception given in honour of<br />

TÜRSAB delegation by Turkish<br />

Republic Ambassador to Amman<br />

Dr. Ali Köprülü in his residency<br />

was attended by Jordan Tourism<br />

Minister Zaid. J. Goussous and<br />

Senator responsible for tourism<br />

Akel E. Biltaji.<br />

The delegation visited Jordan<br />

Tourism Minister Zaid Goussous<br />

in his office. Projects to increase<br />

tourism potential between<br />

two countries were created in<br />

meetings with Jordan Tourism<br />

Minister Zaid Goussous and also<br />

in meetings with JSTA. Mutual<br />

participations in tourism fairs,<br />

student exchanges, organizing<br />

country promotional weeks in<br />

culture, music, art, fashion,<br />

forming joint routes in faith<br />

tourism were some of the projects<br />

discussed.<br />

Türk turizmciler<br />

Ürdün’deki Türk<br />

Şehitliği’ni ziyaret<br />

etti<br />

Turkish tourism<br />

professionals visited<br />

Turkish war cemetery<br />

in Jordan<br />

16 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 17


SPOR<br />

spor<br />

DADAŞLAR<br />

YÜKSEKTEN UÇACAK<br />

Maskotu çift başlı kartal olan <strong>2011</strong> Erzurum Universiade Kış<br />

Oyunları 27 <strong>Ocak</strong> günü başlıyor. Erzurum, yöneticisiyle ve halkıyla<br />

hazırlandığı Oyunlar için artık hazır; hatta daha şimdiden<br />

“Olimpiyat şehri olacağız” diyor<br />

2 Aylin Şen<br />

DADAŞ* WILL BE FLYING HIGH<br />

<strong>2011</strong> Erzurum Universiade Winter Games with a double headed eagle as the mascot<br />

opens on 27 January 2010. Erzurum is now ready for the games after preparing<br />

together with its folk and the administrators of the city; in fact, it’s already saying that<br />

“We will be an Olympic city”<br />

*An affectionate<br />

expression for comrade<br />

or brother in Erzurum<br />

area<br />

18 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


Çift başlı kartal<br />

havalanacak, Erzurum<br />

dağlarının üzerinden<br />

süzülerek yamaçlara<br />

konacak. Kış oyunlarının startını<br />

verecek. Erzurum yıllardır <strong>2011</strong><br />

hazırlığı yapıyor, maskotu<br />

“çift başlı kartal” olan Dünya<br />

Üniversitelerarası Kış Oyunları<br />

için gecesini gündüzüne katıyor.<br />

Ama artık düdük çalmak üzere.<br />

Meşale çoktan yola çıktı.<br />

Anadolu’nun çeşitli illerini<br />

kapsayan güzergâhtan Ankara’ya,<br />

oradan da Erzurum’a gelecek. Ve<br />

27 <strong>Ocak</strong> <strong>2011</strong> günü Kış Oyunları<br />

başlayacak.<br />

Bu, ilki 1959 yılında İtalya’nın<br />

Torino kentinde yapılan Kış<br />

Oyunları’nın 25’incisi; yani<br />

artık denenmiş ve netleşmiş<br />

standartlardan söz edilebilir.<br />

Erzurum işte o standartlara<br />

uygun bir ev sahipliği için her<br />

düzeyde yöneticisiyle, halkıyla<br />

hazırlandı. Dileyen yabancı<br />

sporcuları ağırlamak üzere<br />

gönüllü evler tespit edildi.<br />

Oteller ve kamu misafirhaneleri<br />

gözden geçirildi. Bu arada<br />

asıl konaklama mekânı<br />

olarak, oyunların ruhuna<br />

da uygun biçimde Erzurum<br />

Atatürk Üniversitesi’ndeki<br />

1500 kapasiteli öğrenci<br />

yurtları yenilendi.<br />

Bununla yetinilmedi.<br />

Bir de aynı<br />

kapasitede<br />

yeni yurt<br />

binası inşa<br />

edildi.<br />

<strong>Ocak</strong> sonuna<br />

doğru takımlar,<br />

Kış Oyunları’nın<br />

müdavimi<br />

izleyici/<br />

turistler<br />

dünyanın en<br />

önemli spor kanallarının ekipleri<br />

Erzurum’a gelmeye başlayacak.<br />

<strong>Türkiye</strong>’nin de “Kartal Yuvası”<br />

The double headed eagle will soar<br />

high, glide over the mountains of<br />

Erzurum and land on<br />

hillsides. It will give<br />

the start for the<br />

games. Erzurum<br />

has been preparing<br />

for years for <strong>2011</strong>,<br />

working day and<br />

night for the World<br />

Universiade Winter<br />

Games whose<br />

mascot is<br />

a “double<br />

headed eagle”.<br />

But the whistle is about to go.<br />

The torch is already on its way.<br />

It will arrive in Ankara via a route<br />

covering many Anatolian<br />

cities, then onto Erzurum.<br />

And on 27 January <strong>2011</strong><br />

Winter Games will commence.<br />

This is the 25 th Winter Games first<br />

of which was in Turin in Italy in<br />

1959; In short, we can now talk<br />

about a tried and tested standards.<br />

Erzurum was prepared with its folk<br />

and its administrators to be the<br />

worthy host of those standards.<br />

Volunteer homes were identified for<br />

foreign athletes who wanted that<br />

kind of accommodation. Hotel’s<br />

and provincial guest houses were<br />

overhauled. Meanwhile, a 1500<br />

capacity student accommodation<br />

unit at Erzurum Atatürk University<br />

campus was renovated within the<br />

spirit of the games to be the main<br />

accommodation centre. That was not<br />

all. Another accommodation building<br />

similar in size to the existing one<br />

was built from scratch.<br />

Teams, followers of Winter Games<br />

and tourists, crews of most<br />

important sports channels of the<br />

world will start to arrive in Erzurum<br />

towards the end of January. The<br />

double headed eagle will be flying<br />

the flag on 27 January in Erzurum,<br />

also known in Turkey as the<br />

“Eagle’s Nest”. Competitor/spectator<br />

university youth arriving from<br />

Erzurum, Kış Oyunları için tesislerini yeniledi<br />

Erzurum revamped the facilities for Winter Games<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 19


diye bildiği Erzurum’da çift<br />

başlı kartal 27 <strong>Ocak</strong> günü<br />

bayrağını sallayacak. 6 Şubat<br />

gününe kadar da dünyanın dört<br />

köşesinden gelen yarışçı/izleyici<br />

üniversiteli gençler Erzurum’u<br />

şölen alanına çevirecek.<br />

Bu önemli organizasyonu, <strong>2011</strong><br />

Universiade Genel Koordinatörü<br />

Bekir Korkmaz ile konuştuk.<br />

TÜRSAB: Erzurum’da<br />

gerçekleştirilecek <strong>2011</strong> Kış<br />

Olimpiyatları’na kaç ülkeden<br />

katılım olacak? Kaç kişinin<br />

Erzurum’da konaklaması<br />

bekleniyor?<br />

Bekir Korkmaz: 25. Dünya<br />

Üniversitelerarası Kış Oyunları’na<br />

başvuran ülke sayısı 54 oldu. Bu<br />

da daha önce 50 olan maksimum<br />

ülke katılım sayısı rekorunun<br />

Erzurum Universiade tarafından<br />

kırıldığının bir göstergesi.<br />

Universiade <strong>2011</strong>’de yaklaşık<br />

3000 sporcu ve beraberinde<br />

resmi katılımcının konuk olarak<br />

ağırlanması planlanıyor. <strong>2011</strong><br />

Erzurum Universiade Kış Oyunları<br />

11 branşta yapılacak. 10 branş<br />

zorunlu, biri ise ev sahibi ülkenin<br />

seçimine bırakıldı.<br />

all corners of the world will turn<br />

Erzurum into a festival area until 6 th<br />

February.<br />

We talked about this important<br />

organisation with <strong>2011</strong> Universiade<br />

General Coordinator Bekir Korkmaz.<br />

TÜRSAB: How many countries<br />

are takin part in the <strong>2011</strong><br />

Winter Olympics in Erzurum?<br />

How many people are expected<br />

to be accommodated in<br />

Erzurum?<br />

Bekir Korkmaz: 54 countries<br />

applied to the 25 th World<br />

Universiade Winter Games. This<br />

shows that with the previous highest<br />

number of 50 countries, Erzurum<br />

Universiade has broken the record<br />

for number of countries taking part<br />

in the games. Almost 3000 athletes<br />

and officials are expected to be<br />

accommodated in Universiade <strong>2011</strong>.<br />

<strong>2011</strong> Erzurum Universiade Winter<br />

Universade <strong>2011</strong>,<br />

yaklaşık 3000 sporcuyu<br />

ağırlayacak<br />

Around 3000 athlete will<br />

be hosted in Universiade<br />

<strong>2011</strong><br />

20 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


TÜRSAB: Kış oyunları için ne<br />

kadar yatırım yapıldı?<br />

Bekir Korkmaz: Erzurum’a<br />

KDV hariç 480 milyon liralık<br />

yatırım yapıldı. Bunun yüzde<br />

90’lık kısmını Gençlik ve Spor<br />

Genel Müdürlüğü, geri kalan<br />

kısmını da Yüksek Öğrenim<br />

Kredi ve Yurtlar Kurumu ile<br />

Karayolları Genel Müdürlüğü<br />

karşıladı.<br />

TÜRSAB: Oyunların<br />

Erzurum’da yapılmasını nasıl<br />

yorumluyorsunuz?<br />

Bekir Korkmaz: Üç yıl<br />

içerisinde büyük hamleler<br />

yaptık. <strong>Türkiye</strong> son 10 yılda<br />

spor alanında çok büyük<br />

ilerlemeler kaydetti. Erzurum<br />

gerek tesisleşme, gerekse<br />

organizasyonlardaki başarısı<br />

dolayısıyla bölgesinin<br />

parlayan yıldızı oldu. Herkes<br />

gece gündüz bu işi en güzel<br />

şekilde çıkarmanın gayretinde.<br />

Erzurum artık olimpiyat<br />

şehri olma yolunda ilerliyor.<br />

Şehrimizin sadece <strong>2011</strong>’e değil<br />

olimpiyatlara da hazır olduğunu<br />

göstermek istiyoruz. <strong>2011</strong>’e aday<br />

olurken elimizde hiçbir şeyimiz<br />

yoktu, ama olimpiyatlara aday<br />

olacağımız zaman elimizde her<br />

şey olacak.<br />

Games will be competed in 11<br />

different branches. 10 of those are<br />

compulsory; the other one is the<br />

home country’s selection.<br />

TÜRSAB: How much has been<br />

invested for the winter games?<br />

Bekir Korkmaz: 480 million<br />

Turkish Lira excluding VAT has been<br />

invested in Erzurum. 90 percent<br />

of this was provided by Youth and<br />

Sport General Directorate, the rest<br />

was met by Higher Education Credit<br />

and Accommodation Institute with<br />

Highways General Management.<br />

TÜRSAB: How do you comment<br />

on the fact that the games are<br />

held in Erzurum?<br />

Bekir Korkmaz: We made big<br />

moves in three years. Turkey made<br />

great advances in sport in the<br />

last 10 years. Erzurum became<br />

the rising star of its region for<br />

organization and facilities. Everyone<br />

is making a round the clock effort<br />

to achieve the best. Erzurum is now<br />

making advances on the way to<br />

become an Olympic city. We want to<br />

show that Erzurum is ready for the<br />

Olympics and not just for <strong>2011</strong>. We<br />

had nothing when we applied to be a<br />

candidate for <strong>2011</strong>, but we will have<br />

everything when the time comes to<br />

be a candidate for the Olympics.<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 21


MÜZE<br />

museum<br />

dünyanın sanat<br />

rehberindeki müze<br />

Ressam Burhan Doğançay, eserleri ve adına kurduğu<br />

müzeyle <strong>Türkiye</strong>’yi sanatla, dünyayı <strong>Türkiye</strong>’yle buluşturuyor<br />

2 Nihal Boztekin<br />

The museum in art directories of the world<br />

Painter Burhan Doğançay is introducing Turkey to art and the world to Turkey<br />

using his paintings and the museum established in his name<br />

Sadece <strong>Türkiye</strong>’de değil<br />

dünyada da sanatın en<br />

önemli isimlerinden olan<br />

Burhan Doğançay, sanata<br />

katkılarını kişisel çalışmaları<br />

yanında kendi adıyla kurduğu<br />

müzeyle de sürdürüyor. Adını<br />

Los Angeles, Fransa, New York,<br />

İsviçre ve diğer birçok ülkede<br />

duyuran Doğançay’ın fotoğrafları<br />

JFK Uluslararası Havaalanı’nda<br />

tam iki yıl boyunca sergilendi,<br />

kimi resimleri Fransa’da duvar<br />

halısı olarak dokundu. Bugün<br />

dünyada sanat gündemini<br />

belirleyen Metropolitan Museum<br />

of Art, MoMA, Victoria&Albert<br />

Museum, The British Museum’un<br />

da aralarında bulunduğu 65<br />

müze, sanatçının eserlerini daimi<br />

koleksiyonlarında bulunduruyor.<br />

2004 yılında <strong>Türkiye</strong>’de ilk kişisel<br />

modern sanat müzesi olarak<br />

yaşama geçen Burhan Doğançay<br />

Müzesi, yetişkinler ve çocuklar için<br />

yaratıcı etkinlikler düzenliyor.<br />

Müzenin öyküsünü Burhan<br />

Doğançay’dan dinledik.<br />

TÜRSAB: Sayın Burhan<br />

Doğançay, plastik sanatlarla<br />

yaşamınızın hangi döneminde<br />

ve ne tür etkilerle ilişkilenmeye<br />

başladığınızdan söz eder<br />

misiniz.<br />

Burhan Doğançay: Babam Adil<br />

Doğançay ressam olduğundan,<br />

resim hayatımın her döneminde<br />

vardı. İlk resimlerimi 4 yaşımda<br />

yaptım. Babamdan aldığım<br />

resim derslerine ilave olarak,<br />

lise yıllarımda Arif Kaptan’dan<br />

An important name in the world<br />

of art not only in Turkey but also<br />

in the world, Burhan Doğançay<br />

is continuing to contribute to art<br />

with his personal creations and<br />

with the museum he created in<br />

his name. Doğançay’s name is<br />

known in many countries including<br />

Los Angeles, France, New York,<br />

Switzerland, his photographs were<br />

exhibited in JFK International<br />

Airport for two years, some of<br />

his pictures were weaved into<br />

wall carpets in France. Today,<br />

65 museums across the globe,<br />

including Metropolitan Museum<br />

of Art, MoMA, Victoria & Albert<br />

Museum, The British Museum,<br />

contain permanent exhibitions of<br />

the artists works.<br />

Burhan Doğançay Museum was the<br />

first private modern art museum<br />

in Turkey which opened in 2004<br />

and organizes creative events for<br />

children and adults. We heard the<br />

story of the museum from Burhan<br />

Doğançay himself.<br />

TÜRSAB: Mr. Burhan<br />

Doğançay, can you talk about<br />

what stage of your life you<br />

were involved with plastic arts<br />

and what contributed to the<br />

start of this relationship.<br />

Burhan Doğançay: Painting was<br />

always in my life as my father Adil<br />

Doğançay was also a painter. I<br />

first painted when I was 4 years<br />

old. As well as private tuitions I<br />

received from my father, I was<br />

tutored by Arif Kaptan during<br />

my high school years. Later on<br />

22 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


Doğançay Müzesi,<br />

<strong>Türkiye</strong>’nin ilk kişisel<br />

modern sanat müzesi<br />

olarak etkinliklerini<br />

sürdürüyor<br />

Doğançay Museum<br />

continues its activities<br />

as Turkey’s first personal<br />

modern art museum<br />

when in Paris<br />

for my PhD<br />

in economics,<br />

I went to art<br />

classes in<br />

La Grande<br />

Chaumiere<br />

and took<br />

part in group<br />

exhibitions<br />

at Cité<br />

Universitaire.<br />

TÜRSAB:<br />

What course<br />

did your<br />

relationship<br />

with artists and art institutes<br />

abroad take alongside the<br />

impact you created in the art<br />

world in Turkey?<br />

Burhan Doğançay: Any notable<br />

impact happened first in the<br />

USA and then in Turkey. My first<br />

exhibition in the USA opened in<br />

Ward Eggleston Gallery in New<br />

York in 1964 and was honoured<br />

with a New York City Appreciation<br />

Certificate. The first time one<br />

of my works was included in a<br />

museum collection was in 1966<br />

with The Solomon R. Guggenheim<br />

Museum. My first important<br />

personal exhibition was in<br />

İstanbul in 1976.<br />

TÜRSAB: How did the idea<br />

of establishing a museum in<br />

your name come about?<br />

Burhan Doğançay: I visited<br />

114 countries as part of my<br />

Walls of the World project where<br />

ı saw monograph museums. For<br />

instance, there are museums in<br />

Santiago dedicated to Neruda, in<br />

Havana dedicated to Hemingway,<br />

in Barcelona dedicated to Tapies.<br />

Writing memoirs or leaving<br />

traces for young people to follow<br />

is not something you often see<br />

in Turkey and I have always<br />

observed these shortcomings;<br />

which is why the museum idea<br />

was always in my thoughts. I also<br />

da ders aldım. Daha sonra<br />

ekonomi doktoram için Paris’te<br />

bulunduğum yıllarda La<br />

Grande Chaumiere’deki sanat<br />

derslerine devam ettim ve Cité<br />

Universitaire’deki grup sergilerine<br />

katıldım.<br />

TÜRSAB: <strong>Türkiye</strong>’de sanat<br />

dünyasında yarattığınız<br />

etkinin yanında yurtdışındaki<br />

sanatçılar ve sanat kurumlarıyla<br />

ilişkilenmeniz nasıl bir seyir<br />

izledi?<br />

Burhan Doğançay: Aslında<br />

önce ABD’de, sonra <strong>Türkiye</strong>’de<br />

bahsedilebilir bir etkim oldu.<br />

ABD’deki ilk sergim 1964’te<br />

New York’taki Ward Eggleston<br />

Galerisi’nde açıldı ve New<br />

York Kenti Takdir Belgesi ile<br />

ödüllendirildi. Bir eserimin<br />

ilk defa müze koleksiyonuna<br />

alınması 1966’da The Solomon<br />

R. Guggenheim Müzesi ile oldu.<br />

<strong>Türkiye</strong>’deki ilk önemli kişisel<br />

sergim ise 1976’da İstanbul’da<br />

gerçekleşti.<br />

TÜRSAB: Adınıza bir müze<br />

kurma fikriniz nasıl şekillendi?<br />

Burhan Doğançay: Walls of the<br />

World projem için 114 ülkeye<br />

gittim, burada monograf müzeleri<br />

gördüm. Mesela Santiago, Şili’de<br />

Neruda, Havana’da Hemingway,<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 23


Burhan Doğançay, resimlerinin ana teması olan “duvarlar”ı şu<br />

sözlerle anlatıyor: “Duvarlar bulunduğu şehir, mahalle hatta<br />

sokağın, sosyoekonomik yüzü ve toplumun aynasıdır ve aynı<br />

insanlarda olduğu gibi, zamanla bu yüzler değişir. Politik<br />

tercihten futbol takımına, aşktan konser-film afişine her şey bu<br />

duvarlar aracılığıyla duyuruluyor, bir nevi şehrin nabzı duvarlarda<br />

atıyor.<br />

Duvarlarda, kendilerini bireysel platformda açıkça ifade etmemiş<br />

insan elini görürsünüz. Yapışmış ve sökülmüş ilanlara, zaman<br />

ve hava koşullarının, yağmur, güneş ve gölgelerinde etkileri<br />

eklenince tablolarımın ilham kaynağını oluşturur.”<br />

Burhan Doğançay describes the main theme of his paintings “urban<br />

walls” with these words:<br />

“Urban walls are a reflection of socio economic facade and the society<br />

of the city, the neighbourhood, even the street and changes over time<br />

as it does with people. Everything from political preferences to football<br />

teams, from love to concert-film posters are announced through these<br />

walls, it is almost as if the pulse of the city beats through walls. On the<br />

walls, you can see hands of people who haven’t been able to express<br />

themselves on an individual platform. The inspiration for bill board ads<br />

stuck or dismantled is generated when you add the effect of time and<br />

weather conditions, rain sun and shadows.”<br />

Barcelona’da Tapies’e adanmış<br />

müzeler var. <strong>Türkiye</strong>’de anı<br />

yazmak, gençlere iz bırakmak<br />

çok sık görülen bir şey değildir<br />

ve bunun eksikliğini hep<br />

gözlemledim; bu sebeple böyle<br />

bir müze fikri hep aklımdaydı.<br />

Ayrıca anavatanının dışında<br />

başarılı olmuş kişilerin, doğdukları<br />

topraklara bir katma değerlerinin<br />

olması gerektiğine çok<br />

inanıyorum. Bunu yapan Türklerin<br />

sayısı maalesef yok denecek kadar<br />

az, umarım yakın gelecekte artar.<br />

1999’da aldığım müze binası<br />

2004’te <strong>Türkiye</strong>’deki ilk kişisel<br />

modern sanat müzesi olarak<br />

ziyaretçilere açıldı. Sanırım<br />

farkında olmadan, diğer özel<br />

güncel sanat müzelerine öncülük<br />

etmiş oldum. Müzede sadece<br />

babamın ve benim 50 yılı<br />

kapsayan eserlerimden bir seçki<br />

teşhir ediliyor. Ayrıca eserlerim<br />

kullanılarak her biri kısıtlı sayıda<br />

yapılmış kol düğmeleri ve ipek<br />

eşarplara ilave olarak, sergilerimin<br />

kitapları bulunuyor.<br />

TÜRSAB: Müzenizin ziyaretçi<br />

kabul etmek dışında<br />

yaklaşımları da var. Bu tür farklı<br />

etkinliklerden söz eder misiniz.<br />

Burhan Doğançay: Her sene<br />

İstanbul’da bulunan 1542<br />

ilkokul arasında resim yarışması<br />

düzenliyoruz ve her seferinde<br />

7000’in üzerinde eser katılıyor.<br />

Bu sene yarışmanın yedincisi<br />

olacak. Bu yarışma aracılığıyla<br />

küçük yaştaki çocuklarımızı sanatla<br />

tanıştırıyoruz. Birincileri geçmiş<br />

senelerde Paris ve Londra’ya<br />

yolladık, bu sene de güzel<br />

ödüllerimiz olacak elbette. Ayrıca<br />

geliri TİKAD yararına bırakılacak<br />

bir proje üzerinde ZEN Diamond<br />

ile işbirliği yaptık. Bu projemiz<br />

de <strong>2011</strong> için önemli bir çalışma<br />

olacak.<br />

strongly believe that those who<br />

have been successful away from<br />

home should make a contribution<br />

to the land they were born<br />

in. Unfortunately the number<br />

of Turks doing that is almost<br />

nonexistent but hopefully it will<br />

increase in the near future.<br />

The museum building I acquired<br />

in 1999 was opened as the first<br />

private modern art museum of<br />

Turkey in 2004. I think, without<br />

realising, I led the way for other<br />

private topical art museums. Only<br />

a selection of my father’s and my<br />

works of 50 years are displayed<br />

in the museum. There are also<br />

limited edition cuff links and<br />

silk scarves decorated with my<br />

works, as well as books about my<br />

exhibitions.<br />

TÜRSAB: Your museum has<br />

a different approach aside<br />

from accepting visitors. Can<br />

you talk about these various<br />

events?<br />

Burhan Doğançay: We organise<br />

a painting competition amongst<br />

1542 first schools in İstanbul and<br />

every year we receive more than<br />

7000 entries. This year is the 7 th<br />

year of this competition. Through<br />

this competition we introduce<br />

small children to art. In previous<br />

years we sent the winners to<br />

London and Paris, of course we<br />

will have worthy awards this year<br />

too. In addition we cooperated<br />

with ZEN Diamond over a project,<br />

proceeds of which will be donated<br />

to TİKAD. This project is going to<br />

be an important project in <strong>2011</strong>.<br />

TÜRSAB: What’s your<br />

appraisal of the interest in<br />

the museum since it was<br />

opened?<br />

Burhan Doğançay: During first<br />

years schools and foreign visitors<br />

24 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


Doğançay Müzesi’nde Adil Doğançay ve Burhan<br />

Doğançay’ın eserleri sergileniyor<br />

Paintings of Adil Doğançay and Burhan Doğançay are<br />

displayed in Doğançay Museum<br />

TÜRSAB: Müzenin kurulduğu<br />

günden bu yana gördüğü ilgiyi<br />

nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />

Burhan Doğançay: Müzenin<br />

ilk yıllarında özellikle okullar<br />

ve yabancı turistler geliyordu.<br />

Bulunduğu yer ve binanın 150<br />

yıllık olması yabancıları çok<br />

etkiliyor.<br />

Okulların düzenlediği ziyaretlerle<br />

gelen çocuklar ebeveynlerini<br />

getiriyorlar ki, bu müthiş<br />

bir şey. Türk ziyaretçimizin<br />

sayısında devamlı bir artış<br />

gözlemliyoruz. TÜRSAB’a kayıtlı<br />

rehberlerimizden, Doğançay<br />

Müzesi’ni kültürel turlarına<br />

dahil etmelerini çok isteriz.<br />

Böylece ziyaretçilerin Türk<br />

modern sanatından bir kesit<br />

görerek, <strong>Türkiye</strong> hakkında daha<br />

tamamlanmış bir intibalarının<br />

olacağını düşünüyorum. Sanırım<br />

gelen turistler hâlâ ülkemizi<br />

minare, fes, güneş, kum ve şiş<br />

kebaptan ibaret sanıyor; güncel<br />

yüzümüz hakkında genellikle<br />

bilgileri olmuyor. Sanatımızı da<br />

tanıtarak elbirliğiyle bu eksiği<br />

tamamlamamız gerekiyor.<br />

İletişim:<br />

Doğançay Müzesi<br />

Balo Sok. No 42 Beyoğlu İstanbul<br />

Tel: (212) 244 77 70-71<br />

www.dogancaymuseum.org<br />

in particular were coming to the<br />

museum.<br />

It’s location and the fact that<br />

the building is 150 years old<br />

impresses foreign visitors. Kids<br />

bring their parents when on<br />

schools visits which is incredible.<br />

We are observing an increase in<br />

number of Turkish visitors. We<br />

very much like TÜRSAB registered<br />

guides to include Doğançay<br />

Museum in cultural tours. I think<br />

that, by doing so visitors will<br />

see a section of Turkish modern<br />

art and will have more rounded<br />

impression of Turkey. I believe<br />

that tourists arriving in our<br />

country still think of minarets,<br />

fez, sand and shish kebab;<br />

they certainly don’t have any<br />

information about our current<br />

facade. We need to work together<br />

to fill this gap by promoting our<br />

art.<br />

Contact:<br />

Doğançay Museum<br />

Balo Sok. No 42 Beyoğlu İstanbul<br />

Tel: +90 (212) 244 77 70-71<br />

www.dogancaymuseum.org<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 25


RESTORAN<br />

restaurant<br />

BALIK KEYFİNE VİRA<br />

1966 yılında Şile’de kapılarını açan Vira Restaurant,<br />

müdavimlerini artık Kuzguncuk’ta da karşılıyor<br />

VİRA FOR FISH PLEASURE<br />

Opened in Şile in 1966, Vira Restaurant now welcomes<br />

its regulars in Kuzguncuk<br />

26 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


Kuzguncuk Vira<br />

Restaurant henüz<br />

bu yılın haziran<br />

ayında hizmet<br />

vermeye başladı, ancak bir<br />

balık restoranı olarak tecrübesi<br />

on dört yıla dayanıyor. Denizle<br />

tanışıklığı aileden gelen ve<br />

çocukluğu balık tekneleriyle<br />

bir arada geçen Okan Sarı, eşi<br />

Özlem Sarı ile birlikte gerçek bir<br />

balık restoranını meraklılarıyla<br />

tanıştırıyor.<br />

Kıyıda bir kalyon<br />

Vira’da yemek yemeye<br />

gittiğinizde büyük bir<br />

kalyonun kapısından girdiğinizi<br />

düşünüyorsunuz, çünkü binanın<br />

vitrinini dev bir kalyon resmi<br />

süslüyor. Mekân sahiplerinin<br />

bu konudaki hayalini mimarlar<br />

Hakan Canay, Murat Özünal ve<br />

Kutluhan Mertdoğan başarıyla<br />

hayata geçirmiş.<br />

Binanın alt katındaki 200 kişilik<br />

salon “Ambar” adını taşıyor; 60<br />

kişilik üst salon ise “Güverte”<br />

olarak adlandırılıyor. En<br />

gözde alanlardan biri, Güverte<br />

salonunun önündeki teras.<br />

Bu geniş teras eşsiz bir Boğaz<br />

manzarası eşliğinde 150 kişiyi<br />

ağırlayabiliyor.<br />

“Ambar”da, Okan Sarı’nın<br />

koleksiyonunda yıllar içinde<br />

birikmiş amforalar ziyaretçilerle<br />

buluşuyor. İstanbul Arkeoloji<br />

Müzeleri’ne kayıtlı bu koleksiyon<br />

İstanbul Valiliği’nin izniyle aslına<br />

uygun olarak sergileniyor.<br />

Boğaz’a bakan meşaleler<br />

Vira, müzik eşliğinde yarattığı<br />

atmosfer konusunda da iddialı.<br />

Yunan, Latin ve Türk ezgilerinin<br />

buluştuğu mekânda cuma<br />

ve cumartesi geceleri canlı<br />

performanslar izlenebiliyor.<br />

Cumartesi gecesi Kübalı<br />

müzisyenlerden oluşan “Tres de<br />

Cuba” adlı gruba yine Kübalı<br />

sanatçı Damarys sıcaklığı ve<br />

kusursuz sesiyle eşlik ediyor.<br />

Aynı gece sergilenen<br />

beklenmedik bir mini gösteri<br />

ise misafirleri epey şaşırtıyor:<br />

Gösterinin oyuncuları terasta<br />

bulunan iki adet meşale. Yunan<br />

Kuzguncuk Vira Restaurant only<br />

opened in June of this year, but<br />

its fish expertise goes back for<br />

fourteen years.<br />

Coming from a family who<br />

introduced him to the sea and<br />

spending his childhood with<br />

fishing boats, Okan Sarı, with<br />

his wife Özlem Sarı introduces a<br />

genuine fish restaurant to those<br />

interested in one.<br />

A galley on the shore<br />

When you visit Vira for a meal,<br />

you feel as though you are<br />

entering the door of a galley, as a<br />

big picture of a galley bears over<br />

the entrance of the venue.<br />

The landlord’s dreams on the<br />

subject were successfully brought<br />

to life by architects Hakan Canay,<br />

Murat Özünal and Kutluhan<br />

Mertdoğan.<br />

The 200 capacity dining hall at<br />

the basement of the venue is<br />

called “Ambar” (the hutch); the<br />

60 capacity upper hall is named<br />

“Güverte” (the deck).<br />

The most eye-catching area is the<br />

terrace at the front of Güverte<br />

hall.<br />

This large terrace with unique<br />

views of the Bosphorus can host<br />

150 people.<br />

Amphoras from Okan Sarı’s<br />

collection, gathered over the<br />

years, meet visitors in “Ambar”.<br />

This collection is registered with<br />

İstanbul Archaeology Museums<br />

and is displayed appropriately<br />

with permission from<br />

Governorship of İstanbul.<br />

Torches overlooking the<br />

Bosphorus<br />

Vira is also confident about the<br />

atmosphere accompanied by<br />

music.<br />

There are live performances on<br />

Friday and Saturday nights at<br />

the venue where Greek, Latin and<br />

Turkish melodies sang together.<br />

The “Tres de Cuba” group which<br />

is made up with Cuban musicians<br />

is accompanied on Saturday<br />

nights by the warm and flawless<br />

voice of Cuban singer Damarys.<br />

An unexpected mini show also<br />

surprises the guests on the same<br />

Vira Restaurant, Kuzguncuk’a yeni bir soluk getirdi<br />

Vira Restaurant brought a breath of fresh air to Kuzguncuk<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 27


mitolojisinde Yunanlı denizciler<br />

denize açılmadan önce güvenli<br />

bir yolculuk için Okyanus Tanrısı<br />

Poseidon’a adaklar adar, bolluk,<br />

bereket ve sağlık dilekleriyle<br />

büyük ateşler yakarmış.<br />

İşte Vira İstanbul’da da her<br />

cumartesi akşamı bu meşaleler<br />

aynı dileklerle tutuşturuluyor;<br />

meşalelerin aydınlığı İstanbul<br />

Boğazı’na şans getiriyor.<br />

Ve ağız tadı…<br />

Vira’da mutfak da titizlikle<br />

donatılmış. Sabahları sunulan<br />

zengin serpme kahvaltıyı, öğlen<br />

ve akşam yine aynı çeşitliliğe<br />

sahip yemekler takip ediyor.<br />

Deniz ürünlerine dayalı<br />

mönüdeki balıklar Karadeniz’den<br />

özel teknelerle getirtiliyor<br />

ve mutlaka mevsimine göre<br />

taze taze sunuluyor. Meze ve<br />

salatalarda kullanılan otlar Ege<br />

Bölgesi’nin farklı yörelerine,<br />

onları süsleyen enfes zeytinyağı<br />

da Cunda Adası’na ait. Deniz<br />

ürünleri kuralı çocuklar için<br />

bozulabiliyor; balıkla arası iyi<br />

olmayan çocuklar kendileri için<br />

pişirilen köftelerden yiyebiliyor.<br />

Balığın arkasından tatlı yemek<br />

bir gelenek… Sıra tatlı faslına<br />

geldiğinde Vira’nın incir tatlısını<br />

mutlaka denemek gerekiyor.<br />

Vira Restaurant Şile<br />

Liman Mevkii Kayıkhane Sk.<br />

No: 17<br />

Tel: (216) 711 31 61<br />

Vira Restaurant İstanbul<br />

Paşalimanı Cad. No 62 Üsküdar<br />

(Devlet Opera Balesi Tütün<br />

Sahnesi; eski Tekel binaları yanı)<br />

Tel: (216) 495 06 12 -13<br />

evening.<br />

The stars of the show are two<br />

torches on the terrace.<br />

In the Greek mythology, Greek<br />

seamen would offer gifts to<br />

Poseidon, the god of the sea, with<br />

wishes of abundance, plenitude<br />

and health and light big fires.<br />

Here, Vira İstanbul lights torches<br />

with same wishes every Saturday<br />

night; the light from the torches<br />

bring luck to the Bosphorus.<br />

And the palate...<br />

The kitchen at Vira is equipped<br />

with meticulously.<br />

The rich spread of breakfast in the<br />

mornings are followed by just as<br />

rich lunches and evening meals.<br />

Seasonal fresh fish on the seafood<br />

based menu are delivered by<br />

specially hired boats from the<br />

Black Sea.<br />

Greenery used in mezes and salads<br />

are from different regions of the<br />

Aegean and delicious olive oil<br />

decorating those come from Cunda<br />

Island.<br />

The seafood rule may be broken<br />

for children; Kids who do not enjoy<br />

fish can eat köftes.<br />

Having dessert after eating fish is<br />

a tradition...<br />

When its desert’s turn you must<br />

try Vira’s fig dessert.<br />

Vira Restaurant Şile<br />

Liman Mevkii Kayıkhane Sok.<br />

No: 17<br />

Tel: +90 (216) 711 31 61<br />

Vira Restaurant İstanbul<br />

Paşalimanı Cad. No 62 Üsküdar<br />

(Devlet Opera Balesi Tütün<br />

Sahnesi; eski Tekel binaları yanı)<br />

Tel: +90 (216) 495 06 12 -13<br />

28 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 29


ARKEOLOJİ<br />

archaeology<br />

BADEMAĞACI HÖYÜĞÜ’NDE (ANTALYA) YAPILAN<br />

TARİHÖNCESİ KAZILARI SONA ERDİ - II*<br />

(Prof. Dr. Refik Duru & Prof. Dr. Gülsün Umurtak)<br />

PREHISTORIC EXCAVATIONS AT BADEMAĞACI HÖYÜK<br />

(ANTALYA) HAVE BEEN COMPLETED - II*<br />

*Bu yazının ilk bölümü, dergimizin bir önceki sayısında (TÜRSAB, 306 (2010): s. 14-20) yayınlanmıştır.<br />

*First part of this article was printed in the previous edition of this magazine (TÜRSAB, 306 (2010): p. 14-20)<br />

Resim-1: Bademağacı Höyüğü’nün son görünümü<br />

Figure-1: The most recent view of Bademağacı Höyük<br />

30 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


Antalya’nın<br />

yaklaşık 50 km.<br />

kuzeyinde bulunan<br />

Bademağacı Beldesi<br />

yakınlarındaki Bademağacı<br />

Höyüğü’nde, İstanbul<br />

Üniversitesi adına yaptığımız<br />

kazıların sonuçlarının bir<br />

bölümü olan Neolitik Çağ<br />

yerleşmelerine ait bulguları, bir<br />

önceki yazımızda özet halinde<br />

tanıtmıştık. 1993’den 2010 yılı<br />

Eylül ayına kadar sürdürülen<br />

çalışmalarda, höyükte Neolitik<br />

Çağ yerleşmelerinin sona erdiği<br />

MÖ yakl. 6100 tarihlerinden<br />

sonra, Erken Kalkolitik ve<br />

Geç Kalkolitik Çağlar’da da<br />

yerleşmelerin devam ettiği,<br />

arkeolojik belgelerden, özellikle<br />

de çanak çömlek buluntulardan<br />

anlaşılmış, ancak bu dönemlerin<br />

mimarlık izlerine, kazı yapılan<br />

alanlarda rastlanmamıştır.<br />

Höyükte geniş ölçekli bir<br />

yerleşme süreci, MÖ yakl. 2700<br />

yıllarında, İlk Tunç Çağı II (İTÇ<br />

II) kültür evresinde yeniden<br />

başlamaktadır. Bu tarihlerde<br />

yöreye gelen ve binlerce yıl önce<br />

burada yaşamış olan Neolitik<br />

ve Kalkolitik Bademağaçlılarla<br />

hiçbir ilgisi olmayan başka<br />

insan toplulukları, o zamanlarda<br />

yayvan bir höyük / tepecik halini<br />

almış olan bu yeri, yerleşmelerini<br />

kurmak için uygun bulmuş<br />

olmalıydılar. İTÇ II boyunca<br />

höyükte oturan bu topluluklar,<br />

deprem, yangın, savaş vb.<br />

olası nedenlerle en az üç kez<br />

yıkılan evlerini ve kasabalarını<br />

onararak veya yeniden inşa<br />

ederek, yaşamlarını MÖ yakl.<br />

2000 yıllarına kadar devam<br />

ettirmişlerdi. İTÇ II’yi bir sonraki<br />

kültür evresi olan Orta Tunç Çağı<br />

(OTÇ) izlemektedir. Kısa süreli<br />

OTÇ yerleşmelerinin oldukça<br />

zayıf olan arkeolojik bulguları<br />

çok dar alanlarda görülebilmiştir.<br />

OTÇ’nin bitiminden, Hıristiyanlık<br />

dönemine kadar olan uzun<br />

zaman aralığında, Bademağacı<br />

Höyüğü’nde herhangi bir iskân<br />

olmamıştır. MS 500 / 600’ler<br />

civarında, höyüğün ortalarına<br />

küçük bir Kilise yapılmıştır.<br />

Resim-2: Höyüğün güneyden alınmış hava fotoğrafı<br />

Figure-2: An aerial photograph of the Mound taken from the south<br />

İlk Tunç Çağı ve daha geç<br />

yerleşmeler<br />

(MÖ 2700 – MS 1100)<br />

İTÇ II yerleşmesi, Neolitik dönem<br />

yapılarının yıkıntılarının hemen<br />

üzerine kurulmuştu. Bir kasaba,<br />

hatta kent denebilecek ölçülerde<br />

olan bu yeni dönem yerleşmesi,<br />

daha eski yerleşmelerle oluşmuş<br />

yüksekliğe uygun olacak şekilde,<br />

uzun oval / terlik biçimindedir<br />

(Res. 1-3). Uzun çapı 200 m., dar<br />

çapı 120 m. civarında olan 3 evreli<br />

İTÇ yerleşmeleri, yer yer 4.50 / 5<br />

m.lik birikim oluşturmuştur. Bu<br />

yeni dönemin en eski yerleşmesi<br />

olan İTÇ II / 3 yapı katının bilinçli<br />

şekilde öngörülmüş bir sisteme,<br />

hatta deyim yerinde ise bir ön<br />

planlamaya göre düzenlenmiş<br />

olduğu söylenebilir. İTÇ II / 3’ün<br />

yaşamı süresince, başlangıçta<br />

In our previous article we wrote about<br />

the findings from the archaeological<br />

excavations of Neolithic settlements<br />

carried out at Bademağacı Höyük,<br />

located near the town of Bademağacı,<br />

50km North of Antalya. It is understood<br />

from the archaeological finds, especially<br />

pottery, discovered during the<br />

excavations carried out from 1993 to<br />

September 2010, that the Early and<br />

Late Chalcolithic settlements continued<br />

at the mound after the end of the<br />

Neolithic Period c. 6100 BC but no<br />

architectural remains were discovered<br />

at the excavation site.<br />

The period of large scale settlement<br />

at the mound began during the Early<br />

Bronze Age II (EBA II) phase around<br />

2700 BC. Communities arriving in the<br />

region around this date and unrelated<br />

to the Neolithic and Chalcolithic people<br />

Resim-3: İTÇ II yerleşmelerinin genel planı (En dış halkadaki taranmış alan, yamaç döşemesidir)<br />

Figure-3: General plan of the EBA II settlements (Shaded area on the outer ring is the paving on the slope)<br />

of Bademağacı who had lived here<br />

thousands of years before must have<br />

found this shallow, broad mound<br />

suitable for habitation. The communities<br />

that lived at the mound during EBA II<br />

struggled with earthquakes, fires, wars<br />

etc. and rebuilt their houses and towns<br />

to remain here until almost 2000 BC.<br />

The EBA II is followed by Middle Bronze<br />

Age (MBA). The archaeological findings<br />

of the short lived MBA settlements are<br />

observed in narrow strips. There were<br />

no settlements at Bademağacı Höyük<br />

after the end of MBA until the Christian<br />

Period, when a small church was built in<br />

the centre of the mound c. 500 / 600 AD<br />

The Early Bronze Age and later<br />

settlements (2700 BC – 1100 AD)<br />

The EBA II settlements were formed<br />

over the ruins of the Neolithic period<br />

buildings. The settlement of this new<br />

period, which was as big as a town<br />

or even a city, was in the shape of<br />

a long oval which complied with the<br />

height formed as a result of previous<br />

settlements (Fig. 1 – 3). The long<br />

diameter is 200 m. and the short<br />

diameter is around 120 m. The 3<br />

phase EBA settlements formed an<br />

accumulation of 4.5m. – 5m. It could be<br />

said that the oldest settlement of this<br />

new period of the EBA II / 3 building<br />

level was built according to a preconceived<br />

plan.<br />

Architectural traditions established<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 31


at the beginning were meticulously<br />

followed throughout the life of EBA II<br />

/ 3, so much so that one or two room<br />

terraced houses were built in a row on<br />

the east and west elongated edges (the<br />

current boundary of the mound) (Fig.<br />

3 – 5).<br />

Resim-4, 5: Res. 4’te höyüğün tepe kesimi; sağ üst köşede Kilise, ortada Saray. Res. 5’te batı yamaçtaki ‘Megaron’lardan<br />

bazıları görülüyor (Dikdörtgen planlı, kapısı dar kenara açılan ve çok daha geç dönemlerdeki -Klasik Çağlar- ‘Yunan<br />

Tapınak’larının plan olarak benzeri ve öncüsü olan ‘Megaron’ planlı yapılar, İTÇ süresince Batı Anadolu, Ege Adaları ve<br />

Yunan Karası’nda çok yaygın olarak kullanılmıştır. Resmin ortalarındaki derin açmada, höyüğün daha erken yerleşmeleri<br />

araştırılmıştır)<br />

Figure-4, 5: Fig. 4 is the hill section of the mound; the Church is in the top right corner, the Palace is in the centre. Some of<br />

‘Megarons’ on the west slope can be seen in Fig. 5 (Rectangular in plan with doors opening on the narrow side and similar in plan<br />

to and pre-runners of a much later period –Classical Age- ‘Greek Temples’, buildings of ‘Megaron’ plan were widely used in Western<br />

Anatolia, the Aegean Islands and Mainland Greece during EBA. The Deep sounding in the middle of the picture is where the earlier<br />

settlements of the mound were researched)<br />

mimarlıkla ilgili olarak konulan<br />

kurallar özenle uygulanmıştı.<br />

Şöyle ki; yerleşmenin doğu ve<br />

batı uzun kenarlarındaki en dış<br />

halkaya (höyüğün bugünkü dış<br />

çizgisi), birbirine bitişik konumda,<br />

dikdörtgen planlı tek veya iki odalı<br />

evler, bir sıra halinde, yanyana<br />

dizilmişti (Res. 3-5). İçlerinde<br />

oturulduğu kuşkusuz olan bu evler,<br />

küçük plan farklılıklarıyla birbirine<br />

benzemektedir. Uzunlukları 10<br />

m. ile 19 m., genişlikleri de 3.50<br />

- 4.50 m. arasında değişen, kibrit<br />

kutusu şeklindeki bu meskenlerin<br />

kapıları, kentin orta / iç kısmına<br />

bakan dar kenarlarına açılmıştı.<br />

Ölçüleri büyük olan evlerin<br />

bazılarının kapıdan girildikten<br />

sonra gelinen esas odasının arka<br />

tarafına, ikinci bir oda eklenmiştir.<br />

Kapının açıldığı yönde, evlerin yan<br />

duvarları iki yandan ileriye 2-3 m.<br />

kadar uzamaktaydı ve böylece,<br />

evin önünde yarı açık bir mekân /<br />

sundurma elde ediliyordu. Bir kaçı<br />

dışında yapıların hepsinin, kentin<br />

dışına bakan arka dar kenarları<br />

sağır duvardı. Arkeoloji dilinde<br />

‘Megaron’ olarak tanımlanan<br />

planda yapılmış olan bu evlerin<br />

bitişik konumlandırılmış olması<br />

nedeniyle yerleşme dışına bakan<br />

kenar, düz ve yerleşme içine giriş<br />

vermeyen, ortak bir duvar haline<br />

gelmişti; başka bir anlatımla<br />

yerleşme, ‘sur’ denebilecek bir<br />

sağır duvarla çevrilerek, koruma<br />

sağlanmıştı. Doğu ve batı uzun<br />

kenarlarda sadece birer evin<br />

Resim-6: Höyüğün batı<br />

kenarında yer alan yapılar<br />

Figure-6: Buildings on the<br />

western side of the mound<br />

Resim-7: İTÇ II kentinin<br />

güney ucu<br />

Figure-7: The Southern end<br />

of the EBA II town<br />

Resim-8: Kuzey uçta<br />

kentin savunması için<br />

yapılmış bağımsız duvar<br />

–sur- ve daha dışta, taş<br />

döşeli yamaç<br />

Figure-8: Detached wall<br />

built at the northern end to<br />

defend the city and beyond<br />

this, the stone paved slope<br />

Resim-9: İTÇ II / 3<br />

kasabasını çeviren taş<br />

kaplamalı yamaç bandı<br />

Figure-9: Strip of stone<br />

paving on the slope<br />

surrounding the town of<br />

EBA II / 3<br />

These houses, which would certainly<br />

have been occupied, were similar except<br />

for small differences in plan. Their<br />

lengths varied between 10m – 19m<br />

and the width between 3.50m – 4.50m.<br />

The doors of the box shaped houses<br />

were situated on the narrow section<br />

overlooking the middle / inner section<br />

of the city. In some of the larger houses<br />

a second room was added behind the<br />

main room by the front door.<br />

In the direction that the doors opened,<br />

the side walls of the houses were<br />

extended by 2-3m. thus providing a<br />

semi enclosed area in front of the house.<br />

Most of the narrow back walls of the<br />

houses facing outward from the city<br />

were without any openings.<br />

Referred to as ‘Megaron’ in Archaeology<br />

terminology, houses built according to<br />

this plan formed a joint, straight wall<br />

looking out of the settlement as they<br />

were built next to each other, denying<br />

entry into the settlement. In other words,<br />

the settlement was surrounded by walls<br />

which could be described as a ‘fortress’<br />

and was protected in this way.<br />

A house on each of the eastern and<br />

western longer sides had narrow<br />

walls at the back with an opening and<br />

these houses were given a kind of gate<br />

(propylon) function to provide entry from<br />

the outside.<br />

On the northern end of the settlement<br />

the layout was planned differently.<br />

(Fig. 1, 3). The Megarons situated on<br />

the approach to this section from the<br />

eastern and western slopes cease after a<br />

certain point and a solitary, independent<br />

1m thick stone wall forms the outer<br />

line of the settlement. As evident on<br />

the plan in Picture 3, this fortress-like<br />

wall had been intersected in two places<br />

and 3 – 4 metre wide passages / gates<br />

were placed on it. The section at the<br />

northern end overlooking the city was<br />

an empty area without any buildings.<br />

Built to a different plan from the eastern<br />

and western sides, it could be said that<br />

32 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


arka dar kenarı kapatılmamış ve<br />

bu evlere, dışarıdan içeri girişi<br />

sağlayan bir tür kapı (propylon)<br />

işlevi verilmişti.<br />

Yerleşmenin kuzeye doğru<br />

sivrileşen uç kısmında durum<br />

farklı planlanmıştır (Res. 1, 3). Bu<br />

kesime doğu ve batı yamaçlardan<br />

yaklaşan megaronlar belli bir<br />

noktada kesilmekte, bundan sonra<br />

1 m. kalınlıkta yapılmış bağımsız<br />

bir taş duvar (Res. 8), yerleşmenin<br />

dış çizgisini oluşturmaktadır. Res.<br />

3’deki planda görüleceği üzere,<br />

sur niteliğindeki bu duvar iki<br />

yerde kesilerek, 3-4 m. genişlikte<br />

geçitler / kapılar bırakılmıştır.<br />

Kuzey uç’un, kent içine doğru<br />

olan kısmı, üzerinde yapı olmayan<br />

boş bir alan haline idi. Doğu ve<br />

batı kenarlardan çok farklı olan<br />

bu planlamanın özel bir amaçla<br />

yapıldığını ve sur’da bırakılmış<br />

geçitlerden, Bademağacı halkının<br />

geceleri veya olası tehlikeli<br />

durumlarda, sahibi oldukları<br />

hayvan sürülerini yerleşme içine<br />

aldıkları ve bu nedenle de orta<br />

alanın boş bırakıldığı söylenebilir.<br />

Kentin güney ucunda da<br />

planlamada değişiklikler<br />

görülmektedir (Res. 3, 7). Bu<br />

kesimde, en dış halkadaki bazı<br />

evlerin temel kalıntılarının<br />

günümüze kadar gelmemiş olduğu<br />

anlaşılmış olmakla birlikte, mevcut<br />

görünüm, megaronların burada<br />

da bulunmadığı ve bambaşka bir<br />

düzenleme ile yan yana dizilmiş<br />

iki veya daha fazla sayıda sıra<br />

halinde kutu kutu mekânların<br />

yerleştirildiği gözlemlenmektedir<br />

(Ancak, yukarıda söylediğimiz gibi,<br />

burada tahrip olan en dış halkada<br />

megaron planda bir ev dizisinin<br />

olması da mümkündür. Res. 3).<br />

Bademağacı İTÇ II kentine giriş<br />

için, bu uç’ta, günümüze kadar<br />

gelemeyen özel planlı ve belki<br />

gösterişli bir ‘Ana Kent Kapısı’ da<br />

bulunuyordu.<br />

yapılmıştır (Res. 8, 9). Höyüğü<br />

çepeçevre dolaşan bu yamaç<br />

döşemesinin yapılış sebebi tam<br />

olarak anlaşılamamıştır (Bazı Orta<br />

Çağ kalelerinde / şatolarında<br />

olduğu gibi, bu uygulamanın<br />

savunmayı güçlendirmek amacıyla<br />

yapılması, kanımızca pek olası<br />

değildir. Belki bu döşeme, çukur<br />

bir alanda yer alan ve sulak<br />

mevsimlerde çevresinin göl haline<br />

gelmesi nedeniyle höyüğün<br />

kenarlarının ve yerleşmenin<br />

dış halkasında bulunan ev<br />

duvarlarının yükselen su tarafından<br />

aşındırılmasının önüne geçilmek<br />

için yapılmış olabilir).<br />

Yukarıda kısaca tanımladığımız<br />

yerleşmenin, birbirine yapışık<br />

ev dizileriyle çevrilmiş genel<br />

planlamasının bilinçli şekilde<br />

düşünüldüğü ve ortada kalan<br />

kesimin özel olarak korunmaya<br />

çalışıldığı, bu alanda kazılar<br />

sırasında meydana çıkartılan<br />

çok odalı ve karmaşık planlı<br />

bir kompleksin varlığından<br />

anlaşılmaktadır (Res. 3-5).<br />

Toplumun yönetici sınıfı için<br />

yapıldığını düşündüğümüz bu<br />

büyük yapının –Saray’ın–, 17<br />

odası açılmıştır. Bu alanda, yani<br />

höyüğün merkezinde ve en yüksek<br />

kesimine yapılmış olan ‘Kilise’yi<br />

kaldırıp, bu önemli yapının<br />

altında kalan temelleri araştırma<br />

söz konusu olmadığı için kazısını<br />

bitiremediğimiz çok odalı büyük<br />

yapı grubunun, kanımızca kilisenin<br />

altında kalan kısımda en az 10<br />

odası daha vardı. Tümüyle açılması<br />

mümkün olamadığı için, planını<br />

da tam olarak anlayamadığımız<br />

bu yapı grubuna batıdan giriş<br />

verilmişti. Yapının bazı odalarının<br />

Resim-10, 11: Yerleşme içinde bulunmuş mezarların hepsi çömlek içine yapılmış<br />

gömmelerdir. İri boy çömlek hatta küp denecek büyüklükteki kaplar içine büzülerek<br />

sokulan cesetler, sokak veya boş alanlarda açılmış 70-80 cm. derinlikte çukurlara<br />

yerleştiriliyor, ağızlarına bir kapak taşı konduktan sonra toprakla kapatılıyordu.<br />

Bazı mezarların olduğu yerleri belirtmek için, toprak üzerine yüzeye bir taş çember<br />

yapılıyordu<br />

Figure-10, 11: All graves discovered in the settlement were burials in pots. Bodies were<br />

squeezed into large pots and placed 70-80 cm deep holes, and then covered with soil<br />

after a flat piece of stone had been placed as a stopper at the opening of the jar. A<br />

stone circle on the surface indicated the location of some graves<br />

this plan had a purpose and through<br />

the passages on the wall, the people of<br />

Bademağacı brought their animals into<br />

the settlement at nights or when it was<br />

dangerous and this is why this centre<br />

section was left empty.<br />

Variation in planning can also be<br />

observed in the southern end of the<br />

city (Fig. 3, 7). In this section, despite<br />

understanding the fact that some of the<br />

remains of house foundations have not<br />

survived to present times, the actual<br />

appearance indicates that there were<br />

no megarons here and there was a<br />

completely different arrangement, a<br />

formation of box-like spaces were built<br />

over two or more rows. (However, as<br />

we mentioned above, it is possible that<br />

the outer ring that had been destroyed<br />

contained a series of houses here built<br />

according to the megaron plan. Fig.3)<br />

There was a ‘Main City Gate’ with a<br />

special plan at this point that provided<br />

access to the Bademağacı EBA II city,<br />

which did not survive to the present day.<br />

A section, between 4m and 8m wide, the<br />

surface of which was irregularly covered<br />

with quarry stones, was formed on the<br />

slopes of the mound outside the line of<br />

the city beyond the megaron and other<br />

buildings (Fig 8, 9). The exact purpose<br />

of this hillside paving, which surrounds<br />

the mound completely, is not understood<br />

(We do not think that it was built to<br />

strengthen the defence as seen in some<br />

Middle Age castles. Perhaps this paving<br />

was built to prevent erosion of the house<br />

walls on the outer ring of the settlement<br />

and the barrow from increasing water<br />

levels as they were built on a slightly<br />

lower ground which became waterlogged<br />

in the rainy seasons).<br />

It is understood from the existence of<br />

multi-roomed and complicated plan<br />

of a complex building, which was<br />

discovered during excavations, that the<br />

general planning of terraced houses<br />

of the settlement described above was<br />

thought out carefully and consciously<br />

which had the purpose of protecting<br />

the central area (Fig. 3 – 5). 17 rooms<br />

of this building – the Palace, which is<br />

thought to have been built for the ruling<br />

Kentin dış çizgisindeki megaron<br />

ve diğer yapıların dışında kalan<br />

höyük yamaçlarına, bu dönemde<br />

genişliği 4 m. ile 8 m. arasında<br />

değişen, üzeri düzensiz şekilde<br />

ocak taşlarıyla döşenmiş bir kuşak<br />

Resim-12: İlk Tunç Çağının ikinci yarısına ait yapı katlarında bulunmuş, pişmiş topraktan çok stilize edilmiş ‘Ana Tanrıça’<br />

tasvirleri olan idollerden örnekler (Son idol mermerden yapılmıştır - idol boyları 4-7 cm. arasındadır)<br />

Figure-12: Examples of terracotta idols depicting highly stylized versions of the ‘Mother Goddess’ discovered in building layers<br />

belonging to second half of the Early Bronze Age (The last idol is made of marble – The heights of the idols vary between 4 – 7 cm.)<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 33


içinde ele geçen çok sayıda kap<br />

kacak (Res. 13), bu odaların sarayın<br />

olasılıkla erzak depolama mekânları<br />

olduğuna işaret etmektedir.<br />

Bademağacı Höyüğü İTÇ II / 3<br />

yerleşmesinin planlanmasında<br />

kesin olarak açıklayamadığımız<br />

bazı hususlar vardır. Meselâ saray<br />

yapılarının kuzeye doğru ne<br />

şekilde geliştiği anlaşılamamıştır.<br />

Zira bu alanda OTÇ’nin çok<br />

zayıf mimarlık kalıntıları vardır<br />

(Res. 3) ve bunların kaldırılması<br />

istenmemiştir. Kilise ile güney<br />

kenardaki yapılar arasında kalan<br />

alandaki mimarlık izlerinin nasıl<br />

yorumlanması gerektiği konusunda<br />

da kesin konuşmak mümkün<br />

değildir. Bunların yanı sıra, böylesi<br />

iyi organize olmuş bir yerleşmede<br />

varlığı kesin olan ‘Tapınak’<br />

nerededir; hiçbir fikrimiz yoktur.<br />

Bu dönemin mimarlık bulgularının<br />

yorumlanması sonucunda, İTÇ<br />

II’de Bademağacı kasabasının<br />

–kentinin– bir hakim kişi veya<br />

sınıfın egemenliği altındaki bir<br />

‘Yerel Beylik’ merkezi olduğunu<br />

ve bu beyliğin yakın çevreyi de<br />

egemenliği altında tuttuğunu<br />

tahmin ediyoruz. Bu olgu,<br />

büyük olasılıkla yerleşmenin<br />

dış tehlikelerden korunmasını<br />

da gerektiriyordu. Kuşkumuz<br />

yoktur ki bu kent, kararlarına<br />

kesin şekilde uyulan bir iradenin,<br />

yani yöneticilerin belirlediği bir<br />

planlama içinde düzenlenmişti.<br />

Tanımlamaya çalıştığımız, mimarî<br />

olarak çok iyi organize edilmiş bu<br />

kentin bir sebeple İTÇ II içinde<br />

kısmen yıkıldığını, doğu ve batı<br />

kenarlarda bulunan megaronların<br />

bir kısmının terk edildiği, bazılarına<br />

ekler yapılarak kullanılmaya devam<br />

edilmesinden anlaşılmaktadır.<br />

İTÇ II / 2 olarak tanımladığımız<br />

bu yeni dönemde güney uç’ta<br />

bazı önemli değişikliklerin olduğu<br />

görülmektedir. Benzer bir gelişme<br />

höyüğün ortalarındaki çok odalı<br />

kompleks için de geçerlidir.<br />

Bu yapıda da söz konusu geç<br />

dönemde önemli bazı ek ve<br />

değişikler yapılmıştır.<br />

Bir sonraki dönem olan Orta Tunç<br />

Çağı yerleşmeleri, Kilise’nin kuzey<br />

Resim-13, 14: İTÇ II / 3 yerleşmesinin sarayı olarak düşünülen binanın depo olarak kullanılan bir odasında ele geçen kap<br />

kacağın kazılar sırasındaki buluntu durumu<br />

Figure-13, 14: Various pots as they were discovered during excavations of what was thought to be the storage room of the palace in<br />

the EBA II / 3 settlement<br />

class of the society, were excavated. As<br />

it was out of the question to move the<br />

“Church” - built at the centre of this area<br />

and on the highest point of the mound<br />

- to examine the foundations of this<br />

important structure underneath, we can<br />

only assume that there are at least 10<br />

more rooms of this multi -roomed large<br />

structure buried under the church.<br />

This building group, the plan of which<br />

is not completely understood as it has<br />

been impossible to completely uncover<br />

it, had its entrance from the west.<br />

Pottery pieces discovered in some of the<br />

rooms (Fig 13) indicate that these rooms<br />

were possibly the food storage areas of<br />

the palace. There are certain elements in<br />

the planning of Bademağacı Settlement<br />

EBA II / 3 that cannot be fully explained.<br />

For example, it is not understood how<br />

the buildings of the palace complex<br />

developed in a northerly direction.<br />

Because there are some architectural<br />

remains from MBA (Fig. 3) that were<br />

not to be disturbed, it is not yet possible<br />

to comment with any certainty on the<br />

architectural remains found in the area<br />

between the Church and the buildings<br />

on the southern side. In addition to these<br />

we have no idea where ‘the Temple’<br />

is, the existence of which in such an<br />

organised settlement is certain.<br />

As a result of interpreting the<br />

architectural discoveries of this period,<br />

we think that the EBA II Bademağacı<br />

town – city was the centre of a “Local<br />

Clan” under the sovereignty of a ruler<br />

or a class and that this Clan also ruled<br />

the nearby areas. This fact possibly<br />

necessitated the protection of the<br />

settlement from outside dangers. This<br />

city was undoubtedly built to a plan laid<br />

down by someone whose authority was<br />

beyond question.<br />

This city we are trying to describe was<br />

architecturally well organised; it was<br />

partially destroyed for some reason<br />

during EBA II and some of the megarons<br />

on the east and west were abandoned,<br />

while some continued to be occupied<br />

after being extended. Some important<br />

changes are observed at the southern<br />

end in this period, which we describe as<br />

EBA II / 2. A similar development is also<br />

seen in the multi roomed complex in the<br />

centre of the mound. This building had<br />

some important extensions built on to it<br />

in the later period just mentioned. The<br />

settlements of the Middle Bronze Age,<br />

the period that followed, were uncovered<br />

in a narrow strip on the north side of<br />

the church and not much information<br />

was revealed. Our knowledge of this<br />

period is limited to a few pottery pieces<br />

discovered in the excavations.<br />

The building belonging to the latest<br />

date in our mound is the Church, which<br />

was built during Early Byzantine<br />

period. (Fig. 24) Possibly the jointly<br />

shared church / chapel of surrounding<br />

Christian villages, this structure must<br />

have continued to serve its purpose<br />

Resim-15, 16: İki ayrı kazı<br />

mevsiminde bulunmuş tüm<br />

ve onarılmış kap kacak<br />

Figure-15, 16: Complete<br />

and reconstituted pots<br />

found during two different<br />

excavation seasons<br />

until the arrival of Turkish tribes at the<br />

turn of 12th century (no findings from<br />

Christian period have been discovered<br />

in the mound). The number of houses<br />

unearthed from EBA II / 3 period is<br />

around 60. When you add around 30<br />

houses located in the unexcavated area<br />

and around 25 rooms in the palace<br />

complex at the centre to this number,<br />

the number of houses in this period<br />

reaches around 120. Assuming that<br />

every house had 6-7 people living in it,<br />

the population of Bademağacı settlement<br />

was around 700. Further assuming that<br />

the city continued for two generations,<br />

i.e. 40-50 years, then it could be thought<br />

that 1500 people lived here.<br />

When you add other levels of<br />

accumulation of EBA and the MBA,<br />

the numbers who lived here in 900<br />

years from 2700 BC to 1800 BC<br />

reach tens of thousands. No graves<br />

or graveyards belonging to that many<br />

people have been discovered – as in<br />

the Neolithic period. Around 10 graves<br />

were discovered in the streets outside<br />

34 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


itişiğinde, dar bir alanda açılmıştır<br />

ve çok fazla bilgi edinilmemiştir.<br />

Bu dönem hakkında bildiklerimiz,<br />

kısıtlı sayıdaki çanak çömlek<br />

buluntulara dayanmaktadır.<br />

Höyüğümüzdeki en geç tarihe ait<br />

bina, Erken Bizans döneminde<br />

yapıldığı anlaşılan Kilise’dir (Res.<br />

24). Büyük olasılıkla çevredeki<br />

Hıristiyan köylerinin ortak Kilisesi<br />

/ Şapel’i olan bu yapı, 12 yüzyıl<br />

başlarında Türk Boylarının bölgeye<br />

gelişine kadar işlevini sürdürmüş<br />

olmalıydı (Höyük üzerinde<br />

Hıristiyanlık dönemine ait hiçbir<br />

yerleşim kalıntısı ele geçmemiştir).<br />

İTÇ II / 3 yerleşmesinde açtığımız<br />

ev sayısı 60 civarındadır. Buna<br />

kazılmayan kısımlardaki olası<br />

30 evi ve orta alandaki ‘Saray’<br />

yapılarının yaklaşık 25 odasını da<br />

katarsak, bu dönemde yerleşmede<br />

toplam 120 civarında mekân<br />

bulunuyordu. Her evde 6-7<br />

kişinin yaşaması durumunda,<br />

Bademağacı’nın bu yerleşmesinde<br />

en az 700 kişinin yaşadığı ve kentin<br />

40-50 yıl, yani iki kuşak boyu<br />

hayatını sürdürmesi kabul edilirse,<br />

burada en az 1500 kişinin oturmuş<br />

olduğu düşünülebilir. İTÇ’nin<br />

diğer yapı katları ve OTÇ de buna<br />

katılırsa, MÖ 2700’lerden 1800<br />

dolaylarına kadar olan 900 yıl<br />

içinde bu sayı onbinlere varır. Bu<br />

kadar çok insanın mezarlığı veya<br />

mezarlıkları -Neolitik dönemde<br />

olduğu gibi- bulunmamıştır.<br />

Kazılan alanlarda evlerin dışındaki<br />

sokak ve boş alanlara, bazen<br />

de odaların tabanlarının altında<br />

10 kadar mezara rastlanmıştır.<br />

Gömme geleneği, bu dönemde<br />

Anadolu’nun pek çok başka<br />

yerleşmesinde de görüldüğü gibi,<br />

cesetlerin iri bir küp içine konup,<br />

ağızları yassı bir kapak taşı ile<br />

kapatılarak açılan çukura hafif eğik<br />

olarak konması şeklindedir (Res.<br />

10, 11). Bazen ölülerin yanına, küp<br />

içine küçük bir gaga ağızlı testicik<br />

bırakılmaktadır.<br />

İTÇ döneminin küçük buluntuları<br />

arasında çanak çömlek (çç), sayısal<br />

olarak ilk sırayı almaktadır (Res.<br />

15-17). Bu dönem çömlekçiliğinin<br />

bir önceki sayımızda söz konusu<br />

the houses or under the house floors in<br />

the excavation site. The burial tradition,<br />

as witnessed in other settlements of<br />

Anatolia during this period, was to put<br />

the body into a large pot, cover its top<br />

with a flat stone and place it in a slightly<br />

tilted angle in the hole that was dug<br />

(Fig 10, 11). Sometimes, a small beak<br />

spouted pitcher was left inside the pot<br />

next to the body.<br />

Among the small finds of EBA period,<br />

pottery pieces are the most numerous<br />

(Fig. 15 – 17). The pottery of this<br />

period bares no relation or similarity<br />

to the Neolithic pottery mentioned in<br />

the previous article. While the potter’s<br />

wheel used in pottery making was<br />

not known in this period, it was used<br />

in later periods and different forms<br />

- plates, bowls, jugs, pots and jars -<br />

were produced (Fig. 17, 18). Some of<br />

the pots were decorated and were of<br />

extraordinarily high quality.<br />

An important group among the<br />

small EBA finds is terracotta human<br />

depictions (Fig. 12). Production of three<br />

dimensional female figures known<br />

from the Neolithic period had ceased<br />

in this period; they were replaced by<br />

these simply depicted ‘idols’, which<br />

are thought to represent the “Mother<br />

Goddess”. Lines observed on some of<br />

the idols may have been a depiction<br />

of the clothing of the Goddess. Some<br />

idols were also made from stone (Fig.<br />

12 the last idol).<br />

Seals form yet another important<br />

group of finds (Fig. 19, 20). Indirectly<br />

documenting the existence of property<br />

rights and trade, seals often contained<br />

two intersecting lines on the round or<br />

rectangular stamp surface and the<br />

triangular area in between was filled<br />

with straight / slanted lines and simple<br />

shapes. Usually made from terracotta<br />

(clay), more rarely from stone (Fig. 20<br />

first row second seal) and metal (Fig.<br />

20 first row, third seal), some examples<br />

of seals contained shapes which are<br />

indecipherable to us today but probably<br />

carried a meaning for their owners (Fig.<br />

20 second row of stamp seals). Seals<br />

from this group are very important for<br />

the history of the culture; because at the<br />

time before writing was known, these<br />

signs can be thought of as some kind of<br />

Resim-17: İTÇ II’nin değişik yapı katlarında bulunan kaplardan bir kısmı (Bu<br />

dönemde çoğunlukla kırmızı boya astarlı kaplar tercih edilmekteydi. Siyah<br />

hamurlular daha enderdir)<br />

Figure-17: Some pots discovered in different layers of EBA II (pots with red slips were<br />

mainly preferred in this period.; the black paste ones are less common)<br />

Resim-18: İTÇ II çömlekçilerinin ürettiği değişik biçimli fantezi kaplardan ikisi<br />

Figure-18: Two of the special vessels of different shapes produced by the potters<br />

of EBA II<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 35


pre-writing symbols or even meaningful<br />

marks (ideogram) that may have had a<br />

sound equivalent.<br />

In addition to that, terracotta clay<br />

tablets and bullas with signs for<br />

numbers and seal impression marks<br />

found in these layers carry special<br />

importance as they indicate the<br />

existence of a common communication<br />

language and possible trade relations in<br />

the pre-writing period.<br />

There are a large number of<br />

terracotta beads and whorls (Fig. 23).<br />

It is understood from many<br />

advanced and high quality<br />

Resim-19: Bir kazı mevsiminde ele geçen mühürler toplu halde<br />

Figure-19: Seals discovered in one excavation season shown together<br />

ettiğimiz Neolitik Çağ çömlekçiliği<br />

ile hiçbir ilişkisi veya benzerliği<br />

yoktur. Çanak çömlek yapımında<br />

bu dönem başlarında çömlekçi çarkı<br />

bilinmezken, biraz geç dönemde<br />

çark kullanılmağa başlanmış ve<br />

değişik şekillerde tabak, çanak,<br />

testi, çömlek ve küpler üretilmiştir<br />

(Res. 17, 18). Kaplardan bazıları<br />

süslemeli ve olağanüstü yüksek<br />

kalitelidir.<br />

İTÇ’nin küçük eserleri arasında<br />

önemli bir grup, pişmiş topraktan<br />

basit insan betimleridir (Res.<br />

12). Bu dönemde, Neolitik’ten<br />

tanıdığımız gerçek anlamda üç<br />

boyutlu kadın tasvirlerinin yapımı<br />

tümüyle sona ermiş, onların yerini,<br />

yine ‘Ana Tanrıça’yı temsil ettiği<br />

tahmin edilen bu basit betimler,<br />

‘İdol’ler almıştır. Bazı idollerin<br />

üzerinde görülen çizgilerle<br />

Tanrıça’nın giysilerinin gösterilmek<br />

istendiği düşünülebilir. İdoller<br />

ender olarak taştan da yapılmışlardı<br />

(Res. 12 son idol).<br />

Bir diğer önemli buluntu grubunu<br />

mühürler teşkil eder (Res. 19, 20).<br />

Dolaylı şekilde mülkiyet hakkını<br />

ve ticaretin varlığını belgeleyen<br />

mühürlerin yuvarlak ya da dörtgen<br />

baskı alanlarında çoğu kez birbirini<br />

dik kesen iki çizgi bulunmakta ve<br />

arada kalan üçgen alanlar düz /<br />

eğik çizgiler veya basit şekillerle<br />

doldurulmaktadır. Çoğunlukla<br />

pişmiş topraktan, ender olarak<br />

da taş (Res. 20 birinci sıra ikinci<br />

mühür) ve madenden yapılmış olan<br />

mühürlerin (Res. 20 birinci sıra<br />

üçüncü mühür) bazı örneklerinde,<br />

bugün bizim için anlaşılmaz<br />

olan, fakat sahipleri için anlamlı<br />

olduğunu sandığımız şekiller<br />

yapılmıştı (Res. 20’nin ikinci sıra<br />

mühürleri). Bu gruptan mühürler,<br />

kültür tarihi için çok önemlidir;<br />

zira yazının henüz bilinmediği<br />

bu devirde, bu işaretler bir tür<br />

tanıtıcı şekil veya hatta ses değeri<br />

olan anlamlı işaretler (İdeogram)<br />

olarak düşünülebilir. Ayrıca, bu<br />

tabakalarda bulunmuş üzerinde sayı<br />

işaretleri olan kil plakalar (tablet) ve<br />

üzerinde mühür baskı izleri olan kil<br />

topaklar (bulla) yazı öncesi dönemin<br />

ortak bir iletişim dilini ve olasılıkla<br />

ticaret ilişkilerini göstermesi<br />

bakımından özellikle önem taşırlar.<br />

Pişmiş topraktan boncuk ve<br />

ağırşakların sayısı pek çoktur (Res.<br />

23). Bu dönemde madenciliğin<br />

önemli bir iş kolu olduğu, İTÇ II<br />

ve OTÇ yerleşmelerinde bulunmuş<br />

çok ileri düzey ve kalitedeki<br />

maden eşyadan anlaşılmaktadır.<br />

Bademağacı’nda ‘Tunç’tan yapılmış<br />

çok sayıda hançer, mızrak ucu,<br />

balta ve başlı iğne ele geçmiştir<br />

(Res. 21). Altından ‘Kulak Tıkacı’<br />

(Res. 22/2) ve gümüşten yapılmış,<br />

irice başlı süs iğneleri (Res. 22/1)<br />

değerli madenlerden üretilmiş<br />

eserlerin başlıcalarıdır. Maden<br />

eserlerden en olağanüstü olanı,<br />

gümüşten yapılmış bir ‘Tabak /<br />

Resim-20: Bademağacı İTÇ tabakalarında 120 kadar mühür bulunmuştur. Genellikle<br />

pişmiş topraktan yapılmış olan mühürlerden birkaç örnek (Üst sıranın ikinci mührü<br />

‘taş’, üçüncüsü ‘tunç’tan üretilmiştir). Mühürlerde baskı alanı çoğunlukla geometrik<br />

çizgisel motiflerle dolduruluyordu. İkinci sıranın üç mührünün baskı alanındaki<br />

çizgiler, anlam taşıyan işaretler gibi görünüyor<br />

Figure-20: Around 120 seals were discovered in EBA layers of Bademağacı. A few<br />

examples of seals usually made from clay /terracotta (second seal on the top row<br />

is ‘stone’, third is ‘bronze’). The Stamp surfaces of the seals were usually filled with<br />

linear geometrical motives. Lines on three seals in the second row may have been<br />

meaningful symbols<br />

36 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


Çanak’tır. Çapı 24 cm., derinliği 4.5<br />

cm. olan tabağın kenar kalınlığı 1<br />

mm.den daha incedir. Bu özelliği<br />

ile sözü edilen çanak, Önasya<br />

tarihöncesi dönem madenciliği<br />

için benzersiz (ünik) bir eserdir. Bu<br />

eser aynı zamanda MÖ 2300’ler<br />

civarında bölgede ve genel<br />

olarak Anadolu’da maden işleme<br />

zanaatının gelişmişlik düzeyini de<br />

belirtmektedir.<br />

Sayın okuyucularımız, iki kısa<br />

yazı ile Bademağacı Höyüğü’nde<br />

yaptığımız 18 yıllık kazı<br />

çalışmalarında elde ettiğimiz<br />

bilgileri ana çizgileriyle aktarmaya<br />

çalıştık. Önümüzdeki 4-5 yıl içinde<br />

kazıların ayrıntılı bilimsel raporunu<br />

yayınlamayı planlıyoruz. Burada<br />

şu hususları özellikle vurgulamak<br />

isteriz; yapılan her arkeolojik kazı,<br />

insan türünün, yani atalarımızın<br />

kültür tarihi sürecine yaptığı<br />

katkıları ve bugün varılan noktaya<br />

nasıl gelindiğini anlamaya,<br />

açıklamaya çalışan çabalardır. Biz<br />

de mesleğimizin kuralları içinde,<br />

günümüzden binlerce yıl öncesinde,<br />

Anadolu’nun bir noktasında,<br />

Bademağacı Höyüğü’nde yaşamış<br />

insanların, toprağın metrelerce<br />

altında ve geçmişin karanlıklarında<br />

kalmış kalıntılarını açığa çıkartıp, bu<br />

kanıtlardan yararlanarak, onların<br />

yaşam maceralarını anlamaya ve<br />

öğrendiklerimizi sizlerle paylaşmaya<br />

çalıştık. Yaptığımız kazılarla bu<br />

olağanüstü önemli merkezin<br />

sakladığı bilgilerin küçük, ama<br />

gerçekten çok küçük bir bölümünü<br />

ortaya çıkarttık. Bu merkezden<br />

öğrenilecek daha çok şey olduğunu<br />

iyi biliyoruz. Höyüğümüzün<br />

kazmadığımız alanlarında ve<br />

temellerini kaldırmadığımız üst<br />

tabaka yerleşmelerinin altında,<br />

ileride başka arkeologlar ve diğer<br />

bilim insanlarının yeni yöntemlerle<br />

yapacakları kazı ve araştırmalarla<br />

bilinmeyenlerin bir kısmı daha<br />

öğrenilecektir.<br />

Resim-22: 900 ayar gümüşten bir ‘Süs İğnesi’ (Uzunluk 7 cm.)<br />

ile altından yapılmış bir ‘Kulak Tıkacı’ (Uz. 1.5 cm.)<br />

Figure-22: A ‘Decorative Pin’ made from 900 karat silver (Length 7<br />

cm.) with an golden ‘Ear Plug’ (Length 1.5cm.)<br />

Resim-21: Bakır’a<br />

belli bir oranda<br />

karıştırılan ‘kalay’la<br />

elde edilen ‘tunç’tan,<br />

İTÇ zanaatkârları bir<br />

hayli değişik türde<br />

gereç üretmişlerdir.<br />

Resimde tunçtan<br />

yapılmış balta / keski,<br />

hançer, mızrak ucu ve<br />

iğnelerden örnekler<br />

verilmiştir<br />

Figure-21: Craftsmen in<br />

EBA produced various<br />

tools using ‘bronze’<br />

which consisted mainly<br />

of ‘copper’ with a<br />

certain amount of ‘tin’<br />

mixed in. The picture<br />

shows examples of<br />

axes / chisels, daggers,<br />

spearheads and pins<br />

made from bronze<br />

Resim-23: Pişmiş topraktan yapılmış küresel veya çift koni biçimli iri boncuklar,<br />

büyük ihtimalle bir ipe dizilerek kolye olarak kullanılmışlardı (Boncuk tanelerinin<br />

üzerine, çizgi ile süsleme yapılmıştır)<br />

Figure-23: Large clay spherical or double cone shaped beads were most probably<br />

placed on a piece of string and used as a necklace (the beads are decorated with line<br />

drawings)<br />

metal artefacts found in the EBA II<br />

and MBA settlements that mining was<br />

important. Many daggers, spearheads,<br />

axes and pin heads made from bronze<br />

have been discovered in Bademağacı<br />

(Fig. 21). A golden ear plug (Fig. 22/2)<br />

and silver decorative needles with large<br />

heads (Fig. 22/1) are the main metal<br />

artefacts. The most extraordinary of the<br />

metal artefacts is a silver ‘Plate / Bowl’.<br />

24cm in diameter and 4.5cm in depth,<br />

the thickness of the plate is less than<br />

1mm. With these features the bowl is a<br />

unique example of prehistoric mining<br />

in the Near East. At the same time, this<br />

artefact reflects the development level<br />

of the mining in the region around 2300<br />

BC and in Anatolia as a whole.<br />

We have attempted in two short<br />

articles to briefly describe to you, our<br />

readers, the information gathered<br />

from the 18 years of excavations work<br />

at Bademağacı Höyük. The plan is to<br />

publish a detailed scientific report of the<br />

excavations in the next 4-5 years. We<br />

would like to emphasize the following<br />

points here; every archaeological<br />

excavation is an effort to understand<br />

and explain the development of<br />

mankind i.e. the contributions of our<br />

ancestors throughout the history of<br />

culture and how the point we are at<br />

today was reached. In keeping with<br />

the requirements of our profession, we<br />

have tried to share with you what has<br />

been learned about people who lived<br />

thousands of years ago at a certain<br />

place in Anatolia, Bademağacı Höyük,<br />

by unearthing the remains buried<br />

under metres of soil in the darkness of<br />

the past and by learning about their<br />

lifestyles. With the recently completed<br />

excavations we have only revealed<br />

a small part of the knowledge of this<br />

extraordinarily important centre, really<br />

only a small part of what was hidden.<br />

We know there is still much to learn<br />

from this centre. Some of the things<br />

that are still unknown will be uncovered<br />

in the future by other archaeologists<br />

and researchers using new methods to<br />

investigate the unexcavated areas of<br />

our mound and the sections under the<br />

foundations of the upper settlement<br />

levels that have been left untouched.<br />

Resim-24: Bademağacı’nın en geç döneme ait yapısı olan ‘Kilise’<br />

(Krş. Res. 3, 4 - Üç ‘nef’li kilisenin ölçüleri 15.5 X 13 m.dir)<br />

Figure-24: ‘The Church’ building belonging to the most recent period of Bademağacı<br />

(cf. Fig. 3, 4 – the church with three ‘naves’ measures 15.5m x 13m.)<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 37


SERGİ<br />

exhibition<br />

EFSANE ÇİFT<br />

İSTANBUL’DA<br />

Sadece resimleriyle değil, aşkları ve yaşam öyküleriyle de<br />

ölümsüzleşen, Hollywood’a ilham kaynağı olan bir çift: Frida<br />

Kahlo ve Diego Rivera. Eserleri Berlin ve Viyana’dan sonra<br />

İstanbul’da, Pera Müzesi’nde<br />

2 Aylin Şen Özgür Açıkbaş<br />

LEGENDARY COUPLE IN İSTANBUL<br />

A couple immortalized not just with their paintings but also with their love<br />

and their life story, an inspiration for Hollywood: Frida Kahlo and Diego<br />

Rivera. After Berlin and Wien, their paintings are in İstanbul Pera Museum<br />

38 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


Heyecan fırtınası daha<br />

eserler gelmeden<br />

esti; çünkü 20.<br />

yüzyılın en ilginç<br />

çiftinin “şöhreti dünyayı saran”<br />

eserleriydi söz konusu olan.<br />

Aslında Jacques ve Natasha<br />

Gelman’ın özel koleksiyonuna<br />

aittiler. Ama onlar bile eserleri<br />

Meksika’dan dışarı ”izinsiz”<br />

çıkartamıyordu, çünkü eserler<br />

Meksika’nın “ulusal kültür<br />

varlıkları envanteri”ne kayıtlıydı.<br />

O nedenle bugüne kadar nadiren<br />

Meksika dışına çıkmışlardı.<br />

İstanbul da o sayılı duraklardan<br />

biri olacaktı, hem de tam 40<br />

eserle birden.<br />

Güvercinle fil<br />

Frida Kahlo ve Diego Rivera<br />

çiftinin eserleri 20 Mart <strong>2011</strong><br />

tarihine kadar Pera Müzesi’nde<br />

sergilenecek.<br />

Sakatlığı yüzünden son yıllarında<br />

yatağından dahi çıkamayan<br />

Frida, İstanbul’da konuklarını<br />

ağırlayacak. Kendi elleriyle<br />

resmettiği gözlerini izleyicilerinin<br />

The excitement has peaked even<br />

before the paintings have arrived;<br />

because it was the paintings “whose<br />

reputation is known worldwide”<br />

by 20 th century’s most interesting<br />

couple.<br />

They are actually from the private<br />

collection of Jacques and Natasha<br />

Gelman. But even they cannot take<br />

the paintings out of Mexico without<br />

“permission” because they are<br />

registered in Mexico’s “national<br />

cultural assets inventory”. This is<br />

why they rarely left Mexico thus far.<br />

İstanbul would become one of those<br />

rare stops and with 40 paintings as<br />

well.<br />

Pigeon and elephant<br />

Paintings of Frida Kahlo and Diego<br />

Rivera couple will be displayed in<br />

Pera Museum until 20 March <strong>2011</strong>.<br />

Not able to leave her sick bed in<br />

her last years due to her disability,<br />

Frida will be hosting her guests in<br />

İstanbul. She will be meeting the eyes<br />

of her visitors with her eyes drawn<br />

by herself. She will share her pain,<br />

joy, dreams, endless suffering of her<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 39


Ayçiçekleri, Diego Rivera, 1943<br />

Sunflowers, Diego Rivera, 1943<br />

Maymunlu otoportre, Frida Kahlo, 1943<br />

Self portrait with monkey, Frida Kahlo, 1943<br />

İçi açılmış yaşamı görünce korkan gelin, Frida Kahlo, 1943<br />

The Bride Frightened at Seeing Life Opened, Frida Kahlo, 1943<br />

Düşüncelerimde Diego, Frida Kahlo, 1943<br />

Diego in My Thoughts, Frida Kahlo, 1943<br />

Natasha Gelman’ın portresi, Diego Rivera, 1943<br />

Portrait of Natasha Gelman, Diego Rivera, 1943<br />

40 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


gözlerine dikecek.<br />

Acısını, coşkusunu, hayallerini,<br />

kazada paramparça olan<br />

vücudunun bitmeyen<br />

ıstırabını<br />

paylaşacak.<br />

Ama her<br />

şeyden<br />

önce<br />

Diego’ya<br />

duyduğu<br />

büyük aşktan<br />

söz edecek.<br />

Kalbini<br />

paramparça<br />

eden o aşk<br />

kazasını<br />

anlatacak.<br />

Malum, Frida’nın<br />

hayatı da eserleri<br />

de öylesine<br />

sıradışıydı ki,<br />

Hollywood eliyle<br />

ölümsüzleştirilip tüm dünyaya<br />

aktarıldı.<br />

Çocukken geçirdiği hastalık...<br />

Genç kızlığında geçirdiği feci<br />

otobüs kazası... Komünist Diego<br />

Rivera ile tanışıp ona âşık<br />

olması... Fırtınalı evlilikleri...<br />

Ya da annesinin tanımıyla “bir<br />

güvercinle filin beraberliği”...<br />

Giderek yatağa bağımlı hale<br />

gelirken Diego’nun yavaş yavaş<br />

uzaklaşması... Henüz 47 yaşında<br />

–kimilerine göre intiharla–<br />

sonuçlanan bir hayat...<br />

body broken to pieces in an accident.<br />

But above all else she will be talking<br />

about her love for Diego. She will<br />

tell the story of that accident of love<br />

which broke her heart to pieces.<br />

As you know, Frida’s life and<br />

paintings were so out of ordinary<br />

that it was immortalised by<br />

Hollywood to be spread around<br />

the world.<br />

Illnesses suffered at childhood...<br />

Horrible coach crash she<br />

was involved in her teenage<br />

years... Meeting and falling<br />

in love with Communist<br />

Diego Rivera... Their stormy<br />

marriage... or “togetherness<br />

of a pigeon with an<br />

elephant” as her mother would<br />

describe... Diesgo’s slowly distancing<br />

himself as she was being confined to<br />

bed... A life which ended -deliberately<br />

according to some-when she was just<br />

47 years old...<br />

Three month visit<br />

Despite this short and sorrowful<br />

life story, Frida’s paintings are an<br />

explosion of colours. Almost as if<br />

an incredible energy is bursting<br />

out of the canvas. Even though she<br />

painted her self portrait with her<br />

un-plucked eyebrow and all her facial<br />

deformations it lures the observers<br />

in. We almost see her through<br />

Diesgo’s eyes: “Despite not being<br />

an attractive -even considered to be<br />

an ugly- woman she is a stunning<br />

woman.”<br />

Diego Rivera painted<br />

Mexico. Frida<br />

painted him and<br />

herself. And now they<br />

are in İstanbul hand in<br />

hand. They will be our<br />

guests at Suna and İnan<br />

Kıraç Foundation Pera<br />

Museum for almost three<br />

months. They will tell us<br />

their legendary stories.<br />

Üç aylık misafirlik<br />

Bu kısacık ve hazin yaşam<br />

öyküsüne inat, Frida’nın<br />

tablolarında renkler patlar.<br />

Müthiş bir enerji tuvalden fışkırır<br />

adeta. Kendisini bitişik kaşlarıyla<br />

ve yüzündeki bütün defolarıyla<br />

resmettiği halde izleyeni<br />

cezbeder. Sanki Diego’nun<br />

gözleriyle görürüz onu: “Alımlı<br />

olmamasına –hatta çirkin<br />

sayılmasına– rağmen insanı<br />

çarpan bir kadın.”<br />

Diego Rivera, Meksika’yı<br />

resmetti. Frida onu ve kendisini.<br />

Şimdi el ele İstanbul’dalar.<br />

Suna ve İnan Kıraç Vakfı<br />

Pera Müzesi’nde yaklaşık üç<br />

ay konuğumuz olacaklar.<br />

Bize efsaneleşen öykülerini<br />

anlatacaklar.<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 41


GEZİ<br />

travel<br />

GÖKOVA’NIN AKVARYUMU: AKYAKA<br />

Akyaka, Gökova Körfezi’nin başlangıç noktası. Dağlardan gelip Akyaka’da denize dökülen azmağın<br />

kıvrımları arasına kurulu belde farklı tatil arayışlarına mükemmel bir seçenek sunuyor<br />

2 Hümeyra Özalp Konyar Rasim Konyar<br />

GÖKOVA’S AQUARIUM: AKYAKA<br />

Akyaka is the starting point of Gökova Bay. Situated along the shores of the river which runs down from the<br />

mountains and meanders its way to the sea in Akyaka, the town offers an excellent choice for those<br />

who seek a diverse holiday<br />

42 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 43


B<br />

odrum-Marmaris arasında,<br />

doğu-batı ekseninde<br />

uzanan ve Kerme ya da<br />

İstanköy olarak da bilinen<br />

Gökova Körfezi, <strong>Türkiye</strong>’nin en<br />

girintili-çıkıntılı kıyı kesimini<br />

oluşturuyor. Orak ve Sedir adaları,<br />

Çökertme, Akbük, Söğüt, İngiliz<br />

Limanı, Değirmen Bükü ve Longöz<br />

gibi koyları ile mavi yolculukların<br />

vazgeçilmez rotalarını çiziyor.<br />

Körfezin en doğu noktasında yer<br />

alan Akyaka beldesi ise daha çok<br />

karayoluyla gezenlerin gözdesi.<br />

Kuzeyden Marmaris’e inerken,<br />

Sakar Geçidi’ni geçtikten hemen<br />

sonra tüm ihtişamıyla ortaya çıkan<br />

Gökova Körfezi, yolculuğun en<br />

çarpıcı manzaralarından birini<br />

sunuyor. Sırtını dağlara yaslamış<br />

muhteşem bir ovanın denizle<br />

buluştuğu noktada yer alan<br />

Akyaka, <strong>Türkiye</strong>’nin belki de en<br />

güzel beldelerinden biri.<br />

2600 yıllık yaşam izleri taşıyan<br />

yörenin antik çağdaki ismi<br />

İdima (Idyma). Bir Karya kenti<br />

olduğu bilinen İdima’nın kaya<br />

mezarlarından bazıları hâlâ<br />

ayakta. Günümüze ulaşan ve İÖ<br />

4. yüzyıla tarihlenen kolonlu kaya<br />

mezarlarının Paktyes hanedanına<br />

ait olduğu düşünülüyor.<br />

Turizme geçiş<br />

70’li yıllardan sonra turizmin<br />

Situated between Bodrum and<br />

Marmaris and extending from east<br />

to west, Gökova Bay, also known as<br />

Kerme or İstanköy, forms the most<br />

intricate shores of Turkish coastline.<br />

With Orak and Sedir islands,<br />

Çökertme, Akbük, Söğüt, English<br />

Port, Değirmen Bükü and Longöz<br />

bays, it offers an indispensible route<br />

for blue voyages. Akyaka town on<br />

the easternmost point of the bay is<br />

more popular with visitors arriving<br />

by road.<br />

Appearing with its entire splendour<br />

immediately after passing Sakar<br />

Pass when arriving from Marmaris<br />

in the North, Gökova Bay offers<br />

one of the most striking views of<br />

the journey. At a point where the<br />

magnificent plains resting onto a<br />

mountain meets the sea, Akyaka is<br />

most probably the prettiest town in<br />

Turkey.<br />

Carrying traces of life that is 2000<br />

years old, the antique name of the<br />

region’s name is Idyma. Some of<br />

the rock tombs have survived to<br />

present times in the city which<br />

was known to be a Karian city. It<br />

is thought that column rock tombs<br />

dating back to 4 B.C. which have<br />

survived to today belong to Paktyes<br />

dynasty.<br />

Progressing to tourism<br />

While resorts such as Bodrum,<br />

Akyaka evlerinden biri, dere kısındaki<br />

restoranlar, Azmak’tan görüntüler ve<br />

kaya mezarları<br />

One of Akyaka houses, restaurants by the<br />

stream, scenes from Azmak and<br />

rock tombs<br />

44 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 45


kapısını aralayan <strong>Türkiye</strong>’nin<br />

Bodrum, Kuşadası, Marmaris gibi<br />

merkezleri parlamaya başlarken,<br />

Akyaka gözlerden uzak, sakin bir<br />

balıkçı köyü olarak bekliyordu.<br />

Akyaka’nın turistik bir beldeye<br />

dönüşmesinde şüphesiz şair,<br />

gazeteci, mimar Nail Çakırhan’ın<br />

imzası var. Memleketi olan<br />

Ula’nın geleneksel mimarisini<br />

farklı bir üslupla yorumlayarak<br />

kendisi için Akyaka’da bir ev inşa<br />

eden Çakırhan, bu projesiyle<br />

Uluslararası Ağa Han mimari<br />

ödülünü kazanınca tüm gözler<br />

buraya çevrildi. Bu mimari, yörede<br />

daha sonra inşa edilen yapılara<br />

da öncülük etti. Akyaka evlerinin<br />

şöhreti yayıldıkça, Gökova’nın bu<br />

küçük köyü de kimlik değiştirmeye<br />

başladı. Çakırhan’a, mimarisine<br />

ve köyüne sahip çıkan aydınlar,<br />

betonlaşmaya karşı ciddi bir<br />

duvar oluşturdu. Bugün, birkaç<br />

çirkin beton yapıyı saymazsak,<br />

Akyaka’nın tamamı bu özgün<br />

mimari ile sarılı. Akyaka evleri<br />

özellikle saçakları, kapıları, tavanları<br />

ve dolap kapaklarındaki dantel gibi<br />

işlenmiş ahşap işçiliği ile dikkat<br />

çekiyor.<br />

Azmak ve Okalüptüslü Yol<br />

Akyaka’nın en büyük özelliği<br />

Kadın Azmağı adını taşıyan deresi.<br />

Sazlıklar, ağaçlar ve otların arasında<br />

yemyeşil bir tünel gibi dolanan su<br />

yolu, 1200 metre uzunluğunda.<br />

Küçük teknelerle gezilebilen<br />

derenin yerden kaynayan buz<br />

gibi sularında binlerce balık,<br />

yüzlerce ördek yaşıyor. Akyaka’daki<br />

oteller son derece farklı bir<br />

tatil seçeneği sunarken, dere<br />

kenarındaki restoranlar kolay kolay<br />

unutulmayacak bir molaya ev<br />

sahipliği yapıyor.<br />

Marmaris’e giden eski yolun<br />

küçük bir bölümünü oluşturan<br />

ünlü “Okalüptüslü Yol” ise yalnızca<br />

eskilerin anılarında kaldı. Yenisi<br />

yapıldığı için artık kullanılmayan<br />

bu kısacık yol, yüzlerce yıllık<br />

dev okalüptüs ağaçlarıyla sarılı.<br />

Akyakalıların mücadelesiyle<br />

koruma altına alınan yol, bilinçli<br />

gezginler ve fotoğrafçılar için hâlâ<br />

vazgeçilmez bir uğrak noktası.<br />

46 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong><br />

Okalüptüslü Yol<br />

Eucalyptus Way


Kuşadası, Marmaris became the<br />

stars of 70s Turkey opening its<br />

doors to tourism, Akyaka was<br />

biding its time as a quiet, secluded<br />

fishing village<br />

There is no doubt that the poet,<br />

journalist, architect Nail Çakırhan<br />

had his hand in turning Akyaka<br />

into a touristic resort. By building<br />

a house in Akyaka which used<br />

a variation of traditional Ula<br />

architecture where Çakırhan hails<br />

from, he won the International Aga<br />

Khan architectural award and all<br />

eyes turned to Akyaka.<br />

This architectural style also led<br />

the way for other buildings that<br />

followed. As the fame of Akyaka<br />

houses spread, this small village<br />

of Gökova began to change its<br />

identity. Intellectuals protecting<br />

the architecture and the village<br />

formed a barrier against serious<br />

build up. Notwithstanding a few<br />

concrete buildings today, Akyaka<br />

is completely surrounded with<br />

distinctive architecture. Akyaka<br />

houses draw the attention<br />

especially with their guttering,<br />

doors, ceilings and craftsmanship<br />

evident on woodwork on their<br />

cupboard doors.<br />

Azmak and Eucalyptus Way<br />

The biggest feature of Akyaka<br />

is the Kadın Azmağı brook.<br />

The waterway which meanders<br />

through as if it’s a green tunnel<br />

surrounded by trees and marshes<br />

is 1200 metres long. There<br />

are fish and ducks on chilly<br />

waters of the stream which is<br />

accessible by small boats. While<br />

hotels in Akyaka offer highly<br />

unconventional holiday options,<br />

riverside restaurants are host to<br />

unforgettable breaks.<br />

Forming a short section of the old<br />

route to Marmaris, once famous<br />

“Eucalyptus Way” lives only in<br />

memories. No longer in use, this<br />

short road is surrounded with<br />

hundreds of years old massive<br />

eucalyptus trees. Protected with<br />

efforts of Akyaka’s locals, the<br />

road is still stamping ground<br />

for conscious travellers and<br />

photographers.<br />

Akyaka, Çınar Plajı<br />

Akyaka, Çınar Beach<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 47


NOT DEFTERİ<br />

notebook<br />

ÇOK EĞLENCELİ<br />

LÜZUMSUZ BİLGİLER!<br />

Yıla keyifli girin istedik. İlginç notlarımızı muhtemelen hiçbir<br />

işinize yaramayacak, yani son derece lüzumsuz ama<br />

bir o kadar eğlenceli bilgilerden derledik. Buyurun!<br />

2 Aylin Şen<br />

UNNECESSARILY ENTERTAINING NOTES!<br />

We wanted you to enter the year on a cheerful note. We compiled our<br />

interesting notes from highly unnecessary yet entertaining pieces of<br />

information which you will probably find useless. Here you are!<br />

48 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


Yılbaşında kime ne hediye verdiniz, kimden<br />

ne hediye aldınız bilmiyoruz. Peki siz<br />

“hediyelerin en güzeli” diye tanımlanan<br />

değerli taşların çoğunun<br />

birkaç elementten oluştuğunu,<br />

sadece elmasın tamamen karbondan<br />

oluştuğunu biliyor muydunuz?<br />

Dünyadaki tüm nüfus her işini<br />

bırakıp günde 24 saat satranç<br />

oynasa ve her saniyede bir hamle<br />

yapılsa, satrançta tüm oyunları<br />

tecrübeden geçirebilmek için<br />

asırlara ihtiyaç vardır.<br />

Satranç tarihinin en uzun oyunu 1950 yılında Mardel Plato’da<br />

yapılmış dünya satranç turnuvasında gerçekleşmiştir. Pilkin ile<br />

Çernyak arasında yapılan bu maç 22 saat devam etmiş ve 191. hamle<br />

sonrası berabere bitmiştir.<br />

Dünyanın en kokulu camisi Tebriz şehrindedir; ama yanlış<br />

anlaşılmasın, “kokulu” derken “mis gibi” demek istiyoruz. Zaten<br />

camiye bu unvanı veren de “mis” sözcüğünün kökeni. Mescit<br />

inşa edilirken çamuruna misk kokusu ilave edilmiştir ve 600 sene<br />

geçmesine rağmen hâlâ misk kokmaktadır.<br />

Dünyada en tehlikeli hayvan sivrisinektir; çünkü insanların<br />

ölümüne en fazla sebep olan hayvandır.<br />

Kayda geçmiş, yani tablete kazınmış en eski<br />

alfabe Suriye’nin Akdeniz sahilindeki<br />

Lattakiya limanı yakınlarında<br />

yapılan kazı sonucu bulunmuştur.<br />

Alfabe 32 harften oluşmaktadır.<br />

Ünlü Arap şairi, Kahire<br />

Üniversitesi profesörü Şeyh<br />

Muhammed Abdul İbrahim 150 yaşında<br />

vefat etmiştir. 105 sene bekâr yaşamış,<br />

105 yaşında evlendikten sonra 5 çocuğu<br />

olmuştur.<br />

1700’lerin sonlarında Rusya’da yaşamış<br />

olan Vasilyev adlı adamın toplam 87 çocuğu<br />

olmuştur, ama asıl ilginç not bu değil;<br />

çünkü bu çocuklar Vasilyev’in sadece<br />

iki eşinden dünyaya gelmiştir. İddiaya<br />

göre, o 75. yaşını kutlarken çocukların<br />

83’ü bir arada babalarına “uzun ömürler”<br />

dilemiştir.<br />

Doğum günü demişken... Herkes<br />

“biriciktir” elbette, ama herkes doğum<br />

gününü dünya üzerinde en az 9 milyon<br />

kişiyle paylaşır.<br />

Çocuğunuz doğdu, adını koyacaksınız.<br />

Aklınızda bulunsun: <strong>Türkiye</strong>’de en çok<br />

kullanılan isim 3 milyona yakın kişiyle<br />

erkeklerde Mehmet, 4 milyondan fazla<br />

kişiyle de kadınlarda Fatma.<br />

Bu bilgilerin ne işe yarayacağı<br />

hakkında bir fikrimiz yok. Ama son not,<br />

en azından evde çoluk çocuk bir süre<br />

heyecanlı bir uğraş yaratabilir. İşte o<br />

not: Hiçbir kâğıt 7 defadan fazla 2’ye<br />

katlanamaz. Deneyin bakalım, doğru<br />

muymuş!<br />

We don’t know who you gave gifts to and who you received gifts<br />

from. But did you know that the precious stones described as “the<br />

prettiest gift them all” consist of more than one elements and that only<br />

diamond is formed completely from carbon?<br />

If everybody in the world stopped working for a<br />

24 hour period to play chess and made a move every<br />

second, centuries would be needed to experiment all the<br />

moves of chess.<br />

The longest game of chess took place in the world<br />

chess tournament in Mar del Plata in 1950. The game<br />

between Pilkin and Çernyak went on for 22 hours and<br />

ended in a draw after 191 moves.<br />

World’s smelliest mosque is in the city of Tabriz; but do not get us<br />

wrong, as when we say “smelly” we mean “sweet smelling”. In fact what<br />

gives the mosque this title is the root of the word “mis (musk)”. Musk<br />

was added to mortar used in the construction of the mosque and after<br />

600 it still smells like musk.<br />

World’s most dangerous animal is the mosquito; because they cause<br />

the most deaths in humans.<br />

World’s oldest recorded i.e. written in<br />

stone alphabet has been discovered in<br />

excavations near the Mediterranean port of<br />

Lattakiya in Syria. The alphabet consists<br />

of 32 letters.<br />

Famous Arabian poet, Sheikh<br />

Mohammed Abdoul İbrahim, a<br />

professor in Cairo University, died<br />

at the age of 150. He was single<br />

for 105 years and had 5 children<br />

after getting married at the age<br />

of 105.<br />

A man named Vasilyev<br />

who lived in Russia towards<br />

the end of 1700s had 87<br />

children in total, but that<br />

is not the interesting note;<br />

because these children were given<br />

birth by only two of Vasilyev’s<br />

wives. According to the claim, 83<br />

of his children wished him “happy<br />

birthday” when he celebrated his<br />

75 th birthday.<br />

Talking of birthdays... Of<br />

course everyone is unique but<br />

everyone share their birthdays<br />

with nine million other people in<br />

the world.<br />

Your child is born and you will<br />

name him/her. Remember: Most<br />

used Turkish name for boys is<br />

Mehmet with almost 3 million and<br />

for girls is Fatma with 4 million.<br />

We have no idea how useful<br />

these notes are. But the last note<br />

may cause a ripple of excitement<br />

among the folk at home. Here is<br />

that note: No paper can be folded<br />

in 2 more than 7 times. Try and<br />

see if that’s correct!<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 49


RÖPORTAJ<br />

reportage<br />

DÜNYA STANDARTLARINDA<br />

SAĞLIK HİZMETİ<br />

Anadolu Sağlık Merkezi, nitelikli tıbbi kadrosu, ileri teknolojik donanımı ve akıllı<br />

bina teknolojisiyle referans merkezi olma yolunda<br />

HEALTHCARE IN WORLD STANDARDS<br />

Anadolu Medical Centre is on the way to become a reference centre with<br />

qualified medical team, advanced technological equipment<br />

and smart hospital technology<br />

50 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


Anadolu Sağlık Merkezi,<br />

Joint Commission<br />

International (JCI),<br />

Avrupa Tıbbi Onkoloji<br />

Derneği (ESMO), ISO (18001,14001<br />

ve 9001) akreditasyonlarıyla<br />

uluslararası standartlarda hizmet<br />

veren bir sağlık kuruluşu. Hasta<br />

hakları ve güvenliğini temel önceliği<br />

olarak belirleyen Merkez, dünyanın<br />

farklı bölgelerinden gelen hastalara<br />

onkolojik bilimler, nörolojik<br />

bilimler, kalp sağlığı, cerrahi<br />

bilimler, ortopedi ve kadın sağlığı<br />

alanlarında tedavi olanağı sunuyor.<br />

Uluslararası hastalara özel hizmet<br />

Hasta, Anadolu Sağlık Merkezi’nde<br />

tedavi olmaya karar vermesi<br />

durumunda, kendisini nasıl bir<br />

tedavi planının beklediği, bu<br />

işlemlerin ne kadar süreceği<br />

konusunda ve ihtiyaç duyduğu diğer<br />

tüm konularda bilgilendiriliyor;<br />

hasta ve hasta yakınlarının<br />

ziyaretleri, ulaşım ve konaklamaları<br />

özel ekipler tarafından planlanıyor.<br />

İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça,<br />

Bulgarca, Romence, Ukraynaca,<br />

Kırgızca, Kazakça, İspanyolca,<br />

Arapça, Japonca ve Felemenkçe<br />

olmak üzere toplam 13 yabancı<br />

dilin konuşulduğu Uluslararası<br />

Hasta Hizmetleri Departmanı’ndan<br />

yetkililer hastalara tüm süreç<br />

boyunca eşlik ediyor.<br />

Onkoloji<br />

Anadolu Sağlık Merkezi Onkoloji<br />

Merkezi kanser hastalarının tüm<br />

gereksinimlerini karşılamak<br />

üzere bir referans merkezi olarak<br />

kuruldu. “Hastane içinde hastane”<br />

Anadolu Medical Centre is a health<br />

centre offering international<br />

standard service with accreditations<br />

from Joint Commission International<br />

(JCI), European Society for Medical<br />

Oncology (ESMO), ISO (18001,<br />

14001 and 9001). Identifying<br />

patient rights and safety as the<br />

principle priority, the Centre is<br />

offering treatments for patients<br />

arriving from different parts of the<br />

world in areas of oncology science,<br />

neurologic science, cardiovascular<br />

care, surgical sciences, orthopaedic<br />

and women’s health.<br />

Special service for international<br />

patients<br />

Once a patient chooses Anadolu<br />

Medical Centre for treatment,<br />

he is informed about what kind<br />

of treatment plan is awaiting<br />

him, how long the treatment will<br />

last and everything else he may<br />

need to enquire about; Visiting,<br />

transportation and accommodation<br />

needs of the patient and their<br />

relatives are planned by special<br />

teams. Team members from<br />

International Patient Services<br />

Department where 13 foreign<br />

languages such as English, German,<br />

French, Russian, Bulgarian,<br />

Romanian, Ukrainian, Kyrgyz,<br />

Kazakh, Spanish, Arabic, Japanese<br />

and Dutch are spoken accompany<br />

the patients throughout their stay.<br />

Oncology<br />

Oncology Department at Anadolu<br />

Medical Centre was founded as<br />

a reference centre to meet every<br />

need of cancer patients. Designed<br />

Bir hasta hikâyesi<br />

Amerika’nın Nevada eyaletinden John Freeman ufak bir kalp<br />

krizi geçirmişti; bulunduğu yerdeki doktorlar tarafından yapılan<br />

incelemede kalp kapakcığında bir problem olduğu saptandı;<br />

ancak ameliyat pahalı olacaktı ve sağlık sigortası olmadığı için<br />

elinde bulunan her şeyi satması gerekliydi. Sonuçta yurtdışındaki<br />

alternatiflere bakmaya başladı.<br />

O esnada, bir sağlık turizmi dergisinde Anadolu Sağlık merkezi<br />

ile ilgili bir yazıyı okudu ve İstanbul’a gelmeye karar verdi.<br />

Anadolu Sağlık Merkezi’ne vardığında anjiyo yapıldı; kalp<br />

kapakcığı problemine ilaveten bir damarda tıkanıklık olduğu da<br />

belirlendi. Prof. Dr. Sertaç Çiçek ve ekibi dört saat süren başarılı<br />

bir ameliyatla onu sağlığına kavuşturdu.<br />

İşte Freeman’ın ağzından bu süreç: “Deneyimlerime dayanarak<br />

bu hastanenin hizmet kalitesi ve teknik altyapısı açısından<br />

Amerika’daki hastanelerden hiçbir farkı olmadığını söyleyebilirim.<br />

Ekip çalışması ve Türk doktorların entegre yaklaşımınından çok<br />

etkilendim. Tıbbi personelin kendi aralarındaki devamlı ve etkili<br />

iletişimi ve başarılı geçmişleri bana gerçekten rahatlık verdi. İki<br />

ülke arasındaki uzak mesafeden dolayı buraya tek başıma geldim,<br />

ama ekibin içten ve yakın ilgisi sayesinde kendimi hiç yalnız<br />

hissetmedim.”<br />

A patient’s story<br />

John Freeman, a native of the State of Nevada in the U.S., experienced<br />

a minor heart attack. After an evaluation by the local physician, it was<br />

determined that he had a cardiac valve problem; but the operation would be<br />

expensive and it was going to cost everything that he had as he didn’t have<br />

health insurance. As a result he started to look for alternatives abroad.<br />

In the meantime John read an article about Anadolu Medical Center in a<br />

medical tourism magazine and decided to come to İstanbul. Once at Anadolu<br />

Medical Center, John underwent an angiography, which revealed a blockage<br />

in one of his vessels in addition to the cardiac valve problem. A successful<br />

operation by Prof. Dr. Sertaç Çiçek and his team resulted in him regaining<br />

his health.<br />

Here is the process in John’s own words: “Based on my experience, I can<br />

confidently say that there is no difference between this hospital and those<br />

in America in terms of service quality and technical infrastructure. I found<br />

the teamwork and integrated approach among Turkish physicians to be very<br />

impressive. Consistent and effective communication among the medical staff<br />

and their successful backgrounds really comforted me. The long distance<br />

between two countries meant that I travelled alone for this operation.<br />

However the staff’s sincere and close attention ensured that I never felt<br />

alone”.<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 51


konseptiyle tasarlanan Merkez’de<br />

hastalara diğer bölümlerden<br />

ayrılmış, özel bir ortamda tedavi<br />

görme olanağı sağlanıyor; en uygun<br />

tedavi planının belirlenmesi ve<br />

uygulanması için cerrahi bilimler,<br />

medikal onkoloji, radyasyon<br />

onkolojisi, dahili bilimler,<br />

patoloji, radyoloji nükleer tıp ve<br />

biyokimya bölümleri tarafından<br />

değerlendiriliyor.<br />

Kanser tedaviside uygulanan radyocerrahinin<br />

en gelişmiş biçimi olan<br />

ve dünyanın sayılı merkezlerinde<br />

bulunan CyberKnife teknolojisi<br />

Anadolu Sağlık Merkezi’nde altı<br />

yıldır kullanılıyor.<br />

Hematolojik Onkoloji<br />

Anadolu Sağlık Merkezi bir Kemik<br />

İliği Nakli Merkezi’ni de hayata<br />

geçirdi. Aynı anda 22 hastaya kemik<br />

iliği nakli gerçekleştirilebilinen<br />

altyapıya sahip merkezde tedavi<br />

gören hastaların enfeksiyonlardan<br />

korunabilmesi amacıyla hasta<br />

odalarının tümünde, havada<br />

bulunan partikülleri temizleyen<br />

ve “hepafiltre” olarak adlandırılan<br />

sistem kullanılıyor. Ayrıca hasta<br />

odalarının girişinde, hekim,<br />

hemşire ve hasta yakınlarının<br />

dışarıdan taşıyabilecekleri<br />

mikroorganizmalardan arınmaları<br />

için tasarlanmış özel bölümler<br />

bulunuyor. Hastalardan alınan kök<br />

hücreleri, dünyaca kabul gören bir<br />

laboratuvar standardı olan GMP<br />

(Good Manufactoring Practise-İyi<br />

Üretim Kuralları) koşullarında işlem<br />

görüyor.<br />

Kardiyoloji<br />

Kalp damar cerrahisi bölümünde<br />

anne karnındaki ceninden ileri<br />

yaşlardaki hastalara kadar kalp<br />

rahatsızlığı olanlara konusunda<br />

uzmanlaşmış bir ekiple uluslararası<br />

standartlarda sağlık hizmeti<br />

sunuluyor.<br />

Nöroloji<br />

Nörolojik Bilimler Bölümü gelişmiş<br />

elektromiyografi, nöropatik ağrı<br />

tedavisi, epilepsi cerrahisi, birincil<br />

ve ikincil derece felç önleme gibi<br />

pek çok alanda disiplinlerarası bir<br />

yaklaşım gösteriyor. Nöroşirurji<br />

Bölümü tanı ve tedavide navigasyon<br />

yardımlı biyopsi ve CyberKnife<br />

Radyo cerrahi teknolojisinin yanı<br />

sıra video EEG görüntüleme, dijital<br />

anjiyografi, gelişmiş MRI ve CT<br />

kullanıyor.<br />

Ortopedi ve Travmatoloji<br />

Anadolu Sağlık Merkezi Ortopedi<br />

ve Travmatoloji Bölümü kasiskelet<br />

sisteminin hastalıklarının<br />

tanısı, tedavisi ve rehabilitasyonu<br />

konularında hizmet veriyor.<br />

Bölümde her türlü ortopedik<br />

rahatsızlığın yanı sıra kas-iskelet<br />

sistemi tümörleri, omurga<br />

hastalıkları, el ve üst ekstremite<br />

cerrahisi, ayak sağlığı gibi özel<br />

dallarda da konusunda uzmanlaşmış<br />

bir kadroyla hizmet veriliyor.<br />

with a “Hospital within a hospital”<br />

concept, The centre provides a<br />

separate unit segregated from other<br />

departments for patients to receive<br />

treatment in a special environment;<br />

Surgical sciences, medical oncology,<br />

radiation oncology, internal<br />

medicine sciences, pathology,<br />

radiology nuclear medicine and<br />

biochemistry departments work in<br />

unison to identify and apply the<br />

most suitable treatment plan.<br />

CyberKnife technology, the most<br />

advanced radio-surgery technology<br />

used in treatment of cancer and<br />

only available in select medical<br />

centres of the world has been in use<br />

in Anadolu Medical Centre for six<br />

years.<br />

Hemathologic Oncology<br />

Anadolu Medical Centre also<br />

implemented a Bone Marrow<br />

Transplantation Centre. The<br />

centre has the structure capable<br />

of carrying out 22 simultaneous<br />

transplantations and is equipped<br />

with “hepafilter” system in every<br />

room which purifies the particles<br />

found in the air to prevent patients<br />

from infections. In addition to that,<br />

there are purification rooms at the<br />

entrances to each patient’s room<br />

for doctors, nurses and patient’s<br />

relatives to be cleansed of any<br />

microorganisms they may carry.<br />

Stem cells received from patients<br />

are treated according to GMP (Good<br />

Manufacturing Practise) standards<br />

which is a laboratory standard<br />

accepted worldwide.<br />

Cardiology<br />

Heart and Vascular Center provides<br />

comprehensive cardiac care of<br />

highest international standards with<br />

an expert team to all patients with<br />

heart disease from foetus to the<br />

eldest.<br />

Neurology<br />

Neurological Science Department<br />

has a multidisciplinary approach<br />

in areas such as advanced<br />

electromyography, treatment of<br />

neuropathic pain, epileptic surgery,<br />

prevention of first and second<br />

degree paralysis. Neurosurgery<br />

Unit confidently employs navigation<br />

assisted biopsies and CyberKnife<br />

Radiosurgery technology in<br />

diagnosis and treatment as well<br />

as other technologies such as<br />

video EEG monitorization, digital<br />

angiography, advanced MRI and CT.<br />

Orthopaedics and Traumotology<br />

Anadolu Medical Centre<br />

Orthopaedics and Traumotology<br />

Center offers diagnostics, treatment<br />

and rehabilitation of muscularskeletal<br />

illnesses. The centre<br />

offers treatment for all types of<br />

orthopaedics conditions along with<br />

muscular-skeletal system tumours,<br />

spinal illnesses, limb and top<br />

extreme surgery, foot health with<br />

a specialized team expert in their<br />

individual fields...<br />

52 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


RESTORAN<br />

restaurant<br />

İSTANBUL’DA<br />

LÜBNAN TATLARI<br />

Hilton İstanbul, yeni mekânı Al Bushra’da misafirlerini<br />

Lübnan mutfağıyla tanıştırıyor<br />

Hilton İstanbul’un<br />

9. katında<br />

açılan Al Bushra<br />

Restaurant, eşsiz<br />

yemeklerini Boğaz manzarası<br />

eşliğinde Lübnan mutfağına<br />

özgü geleneklerle sunuyor.<br />

Deneyimli Lübnanlı şeflerin<br />

yönetiminde pişirilen yemekler<br />

haftanın her günü öğle ve<br />

akşam yemeklerinde masaları<br />

donatıyor.<br />

Saat 12:00-14:30 arasında<br />

öğle yemekleri, 18:30-23:30<br />

arasında akşam yemekleriyle<br />

Lübnan lezzetlerine doyacağınız<br />

mekânda, Al Bushra Bar da<br />

gece 02:00’ye dek zengin içki<br />

mönüsüyle misafirlerine hizmet<br />

veriyor.<br />

Mutfakta neler var<br />

Lübnan usulü yaprak dolması<br />

“Warakenab”, bulgurlu çiğ<br />

et “Kebbeh Nahey”, Lübnan<br />

mutfağının vazgeçilmezi<br />

“Falafel”, kıymalı fıstıklı börek<br />

“Samboussik” gibi mezelerin<br />

yanı sıra, kömürde pişirilen<br />

“Castaleta”, “Jawaneh Dajaj”<br />

gibi tavuk ve et çeşitleri Al<br />

Bushra’nın mutfağından<br />

sofralara taşınıyor. Masalarda<br />

bulunan döner bakır sinilerin<br />

üzerinde servis edilen yemekler,<br />

Al Bushra mönüsü veya<br />

Şef’in özel mönüsü eşliğinde<br />

sunuluyor. Zengin bir şarap<br />

mönüsüne sahip olan restoranın<br />

patlıcan ve ceviz tatlıları da<br />

vazgeçilmezler arasında yerini<br />

alıyor.<br />

İletişim<br />

Al Bushra Restaurant<br />

Hilton İstanbul Cumhuriyet<br />

Cad. Harbiye İstanbul<br />

Tel: (212) 343 80 81<br />

TASTES OF LEBANON IN İSTANBUL<br />

Hilton İstanbul is introducing Lebanon cuisine to its guests<br />

in its new venue Al Bushra<br />

Opened on the 9 th floor of Hilton<br />

İstanbul, Al Bushra Restaurant offers<br />

unique dishes in traditions particular<br />

to Lebanon cuisine accompanied<br />

with a view of the Bosphorus. Dishes<br />

prepared by experienced Lebanese<br />

chefs are on offer at lunch times and<br />

evenings throughout the week.<br />

You can taste flavours of Lebanon<br />

between 12:00 – 14:30 for lunch,<br />

18:30 – 23:30 for dinner at the venue<br />

where Al Bushra Bar continues to<br />

serve its guests with a rich drinks<br />

menu till 02:00.<br />

What’s in the kitchen<br />

Lebanese style stuffed wine leaves<br />

“Warakenab”, raw meat with bulgur<br />

wheat “Kebbeh Nahey”, mainstay<br />

of Lebanese kitchen “Falafel”,<br />

fillo pastry with minced meat and<br />

pistachios “Samboussik”, “Castaleta”<br />

cooked in coal fire, along with chicken<br />

and meat variations of “Jawaneh<br />

Dajaj” are brought from the kitchens<br />

of Al Bushra on to tables. Served<br />

on rotating copper trays, meals are<br />

presented in Al Bushra menu or Chef’s<br />

special menu. The restaurant contains<br />

a rich wine list and its aubergine<br />

and walnut desserts are among<br />

indispensables.<br />

Contact<br />

Al Bushra Restaurant<br />

Hilton İstanbul Cumhuriyet Cad.<br />

Harbiye İstanbul<br />

Tel: +90 (212) 343 80 81<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 53


ŞEYLERİN TARİHİ<br />

history of things<br />

ONSUZ OLMAZ!<br />

Her nesnenin, her yiyeceğin mutlaka önemi vardır, ama ekmeğin<br />

yeri bambaşkadır. Tarihçesini okuyup dinlerdeki yerini görünce<br />

hak vereceksiniz. Gerçekten de ekmeksiz olmaz!<br />

2 Aylin Şen<br />

WOULDN’T BE WITHOUT IT!<br />

Every object, every food has an importance, but bread has a special place.<br />

You will concur when you read its history and see its place in religions.<br />

We really just can’t do without bread!


Biz Türkler çalışmayı,<br />

kazanmayı<br />

hep “ekmek”le<br />

değerlendiririz. “Ekmek<br />

kapısı” deriz... “Ekmek teknesi”<br />

deriz... “Ekmeği taştan çıkartıyor”<br />

deriz… Doğrusu gündelik<br />

hayatımızda da ekmeksiz<br />

yapamayız. İstanbul Halk<br />

Ekmek’in yaptığı araştırmaya<br />

göre, günde kişi başına tüketilen<br />

ekmek miktarı 150 ila 700 gram<br />

arasında değişiyor. Ortalama<br />

ise 350 gram, yani yaklaşık iki<br />

ekmek tüketiyoruz. Ne de olsa<br />

makarnanın, pilavın bile yanında<br />

ekmek yiyoruz.<br />

Ekmek yemeyen, örneğin<br />

Çin, Japonya, Moğolistan gibi<br />

Uzakdoğu ülkelerini katiyen<br />

anlamıyoruz! Oysa ekmeğin<br />

kökeni o topraklara uzanıyor.<br />

Taş gibi topaklar!<br />

Ekmeğin gerçekten de<br />

Uzakdoğu’da ortaya çıktığı<br />

sanılıyor; elbette bugünkü<br />

ekmeklerden çok ama çok farklı<br />

bir biçimde.<br />

Genel kabule göre, ilk insanlar<br />

suyla ıslatılmış ve kendi haline<br />

bırakılmış buğday kırmasında<br />

gözeneklerin meydana geldiğini<br />

görmüş ve gözenekli kütleyi<br />

sıcak taşlar üzerinde pişirdikleri<br />

zaman lezzetinin iyi olduğunu<br />

anlamışlar.<br />

Tarih günümüze yaklaştıkça<br />

medeniyetler de yöntemlerini<br />

geliştirmiş. MÖ 4000 yıllarında<br />

Us Turks always equate earning<br />

our living with “bread”. We say<br />

“bread door”... we say “bread<br />

boat”... we say “getting the bread<br />

out of stone”... In fact we can’t<br />

do without bread in our daily<br />

lives. According to a research by<br />

İstanbul Halk Ekmek (A bakery<br />

firm) amount of daily bread<br />

consumed per person varies<br />

between 150 and 700 grams. We<br />

consume 350 grams on average,<br />

which equates to 2 loaves of<br />

bread. After all, we even have<br />

bread with pasta and rice. We<br />

never understand Far Eastern<br />

countries such as China, Japan,<br />

and Mongolia who never eat<br />

bread! But in fact the roots of<br />

bread stretch their way.<br />

Lumps like stone!<br />

It is really thought that bread<br />

first appeared in the Far East;<br />

but of course in a completely<br />

different format than the one we<br />

know today.<br />

It is generally accepted that<br />

prehistoric man observed that<br />

wheat mixture soaked and left<br />

on its own developed<br />

pores and when<br />

they cooked this<br />

porous<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 55


Babilliler özel fırınlarda ekmek<br />

pişirmeye başlamış. Ama o ilk<br />

ekmek mayasız, dolayısıyla<br />

piştiğinde neredeyse taş gibi<br />

katılaşan bir yiyecekmiş.<br />

Ekmeğin kaderini değiştirip<br />

“başımızın tacı” olmasını<br />

sağlayanlar ise yine hayatın<br />

pek çok alanında olduğu gibi<br />

Mısırlılarmış.<br />

Muhtemelen bir raslantıyla,<br />

hamura bira dökülmesinin<br />

ekmeği yumuşattığı fark edilmiş.<br />

O zamandan sonra da mayalı<br />

ekmek en değerli şey haline<br />

gelmiş, hatta Eski Mısır’da bir<br />

ara “para” yerine bile geçmiş.<br />

Mısırlılar bu değeri<br />

ölümsüzleştirmeyi<br />

de bilmiş.<br />

Bugün<br />

British<br />

Museum’da ilk<br />

örneği sergilenen<br />

“ekmek somunu”<br />

resimlerini mezarlarına<br />

kazımışlar.<br />

“Ekmek mahkemeleri”<br />

Savaş kötüdür, ancak bazı<br />

sonuçları gelecek kuşaklar<br />

için yararlıdır. İşte Roma<br />

ordularının seferlerinin<br />

sonucu: Mayalı ekmek<br />

Mısır’dan Roma’ya ve<br />

ardından Batı Avrupa’ya<br />

yayıldı. Sonrasında da<br />

soyluların sofrasından hiç<br />

eksik olmadı.<br />

Bu arada her ülke kendi ağız<br />

tadına ya da alışkanlıklarına<br />

uygun eklemeler yaptı.<br />

Örneğin Normanlar çavdar<br />

kullanıyordu. İsveçliler de una<br />

Ren geyiği kanı katıyordu. En<br />

ilginç yöntemlerden biri, hem<br />

tabak gibi kullanılabilen hem<br />

de yemekle birlikte yenebilen<br />

yayvan ekmeklerdi.<br />

Zamanla birçok toplulukta fırıncı<br />

loncaları kurulmaya başladı.<br />

Loncanın kurallarını çiğneyen<br />

fırıncı kırbaçlanır, sokaklarda<br />

süründürülür ya da ömür<br />

boyu meslekten men edilirdi.<br />

Gramajının altında ekmek sattığı<br />

ortaya çıkan bir fırıncı için bu<br />

cezalardan kaçış yoktu.<br />

İlk olarak İngilizler tarafından<br />

kurulan “ekmek mahkemeleri”<br />

mass in hot stones they<br />

discovered that it had a delicious<br />

taste.<br />

Civilizations have improved<br />

their methods as we get closer to<br />

present day. Babylonians started<br />

to bake bread in special ovens<br />

around 4000 B.C. But that first<br />

bread was baked without yeast<br />

so when it was baked it was solid<br />

as a rock.<br />

As with many other things in<br />

our lives, changing bread’s fate<br />

and making it “the crown of our<br />

heads” were Egyptians.<br />

It was discovered, possibly by<br />

accident, that mixing beer into<br />

dough made it softer. From then<br />

on, leavened bread became a<br />

valuable commodity, so much so<br />

that in Egypt it was even used as<br />

“money”.<br />

Egyptians knew how to<br />

immortalize this value. They<br />

carved pictures of “bread loaves”<br />

in their graves, first example<br />

of which is displayed in British<br />

Museum today.<br />

“Bread courts”<br />

The war is bad but some of<br />

its results were good for later<br />

generations. Here is the result<br />

of the Roman army’s crusades:<br />

Leavened bread spread from<br />

Egypt to Rome and then to whole<br />

of Europe.<br />

After that it never left the dinner<br />

tables of aristocracy.<br />

Meanwhile, each country<br />

produced bread that suited<br />

their own taste and habits. For<br />

instance, Normans used rye.<br />

Swedish bakers would mix flour<br />

with reindeer blood. One of the<br />

most interesting methods was flat<br />

bread which could be used as a<br />

plate and yet it was edible.<br />

Bakers’ guilds started to form in<br />

some communities over time. Any<br />

baker stepping outside guild’s<br />

rules would be whipped or given<br />

a life ban from the profession.<br />

Any baker found to be selling<br />

underweight bread would not be<br />

able to avoid this punishment.<br />

“Bread courts”, first installed<br />

by the British, determined the<br />

weight and the price of bread<br />

for centuries. There were<br />

Fırıncının “Pir”i Âdem!<br />

Hemen hemen her dinde ekmeğin özel bir yeri<br />

vardır. İslam inancına göre Cebrail, Hazret-i<br />

Âdem’e unu öğüterek ekmek yapmayı<br />

öğretmiştir: Bu nedenle de fırıncılar Âdem’i<br />

“Pir” olarak kabul eder.<br />

İncil’de de hem ekmek tariflerine rastlanır,<br />

hem de sıklıkla “balık ekmek” ifadesine.<br />

Nitekim, Katolik ve Ortodoks Hıristiyanlar,<br />

ayinlerde “İsa’nın bedeni” olarak kabul ettikleri<br />

bir çeşit peksimet yerler.<br />

Yahudiler de ekmeği adeta kutsallaştırır. Şabat’ta “Challah”<br />

denen özel bir ekmek pişirilir. Bu özel ekmeğin biçimi de yenme<br />

ritüelleri de Tevrat’ta karşılığını bulan dini anlamlar içerir. Mayasız<br />

bayramında da bir hafta mayalanmamış ekmek yenir.<br />

Baker’s “Master” of Adam!<br />

Almost every religion has a special place for bread.<br />

According to Islamic beliefs, Gabriel taught<br />

Adam to make bread by milling of flour: This is<br />

why Bakers see Adam as the “Master”.<br />

Description of bread as well as the phrase<br />

“fish bread” is often sighted in the bible.<br />

Thus Catholic and Orthodox Christians are<br />

given consecrated bread which they believe to be<br />

the “body of Christ”.<br />

Jews too, almost sanctify bread. They make a special<br />

bread called “Challah” in Shabbat. Rituals relating to the<br />

shape and the method of consuming this bread have religious<br />

meanings in the Hebrew bible Tanakh. Unleavened bread is eaten<br />

during the Passover week.<br />

56 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


yüzyıllar boyunca ekmeğin<br />

gramaj ve fiyatını tespit etti.<br />

Ortaçağda bazı yerleşim<br />

birimlerinde fakir insanlar için<br />

un ya da hamurlarını getirip<br />

ekmek pişirebilecekleri umumi<br />

fırın ocakları vardı. Bu âdet<br />

aynı zamanda fırıncılığın da<br />

başlangıcıydı.<br />

“Etmek pişürür ev”<br />

Aynı yüzyıllar Türklerin de<br />

ekmek çeşitlerini geliştirdiği<br />

bir dönem olmuştu. Gerçi o<br />

zamanlar, Kaşgarlı Mahmut’un<br />

da kayda geçirdiği üzere,<br />

ekmeğe “etmek” deniyordu.<br />

Dede Korkut kitabında da aynı<br />

sözcüğe rastlanıyordu. Örneğin<br />

“Ağanuzun etmegi helal olsun”<br />

diyordu Dede Korkut.<br />

Örneğin Harzemşahlarda fırından<br />

söz edilirken “Etmek pişürür ev”<br />

deniyordu. Ve o evlerde artık, iyi<br />

elenmiş buğdaydan<br />

yapılma “ak<br />

etmek”<br />

pişiyordu.<br />

Ak<br />

ekmek…<br />

Arpadan<br />

yapılma<br />

“kara<br />

ekmek”…<br />

Pide…<br />

Kömeç… Tandır<br />

ekmeği… Her<br />

adıyla, her tadıyla<br />

Türk sofralarının<br />

vazgeçilmezi oldu. Yere<br />

düşen ekmek “nimet”<br />

diye öpülüp başa kondu.<br />

Hatta çöpe atılmasın diye yeni<br />

yemek çeşitleri icat edildi.<br />

Yaklaşık 12 bin yıllık öyküsüyle<br />

hayatımıza öylesine damga vurdu<br />

ki, “ekmek kavgası” deyişiyle<br />

“hayatımızın tarifi” oldu!<br />

public bakeries in some<br />

settlement areas in<br />

the medieval times<br />

where poor<br />

people would<br />

take their flour<br />

or dough to<br />

bake bread.<br />

This tradition<br />

was almost<br />

the start of<br />

bakeries.<br />

“Etmek<br />

cooking<br />

home”<br />

Around the<br />

same time was<br />

also the period when<br />

Turks developed varieties of<br />

bread. However in those days, as<br />

recorded by Kaşgarlı Mahmut,<br />

Turkish word for bread “ekmek”<br />

was “etmek”. Dede Korkut also<br />

used the same word in his book.<br />

For instance, he was saying “Let<br />

your master’s etmek be halal”.<br />

For example, when referring<br />

to ovens in Haremşah clan,<br />

they would say “Etmek cooking<br />

home”.<br />

White bread... “Brown bread”<br />

from barley... Pita bread...<br />

Kömeç... Tandoori bread... With<br />

each name, each taste it became<br />

the mainstay of Turkish dinner<br />

tables. As it was considered to be<br />

a “blessing” any bread dropped<br />

to the floor would be picked up<br />

and kissed. Furthermore, new<br />

varieties of recipes were invented<br />

so that bread would not be<br />

wasted.<br />

It has become such a part of<br />

our lives with its 12 thousand<br />

year old story that it became the<br />

“description of our lives” with the<br />

phrase “winning the bread”<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 57


RESTORAN<br />

restaurant<br />

BOĞAZ’DA<br />

YENİ BİR ADRES<br />

Boğaz’ın en güzel semtlerinden Arnavutköy’de tarihi<br />

bir yapı, Sur Balık’la canlandı<br />

A NEW ADDRESS AT THE BOSPHORUS<br />

A historical building in Arnavutköy, one of the prettiest neighbourhood<br />

of the Bosphorus is revived with Sur Balık<br />

58 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


Sarayburnu’ndaki restoranıyla<br />

İstanbullulara balık<br />

keyfi yaşatan Sur Balık,<br />

Arnavutköy’deki yeni<br />

mekânını hizmete açtı. 8 Aralık<br />

2010 günü düzenlenen açılış<br />

kokteylinde iş ve sanat dünyasının<br />

ünlü isimleri bir araya geldi. Sur<br />

Balık’a ev sahipliği yapan bina,<br />

Boğaz’ın tescilli yalılarından ve tam<br />

150 yıllık bir yapı. Yaklaşık dört yıl<br />

önce harap bir halde devraldıkları<br />

bu tarihi hazineyi canlandıran Sur<br />

Balık yetkilileri, böylelikle İstanbul’a<br />

bir armağan vermiş oldu. 2. derece<br />

tarihi eser kabul edilen binanın<br />

bir özelliği de, Boğaz’ın ilk balık<br />

restoranı olan Antik Restoran’a da<br />

ev sahipliği yapmış olması. 

<br />

“Balık Adana” yediniz mi?<br />

Denize sıfır restoranıyla göz<br />

alabildiğine uzanan bir Boğaz<br />

manzarasına sahip olan Arnavutköy<br />

Sur Balık, beş katlı bir yapıda<br />

konumlanmış durumda. Her biri<br />

ellişer kişilik olan dört kat şu an<br />

hizmete açık durumda; <strong>2011</strong>’de<br />

açılacak teras ise yüz kişilik bir<br />

mekân alternatifi olarak onların<br />

yanında yerini alacak. Sur Balık,<br />

“tuzda balık” ve “balık Adana”<br />

gibi özgün tatlarla zenginleşen<br />

mönüsüyle her katında ayrı bir<br />

lezzet yolculuğu yaşatıyor ve lezzet<br />

düşkünlerini bu serüvene bekliyor.<br />

İletişim 
<br />

Bebek Arnavutköy Caddesi No: 52<br />

Arnavutköy İstanbul<br />

Tel: (212) 257 27 40<br />

(212) 257 27 43 (Pbx) 

<br />

Faks: 
(212) 257 27 45<br />

Delighting İstanbulites with its<br />

restaurant in Sarayburnu, Sur<br />

Balık opened its new premises in<br />

Arnavutköy. Famous names of<br />

business and art worlds gathered at<br />

the opening cocktail on 8th December<br />

2010.<br />

The building which is host to Sur<br />

Balık is one of the listed buildings<br />

of the Bosphorus and is exactly 150<br />

years old. By taking on a historical<br />

treasure in a dilapidated state four<br />

years ago and restoring it, Sur Balık<br />

owners gave İstanbul a present.<br />

Another feature of the building<br />

considered to be 2 nd degree historical<br />

building is that it was once the home<br />

of Antik Restaurant, the first fish<br />

restaurant of the Bosphorus.<br />

Have you ever tried “Fish Adana<br />

kebab”?<br />

With an unobstructed view from<br />

the restaurant on the banks of the<br />

Bosphorus Arnavutköy Sur Balık is<br />

situated over a 5 storey building.<br />

Four levels, each capable of hosting<br />

50 guests, are open now; Opening in<br />

<strong>2011</strong>, the 100 people capacity terrace<br />

will be an alternative alongside the<br />

other four floors.<br />

Sur Balık offers a journey of taste on<br />

each floor with a menu rich in unique<br />

tastes such as “salt fish” and “fish<br />

Adana kebab” and awaits lovers of<br />

taste on this adventure.<br />

Contact<br />

Bebek Arnavutköy Caddesi No: 52<br />

Arnavutköy İstanbul<br />

Tel: +90 (212) 257 27 40<br />

+90 (212) 257 27 43 (Pbx)<br />

Fax: +90 (212) 257 27 45<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 59


GÜNCEL<br />

actuel<br />

ŞEB-İ ARUS TÖRENİNDE MEVLANA<br />

Mevlana Celaleddin Rumi, ölümünün 738. yılında törenlerle anıldı. Bu törenlerden<br />

biri de Silivrikapı Mevlana Kültür Merkezi’ndeydi<br />

2 Nihal Boztekin<br />

MEVLANA DURING ŞEB-İ ARUS CEREMONIES<br />

Mevlana Celalleddin Rumi was remembered with ceremonies on the 736 th<br />

anniversary of his death. One of these ceremonies was held<br />

at Silivrikapı Mevlana Culture Centre<br />

Mevlana, 17 Aralık<br />

2010 günü<br />

Mevleviliğin<br />

günümüzdeki<br />

temsilcilerinden Hasan Çıkar<br />

Dede’nin önderliğinde Silivrikapı<br />

Mevlana Kültür Merkezi’nde anıldı.<br />

Rast Mevlevi Ayin-i Şerifi eşliğindeki<br />

tasavvuf müziği konseri ve kadınerkek<br />

semazenlerin birlikte yer<br />

aldığı sema törenine ilgi büyük<br />

oldu.<br />

Yaklaşık dört yüz misafirin katıldığı<br />

gecede sema töreni sonunda<br />

“musafahat” adı verilen geleneksel<br />

selamlaşma gerçekleştirildi.<br />

Mevlana’nın “şeb-i arus”u<br />

Mevlâna Celaleddin Rumi 17 Aralık<br />

1273 yılında yaşama gözlerini<br />

yumdu ya da kendi deyimiyle<br />

“şeb-i arus”u, yani “düğün gecesi”ni<br />

yaşadı. “Ben tamamıyla beni varlık<br />

âlemine getiren bir padişaha doğru<br />

yöneldim, gidiyorum” sözleriyle<br />

ifade ettiği ölüm, onun gözünde<br />

Tanrı’ya kavuşmaktı ve bir çeşit<br />

yeniden doğumdu.<br />

Mevlana’nın bu bakışına uygun<br />

olarak, 17 Aralık günü “şeb-i arus”,<br />

o gün yapılan törenler de “şeb-i<br />

arus şenlikleri” adıyla anıldı. Büyük<br />

düşünür, tıpkı “Ölümümüzden sonra<br />

mezarımızı yerde aramayınız. Bizim<br />

mezarımız ariflerin gönlündedir”<br />

sözlerindeki gibi, onu anlayanların<br />

gönlünde yaşamaya devam ediyor.<br />

The remembrance service for<br />

Mevlana at Silivrikapı Mevlana<br />

Culture Centre on 17 th December<br />

2010 was led by Hasan Çıkar Dede,<br />

a current representative of Mevlevi.<br />

Tasavvuf music concert given by<br />

Rast Mevlevi Ayin-i Şerif and a sema<br />

ceremony given by male and female<br />

whirling dervishes were popular.<br />

Attended by almost 400 guests,<br />

traditional greeting “musafahat”<br />

took place at the end of the sema<br />

ceremony.<br />

Mevlana’s “şeb-i arus”<br />

(wedding night)<br />

Mevlana Celaleddin Rumi closed his<br />

eyes to this world on 17 th December<br />

1273 or in his words he experienced<br />

“şeb-i arus”, i.e. “the wedding<br />

night”. The death, described in his<br />

words of “I am completely directing<br />

myself, going to the sultan who<br />

brought me to the material world”,<br />

was in his eyes to meet with God<br />

and a kind of reincarnation.<br />

As with this understanding of<br />

Mevlana, December 17 th was named<br />

“şeb-i arus”, and celebrations on<br />

that day were named “şeb-i arus<br />

festival”. The great philosopher<br />

continues to live in the hearts<br />

of those who understand him as<br />

described with his words of “Do not<br />

seek your grave on earth after your<br />

death. Your grave is in the heart of<br />

the wise one”.<br />

60 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


GÜNCEL<br />

actuel<br />

İLHAM KENTİ<br />

İSTANBUL<br />

Avrupa Kültür Başkenti İstanbul, başarılı bir yılı geride bıraktı<br />

2 Nihal Boztekin Semih Büyükkurt<br />

INSPIRING CITY OF İSTANBUL<br />

European Capital of Culture İstanbul has left behind a successful year<br />

İstanbul 2010 Avrupa<br />

Kültür Başkenti programı<br />

çerçevesinde 22 Aralık 2010<br />

günü Radisson SAS Otel’de<br />

bir basın toplantısı gerçekleştirildi.<br />

Toplantıda İstanbul 2010 AKB<br />

Ajansı Başkanı Şekip Avdagiç,<br />

TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy<br />

ve TUROB Başkanı Timur Bayındır<br />

birer konuşma yaptı.<br />

Tüm dünyaya ilham kaynağı<br />

İstanbul 2010 AKB Ajansı Başkan<br />

Şekip Avdagiç konuşmasında,<br />

Ajans tarafından hayata<br />

geçirilen projelerin planlanması<br />

aşamasında turizme katkının<br />

da esas alındığını, “Dünyanın<br />

en ilham verici kenti İstanbul”<br />

sloganı eşliğinde, İstanbul ile<br />

ilgili en yüksek bütçeli tanıtma<br />

kampanyasının sürdürüldüğünü<br />

ve kültür turizmine yönelik<br />

yatırımlar gerçekleştirildiğini dile<br />

getirdi.<br />

hareketlenmesinde İstanbul 2010<br />

AKB programı kapsamında hayata<br />

geçirilen proje ve etkinlikler<br />

büyük rol oynamıştır. Yurtiçinden<br />

ve yurtdışından ziyaretlerde artış<br />

olmuş ve birçok tur operatörü<br />

İstanbul katalogları çıkarmıştır.”<br />

Ürün alma zamanı<br />

Yıl boyu yapılan çalışmaların<br />

başarısına vurgu yapan Timur<br />

Bayındır da “İstanbul’un tarihi<br />

ve kültürel mirasının yaşaması ve<br />

dünyaya tanıtılması noktasında,<br />

İstanbul 2010 AKB Ajansı<br />

tohumlar attı; gelecek yıllarda<br />

yeşeren mahsulleriyle bereketini<br />

hep birlikte toplayacağız” şeklinde<br />

konuştu.<br />

A press conference took place<br />

at Radisson SAS Hotel on 22 nd<br />

December 2010 as part of<br />

İstanbul 2010 European Culture<br />

Capital program. Chairman of<br />

İstanbul 2010 AKB Agency Şekip<br />

Avdagiç, TÜRSAB Chairman<br />

Başaran Ulusoy and TUROB<br />

Chairman Timur Bayındır each<br />

made a speech at the press<br />

conference.<br />

Inspiration for whole world<br />

In his speech, Chairman of<br />

İstanbul 2010 AKB Agency Şekip<br />

Avdagiç talked about making<br />

contribution to tourism as the<br />

basis for projects planned to<br />

be implemented by the agency,<br />

achieving promotion campaign<br />

of the highest budget along<br />

with the slogan “World’s most<br />

inspirational city İstanbul” and<br />

committed to investments geared<br />

for culture tourism.<br />

Targets achieved<br />

Başaran Ulusoy underlined that<br />

as a result of İstanbul 2010<br />

European Culture program,<br />

culture tourism has improved and<br />

cultural heritage was opened to be<br />

used by public in general.<br />

Mr. Ulusoy went on to say<br />

“Projects and activities<br />

implemented within the scope<br />

of İstanbul 2010 AKB program<br />

have contributed greatly to liven<br />

up İstanbul’s fast improving<br />

culture and art scene. Number<br />

of overseas and domestic visits<br />

has increased and many tour<br />

operators published İstanbul<br />

catalogues.”<br />

Hedeflere ulaşıldı<br />

Başaran Ulusoy ise İstanbul 2010<br />

Avrupa Kültür Başkenti programı<br />

sayesinde kültür turizminin<br />

geliştirildiğinin ve kentin kültürel<br />

mirasının toplumun kullanımına<br />

açıldığının altını çizdi. Ulusoy,<br />

sözlerine şöyle devam etti:<br />

“İstanbul’un hızla gelişmekte olan<br />

kültür ve sanat yaşamının daha da<br />

Time to buy products<br />

Emphasizing the success of the<br />

year-long effort, Timur Bayındır<br />

said “At the point of keeping alive<br />

İstanbul’s historical and cultural<br />

heritage and introducing it to the<br />

world, İstanbul 2010 AKB Agency<br />

has sown the seeds; we will reap<br />

the benefits in abundance in<br />

future years”<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 61


GÜNCEL<br />

actuel<br />

ACENTELER BİR ARADA<br />

TÜRSAB’a bağlı acenteler 14 Aralık 2010 günü Lütfi Kırdar<br />

Kongre Merkezi Rumeli Salonu’nda düzenlenen yemekte<br />

bir araya geldi<br />

2 Nihal Boztekin Semih Büyükkurt<br />

TRAVEL AGENTS TOGETHER<br />

Travel agents affiliated to TÜRSAB were brought together on 14 th December<br />

2010 at a dinner held in Rumeli Hall at Lütfi Kırdar Congress Centre<br />

Sektör temsilcileri,<br />

Lütfi Kırdar’da yapılan<br />

keyifli toplantıda<br />

Başaran Ulusoy’un<br />

gerçekleştirdiği konuşmadan<br />

yola çıkarak, geçtiğimiz<br />

dönemi değerlendirme fırsatı<br />

buldu. TÜRSAB’ın faaliyete<br />

başladığı dönemden bu yana<br />

<strong>Türkiye</strong>’de turizm sektörünün<br />

kaydettiği gelişmelerden söz<br />

eden Ulusoy, bu gelişmeleri<br />

şu sözlerle vurguladı:<br />

“Havacılıkta 5200 koltuğu,<br />

denizcilikte 50 bin yatı olan;<br />

yat limanı, otobanı, treni<br />

bulunmayan <strong>Türkiye</strong>, bugün<br />

turist sayısı bakımından dünya<br />

sıralamasında 17., döviz<br />

girdisi bakımından 9. sıraya<br />

yükseldi. Bu başarı <strong>Türkiye</strong>’nin<br />

başarısıdır, ama bunda en fazla<br />

payın seyahat acentelerine ait<br />

olduğunu düşünüyorum.”<br />

Acentelerin rolü büyük<br />

Başaran Ulusoy, acentelerin<br />

bu başarıdaki payını ise şöyle<br />

anlattı: “Acentelerimiz elinde<br />

çantasıyla sefere çıkar vaziyette<br />

bu ülkeyi tanıtıyor, pazarlıyor.<br />

Avrupa ve dünya bizimle<br />

rekabet etmeye başladı;<br />

artık bu gücü kendimizde<br />

görüyoruz.<br />

TÜRSAB gücünü bilmeli,<br />

zamanı gelince kullanmalı.<br />

Sizler sayesinde edinmiş<br />

olduğumuz misyonla, sizlerden<br />

aldığımız güçle kültür<br />

varlıklarının korunmasında,<br />

Bakanlık ile yapmış olduğumuz<br />

çalışmalarda, müze girişlerinde,<br />

liman girişlerinde varız.<br />

Gördüklerinizi, bildiklerinizi<br />

eleştirilerinizle birlikte bize<br />

aktarın. Kurumsallaşan,<br />

nitelikli, güzel, rahat imkânlar<br />

sunan bir TÜRSAB’ı beraber<br />

oluşturalım.”<br />

During the jovial event,<br />

representatives of the sector had<br />

a chance to evaluate the recent<br />

period guided by a speech from<br />

Başaran Ulusoy.<br />

Talking about the remarkable<br />

development of tourism sector in<br />

Turkey since TÜRSAB has been<br />

formed, Mr. Ulusoy remarked<br />

that: “Turkey, which had 5200<br />

aeroplane seats, 50 thousand<br />

yachts; without a marina,<br />

motorway, railway, today ranks<br />

17 th in the world in terms of<br />

number of tourists, 9 th in terms of<br />

foreign currency income.<br />

This success belongs to Turkey,<br />

but I think that the biggest share<br />

of this success belongs to travel<br />

agents.”<br />

Agencies have<br />

an important role<br />

Başaran Ulusoy expressed<br />

agencies’ role in this success as:<br />

“Our agencies are promoting,<br />

marketing this country, ready<br />

to go into a battle with the<br />

briefcases ready at hand.<br />

Europe and the World have<br />

begun to compete with us;<br />

we now see this strength in<br />

ourselves. TÜRSAB must know<br />

its strength and use it when<br />

necessary.<br />

With the mission we obtained<br />

with your support, with the<br />

strength we take from you, we<br />

are there to protect cultural<br />

values; we are there when we<br />

work together with the Ministry,<br />

museum entrances, port<br />

entrances.<br />

Tell us about what you see,<br />

what you know as well as your<br />

criticism.<br />

Let us all create a corporate<br />

like, well-qualified, great<br />

TÜRSAB presenting comfortable<br />

opportunities.”<br />

62 TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong>


KISA HABERLER<br />

news<br />

New UFTAA board of directors are in Turkey<br />

UFTAA yeni yönetim kurulu <strong>Türkiye</strong>’de<br />

Kuşadası’nda 29-30 <strong>Ocak</strong> ile 1 Şubat tarihleri arasında yapılacak UFTAA (Universal<br />

Federation of Travel Agents Assosiations) toplantısını, yeni seçilen İtalyan Başkan Mario<br />

Bevacqua yönetecek.
Kurulun diğer üyeleri Patrick Mwale (Zambia), Richard Lotenho<br />

(Benin), Anwar al Asthal (Yemen), Harun Khalid (Malezya), Rai Rajinder (Hindistan),<br />

Mohammed Raoui (Fas), Mrs. Sandalska (Bulgaristan), Burma Ukhnai (Mongolia), Joseph<br />

Xavier (Malezya) ve Bruce Bishing (Kanada).
TÜRSAB temsilcisi Nihat Böytüzün de<br />

UFTAA genel kurulu tarafından Ömür Boyu Yönetim Kurulu Onur Üyesi Elçiliği göreviyle<br />

<strong>Türkiye</strong>’deki toplantılara katılacak.
<br />

Kongre Sarayı tanıtılacak<br />

Kuşadası BYK tarafından UFTAA yönetiminin Ege Bölgesi’ne tanıtılması ve gelen konuklara<br />

da on bin kişilik Kongre Sarayı’nın tanıtılması planlanıyor. Pine Bay Otel’de kalacak olan<br />

misafirler Efes, Selçuk gibi tarihi alanları ziyaret edecek.
Aydın Valiliği ve Kuşadası Ticaret<br />

Odası Başkanlığı ağırlama konusunda yardımcı olurken, Kuşadası BYK Başkanı Bülent<br />

İlkbahar da yat limanı girişinde açtıkları Rigolo Marina Restaurant-Bar’da misafirlere bir<br />

brifing verecek.<br />

The UFTAA (Universal Federation of Travel Agents Associations) meeting will be<br />

held in Kuşadası between 29th January – 1st February and will be chaired by<br />

the newly elected Italian President Mario Bevacqua. Other members of the board<br />

are Patrick Mwale (Zambia), Richard Lotenho (Benin), Anwar al Asthal (Yemen),<br />

Harun Khalid (Malaysia), Rai Rajinder (India), Mohammed Raoui (Morocco),<br />

Mrs. Sandalska (Bulgaria), Burma Ukhnai (Mongolia), Joseph Xavier (Malaysia)<br />

and Bruce Bishing (Canada). TÜRSAB representative Nihat Böytüzün will attend<br />

the meetings in Turkey as the Lifetime Honorary Board Member Ambassador<br />

which was an accolade given by the UFTAA general assembly.<br />

Congress Palace is introduced<br />

Kuşadası BYK (Regional Executive Committee) will introduce UFTAA<br />

management to ten thousand capacity Congress Palace in the Aegean region.<br />

Staying at the Pine Bay Hotel, guests will visit historical areas such as Ephesus<br />

and Selçuk.<br />

While the issue of accommodation for the guests was helped by Governorship<br />

of Aydın and Kuşadası Chamber of Commerce, SİBA Tours General Manager<br />

Bülent İlkbahar will be giving a briefing to guests at their Rigolo Marina<br />

Restaurant recently opened at the marina entrance.<br />

TÜRSAB-THY Buluşması<br />

TÜRSAB ile THY işbirliği çerçevesinde, 28 Aralık<br />

2010 tarihinde Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi<br />

Sarayı’nda IATA seyahat acentesi mensuplarının<br />

katıldığı yemekli bir toplantı düzenlendi.<br />

TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy ve THY Genel<br />

Müdür Yardımcısı Faruk Çizmecioğlu’nun birer<br />

konuşma yaptığı toplantıda, 2010 yılının durum<br />

değerlendirmesi yapılarak <strong>2011</strong> yılında yürütülecek<br />

çalışmalar hakkında görüş alışverişinde bulunuldu.<br />

Başaran Ulusoy konuşmasında havayolu<br />

taşımacılığının ve özelde THY’nin turizm faaliyetleri<br />

içindeki önemli konumuna ve kaydettiği<br />

gelişmelere değinirken, seyahat acenteleri ile<br />

THY arasındaki dayanışmaya vurgu yapan Faruk<br />

Çizmecioğlu da önümüzdeki döneme dair stratejik<br />

planlarından söz etti.<br />

TÜRSAB-THY Meeting<br />

A meeting over dinner, organized within the<br />

cooperative framework between TÜRSAB and THY<br />

and attended by members of IATA affiliated travel<br />

agents took place at Lütfi Kırdar Congress Centre<br />

on 28 th December 2010. At the meeting TÜRSAB<br />

Chairman Başaran Ulusoy and THY Deputy<br />

General Manager Faruk Çizmecioğlu each made a<br />

speech and a review of 2010 as well as exchange<br />

of ideas for the year <strong>2011</strong> was discussed.<br />

At his speech, Başaran Ulusoy touched on<br />

the important role air transport and THY in<br />

particular are playing in tourism activities and<br />

improvements made on the field, while Faruk<br />

Çizmecioğlu stressed on the cooperation between<br />

travel agents and THY and talked about future<br />

strategic plans.<br />

TÜRSAB DERGİ | OCAK <strong>2011</strong> 63


Kobe Bryant<br />

marka tanıtım<br />

elçisi<br />

Uluslararası marka bilinirliği<br />

çalışmalarına hız kesmeden devam<br />

eden Türk Hava Yolları, basketbol<br />

dünyasının en değerli oyuncusu<br />

Kobe Bryant ile marka tanıtım<br />

elçiliği için anlaştı. Amerika’nın Los<br />

Angeles şehrinde atılan imzaların<br />

ardından Kobe Bryant iki yıl<br />

boyunca THY’nin başta ABD olmak<br />

üzere dünyadaki marka tanıtım<br />

elçisi oldu. Amerika kıtasında uzun<br />

yıllardır New York ve Chicago’ya<br />

gerçekleştirilen uçuşların yanı sıra<br />

geçtiğimiz yıllarda Toronto ve Sao<br />

Paulo’ya uçmaya başlayan, geçen<br />

ay da Washington hattını hayata<br />

geçiren ve yakında Los Angeles<br />

hattını açmaya hazırlanan THY,<br />

Kobe Bryant ile ağırlıklı olarak<br />

Amerika ile Kobe’nin en çok<br />

hayranının bulunduğu Uzakdoğu,<br />

Ortadoğu bölgesinde ve tüm<br />

dünyada global reklamlarıyla<br />

kitlelerle buluşacak. Konuyla ilgili<br />

bir açıklama yapan Bryant, “Türk<br />

Hava Yolları’nın küresel marka<br />

tanıtım elçisi olarak seçildiğim için<br />

gururluyum. Türk Hava Yolları<br />

77 yıldır yolcularına mükemmel<br />

bir hizmet sunuyor ve artık Los<br />

Angeles’lılar da bu hizmeti ilk<br />

elden deneyimleyeceği için de<br />

mutluyum” dedi.<br />

Kobe Bryant is the<br />

brand ambassador<br />

Continuing international brand<br />

awareness activities unabated,<br />

Turkish Airlines reached an<br />

agreement with the world’s most<br />

valuable basketball player Kobe<br />

Bryant to be its brand ambassador.<br />

Following the signing of the agreement<br />

in Los Angeles, Kobe Bryant has<br />

become the brand ambassador of<br />

Turkish Airlines’ in the USA and<br />

the world for two years. Operating<br />

long established flights to New York<br />

and Chicago which was followed<br />

by Toronto and Sao Paulo in recent<br />

years, joined recently by flights to<br />

Washington and soon to become<br />

operational Los Angeles route,<br />

Turkish Airlines with Kobe Bryant will<br />

reach mainly to American and Far<br />

East, Middle East audiences where<br />

most of his fans are based, followed<br />

by global masses. Making a<br />

statement on the subject,<br />

Bryant said “I am proud to be<br />

chosen as a global brand<br />

ambassador for Turkish<br />

Airlines. They have been<br />

providing travellers with<br />

excellent service for 77 years<br />

and I am glad that people of<br />

Los Angeles will experience this<br />

service first hand”.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!