29.07.2014 Views

Hırka-i Şerif ve Kutsal Emanetler Sacred Cloak and Holy Relics ...

Hırka-i Şerif ve Kutsal Emanetler Sacred Cloak and Holy Relics ...

Hırka-i Şerif ve Kutsal Emanetler Sacred Cloak and Holy Relics ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

<strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> <strong>ve</strong> <strong>Kutsal</strong> <strong>Emanetler</strong> <strong>Sacred</strong> <strong>Cloak</strong> <strong>and</strong> <strong>Holy</strong> <strong>Relics</strong> Dalgalar üzerinde unutulmaz<br />

bir keşif serü<strong>ve</strong>ni: Mavi Yolculuk An unforgettable ad<strong>ve</strong>nture of disco<strong>ve</strong>ry o<strong>ve</strong>r the wa<strong>ve</strong>s:<br />

Blue Cruise ‘Yanık Ülke’: Katekekaumene ‘The Scorched L<strong>and</strong>: Katakekaumene


Dünya’nın biletini kesiyoruz!<br />

1.938 Seyahat Acentesi BiletBank sistemi üzerinden son dört yılda<br />

3.280.000 adet sorunsuz işlem gerçekleştirdi <strong>ve</strong><br />

toplam 1.838.396 adet uçak bileti düzenledi.<br />

Teknolojimize ortak olun.<br />

• 797 Havayolu <strong>ve</strong><br />

Low-Cost taşıyıcı<br />

• Online Rezervasyon-<br />

Biletleme-İptal-Değişiklik<br />

• 7/24/365 Çağrı Merkezi<br />

• Kendi Web Sitenizde<br />

Online Bilet Satış İmkanı (iframe)<br />

• BKM Denetimde Gü<strong>ve</strong>nli<br />

Kredi Kartı İşlemleri<br />

• Servis Ücreti Belirleme <strong>ve</strong><br />

Taksitli Satış İmkanı<br />

www.rapidoajans.com<br />

Üyelik için: www.biletbank.com / basvuru@biletbank.com


‹çindekiler Contents<br />

06<br />

Dalgalar üzerinde unutulmaz bir keşif<br />

serü<strong>ve</strong>ni: Mavi yolculuk<br />

An unforgettable ad<strong>ve</strong>nture of disco<strong>ve</strong>ry o<strong>ve</strong>r the<br />

wa<strong>ve</strong>s: Blue cruise<br />

Sayı: 314 / Ağustos 2011 • Issue: 314 / 2011 August<br />

16<br />

Ada’nın incisi: Büyükada Kültür Evi<br />

The pearl of the isl<strong>and</strong>:<br />

Büyükada Culture House<br />

32<br />

<strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> <strong>ve</strong> <strong>Kutsal</strong> <strong>Emanetler</strong><br />

<strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> (<strong>Sacred</strong> <strong>Cloak</strong>) <strong>and</strong> <strong>Holy</strong> <strong>Relics</strong><br />

44<br />

Biz Türkler ’Tepük’ oynarken<br />

When us Turks were playing ‘Tepük’<br />

48<br />

Ne olacak bu havaların hali!<br />

What’s going to happen with this weather!<br />

22<br />

‘Yanık Ülke’: Katekekaumene<br />

‘The Scorched L<strong>and</strong>: Katakekaumene<br />

38<br />

Dünyanın tüm denizleri <strong>ve</strong><br />

Yağmur Ormanları İstanbul’da<br />

All the seas <strong>and</strong> rainforests of<br />

the world are in İstanbul<br />

50<br />

30 Yapraklı gül şehri: Darende<br />

A city of roses with 30 petals: Darende<br />

54<br />

Yeni bir dönem çok özel kutlama<br />

A new period a <strong>ve</strong>ry special celebration<br />

58<br />

Zamanın değerini bilenlere özel:<br />

Classes Boutique Hotel<br />

Exclusi<strong>ve</strong> for those who know the value of time:<br />

Classes Boutique Hotel<br />

62<br />

THY Haberler<br />

THY News<br />

TÜRSAB<br />

TÜRK‹YE SEYAHAT ACENTALARI B‹RL‹⁄‹<br />

taraf›ndan ayl›k olarak yay›nlan›r<br />

Published monthly by<br />

ASSOCIATION OF TURKISH TRAVEL AGENCIES<br />

ISSN 1300-3364<br />

Yerel Süreli Yay›n/Local Periodical<br />

•<br />

TÜRSAB ad›na Sahibi<br />

Owner on behalf of TÜRSAB<br />

Başaran ULUSOY<br />

Sorumlu Yaz› ‹şleri Müdürü/Managing Editor<br />

Feyyaz YALÇIN<br />

Yay›n Yönetmeni/Editor<br />

Ayşim ALPMAN<br />

TÜRSAB ad›na Yay›n Koordinatörü<br />

Publication Coordinator on behalf of TÜRSAB<br />

Arzu ÇENG‹L<br />

Görsel Yönetmen/Art Director<br />

Özgür AÇIKBAŞ<br />

Çeviri/Translation<br />

Kemal PARLAR<br />

Bask›/Printing: Müka Matbaa<br />

Tel: (0.212) 549 68 24<br />

Bask› Tarihi/Print Date: Ağustos/August 2011<br />

TÜRSAB<br />

Tel: (0.212) 259 84 04 Faks: (0.212) 259 06 56<br />

Dikilitaş Mah. Aş›k Kerem Sk.No: 42<br />

34349 Beşiktaş-‹stanbul/Türkiye<br />

www.tursab.org.tr/e-mail:tursab@tursab.org.tr<br />

Editoryal <strong>ve</strong> Görsel Haz›rl›k<br />

Editorial <strong>and</strong> Visual Preparation<br />

BRONZ YAYIN<br />

Tel: (0.212) 244 85 37-38 Faks: (0.212) 244 85 34<br />

Pürtelaş mah. Güneşli sk. No:22 D:1<br />

34433 Cihangir-‹stanbul/Türkiye<br />

bronzyayin@gmail.com<br />

TÜRSAB DERG‹, Bas›n Konseyi üyesi olup, Bas›n Meslek ‹lkeleri’ne uymaya söz <strong>ve</strong>rmiştir. TÜRSAB DERG‹’de yay›nlanan yaz› <strong>ve</strong> fotoğraflardan kaynak gösterilmeden al›nt› yap›lamaz. TÜRSAB MAGAZINE is a member<br />

of the Turkish Press Council <strong>and</strong> has resol<strong>ve</strong>d to abide by the Press Code of Ethics. None of the articles <strong>and</strong> photographs published in the TÜRSAB MAGAZINE maybe quoted without mentioning of resource.


BAŞYAZI<br />

editorial<br />

“HERAKLES ARTIK YORGUN DEĞİL”<br />

“HERAKLES IS NO LONGER WEARY”<br />

New York Times, dünyanın en ünlü gazetelerinden<br />

biri. Bugüne kadar Türkiye hakkında kimbilir kaç haber<br />

yayınlamıştır. Bunların pekçoğu olumsuz, hatta Türkiye<br />

aleyhtarı haber ya da izlenimlerdir. Ama gazetenin<br />

son haberi, Türkiye’nin zaferinden söz ediyor.<br />

Doğrusu haksız da değil. Çünkü yazıya konu<br />

olan, Türkiye’den (ç)alınıp götürülen Herakles<br />

heykelinin üst bölümü. Yani, yaklaşık 1800<br />

yıllık bir eser. Heykelin asıl bölümü<br />

sayılabilecek büst kısmının nasıl <strong>ve</strong> ne<br />

zaman Türkiye dışına çıktığı bilinmiyor.<br />

Bilinen, 1982 yılından bu yana Boston<br />

Güzel Sanatlar Müzesi’nde sergilendiği.<br />

İşte şimdi o heykel yurduna dönüyor. New<br />

York Times gazetesi de bu dönüşü şu ifadeyle<br />

yorumluyor: “Yorgun Herakles, Türkler için,<br />

ülkeden çalındığı düşünülen antik eserlerin<br />

iadesi konusunda büyük bir çabanın zaferini<br />

simgeliyor. Onun dönüşüyle Türkler savaşı<br />

kazanıyor gibi görünüyor.”<br />

Boğazköy Sfenksi, Yorgun Herakles... Türkiye<br />

gerçekten de, dikkatlerden kaçan olağanüstü bir<br />

çaba <strong>ve</strong> kültürel diplomasi ile eserlerine birer birer<br />

kavuşuyor. Kavuşacak.<br />

Bize düşen de, emeği geçen herkesi alkışlamak olacak.<br />

Sevgilerimle,<br />

Başaran Ulusoy<br />

TÜRSAB Başkanı<br />

The New York Times is one of the most popular<br />

newspapers of the world. Who knows how many<br />

articles it has published about Turkey thus far. Most<br />

of them were probably negati<strong>ve</strong> observations <strong>and</strong><br />

news items, e<strong>ve</strong>n opposing Turkey. But the latest<br />

news in the paper refers to Turkey’s victory.<br />

Because the subject of the article is the top<br />

half of the Weary Herakles statue which was<br />

taken (stolen) from Turkey. In other words, an<br />

1800 years old artefact.<br />

It is not known when <strong>and</strong> how the bust which<br />

could be considered the main part of the statue<br />

was taken outside Turkey. What’s known is that<br />

it has been exhibited in Boston Museum of Fine<br />

Arts since 1982. Now, that statue is returning<br />

home. New York Post comments on this<br />

return with following words: “Weary Herakles<br />

signifies a victory for Turks in the struggle<br />

for returning antique artefacts stolen from the<br />

country. With his return, it appears as though<br />

Turks are winning the battle.”<br />

Boğazköy Sphinx, Weary Herakles... Turkey<br />

is really retrieving back its artefacts one by<br />

one with an extraordinary effort largely gone<br />

unnoticed <strong>and</strong> with cultural diplomacy. It really<br />

will. Our job is to applaud e<strong>ve</strong>ryone invol<strong>ve</strong>d<br />

Best regards,<br />

Başaran ULUSOY<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011<br />

3


GEZİ<br />

tra<strong>ve</strong>l<br />

Dalgalar üzerinde unutulmaz bir<br />

keşif serü<strong>ve</strong>ni: Mavi yolculuk<br />

Eşiniz, çocuklarınız <strong>ve</strong> en yakın dostlarınızla birlikte, kimsenin sizi rahatsız edemeyeceği bir tatil düşünün.<br />

Birbirinden leziz yiyecekleri tadıyor, sizden başka kimsenin olmadığı koylarda kulaç atıyor, altın rengi<br />

minicik kumsallarda güneşleniyor, Akdeniz <strong>ve</strong> Ege kıyılarını bambaşka bir gözle seyrediyorsunuz.<br />

Bütün bunlar için bir tekne kiralayıp, özgürlüğe <strong>ve</strong> eğlenceye yelken açmanız yeterli<br />

2 Sevinç Akyazılı Rasim Konyar<br />

An unforgettable ad<strong>ve</strong>nture of disco<strong>ve</strong>ry o<strong>ve</strong>r the wa<strong>ve</strong>s:<br />

Blue cruise<br />

Think of a holiday with your spouse, kids <strong>and</strong> your closest friends where nobody<br />

could disturb you. You taste fantastic, delicious food, you swim in bays where there<br />

is nobody else but you, you sunbathe in small golden beaches, you see the costs of<br />

the Aegean <strong>and</strong> the Mediterranean in a completely different way. For all this, hiring<br />

a boat <strong>and</strong> setting sail to freedom <strong>and</strong> fun is enough!<br />

6<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


Güneşi teninizde<br />

hissederken, serin<br />

bir meltemle<br />

ferahlayabilmek,<br />

dilediğiniz an denize girebilmek,<br />

onlarca değişik koyu, kıyıyı,<br />

manzarayı bir arada görebilmek,<br />

balığın en güzelini yemek, çam<br />

ormanlarının <strong>ve</strong> denizin kokusunu<br />

soluyarak, yıldızların altında<br />

dalga sesleriyle uyuyabilmek…<br />

Bütün bunlar <strong>ve</strong> çok daha fazlası<br />

bir araya gelerek ‘mavi yolculuk’<br />

kavramını oluşturuyor. Bir tekneye<br />

atlayıp, özgürce dilediği yerde<br />

denize girmek, her an her istediği<br />

yerde demir atarken, modern<br />

hayatın tüm zincirlerinden<br />

kurtulabilmek, suni ışıklarla<br />

bölünmemiş bir gökyüzünü tüm<br />

canlılığıyla seyredebilmek… Çok<br />

değil yaklaşık 20 yıl önce bütün<br />

bunlar, sadece ‘çok zenginler’in<br />

yaşayabileceği ayrıcalıklar olarak<br />

görülürdü. Tıpkı, 5 yıldızlı bir<br />

otelde tatil yapmak, tıpkı bir turla<br />

Avrupa seyahatine çıkıp, alış<strong>ve</strong>riş<br />

yapmak gibi… Türkiye’de turizm<br />

sektörü hızla gelişirken, Avrupa<br />

tatilleri de 5 yıldızlı oteller de<br />

ucuzladı, neredeyse herkes için<br />

mümkün hale geldi. Üç yanı<br />

denizlerle çevrili ülkemizde yatçılık<br />

<strong>ve</strong> deniz turizmi de yerinde<br />

saymadı, hızla ilerledi. Bodrum,<br />

Marmaris <strong>ve</strong> Tuzla Tersaneleri’nde<br />

yapılan ultra lüks yatlar, guletler<br />

dünyanın en ünlü zenginlerine<br />

satılırken, pek çok firma kiralık yat<br />

hizmetini uygun fiyat <strong>ve</strong> yüksek<br />

kalite garantisiyle <strong>ve</strong>rmeye başladı.<br />

Mavi yolculuk Türkiye’nin hızla<br />

To be invigorated with a cool breeze<br />

while feeling the sun on your skin,<br />

to jump in the sea whene<strong>ve</strong>r you<br />

wish, to see dozens of different bays,<br />

shores, scenery at once, to eat the<br />

best fish, to sleep under the stars<br />

while breathing in the scents of<br />

pine trees <strong>and</strong> the sea… All these<br />

<strong>and</strong> more come together to create<br />

the ‘blue cruise’ concept. To jump<br />

on a boat, to swim freely where<strong>ve</strong>r<br />

you wish, to be free of shackles<br />

of modern life while anchoring<br />

where<strong>ve</strong>r you wish at anytime, to<br />

be able to watch the night sky in all<br />

its glory uninterrupted by artificial<br />

lights...<br />

No more than 20 years ago all these<br />

would ha<strong>ve</strong> been seen as privileges<br />

which could be experienced only by<br />

‘the <strong>ve</strong>ry rich’. Just as holidaying<br />

in a 5 star hotel was, just as go on<br />

a shopping trip to Europe as part<br />

of a tour was… While the tourism<br />

sector de<strong>ve</strong>loped rapidly in Turkey,<br />

European holidays <strong>and</strong> 5 star hotels<br />

got cheaper, becoming available<br />

to almost all. Yachting <strong>and</strong> marine<br />

tourism hadn’t stood still <strong>and</strong><br />

de<strong>ve</strong>loped rapidly in our country<br />

surrounded which is surrounded<br />

by the sea on three sides. While<br />

ultra luxury yachts, gullets built in<br />

boatyards of Bodrum, Marmaris <strong>and</strong><br />

Tuzla, were sold to the most famous<br />

<strong>and</strong> the richest people of the world,<br />

many companies began to offer<br />

boats for hire with reasonable prices<br />

<strong>and</strong> good quality service. Blue cruise<br />

became one of the fast de<strong>ve</strong>loping<br />

new tourism trends of Turkey. But<br />

when did this enjoyable holiday<br />

8<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


gelişen yeni turizm trendlerinden<br />

biri haline geldi. Peki bu keyifli<br />

tatil alternatifi ne zaman ortaya<br />

çıktı? Mavi tur kavramı ilk kim<br />

tarafından ortaya atıldı? Kimler,<br />

ne için tatillerini deniz üzerine<br />

taşıyor? Mavi yolculuğunuzun<br />

güzel geçmesi için nelere dikkat<br />

edilmeli <strong>ve</strong> en uygun rotalar<br />

hangileri?<br />

Cevat Şakir’in Gökovası<br />

Mavi yolculuk tanımı, Akdeniz<br />

kıyılarımızın güzelliğini en şairane<br />

biçimde aktaran isimlerden birine,<br />

Cevat Şakir Kabaağaçlı nam-ı<br />

diğer Halikarnas Balıkçısı’na<br />

ait. Hikaye 1960’larda başlıyor.<br />

Bodrum’a sürgüne gönderilen<br />

Kabaağaçlı, bir balıkçıdan<br />

kiraladığı ‘Yatağan’ isimli tekne<br />

alternati<strong>ve</strong> first appeared? Who first<br />

came up with the concept of blue<br />

cruise? Who <strong>and</strong> for what purpose<br />

take their holidays o<strong>ve</strong>r water? What<br />

should be paid attention to for your<br />

blue cruise to be enjoyable <strong>and</strong> what<br />

are the most suitable routes?<br />

Cevat Şakir’s Gökova<br />

The description of blue curise<br />

belongs to the name who con<strong>ve</strong>yed<br />

the beauty of the Mediterranean<br />

shores most poetically, Cevat Şakir<br />

Kabaağaçlı, otherwise known as the<br />

Fisherman of Halicarnassus. The<br />

story begins in 1960s. Kabaağaçlı,<br />

who was sent to exile in Bodrum<br />

as a result of an article he wrote,<br />

starts wondering around bays of<br />

Gökova on a boat called ‘Yatağan’<br />

he hired from a fisherman. Beauty<br />

Gökova Körfezi’ndeki Okluk Koyu (y<strong>and</strong>a), Bodrum’daki Osmanlı Tersanesi <strong>ve</strong><br />

Bodrum Limanı (üstte)<br />

Okluk Bay in Gökova Gulf (side), Ottoman Shipyard in Bodrum <strong>and</strong> Bodrum Harbour<br />

(abo<strong>ve</strong>)<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011<br />

9


10 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


ile Gökova kıyılarını dolaşmaya<br />

başlar. Gördüğü güzellikler ona<br />

ilham <strong>ve</strong>rir. Kimi zaman kıyıları<br />

yazar, kimi zaman gördüğü<br />

binlerce yıllık tarihi mirası…<br />

Cevat Şakir, Bodrum <strong>ve</strong> kıyılarını<br />

şu sözlerle anlatıyor: ”Gökova<br />

Körfezi 45 deniz mili içerlere<br />

doğru uzanır. Orası Nice’e, Monte<br />

Carlo’ya, Dalmaçya kıyılarına taş<br />

çıkartır. Her ufak koyu, kokulu<br />

ağaçlarla çevrili bir zümrüt<br />

parçasıdır. Denizlerinde uçan<br />

balıklar vardır. Dağlarında her biri<br />

18 bin portakal <strong>ve</strong>ren portakal<br />

ağaçları yükselir. Dünyanın hiçbir<br />

yerinde rastlanmayan ‘buhur’<br />

ormanları buradadır. Bin 100<br />

metreden denize tepe takla<br />

inen uçurumlar mı istersiniz, irili<br />

ufaklı ada kümeleri mi istersiniz?<br />

Ne isterseniz vardır burada.’<br />

İtalya’yı gör de öl’ derler. Yok a<br />

canım; Bodrum’u gör <strong>ve</strong> yaşa.<br />

Kıyısı zümrüt fıskiyeler gibi<br />

hurmaların arasındaki küçük<br />

lokantalarla noktalanmıştır.<br />

Bura aşçıları mitolojik suratlı<br />

orfoz, skaros <strong>ve</strong> başka balıkları<br />

pişirmekte ustalar ustasıdırlar.<br />

Hele bir ahtapot pilavı pişirsinler,<br />

pilavı gören midye dolmaları<br />

utançtan kıpkırmızı kesilirler.<br />

he witnesses gi<strong>ve</strong>s him inspiration.<br />

Sometimes he writes about the<br />

shores, at other times thous<strong>and</strong>s<br />

of years old historical heritages he<br />

sees...<br />

Cevat Şakir describes Bodrum <strong>and</strong><br />

its coast with following words: “Gulf<br />

of Gökova stretches inwards for<br />

45 nautical miles. It is a match for<br />

Nice, Monte Carlo, the Dalmatian<br />

coast. E<strong>ve</strong>ry little bay is a piece<br />

of emerald surrounded by scented<br />

trees. There is flying fish in its<br />

waters. Orange trees, each of which<br />

produce 18 thous<strong>and</strong> oranges rise<br />

on its hillsides. ‘buhur’ forests not<br />

found anywhere else in the world are<br />

here. Would you prefer steep cliffs<br />

tumbling one thous<strong>and</strong> 100 hundred<br />

meters down to the sea, or small<br />

groups of isl<strong>and</strong>s? Whate<strong>ve</strong>r you<br />

desire is here. ’They say don’t die<br />

before seeing Italy’. Ne<strong>ve</strong>r mind that;<br />

See Bodrum <strong>and</strong> li<strong>ve</strong> on. Its coast is<br />

dotted along with small restaurants<br />

which appear like emerald fountains<br />

among palm trees. The cooks here<br />

are the masters of fish such as<br />

grouper which has a mythological<br />

face, skaros or other fish. They ha<strong>ve</strong><br />

an octopus pilaf so delicious that<br />

stuffed mussels turn red in shame“.<br />

Cevat Şakir’s depiction of Bodrum<br />

Gökova Körfezi<br />

Gulf of Gökova<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011 11


coast rapidly spreads among the<br />

intellectuals of the time <strong>and</strong> thus<br />

first blue cruises begin to take<br />

shape… Luminaries <strong>and</strong> artists<br />

such as Sabahattin <strong>and</strong> Bedri Rahmi<br />

Eyüboğlu, Sabahattin Ali, Fuat Ömer<br />

Keskinoğlu hire the boat ‘Macera’<br />

with Cevat Şakir <strong>and</strong> start to write<br />

about their journeys, scenery <strong>and</strong><br />

experiences. As 1962 arri<strong>ve</strong>s, the<br />

route between Bodrum <strong>and</strong> Gökova<br />

Gulf becomes the most popular<br />

route. Authors <strong>and</strong> poets who<br />

witness mountains resting on green<br />

forests along the route protected<br />

from wind <strong>and</strong> wa<strong>ve</strong>s, isl<strong>and</strong>s<br />

more beautiful than the last, ca<strong>ve</strong>s,<br />

become addicted to this inspirational<br />

journey.<br />

The trend started by a group of<br />

luminaries turned into a holiday<br />

style preferred by people who<br />

wanted to be closer to the nature<br />

they ha<strong>ve</strong> neglected. The change of<br />

wind that started in Turkey in 1980s<br />

also effected yacht production.<br />

Yachting <strong>and</strong> yacht production<br />

de<strong>ve</strong>loped rapidly. Shipyards in<br />

Turkey became a centre producing<br />

ultra luxury gullets, yachts for the<br />

richest people of the world from<br />

1990s onwards. Marinas of Bodrum<br />

<strong>and</strong> Marmaris started to welcome<br />

royal families, members of jet<br />

society e<strong>ve</strong>ry summer. Thanks to<br />

yachting firms offering choices of<br />

holiday suitable for e<strong>ve</strong>ry budget, a<br />

holiday on water stopped becoming<br />

a luxury. E<strong>ve</strong>n middle class families<br />

began to enjoy the comfort of<br />

holidaying on water by getting<br />

together with friends <strong>and</strong> family<br />

members <strong>and</strong> hiring 14-16 people<br />

yachts. Of course, a blue cruise only<br />

turns into an unforgettable holiday<br />

if it’s carefully planned <strong>and</strong> booked<br />

through trustworthy companies, just<br />

like e<strong>ve</strong>ry other holiday. Otherwise<br />

Göcek Limanı<br />

Göcek Harbour<br />

Göcek Kıyıları<br />

Göcek Coast<br />

Cevat Şakir’in Bodrum kıyılarını<br />

tasviri, dönemin entelektüelleri<br />

arasında hızla yayılır <strong>ve</strong> böylece<br />

ilk mavi yolculuk şekillenmeye<br />

başlar… Sabahattin <strong>ve</strong> Bedri<br />

Rahmi Eyüboğlu, Sabahattin<br />

Ali, Fuat Ömer Keskinoğlu gibi<br />

aydın <strong>ve</strong> sanatçılar Cevat Şakir<br />

ile birlikte ‘Macera’ isimli bir<br />

tekne kiralayıp gezdiklerini,<br />

gördüklerini <strong>ve</strong> yaşadıklarını<br />

yazmaya başlar. 1962’ye<br />

gelindiğinde ise Bodrum-Gökova<br />

Körfezi arasındaki deniz yolu<br />

en popüler rota haline gelir.<br />

Rüzgardan <strong>ve</strong> dalgalardan<br />

korunaklı rota boyunca yemyeşil<br />

ormanlara sırtını yaslayan dağları,<br />

birbirinden güzel adacıkları,<br />

mağaraları gören yazarlar <strong>ve</strong><br />

şairler bu ilham <strong>ve</strong>rici yolculuktan<br />

vazgeçmez.<br />

Bir grup aydının başlattığı<br />

akım, kopartıldığı doğasıyla<br />

yakınlaşmak isteyen insanların<br />

tercih ettiği bir tatil biçimine<br />

dönüştü. 1980’li yıllarda<br />

Türkiye’de başlayan değişim<br />

rüzgarları, yat imalatına da<br />

sirayet etti. Yatçılık <strong>ve</strong> yat imalatı<br />

hızla gelişti. 1990’lardan itibaren<br />

ise, Türkiye’deki tersaneler<br />

dünyanın en zengin insanları için<br />

ultra lüks guletler, yatlar üreten<br />

bir merkez halini aldı. Bodrum<br />

<strong>ve</strong> Marmaris marinaları, her<br />

yaz kraliyet ailelerini, dünya jet<br />

sosyetesi üyelerini ağırlamaya<br />

başladı. Her bütçeye uygun<br />

tatil seçenekleri sunan yatçılık<br />

firmaları sayesinde de, deniz<br />

üzerinde tatil bir lüks olmaktan<br />

çıktı. Artık isteyen herkes<br />

arkadaşları <strong>ve</strong> dostlarıyla bir<br />

araya gelerek, 14-16 kişilik yatlar<br />

kiralayıp tatil konforunu denizin<br />

üzerine taşımaya başladı. Tabii<br />

ki, mavi yolculuk da diğer tüm<br />

tatiller gibi dikkatli programlanıp,<br />

gü<strong>ve</strong>nilir şirketlerin rehberliğinde<br />

yapılırsa unutulmaz bir tatile<br />

dönüşüyor. Aksi takdirde küçük<br />

hayal kırıklıkları yaşamak<br />

mümkün. Daha önce hiç mavi<br />

yolculuğa çıkmadıysanız, bazı<br />

hususlara dikkat etmelisiniz…<br />

12 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


Mavi bir rota: Datça-Marmaris<br />

Dilerseniz en popüler mavi<br />

yolculuk rotalarından olan<br />

Datça <strong>ve</strong> Marmaris arasındaki<br />

güzergaha bir göz atalım. Datça<br />

Yarımadası’nın en batısı Ege<br />

Denizi ile Akdeniz’in buluştuğu<br />

De<strong>ve</strong>boynu Burnu. Burundan<br />

doğuya döndüğünüzde girilecek<br />

ilk liman Knidos. Tıpkı Antik<br />

Çağ’daki gibi Knidos hala açık<br />

denizlerden gelen teknelerin<br />

sığınıp solukl<strong>and</strong>ığı ilk mola<br />

yeri. Bu mola yerinde karaya<br />

çıktığınızda Dorlar, Pers, Roma<br />

<strong>ve</strong> Bizans kültürlerinin izlerini<br />

görmeniz <strong>ve</strong> lezzetli deniz<br />

ürünlerini tatmanız mümkün.<br />

235 kilometre uzunluğundaki<br />

Datça Yarımadası’nda ise<br />

birbirinden güzel tam 52 koy<br />

bulunuyor. Bu koyların en<br />

güzellerinden biri de Palamutbükü.<br />

Palamutbükü’nün gözdesi ise<br />

Akvaryum adı <strong>ve</strong>rilen turkuvaz<br />

renkli plaj. Knidos <strong>ve</strong> Datça’dan<br />

Marmaris’e uzanan yolun ilk<br />

durağı Hisarönü Körfezi <strong>ve</strong><br />

çevresindeki koylar. Her biri birer<br />

tablo gibi dizilen bu koylar, gün<br />

batımının en güzel renklerini<br />

seyretmek <strong>ve</strong> romantik bir<br />

tatil yapmak isteyen çiftler için<br />

ideal. Hisarönü Körfezi’nden<br />

güneye doğru derin bir girinti<br />

yapan Orhaniye beldesi sığ <strong>ve</strong><br />

sıcacık deniziyle ünlü. Orhaniye<br />

durağında karaya çıkmanız<br />

halinde ise filmleri aratmayacak<br />

güzellikte bir şelale <strong>ve</strong> altında<br />

oluşan masmavi göletiyle<br />

karşılaşabilirsiniz. Selimiye Koyu’nu<br />

takip ederek ilerlediğinizde ise<br />

birbirinden şık otelleriyle Bozburun<br />

karşılar ziyaretçilerini. Bozburun şık<br />

restoranları <strong>ve</strong> sevimli kıyı şeridi<br />

ile mavi yolculuk tutkunlarının<br />

en sevdiği duraklardan biri.<br />

Yolculuğun devamında deniz<br />

tutkunları, birbirinden güzel<br />

ormanları, adaları <strong>ve</strong> şık turistik<br />

tesisleriyle Marmaris’te bulu<strong>ve</strong>riyor<br />

kendilerini. Bu güzelim ilçede<br />

Osmanlı dönemi’nde inşaa edilen<br />

kaleyi ziyaret edebilir, ünlü gece<br />

kulüplerinde eğlenebilir, adeta<br />

ikinci bir ilçe gibi şekillenmiş<br />

marinada teknenizin bakımını<br />

yaptırıp, dinlenebilirsiniz.<br />

you are liable to experience small<br />

disappointments. If you ha<strong>ve</strong> ne<strong>ve</strong>r<br />

experienced blue cruise before,<br />

you should pay attention to these<br />

points...<br />

A blue route: Datça-Marmaris<br />

Let’s take a look the route between<br />

Datça <strong>and</strong> Marmaris which is one of<br />

the most popular blue cruise routes,<br />

if you wish. The westernmost point<br />

of Datça peninsula is De<strong>ve</strong>boynu<br />

Cape where the Aegean meets the<br />

Mediterranean. First port to enter<br />

heading east from the cape is<br />

Knidos. Just as the Antique Ages,<br />

Knidos is still the first stopo<strong>ve</strong>r<br />

for boats arriving from open seas<br />

seeking shelter. When you step<br />

ashore on this stopo<strong>ve</strong>r, it is possible<br />

to see traces of Dors, Persian <strong>and</strong><br />

Byzantine culture <strong>and</strong> taste delicious<br />

sea food. There are 52 bays in Datça<br />

peninsula which is 235 kilometres<br />

long. One of the prettiest of these<br />

bays is Palamutbükü.<br />

The favourite of Palamutbükü is the<br />

turquoise coloured beach named<br />

Aquarium. The first stopo<strong>ve</strong>r of<br />

the route stretching from Knidos<br />

<strong>and</strong> Datça to Marmaris is Gulf of<br />

Hisarönü <strong>and</strong> bays surrounding it.<br />

Each one of these bays which line<br />

up like paintings is ideal for couples<br />

to watch the most beautiful colours<br />

of the sunset <strong>and</strong> ha<strong>ve</strong> a romantic<br />

holiday. Orhaniye resort which is on<br />

a deep inlet to the South of Hisarönü<br />

Gulf is famous for shallow <strong>and</strong><br />

warm waters. If you step ashore on<br />

Orhaniye stopo<strong>ve</strong>r than you may<br />

come across a waterfall like the<br />

ones in movies <strong>and</strong> a deep blue lake<br />

underneath the falls. As you progress<br />

following Selimiye Bay you will be<br />

met by Bozburun with its chic hotels.<br />

Bozburun with elegant restaurants<br />

<strong>and</strong> a charming coastline is one of<br />

the most favourite stopo<strong>ve</strong>rs of the<br />

enthusiasts of blue cruise. As the<br />

journey continues, lo<strong>ve</strong>rs of the sea<br />

find themsel<strong>ve</strong>s in Marmaris with<br />

beautiful forests, isl<strong>and</strong>s <strong>and</strong> stylish<br />

touristic establishments. You can<br />

visit the Ottoman castle in this pretty<br />

town, ha<strong>ve</strong> fun in night clubs, ha<strong>ve</strong><br />

your boat looked after in the marina<br />

which is almost a town on its own<br />

right <strong>and</strong> take a rest.<br />

14 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


GEZİ<br />

tra<strong>ve</strong>l<br />

Ada’nın incisi: Büyükada<br />

Kültür Evi<br />

Prens Adaları’nın en büyüğü Büyükada’da büyük bir heyecan yaşanıyor.<br />

Neden mi? Adanın en ünlü yapılarından olan <strong>ve</strong> bir zamanlar Fabiato Köşkü<br />

olarak anılan Büyükada Kültür Evi, tekrar müzik <strong>ve</strong> sanat dolu günlerine dönüyor<br />

The pearl of the isl<strong>and</strong>:<br />

Büyükada Culture House<br />

There is great excitement in Büyükada, the largest of the Prince Isl<strong>and</strong>s. Why?<br />

One of the most famous buildings of the isl<strong>and</strong> which was once referred to as Fabiato Mansion,<br />

Büyükada Culture House is returning back to its glory days filled with music <strong>and</strong> art<br />

16 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


İstanbul’da hava sıcaklıkları<br />

35 derecelerin üzerinde<br />

seyrediyor, ‘hissedilen’<br />

sıcaklar ise 38 dereceleri<br />

buluyor. Bu çöl sıcakları nem <strong>ve</strong><br />

kentin kalabalığıyla birleşince,<br />

ortaya baş edilmesi güç bir<br />

tablo çıkıyor. Hal böyle olunca<br />

da göz açıp kapayıncaya kadar<br />

geçen senelik izinler, küçük<br />

tatiller yetmez oluyor. İnsan, en<br />

azından hafta sonlarında kentin<br />

gürültüsünden, kirliliğinden<br />

kaçabileceği sakin bir liman<br />

arayışına giriyor. Bu arayışlara en<br />

iyi cevap ise Prens Adaları’ndan<br />

geliyor. Marmara Denizi’ni<br />

birer mücevher gibi süsleyen<br />

Heybeliada, Burgazada, Kınalıada,<br />

Sedef Adası, Sivriada, Yassıada,<br />

Kaşık Adası, Tavşan Adası <strong>ve</strong> tabii<br />

ki üzerine şarkılar şiirler yazılan<br />

Büyükada…<br />

Bostancı’dan 20, Kabataş’tan ise 1<br />

saat 40 dakikalık keyifli bir deniz<br />

yolculuğuyla ulaşılan Büyükada,<br />

İstanbul’un en güzel, en özel <strong>ve</strong><br />

en kendine has yerleşimlerinden<br />

biri.<br />

Ada halkı, 21’inci yüzyılın<br />

doğalgaz gibi, internet gibi<br />

nimetlerinden faydalanırken,<br />

adayı ada yapan değerlerini de<br />

özenle korumayı başarmış. Adayı,<br />

zümrüt renkli korular <strong>ve</strong> Osmanlı<br />

inceliğini günümüze kadar taşıyan<br />

yalılar, köşkler süslüyor. İnsanlar<br />

güleryüzlü. Ancak elbette bu<br />

adada da olmayan şeyler var.<br />

İstanbullular’ın gayet iyi bildiği<br />

gibi bu adada olmayanların<br />

başında hava kirliliği geliyor.<br />

Adada egzoz kokusuna yer yok.<br />

Çünkü Ada’da ulaşım halen fayton<br />

<strong>ve</strong> bisikletle sağlanıyor. Adadaki<br />

araçlar ise idari amirliklere bağlı,<br />

zorunlu olmadıkça kullanılmayan<br />

otomobiller. Burada denizin tuz<br />

kokusuna, önünden geçtiğiniz<br />

köşkün bahçesinde yetişen<br />

çiçeklerin ya da asırlık çamların<br />

kokusu karışıyor.<br />

Osmanlı’nın İstanbul’u ile 21’inci<br />

yüzyılın modern hayatının<br />

birbirine karıştığı bu ada, bir<br />

İstanbul aşığının İstanbullular’a<br />

hediyesi olan çok önemli <strong>ve</strong> zarif<br />

bir yapıya, Büyükada Kültür Evi’ne<br />

de ev sahipliği yapıyor. Türkiye<br />

Turing <strong>ve</strong> Otomobil Kurumu’nun<br />

Turistik İşletmelerinden biri<br />

olan Büyükada Kültür Evi, Çelik<br />

Gülersoy tarafından turizme<br />

kaz<strong>and</strong>ırılan yapılardan biri.<br />

Ömrünü İstanbul’un<br />

güzelleştirilmesine <strong>ve</strong> tarihi<br />

dokusunun korunmasına adayan<br />

Çelik Gülersoy, takvimler 1997<br />

yılını gösterirken, sakin, temiz<br />

<strong>ve</strong> huzurlu atmosferi nedeniyle<br />

Büyükada’ya gidiyor. Gittiği<br />

her yere sihirli bir değnekmiş<br />

gibi dokunan Gülersoy, Ada’da<br />

da dinlenmek yerine çalışmayı<br />

seçiyor. Kültür <strong>ve</strong> Turizm<br />

Bakanlığı’ndan on yıllığına<br />

kiralanan harap durumdaki<br />

Fabiato Köşkü büyük bir<br />

tadilattan geçiriliyor. Restorasyon<br />

sırasında köşkün asli yapısı<br />

korunuyor. Dekorasyonda,<br />

yapının inşa edildiği döneme<br />

uygun objeler <strong>ve</strong> köşkün doğal<br />

As the temperatures around İstanbul<br />

soar abo<strong>ve</strong> 35 degrees, ‘temperature<br />

felt’ reaches up to 38 degrees. When<br />

this heat combines with humidity<br />

<strong>and</strong> the crowd of the city, a difficult<br />

picture emerges. As this is the case,<br />

annual holidays are o<strong>ve</strong>r in a flash,<br />

small getaways become shorter.<br />

People look to getaway from the<br />

dirt <strong>and</strong> the noise of the city for the<br />

weekend at least. The best answer<br />

for this search comes from Prince<br />

Isl<strong>and</strong>s. Decorating the Sea of<br />

Marmara like jewels, Heybeliada,<br />

Burgazada, Kınalıada, Sedef Adası,<br />

Sivriada, Yassıada, Kaşık Adası,<br />

Tavşan Adası <strong>and</strong> naturally Büyük<br />

Ada* whose picturesque coastline<br />

was the subject of songs, poems…<br />

(* Ada means isl<strong>and</strong> in Turkish)<br />

Reached after a pleasant journey by<br />

ferry, 20 minutes from Bostancı <strong>and</strong><br />

1 hour 40 minutes from Kabataş,<br />

Büyükada is one of İstanbul’s most<br />

beautiful, most exclusi<strong>ve</strong> <strong>and</strong> unique<br />

residential area.<br />

While utilising 21 st century blessings<br />

such as internet, natural gas, people<br />

of the isl<strong>and</strong> ha<strong>ve</strong> carefully managed<br />

to protect the values that makes<br />

the isl<strong>and</strong> what it is. Decorating<br />

the isl<strong>and</strong> are emerald coloured<br />

gro<strong>ve</strong>s <strong>and</strong> waterside mansions,<br />

Gr<strong>and</strong> houses that still carry the<br />

Ottoman finesse to this day. People<br />

are smiling. Of course there are also<br />

some things that do not exist on<br />

this isl<strong>and</strong>. Pollution which is well<br />

known to İstanbulites leads the list<br />

of things absent on this isl<strong>and</strong>. There<br />

is no place for exhaust fumes on the<br />

isl<strong>and</strong>. Because, transportation on<br />

the isl<strong>and</strong> is still provided through<br />

phaetons <strong>and</strong> bicycles. Vehicles on<br />

the isl<strong>and</strong> belong to administrati<strong>ve</strong><br />

units <strong>and</strong> they are only used when<br />

necessary. Here, the salty smell<br />

of the sea mixes in with the smell<br />

of flowers from the garden of the<br />

mansion you happened to be passing<br />

or from centuries old pine trees.<br />

The isl<strong>and</strong> where İstanbul of the<br />

Ottoman mingles with the modern<br />

life of the 21 st century is host to a<br />

<strong>ve</strong>ry important <strong>and</strong> elegant building,<br />

Büyük Ada Culture House which<br />

is a gift from a lo<strong>ve</strong>r of İstanbul to<br />

İstanbulites. One of the touristic<br />

establishments of Turkish Touring<br />

Association, Büyük Ada Culture<br />

House is among the buildings opened<br />

to tourism by Çelik Gülersoy.<br />

Dedicating his life to preserving<br />

the historical texture of İstanbul<br />

<strong>and</strong> making it more beautiful, Çelik<br />

Gülersoy arri<strong>ve</strong>d on Büyükada in<br />

1997 chosen because of its quiet,<br />

clean <strong>and</strong> peaceful atmosphere.<br />

Touching e<strong>ve</strong>rywhere he goes with<br />

a magic w<strong>and</strong>, Gülersoy chooses<br />

to work on the isl<strong>and</strong> instead<br />

of resting. The derelict Fabiato<br />

Mansion, rented from the Ministry of<br />

Culture <strong>and</strong> Tourism is extensi<strong>ve</strong>ly<br />

renovated. Original structure is<br />

protected during the renovation.<br />

Suitable objects from the period<br />

when the building was built <strong>and</strong><br />

colours in keeping with the natural<br />

environment of the mansion are<br />

chosen. As the mansion gets a new<br />

lease of life the name is changed to<br />

Büyük Ada Culture House.<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011 17


dokusuna uygun renkler seçiliyor.<br />

Köşk yeniden hayat bulurken adı<br />

da Büyükada Kültür Evi olarak<br />

değişiyor.<br />

Cennet gibi bir bahçe<br />

Büyükada Kültür Evi, her biri 165<br />

metrekarelik üç kat, bir terastan<br />

oluşuyor. Köşkün konuklarını,<br />

begonviller, turunç ağaçları,<br />

manolyalar <strong>ve</strong> 300 yaşına yaklaşmış<br />

bir çam ağacının bulunduğu 2<br />

bin 100 metrekarelik cennet gibi<br />

bir bahçe karşılıyor. Bahçe, Ada<br />

halkının <strong>ve</strong> ziyaretçilerinin rahatı<br />

düşünülerek özenle tasarlanmış.<br />

Bahçenin alt bölümünü minik<br />

beyaz ferforje masalar süslüyor.<br />

Üst tarafında ise bir bar <strong>ve</strong> restoran<br />

bölümü yer alıyor. Bu bölümde<br />

daha geniş masalar, uzun süre<br />

kalıp, kitabını okumak, içeceklerini<br />

yudumlamak isteyenler için ideal.<br />

Acıkanlar için de kafe <strong>ve</strong> snack<br />

mutfak birbirinden leziz seçmeler<br />

sunuyor. Yiyecekler <strong>ve</strong> içecekler<br />

son derece lezzetli, servis hızlı <strong>ve</strong><br />

son derece zarif.<br />

Her katı ayrı güzel<br />

Ancak Büyükada Kültür Evi’ni<br />

anlamak için o sarı köşkün ahşap<br />

kapılarını aralayıp içeride bir<br />

gezinti yapmak gerekiyor. Kapıların<br />

arkasında bambaşka bir dünya<br />

sizi karşılıyor. Son dönem Osmanlı<br />

üslubunu yansıtan kristal aynalar<br />

<strong>ve</strong> fıstık yeşili perdelerle süslenmiş<br />

bembeyaz duvarlar, ziyaretçilere<br />

yaşayacakları görsel şölenin ilk<br />

işaretlerini <strong>ve</strong>riyor. Giriş kapısının<br />

karşısında ise üzeri vitraylarla süslü<br />

bir başka kapı, ziyaretçileri üst<br />

kat merdi<strong>ve</strong>nlerine da<strong>ve</strong>t ediyor.<br />

Ancak üst kat yerine dilerseniz yine<br />

rengarenk vitraylarla süslü bir başka<br />

kapıyı kullanarak arka bahçeye<br />

çıkabilirsiniz.<br />

Duvardaki maviye boyalı nişlerin<br />

içinde ise minik heykelcikler, üst<br />

kattaki nefes kesici manzaraya zemin<br />

hazırlıyor: Açık maviye boyalı geniş<br />

<strong>ve</strong> büyük salonun duvarları koyu<br />

mavi kadife perdelerle süslü. Bu<br />

geniş <strong>ve</strong> ferah salonda Marmara<br />

Denizi ayaklarınızın altına serilmekle<br />

kalmıyor, balkona kadar uzanan<br />

pembe begonviller <strong>ve</strong> yemyeşil<br />

ağaç dallarıyla bütünleşip daha<br />

A paradise garden<br />

Büyükada Culture House consists<br />

of three floors, each 165 square<br />

metres, a terrace.<br />

Greeting the guests of the mansion is<br />

a 2.100 square meters paradise like<br />

garden with bougainvilleas, orange<br />

trees, magnolias <strong>and</strong> a pine tree<br />

nearly 300 hundred years old. The<br />

garden has especially been designed<br />

keeping in mind the comfort of<br />

people of the isl<strong>and</strong> <strong>and</strong> its visitors.<br />

The lower part of the garden is<br />

decorated with small wrought iron<br />

tables painted in white. There is<br />

a bar <strong>and</strong> a restaurant at the top<br />

section. Larger tables on this section<br />

are useful for those who want to stay<br />

a bit longer to read their books <strong>and</strong><br />

sip their drinks. Cafe <strong>and</strong> snack bar<br />

is ideal for those who are feeling<br />

hungry. Food <strong>and</strong> drink is rather<br />

delicious, the service is efficient <strong>and</strong><br />

<strong>ve</strong>ry elegant.<br />

Each floor has<br />

a different beauty<br />

Howe<strong>ve</strong>r, in order to underst<strong>and</strong><br />

Büyük Ada Culture House it is<br />

necessary to open the wooden doors<br />

of that yellow mansion <strong>and</strong> wonder<br />

around inside. A completely different<br />

world greets you behind the doors.<br />

Chrystal mirrors reflecting the style<br />

of late Ottoman period <strong>and</strong> snow<br />

white walls decorated with pistachio<br />

green curtains gi<strong>ve</strong> visitors the<br />

first signs of a visual show they are<br />

about to experience. Yet another<br />

door decorated with stained glass<br />

opposite the main door invites<br />

visitors to the stairs leading to upper<br />

le<strong>ve</strong>ls. But instead of upper floors,<br />

you can mo<strong>ve</strong> to the garden by using<br />

another door also decorated with<br />

colourful stained glass.<br />

Small statues positioned inside blue<br />

niches prepare you for the breath<br />

taking view upstairs: The walls of<br />

the large hall is painted in light<br />

blue <strong>and</strong> decorated with dark blue<br />

<strong>ve</strong>l<strong>ve</strong>t curtains. Not only the Sea of<br />

Marmara is beneath your feet on<br />

this large <strong>and</strong> spacious hall but it<br />

combines with bougainvilleas <strong>and</strong><br />

green tree branches that reach up<br />

to the balcony to appear prettier. You<br />

don’t e<strong>ve</strong>n ha<strong>ve</strong> to get close to windows<br />

to see this scenery. From the moment<br />

Beyaz ferforje masalarla süslü bahçe birbirinden lezzetli yemekleri <strong>ve</strong> içecekleriyle<br />

Ada’nın konuklarını ağırlıyor <strong>ve</strong> Büyükada Kültür Evi’nden görüntüler<br />

The garden decorated with white cast iron tables welcome the guests of the isl<strong>and</strong><br />

with delicious food <strong>and</strong> drink <strong>and</strong> views from Büyükada Culture House<br />

18 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


Şimdi Artısı Var<br />

Özel Müzeler, Tiyatrolar, Operalar, Etkinlikler <strong>ve</strong><br />

daha neler neler...


da güzelleşiyor. Bu manzarayı<br />

görmek için camlara yaklaşmak<br />

bile gerekmiyor üstelik. Salonun<br />

girişinden itibaren Marmara tüm<br />

güzellikleriyle gözlerinizin önüne<br />

seriliyor.<br />

Gülersoy’un anıları<br />

özenle korunuyor<br />

Çelik Gülersoy’un bir dönem<br />

yaşadığı oda, onun anılarıyla<br />

dolu. Gülersoy’un yan bahçeye<br />

bakan odasında da tüm binaya<br />

hakim estetik anlayışının izlerini<br />

görmek mümkün. Asırlık ağaçları<br />

gören odanın perdeleri fıstık<br />

yeşili tonunda. Ahşap çalışma<br />

masasındaki vazoyu hala çok sevdiği<br />

papatyalar süslüyor. Şapkaları ise<br />

sanki az önce asmış gibi girişteki<br />

askıda duruyor.<br />

Melih Cevdet Anday’ın da<br />

anıları burada<br />

Köşkün birkaç salonu okuma odası<br />

olarak ayrılmış. Kütüphanelerde,<br />

Çelik Gülersoy’un aldığı ya da<br />

ziyaretçilerin hediye olarak bıraktığı<br />

yüzlerce kitap bulunuyor. Bu<br />

kitapları dileyenler alıp okuyor <strong>ve</strong><br />

sonra yerine bırakıyor.<br />

Kültür Evi ayrıca çok önemli bir<br />

başka kütüphaneye <strong>ve</strong> anı odasına<br />

daha ev sahipliği yapıyor. Türk<br />

şiirinin en önemli isimlerinden<br />

Melih Cevdet Anday’ın eşi, büyük<br />

Çelik Gülersoy anı odası<br />

Çelik Gülersoy memory room<br />

şairin kitaplarını <strong>ve</strong> bazı eşyalarını<br />

Büyükada Kültürevi’ne bağışlamış.<br />

Bu kıymetli hatıralar burada özenle<br />

korunuyor.<br />

İstanbullular’a müjde!<br />

Konserler yine başlıyor!<br />

Büyükada Kültür Evi’nin yaşadığı<br />

değişime en yakın tanıklık<br />

edenlerden biri de Çelik Gülersoy<br />

ile birlikte çalışan Türkiye Turing<br />

<strong>ve</strong> Otomobil Kurumu Turistik<br />

İşletmeler Başmüdürü Orhan Veli<br />

Yavuz. Stajyer olarak başladığı<br />

Türkiye Turing <strong>ve</strong> Otomobil<br />

Kurumu’nda yıllarca Gülersoy ile<br />

birlikte çalışan Yavuz, Ada halkına<br />

<strong>ve</strong> İstanbullular’a müjde niteliğinde<br />

bir haber <strong>ve</strong>riyor: Büyükada Kültür<br />

Evi yeniden eski canlı <strong>ve</strong> müzik dolu<br />

günlerine kavuşacak.<br />

Büyükada Kültür Evi’nin Türkiye<br />

Turing <strong>ve</strong> Otomobil Kurumu’na<br />

ait tüm işletmeler gibi bir misyonu<br />

olduğunu dile getiren Yavuz;<br />

“Çelik Gülersoy döneminde, burası<br />

klasik müzik konserleri <strong>ve</strong> sanatsal<br />

etkinliklerle anılırdı. Sayın Başaran<br />

Ulusoy’un liderliğindeki yönetim<br />

kadromuzla bu dönem tekrar<br />

başlıyor. Kültür Evi’nin bahçesi<br />

yine konserlere <strong>ve</strong> etkinliklere<br />

sahne olacak. Köşk’ün bahçesinden<br />

yayılan notalar yine ada halkını <strong>ve</strong><br />

İstanbullular’ı buraya çekecek” dedi.<br />

Türkiye Turing <strong>ve</strong> Otomobil Kurumu Turistik İşletmeler Başmüdürü<br />

Orhan Veli Yavuz<br />

Turkish Touring Association Touristic Businesses General Manager Orhan Veli Yavuz<br />

you enter this hall the Sea of Marmara<br />

appears before you in all its glory.<br />

Memory of Gülersoy is<br />

protected with care<br />

The room where Çelik Gülersoy li<strong>ve</strong>d<br />

for a while is full with his belongings.<br />

It is possible to see the traces of<br />

his aesthetics sagacity which is<br />

evident throughout the building in his<br />

room o<strong>ve</strong>rlooking the side garden.<br />

Pistachio green curtains of the room<br />

o<strong>ve</strong>rlook centuries old trees. The vase<br />

on the wooden study desk is still<br />

filled with daisies that he lo<strong>ve</strong>d. His<br />

hats are on the rack by the entrance<br />

as if they were just hanged up.<br />

Memoirs of Melih Cevdet Anday<br />

are also here<br />

A few rooms of the mansion is<br />

con<strong>ve</strong>rted into reading rooms.<br />

There are hundreds of books in the<br />

libraries, some are purchased by<br />

Çelik Gülersoy <strong>and</strong> some presented<br />

by visitors. Those who wish can pick<br />

up a book <strong>and</strong> return it after reading<br />

it. The Culture House is also host to<br />

yet another library <strong>and</strong> a memoirs<br />

room. Wife of one of the important<br />

names of Turkish poetry, Melih<br />

Cevdet Anday donated the books of<br />

the great poet as well as some of his<br />

belongings. These precious memoirs<br />

are protected with care here.<br />

Good news for İstanbulites!<br />

Concerts are starting again!<br />

One of those who witnessed the<br />

change Büyük Ada Culture House<br />

went through is Orhan Veli Yavuz<br />

who worked alongside Çelik Gülersoy.<br />

Yavuz who worked with Gülersoy at<br />

Turkish Touring Association where he<br />

started as work experience has a good<br />

news for İstanbulites <strong>and</strong> the people<br />

of the isl<strong>and</strong>; Büyük Ada Culture<br />

House will once again be reunited<br />

with old li<strong>ve</strong>ly <strong>and</strong> music filled days.<br />

Speaking about Büyük Ada Culture<br />

House as having a mission just as<br />

other Turkish Touring Association<br />

enterprises ha<strong>ve</strong>, Yavuz said “during<br />

the Çelik Gülersoy period this place<br />

was associated with classical music<br />

concerts <strong>and</strong> art activities. This<br />

period starts once again with the<br />

management team lead by Başaran<br />

Ulusoy. Musical notes emanating from<br />

the garden of the mansion will once<br />

again bring people of the isl<strong>and</strong> <strong>and</strong><br />

İstanbulites here”.<br />

20 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


GEZİ<br />

tra<strong>ve</strong>l<br />

‘Yanık Ülke’:<br />

Katekekaumene<br />

Manisa’nın Kula İlçesi, Anadolu’nun zenginliğinin gözler önüne serildiği<br />

bir cennet köşesi. 1 Milyon yıl önce başlayan volkanik patlamalar,<br />

günümüzün Kula’sını şekillendirmiş. Bu mütevazı cennette,<br />

‘Peri Bacaları’, şifa dolu maden suları, Toscana’yı aratmayacak<br />

üzüm bağları <strong>ve</strong> 3 bini aşkın Osmanlı yapısı sizleri bekliyor<br />

2 Sevinç Akyazılı<br />

‘The Scorched L<strong>and</strong>: Katakekaumene<br />

Kulu town in Manisa is a corner of paradise where the wealth of Anatolia is fully exhibited.<br />

Volcanic eruptions which started a million years ago ha<strong>ve</strong> shaped today’s Kula town.<br />

‘Fairy Chimneys’, mineral waters full of health, vineyards matching those in Tuscany <strong>and</strong><br />

more than 3 thous<strong>and</strong> Ottoman structures in this modest paradise await you<br />

22 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011 23


Manisa’ya bağlı Kula<br />

ilçesi, doğanın<br />

gücü <strong>ve</strong> insan<br />

emeğinin ortaklaşa<br />

yarattığı bir hazine s<strong>and</strong>ığı gibi.<br />

İlçenin konuklarını, yeryüzünü<br />

şekillendiren volkanik patlamaların<br />

anılarını günümüze taşıyan ‘peri<br />

bacaları’ karşılıyor. Bu konuklar,<br />

Osmanlı zarafetiyle süslü<br />

konaklarda ağırlanıyor,<br />

kaplıcalar <strong>ve</strong> maden<br />

sularıyla şifa<br />

buluyor,<br />

ünlü<br />

Antik Çağ yazarı, tarihçi Strabon’un<br />

anlata anlata bitiremediği üzüm<br />

bağlarını geziyor. Lidyalılar’ın ünlü<br />

şarapları bu topraklarda hayat<br />

buluyor. Aslında Kula’nın cazibesi<br />

de ‘topraklarının tarihinden’<br />

geliyor.<br />

Batı’daki peri bacaları<br />

Günümüzden tam 1 milyon 100<br />

bin yıl önce başlayan <strong>ve</strong> 12 bin yıl<br />

öncesine kadar yaşanan volkanik<br />

faaliyetler Kula’nın kaderini<br />

belirlemiş. Gediz Nehri boyunca<br />

akan lav şelaleleri bütün bölgeyi<br />

simsiyah bir örtü ile kaplamış.<br />

Volkanik koniler oluşturan bu<br />

lav akıntıları zamanla rüzgar<br />

<strong>ve</strong> yağmur sularının etkisiyle<br />

‘peri bacalarını’ meydana<br />

getirmiş. E<strong>ve</strong>t, Kula’da da tıpkı<br />

Kapadokya’daki gibi insanı bir<br />

başka boyuta sürükleyen, hayal<br />

gücünün sınırlarını zorlayan<br />

‘peri bacaları’ bulunuyor. İçleri<br />

oyulmamış, doğanın şekillendirdiği<br />

gibi korunmuş bu devasa<br />

dikitler kelimenin tam anlamıyla<br />

ıssızlığın ortasında yükseliyor.<br />

Duyabileceğiniz tek şey, bölgenin<br />

doğal hayatının birer parçası olan<br />

şahin gibi yırtıcı kuşların uzaktan<br />

duyulan sesleri...<br />

12 bin yıllık ayak izleri<br />

Her biri sürrealist bir heykeltıraşın<br />

elinden çıkmış gibi görünen<br />

bu devasa ‘peri bacaları’, koyu<br />

renkli volkanik taşlar ile birleşerek<br />

eşsiz bir manzara oluşturuyor.<br />

Kula’nın doğasını benzersiz kılan<br />

bu volkanik patlamalar, ilkel<br />

insanların hayatlarının trajik bir<br />

biçimde sonlanmasına neden olsa<br />

da onlardan geriye kalan anıların<br />

korunmasına da yol açmış. Önüne<br />

kattıkları her şeyi bir <strong>and</strong>a yakıp<br />

kavuran lav şelalelerinden kaçan<br />

atalarımızdan geriye mağara<br />

resimleri <strong>ve</strong> fosilleşmiş ayak izleri<br />

kalmış.<br />

Kula town of Manisa province is<br />

like a treasure chest created jointly<br />

by the power of nature <strong>and</strong> human<br />

effort. ‘Fairy chimneys’ that carry<br />

the memories of volcanic eruptions<br />

that shaped the earth welcome the<br />

town’s visitors. These guests are being<br />

hosted in mansions decorated with<br />

Ottoman grace; they find health in spas<br />

<strong>and</strong> mineral waters, wonder around<br />

vineyards that famous Antique Age<br />

author, historian Strabon talked about<br />

with endless enthusiasm. Famous<br />

wines of Lydian come ali<strong>ve</strong> in this l<strong>and</strong>.<br />

In fact, the charm of Kula emanates<br />

from ‘the history of the l<strong>and</strong>’.<br />

Fairy chimneys in the west<br />

Volcanic activities which began more<br />

than 1 million 100 thous<strong>and</strong> years<br />

before today <strong>and</strong> continuing until 12<br />

thous<strong>and</strong> years ago determined the<br />

fate of Kula. Lava that flowed along<br />

the Ri<strong>ve</strong>r Gediz co<strong>ve</strong>red the whole<br />

region with a black sheet. Creating<br />

volcanic cones, these lava flows were<br />

the cause of ‘chimney fairies’ that<br />

were created with the effect of wind<br />

<strong>and</strong> rain water o<strong>ve</strong>rtime. Yes, there<br />

are ‘fairy chimneys’ in Kula just like<br />

the ones in Cappadocia which takes<br />

people onto another dimension, forcing<br />

the boundaries of imagination. These<br />

giant stalagmites, uncar<strong>ve</strong>d <strong>and</strong> left<br />

as the nature had shaped them truly<br />

rise in the midst of desolation. The<br />

only thing you can hear is the distant<br />

sound of wild birds such as falcons<br />

which are part of the natural habitat of<br />

the region...<br />

12 thous<strong>and</strong> years old foot steps<br />

These giant ‘fairy chimneys’ each of<br />

which appear as though they were<br />

product of a surrealist sculptor create<br />

a unique scenery together with dark<br />

colour volcanic rocks. These volcanic<br />

eruptions which made the natural area<br />

of Kula unique were also the cause<br />

of tragic end to the li<strong>ve</strong>s of primiti<strong>ve</strong><br />

humans which probably resulted in<br />

the protection of memories they left<br />

behind. Only the ca<strong>ve</strong> drawings <strong>and</strong><br />

fossil foot steps quickly running away<br />

Kula’da onbinlerce yıl önce meydana gelen volkanik patlamalar sıradışı yeryüzü<br />

şekillerinin oluşmasına yol açmış. Birbiri ardına devasa heykeller gibi uzanan peri<br />

bacaları da bunlardan biri<br />

Volcanic eruptions that occurred tens of thous<strong>and</strong>s of years ago in Kula ha<strong>ve</strong><br />

resulted in creation of extraordinary shapes of the earth. Fairy chimneys like giant<br />

statues that lay one after the other are one of these<br />

24 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


İlk yerleşenler Lidyalılar<br />

Bölgeye yerleşimin tekrar<br />

başlaması ise Lidyalılar dönemine<br />

denk düşüyor. Parayı icat<br />

ederek tarihin akışını değiştiren<br />

Lidyalılar, üzerinde ot bile<br />

bitmeyen, her tarafın simsiyah<br />

olduğu bu toprakları bulmuş.<br />

Antik Çağ’ın en büyük tarihçi <strong>ve</strong><br />

coğrafyacılarından olan Strabon<br />

ise, İtalya gezisinden dönerken<br />

Kula’yı görmüş. İtalya’daki<br />

faal yanardağları gözlemleyen<br />

Strabon, bu toprakların da bir<br />

süre önce yanardağ faaliyetlerine<br />

sahne olduğunu fark edip,<br />

buraya ‘Katekekaumene’ yani<br />

’Yanık Ülke’ ismini <strong>ve</strong>rmiş.<br />

Gözlemlerini de ‘Geographica’<br />

isimli eserinde aktarınca, Kula<br />

literatürdeki yerini almış.<br />

‘Türkiye’nin ilk jeoparkı’<br />

olacak<br />

Kula, günümüzde dünyanın<br />

oluşumunu gözler önüne<br />

seren bu muhteşem coğrafyası<br />

ile ziyaretçilerini 1 milyon<br />

yıl geriye götürerek, hayal<br />

gücünün sınırlarını zorluyor.<br />

Kula Belediyesi de, bu doğanın<br />

muhteşem eserini bir ‘jeopark’<br />

alanı haline getirerek artık tüm<br />

dünya ile paylaşmak istiyor.<br />

Katekekaumene Jeoparkı’nın<br />

oluşturulması için azimle çalışan<br />

Kula Belediye Başkanı Selim<br />

Aşkın, “Bu masalsı doğayı<br />

jeopark olarak turizme açmak<br />

hepimizin rüyası. Dünyada<br />

jeoparklar doğayı öğretmek <strong>ve</strong><br />

koruma bilincinin oluşturulması<br />

anlamında son derece önemli<br />

bölgeler olarak kabul ediliyor.<br />

Bu doğal mucizeleri koruyup,<br />

gelecek kuşaklara sağlıklı bir<br />

biçimde<br />

bırakmak<br />

niyetindeyiz”<br />

diyor. Aşkın’ın<br />

bir başka hedefi<br />

ise bölgede<br />

balon turları<br />

gerçekleştirerek,<br />

Kula’ya gelen<br />

turistlere<br />

doğanın bu<br />

muhteşem eserini<br />

gökyüzünden<br />

seyrettirebilmek.<br />

from the lava flows that scorched <strong>and</strong><br />

burnt e<strong>ve</strong>rything on their path ha<strong>ve</strong><br />

survi<strong>ve</strong>d.<br />

Lydians were the first to settle<br />

Habitation of the region once again<br />

coincides with the Lydian period.<br />

Changing the course of history<br />

by in<strong>ve</strong>nting the money, Lydians<br />

disco<strong>ve</strong>red this barren black l<strong>and</strong><br />

where e<strong>ve</strong>n grass couldn’t survi<strong>ve</strong>.<br />

Strabon who was the greatest<br />

historian <strong>and</strong> geographer of the<br />

Antique Age came across Lydia<br />

on his return from Italy. Having<br />

obser<strong>ve</strong>d the acti<strong>ve</strong><br />

volcanoes in Italy,<br />

Strabon witnessed<br />

that these l<strong>and</strong>s also<br />

witnessed volcanic<br />

activities a short<br />

while before <strong>and</strong><br />

named this area<br />

‘Katekekaumene’<br />

which meant ‘the<br />

Scorched L<strong>and</strong>’.<br />

Kula took its<br />

place in the<br />

literature after<br />

he transferred<br />

his observations onto his book<br />

‘Geographica’.<br />

It will be ‘the first jeopark of<br />

Turkey’<br />

With its magnificent geography that<br />

displays the creation of the earth, Kula<br />

forces the boundaries of imagination<br />

by taking its visitors back to 1 million<br />

years ago. Kula Municipality wants<br />

to share this magnificent natural<br />

creation with the rest of the world by<br />

con<strong>ve</strong>rting the area into a ‘jeopark’.<br />

Working with determination for the<br />

creation of Katekekaumene Jeopark,<br />

Mayor of Kula, Selim Aşkın says “It is<br />

the dream of all of us to open this fairy<br />

l<strong>and</strong> to tourism as a jeopark. Jeoparks<br />

are accepted as highly important areas<br />

in the world in terms of teaching about<br />

the nature <strong>and</strong> create a consciousness<br />

of protection. We intend to protect this<br />

natural miracle <strong>and</strong> lea<strong>ve</strong> it healthy<br />

for future generations”. Another target<br />

of Aşkın is to organise hot air balloon<br />

tours to offer tourists to see this<br />

magnificent natural l<strong>and</strong> from the sky.<br />

Vineyards of Kula found life<br />

These magnificent earth shapes aren’t<br />

Yanardağ patlamalarının ardından oluşan lav şelalelerinin<br />

izleri günümüzde hala net bir biçimde görülebiliyor<br />

Traces of lava flows created after volcanic eruptions are clearly<br />

visible today<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011 25


Kula Bağları hayat buldu<br />

Volkanik patlamaların Kula’ya tek<br />

hediyesi bu muhteşem yeryüzü<br />

şekilleri değil. Bu patlamaların<br />

ardından toprak <strong>ve</strong> sular mineral<br />

açısından benzersiz bir zenginliğe<br />

kavuşmuş. Nitekim Kula,<br />

Türkiye’nin en zengin maden suları<br />

<strong>ve</strong> termal kaynaklarına da sahip.<br />

Mineral zenginlik, topraklarının<br />

üzüm yetiştiriciliği açısından son<br />

derece el<strong>ve</strong>rişli bir hale gelmesine<br />

yol açmış. Turizmci İsmail Akçura,<br />

Kula’nın tarihte meşhur olan üzüm<br />

bağlarını tekrar hayata geçirmiş.<br />

Kurduğu binlerce metrekarelik<br />

‘Kula Bağları’nda ‘öküzgözü’,<br />

‘misket’ gibi yerli, ‘cabarnet’ gibi<br />

yabancı türlerin de<br />

aralarında bulunduğu<br />

16 çeşit üzüm<br />

yetiştiriyor. Kurduğu<br />

şarap üretim tesisi ise,<br />

modern teknolojinin<br />

en son örnekleriyle<br />

dolu. Yüzlerce<br />

litrelik üretim<br />

tanklarının arasında,<br />

taş mahzenlerde<br />

gezinirken insan<br />

kendini Toscana’nın<br />

ünlü şarap<br />

tesislerinden birinde<br />

gibi hissediyor. Dikilen üzümler<br />

ünlü İtalyan eksperler tarafından<br />

kontrol ediliyor. Üstelik Akçura’nın<br />

tesisi sadece bağlar <strong>ve</strong> şarap üretim<br />

tesisleriyle sınırlı değil. Son derece<br />

şık bir butik otel de mevcut. Otelin<br />

her biri özenle döşenmiş odaları da<br />

isimlerini bağlarda yetişen üzüm<br />

çeşitlerinden almış.<br />

Zaten Kula Bağları, şarapse<strong>ve</strong>rler<br />

açısından tam bir cennet<br />

niteliğinde. Kula bağlarında<br />

yetişen üzümlerden yapılan<br />

şaraplar 2012’de gustoların<br />

beğenisine sunulacak. Şarabın<br />

kalitesini belirleyen en önemli<br />

etmenlerden birinin de yetiştirildiği<br />

toprak olduğu düşünüldüğünde,<br />

Kula’nın mineral yüklü bağlarında<br />

büyüyen üzümlerin eşsiz şaraplara<br />

dönüşeceğini tahmin etmek güç<br />

değil. Yani 2012’de Kula’ya,<br />

Fransa <strong>ve</strong> İtalya örneklerinde<br />

olduğu gibi ‘şarap tadım turları’<br />

düzenlenmesi mümkün. Projeler<br />

arasında da şimdiden yer alıyor!<br />

the only gift of volcanic eruptions to<br />

Kula. Following these eruptions, the<br />

soil <strong>and</strong> water of the region obtained a<br />

unique wealth from the minerals point<br />

of view. Thus Kula contains the richest<br />

mineral waters <strong>and</strong> thermal springs<br />

of Turkey. Mineral wealth resulted in<br />

soil to be perfect for growing grapes.<br />

Tourism professional İsmail Akçura<br />

re-implemented the famously historic<br />

vineyards of Kula. On his ‘Kula Bağları<br />

(vineyards) spread o<strong>ve</strong>r thous<strong>and</strong>s fo<br />

square meter he grows 16 different<br />

types of grapes including domestic<br />

types such as ‘öküzgözü’,’misket’ <strong>and</strong><br />

foreign variety such as ‘cabarnet’.<br />

Wine production facility he setup is<br />

full of the latest examples of modern<br />

technology. Wondering around huge<br />

production tanks, stone cellars,<br />

makes you feel as though you are<br />

in a famous winemaking facility of<br />

Tuscany. Grapes grown are controlled<br />

by famous Italian experts. What’s<br />

more is that the facilities in Akçura<br />

aren’t just limited to vineyards <strong>and</strong><br />

Kula Bağları (üstte), Kula Bağları’na ait şarap mahzenleri<br />

Vineyards of Kula (abo<strong>ve</strong>), Wine vaults of Kula Vineyards<br />

wine production facilities.<br />

There is a rather chic<br />

boutique hotel. Each<br />

room of the hotel is<br />

decorated painstakingly<br />

<strong>and</strong> named after grapes<br />

grown in local vineyards.<br />

Already the vineyards of<br />

Kula are almost a hea<strong>ve</strong>n<br />

for wine lo<strong>ve</strong>rs. Wine produced from<br />

grapes grown in vineyards of Kula will<br />

be presented to gustoes in 2012. When<br />

you consider that one of the most<br />

important elements that determines<br />

the quality of wine is the soil than it<br />

is not impossible to predict that grape<br />

growing in vineyards awash with<br />

minerals will turn into unsurpassed<br />

wine. This means that it will be<br />

possible to organise ‘wine tasting<br />

tours’ to Kula in 2012, just like the<br />

ones in France <strong>and</strong> Italy. It is already<br />

among the projects!<br />

The Aegean of Ottoman<br />

The town centre of Kula also promises<br />

surprises for those who are not<br />

familiar with the area. Aside from<br />

the visual show created by the ‘jeosit<br />

area’ <strong>and</strong> vineyards, Kula also has<br />

a completely different asset; Turkish<br />

houses. The most important factor<br />

that separates these houses, numbers<br />

of which reach up to 3 thous<strong>and</strong>,<br />

from the traditional 18 th century<br />

examples of Ottoman Architecture is<br />

the stone masonry. Kula houses ha<strong>ve</strong><br />

the region’s volcanic marks on them.<br />

Stone used on their walls are cinder<br />

<strong>and</strong> basalt stones. As these types of<br />

stones are <strong>ve</strong>ry durable, stone masons<br />

ha<strong>ve</strong> worked them like frescos <strong>and</strong><br />

front facade of houses obtained a<br />

unique ambiance.<br />

Red mansion, blue balcony<br />

The colours of the region’s houses are<br />

worth seeing. Modesty that spreads<br />

across Anatolia in general lea<strong>ve</strong>s its<br />

place to a riot of colour <strong>and</strong> e<strong>ve</strong>n a<br />

spree of design. Especially the front<br />

facade of Greek houses are co<strong>ve</strong>red<br />

in colourful embroidery... Li<strong>ve</strong>liest<br />

tones of reds, pinks, blues make<br />

these mansions unique. Furthermore,<br />

the streets of Kula aren’t like those<br />

deserted, desolate places because they<br />

are historical. You come across life<br />

behind e<strong>ve</strong>ry door that you knock on.<br />

Perhaps that is also one of the reasons<br />

behind such good preservation of these<br />

hundreds of years old houses. People<br />

of Kula hadn’t left their houses. As a<br />

result history is still ali<strong>ve</strong>. The gates of<br />

mansions open to history that is still<br />

ali<strong>ve</strong>. Children run around on pebbled<br />

narrow streets, old women sit on their<br />

doorsteps <strong>and</strong> chat with neighbours<br />

while doing lace work. History <strong>and</strong><br />

modern life intermingle with each other<br />

26 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


Osmanlı’nın Egesi<br />

Kula’nın ilçe merkezi de bölgeyi<br />

tanımayanlara sürprizler vaad<br />

ediyor. Kula, ‘Jeosit alanının’<br />

yarattığı görsel şölen <strong>ve</strong> bağlarının<br />

dışında da son derece önemli<br />

bir başka zenginliğe sahip; Türk<br />

evlerine. Sayısı 3 bini bulan bu<br />

evleri 18’inci yüzyıl geleneksel<br />

Osmanlı Mimarisi örneklerinden<br />

ayıran en önemli unsur ise, taş<br />

işçiliği. Kula evlerine bölgenin<br />

volkanik yapısı damgasını<br />

vurmuş. Duvarlarında kullanılan<br />

malzeme volkanik patlama sonucu<br />

oluşan cüruf <strong>ve</strong> bazalt taşlar. Bu<br />

malzemeler son derece dayanıklı<br />

oldukları için duvarcı ustaları<br />

tarafından adeta bir nakış gibi<br />

işlenerek evlerin ön cephelerine<br />

kendine has bir hava kaz<strong>and</strong>ırmış.<br />

Kırmızı konak, mavi balkon<br />

Bölgedeki evlerin renkleri de<br />

görülmeye değer. Anadolu’nun<br />

geneline yayılan sadelik burada<br />

kendini bir renk hatta desen<br />

cümbüşüne bırakıyor. Özellikle Rum<br />

evlerinin ön cepheleri rengarenk<br />

işlemelerle bezeli… Kırmızılar,<br />

pembeler, mavinin en canlı tonları<br />

bu konakları benzersiz kılıyor.<br />

Üstelik Kula sokakları, tarihi<br />

olduğu için ıssızlaşan, yalnız<br />

bırakılan yerlerden de değil. Hangi<br />

tarihi yapının kapısını çalsanız<br />

içeride devam eden hayatla<br />

karşılaşıyorsunuz. Yüzlerce yaşındaki<br />

bu evlerin belki de bu kadar iyi<br />

korunmuş olmasının nedenlerinden<br />

biri de bu. Kulalılar evlerini terk<br />

etmemiş. Bu sayede tarih hala<br />

canlı. Konakların, köşklerin kapıları<br />

yaşayan tarihe açılıyor. Arnavut<br />

kaldırımlı daracık sokaklarda<br />

çocuklar koşuşturuyor, yaşlı kadınlar<br />

kapılarının önünde bir y<strong>and</strong>an<br />

sohbet ediyor bir y<strong>and</strong>an da dantel<br />

örüp bezelye ayıklıyor. Kula’nın<br />

çarşısında da tarih <strong>ve</strong> modern<br />

hayat birbirine karışıyor. Bakır<br />

ustaları kalay yapıyor, yünler alın<br />

teriyle keçeye dönüşüyor, demir<br />

dövülüyor, Kula’nın kırmızı toprağı<br />

testilere dönüşüyor. Acısı, şekerlisi<br />

ile tam 16 çeşit leblebi Kula’dan<br />

dünyaya yayılıyor.<br />

Kula’nın mistik coğrafyası tarih<br />

boyunca Germiyanoğulları’ndan<br />

Osmanlı’ya oradan Cumhuriyet’e<br />

kadar uzanan köklü bir geçmişe<br />

sahip. Üstelik bu uygarlıklardan<br />

geriye kalan yapılar halen<br />

hayatın içinde. Kurşunlu Cami<br />

Kula’nın en önemli mimari<br />

yapılarından. Restorasyonu<br />

tamamlanan cami ibadete açık.<br />

Ünlü şair <strong>ve</strong> Türk tasavvufçusu<br />

Yunus Emre <strong>ve</strong> hocası Taptuk<br />

Emre’nin mezarı da Kula’nın<br />

Emre Köyü’nde. Ne dersiniz,<br />

Kula keşfedilmesi gereken bir<br />

hazine s<strong>and</strong>ığı değil mi?<br />

Kula sokaklarını Osmanlı Mimarisi’nin en zarif örnekleri süslüyor<br />

Most elegant examples of Ottoman Architecture adorn Kula streets<br />

28 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


in Kula’s market. Copper craftsmen<br />

working, wool is turned into felting by<br />

sheer h<strong>and</strong>work, steel is worked, red<br />

soil of Kula is turned into jugs.<br />

16 different types of roasted chickpeas,<br />

sweet or sour, are produced in Kula.<br />

Mystical geography of Kula has a<br />

deep-rooted past throughout history<br />

which stretches from Anatolian Beylik<br />

of Germian to Ottoman <strong>and</strong> onto the<br />

Republic. Furthermore, what’s left<br />

behind from these civilizations are<br />

still in daily life. Kurşunlu Mosque<br />

in Kula is one of the most important<br />

architectural structures. The mosque<br />

whose restoration is complete is open<br />

for prayers. Tombs of the famous poet<br />

<strong>and</strong> Turkish mystic Yunus Emre <strong>and</strong><br />

his master Taptuk Emre are in Kula’s<br />

Emre village.<br />

What do you say, isn’t Kula a treasure<br />

chest that needs to be disco<strong>ve</strong>red!<br />

Yunus Emre <strong>ve</strong> hocası Taptuk<br />

Emre’nin türbesi (üstte)<br />

Tombs of Yunus Emre <strong>and</strong> his<br />

master Taptuk Emre (abo<strong>ve</strong>)<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011 29


TÜRSAB ekibi Kula’da!<br />

Kula Belediyesi’nin da<strong>ve</strong>ti üzerine TÜRSAB ekibi ilçeyi ziyaret etti.<br />

24-25 Temmuz 2011 tarihleri arasında TÜRSAB Başkanı Başaran<br />

Ulusoy’un da aralarında bulunduğu acente temsilcileri, Belediye<br />

Başkanı Selim Aşkın tarafından karşıl<strong>and</strong>ı. Başaran Ulusoy <strong>ve</strong> TÜRSAB<br />

üyelerine bir hoş geldiniz konuşması yapan Başkan Aşkın, “Kula’nın<br />

değerlendirilmesi gereken büyük bir turizm potansiyeli olduğunu<br />

biliyoruz. Yolumuz belli. Ancak yol haritamızın şekillenmesi konusunda<br />

Sayın Başaran Ulusoy <strong>ve</strong> değerli TÜRSAB üyelerinin desteğine ihtiyaç<br />

duyuyoruz” dedi.<br />

Başkan Ulusoy da, Kula’nın coğrafi, mimari <strong>ve</strong> doğal zenginlikler diyarı<br />

olduğunu dile getirerek, “İnsanlar artık, deniz, kum, güneş üçlüsünün<br />

dışında bir tatil anlayışı geliştirdi. Kültür turizmine her geçen gün<br />

ilgi artıyor. Kula’nın turizme kaz<strong>and</strong>ırılması yönünde TÜRSAB olarak<br />

gerekli katkıyı sağlayacağız” diye konuştu.<br />

Geleneksel Uşak halılarının üretildiği bir tesisin de açılış töreni sırasında<br />

kurdele kesen Başkan Ulusoy’a, bir halı hediye edildi. Başkan Ulusoy<br />

da Kula Belediye Başkanı Aşkın’a, TÜRSAB yayınlarından bir kitap <strong>ve</strong><br />

porselen çay takımı hediye etti.<br />

TÜRSAB team in Kula!<br />

Upon invitation of Kula Municipality, the TÜRSAB team visited the town.<br />

Agency representati<strong>ve</strong>s joined by TÜRSAB chairman Başaran Ulusoy were<br />

met by the Mayor Selim Aşkın on 24 th – 25 th July 2011. Making a welcome<br />

speech to chairman Ulusoy <strong>and</strong> TÜRSAB members, Mayor Aşkın said “We<br />

know that Kula has a great potential for tourism which should be evaluated.<br />

Our path is clear. But we need the support of Başaran Ulusoy <strong>and</strong> members of<br />

TÜRSAB in shaping our road map”.<br />

Chairman Ulusoy stated that Kula is a l<strong>and</strong> of geographical, architectural<br />

TÜRSAB heyeti Kula’da incelemelerde bulundu (üstte), Kula’da açılan Uşak<br />

Halı Atölyesi’ni ziyaret eden TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy’a bir el halısı<br />

hediye edildi<br />

TÜRSAB delegation made observations in Kula (abo<strong>ve</strong>), a h<strong>and</strong> made carpet was<br />

presented to TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoy who visited the Uşak Carpet<br />

Workshop opened in Kula<br />

<strong>and</strong> natural wealth <strong>and</strong> said “People nowadays ha<strong>ve</strong> de<strong>ve</strong>loped a holiday<br />

underst<strong>and</strong>ing outside the trio of sea, s<strong>and</strong> <strong>and</strong> sun. Interest on culture<br />

tourism is increasing daily. We, as TÜRSAB, are going to provide e<strong>ve</strong>ry<br />

contribution for Kula to be won for tourism”.<br />

Chairman Ulusoy who cut the ribbon at the opening ceremony of a facility<br />

to produce traditional Uşak carpets was presented with a carpet. Chairman<br />

Ulusoy presented Mayor Aşkın with a book published by TÜRSAB <strong>and</strong><br />

porcelain tea set in return.<br />

30 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


32 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


TARİH<br />

history<br />

Ramazan’ın İslam Alemi’ne hediyesi:<br />

<strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> <strong>ve</strong><br />

<strong>Kutsal</strong> <strong>Emanetler</strong><br />

Ramazan’ın gelişi tüm İslam aleminde coşkuyla karşılanıyor elbette.<br />

Ama İstanbul’un Fatih ilçesi’nde bambaşka bir heyecan yaşanıyor.<br />

Hz. Muhammed’in <strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> Camii’nde muhafaza edilen kutsal<br />

emanetini görmek isteyenler her yıl buraya akın ediyor<br />

2 Sevinç Akyazılı<br />

Gift of Ramadan to Islamic World:<br />

<strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> (<strong>Sacred</strong> <strong>Cloak</strong>) <strong>and</strong> <strong>Holy</strong> <strong>Relics</strong><br />

Arrival of Ramadan is naturally met with joy in the entire Islamic world. But there is a completely<br />

different excitement in Fatih town in İstanbul. Anyone who wants to see Mohammed’s holy relics<br />

protected in <strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> Mosque invades this place e<strong>ve</strong>ry year<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011 33


Adı üstünde, 11 Ayın<br />

Sultanı Ramazan<br />

kapımızı çaldı.<br />

21’inci yüzyılın<br />

koşturmacası, yerini Ramazan’a<br />

özgü hassasiyetlere bıraktı.<br />

Onlardan biri, hatta başlıcası<br />

kutsal emanetler.<br />

İslam Peygamberi Hz.<br />

Muhammed’in Veysel Karani’ye<br />

hediye ettiği <strong>ve</strong> Müslüman<br />

Alemi için büyük önem taşıyan<br />

hırkası, yani <strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> ziyarete<br />

açılıyor. Hz. Muhammed’in<br />

hırkasını görüp, o uhrevi havayı<br />

soluyabilmek için Türkiye’nin<br />

<strong>ve</strong> dünyanın dört bir yanından<br />

Müslümanlar, İstanbul’un Fatih<br />

Semti’ndeki <strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> Camii’ne<br />

akın ediyor. Biz de bu sayımızda<br />

bu büyük kutsal emanet <strong>ve</strong> onun<br />

öyküsüne biraz daha yakından<br />

bakıyoruz.<br />

Veysel Karani’ye<br />

muhteşem hediye<br />

Asıl adı Ü<strong>ve</strong>ys bin Mir el-Karani<br />

olan Veysel Karani, Yemen’in<br />

Karan Köyü’nde dünyaya<br />

gelmiş. Hz. Muhammed’in<br />

sağlığında Müslüman olan<br />

Karani, Yemen’de de<strong>ve</strong> çobanlığı<br />

yaparak kendisinin <strong>ve</strong> annesinin<br />

geçimini sağlamış. Hayattaki<br />

tek yakını olan annesine büyük<br />

bir sevgiyle bağlı olan Veysel<br />

Karani, Hz. Muhammed’i<br />

bir kez olsun görmeyi çok<br />

istemesine rağmen, bu dileğine<br />

kavuşamamış. Hicaz’a gitmiş<br />

ancak Hz. Muhammed o gün<br />

evinde yokmuş. Veysel Karani de,<br />

annesini yalnız bırakmamak için<br />

gözü yaşlı geri dönmüş.<br />

Hz. Muhammed ise evine geri<br />

döndüğünde, yanındakilere, bu<br />

ziyareti hissettiğini söylemiş, “Ben<br />

Rahman’ın kokusunu Yemen’den<br />

alıyorum” diyerek Veysel<br />

Karani’ye övgüde bulunmuş.<br />

Hz. Muhammed dünya<br />

gözüyle göremediği Ü<strong>ve</strong>ys’in<br />

gösterdiği sadakat <strong>ve</strong> bağlılığa<br />

karşı hırkasını çıkartarak Hz.<br />

Ömer’e <strong>ve</strong> Hz. Ali’ye <strong>ve</strong>rmiş.<br />

Onlardan bu emaneti Karani’ye<br />

götürmesini istemiş. Hz.<br />

Muhammed’in <strong>ve</strong>fatından<br />

sonra Hz. Ömer <strong>ve</strong> Hz. Ali de<br />

peygamberin bildirdiği işaretlere<br />

Sultan of 11 months Ramadan is<br />

already here. 21 st century rush is<br />

replaced by sensitivity unique to<br />

Ramadan. One of them, in fact the<br />

main one is the holy relics.<br />

The cloak of Mohammed, the prophet<br />

of Islam, which he ga<strong>ve</strong> to Veysel<br />

Karani as a present which carries<br />

great importance for the Islamic<br />

realm, the <strong>Sacred</strong> <strong>Cloak</strong> is open<br />

for visit. To be able to see <strong>and</strong> to<br />

breathe in that otherworldly air,<br />

Muslims from Turkey <strong>and</strong> all parts<br />

of the world arri<strong>ve</strong> in <strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong><br />

Mosque in Fatih, İstanbul. In this<br />

issue we take a closer look at this<br />

great holy relic <strong>and</strong> its story.<br />

A magnificent gift<br />

to Veysel Karani<br />

Veysel Karani whose real name was<br />

Ü<strong>ve</strong>ys bin Mir el-Karani was born in<br />

Karan Village in Yemen. Becoming a<br />

Muslim while Mohammed was still<br />

ali<strong>ve</strong>, Karani was a camel shepherd<br />

<strong>and</strong> provided for his mother <strong>and</strong><br />

himself. Veysel karani who <strong>ve</strong>ry<br />

much lo<strong>ve</strong>d his mother, the only<br />

relati<strong>ve</strong> ali<strong>ve</strong>, had ne<strong>ve</strong>r fulfilled<br />

his wish to see the Prophet despite<br />

desperately wanting to do so. He had<br />

gone to Hejaz but Mohammed wasn’t<br />

home that day. So, Veysel Karani,<br />

who didn’t want to lea<strong>ve</strong> his mother<br />

alone, went back home in tears.<br />

On his return home, Mohammed told<br />

people around him that he felt this<br />

visit. He complimented Veysel Karani<br />

by saying “I can recei<strong>ve</strong> the smell of<br />

Rahman from Yemen”.<br />

Mohammed took off his cloak for<br />

the devotion <strong>and</strong> loyalty shown by<br />

Ü<strong>ve</strong>ys whom he has not seen with his<br />

worldly eyes <strong>and</strong> ga<strong>ve</strong> it to Ömer <strong>and</strong><br />

Ali. He wanted them to take this relic<br />

to Karani. After Mohammed passed<br />

away Ömer <strong>and</strong> Ali went to Yemen<br />

to look for Veysel Karani they ha<strong>ve</strong><br />

ne<strong>ve</strong>r met by following signs gi<strong>ve</strong>n to<br />

them by the Prophet. They had found<br />

Karani on top of a mountain with his<br />

camels. Upon hearing Ömer saying<br />

that “Our holy Prophet sends his<br />

regards. He sent his sacred cloak. In<br />

his will he ordered that you should<br />

wear it, pray for my people” Veysel<br />

Karani burst into tears of gratitude.<br />

Veysel Karani had been united with<br />

a ‘present’ from Mohammed whom<br />

he had ne<strong>ve</strong>r seen in his life. This is<br />

<strong>Hırka</strong>-ı <strong>Şerif</strong> Camii<br />

<strong>Hırka</strong>-ı <strong>Şerif</strong> Mosque<br />

34 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


akarak adını bile bilmedikleri<br />

Veysel Karani’yi aramak için<br />

Yemen’e gitmiş, Karani’yi bir<br />

dağın başında de<strong>ve</strong> otlatırken<br />

bulmuşlar. Veysel Karani’ye gidip<br />

Hz. Muhammed’in bir hediye<br />

gönderdiğini dile getirerek<br />

hırkayı göstermişler. Hz.<br />

Ömer’in, “Peygamber Efendimiz<br />

size selam etti. Mübarek<br />

hırkalarını gönderdi. Alıp giysin,<br />

ümmetime de dua etsin diye<br />

vasiyet buyurdu” sözlerini işiten<br />

Veysel Karani şükür gözyaşlarına<br />

boğulmuş. Yani Veysel Karani,<br />

ömrü boyunca hiç göremediği<br />

Hz. Muhammed’den gelen bir<br />

“hatıraya” kavuşmuş. Dönemin<br />

kaynakları, <strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong>’in Veysel<br />

Karani’yle buluşması öyküsünü<br />

böyle anlatıyor.<br />

Emaneti ailesi teslim aldı<br />

Peki, o eşsiz emanet İstanbul’a<br />

nasıl gelmiş? Veysel Karani, kimi<br />

kaynaklara göre Hz. Ömer’in<br />

saflarındaki bir savaşta, kimi<br />

kaynaklara göre de Kerbela’da<br />

peygamberin torunlarını<br />

korurken şehit düşmüş.<br />

Hiç evlenmediği <strong>ve</strong> çocuk sahibi<br />

olmadığı için de, ‘emanetindeki’<br />

<strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong>’i kardeşi Süh<strong>ve</strong>rdi<br />

El-Ü<strong>ve</strong>ysi <strong>ve</strong> ailesi korumuş. Aile<br />

kuşaklar boyu göç ederek önce<br />

Güneydoğu Anadolu ardından<br />

da Kuşadası’na yerleşmiş. Daha<br />

sonra da, 1611 yılında yani I.<br />

Ahmed döneminde İstanbul’a<br />

göçmüş.<br />

Padişahın fermanıyla İstanbul’a<br />

gelen Ü<strong>ve</strong>ysi ailesi, Fatih’teki<br />

how the sources of the period relay<br />

the story of the meeting between<br />

Veysel Karani <strong>and</strong> <strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> (the<br />

<strong>Sacred</strong> <strong>Cloak</strong>).<br />

The <strong>ve</strong>stry was recei<strong>ve</strong>d<br />

by his family<br />

So, how did this unique <strong>ve</strong>stry arri<strong>ve</strong><br />

in İstanbul? According to some<br />

sources, Veysel Karani was either<br />

martyred on the front life fighting<br />

for Ömer or martyred when trying<br />

to protect the gr<strong>and</strong>children of the<br />

Prophet in Karbala.<br />

As he was ne<strong>ve</strong>r married <strong>and</strong> had no<br />

children, <strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> “entrusted”<br />

to him was protected by his brother<br />

Süh<strong>ve</strong>rdi El-Ü<strong>ve</strong>ysi <strong>and</strong> his family.<br />

The family migrated for many<br />

generations <strong>and</strong> arri<strong>ve</strong>d first in<br />

Southeast Anatolia then in Kuşadası.<br />

Later, in 1611, i.e. during Ahmed I<br />

period, they migrated to İstanbul.<br />

Ü<strong>ve</strong>ysi family settled in Yavuz<br />

Selim Neighbourhood in Fatih<br />

by the firman of Sultan. <strong>Hırka</strong>-i<br />

<strong>Şerif</strong> opened to visit here. Sultan<br />

Abdülhamit I laid the foundations<br />

of <strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> Mosque. He had<br />

the single room structure in the<br />

courtyard of the mosque built <strong>and</strong><br />

provided better access for people<br />

to see this sacred relic better. The<br />

mosque as we see today was shaped<br />

in 1851. Sultan Abdülmecit ga<strong>ve</strong><br />

the order for a mosque to be built to<br />

enable better viewing of this sacred<br />

relic.<br />

He ordered compulsory purchase<br />

of more than 700 houses <strong>and</strong> l<strong>and</strong><br />

pieces around the structure. The<br />

construction of the mosque started in<br />

Hz. Muhammed’in Veysel Karani’ye hediye ettiği hırkayı görmek isteyenler her yıl<br />

Ramazan Ayı’nda <strong>Hırka</strong>-ı <strong>Şerif</strong> Camii’ne akın ediyor<br />

People wishing to see the cloak gi<strong>ve</strong>n to Veysel Karani by Mohammed flock to<br />

<strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> Mosque e<strong>ve</strong>ry year during the month of Ramadan<br />

Hz. Muhammed’in iki<br />

hırkası da İstanbul’da<br />

İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in giysilerinden dünyada sadece<br />

iki hırka bulunuyor. Bu hırkalardan biri Topkapı Sarayı’nda, bir<br />

diğeri de <strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> Camii’nde… <strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> Camii’ndeki bu<br />

kutsal emanet Veysel Karani’nin 58 <strong>ve</strong> 59’uncu kuşaktan torunlarının<br />

sorumluluğunda... Toplam 8 parçadan oluşan 120 santim<br />

uzunluğundaki bej renkgi hırka, pamuklu kumaştan yapılmış. Gümüş<br />

kenarlı cam bir kutuda ışıktan, nemden <strong>ve</strong> yıpranmadan korunan<br />

hırka her yıl Ramazan Ayı’nda ziyarete açılıyor.<br />

Both cloaks of Mohammed<br />

are in İstanbul<br />

Of the clothes of Mohammed the Prophet of Islam, there are just two<br />

cloaks in the world. One of them is in Topkapı Palace <strong>and</strong> the other<br />

one is in <strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> Mosque… The sacred <strong>ve</strong>stry in <strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong><br />

Mosque is in the custody of 58 th <strong>and</strong> 59 th generation gr<strong>and</strong>children<br />

of Veysel Karani... Consisting of 8 pieces in total <strong>and</strong> 120 cm long,<br />

the beige cloak is made from a cotton cloth. Protected from light,<br />

moisture <strong>and</strong> wear <strong>and</strong> tear in a sil<strong>ve</strong>r edged glass chest, the cloak is<br />

taken out e<strong>ve</strong>ry Ramadan for visits.<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011 35


Yavuz Selim Mahallesi’ne<br />

yerleşmiş. <strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> de burada<br />

halkın ziyaretine açılmış. Padişah<br />

I. Abdülhamit ise <strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong><br />

Camii’nin temellerini attırmış.<br />

Bugün caminin bahçesinde bulunan<br />

tek odalı yapıyı inşa ettirmiş <strong>ve</strong><br />

halkın bu kutsal emaneti daha rahat<br />

görmesine imkan tanımış. Cami<br />

günümüzdeki şekline, 1851 yılında<br />

kavuşmuş. Sultan Abdülmecit, bu<br />

kutsal emanetin rahatça ziyaret<br />

edilebilmesine imkan tanıyan bir<br />

caminin yapılması talimatını <strong>ve</strong>rmiş.<br />

Yapının etrafındaki 700’ü aşkın evi<br />

<strong>ve</strong> arsayı istimlak ettirmiş. Dönemin<br />

ünlü İtalyan mimarlarının da fikirleri<br />

alınarak 1847 yılında inşaatına<br />

başlanan cami <strong>ve</strong> müştemilatı 1851<br />

yılında tamamlanmış.<br />

Sanat şaheseri bir cami<br />

<strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong>’in diğer camilerden<br />

mimari farkı, iki katlı oluşu <strong>ve</strong> üst<br />

katında cemaatin rahatça giriş <strong>ve</strong><br />

çıkış yapabileceği koridorlarının<br />

bulunması.<br />

<strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong>’in ziyaret edildiği<br />

oda bu koridorların tam ortasında<br />

bulunuyor <strong>ve</strong> ziyaret sırasında<br />

cemaatin namaz kılmasına imkan<br />

tanıyor.<br />

Caminin mimarı kesin olarak<br />

bilinemese de, sanat tarihçileri<br />

Dolmabahçe Camii’nin mimarı<br />

Garabet Balkan’ın eseri olduğu<br />

yönünde görüş bildiriyor.<br />

Hakkındaki bilgiler net olmasa da,<br />

kimi sırları tam olarak çözülemese<br />

de <strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong>, ‘kutsal bir<br />

emanet’ olarak İstanbul’da.<br />

O emanet, kuşaktan kuşağa<br />

aktarılıyor. Bugün de Veysel<br />

Karani’nin 58 <strong>ve</strong> 59. kuşaktan<br />

torunlarının korumasında<br />

bulunuyor. Ve her Ramazan’da<br />

olduğu gibi ziyaretçilerini<br />

bekliyor.<br />

Sultan Abdülmecit<br />

Topkapı Sarayı Müzesi’ne<br />

bağlı Veysel Karani <strong>Hırka</strong>-ı<br />

<strong>Şerif</strong> Camii Hizmet Vakfı<br />

koleksiyonunda bulunan<br />

Hz. Muhammed’e ait iç<br />

gömlek, ayakkabı (paşmak),<br />

kabrinin temizlendiği sünger<br />

<strong>ve</strong> Kabe süpürgeleri<br />

Inner shirt belonging to<br />

Prophet Mohammed, shoes<br />

(paşmak), sponge used<br />

in cleaning of his tomb<br />

<strong>and</strong> Kaaba brooms from<br />

the collection of Veysel<br />

Karani <strong>Hırka</strong>-ı <strong>Şerif</strong> Mosque<br />

Foundation affiliated to<br />

Topkapı Palace Museum<br />

1847 after opinions of famous Italian<br />

architects of the time were sought<br />

<strong>and</strong> the mosque <strong>and</strong> outbuildings<br />

were completed in 1851.<br />

The mosque is<br />

a masterpiece of art<br />

The architectural difference of<br />

<strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> Mosque from other<br />

mosques is the fact that it consists of<br />

two le<strong>ve</strong>ls <strong>and</strong> there are corridors on<br />

the second floor for congregation to<br />

enter <strong>and</strong> exit without difficulty. The<br />

room where <strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> is situated<br />

is in the centre of these corridors<br />

<strong>and</strong> allows for prayers to take place<br />

during visits. While it is not certain<br />

who the architect of the mosque is,<br />

art historians’ opinions indicate that<br />

it is the creation of Garabet Balkan,<br />

the architect of Dolmabahçe Mosque.<br />

E<strong>ve</strong>n if the information about it is<br />

not all that clear <strong>and</strong> some of its<br />

secret is not yet completely re<strong>ve</strong>aled,<br />

<strong>Hırka</strong>-i <strong>Şerif</strong> is in İstanbul as “a<br />

sacred <strong>ve</strong>stry”. That <strong>ve</strong>stry is passed<br />

on from generation to generation.<br />

It is now under the protection of<br />

who is Veysel Karani’s 58 th <strong>and</strong><br />

59 th generation gr<strong>and</strong>children. And<br />

it awaits its visitors just as it does<br />

e<strong>ve</strong>ry Ramadan.<br />

36 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


38 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


GÜNCEL<br />

actuel<br />

Dünyanın<br />

tüm denizleri <strong>ve</strong><br />

Yağmur Ormanları<br />

İSTANBUL’DA<br />

Bin 500 farklı türde hayvanı içinde barındıran İstanbul<br />

Akvaryum, 16 denizi <strong>ve</strong> Yağmur Ormanları’nı İstanbul’a<br />

taşıdı. Burada vahşi su altı canlılarını, dev kemirgenleri,<br />

egzotik sürüngenleri bir arada görmek mümkün<br />

2 Sevinç Akyazılı<br />

All the seas <strong>and</strong> Rainforests of<br />

the world are in İSTANBUL<br />

İstanbul Aquarium which is home to one thous<strong>and</strong> 500 different<br />

species brought 16 different seas <strong>and</strong> rainforests to İstanbul.<br />

Here, it is possible to see wild underwater creatures, giant rodents,<br />

exotic reptiles all in one place<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011 39


Dünyanın “en büyüğü”...<br />

Sözün gelişi değil<br />

üstelik. İstanbul<br />

Akvaryum, tematik<br />

akvaryumların en büyüğü<br />

ünvanına sahip. Bu ünvanı da<br />

her açıdan hakkediyor. Tam<br />

22 bin metrekarelik al<strong>and</strong>a<br />

gezerken, kendinizi bir <strong>and</strong>a<br />

Yağmur Ormanları’nın ortasında<br />

buluyorsunuz, hemen ardından<br />

Nautilus Denizaltısı’nda. Gezinize<br />

de 15 bin deniz <strong>ve</strong> kara canlısı eşlik<br />

ediyor.<br />

İstanbul Büyükşehir Belediyesi<br />

<strong>ve</strong> İstanbul Akvaryum’un işbirliği<br />

ile hayata geçirilen tesis, bir<br />

rüyanın gerçek olması gibi. Sizi<br />

gidemediğiniz yerlere götürüyor.<br />

Görmediklerinizle tanıştırıyor. Geziye<br />

ilgi büyük. Kanıtı da ortada. Sadece<br />

iki ayda tam 300 bin kişi ziyaret etti.<br />

İstanbul Akvaryum, sadece bir<br />

gezi <strong>ve</strong> eğlence alanı değil, aynı<br />

zam<strong>and</strong>a çevre bilincini, doğa<br />

sevgisini aşılayan, üni<strong>ve</strong>rsite<br />

öğrencilerine staj imkanı sağlayan<br />

bir öğrenim mekanı. E<strong>ve</strong>t,<br />

dünyanın pek çok kentinde dev<br />

akvaryumlar var. Ancak İstanbul<br />

Akvaryum, dünyanın farklı 16<br />

denizini, yosunundan balığına<br />

kadar taşıyarak benzersiz bir<br />

konsept yakalamış. İspanyol, Fransız<br />

<strong>ve</strong> Türk vat<strong>and</strong>aşı 25 akvarist<br />

(akvaryum uzmanı) burada yaşayan<br />

canlıların yiyeceklerinden, ortama<br />

adaptasyonuna kadar her türlü<br />

bakımıyla ilgileniyor.<br />

Dünyanın en büyük <strong>ve</strong><br />

sevimli kemirgeni<br />

1.2 kilometrelik gezi parkurunun<br />

her adımı görsel bir şölene dönüşse<br />

de en büyük ilgiyi, sıcaklığıyla,<br />

sisiyle, devasa egzotik bitkileriyle<br />

1000 metrekarelik Yağmur<br />

Ormanları görüyor. Yağmur<br />

Ormanları Alanı’nın bu kadar ilgi<br />

görmesinin nedenlerinden biri de,<br />

dünyanın en büyük kemirgeni olan<br />

‘capybara’ isimli canlı. Ana vatanı<br />

Güney Amerika ormanları olan<br />

capybaraların boyu 1.3 metreye<br />

kadar uzayabiliyor <strong>ve</strong> ağırlığı 100<br />

kilograma kadar ulaşabiliyor.<br />

Otçul bir hayvan olan capybaranın<br />

bir diğer özelliği ise, hem karada<br />

hem de suda yaşayabiliyor olması.<br />

World’s “largest”... <strong>and</strong> not just say<br />

so either. İstanbul Aquarium has the<br />

title of the largest of themed aquaria.<br />

And it deser<strong>ve</strong>s this title from e<strong>ve</strong>ry<br />

angle. While wondering around in<br />

22 thous<strong>and</strong> square meter area you<br />

suddenly find yoursel<strong>ve</strong>s in the middle<br />

of a rainforest, followed by Nautilus<br />

Submarine. 15 thous<strong>and</strong> sea <strong>and</strong> l<strong>and</strong><br />

creatures accompany you on your<br />

journey.<br />

The aquarium, brought to life with<br />

cooperation of İstanbul Metropolitan<br />

Municipality <strong>and</strong> İstanbul Aquarium, is<br />

like having a dream come true. It takes<br />

you to places you ha<strong>ve</strong>n’t visited. It<br />

introduces you things you ha<strong>ve</strong>n’t seen.<br />

The proof is obvious. 300 thous<strong>and</strong><br />

people visited it in the last two months.<br />

İstanbul Aquarium isn’t just an<br />

excursion <strong>and</strong> fun area. It is also<br />

a teaching establishment at the<br />

same time, providing environmental<br />

consciousness, instilling the lo<strong>ve</strong><br />

of nature, offering work experience<br />

opportunity to uni<strong>ve</strong>rsity students. Yes,<br />

there are giant aquariums in many<br />

cities of the world. Howe<strong>ve</strong>r İstanbul<br />

Aquarium has a unique concept by<br />

bringing 16 different seas of the world<br />

complete with their seaweed <strong>and</strong> their<br />

fish. 25 Spanish, French <strong>and</strong> Turkish<br />

aquarists look after creatures that<br />

li<strong>ve</strong> here taking care of their food <strong>and</strong><br />

adaptation to the environment.<br />

World’s biggest <strong>and</strong><br />

cutest rodent<br />

While e<strong>ve</strong>ry step of 1.2 kilometres long<br />

trail path is a visual festival, 1000<br />

thous<strong>and</strong> square meter Rainforest<br />

with its warmth, fog, giant exotic<br />

plants recei<strong>ve</strong> the biggest attraction.<br />

One of the reasons that Rainforest<br />

area attracts so much interest is the<br />

creature named ‘capybara’ which is<br />

one of the biggest rodents of the world.<br />

Indigenous to forests of South America,<br />

capybaras can reach a height of up to<br />

1.3 meters <strong>and</strong> their weight can reach<br />

up to 100 kilograms. Another feature<br />

of capybara, a herbivorous creature,<br />

is also being able to li<strong>ve</strong> on l<strong>and</strong> <strong>and</strong><br />

in water. This cute rodent which li<strong>ve</strong>s<br />

on an exclusi<strong>ve</strong> lake <strong>and</strong> its shores<br />

interests especially the children.<br />

Capybara who managed to escape<br />

before the opening <strong>and</strong> giving a hard<br />

time to the staff at İstanbul Aquarium<br />

40 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


Dünyanın en zehirli hayvanlarından biri olan <strong>ve</strong> sevimli görüntüsüyle dikkat çeken<br />

Kırmızı Gözlü Ağaç Kurbağası (üstte), dünyanın en büyük kemirgeni Capybara<br />

(solda)<br />

One of the most poisonous animal in the world <strong>and</strong> attracti<strong>ve</strong> with its cute apperance<br />

Red Eyed Tree Frog (abo<strong>ve</strong>), world’s largest rodent Capybara (on the left)<br />

Kendisine ayrılmış bir gölet <strong>ve</strong><br />

etrafında yaşayan bu sevimli<br />

kemirgen, özellikle çocuklardan<br />

büyük ilgi görüyor.<br />

Açılıştan önce kendisine ayrılan<br />

al<strong>and</strong>an kaçıp İstanbul Akvaryum<br />

çalışanlarına zor anlar yaşatan<br />

capybara, şimdilerde yeni evine<br />

alışmaya çalışıyor. Capybara,<br />

bölümün en ilgi çeken canlısı<br />

olmasına rağmen rakipleri de yok<br />

değil. Burada yaşayan 4 ‘caiman<br />

timsahı’ özellikle erkek çocuklardan<br />

büyük ilgi görüyor. Yeşil iguanalar<br />

<strong>ve</strong> ‘milkytree’ cinsi kurbağalar<br />

ise kamuflaj yeteneklerini<br />

kullanıp tropikal bitkilerin<br />

arasında kendilerini gizliyor.<br />

Yani bu utangaç sürüngenleri<br />

görüp, fotoğraflarını çekebilenler<br />

kendilerini şanslı sayıyor. Ancak bu<br />

bölüm önümüzdeki günlerde, çok<br />

küçük, çok güzel <strong>ve</strong> çok tehlikeli bir<br />

hayvanı ağırlamaya hazırlanıyor:<br />

‘Kırmızı Gözlü Ağaç Kurbağası’<br />

yakında minik bir fanus içinde<br />

ziyaretçilerle buluşacak.<br />

Nuh’un Gemisi<br />

İstanbul Akvaryum’un konukları,<br />

coğrafi bir rotayı takip ederek<br />

eğlenceli <strong>ve</strong> öğretici bir yolculuk<br />

yapıyor. Karadeniz Alanı’ndan<br />

başlayan gezi güzergahında<br />

konukları Büyük Tufan <strong>ve</strong> Nuh’un<br />

Gemisi maketleri karşılıyor. Bir<br />

y<strong>and</strong>an Karadeniz’in masmavi<br />

sularında yaşayan ‘sivruşka’<br />

balıklarını <strong>ve</strong> ‘Rus mersini’ gibi<br />

canlıları yakından görme fırsatı<br />

yakalayan çocuklar, gemi maketi<br />

içindeki interaktif oyun sayesinde<br />

de yeni bilgiler ediniyor. Örneğin<br />

sudaki azot <strong>ve</strong> tuz seviyesinin<br />

batıkların korunmasında nasıl bir rol<br />

oynadığını öğreniyor.<br />

Gezi Marmara Alanı’yla devam<br />

ediyor. Zemini cam panellerden<br />

oluşan bu alanın her iki yanında<br />

da İstanbul’un Avrupa <strong>ve</strong> Anadolu<br />

yakasının sembol binalarını gösteren<br />

maketler bulunuyor. Bu bölümün<br />

en güzel canlıları ise ‘papağan<br />

balıkları’, yüzgeçlerini açtıkları <strong>and</strong>a<br />

kanatlanıp uçacak gibi görünen<br />

‘kırlangıçlar’, ‘bantlı mercanlar’.<br />

Kapalı Çarşı’nın eşsiz mimarisinin<br />

maketlerle canl<strong>and</strong>ırıldığı bu<br />

alan Akvaryum İstanbul’un en<br />

is now getting used to its new home.<br />

While capybara is the biggest attraction<br />

of the section it certainly is not without<br />

competition. 4 ‘caiman crocodiles’<br />

living here attract especially the boys.<br />

Green iguanas <strong>and</strong> ‘milky tree’ frogs<br />

hide themsel<strong>ve</strong>s among tropical plants<br />

utilising their camouflage skills. That<br />

means that anyone who see <strong>and</strong><br />

photograph these shy reptiles should<br />

count themsel<strong>ve</strong>s lucky. But this section<br />

is getting ready to host a <strong>ve</strong>ry small,<br />

<strong>ve</strong>ry pretty <strong>and</strong> <strong>ve</strong>ry dangerous animal<br />

in a few days: ‘Red Eyed Tree Frog’ will<br />

soon be meeting the visitors in a small<br />

lantern.<br />

Noah’s Ark<br />

Visitors of İstanbul Aquarium take a<br />

fun <strong>and</strong> educational journey following<br />

a geographical route. The route starts<br />

at the Black Sea Area where models<br />

of the Great Flood <strong>and</strong> the Noah’s<br />

Ark greet visitors. While children<br />

ha<strong>ve</strong> the opportunity to see creatures<br />

such as ‘starry sturgeon fish’ <strong>and</strong><br />

‘Russian sturgeon’ they also learn<br />

how important a role nitrogen <strong>and</strong> salt<br />

le<strong>ve</strong>ls in water play in the protection<br />

of ship wrecks through an interacti<strong>ve</strong><br />

game inside the Ark’s model.<br />

The journey continues with Marmara<br />

Area. The floor of this area is made<br />

from glass panels where there are<br />

models of symbolic buildings of<br />

European <strong>and</strong> Asian sides of İstanbul.<br />

The best creatures of this section are<br />

‘parrot fish’, ‘gurnard’ who appear as<br />

though they will take wings <strong>and</strong> fly the<br />

moment they open their fins, ‘striped<br />

bream’. This area where the unique<br />

architecture of the Gr<strong>and</strong> Bazaar is<br />

displayed through models opens up to<br />

the biggest tank in Aquarium İstanbul.<br />

There is a large viewing area in front<br />

of this 4 thous<strong>and</strong> cubic meter main<br />

tank for visitors to take a closer look<br />

at creatures such as ‘sharks’ <strong>and</strong><br />

‘stingrays’. Visitors find the start of<br />

Çanakkale Straight through the model<br />

of ‘Trojan Horse’ that appears before<br />

them rather than through signs. There<br />

is an original war tank that was used<br />

during the battle on the ceiling of this<br />

area which also houses photographs<br />

<strong>and</strong> information panels relating to the<br />

Battle of Çanakkale. More familiar<br />

species greet us in Çanakkale section;<br />

you can see shoals of sillago, black<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011 41


üyük tankına açılıyor. İçinde<br />

‘köpekbalıkları’ <strong>ve</strong> ‘vatozlar’ın<br />

bulunduğu 4 bin metreküplük bu<br />

ana tankın önünde izleyicilerin<br />

su altı canlılarını daha yakından<br />

görmesini sağlayan geniş bir seyir<br />

alanı bulunuyor.<br />

Çanakkale Boğazı’nın başladığını<br />

ise ziyaretçiler, yön levhalarından<br />

çok, karşılarına çıkan ‘Truva Atı’<br />

maketiyle anlıyor. Çanakkale<br />

Savaşı’na dair resimlerin<br />

fotoğrafların <strong>ve</strong> bilgilendirme<br />

tabelalarının bulunduğu alanın<br />

tavanında ise savaşta kullanılan<br />

gerçek bir tank yer alıyor. Çanakkale<br />

bölümünde daha tanıdık türler<br />

çıkıyor karşınıza; sivriburun, karagöz<br />

<strong>ve</strong> istavritleri sürüler halinde<br />

yüzerken seyredebiliyorsunuz.<br />

Dekorasyonu Antik Ege<br />

uygarlıklarından esinlenilerek<br />

yapılan Ege Alanı’nda ise izleyicileri<br />

bir Poseidon <strong>ve</strong> Barbaros Hayrettin<br />

Paşa heykeli karşılıyor. Burada yassı<br />

bedenleriyle kendilerini kumda<br />

kamufle eden ‘vatozlar’, ‘papaz<br />

balıkları’, ‘yassı mercanlar’, ‘dev<br />

ıstakozlar’ <strong>ve</strong> zehirli ‘anemonlar’,<br />

‘süngerler’ bulunuyor.<br />

Tehlikeli türler ilgi görüyor<br />

Kızıldeniz Alanı, İstanbul<br />

Akvaryum’un en renkli, en<br />

heyecan <strong>ve</strong>rici bölümlerinden biri.<br />

Rengarenk ‘palyaço balıklarının’,<br />

‘doktor balıklarının’, ‘resif’ <strong>ve</strong><br />

‘kedi köpekbalıklarının’ önünde<br />

resim çektirmek isteyen minikler<br />

akvaryumların önünde sevinç<br />

çığlıkları atıyor. Akdeniz Bölümü<br />

de tehlikeli <strong>ve</strong> farklı türleri<br />

ağırlıyor. Ses <strong>ve</strong> ışık oyunlarıyla<br />

konuklarına dev bir mağaranın<br />

içinde geziyormuş hissi yaşatan<br />

bölümde, ‘dil balıkları’, etçil<br />

‘müren’ <strong>ve</strong> ‘mırılar’, ‘dragonyalar’<br />

büyük ilgi görüyor. Doğu, orta<br />

<strong>ve</strong> batı Atlantik bölümlerinde<br />

ise yine köpekbalıkları karşılıyor<br />

konuklarını. Burada en çok<br />

ilgi gören canlıların başında<br />

‘limon köpekbalıkları’ geliyor.<br />

Akvaryumun en büyük<br />

türlerinden biri olan limon<br />

köpekbalıkları ortalama 25 yıllık<br />

ömürleri zarfında ne uyuyor ne<br />

de dinleniyor. Bunun nedeni<br />

ise, solungaç sistemleri. Bu vahşi<br />

yırtıcıların solungaçları hareketsiz<br />

kaldıkları <strong>and</strong>a işlevini yerine<br />

bream <strong>and</strong> mackerel swimming around.<br />

The Aegean Area, decoration of which<br />

is inspired through Antique Aegean<br />

civilizations, greets visitors with statues<br />

of Poseidon <strong>and</strong> Barbaros Hayrettin<br />

Paşa. Here, there are ‘stingray’ who<br />

camouflage their flat bodies in the<br />

s<strong>and</strong>, ‘damselfish’, ‘seabream’, ‘giant<br />

lobsters’ <strong>and</strong> poisonous ‘anemons’,<br />

’sponges’.<br />

Dangerous species attract interest<br />

The Red Sea Area is one of the most<br />

exciting <strong>and</strong> colourful sections of<br />

İstanbul Aquarium. Small children who<br />

pose for cameras in front of colourful<br />

‘damselfish’, ‘doctor fish’, ’reef fish’,<br />

’catfish’ are full of happy cheer. The<br />

Mediterranean Area also contains<br />

dangerous <strong>and</strong> different species.<br />

Making visitors feel as though they are<br />

inside a giant ca<strong>ve</strong>rn by using tricks<br />

of sound <strong>and</strong> light, the section attracts<br />

the interest with ‘sole fish’, carnivorous<br />

‘muraena’ <strong>and</strong> ‘mırıs’, ’dragonias’.<br />

Sharks also greet visitors in East,<br />

Central <strong>and</strong> West Atlantic sections.<br />

‘Requiem Sharks’ lead the list of most<br />

İstanbul Akvaryum’daki balık çeşitleri<br />

halktan yoğun ilgi görüyor<br />

Variety of fish in İstanbul Aquarium attract<br />

great interest<br />

42 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


TÜRSAB İstanbul<br />

Akvaryum’daydı<br />

TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy <strong>ve</strong> beraberindeki 20 kişilik heyet,<br />

3 Ağustos 2011’de Florya’daki İstanbul Akvaryum’u ziyaret etti.<br />

İstanbul Akvaryum Genel Müdürü Mehmet Sami Milli tarafından<br />

karşılanan Başkan Ulusoy <strong>ve</strong> acente temsilcileri dev akvaryumu<br />

gezdi. Akvaryumun teknik donanımı <strong>ve</strong> burada yaşayan hayvan<br />

türleri hakkında ayrıntılı bilgi alan turizmciler, tesisin İstanbul’un<br />

imajına olumlu katkı sağlayacağını belirtti.<br />

Dünyanın pek çok bölgesinde akvaryumları gezdiğini dile<br />

getiren Başkan Başaran Ulusoy, “İstanbul Akvaryum gördüğüm<br />

akvaryumların en etkileyicilerinden biri. Tesisin tematik biçimde<br />

düzenlenmiş olması insanın kendini gezdiği bölgelerin denizlerinde<br />

gibi hissetmesine yol açıyor. Ayrıca bilgilendirme panoları <strong>ve</strong><br />

interaktif oyunlar da çocuklarımızın çevre <strong>ve</strong> doğa bilincinin<br />

artmasına neden oluyor. Kentimizi ziyaret eden turistlerin İstanbul<br />

Akvaryum’u da gelip, görmelerini istiyoruz.” diye konuştu.<br />

TÜRSAB was in<br />

İstanbul Aquarium<br />

getiremiyor <strong>ve</strong> havasız kalıp<br />

ölüyorlar. Bu <strong>ve</strong> bunun gibi ilginç<br />

bilgiler akvaryumların önündeki<br />

bilgilendirme levhalarında yer<br />

alıyor. ‘Hemşire köpekbalıkları’,<br />

‘vatoz köpekbalıkları’ gibi türler<br />

de bu bölümün en ilginç canlıları<br />

arasında yer alıyor.<br />

Dev bir yosun tankı olan Panama<br />

Kanalı Bölümü’nden geçip<br />

Pasifik Alanı’na gelen konukları<br />

ise, rengarenk görüntüleriyle<br />

‘Napolyon balıkları’ karşılıyor.<br />

Bu güzelim balıklar nesli tükenme<br />

tehdidi altında bulunan <strong>ve</strong><br />

korumaya alınmış türler arasında.<br />

Nautilus Denizaltı Alanı’nda ise,<br />

kendinizi Jules Verne’in ‘Denizler<br />

Altında 20 bin Fersah’ isimli<br />

romanın da hissediyorsunuz.<br />

Nautilus’un paslı demir havası<br />

<strong>ve</strong>rilmiş dümenini çevirirken,<br />

karşınızdaki ekr<strong>and</strong>a beliren<br />

köpekbalığı neredeyse canlanıp<br />

size doğru hamle yapacakmış gibi<br />

görünüyor.<br />

Kağıt üzerinde bile heyecan<br />

<strong>ve</strong>rici değil mi! Ama daha<br />

heyecan <strong>ve</strong>rici yanı, bütün<br />

bu anlatılanların İstanbul’da,<br />

yani yanıbaşımızda olması.<br />

Yani hemen yarın Amazon’lara<br />

gidebilmek, Yağmur Ormanları’nı<br />

ziyaret etmek, dönüşte de<br />

Panama Kanalı’ndan geçmek<br />

mümkün!<br />

attracti<strong>ve</strong> creatures here.<br />

One of the largest species of the<br />

Aquarium, Requiem sharks neither<br />

sleep nor rest during their 25 year long<br />

li<strong>ve</strong>s. The reason for that is their gills.<br />

Gills stop functioning when these wild<br />

predators stay motionless <strong>and</strong> they<br />

die from suffocation. This <strong>and</strong> similar<br />

interesting information are displayed<br />

on information panels in front of<br />

aquaria. ‘Nurse Sharks’, ‘Stingray<br />

Sharks’ are among the most interesting<br />

creatures of this section.<br />

A colourful scenery which is created<br />

by ‘Napoleon fish’ greet visitors to<br />

the Pacific Area after crossing the<br />

Panama Canal Section which is a giant<br />

seaweed tank. These pretty fish are<br />

among the protected species who are<br />

threatened with extinction. In Nauitulus<br />

Submarine Area you will feel as though<br />

you are a character in the book ‘Twenty<br />

Thous<strong>and</strong> League under the Sea’ by<br />

Jules Verne. As you turn the rusty tiller<br />

of Naitulus a shark that appears on the<br />

screen ahead of you looks as though it<br />

will come ali<strong>ve</strong> to make a mo<strong>ve</strong> towards<br />

you.<br />

It is exciting e<strong>ve</strong>n on paper, isn’t it! But<br />

what’s more exciting is that all these<br />

things that ha<strong>ve</strong> been mentioned here<br />

are right besides us in İstanbul. That<br />

means that tomorrow it is possible to<br />

go to the Amazons, visit the Rainforest,<br />

cross the Panama Canal on the way<br />

back!<br />

TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoy <strong>and</strong> a delegation of 20 people<br />

accompanying him visited İstanbul Aquarium in Florya on 3 August<br />

2011. Chairman Ulusoy <strong>and</strong> agency representati<strong>ve</strong>s were met by the<br />

General Manager of İstanbul Aquarium Mehmet Sami Milli <strong>and</strong> they<br />

toured the giant aquarium. Receiving information about the technical<br />

equipment of the aquarium <strong>and</strong> variety of animals living here, tourism<br />

professionals stated that the facility will ha<strong>ve</strong> a positi<strong>ve</strong> contribution on<br />

the image of İstanbul<br />

Indicating the fact that he has visited many aquaria around the world,<br />

Chairman Başaran Ulusoy said “İstanbul Aquarium is one of the most<br />

impressi<strong>ve</strong> aquaria that I ha<strong>ve</strong> seen. Because the facility is organised<br />

in themes it makes people feel as though they are in the seas of the<br />

region they are visiting. Also, information panels <strong>and</strong> interacti<strong>ve</strong> games<br />

help increase our children consciousness about the environment <strong>and</strong><br />

the nature. We want tourist visiting our city to come <strong>and</strong> see İstanbul<br />

Aquarium”.<br />

İstanbul Akvaryum’un hediyelik eşya dükkanı<br />

Gift shop in İstanbul Aquarium<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011 43


ŞEYLERİN TARİHİ<br />

history of things<br />

BİZ TÜRKLER ‘TEPÜK’<br />

OYNARKEN<br />

Eğer birisi size ‘futbolun beşiği İngiltere’ derse hemen itiraz<br />

edebilirsiniz. Hatta, “Biz bu oyunu daha Orta Asya’da iken<br />

oynuyorduk” diyebilirsiniz. Kanıtı mı? Kanıtı, son haftaların<br />

en çok konuşulup tartışılan konusu futbolun ‘tarihçesinde’<br />

2 Aylin Şen<br />

WHEN US TURKS WERE PLAYING “TEPÜK”<br />

If anyone tells you that Engl<strong>and</strong> is ‘the birthplace of football’ you can object<br />

to it immediately. In fact, you can e<strong>ve</strong>n say “we were playing this game<br />

while we were still in Central Asia”. The proof? The proof is in the” history”<br />

of football which is the most talked about <strong>and</strong> argued topic of recent weeks<br />

Sümerler... Çinliler...<br />

Türkler… Yüzlerce değil<br />

binlerce yıl önce futbol<br />

oynamış. Bu konuda<br />

‘ilk’ unvanı tam olarak hangi<br />

uygarlığa ait, net değil. Ancak<br />

ayakla oynanan top oyunlarının<br />

Sümerler’e kadar ulaştığı<br />

biliniyor.<br />

Mısır’daki mezar resimlerinde<br />

ayakla top oynayan figürlere<br />

rastlanıyor. Hatta, arkeolojik<br />

kazılarda bulunan 2500 yıllık<br />

deri <strong>ve</strong>ya ketenden yapılmış<br />

toplar müzelerde sergileniyor.<br />

Bir başka örnek daha: Homeros,<br />

Odysseia eserinde top<br />

oyunlarından söz ediyor.<br />

Bu arada, M.Ö. 2500 yıllarında<br />

Çin’de yere dikilmiş iki mızrak<br />

arasından bir topu tekmeleyerek<br />

geçirme oyunu ya da talimi<br />

olduğu biliniyor.<br />

Ve Türkler: Orta Asya Türkleri’nin<br />

de yaygın biçimde top oyunu<br />

oynadıkları biliniyor. Üstelik bu<br />

oyunda, topun elle dokunmadan,<br />

sadece ayak <strong>ve</strong> kafa ile vurularak<br />

bir çeşit kaleden içeri atılmaya<br />

çalışıldığı -Türkiye’deki müze/<br />

kütüphanelerde de varolankaynaklarda<br />

yer alıyor.<br />

44 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


Sumer... Chinese... Turks...<br />

They ha<strong>ve</strong> played football not<br />

just hundreds of years ago but<br />

thous<strong>and</strong>s of years ago. It is not<br />

clear as to which civilization the tag<br />

“first” belongs to on this subject. But<br />

it is known that ball games played<br />

with foot reach back to Sumer.<br />

Figures playing ball with their feet<br />

were disco<strong>ve</strong>red in tomb drawings<br />

in Egypt. In fact, 2500 years old<br />

leather or linen balls disco<strong>ve</strong>red<br />

in archaeological excavations are<br />

displayed in museums. One more<br />

example: Homer mentions ball<br />

games in Odyssey. Meanwhile, it is<br />

known that there was a game or a<br />

training practice in China in 2500BC<br />

involving kicking a ball through two<br />

spears erected on the ground.<br />

And Turks: It is widely known<br />

that Central Asian Turks played<br />

a ball game. In fact it is on record<br />

– existing in museum/libraries in<br />

Turkey – that the ball was trying<br />

to be aimed at some sort of a goal<br />

without touching it with h<strong>and</strong>s <strong>and</strong><br />

using only the head <strong>and</strong> the feet.<br />

Rules of Tepük<br />

Some historians, Kaşgarlı Mahmut<br />

among them, talk about this game as<br />

‘Siyah çorap’tan bugüne<br />

Futbol bizim topraklarımıza 19’uncu yüzyılın başında geldi. Ama İslam gelenekleri ile bağdaşmadığı<br />

gerekçesiyle önce azınlıklar arasında oyn<strong>and</strong>ı. İzmir’de Giraud, Chernaud <strong>ve</strong> Whittal aileleri, ‘İzmir Futbol<br />

Kulübü’ ile futbolun öncüleri oldu. İlk Türk takımı ‘Black Stocking’ yani ‘Siyah Çorap’ takımıydı. 1899 yılında<br />

Reşat Danyal, Fuat Hüsnü Kayacan <strong>ve</strong> arkadaşlarının kurduğu ‘Siyah Çorap’ kısa sürede bir hayli taraftar<br />

topladı. Ancak hem İzmir’deki hem de İstanbul’daki takımlar, dönemin baskıları sonucu faaliyetlerine son<br />

<strong>ve</strong>rmek zorunda kaldı.<br />

1900’lerin başında ise, önce yine azınlık kulüpleri sahaya çıkmaya başladı. Ardından 1905 yılında ilk Türk<br />

futbol kulübü sayılan Galatasaray kuruldu. Onu 1907’de Fenerbahçe izledi.<br />

1903 yılında kurulan Beşiktaş Jimnastik Kulübü de, 1910 yılında futbol branşını oluşturdu. Ve ‘Pazar Ligi’<br />

diye anılan ligde Türk futbolcular çoğunluğa geçti…<br />

1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanı, futbola hız kaz<strong>and</strong>ırdı. Kulüp sayısı arttı. Taraftar sayısı, dolayısıyla ilgi<br />

arttı. Bunun üzerine, İstanbul Pazar Ligi’nin yanı sıra İstanbul Cuma Ligi adı altında bir lig daha oluşturuldu.<br />

Kurtuluş Savaşı sonrası, futbolda da yepyeni adımlar atılmaya başl<strong>and</strong>ı. 1923 yılı, Cumhuriyet’in resmen<br />

ilanından önce peşpeşe haberlerle geldi: O yıl, İstanbul’da Şehzadebaşı’ndaki Letafet Apartmanı’nda yapılan<br />

toplantı ile ‘Futbol Heyet-i Müttehidesi’ yani Futbol Federasyonu kuruldu. Federasyon 21 Mayıs’ta FIFA<br />

üyeliğine kabul edildi. 26 Ekim 1923 günü de Türk Milli Takımı ilk maçını İstanbul’da Romanya’ya karşı<br />

oynadı. Taksim Stadı’ndaki maç 2-2 sona erdi.<br />

1924 Paris Olimpiyatları’nda Çekoslovakya ile oynanan karşılaşma da Türk Milli Takımı’nın yurtdışındaki<br />

ilk maçı olarak futbol tarihimize geçti.<br />

Sonrası malum. Kimi zaman derin hayal kırıklıkları, kimi zaman UEFA Kupası ya da Dünya Üçüncülüğü<br />

unvanı ile gelen başarılarla dolu dolu bir tarihçe yaş<strong>and</strong>ı. Bugünlerde tartışma gündeminin ilk sırasında yer<br />

alsa da, Türkiye futbolu hep çok sevdi... Her düzeyde ligleriyle, milyonlarca taraftarıyla futbolu hep baş<br />

köşede ağırladı. Hemen her taraftarın kendi takımı için söylediği sevda şarkılarıyla yüreklere kazındı...<br />

From “black stocking” to today<br />

Football arri<strong>ve</strong>d on this l<strong>and</strong> at the beginning of 19th century. But because it did not fit in with Islamic<br />

traditions it was primarily played among minorities. Giraud, Chernaud <strong>and</strong> Whittal families in İzmir became<br />

the pioneers of football with “İzmir Football Club”. The first Turkish team was “Black Stocking”. Founded in<br />

1899 by Reşat Danyal, Fuat Hüsnü Kayacan <strong>and</strong> their friends, “Black Stocking” managed quite a number of<br />

supporters in a short time. But teams in İzmir <strong>and</strong> İstanbul had to stop their activities as a result of pressure at<br />

the time.<br />

At the start of 1900s, again minority clubs began to appear at first. That was followed by what was<br />

considered to be the first Turkish football club Galatasaray founded in 1905. Fenerbahçe followed in 1907.<br />

Beşiktaş Gymnastics Club founded in 1903 created their football branch in 1910. And Turkish players<br />

became the majority in the “Sunday League”.<br />

Declaration of II. Meşrutiyet (Constitutionalism) in 1908 sped up football. Number of clubs increased.<br />

Number of supporters <strong>and</strong> therefore the interest increased. As a result, another league with the name of<br />

İstanbul Friday League was formed alongside İstanbul Sunday League.<br />

After the War of Independence new steps were taken in football. In 1923, just before the official declaration<br />

of the Republic, more news followed in rapid succession. Football Federation (Futbol Heyet-i Müttehidesi) was<br />

founded at a meeting in Letafet Apartment in Şehzadebaşı, İstanbul. The federation became the member of FIFA<br />

on 21 May. On 26 October 1923 Turkish National Team played its first game against Romania. The game at<br />

Taksim Stadium ended 2-2.<br />

The following year, the game with Czechoslovakia in 1924 Paris Olympiads was registered in records as the<br />

first game of Turkish National Team abroad.<br />

The rest is known. A full history was li<strong>ve</strong>d through, sometimes with deep disappointments, sometimes with<br />

success in UEFA Cup or becoming third in the World Cup. Despite taking the first place in current affairs these<br />

days, Turkey always lo<strong>ve</strong>d football.. It always welcomed it abo<strong>ve</strong> anything else with leagues in e<strong>ve</strong>ry le<strong>ve</strong>l, with<br />

millions of supporters. It was written in hearts with lo<strong>ve</strong> songs written by e<strong>ve</strong>ry supporter for his own team.<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011 45


Tepük kuralları<br />

Aralarında Kaşgarlı Mahmut’un<br />

da bulunduğu bazı tarihçiler, bu<br />

oyunun adından ‘tepük’ olarak söz<br />

ediyor. Aktarılanlara göre, tepük<br />

kuralları günümüz futboluna bir<br />

hayli benziyor. Elle oynamanın<br />

yasak olması bir yana, faullü<br />

hareketlerin tesbit edildiği <strong>ve</strong><br />

topun oyun alanı dışına çıkmasının<br />

da faul sayıldığı biliniyor.<br />

Bir başka önemli ayrıntı da şu:<br />

Tepük oyununda takımlar kadın/<br />

erkek karma oyunculardan<br />

oluşuyor. Kadın <strong>ve</strong> erkek<br />

taraftarlar da, sınırları belirli alanın<br />

çevresinde tezahürat yapıyor.<br />

Savaş talimi!<br />

Türklerin karma takımlarla<br />

oynaması, Tepük’ün daha çok<br />

eğlence amaçlı olduğunu akla<br />

getiriyor. Oysa, futbol antik<br />

uygarlıklarda bir savaş talimi gibi<br />

görülmüş. Örneğin, M.Ö. 100<br />

yılına işaretlenen kayıtlara bakılırsa<br />

eski Yunan şehri Sparta’da,<br />

futbol, askerin idman sporuymuş.<br />

‘Episkyres’ adı <strong>ve</strong>rilen oyun<br />

15’er kişilik takımlar arasında <strong>ve</strong><br />

amacına uygun biçimde çok sert<br />

kurallarla oynanırmış.<br />

Günümüz futboluna en yakın<br />

örnek ise, Romalı askerler<br />

arasındaki Harpastum olmuş.<br />

Sparta’dan esinlenen Romalılar,<br />

kuralları daha da geliştirmiş. Buna<br />

göre, ilerdeki üç oyuncu topu<br />

rakip çizginin ötesine taşıyacak<br />

‘hücum hattı’ oluşturmuş. Onların<br />

kalabalık bir ‘destek birliği’, en<br />

geride de kale çizgisini koruyacak<br />

‘muhafızlar’ yeralmış.<br />

Yüzyıllar boyu hemen her<br />

uygarlığın kendince özel kurallar<br />

koyarak oynadığı futbol, 17.<br />

yüzyılda İngiltere’de modern<br />

tanımına kavuşmuş. İngilizler<br />

kuralları netleştirmiş <strong>ve</strong> adlarını<br />

koymuş. Bu yüzden ‘corner’<br />

yüzyıllarca ‘korner’ olarak anılmış.<br />

‘Freekick’ de ‘frikik’ olu<strong>ve</strong>rmiş.<br />

Neyse ki artık korner değil ‘köşe<br />

vuruşu’ diyoruz. Frikik yerine de<br />

serbest vuruş demeye alıştık.<br />

Ne dersiniz, İngilizler’den çok çok<br />

önce Orta Asya’da Türklerin futbol<br />

oynadığını hatırlayıp, futbola da<br />

‘Tepük’ demeye başlasak mı!<br />

“Tepük”. According to transcripts,<br />

rules of Tepük are quiet similar to<br />

football today. Not only playing the<br />

ball with h<strong>and</strong>s was outlawed but<br />

fouls were also identified <strong>and</strong> the ball<br />

leaving the playing area was also<br />

considered a foul.<br />

Another important detail is this: In the<br />

game of Tepük teams consist of mixed<br />

women/men players. Women <strong>and</strong> men<br />

supporters cheer in an area identified<br />

for them.<br />

War drill!<br />

Turks playing with mixed teams<br />

makes one think that Tepük was<br />

more of an entertainment. Whereas,<br />

football in antique civilizations was<br />

seen as more of a war drill. For<br />

instance, if you look at the records<br />

marked in 100 BC, in the old Greek<br />

city of Sparta football was the training<br />

exercise of soldiers. The game named<br />

“Episkyres” was played between two<br />

teams of 15 <strong>and</strong> played to <strong>ve</strong>ry hard<br />

rules befitting its purpose.<br />

The nearest example to today’s<br />

football has been Harpatsum, played<br />

between Roman soldiers. Romans<br />

who were inspired by Spartans<br />

de<strong>ve</strong>loped the rules further. According<br />

to this, three most forward players<br />

constituted the “the attack line”<br />

who would carry the ball beyond<br />

opponent’s line. Positioned behind<br />

were the crowded group called “the<br />

support unit”, <strong>and</strong> bringing the rear<br />

were “the guards” who would protect<br />

the goal line. Played for centuries by<br />

almost e<strong>ve</strong>ry civilization, according<br />

to their own rules, football recei<strong>ve</strong>d<br />

its modern description in Engl<strong>and</strong> in<br />

17 th century. English<br />

made the rules<br />

clearer <strong>and</strong><br />

named them.<br />

That’s why<br />

corner has been<br />

used as ‘korner’<br />

for centuries. ‘Freekick’ has become<br />

‘frikik’.<br />

Anyway, we no longer say korner but<br />

say “corner kick”. We are also used to<br />

say free kick instead of frikik.<br />

What do you think, should we remind<br />

that Turks in Central Asia began<br />

playing football well<br />

before the English<br />

<strong>and</strong> start<br />

calling football<br />

“Tepük”!<br />

46 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


İmparator’dan şişko’ya<br />

futbolun rekortmenleri<br />

Her futbolcunun rüyası, şölenli şaşaalı bir jübile ile <strong>ve</strong>da<br />

etmektir. İmparator lakaplı efsane futbolculardan Beckenbauer,<br />

bu rüyayı gerçekleştirenlerden biri. Amaaa... İlginç bir unvanı<br />

daha var: Jübile maçında kendi kalesine gol atan ilk <strong>ve</strong> şimdilik tek<br />

futbolcu.<br />

Finl<strong>and</strong>iyalı Pentti de kendi kalesine gol atma rekortmeni.<br />

1986’da kendi kalesine tam 5 gol attı. Maçtan sonra takım<br />

arkadaşları Pentti’ye ‘pusula’ hediye etti.<br />

Brezilyalı futbolcu Paulo Araujo’nun rekoru da kırılacak<br />

gibi değil. Araujo, aynı maçta 5 kez kart gördü. Nasıl mı!<br />

Aslında 2. karttan sonra oyundan atılmıştı ama Araujo, hakemin<br />

dalgınlığından yararlanıp oyuna devam etti. Etmekle kalmadı<br />

üstüne 3 kart daha gördü!<br />

Adını duymamış olabilirsiniz. Ama o bir rekortmen: 27 takım<br />

değiştiren Lutz Pfannenstiel, 6 kıtada da top oynayan tek futbolcu<br />

oldu. 34 yaşındaki Alman kaleci, halen Brezilya’nın küçük bir<br />

takımında forma giyiyor.<br />

Buraya kadar hep ‘olumsuz’ notlardan dem vurduk. Ama<br />

hiçbiri şimdiki notumuz kadar olamaz. İşte, ‘düşman başına’<br />

dedirtecek rekor: Li<strong>ve</strong>rpool kalecilerinden Jorgen Nielsen,<br />

profesyonel sözleşmeye imza atıp ‘en uzun süre oynamayan<br />

futbolcu’ unvanına sahip. “En uzun süre” ne kadar mı? Yedek<br />

kulübesinde geçen tam 4 yıl 11 ay.<br />

Sırada olumlu mu yoksa olumsuz mu olduğu, ‘tarafına göre’<br />

değişen bir rekor var. Willenhall Town Ladies, Burton Brewers<br />

takımını 57-0 gibi inanılmaz bir skorla yendi <strong>ve</strong> Guinness Rekorlar<br />

Kitabı’na girdi.<br />

2006 Dünya Kupası’na 2’inci Turda <strong>ve</strong>da eden İsviçre,<br />

kalesinde hiç gol görmeden elenen ilk takım olarak kupa tarihine<br />

yazıldı.<br />

Kaleci gol atar mı? “Nadiren de olsa atar” diyeceksiniz. Ama<br />

José Luis Chila<strong>ve</strong>rt, rakip filelere gönderdiği 54 golle ‘En fazla gol<br />

atan kaleci’ olarak futbol tarihine geçti. Chila<strong>ve</strong>rt ayrıca hat-trick<br />

yapan tek kaleci unvanına sahip.<br />

Bu kalecinin de eşi-benzeri yok. Takım arkadaşlarının ‘Şişko’<br />

diye çağırdığı 1.90 boyundaki İngiliz kaleci Henry Foulke kolay<br />

kolay gol yemezdi. Çünkü 121 kiloydu <strong>ve</strong> kalenin önemli bir<br />

bölümünü kaplıyordu.<br />

From emperor to fatty<br />

Football’s record breakers<br />

It is e<strong>ve</strong>ry footballers dream to say goodbye with a glittering jubilee.<br />

Legendary footballer Beckenbauer who was nicknamed the Emperor is<br />

one who fullfilled such dream. But… He also has an interesting title: He<br />

is the first <strong>and</strong> only footballer to ha<strong>ve</strong> scored an own goal on his own<br />

jubilee match.<br />

Finnish Pentti is also the record holder for own goals. In 1986 he<br />

scored 5 own goals. After the game his team mates presented him with a<br />

“compass”.<br />

Brazilian footballer Paulo Araujo’s record is unlikely to be broken.<br />

Araujo was shown 5 red cards in the same game. How? He was actually<br />

sent off after the second card but Araujo took advantage of the referee’s<br />

ignorance <strong>and</strong> played on. He didn’t just play on but he saw 3 more red<br />

cards!<br />

You may not ha<strong>ve</strong> heard of him. But he is a record holder: Lutz<br />

Pfannenstiel who changed 27 teams became the only footballer to ha<strong>ve</strong><br />

played in 6 continents. 34 year old German goalkeeper is still playing in<br />

a minor team in Brazil.<br />

So far we ha<strong>ve</strong> talked about “negati<strong>ve</strong>” notes. But none can be as<br />

negati<strong>ve</strong> as this note. Here is a record “you wouldn’t wish on your<br />

enemy”: Li<strong>ve</strong>rpool goalkeeper Jorge Nielsen has the title of “longest non<br />

playing player” after signing a professional contract. How long is “the<br />

longest time”? Exactly 4 years <strong>and</strong> 11 months spent on substitute’s<br />

bench.<br />

Next is a record which can be positi<strong>ve</strong> or negati<strong>ve</strong> “according to the<br />

side you support”. Willenhall Town Ladies beat Burton Brewers with an<br />

unbelievable score of 57-0 <strong>and</strong> entered the Guinness Book of Records.<br />

Saying goodbye to 2006 World Cup in the second round,<br />

Switzerl<strong>and</strong> became the first team in the history of the cup to ha<strong>ve</strong> been<br />

eliminated without conceding a goal.<br />

Does a goalkeeper score? You would probably say “yes but rarely”.<br />

But José Luis Chila<strong>ve</strong>rt entered the records as “the goalkeeper with most<br />

goals” with 54 goals he sent to opposition nets. Chila<strong>ve</strong>rt also has the<br />

title of the only goalkeeper to ha<strong>ve</strong> scored a hat-trick.<br />

This goalkeeper is like no other. English goalkeeper Henry Foulke<br />

who his team mates called “Fatty” was 1.90 cm tall <strong>and</strong> did not concede<br />

easily. Because, he weighed 121kg <strong>and</strong> co<strong>ve</strong>red most of the goal mouth.<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011 47


NOT DEFTERİ<br />

notebook<br />

NE OLACAK<br />

BU HAVALARIN HALİ<br />

Turizmciden çiftçiye hepimiz son haftalarda en çok havaları konuştuk.<br />

Kimi zaman aşırı sıcaktan yakındık, kimi zaman -Karadeniz’de olduğu<br />

gibi- sağanak yağışları konuşup, “Neler oluyor” dedik. Böyle olunca da,<br />

bu sayının ilginç notlarını havadan derledik<br />

2 Aylin Şen<br />

WHAT’S GOING TO HAPPEN WITH THIS WEATHER!<br />

From tourism sector to farmers, we mostly talked about the weather in recent weeks.<br />

Sometimes we complained about excessi<strong>ve</strong> heat, <strong>and</strong> sometimes – as was the case in<br />

Black Sea region- we talked about downpours <strong>and</strong> asked “what’s going on”.<br />

As it happens, we compiled this issue’s interesting notes on weather


Yüzyıllar boyu insanoğlu hava durumunu ‘önceden haber<br />

<strong>ve</strong>ren’ ipuçlarını keşfetmeye çalıştı. Örneğin ayva bolluğuna<br />

bakıp kışın sert geçeceği öngörüsünde bulundu <strong>ve</strong>ya denizin<br />

rengine bakıp patlayacak fırtınayı tahmin etti.<br />

İnsanoğlu hava tahmini için hayvanları da gözledi. Ve yüzlerce yıl<br />

öncesine ait el yazmalarına bakılırsa o gözlemlerden<br />

şöyle sonuçlar elde etti: Kurbağa öterse<br />

yağmur gelecek demektir. Yalanan kedi de<br />

yağmuru haber <strong>ve</strong>rir. Tavşanın tüyü sık olursa<br />

kış sert geçer. Örümcek ağını sabah yaparsa<br />

hava güzel geçecek demektir. Örümcekleri <strong>ve</strong><br />

arıları ortada göremiyorsanız, bilin ki hava fena<br />

bozacaktır.<br />

Geleneksel yöntemle elde edilen ‘gözlemler’<br />

kuşaktan kuşağa aktarıldı. İlk bilimsel adım ise<br />

Galile’den geldi. Efsane bilim adamı, 1600 yılında<br />

hava sıcaklığını ölçen ilk termometreyi yaptı.<br />

Peki, önce o termometre <strong>ve</strong> sonrasındaki<br />

gelişmiş torunları dünyamızın sıcaklıklarını nasıl ölçtü,<br />

kayıtlara nasıl rekorlar geçirdi! Bu sıcak havalarda ‘en<br />

soğuk’ rekoruyla başlamak iyi olacak: Bugüne kadar<br />

tespit edilebilen en düşük sıcaklık güney kutbundaki<br />

eksi 89.2 derece oldu.<br />

Bu sadece dünyanın değil, güney kutbunun kendisi için de bir rekor.<br />

Çünkü ortalama sıcaklığı eksi 49 derece. Kuzey kutbunda ortalama<br />

sıcaklık ise güneyden 2 derece daha fazla.<br />

Dünyada ölçülmüş en yüksek sıcaklık ise 1922 tarihli. 13 Eylül 1922<br />

tarihinde Libya’da El Azizia’da sıcaklık gölgede 58 derece olarak tesbit<br />

edilmiş.<br />

Bir başka Afrika ülkesi, Etyopya bir başka rekorun sahibi. En yüksek<br />

yıllık ortalama sıcaklık 34.4 derece ile Etyopya’nın Dallo bölgesinde<br />

yaşanmış. Ortalaması 34.4 derece olursa en ‘serin’ günü nasıldır acaba?<br />

Pekçok kişi sıcaklığın sadece güneşle bağlantılı olduğunu düşünür.<br />

Eğer öyle olsaydı yılın en sıcak günü 21 haziran, en soğuk günü<br />

de 21 Aralık olurdu. Oysa sıcaklığın <strong>ve</strong> ‘hissedilen’ derecenin<br />

farklı bileşenleri vardır.<br />

Türkiye’nin sıcaklık ortalaması yaklaşık 13 derece.<br />

Ancak meteorolojik <strong>ve</strong>rilere dayanan araştırmalara göre<br />

ülkemiz 1937-1963 yılları arasında normallerinden<br />

‘daha sıcak’, 1964’ten 1993 yılına kadarsa ‘daha soğuk’<br />

bir dönem geçirmiş. Ya sonrası diyeceksiniz! 1997 hariç,<br />

son periyot için <strong>ve</strong>riler ‘normallerinden daha sıcak’ diyor.<br />

Gelelim, ‘en sıcak’ <strong>ve</strong> ‘en soğuk’ günlerimize.<br />

Türkiye’de son yüzyılın en soğuk günü Van’ın Çaldıran<br />

ilçesinde 9 Ocak 1990 tarihinde yaş<strong>and</strong>ı. Derece mi? Tam<br />

eksi 46.4...<br />

En sıcak gün ise, Mardin’in Kocatepe ilçesine nasip<br />

oldu. 14 Ağustos 1993 günü Kocatepe’de sıcaklık 48.8<br />

derece olarak ölçüldü. Rekoru aklımızın bir köşesine not<br />

edelim ki, bugünlerde herkesi bunaltan sıcaklıkları biraz da<br />

olsa hafifletsin!<br />

Son not: Hava sıcaklığı yerden 2 metre yükseklikteki<br />

aletlerle ölçülür. Yani, toprağın gerçek ısısı meteorolojik<br />

<strong>ve</strong>riyle aynı olmayabilir. Neyse ki, son yıllarda meteorolojinin<br />

tarım, sağlık, deniz gibi alanlarda uzmanlaşması sayesinde<br />

çiftçi ‘toprağın’ sıcaklığını da öğrenebiliyor. Tıpkı hem<br />

meteorolojide hem de iletişimde ulaşılan teknolojik düzeyde<br />

sizin artık neredeyse bulunduğunuz semtin hava durumunu<br />

‘anında’ öğrenebileceğiniz gibi.<br />

Galile<br />

For centuries, human beings ha<strong>ve</strong> been trying to disco<strong>ve</strong>r clues that would<br />

“gi<strong>ve</strong> advance warning” about the weather. For instance, heavy winters were<br />

predicted on the fact that plenty of quinces were grown or a storm was predicted<br />

by looking at the colour of the sea.<br />

Humans also obser<strong>ve</strong>d animals to predict the weather.<br />

And according to h<strong>and</strong> written tablets from centuries ago they<br />

managed to obtain results from those observations: If a frog<br />

makes a sound than it means the rain will come. A cat licking<br />

is also the harbinger of rain. If a rabbit’s fur is dense than the<br />

winter will be hard. If a spider wea<strong>ve</strong>s its web in the morning<br />

than the weather will be fine. If you do not see any spiders or<br />

bees around then the weather will take a terrible turn.<br />

‘Observations’ carried out using traditional methods<br />

ha<strong>ve</strong> been passed on from generations to generations. First<br />

scientific step came from Galileo. The legendary scientist<br />

built the first thermometer to measure the temperature in<br />

1600.<br />

So, how thermometer <strong>and</strong> its more de<strong>ve</strong>loped<br />

offshoots did measure the temperature of the world! It<br />

would be better to start with the record of ‘the coldest’<br />

in this hot weather: The coldest temperature record to date is<br />

minus 89.2 degrees in the southern pole.<br />

This is not only a world record but also a record for the southern pole<br />

itself. Because the a<strong>ve</strong>rage temperature there is minus 49 degrees. The a<strong>ve</strong>rage<br />

temperature in the North Pole is 2 degrees warmer.<br />

The hottest temperature measured in the world dates back to 1922. The<br />

temperature in the shade was recorded as 58 degrees in El Azizia in Libya on 13<br />

September 1922.<br />

Another African country, Ethiopia, is the holder of another record. Highest<br />

annual temperature with 34.4 degrees was recorded in Dallo region in Ethiopia.<br />

As the a<strong>ve</strong>rage temperature there is 34.4 degrees then one wonders what the<br />

‘coolest’ day is is like?<br />

Many people think that the heat is only linked to the sun. If that was the<br />

case then the hottest day of the year would be 21 June <strong>and</strong> the coldest<br />

21 December. Howe<strong>ve</strong>r, the actual temperature <strong>and</strong> the ‘temperature<br />

felt’ ha<strong>ve</strong> different components.<br />

Turkey’s a<strong>ve</strong>rage temperature is around 13 degrees. But<br />

according to research based on meteorological data Turkey<br />

went through a ‘warmer than normal’ period between 1937-<br />

1963, a ‘colder than normal’ period from 1964 to 1993. What<br />

about after that, you ask! Except for 1997, data for the last<br />

period indicates ‘warmer than normal’.<br />

Let’s talk about our ‘hottest’ <strong>and</strong> ‘coldest’ days. The coldest<br />

day of the last century in Turkey was experienced in Çaldıran<br />

town of Van province on 9 January 1990. The temperature? minus<br />

46.4 to be exact …<br />

The hottest day was recorded in Kocatepe town in Mardin<br />

province. On 14 August 1993, the temperature in Kocatepe was<br />

recorded as 48.8 degrees. Let us register that fact in the corner of<br />

our mind so that it would make the current sweltering heat a little<br />

more bearable!<br />

Last note: The air temperature is recorded with equipment<br />

situated 2 meters abo<strong>ve</strong> ground. That means that the actual soil<br />

temperature may not be the same as the meteorological data.<br />

Howe<strong>ve</strong>r, as a result of meteorology specialising in the fields of<br />

agriculture, health, marine, farmers know the temperature of ‘soil’.<br />

Just like you ‘instantly’ learn the temperature of where<strong>ve</strong>r you are<br />

thanks to advance technology le<strong>ve</strong>ls reached in both meteorology <strong>and</strong><br />

communication.<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011 49


GÜNCEL<br />

actual<br />

30 YAPRAKLI GÜL<br />

ŞEHRİ: darende<br />

Malatya’nın Darende ilçesi, yemyeşil doğası,<br />

7 bin yıllık tarihi mirasıyla gün geçtikçe büyüyor, gelişiyor.<br />

Darendeliler artık sahip oldukları güzellikleri paylaşmak<br />

istiyor. İlçe turizme hazırlanıyor<br />

2 Sevinç Akyazılı<br />

A CITY OF ROSES WITH 30 PETALS: Darende<br />

Darende town of Malatya province with its green pastures,<br />

7 thous<strong>and</strong> years old heritage, is growing, de<strong>ve</strong>loping day by<br />

day. The people of Darende now wants to share the beauties<br />

they posses. The town is getting ready for tourism<br />

50 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


Darende’nin<br />

adı geçmişte<br />

Tiry<strong>and</strong>afil’miş..<br />

Tiry<strong>and</strong>afil de “30<br />

yapraklı gül” demekmiş.. Asırlar<br />

boyunca o güllere ne şiirler<br />

yazılmış... Nice sevda hikayesinde<br />

sevgilinin yerini tutmuş...<br />

Malatya’nın en güzel ilçelerinden<br />

Darende’de, şimdi o eski ismi<br />

sadece Tiry<strong>and</strong>afil Otel hatırlatıyor.<br />

Ama ilçe daha ilk adımda doğası<br />

ile cezbediyor. Hititler’e kadar<br />

uzanan tarihi mirası ile de çok şey<br />

anlatıyor. Sizi 7 bin yıllık arkeolojik<br />

eserlerle İslam dünyasının yapıları<br />

birlikte karşılıyor.<br />

Anadolu’nun tarih kitabı!<br />

İlçenin en eski tarihi yapılarından<br />

biri 2 bin 800 yıllık Maşat<br />

Tepe Tümülüs’ü… Burada<br />

yapılan kazılarda bulunan iki<br />

kadın mumyası <strong>ve</strong> bunlara<br />

ait olan altın takılar Malatya<br />

Müzesi’nde sergileniyor.<br />

Zengibar Kalesi ise neredeyse<br />

ilçenin en önemli sembol yapısı.<br />

Kale, Persler’in Anadolu’yu<br />

işgalinden, Malatya’nın Osmanlı<br />

İmparatorluğu hakimiyetine<br />

girişine kadar askeri üs olarak<br />

kullanılmış. Zamanın <strong>ve</strong> istilaların<br />

The name of Darende in the past<br />

was Tiry<strong>and</strong>afil. Tiry<strong>and</strong>afil meant<br />

“rose with 30 petals”... So many<br />

poems were written about these<br />

roses throughout centuries... They<br />

took the place of a lo<strong>ve</strong>d one in<br />

many a lo<strong>ve</strong> story... Nowadays only<br />

Tiry<strong>and</strong>afil Hotel is a reminder of<br />

that old name in Darende, one of<br />

Malatya’s prettiest towns. But the<br />

town charms visitors with its nature<br />

from the first moment on. With its<br />

historical heritage that stretches<br />

back to Hittites, it tells many stories.<br />

It greets you with 7 thous<strong>and</strong> years<br />

old historical artefacts accompanied<br />

with structures of Islamic world.<br />

Malatya’nın Darende ilçesi<br />

keşfedilmeyi bekleyen<br />

güzelliklerle dolu<br />

Darende town in Malatya is full of<br />

beauty awaiting disco<strong>ve</strong>ry<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011 51


etkisiyle büyük ölçüde hasar<br />

gören kalenin bugün ayakta kalan<br />

kemerleri <strong>ve</strong> gözetleme kuleleri,<br />

bölgenin tarihi zenginliğini<br />

gösteren birer anıt niteliğinde.<br />

Kalenin yakınındaki Somuncu<br />

Baba Türbesi <strong>ve</strong> adını türbeden<br />

alan piknik alanı ise ilçenin en<br />

çok ziyaretçi alan bölgelerinin<br />

başında geliyor. Somuncu Baba<br />

Türbesi’ne gidip dualar okuyan,<br />

dileklerde bulunan vat<strong>and</strong>aşlar,<br />

buradan çıktıktan sonra, piknik<br />

alanındaki kır lokantalarında<br />

karınlarını doyurup, doğayla<br />

baş başa bir gün geçiriyor. Ya<br />

da Günpınar Şelalesi’nin coşkulu<br />

sularını izliyor. Hüseyin Paşa<br />

Hamamı, Bedesten, kendine<br />

özgü sıra dışı mimarisiyle dikkat<br />

çeken Abdurrahman Erzincani<br />

Camii, Tohma Çayı üzerindeki<br />

Kudret Hamamı gibi yapılar da<br />

ilçenin görülmesi gereken tarihi<br />

yapılarının başında geliyor… İç<br />

Anadolu’nun en güzel, en yeşil<br />

ilçelerinden biri olan Darende,<br />

tatillerini alışılmış rotalardan<br />

kurtarıp, ülkesinin güzelliklerini<br />

yakından tanımak isteyenler<br />

için ilginç <strong>ve</strong> sevimli bir seçenek<br />

oluşturuyor.<br />

Güllerin içinden geçerek...<br />

Bu güzel ilçe şimdilik sadece<br />

bir turistik otele sahip. Adını<br />

Darende’nin eski adından alan,<br />

onu yaşatan bir otel bu.<br />

2004 yılında açılan 180 yatak<br />

kapasiteli üç yıldızlı Tiry<strong>and</strong>afil<br />

Otel bölgeye gelen ziyaretçileri,<br />

Darende’ye yakışır bir<br />

konukse<strong>ve</strong>rlikle ağırlıyor. Kapalı<br />

yüzme havuzu, saunası, buhar<br />

odası <strong>ve</strong> 120 kişilik tam donanımlı<br />

bir konferans salonu bulunan otel,<br />

konuklarını güllerle karşılıyor!<br />

İletişim:<br />

+90 (422) 615 30 95<br />

www.oteltiry<strong>and</strong>afil.com<br />

Darende ilçesini ziyaret edenlerin görmesi gereken yerlerin başında kale <strong>ve</strong><br />

Somuncu Baba Türbesi geliyor<br />

The castle <strong>and</strong> the Tomb of Somuncu Baba lead the list of places to be seen by visitors<br />

to Darende town<br />

History book of Anatolia!<br />

One of the oldest historical<br />

structures of the town is the 2<br />

thous<strong>and</strong> 800 years old Maşat<br />

Tepe Barrow... 2 female mummies<br />

<strong>and</strong> gold jewellery belonging to<br />

them were disco<strong>ve</strong>red during<br />

excavations here <strong>and</strong> are exhibited<br />

in Malatya Museum. Zengibar Castle<br />

is probably the most important<br />

symbolic structure of the town. The<br />

castle had been used as a military<br />

base after Persian occupation of<br />

Anatolia until Malatya entered the<br />

Ottoman control. The castle recei<strong>ve</strong>d<br />

damages o<strong>ve</strong>r the years <strong>and</strong> as a<br />

result of invasions but archways <strong>and</strong><br />

observation towers which still st<strong>and</strong><br />

are monumental enough to pro<strong>ve</strong> the<br />

historical wealth of the region. The<br />

tomb of Somuncu Baba <strong>and</strong> nearby<br />

picnic area of the same name leads<br />

the list of the region’s most visited<br />

areas. Those who visit the tomb of<br />

Somuncu Baba for prayers, follow<br />

their visit by having something to<br />

eat in countryside restaurants in<br />

the picnic area, spending a day<br />

outdoors. Or they watch vigorous<br />

waters of Günpınar Waterfalls.<br />

Hüseyin Paşa Hammam, Bedesten,<br />

Abdurrahman Erzincani Mosque<br />

which attracts the attention with<br />

its unique architecture, Kudret<br />

Hammam o<strong>ve</strong>r Tohma Stream leads<br />

the list of historical places to see…<br />

Being one of the most beautiful,<br />

most green towns of inner Anatolia,<br />

Darende offers an interesting <strong>and</strong><br />

charming alternati<strong>ve</strong> for those who<br />

sa<strong>ve</strong> their holidays from the beaten<br />

track <strong>and</strong> want to see the beauty of<br />

their country close h<strong>and</strong>.<br />

Passing through roses...<br />

This pretty town only has one hotel<br />

for now. This is a hotel that takes its<br />

name from the old name of Darende,<br />

keeping it ali<strong>ve</strong>.<br />

Opening in 2004, 180 bed capacity 3<br />

star rated Tiry<strong>and</strong>afil Hotel offers its<br />

visitors to the region the hospitality<br />

that is befitting of Darende. The hotel<br />

which has an indoor swimming pool,<br />

a sauna, a steam room <strong>and</strong> 120<br />

capacity fully equipped conference<br />

hall, greets its guests with roses!<br />

Contact:<br />

+90 (422) 615 30 95<br />

www.oteltiry<strong>and</strong>afil.com


Museum Pass<br />

A KEY TO HISTORY<br />

Introducing the much anticipated<br />

Museum Pass İstanbul Card!<br />

The card will be available at the end of July in<br />

İstanbul. It will allow anyone to enter into Republic<br />

of Turkey Ministry of Culture <strong>and</strong> Tourism -owned<br />

museums in İstanbul. The Museum Pass İstanbul<br />

Card will cost 72 Turkish Liras <strong>and</strong> will permit a<br />

single entrance to the museums for a maximum of<br />

three days or 72 hours.<br />

This is a great solution for tourists who want to see<br />

the masterpieces of İstanbul that e<strong>ve</strong>ryone talks<br />

about.<br />

The Museum Pass İstanbul is valid for se<strong>ve</strong>nty-two<br />

hours <strong>and</strong> is activated at the time of your first entry<br />

to the museum.<br />

No more st<strong>and</strong>ing in queue, this pass allows you to<br />

go straight to the turnstile <strong>and</strong> sa<strong>ve</strong> time.<br />

There will be 6 museums which you can enter easily<br />

with this card. The museums are as follows:<br />

Hagia Sophia Museum, Topkapı Palace Museum<br />

(except Harem Apartments), Chora Museum,<br />

İstanbul Archaeological Museums, Museum of<br />

Turkish <strong>and</strong> Islamic Arts, İstanbul Mosaic Museum.<br />

Museum Pass İstanbul<br />

Temmuz ayının sonunda satışa sunulacak olan kart, Türkiye Cumhuriyeti Kültür <strong>ve</strong><br />

Turizm Bakanlığı’nın İstanbul’da bulunan müzelerinde geçerli olacak. Museum Pass<br />

İstanbul, 72 saat ya da 3 gün boyunca ilgili müzelere tek giriş olanağı sağlayacak <strong>ve</strong><br />

72.-TL’den satılacak.<br />

İstanbul’da bulunan yabancı misafirlere büyük kolaylık sağlayacak olan Museum Pass<br />

İstanbul, gişe kuyruğunda beklemeden müzeleri ziyaret etme olanağı sunuyor.<br />

İlk müze ziyaretinde geçerliliği başlayan Museum Pass İstanbul 72 saat boyunca aşağıda<br />

yer alan müzeleri ziyaret etme olanağı sunuyor:<br />

Ayasofya Müzesi, Topkapı Sarayı Müzesi (Harem Dairesi hariç), Kariye Müzesi, İstanbul<br />

Arkeoloji Müzeleri, Türk <strong>ve</strong> İslam Eserleri Müzesi, İstanbul Büyük Saray Mozaikleri Müzesi.<br />

444 MÜZE (6893)


GÜNCEL<br />

actuel<br />

YENİ BİR DÖNEM<br />

ÇOK ÖZEL KUTLAMA<br />

İstanbul Arkeoloji Müzesi, 27 Temmuz günü çok özel bir da<strong>ve</strong>te ev sahipliği yaptı. Turizm sektörünün<br />

önde gelen isimleri, medya mensupları önce müzenin bahçesinde ağırl<strong>and</strong>ı. Ardından tarihi binanın<br />

görkemli salonlarından birine geçildi <strong>ve</strong> ‘müzecilikte yeni dönemin’ -deyim yerindeyse- kapıları açıldı<br />

A NEW PERIOD A VERY SPECIAL CELEBRATION<br />

İstanbul Archaeology Museum was the host to a <strong>ve</strong>ry special e<strong>ve</strong>nt on 27 July. Leading names of tourism sector, members of media<br />

were being hosted in the garden of the museum first. That was followed by moving to one of the splendid halls of the historical building <strong>and</strong><br />

the gates of a ‘new period in museology’ were opened!<br />

(Soldan) Hakan Himmetoğlu TÜRSAB Genel Müdürü, Özgür Özaslan T.C. Kültür <strong>ve</strong> Turizm Bakanlığı Müsteşarı, Başaran Ulusoy TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı,<br />

Ertuğrul Günay T.C. Kültür <strong>ve</strong> Turizm Bakanı, Murat Usta T.C. Kültür <strong>ve</strong> Turizm Bakanlığı DÖSİMM Merkez Müdürü, Murat Süslü T.C. Kültür <strong>ve</strong> Turizm Bakanlığı Kültür<br />

Varlıkları <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürü<br />

(From left) Hakan Himmetoğlu TÜRSAB General Manager, Özgür Özaslan Undersecretary to Republic of Turkey Ministry of Culture <strong>and</strong> Tourism, Başaran Ulusoy TÜRSAB<br />

Chairman of the Board, Ertuğrul Günay Republic of Turkey Culture <strong>and</strong> Tourism Minister, Murat Usta Republic of Turkey Ministry of Culture <strong>and</strong> Tourism DÖSİMM Head Office<br />

Manager, Murat Süslü Republic of Turkey Ministry of Culture <strong>and</strong> Tourism Foundations <strong>and</strong> Museums General Manager<br />

54 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


Da<strong>ve</strong>tlilere sunulan<br />

bir filmle, arkeoloji<br />

müzelerinde son bir yıl<br />

içinde gerçekleştirilenler<br />

<strong>ve</strong> yakın geleceğe ilişkin projeler<br />

anlatıldı. ‘Müzekart’ <strong>ve</strong> ‘Museum<br />

Pass İstanbul’ kartlarının sağladığı<br />

şaşırtıcı imkanlar hakkında bilgi<br />

<strong>ve</strong>rildi. Daha sonra bu yeni döneme<br />

imzasını atan iki kesimin iki ismi<br />

konuştu: Devlet adına Kültür <strong>ve</strong><br />

Turizm Bakanı Ertuğrul Günay <strong>ve</strong><br />

müzelerin işletmesini üstlenen özel<br />

girişim adına da TÜRSAB Başkanı<br />

Başaran Ulusoy.<br />

TÜRSAB Başkanı “çağıran, karşılayan<br />

<strong>ve</strong> ağırlayan’ müzecilik anlayışını<br />

hayata geçirdiklerini dile getirdi.<br />

Ziyaretçi sayısının da bunu açıkça<br />

gösterdiğini belirtti.<br />

Bakan Ertuğrul Günay da öncelikle<br />

turizmin geldiği noktayı vurguladı.<br />

Turizmde bir ‘başarı öyküsü’<br />

yaş<strong>and</strong>ığını söyledi: “Türkiye<br />

dünyada şu an turizmde 7. sırada.<br />

Önümüzde Amerika <strong>ve</strong> Çin var.<br />

Avrupa’da İngiltere ile başabaşız<br />

neredeyse. Önümüzde Fransa,<br />

İtalya <strong>ve</strong> İspanya var. Bunlardan<br />

başka hiçbir ülke yok. Madem ki biz<br />

bu düzeydeyiz, artık bizim turizm<br />

alanında attığımız her adım dünya<br />

st<strong>and</strong>artlarının üzerinde olmalıdır.<br />

Bu st<strong>and</strong>artları yakalamış <strong>ve</strong> onların<br />

üzerine çıkmış olmalıdır.”<br />

İşte bu st<strong>and</strong>ardı yakalayabilmek<br />

için ‘işin içine kültür <strong>ve</strong> sanatın<br />

katılması’gereğini söyleyen Günay,<br />

konuşmasını, alkış tufanına yol açan<br />

bir müjdeyle noktaladı.<br />

Bakan Günay’dan müjde<br />

“Arkeoloji açısından en önemli<br />

parçalardan birisi, 95 yıldan bu<br />

yana Almanya’da kalmış; Boğazköy<br />

Sfenksi... Restore edildikten sonra<br />

Berlin Müzesi’ne monte edilmiş<br />

<strong>ve</strong> orada kalmış. 90’lı yıllardan<br />

sonra talep edilmiş ama bir<br />

sonuç alınamamış. Son birkaç<br />

yıl içerisinde bu konuda ilgili<br />

arkadaşlarımız <strong>ve</strong> ben kararlı bir<br />

şekilde bunu talep ettik. Bunun<br />

iade edilmesi için gerekli adımları<br />

atmaya çalıştık <strong>ve</strong> nihayet bu<br />

yılın Mayıs ayında iadesine dair<br />

anlaşma imzaladık. 3 arkadaşımız<br />

oraya gittiler <strong>ve</strong> yerinde çalışma<br />

yaptılar. Her türlü önlemi alarak<br />

bütün bir halde ambalajladılar,<br />

bir de kopyasını aldılar. Bunları<br />

bu gece sabaha karşı Türkiye<br />

topraklarına getirdik. Boğazköy<br />

Sfenksi şu an Arkeoloji Müzesi’nde.<br />

Burada. Ancak rehabilite edilip,<br />

konservasyon çalışmaları yapıldıktan<br />

sonra Hattuşaş’a, yani yurduna<br />

götürülecek.”<br />

Sfenks’e ilk ziyaret<br />

Toplantı, bu müjdeyle bitti. Ve<br />

Bakan Günay, TÜRSAB Başkanı<br />

Ulusoy ile da<strong>ve</strong>tliler ‘ilk görenler’<br />

olmak üzere Boğazköy Sfenksi’nin<br />

kendisini olmasa bile mulajını<br />

‘ziyarete’gitti.<br />

O anları ölümsüzleştiren fotoğraf<br />

kareleri ‘yoğun bir çabanın güzel<br />

sonunu’ gösteriyor gibiydi. Oysa,<br />

söz konusu olan bir ‘son’ değil,<br />

tam tersine özellikle arkeoloji<br />

müzeleri adına iddialı bir<br />

başlangıçtı. Kartlarıyla, girişlerde<br />

<strong>ve</strong> içerdeki iyileştirmeler <strong>ve</strong><br />

batıdaki benzerlerini aratmayacak<br />

mağazalarıyla arkeoloji müzelerini<br />

dünya st<strong>and</strong>artlarına ulaştıracak bir<br />

başlangıç!<br />

Accomplishments of the last year in<br />

archaeology museums <strong>and</strong> projects<br />

for the near future were con<strong>ve</strong>yed<br />

to guests through a film presented.<br />

Information was gi<strong>ve</strong>n on incredible<br />

opportunities provided by ‘Museum<br />

Card’ <strong>and</strong> ‘Museum Pass İstanbul’.<br />

That was followed later by two<br />

names from two sections who had<br />

their signature on this new period.<br />

Minister of Culture <strong>and</strong> Tourism<br />

Ertuğrul Günay on behalf of the<br />

State <strong>and</strong> TÜRSAB Chairman<br />

Başaran Ulusoy on behalf of the<br />

private enterprise charged with<br />

operating museums.<br />

TÜRSAB Chairman mentioned that<br />

they were implementing a museum<br />

mentality of “calling, greeting <strong>and</strong><br />

hosting”. He stated that visitor<br />

numbers were clearly proving that.<br />

Minister Ertuğrul Günay initially<br />

reinforced the point tourism had<br />

reached. He said that a ‘success<br />

story’ was being experienced in<br />

tourism: “Turkey is 7 th in the world<br />

in tourism at the moment. We ha<strong>ve</strong><br />

China <strong>and</strong> America ahead of us.<br />

We are almost le<strong>ve</strong>l with Engl<strong>and</strong><br />

in Europe. We ha<strong>ve</strong> France, Italy<br />

<strong>and</strong> Spain ahead of us in Europe.<br />

There are no other countries. As we<br />

are at this le<strong>ve</strong>l, e<strong>ve</strong>ry step we take<br />

from now on must be abo<strong>ve</strong> world<br />

st<strong>and</strong>ards. They must achie<strong>ve</strong> these<br />

st<strong>and</strong>ards <strong>and</strong> exceed them.”<br />

Talking about the ‘need to get<br />

culture <strong>and</strong> art invol<strong>ve</strong>d in the<br />

business’ in order to achie<strong>ve</strong> these<br />

st<strong>and</strong>ards, Günay completed his<br />

speech with a good news that<br />

caused a burst of applause:<br />

Good news from<br />

Minister Günay<br />

“Archaeologically, one of the most<br />

important piece is Boğazköy Sphinx<br />

which has been in Germany fo 95<br />

years... It was installed in Berlin<br />

Museum after restoration <strong>and</strong><br />

stayed there. It was requested<br />

back after 90s but without result.<br />

In the last few years, concerned<br />

colleagues <strong>and</strong> I followed it<br />

determinedly in the last few years.<br />

We tried to take the steps necessary<br />

for its return <strong>and</strong> e<strong>ve</strong>ntually we<br />

signed an agreement in May for its<br />

return. 3 colleagues went there <strong>and</strong><br />

worked on location. They packaged<br />

it after taking e<strong>ve</strong>ry precaution;<br />

they e<strong>ve</strong>n took a copy of it. We<br />

brought them to Turkish soil today<br />

at dawn. Boğazköy Sphinx is now in<br />

Archaeology Museum. Here. It will<br />

be taken to its homel<strong>and</strong>, Hattuşaş<br />

after being rehabilitated here,<br />

followed by conservation works.”<br />

First visit to the sphinx<br />

The meeting ended with this<br />

good news. And Minister Günay,<br />

TÜRSAB Chairman Ulusoy <strong>and</strong> the<br />

guests ‘visited’ Boğazköy Sphinx to<br />

be the ‘first to see it’.<br />

Photographs that immortalized<br />

that moment were showing ‘the<br />

great result of an intense effort’.<br />

But what was in question here<br />

was not an ‘end’ but on the<br />

contrary an asserti<strong>ve</strong> beginning<br />

especially on behalf of archaeology<br />

museums. A beginning that will<br />

take archaeology museums onto<br />

world st<strong>and</strong>ards with its cards,<br />

impro<strong>ve</strong>ments on entrances <strong>and</strong><br />

inside <strong>and</strong> gift shops matching<br />

those in the west!<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011 55


OTEL<br />

hotel<br />

Huzurun adresi<br />

İskenderun’a bağlı Arsuz Beldesi, Akdeniz’in tertemiz suları <strong>ve</strong><br />

benzersiz doğasıyla başbaşa kalmak isteyen tatilcilerin<br />

tüm beklentilerini karşılıyor<br />

Sevinç Akyazılı<br />

The address for comfort<br />

Arsuz Town of İskenderun meets all expectations of holiday makers who want to be<br />

alone in crystal clear waters of the Mediterranean <strong>and</strong> surrounded by its unique nature<br />

56 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


Sıcaklar giderek daha<br />

çok bunaltırken iş stresi,<br />

trafik sıkışıklığı, ins<strong>and</strong>a<br />

bavulunu toplayıp uzaklara<br />

kaçma isteği yaratıyor. Eğer Ege<br />

<strong>ve</strong> Akdeniz kıyı şeridinin büyük<br />

tatil köyleri, lüks oteller <strong>ve</strong> gece<br />

kulüpleriyle ünlü tatil beldelerinden<br />

sıkıldıysanız, dalgaların sesiyle<br />

huzur bulmak, cırcır böceklerinin<br />

ninnisini dinleyerek uyumak<br />

istiyorsanız, İskenderun’a bağlı<br />

Arsuz Beldesi tam size göre.<br />

Arsuz, bozulmamış doğal<br />

güzellikleri, binlerce yıllık kültür<br />

mirasları ile son yıllarda doğal<br />

hayat tutkunlarının en çok tercih<br />

ettiği tatil beldelerinden biri.<br />

Narenciye bahçelerinin arasında<br />

yürüyüşler yaparak tüm yıla<br />

yetecek kadar enerji depolamak,<br />

lazer ışıklarının bölmediği bir<br />

Akdeniz gecesinde yıldızları<br />

seyretmek mümkün. Üstelik,<br />

bölgedeki turistik işletmeler de<br />

ziyaretçilerini, Anadolu’ya özgü bir<br />

konukse<strong>ve</strong>rlikle ağırlıyor.<br />

İsmini bu şirin beldeden alan<br />

Arsuz Otel, bölgenin ruhunu en<br />

iyi yansıtan otellerden biri. 1962<br />

yılından bu yana hizmet <strong>ve</strong>ren<br />

3 yıldızlı otel, doğayla uyumlu<br />

mimarisiyle, tertemiz plajıyla,<br />

yöresel lezzetlerin sunulduğu<br />

mutfağıyla Arsuz’a gelen yerli<br />

yabancı konukların vazgeçilmez<br />

duraklarından. Bölgenin en eski<br />

turistik tesisi olan otel, 49 yıldır<br />

aynı kemik kadroyla <strong>ve</strong> aynı<br />

işletmecilik anlayışıyla hizmet<br />

<strong>ve</strong>riyor, bu nedenle de üçüncü<br />

kuşak misafirlerini ağırlıyor. Mayıs<br />

ayında sezonu açan <strong>ve</strong> Temmuz,<br />

Ağustos aylarında en kalabalık<br />

günlerini yaşayan tesis, sonbaharda<br />

da, Akdeniz’in ılıman iklimini<br />

yaşamak isteyen konuklara hizmet<br />

<strong>ve</strong>riyor. Üstelik otelin konukları<br />

için tatili keyifli kılacak tek seçenek,<br />

deniz, kum, güneş<br />

üçlüsü de değil. Bu<br />

bereketli topraklar,<br />

Hitit, Roma <strong>ve</strong> Bizans<br />

döneminden kalan<br />

eşsiz kültür miraslarına<br />

da ev sahipliği<br />

yapıyor. Bölgedeki<br />

tarihi eserleri<br />

görmek isterseniz<br />

Hatay Müzesi’nde bir gezinti<br />

yapabilir, dilerseniz kültür turlarına<br />

katılabilirsiniz.<br />

İletişim:<br />

www.arsuzotel.com<br />

As the hot weather increases the<br />

stress factor more, work stress,<br />

traffic jams, create a feeling for<br />

just to pack your bags <strong>and</strong> run<br />

away to remote destinations. If<br />

you are bored of holiday resorts<br />

on the coast of the Aegean <strong>and</strong> the<br />

Mediterranean famous for their big<br />

holiday villages, luxury hotels <strong>and</strong><br />

night clubs, if you want to<br />

find peace accompanied<br />

with the sound of wa<strong>ve</strong>s,<br />

sleep to the sound of<br />

crickets, then Arsuz town<br />

of İskenderun is just for<br />

you.<br />

Arsuz, with its unspoilt<br />

natural beauty, with<br />

its thous<strong>and</strong>s of<br />

years of old cultural<br />

heritage is one<br />

of the most preferred<br />

holiday destination of<br />

recent years for the lo<strong>ve</strong>rs<br />

of natural life. It is possible<br />

to stock up on enough energy to<br />

last a year by going walking among<br />

citrus trees, watching the stars on a<br />

Mediterranean e<strong>ve</strong>ning unspoilt by<br />

laser beams. What’s more, tourism<br />

establishments of the region greet<br />

their visitors with hospitality<br />

unique for Anatolia.<br />

Arsuz Hotel, whose name deri<strong>ve</strong>s<br />

from the region, is one of the<br />

hotels best reflecting the spirit of<br />

the region. The 3 star hotel, open<br />

since 1962, with its architecture<br />

blending in with nature, with<br />

its clean beach, with its cuisine<br />

offering local delights is a must for<br />

domestic, international visitors. The<br />

oldest touristic establishment of the<br />

region, the hotel has been serving<br />

with the same staff <strong>and</strong> same<br />

business mantra for 49 years <strong>and</strong><br />

is welcoming the third generation of<br />

its guests. The establishment opens<br />

the season in May <strong>and</strong> its busiest<br />

days are during the months of July<br />

<strong>and</strong> August. It is also open during<br />

the autumn for those who want to<br />

experience the mild Mediterranean<br />

season.<br />

What’s more that the trio of sea,<br />

s<strong>and</strong> <strong>and</strong> sun aren’t the only choice<br />

to make visitors’ holiday enjoyable.<br />

This fertile l<strong>and</strong> is host to unique<br />

cultural heritages from Hittite,<br />

Roman <strong>and</strong> Byzantine periods. You<br />

can pay a visit to Hatay Museum<br />

<strong>and</strong> join culture tours if you wish.<br />

Contact:<br />

www.arsuzotel.com<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011 57


OTEL<br />

hotel<br />

Zamanın değerini<br />

bilenlere özel<br />

İstanbul, dünya çapında bir ticaret üssüne dönüşürken,<br />

iş dünyasının ihtiyaçları turizme yön <strong>ve</strong>riyor. Zamanla<br />

yarışan iş adamları, kaliteli hizmet <strong>ve</strong>ren <strong>ve</strong> ulaşım kolaylığı<br />

sağlayan otellere yöneliyor<br />

Exclusi<strong>ve</strong> for those who know the value of time<br />

As İstanbul turns into a global commercial centre, requirements of business<br />

world shape tourism. Businessmen who compete against time are seeking<br />

hotels offering quality service <strong>and</strong> ease of access<br />

Dünyanın en büyük<br />

metropollerinden<br />

olan İstanbul’un<br />

silüeti, gökdelenlerle,<br />

iş <strong>ve</strong> alış<strong>ve</strong>riş merkezleriyle,<br />

modern rezidanslarla<br />

zenginleşiyor. Avrupa <strong>ve</strong><br />

Anadolu yakasındaki otoyolların<br />

yanlarında birbirinden modern<br />

binalar yükseliyor. Organize<br />

Sanayi Bölgeleri dünya çapında<br />

firmaların üretim merkezleri<br />

haline gelirken, kentin ‘iş<br />

merkezi’ kimliği hızla öne<br />

çıkıyor. İstanbul’un her iki yakası<br />

da, ticari anlaşmalar için kısa<br />

süreliğine İstanbul’a gelen yerli<br />

<strong>ve</strong> yabancı işadamlarını, kentin<br />

silüetini değiştiren yapılara imza<br />

atan mimarları, mühendisleri<br />

teknik adamları ağırlıyor.<br />

Hal böyle olunca, ticaret<br />

merkezlerine <strong>ve</strong> yeni <strong>ve</strong> modern<br />

inşaat alanlarına ulaşım kolaylığı<br />

sağlayan, konforlu, şık <strong>ve</strong> yüksek<br />

hizmet <strong>ve</strong>ren otellere ihtiyaç<br />

artıyor. Anadolu Yakası’ndaki<br />

Classes Boutique Hotel, tam da<br />

bu kesimin ihtiyaçlarına cevap<br />

<strong>ve</strong>riyor. Pendik E-5 yan yol<br />

üzerindeki otel, kısıtlı zam<strong>and</strong>a<br />

pek çok işi yapmak zorunda olan<br />

iş adamlarına ulaşım kolaylığı<br />

<strong>ve</strong> zam<strong>and</strong>an tasarruf imkanı<br />

tanıyor. Otel, Tuzla Marina’ya<br />

2, Pendik Feribot İskelesi’ne 6,<br />

Sabiha Gökçen Havalimanı’na<br />

7, İstanbul Park’a 17, Gebze<br />

Sanayi Bölgesi’ne 18 kilometre<br />

mesafede bulunuyor. 70 yataklı<br />

otelin 44 odasının neredeyse<br />

tamamı Marmara Denizi’nin<br />

eşsiz manzarasını konuklarıyla<br />

buluşturuyor.<br />

İletişim:<br />

0216 657 03 93<br />

www.classeshotel.com.tr<br />

The silhouette of İstanbul, one of<br />

the biggest metropolis of the world,<br />

is enriched with skyscrapers,<br />

business <strong>and</strong> shopping centres,<br />

modern residences. Modern<br />

buildings along motorways on<br />

European <strong>and</strong> Asian side are rising.<br />

While Organised Industrial Estates<br />

turn into production centres of<br />

global companies, the ‘business<br />

centre’ identity of the metropolis<br />

is quickly evident. Both sides of<br />

İstanbul are host to Turkish <strong>and</strong><br />

International businessmen who<br />

arri<strong>ve</strong> in İstanbul for short periods<br />

for trade agreements, architects<br />

who undersign structures that<br />

change the silhouette of the city,<br />

engineers, <strong>and</strong> technical people.<br />

As this is the case, the need for<br />

hotels offering comfort, chic <strong>and</strong><br />

high quality service which provide<br />

easy access to commercial centres<br />

as well as to new <strong>and</strong> modern<br />

construction areas. Classes<br />

Boutique Hotel on the Anatolian<br />

side fully responds to the needs<br />

of this section. Situated on the<br />

side road adjacent to E-5 highway<br />

in Pendik, the hotel offers ease<br />

of transport <strong>and</strong> time saving to<br />

businessmen who ha<strong>ve</strong> to pack in so<br />

much in to a short space of time.<br />

The hotel is 2 km from Tuzla<br />

Marina, 6 km from Pendik Ferry<br />

Port, 7 km from Sabiha Gökçen<br />

Airport, 17 km from İstanbul Park,<br />

18 km from Gebze Industrial Estate.<br />

44 rooms of the 70 room hotel offer<br />

its guests unique views of the Sea of<br />

Marmara.<br />

Contact: +90 (0)216 657 03 93<br />

www.classeshotel.com.tr<br />

58 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZELERİ<br />

ÇİVİYAZILI BELGELER ARŞİVİNDEN<br />

Dünyanın EN ESKİ AŞK ŞİİRİ<br />

4 bin yıl önce Sümer diliyle<br />

yazılmış sevgi sözcükleri:<br />

“...Kalbimin sevgilisi,<br />

güzelliğin büyüktür,<br />

Aslan, kalbimin kıymetlisi...”<br />

Ana Sponsor<br />

İstanbul Arkeoloji Müzeleri<br />

TÜRSAB’ın desteğiyle yenileniyor<br />

İstanbul Arkeoloji Müzeleri<br />

Osman Hamdi Bey Yokuşu Sultanahmet İstanbul • Tel: 212 527 27 00 - 520 77 40 • www.istanbularkeoloji.gov.tr


KISA HABERLER<br />

news<br />

Geleceğin turizmcileri diplomalarını aldı<br />

Eğitim <strong>ve</strong> öğretim hayatına 6 yıl önce başlayan Özel TÜRSAB<br />

Ankara Anadolu Otelcilik <strong>ve</strong> Turizm Meslek Lisesi’nde mezuniyet<br />

coşkusu yaş<strong>and</strong>ı. 10 Haziran’da HiltonSA Hotel’de düzenlenen<br />

mezuniyet töreninde Okul Müdürü Cevval Barkay, Ankara İl<br />

Kültür <strong>ve</strong> Turizm Müdürü Doğan Acar, Türkiye Seyahat Acentaları<br />

Birliği Başkanı Başaran Ulusoy birer konuşma yaptı. Her yıl yeni<br />

mezunlar <strong>ve</strong>rmenin haklı gururunu yaşadıklarını dile getiren<br />

Başaran Ulusoy, öğrencilerin bundan sonraki yaşamlarında da aynı<br />

başarıyı göstereceklerine in<strong>and</strong>ığını belirtti.<br />

Tourism professionals of the future<br />

recei<strong>ve</strong>d their diplomas<br />

Graduation excitement was at Private TÜRSAB Ankara Anadolu Hotelier<br />

<strong>and</strong> Tourism Vocational College which started the life 6 years ago. College<br />

Go<strong>ve</strong>rnor Cevval Barkay, Ankara Province Culture <strong>and</strong> Tourism Director<br />

Doğan Acar, Chairman of the Association of Turkish Tra<strong>ve</strong>l Agents Başaran<br />

Ulusoy each made a speech at the graduation ceremony at HiltonSA Hotel<br />

on 10 June. Talking about the pride of producing graduates e<strong>ve</strong>ry year,<br />

Başaran Ulusoy stated his belief that they will continue to show similar<br />

successes in their future li<strong>ve</strong>s.<br />

Çiçek Durağı’dan<br />

TÜRSAB üyelerine özel fırsatlar<br />

2007 Yılında üreticinin en kaliteli çiçeklerini tüketiciyle en uygun fiyatla<br />

buluşturmak amacıyla yola çıkan Çiçek Durağı, Türkiye’nin en büyük çiçek<br />

satış zinciri haline geldi. 58 Satış noktası ile hizmet <strong>ve</strong>ren Çiçek Durağı,<br />

soğuk hava depoları ile çiçeğin vazodaki ömrünü uzatmayı başarıyor. Çiçek<br />

Durağı’ndan alış<strong>ve</strong>riş yapanlar, Çiçek Kart ile puan toplayıp indirimler<br />

kazanırken, siparişlerinin teslim edildiği <strong>and</strong>a cep telefonu <strong>ve</strong> e-mail yoluyla<br />

bilgilendiriliyor. TÜRSAB üyesi acentalar da Çiçek Durağı’ndan yaptıkları her<br />

alış<strong>ve</strong>riş karşılığında yüzde 15 indirim kazanıyor. Ayrıca alış<strong>ve</strong>riş tutarının<br />

yüzde 5’i ‘üye destek puanı’ olarak birikiyor, bir yılın sonunda da biriken bu<br />

miktar çicek alımlarında ya da bir sosyal sorumluluk projesinde kullanılabiliyor.<br />

Ayrıntılı bilgi için: www.cicekduragi.com<br />

Exclusi<strong>ve</strong> offers for<br />

TÜRSAB members from Çiçek Durağı<br />

Starting in 2007 with the purpose of getting the best quality flowers to consumers at<br />

reasonable prices, Çiçek Durağı became the biggest flower chain in Turkey. Offering<br />

services through 58 sales points, Çiçek Durağı succeeds in elongating the life span of<br />

flowers in a vase using cold stores. While customers of Çiçek Durağı earn points <strong>and</strong><br />

discounts with Çiçek Kart, they are informed of deli<strong>ve</strong>ry of their orders through mobile<br />

phone <strong>and</strong> e-mail. TÜRSAB member agencies recei<strong>ve</strong> 15 percent discount on e<strong>ve</strong>ry<br />

purchase they make from Çiçek Durağı. In addition, 5 percent of the shopping total<br />

accumulates as ‘member support point’; points collected at the end of the year can be<br />

used to purchase flowers or used in a social responsibility project.<br />

For further detail: www.cicekduragi.com<br />

60 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


Dünya turizmini İzmir’de keşfedin!<br />

Explore the world’s tourism in İzmir!<br />

08-11 Aralık December 2011<br />

Turizm Fuar <strong>ve</strong> Konferansı<br />

Tourism Fair & Conference<br />

İzmir Uluslararası Fuar Alanı, Kültürpark<br />

İzmir International Fair Center, Kültürpark<br />

www.tra<strong>ve</strong>lturkey-expo.com<br />

Partner Ülke<br />

Partner Country<br />

Partner İl<br />

Partner City<br />

T.C. Kültür <strong>ve</strong> Turizm Bakanlığı himayesinde<br />

Under the patronage of Ministry of Culture & Tourism<br />

Organizatörler<br />

Organizers<br />

KÜTAHYA<br />

Tel/Phone: +90 212 259 84 04 Tel/Phone: +90 212 334 69 24 Tel/Phone: +90 232 497 11 12<br />

Member<br />

Medya Sponsoru<br />

Media Sponsor<br />

Havayolu Sponsorları<br />

Airline Sponsors<br />

BU FUAR 5174 SAYILI KANUN GEREĞİNCE TOBB (TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ) İZNİ İLE DÜZENLENMEKTEDİR<br />

THIS FAIR IS ORGANIZED WITH THE PERMISSION OF THE UNION OF CHAMBERS AND COMMODITY EXCHANGES OF TURKEY IN ACCORDANCE WITH THE LAW NUMBER 5174


THY’nin uçuş ağı hızla genişliyor<br />

Uyguladığı gelişme politikası <strong>ve</strong> aldığı ödüllerle başarısını pekiştiren THY,<br />

Irak uçuşlarına, Basra, Necef <strong>ve</strong> Süleymaniye kentlerini de ekledi. Basra<br />

seferleri haftanın iki günü karşılıklı, Necef seferleri ise haftanın üç günü<br />

İstanbul-Necef olarak yapılacak. İstanbul-Süleymaniye arasında haftanın<br />

dört günü karşılıklı sefer icra edilecek. Türk Hava Yolları, yeni uçuş<br />

noktası Afganistan’ın Kabil şehrine Ekim sonuna kadar haftanın 3 günü<br />

karşılıklı sefer düzenleyecek.<br />

Doğuda olduğu gibi batıda da güçlenen THY İtalya’nın Napoli kentine<br />

yaptığı uçuşları da arttırıyor. Yeni açılan Napoli hattında sefer sayısı<br />

Ağustos’tan itibaren beşe çıkartılacak.<br />

Kabil, Afganistan<br />

Kabul, Afghanistan<br />

Napoli, İtalya<br />

Naples, Italy<br />

Soldan Sağa; Mehmet Akif Konar (THY 1. Bölge Pazarlama Satış Başkanı), Mehmet<br />

Büyükekşi (THY Yönetim Kurulu Üyesi), Hamdi Topçu (THY Yönetim Kurulu<br />

Başkanı), Fayed Alshemary (Irak Necef İl Konseyi Başkanı), Abdulalrazzak Shareef<br />

(Irak Necef Vali Yardımcısı)<br />

From Left to Right; Mehmet Akif Konar (THY 1. Region Marketing Sales Chairman),<br />

Mehmet Büyükekşi (THY Board Member), Hamdi Topçu (THY Chairman of the Board),<br />

Fayed Alshemary (Iraq Najaf City Council Chairman), Abdulalrazzak Shareef (Iraq<br />

najaf Deputy Go<strong>ve</strong>rnor)<br />

THY flight networkis rapidly exp<strong>and</strong>ing<br />

Consolidating its success with the de<strong>ve</strong>lopment program implemented <strong>and</strong><br />

awards recei<strong>ve</strong>d, Turkish Airlines added Basra, Najaf <strong>and</strong> Sulaymaniyah to its<br />

flights to Iraq. Return Basra flights will be twice weekly, Najaf flights will be<br />

three times a week as İstanbul-Najaf flights. There will be four weekly return<br />

flights between İstanbul-Sulaymaniyah. Turkish Airlines will fly 3 times a week<br />

to the new destination Kabul, Afghanistan until the end of October.<br />

Getting stronger in the West as it is in the East, Turkish Airlines are increasing<br />

the number of flights to Naples in Italy. Number of flights on the newly opened<br />

Naples route will increase to fi<strong>ve</strong> from August.<br />

62 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011


Atatürk Hava<br />

Limanı’nda CIP<br />

artık daha konforlu<br />

İstanbul Atatürk Uluslararası<br />

Havalimanı’nın yenilenen CIP<br />

Salonu 20 Temmuz’da yolcuların<br />

kullanımına açıldı. Tadilat <strong>ve</strong><br />

yenileme çalışmaları sırasında CIP<br />

Salonu’nun alanı iki kat büyütülerek<br />

3 bin metrekareye çıkarıldı.<br />

Yenilenen CIP salonunda çocuk<br />

oyun alanı, bebek odası, kütüphane<br />

<strong>ve</strong> bilardo alanı gibi hizmetlerin<br />

yanında duş alma imkanı da<br />

mevcut. CIP salonunu kullananlar,<br />

yerli <strong>ve</strong> yabancı gazete, dergi<br />

<strong>ve</strong> kitap arşivi bulunan salonda<br />

zenginleşen ikram çeşitlerinden<br />

faydalanıp Business Center’daki hızlı<br />

internet erişimi sayesinde son dakika<br />

gelişmelerinden haberdar olabiliyor.<br />

CIP is more<br />

comfortable At<br />

Atatürk Airport<br />

The renewed CIP Lounge at<br />

İstanbul Atatürk İnternational<br />

Airport opened for passengers’<br />

use on 20 July. The area of the CIP<br />

lounge doubled to 3000 square<br />

metres during te alteration <strong>and</strong><br />

renovation works. There are<br />

children’s play area, baby room,<br />

library <strong>and</strong> billiard hall as well<br />

as showers in the renewed CIP<br />

hall. Users of the CIP hall enjoy<br />

enriched selection of treats on<br />

offer in the lounge where local<br />

<strong>and</strong> international newspapers,<br />

magazines <strong>and</strong> a book archi<strong>ve</strong> is<br />

available while they are up to date<br />

with latest news de<strong>ve</strong>lopments<br />

thanks to fast internet link.<br />

Singapur Changi’den THY’ye anlamlı<br />

ödül: ‘Yılın Partneri’<br />

‘Dünyanın en iyi havalimanı idaresi’ olarak tanınan Singapur Changi<br />

Airport, Singapur’un bir geçiş yolu olarak bilinirliğinin artırılması<br />

konusundaki desteği nedeniyle Türk Hava Yolları’na ‘Yılın Partneri’<br />

ödülüyle teşekkür etti. Türk Hava Yolları, Singapur ile İstanbul arasında<br />

günlük seferler gerçekleştiriyor.<br />

A meaningful award for THY from Singapore<br />

Changi: ‘Partner of the Year’<br />

Singapore Changi Airport, recognised as the ‘World’s best airport management’<br />

thanked Turkish Airlines with the award of ‘Partner of the Year’ for its support<br />

to increase awareness of Singapore as a changeo<strong>ve</strong>r hub. Turkish Airlines<br />

operate daily flights between Singapore <strong>and</strong> İstanbul<br />

Türk Hava Yolları Singapur <strong>ve</strong> Malezya Müdürü Cengiz İnceosman, ödülü Singapur<br />

Ulaştırma <strong>ve</strong> Dışişleri 2. Bakanı Lui Tuck Yew‘den aldı<br />

Turkish Airlines’ General Manager for Singapore <strong>and</strong> Malaysia, Cengiz İnceosman,<br />

accepted the award from Singapore’s Minister for Transport <strong>and</strong> Second Minister for<br />

Foreign Affairs, Lui Tuck Yew<br />

TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2011 63

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!